POPULARITY
Categories
Suudi Arabistan'ı evinde yenen Avustralya futbol milli takımı Socceroos, Dünya Kupası'na katılmaya hak kazandı. Avustralya futbolu şu anki zaferi kutlamak veya turnuvada nasıl bir sonraki adımı atacağımızı düşünmek arasında gidip geliyor.
Hattat Hüseyin Kutlu ile ekibi tarafından yazılan, tezyin ile tezhip edilen İstanbul Mushafı hakkındaki genel bilgileri önceki yazımızda iletmiştik. Okurumuzun bilgi düzeyini gözeterek, kitaplaştırılmış Kur'an anlamına gelen mushaf kelimesiyle, Kur'an'ın mushaflaşma süreci üzerinde ayrıca durmadık. Yine de bu süreci işleyen şu iki kıymetli eseri onlara hatırlatmakta yarar görüyoruz:
“Utanç” evet. Bunu başka türlü tanımlayabilmenin imkânı yok. İki yıla yakın bir süredir Siyonist terör örgütü İsrail'in soykırımını “sadece seyrederek” devam ediyoruz hayatımıza ve evet, bunun tam adı utanç. Ama alışığız biz utançla yaşamaya. Yine de bütün analizlerin, bütün amaların, bütün fakatların kıyısında durup tekrar tekrar hatırlatmalıyız bu utancı kendimize. Çünkü 2025 yılının dünyasında, tüm dünya oturmuş soykırımı seyrediyoruz.
Bu bölümde işlenen ayetler:30: Şehirde birtakım kadınlar, “Aziz'in karısı, (hizmetçisi olan) delikanlısından murad almak istemiş. Ona olan aşkı yüreğine işlemiş. Şüphesiz biz onu açık bir sapıklık içinde görüyoruz” dediler.31: Azizin karısı, onların gizliden gizliye dedikodu yaydıklarını işitince, onlara davetçi gönderdi ve onlara mükellef bir sofra hazırladı. Her birine bir bıçak verdi, beri taraftan da Yusuf'a "çık karşılarına" dedi. Görür görmez hepsi onu gözlerinde çok büyüttüler ve (şaşkınlıkla) ellerini kestiler. Dediler ki: "Hâşâ! Allah için, bu bir insan değil, olsa olsa yüce bir melektir."32: "İşte" dedi, "bu gördüğünüz, beni hakkında kınadığınız (gençtir). Yemin ederim ki, ben bunun nefsinden yararlanmak istedim de o, namuslu davrandı. Yine yemin ederim ki, emrimi yerine getirmezse, muhakkak zindana atılacak ve kesinlikle zelillerden olacaktır".33: Yusuf dedi ki: "Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer sen, bu kadınların tuzaklarını benden uzak tutmazsan, ben onların tuzağına düşerim ve cahillik edenlerden olurum".34: Bunun üzerine Rabbi, onun duasını kabul buyurdu da ondan onların tuzaklarını bertaraf etti. Muhakkak ki O, evet O, hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.35: Bu kadar delili gördükleri halde, sonra yine de Yusuf'u bir süre için zindana atma düşüncesi ağır bastı.Kurantime olarak daha kaliteli çalışmalar yapabilmemize destek olmak isterseniz bize Gofundme üzerinden katkıda bulunabilirsiniz.https://www.gofundme.com/f/kuran-time...
*Eski dönemler kadar canlı coşkulu ve hareketli olmasa da Kurban Bayramı hem ekonomik hem dini hem sosyal ve kültürel değeri olan önemli bir bayram. Aynı zamanda en çok israfın olduğu bir bayram Kurban Bayramı. Küçük baş hayvan derileri, sakatatlar, kelle, paça işkembe ve bağırsaklar bu yıl da büyük ihtimalle ekonomik değerlendirme imkânı olmadığı gerekçesiyle kurban kesim yerlerinde çöpe gidecek veya toprağa gömülecek.
150. Bu mektûb, hâce Muhammed Kâsıma gönderilmişdir. Aranılmağa, gönlünü vermeğe lâyık olan ancak Vâcib-ül-vücûd teâlâ olduğu bildirilmekdedir: Hâce Muhammed Kâsım kardeşimizin okşayıcı mektûbu geldi. Bizleri sevindirdi. Dünyâ işlerinin bozuk gitmesinden ve hâlinizi toparlayamadığınızdan hiç sıkılmayınız! Çünki dünyâ işleri, üzülmeğe değmez. Bu dünyâda olan herşey geçecek, yok olacakdır. Allahü teâlânın râzı olduğu şeylerin arkasında koşmak lâzımdır. Güç olsa da, kolay olsa da, bunları yapmağa çalışmalıdır. Aranılacak, gönül verilecek (Vâcib-ül-vücûd)dan, ya'nî hep varlığı lâzım olandan başka hiçbir şey yokdur. Hele sizin gibi kıymetli ve akllı insanların, geçici, yok olucu şeylere gönül vermesi, pek yazık olur. Bununla berâber, bir hizmet ve bir iş için işâret buyurulursa, onu seve seve yaparız. Vesselâm.152. Bu mektûb, nakîb seyyid şeyh Ferîde yazılmış olup, Resûlullaha itâ'at, Allahü teâlâya itâ'at demek olduğu bildirilmekdedir: Cenâb-ı Hak, Nisâ sûresi, sekseninci âyetinde, Muhammed aleyhisselâma itâ'at etmenin kendisine itâ'at etmek olduğunu bildiriyor. O hâlde, Onun Resûlüne “sallallahü aleyhi ve sellem” itâ'at edilmedikçe Ona itâ'at edilmiş olmaz. Bunun pek kat'î ve kuvvetli olduğunu bildirmek için, âyet-i kerîmede, (Elbette, muhakkak böyledir) buyurdu ve ba'zı doğru düşünemiyenlerin, bu iki itâ'ati birbirinden ayrı görmelerine meydân bırakmadı. Allahü teâlâ, yine Nisâ sûresinin, (Kâfirler, Allahü teâlânın emrleri ile Peygamberlerin emrlerini birbirinden ayırmak istiyor. Yahûdîler diyor ki, biz Mûsâ aleyhisselâma inanırız. Îsâ ile Muhammed aleyhimesselâma inanmayız. Hıristiyanlar ise, yalnız Îsâ aleyhisselâma inanıp, ona hâşâ, Allah'ın oğlu diyor. Bu inanışları ve dinleri kıymetsizdir. Hepsi kâfirdir. Bunların hepsine Cehennem azâbını hâzırladık) meâlindeki yüzellinci âyetinde, bu iki itâ'ati ayrı görenlerden şikâyet buyurmakdadır. Meşâyıh-i kirâmdan birkaçı, aşk serhoşluğu ve kendinden geçdikleri zemânda, bu iki itâ'atin birbirinden ayrı olduğunu gösteren sözler söylemişlerdir. Birini ötekinden dahâ çok sevdiğini bildirmişlerdir. İşitdiğimize göre, sultân Mahmûd-i Gaznevî, bütün Asyâya hâkim olduğu zemânda, Harkan şehrine yakın gelmişdi. Adamlarından birkaçını, Harkana, Şeyh Ebül-Hasen-i Harkânî hazretlerinin huzûruna göndermişdi. Şeyh hazretlerini yanına çağırmışdı. “Şeyh efendi gelmek istemezse, (Allahü teâlâya ve Onun Resûlüne ve siz müslimânlardan olan âmirlere itâ'at ediniz!) meâlindeki âyet-i kerîmeyi kendisine okuyunuz” demişdi. Sultânın adamları, şeyh hazretlerinin gelmek istemediğini görerek, bu âyet-i kerîmeyi okudular. Şeyh hazretleri buna karşılık, (Allahü teâlânın itâ'atine o kadar çok dalmış bulunuyorum ki, Resûle itâ'at etmekden hayâ ediyorum. Âmire itâ'ate vakt nerede?) buyurdu. Şeyh hazretlerinin bu sözü, Allahü teâlânın itâ'atini, Resûlünün itâ'atinden ayrı bildiğini göstermekdedir. Bu söz, doğru yoldan ayrılmış olmanın alâmetidir. Hâlleri doğru olan büyükler, böyle sözler söylemezler. İslâmiyyetin ve tarîkatin ve hakîkatin bütün basamaklarında, Resûlullaha itâ'atin, Allahü teâlâya itâ'at olduğunu bilirler. Resûlullaha itâ'at ile olmayan Allaha itâ'atin, dalâlet, sapıklık olduğuna inanırlar. Yine işitiyoruz ki, Mehene şehrinin şeyhi, şeyh Ebû Sa'îd-i Ebül Hayr ile oturuyordu. Horasandaki seyyidlerin büyüklerinden olan Seyyid Ecel de yanlarında idi. Şü'ûru yerinde olmıyan bir meczûb içeri girdi. Şeyh hazretleri, bu meczûbu, şeyh Ecelin üst yanına oturtdu. Bu hâl, seyyide ağır geldi. Şeyh hazretleri, seyyide dönerek, (Size olan saygımız, Resûlullahı sevdiğimiz içindir. Bu meczûbu ise, Allahü teâlâyı sevdiğimiz için yüksek tutuyoruz) dedi. Allahü teâlânın sevgisi ile, Resûlullahın sevgisini ayırd eden, böyle sözleri de, doğru yolun büyükleri uygun görmezler. Allah sevgisinin, Resûlullaha olan sevgiden çok olmasının, tarîkat serhoşluğundan ileri geldiğini bilirler. Böyle sözlerin söylenmesine izn vermezler. Şu kadar var ki, vilâyet derecelerinde yükselmiş olanlarda, Allahü teâlânın sevgisi dahâ çokdur.
“Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.” (Yunus 62)“Onlar iman etmiş ve Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlardır.” 63“Korku ancak gelecekle ilgili olur, yani ileride korkutan bir şeyin meydana gelmesinden dolayı korkulur. Hüzün ise ancak geçmişte olan birşeyle ilgili olur. Bu, ya geçmişte insanın hoşuna gitmeyen birşeyin meydana gelmiş olmasından ötürü, yahut da arzu edip sevdiği bir şeyi elde edememiş olmasından dolayı olur.Bazı muhakkikler şöyle demişlerdir: "Veliler için, korku ve hüznün olmamasının söylenmesi, ya onlar bu dünyada iken olur, yahut ahirette iken olur. Birincisi, şu sebeplerden ötürü olamaz;Bu, dünyada olmaz. Çünkü burası, korku ve keder yurdudur. Hele mü'min, Hz. Peygamber (s.a.s)'in şuhadislerinde de buyurduğu gibi, bundan hiç kurtulamaz: "Dünya, mü'minin (adetâ) hapishanesi, kâfirin de cennetidir"“İman etmek" kelimesi nazarî kuvvetin {tefekkür kuvvetinin) mükemmelliğine, "takvaya ermek" tabiri de amelî kuvvetin mükemmelliğine işarettir. Burada bir başka husus da, imanın, itikad ve amelin toplamına hamledilmesidir. Sonra biz "velî"yi, bütün bu hususlarda ittikâ sahibi olarak tavsif ederiz. Takva, ilim hududunda olur ve o hududu aşar. Çünkü Allah'ın celâli, beşer aklının ihata edip kavrayamayacağı derecede yücedir. Binâenaleyh sıddîk, Allah Teâlâ'yı, celâl sıfatlarından bir sıfatla tavsif ettiğinde, Allah'ın kemâl ve celâlinin, kendisinin bildiğine münhasır olmasından tenzih eder. Yine o, Allah'a ibadet ettiğinde Allah'ı,böylesi bir hizmet ve ibadete layık olmaktan tenzih eder. (Yani O'nun pek çok mükemmel tarzda yapılacak ibadetlere müstehak olduğunu düşünür.) Böylece o kimsenin devamlı olarak havf ve takva makamındaolmuş olduğu sâbıt olur.Hz. Ömer (r.a), Hz. Peygamber (s.a.s)'in: "Onlar, aralarında bir akrabalık ve alıp-verecekleri bir malolmadığı halde, birbirlerini Allah için seven kimselerdir. Allah'a yemin olsun ki onlann yüzleri nurdur ve insanlar korkup hüzünlendikleri zaman, onlar korkup hüzünlenmezler" dediğini ve bu ayeti okuduğunu rivayet etmiştir.Yine, Hz. Peygamber (s.a.s)'in: "Onlar öyle insanlardır ki, onları görenler Allah'ı hatırlarlar" buyurduğu rivayet edilmiştir. Bunun sebebi şudur: Onlarda görülen, huşu ve huzû alâmetlerinden ötürü, bir de Hak Teâlâ onlar hakkında, "Secde izinden nişanları yüzlerindedir" (Fetih, 29) buyurduğu için, onların bütün bakıp müşahede edişleri, ahireti hatırlamaya yöneliktir.Herşeyin "velî"si, ona yakın olan demektir. Allah'a mekân ve cihet bakımından yakın olmak imkânsızdır. O halde ona yaklaşmak, ancak insanın kalbi, Hak Teâlâ'yı bilmenin nuruna garkolduğunda olur. Bu kimse, baktığında, Allah'ın kudretinin delillerini görür; dinlediğinde Allah'ın ayetlerini dinler; konuştuğunda, Allah'ı sena eder; hareket ettiğinde, Allah'a kulluk ve hizmet için hareket eder, çalışıp çabaladığında, Allah'a taat için çalışıp çabalar. İşte bu şekilde de, Allah'a son derece yaklaşmış olur. İşte bu şahıs, Allah'ın velîsidir.İnsan böyle olduğunda, Allah da onun dostu ve velîsi olur. Nitekim Hak Teâlâ, "Allah imân edenlerin velîsi (yardımcısı)dır. Onları karanlıklardan nura çıkarır" (Bakara 257)Bu müjdeden maksad, sâlih rüyadır. Hz. Peygamber (s.a.s)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Büşrâ (müjde), müslümanın kendisinin gördüğü veya senin, onun için gördüğün salih (güzel) rüyadır," Yine Hz. Peygamber (s.a.s) “Peygamberlik gitti (bitti), geriye mübeşşirât (müjdeci rüyalar) kaldı.”Bil ki ayetteki, "büşrâ" tabirini "sâdık rüya" manasına aldığımızda, ayetin zahiri bu halin ancak veliler için söz konusu olmasını gerektirir. Akı! da buna delalet eder. Çünkü Allah'ın velisi, kalbi ve ruhu zikrullaha gömülmüş kimsedir. Binâenaleyh kim böyle olur ise, uyurken de ruhunda sadece marifetullah bulunur.Marifetullah'ın ve Allah'ın celâlinin nurunun da, ancak hakkı ve doğruluğu göstereceği malumdur. Ama fikri, bu bulanık ve karanlık âlemin hallerine dağılmış kimse, uyuduğu zaman da böyle dağınık kalır.
İki konuyu birleştirdim bu bölümde.Hem Harvard Üniversitesi'yle Trump yönetimi arasında yaşanan kavgayı hem de genel olarak üniversitelerin tarihini ve misyonunu anlatmak istedim.O yüzden hem çok geriye gittik hem de lafı fazla uzatmadan konuyu bir noktada Harvard'a bağladık.Bölümün iki sonu var bu defa üstelik. Zira kaydı yaptıktan sonra Amerikan yönetimi Harvard'ın yavancı öğrenci alımını yasaklamak istedi.Bu tuhaf kararın yürütmesi şimdilik mahkeme tarafından durduruldu.Yine de Harvard gibi bir üniversitenin pek çok şeyle birlikte "Çin Komünist Partisi"yle iş birliği yapmakla suçlanması akıllara ziyan bir vaziyet.Buyurun.Biliyorsunuz Yeni Haller sizlerin desteğiyle yayın hayatına devam eden bir podcast kanalı.Beni aşağıdaki link'lerden destekleyebilirsiniz:www.patreon.com/yenihallerYeni Haller'in bir de Buy Me A Coffee hesabı var artık. Buradan destek olmak çoook daha kolay. Patreon'da sorun yaşayanlar için açtım efendim. Buyurun:https://www.buymeacoffee.com/yenihallerBölümde bahsi geçen Yeni Haller'in T24 Youtube kanalındaki özel içeriklerine şuradan ulaşabilirsiniz:T24 Youtube Yeni Haller ListesiBana ulaşmak için:https://www.instagram.com/eray_ozerhttps://twitter.com/ErayOzeryenihallerpodcast@gmail.com
Gündemin öne çıkan gelişmelerinden derleyerek hazırladığımız Kısa Dalga Bülten yayında... Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
“5 yılın ardından yine yeniden Ercan Meriç (Gorki Nazım)“ | 216.Bölüm by Zafer Algöz Can Yılmaz
Şer-i Şerifin veya insanlığın gereği olarak harcanması gereken bir şeyi harcamamak cimriliktir. Böyle bir cimrilikten hiç kimseye fayda gelmediği için din bunu yasaklamıştır. Aslında mal sevgisinin bir diğer ismi cimriliktir. Mal sevgisi kalbe yerleştiğinde bu “dünya sevgisi” olur. Çünkü bunlar olduğunda Allâh ile kul arasındaki bağ zayıflar. Ancak mal sevgisi kalpte değil de insanın elinde/cebinde bulunursa bu insana yardımcı olan bir nimet olur. Mevlânâ Celâleddîn Rûmî (k.s.) ne güzel söylemiştir: Geminin içine giren su helak sebebidir, geminin altındaki su ise bir yardımcıdır. Yani su, geminin hareket etmesine yardımcı olduğu gibi helak sebebi de olabilir. Aynı şekilde mal sadece cepte, elde olduğu sürece insana yardımcı olur, ne zaman ki onun sevgisi kalbe girerse işte o zaman insanı helak eder. Mal bizâtihî kötü bir şey değildir.Dünya ahiretin tarlası olduğuna göre mal mutlak olarak nasıl kötü olabilir! Kötü olan, mal sevgisidir. Cimrilik insanın kalbinden sökülüp atılmaz, ancak onu kullanma yeri değiştirilebilir. Yine cimrilik silinip yerine cömertlik yerleştirilmez, çünkü cimrilik olmasaydı iyi insanların elinde hiç mal kalmazken kötü insanların elinde sınırsız para olurdu. Cimrilik sayesinde hak etmeyenler para elde edememektedir. Üstelik böyle bir cimrilik, cömertliğin de aslıdır. Gerçek cömertlik bu tür cimriliğe muhtaçtır. Kısacası, cimriliğin yönünü değiştirmek asıl maksattır. Önceden Allâh'ın emrettiği yerlerde harcama konusunda cimrilik yapıyorken yavaş yavaş bu cimrilik huyunu, haram kılınan yerlerde uygulamaya başlar. Bu cimrilik huyu olmasaydı kişi hangi güç sayesinde haramlara para harcamaktan uzak dururdu?(Eşref Ali et-Tehanevî, Tehzibu'l Ahlâk, s.112)
Bu bölümde konuğum bir siyasi analist, yazar ve tarihçi Soner Çağaptay.Başlıca çalışma alanları Türkiye-ABD ilişkileri, Türk iç politikası ve Türk milliyetçiliği olan, bu konudaki metin ve kitaplarının yanı sıra Recep Tayyip Erdoğan üzerine de üç kitabı olan Çağaptay ile 19 Mart süreci, öncesi ve sonrasını konuştuk...Türkçe ve İngilizce dışında, Almanca, Fransızca, Osmanlıca, İspanyolca, Boşnakça, İbranice ve Azerice de bilen Çağaptay'a "Bu kadar yabancı dil nasıl öğrenilir?"sorusunu da yönelttim. Darüşşafaka'ya ayrı bir parantez açtık.Bazı başlıkları da sıralarsak...* Bir "Rekabetçi Otoriter Rejim" içinde miyiz? Yoksa artık sadece otoriter dönemde miyiz?* Kültürel hegemonya hangi yönde?* Eğitimli kesimde AKP'ye destek ne düzeyde?* "Atatürk'ün rüyası Erdoğan döneminde gerçekleşti" ifadesinin açılımı...* Yine yeniden sahiplenilen Atatürk.* Kimler, Mustafa Kemal Atatürk'ün hangi dönemini sahipleniyor?* Gençlerin bu dönemdeki rolü...* ABD-Türkiye ilişkileri* Malatya doğumlu yoksul bir işçi ailesinin 7 çocuğu nasıl bu kadar eğitimli insanlar oldular? Gazeteci#Journalist ~ #Art- #Food- #Travel lover ~ #EnthusiastBooks:
Yıllardır sözlü sınavların sakıncalarını anlatıyoruz ve bu konudaki açıkların kapatılmasını talep ediyoruz. Özellikle de belediyelerde yaşanan sıkıntılar ise adeta zirve yapmış durumdadır. Örnekler üzerinden konuyu açıklamaya çalışacağız. Yine okuyucularımızdan gelen sorunlara da yer vermeye çalışacağız.
Ziya Nur ismiyle ben ilk defa lise yıllarında, Tokat İmam Hatip Okulu'nda okurken karşılaşmıştım. “Tarihçe-i Hayat”ta gördüğüm bu isim, belli ki önemli bir şahsiyet olduğu için böyle bir esere alınmıştı. Onun hakkında bundan başka hiçbir bilgim yoktu. Hukuk Fakültesinde okuyan bu gencin Ziya Nur Aksun olduğunu yıllar sonra öğrendim. Yine aradan epey zaman geçince bizzat kendisiyle de tanışma imkânını buldum ve bu tanışıklığı Rahmet-i Rahman'a kavuşuncaya kadar sürdürmeye çalıştım.
Gündemin öne çıkan gelişmelerinden derleyerek hazırladığımız Kısa Dalga Bülten yayında... Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Hatice (r.anhâ) ile birlikte Hira'da bir ay itikâfta bulunmaya karar vermişti. Bu Ramazan ayına rastladı. Bir gece dışarı çıktığında, “Ey Allâh'ın elçisi, selâm sana!” diye bir ses duydu. O (s.a.v.), bu hususta buyurdu ki: “Ben bu sesi duyduğum zaman korktum, hattâ bunu ansızın karşılaştığım bir cin zannettim. Acele gelip Hatice'ye anlattım. O da bana: “Müjde sana ey Muhammed! Bilesin ki selâm hayırlıdır, bunda korkulacak bir şey yoktur.” Sonra yine dışarı çıkmıştım, bu sefer Cebrail ile karşılaştım, kanadının birini doğuya, diğerini de batıya yaymıştı. Yine korkuya kapılarak hızlıca döndüm. Eve geldiğimde kapının önünde onu yine gördüm. Benimle konuştu ve korkum yok oldu. Bana, belli bir zaman sonra tekrar geleceğini söyledi. Ben de kendisini bekledim, hattâ gelmeyecek sandım. Bir de ne göreyim o, Mîkâil ile birlikte karşımda durmakta. Ufku tamamen kaplamış vaziyetteydiler. Cebrail aşağıya inip yanıma geldi, beni iyice kucaklayıp sırtüstü yere yatırdı. Sonra kalbimi yarıp çıkardı. Sonra çıkarılmasını Allâh'ın dilediği şeyleri çıkarıp altından bir tas içinde zemzem ile yıkadı. Sonra yerine iade etti. Sonra güzelce bağlayıp dikti. Sonra beni alıp tersime çevirdi ve arkama bir mühür vurdu. Hatta bunu tâ kalbimde hissettim. Sonra bana: “Oku ey Muhammed! Râbbinin adıyla oku!” diye emretti ve beş ayetin sonuna kadar okudu. Bu olaydan sonra, her ne zaman bir ağaca veya taşa rastlasam, mutlaka bana; “Es-selâmü aleyke yâ Resûlallâh” diyerek selam veriyordu.” (Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri,S.167)
"Keşke öyle demeseydim, aptal gibi hissettim." , "Ya bunu neden orada söyledim ki? Herkese rezil oldum." , "Yine kendimi tutamadım ya. Hep böyleyim zaten." Bazen tek bir cümle, tek bir an, tek bir bakış bile bizi kendimizden utandırabiliyor ve bu utanç duygusu çok kendini tekrar eden ve hayatı zorlaştıran bir hal alabiliyor. Yakın İlişkiler'in bu bölümünde utanç duygusu ele alınıyor. Psikolog Dr. Gizem Sürenkök utanmanın nedenlerini, utancın suçluluk duygusundan farkını açıkladıktan sonra, bu duygularla nasıl baş edebiliriz, suçluluk ve utancı nasıl olması gerektiği yere koyabiliriz gibi soruları da detaylı olarak açıklıyor.------- Podbee Sunar -------Bu podcast, getirfinans hakkında reklam içerir.getirfinans iyi faizi vade beklemeden günlük kazandırır. Kredi faiz oranı düşüktür. Aidatsız kredi kartı sunar. Para transferinden ücret almaz. Sen de getirfinanslı ol. See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
“Ey ademoğulları; her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin; yiyin için ama israf etmeyin. Çünkü O; israf edenleri sevmez.” (A'raf 31)“De ki: Allah´ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.” A'raf 32"Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir." (İsra 27)İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: Cahiliyye Arap kabileleri, Kabe'yi çırılçıplak olarak tavaf ederlerdi. Bunu, erkekleri gündüz, kadınları da geceleyin yaparlardı. Minâ'da mescide, ibadet ettikleri yere geldiklerinde, elbiselerini tamamen çıkararak, o yere çırılçıplak girer ve "Biz, içinde (giyinik iken) günah işlediğimiz elbiselerle tavaf (ibadet) etmeyiz" derlerdi. Bazıları da şöyle derlerdi: "Biz bunu, uğur sayarak yapıyoruz. Elbiselerimizi soyup attığımız gibi, günahlarımızdan da soyunup kurtulmuş oluyoruz." Onlar elbiseleri ile ibadet ediyor, yaşayacak kadar yiyor, et ve iç yağı yemiyorlardı. Bundan dolayı, müslümanlar, "Ya Resûlallah, bizim böyle yapmamız daha münasiptir" deyince, Cenâb-ı Hak bu ayeti indirdi. Bu, "Elbiselerinizi giyiniz, et ve iç yağı yiyiniz, (içilecek şeyleri) içiniz, ama israf etmeyiniz" demektir.Ayetteki "Zînetinizi alın"sözü, bir emirdir. Emrin zahiri vücûb (farziyyet) ifade eder. Dolayısiyle bu, her namaz kılındığında setr-i avretin vacib olduğunu gösterir.Bu, Ebu Bekr el-Esam'ın görüşüdür. Buna göre ayette bahsedilen israftan murad, cahiliyye Araplarının "bahire" ve "sâibe" gibi hayvanları haram saymalarıdır. Çünkü onlar o hayvanları, mülkiyetlerinden çıkarıyor ve onlardan istifade etmiyorlardı. Yine onlar hacc yaparlarken, Allah'ın kendilerine helal kıldığı bazı şeyleri haram sayıyorlardı. İşte bu da israftır.Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Çünkü O, israf edenleri sevmez" buyurmuştur. Bu cümle, tehdidin doruk noktasını ifade eder. Zira, Allah'ın sevmediği herkes, sevabtan mahrum olarak kalır. Çünkü, Allah'ın kulunu sevmesi, ona mükâfatını ve sevabını ulaştırarak vermesi demektir. O halde, bu sevginin olmaması, sevabın ve mükâfatın olmaması demektir. Her ne zaman sevab bulunmazsa, orada ceza söz konusu demektir.Bu, bütün zînet çeşitlerini içine alan bir kelimedir. Böylece, ayette bahsedilen zînetin hükmüne, her türlü süsleme çeşitleri, bedeni her türlü şeyden temizleme, binecek şeyler ve her türlü takı çeşitleri dahil olur. Çünkü, bütün bunların hepsi bir zînettir. Eğer erkeklere, altın ve ipeğin haram olduğu hususunda bir nass (hadis) bulunmasaydı, bunlar da bu umûmî ifadenin hükmüne dahil olurlardı.Yine, ayette bahsedilen "temiz ve hoş rızıklar..." ifadesinin kapsamına, her türlü yiyecek ve içeceklerden leziz ve iştah çekici olanları girdiği gibi, aynı şekilde bunun hükmüne kadınlar ve güzel kokulardan faydalanmak da dahildir. Osman İbn Maz'ûn'dan rivayet edildiğine göre o, Hz. Peygamber (s.a.s)'e gelerek, "Nefsimin bana telkini, kendimi hadım etmeme karar verme hususunda bana üstün geldi..." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Yavaş ol, ey Osman! Benim ümmetimin hadımlığı, oruçtur" buyurdu. Bunun üzerine Osman, "Nefsim bana, ruhban olmamı telkin ediyor" dedi. Buna karşılık Hz. Peygamber, "Benim ümmetimin ruhbanlığı, namaz vaktini beklemek için, mescidlerde beklemektir" buyurdu. O, "Nefsim bana, yeryüzünde seyahat etmemi telkin ediyor" deyince, Hz. Peygamber "Benim ümmetimin seyahati, savaşmak, hacc ve umre yapmaktır"; O, "Nefsim bana, malik olduğum bütün şeyi elden çıkarmamı telkin ediyor" deyince, Hz. Peygamber, "(Bu hususta) evla olan, senin, kendin ve çoluk çocuğuna harcaman, yetim ve yoksula acıman ve onlara bundan daha iyisini vermendir." O, "Nefsim bana, eşimle cima etmememi telkin ediyor" deyince,
Deniz Yüce Başarır, psikiyatr konuğu Cengiz Arca ile birlikte İrlandalı yazar Paul Lynch'in 2023 yılında Booker Ödülü'nü kazanan romanı Peygamberin Şarkısı'nı yatırıyor bu kez ben okurum masasına. Dünya edebiyat çevrelerinde distopik olarak nitelendirilen romanın ana karakteri Eilish'in ülkesini parçalayan iç savaş karşısında bazen paniğini, bazen gerçekleri reddetmesini bazen de kederini, henüz okumamış olsanız bile, ikilinin sohbetinden derinlemesine hissedeceksiniz. Başarır'ın okuduğu bölümler de sizi metnin şiirsel karanlığına çekecek. Yine kaçırılmayacak bir edebiyat ziyafeti… Ve hayatımıza dair çarpıcı bir sorgulama.
#HerkeseSanat Sanat Tarihi Uzmanı, Sakıp Sabancı Müzesi Eğitim, Öğrenme Programları ve Etkinlikler Sorumlusu Fatma Coşkuner çocuk ve sanat ilişkisini anlatıyor. ... "Çocuk, sanatla daha dürüst, daha içten ve daha özgür bir ilişki kuruyor. Çünkü kalıplarla sınırlamıyor bakışını. Açıklık ve sezgisellikle hareket ediyor. Çünkü içinde hesap yok, yargı yok, ölçü yok. Sadece saf bir ifade arzusu var. Çocuklar sadece hissediyorlar ve bu his, sanatın özüne en yakın noktayı bulmalarını sağlıyor. Dolayısıyla sanat, çocuğu daha bilinçli, özgür, yaratıcı ve farkında olacağı bir yolculuğa çıkarıyor." ... Peki çocuk ve sanat nasıl tanıştırmalı, ne yapmalı, nasıl yapmalı? Fatma Coşkuner bu soruları yanıtlarken, birlikte yapılabilecek etkinlikleri de anlattı. Son olarak doktora konusu olan ve çocuklarla da çalıştığı Aivazovsky'nin "Dokuzuncu Dalga" ve "Fırtına" adlı tablolarını anlattı. Çocuklar bu tablolara bakınca ne görüyor, yorumları ne oluyor, bu tablolardan hangi hikayeleri çıkardılar?Programda Coşkuner'in 23 Nisan nedeniyle etkinlik önerileri de var. NEDEN FATMA COŞKUNER? Fatma Coşkuner, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü'nde lisans ve yüksek lisans eğitimi gördü. European University at St. Petersburg'da ikinci yüksek lisans derecesini, 2021 yılında Koç Üniversitesi'nde “On the Threshold of the Black Sea: Intersecting Identity and Discourses of Empire in the Paintings of Ivan Konstantinovich Aivazovsky” adlı tezi ile doktora derecesini aldı. Yüksek lisans çalışmalarında Kırım Savaşı üzerinden Osmanlı-Rus ilişkilerine odaklanan Coşkuner, doktora sürecinde Ermeni-Rus ressam Ivan K. Aivazovsky üzerinden imparatorluk, kimlik ve coğrafya/mekân algısının sanatla olan ilişkisi üzerine çalışmalarını sürdürdü. Doktora eğitimi süresince Moskova, St. Petersburg, Paris, Londra, Feodosia, Erivan şehirlerinde konu üzerine birincil kaynak ve arşiv çalışmalarına devam etti. Stajını Varşova Milli Müzesi'nde Doğu Sanatları Bölümü'nde tamamladı. Koç Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi de dahil olmak üzere Türkiye'nin çeşitli üniversitelerinde sanat tarihi ve mimarlık tarihi üzerine dersler verdi. Ulusal ve uluslararası çok sayıda kongre ve konferansa katıldı. Yine ulusal ve uluslararası alanda olmak üzere yayınlanmış makaleleri ve kazandığı ödülleri bulunmaktadır. Halen Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi'nde Eğitim, Öğrenme Programları ve Etkinlikler Sorumlusu olarak görev yapıyor. Akademik ve profesyonel deneyimini kullanarak sanat, tarih ve müzecilik alanlarını birbirine bağlayan etkili projeler geliştirmeye devam ediyor. NEDEN HERKESE SANAT? Uzak durduğumuz sanat dallarının seyircisi olmayı öğreniyoruz. Nacide Berber uzmanlara soruyor, Cengiz Saral yayına hazırlıyor. Herkese Sanat cumartesi saat 12.30'da. tekrarı pazar 18.30'da NTVRadyo'da. Programın ses kayıtlarını, radyoda yayınlandıktan sonra, kaçıranlar ve tekrar dinlemek isteyenler için ntvradyo.com.tr adresindeki arşivinde ve podcast platformlarında bulabilirsiniz. İstediğiniz zaman istediğiniz yerde dinlemeniz için. #ntvradyo #herkesesanat #Aivazovky #çocukvesanat #resim #dokuzuncudalga #fatmacoşkuner
ABD Başkanı Donald Trump'ın onlarca ülke için gümrük vergilerini 90 günlüğüne dondurması sonrası piyasalar canlandı. Ancak bu rahatlamadan pay almayan bir ülke varsa o da Çin. ABD Çin'e uyguladığı gümrük vergisini yüzde 125'e yükseltti.
Allâh (c.c.) Kur'an-ı Kerim'de; “Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allâh katında en değerli olanınız, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allâh hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurât s. 13) buyurmaktadır. İslâm'da kadına verilen değeri anlamak için öncelikle İslâm öncesi devirde Arap yarımadasında kadının durumunun ne olduğunu bilmek gerekir. İslâm öncesi devirde Arap yarımadasında bir kadının kocası öldüğü zaman, hangi erkek dul kalan o kadının başına çarşaf veya örtü gibi bir bez parçasını atarsa kadın onun malı sayılıyordu. Yani kadın bir taraftan daha yeni ölmüş kocasının yasını tutarken diğer taraftan kendisini başka bir erkeğin malı olmaktan kurtarmak için çaba sarfediyordu. Yine bu câhiliye devrinde eğer bir adamın doğan ilk çocuğu kız olursa bunu büyük bir utanç vesilesi kâbul ediyor ve gidip o çocuğu diri diri toprağa gömüyordu. Kadın onlar için bu derece ucuz ve utanılacak bir mal gibiydi. O devirde Arap yarımadasında kadınlara bakış bu seviyede iken Resûlullâh (s.a.v.) risâletle şereflendirildikten sonra çok kısa bir süre içerisinde kadına bakış açısı “Cennet anaların ayakları altındadır.” hadis-i şerifine uygun hâle dönüşmüştür. Tek başına bu hadis-i şerif bile bir kadına şeref olarak yeterlidir. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2,s.147-148)
Men-E-Men Stüdyo tarafından hazırlanan yüz doksan dördüncü bölüm sizlerle.Bu bölümde de hislerimiz var. Yine bölümün tamamını düşüncelerimize ve duygularımıza ayırdık. Ülke gündemini değerlendirdik.Bizi zorlayan gerçeklerden, tespitlerimizden bahsettik. Bu süreci başarılı bir şekilde ve makul bir dille yöneten isimleri saydık. Beklerntileri ve hassasiyetleri olanlara değindik. Çok kısa da olsa, yurt dışına da baktık ve son günlerde sanat dünyasından kaybettiğimiz isimleri andık. Ruhları şad olsun
Podcastimin takipçileri biliyor, 50 bölümde bir konuklarımın değer yaratma formüllerinden bir derleme yapıyorum. Son elli bölümde, yani Şubat 2024'ten bu yana 16 bölümde 17 konuk ağırlamışım, hepsinin üstünden geçmek çok güzel bir pratik oluyor benim için. Yalnız daha bir sene geçmeden beni o an çok etkileyen tespitlerin bazılarını unuttuğumun farkına vardım. Yine hayıflanmaktan geri kalamadım, ne çabuk tüketiyoruz üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken şeyleri.Bu özetler sayesinde siz de konuklarımın yaklaşımlarını bir arada değerlendirebilir ve ilginizi çeken bölümlerin tamamını dinleyebilirsiniz. Hatta serinin 1, 2, 3, 4 numaralı geçmiş koleksiyonlarına da kulak verebilirsiniz. Daha da güzeli; Spotify'da da artık değerlendirme bırakabiliyorsunuz, Apple'daki gibi, orada da vereceğiniz yıldızlarla podcastimin daha geniş kitlelere ulaşmasında destek olursanız çok mutlu olurum.Support the show
Ülker'in katkılarıyla hazırlanan Socrates FC'de bu hafta İnan Özdemir, Atahan Altınordu ve Buğra Balaban sizlerle birlikte. Bu haftaki bölümü Atahan'ın “yarım” kalan tıraşını konuşarak açıyoruz. Hem İnan'ın hem de Atahan'ın Galatasaray-Antalyaspor maçındaki tribün konumlarını kıyaslamamızın ardından Türkiye'deki futbol tribünlerinde yer edinmiş “sövüş” kültürüne de değiniyoruz. Fenerbahçe'nin 120 dakikalık Rangers deplasmanının ardından oynadığı Samsunspor maçı ve aldığı 0-0'lık beraberliği konuşarak Süper Lig sohbetini açıyoruz. Rangers maçının yarattığı gece 02.00'ye uzanan maç mesailerine de uzanmamızın ardından Osimhen'in Antalyaspor karşısında yaptığı hat-trick ve Galatasaray'ın çıkacağı Beşiktaş deplasmanı yine gündem maddelerimiz arasında. Halley'le Haftanın Olayı'nda ise Barcelona'nın 2-0'dan geri dönüp 4-2 kazandığı Atletico Madrid maçı var. Son 20 dakikada 4 gol bularak yeniden LaLiga liderliğine yükselen Barcelona, Real Madrid'le kıyaslamamız ve Barcelona'nın heyecan veren oyunu bu kısmın öne çıkan detaylarından. Real Madrid'in gidişatından yola çıkarak Real Madrid-Atletico Madrid son 16 maçını ve Julian Alvarez'in iptal edilen penaltısını da konuşmayı ihmal etmiyoruz. Newcastle'ın tam 70 yılın ardından kazandığı ilk yerel kupa, Liverpool'un tökezlemesi, Inter'in Atalanta galibiyeti ve Serie A liderliği, Atahan'ın Buğra ile İnan'a yaptığı mini sınav… Hepsi ve daha fazlası bu bölümde sizlerle!
Ülker'in katkılarıyla hazırlanan Socrates FC'de bu hafta İnan Özdemir, Atahan Altınordu ve Buğra Balaban sizlerle birlikte.Bu haftaki bölümü Atahan'ın “yarım” kalan tıraşını konuşarak açıyoruz. Hem İnan'ın hem de Atahan'ın Galatasaray-Antalyaspor maçındaki tribün konumlarını kıyaslamamızın ardından Türkiye'deki futbol tribünlerinde yer edinmiş “sövüş” kültürüne de değiniyoruz. Fenerbahçe'nin 120 dakikalık Rangers deplasmanının ardından oynadığı Samsunspor maçı ve aldığı 0-0'lık beraberliği konuşarak Süper Lig sohbetini açıyoruz. Rangers maçının yarattığı gece 02.00'ye uzanan maç mesailerine de uzanmamızın ardından Osimhen'in Antalyaspor karşısında yaptığı hat-trick ve Galatasaray'ın çıkacağı Beşiktaş deplasmanı yine gündem maddelerimiz arasında.Halley'le Haftanın Olayı'nda ise Barcelona'nın 2-0'dan geri dönüp 4-2 kazandığı Atletico Madrid maçı var. Son 20 dakikada 4 gol bularak yeniden LaLiga liderliğine yükselen Barcelona, Real Madrid'le kıyaslamamız ve Barcelona'nın heyecan veren oyunu bu kısmın öne çıkan detaylarından. Real Madrid'in gidişatından yola çıkarak Real Madrid-Atletico Madrid son 16 maçını ve Julian Alvarez'in iptal edilen penaltısını da konuşmayı ihmal etmiyoruz.Newcastle'ın tam 70 yılın ardından kazandığı ilk yerel kupa, Liverpool'un tökezlemesi, Inter'in Atalanta galibiyeti ve Serie A liderliği, Atahan'ın Buğra ile İnan'a yaptığı mini sınav… Hepsi ve daha fazlası bu bölümde sizlerle!
Geri Dönüyoruz, üçüncü sezonunu açıyor! Yeni sezonun ilk bölümünde Mahir Ünsal Eriş ve Töre Sivrioğlu, konu başlığı belirlemedikleri sohbetlerinde, geride kalan 80 bölüme genel bir bakış ile bugüne kadarki dinlenme istatistiklerine göz gezdiriyorlar ve yakında çıkması planlanan Geri Dönüyoruz kitabının kısa bir tanıtımını yapıyorlar. Serbest konulu bölümümüzde Şemseddin Sâmi'den yola çıkarak eski zaman alimlerinin nasıl bu kadar bilgi sahibi olabildikleri üzerine kafa yoruyor, günümüzde bilginin arzulanma şekli ve büyük bilgi kaynaklarının itibar görmeme nedenlerini masaya yatırıyor, son olarak Töre'nin yakın zamanda kitaba dönüşen el yazısı defterlerinin hakkını teslim ederek yeni sezonun ilk bölümünü noktalıyoruz.
Geri Dönüyoruz, üçüncü sezonunu açıyor! Yeni sezonun ilk bölümünde Mahir Ünsal Eriş ve Töre Sivrioğlu, konu başlığı belirlemedikleri sohbetlerinde, geride kalan 80 bölüme genel bir bakış ile bugüne kadarki dinlenme istatistiklerine göz gezdiriyorlar ve yakında çıkması planlanan Geri Dönüyoruz kitabının kısa bir tanıtımını yapıyorlar. Serbest konulu bölümümüzde Şemseddin Sâmi'den yola çıkarak eski zaman alimlerinin nasıl bu kadar bilgi sahibi olabildikleri üzerine kafa yoruyor, günümüzde bilginin arzulanma şekli ve büyük bilgi kaynaklarının itibar görmeme nedenlerini masaya yatırıyor, son olarak Töre'nin yakın zamanda kitaba dönüşen el yazısı defterlerinin hakkını teslim ederek yeni sezonun ilk bölümünü noktalıyoruz.
Bugün 14 Mart 2025 #doğatakvimi Ay bu gece dolunay. Ay tutulması olacak, ama Türkiye'den görülemeyecek. Yine de göğe bakalım. Mart ayında gökyüzüne baktığınızda, Büyük Ayı'yı kolayca bulabilirsiniz.
Günün en sıcak ve çarpıcı gelişmelerini bulabileceğiniz; güvenilir, tarafsız ve kaliteli haberin adresi NOW Ana Haber; deneyimli gazeteci Selçuk Tepeli'nin sunumuyla izleyicileriyle buluşuyor. Sıradanlaşmış bültenlerden çok daha farklı, interaktif bir sunum ile izleyiciye aktarılan NOW Ana Haber, her gün 19.00'da NOW'da!Bizi sosyal medyadan takip edin: X: https://twitter.com/nowhaberFacebook: https://www.facebook.com/nowhaber.trInstagram: https://www.instagram.com/nowhaber.tr/
Beklenen bölüm geldi.Konumuz yine mutluluk.Yine felsefi sulardayız bu bölümde.Her şeyi okumanın üzerimizde yarattığı ağırlık bir yanda...Hiçbir şeyden haberdar olmamanın yarattığı korku ve mutsuzluk diğer yanda...Tabii bir de "düşünen" bir varlık olmanın, öleceğini bilmenin tek başına sebep olduğu endişe var.Tüm bu meseleler üzerine "Grandiosity Trap" denen psikolojik hallere, Narsisizme de biraz değineceğiz.İyi dinlemeler.NOT: Bir yerde "angst" kavramını Heidegger'e atfetmişim. Aslında Kirkegaard'a ait ama Heidegger'de de karşımıza çıkan bir kavram. Doğrusu notlarda vardı ama ağzımdan öyle çıkmış. Oluyor arada öyle. :)Biliyorsunuz Yeni Haller sizlerin desteğiyle yayın hayatına devam eden bir podcast kanalı.Beni aşağıdaki link'lerden destekleyebilirsiniz:www.patreon.com/yenihallerYeni Haller'in bir de Buy Me A Coffee hesabı var artık. Buradan destek olmak çoook daha kolay. Patreon'da sorun yaşayanlar için açtım efendim. Buyurun:https://www.buymeacoffee.com/yenihallerBölümde bahsi geçen Yeni Haller'in T24 Youtube kanalındaki özel içeriklerine şuradan ulaşabilirsiniz:T24 Youtube Yeni Haller ListesiBana ulaşmak için:https://www.instagram.com/eray_ozerhttps://twitter.com/ErayOzeryenihallerpodcast@gmail.com
Gündemin öne çıkan gelişmelerinden derleyerek hazırladığımız Kısa Dalga Bülten yayında... Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
Gündemin öne çıkan gelişmelerinden derleyerek hazırladığımız Kısa Dalga Bülten yayında... Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
“Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Allah'a (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin. Şüphesiz, Allah'ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır.” (A'raf 56)“Allah rahmeti yüz parça yaratmış, doksan dokuzunu kendi nezdinde tutmuş, yeryüzüne bir parçasını indirmiştir. İşte mahlûkât bu bir parçadan dolayı birbirlerine merhamet ederler. Hatta at (bazı rivayetlerde “hayvan” geçmektedir), yavrusuna basmamak için tırnağını (ayağını) kaldırır.” (Buhârî, Edeb 19)“Allah'ın yüz rahmeti vardır; bunlardan bir rahmeti yeryüzü halkı arasında paylaşmış ki, onların ecelleri gelene kadar (hayatları boyunca) onlara kâfi gelir. Rahmetin doksan dokuz kısmını ise kıyamet günü evliyaları, dostları için saklamıştır.” (Buharî, Rikak,19; Müslim, Tevbe, 18-21)“Eğer kâfir, Allah'ın katındaki rahmeti kavrayabilse, asla cennetten ümidini kesmez” (Buhari, Rikak 19)"Yeryüzünde, o iyi hale getirildikten sonra da, bozukluk çıkarmayın" buyruğunun manası, "Yeryüzünde hiçbir surette fesatçılık etmeyin" şeklindedir ki, buna öldürmek veya uzuvları kesip koparmak suretiyle nefisleri, canları; gasb, hırsızlık ve çok çeşitli hilelerle malları; küfür ve bid´at ile dinleri; zina ve livataya yönelme ve iftirada bulunma sebebiyle nesebleri ve sarhoş edici şeyler sebebiyle de akılları bozup ifsat etmekten men etmek girer. Bu böyledir, çünkü dünyada muteber olan menfaatler beş tanedir: Can, mal, neseb, din ve akıl. Buna göre Cenâb-ı Hakk´ın, "bozukluk çıkarmayın" yasağı fesatçılık etmenin mahiyetini varlık âlemine sokmaktan mendir. Kötülük çıkarmanın mahiyetini varlık âlemine sokmaktan men etmek ise, onun her çeşidini yasaklamayı gerektirir. Öyleyse buradaki men, bu beş kısımda da bozukluk çıkarmaktan men etmeyi de içine alır.Allah Teâlâ sanki şöyle demek istemiştir: "Ben, peygamberler göndermek, kitaplar indirmek ve hükümleri açıklamak suretiyle yeryüzünü iyi hale getirdiğimde, sizler bu hükümlere boyun eğin, peygamberleri yalanlamaya, kitapları inkâr etmeye ve hükümleri kabulden yüz çevirmeye yeltenmeyin! Çünkü bu, yeryüzünde fitne ve karışıklıkların vuku bulmasına, böylece de, ıslâh etmeden sonra bozukluğun ortaya çıkmasına yol açar.Bu duanın kabul edilmesi için, muteber olan bazı şartlar içinde bir kusur ve hataya düşme korkusu ile, Allah´a dua edin. Bu şartların tamamıyla yerine getirilebilmesi İçin de, O´na umarak dua edin.Kulun, kat´î ve kesin olarak, duanın kabul edilebilmesi için, gerekli ve muteber olan şartların tamamını yerine getirmiş olması mümkün değildir. İşte bundan ötürü kulun kalbinde bir korku (endişe) bulunur. Yine kul, bu şartların tam bulunmamış olduğunu da kesin olarak bilemez, işte bundan dolayı da onun, duasının mutlaka kabul edileceğini umması gerekir. Yine deriz ki: Dua eden kimse, ancak böyle olduğu zaman, gerçek manada dua etmiş olur. Buna göre Ayetteki "O´na korkarak ve umarak dua edin" buyruğu "Nefsinizde (gönlünüzde), bütün amellerinizde korku ile ümidi birleştirmiş olarak dua ediniz ve bütün gayretinizle çaba sarfetmiş olsanız bile, Rabbinizin hakkını yerine getirmiş olduğunuzu da katî olarak söylemeyiniz" demektir. Bu "Rablerinin huzuruna döneceklerinden yürekleri korku ile çarparak, (zekatlarını) verenler..." (Mü´min, 60) âyeti ile te´kid edilir.Allah´a iman eden ve tevhid ile nübüvveti ikrar eden (kabul eden) herkes, "muhsin"dir. Bunun delili şudur: Çocuk bir kuşluk vakti buluğa erdiğinde Allah´a, peygamberine ve ahiret gününe iman etse, ama öğle (namazı) vaktine ulaşamadan ölse, ümmet-i Muhammed, onun, "İyi iş, güzel amel yapanlara (muhsin olanlara), daha güzel iyilik vardır" {Yunus, 26) âyetinin hükmüne girdiği hususunda itifak etmişlerdir. Malumdur ki, bu şahıs marifet ve ikrarın dışında, başka bir tâat işlememiştir. Çünkü o, sabah vaktinden sonra buluğa erdiği için, ona sabah namazı farz olmamıştır. Öğlen vaktinden önce de öldüğü için, ona öğle namazı da farz olmamıştır. Görünen odur ki, diğer ibadetler de ona vacib olmamıştır.
Bu bölümde konuğum yönetim ve kariyer danışmanı Deniz Günaydın.Deniz, 2008 yılında kurduğu Collective Minds'da koçluk ve deneyim yoluyla organizasyonel kolektif güç ve değer zinciri oluşturma üzerinde çalışıyor. Yine kariyer ve iş modeline etkili bir şekilde yön vermek isteyen bireylere, kendilerini keşfetmeleri, gelişme, dönüşüm yolculuklarında rehberlik etmeye çalışıyor.Deniz kurumsal iş hayatını önce içeriden sonra dışarıdan yaptığı gözlemler sayesinde çok güzel analiz ediyor bence.Sohbetimizde önce beyaz yakalıları masaya yatırdık. Deniz, beyaz yakalıların temelde gelir elde etmek, tatmin edici bir kariyere sahip olmak ve güç/itibar kazanmak gibi üç temel amaç güttüğünü, ancak bu amaçlara ulaşmada yaşadıkları zorlukların onları tükenmişliğe ve mutsuzluğa sürüklediğini anlattı. Burada şirketlerin de, iç iletişim kopukluğu, sürekli değişen gündemleri ve eksik kadroyla çalışma gibi uygulamalarıyla çalışanların iş yükünü artırıp bu duruma katkıda bulunduğuna inanıyor.Deniz bu tabloda beyaz yakalının kurtuluşunun yolunun ise özgür yakalı olmaktan geçtiğini söylüyor. Deniz'e göre özgür yakalı olmak, sistemin dayattığı kalıplardan sıyrılıp kendi özgün değerlerini, yeteneklerini ve karakterini kullanarak iş hayatında değer yaratmak anlamına geliyor. Bu konuda da masterclass veya danışmanlık yollarıyla tavsiyelerini paylaşıyor.Deniz, Barış Müstecaplıoğlu'nun yeni kurduğu Türkiye Yaratıcılık Hareketi'nin de yöneticilerinden. Türkiye'de yaratıcı düşüncenin gelişmesini ve yaygınlaşmasını amaçladıklarını ve bu konuda atacakları ilk adımları aktardı.Beyaz yakalıların kaçırmaması gereken bir sohbet olduğuna inanıyorum.Deniz Günaydın'ın LinkedIn profili:https://www.linkedin.com/in/deniz-ince-günaydınDeniz Günaydın'ın Masterclass'larına erişebileceğiniz Web sitesi:https://hellodeniz.com/Deniz Günaydın'ın Instagram hesabı:https://www.instagram.com/hellodenizgunaydin/Support the show
"İman edip salih amel işleyenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz. Onları işlediklerinin daha güzeliyle mükafatlandıracağız." (Ankebut 7) “Ayet, amellerin imandan maksûd olan, gaye edinilen şeye dâhil olduğunu gösterir. Çünkü günahların bağışlanması ve amellerin en güzeli ile mükâfaatlandırılması işi, Sâlih amellerin işlenmesi şartına bağlanmıştır. Çünkü ameller, imanın meyvesidir. Bunu şöyle bir misalle açıklayabiliriz: Bu, tıpkt meyve veren bir ağaca benzer. O ağacın damarlarının ve dallarının ağaçtan olduğunda şüphe yoktur. Fakat yerden çektiği su ve etrafını çevreleyen o toprak ağaca dahil değildir. Fakat meyvesi, ancak kendisine dahil olmayan bu su ve toprak sayesinde elde edilmiştir. İşte iman ile amel-i salih münasebeti de böyledir. Hem sonra o ağacın etrafını, işe yaramaz otlar, zararlı dikenler sararsa, meyve mutlaka az olur. Eğer bunlar büsbütün o ağaca hükümran olur, onu mağlub ederlerse, ağacın hiç meyvesi olmaz ve ağaç kurur. İşte günahlar da imana bu tesiri yapar. Amel-i sâlih, kendi kendine bakî kalamaz. Çünkü o bir arazdır, cevher değildir. O, âmili (yapanı) ile de kalamaz. Çünkü Cenâb-ı Hakk, onu yapanın (kulların) helak olacaklarını bildirmiştir ve "Allah´ın zâtı dışında herşey helak olacaktır" (k&mb, se) buyurmuştur. Binâenaleyh amel-i Salih´in bakî oluşunun, mutlaka bakî olan birseyden dolayı olması gerekir. Fakat bakî olan, sadece Allah´ın zâtıdır. Çünkü Cenâbn Hak, "Allah´ın zâtı dışında herşey helak olacakhr" buyurmuştur. Binâenaleyh o amelin bakî kalabilmesi ve sâlih olabilmesi için, Allah rızası uğrunda yapılmış olması gerekir. Allah rızası için olmayan şeyin ise, ne kendisi, ne yapanı ve ne de uğruna yapıldığı şey ile bakî kalamaz, dolayısıyla da sâlih amet olamaz, O halde amel-i sâlih, mükellefin, sırf Allah rızası için yaptığı şeylerdir. Sâlih ameller "yükseltilir". Çünkü Cenâb-ı Hak, "Amel-i sâlihi (hoş kelimeler) yükseltir" (Fâtır, 10) buyurmuştur. Fakat amel-i sâlih, kelime-i tayyibe (kelime-l tevhid, yani iman) ile yükselir. Mükelleflerin amelleri üç kısma ayrılır: Tefekkürü, inancı ve tasdiki demek olan, kalbinin amelleri; zikri ve şahadeti demek olan, dilinin amelleri; taatı ve ibadeti demek olan, uzuv ve bedenlerinin amelleri. Binâenaleyh bedenî ibadetler, kendi başlarına değil, ancak diğerleri sayesinde yükselebilirler. Doğru söz ise, ayette de beyan edildiği gibi, kendi kendine yükselebilir. Kalbin ameli demek olan tefekkür ise, ona İner. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah, en yakın semaya iner ve "Yok mu bir tevbe eden, tevbesini kabul edeyim" diye nida ecfer. "Tevbe eden", kalbi ile pişmanlık duyandır. Yine, Hz. Peygamber (s.a.s) "Allah Azze ve Celle, buyuruyor ki: "Ben, kalbi kırık ve mahzun olanların yanındayım” yani "Kendi aczini ve Benim kudretimi, kendi önemsizliğini ve Benim azametimi düşünenlerin yanındayım" demiştir. Bu, aklen de böyledir. Çünkü kim, Allah´ın nimetleri hususunda tefekkür ederse, Allah´ı bulur ve O´nu zihninde tutar. Burada bahsedilen "daha güzel mükâfaat", cennet dışında bir mükâfaattır Çünkü mü´min cennete imanı sayesinde girecektir. Çünkü cennet onun kötülüklerini örter. Kötülükleri örtülmüş olan kimse ise cennete girer. O halde "en güzel (daha güzel) mükâfaat" cennetten başka birşey olup, bu da hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir insanın aklına gelmeyen birşeydir. Bunun rü´yetullah (Allah´ı görme) olması, uzak bir ihtimal değildir.
Konferans finallerindeki ilk durağımız Philadelphia'nın Washington karşısında aldığı rahat galibiyet ve kendini yeniden Super Bowl'a atarak, Chiefs karşısında rövanşı arayacak olması var. Asıl merakla beklenen mücadelede Bills'i yine geçmeyi başaran Chiefs'deki Mahomes etkisi ile birlikte Steve Spagnuolo özel sayfası, Bills tarafındaki beklentiyi karşılamayan tercihler var. Host: Görkem Şahinoğlu, Çağrı Turhan
Günün en sıcak ve çarpıcı gelişmelerini bulabileceğiniz; güvenilir, tarafsız ve kaliteli haberin adresi NOW Ana Haber; deneyimli gazeteci Selçuk Tepeli'nin sunumuyla izleyicileriyle buluşuyor. Sıradanlaşmış bültenlerden çok daha farklı, interaktif bir sunum ile izleyiciye aktarılan NOW Ana Haber, her gün 19.00'da NOW'da! Bizi sosyal medyadan takip edin: X: https://twitter.com/nowhaber Facebook: https://www.facebook.com/nowhaber.tr Instagram: https://www.instagram.com/nowhaber.tr/ Podcast: https://anchor.fm/now-haber
“Allah'ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alışverişin kendilerini, Allah'ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar, buralarda sabah akşam O'nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.” (Nur 36-37) Müfessirler, ayette geçen “evler” den maksadın mescitler ve müminlerin evleri olduğunu söyler. (Maverdî, Şevkânî; İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri). Ebu Hayyan'a göre, ayetteki “evler” sözcüğü içinde namaz kılınan ve ilmî sohbetler yapılan bütün evler için geçerlidir. (Ebu Hayan, Alusî, ilgili ayetin tefsiri). İkrime'ye göre de bu evler, içinde iman meşalesi yanan bütün mescit ve evlerdir. Lambaların ışığında geceleri namaz kılınan ve ilmî sohbetler yapılan her yer buna dahildir. Diğer taraftan, Ayette “mescid” yerine “ev” sözcüğünün kullanılmış olması dikkat çekicidir. Bundan, “Biz de Musa'ya ve kardeşine ‘Kavminiz için Mısır'da evler edinin' diye vahyettik. Evlerinizi mescid haline getirin. Namazlarınızı dosdoğru kılın. Müjdele o müminleri.” (Yunus, 10/87) ayetindeki emrin gösterdiği hedefe uygun şekilde, müminlerin evlerinin içlerinde Allah'ın anıldığı ve sabah akşam Onu tesbih eden adamların bulunduğu birer mescide benzemesi gerektiği sonucunu çıkarmak daha uygundur. Bu da, ideal bir Müslüman aileye yakışan şeyin, sabah ve akşam vakitlerini Allah'ı anarak, Onu tesbih ederek, Onun kitabını okuyarak ve Onun rızasına ulaştıracak bilgileri kazanmaya çalışarak değerlendirmek olduğunu ve bunda başlıca sorumluluğun evin reisine düştüğünü gösterir. Yine dikkat çekicidir ki, âyet hayatın dışında bir model önermemekte, ticaret ve alışverişi devre dışı bırakmamaktadır. İbni Abbas'ın da dediği gibi, “Allah'ın nurunu kendilerine misal olarak verdiği bu kimseler, halk içinde en çok ticaretle uğraşan, en fazla alışveriş yapanlar da olabilir; ancak bu meşgaleler, Allah'ı anmaktan onları alıkoymaz.” (Müstedrek, 2:432, no. 3506.) “Onların durumları değişir ve böylece kalpleri, anlamaz bir halden anlar hale; gözleri görmez halden, görür hale gelirler. Dolayısıyla onlar, şüpheden zanna, zandan yakîne, yakînden de, muayene ve müşahedeye (bizzat görmeye) geçmişlerdir. Çünkü Hakk Teâlâ, "Onlar için Allah´tan, hiç beklemedikleri nice şeyler, zuhur edip gelecek” (ûnm, 47) ve "Andolsun ki sen (dünyada) bu hususta bir gaflette idin. İşte senden perdeni kaldırıp açtık" (Kaf, 22) buyurmuştur. Kalpler, yerlerinden oynar ve boğazlara dayanır; gözler de masmavi kesilir. Nitekim Dahhâk şöyle der: "Kâfirleri, gözleri keskin olarak hasredilirler, sonra gözleri kayar, derken kör olurlar. Kalpleri de korkudan, bir çıkış yolu bulamaz ve ancak gelip boğaza dayanır. Nitekim Allah Teâlâ, "O zaman yürekleri gamla dolu olarak, gırtlaklarının yanındadır" buyurmuştur.” Razi Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah'ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır. AIIahu Teâlayı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini "Aradığınıza gelin!" diye çağırırlar. (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semasına kadar arayı doldururlar. Allah, onları en iyi bilen olduğu halde meleklere sorar: "Kullarım ne diyorlar?" "Seni tesbih ediyorlar, sana tekbir okuyorlar, sana tahmid okuyorlar. Sana tazim (temcid) ediyorlar" derler. Rabb Teâla sormaya devam eder.
NFL'deki ödülleri sahiplerine dağıtmadan önce kolej futbolu playofflarındaki çeyrek final notları, Cam Skattebo, Oregon ve Phil Knight için yine hüsran NFL'de ödüllerin sahipleri kimler olacak, kimler olmalı? Lamar Jackson mı, Josh Allen mı MVP olacak? Ve diğer ödüller kimlere gidecek Host: Görkem Şahinoğlu, Çağrı Turhan
Sinema Kulübü'müzün 17inci buluşmasında başrolünde Jared Leto'nun oynadığı Jaco Van Dormael'in yönettiği 2009 yılı yapımı Türkçe'ye Bay Hiçkimse olarak çevrilen Mr.Nobody adlı filmi konuştuk.2092'de insanlık ölümü yenmiştir ancak son ölümlü 118 yaşındaki Nemo ölüm döşeğindedir. Bir gazeteci ondan hayatını anlatmasını ister. Ama Nemo çelişkili açıklamalar yapar. Çok geçmeden anlarız ki 9 yaşında anne ve babasının ayrılmasıyla yaptığı seçimler onu farklı yaşamlara yöneltmiştir ama hangisinin gerçek olduğu izleyiciyi merakta bırakır.Film hayattaki seçimlerimiz üzerine bir masal. Bunu zaten biliyoruz ancak yine de değiştiremeyeceğimiz şeyler hakkında kaygılanmaya veya hayıflanmaya devam ediyoruz.İnsanların kendilerini ne kadar önemsediklerini görmek ise beni artık sinirlendirmekten çok eğlendiriyor diyebilirim. Medeniyet tarihinde çok az insan büyük değişimlere yön verebilmiş, o da doğru zaman, yer ve benzeri koşulların bir araya gelmesiyle. Bunlar dışında bir şeyleri kontrol edebileceğimiz yanılgısı beni ancak güldürüyor.54 yaşındayım ve sanırım hayattan çıkardığım en önemli ders bu. Hayatta çevrene (ailene, şehrine, ülkene, dünyaya) fayda sağlamakta en iyi olduğunu hissettiğin konuda elinden gelenin en iyisini yap, bunu yaparken de keyif al ve keyif ver. Bunun dışındaki faaliyetler sana zaman kaybettiriyor. Etkinin çapını belli eden şey ise senin yeteneklerinin ne kadar benzersiz olduğu ve senin ne kadar gayret gösterdiğin. Nasıl fena bir özet olmadı galiba?Yine sohbetimiz bu alanda izlediğimiz filmlere ve kendi yaşamlarımıza kaydı, o nedenle yine buluşmamızdan çok kısa bir kesiti sizinle paylaşıyorum. Görüşlerine yer verebildiğim arkadaşlarım:(02:12) Özgür Karabulut, (04:41) Hicran Şaşmaz Çabuk, (09:35) Seda Diril Boyraz, (12:32) Elif Burcu Yılmaz, (15:10) Mete Yurtsever, (16:11) Seda Diril Boyraz, (17:51) Hicran Şaşmaz ÇabukSupport the show
İran'ın tehdit ettiği gibi Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması'ndan (NPT) çıkması halinde, gergin küresel ve bölgesel gelişmeler İran'ın nükleer tesislerine yönelik yeni bir askeri müdahaleyi gündeme getirebilir.Yazan: Hakkı UygurSeslendiren: Halil İbrahim Ciğer
NOW Haber Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk ile gazeteciler Murat Yetkin, Nevşin Mengü, Çiğdem Toker ve Deniz Zeyrek kulis bilgileri ve yorumlarıyla Orta Sayfa'da gündemi değerlendirdi.
Ben sanırım yeni bir yola çıkıyorum. Yine korkuyorum, yine tereddüt ediyorum ama yine de gidiyorum.MediaMarkt Şahane Kasım Kampanyası ile aklınızdaki teknolojik ürünleri şahane fırsatlarla almak için tıklayın.
Renkler, mutabakatlar, Barbie bebek ve Fatoş, yapay zeka depresyonu... Yine düşünceden düşünceye savruluyoruz.
Men-E-Men Stüdyo tarafından hazırlanan yüz sekseninci bölüm sizlerle. Bu bölümün başında “wellness” konuştuk. Nedir bu “wellness”? Kim, ne anlıyor “wellness” denince? Bu alandaki harcamaları alt alta toplayınca nasıl bu kadar büyük bir sayıya ulaşılıyor? Kafamız biraz karışsa da, galiba sonunda bir yere vardık. Ardından, Grammy Ödülleri adaylarından söz ettik. Müzikte yılın en büyük gecesinde bizleri bekleyenleri, rekorları ve sürpriz isimleri değerlendirdik. Yine ihtişamlı bir gece bizleri bekliyor. Son olarak da, sinemaya değindik. Müzikaller ve sinema genelde hep paslaşır. The Lion King bir sinema filmiyken müzikale dönüşmüştür. Sefiller romandan müzikale, müzikalden sinemaya aktarılmıştır. Wicked müzikali de büyük başarısından sonra en sonunda sinemaya aktarıldı. İki filmlik uyarlamanın, Kasım'da gösterime girecek ilk bölümünün hikayesini anlattık.
DEM Parti yönetimindeki Mardin Büyükşehir Belediyesi'ne, Batman Belediyesi'ne ve Şanlıurfa'nın Halfeti Belediyesi'ne kayyum atandı. IMEI kayıt ücreti, pasaport harcı ve MTV artış oranına yapılacak zammın oranı belli oldu. Bu bölüm QNB hakkında reklam içermektedir. QNB Türkiye, sürdürülebilirlik vizyonu ve toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmaları çerçevesinde İhracatçı Kadınlar Derneği ile "Kadınlar İçin İhracat Akademisi" projesini hayata geçiriyor, bu sayede kadın girişimcilerin ihracat alanındaki potansiyellerini artırmayı amaçlıyor. Kadınlar İçin İhracat Akademisi ile tanışmak için burayı ziyaret edebilirsiniz. Aposto Gündem'e buradan ulaşabilirsiniz.
Bülent Korucu | Süleymancılar yine hedefte! | 28.08.2024 by Tr724