Yeni Şafak Gazetesi olarak yayın hayatına başladığımız ilk günden itibaren ülkemizde demokrasinin tüm kurumları ile yerleşmesi, milli irade ve değerlerimizin hâkim olması için tüm gücümüzle çalıştık.Bu ülkenin geleceğinin derin sularda boğulup gitmemesi için çaba sarf ettik.Fırtınalı günlerde sığını…
Malum video platformunda bir süredir vlog çalışmalarını izlediğim bir Japon hanımefendi var, adı sanıyorum Mei, ‘Mei Time' (@Meitimeyt) adıyla yayınlıyor videolarını. Bir trene atlayıp Japonya'nın tenhalarına doğru küçük gezilere çıkıyor. Trenin götüremediği noktalara yerel ulaşım araçlarıyla ulaşıyor ve gezisinin geri kalanında çoğu zaman tabiatın derinliklerinde telaşsız, acelesiz, rotasını kendi çizdiği uzun ve tadına doyulmaz yürüyüşler yapıyor.
Rüşvet v.s yollardan elde edilen kara paraların, özel jet ile her uçuşta en az 10 milyon doların Londra'ya kaçırıldığı, İmamoğlu'nun verdiği adreslere teslim edildiği iddia edildi! İBB soruşturmasında iş insanı Sarp Yalçınkaya etkin pişmanlık kapsamında ikinci kez ifade verdi. Yalçınkaya, “Müteahhitlerden ve kaçak bina sahiplerinden toplanan rüşvet paraları sanki hafriyat, döküm işinden kazanılmış paralar gibi faturalandırılmış, aklanmış, paklanmış, hediye paketleri şekline getirilmiş, yurt dışındaki İmamoğlu'nun bildirdiği adreslere teslim edilmiştir” dedi.
Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan'ın Mısır'ın başkenti Kahire'de geçen cumartesi günü yaptığı açıklamaları Filistin meselesinde Türkiye'nin tutumuna dair yeni bir aşama olarak görebiliriz. Kuşkusuz bu açıklamaları, Güney Kafkasya'da Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanan anlaşmayla birlikte değerlendirmek gerekir. Sayın Hakan Fidan aynı günde Kahire'de bulunmalarının önemine işaret etti ve iki hadiseyi birbirine bağladı.
Küreselleşme kavramı telâffuz edildiği yerde bâzıları için ciddî mide sancılarına sebebiyet veren bir kavram hâline gelen bir kavrama dönüştü. İlk başlarda belki de böyle değildi. II. Umûmî Harp sonrasında inşâ edilen kamplı, bloklu, kapalı sistemlerin boğuculuğundan bir kurtuluşu vaad ediyordu. Ama zamân içinde bunun bir dünyâ merkezîleşmesini ve belki de eski kamplaşmalardan daha boğucu bir neticesi olduğu görüldü. Küçümseyenler olabilir ama eski sistemde en azından bidâyette veri ulus devletlerin yine de bir seçme hakkı vardı.
Açıkçası Afganistan'a ilk gittiğimizde zihnimizde bizim de önceden duyduklarımızın etkisi çoktu. Yarım asırdır gün yüzü görmemiş bu ülkede 2 buçuk yıl önce işbaşına gelmiş olan bir yönetimin elbette her şeyi bu kadar kısa süre içinde halletmiş olmasını bekleyemezdik. Ancak kimsenin Taliban'ı anlayışla karşılama gibi bir durumu yok, esasen kimsenin öyle bir derdi de yok. Herkes önüne konulan haberleri kendi zevk ve beklentilerine göre konulduğu şekliyle tüketmekle yeterince mutmain.
Gazze'deki durum katlanılamaz bir noktaya ulaştı. Bıçak kemiğe dayandı, hatta kemiği parçaladı. İnsanlık tarihinin en acımasız toplu kıyımı, soykırımı gözlerimizin önünde gerçekleşiyor. Ve yapacak, yapabilecek hiçbir şeyimiz yok. Gösteriler, protestolar, boykot çabaları, kınamalar, ambargo tehditleri İsrail'i durdurmuyor. Her geçen gün şiddetin dozu artıyor. Sokak köpeklerinin bile bir deri-bir kemik kalmış videoları düşüyor önümüze; sokak köpeklerinin aç kaldığı bir ortamda insanlar, çocuklar, bebekler ne haldedir varın siz hesap edin. 21'inci Yüzyıl'da, sınırsız lüks ve şatafat dolu bir coğrafyada, 2,5 milyon insan açlıktan gözlerimizin önünde ölüyor.
Zengezur koridoru ile ilgili tarihi adımın atılması sonrasında, hem Ermenistan hem de Azerbaycan açısından oldukça mühim bir süreç başladı. Doğu-Batı arasındaki nakliye süresini kısaltarak ticari hareketliliği artırması beklenen bu stratejik adım, Türk devletleri arasındaki entegrasyona hizmet edeceği gibi Ermenistan'ın da dünya ile daha fazla temas etmesine katkı sağlayacak. Jeopolitik açıdan da kritik bir adım olarak görülen bu kararın hiç kuşkusuz bölgede İran ve Rusya açısından da yeni güvenlik denklemleri oluşturacağı ve birtakım öncelikleri değiştireceği açık.
MTO Kocaeli Akademik Yaz Kampı'mız, bu sene de doldu dolu geçti. Dünyanın ve ülkemizin dört bir yanından gelen talebeler hem muazzam makaleler sundular hem de benzersiz bir kardeşlik iklimi yeşerttiler. Eğitim sistemimizin asla başaramadığı iki büyük haslet bu. Kocaeli kampımızı bu kez MTO Avrupa Yakası hanımlar temsilcisi Semra Çoban Hanım kardeşimizin leziz kaleminden aktarıyorum. Zihin açıcı okumalar…
2026-2027 yıllarını kapsayacak 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde oldukça sert tartışmalar yaşanıyor. Bize gelen bilgiler işveren tarafının oldukça katı olduğu ve mali konularda esnek olmadığı yönünde. Bu köşeyi takip edenler birçok tartışmalı konuyu eğip bükmeden yazdığımı bilirler. Bu yazımda görüşmelerin niçin bu hale geldiğini ve neler yapılması gerektiğini açıklamaya çalışacağım.
1945 yılı sonrasında dünya ekonomisinde önemli ekonomi kurumları kuruldu. IMF, Dünya Bankası ve sonrasında kurulan Dünya Ticaret Örgütü öne çıkan önemli uluslararası ekonomi kurumlarıydı. Bu kurumların, yaptıkları işler dolayısıyla çok iyi sınav verdikleri söylenemez.
Modern dönem hakkındaki değerlendirme ve eleştirilerin yoğunlaştığı temel sorunlardan biri yalnızlıktır. Yaşadığımız dünyanın imkân ve sorunlarını konuşmaya başladığımızda söz döner dolaşır bir şekilde fertlerin giderek yalnızlaşması gelir. Hatta bilişim teknolojisinin gelişimiyle birlikte yalnızlaşmanın daha önce görülmedik şekilde arttığı söylenir. Yalnızlık aslında zıtlıkları barındıran ve bu sebeple de bu yönlerden ele alınması gereken bir durum.
İlk inşa edildiği tarihten günümüze gelene kadar kendisinden en çok bahsedilen, şu veya bu vesileyle sık sık gündeme gelen tarihi mabetlerden biri de Ayasofya'dır dersek bir gerçeği dile getirmiş oluruz. Ayasofya kilise iken de cami olduktan sonra da, fetret devri diyebileceğimiz müzelik döneminde de kendisini hiç unutturmamıştır. Bundan beş yıl önce tekrar asli kimliğini kazanıp İslam mabedi olduktan sonra da bu özelliğini, yani gündemi meşgul etmeyi sürdürüyor. Son olarak bir meczubun (!) Ayasofya'yı yakma teşebbüsünde bulunduğunu, muhtemel fâcianın son anda önlendiğini medyadan öğrendik.
Ankara'nın o zamanlar önemli bir ilçesi olan Keskin'in Armutlu köyünde doğmuştur. İlkokul dördüncü sınıfa geçtiği sene, köylerine öğretmen gelmez. 1957/ 58 senesinde bütün arkadaşları yıl kaybederken, abisinin asker arkadaşının yaşadığı komşu köydeki okula gider. Nafis Amca'nın evinde kalır. Her cumartesi atla kendi köyüne gidip pazar akşamları döner. Ertesi yıl ise, bir zamanlar Osmanlı'nın önemli yerleşim yerlerinden olan Keskin'de okuyacaktır. Bugünkü Kırıkkale şehri ise Kırık Köyü'dür. Beşinci sınıfı ilçede, yine bir akrabasının evinde kalarak okur. Artık ilkokul mezunudur. İlk mezuniyetini şöyle anlatır: “Sistem oldukça farklıydı. İlkokul mezunu olmak için yıl içinde başarınız ve notlarınız yetmiyor, ayrıca bir mezuniyet sınavına giriyordunuz. Mezuniyet sınavı da zordu, birkaç öğretmen birlikte her dersten sözlü sınav yapıyordu. Adeta bir jüri huzurunda ter döküyorduk. O yıllarda ilkokul mezunu olmak bir anlamda formasyon sahibi olmak demekti.”
Bizim neslin ya doğrudan veya dolaylı hocası oldu Prof. Dr. Tayyip Okiç (1902-1972). Bosnalı bir İslam aliminin, Doğu'da ve Batı'da okuyarak, master ve doktora yaparak iyi yetişmiş bir ilim adamı olan oğludur Tayyip Okiç. Ankara, Konya ve Erzurum'da, Y. İslam Enstitüleri, İslami İlimler Fakültesi ve İlahiyat fakültelerinde hocalık yaptı, hadis ve tefsir kürsülerini kurdu.
Son günlerde “Terörsüz Türkiye” süreci bütün hızıyla ilerlemektedir. Kısaca özetlemek gerekirse; Sayın Cumhurbaşkanımızın grup konuşmasında “iç cepheyi güçlendirme” vurgusunu ön plana çıkaran etkili hitabının ardından, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli DEM partililerin elini sıkarak birlik mesajı vermiş, kısa süre sonra da terör örgütünün kendi kendini feshetmesine ilişkin önemli bir beyanat paylaşmıştır.
Kocaeli'nde düzenlediğimiz bu yılki ilk MTO Akademik Yaz Kampı'mız, ruh dolu, hiç bitmesin istenen, kardeşliğin zirve yaptığı, entelektüel ve akademik kalitenin bir sonraki kampı iple çektirecek kadar derinlik kazandığı muazzam bir kamp oldu. Kampımızı MTO'nun bilme / bulma / olma sütunlarından oluşan medeniyet mefkûresi ışığında Azerbaycan temsilcimiz Vuqar Azizov kardeşimiz yazdı. Leziz bir pazar yazısı. Zihin açıcı okumalar…
Daha önceki yazılarımızda aynı işi farklı statülerde farklı maaşlarla yapan personel ve yaşanan sorunları gündeme getirmiş ve ortaya çıkardığı sorunları açıklamıştım. 8. dönem toplu sözleşme görüşmelerinde bu çarpıklık yüksek sesle gündeme geldi.
Jeoekonomik gerilimin güneyimizden doğumuza kaydığına, henüz emareler belirmemişken, Gürcistan konulu yazımla işaret etmiştim. Jeoekonomik parametreler bunun geleceğini gösteriyordu. Ancak ilk etkinin Azerbaycan'da gelişeceğini öngörememiştim. Ruslar gelen dalgayı ön satıhta karşılamayı benimsedi. Oldukça hasmane bir tavır takındılar kardeşimiz Azerbaycan'a karşı.
Almanya'da 200'den fazla ünlü isim geçen hafta Başbakan Friedrich Merz'e bir mektup göndererek hem uyardı hem devlet aklını tarif etti. Mektubu imzalayanlar arasında Almanya'nın önde gelen televizyon sunucuları, müzisyenler ve oyuncular vardı.
Bilinen hikayedir. Büyük müfessir Fahreddin Razi, sıcak bir günde pazarda dolaşırken bir buz satıcısının, buzlarını şöyle çığırarak sattığını işitmiş: “Sermayesi her an eriyen bu adama merhamet edin. Sermayesi her an tükenmekte olan bu zavallıya yardımcı olun.” Razi, kendisine “Asr Suresi'ni nasıl tefsir edersiniz?” diye soranlara bu manzarayı anlatıp “Asr Suresi'nin tefsiri budur” dermiş.
Geçenlerde dolaştığım bir şehir fuarında, fuardan stant kiralayan bir esnaf, fuar yetkililerine şöyle iletti derdini: “Bana stantta müzik açma, standın sana ait tarafından taşma, stantta tadilat yapma, sözleşmede sana tanımladığımız ürünlerin dışında ürün satma, SGK kaydı olmayan adam çalıştırma gibi maddeler sıraladınız burayı kiralarken. Ben de ilk günden beri bu kurallara harfiyen uydum. Fakat gördüm ki kurallara uymayan stant sahiplerine de bir şey olduğu yok henüz. Ben, kurallara uyduğum için cezalandırılmışım gibi hissediyorum kendimi.”
Osmanlı İmparatorluğu'nun Filistin'deki 401 yıllık uzun yönetimi boyunca, bazı eşraf aileleri öne çıkmıştı. Bu ailelerden bir kısmı, 1516'nın sonunda başlayan Osmanlı hâkimiyeti sırasında Filistin'de zaten mevcut olduğu gibi, bir kısmı da zaman içinde etkinlik kazanmıştı
Afganistan'ı bugün yöneten Taliban'ın arkasında 48 yıllık bir vatan müdafaası tecrübesi var. Büyük fedakarlıklarla, şehitleriyle, gazileriyle, stratejik ve taktik hamleleriyle ve sabırla, sebatla yoğrulmuş bir tecrübe. Ruslardan sonra ABD'yi de Afganistan'a geldiklerine geleceklerine bin pişman ederek tavizsiz bağımsızlık şuuruyla hareket eden bu insanları hangi duygular, hangi fikirler veya İbn Haldun'un tabiriyle nasıl bir asabiye motive ediyordu?
1950'li yılların ortası Soğuk Savaş'ın taraflarından ABD'nin bir paranoya seline kapılmasıyla şekillenmişti. Ülkenin bütün güvenlik ve istihbarat camiası, Sovyetler'in elinde kaç nükleer füze ve başlık bulunduğu üzerine yatıp-kalkıyordu…
Gazze, 21. yüzyılın en ağır insanlık trajedisine sahne olmayı sürdürüyor. Bu kadim toprak parçası coğrafi bir konumun ötesinde insanlığın vicdanına kazınmış bir yara olarak işaretleniyor artık haritalarda. İsrail'in uzun yıllara yayılan, sistematik ve uzun soluklu kuşatması altında yaşamaya mahkûm edilen milyonlarca insan, yalnızca bombaların hedefi değil; aynı zamanda açlıkla, susuzlukla, ilaçsızlıkla, elektriksizlikle ve en temel yaşam haklarından yoksun bırakılarak sistematik bir tükeniş sürecine sürükleniyor. Bu kuşatma, sadece bir yok etme çabası değil; bir toplumun iradesini, direncini, kimliğini ve geleceğini topyekûn silmeyi amaçlayan kapsamlı bir yıkım stratejisini temsil ediyor. Her gün, yaşam mücadelesi veren mazlumlar; bir dilim ekmek, bir damla su, bir kutu ilaç için hayatta kalmaya çalışırken, aslında insan olmanın anlamı her geçen gün biraz daha aşındırılıyor.
Yoğun iç siyaset ve küresel gündem içerisinde bazen çok büyük öneme sahip gelişmeler ve hayatımızı belki bugün etkilemiyor gibi görünse bile ilerleyen dönemlerde oldukça olumlu etkileyecek adımlar gözden kaçabiliyor. Bu bakımdan günlük hayatın içindeki hızlı veri akışı ve faiz ile enflasyon gibi konular nedeni ile ben de çok büyük önem atfettiğim bir meseleyi ancak bugün kaleme alabiliyorum.
Bestesi rahmetli Atilla Özdemiroğlu'na, sözleri ise rahmetli Aysel Gürel'e ait, Sezen Aksu'nun “Gülümse” adlı albümünde yer verdiği, Duman ve rahmetli Barış Akarsu'nun da seslendirdikleri ünlü parçanın adı, şu sıra İsrail'in geldiği son çılgınlık noktasını gayet iyi anlatıyor. Lübnan'a saldır, Suriye'ye saldır, İran'a saldır… Körfez ülkelerini ABD vasıtasıyla kışkırtıp yanına al… 2 milyon Filistinliyi memleketlerinden sürme, Afrika'nın, Asya'nın çöllerinden birine yerleştirme planları yap… Memleketlerini terk etmeye zorlamak adına insanları aç bırak… Bombalayarak yok ettiğin on binlere ilaveten bir çırpıda 92'si çocuk 160 kişiyi açlıktan öldür… Güvenlik Kabinesinde Filistin ve Gazze'yi bütünüyle işgal etme kararı al…
Önceki yazımızı şu soruyla bitirmiştik: “Kurumlaşmada yetkinliğe ulaşmış tasavvufu yani İslam ahlakıyla tahkim edilmiş dini kültürü aklın örtülmesine sevk eden, diğer bir söyleyişle bilimin de o muhteşem kültüre eklenerek kültürleşmesine mâni olan şey nedir?” Bu sorunun cevabı önce siyasi, sosyal ve kültürel, sonra bilimsel ve sanatsaldır. Bunlara dini ayrıca eklemiyoruz çünkü, bizim anlayışımızda din ve dünya ayrımı (laiklik) olmadığından din hayatın içindedir, hayatın hareketi de dine dahildir.
Tramp çatıya çıktı. Beyaz Saray'ın çatısına. Ne maksatla? Anteni mi düzeltecek? Kiremit mi aktaracak, şap mı çekecek? Önemli bir hareket mi gösterecek? Putin gelmezse atlarım mı diyecek? Doğru cevap: E) Hiçbiri imiş. “Nükleer füzeler” diye bağırdı, el salladı ve yürüyüp gitti.
Kur'ân-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde müminlerin birlik ve beraberlik içinde olmaları sıklıkla tavsiye edildiği gibi cemaatle namaz, cuma namazı ve hac gibi ibadetlerde müminlerin bilfiil bir araya gelmeleri sağlanmıştır. Öte yandan, müminlerin fırkalara ayrılıp bölünmemeleri hususunda uyarılar içeren pek çok âyet-i kerime ve hadis-i şerif bulunmaktadır. Kısaca, Hikmetli Kitab'ın ve Kutlu Elçi'nin, müminleri ‘fırkalaşmadan cemaatleşmeye' teşvik ettiğini söyleyebiliriz.
ABD Başkanı Trump, Washington'da, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Paşinyan ile bir araya gelecek. Oldukça önemli. Bir anlaşma bekleniyor mu? ABD bu kartı neden açıyor? Bu gelişme “Grand Strategy”de nasıl bir değişime işaret ediyor? Bir analiz ve bazı bilgiler paylaşacağım ancak önce resmin bütününe bakalım.
Eski ezberler önümüzü kesiyor. Eski Türkiye aklı çözüme direniyor. Dünü bir türlü dünde bırakamadığımız için bugünümüzü inşa etme cesaretini gösteremiyoruz. Yarınımıza dair gereksiz soru işaretleri bırakıyoruz.
Türk-Kürt kardeşliği son birkaç asırda epeyce yıprandı, örselendi, hırpalandı. Her iki tarafın da hataları var, haklı gerekçeleri var. 1980 sonrası PKK terörüyle birlikte Kürtler arasında ulusalcılık yaygınlaştı. Türkleri zehirleyen ulusalcılık bu sefer Kürtleri zehirlemeye başladı. Öcalan'a, PKK'ya, terörün siyasi uzantısına sempati arttı. Terörle mücadelede yapılan hataların bunda büyük payı vardı. 80 ve 90'lar boyunca terörist ve Kürt, güvenlik ve özgürlük ayrımına dikkat edilmedi.
MTO olarak Kocaeli'nde çok verimli, ruh dolu, entelektüel ve akademik hayatımızın seviyesini yükseltecek güzel bir akademik kamp yaptık. Diriliş Kampı'nda gerçekleştirdiğimiz etkinliğimize desteklerini esirgemeyen Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanımız Tahir Büyükakın'a ve Genel Sekreter Hayri Baraçlı kardeşime yürekten teşekkür ediyorum.
Başkan Trump'ın özel temsilcisi Steve Witkoff'un Moskova'da Putin'le görüşmesi sonrasında verilen mesajlar, Washington'ın yaptırım baskısının Moskova'nın dikkatini çekmeyi başardığı yönünde. Putin'le Trump arasında Moskova'da önümüzdeki hafta bir görüşme olabileceği şeklindeki açıklamalar, Trump'ın Rusya'yla petrol ticareti yapan ülkeleri hedef alacağı tehdidinin etkili olduğuna işaret ediyor. Ancak Putin'in kalıcı bir ateşkese yönelik adım atmaktan ziyade Amerikan baskısını yumuşatmak istediği anlaşılıyor. Trump'ın Hindistan'a ek gümrük vergilerini %25'ten %50'ye çıkardığını açıklaması ve Rusya'yla petrol ticareti yapan diğer ülkeleri de %100 seviyelerinde gümrük tarifesiyle tehdit etmesi, Rusya'nın en önemli gelir kaynağını sekteye uğratacak bir adım olur. Bunu engellemek isteyen Putin'in Trump'a iyi niyetli müzakere yaptığı izlenimi vermeye hazır olduğu ancak bunun kalıcı bir ateşkes ve nihai bir barışla sonuçlanmasının son derece uzak bir ihtimal olduğunu unutmamak gerekiyor.
Trump yönetimi, arapsaçına dönen haliyle yeni kapsamlı tarifeleri 7 Ağustos 2025 itibarıyla yürürlüğe aldı. Buna göre ithalat vergileri yüzde 10–50 arasında ülkelere göre değişiyor. Gümrük vergisi tahsilatları aynı gün itibarıyla uygulanmaya başlandı.
Farkında olmak gerekiyor ki, dünyanın dengeleri hızla değişiyor. İsrail dışındaki egemen devletler, mevcut düzenin aleyhlerine işlediğini anlamaya başladılar. Yeni küresel düzenin doğum sancıları duyulurken, eski belirsizlikleri sonlandıracak adımlar göreceğimiz de netleşmeye başladı.
Hayriye ve Kübra öğretmenden altı saat sonra ayrıldım. Zor oldu bu ayrılık. İstanbul'dan ayrılmaktan bile daha zor. Beşer tane tost, onar bardak çayın içine geçmişimizi bıraktık. Sanki tanıyormuşuz gibi Kübra'nın internet kurdu olan annesinin kulaklarını çınlattık gece boyu. Şehit edilen öğretmenlerin, polislerin çetelesini tutan annesinin. Yaşça onlardan büyük olmanın avantajını kullandım. Onlar bu avantajı mesleğimin hanesine yazdılar. Ben henüz E.'den yeteri kadar uzaklaşamamış olmanın çaresizliğine kaydettim.
Bir önceki yazımızda zikrettiğimiz, tam adı “Takîyüddin Ebû Bekr Muhammed İbn Kadı Zeyneddîn el-Şeyh Ebû el-Abbas Ma'rûf İbn Şeyh Şehâbeddin Ahmed İbn Muhammed İbn Muhammed İbn Ahmed İbn Yusuf İbn Ahmed İbn el-Emir Nasuriddîn Mengüpars İbn el-Emir Nasuhiddîn Humâr Tegin el-Esed el-Arin emir el-Mücahidîn” olan Takîyüddin er-Râsıd'ın değerli eleştirisi şu cümlelerle ile bitiyor:
Kabil'in caddelerinde arabalarımız kaotik bir trafiğin içinden kendine yol bularak gitmeye çalışırken dikkatimizi en çok çeken konulardan biri neredeyse hiç veya çok az trafik ışığının olması. Son sürat birbirine doğru gitmekte olan araçlar son anda bir manevrayla çarpışmaktan kurtarıp yollarına hiçbir şey olmamış gibi devam ediyorlar. Bu Türkiye'deki veya Avrupa'daki trafik düzenine alışık birilerinin kolay anlayabileceği bir durum değil. Kaos içinde bir düzen var ve işliyor.
7 Ekim'den bu yana soykırıma gerekçe teşkil edebilecek bütün eylemlere imza atan İsrail, son dönemde daha fazla uluslararası tepkiye muhatap olmakta. Bu tepkiler her ne kadar İsrail'i soykırımından geri adım attırmaya muktedir olmasa da orta-uzun vadede İsrail'in izolasyonuna katkı sağlamakta ve her geçen gün İsrail karşıtı blokun genişlemesi çok daha mümkün hale gelmektedir. Son dönemde tepkilerin artmasına neden olan husus ise Gazze'deki yoğun ablukanın yarattığı açlık ve buna bağlı olarak çoğu çocuğun yetersiz beslenmeden kaynaklı ölümleri.
Trump ve Cumhûriyetçi Parti, finansal oligarşinin bir mânâda yüzüne gözüne bulaştırdığı Rusya-Ukrayna savaşını telâfî etmek misyonu ile iktidâra geldi. Arkasında enerji ve bilişim teknolojisine dayalı sermâye vardı. Trump, ABD'nin Ukrayna'ya verdiği desteği hemen kesti ve Avrupa'yı büyük bir boşluğa düşürdü. Bunu Putin ve Rusya sempatisi veyâ onun sulhperverliği ile açıklamak çok sığ bir değerlendirme olur. Avrupa'nın telaşla ekonomisini askerîleştirme karârı vermesi bir çıkış yolu değil. Bunun karşısında çok ciddî yapısal engeller var. Trump,Avrupa'nın eninde sonunda ABD'ye muhtaç olduğunu gâyet iyi biliyor. Artık savaşı elini kirletmeden yürütecek ve lüzumsuz bulduğu masraflardan kurtulacak; hattâ ABD'yi kâra geçirecek.
Yerleşimci kavramına aşina olduğumuzu zannetmiyorum. Bu kavramın işaret ettiği olgu ve insanlar, en azından bizim medeniyetimize yabancıdır. Literatür taraması yapıldığında yerleşimcilerle ilgili yayınlar da yaklaşık olarak son yirmi yılda ortaya çıktı. Patrick Wolfe'un “Settler colonialism and the elimination of the native” başlıklı makalesi 2006'da yayımlanmış. Fayez Abdullah Sayegh'in “Zionist settler colonialism” başlıklı makalesi daha eskidir.
Hafta başında TÜİK, temmuz ayına ilişkin enflasyon oranlarını açıkladı. Buna göre temmuz ayında TÜFE, aylık bazda %2,06 artarken yıllık enflasyon ise %33,52 olarak gerçekleşti.
Artık kelimeler işe yaramıyor. Artık cümlelerin hükmü bitti. Artık hiçbir söz kalplere işlemiyor. Artık zihinler hiçbir doğruya açılmıyor. Artık “insan olmanın ekseni” kaybedildi. İnsan varlığının sıfır noktasına sabitlendik, bön bön bakıyoruz. Gazze'de yaşatılanlar politika ile konuşulmaz. Açlıktan yavaş yavaş öldürmeler askeri taktiklerle konuşulmaz. Ekmek tuzağı kurup kurşuna çağırmalar kriz cümleleriyle konuşulmaz. Artık hiçbir şey hep alışık olduğumuz krizlerle tanımlanamaz.
Bastığınız bir ceket askıdan kurtulur ve düşer ya bazen, işte her şey biraz böyledir. Her yeri donatabileceğinizi sandığınız bir duygu, günün sonunda elinizde kalır, solgun, kırık. Her şeyi anlatabileceğinizi sanarak girersiniz söze, sonra siz onları çağırdıkça kelimeler kaçar olur zihninizden. Güzel bir hayal kurarsınız ama o sizi kurmaz.
Enerjide dışa bağımlılığın azaltılması, ekonomik ve siyasi açıdan çok önemlidir. Enerji bağımlılığının düşmesi daha az ithalat, daha düşük cari açık, daha rekabetçi bir ekonomi ve dolayısıyla enerji fiyatlarından fazla etkilenmeyen daha istikrarlı bir ekonomi demektir.
Büyük Millet Meclisi'nde bütün olumsuz, akıl dışı itiş kakışlara rağmen aklı selimin galebe çalmasıyla kurulmuş olan Komisyon'un çalışmaya başladığı gün Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş'un açılış konuşmasını heyecan ve umutla dinledim…
Küresel ekonominin uzun süredir derin bir dönüşüm geçirdiği yadsınamaz bir gerçek. Ve bu gerçekliğin en görünür aktörü ise başlarda Amerika'nın problemi gibi görünen ancak bugün Endonezya'dan Türkiye'ye, Meksika'dan Vietnam'a kadar birçok ülkeyi aynı anda sarsan sessiz ama yıkıcı bir ekonomik yayılmaya dönüşen Çin. Bizde diğer ülkelerden farklı olarak bu dışsal baskıya eşlik eden nur topu gibi bir yüksek faiz ve konkordato zincirimiz olduğunu da ekleyelim. Hal böyle olunca biri dışarıdan basınç uyguluyor, diğeri ise içeriden damarları tıkıyor. Günün sonunda rekabet gücünü, üretim cesaretini ve ödeme kapasitesini kaybetme riski ile aynı anda karşılaşıyoruz.
Küresel ölçekte ticari olarak şirketler arasında jeopolitik olarak da ülkeler arasında su ve enerji savaşı yeni başlıyor. Suriye ve Irak'ta, su ve enerji kaynaklarının kimin elinde olacağı sadece komşu ülkeleri ilgilendirmiyor. ABD ve Avrupa devletlerinin de en çok ilgilendiği bir alan bu.
ABD'nin bütün NATO bileşenleriyle birlikte Afganistan batağından kurtulmak üzere çekip gidişlerinin üzerinden 4 yıl geçti. 15 Ağustos'u baz alacaksak 9 gün düşebiliriz bundan.