Fırat Topal ve Tuncay Yavuz. Birisi Utrecht'te birisi Londra'da yaşıyor. Oturdukları yerden hem kendi yaşadıkları yeri hem Türk futbolunu konuşuyorlar. Amaç gündemi yaşayıp olan biteni analiz etmekten ziyade kendi bildiklerini, merak ettiklerini, hatırladıklarını anlatmak. Buyrun sohbete.
Euro 2020 finalinin ardından, Wembley'den gözlemlerle, yaşadıklarımızla, izlediklerimizle, duyduklarımızla değerlendirme yapıyoruz. Güzel turnuva oldu, içimize sindi açıkçası. Son bölümde de Wimbledon ve Olimpiyatlar var.
Devre arasında maç yazısı yazan eski tip yorumcular gibi Fransa çeyrek finalde dedik yanıldık. Ama diğer maçlara da, kazananlara kaybedenlere de yakından baktık. Turnuvanın gidişatından memnunuz, notlarımızla birlikteyiz.
Türkiye sıfır puanla ve kalesinde bolca golle geri dönüyor. Eleştirememek, ders çıkaramamak üzerine konuşuyoruz. Yanlışlar nerede ve nasıl düzeltilebilir tespit etmeye çalışarak. Son bölümde ise diğer takımlara hızlı bakış ve grup son maçları öncesi son düşünceler.
Türkiye - İtalya maçı, Eriksen, ilk günlerin sonuçları, sürprizleri, en iyileri, kötüleri. 30 dakikalık programda İspanya - İsveç maçına kadar oynanan maçları ve olayları değerlendiriyoruz.
Giriş kısmında birkaç haftalık aranın ardından Mayıs ayından yaşananlara bakıyoruz. Sonra ise konumuz Euro 2020. Genel değerlendirmeler, detaylar, beklentiler, gol kralları, kazananlar. Bahis tüyosu vermiyoruz ama isteyen alsın bassın.
Bu yıl tuhaf oluyor diyorduk hep, birçok lig etkilendi bundan, genel bir bakış atıyoruz. Türkiye'deki ekonomik sıkıntılar ve yabancılara etkisi mercek altında. Fortuna Sittard, Euroleague, Euro 2020, Hollanda, Avusturya, Ukrayna ve Makedonyalı C Grubu haftanın konuları.
En süper lig bizimki değil artık, Avrupa Süper Ligi programın ana konusu. Her yönüyle incelemeye çalıştık, eskiye gittik, geleceğe baktık, bugünde durduk, anlamaya çalıştık. UEFA'nın 2024'ten sonra uygulayacağı sistemi de değerlendirdik.
Resimler kendini belli etmeye başladı. Seyirciler gelebilecek mi diye merak ediyoruz. West Ham'ın çıkışı, pro lisans konusu, Euroleague, voleybolda son durum, Vargas, Euro 2020 mercek altındaki diğer konular.
Önce milli haftadaki sonuçları konuşuyoruz. 6 puanın üzerine gelen Letonya şoku ana gündem ama Euro 2020'ye de bağlayan değerlendirme de var. Ana konumuz ise 1959 öncesi şampiyonluklar. Döneme biraz içinden bakıp, diğer ülkelerle karşılaştırıyoruz. Ayrıca karar verecek kişilerin yetkinliğini tartışıyoruz.
Kısa kısa çok konu var bu hafta. Ibrahimovic, Belhanda, Football Index'in batışı, Zoran Mamic, Zdravko Mamic, Dinamo Zagrep, Crespo, Bayern Münih'in Audileri, Danimarka ve Euro 2020'den bahsediyoruz. Programın sonunda Championship Manager'ın tarihini konuşuyoruz.
İki düşüş profili: Barcelona ve Klopp'un Liverpool'u. Hamleler kalkmaya yetecek mi, yoksa yeni arayışlar mı gerekiyor? Hollanda ekolu, Laporta, Gerrard, Messi, Koeman, Pele, İsviçre, Euro 2008 diğer başrol oyuncuları.
Ülkenin beslenmesi kaos kültürü üzerine. Yönetimde, taraftarda, basında her yerde hakim, hatta durmuyor sahaya da iniyor. Bunlar arasında tepişiyoruz işte. Alanyaspor üzerinden topla oynamaya bakıyoruz, West Ham'ın çıkışını ve Flamengo'yu konuşuyoruz. Euro 2020 köşesinde Galler, koleksiyon sohbetinde de rozetler var.
Futbolun bütün parçalarını makineleştirmeye çalışıyoruz, gelinen noktanın acımasız noktalarını tartıştık. Yeni futbol gerçekliğinde kaybedenler, kazanırken düşenler, düşüp de kalkamayanlar, açılan makaslar. Euro 2020 takımlarına İtalya ile devam ediyoruz ve İtalya'ya gitmişken Roma'daki maç hikayelerimizi anlatıyoruz.
Türkiye'de derbi yankıları yine gergin tonda. İngiltere'de ise sezonun anahtar maçının ardından konuşulanlar başka. Kendi bakışımızla değerlendiriyor. Ajax'ın fiyaskoları, İtalya'da son durum, Euro 2020'ye doğru Çekya ve futbol oyunları köşesinde Winning Eleven haftanın diğer konuları.
Premier Lig'de transferin son gününü Türk futbolcular işgal etti. Türkiye'de ise bütün dönem yoğun geçti. Clubhouse neleri değiştirir, Euro 2020'de İngiltere ne yapar hepsi bu bölümde. Nostalji köşesinde derbi haftasonu öncesinde 1995/96 Fenerbahçe - Galatasaray maçlarına gidiyoruz.
Transfer dönemi, gündem özellikle Türkiye'de yoğun. Hoca değişimleri bir yandan, kadro yapılanmaları öbür yandan. İlginç günler yaşıyoruz. Top hakimiyeti olan takım kazanmış mı demektir'i de tartıştığımız bölümde, Euro 2020'ye doğru Hırvatistan ve koleksiyonculuğu da konuşuyoruz.
Pele'nin de belgeseli geliyormuş, nasıl olacak bilmiyoruz ama keşke daha çok kayıt olsa böyle. İngiltere'deki gidişat hepimizi heyecanlandırıyor, her gün başka birisi lider! Bu seneki dalgalanmalara son örnek Bayern. Bu hafta İskoçya'daki maç deneyimlerine de gidiyor, ayrıca Euro 2020 takımlarına bakmaya İskoçya'dan başlıyoruz.
Mesut Özil ismi gündemde. Ne yapar tartışmaları başladı bile, biz de değindik. Transfer dönemine girmişken bombaları anmadan da geçemedik. Fransa, İtalya ve İngiltere'ye yolculuk, ilk futbol menajerlik oyunları diğer konularımız.
2021'e girerken geçen yılın ilk bölümündeki kehanetlerimizi değerlendiriyoruz. Yeni sezon hedefleri, yeni konular, Premier Lig, Schalke ve programın sonunda 90/91 sezonunda Türk takımlarının Avrupa Kupaları performansıyla sezonu açıyoruz.
Yılın son programına geldik, geçtiğimiz yıl olduğu gibi kendimizce koyduğumuz başlıklarla yılın en'lerine, aklımızda kalanlarına, unutulmaz olaylara, inişlere çıkışlara bakıyoruz. Öncesinde gündemi yakalamayı ihmal etmediğimiz birinci bölüm de var. 2021'in ilk günlerinde yeni sezonumuzla görüşmek üzere!
Eh bir dünya trendinden uzak kalmamız beklenemezdi. Futbolu da fazlasıyla etkisi altında tutan post-truth haberciliğe bakıyoruz. Hakemler, bein'dekiler, Fotomaç'ın jürisi, özel onur ödülleri, Spurs'ün Arsenal'i devirmesi, dünya kupası kuraları merceğimiz altında.
Diego Armando Maradona'ya saygı duruşumuzu yapıyoruz, neden farklıydı kısmına dair birazcık sosyolojik inceleme de var, klişeden kaçmak bizim işimiz ne de olsa. Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi, Alianza Lima'nın 120. yılında küme düşmesi, Mert Günok'un covid'i, Denizli'nin formaları, Varol Ürkmez'in Altay'ın formasını Beşiktaş'a satması bölümün diğer konuları.
Eleştirirken de överken de ayarımız yok. Ya çok doğruyuz ya tümüyle yalan. Bu kültürel bir hastalık mı acaba? Yine de daha ölçülü bir biçimde Mourinho'yu övüp, yerilecekleri de es geçmiyoruz.
Milli arada konuların pek çoğunu da milli takımlar kapıyor. Nations League'i kazananlara ne oluyor, covidli günlerde ne gibi karmaşalar çıkıyor? Formula 1'de ya da sahadaki sosyal mesafesizliklere ne demeli? Laf lafı açarken 1994 dünya kupasına ve öncesindeki Bulgaristan-Fransa maçına dönüyoruz.
Gün geçmiyor ki garabetler ülke futbolundan uzak olmasın. Loca konusu, federasyonu, ilginç spor yazarları, haberleri falan derken bize bol bol konu çıkıyor. FA Kupası, İngiltere, Hollanda, Hollandalı teknik direktörler, Sivas Belediyespor'un cezaları, Euro 2020'nin son playoffu diğer başlıklarımız.
Bu garip geçen yıla bir sürü takım da pek tuhaf başladı. Liglerde sıralamalar, bazı takımların gözükmeyişi, bazılarının parlayışı kafamıza takıldı. Liglere böyle baktık, Türkiye Kupası'nın halini, cezaları, durumları, 90'lardaki en iyi ligi konuştuk ve konuyu Euro 2000'e bağladık.
Yok biz öyle yapmıyoruz, ama yapanları konuşuyoruz. Herkes açıklama üstüne açıklama yayınlıyor, atara atar gidere gider. Çivisi çıkmadı mı sizce de? Federasyonu, kulüpleri, resmi sitesi, twitter'ı, valisi derken dil bile bozuk, ne söylediği belli değil. Ayrıca Avrupa futbolu, 13 gol atan Ajax, kadın voleybolu da gündemimizde.
Premier Lig'deki olaylarla başlıyoruz haftaya, laf Lille'e, Colin Kazım'a kadar uzanıyor. Türkiye'deki garipliklere değinmezsek olmaz, var yine üç beş lafımız. Robinho'yu hiç garipsemeyişimiz ve bayan voleybolcularımızla bu haftanın sohbetini tamamlıyoruz.
Milli maç arasını fırsat bilip gündemi konuşmadık bu hafta. Kendi anılarımıza gidiyoruz. Yurtdışında gittiğimiz ilk maçla başlayıp, en iyi ve en kötü hatıraları konuşuyoruz ve tabi ki laf lafı açıyor.
Kapanan transfer sezonunun tahlilini yaparken, İngiltere'deki garip skorlara, Türkiye'deki son duruma, eleştirenlere, eleştirilenlere bakıyoruz. Bira konusunu da masaya getirmesek olmazdı tabi.
Bir derbi geçti ve belki de son yıllarda ilk kez konuşulacak saha dışı olay yok, covid sağolsun. Derbideki oyunun yanında forma seçimlerini, transferin son haftasını, liglerdeki durumları, kadın voleybolunu da konuştuk.
Biraz Premier Lig gündemi, takımların hallerine bakış. Hashtag United'ın 2016'da başlayıp BBC canlı yayınıyla devam eden hikayesi, Les Ferdinand'ın ırkçılık protestolarına başka bir bakış açısı getiren açıklaması ve bizim de bunun üzerinden tartıştığımız içi boşalan kavramlar.
Ara kısa sürdü, tekrar futbola dönük. Tabi beraberinde tartışmalarıyla. Transferler hala tam gaz sürünce motivasyon da düşük biraz. Türkiye'yi, Premier League'i, biraz da Hollanda'yı konuşuyoruz. Futbolcu izleme teknolojileri, taraftarların izleme şekilleri, kulüplerin yereli destekleme hamleleri diğer konular.
Liglerin yeniden başlamasına hazırlanırken taraftarların durumunun ne olacağını konuşuyoruz, seyircisiz maçlar, daralan kapasiteler, yükselen hastalık sayıları. Hem Charleroi'yı hem federasyonu yöneten başkan, Osman Denizci'nin Trabzonspor'un futbolcusuyken Fenerbahçe'yi şampiyon yapması, Ferdi Kadıoğlu, Mustafa İzzet, Genç Voleybolcu kızlar diğer konularımız.
En sonunda bu uzun sezonu bitirdik. Son haftayı zapteden Avrupa kupalarının final turlarını, yeni sezonun yeni normallerini, Tugay'ı, Katar'daki işçileri, YouTube'daki yıldız futbolcu videolarını, parası ödenmeye futbolcuları konuştuk.
Avrupa kupalarıyla dolu geçen günler bize başka şeyler düşündürdü. Barcelona'nın 8 yemesi, Guardiola'nın nakavt olması, tepedeki liglerin dışından şampiyon çıkacağı gerçeği. Neden bu noktadayız, neler değişecek diye başladık tartışmaya, laf lafı açtı.
Scouting zor tamam kabul. Ama mevcut imkanları daha iyi kullanamaz mıyız? Biraz daha akılcı, uzun vadeli düşünmek mümkün olabilmeli. Transferlere biraz bu açıdan baktık. Avrupa'daki son durumu, kadın futbolunu, yönetimleri, Jorge Jesus'u, bahis dünyasını da ekledik.
Futbolu sevenleri karşısına almayı alışkanlık haline getiren futbol yöneticileri ülkemize mahsus mu? Diğer ülkelerde herkes futbolu korumaya çalışırken biz niye böyleyiz? Dışarıya topçu göndermeye devam ediyoruz, ama dışarıya gidenleri de geriye getiremiyoruz. İngiltere Ligleri'ne yükselmeyi tarihinde ilk kez başaran Harrogate ve mucizeleri, tek maçlık finaller diğer konularımız.
Avrupa futbolunda yukarıyla aşağıdaki makas artarken bizde azalıyor, futbol nereye doğru gidiyor? Yeni formalar, yenilenen tasarımlar, beğenenler beğenmeyenler. Sıcaklarda oynanan maçlar, değişen formatlar, şampiyonlar, düşenler. Bir saatlik futbol turu.
Şampiyonu, şampiyonluğunu, siyasi bağlarını, geçmişini, geleceğini konuşuyoruz. Kaybedenin de neden kaybettiğini soruyoruz. Altta üste lige çıkaran hoca kalmalı mı, scouting nasıl yapılmalı sorularına da cevap arıyoruz.
Yabancı sınırlamasını rakamlardan sıyırıp konuşmaya çalıştık, doğrusunu bulmamız daha ne kadar sürecek? Manchester City'nin kalkan cezası üzerinden güçlünün hüküm sürdüğü dünya futboluna göz attık. Sneijder, Wycombe Wanderers ve tabi ligimiz diğer konular.
Son haftalar yaklaşırken gençler de şans bulmaya başladı. Bir maçta asana mı kızmalı, oynayıp hakkını veremeyene mi? Teknolojiyi oyunun içine niye dahil edemiyoruz? Arsenal'in namağlup serisini bitiren maç, takım arkadaşıyla saha içinde kavga eden oyuncular bu haftanın konuları.
Futbola döndük ama Türkiye'de olay eksik olmuyor malum. Trabzonspor ve Başakşehir arasındaki yarışa farklı bir taraftan bakmaya çalıştık. Galatasaray-Gaziantep maçının son dakikasındaki kural uygulamaları da radarımızda. Djokovic'in 'Djo-covid' olma süresicini de masaya yatırdık. 'O maç' kısmında ise Euro 2000 ve Euro 2004'teki Portekiz - İngiltere maçları var.
Futbol, tartışmalarıyla, kavgalarıyla, umutsuzluklarıyla, talihsizlikleriyle döndü. N'olacak Fener'in haliyle başlayıp Galatasaray'ın açıklamalarıyla devam eden konularımızı Hollanda'dan haberlerle renklendiriyor, unutulmaz maçlar için Real Madrid - Castilla arasındaki 1980 kupa finaline ve 1994 Dünya Kupası'ndaki Romanya - İsveç maçına gidiyoruz.
Normalleşiyoruz, hatta abartıyor muyuz ne? Futboldaki tartışmalar da normale dönünce bize de malzeme çıkıyor. Federasyonu, Fenerbahçe'yi konuşmadan olmazdı. Cantona'nın dizisi, Giggs-Van Gaal-Ferguson üçgeni, 93 Ajax-Beşiktaş maçı ve 89'daki unutulmaz Liverpool-Arsenal maçı konularımız.
Normalleşme artık daha sık duyulur oldu. Pek çok ligin başlama günü var artık ve Almanya'da da korkulan hiçbir şey olmuyor. Peki gerçekten özledik mi futbolu? Sıcaklar mı daha fena dert olacak, covid mi? Yabancı sınırı geliyor mu?
Bir sürelik aradan sonra önce neler yaptığımız konuştuk. Müzayedeler, arşivler derken Bülent Yıldırım'a çarpışımız, TFF'nin normalleşme süreci önerileri, protokolü, önlemleri, Bundesliga, başlayan ligler, 'The Last Dance' ana konularımız.
Maalesef atak olgunlaştıracak taze şeyler yok. Biz de futbolun aktif olduğu yerlerdeki şeylere dakikalar harcamak yerine geriye dönüyoruz. 98-99 ilginç bir sezonmuş mesela, oradan hatırlayacak çok şey çıktı. Ayrıca teniste neler oluyor, bisikletin dertleri ne, biz neler yapıyoruz, ortaya karıştırdık.
Hepimiz evimizde tutukluyuz, her konuşmamızın baş konusu da malum. Olabildiğince onu konuşmadan onun etrafında dolaşıyoruz. Belarus ligi sohbeti fazla uzamayınca madem evdeyiz, ne izlemeli, neler yapmalı diye düşündük, futbol ve spor filmlerini konuşalım dedik. Bol bol tavsiyeli bölümümüzle sizlerleyiz.
Ülkeyi tanıyan teknik adam derken kimi işaret ediyoruz, hangi açıdan değerlendiriyoruz? Türk futbolundaki 'kural hatası' bilinmezi, Ronaldinho'nun sahte kimliği üzerinden suç işleyen futbolcular ve tabi biraz da corona etkisi.
Kısa Türkiye seyahatinden anlatılacaklar var. Corona virüsü ve hem yaşadığımız yerlere hem de futbola etkileri de önemli konumuz. Bir yandan da Ersun Yanal ve Ali Koç üzerinden yorumculara, medyaya, gündeme uzanıyoruz.