Podcasts about sonra

  • 371PODCASTS
  • 1,563EPISODES
  • 20mAVG DURATION
  • 5WEEKLY NEW EPISODES
  • Mar 13, 2023LATEST

POPULARITY

20152016201720182019202020212022

Categories



Best podcasts about sonra

Show all podcasts related to sonra

Latest podcast episodes about sonra

Kısa Dalga Podcast
Marjinal Fayda 28: Seçimden sonra ne bekliyoruz?

Kısa Dalga Podcast

Play Episode Listen Later Mar 13, 2023 19:00


Gazeteci İbrahim Ekinci, Marjinal Fayda'da, küresel ve ulusal ekonomiyi anlamak, kararlar alırken sağlıklı öngörüler oluşturabilmek için bir haftanın panoramasını çıkarıyor.

Hizmetten
“Ey Allah'tan korkmayan Tiranlar!“ | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Mar 10, 2023 9:01


Bu video 17/01/2016 tarihinde yayınlanan “ALLAH'ADIR TEVEKKÜLÜMÜZ, İTİMADIMIZ!..” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada:https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... *Biz Allah'a tevekkül ettik; elinizden geleni ardınıza koymayın!.. *Kur'ân-ı Kerim en korkunç hadiseler karşısında dahi peygamberâne duruşu pek çok misalle anlatır. Bu cümleden olarak; “Onlara Hz. Nuh'un ibret dolu kıssasını (özetle) anlat: O, halkına şöyle demişti: “Ey halkım! Eğer mevcut konumumla aranızda bulunmam ve Allah'ın âyetlerini okuyup onlarla öğüt vermem size ağır geliyorsa, şunu bilin ki ben, yalnızca Allah'a güvenip dayandım. Siz de bir araya gelip, bana karşı nasıl bir yol izleyeceğiniz konusunda anlaşın ve Allah'a ortak tanıdıklarınızı da yardımınıza çağırın. Böyle yapın ki, sonra keşke şöyle yapsaydık, böyle yapsaydık demeyesiniz! Sonra da, bana hiç mühlet vermeden, hakkımdaki hükmünüzü hemen uygulayın!” (Yunus, 10/71) *(Hazreti Nuh aleyhisselam gibi derim.) Ben, yalnızca Allah'a güvendim, dayandım. Bir araya gelip, bana karşı nasıl bir yol izleyeceğiniz konusunda anlaşın ve ortaklarınızı da yardımınıza çağırın. Bütün hilelerinizi, komplolarınızı toplayıp üzerime gelin. İçinizde bir ukde kalmasın; ‘Şunu da yapsaydık!' demeyecek şekilde, neyiniz varsa, bütün imkanlarınızla gelin ey Robespierre'ler, ey Yezid'ler, ey Haccac'lar, ey Allah'tan korkmayan Tiran'lar!.. *Seyyidinâ Hazreti İbrahim ve ona inananlar Allah'a tevekküllerini şöyle dile getirmişlerdir: “Ey Yüce Rabbimiz, biz yalnız Sana güvenip Sana dayandık. Bütün ruh u cânımızla Sana yöneldik ve sonunda Senin huzuruna varacağız. Ey Ulu Rabbimiz, bizi kâfirlerin imtihanına (baskı, zulüm ve işkencelerine) mâruz bırakma, affet bizi; şüphesiz Sen Azîz ve Hakîm'sin.” (Mümtehine, 60/4-5) *Hazreti İbrâhim, “Rabbim Sana tevekkül oldum, Sana yöneldim, inâbe ettim; sonuçta varış da zaten Sanadır.” diyor. Kendisine karşı komplo ve tuzak fasit dairelerinin birbirini takip ettiği dönemde bütün Nemrut'lara, Robespierre'lere, Yezid'lere karşı meydan okurcasına dimdik duruş örneği sergiliyor. Adeta sonraki nesillere “İşte böyle durun, Allah böyle durmaktan razı oluyor.” diyor. *O tertemiz soluklardan bir başkası (Hazreti Şuayb aleyhisselam) aynı duruşu şu ifadelerle seslendiriyor: “(Siz ne yaparsanız yapın, ne derseniz deyin) biz, Allah'a güvenip dayandık. Ey Rabbimiz! Bizimle şu halkımız arasında hükmünü ver ve hakkı ortaya koy; hiç şüphesiz Sen, gerçeği en doğru ve en hayırlı biçimde ortaya koyansın.” (A'râf, 7/89) O da içini Allah'a karşı böyle döküyor ama dimdik duruyor, eğilmiyor: Allah'a tevekkül oldum, işimi O'na tevekkül ettim. Allahım benimle kavmim arasında fatih Sensin, müfettihu'l-ebvâb Sensin; çöz, açılmayan kapıları çöz, paslanmış bu kilitleri çöz, bir ferec, bir mahreç lütfet!.. Tasalanmayın; Allah bizimle beraberdir!..

TR724 Podcasts
‘Seçimlerden Sonra Herkese Hak Ettiği Muameleyi Yapacağız' [M. Ahmet Karabay]

TR724 Podcasts

Play Episode Listen Later Mar 10, 2023 8:05


‘Seçimlerden Sonra Herkese Hak Ettiği Muameleyi Yapacağız' [M. Ahmet Karabay] by Tr724

Psikolog Beyhan BUDAK
Depremden Sonra Ruhsal Açıdan İyileşme

Psikolog Beyhan BUDAK

Play Episode Listen Later Mar 1, 2023 8:42


sonra ruhsal
Hizmetten
"Bir karıncaya dahi bastımsa şayet" | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Mar 1, 2023 9:35


Bu video 08/05/2016 tarihinde yayınlanan “Islah Yolu ve Güzergâhtaki Gulyabânîle” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Herkes kendi dairesinden sorumludur; alanındaki her musibete “Benim yüzümden oldu!” diye bakmalıdır!.. *Hazreti Sâdık u Masdûk (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurmaktadır: كُلُّكُمْ رَاعٍ وَكُلُّكُمْ مَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ. اَلْإِمَامُ رَاعٍ وَمَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ وَالرَّجُلُ رَاعٍ فِي أَهْلِهِ وَهُوَ مَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ. وَالْمَرْأَةُ رَاعِيَةٌ فِي بَيْتِ زَوْجِهَا وَمَسْؤُولَةٌ عَنْ رَعِيَّتِهَا. وَالْخَادِمُ رَاعٍ فِي مَالِ سَيِّدِهِ وَمَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ وَكُلُّكُمْ رَاعٍ وَمَسْؤُولٌ عَنْ رَعِيَّتِهِ “Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden mesulsünüz. İmam (idareci) çobandır ve güttüğünden mesuldür. Erkek ailesinin çobanıdır, elinin altındakilerden mesuldür. Kadın, evinin çobanıdır, yeddiklerinden mesuldür. Hizmetçi de, efendisinin malından mülkünden sorumludur.” *Bu açıdan bakılınca, şayet bir köyde imam veya muhtar yönlendirici insan konumundaysa, oraya bir sel geldiği, bir çığ düştüğü zaman, o imam ya da muhtar “Benim yüzümden oldu!” demelidir. Muhtar köyünden mesul olduğu gibi devletin başındaki insan da bütün halkın mesuliyetini uhdesine almıştır; herhangi bir kurumun ya da birimin idarecisi ise, bilhassa kendi dairesinden sorumludur. Herkes şahsî kusurlarının, özellikle kendi vazife ve sorumluluk dairesinde bir kısım menfi hadiselere sebebiyet verebileceğine inanmalı, bundan korkmalı ve temkinli yaşamalıdır. *İkinci Halife devrinde bir ara Mekke ve Medine kuraklıkla kavruluyor ve günler geçmesine rağmen bir türlü yağmur yağmıyordu. Hazreti Ömer çok zaman, başını yere koyar, gizli-açık, sesli-sessiz münacat ve tazarruda bulunurdu. Yanından ayırmadığı Eslem onun halini anlatırken diyor ki, “Hazreti Ömer'i çok defa secdede hıçkırıklarla kıvranırken ve tir-tir titrerken görüyordum; şöyle niyaz ediyordu: Öyle zannediyorum yağmursuzluk benim günahlarım sebebiyle! Allahım! Ümmet-i Muhammedi benim günahlarımdan dolayı mahvetme.” (Hangimiz memleketin başına gelen bela ve musibetleri kendi günahlarımızdan biliriz. Kaçımız “Bu kuraklık benim günahlarım sebebiyledir. Bu bela ve musibetler benim yüzümden milletin başına yağıyor. Allahım beni affet. Günahlarım yüzünden masum insanları mahvetme” deriz?) Evet, kuraklık ve kıtlık uzayınca, halk Hazreti Ömer'e müracaat etti. Yağmur duasına çıkmasını istediler. Hazreti Ömer birden, bir şey hatırlamış gibi koştu. Gitti, Hazreti Abbas'ın evine vardı. Kapısını vurdu. “Gel benimle” dedi. O'nu bir tepeye çıkardı. Orada, Hazreti Abbas'ın ellerini tutup, yukarıya kaldırdı. Sonra dudaklarından şu sözler döküldü: “Allahım! Bu Senin Habibinin amcasının elidir. Bu el hürmetine bize yağmur ver.” Sahabi diyor ki, “O el, daha aşağıya inmeden yağmur yağmaya başladı. Biz yağmurla, selle birlikte evlerimize döndük.” İşte Hazreti Ömer'in bu tavrı, öncelikle mahviyet, tevazu ve sorumluluk duygusundan kaynaklanmaktaydı; sonra da Hazreti Abbas'a karşı hüsn-ü zannının, onu Hakk'ın muradı görmesinin neticesiydi.

Medyascope.tv Podcast
Güne Bakış (24 Şubat 2023): Depremden sonra siyaset | Afet bölgesindeki illerde nasıl oy kullanılacak?

Medyascope.tv Podcast

Play Episode Listen Later Feb 25, 2023 38:33


Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı'nın (AFAD) açıklamasına göre merkez üssü Kahramanmaraş-Pazarcık'ta 6 Şubat günü 04:17'de 7,7 büyüklüğünde deprem meydana geldi. 04.26'da Gaziantep-Nurdağı'nda 6,4, saat 04.36'da ise Gaziantep-İslahiye'de 6,5 büyüklüğünde deprem gerçekleşti. Deprem, Kahramanmaraş, Hatay, Osmaniye, Adıyaman, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Malatya ve Adana yoğun şekilde hissedildi. Aynı gün Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesinde saat 13.24'te 7,6 büyüklüğünde bir deprem daha meydana geldi. Kahramanmaraş merkezli depremlerde can kaybı 43 bin 556'ya yükseldi. 20 Şubat Pazartesi akşam saatlerinde Hatay'da 6,4 ve 5,8 büyüklüğünde iki deprem daha meydana geldi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Hatay merkezli depremlerde altı kişinin yaşamını yitirdiğini, 18'i ağır, 562 kişinin de yaralandığını açıkladı. Gökçe Çiçek Kösedağı'nın sunduğu “Güne Bakış”ta, Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı ve emekli Büyükelçi Naci Koru ile seçim tartışmalarını, Prof. Dr. Mesut Yeğen ile deprem ve siyaset gündemini konuştuk. Editör: Egemen Gök

Noticentro
Antes del término de mi sexenio habrá justicia para los Yaquis: AMLO

Noticentro

Play Episode Listen Later Feb 20, 2023 1:22


Vinculan a Proceso a agresor del periodista Ciro Gómez Piden a Sheinbaum notificar al congreso sobre su viaje a EE. UU Bombardeo israelí en Siria dejó al menos 15 muertos Más información en nuestro podcast

Hizmetten
Fakat kendileri için değil!.. | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Feb 20, 2023 5:40


Bu video 14/02/2016 tarihinde yayınlanan “Sarılın Şefkate, Yapışın Himmete; Tükürün Korkunun Yüzüne!..” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Kendini bu yola adamış insanlar bir taraftan hareket ederlerken bir taraftan da kendi enerjilerini üretmeleri lazım. Hiç yorulmamaları, Sahabe-i kiram efendilerimiz gibi hep koşmaları lazım. Fakat kendileri için değil!.. “Attan inmeyesüz!” diyen Hazreti Murad Hüdavendigar (aleyhirrahmetü velğufran) gibi, “Attan inmeyesüz!” felsefesiyle dünyanın dört bir yanına atlarını mahmuzlayıp koşmaları lazım. Onların enerjileri vicdanlarından geliyor, Allah'la irtibatlarından geliyor, Hazreti Ruh-u Seyyidi'l-enâm'a koşmalarından geliyor. O, onları besliyor. “Mahbub” mevzuunda tercih ve sıralama hatası yapmayın!.. *Mü'min, her şeyden evvel, mutlak Mahbub, mutlak Maksud, mutlak Mâbud olarak Allah'a dilbeste olur. O'nu diler ve her hâliyle O'nun kulu olduğunu haykırır. Sonra da başta İnsanlığın İftihar Tablosu olmak üzere anne-baba, refika-yı hayat ve evlat gibi insanları sever. Böylece diğer sevgiler de Allah'a karşı samimî alâka duymanın birer ifadesi olarak değerlendirilebilir ve Allah'tan ötürü bir sevgi sayılabilir. Sevgi meselesinde önemli olan, “mahbub” mevzuunda tercih ve sıralama hatası yapmamaktır. *Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: قُلْ إِنْ كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُمْ مِنَ اللهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُوا حَتَّى يَأْتِيَ اللهُ بِأَمْرِهِ وَاللَّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ “(Ey Rasûlüm! Mü'minlere şunu) söyle: Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım, akraba, sülâle ve kabileniz, ter dökerek kazanıp biriktirdiğiniz mallar, kesada uğramasından endişe ettiğiniz ticaretiniz ve içlerinde rahat yaşamaktan zevk aldığınız meskenler sizin için Allah'tan, Rasûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ve önemli ise, bu takdirde Allah hakkınızda hükmünü verip, başınıza geleceği gönderinceye kadar bekleyin. Allah, (geçici dünya geçimliğini Kendisine, Rasûlü'ne ve Kendi yolunda cihada tercih eden) fâsıklar güruhunu doğruya da, dünyada ve Âhiret'te gerçek saadete de ulaştırmaz.” (Tevbe, 9/24)

Hizmetten
Ne kadar arzu ederdim öldürüleyim sonra tekrar dirileyim! | M. Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Feb 18, 2023 8:09


Ne kadar arzu ederdim öldürüleyim sonra tekrar dirileyim! | M. Fethullah Gülen Hocaefendi by

Turkish Stories
Don Kişot'un Maceraları / Cervantes / Turkish Stories C1

Turkish Stories

Play Episode Listen Later Feb 16, 2023 7:15


Don Kişot'un Maceraları Don Kişot ve silâhtarı Sanşo Pansa'nın karşısına otuz kırk kadar yel değirmeni çıktı. Don Kişot bunları görür görmez silâhtarına dedi ki: -Talih bize istediğimizden fazla yardım ediyor. Çünkü önümüzde otuz kırk kadar korkunç dev var. Bunlarla kavgaya tutuşacağım ve hep- sinin canını çıkartacağım. Onları yok ettikten sonra elimize geçecek mirasları ile zengin olacağız. Devlerle savaşmak ve bunları yeryüzünden kaldırmak insanlığa hizmet etmektir. Sanşo Pansa hayretle sordu: -Hangi devler? -İşte şu karşımızda gördüğün uzun kollu şeyler. Bunların bazen iki fersah uzunluğunda kolları vardır. Sanşo: -Aman efendim, bunlar dev değildir. Yel değirmenleridir. Kolları dediğiniz şeyler de yel değirmenlerinin kanatlarıdır. Bu kanatlar rüzgârla dönerek değirmen taşını çevirir ve buğday öğütülür. -Anlaşılıyor ki, Sanşo senin serüven işlerine hiç aklın ermiyor: Bunlar devdir, dev! Sen korkuyorsan oradan çekil, şu karşıki tepeye çık. Ben bu korkunç devlerle çarpışacağım! Atı Rossinante'ı mahmuzladı ve ileri atıldı. Sanşo'nun bunların dev olmayıp yel değirmeni olduğuna dair bağırıp çağırmasına hiç kulak asmıyor, yel değirmenlerini hâlâ dev görüyordu. Bir yandan da şöyle bağırıyordu: -Kaçmayınız alçak yaratıklar!... Size saldıran tek başına bir şövalyedir!... O sırada bir rüzgâr esti. Değirmenlerin kanatları dönmeye başladı. Don Kişot: -Nafile, dedi. Kollarınızı Briyare devi gibi de oynatsanız gene elimden kurtulamazsınız. Bunu da dedikten sonra kalkanını göğsüne tuttu. Mızrağını tarttı ve Rossinante'ı dört nala sürerek ilk önüne gelen değirmenin kanatlarına mızrağını sapladı. Kanat hızla dönmekte olduğundan mızrak kırıldı ve at da, atlı da havalanarak beş on adım ileriye yuvarlandı... Sanşo, eşeğinin bütün hızıyla efendisinin yardımına koştu. Yanına gelince düşüşün şiddetinden ne kendisinin ne de Rossinante'ın kımıldayacak hâlde olmadıklarını gördü. -İlahi sen bilirsin! dedi. Bunların yel değir-meni olduğunu size söylememiş miydim? Fakat bir kere aklınıza koyduğumuz şeyden şaşmıyorsunuz ki... Don Kişot cevap olarak: -Sus, dostum Sanşo! dedi. Savaş demek düşmanının aldatmak demektir. Şimdi işi anladım. Amansız düşmanın Freston haini bu devleri, beni onlara karşı zaferden yoksun etsin diye, hemen yel değirmenine çeviriverdi. Fakat bütün bu hilelerin, keskin kılıcımın karşısında hiç etkisi olamaz!... Sanşo Pansa: Allah akıl versin! Diyerek Don Kişot'u güç-lüklerle yerden kaldırdı. Topallamaya başlayan Rossinante'a bindirdi ve yola düzüldüler. Niyetleri Lapice limanına gitmekti. Çünkü Don Kişot diyordu ki, o limanda herhâlde insanın karşısına hesapsız macera çıkar. Fakat mızrağını kaybettiğine de canı sıkılıyordu. Biraz sonra, gene okuduğu hikâyelerden aklına şu olay geldi: Perez de Vargas adlı ünlü bir şövalyenin bir kavgada kılıcı kırılmıştı. Kılıçsız kalınca bir meşe ağacını kökünden çıkararak o günkü savaşta kılıç gibi kullanmıştı. Önüne gelene koca ağacı öyle bir yapıştırıyordu ki, her vurduğu adam yamyassı eziliyordu. Don Kişot da öyle yapacak, mızrak yerine ilk rast geldiği bir meşe veya kavak ağacını sökecek, mızrak gibi kullanacaktı. Sanşo'ya dedi ki: -Göreceksin benim buluşum olan bu mızrağı nasıl kullanacağım. Asıl mızraktan daha korkunç olacak. Onu yiyen bir daha güneşin doğduğunu göremeyecek!... Bir aralık Sanşo, Don Kişot'un beygir üzerinde eğri oturduğunun farkına vardı. Don Ki- Şot'un biraz önceki yuvarlanmada epeyce incindiği belliydi. Kendisine sorunca: -Evet, dedi. Sol böğrüm müthiş ağrıyor. Fakat bundan daha fazla da ağrısa şövalyelik gereği hiç belli etmem. Şövalyeliğin kurallarından biri de ağrıdan, sızıdan şikâyet etmemektir. Sanşo cevap olarak dedi ki: -Yok! Ben bu işe gelemem. Şövalyelerin emri altındaki silâhtarlar da ağrıdan sızıdan şikâyet ederler mi etmezler mi, bilmem; fakat benim bir tarafım ağrısa dayanamam. Avazım çıktığı kadar bağırırım, haberiniz olsun... Böyle konuşa konuşa akşam ettiler. Ortalık kararmaya başlayınca nerede konaklayacaklarını düşünmeye başladılar. O geceyi ormanda bir ağacın kovuğunda geçirmekten başka çare yoktu. Onlar da öyle yaptılar. Sabah olunca Don Kişot meşe ağacından kalınca bir dal kesti ve kırılan mızrağının demirini ucuna takarak yeni bir mızrak yaptı. Sonra yine yola koyuldular. Yolda Don Kişot Sanşo'ya şövalyelik kurallarını açıklıyordu: -Beni ne zaman kavgaya tutuşmuş görürsen, ilk işin kavga ettiğim adamların şövalye olup olmadıklarını anlamak olacaktır. Şövalye değillerse bana yardım edebilirsin. Yok eğer kendim gibi soylu şövalyelerle boy ölçüşüyorsam sakın işimize karışma!... Böyle konuşurlarken karşıdan bir kafile göründü. Önde katır üzerinde iki rahip geliyordu. Arkalarında bir araba, arabanın etrafında birkaç atlı ve yayan kimseler vardı. Don Kişot'un gözleri parladı: -İşte dedi. Hayatımın en önemli serüvenlerinden biri karşımıza çıktı. Bu arabanın içindeki prensesi bu herifler kaçırıyorlar. Şimdi hemen üzerlerine saldırıp zavallı prensesi bu alçakların elinden kurtaracağım!... Sanşo hayretle Don Kişot'un yüzüne bakarak: -Ne diyorsunuz, efendim, dedi. Önden gelenler iki rahiptir. Hiç onlar kız kaçırırlar mı? Don Kişot bir yandan kendine çeki düzen verirken, diğer yandan Sanşo'ya dedi ki: -Senin bu serüven işlerine hiç aklın ermiyor... Ben ne söylediğimi bilirim. Prensesi arabaya koymuşlar, kaçırıyorlar. Cervantes, Don Kişot, İstanbul, (1966, s.36-39)

Daktilo1984
Depremden Sonra Neler Olacak? | Nabız #121

Daktilo1984

Play Episode Listen Later Feb 10, 2023 54:09


İpek Maya Saygın, Nezih Onur Kuru ve İlkan Dalkuç Gaziantep/Kahramanmaraş Depremlerini, sonuçlarını, etkilerini ve Depremden sonrasını konuşuyor.

neler sonra olacak nezih onur kuru
Turkish Stories
Turnayı Gözünden Vurmak / Turkish Stories C1

Turkish Stories

Play Episode Listen Later Feb 2, 2023 7:04


Turnayı Gözünden Vurmak Herhangi konuda uzun süre suskun ve hareketsiz kalındıktan sonra gerek tesadüfen, gerekse bilinçli olarak büyük bir başarı elde edildiğinde "Durdu, durdu da turnayı gözünden vurdu." deriz. Tecrübeyle değil de zamanın akışıyla ölçülen hemen hemen bütün başarılar bu deyimin değişik zaman kiplerindeki bir versiyonu ile açıklanmaya çalışılır. Deyimin ortaya çıkışı bir avcı mübalâğasına dayanmaktadır. Avcılığın yaygın olduğu yörelerde genellikle avcılar kulübü gibi işleyen bir mekân bulunur. Bütün avcılar buraya gelip bol palavralı hikâyeler anlatırlar. Anlattıkları da konuştukları da saçma olan bu tip avcıların yalanlarına ve mübalâğalarına diyecek yoktur. Pek çoğu hayal ürünü olan bu hikâyelerden birisi şöyledir: Avcılar meclisinin en yaşlı ve güngörmüş üyesi olan Şikarizade Sayyad Ağa bu mecliste anlatılanların hepsini sessizce dinler, hepsine aferinler okur; ama kendisi hikâyesini anlatmazmış. Bu hâl diğer avcıların dikkatini çekince aralarında karar alıp demişler ki: -Sanatına aşk olsun ey büyük avcı! Bunca yıllık bir ömrün ve av peşinde geçen bir hayatın var. Lütfeyleyip, bir hatıra da sen anlatsan da dinleyip faydalansak... Hep bizler konuşuyoruz ve hep senin sustuğunu görüyoruz. Şikarizade bir süre nazlanmış, " Olmaz, bunu benden istemeyin lütfen!" gibi mazeretler ile geçiştirmeye çalışmış. Nihayet ısrar ve merak iyice artınca şöyle derinden derine bir iç geçirip: -Aaaah!... demiş. Ne olursunuz beni konuşturup meclisinizi yasa boğmayın ve beni gençliğimin en hazin hatırası ile yeniden yüzleştirerek derdimi tazelemeyin. Zaten ne zaman bu yürek parçalayan hatıra aklıma gelse ciğerimdeki ateş çevremdekileri yakıyor. O gençlik günlerinin utancı beni boğuyor... Şikarizade Sayyad Ağa'nın bu sözleri meclise bir alev topu gibi düşmüş. Herkes merak ve heyecan içerisinde "Demek ki ortada çok duygusal ve acıklı bir av hikâyesi var." diye geçirmişler içlerinden. Ona bu hikâyeyi anlattırmak için ısrarları artırıp bin dereden su getirmişler, teselli sözleri söylemişler. Avcılar meclisinde herkes tek kulak olup Seyyad Ağa'nın ağzına dayanmış. Çıt yok. Bizimki önce bir yutkunmuş, eski meddahlar gibi oturuşuna yeni bir çeki düzen katarak başlamış anlatmaya: -Efendim, avcılığımın ilk günlerindeydi. Toy bir delikanlı sayılırdım. Bir gün tüfeğimi omzuma, tazımı gölgeme alıp şöyle tek başıma ava çıktım. Bir sigara çekimlik mesafe gittikten sonra gökte bir turna gördüm. Baktım yolu doğrultmuş; aheste aheste süzülüyor. İçimden "Şunu, dedim, zararsız bir yerinden, ayağından vurayım." Ben bunları düşünürken turna biraz uzaklaşır gibi oldu. Tam sağ ayağına nişan alıp çektim tetiği. İşte ne olduysa o anda oldu. Zavallı turna, gagasıyla ayağını kaşımaya yeltenmez mi?!.. Ciğerim yandı gitti; ama elden ne gelir!?.. Kuşcağız şöyle iki yüz - üç yüz metre kadar ileriye düştü. Tazım aldı getirdi. Baktım, tam da düşündüğüm gibi zararsız bir atış idi. Saçmalarımdan yalnızca biri, ayağına isabet edecek yerde, başı siper olduğu için sağ gözünden girip, sol gözünden çıkmış? Kuşcağızın başka hiçbir şeyi yok. Fakat iki gözü iki çeşme kanıyor. Ben hayatımın en büyük pişmanlığı ile ne yapacağımı şaşırdım. Tabi biraz toyluk da var. Kan tutmuş gibi donakalmışım. Kuş çırpınıyor, benim içim sızlıyor. Böyle ne kadar zaman geçti bilmiyorum; asıl hazin sahne o zaman yaşandı... Sayyad Ağa sözün burasında bir ara verip önce iki kez bağrını yumruklar ve ağlamaklı bir eda ile iç geçirerek bir bardak su içer; sonra da acıyla yutkunup anlatmaya devam eder: -Nasıl geldiler, nereden geldiler, ne kadar zamanda geldiler, bilemiyorum, baktım çırpınan kör turnanın üstünde bir bölük turna dolanıp durmakta. Bana doğru öyle kanat çarpıyorlar ki hayatımda öyle dehşeti başka bir gün yaşamadım. Af dilesem, hangisinden dileyeceğim. Konuşsam ne diyeceğim!... Tam bir şaşkınlık hâli sizin anlayacağınız. Birden onların kendi dillerinde anlaştıklarını gördüm. Hayret ki hayret! Kör turnaya bir şeyler anlatıyorlardı. Sonra onu aralarına aldılar ve yıldırım gibi havalandılar. Dinleyenlerin şaşkın ve hayret dolu bakışları arasında Sayyad Ağa sözlerini bitirdi: -İşte yârenler!... Turnalar, katar halinde uçmaya o günden sonra başladılar. Aralarına aldıkları kör turnaya ses vererek istikametine yöneltmeyi o gün keşfettiler. Şimdi turnalar sırf o uğursuz günü bana hatırlatmak ve benden intikam almak için katar halinde uçmayı alışkanlık haline getirdiler. Hatta bu haber dünyadaki bütün turnalar arasında yayıldı ve onlar benim yüzümden katar teşkil eder oldular. Böylece bir yerde anadan doğma bir kör turna var ise seslerine gelip yollarını bulabilsin. Geçenlerde o kör turna ki, epey yaşlanmış, rüyama girdi ve bana dedi ki: -Ey bütün zamanların en büyük üstadı! Biz senden sonra bu cihanda böyle nazik düşünceli ve hassas bir üstad avcı görmedik. İki gözüm senin sanatına feda olsun! Şikarizade Sayyad Ağa'yı dinleyenlerden biri hayretinden patlar ve: Ehh!.. Üstat, der. Durdun, durdun; ama sonunda turnayı da gözünden vurdun. Pes doğrusu!..

Nasıl Olunur
178- Şahika Ercümen

Nasıl Olunur

Play Episode Listen Later Jan 25, 2023 68:09


Bu bölümde konuğum dünya serbest dalış rekortmeni ve diyetisyen Şahika Ercümen. O konuştukça çok az şey bildiğiniz hissine kapıldığınız insanlardan biri Şahika...Bir kere kendi öyküsü tam bir "Nasıl Olunur" hikâyesi... Çocukken evden çıkamayacak derecede astım hastasıyken, bugün 6.5 dakika nefesini de tutabilen bir tüpsüz dalış ustası olmak, işinin en iyilerinden biri olmak, nasıl oldu?Dalıştaki tüm başarılarına rağmen, üniversite sonrasında diyetisyen olarak hayatına devam edecekken "son bir güzel hareket", "bir rekor için" sponsor arayan, bulamayınca giderlerini karşılamak için Fear Factor adlı yarışmaya katılıp birinci olan birinden bahsediyoruz... Sonra da kazandığı ödülle rekora çalışan ve Guinness Rekorlar Kitabı'na giren biri...Şahika Ercümen ile dünyada ve Türkiye'de denizlere yaptığı yolculuklardan "anda kalma" kavramına, onun için çok öğretici olan başarısızlıklardan herkesin keyifli sandığı garip zamanlara kadar pek çok konuyu konuştuk... Çok sürpriz, leziz bir bölüm; dinleyiniz...

Banu Avar ile Yorum
Seçime Giden Türkiye | Batı'nın Eşkıyalık Düzeni Son Bulacak! - Suriye'le İlk Temas | 4 Ocak 2023

Banu Avar ile Yorum

Play Episode Listen Later Jan 8, 2023 72:41


4 Ocak 2023'teki söyleşimizi dikkatinize sunuyoruz... Youtube'dan İzleyin : https://www.youtube.com/watch?v=IoJUwx2PPyY Seçime Giden Türkiye... *"Batı'nın Eşkıyalık Düzeni Son Bulacak!" * Türkiye Batı'nın Deli Gömleği'ne Nasıl Girdi? *Türkiye Neden Nato'ya katılmıştı? *Suriye'le 11 Yıl Sonra İlk Temas!

Kerem Önder
Allah'ın iki oğlu! / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Jan 7, 2023 52:05


“Yahudiler, 'Üzeyr Allah'ın oğludur' dediler; Hıristiyanlar, 'Mesih Allah'ın oğludur' dediler. Bu, daha önce inkar edenlerin sözlerine benzeterek ağızlarında geveledikleri sözdür. Allah onları yok etsin, nasıl da uyduruyorlar!” Tevbe 30 “İbn Abbas şöyle demiştir: "Bir grup yahudi Hz. Peygambere geldiler. Bunlar Sellam İbn Müşkim, Nu'mân İbn Evfâ ve Mâlik İbn es-Sayf idi. Onlar şöyle dediler: "Sen, kıblemizi terkettiğin ve Uzeyr'in Allah'ın oğlu olduğunu kabul etmediğin sürece, sana nasıl ittiba ederiz?" İşte bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.." Bu iki görüşe göre de bu mezhebi, itikadı benimseyenler, yahudilerin bazısıdır. Ancak ne var ki Cenâb-ı Hak, cemâat ismini müfred, tek kimse hakkında kullanma hususunda Arapçada cari üslûba binâen, bu sözü {bu kimselere değil de) bütün yahudilere izafe etmiştir. Onların bu sözü söylemelerinin sebebi, İbn Abbas (r.a)'ın rivayet ettiği şu husustur: "Yahudiler Tevrat'a aldırmadılar ve hak olmayan şeylere göre amel ettiler. Bunun üzerine Allah Teâlâ da onlara Tevrat'ı unutturdu ve onu, onların hafızalarından sildi. Bu sebeple Hz. Uzeyir, Allah'a çok yalvarıp yakardı da, Tevrat onun kalbine ve hafızasına yeniden döndü. O, bununla kavmini inzâr etmeye başladı. Yahudiler Uzeyr'i denediler ve onun samimi ve emin olduğunu gördüler. Bunun üzerine, "Bu iş, ancak Allah'ın oğlu olduğu için Uzeyir'e müyesser oldu" dediler. Kelbî şöyle dedi: "Buhtunnasr, bütün yahudi âlimlerini öldürdü. Yahudilerin içinde Tevrat'ı bilen hiç kimse kalmadı." Bununla, "Bu, hiçbir aklî delile dayanmayan bir sözdür" manası kastedilmiştir. Binâenaleyh bu, hiçbir gerçekliği olmayıp, sadece onların ağızlarından çıkmış bir lafızdır" demektir. Velhasıl onlar, dilleriyle bir söz söylediler, ama bu sözün akıl yanında hiçbir değeri yoktur. Çünkü ihtiyaçtan, şehvetten, zevciyyet hayatından, parçaları bulunmaktan münezzeh olduğu halde Allah Teâlâ'nın bir çocuğu bulunduğunu söylemek, akıl yanında hiçbir değeri olmayan, bâtıl bir sözdür. Bunun benzeri de, "(Onlar) ağızlarıyla kalblerinde olmayanı söylüyorlardı" Hatta biz iyi düşünürsek, puta tapanların küfrünün, hristiyanların küfründen daha hafif olduğunu anlarız. Çünkü puta tapan, "Bu put, âlemin yaratıcısı ve âlemin ilâhıdır" demiyor, aksine onu, Allah'a ibadetine vasıta yapıyor. Ama hristiyanlara gelince, onlar Allah hakkında hulul ve ittihadı kabul ediyorlar ki, bu son derece çirkin bir küfürdür. Böylece, hulule inananlarla diğer müşrikler arasında bir farkın bulunmadığı sabit olmuş olur. Bununla "Yahudi ve hristiyanların bu sözü, müşriklerin, "melekler Allah'ın kızlarıdır" şeklindeki sözlerine benzer" manası kastedilmiştir. Buradaki "Onlar" zamiri, hristiyanlara aittir. Yani, "Hristiyanların "Mesih (İsa), Allah'ın oğludur" şeklindeki sözleri, yahudilerin "Uzeyir, Allah'ın oğludur" şeklindeki sözlerine benzer" demektir. Çünkü yahudiler, hristiyanlardan daha öncedir. "Döndürülüyorlar" demektir. Bunun masdarı olan "îfk", dönmek manasınadır. Nitekim, "Adam hayırdan döndü, vazgeçti" denilir. Yine "hayırdan dönmüş adam" manasında, denilir. Buna göre ayetteki tabiri, "deliller apaçık olduğu halde, onlar nasıl da haktan dönüp sapıtıyor ve Allah'a çocuk isnad ediyorlar, hayret!" demektir. Ayette bulunan bu "şaşma" manası, insanlar açısındandır. Yoksa Allah Teâlâ, hiç bir şeye şaşıp hayret etmez. Ayetteki bu üslûb, Arapların hitab üslublarına göre getirilmiştir. Allah Teâlâ onların hakkı bırakıp bâtılda ısrar edişleri karşısında, Hz. Peygamberi hayret etmeye davet etmiştir.” Razi "Onların, Rahman olan Allah'a oğul isnâd etmelerinden neredeyse gökler parçalanacak, yer yarılacak, dağlar parçalanıp çökecektir." (Meryem 91) İsa Allah'ın oğludur dediklerinde arş çatlayacaktı! Tüm yıldızlar 1. kat semadır. Sonra 6 kat sema daha vardır. Sonra Kürsi vardır. 7 kat semanın kürsi yanındaki durumu, çölün ortasındaki bir yüzük gibidir buyurdu Efendimiz Ebu Zer'e. Arş'ın yanında Kürsinin durumu da bunun gibidir.

Çağlayan Dergisi
Önce Muhafaza Sonra Bilme

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Jan 3, 2023 10:37


Kerem Önder
Abdülkadir Geylani sohbetleri - 3 / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Dec 31, 2022 53:07


“Ey şahsına gereken şeyleri bulamayan! Bu halin geçip gitmesini şiddetle isteme. Belki gelecek şeylerde seni helak edecek nesneler vardır. Ey hasta! Hastalığın geçmesini mutlak olarak isteme. Afiyetin her zaman yararlı olacağını sana kim dedi?.. Şimdi hastasın, imanın var; sağlam olunca bu imanı kaybetmeyeceğini kim temin eder? Dünyalığa dalar, Allah'ı, Peygamberi unutursun. Akıllı ol; her olur olmaz şeyin peşine koşma. Allah hiçbir işi yapmaya mecbur değildir. O, mülkünde ancak dilediğini yapar. Allah'ı mülk sahibi bil. Bu sahip hayırlıdır. Başkasını seçme. Senin için iyi olmaz. Bir ağır yük kaldırdığın zaman sırf kuvvetini görme. Allah'ın kudretini sez. O'nun gücü olmasa senin gençliğinin, kuvvetinin ne değeri olur?.. Malına da pek güvenme. Mal sana ne yapabilir? Malın özünde mânevi tesir olmadan hiçbir değer ifade etmez. Allah bir defa tutarsa bırakmaz. Maddiyatı bırak; biraz manevî ol. O'nun tutuşu manevî yollardan gelir. Maddî tedbirlerin pek tesiri olmaz. Olsa olsa, yine O'nun tesiri ve izni ile olur. Yazık, dilin müslüman gibi konuşuyor, kalbin onu doğrulamıyor. Sözün Allah'a ve peygambere inanmış gibi, özün tam tersine… İşlerin hiçbirine uymuyor. Ne olacak halin? Halk arasına çıkınca, senden iyisi olmuyor; yalnız kalınca neden şeklin değişiyor?.. Biliyor musun, yıllarca namaz kılsan, oruç tutsan sana hayır getirmez; ömrün boyunca hayırlı işlerde bulunsan hayır göremezsin; ancak, Allah rızasını gözeteceksin; bunu iyi bilmen gerek. Aksi halde yaptıkların boşuna; bu duruma göre, sana damga, münafık ve içi bozuk sözleri olur. «Allahtan uzak» mührünü alnına vururlar. Şu anda yaptıklarından dön. Bir an bile yaşamana senedin yoktur. Ne kadar kötü işin varsa bırak, kötü sözlerden dön. Kötü niyetlerinden kendisini hemen çekiverir. İşte hal böyle… Her şey Allah'ı anmakla başlar. Bu duygu kalpde yerleşince işler bitmiş olur. Evvelâ anmak, son nefeste yine o… Herkes, Hakk'ı andığı kadar erebilir. Bu sebeptendir ki, büyükler daima Allah'ı anarlar. Bu anış onların benliklerini yıkar. İç âlemlerini kaplayan her cins kötülüğü eritir. Hak'tan gayrı ne ki var, benliklerinden silinir; kaybolur. Cümle varlık, Hak varlığı ile dolar. O büyük insanlar, Hak Teâlâ'nın şu emrini işitmişlerdir: «Beni anın; sizi anarım. Şükür yolumu tutun; küfür yolunu tutmayın.» (Bakara, 152) Ey cemaat! Kötü heveslere kapılmayın. Aklınızı, mantığınızı çalıştırın. Hisle, hevesle hareket etmeyin; bunlarla olan, yolda kalır. Size bir hal olmuş. Hep duygularınızla hareket etmektesiniz. Mantığınız ve aklınız çalışmaz olmuş. Önce bilgilerinizi geliştirin. İlim kaynaklarına kendinizi kavuşturun. İlme ererseniz işleriniz kolay olur. Varlığınızı koruyabilirsiniz. Mücerret ve muayyen bilgi ile yetinmeyin. Her gün bir başkasını öğrenin. Sipsivri bir bilgi sizi kurtaramaz. Siyahla beyazı seçme kabiliyetini gösterebilecek bilgiyi elde etmeye bakınız. Kendi varlığınızda istiklâlini ilân edecek şeyi öğrenin. Müftünün fetvası ile değil, iç âleminizden kopan buyrukla hareket edin.Bu bilgiyi Allah duygusu sağlayabilir. Hak irfana sahip olan, tam bilgi sahibidir. Akan suların miktarını ölçen ve toprak kalınlığını hesap eden, âlim değildir. Gerçi bu da bir ilimdir, ama bu ilimle birlikte yüce ve ulvî şeyleri de bilmek' gerekir. İlk başta Hak ilimle ruhunuzu bezeyin. Sonra, bu bilginin gerektirdiği gibi dış varlığınızı da Allahın emrine göre düzeltiniz. Allah, size neyi öğrenin diyorsa onu belleyin. İlk işiniz bu olsun, sonra diğerleri…Gün gün, ay ay, O'nun yolunda iş tutun. Böyle olursanız, yaptıklarınızın iyi meyvesini alabilirsiniz. Aksi halde bir serap uğruna yokluğa gömülürsünüz; size yazık olur. Ey evlâd! Bildiklerinden sorumlusun. Yerinde kullanmadığın takdirde sahibi sana çıkışır. Ayrıca bilgi de senden davacı olur ve bağırarak: - Beni iyiye kullan; yoksa hakkında şikâyetçi olurum, der.

Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin

Kendimizi yaşadığımız yere ait hissediyor muyuz? Yaşam alanlarımızı nasıl kişiselleştirdiğimizi, bir yere ait hissetmek için nelere ihtiyaç duyduğumuzu konuşuyoruz. Konfor alanları ve yeni tecrübeler arasında nasıl karar verdiğimizi tartışıyoruz. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro Müzik Haftanın Konusu Emin: [0:21] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin. Her bölümde olduğu gibi bugün yine Cihat'la beraberiz. Nasılsın Cihat? Cihat: [0:31] İyiyim Emin. Teşekkür ederim. Ya senin bu ses tonundaki keskinlik, kelimelere vurgun falan fark ediyorum ki her tanıtımda bir şov yapıyorsun aslında. Sonra ben normal konuşma dilimle geliyorum. Böyle iki farklı seviyede konuşuyoruz sanki. Onu fark ettim şu an. Emin: [0:49] Ya başlangıçta biraz kasıyorum. O doğru. Ama ondan sonra ben de normale dönüyorum. Cihat: [0:54] Şey zannedebilir dinleyenler, bu kaydedilmiş bir şey. Podcast'in başına koyuyoruz zannedebilir. (Aynen.) Çünkü cümle hep aynı yani. Emin: [0:59] Aynen. Her bölüm başında aynı şeyi söylüyoruz. Cihat: [1:05] Aynı vurguyla, aynı şekilde gerçekten. (Aynen.) İyiyim bu arada. Umarım sen de iyisindir. Direkt konuya girmek istiyorum. Çünkü çok kısa süreli bir 'deadline'ı olan bir işim var. Askerlik başvurusu. Emin: [1:20] Aaa! Başvurdun mu? Cihat: [1:21] Bedelli askerliğe başvuruyorum. (Hayırlı olsun.) Önümdeki sekmede açık yani. Şimdi ama şu an bunu yapmayacağım tabii ki. Ama bir sorum var. Askere hangi zamanda gidilir? Askerlik tecrübesi olan bir insan olarak bana biraz bu konuda bilgi vermeni istiyorum. Çünkü ben buraya Aralık yazdım en başa. Emin: [1:40] Şimdi aralık bence en kötü gidilebilecek aylardan biri. Çünkü çok büyük ihtimalle Türkiye'nin doğusundaki yerlerden birinde askerlik yapacaksın. Aralık ayında da o yerler çok soğuk olacağından ötürü birazcık zorlayacağını düşünüyorum. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership

SBS Turkish - SBS Türkçe
2022 önce şok etti sonra teselli...

SBS Turkish - SBS Türkçe

Play Episode Listen Later Dec 29, 2022 7:41


Dünya, 2022'nin ilk aylarında pandemiden toparlanmaya çalışırken Ukrayna'nın işgali ile sarsıldı. Yılın bitişi Dünya Kupası ile gerçekleşti.

Hizmetten
İkbal cellatlığı yapanların vay haline | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Dec 28, 2022 9:08


“İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda savmaya bak!..” * Belki birileri, kafaları çok katı, mülâaneyi anlamıyorlar, mübaheleyi anlamıyorlar, mukabeleyi anlamıyorlar. Bu anlamayanlar, anlamamada ısrar edecekler. Aldırmayın. Bir gün, bugün olmazsa yarın, arkadan gelen nesiller dediğiniz şeyleri anlayacaktır. Siz, kendiniz gibi davranın. Sahabeyi karşınıza bir ayna gibi koyun. Sık sık tavır ve davranışlarınızı o ayna karşısında bir kere daha gözden geçirin. * Kötülükleri dahi iyilikle savmaya çalışmak bir mü'min ahlakıdır. Kur'an-ı Kerim'de bu husus farklı şekillerde nazara verilmektedir. Bu cümleden olarak şöyle buyurulmaktadır: وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet, 41/34) * Evet, iyilik ile kötülük birbirinden farklı şeylerdir; bunlar müsavî değildir. Siz, kötülük gördüğünüz zaman onu iyilikle savın, iyilikle mukabelede bulunun. Başkaları bin tane yalan söylemiş olsalar da siz “Yahu ben de bir taneyle onlara mukabele edeyim!” demeyin. * Bazen böyle, bağışlayın, yalan furya gittiğinde, iftiralar çok ucuz pazarlarda yer bulduğunda, insanlar zannedebilirler ki, bu böyle de oluyor. Hayır, o iş hiç öyle olmuyor. Hele bir mü'minin işi asla yalan, iftira, karalama, entrika olamaz. * Hedefiniz doğru olduğu gibi, vesileleriniz de meşru olmalıdır. Doğru hedefe ancak doğru argümanlarla varılır. Bağışlar mısınız? Merkeple sultanın huzuruna gidilmez. “Yemin olsun asr'a (zamana); insanlar hüsranda.. ancak şunlar müstesna!..” * Merhum Mehmet Akif der ki: “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak, Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak; Hani Ashab-ı Kiram, ayrılalım derlerken, Mutlaka Sure-i ve'l-Asr'ı okurmuş, bu neden? Çünkü meknûn o büyük surede esrâr-ı felâh, Başta iman-ı hakikî geliyor, sonra salâh, Sonra hak, sonra sebat, işte kuzum insanlık, Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.” * “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak / Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak.” Hak şimdi yerde mi değil mi?!. Bâtıl gemi azıya almış mı, almamış mı?!. Fitne-fesat zirvede mi değil mi?!. Ahir zamanı resmederken Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu fotoğrafı ortaya koyuyor. O dönemin insanına, “Herkesin bozgunculuk yaptığı dönemde, imar ve ıslah hamlelerini sürdüren gariplere müjdeler olsun!” buyurarak işaret ediyor. Onlar, bir kısım bozguncuların her tarafta yangınlar çıkarmasına karşılık ıslah için çalışan insanlardır. Onlar, arının ölümü karşısında bile ağlayan, karıncaya basmayan, hâlâ bir damlacık hayatı vardır

SBS Turkish - SBS Türkçe
‘Şimdi al Sonra Öde' sistemi mercek altında

SBS Turkish - SBS Türkçe

Play Episode Listen Later Dec 23, 2022 6:26


Noel ve yılbaşı öncesi alışverişlerde Avustralyalılar biraz abartmış olabilir. Ancak Afterpay gibi şimdi harca sonra öde türü uygulamalar da durumu daha kötü hale getiriyor. Sydney Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre bu tür hizmetler kısıtlı bütçesi olanları korumuyor.

sistemi sonra avustralyal
Hizmetten
Bu apaçık bir zalim sıfatıdır | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Dec 22, 2022 8:52


Bu video 24/04/2016 tarihinde yayınlanan “Yürüyün Şeytan ve Avenesine Rağmen!..” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/canli-... İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda savmaya bak!..” * Belki birileri, kafaları çok katı, mülâaneyi anlamıyorlar, mübaheleyi anlamıyorlar, mukabeleyi anlamıyorlar. Bu anlamayanlar, anlamamada ısrar edecekler. Aldırmayın. Bir gün, bugün olmazsa yarın, arkadan gelen nesiller dediğiniz şeyleri anlayacaktır. Siz, kendiniz gibi davranın. Sahabeyi karşınıza bir ayna gibi koyun. Sık sık tavır ve davranışlarınızı o ayna karşısında bir kere daha gözden geçirin. * Kötülükleri dahi iyilikle savmaya çalışmak bir mü'min ahlakıdır. Kur'an-ı Kerim'de bu husus farklı şekillerde nazara verilmektedir. Bu cümleden olarak şöyle buyurulmaktadır: وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet, 41/34) * Evet, iyilik ile kötülük birbirinden farklı şeylerdir; bunlar müsavî değildir. Siz, kötülük gördüğünüz zaman onu iyilikle savın, iyilikle mukabelede bulunun. Başkaları bin tane yalan söylemiş olsalar da siz “Yahu ben de bir taneyle onlara mukabele edeyim!” demeyin. * Bazen böyle, bağışlayın, yalan furya gittiğinde, iftiralar çok ucuz pazarlarda yer bulduğunda, insanlar zannedebilirler ki, bu böyle de oluyor. Hayır, o iş hiç öyle olmuyor. Hele bir mü'minin işi asla yalan, iftira, karalama, entrika olamaz. * Hedefiniz doğru olduğu gibi, vesileleriniz de meşru olmalıdır. Doğru hedefe ancak doğru argümanlarla varılır. Bağışlar mısınız? Merkeple sultanın huzuruna gidilmez. “Yemin olsun asr'a (zamana); insanlar hüsranda.. ancak şunlar müstesna!..” * Merhum Mehmet Akif der ki: “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak, Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak; Hani Ashab-ı Kiram, ayrılalım derlerken, Mutlaka Sure-i ve'l-Asr'ı okurmuş, bu neden? Çünkü meknûn o büyük surede esrâr-ı felâh, Başta iman-ı hakikî geliyor, sonra salâh, Sonra hak, sonra sebat, işte kuzum insanlık, Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.” * “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak / Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak.” Hak şimdi yerde mi değil mi?!. Bâtıl gemi azıya almış mı, almamış mı?!. Fitne-fesat zirvede mi değil mi?!. Ahir zamanı resmederken Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu fotoğrafı ortaya koyuyor. O dönemin insanına, “Herkesin bozgunculuk yaptığı dönemde, imar ve ıslah hamlelerini sürdüren gariplere müjdeler olsun!” buyurarak işaret ediyor. Onlar, bir kısım bozguncuların her tarafta yangınlar çıkarmasına karşılık ıslah için çalışan insanlardır. Onlar, arının ölümü karşısında bile ağlayan, karıncaya basmayan, hâlâ bir damlacık hayatı vardır

Hizmetten
Herkesin bozgunculuk yaptığı bu dönemde... | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Dec 21, 2022 8:45


Bu video 24/04/2016 tarihinde yayınlanan “Yürüyün Şeytan ve Avenesine Rağmen!..” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/canli-... “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda savmaya bak!..” * Belki birileri, kafaları çok katı, mülâaneyi anlamıyorlar, mübaheleyi anlamıyorlar, mukabeleyi anlamıyorlar. Bu anlamayanlar, anlamamada ısrar edecekler. Aldırmayın. Bir gün, bugün olmazsa yarın, arkadan gelen nesiller dediğiniz şeyleri anlayacaktır. Siz, kendiniz gibi davranın. Sahabeyi karşınıza bir ayna gibi koyun. Sık sık tavır ve davranışlarınızı o ayna karşısında bir kere daha gözden geçirin. * Kötülükleri dahi iyilikle savmaya çalışmak bir mü'min ahlakıdır. Kur'an-ı Kerim'de bu husus farklı şekillerde nazara verilmektedir. Bu cümleden olarak şöyle buyurulmaktadır: وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet, 41/34) * Evet, iyilik ile kötülük birbirinden farklı şeylerdir; bunlar müsavî değildir. Siz, kötülük gördüğünüz zaman onu iyilikle savın, iyilikle mukabelede bulunun. Başkaları bin tane yalan söylemiş olsalar da siz “Yahu ben de bir taneyle onlara mukabele edeyim!” demeyin. * Bazen böyle, bağışlayın, yalan furya gittiğinde, iftiralar çok ucuz pazarlarda yer bulduğunda, insanlar zannedebilirler ki, bu böyle de oluyor. Hayır, o iş hiç öyle olmuyor. Hele bir mü'minin işi asla yalan, iftira, karalama, entrika olamaz. * Hedefiniz doğru olduğu gibi, vesileleriniz de meşru olmalıdır. Doğru hedefe ancak doğru argümanlarla varılır. Bağışlar mısınız? Merkeple sultanın huzuruna gidilmez. “Yemin olsun asr'a (zamana); insanlar hüsranda.. ancak şunlar müstesna!..” * Merhum Mehmet Akif der ki: “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak, Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak; Hani Ashab-ı Kiram, ayrılalım derlerken, Mutlaka Sure-i ve'l-Asr'ı okurmuş, bu neden? Çünkü meknûn o büyük surede esrâr-ı felâh, Başta iman-ı hakikî geliyor, sonra salâh, Sonra hak, sonra sebat, işte kuzum insanlık, Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.” * “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak / Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak.” Hak şimdi yerde mi değil mi?!. Bâtıl gemi azıya almış mı, almamış mı?!. Fitne-fesat zirvede mi değil mi?!. Ahir zamanı resmederken Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu fotoğrafı ortaya koyuyor. O dönemin insanına, “Herkesin bozgunculuk yaptığı dönemde, imar ve ıslah hamlelerini sürdüren gariplere müjdeler olsun!” buyurarak işaret ediyor. Onlar, bir kısım bozguncuların her tarafta yangınlar çıkarmasına karşılık ıslah için çalışan insanlardır. Onlar, arının ölümü karşısında bile ağlayan, karıncaya basmayan, hâlâ bir damlacık hayatı vardır

NTVRadyo
Acı Tatlı Mayhoş - Yenilebilir yılbaşı ağaç

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Dec 21, 2022 3:55


Yılbaşı sofranıza tamamı yenilebilir bir yılbaşı ağacı koymaya ne dersiniz? Önerim Tarsus, Mersin, Adana bölgesinden bir cezerye ağacı. Cezerye havuçtan yapılıyor, içine baharatlar ve ceviz veya fındık, hatta yeni moda Antep fıstığı konuyor. Zaten adını da Arapça havuç demek olan “cezer” sözcüğünden alıyor. Şimdilerde dikdörtgen veya küp küp kesilmiş ve Hindistan cevizine bulanmış satılan cezerye aslında külah gibi yapılır, etrafı ise içine konan kuru yemişle kaplanır. Sonra kıymık kıymık kesilip yenir. İşte bu haliyle özellikle de cevizli olanı tam bir yılbaşı ağacını hatırlatır. Böyle külah formunda cezerye alıp, üstüne renkli şekerler veya kiraz, portakal kabuğu şekerlemeleriyle süslerle, etrafını mumlar veya ışıklar ile donatabilirsiniz. İsterseniz kar yağmış gibi pudra şekeri de ekebilirsiniz. Pişmaniye ile süslemek de bir fikir. En tepesine de bir yıldız oturtup, tam yeni yıla girerken havai fişek gibi maytap yaktınız mı harika olur.

Kerem Önder
Abdülkadir Geylani sohbetleri - 2. Sohbet / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Dec 21, 2022 46:58


“Allah'a karşı aldanışın, seni O'ndan ayırdı. Bu aldanıştan dön. Başına vurulmadan bu halden ayrıl. Felâket gelmeden önce tedbir yollarını ara. Başına belâ akrepleri çöreklenmeden ve yılanlar başına üşüşmeden, kötü halinden çekil. Bulunduğun hal yalnız seni sevince boğmasın. Çünkü sevinç geçici şeydir. Allahü Teâlâ şöyle ferman buyurdu: «Onlar, verilen şeyle ferahlandılar; biz de anîden ellerinden aldık, boşa düştüler.» (En'am, 44) Allah'ın indindekine kavuşmak, yalnız sabırla mümkün olur. O, her zaman sabırla emir buyurmuştur. İman sahibinin çoğu hali, sıkıntı ile geçer. Elindeki şeyler çok bile olsa, yine de sıkıntı içindedir. Çünkü bağlanmış olduğu birçok prensipler vardır. Onları yerine getirmek güçlüğü içinde kıvranır. Dünyada, ancak hiçbir prensibe bağlı olmayanlar rahat(!) eder. Onlar da hiçbir dine söz vermeyen dinsizlerdir. Allah'ın sevdiği kullar, belâya düştükleri zaman sabra koşarlar, ağlamaz ve sızlanmazlar. İman sahipleri, belâ içinde dahi olsalar iyi işleri ararlar. Bulundukları hal onlar için Hak katında derece arttırır. Evet, sabır olmasaydı beni aranızda göremeyecektiniz. Ben, kuş avlayan bir çocuk gibi, her an sizinle konuşmak istiyorum. Buraya koşarak geliyorum. Gece olur, uyuyamam. Gündüzleri bu yüzden gözlerim kapanık durur. Ayaklarım tuzağa tutulmuş gibidir. Allahü Teâlâ, beni sizin için bu hale getirdi. Ama, yazıklar olsun ki, siz bu hali anlamak istemiyorsunuz. Eğer Hakk'ın muvafakati olmasaydı bu anlatılanlar olmazdı. Bir defa düşünün, aklı başında olan bir kimse, şu şehirde oturur mu? Kendi keyfine göre burada durması, içinde bulunan uygunsuz ve huysuz kimselerle kalması kabil mi? Riya ortalığı kapladı. Zulüm arttı. Şüpheliler şöyle dursun haramları bile aldırmadan yapıyorlar. Hakk'ın nimetlerine küfür çoğaldı. Kötülere ve bilcümle fenalıklara yardım arttı. Çarşı- pazarı zındıklar – dinle alay edenler – kapladı. Kürsülerde şaraplar içiliyor. Halbuki orası hikmet kaynağı olmalı. İman, söz ve işten ibarettir. Mücerret iman sahibi olman seni düşmüş olduğun çukurdan çıkaramaz. Bu halinde ısrar eder; namazı, orucu ve diğer farz ibadetleri bir yana atarsan, sadaka tanımazsan iyi olmaz. Bunları terk etmek senin için felâketten başka bir şey doğurmaz. Günah çukurundan tevhidin hangi harfi seni çeker, çıkarır? «Allah'tan başka ilâh yok» dediğin zaman bir dâva peşine düşmüş oluyorsun. Her dâvada şahit isterler. Şahidi olmayan kaybeder. Bu durumda şahit, emirleri tutmak ve yasakları bir yana atmaktır. Ayrıca bu uğurda gelecek her türlü belâ ve mihnete göğüs gerip sabırlı olmak da bir şahit sayılır. Aynı zamanda bunlar senin için yol delili demektir. Söylediklerimiz yapılacağı zaman da ihlâsa sarılmak gerekir. Hiçbir söz amelsiz kabul edilmez. Ve hiçbir amel de ihlâs olmadan kabul edilir değildir. Peygamberin (S.A.) yolu ihlâstan ibarettir. Şu anda yanımda oturuyor ve sözümü dinliyorsunuz. Gözlerinizden yaş da akıyor. Az sonra dışarı çıkıyorsunuz, sanki az önce öğüt dinleyen siz değildiniz ve gözlerinizden yaşlar akmıyordu. Kalbiniz hemen katılaşıyor, önünüze çıkan, hele bir fakir olunca, yanınıza bile yanaştırmak istemiyorsunuz. Bu anlatıyor ki, yalandan ağladın. Sözlerimi candan dinlemedin. Sözlerimi Allah için dinlemelisin ve Allah için gözlerinden yaşlar akmalı… Yanımda işittiğin söz, ilk başta sırrına geçmeli. Sonra kalbine akmalı, daha sonra, bütün duygularına sirayet etmeli. Hayra böylelikle varılır. Bana geldiğiniz zaman, ilminizi, dilinizi, nesebinizi bir yana atınız. Çocuklarınızı ve bütün tanıdıklarınızı bir yana bırakınız. Yanımda, sizleri Haktan gayrı her şeyden âri görmeliyim. Ancak böyle yaparsanız O, sizi fazlı ve ihsanı ile örter. Bu hali kendinde benimsedikten sonra, iradesiz beslenen bir kuş gibi olursun. Kalbine Hakk'tan nur gelir. Buna işaret olarak Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyurur: - «İman sahibinin ferasetinden sakının; çünkü o, Allah'ın verdiği nurla bakar.»

Acı, tatlı, mayhoş
Yenilebilir yılbaşı ağaç

Acı, tatlı, mayhoş

Play Episode Listen Later Dec 21, 2022 3:55


Yılbaşı sofranıza tamamı yenilebilir bir yılbaşı ağacı koymaya ne dersiniz? Önerim Tarsus, Mersin, Adana bölgesinden bir cezerye ağacı. Cezerye havuçtan yapılıyor, içine baharatlar ve ceviz veya fındık, hatta yeni moda Antep fıstığı konuyor. Zaten adını da Arapça havuç demek olan “cezer” sözcüğünden alıyor. Şimdilerde dikdörtgen veya küp küp kesilmiş ve Hindistan cevizine bulanmış satılan cezerye aslında külah gibi yapılır, etrafı ise içine konan kuru yemişle kaplanır. Sonra kıymık kıymık kesilip yenir. İşte bu haliyle özellikle de cevizli olanı tam bir yılbaşı ağacını hatırlatır. Böyle külah formunda cezerye alıp, üstüne renkli şekerler veya kiraz, portakal kabuğu şekerlemeleriyle süslerle, etrafını mumlar veya ışıklar ile donatabilirsiniz. İsterseniz kar yağmış gibi pudra şekeri de ekebilirsiniz. Pişmaniye ile süslemek de bir fikir. En tepesine de bir yıldız oturtup, tam yeni yıla girerken havai fişek gibi maytap yaktınız mı harika olur.

Kısa Dalga Podcast
Yasaksız Meydan / 25 Kasım: 'Her polis şiddetinden sonra daha fazla kalabalıklaşıyoruz'

Kısa Dalga Podcast

Play Episode Listen Later Dec 16, 2022 18:03


Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliğinde hazırlanan Yasaksız Meydan'da Zeynep Duygu Ağbayır, bu hafta konuğu Tülay Korkutan ile 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü barışçıl gösterilere yapılan müdahaleleri konuşuyor.

Kur'an Mealleri
69.Hakka Suresi (Arapça: سورة الحاقة),

Kur'an Mealleri

Play Episode Listen Later Dec 13, 2022 5:08


69. Hakka Suresi (Arapça: سورة الحاقة), ilk üç ayetinde "Hakka" (kıyamet gününün isimlerinden) kelimesinin üç defa zikredilmesinden dolayı, bu adı almıştır. Bu sure lafız ve hacim bakımından Mufassal surelerden, yani kısa surelerden olup, Âd ve Semûd kavimlerinin yanısıra Firavunun kıssasına işaret etmektedir. Bu sureye, ilk üç ayetinde "Hakka" (kıyamet gününün isimlerinden) kelimesinin üç defa zikredilmesinden dolayı, "HakkaSuresi" adı verilmiştir (Elhakkah. Melhakkah. Ve ma edrake melhakkah.). "Hak" kökünden türeyen "Hakka" kelimesi, kesin olan hak ve hakikatler (gerçekleşeceği kesin olan şeyler) için kullanılmaktadır. Bu manadan (ve kesin gerçekleşeceğinden) dolayı kıyamet gününe "Hakka" denmekte ve "hakka" kelimesi kıyamet gününün isimlerinden biri olarak sayılmaktadır. 52 ayet olan Hakka Suresi, Basra ve Şam karilerine göre 51 ve diğer karilerin görüşüne göre ise, 50 ayettir. Ancak belirtilen ilk görüş (52 ayet) meşhurdur. Bu sure, 261 kelime ve 1133 harften oluşmaktadır. Mekki olan bu sure Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla 69. ve iniş tertibine göre ise, Kur'an'ın 78. suresidir. Lafız ve hacim bakımından “Mufassal” surelerden, yani kısa surelerden olan Hakka Suresi, yaklaşık yarım hizbdir ve 29. cüzün ikinci hizbinin başında yer almaktadır. Yemin ayetleri (38 ve 39. ayetler) içeren surelerdendir. Konuları Hakka Suresi, Âd ve Semûd kavimlerinin yanısıra, Firavunun kıssasına (başlarına gelenlere) işaret etmekte ve kıyamet günü, cehennem ehli ve onların azap edilme durumlarını anlatarak, iki grubun durumunu beyan etmektedir. Yani, kitabı (amel defterleri) sağ tarafından verilen ve "biz bu günü bekliyorduk" diyen “Ashab-ı Yemin” ve kitabı kendisine sol tarafından verilen ve "Keşke kitabım bana verilmeseydi" diyen “Ashab-ı Şimal”. [1] Meşhur Ayetler وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا بَعْضَ الْأَقَاوِيلِ لَأَخَذْنَا مِنْهُ بِالْيَمِينِ ثُمَّ لَقَطَعْنَا مِنْهُ الْوَتِينَ "Eğer peygamber bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparırdık." Bu ayet-i kerime, Allah Resulü'nü (s.a.a) tehdit ediyor ve şöyle diyor: Eğer Peygamber (s.a.a) Allah'a yalan isnat ederse, Allah ondan intikam alacaktır. Yani bu ayet-i kerimelerden de anlaşıldığı üzere, maksat Allah Resulü'nün (s.a.a) böyle bir şey yapmayacağıdır. Öyleyse Allah Resulü (s.a.a) söylediklerinde doğru sözlüdür ve söyledikleri Allah'ın kelamıdır. [7] El-Burhan Tefsiri'nde şöyle bir rivayet nakledilmektedir: Allah Resulü (s.a.a) Gadir-i Hum günü «مَنْ كُنْتُ مَوْلَاهُ فَعَلِيٌّ مَوْلَاه‏» "Men kuntu mevlahu fe Aliyyun mevlahu",‘‘Ben kimin mevlasıysam Ali'de onun mevlasıdır'' hadisini okuduğunda, ‘‘Advi'' şöyle dedi: Bu sözü Allah söylemedi; Peygamber Allah'a yalan isnat etti!!! İşte tam da o sırada «وَلَوْ تَقَوَّلَ عَلَيْنَا...» "...velev tegule aleyna" ayet-i kerimesi nazil oldu. [8] Fazilet ve Özellikleri Peygamber Efendimizden (s.a.a) şöyle bir hadis-i şerif nakledilmiştir: "Her kim Hakka Suresi'ni okursa, Allah-u Teâlâ onu kolay hesaba çekecektir." [9] İmam Bakır'dan (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: "Hakka Suresi'ni çok okuyunuz. Zira farz ve müstehap namazlarda okunması, okuyanın Allah'a ve peygamberine olan imanının göstergesini ortaya koymaktadır. Çünkü bu sure, İmam Ali ( a.s) ve Muaviye hakkında nazil olmuştur. Her kim Hakka Suresi'ni okursa, Allah ile mülakat edeceği güne dek dinini muhafaza etmiş olacaktır." [10] Şiaya göre 12. Ayet İmam Ali için Nazil Oldu. Rivayette nakledildiğine göre, Hakka Suresi'nin 12. ayet-i kerimesi nazil olduğunda, لِنَجْعَلَهَا لَكُمْ تَذْكِرَةً وَتَعِيَهَا أُذُنٌ وَاعِيَةٌ ‘‘Bu, size bir öğüt ve ibret olsun ve belleyip unutmayan kulaklarda kalsın diye'' Allah Resulü (s.a.a) İmam Ali'ye (a.s) hitaben şöyle buyurdu: "Ayet-i kerimede geçen kulaklardan maksat, senin kulaklarındır". [3] İmam Ali'den (a.s) de şöyle bir rivayet nakledilmiştir: "O unutmayan kulaklar, benim". [4] Bazı Ehlisünnet müfessirleri de ayet-i kerimenin İmam Ali (a.s) hakkında nazil olduğuna in

Hizmetten
Yalan furya gittiğinde, iftiralar çok ucuz pazarlarda yer bulduğunda | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Dec 13, 2022 6:17


“İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda savmaya bak!..” * Belki birileri, kafaları çok katı, mülâaneyi anlamıyorlar, mübaheleyi anlamıyorlar, mukabeleyi anlamıyorlar. Bu anlamayanlar, anlamamada ısrar edecekler. Aldırmayın. Bir gün, bugün olmazsa yarın, arkadan gelen nesiller dediğiniz şeyleri anlayacaktır. Siz, kendiniz gibi davranın. Sahabeyi karşınıza bir ayna gibi koyun. Sık sık tavır ve davranışlarınızı o ayna karşısında bir kere daha gözden geçirin. * Kötülükleri dahi iyilikle savmaya çalışmak bir mü'min ahlakıdır. Kur'an-ı Kerim'de bu husus farklı şekillerde nazara verilmektedir. Bu cümleden olarak şöyle buyurulmaktadır: وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet, 41/34) * Evet, iyilik ile kötülük birbirinden farklı şeylerdir; bunlar müsavî değildir. Siz, kötülük gördüğünüz zaman onu iyilikle savın, iyilikle mukabelede bulunun. Başkaları bin tane yalan söylemiş olsalar da siz “Yahu ben de bir taneyle onlara mukabele edeyim!” demeyin. * Bazen böyle, bağışlayın, yalan furya gittiğinde, iftiralar çok ucuz pazarlarda yer bulduğunda, insanlar zannedebilirler ki, bu böyle de oluyor. Hayır, o iş hiç öyle olmuyor. Hele bir mü'minin işi asla yalan, iftira, karalama, entrika olamaz. * Hedefiniz doğru olduğu gibi, vesileleriniz de meşru olmalıdır. Doğru hedefe ancak doğru argümanlarla varılır. Bağışlar mısınız? Merkeple sultanın huzuruna gidilmez. “Yemin olsun asr'a (zamana); insanlar hüsranda.. ancak şunlar müstesna!..” * Merhum Mehmet Akif der ki: “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak, Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak; Hani Ashab-ı Kiram, ayrılalım derlerken, Mutlaka Sure-i ve'l-Asr'ı okurmuş, bu neden? Çünkü meknûn o büyük surede esrâr-ı felâh, Başta iman-ı hakikî geliyor, sonra salâh, Sonra hak, sonra sebat, işte kuzum insanlık, Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.” * “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak / Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak.” Hak şimdi yerde mi değil mi?!. Bâtıl gemi azıya almış mı, almamış mı?!. Fitne-fesat zirvede mi değil mi?!. Ahir zamanı resmederken Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu fotoğrafı ortaya koyuyor. O dönemin insanına, “Herkesin bozgunculuk yaptığı dönemde, imar ve ıslah hamlelerini sürdüren gariplere müjdeler olsun!” buyurarak işaret ediyor. Onlar, bir kısım bozguncuların her tarafta yangınlar çıkarmasına karşılık ıslah için çalışan insanlardır. Onlar, arının ölümü karşısında bile ağlayan, karıncaya basmayan, hâlâ bir damlacık hayatı vardır

HABERTURK.COM
Önce uyardı sonra dolandırdı! 20 milyon TL'lik vurgun!

HABERTURK.COM

Play Episode Listen Later Dec 7, 2022 1:47


Adana merkezli 33 ilde devre mülklerini satmak isteyen kişileri 20 milyon TL dolandıran şüphelilere yönelik operasyonda gözaltına alınan 57 şüpheliden 12´si tutuklandı. Tutuklanan şüphelilerden Okan Onat´ın, operasyondan 2 gün önce yerel bir haber...

Kısa Dalga Podcast
Bülten / Market savaşlarında önce tehdit, sonra istifa

Kısa Dalga Podcast

Play Episode Listen Later Dec 5, 2022 9:48


Market kavgası büyüyor... Kürşad Yılmaz, BİM CEO'sunu açık açık tehdit etti... / Meclis'te 12 gün sürecek bütçe maratonu başlıyor... Gözler TÜİK'te... Türk-İş enflasyon oranlarını asgari ücret masasına götürecek... /CHP'li Mahmut Tanal'dan yerinde gözlem için 'cezaevine girelim' önerisi... İran'da protestocuların zaferi.. Ahlak polisi kaldırılıyor... / Gündemin öne çıkan gelişmelerinden derleyerek hazırladığımız Kısa Dalga Bülten Başlıyor

Hizmetten
Gariplere Müjdeler olsun | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Dec 1, 2022 9:20


Bu video 01/05/2016 tarihinde yayınlanan “RAHMÂN'IN KULLARI” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda savmaya bak!..” * Belki birileri, kafaları çok katı, mülâaneyi anlamıyorlar, mübaheleyi anlamıyorlar, mukabeleyi anlamıyorlar. Bu anlamayanlar, anlamamada ısrar edecekler. Aldırmayın. Bir gün, bugün olmazsa yarın, arkadan gelen nesiller dediğiniz şeyleri anlayacaktır. Siz, kendiniz gibi davranın. Sahabeyi karşınıza bir ayna gibi koyun. Sık sık tavır ve davranışlarınızı o ayna karşısında bir kere daha gözden geçirin. * Kötülükleri dahi iyilikle savmaya çalışmak bir mü'min ahlakıdır. Kur'an-ı Kerim'de bu husus farklı şekillerde nazara verilmektedir. Bu cümleden olarak şöyle buyurulmaktadır: وَلَا تَسْتَوِي الْحَسَنَةُ وَلَا السَّيِّئَةُ اِدْفَعْ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ فَإِذَا الَّذِي بَيْنَكَ وَبَيْنَهُ عَدَاوَةٌ كَأَنَّهُ وَلِيٌّ حَمِيمٌ “İyilikle kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet, 41/34) * Evet, iyilik ile kötülük birbirinden farklı şeylerdir; bunlar müsavî değildir. Siz, kötülük gördüğünüz zaman onu iyilikle savın, iyilikle mukabelede bulunun. Başkaları bin tane yalan söylemiş olsalar da siz “Yahu ben de bir taneyle onlara mukabele edeyim!” demeyin. * Bazen böyle, bağışlayın, yalan furya gittiğinde, iftiralar çok ucuz pazarlarda yer bulduğunda, insanlar zannedebilirler ki, bu böyle de oluyor. Hayır, o iş hiç öyle olmuyor. Hele bir mü'minin işi asla yalan, iftira, karalama, entrika olamaz. * Hedefiniz doğru olduğu gibi, vesileleriniz de meşru olmalıdır. Doğru hedefe ancak doğru argümanlarla varılır. Bağışlar mısınız? Merkeple sultanın huzuruna gidilmez. “Yemin olsun asr'a (zamana); insanlar hüsranda.. ancak şunlar müstesna!..” * Merhum Mehmet Akif der ki: “Hâlık'ın nâmütenâhî adı var, en başı Hak, Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak; Hani Ashab-ı Kiram, ayrılalım derlerken, Mutlaka Sure-i ve'l-Asr'ı okurmuş, bu neden? Çünkü meknûn o büyük surede esrâr-ı felâh, Başta iman-ı hakikî geliyor, sonra salâh, Sonra hak, sonra sebat, işte kuzum insanlık, Dördü birleşti mi yoktur sana hüsran artık.”

ChefTreff - Der Future Retail Podcast | Interviews Zu Den Themen E-Commerce, Handel, Unternehmer-tum & Digitalisierung

Der Sneaker-King, wie er von den Medien bezeichnet wird, oder der Sneaker-Ufologe, wie er sich selbst nennt, sind nur ein paar Begriffe, die Hikmet Sugoer, Gründer von SONRA, beschreiben. Im CHEFTREFF Podcast mit Sven Rittau erzählt der Unternehmer, wie er seine Leidenschaft für Sneaker zum erfolgreichen Business gemacht hat. In den 90er Jahren eröffnete Hikmet seinen ersten Laden für Vintage-Sneaker. Während internationale Händler schon früh an seine Türen klopften, erkannte der damalige deutsche Markt den Wert von Vintage noch nicht. Doch Hikmet Sugoer sah die persönliche Niederlage als Herausforderung und gründete das nächste Business Solebox, was ihm zum Durchbruch verhalf. Welche Herausforderungen es bei Solebox gab und wie sich der Weg zur Gründung von SONRA gestaltete, erfährst Du im #138 CHEFTREFF Podcast. In der Folge mit Hikmet Sugoer und Sven Rittau lernst Du:

Turkish Stories
Köroğlu Destanı / Turkish Stories C1

Turkish Stories

Play Episode Listen Later Nov 24, 2022 4:53


Köroğlu Destanı Bir söylenişe göre, Tokat köylüğünden olan Yusuf, Bolu Beyinin seyislerinden biri idi. Yıllardan bir yıl at cambazları Bolu pazarına geldiklerinde Beye haber saldılar; -Buyursun beğendiği atı alsın, dediler. Bolu Beyi at beğenmeye seyis Yusuf'u yolladı. Yusuf attan iyi anlardı: -Var, bir yağız at beğen getir, dedi. Yusuf, pazara vardı, bir at seçti. Üstüne bindi. Dağın yolunu tuttu. Ne var ki, Sünbülpınar'a geldiklerinde at direndi. Seyis ne ettiyse at dereyi geçmedi. Yusuf geri döndü, başka bir yağız at seçti. O da Sünbülpınar deresini geçemeyince bu kez bir çelimsiz ata bindi. O at bir atlayışta dereyi geçti. Ama konağa geldiğinde atın çelimsizini seçtiği için Bolu Beyi, Yusuf'a çok öfkelendi. Yusuf olup biteni açık açık anlattıysa da kâr etmedi, öfkesi yatışmadı. Bey, cellâtları çağırdı, Yusuf'u gösterdi: -Tez bu adamın gözlerini oyun, dedi. Sonra da getirdiği uyuz ata bindirip koyuverin, gidebildiğince gitsin, dedi. Cellâtlar, Bolu Beyinin emrini yerine getirdiler. Gözlerini oyduktan sonra Yusuf'u çelimsiz ata bindirip yola saldılar. Onu kaderiyle baş başa bıraktılar. Yusuf, yüreğinden: Hey ulu Allah'ım, beni köyüme kavuştur, diye dua eder. Allah, kör Yusuf'un duasını, yakarışını kabul eder. Çelimsiz at günün birinde onu köyüne ulaştırdı. Konu komşusu Yusuf'u tanıdı. Başından geçeni dinleyince ona çok üzüldüler. Yusuf'un delikanlılık çağında bir oğlu vardı. Adına Ruşen Ali derlerdi. Babası, kör olup köye geldikten sonra ona Köroğlu demeye başladılar, asıl adı unutuldu. Köroğlu, babasının kör gözlerinin acı hikâyesini öğrenince Bolu Beyine can düşmanı kesildi. Daha o gün, içinden: -"Bolu Beyi, Bolu Beyi! Ben bunu senin yanına komam"! diye ant içti. Yusuf da öcünü almaya kesin kararlıydı ya, asıl oğluna güveniyordu. Kör Yusuf, bir gün oğlunu yanına çağırdı: -Şu bizim ahırın her yanını keçe ile iyice mıhla. Öyle ki, rüzgâr girecek iğne deliği kalmasın. Kır atı da orada bir yıl güzelce besle, dedi. Oğlu, babasının dediğini yaptı. Aradan tam bir yıl geçti. Yusuf, atı ahırdan çıkarttırdı. Oğlunu üstüne bindirip çamurlu avluda üç kere koşturdu, sonra da ayaklarını yokladı. Baktı ki, çamur yapışmış: -Oğlum, at daha tavını almamış, bir yıl daha besle, dedi. Yusuf, istiyordu ki at çamurun üstünden bir yel gibi uçsun, ayağına zırnık çamur bulaşmasın. İkinci yıl atı yine denedi, bu kez beğendi: -Tamam oğul, şimdi birlikte yola koyulalım, dedi. Kör Yusuf, oğlunu iki yıldır beslediği ata bindirdi. Kendi de başka bir ata bindi. Yola çıktılar, yüzlerini kuzeydoğuya çevirdiler, ta Aras ırmağının kıyısına vardılar. Irmağa vardıklarında Yusuf, oğluna şunları söyledi: -Bak oğlum, Bingöl Dağlarının karları su olup bu ırmağa dökülür. O sularla üç köpük inecek. Köpükleri görünce bana bildir ki, ben o suyu içeyim. Köpüklerden biri benim gözlerimi açacak, öteki gençliğimi geri getirecek, üçüncü köpük de Bolu Beyinden öcümü alabilmem için bana gerekli gücü verecek, dedi. Aras'ın suları bekledikleri köpükleri art arda getirdi. Ama delikanlı babasına duyurmadan köpüklü suları kendisi içti, babasına da "istediğin su, bu sudur." diye köpüksüz su içirdi. Kör Yusuf oğlunun bir oyun ettiğini hemen sezinledi, ama üstelemedi. O köpüklerden biri, yiğitlik, biri ozanlık, biri de ölümsüzlük sağladı Köroğlu'na... Derleyen: K. Zeki GENÇOSMAN

Medyascope.tv Podcast
Transatlantik: Suriye'ye hava harekâtını kara harekâtı da izler mi? Sisi'den sonra sırada Esad mı var?

Medyascope.tv Podcast

Play Episode Listen Later Nov 23, 2022 38:45


Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), İstanbul-Beyoğlu'ndaki İstiklal Caddesi'nde düzenlenen bombalı saldırının ardından geçen cumartesi (19 Kasım) gecesi Irak ve Suriye'nin kuzeyindeki çeşitli hedeflere hava harekâtı düzenledi. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suriye ve Irak'ın kuzeyine düzenlenen operasyonların devam edebileceğini söylerken kara harekâtı sinyali de verdi. Peki operasyon kara harekâtına dönüşür mü? ABD ve Rusya nasıl karşılar? Cumhurbaşkanı Erdoğan yıllardır kanlı bıçaklı olduğu Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah Sisi ile dostane bir şekilde el sıkıştı. Peki Erdoğan şimdi kiminle barışacak? Sırada Esad mı var ? Ruşen Çakır, Gönül Tol ve Ömer Taşpınar, Transatlantik'te yorumladı.

Nasıl Olunur
172- Yankı Yazgan

Nasıl Olunur

Play Episode Listen Later Nov 22, 2022 72:39


Bu bölümde konuğum çocuk, genç ve yetişkin psikiyatristi Yankı Yazgan.Yazgan ile sohbete onun çocukluğundan başladık; "kendi krizini, başkaları için fırsata dönüştüren" babasından, iyi bir okur olmanın, okumanın, yazmanın, not almanın, dinlemenin, "senden istenmediği halde merak ve ilgiyle yapılanların" bize getirdiklerinden konuştuk...Sonra biraz bugünün çocuk ve gençlerin içinde bulunduğu ortamdan bahsettik, nasıl daha iyi olunabilir konuşarak düşündük...  Sık sık "Evet bunu yaşıyoruz" diyeceğiniz, duygudaş bir bölüm sizleri bekliyor. 

bu yank sonra evet psikiyatrist
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin

Berber tecrübelerimizi konuşuyoruz. Türkiye'de berberlerde yaşadığımız ilginç anları ve berberlere dair tespitlerimizi paylaşıyoruz. Berber ve kuaför arasındaki farkı anlamaya çalışırken, Avrupa'da popülerleşen Türk berberleri takdir ediyoruz. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro Müzik Haftanın Konusu Emin: [0:20] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin. Bugün yine her zamanki gibi Cihat'la beraberiz. Nasılsın Cihat? Cihat: [0:30] İyiyim Emin. Teşekkür ederim. Geri aldın sunuculuk işini. (Beğenmedim seni.) Geçen bölümden sonra... O yüzden mi oldu? Tüh. Emin: [0:35] Şaka yapıyorum tabii ki. Sadece... Yani beş saniye önce sormam üzerine sen dedin ki "Sen yap.". Ben de yaptım. Cihat: [0:47] Evet, doğru. Ya bunun arka planını bilmedikleri için, bunun hakkında bir rekabet olması fikri çok komik gelmişti bana. Emin: [0:53] Evet, sanki ben böyle çok hırslı biriymişim, ben başlatmalıymışım gibi bir izlenim oluşturma lütfen. Cihat: [0:59] Tamam. Dinleyicilerimizi yanlış yönlendirmeyelim. Zaten lise hayatımız bu yanlış yönlendirmelerle geçti. Emin: [1:05] Aynen öyle. Eee, ne yapıyorsun bugün? Cihat: [1:09] Bugün... Ya bugün çalıştım. Sonra gittim tıraş oldum. Yani günün en önemli noktası benim çalışmayı bırakıp "Ben tıraş olacağım." dediğim andı. Heyecanla bu anı bekledim. Çünkü... Gerçi sen uzun zamandır görmedin. Saçım ve sakalım uzamıştı yani bir miktar. Saçım değil de sakalım çok uzamıştı. (Geçen görüştük ya?) Ondan sonra da uzadı işte. (E yani.) İki hafta falan oldu yani. Uzadı, uzadı, uzadı. Dedim ki "Benim bu karmaşıklıktan kurtulmam lazım. Bir berbere gideyim.". Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership

Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin

Türkiye'de enflasyonla mücadelenin zorluğunu konuşuyoruz. İki genç yetişkin olarak fiyat artışlarını ve düşen alım gücünü anlamlandırmaya çalışıyoruz. Yüksek enflasyonun yarattığı ekonomik ve psikolojik etkileri inceliyoruz. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro Müzik Haftanın Konusu Cihat: [0:20] Merhaba! Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hoş geldiniz. Bugün Emin'le beraberiz. Bir farklılık olarak ben başlatmaya karar verdim podcasti. Nasılsın Emin? Nasıl gidiyor? Emin: [0:31] İyiyim Cihat, çok Teşekkür ederim. Sen nasılsın? Cihat: [0:34] Ben de iyiyim. Nasıl peki bu his, yanıt veren olmak ilk soruya? Farklı geldi mi? Bana biraz garip geldi çünkü. Emin: [0:40] Evet, bana da geldi. Hatta geri sayımdan sonra az daha ben başlayacaktım. Sonra dedim, böyle karar vermiştik. Susmalıyım. Benim için de farklı oldu. Cihat: [0:50] Ya bunu beceremesek çok gülerdim. Aynı anda konuşsak mesela. Emin: [0:53] Evet, ilk denemede çektik bu arada. Cihat: [0:56] Evet, bu konuyu iyi yapıyoruz bu arada. Tabii insanlar bunu bilmediği için son ürünü dinliyorlar ama hani... Çok hata olan, çok kesilen bir podcastimiz yok. (Evet.) Genelde ben seviyorum. Akışkan oluyor. Sadece şey, birbirimizin üstüne konuşmuyoruz da, aradaki reaksiyonlarımız zamanlama olarak bazen uymayabiliyor doğal olarak. Onlar dışında her şey güzel bence. Ben seviyorum podcastimizin akıcılığını. Emin: [1:23] Evet, bu şekilde devam ederiz umarım. Cihat: [1:25] Ne konuşuyoruz bugün? Emin: [1:28] Bugün, bütün dünyanın belki farkında olduğu bir durum. Türklerin ise derin bir şekilde yaşadığı, (ve alıştığı) Türkiye'deki... Alıştığı, maalesef. Türkiye'deki enflasyon ve hayat pahalılığı üzerine konuşacağız. Evet, bunu nasıl hissediyorsun Cihat? Senin hayatını nasıl etkiliyor? Bize biraz anlatmak ister misin? Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership

Hizmetten
Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olur... | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Oct 29, 2022 5:59


Asıl dildâra gönül verenler bütün diş göstermeleri, nümâyişleri, şovları Ramazan davulcusunun sesi gibi görürler!.. Evet, yine hatırlayın; “Sen Mevlâ'yı seven de / Mevlâ seni sevmez mi?” Sen O'na doğru bir adım atarsan…” -Kudsî hadisin ifadesiyle, müteşâbih, mukabeleyi ifade ediyor- “O, yürüyerek gelir; sen O'na yürüyerek gidersen, O, koşarak gelir… Sonra bir ân olur ki, O, senin gören gözün olur, görülmesi gerekli olan şeyi, görmen gerektiği gibi gördürür; duyulması gerekli olan şeyi, duyman gerektiği gibi duyurur.” Hem gördüğün, hem duyduğun şeyler, eski Usûlüddin ulemasının beyanıyla “hem mesmûat, hem mübserât” bir yönüyle, birer marifet çağlayanı halinde içine akmaya başlar. Kalbin, birden bire hâristan iken, bâğistan olur, bostan olur, gülistan olur, Firdevs olur. Daha öbür tarafa gitmeden evvel, işte o kalbindeki cennet çekirdeğini nemalandırmış olursun. “İman, bir manevî Tûbâ-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise manevî bir zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor” O biri, Cenâb-ı Hakk'ın engin rahmetinin tecellisine bakıyor; beriki de kulun ihmaline göre, Cenâb-ı Hakk'ın muamele ve mukabelesini ifade ediyor. O zakkum-u cehennem, insan içinde madem saklanıyor, onun inkişaf etmesine meydan vermeden, manevî o tubâ-i cennet çekirdeğini ise nemalandırmak suretiyle, ser çekmesini sağlamak suretiyle, bir çınar gibi, bir ar'ar gibi, bir selvi gibi boy atıp gelişmesini sağlamak için gayret gösterilmeli. Böyle olunca, insan, daha dünyadayken, bir yönüyle cenneti yaşıyor gibi olur. Hayalinde, imanında, bazen miracın gölgesinde, manevî bir şuhûd ile, basar'ın değil de basiret'in görmesiyle, Firdevs bahçelerinde dolaşıyor gibi olur. Öyle bir inşirah duyar ki insan orada, ayağında zincir olsa, boynunda bir pranga olsa, başına balyozlar inse kalksa, bunları duymuyor gibi olur. Çünkü o, Cennet Firdevslerinde dolaşıyor, burcu burcu, lâhutî tecelliler kokusuyla kendinden geçmiş, mest-mahmûr. Evet, her ânı, Gedâî'nin dediği gibi duyar: “Ey sâkî, aşkın oduna / Yandıkça yandım, bir su ver / Düşeli dilber derdine, (mecaz; düşeli dilber derdine) / Yandıkça yandım, bir su ver. // Ol suyu kim içse heman, (“hel min mezid”, ol suyu kim içse heman) / Kalbe doğar nur-u cihan / Verir hayat-ı câvidân / Yandıkça yandım, bir su ver.” O noktaya gelince, Nesimî gibi sızlanırsın; “Bana Hak'tan nidâ geldi: / Gel ey âşık ki, mahremsin / Bura mahrem makamıdır / Seni ehl-i vefâ gördüm!” Vicdanında duyuyor gibi olursun. Duymazsın âlâmı, ızdırapları, kederleri, salya atmaları, diş göstermeleri, nümâyişleri, şovları… Kalmazsın onların tesirinde. Kaldığın şeyin tesirindesin sen; kaldığın şeyin tesirinde kaldığın kadarın onda biri kadar, kalmazsın onların şovlarının tesirinde; çünkü öyle bir “dilber”e gönül vermişsin ki, öyle bir “dildâr”a gönül vermişsin ki, artık her şey gözünden gönlünden silinip gitmiş. Şovlar, sana bir yönüyle, Ramazan davulcusunun sesi gibi gelir; zaten sen, saatini kurmuşsun, kalb saatini, uyanmışsın sahura, hazırsın oruç tutmaya ve bekliyorsun iftarı, Cenâb-ı Hakk'ın “evet” dediği ânı; bekliyorsun.. onun dışındaki her şeyi -nezâket ve nezahet-i lisaniyem müsaade etse, denecek şey şudur- “dırdır” sayarsın, dırdır sayarsın bütün şovları, bütün hırıltıları ve kulak asmazsın onlara. “Allah Allah, bunlar da ne ki böyle, bu şerareler, filan.. bu mis gibi gelen kokuları, bunlar bir yönüyle bulandırıyorlar.. bana gelen bu tatlı musiki gibi, Cennetten kopup gelen sesleri, şerare yapıyor ve bozuyorlar. Benim frekansıma giriyor ve bir yönüyle benim almam gerekli olan sinyalleri bunlar bozuyorlar…” falan dersin.. yaklaşmazsın onlara. https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...

Hizmetten
"Siz doğru yolda olduktan sonra sapanlar size zarar veremez" | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Oct 26, 2022 12:40


Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltmeye bakın! Siz doğru yolda olduktan sonra sapanlar size zarar veremez. Hepiniz dönüp dolaşıp Allah'ın huzurunda toplanacaksınız. O da yaptıklarınızı size bir bir bildirecek, karşılığını verecektir.” (Mâide, 5/105) Evet, bu âyetin mânâsı, “Başkalarına hiç karışmayın, siz sadece kendinize bakın!” demek değildir. Aksine âyetten anlaşılması gereken mânâ, başkalarının dalâlet ve sapıklıklarını gidermeye çalışırken, yanlışlıklarını görüp konuşurken insanın kendisini unutmaması, şahsî muhasebeyi asla ihmal etmemesi ve önce nefsinin kusurlarını düzeltmeye çalışmasıdır. * Hazreti Ömer'e nispet edilen bir sözde حَاسِبُوا أَنْفُسَكُمْ قَبْلَ أَنْ تُحَاسَبُوا “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz.” buyrulmaktadır. Muhasebe şuuruyla hata ve kusurlarının farkında olan bir insan -seviyesine göre- istiğfar, tevbe, inâbe ve evbeye yönelir. “Nerede bulunursanız bulunun, O daima sizinle beraberdir.” * Kim Allah için olursa, kendini Allah'a adamışsa, Allah deyip oturuyor, Allah deyip kalkıyor, Allah'ı heceliyor, Allah ile geceliyorsa, Allah onu katiyen yalnız bırakmaz!.. Bu mülahazayla çokları virdlerinde, اَللَّهُمَّ كُنْ لَنَا وَلَا تَكُنْ عَلَيْنَا “Allahım bizim için ol, aleyhimizde olma!” demişlerdir. Allah muhafaza, insan O'ndan koparsa, değişmeyen âdet-i sübhâniye olarak, her şey onun aleyhinde döner. * وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَمَا كُنْتُمْ “Nerede bulunursanız bulunun, O daima sizinle beraberdir.” (Hadîd sûresi, 57/4) Bu ilahi beyan bir yanıyla, “Aman dikkatli ve tedbirli yaşayın; aklınızın, kalbinizin, hatta rüyalarınızın kirlenmesine meydan vermeyin! Her zaman O'nun tarafından görüldüğünüz mülahazasıyla hareket edin!.. ” demektir. Diğer taraftan da “Allah sizinle beraberse, bütün dünya bir araya gelse, O'nun izni olmadan size herhangi bir zarar veremezler!..” manasına gelmektedir. * Peygamberlerin yaşadığı dönemlerde bile münafıklar bir kısım müminleri dahi aldatmış ve arkalarına katıp sürü gibi sürüklemişlerdir. Kesrete bakıp aldanmayın, kıymet kesrette değil keyfiyettedir, gerçek mü'min olmaktadır. * Her hal ve hareketiyle dünya peşinde koşan kimselere Kur'an şu şekilde hitap ediyor: كَلَّا بَلْ تُحِبُّونَ الْعَاجِلَةَ وَتَذَرُونَ الْآخِرَةَ “Hayır hayır! Siz, peşin gelir olarak (gördüğünüz dünyanın) peşindesiniz ve onu tercih ediyorsunuz. Âhiret'i ise bir kenara koyuyorsunuz.” (Kıyâme, 75/20-21) Hayır, siz dünyaya gönlünüzü kaptırmışsınız, ahireti elinizin tersiyle itiyorsunuz. https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...

Hizmetten
“Biz, evet, sizin gibi ancak birer beşeriz ” | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Oct 22, 2022 7:21


Bu video 21/08/2016 tarihinde yayınlanan "TEVEKKÜL İÇİNDE SABREDECEĞİZ!.." isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... “Allah, kulları içinde her kimi dilerse ona hususî bir ihsanda bulunur.” Onlar ise şöyle karşılık verdiler: قَالُوا إِنْ أَنْتُمْ إِلاَّ بَشَرٌ مِثْلُنَا تُرِيدُونَ أَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُنَا فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ “Dediler ki: Siz de bizim gibi ancak birer beşersiniz; bizi atalarımızın tapageldiği ‘ilâh'lardan vazgeçirmek istiyorsunuz. (Eğer iddianızda doğru iseniz,) haydi bize açık ve karşı çıkılmaz bir delil (bizi inanmaya mecbur edecek bir mucize) getirin!” (İbrâhîm Sûresi, 14/10) “Siz de bizim gibi insansınız!” Sathî bakış öyle.. Doğru; el-ayak, göz-kulak, dil-dudak görünce, öyle diyor; bu, sathî bakış.. bakıp görememe. تُرِيدُونَ أَنْ تَصُدُّونَا عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ آبَاؤُنَا “Sizin derdiniz, bizi, babalarımızın ibadet edegeldiği (hani meşhurları olan Lat, Menat, Uzza, İsaf, Nâile) bu putlara tapmaktan alıkoymak.. (Kâbe'nin çevresini ve içini kirleten) 360 küsur putlara tapmaktan alıkoymak; derdiniz bu!” (Efendimiz için olunca böyle..) فَأْتُونَا بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ “Bize apaçık, gözü açan, bâriz, beyyin bir bürhan, bir delil, bir sultan getirin!” “Sultan” kelimesine, Kur'an-ı Kerim tefsirlerinde, bu manaların hepsi veriliyor; “bürhan” deniyor, “ilzam edici bir şey” deniyor, “bir mucize” deniyor, “bir harika” deniyor. Hani “gökten bir taş gelsin!” (İsrâ Sûresi:92; Şuarâ Sûresi:187), “Ay parçalansın!” diyorlar. Bütün bunların hepsi, o sultan. Kâfirler, münafıklar, putperestler, mülhitler, böyle diyedursunlar; Peygambere gelince: قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ إِن نَّحْنُ إِلاَّ بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ وَلَكِنَّ اللّهَ يَمُنُّ عَلَى مَن يَشَاء مِنْ عِبَادِهِ وَمَا كَانَ لَنَا أَن نَّأْتِيَكُم بِسُلْطَانٍ إِلاَّ بِإِذْنِ اللّهِ وَعلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ “Rasûlleri onlara şöyle karşılık verdi: Biz, evet, sizin gibi ancak birer beşeriz. Fakat Allah, kulları içinde her kimi dilerse ona hususî bir ihsanda bulunur. Sonra, Allah izin vermedikçe size herhangi bir delil getirmemiz de söz konusu olamaz. Mü'minler, (her meselede) ancak Allah'a dayanıp güvenmelidirler.” (İbrâhîm Sûresi, 14/11) Bu ayetlerde قَالَتْ “Kâlet” denilerek kelimenin müennes olarak kullanılması insanın kafasına takılabilir. Evet, niye müennes kelimeyle ifade edilmiş? Hani كُلُّ جَمْعٍ مُؤَنَّثٌ filan dersiniz. “Cem-i müzekker-i sâlimin gayrı her cemi, cemaat tevili ile te'nis hükmündedir.” denir. Fakat enbiya-i izâm için, “cem-i müzzekker-i gayr-ı sâlim” demek doğru değildir. Allahu A'lem, onlar kavimleri karşısında, zâhiren, bir zaafa uğradıklarından dolayı, “cemaat halinde” ama öyle bir cemaat halinde, “Hiç olmazsa öyle bir cemaati dinleyin!” manalarına işaret edilmektedir. Ayette رُسُلُهُمْ “Rusülühüm” denilmek suretiyle, aynı zamanda bütün Peygamberlerin de mesajı olduğu yeniden vurgulanıyor. قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ إِنْ نَحْنُ إِلاَّ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ “Biz, evet, sizin gibi ancak birer beşeriz.” Bu doğru. Bakın, objektif; birine bir şeyi anlatırken, onların doğrularını da doğrulamak lazım; tâ bir yönüyle sizin insafınız, objektif düşünceniz, aynı zamanda, onları da objektif düşünceye sevk etsin. Doğru, o açıdan doğru. قَالَتْ لَهُمْ رُسُلُهُمْ إِنْ نَحْنُ إِلاَّ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ Biz de sizin gibi birer insanız, “misl”iniziz… Fakat burada da aynı zamanda “misl” kelimesi kullanılıyor; mesela إِنْ نَحْنُ إِلاَّ بَشَرٌ عَيْنُكُمْ değil. “Aynen sizin gibi” değil, “misil”; dış ve heykel itibarıyla, fizyolojik ve anatomik açıdan bakınca, “Evet, sizin gibi; el-ayak, göz-kulak, dil-dudak bakımından “misl”iniziz; fakat “aynı” değiliz sizinle. Onu da müşrik kafası anlar mı, anlamaz mı? Amma, Kur'an-ı Kerim, anlasınlar diye söylüyor.

Turkish Stories
Kapadokya Gezisi / Turkish Stories C1

Turkish Stories

Play Episode Listen Later Oct 20, 2022 5:46


Kapadokya Gezisi Karın beyazlığı asfaltı aydınlatırken gökyüzünü delerek doğan ay turuncu bir mandalina şekerlemesi gibi gökte asılı kalıyor. O her hâlimi bilen ay ile birlikte en keyifli gece yolculuklarımdan birini yaparak sabah gün ışıdıktan bir süre sonra Nevşehir'e varıyorum. Damat İbrahim Paşa'nın şehridir, Nevşehir. Lale Devri'nin bu ünlü sadrazamının doğduğu kentten tek dileğim karla kaplı vadilerinde dolaştırdığı rüzgârın balonla uçmamıza izin vermesi. Ama önce karlı vadileri, peri bacalarını, yokuşlu yolları yürümeliyim. Kar güvercinlerle birlikte benim de üzerime yağmalı. Yol kenarında beyaz atkısını sarınmış kayısı ağaçlarını görmeli, karın ezilen sesinin rüzgârın sesine karışmasını dinlemeli, yağan karın oluşturduğu siste kaybolmalıyım. İliklerimde karın sevinci, kara gömülerek yürüyorum. Kar farklı şekillere bürüyor ortalığı. Üzeri bembeyaz kaplanmış peri bacalarına bakıyorum. Hepsi de bir şeye benziyor. Kimi kremalı pastaya, kimi iki gözü, ağzı ve burnuyla kukuletalı bir adama benziyor. Paşa bağları bir başka güzel olmuş yine. Şapkalarına kar düşmüş kayalar diyarıdır orası. Saçlarına nazar boncukları takılmış kadınlara benzer ağaçları. Dallarında kem gözlerden sakınmak için asılmış mavi beyaz şans topları vardır. Peribacalarının dibindeki üzüm bağları kar altındadır şimdi. Kırk odalı saraylara benzeyen Uçhisar Kalesi, üzerindeki karla daha da etkileyici. Karın tül gibi örttüğü kalesinin tepesine çıkanlar güvercinlerin gözüyle görürler tüm vadiyi. Kaleye tırmanan üç kişi yukarıdan el sallıyor bana. Ben de göremediğim güneşin peşinden giden güne... Kapadokya'nın en güzel saatleridir gün batımları ve gün doğumları. Buna bir de kar eklendi mi bir başka büyü kaplar ortalığı. Bir yandan karın üzerinde parlayan ay, bir yandan kayaların oluşturduğu gölgeler, göz göz güvercin yuvaları ve bir de ara sıra duyulan bir güvercinin kanat çırpması. Ortahisar'ın sokak araları dardır. Kara bata çıka yaptığım yürüyüş, karlı pencereler, üşümüş güvercinler, tüten bacaların hissettirdiği sıcak yuvalar ruhuma iyi geliyor. Evlerin arasından vadiyi görebileceğim bir aralığa çıkıyorum. Aşağıda uzayıp giden buğulu bir manzara var. Vadinin içerisinde ip gibi kıvrılan nehir donmuş, akmıyor, kıyısında kavak ağaçları; boyları güvercin yuvalarını geçmiş. Yuvaların ağzına kar birikmiş. Karın sessizliği her yerde. Anlıyorum... Karda sessizce uyur vadiler... Karlı Kapadokya'nın en etkileyici görüntüsü nedir diye düşündüğümde, aklım, hayalim aynı cevabı verir hep; Sinasos... Bir başka yağar Sinasos'a kar, bir başka tutar yerleri. İnsanların hâli de başkadır kar altında. Evlerin cephelerini süsleyen taş oyuntularında minicik yığınlar yapar kar. Tepeleri basan sis, ani bastıran karın etkisiyle aşağılara inince vadilerde göz gözü görmez olur. Sonunda sabah uyandığımda omzuma dokunan güneş balonla uçabileceğimizi müjdeliyor. Mevsim kış, dışarıda kar var bu nedenle de balon uçuşu için sabahın karanlığında uyanmamız gerekmiyor. Oysa yaz mevsiminde hava ısınmadan balon uçuşu yapmak gerekiyor. Uçuş için uygun zaman ve uygun yer ayarlandıktan sonra balonları şişiriyoruz. Sonra gezi ekibimizle balonda karın kristalleri arasında yükseliyoruz. Kuş bakışı evler, kıvrım kıvrım yollar, ağaçlar olağanüstü ince bir işçilik ürünü sanki. Kar bütün fazlalıkları örtmüş, yalnızca güzellikleri bırakmıştır ortada. Dantel gibi işlemiştir Ürgüp'ü, Göreme'yi, Avanos'u, Zelve'yi... Güneşin önünü incecik bulutlar kaplıyor aniden. Girintili çıkıntılı vadilere, ağaçlara, karlara uzanan güneşin kolları gittikçe zayıflıyor. İnce ince yağan kar bir perde gibi iniyor güvercin yuvalarının, ağaçların, evlerin üstlerine. İster yaz, ister kış, Kapadokya bölgesinin tüm güzelliklerini güvercinlerin gözüyle görmek için yavaşça gökyüzüne yükselen balonun içinde olmanız yeterli. Şansınız varsa çevrenizde sizinle uçan birkaç balon daha vardır ve kaya tepelerinin ardından çıkıverir bir başka balon, oyun oynarcasına. Güvercinler uçan balonları görünce, zavallı bir baloncunun sıkı sıkıya tuttuğu balonların iplerini elinden kaçırdığını düşünürler mi bilmem; ama siz bir gün mutlaka, gökyüzünde süzülen o balonlardan birinde olun ve güvercinlerin gözüyle görün Kapadokya'yı, ister yaz güneşinde, ister kar yağışında.

Kısa Dalga Podcast
18.09'DAN SONRA NE OLDU?

Kısa Dalga Podcast

Play Episode Listen Later Oct 20, 2022 11:58


Amasra'daki madende saat 18.09'dan sonra ki ölüm kayıtları ortada yoka 18.15'te ise patlama yaşandı. 41 madencinin yaşamına mal olan olan “o 6 dakikada ne olduğu” araştırılıyor… / RTÜK, Tele1'i üç gün kararttı... / Açlık ve yoksulluk sınırı yükseldikçe yükseliyor,  Büro - Sen yoksulluk sınırı 26 bin lira olarak açıkladı… / Gündemin önemli gelişmeleri Demet Bilge Erkasap'ın hazırladığı bültende…

Hizmetten
Nankörlüğünüz, zulmünüz, nifakınız karşısında... | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Oct 20, 2022 4:54


Hazreti Bediüzzaman da قَالَتْ رُسُلُهُمْ أَفِي اللهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ (İbrâhîm, 14/10) ayet-i kerimesini bir risalesine (23. Lem'a / Hüccetü'l-lahi'l-Bâliğa Risalesi / Üçüncü Hüccet-i İmâniye) serlevha yapmış. Ayette geçen “Fâtır”, gökleri ve yeri yaratan, onu şekillendiren, kesen-biçen, kıvamına getiren; sadece “ol!” demekle onu öyle bırakmayan, aynı zamanda tam bir kıvama koyan manalarına geliyor. Kâinattaki bütün kesmeleri, biçmeleri, yontmaları ifade ediyor. Teşbihte hata olmasın, kâinat da eli-ayağı, gözü-kulağı, dili-dudağıyla âhenk içinde meydana getirilen bir âbide gibi. Kâinat, Hazreti Pîr'in ifadesiyle, “büyük bir insan”, insan da “küçük bir kâinat”; kâinat bir kitap, insan da onun fihristi. “Âdeta insan, câmiiyetiyle kâinatın küçük bir fihristesi ve bir misal-i musaggarası hükmünde olup, umum esmanın nakışlarını gösteriyor.” (Lem'alar, 354) Dolayısıyla çok yerde “Fâtır” kelimesi kullanılıyor ki, o, “kesen, biçen, şekillendiren, kıvama koyan, her şeyi yerli yerine yerleştiren; ne aklın-mantığın istiğrab edeceği/yadırgayacağı bir tavır, ne de beğenilmeyecek bir hal bırakan; الَّذِي أَحْسَنَ كُلَّ شَيْءٍ خَلَقَهُ “O, her şeyi en güzel şekilde yaratır.” (Secde, 32/7) fehvasınca, sistemlerden o sistemlerin fihristi, özeti, hülasası olan insana kadar her şeyi en mükemmel vaziyette halk eden manalarının tamamını ihtiva ediyor. “Gökleri ve yeri var edip, değişmez bir sistem ve prensipler üzerine oturtan Allah hakkında şüphe etmek ha!..” Öncelikle, Peygamberlerin kavimlerinden müşrikler diyorlar ki: وَإِنَّا لَفِي شَكٍّ مِمَّا تَدْعُونَنَا إِلَيْهِ مُرِيبٍ “Gerçekten biz, bizi kabul etmeye çağırdığınız bu şeyler hakkında çok derin bir kuşku içindeyiz.” (İbrâhîm, 14/9) Biz bir şekk/tereddüt içindeyiz. Hatta onun da ötesinde, -ism-i fâil sigasıyla ifade ediliyor- “mürîb”, bir “septist”, “sofist”iz yani, “reyb” içindeyiz. Bizimkiler o septizmi, sofizmi “reybîlik” kelimesiyle ifade etmişlerdi. Zannediyorum Ahmed Naim merhum da “İlmü'n-nefis”te ve diğerleri de kendi kitaplarında “reybîlik” sözüyle ifade ediyor, bu “mürîb” kelimesinden dolayı. قَالَتْ رُسُلُهُمْ أَفِي اللهِ شَكٌّ فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ “Kendilerine gönderilen rasûller ise onlara şöyle karşılık verdiler: Gökleri ve yeri var edip, değişmez bir sistem ve prensipler üzerine oturtan Allah hakkında şüphe etmek ha!” (İbrâhîm Sûresi, 14/10) Bir kere, yarattığı yerlerle ve göklerle O, öyle bir mesaj ortaya koyuyor ki; “Bir kitab-ı a'zâmdır serâser kâinat / Hangi harfi yoklasan, manası Allah çıkar.” Ayette adeta “Göklere, yıldızlara, semaya, nizama, âhenge, zeminin onlarla münasebetine bak!” denilerek, bir yönüyle o koca kitapta icmâlen makro âlemden mikro âleme, normo âleme doğru bir geliş ifade ediliyor. Sonra da diyor ki, …يَدْعُوكُمْ “O, sizi (Kendisine inanmaya) çağırıyor ki, neticede günahlarınızı bağışlasın ve (içinde bulunduğunuz helâki hak eden durumdan sizi kurtarıp, Kendi katında) belli bir sona kadar size süre tanısın.” (İbrâhîm Sûresi, 14/10) İşte bu gökleri ve yeri Yaratan -ki, size “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorulduğunda, siz de “Allah” diyorsunuz.” (Bkz. Mü'minûn Sûresi, 84-90; Yunus Sûresi, 31)- يَدْعُوكُمْ لِيَغْفِرَ لَكُمْ Sizden bir şey istemiyor; sizi yarlığamayı diliyor. Muktezâ-i beşeriyet olarak sağınıza, solunuza, yüzünüze, gözünüze bulaşan, tabiatınıza aykırı kirlerden sizi arındırmak için, günahlarınızı yarlığamak için çağırıyor.

Hizmetten
Bazen bir muzdarrın duasıyla... | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Oct 13, 2022 3:36


Siz “mizan” deyip sırat-ı müstakîm üzere yürümeye gayret ederken, bir kısım gulyabanîler önünüzü kesebilirler. Hazreti Yunus (aleyhisselam) ve Izdırar Hali Vakıayı ifade etmeye gerek var mı? Yunus b. Mettâ, kendinden evvel gelmiş Hazreti Nuh aleyhisselam'ı biliyor, Hûd aleyhisselam'ı biliyor, Sâlih aleyhisselam'ı biliyor. Biliyor onları, onların başına gelen belaları da biliyor. Bela o kavimlerin başlarına geleceği zaman, Allah (celle celâluhu) o peygamberlere ayrılma izni veriyor. İşte Sodom-Gomorre'den Hazreti Lût aleyhisselam'ın ayrılması, Babil'den Hazreti İbrahim aleyhisselam'ın ayrılması. Ayrıca, Mısır'dan Hazreti Musa aleyhisselam'ın ayrılması ve aynı zamanda Nâsıra'da seyyidina Hazreti İsa aleyhisselam'ın saklanması; yine Hazreti Yahya aleyhisselam'ın saklanması, Hazreti Zekeriya aleyhisselam'ın saklanması ama onların yakalanması; seyyidina Hazreti Mesih'in aklımızın idrak edemeyeceği vücûd-u necm-i nûrânisi ve hâkânisiyle irtifâı söz konusu. Bunları bilen Yunus b. Mettâ, “Galiba kavmin başına bela gelince, ayrılma vakti de geliyor!” diye düşünüyor. Fakat bela geliyor ama bir de mukarrabîne göre orada dönüp bakmak “Yâ Rabbi, ayrılayım mı, ayrılmamayayım mı!” demek gerekiyor. Diğerleri ayrılma iznini/tezkeresini aldıktan sonra ayrılmışlar. İşte ondan dolayı, o, gemiye binmiş. Vakıa icmâlen Kur'an-ı Kerim'de anlatılıyor, (Sâffât sûresi:139-145). Gemide fırtınalar olmuş, tsunamiye maruz kalınmış. Orada ehl-i kalb birisi varmış; “Aramızda bir günahkâr var; kur'a çekelim, kime çıkarsa!..” demiş. Kur'a çekmişler. (O kur'a mur'a meselesi orada anlatılmıyor.) Sonra denize atmışlar, balık yutmuş. Şimdi, kuyunun dibine düşen Yusuf aleyhisselam ve balık tarafından yutulan Yunus b. Mettâ gibi.. esbâb bi'l-külliye sukût ettiğinden dolayı çâre yok.. öylesine ızdırar haliyle dua etmeli. أَمَّنْ يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ “Muztar dua ettiği zaman, onun duasına icabet eden, başındaki sıkıntıyı gideren kimdir?” (Neml, 27/62) Muzdarr kaldığı zaman, çaresiz kaldığı zaman, sebepler bütün bütün yok olduğu zaman, ona cevap verip de onu ızdırarlı halden kurtaran, keşfeden Allah'tan başka kimdir?!. Zât-ı Uluhiyet'in varlığına, bazı müfessirin-i kirâm bunu delil olarak getirirler. Çünkü o kadar çok vakıa vardır ki, ızdırar halinde inleyene icabet edildiğine dair. Süfyan b. Uyeyne'nin ifade buyurduğu gibi “Bazen bir muzdarrın duasıyla Allah, bütün bir ümmeti bağışlar!” O kadar çok emsâli vardır ki bunun! Dolayısıyla Hazreti Yunus da orada esbâb bi'l-külliyye sukût ettiğinden dolayı ızdırar haliyle dua ediyor.

Hizmetten
“Allah'ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?” | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Oct 12, 2022 6:34


Siz “mizan” deyip sırat-ı müstakîm üzere yürümeye gayret ederken, bir kısım gulyabanîler önünüzü kesebilirler. “Geçmiş ümmetlerin başlarına gelenlere mâruz kalmadan Cennet'e gireceğinizi mi sandınız?” Cenâb-ı Hak, şöyle buyuruyor: أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَاءُ وَالضَّرَّاءُ وَزُلْزِلُوا حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ مَتَى نَصْرُ اللهِ أَلاَ إِنَّ نَصْرَ اللهِ قَرِيبٌ “Yoksa siz, daha önce geçmiş ümmetlerin başlarına gelen durumlara mâruz kalmadan Cennet'e gireceğinizi mi sandınız?!. Evet, onlar öyle ezici mihnetlere, zorluklara dûçar oldular ve öyle şiddetle sarsıldılar ki, Peygamber ve yanındakiler, ‘Allah'ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?' diyecek hale geldiler. İyi bilin ki Allah'ın yardımı yakındır.” (Bakara, 2/214) Zannediyorum, en ağır olan da bu, Kur'an-ı Kerim'de. أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ Sizden evvelkilerin başlarına gelen şeyler, başınıza gelmeden, cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz?!. مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَاءُ وَالضَّرَّاءُ Türlü türlü baskılar, tazyikler, balyozlamalar, preslemeler ve aynı zamanda değişik zararlar, ızdırar etmeler karşısında, وَزُلْزِلُوا Sarsıldılar. Sarsılma, devrilme demek değildir. İnsanın, tabiatı icabı, bir yere kadar gücü-kuvveti vardır. Bir yerde belâ ve musibetlerin, esen fırtınaların, hortumların, tayfunların, tsunamilerin şiddetine göre bir insanın şöyle-böyle sendelemesi mukadderdir. Evet, وَزُلْزِلُوا diyor, aynı zamanda sarsıldılar onlar. Öyle ki, حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ Ta ki Rasûl şöyle dedi. Aslında Rasûller o türlü şeylerde şikâyete girmezler. Fakat himmetleri âli olan insanlar, bir yönüyle başkalarının ızdıraplarını kendi ruhlarında yaşadıklarından dolayı, arkalarındaki insanların immün sistemlerini gözetirler. Onun için, arkasındakilerin mukavemetleri açısından ilk önce “Rasûl” diyor. حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ Ya Râb!.. Fırtınalar böyle şiddetle eserse, böyle çınarlar bile devrilirse, selviler bile böyle devrilirse, toprak savrulursa, sular köpürür durursa şayet, herkes buna dayanamayabilir! Onun için, Peygamber öne alınıyor orada; حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ Demek ki, her Peygamberin başına gelen bir şey olması itibariyle, oradaki harf-i tarifi “cins” için ele alacak olursanız, “bütün Peygamberler cinsi” dersiniz veya “istiğrak” için alacak olursanız, o mevzuda bütün Peygamberler, hatta belki verese-i enbiya dahi aynı şeyi söylediler şeklinde anlarsınız. “Allah'ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?” Sonra, وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ Onunla beraber olanlar bile. Bir “maiyyet”e mazhar olanlar. “Beyne-beyne” olanlar, Araf'ta duranlar, o türlü durumlarda hemen yeni bir yer, yeni bir yön seçer, hemen durumlarını belirlerler. İtiraf adı altında iftirada bulunur, münafıklık yaparlar. Villalar karşılığında dize gelirler, filolar karşısında dize gelirler. 5-10 lira karşısında dize gelirler. Fakat Nebi ile beraber olanlar, Nebi ile beraber dururlar; “maiyyet-i hâsse”ye mazhar olan insanlar da Nebi'nin dediğini derler: مَتَى نَصْرُ اللهِ Yâ Rabbi! Nusret edeceğin muhakkak da… İnanıyoruz, rahmetin gazabına sebkat etmiştir. Sen Rahman u Rahim'sin. Allah dedikten sonra “Rahman u Rahim” diyorsun, “Hayy u Kayyum” diyorsun. مَتَى نَصْرُ اللهِ Yardım ne zaman?!. Biliyoruz gelecek o ama ne zaman, merak ediyoruz!.. Tayfun, tayfun üstüne; fırtına, fırtına üstüne; tsunami, tsunami üstüne; her taraf işgale maruz kalıyor; “Allah'ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?”

Hizmetten
"Hakk'ın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmemeli!” | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Oct 11, 2022 4:30


Siz “mizan” deyip sırat-ı müstakîm üzere yürümeye gayret ederken, bir kısım gulyabanîler önünüzü kesebilirler. O 3000 okulda rengi aşan, göz rengini aşan, ten rengini aşan ve birbiriyle kucaklaşan bir nesil yetişsin!.. Evet, gayret ve cehdin yanında, aynı zamanda, o saldırganlara karşı Rabbimiz'e tazarru ve niyaz etmeliyiz. Evvelâ hidâyet dilek ve temennisinde bulunmalı: “N'olur Allah'ım! Rahmetin vâsi'dir. Sen (bir kudsî hadiste) şöyle buyuruyorsun: إِنَّ رَحْمَتِي سَبَقَتْ عَلَى غَضَبِي (Rahmetim daima gazabımın önündedir, onu geçer.) Rahmetinle onlara hakiki Müslümanlığı göster. Müslümanlığın yüzünü, drahşan çehresini kirlettiler, onu yıkama, temizleme basireti ile onları basiretlendir; hidayetinle hidayetlendir onları; sırat-ı müstakimde sâbit-kadem eyle. Onları, o olumsuz durumdan halas eyle.” demeli. Sonra şöyle devam etmeli: “Yoksa Müslümanlığın hatırına, Senin hatırına, Müslümanlığın onların elinde zebil olup gitmesine -n'olur bahtına düştük- fırsat verme!..” İşte, dediğimiz bu. Bunda hakka, hakikate ve Zât-ı Uluhiyet'in hukukuna karşı bir saygısızlık varsa, siz mazur görün, O da bağışlasın. Allah'ım, Sen'den her zaman yalvaran diller ve tir tir titreyen gönüller istiyoruz. Bizi bununla serfiraz kıl. Hak dostu ne hoş söyler: “Hiç kimseye hor bakma / İncitme, gönül yıkma / Sen, nefsine yan çıkma / Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler.” Şimdiye kadar eylediği olumsuz gibi görünen şeyler içinde bile çok güzel şeyler oldu. İnşaallah, bu olumsuzluklar fâsid dâiresini de, olumluluklar sâlih dairesine, doğurgan döngüye çevirerek çok önemli hayırlara vesile kılabilir. Çünkü bu hadiseler sizde -inanıyorum- çok ciddi bir metafizik gerilime sebebiyet verdi; ufuk enginliğine sebebiyet verdi. “Basar” ile iktifa etmeden kurtardı; “basiret” ile bakma ufkuna hidayet buyurdu. Şimdi daha farklı görüyorsunuz: Allah Allah, bazen camiye giden, oruç tutan insanlar da insanı ısırıyorlarmış, bunlar da demek salya atıyorlarmış, bunlar da demek yol kesiyorlarmış. Öyleyse, bundan sonra “Hakk'ın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmemeli!” diyerek, Hakk'ın hatırı için elli türlü alternatif oluşturarak, dünyanın dört bir yanına açılmaya devam etmeli. Cenâb-ı Hakk'ın muvaffak kıldığı bu Hizmet'ten dûr olmamak için, “Daha yok mu, daha yok mu, daha yok mu?!.” diyerek, 170 ülkeyi 240'a, 1400 okulu 3000'e yükseltmeye bakmalı. Bu sene burada 14 tane daha ilave ettiklerini akşam arkadaşlar söylediler. Herhalde 1400 idi, şimdi 1500'e yaklaştı. 3000 olsun Allah'ım. 3000 okulda birbiriyle kucaklaşan, rengi aşan, göz rengini aşan, ten rengini aşan ve birbiriyle sarmaş dolaş olan insanlar yetişsin. Çünkü insanlığa giden yola ancak böyle bir eğitimle, böyle bir eğitim kahramanlarıyla ulaşılabilir. https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...

Hizmetten
Bakmayın atıp tutanlara; siz kendi yolunuza bakın!.. | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Oct 8, 2022 6:00


Bu video 16/10/2016 tarihinde yayınlanan " MEHDÎ, MESÎH VE KÂİNAT İMAMI (!)" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Bakmayın aleyhinizde atıp tutanlara; siz kendi yolunuza, Kitab'a, Sünnet'e, Siyer felsefesine, Usulüddin'e bakın!.. Evet… Kıtmîr size sonsuz selam söylüyor. Tekrar ediyorum, âhirette Kıtmîr'i unutmayın!.. Biliyor musunuz, çok defa kendimi nasıl görüyorum? Böyle Efendimiz'in yanına gitmeye de cesaret edemiyorum. Ebu Bekir efendimiz, Ömer efendimiz, Osman efendimiz ve Ali efendimizin yanlarında kuyruğumu sallıyor, ayaklarına dolaşıyorum. Sonra onlar da, işte o Ashâb-ı Kehf'in köpeği gibi hani, “Yâ Rabbi, bu da bizden hiç ayrılmıyordu! Cami kürsülerinden bizi anlatıyordu, hayatü's-sahabe'yi anlatıyordu, Efendimiz'i anlatıyordu. Samimiyetini bilemeyiz fakat dili bu idi, heyecanları bu idi, gözyaşları da bu idi. Ne olur, bunu da bağışla!..” diyorlar. Hep kendimi öyle gördüm. Hep kendimi öyle gördüm, hep öyle göreceğim; öyle görmem, her gün biraz daha muzaaf hale, mük'ab hale geliyor, her gün… Esved b. Yezid en-Nehâî gibi… Kıldığım namazları bile -belki yirmi yaşına kadar- kaza ettim. Hiç yok yere, böyle, “Aman orucum tam olmamıştır!” diye kaza ettim onları. Dediğim gibi, bir arpa kadar haram, ağzıma koymadım. Dünyada bir dikili taşım olmadı. Bana dünyevî câzibedarlıkları teklif ettiklerinde, “Sizin dininizden şüphe ediyorum!” dedim, en yakınlarıma karşı. “İçinde evladım, imanım tutuşmuş yanıyorken, bana dünyevî bir şey teklif etmek ne demek!” falan dedim. Hep böyle yaşadım fakat Esved b. Yezid en-Nehâî gibi, her zaman imansız gitmekten korktum, yüreğim ağzıma geldi, “Allah'ım!” dedim. Evet, akıbetinden emin olanın, akıbetinden endişe edilir; hep akıbetimden endişe ettim. Bildiğiniz Esved b. Yezid'i bir kere daha söyleyeyim; Nehâî ailesinin serkârı, Alkame'nin, İbrahim en-Nehâî'nin de içinde bulunduğu Ebu Hanife mektebinin üstadları, Ebu Hanife'yi yetiştiren insanlar. Tâbiînden, tebe-i tâbiînden insanlar. Esved, öyle dâhî bir insan ki o mevzuda; onun “sened”de bulunduğu hadis-i şeriflere, hangi kitapta olursa olsun, şimdiye kadar “Bunda şüphemiz var!” diyen insana rastlamadım. Biraz “ricâl”i bilenler, anlarlar bunu; hadis metnini bilenler, anlarlar. Arkadaşlarımızla müzakeremizde onlar da biliyorlar bunu. Ruhunun ufkuna yürürken, akrabası Alkame, yanına geliyor. Alkame en-Nehâî, aynı aileden. Yüzü ekşi, gayet ızdırap içinde kıvranıp duruyor. “Ne o Esved! Günahlarından mı korkuyorsun?” deyince, “Ne günahı?” Esved'in günahı mı olur? Acı tebessüm ediyor. “Yahu Alkame, ne günahı?” diyor, “kâfir olarak gitmekten korkuyorum!” Hep onun düşüncesini taşıdım..

TR724 Podcasts
Tarık Toros | Şöyle bir uyusam 6 ay sonra uyansam | 07.10.2022

TR724 Podcasts

Play Episode Listen Later Oct 7, 2022 4:35


Tarık Toros | Şöyle bir uyusam 6 ay sonra uyansam | 07.10.2022 by Tr724

Turkish Stories
İlk Cinayet / Ömer SEYFETTİN / Turkish Stories C1

Turkish Stories

Play Episode Listen Later Oct 6, 2022 5:51


İlk Cinayet Evet, acaba dört yaşında var mıydım? Ondan evvel hiçbir şey bilmiyorum. Tolstoy, daha dokuz aylık bir çocukken kendisinin banyoya sokulduğunu hatırlıyor. İlk duygusu bir haz! Benimki müthiş bir ıstırap ile başladı. Ben kendimi ilk defa şirket vapurunda hatırlıyorum. Hâlâ gözümün önünde: Sanki dünyaya o anda doğmuşum, annemin kucağındayım. Gürültülü bir kadın kalabalığı... Annem, yanındaki sarı saçlı genç bir hanımla gülüşerek konuşuyor. Mevsim galiba yaz. Çok aydınlık, güneşli bir hava... Annem konuşurken mavi tüylü bir yelpazeyi yavaş yavaş sallıyor. Ben kucağından kayıyorum. Beni kollarımdan tutarak yanına oturtuyor. Gümüş maşacığın halkasına parmağımı takıyor, annem görmeden ucunu ağzıma sokuyor, dişlerimle ısırıyorum. Konuştuğu sarı saçlı hanımın elbisesi mavi. Ben beyazlar giymişim. Başım açık. Saçlarım çok. Hem galiba dağılmış. Annem bunları düzeltirken başımı yukarı kaldırıyorum. Güneşten kum kum parlayan tentenin kenarında el kadar bir gölge kımıldıyor. – Bak, bak, diyorum. Annem de başını kaldırıyor: Kuş konmuş, diyor. Bu kuşu isteyince: – Tutulmaz, diyor. Ben yine istiyorum. Annem şemsiyesiyle bu gölgenin altına vuruyor. Fakat gölgede hareket yok. Yine yanındaki hanıma dönüyor. – Aa, kaçmadı. – Niçin acaba? – Yavru olmalı mutlaka. – ... – Anne, ben kuşu isterim, diye tutturuyorum. O zaman annem yelpazesini bırakıp ayağa kalkıyor, beni koltuklarımın altından tutup küçük bir top gibi yukarıya kaldırırken diyor ki: – Birdenbire tut ha! Başım ketenin hizasını aşınca, gözlerim kamaşıyor, ellerimi uzatıyorum. Tutuveriyorum. Bu beyaz bir kuş. Annem alıyor elimden, öpüyor, sarı saçlı hanım da öpüyor, ben de öpüyorum. – A zavallı daha yavru. – Martı yavrusu. – Uçamıyor olmalı. – Denize düşerse boğulur. – ... Öteki kadınlar da lafa karışıyor, “yaşamaz!” diyorlar. Annem beyaz kuşu, – A zavallı, a zavallı, diye uzun uzun okşadıktan sonra benim kucağıma veriyor. – Eve götürelim, belki yaşar, diyor, amma sakın sıkma yavrum. – Sıkmam. – Böyle tut işte. Annem, yanındaki hanımla yine lafa dalıyor. Kuşcağızın tüyleri o kadar beyaz ki... Dokunuyorum... Kanatlarının kemikleri belli oluyor. Ayakları kırmızı. Kaçmak için hiç çırpınmıyor, şaşırmış. Gözleri yusyuvarlak. Kırmızı gagasının kenarında sanki sarı bir şey yemiş de bulaşığı kalmış gibi sarı bir iz var. Boynunu uzatarak etrafa bakmaya çalışıyor. Ben o sırada anneme bakıyorum. Yanındaki hanımla gülüşerek konuşuyorlar. Benimle meşgul değil. Sonra beyaz kuşun uzanan ince boynunu yavaşça elimle tutuyorum. Bütün kuvvetimle sıkmaya başlıyorum. Kanatlarını açmak istiyor. Öteki elimle onları da tutuyorum. Mercan ayakları dizlerime batıyor. Sıkıyorum, sıkıyorum, sıkıyorum. Dişlerimi, kırılacak gibi sıkıyorum, gık diyemiyorum. Sarı kenarlı gagacığı titreyerek açılıp kapanıyor. Pembe sivri dili dışarı çıkıyor. Yuvarlak gözleri önce büyüyor. Sonra küçülüyor, sonra sönüyor... Birdenbire kasılmış ellerimi açıyorum. Beyaz kuşcağızın ölüsü “pat” diye düşüyor yere. ... Annem dönüyor, eğiliyor. Yerden bu henüz sıcak cesedi alıyor: – A... A... Ölmüş... dedikten sonra bana dik dik bakıyor: – Ne yaptın? – ... – Sıktın mı? – ... – Söyle bakayım? – ... Cevap vermiyor, avazım çıktığı kadar ağlamaya başlıyorum. Annemin elinden beyaz kuşun ölüsünü sarı saçlı hanım alıyor: – Ah ne günah! – Zavallıcık. Başka kadınlar da lafa karışıyor. Karşımızda oturan şişman, ihtiyar bir kadın cinayetimi haber veriyor: – Boğdu. Gördüm vallahi, ne hain çocuk... Annem sapsarı kesilmiş, sesi titriyor: – Ah insafsız, diye bana tekrar acı acı bakıyor. Daha beter ağlıyorum. O kadar ağlıyorum ki... Beni artık susturamıyorlar. Ne vakit, nerde, nasıl sustuğumu bugün hatırlayamıyorum. Sanki ebediyen ağlıyorum. Kendimi bilir bilmez yaptığım bu cinayetin üzerinden işte otuz seneden fazla zaman geçti. Şimdi şirket vapurlarının güvertelerinde otururken ne zaman bir martı görsem, birdenbire, neşemi kaybederim. Bir çocuk feryadıyla ağlamak isterim. Kalbimin içinde derin bir sızı büyür. Göğsümü acıtır. – Ah insafsız, diye beni azarlayan anneciğimin ezelî azarlayışını duyar gibi olurum. Ömer SEYFETTİN