POPULARITY
Canlılar âleminde, insanlar dışında, kendi kendine zarar veren çok az yaratık vardır. İnsan bu marifetini genellikle en kısa yoldan, yani iletişimle ortaya koyar… İletişim kazalarının trafiktekilerden çok daha büyük hasarlar bırakabildiğinin anlaşılması ne yazık ki bazen bir ömür sürebilir… Bazense bu dersi hiç almadan göçüp gidenler de olur… Biden'den Trump'a, Kılıçdaroğlu'ndan Özel'e, Tansu Çiller, Yıldırım Akbulut gibi siyasi aktörlere kadar çeşitli kademelerden ‘sosyal intihar' vakalarına rastlamışızdır. Mesela, Özgür Özel'in Hatay Büyükşehir Başkanlığı'na Lütfü Savaş'ın neden yeniden aday gösterildiği sorusuna cevabı, siyasi-sosyal intiharlar tarihinde yerini bulmuştur: “Daha iyisini bulamadık…” Lafın tamamı şöyle: “Deprem meselesinde nasıl bir sorumluluğu var onu bilmiyorum. Ben Hataylılara sordum. Kırsaldan acayip oy alıyor ve başka isimleri koyduğumuzda kaybediyoruz. Alternatifi yok.” Nazım Hikmet, ünlü eseri “Taranta Babu'ya Mektuplar”da, Habeşistan'da bıraktığı sevgilisine İtalya'dan mektup yazan Habeş delikanlısının ağzından şöyle der: “Mussolini çok konuşuyor, Taranta Babu! Çok korktuğu için çok konuşuyor…” Bir söz de Ludwig Wittgenstein'dan… “Söylenebilir ne varsa, açıkça söylenebilir; üzerine konuşulamayacaklar konusunda ise sessiz kalınmalı.'' Bazen susmak, en iyi iletişim araçlarından biridir. Oysa Ekrem İmamoğlu şu sıra konuşma ve iletişim kazası yoğunluğunda şampiyonluğunu kimseye kaptırmamak niyetinde… Örneğin; Sirkeci-Kazlıçeşme Raylı Sistem Projesi'nin açılışı… Ne demişti: “Ulaştırma Bakanı tarafından davet edildim.” Fakat Murat Kurum'un, “bizzat Ulaştırma Bakanı'na sordum” diyerek yaptığı açıklamayla ortaya çıkıyor ki; sözü edilen davet, Fatih Belediyesi tarafından standart protokol listesine e-posta yoluyla gönderilmiş… Hani her gün hepimize onlarcasının ulaştığı açılış davetiyelerden…
Geçen hafta pazar günü Yeni Şafak gazetemizde “Kitapların Efendisi Ali Emiri Efendi” başlığıyla yayımladığım yazı büyük bir ilgi gördü ve sosyal medyada da paylaşıldı. Millet Kütüphanesi'nin bânisi, Dîvânu Lügâti't-Türk'ün kâşifi olarak, kültür dünyamıza takdire şâyân hizmette bulunan bu zat -itiraf edelim ki- yakın zamanlara kadar yeterince tanınmıyordu. Hâlbuki şimdilerde kitaplarla özdeş hale gelen, adı kültür merkezlerine veriliyor, hakkında programlar düzenleniyor, eserleri neşrediliyor, hakkında araştırmalar incelemeler yapılıyor. İşte içinde bulunduğumuz 2024 yılının ocak ayı da merhum kitabiyyat bilginimizin vefatının 100. yıldönümü olması dolayısıyla onunla ilgili anma toplantıları yapıldı, sempozyumlar düzenlendi, dergilerde ve gazetelerde tanıtıcı yazılar yayımlandı. Millet Kütüphanesi'nin müdiresi Melek Gençboyacı, Fatih Belediyesi, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü bütün bu faaliyetlerin gerçekleşmesinde büyük rol oynadılar. Salı sabahı saat onda Fatih Haziresi'ndeki kabrini ziyaret ettikten sonra ben de kütüphanedeki toplantıya - dinleyici- olarak katıldım. Yazma eserler hazinesi diyebileceğimiz Millet Kütüphanesi bir zamanlar benim neredeyse ikinci adresimdi. Merhum Mehmet Serhan Tayşi'nin müdürlüğü zamanında sık sık yanına giderek, tadına doyum olmayan sohbetlerinden çok istifade ettim. Tabii ki sadece dinlemekle yetinmedim; Ali Emiri hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için kaynak taraması yapmaya başladığım gibi, merhum hakkında bazı yazılar da kaleme aldım. Mesela “Ayaklı Kütüphaneler” kitabımda kendisine geniş bir bölüm ayırdığım gibi, Serhan Tayşi Bey'le uzun bir röportaj yaparak o zamanlar yazı işleri müdürü olarak görevlendirildiğim “Tarih ve Düşünce” dergisinde de neşrettim.
Fatih Belediyesi, İstanbul'daki 3 açık hava sarnıcından biri olan, "Yavuz Sultan Selim Sarnıcı" diye de bilinen Çukurbostan'daki Aspar Sarnıcı'nın restorasyonuna başladı.
İstanbul, gezmekle, keşfetmekle bitecek şehirlerden değil. Şehri semt semt tanımaya niyetlenecek olsanız bir ömür yetmez. Nitekim doğma büyüme sur içili olmama rağmen Fatih Belediyesi tarafından yayınlanan ve Prof. Mustafa Koç tarafından hazırlanan Revnakoğlu'nun İstanbul'u adlı çalışmayı elime alıp okuduğumda avucumun içi gibi bildiğimi sandığım nefs-i İstanbul hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediğimi anladım. Süheyl Ünver elden geçirip incelediği yazmalar hakkında “ziyaret ettim” şeklinde bir tabir kullanır. Yazma miktarı o kadar çok ve çeşitlidir ki bir insanın yaşamı boyunca tüm bu yazmaların sırrına vakıf olması mümkün değildir. Yazmalar ancak ziyaret edilir. İstanbul da işte biraz öyle. İmkânımız elverdiği ölçüde ziyaret etmeye çalıştığımız bir kent. İstanbul'u dolaşırken ana aksları kendinize kerteriz edinmeniz yani rota-istikamet olarak belirlemeniz şehri tanımanızı kolaylaştıracaktır. Bu ana güzergâhların başında ise herhalde Divanyolu gelir desek kusur işlemiş sayılmayız. --- Send in a voice message: https://anchor.fm/yeditepe-fatih/message
Süleymaniye'de bayram sabahı... Hasretimizi bitirdik. 4 bayramdır gitmediğimiz Süleymaniye'ye sabah, bir pervanenin ışığa yönelmesi gibi yöneldik. Pandemiden sonra ilk kez Süleymaniye'de saf tutup namaza durduk. ««« Evden 05.45'te çıktım. Hızlı adımlarla Fevzipaşa'yı geçip, Saraçhane'ye vardım. Fatih Camii civarında, çoğu Arapça konuşan insanların oluk oluk bayram namazına seyirttiğini gördüm. Şehzadebaşı Camii'nin önüne geldiğimde Fatih Belediyesi'nin çorba arabasından önüme atlayan bir arkadaş ile ilk bayramlaşmamı yaptım. Sonra Sezai Bey'in kabrine selam verip, Süleymaniye'ye yöneldim. Bahçesine girdiğimde, Kur-an'ı Kerim okunuyordu. Avluda simitçiler çoktan yerini almıştı. Meğerse sadece hasretini bitiren ben değilmişim. Süleymaniye'nin avlusu mahşer yeriydi..! ««« Doğu kapısından adım attığımda saat 06.15'ti ve neredeyse Süleymaniye dolmak üzereydi. Hemen kapının eşiğine iliştim. Hala maskeyi atamadım. Ama neredeyse tek maskeli bendim. Tedirgin olacaktım. Ama bir de baktım üç saf önümde oturan Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca Bey de maskesizdi. İnsanlarımız maskesizliğe çoktan alışmıştı. Hamdolsun pandemi şimdilik gündemimizden çıkmıştı. ««« Saat 06.34 olduğunda salavatla birlikte Ramazan Bayram Namazı icin niyet ettik. Namazımızı Diyanet İşleri Başkanımız Ali Erbaş kıldırdı. Namazdan sonra tekbirlerle çıktığı hutbeyi Türkçe ve İngilizce yaptı. ««« Namaz bitip de yine avluya çıktığımızda tanıdık tanımadık herkes birbiriyle bayramlaşıyordu. 2 yıldır tokalaşmayan ben bile bir çok mü'min ile tokalaşıp bayramlaştım. Süleymaniye'yi, bayram sabahlarını çok özlemişiz, gördüm..! ««« Bilenler bilir, Süleymaniye'nin hemen dışında kuru fasulyeciler ve çay haneler var. Her bayram sabahı uzak yakın gelenler namazın hemen sonrasında orada buluşur. Bir çok tanıdık oradaydı. Yıllardır görmediğim Mevlana İdris de Vehbi Baysan da oradaydı. Hepimiz özlemişiz Süleymaniye'yi... Hepimiz özlemişiz, bayram sabahlarını... Hepimiz özlemişiz bayram sabahı çay-simidi. ««« Süleymaniye'den yine yürüyerek eve döndüm. Sabahın erken saatinde Fatih'te her camiden kadın, erkek, çoluk çocuk sokaklara dökülmüş evlerine dönüyordu. Fatih Camii'ne ulaştığımda dikkatimi kadınların ellerindeki güller çekti. Çoğu yabancı hanımefendilerin ellerinde güller vardı. Meğerse cami çıkışı hediye olarak verilmiş. Tıpkı, Süleymaniye'nin bahçesinde çocuklara ve gençlere çikolata ikram eden hanımların yaptığı gibi... Gelenek devam ediyor. Gelenek, bizi geçmişten geleceğe taşıyacak ana taşıyıcılardan. Gördüm. ««« 4 bayramdır Süleymaniye'ye hasrettim. 4 bayramdır bayram namazına hasrettim.
Türkiye'de fuarcılık sektörünün ekonomik kalkınmaya destek verecek boyutta geliştiğini, yıl içinde düzenlenen fuar sayısından ve sektörel fuarların giderek genişlemesinden anlayabiliyoruz. Bu gelişime destek veren şehirlerin başında tabii ki İstanbul geliyor. Kültür sanat sezonu açılışı ile birlikte geçtiğimiz haftalarda sur içinde art arda birçok fuar organizasyonu gerçekleştirildi. Fuarlar aynı zamanda kurumlar için önemli bir tanıtım imkânı sağlıyor. Fatih Belediyesi de, bu fuarlar aracılığıyla bilimden kültüre, edebiyattan sanata birçok farklı alanda gerçekleştirdiği hizmetlerini ziyaretçilere daha yakından anlatma, tanıtma fırsatını yakaladı. İşte standlardan renkli kareler! --- Send in a voice message: https://anchor.fm/yeditepe-fatih/message
Kapalıçarşı… İç içe geçmiş yüzlerce sokağıyla âdeta sınırları içinde küçük, kapalı bir şehir. Kendine özgü alışveriş kuralları ve açık dükkân anlayışıyla, yılda 45 milyon ziyaretçiyi ağırlıyor. Sur içinin geleneksel ticaret bölgesinin tam odağında, Nuruosmaniye ile Bayezid camileri arasındaki geniş alanda yayılan bu abidevi yapı, İstanbul Valiliği, Fatih Belediyesi ve Kapalıçarşı yönetimi arasında imzalanan “Kapalıçarşı'nın Beden Duvarlarının ve Sokaklarının Düzenlenmesine İlişkin” protokolle restore ediliyor. Ticari faaliyetlerin aksamaması ve ziyaretçi akışının kesintiye uğramaması için proje 5 etap hâlinde planlandı. Restorasyonun yenileme alanına ilişkin çalışma ilkeleri; projelendirme, yönetim planı, alt yapı, beden duvarları ve çatı restorasyonu olarak belirlendi. 2009 yılında başlatılan projelendirme aşaması 2014 yılında sonlandı. Ardından Kapalıçarşı içinde yer alan adalara ilişkin rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri onaylandı. Çarşıyı çevreleyen hanların proje onay süreci ise devam ediyor. Kapalıçarşı'nın restorasyon aşamalarını "Kapalıçarşı Restorasyon Bilim Kurulu" üyelerine sorduk. --- Send in a voice message: https://anchor.fm/yeditepe-fatih/message
Amfi şeklindeki oturma salonunda, kulaklıkla hafif bir müzik dinlerken bir yandan da bu yazıyı kaleme alıyorum. Burası Fatih Belediyesinin hizmete yeni giren Merkez Kütüphanesi. Vatan Caddesi üzerinde bulunan Fatih Belediyesi ana hizmet binasının içinde açılan bu kütüphane pek çok açıdan dikkatleri üzerine çekiyor. Merkezî konumu, iç mimarisi, kitap kapasitesi, öğrenci dostu ikramlarıyla ders çalışmak, kitap okumak veya benim gibi yazı yazmak isteyenler için biçilmiş kaftan. Şimdi bu yeni kütüphaneyi diğerlerinden ayıran özelliklere kısaca değinelim. Fransız yazar Marcel Proust, “Okumak bir dostluk kurmaktır.” der. Kuşku yok ki kütüphaneler kitapla arasında dostluk bağı oluşmuş, okuyup öğrenmeyi vazife edinmiş herkesin buluşma noktasıdır. Günümüzde irili ufaklı kütüphanelerin sayısında ciddi bir artış var. Kamu kurumları, özellikle de belediyeler lise çağından başlayarak akademik kariyer planlayan öğrencilerin ders çalışabileceği, araştırma yapabileceği kütüphaneler kuruyorlar. İstanbul'da kütüphane denildiğinde aklımıza bir çırpıda Atatürk Kütüphanesi, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Beyazıt Devlet Kütüphanesi, İSAM gibi günde binlerce insanın faydalandığı mekânlar geliyor. Bu büyük kütüphanelere son eklemlenen Fatih Belediyesi Merkez Kütüphanesi oldu ve bölgede çok önemli bir boşluğu doldurdu. --- Send in a voice message: https://anchor.fm/yeditepe-fatih/message
Çoğu eski bestekârımızınki gibi, Itrî'nin doğum tarihi de belli değildir. Namı 1660'lar-1670'ler civarında Buhûrîzâde mahlasıyla yayılmaya başlar ve ondan bahseden en erken kaynak olan Evliya Çelebi'de nev-zuhûr hânendeler [yeni yetişen ses sanatçıları] başlığı altında “sâhib-i beste üstâd-ı kâmil bir zât-ı şerîf [besteler yapan, olgun bir üstat, şerefli bir kişi]”, “Hâfız Buhûrîzâde” olarak anılır. Evliya'nın bu kaydı ve dönemin diğer kaynaklarında boy göstermeye başladığı tarihler göz önüne alınarak 1630-1640 civarında doğduğu tahmin edilebilir. İstanbul'da Mevlanakapı civarındaki Yaylak semtinde dünyaya geldiğini, Osmanlı tarihinde musikişinaslar biyografisine dair yazılmış, bilinen yegâne tezkire olan Atrabü'l-Âsâr isimli eserinde, Şeyhülislam Esad Efendi kaydediyor. Yaylak, bugün olduğu gibi o gün de sur içi İstanbul'unun mütevazı bir semtiydi. Bugün burası, Fatih Belediyesi sınırları içindeki Seyyid Ömer Mahallesi'nde Yayla Caddesi ve Yaylak Sokağı'nın kesiştiği yerin çevresinde kalan bir bölgedir. Mahallenin yerlilerinden Ali Abbas Gölge ile yaptığımız görüşmede, babası Mehmed Gölge ve mahallenin diğer büyüklerinden, çocukluğunda Yayla Caddesi üzerindeki ahşap bir evin Itrî'nin doğduğu ev olduğu yolunda bir rivayet işittiğini öğrendik. Mahalledeki bütün eski konak ve evler gibi ne yazık ki bu ev de yıkılarak yerine apartman dikilmiş. --- Send in a voice message: https://anchor.fm/yeditepe-fatih/message
Fatih Belediyesi tarafından yayımlanan ve Prof. Mustafa Koç tarafından hazırlanan Revnakoğlu'nun İstanbul'u isimli çalışma kısa süre içinde suriçi İstanbul'una olan ilgiyi yeniden arttırdı. İlk olarak iki cildi yayımlanan bu çalışma Reşat Ekrem Koçu'nun, Ahmed Rasim'in, Sermet Muhtar Alus'un, Osman Cemal Kaygılı'nın İstanbul anlatılarına ilave olarak Cemalettin Server Revnaoğlu'nun gözünden İstanbul'u bizlere aksettirdi. Revnakoğlu daha ziyade şehrin tasavvuf ve ilmiye mahfillerine yoğunlaşmış bir isim. Bize İstanbul'u tabir yerindeyse satır satır anlatıyor. Çalışmanın ikinci cildinde Fatih Camii'nin Boyacı kapısından çıkınca karşımıza gelen hazireler, camiler ve ulema konakları tek tek sıralanıyor. Dama, satranç ve tavla ustası İsmet Molla, İttihatçıların şeyhülislamı olarak bilinen Cemaleddin Efendi, bir diğer şeyhülislam Necmeddin Efendi, Münecimbaşı Arif Efendi, Dürrizade Abdullah Efendi ve Kırımizadelerin konakları belleğimizde yeni baştan diriliveriyor. Esasen bu konakların ne yazık ki hiç birisi bugüne ulaşamamış. Günümüze çıkmayı başarabilen birkaç medrese ve hazire bakiyesi var. Ben de bu yazıda söz konusu muhitle özdeşleşen tarihî bir okulu, Darüşşafaka'yı konu edinmek istedim. --- Send in a voice message: https://anchor.fm/yeditepe-fatih/message
Bu günlerde muazzam bir kültür hazinesinin muhteşem tablolarını seyretmenin zevkini yaşıyorum. Ne demek istediğimi daha açık söyleyeyim: Mesleğinin hakkını tam anlamıyla yerine getiren aziz kardeşim Prof. Dr. Mustafa Koç tarafından hazırlanan ve kısa bir süre önce Fatih Belediyesi'nce yayımlanan “Revnakoğlu'nun İstanbul'u – İstanbul'un İç Tarihi” isimli eserin birinci cildini okuyorum. Verilen bilgilerle, görülen resimlerle mistik İstanbul'da dolaşmanın hazzını yaşıyorum. Önce bu kitabın 344. sayfasında yer alan bir gazete haberini aşağıya alayım, daha sonra da haberde isimleri geçen iki mübarek insan hakkında -yine aynı kaynaktan
Radyoda Arkeoloji: 21 Temmuz 2014 Radyoda Arkeoloji'nin yedinci bölümü İstanbul'da tarımsal arazi kullanımını tarihi üzerineydi. Harvard Üniversitesi doktora öğrencisi tarihçi Aleksandar Shopov ile bostanlar kentin nerelerindeydi,kimlere aitti, nasıl işletiliyordu, kimler çalıştırılıyordu, su kaynakları ile ilişkileri ve sulama yöntemleri üzerine konuştuk. Programın son bölümünde ise yaklaşık bir yıl önce İBB ve Fatih Belediyesi'nin "Yedikule – Belgradkapı arası rekreasyon projesi" ile moloza gömülen tarihi Yedikule Bostanları'nı ele aldık.
Açık Yeşil 31 Temmuz 2013: Tüm ülkede ve dünyada çevre ve ekoloji mücadelesi devam ederken, İstanbul'un tarihi Yedikule Bostanları'nın Fatih Belediyesi ve İBB tarafından park yapılmak üzere yok edilmesine karşı mücadele de sürüyor. Açık Yeşil'de bu dabah Yedikule Bostanları'nda bulunan Cenk Yörükoğlu'na telefonla bağlanarak tam yerinden haber aldık.
17 Temmuz 2013: Yedikule Suriçi Bostanları'nın parka dönüştürülmek üzere, Fatih Belediyesi ve İBB tarafından, verimli topraklarının üzerine moloz dökülerek, buldozerlerle tahrip edildi. Hemen ardından, bostanları korumak amacıyla bir girisim kuruldu. Yedikule Bostanları'nda olanları ilk günden beri izliyoruz. Geçen hafta da Açık Dergi'de, 17 Temmz akşamı Yedikule Bostanları'nndaki iftardan ve sonrasında yapılan forumdan ses kayıtları aktardık:
Metropolitika: 17 Temmuz 2013 Bu hafta Aysim Türkmen ve Korhan Gümüş Metropolitika'da, tarihi Yedikule Suriçi Bostanları'nın parka dönüştürülmek üzere, Fatih Belediyesi ve İBB tarafından buldozerlerle tahrip edilmesini, Yassıada ve Sivriada'nın tarihi SİT alanı olma durumlarının kaldırılması ve imara açılmasını, şehre dair tüm bu müdahalelerin, 3. Köprü gibi diğer bütün büyük projelerle beraber kenti nasıl şekillendirdiğini ve bu politikaların ardındaki zihinsel zemini ele aldılar.
10 Temmuz 2013: Tarihi Yedikule Bostanları'nın Fatih Belediyesi ve İBB tarafından tahrip edilmesine tepki olarak oluşan sivil insiyatifi ele aldığımız programda konuğumuz Suna Kafadar'dı.