POPULARITY
Categories
Kur'ân'da mücmel olarak zikredilen hükümlerin beyânı sadedinde gelen hadisler bulunmaktadır. Bu beyân, ya âmelin nasıl yapılacağının belirlenmesi ya da sebeplerinin veya şartlarının veya mânilerinin veyahut da sonuçlarının açıklanması şeklinde olur. Meselâ Kur'ân'da nassla belirtilmemiş bulunan namazların vakitlerinin, rükû ve secdelerinin, diğer hükümlerinin açıklanması, zekâta nisbetle oranların, zekât vaktinin, zekâta tâbi malların nisaplarının, zekâta tâbi olup olmayan malların belirlenmesi, oruçla ilgili hükümlerin beyân edilmesi sünnetle olmuştur. Hadesten ve necasetten taharet, hacc, usûlüne uygun boğazlama (tezkiye), av, yenmesi helâl olanların, haram olanlardan ayrılması, nikâh hükümleri ve buna bağlı olarak talâk, ric'at, zıhâr, liân gibi diğer konular, alışveriş ve ilgili hükümler, ceza hukuku ile ilgili kısas vb. hükümler, Kur'ân'da mücmel olarak gelen esasların beyânı olmaktadır. “Insanlara indirileni açıklayasın diye sana Kitab'ı indirdik.” (Nahl s. 44) ayet-i kerîmesinde ifade edilen husus da budur. Rivayete göre İmrân b. Husayn (r.âleyh) bir adama şöyle demiştir: “Sen ahmak birisin! Sen Allâh (c.c.)'un kitabında öğle namazının dört olduğunu ve kıraat esnasında açıktan okunmayacağını bulabilir misin?” Sonra o, namaz, zekât ve benzeri yükümlülükleri saydı ve şöyle dedi: “Bütün bunları Allâh (c.c.)'un kitabında açıklanmış buluyor musun? Allâh (c.c.)'un kitabı bunları mübhem bırakmıştır, sünnet ise onları açıklamaktadır.” Evzâî (r.âleyh) ise: “Kitab'ın sünnete olan ihtiyacı, sünnetin Kitab'a olan ihtiyacından daha çoktur” derdi. İbn Abdilberr (r.âleyh): “O bu sözüyle, sünnet Kitap üzerine hükmeder ve ondan muradın ne olduğunu açıklar, demeyi kastetmiştir” demiştir. Ahmed b. Hanbel (r.âleyh)'e: “Sünnet, Kitap üzerine hâkim konumdadır” şeklindeki söz hakkında sorulduğu zaman: “Ben bu konuda bu sözü söyleme cesaretini gösteremem. Ancak ben şunu derim: Sünnet Kitab'ı tefsir eder ve onu açıklar.” demiştir. (Şatıbi, el-Muvâfakât; İslâmi İlimler Metodolojisi,c.4,s.23-24)
Sonra, Kader Can, Io, Istırap Korosu gibi oyunlardaki performanslarıyla hafızalarda yer eden Deniz Karaoğlu, O Gezegen'in 24 Ocak'ta bant mag. havuz / bina'da gerçekleşen "Oyundan Kopamayanlar" temalı programının konuğu. Son dönemde başrollerini Vildan Atasever ve Nazlı Senem Ünal ile paylaştığı Can Kılcıoğlu oyunu Küçük Balkon ile gündemimizde olan Karaoğlu, 2025'in ilerleyen günlerinde senaryosunu Doğu Akal ile beraber yazdığı ve Seren Yüce'nin yönettiği Netflix dizisi Kasaba ile de karşımızda olacak. *O Gezegen, bir Okan Urun ve Ekin Sanaç ortak yapımıdır. İllüstrasyon: Sadi Güran.
Sırrı Süreyya Önder'in vefatı 'Terörsüz Türkiye' çalışmasını nasıl etkiler? Önder yerine heyete yeni bir isim girer mi? Özgür Özel'e saldırı ve siyasetin dili İktidar her ne olursa olsun ekonomi konuşulmasın istiyor! Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Hatice (r.anhâ) ile birlikte Hira'da bir ay itikâfta bulunmaya karar vermişti. Bu Ramazan ayına rastladı. Bir gece dışarı çıktığında, “Ey Allâh'ın elçisi, selâm sana!” diye bir ses duydu. O (s.a.v.), bu hususta buyurdu ki: “Ben bu sesi duyduğum zaman korktum, hattâ bunu ansızın karşılaştığım bir cin zannettim. Acele gelip Hatice'ye anlattım. O da bana: “Müjde sana ey Muhammed! Bilesin ki selâm hayırlıdır, bunda korkulacak bir şey yoktur.” Sonra yine dışarı çıkmıştım, bu sefer Cebrail ile karşılaştım, kanadının birini doğuya, diğerini de batıya yaymıştı. Yine korkuya kapılarak hızlıca döndüm. Eve geldiğimde kapının önünde onu yine gördüm. Benimle konuştu ve korkum yok oldu. Bana, belli bir zaman sonra tekrar geleceğini söyledi. Ben de kendisini bekledim, hattâ gelmeyecek sandım. Bir de ne göreyim o, Mîkâil ile birlikte karşımda durmakta. Ufku tamamen kaplamış vaziyetteydiler. Cebrail aşağıya inip yanıma geldi, beni iyice kucaklayıp sırtüstü yere yatırdı. Sonra kalbimi yarıp çıkardı. Sonra çıkarılmasını Allâh'ın dilediği şeyleri çıkarıp altından bir tas içinde zemzem ile yıkadı. Sonra yerine iade etti. Sonra güzelce bağlayıp dikti. Sonra beni alıp tersime çevirdi ve arkama bir mühür vurdu. Hatta bunu tâ kalbimde hissettim. Sonra bana: “Oku ey Muhammed! Râbbinin adıyla oku!” diye emretti ve beş ayetin sonuna kadar okudu. Bu olaydan sonra, her ne zaman bir ağaca veya taşa rastlasam, mutlaka bana; “Es-selâmü aleyke yâ Resûlallâh” diyerek selam veriyordu.” (Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,S.167)
Terör örgütü PKK silah bırakmak zorundaydı. Bunun birçok nedeni var. Ama iki temel sebebi şudur: Bir. Örgüt, sahip olduğu jargon/ideolojiden yapılanmaya kadar her detayıyla Soğuk Savaş ürünüydü. Bu çağa ait değildi. Ömrünü tamamladı (Bunda, küresel güç mücadelesinin Orta Doğu'dan Uzak Asya'ya kayacak olması da rol oynadı.) İki. Türkiye, terörle mücadelede ciddi bir kapasite biriktirdi. Terörü kaynağında kurutma, doğrudan lider kadrosunu hedef alma stratejisine yöneldi. Örgütün alanı daraldı.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, 'CHP'nin 38. Olağan Kurultayının iptal edileceği ve partiye geçici kayyum atanacağı' iddiasında bulunan Rasim Ozan Kütahyalı hakkında 'halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma' suçundan soruşturma başlattı.
‘Yeni Batıcı'lar da diyebiliriz. Ama başta söyleyeyim; bu yazıyı, “şimdilik” kaydıyla, “hafta sonu eğlenceliği” diye kabul ediniz. Sonra “ciddileşirse”, bu yazılar da “ciddileşir”… Hiç böyle bir derdimiz olabileceğini düşünmemiştim ve kimsenin de kestirebildiğini sanmam. Bir Amerika var bugün ama bu bildiğimiz Amerika değil. Biz daha çok “demokratların Amerikası”nı bilir, severiz…
Normalde, bu yolun sonunda, yani karşıdan karşıya geçtikten sonra bir rampa olması gerekirdi. Aslında, kâğıt üzerinde var. Gerçekteyse, orada kocaman bir araba duruyor.Bu araçların sahiplerine engelli rampasını kapattıklarını söylediğinizde, alacağınız cevap muhtemelen “Aa, fark etmemişim” olacaktır. Ancak, engelli rampalarının fark edilmesi için, araba sahiplerinin gözünden kaçmamasını sağlayacak bir proje üretildi.Antakya'da yaşayan 9 yaşındaki Yıldız ve Deniz, okullarına gelen 'Bilim Kuşağı Atölyesi'nden sonra bu soruna kafa yordular. Okul binasında çalışan engelli memur abilerinin yaşadıkları zorluklardan ilham alarak, bir proje geliştirdiler ve bir bilim yarışmasına katılarak ödül kazandılar.Peki, nedir bu 'Bilim Kuşağı Atölyeleri'? Türkiye'nin dört bir yanındaki ihtiyaç sahibi okullarda okuyan öğrencilere, yeni teknolojileri öğrenebilecekleri bilim setleri gönderilir.Türkiye İş Bankası ve Petrol Ofisi Grubunun iş birliği ile gerçekleşen bu ‘bilim seferberliği' ile gönüllü rol model öğretmenler aracılığıyla parlak ama dezavantajlı bölgelerdeki gençlere teknolojiyle tanışma fırsatı tanınıyor.İlk adımda yıl sonuna kadar 750 bin çocuğa ulaşılması hedeflenen bu sosyal sorumluluk projesi sayesinde Yıldız ve Deniz'in engelli bireyler için geliştirdiği bu projeye Berna Abik'in sunumuyla yakından bakalım. Video
İmâm-ı Tirmizî, “Şemâil”inde, Peygamberimiz (s.a.v.)'in vaktini üç işe tahsis ettiklerini kaydeder. Bu vakitlerin bir kısmı ibâdetlere, bir kısmı halkın işlerine, bir kısmı da şahsî meşgalelere tahsis edilmişti. Hz. Resûlullâh (s.a.v.) gecenin yarısı, yahud üçte ikisi geçtikten sonra kalkarlar, yastıklarına yakın bulundurdukları misvakla dişlerini ovarlar, sonra abdest alıp teheccüd namazı kılar ve bir müddet böyle ibâdetle meşgûl olurlardı. Daha sonra da sabah namazı için mescide çıkarlardı. Nebi (s.a.v.) sabah namazından sonra seccâdelerinin üzerine uzanarak güneş doğuncaya kadar istirahat ederlerdi. (Müslim) Sonra gelenleri kabûle başlarlardı. Her taraftan gelenler mescidde O (s.a.v.)'in etrafında toplanır, O (s.a.v.) de onlara va'z ve nasîhatta bulunurlardı. (Tirmizî) Nebi (s.a.v.) ziyaretçilerini, anlattıkları rüyâlarına kadar dinlerler, böylece onların her türlü dîn ve dünyâ işleriyle meşgûl olurlardı. Bazı rivâyetlere göre Nebi (s.a.v.), kuşluk vaktinde dört veya sekiz rekât namaz kılarlar, bunu müteâkip evlerine giderler, evlerinin işiyle meşgûl olurlardı. Elbiselerini yamarlar, ayakkabılarını ta'mir ederler, hayvanları sağarlardı. (Buhârî) Peygamberimiz (s.a.v.), ikindi namazından sonra da zevcelerini teker teker ziyâret ederler, hâl ve hatırlarını sorarlar, geceyi de zevcelerinden biri yanında geçirirlerdi. Diğer zevceleri, kendilerinin geceyi beraber geçirecekleri zevcesinin yanında toplanırlar ve yatsı namazına kadar orada kalırlardı. (Müslim) Nebi (s.a.v.), yatsı namazını kılınca evlerine dönerler ve diğer zevceleri de hücrelerine dağılarak istirahata çekilirlerdi. Yatsı namazından sonra hücrelerinde Kur'ân'ın İsrâ, Zümer, Hadîd, Haşr, Tegâbün ve Cuma sûrelerinden birini okurlardı. Nebi (s.a.v.), her namaz için abdest tazelemeğe gayret ederlerdi. Ancak ba'zen bir abdestle bir kaç namaz kıldıkları da olurdu. (Ömer Muhammed Öztürk, Peygamber Efendimizin Yüce Ahlakı,s.28)
NOW Haber Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk ile gazeteciler Murat Yetkin, Nevşin Mengü, Çiğdem Toker ve Deniz Zeyrek kulis bilgileri ve yorumlarıyla Orta Sayfa'da gündemi değerlendirdi.Bizi sosyal medyadan takip edin: Facebook: https://www.facebook.com/nowhaber Twitter: http://www.twitter.com/NOWhaber Instagram: https://www.instagram.com/nowhaber.tr/ Podcast: https://anchor.fm/now-haber
Çaylar içilmişti. Ardından kahve. Sonra soda. Suyun dışında her şey itina ile içiliyordu sanki. “Eskiden biz mutluyduk” dedi biri. Kim dedi. Tanımıyorum ilk defa burada gördüm. Eskiden... Eskiden çok bir araya gelinirdi.
Faruk Aksu | 2500 yıl sonra Sokrates! by Tr724
Cömertlik kolayca verebilmek şeklinde tanımlanabilir. Bu güzel huyda Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz'e kimse erişemez. Peygamber (s.a.v.)'i yakından tanıyan, dost-düşman herkes O (s.a.v.)'in yüce şahsiyetini böylece vasfetmiştir. Cabir b. Abdullah (r.a.)'den: “Hayatında, kendisinden istenen bir şey için “hayır, veremem” dememiştir.” İbn Abbas (r.a.)'den: “Peygamber (s.a.v.) iyilik yapmak bakımından insanların en cömerti idi. En çok cömert davrandığı zaman, Ramazan ayı idi. Hele Cebrail (a.s.)'la buluştuğu zaman Saba rüzgârından daha cömert olurdu.” Enes (r.a.)'den: “Bir adam ondan mal istedi. Ona iki dağ arasını dolduracak kadar çok koyun verdi. Adam memleketine dönünce, “Gidin siz de müslüman olun; çünkü Resûlullâh (s.a.v.) fakirlikten endişe duymayan bir adam gibi bolca dağıtıp veriyor” dedi.” Ebu Hureyre (r.a.)'den: “Bir adam gelip ondan bir şey istedi. Bunun üzerine Allâh'ın Resûlü (s.a.v.) başka bir adamdan onun için yarım vesk (otuz ölçek) ödünç alıp verdi. Sonra bilâhare alacaklı borcunu istemeye gelince, tuttu ona tam vesk (altmış ölçek) verdi ve sebebini izah ederek, şöyle buyurdu: “Yarımı, alacağındır. Diğer yarımı ise bizden sana olan bir atiye (ihsandır).” hadisleri rivayet olunmuştur. Peygamber (s.a.v.) henüz peygamber olarak gönderilmeden önce de durumu aynı idi. Nevfel oğlu Varaka ona, “Zayıfa yardım edersin, yoksulun elinden tutup korursun.” demiştir. (Kadı İyaz, Şifâ-i Şerîf,s.109-112)
John Lennon:"Hayat;sen başka planlar yaparken başına gelenlerdir " diyordu.Sen ne kadar plan yaparsan yap hayatın sana hazırladığı planları bozamazsın."Bu bölüm, bir dönüşün hikâyesi.Uzun bir aradan sonra yeniden “merhaba” dediğim, yaşadıklarımı biraz sessizlikle, biraz düşünerek, biraz da yeni keşiflerle geçirdiğim bir sürecin ardından mikrofon başındayım.Hayatın getirdikleriyle durduğum yerde, şimdi yeniden başlıyorum.Bu bölümde hem neden ara verdiğimden, hem de bundan sonra neleri paylaşmak istediğimden bahsediyorum.Hoş geldin. Yeniden.Fikirlerini duymayı çok isterim:me@sercansolmaz.com
Hatip: Kemal Ergün (IGMG Genel Başkanı) Almanya, Köln – IGMG Genel Merkez Hutbe metnini okumak için linke tıklayabilirsiniz: igmg.org/hutbe
“Bu Fikir Tutar!”da yeni bölüm zamanı… Bu bölümümüzde özellikle pandemi sonrası dünyada önemli bir dönüşüm yaşayan e-ticaret ve ödeme sistemlerini ele alıyoruz. E-ticaret sektörü, ödeme sistemlerini nasıl dönüştürüyor? Ödeme sistemlerinde yatırımcı ilgisinin yoğunlaştığı alanlar neler? Türkiye'de genç nüfusun yüksek olması, fintek sektörüne nasıl avantajlar sağlıyor? Hepsi ve daha fazlası için Hemen Al Sonra Öde (HASO) CEO'su Kerem Özgür Araç ile sohbetimize bekleriz. Keyifli dinlemeler… Sunucu: Begüm Nur Alkış
Ayetlerde ve hadislerde insanların Allâh (c.c.)'dan, onun zikrinden ve ayetlerinden gafil olmamaları istenmiş, gafil kalple yapılan duânın kâbul edilmeyeceği belirtilmiştir. Bu konuda hayatlarıyla bizlere en güzel örnek teşkil eden Peygamberler ve Allâh (c.c.) dostlarından bazı menkıbeler aşağıda nakledilmiştir; Musa (a.s.) hastalandı ve karnının ağrısı iyice şiddetlendi de hâlini, Cenâb-ı Allâh'a arzetti. Allâh (c.c.) da ona, sahradaki bir otu gösterdi. O da, ondan yedi de, Allâh (c.c.)'ın izniyle şifa buldu. Sonra, bir başka zaman bu hastalık ona tekrar musallat oldu. Bunun üzerine, aynı otu yedi. Fakat hastalığı arttı. Hastalığı, artınca şöyle dedi: “Ya Râbbî, ilk önce bu otu yedim ve ondan faydalandım. İkinci defa onu yediğimde ise, hastalığım arttı” Bunun üzerine Cenâb-ı Hâkk şöyle buyurdu: “Çünkü sen, birincide seni ota sevkeden ben idim, böylece onda şifa meydana geldi. İkincisinde ise, sen kendin ota gittin de, bunu müteakip hastalığın arttı. Bilmiyor musun ki, bütün dünya öldürücü zehir, onun panzehiri de benim ismimdir.” Râbiatü'l-Adeviyye, bütün geceyi teheccüd ve namaz ile geçirdi. Tan yeri ağarınca, uyudu. Derken, evine hırsız girdi. Elbiselerini aldıktan sonra, kapıya doğru yöneldi. Fakat kapıyı bulamadı. Bunun üzerine elbiseleri bıraktı, kapıyı da buldu. Bu işi üç defa tekrarladı. Bunun üzerine, evin köşe-bucağından, “Kumaşı bırak ve çık. Şayet seven uyuduysa, onun sultanı uyanıktır” diye nida edildi. Ariflerden birisi koyun otlatıyordu. Sürüsünün içinde, koyunlara zarar vermeyen kurtlar da bulunuyordu. Derken kendisine birisi uğrayarak, ona şöyle seslendi: “Ne zaman koyunlarla kurtlar anlaşma yaptılar?” Çoban şöyle dedi: “Bunları otlatan, Allâh (c.c.)'la sulh yaptığından beri!”. (Fahruddîn Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu'l-Ğayb,c.1,s.235)
Cihâd-ı mukaddes îlânını, tâ Avustralya'da duyan iki Osmânlı Türkü'nün iftihâr edilecek destanı: Bunlar Avustralya'nın “Silver City” şehrine yerleşmiş iki Osmânlı'dır. Orada çalışarak hayâtlarını kazanmaktadırlar. Günün birinde Halîfelerinin İngilizlere karşı Sancak-ı Şerîfi çıkardığını ve bütün müslümânları cihâda çağırdığını öğrenirler. Bu sırada Çanakkale Cephesi'ne gönderilmek üzere Avustralya'dan asker toplanmaktadır. Bu iki genç, şehrin vâlisinin huzûruna çıkarak şöyle derler: “Halîfemiz size karşı harp ilân etmiş. Bizim de buna icâbet etmek vâzifemizdir. Fakat biz sizin bu kadar zamândır ekmeğinizi yedik. Bırakın gidelim. Sizinle cephede savaşalım. Burada size karşı bir harekette bulunmayı nankörlük sayıyoruz.” Vâli gülmüş ve onları reddetmiş: “Bizi tehdid mi ediyorsunuz? Haddinizi bilin, edebinizle oturun yerinizde!” Bizimkiler de: “Eh ne yapalım, bizden günâh gitti” diye söylenerek uzaklaşmışlar. Hemen neleri varsa hepsini satmışlar. İki makinalı tüfekle bol cephane edinmişler. Sonra? Sonra da Çanakkale'ye gönderilmek üzere lîmânâ sevk edilecek olan Anzak askerlerini taşıyan trenin geçeceği dar bir boğaza gidip mevzilenmişler. Namâzlarını kılıp helâllaştıktan sonra, kazdıkları siperlere yerleşmişler. Üzerinde elde dikilmiş bir Osmânlı bayrağının dalgalandığı bu siperlerin hizâsına gelince, raylar üzerine yığılan taşlar treni durdurmuş ve o tren, yedi yüz Anzak askerini ölü ve yaralı olarak bırakmak zorunda kalmış. Etraftaki tepelerde kalabalık Osmânlı kuvveti arayan düşmân, bütün bu savaşı verenin sâdece iki şehîd kahraman olabileceğine çok zor inanmış. Neredeyse bizim bugünkü aydınlarımız kadar gâfil olan ve İslâm'ın gönüllerdeki hâkimiyetini bilemeyen İngiliz vâliye de o iki kahramanın mübârek naaşlarını selâmlamaktan başka yapacak bir şey kalmamış.(Basından Derleme)
İftar programlarını takip ediyorum. Artık sakız orucu bozar mı sorusundan ciddi meselelere gelmiş Türkiye. En çok zekât soruları geldiğini görüyorum. Sual sahipleri nisabı ve zekât miktarını hesaplatmak istiyorlar. Evvela anlıyorum ki enflasyonist dönem geçim zorluğuyla beraber bir tasarruf refleksi de oluşturmuş. Sonra sual edenlerin varlık portföylerinden görüyorum ki ana tasarruf kalemi altın. Hatta sonuna kadar altın. Mesele de bu…
COVID-19, 2020'de Dünya Sağlık Örgütü tarafından küresel bir pandemi olarak ilan edildi.
Selamlar,Bu bölüm biraz "flaş haber" gibi oldu.Şöyle ki; Gazete Duvar haber sitesi hafta ortasında kapanacağını açıkladı. Kapanma gerekçesi gelirlerin düşmesiydi ve en büyük neden de Google algoritmasının 2024 Eylül'ünde ve bu yılın başında bağımsız haber platformları için bazı ürünlerinden gelen trafiği neredeyse sıfırlaması olarak ifade edildi.Akabinde dokuz bağımsız medya platformu (Artı Gerçek, BirGün, Diken, Ekonomim, Gazete Pencere, ilketv.com.tr, Kısa Dalga, Medyascope, T24) Google algoritmasındaki değişimin kendileri için de hayati tehlike arz ettiğini duyurdu.Ve ben tam bu esnada Google Search (Arama) küresel sözcüsü Danny Sullivan'la bir röportaj yaptım.Bunun üzerine tüm gözler iki güne yayarak T24'te yayımladığımız bu röportaja çevrildi.Birkaç TV canlı yayınına katıldım vs...Sonra dedim ki; "E benim bunları Yeni Haller dinleyicilerine de anlatmam lazım. Ne oldu? Nasıl oldu? Neden oldu?..."İşte bu bölümde bunları anlatıyorum size.Röportajı da okumak isterseniz link'leri bırakıyorum buraya:BölümBölümİyi dinlemeler...Biliyorsunuz Yeni Haller sizlerin desteğiyle yayın hayatına devam eden bir podcast kanalı.Beni aşağıdaki link'lerden destekleyebilirsiniz:www.patreon.com/yenihallerYeni Haller'in bir de Buy Me A Coffee hesabı var artık. Buradan destek olmak çoook daha kolay. Patreon'da sorun yaşayanlar için açtım efendim. Buyurun:https://www.buymeacoffee.com/yenihallerBölümde bahsi geçen Yeni Haller'in T24 Youtube kanalındaki özel içeriklerine şuradan ulaşabilirsiniz:T24 Youtube Yeni Haller ListesiBana ulaşmak için:https://www.instagram.com/eray_ozerhttps://twitter.com/ErayOzeryenihallerpodcast@gmail.com
Hâkk Teâlâ'dan emir gelince Allâh Resûlü (s.a.v.), Hz. Ali (r.a.) ve Hz. Ebûbekir (r.a.) ile berâber Ukaz panayırında Arap kabilelerine Allâhü Teâlâ'nın birliğini ve kendi risâletini anlatmak üzere yola çıktı. Lanetli Ebû Leheb, Allâh Resûlü (s.a.v.)'in Ukaz panayırına gittiğini duyunca erkenden pazara gitti. Resûlullâh (s.a.v.)'i bekledi. Allâh Resûlü (s.a.v.) panayıra geldi ve risâletini anlatmaya başladı. “Ben size Allâh tarafından gönderilmiş bir peygamberim. “Lâ ilâhe illallâh Muhammedün Resûlullâh” deyiniz” dedi. Lanetli Ebû Leheb, “O'na kesinlikle inanmayın. Peygamber olduğunu kâbul etmeyin, gelip kavminiz arasına girmesine izin vermeyin” diyerek panayır için gelen Arapları kışkırttı ve Allâh Resûlü (s.a.v.)'i taşlattı. Hz. Ebûbekir (r.a.), Allâh Resûlü (s.a.v.)'i korumaya çalışırken kendisi de yaralandı. Taşlardan birkaç tanesi de Allâh Resûlü (s.a.v.)'e isabet etmiş ve yaralanmıştı. Mübarek bedeninden kanlar akıyordu. Hz. Ali (r.a.)'ın elbisesi de kana bulanmıştı. Hz. Ebûbekir (r.a.), Resûlullâh (s.a.v)'i o kalabalıktan çıkarttı. Biraz uzaklaştıktan sonra Allâh Resûlü (s.a.v.) devesinden indi. Mübârek eliyle Hz. Ebûbekir (r.a.)'in yaralarını sardı. Sonra elini bedeni üzerine koydu. Hz. Ebûbekir (r.a.)'in ağrıları o anda geçiverdi ve Mekke'ye döndüler. Yolda gelirken; Allâh Resûlü (s.a.v.), Hz. Ebûbekir (r.a.)'a; “Ey Atîk! Git bu gece dinlen. İnşaallâh yarın tekrar gidelim. Kendimizi Arap kabilelerine tanıtalım. Allâhü Teâlâ ne yazmışsa onu görürüz” dedi. Hz. Ebûbekir (r.a.); “Başım üzerine! Ey Allâh'ın Resûlü” dedi. Ümmü Rammân: “Ey Ebûbekir! Tekrar gidersen dünkünden daha beter ederler” dedi. Hz. Sıddîk (r.a.): “Ey Ümmü Rammân! Resûl yoluna kurban olmayan can, can mıdır? Benim cismim, canım, oğlum, kızım O (s.a.v.)'e feda olsun” dedi ve sonraki gün tekrar gittiler. (Erzurumlu Mustafa Darir, Siyer-i Nebi,c.2,s.85-88)
Helloooğğ guroollll! Size söz verdiğim gibi hafta arasına yetiştirdiğimiz ekstra bölümle burdayım. Bölümde neler yok ki... İlk yarıda tam benden istediğiniz gibi uzuuuun uzuuuun son date'imden bahsediyorum. İkinci yarıdaysa Ramazan ayının anlam ve önemine binaen oruçla ilgili bana sorduğunuz tüm soruları tüm detaylarıyla biiiir biir açıklıyorum.Kaynaklar: https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/37068775/ , https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/37203871/Dr. Gulec
Çavuşesku'nun Termometresi'nde Bahadır Çelebi ve İlkan Dalkuç; Öcalan'ın çağrısının ne anlama geldiğini ve ne gibi sonuçları olabileceğini tartışıyor.Become a supporter of this podcast: https://www.spreaker.com/podcast/daktilo1984--5970640/support.
Hayat kısa, yapacaklarımız sınırlı. Önem sırasını doğru mu belirledik? Merhaba, Bugünkü podcastimizde Asır Suresi ışığında bir yolculuğa çıktık. Keyifli dinlemeler...
Büyük telekomünikasyon şirketleri, 3-G şebekesinin Ekim 2024'te kapanmaya başlamasından bu yana mobil kapsama alanlarının genişlediğini veya aynı kaldığını söylüyor. Ancak bazı kırsal Avustralyalılar, kötü hizmet aldıklarını veya bağlantının sürekli kesildiğini söylüyor.
12 yaşındaki Jonelle Matthews, 1984 yılında Noel'den hemen önce Colorado'daki evinden kayboldu, bu dönemin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Ronald Reagan'ın da dikkatini çeken bir kaybolma vakasıydı. Yaklaşık 40 yıl sonra, 2021'de yani çok yakın bir tarihte bu konuyla ilgili inanılmaz gelişmeler oldu. Süt kutusu üzerinde kayıp çocuklardan biri olan Jonel Matthews'un hikâyesine bakıyoruz.
12 yaşındaki Jonelle Matthews, 1984 yılında Noel'den hemen önce Colorado'daki evinden kayboldu, bu dönemin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Ronald Reagan'ın da dikkatini çeken bir kaybolma vakasıydı. Yaklaşık 40 yıl sonra, 2021'de yani çok yakın bir tarihte bu konuyla ilgili inanılmaz gelişmeler oldu. Süt kutusu üzerinde kayıp çocuklardan biri olan Jonel Matthews'un hikâyesine bakıyoruz.
Seyir Terası'nın yeni bölümünde sevgililer gününde evde bir ses olsun diyen yalnızların imdadına yetişiyoruz. Bu bölümde; yürek parçalayan, yara kaşıyan, flashback silsilesi yaşatan aşk filmlerini konuşuyoruz. Asya'dan Clementine'a, Joel'dan Ennis'e, Heloise'den Samantha'ya dek Orpheus'un öyküsünün modern zamanlardaki haline bakıyoruz. Otuzlu yaşlarda tekrar izlenen bu aşk filmlerinin trajikomik sohbetine hepiniz davetlisiniz
Necip Bahadır | 2 yıl sonra 6 Şubat; ibret alanı ara ki bulasın! | 06.02.2025 by Tr724
ABD Başkanı Donald Trump, Gazzeliler kalıcı olarak başka ülkelere yerleştirildikten sonra ülkesinin Gazze'yi devralmasını istediğini, temizleyip tekrar imar edeceklerini söyledi.
Kitap Kulübü'müzün 49uncu buluşmasında Yuval Noah Harari'nin “Neksus:Taş Devri'nden Yapay Zeka'ya Bilgi Ağlarının Kısa Tarihi” adlı kitabını konuştuk.Önce şu temel soruyu sormama izin verin: Daha çok bilginin bizi önünde sonunda doğruya ve iyiye götüreceğine mi inanıyorsunuz, yoksa daha fazla bilginin güç olduğuna, bunun da önünde sonunda balyoz gibi kullanılacağına mı inanıyorsunuz?Kitabın arka kapağındaki 6 cümlelik tanıtım yazısı hem kitabın hem de medeniyet tarihimizin iyi bir özetini oluşturuyor: Hikayeler bizi birleştirdi. Kitaplar düşüncelerimizi ve mitolojilerimizi yaydı. İnternet bize sonsuz bilgiyi vaat etti. Algoritma sırlarımızı öğrendi. Sonra da bizi birbirimize düşman etti. Peki yapay zeka ne yapacak?Öncelikle sürprizi bozma pahasına söyleyelim, kitapta bunun net bir yanıtı yok. Daha doğrusu senaryolar var. Teknolojinin deterministik olmadığını, yani bize bir kader dayatmadığını, sonucu seçimlerimizin belirleyeceğini söylüyor.Harari'nin önceki kitaplarından, insanlığın büyük işbirliği ağları kurarak muazzam bir güç elde ettiği anlatısını biliyoruz. Ancak internet ve özellikle de sosyal medya sayesinde bu ağların bizi yanıltıcı bilgilere ve yanlış yönlendirmelere de açık hale getirdiğini, dolayısıyla da bunun yanlış bilgilere dayalı tehlikeli hareketlere de zemin hazırlayabileceğine dikkat çekiyor. Kitapta bir çok yerde demokratik ve totaliter yönetimlerin karşılaştırması ve tanımlaması yapılırken Türkiye'nin yeri ve halleri de gözünüzde canlanıyor. Kitap, yapay zekânın yükselişiyle birlikte, bilgi ağlarının doğasında temel bir değişimin meydana geldiğini savunuyor. Harari, yapay zekanın sadece verimliliği artırmakla kalmayıp, insan özerkliğini tehdit eden ve insan olmanın anlamını yeniden tanımlayabilecek riskler barındıran bir güç olduğunu belirtiyor. Yapay zekanın veya algoritmanın bir çok gündelik konuda bizim yerimize karar aldığını kondurmasak da artık biliyoruz. Bu gidişle çok daha hayati konularda karar almayı bırakmamız işten bile değil, son kararın bir insanda olduğu (ya da öyle göründüğü) durumlar dahil.Toplantıya katılan arkadaşlarda benzer ve farklılaşan izlenimler bırakmış kitap. Yeni bir şey söylemediğine dair hayal kırıklığı, bazılarımızı çok düşündürerek sayfalarca notlar aldırmış. Hemen herkesin hem fikir olduğu ise Harari'nin iyi bir hikaye anlatıcısı olduğu ve kitabın kolayca okunduğu, daha önce duymadığımız hikayelerle bezenmiş olduğu. Bence okunmaya değer bir kitap, çünkü medeniyetimiz için bir yol ayrımında olduğumuz noktada bir kroki niteliği taşıyor.Bu bölümde görüşlerine yer verebildiğim arkadaşlarım:(03:11) Alim Küçükpehlivan, (07:30) Murat Yaman, (10:33) Uğur İyidoğan, (14:11) Gökberk Bilgin, (17:43) Suat Soy, (19:55) Hatice Ergüven Doydum, (23:17) Yasemin Karakaya, (27:20) Halime Özben Hacı, (29:14) Aydan İrem Sungur, (31:54) Erkil Bağlan, (36:33) Dilek Geçit, (37:27) Bahadir Balibaşa ve (42:32) Yavuz AbutSupport the show
İsrail, Batı Şeria'yı kendi topraklarına katma arzusuyla devamlı Yahudi yerleşimcilerin sayısını artırıyor ve Filistinlileri göçe zorluyor. Batı Şeria'nın işgali açık bir şekilde ilan edilen ve gizleme gayreti gözetilmeyen bir İsrail siyasetidir.Yazan: Dr. Fadi ZatariSeslendiren: Halil İbrahim Ciger
Bu bölümümüze bir madenci hikayesiyle başlıyoruz. Sonra yolculuğumuza hadislerin niçin önemli olduğu, hadislerin güvenilirliği ve hadisleri ayıklamak gibi konularla devam ediyoruz. Newton, Sheakspeare, Platon, Dünyanın En Etkili İnsanları kitabı, The Ballad of Buster Scruggs filmi, finansal piyasalar, risk-reward gibi çeşitli kimse ve konular da temas edilen meseleler arasında. Bölümümüzdeki tespitlerin bazılarını daha önce çok fazla yerde görmediğinizi fark edeceğinize inanıyoruz. Keyifli, bilgilendirici ve özgün bir içerik üretmeye gayret ettik. İstifadeye medar olmasını dileriz...
Geçtiğimiz haftalarda İmralı'ya giderek PKK lideri Öcalan ile görüşen DEM Partili heyet temaslarına devam ediyor. Tutuklu bulunan eski eş başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile yapılan görüşmelerin ardından kamuoyuna açıklama yapan Sırrı Süreyya Önder, henüz adı konmamış süreci „önce barış, sonra çözüm“ olarak tanımladı. WDR Cosmo Türkçe, gazeteci İrfan Aktan ile yeni süreçte gelinen son aşamayı konuştu. Mikrofonda Ceyhun Kara ve Serap Doğan var. Von Ceyhun Kara.
Eğlence sektöründe vizyoner projeler, bürokrasiyle mücadele ve girişimcilik dersleri… Ahmet San'ın ilham veren hikayeleriyle dolu yeni bölümümüze hoş geldiniz!
TÜRKÇE OLİMPİYATLARI Avrupa'dan, Amerika'dan, Afrika'dan, Asya'dan ve Avustralya'dan gelen yüzlerce Türkçe sevdalısı genç, Türkiye'ye beşinci mevsimi yaşatıyor. Tam on iki yıldır Türkçe Olimpiyatları'na katılan gençler bizlere bu neşeyi, bu sevinci ve bu gururu tattırıyorlar. Bize benzemiyorlar ama bizim gibi konuşuyorlar, bizim şiirlerimizi, bizim şarkılarımızı okuyorlar. Sonra da ülkelerine dönüyorlar. Onları gözümüzle görmesek, seslerini duymasak bunun bir rüya olduğunu düşüneceğiz. Onları başka gezegenlerden gelmiş uzak akrabalarımız zannedeceğiz. Böyle sıra dışı güzelliklerin ancak hayallerde ya da rüyalarda olabileceğini düşünürüz. Ama o rüyayı çok uzun yıllar önce birileri görmüş ve bu hayali gerçeğe dönüştürmek için başka memleketlere gitmişler. Şimdi de bu gidişin bir meyvesi olan öğrenciler Türkçe Olimpiyatları'nda yarışmak için Türkiye'ye geliyorlar. Türkçe konuşan, şarkı söyleyen, şiir okuyan bu öğrenciler, beni duygulandırıyor ve bana gurbete gidişin hüznünü yaşatıyor. Bana “Eskici” hikâyesini hatırlatıyor. Bu acıklı hikâyede olaylar şöyle gelişir: O talihsiz savaş yıllarının ardından Hasan, önce babasını sonra da annesini kaybeder. Beş yaşındaki yetim Hasan, komşularının yardımıyla vapura bindirilir ve Filistin'deki halasının yanına gönderilir. Dilini bilmediği insanların yanında olan Hasan, hatırladığı üzere. Bir gün halası, sokaktan bağırarak geçen bir ayakkabı tamircisini çağırır. Küçük Hasan, bahçede ağzına bir avuç çivi doldurarak ayakkabıyı tamir eden adamı hayretle seyretmeye başlar. Bir aralık nerede, kimlerle olduğunu unutan çocuk, adamla Türkçe konuşmaya başlar: – Çiviler ağzına batmaz mı senin? Eskici, başını şaşkınlıkla kaldırıp Hasan'ın yüzüne bakar: – Türk çocuğu musun be? Hasan: – İstanbul'dan geldim… Eskici: – Ben de o taraflardan, İzmit'ten geldim, der. Altı aydan beri susan Hasan, durmadan, dinlenmeden, nefes almadan, o nazik sesiyle sürekli konuşur. Adam, artık erişemeyeceği yurdunun bir deresini, bir rüzgârını, bir türküsünü dinliyormuş gibi çocuğu dinler. Sonra işini bitirir ve kalkıp gitmeye hazırlanır. O zaman görür ki memleketlisi minik Hasan ağlıyor. Eskici, başka söz bulamaz. – Ağlama be, ağlama be! Hasan, bir daha Türkçe konuşacak birini bulamayacağı için ağlamaktadır. Hasan ve Hasan gibilerin yaşadığı karanlık rüyaların üzerinden çok yıllar geçti. Hasan konuşacak bir adam bulamadığı için sustuğu Arabistan çöllerinde, Afrika'da binlerce çocuk şimdi Türkçe konuşuyor. Şimdi yedi kıtanın herhangi bir yerine yolu düşen Türkler, mutlaka Türkçe konuşan birine rastlıyor. Peki, nasıl oldu bu? Dünya nasıl Türkçe konuşur oldu? Hepsinin cevabı bu misafirlerimizin ışıltılı gözlerinde saklı. Bu ışık ellerde, yüreklerde saklı. “Dünya dili, dünyada kalır.” diyen dillerde saklı. En önemlisi de o fedakâr Anadolu insanının gönlünde saklı. Şu anda bu olimpiyatlara 140 ülkeden 1500 öğrenci katılıyorsa; rüyalar, hayaller gerçeğe dönüşmüş demektir. Bize de beşinci mevsimin güzelliklerini yaşamak kalıyor. Ali ÇOLAK (Düzenlenmiştir.)
Necip Bahadır | Esed'ten sonra; ‘Putin'le ikimiz kaldık'! | 10.12.2024 by Tr724
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Bu bölümde ekibimiz, kişinin kendi isteklerine ne kadar öncelik verebildiğini masaya yatırdı. Kendi isteklerimize öncelik vermiyorsak kiminkine veriyoruz? Cevabını Emin ve Berkin'den dinleyelim. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro Emin: [0:26] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Bugünkü bölümümüzde Berkin'le beraberiz. Nasılsın Berkin? Berkin: [0:35] Ben iyiyim Emin. Sen nasılsın? Emin: [0:37] Ben de iyiyim. Biraz bir yorgunluk, kırgınlık var üzerimde, tam sebebini anlayamadığım ama, iyiyim yani genel olarak bir şeyim yok. Biraz sesim biraz farklı gibi. Berkin: [0:47] Evet. Girişten anlar bence izleyicilerimiz de. İlk "Herkese merhaba."dan anlaşılır diye düşünüyorum. Emin: [0:53] Aynen. Bilenler anlar bende bir sıkıntı olduğunu. Berkin: [0:57] Aynen. O tok, net ses tonun yoktu. Bir tık daha böyle şeydi yani... Kırgınlığı hissettiriyordu. Emin: [1:03] Evet. Enerjim tam yerinde. Aslında yerinde amaböyle bir sesimde falan bir gariplik var. Öksürüyorum. Tam anlayamadığım bir durum var. Berkin: [1:12] Evet. Her şey yolunda giderken böyle kenardan, kıyıdan çıkan o şeyler biraz can sıkıcı oluyor. Mide bulandırıyor diyelim. Sinek de küçüktür ama mide bulandırır misali. Emin: [1:22] Aynen öyle. Yainsan hayatında kendi hariç bir sürü şeye odaklanınca böyle oluyor. Aslında biraz bugünkü bölümümüzün konusu da bununla alakalı. Berkin: [1:33] Evet çok iyi bağladın gerçekten. "Geçmiş olsun."unu araya sıkıştırayım ben. Sonra konumuza devam edebiliriz. Emin: [1:41] Teşekkür ederim. Evet, bugünkü bölümümüzde aslında Türk toplumunun bence sıkıntılı olduğu bir durum, başkasına göre tabii ki başka bir durum olabilir bu. Benim de yaşadığım, muhtemelen senin de yaşadığın, muhtemelen Türkiye'deki herkesin yaşadığı: Kendi isteklerini çok arka plana atma durumu. Yaşıyor musun? Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
Hayat 40'ından sonra başlar mı, yoksa asıl hikaye 40'tan önce mi yazılır? Bu bölümde, yaş almanın getirdiği değişimlerden, beklentilerden ve toplumsal algılardan bahsediyoruz. Kendimize daha mı fazla güveniyoruz, yoksa hayatın ağırlığını daha mı çok hissediyoruz? Yaşlanma korkusundan, 40 yaş sonrası hayatın güzelliklerine kadar uzanan bu sohbetle, bir yandan derinleşiyor bir yandan da samimi bir kahkaha eşliğinde düşünmeye davet ediyoruz.
Veysel Ayhan | Şimdiden sonra neler olacak? | 04.11.2024 by Tr724
Politi-Cast'te bu hafta gazeteciler Sedat Bozkurt ve Berna Can; "yeni çözüm süreci" iddialarını, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanarak yerine kayyım atanmasını ve CHP'nin ne yapacağını konuştu. -Erdoğan, Bahçeli'nin Öcalan'la ilgili sözleri hakkında konuştu: Önyargısız değerlendirilmeli -Bozkurt: DEM Parti bile bu kadarını beklemiyordu -Yeni bir açılım süreci mümkün mü? -Öcalan 'barış' sürecinde etkin aktör mü? -Bozkurt: Ahmet Özer, İmamoğlu'nun tercihi ile getirilmiş bir adaydır -Esenyurt Belediyesi'ne kayyım atandı, CHP ne yapacak? -Asıl hedef Ekrem İmamoğlu mu? -Sine-i millet çıkışı nasıl anlaşıldı? -Bozkurt: 1 Nisan'dan itibaren Özel, CHP'yi Erdoğan'ın istediği konuma taşımıştır Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
Bu bölümde bir konuğum var:Kendi yapay zeka girişimi Morfeu AI'ı kuran, GAIN platformunun eski CEO'su Sali İgbal Ferad.Çok uzun bir süredir arkadaşım olan Sali bu yıl San Francisco'da düzenlenen Yapay Zeka 2024 Konferansı'na (THE AI CONFERENCE 2024) katıldı.İstedim ki, orada gördüklerini, yapay zekanın geleceğine dair neler tartışıldığını sizlere de anlatsın.Benim anladığım şu: Henüz bu işin çok başındayız. Bundan sonra YZ'nın sadece sohbet ettiğimiz bir chatbot'undan çok daha öteye geçip her tür endüstriye uygulanmasını göreceğiz.Buyurun bölüme...Yeni Haller sizlerin desteğiyle yayın hayatına devam eden bir podcast kanalı.Bizi aşağıdaki link'lerden destekleyebilirsiniz:www.patreon.com/yenihallerYeni Haller'in bir de Buy Me A Coffee hesabı var artık. Buradan destek olmak çoook daha kolay. Patreon'da sorun yaşayanlar için açtım efendim. Buyurun:https://www.buymeacoffee.com/yenihallerEray Özer'e ulaşmak için:https://www.instagram.com/eray_ozerhttps://twitter.com/ErayOzeryenihallerpodcast@gmail.com