Yeni Şafak Gazetesi olarak yayın hayatına başladığımız ilk günden itibaren ülkemizde demokrasinin tüm kurumları ile yerleşmesi, milli irade ve değerlerimizin hâkim olması için tüm gücümüzle çalıştık.Bu ülkenin geleceğinin derin sularda boğulup gitmemesi için çaba sarf ettik.Fırtınalı günlerde sığını…
Batılı liderler bile ilginç Kurban Bayramı mesajları yayınlıyorlar. Kurban'ın “dünyaya barış, kardeşlik ve huzur getirdiğini” ifade ediyorlar. “Böylesine güzel bir bayramları olduğu için” Müslümanları tebrik ediyorlar.
Memleket meselelerini idrak etmeye 90'ların başında başladım. O günler, bugünden farklıydı. Sosyal medya yoktu. Her gün önümüze şiddet içerikli videolar düşmüyordu. Bir yönüyle sansasyonel gelişmeler karşısında henüz “hissizleşmemiştik.”
Özgür Bey, velinimeti bildiği yolsuzluk sanığı Ekrem Bey'i savunmak için miting yaptı. Gaziosmanpaşa inledi desek yanlış olmaz. Eline mikrofonu aldı, esti gürledi. Çok sinirliydi. Kısık sesi daha da çatallı çıkıyordu.
İki kelime çok anlamlı ve değerlidir. Biri kardeşlik, diğeri Türkiye. O kadar önemlidir ki bütün sorunlarımızın çözümü burada yatıyor aslında. Yeter ki kardeşlik anlayışının hakkını verelim.
Bu makaleyi tam olarak anlamlandırmak için geçen haftanın makalesini okumanız gerektiğini ifade edeyim. Zira o bilgilere burada değinmeyeceğim.
Yaşadığı çağın ve mekânın, insanın algı biçimleri ve yaşam tarzı üzerindeki etkisi yadsınamaz bir gerçeklik. Bu etki, dinî ritüelleri ve uygulamaları algılama, anlamlandırma ve yaşama konusunda da kendisini çok bariz bir şekilde hissettiriyor. Kurban ibadetini düşünelim mesela. Çok eskilere gitmeye gerek yok. Çocukluk çağımı yaşadığım seksenli yıllara gidelim. Doğduğum ve büyüdüğüm semt olan Fatih Camii civarında, seksenli (hatta doksanlı) yıllardaki Kurban Bayramı günlerini size kısaca resmedeyim.
Geçtiğimiz ay vefat eden Joseph S. Nye, Jr. ve Robert O. Keohane'in Foreign Affairs'de yayımlanan ‘Uzun Amerikan Asrı'nın Sonu' adlı makalesi, Amerikan yumuşak gücünün Trump politikalarının sonucu olarak zayıfladığını savunuyor. ABD'nin askeri ve ekonomik gücünün yumuşak gücü olmadan ayakta kalamayacağını savunan yazarlar, Trump'ın gümrük tarifesi, uluslararası anlaşmalardan çekilme ve müttefiklerine yönelik cezalandırıcı politika izleme gibi adımlarının uzun vadede Amerikan yumuşak gücünü erittiği uyarısında bulunuyor.
Kıymetli okuyucularım, otuz yıldır “burada”yım. Çok bayramlar geçirdik. Çok bayramlardan geçtik. Gâh teselli niyetine bayramlaştık, gâh bayram ibadettendir diye en acı zamanlarımızda birbirimizi bayrama davet ettik. Ama bu bayram.... Ama bu bayram....
İki gündür yüreğimde Hac günlerini, Mekke sokaklarını, Arafat'ı ve Medine'nin kokusunu dolandırıyorum. Bu yıl gidenlerin yazılarına, paylaşımlarına bakıyorum. Bir hissiyatı arıyorum. Neydi tam bilmiyorum?
Tarih 7 Aralık 1941 sabahı, yaklaşık 353 Japon uçağı, altı uçak gemisinden havalanarak PearlHarbor'a saldırdı. Saldırı iki dalga halinde gerçekleşti ve yaklaşık 2 saat sürdü. Saldırı sonucunda 8 Amerikan savaş gemisinden 4'ü batırıldı, özellikle USS Arizona tamamen yok oldu. 188 Amerikan uçağı yok edildi. 2.403 Amerikan askeri ve sivil hayatını kaybetti, binden fazla kişi yaralandı. Bu olay, 2. Dünya Savaşı'nın seyrini değiştirdi ve ABD'nin savaşa resmen girmesine neden oldu.
Bir gün mutlaka, bir Kurban Bayramı sabahında, Kâbe avlusundaki minberde, hatip bayram namazı hutbesini irad edecek. O hutbe Kâbe'nin yanı sıra Müzdelife'de, Mina'da, Akabe'de milyonlarca hacı tarafından dinlenecek, dünyanın her köşesindeki Müslümana ulaşacak. Sabırla, umutla, imanla o hutbeyi bekleyeceğiz. O hutbe bir gün mutlaka okunacak. Beklenen o hutbe, şundan daha derin, daha dokunaklı, daha sarsıcı olacak:
Gazze soykırımı hukuken kanıtlandı ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) Katil Netanyahu hakkında tutuklama emri verildi. Ama o halen istediği ülkeye seyahat ediyor. Yakın zamanda Türkiye kendi hava sahasını kullandırmadığı için iki millet tek devletin ikincisine gidememesi ise üstü siyaseten örtülen derin bir çelişki örneği olarak duruyor önümüzde.
Mevcut hukuk nosyonları ve sosyal bilimlerin kavramları ile izah edilemeyecek bir durum ile karşı karşıyayız. Sadece 7 Ekim sonrasıyla sınırlandırdığında bile İsrail'in Gazze ve Filistin'de açık ve sistematik bir soykırım amaçladığı görülmektedir. Soykırımda herhangi bir yaptırımla karşılaşmayan İsrail'in nasıl durdurulacağı ise en önemli soru.
Dikey bir eksende bakacak olursak Türkiye tam da iki büyük istikrarsızlık sâhasının arasında kalıyor. Kuzeyimizde, Karadeniz'i içine alan Rusya-Ukrayna savaşı; güneyimizde ise İsrâil-Filistin savaşı devâm ediyor. Bu savaşları ateş hattındaki münferit güçlerin savaşları olarak değerlendirmek son derecede hatâlı olacaktır. Daha tutarlı ve ihâtalı olan ve ateş hattındakilerin arkasında hangi güç kümelenmelerinin olduğunu dikkate alan değerlendirmelerdir.
Almanya'nın İsrail'e desteğinin İkinci Dünya Savaşı'nda Orta Avrupa Yahudilerine yönelik soykırım suçuyla doğrudan bir ilişkisinin olmadığını ifade etmeye çalıştık. Bunun yanında Doğu Akdeniz sahillerinde Yahudilere yeni bir yurt inşa etme ideolojisi olan Siyonizm'e Orta Avrupa milletlerinin düşman olmadığı da bilinir.
Merkez Bankası blog sayfasında “Parasal Sıkılaşma, Temerrüt Riski ve Firmaların Konut Satışı” başlıklı bir çalışma yayımlandı. Bu çalışmada reel sektörün son dönemdeki durumunun belli göstergeler üzerinden incelendiğini görüyoruz. Çalışmanın çıktısı kabaca şöyle; reel sektör çeklerindeki karşılıksız çek oranı düşük, ticari kredilerdeki tahsili gecikmiş alacaklar oranı tarihsel ortalamanın altında ve firmaların finansman oluşturma amaçlı konut satışları çok düşük. Yani özetle “reel sektörün durumu kötü olsaydı konut satarlardı” gibi bir sonuca giden çalışma görüyoruz.
Haber şu; “İsrail SİHA'ları, Gazze'de yardım bekleyen sivillere ateş açtı.” Son birkaç haftadır hemen bütün haberler bu şekilde. Bu haberler de normalde Gazze'den her gün gelen ölüm haberleri gibi verildi. Yüzlerce insan bu şekilde hayatını kaybetti, yüzlercesi de yaralandı. Kimse de bu haberlerin içeriğinin aslında ne olduğunu tartışmıyor. Kimse buradaki insanlık dramını, aşağılık soykırım yöntemini sorgulamıyor. Kimse, binlerce insan üzerinde denenen “açlık oyunları”na, ölüm oyunlarına, zevk için insanların bu şekilde avlanmasına bakmıyor.
Herkes her şeyin ve her yerin ne kadar gürültülü olduğundan şikâyet ediyor. Bunun tersi olsa, mesela mutlak sessizliğe yakın bir sessizlik ortamı oluşturulabilse insanlar böyle bir yerde yaşamayı ister miydi? Dünyada hâlâ insanların ulaşamadığı yerler var, muhtemel ki bir kısmı son derece sessiz ortamlara sahip!
Dezenflasyon sürecinde uygulanan daraltıcı maliye ve sıkı para politikaları ile enflasyon oranı, yani fiyat artış hızının zamanla yavaşlayacağı ve fiyat istikrarının sağlanacağı öngörülmektedir.
Yılın malum mevsimindeyiz… Yani, markaların değerlerinin tespit edildiği ya da onların ürettiği değerlerin sıralandığı araştırmalar mevsimi… Bu bağlamda iki ciddi çalışma yayınlandı bile; Brand Finance ve Capital 500… İkisinin bazı ortak yanları da var… Uluslararası marka değerlendirme kuruluşu Brand Finance'in 2025 yılına ilişkin “Türkiye'nin En Değerli Markaları-Türkiye 125” çalışmasının sonuçlarına göre; Türk Hava Yolları (THY) 2 milyar 266 milyon dolarlık marka değeriyle bu sene de ilk sırada yer alarak son 10 yıl içindeki 9. birinciliğini elde etmiş. İkinci sırada 5 yıldır THY'nin takipçisi olan ve 1 milyar 645 milyon dolarlık değere ulaşmış Arçelik varmış.
Konfeksiyon, ayakkabı ve saraciye sektörlerinin yüzlerce ürüne dönüştürdüğü hayvan derisi onlarca sektörün ana ham maddesi. Her yıl Kurban Bayramı'nda çöpe attıktan sonra yılda 120 milyon dolarlık ham deri ithal eden ülke kalkınabilir mi?
Hac mevsimi ve Kurban Bayramı İbrahimi dinlerin ümmetlerinin kendi aralarındaki yüzleşmenin veya karşılaşmanın bir şekilde gerçekleştiği bir büyük olaydır. Günümüz dünyasında aralarında cereyan eden kavgalar, savaşlar ve tartışmalar bir bakıma 3500 yıl öncesine kadar giden olayların günümüze kadar gelen yansımaları. O olaylar esnasındaki konumlanmalar, sonrasındaki ayrışmalar günümüzde her birine adeta iyice yerleşmiş, oturmuş kişiliklerine, karakterlerine uygun roller yazıyor.
Yarın (5 Haziran), Arap-İsrail Savaşları'nın Araplar ve Müslümanlar açısından en yıkıcı aşamasını teşkil eden Altı Gün Savaşı'nın 58'inci yıldönümü. İsrail, 1967'nin 5-11 Haziran günleri arasında düzenlediği ani ve hızlı saldırılarla komşularının en kritik topraklarını işgal etmeyi başarmıştı.
2010 yılında dünya, açık sularda insanlığa karşı işlenen bir suça tanıklık etti. İsrail donanması, Gazze'ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine uluslararası sularda baskın düzenleyerek 10 barış aktivistini katletti. O gün, Filistin'in yalnızlığı bir kez daha tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildi. Fakat aynı zamanda Mavi Marmara, dünyanın dört bir yanından gelen vicdan sahibi insanların Filistin halkının onuru için birleşebileceğini de gösterdi.
Bu toprakların en acı biberi Hatay'ın Samandağ ilçesinde yetişiyor olabilir; ancak Türkiye ekonomisinin en acı ve pratik gerçekleri nefis yemek tariflerinde değil İSO 500 listesinde yer buluyor kendine. Ya da bu gerçeğe bakılırsa “İSOT 500” demek çok da yadırganmaz gibi duruyor.
Fazla değil ‘birazcık' bilenler, pazartesi günü İstanbul'da gerçekleşen Rusya-Ukrayna toplantısından bir şey çıkmayacağını kestiriyorlardı. Öyle de oldu. Bu ‘faydasız' anlamına gelmiyor. Öyle veya böyle ‘yapıcı atmosfer' tarifi doğrudur…
İlk kitaplarım yetmişli yılların başında yayımlandı. Yazdıklarım genç bir yazarın başarılı lâkin alışılmış ürünleriydi. Hikâye konusunda biçim ve muhteva için esaslı bir yol bulmalıydım. Bir süre yazmadım ve bu yolu aradım.
Dünyanın en zengin iş insanı Elon Musk yalnızca bir teknoloji girişimcisi ve fütürist olarak değil aynı zamanda önemli bir siyasi aktör olarak şimdiden tarihe geçti. Kendisini kült lideri gibi takip eden ve her yaptığında bir deha aramaya kalkanlar kadar teknoloji ve iş dünyasındaki başarısının o kadar da abartılmaması gerektiğini savunanlar da var.
CHP'nin şaibeli 38. Olağan Kurultayı ile ilgili iddianame tamamlanarak mahkemece kabul edildi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın hazırladığı iddianame için söz sırası mahkemede.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca irtikap, rüşvet nitelikli dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırmak, kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirmek suç örgütü lideri olmak suçlamalarından tutuklanan İmamoğlu ile Atatatürk'ü ve İstanbulu feth ederek yeni bir çağ başlatan Fatih Sultan Mehmet'i aynı kefeye koyarak bir tutma skandalına imza atan CHP lideri hakkında Türkiye'de zıvanadan çıktı yorumları yapıldı.
Nehirler tersine akar mı? Akar, niye akmasın! Bunca zaman yokuştan aktılar, bu sefer de yokuşa aksınlar. Kemal Bey'i en fazla eleştirenler şimdi onu savunuyor. Sular da şu günlerde tersin tersin gidebilir. Son kurultay şaibe gerekçesiyle iptal edilecek ve Kemal Bey tekrar partinin başına geçecek diye bir telaş, bir endişe başladı ki… Bu ihtimalden fena hâlde rahatsız olanlar görülmemiş bir baskı yapar oldu.
ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi” Steve Witkoff verdiği bir röportajda “şunları söylemişti: “Neocon unsur savaşın sorunları çözmenin tek yolu olduğuna inanıyor. Başkan, kişiliğinin gücünün, belirli durumlara vereceği tepkilerin, insanları ABD hükümetinin çıkarları doğrultusunda daha iyi şeyler yapmaya yöneltebileceğine inanıyor. Ben de buna inanıyorum”
Niyeti güzel olanın bakışı güzel olur. Sözü de güzel olur. Güzel söz ve güzel göz güzel niyetin göstergesidir. Kötü söz, iyi niyet iddiasına gölge düşürür.
Artık savaşlarda “cephe” ya da “cephe hattı” yok. Ülkenin bir bölümünde savaş yapıp diğer bölümlerini savaş dışı bırakma ihtimali yok. Sınırınızda savaşıp içeriyi koruma şansı yok. Hiçbir ülkenin kendini sınırının sıfır noktasında savunma imkanı yok. Artık bir savaşa giriyorsanız ülkenin tamamı savaş alanı, tamamı cephedir. Konvansiyonel savaş araçları, orduların çarpışması diye bir durum artık olmayacak. Ordular kadar milletler de savaşın içinde olacak.
Bilindiği üzere, Cumhuriyet Halk Partisi genellikle ülke gündemine kurultaylar ve hizipçilik tartışmalarıyla gelir ve bu konularla kamuoyunu meşgul eder. İkincil olarak, hükümet eleştirilerinde “bir bardak suda fırtına” koparır; medya üzerinde büyük bir etki oluşturur, ancak bir ay sonra söylediklerini kendileri de unutur. CHP, birkaç kez Adalet ve Kalkınma Partisi'ne özenerek vizyon koyma girişiminde bulundu; ancak her ikisi de başarısızlıkla sonuçlandı ve sonrasında bu girişimlerinden pişman oldular.
Rusya Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Şoygu'nun dediği gibi… “İstanbul, müzakerelerle ilgili ana platform haline geliyor.” İstanbul merkez haline geldikçe, Türk gazeteciler için gelişmeleri derinlemesine takip/analiz etme imkanı doğuyor. Yaşananlar ve daha sonra Batı basınına yansıyan haberler, 16 Mayıs'ta gerçekleşen ilk tur müzakerelerle ilgili yazdıklarımızı (Bakınız; Putin İstanbul'da Elini Gösterdi, 20 Mayıs) doğrular nitelikteydi. Önceki gün yaşanan önemli bir gelişme de 30 Mayıs tarihli, “Savaşı Rus Topraklarına Taşıyacaklar” başlıklı yazımızı, dumanı üstünde tüterken teyit etti.
Ülkelerin ekonomik karakteri borsalardaki en değerli şirketlerine yansır veya en değerli şirketleriyle yansıtılır. Mesela ABD ana endeksinde en değerli şirketler teknoloji şirketleridir. Çin'in teknoloji, e-ticaret, bankacılık şirketleri üstte gelir. Japonya'nın otomotiv, endüstri, finans ve teknoloji şirketleri ilk sıralarda yer bulur. Almanya'da yazılım, endüstri, finans ve telekomünikasyon üsttedir. Türkiye'ninse ilk sıralar kompozisyonu bozuktu. Yıllarca ilk üçe banka dışında şirket sokulamamıştı. Bırakın ilk üçü ilk ona dahi bankacılık dışındaki sektörlerden firma sokabilmek istisnaiydi.
İzlemezse, ne mi olur? Hiç… Ama koca bir hiç… Ekrem İmamoğlu'nun seçim öncesi verip de sonra tutmadığı vaatleri buna en güzel örnektir… Başkaları da var tabii… Özgür Özel'in bu yılın başındaki kırmızı kart göstermeye yaptığı çağrı mesela… Peki eylem bunu izledi mi? Tıss…
Türkiye, giderek paçozluğun kendisine her bakımdan alan bulduğu bir ülke oluyor. “Tarhana içip dürüm yiyen felsefeden, kola içip hamburger yiyen Kur'an'dan anlamaz” diyen paçozu filozof, “Filistinli diye toprağını satan adama derler” yalanını dolaşıma sokan müptezele tarihçi, her yıl çıkardığı ciltli Mustafa Kamal kitaplarıyla köşelik olan madrabaza gazeteci, onlarca ağaç kestirerek yaptırdığı denize nazır kaçak villalarla parayı vuran alçağa solcu şarkıcı falan diyoruz ve buna da hiç kimse “lan ne oluyoruz?” demiyor.
“Neren uzundur” diye sormuşlar bir muammere, “yaram uzundur” demiş. Yaramızdır dıştaki her şeye ilk çarpandır. Ağrısıyla zihnimizdeki varlığını sürekli diri tutarken, uzandığımız her yere de önce o varır; çünkü öndelik ve öncelik onun hakikatidir. Varlığından kaynaklanan endişemiz ve korkumuzla aklımızın, ilgilerimizin hep eşiğinde durur; onu unutmaya çalıştığımızda yani negatif gayretimizde bile yine fiillerimizin önüne yerleşen odur.
Siyaset özü itibariyle ahlaki bir eylemdir. İnsanın dünyayı değiştirmeye başladığı andan itibaren gerçekleşmeye başlayan bir varoluş biçimi. Bütün yaratılmışlar arasında dünyayı değiştirmeye, olduğundan farklı bir hale getirmeye dönük bir irade ortaya koyabilecek insandan başka bir varlık yok.
CHP lideri Özgür Özel ve ekibi CHP'de patlayan yolsuzluk suçlamalarını "rüşvet irtikap hırsızlık dolandırıcılık iddialarının İmamoğlu'na çok yakın A takımından gelmesini bu kişilerin itirafçı olup yolsuzluklarla ilgili çok ciddi itiraflarda bulunmalarını görmezden gelip İmamoğlu suç örgütüne övgüler yağdırması kamuoyunda aşırı tepkilere neden olmaya başladı. Üstelik CHP'nin 4-5 Kasım 2023'te yapılan 38. Olağan Kurultayı'nda yaşanan ve şu anda açıktan devam eden ‘Kurultay davası gerginliği geçtiğimiz günlerde yaşanan açıktan kavgada kullanılan zehir zemberek sözlerle daha da ileri bir boyuta taşındı. İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu cephesi birbirine girdi.
Hegemonya çift boyutlu bir kavramdır. Bunu, kuvvet dayatması ile rızanın birliği olarak değerlendirebiliriz. Her hegemonik oluşum, ister istemez bir boyutuyla askerî bir kuvvet; diğer boyutuyla da bu kuvvetin varlığına dayalı kültürel bir kudret icap ettirir. Hiç şüphesiz, her ikisini de besleyen esas unsurun ekonomik üstünlük ve kaynak zenginliği olduğunu ıskalamamak gerekir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan verilere göre, Türkiye ekonomisi 2025 yılının ilk çeyreğinde yüzde 2 oranında büyüdü. Bu büyüme, AA Finans Büyüme Beklenti Anketi'nin yüzde 2,17'lik tahmininin biraz altında kaldı. Ekonomik büyüme beklentileri için önemli bir öncü gösterge olan sanayi üretimi de ilk çeyrekte düşük büyümenin gerçekleşeceği konusunda sinyaller vermişti. Sanayi üretimi, 2025 yılı ilk çeyreğin Ocak ayında yıllık bazda yüzde 1,2 artış gösterirken, aylık bazda yüzde 2,3 azalmıştı. Şubat ayında hem yıllık yüzde 1,9 hem de aylık bazda yüzde 1,6 oranında düşüşler yaşamıştı.
Dünkü yazımda Sağlık-Sen Genel Başkanı Mahmut Faruk Doğan bey ve beraberindeki heyetle görüşmemizdeki genel konulara yer vermiştim. Bugünkü yazımda ise söz verdiğim üzere Sendikanın toplu sözleşme görüşmelerinde gündem oluşturmaya çalıştığı sağlık çalışanlarının taleplerine yer vereceğim.
7 Ekim 2023'ten sonra dünyanın yaşamakta olduğu değişimi bütün boyutlarıyla ortaya çıkarabilmek için herhâlde epeyce bir zamanın geçmesi gerekecek. Evet, Gazzeliler ve bütün Filistinliler tarihin tanık olabileceği en büyük yıkımlardan birini yaşadı fakat bu yıkımın şiddeti Filistinlilerin ve Gazzelilerin kaybettiğine yorulamaz. Eğer Filistinlilerin bir gün anayurtlarında bağımsız bir devlet kurma hayalleri gerçeğe dönüşecekse buna yol açan en önemli hadiselerden biri hiç kuşkusuz 7 Ekim 2023'ten sonraki direniştir. O günden bugüne Gazze, dünyanın en büyük güçleri tarafından yıkıma uğratılmakta fakat kadınlar ve çocuklar da dâhil olmak üzere bütün bir Müslüman halk mücadeleden geri durmamaktadır. Bu dönem zarfında Filistinlilerin direnişi bazen Stalingrad ile bazen de Vietnam ile karşılaştırıldı. Bunlar elbette süreci anlamak açısından önemlidir fakat ne Sovyet döneminin ideolojisi ne Vietnamlıların vatan müdafaası Batı medeniyetinin diğer yüzünü bütün insanlığa gösterme başarısını gösterebilmişti. Filistinliler esasen bu büyük savaşı ideolojik olarak kazanarak daha şimdiden tarihin en büyük zaferlerinden birine imza attılar.
İstanbul merkezli Sosyalist Enternasyonal toplantısının ardından sol üzerine çeşitli tartışmalar yapılıyor. Daha önceki yazımda Türkiye'de CHP'ye eklemlenen ve elbette solun hepsini temsil etmeyen bir grubun enternas-yonal içerisindeki rolü ve etkisi üzerine bir analiz yapmıştım. Analizde, CHP ve Türkiye'de klasik solun dünya siyasetinin ana aksına dair iddialarının etkisini kaybettiği ve statükoyu temsil eden CHP'nin enternasyonal içindeki rolünün de ciddi bir eleştiriye tabi tutulması gerektiğini söylemiştim. Özellikle CHP'nin son on yıldaki değişimine bakıldığında, bu rol ve etki üzerine daha fazla tartışma yapılması gerektiği de kanaatindeyim.
İkinci Viyana kuşatmasını zafere ulaştıracak maddî gücümüz de manevî gücümüz de yoktu. Viyana, bizim kızılelmamız'dı: İslâm'ın bayrağını, diriltici sesini ve nefesini Avrupa'nın tam kalbine ulaştırabilmekti. O gün bu fetih gerçekleşmedi. Yarın Avrupa İslâm'ın diriltici sesiyle buluşacak, başka bir yolculuğa çıkacak inşallah... Bugün Avrupa'yı eşcinsellik / sapkınlık dalgası esir almış durumda: Hedonizmin zaferi, Batı düşüncesinin ve sanatın bitişi bu.
İlim ve sanat erbabının iktidarla/otoriteyle münasebetleri hep mesafeli olagelmiştir; ateşe yaklaştıklarında yanacaklarını, uzaklaştıklarında ayazda kalıp donacaklarını bilirler. Otorite, ilim ve sanat erbabı için zemini hazırlar, imkanlar sağlar, yolları açar, destekler, teşvik eder, en başta özgürlüklerini güvence altına alır. İlim ve sanat erbabı da dalkavuk gibi övmekten, her yapılana peşinen burun kıvırmaktan kaçınarak belli bir mesafeden gerektiğinde över, gerektiğinde yererler.
Yeryüzünde hiçbir sıkıntısı olmadan yaşayan tek bir insan yok! Hayat böyle bir şey değil çünkü, nimetlerle külfetler kol kola geziyor hayatın içinde. İnsan olmayı öğrenebilmemiz için böyle olması gerekiyor. Ham kalmayıp pişmemiz için… Burada mesele işin sıkıntılı, dertli taraflarıyla başa çıkabilecek bir halet-i ruhiyeye sahip olmakta…
Genelde İslam dünyasında özelde Türkiye'de sıkça tartışılan meselelerden biri, dindarlık meselesidir. Dindarlık çok farklı türden tartışmalara konu oluyor. Dinden tam olarak neyi anlayacağımız ve dini nasıl yaşayacağımız soruları yani dindarlığın mahiyet ve muhtevası özellikle popüler bir konu olarak sürekli gündeme geliyor. Son yüzyılda İslam dünyasının önde gelen şahsiyetlerinin cevaplamaya çalıştığı soruların başında dinî nasların Müslümanların mevcut vaziyeti dikkate alındığında nasıl yorumlanacağı sorusu gelir desek yanlış olmaz. Neredeyse çağdaş İslam dünyasındaki tüm hareketler bir bakıma bu soruya verdikleri cevaplarla temayüz ediyorlar. Kısaca dindarlık tartışmalarının çok geniş bir bağlamı var. Bu geniş bağlamda dindarlık tartışmalarının bir kısmı, dindarlığı, İslam dünyasının şimdiki durumunu okumak için, bu okuma vasıtasıyla da tarihimizi değerlendirmek için bir manivelaya dönüştürüyor. İşin ilginç tarafı, bu tartışmanın zıt kutupları aynı kavram üzerinden birbiriyle çelişen yorumlar yapıyor.