Hayat üzerine sohbet ediyor, hem eğleniyor hem de düşündürüyoruz.
453 gün sonra dönüşümüz muhteşem oldu! Neden uzun süredir yeni bölüm gelmiyordu? Mutlu insan sorgulamayı bırakıp kendini savunmasız duruma mı düşürür? Her duygu normaldir diyorduk ama aslında mutlu ve huzurlu olmak bizim baz hissimiz mi? 30'lu yaşlara bolca övgü ve gene dağıtılan onlarca yargı. Aslinda her şey bıraktığınız gibi, ama oldukça da farklı...
Mükemmel olma çabasına girmeden, pürüzlerimizle barışarak, kabuğumuza sığınmadan yaşamak mümkün mü? Korkuların hükmettiği değil, hata yapmayı insan olmanın parçası olarak görmek, heyecanlanmak, sevinmek, üzülmek, hayal kırıklığı yaşamak, içten geleni olduğu gibi yaşamak mümkün mü?
Sevişmelere doyamayanlar, sexting mağdurları, klozete bırakılan kahve falları, online ilişkiler ve Kasım ayını yermeler... Bomboş bölümle aylar sonra geri döndük
Neden insan yalnız kalamaz? Bizi kendi zihnimizden uzak tutan ne? Bir çorba yapanımız olsa fena mı olurdu? Biz neden konsantre olamıyoruz? Kafamızda deli sorular...
Zaman zaman bu soruyu sormayan insan yoktur; başımıza gelenler neden geldi? Gelmeseydi neler olabilirdi? Ben bunları hakettim mi? Tüm bunlardan nasıl kurtulabilirim? Daha da önemlisi, "kurtulmak" diye bir şey var mı?
Batarken güneş tepelerinden ardından, gelir ponçiklik zamanı teletabilerin. Bu bölümde mutluluk pıtırcıklığı peşinde koşmayı, sadece ve sadece pozitif duygular içerisinde olması gerektiği düşünenleri yargılayıp, her duyguyu yaşamak için ve "insan" olmak için kendimize neden izin vermemiz gerektiğini anlattık. Biraz da sert anlattık.
30 yaşına girdik iyi güzel, e 31 ne alaka? O da önemli, ama bir yandan da değil. Karışık biraz, biz de bunu konuştuk.
"KAÇ KAÇ KAÇ" dedirten karakter özelliklerini duymaya hazır mısınız? Sağlıksız ilişki için biçilmiş kaftanlar kimler? Görünce tüyleri diken diken eden bu özelliklerin ipuçları nelerdir? "Ne oldu şimdi? dedirten bu insanlara neden çekiliyoruz?
Değil. Kıyıda köşede kalmış, bilinçaltımızın derinliklerine ittiğimiz acı gerçeklerle yüzleşmek, farkındalık ile birlikte gelen rahatlığın yerini kendinle ne yapacağını bilememeye evrilmesi, geçmişin yükü ile kendimizi değiştirmeye girişmemizin zorlukları... Ama tüm bunların sonunda gelinebilecek, iç rahatlatan ferah ve olumlu farkındalıklar...
Bir yandan ekonomik dertlerle boğuşurken, bir yandan da pandemi öncesine göre aktivitelerimiz benzer olsa bile daha anlamsız, daha heyecansız, daha önemsiz gelmeye başladı. Tek başımıza bu hislerle boğuşmadığımızı düşünüyor ve "Aynen bende de benzer hisler var" diyen insanlara ulaşmaya çalışıyoruz.
Sıkılıyorum, daralıyorum, isyan ediyorum isyan! Evlerde durup insan görmediğimiz bu dönemde, geçen seneye göre benzer ama farklı konumlardayız. Neler değişti, neler öğrendik, nasıl hissediyoruz? Biraz dertleşmek istedik.
Varoluşsal bölüm serisi devam ediyor. Otantiklik nedir? Nasıl otantik yaşarız? Aldığımız risklere değer mi? tüm bu sorularla başlayıp Nietzsche, Heidegger, Kierkegaard, Sartre, Tillich, May, Fromm, Frankl gibi pek çok düşünür ve psikoloğu anarak dopdolu bir bölüm, sizi düşüncelere daldırmak için burada.
Friedrich Nietzsche, "Yaşadığın ve yaşamakta olduğun bu hayatı, yeniden ve sayısız kere daha yaşamak zorunda kalacaksın; içinde yeni hiçbir şey olmayacak: Yaşamındaki her acı, her sevinç, her bir düşünce ve her bir soluk, tarif edilemeyecek kadar küçük ya da büyük her şey, arka arkaya ve aynı sırayla, sana dönecek. Nasıl hissettirdi bu düşünce?" diye sorar okuyucuya. Ben de şimdi size soruyorum.
Ege ile yeni bölümle geri döndük! Günlük önemsiz dertlerle neden midemiz bulanana kadar boğuşuruz ve mindfulness nasıl devreye girip bizi kurtarabilir? Farkındalıkla sürüklenmelerden nasıl kendimizi kurtarabiliriz? Varoluşsal kaygılar ve Nihilizm, günlük dertlerle uğraşabilmemize engel mi?Hayat bir Monopoly ise ev ve otel dikip durmadan yaşanılabilir mi?
Kendimizi neden yetersiz hissederiz? Hissedersek nasıl bir tepki veririz? "Özgüvenli ol!" demekle özgüvenli olunur mu? Kendimizi kendimize kanıtlasak güzel olmaz mı? Bonus olarak Melih'in apartman grubundaki maceralarım ile karşınızdayız.
Sahalara bazılarınızın katılacağı,bir kısmınızı da sinirlendirebilecek bir bölümle Sara Cansın Güngör ile dönüyoruz. 30 yaşına girmek insanı neden gerer? 30larda ilişkiye başlamak daha mı zor? Çoluk çocuğa karışmamışsak ve ev kredisi ödemiyorsak bizde bir sorun mu var? Peki ya 24 saat süren hangoverlar?
Ara verelim dedik aylar geçti. Öyle böyle üşenmedik derken 2020 bitti. Yeni yılda yeni bölümlerle ve değişen birkaç şeyle ilgili duyuru ile geri geldim. Yeni bölümler ocakta pişiyor bile.
Çocuklukta yaşanılanların etkisi, geçmişle barışık olmamak, yaşananlara dönüp dönüp analiz eden zihinler ve ilişkilerinde geçmişinden kopamayanlar... Tüm bunların ve daha nicelerinin konuşulduğu çok eğlenceli bir bölümle karşınızdayız.
Mangalbaşı alfa erkekleri, şaplaklanan Medine karpuzları, avına sinsice yaklaşan mükemmel erkekler, bayi sahibi patronlar ve daha niceleri ile geri geldik
Bizi engelleyen iç sesimizde toplumun payını, toplumsal baskılardan arınmayı, kabile hayatımızı, elalemin ne dediğini soegulayıp, Nietzsche'nin "otantik yaşam" anlayışını sıkı sıkıya savunduğum bir bölümle daha karşınızdayız
Sınırlı olan beyin, mekanik düşünerek özgürleşebilir mi? Bireyin kendinden özgürleşmesi mümkün müdür? Koşullanmalarımız neler? Özgürleşme çabamızın ilk bölümünde bireysel özgürleşmeden giriyoruz, ikinci bölümde toplumsal boyutuna değineceğiz
Bağlanmak nedir? Dünyevi bağlardan tamamen kopmadan, sağlıklı bağlar kurmak mümkün müdür? Bağlanma şeklimizin farkında olmak bize neler sağlar? Ege Soley ile konuya her açıdan yargı dağıttık
Zen nedir? Nasıl salarız? Ego nedir? Bu soruların cevapları için diğer bölümleri dinleyin. Bu bölümde insanların aşk ilişkilerini yargılıyoruz
Geldik mi kaygıların en büyüğüne? Varoluşsal kriz nedir, farklı görüşler nasıl yaklaşır, bu kriz nasıl aşılır, aşılmazsa neler olur? Efe ile uzun uzun her yönüyle tartıştık, en sonunda da keyifli ve iyimser bir sonuca bağlayıp size gönülleri ferahlattık
Dertlere bi OM çekelim! Meditasyon nedir, ne değildir, neden meditasyon bu kadar popüler oldu, neden özünden koptuk? Ege ile tüm bu soruları masaya yatırıp her yönüyle inceledik, kendi fikir ve deneyimlerimizi paylaştık.
Siz sordunuz, biz cevapladık. Bomboş bir bölümden başka hiçbir şeyi vaadetmiyoruz.
Ege'yle ilişkiler serisinin 3. bölümünde sizleri karşıdakini değiştirme, budizmden konseptler, çok emek verme sebepli sevgiliden ayrılmama, şema terapi ve sevdiğinden vazgeçebilmek bekliyor!
Uzun bir aradan sonra Ege yine konuğum. Corona sebepli karantinada kendimizle ve zihnimizdekilerle baş başa kalmayı, kalabilmeyi ve kendimizce önerilerimizi paylaştık. Korkma, kendinle azıcık tanış.
Endişeyle gelişmeleri takip ederken elimizi yıkaya yıkaya tahriş ettiğimiz şu günlerde yeni Korona virüsünü masaya yatırdık.
Virüslerden köşe bucak kaçtığımız, panik olmakla olmamak arasında Lost karakterleri gibi kaldığımız şu günlerde kafa dağıtıp gülümsetecek, ciddiyetten tamamen uzak yeni bölüm karşınızda. Kızlarsoruyor.com dünyasından ikinci kere soluk kesen sorularla boğuşuyoruz.
Sıfır ciddiyet serisinin ikinci bölümünde memurlar.net karadeliğinden içeri süzülüyor, anlamsızlıklar arasında anlam arayan faniler olarak varlığımızı sorguluyoruz.
İlişkiler bölümünün ilki çok sevildi, söz verdiğimiz gibi ikinci bölümü soğutmadan kaydettik. Ege Soley ile devam eden muhabbetimize "The One" ile başladık, onun dalgasıyla da eğlenceli tartışmalara sürüklendik. İlkine göre daha da keyifli bir bölüm olduğunu cüretkarca söyleyebiliyoruz! Devamı gelir mi? Gelir.
Malum 14 Şubat geldi, ilişkileri konuşmak için fırsat doğdu. Ege Soley ile önceki bölümlerde sürekli üstünkörü bahsedip geçtiğimiz bu konuyu derinlemesine incelemeye başladık. Devam bölümler yolda, beklemede kalın!
Sadece derin muhabbet bir yere kadar; arada bir sıfır ciddiyetle kaydedeceğimiz bölümlerin ilkinde, kizlarsoruyor.com'daki ulvi soruları cevaplamaya çalıştık. Bu bölümde konuşulan hiçbir şey ciddiye alınmamalıdır.
Salmak nedir? Neyi, kimi veya kendimizi nasıl salarız? Salarsak ne elde edebiliriz? Tüm bu soruların cevaplarını veriyoruz.
Batı kültürünün ne kadar da durma karşıtı olduğundan başladık, kendi hikayelerimize de değinerek durup, neyi neden yaptığını anlayıp hareket etmenin güzelliğini övdük.
Bir önceki bölümü sonlandırırken başlattığımız kendini tanıma konusunu derinlemesine tartışıyoruz. Konuklarım gene ve yine Kübra Işıklı ile Ege Soley. Yayın sırasında bahsettiğimiz bazı düşünürler; Jiddu Krishnamurti(fav), Alan Watts, Mooji, Ramtha, Kyron.
Ege Soley ve Kübra Işıklı ile yeni yıla girerken kendini değistirmek, geliştirmek hatta baştan yaratmak üzerine konuştuk
Melih Aslan ve Seyda Yılmaz ile geçmişe gidip özlediklerimizden bahsettik
Ege Soley ile Wu Wei konusundan girdik, hayattaki küçük endişelerimizden, salmaktan ve de salabilmekten konuştuk
Laf lafı açtı ve Ege Soley ile negatif deneyimlerin kabul edilmesinden yola çıktık, ilişkilere tabii ki değinerek kendini tanımayı anlattık.
Ege Soley ile "Sakin" adlı kitabından yola çıkarak hayatı, sistemi, seçimleri, ilişkileri -kısaca her şeyi- konuştuk, bir yandan çok da eğlendik.
Hedefsizlik, insanoğlunun hayatla olan kavgası ve daha niceleri üzerine