Yeni Şafak Gazetesi olarak yayın hayatına başladığımız ilk günden itibaren ülkemizde demokrasinin tüm kurumları ile yerleşmesi, milli irade ve değerlerimizin hâkim olması için tüm gücümüzle çalıştık.Bu ülkenin geleceğinin derin sularda boğulup gitmemesi için çaba sarf ettik.Fırtınalı günlerde sığını…

Türkiye'de sigara tüketimi artık bireysel bir tercih alanının çok ötesine geçmiş, adeta toplumsal bir “kendine zarar verme ekonomisi” inşa etmiş durumda. Sağlık Bakanı'nın “Toplumun üçte biri sigara kullanıyor” açıklaması, aslında hepimizin bildiği ama yüksek sesle söylemekten kaçındığı gerçeği yeniden hatırlatıyor. Bir anlamda biz sigaraya değil, sigara bize bağımlı hâle gelmiş. Karbon emisyonlarının çevreye bıraktığı tahribat “karbon ayak izi” ile ölçülüyor ve ona göre politikalar şekilleniyorsa, nikotinin topluma bıraktığı iz de benzer bir ciddiyetle değerlendirilmelidir.

İsrail basınından Israel Hayom'da yayımlanan habere göre, İsrail'in eski Askeri İstihbarat Şefi ve Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS) Direktörü Tümgeneral (E) Tamir Hayman Türkiye'nin bölgede giderek artan nüfuzuna ilişkin dikkat çekici açıklamalarda bulundu.

Bazı sergiler vardır; kapısından içeri girdiğiniz anda sizi yalnızca bir sanatçının dünyasına değil, daha derin bir tefekküre, kelimelerin ötesine geçen bir sessizliğe davet eder. Abu Dabi'de Saadiyat Adası'nda yer alan Bassam Freiha Art Foundation'da açılan “Nja Mahdaoui: The Choreographer of Letters” tam da böyle bir sergi. Harfin mimarisini, yazının ritmini, boşluğun sesini yeniden düşünmeye çağırıyor izleyiciyi. İnsanın belleğinde, dilden önce başlayan bir hareket yankılanıyor burada.

Sizi bilmem ama benim tarihi romanlarla tanışıklığım çocukluğuma kadar gider. O romanlarda en çok işlenen konulardan birisi Türklerle Hristiyanlar arasındaki çatışmalardır. Her hikâyede en çok sevdiğim bölüm Türk erkeklerinin gönüllerini kaptırıp evlendikleri Hristiyan kadınların anlatıldığı kısımdır. Bu kadınlar ilk başta dinlerinde diretirler ve fakat zamanla hak dinimizin kıymetini anlar ve mutlaka kelime-i şehadet getirirler. Safiye Erol'un Ciğerdelen romanında anlattığı Estergon Kalesi'ndeki Cangüzel efsanesi de tam da böyle bir zemine dayanır. Osmanlı soyu da buradan ilerler.

ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray yetkililerine verdiği bir direktifle, Müslüman Kardeşler Teşkilâtı'nın (kısaca: İhvân) bazı kollarının “terör örgütü” olarak tanımlanıp tanımlanamayacağıyla alakalı bir rapor ve inceleme hazırlanmasını istedi. Amerikan basınına yansıyan ayrıntılara göre: Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Hazine Bakanı Scott Bessent ve Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard, konuyla alakalı olarak hazırlayacakları kapsamlı raporu 30 gün içinde Trump'a sunacak. Trump'ın, İhvân'ın özellikle Mısır, Lübnan ve Ürdün'deki kollarının ABD'nin ulusal menfaatlerine ve Amerikan vatandaşlarının güvenliğine tehdit oluşturup oluşturmadığının araştırılmasını istediği kaydediliyor.

Beylikle padişahlığın bir tüy kadar yok değeri Mela'nın yanında Mülk-ü cihana değişmem, sevgiliden gelirse bir zerre inayet

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın son Almanya-Berlin ziyaretinde taraflar, ilişkilerde “jeostratejik ve jeopolitik” bağlama, stratejik bağların varlığına işaret etti…

Trump'ın özel temsilcisi Steve Witkoff ile damadı Jared Kushner, Ukrayna tarafıyla görüşmeler sonrasında 28 planlık ‘barış planının' son halini Putin'le görüşmek üzere Rusya'ya gittiler. Trump yönetiminin Zelenski'ye Şükran Günü'ne kadar süre verdiği plan, hafta sonu Ukrayna'nın Savunma Bakanı Rüstem Ümerov'la Florida'da yapılan görüşmeler sonrasında revize edilmiş şekilde Moskova'ya sunulacak.

Bizim mahalle bakkalımızın ortanca ortağı (Dükkânın sahibi üç kardeşler) dükkânda boş kaldığında siyaset yapmaya bayılıyor. Samimi olduğu, nazının geçtiğini hesap ettiği her müşteriye o anda vakti varsa güncel siyasi gelişmeleri kısaca anlatarak düşüncesini öğrenmek istiyor. Ben de zaman zaman bu sorulara muhatap oluyorum. Limon ve lavabo açacağı almak için girdiğimde elindeki telefondan bir medyatik uzmanın Papa ile ilgili konuşmasını dinliyordu.

Papa'nın Türkiye ziyareti, sosyal medyada yine alışıldık tartışmaları beraberinde getirdi. Çok da şaşırtıcı değil. Türkiye'de anlık ve kısır atışmalar için her zaman müsait bir zemin var. Herkesin kritik meselelerde hazırda bekleyen bir evhamı, bir kanaati, bir komplosu bulunur. Misal, Sumud'a katılmışım ama Papa'nın ülkemizde ayin yönetmesine itiraz etmemişim… Bu iki konunun nasıl yan yana getirildiğini anlamak zor. “Sumud ile ne alakası var?” demeyin; aslında çok alakası var. Çünkü Papa'nın Türkiye'ye gelip, Hristiyan dünyasına birlik mesajı vermesi, “insanlığın içinden çıkamadığı İsrail sorunu” ile düşündüğümüzden çok daha derin bir yere temas ediyor.

Gerçekten İstanbul artık bir “ikametgâh” olmaktan çıktı. Bilhassa İstanbul, yani Kadıköy ve Beyoğlu yakaları değil de asıl İstanbul. Yani “Sur içi”. Eminönü, Çemberlitaş, Sultanahmet, Çarşıkapı, Gedikpaşa, Cağaloğlu, Beyazıt, Laleli vb. gibi saymaya gerek görmediğimiz semtleri; ardından Kumkapı, Yenikapı, Haseki, Fındıkzade, Kocamustafapaşa, öbür yanda Süleymaniye, Şehzadebaşı, Fatih... Her neyse... Bütün bu semtler sakinlerinin oturdukları evleri gözyaşları arasında terk etmelerinden sonra birer birer atölye, iş hanı, çarşı, pasaj, dükkân vb. ile doldu.

Kemâlât teferruattan doğar! İnsanlar için de bu böyledir devletler için de. Büyük meselelerini halleden insan ve devletler, başkalarının nazarında küçük gibi görülen meselelere dair irade, teklif, iddia ve nihayet eylem ortaya koyabilirler.

Herhangi biri değil, partinin önceki Genel Başkanı Kemal Bey CHP yönetimine seslendiğinde “Yolsuzluğa bulaşan herkesin hesap vermesi gerektiğini” söylemişti. Tek kelimelik özetle “Arının” demişti. Milyonlarca defa izlenen o görüntülü mesaj tarihe geçti.

ABD'de genç kuşaklarda İsrail'e destek çok ciddi ölçeklerde düşerken, Filistin'e destek giderek yükseliyor. “İsrail Lobisi”, “Neoconlar” ve diğer iki partili İsrail yanlısı ana akım siyasetçiler genç Amerikalılar'da gözlenen bu değişimin kalıcı olmasından korkuyorlar. Daha da çarpıcı olan, Amerikalı genç Yahudilerin de İsrail'den kopmaya başlamalarıydı. Pazar günkü yazımda Washington'da gerçekleştirilen “Kuzey Amerika Yahudi Federasyonları Genel Kurulu”nun(JFNA) etkinliklerinde bu meselenin tartışıldığına değinmiş idim.

Vatikan Devlet Başkanı Papa 14. Leo'nun 5 günlük Türkiye ziyareti kimi çevrelerce bir “fırsat” olarak görüldü ve son derece çirkin ithamlar eşliğinde bir rant devşirme gayretine yine ibretle şahitlik ettik.

Sosyal medyada siyasi, etnik, terör eksenli ya da çıkar amaçlı örgütlenmeler etkisini kaybediyor. Türkiye'nin ana gündemini belirleyen bu yapay, hastalıklı sosyal medya örgütlerinin tasfiye edilmesiyle Türkiye gündemi daha sakin, daha nitelikli hale getiriyor. Bu da yepyeni bir fırsatı önünüze çıkarıyor: İçerik zenginliğini, fikir işçiliğini besleyen, Türkiye'nin küresel ölçekte atılımlarının altını dolduran çabalara fırsat doğuyor. Genel itibarıyla bütün medya alanlarına yansıyan düzeysizliği kaliteye dönüştürmek için de imkan sağlıyor.

Bu milletin savunma sanayini gelişmesinin tarihimizde birbirine zıt iki etki oluşturmuştur. Osmanlı döneminde askeri teçhizatla başlayan yenilenme ve modernleşme zihniyet modernleşmesine kadar varmış, Tanzimat'tan başlayan süreç İkinci Mahmut devri ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında radikal garpçılığa kadar varmıştır.

Gelin size insanı diğer canlılardan ayıran bir icaddan bahsedeyim bugün. Tarihin en acayip buluşundan… Her tatlı şeyin içine girdiği, her sevincin içinden çıktığı üretilmiş bir beden parçasından…

Müthiş bir zafer… Sıfır fire… Kurultay'a katılanların tamamının oylarıyla seçilen Özgür Özel, sadece kendisi için gerekli ‘güvenoyu'nu sağlama almakla kalmadı, onun çok daha ötesinde, izlediği tüm politikalar için de onay almış oldu…

Batı-Ankara ilişkileri, on iki yıllık bir fetret döneminin ardından yeniden tanımlanıyor. Yeni bir tür ilişki biçiminden bahsediyoruz. Ancak henüz adı konmadı. Çerçevesi de net değil. Bu noktada söyleyebileceğimiz tek şey, ilişkilerin, on iki yıl önce kaldığı yerden devam etmeyeceğidir. Çünkü bu on iki yılda çok şey değişti. Türkiye değişti. Bölge değişti. Dünya değişti.

Papa'nın İznik'i ziyareti hakkında kendisine mikrofon uzatılan bir vatandaşımız, bu ziyaretin turizmi hareketlendireceğini ve gelirlerini artıracağını söylüyordu. İznik'i bilenler buranın tarım yönünden çok bereketli olduğunu; özellikle 6 Şubat depreminden sonra “taşı toprağı altın” bilinerek şehirden kaçılacak ilk yer haline getirildiğini iyi bilirler.

Önceki hafta 5 günlük bir Avrupa Turu yaptık. Türkiye'den Muharrem Kartancı ve değerli eşi Ümmühan Hoca, Avrupa'dan MTO Avrupa temsilcimiz Nırdane Dabak Hanım kardeşimizle birlikte. Önce Hamburg'da, ardından Hannover'de bir konferans verdim ve birkaç unutulmaz, tadına doyulmaz program yaptım. Ardından Bremen'de bir güzel kardeşimizi ziyaret ettik.

Teknoloji ve medyadaki dijitalleşmenin iyimser düzeyde ele alınmasına karşı son dönemde ortaya çıkan ve erken sayılabilecek bir eleştiri Evgeny Morozov'un “The Net Delusion” isimli çalışmasıdır. Morozov'a göre, sosyal ağlar ve internet üzerinden baskılanan dünyamız, zannedildiği kadar iyi bir hayat sunmamaktadır bize. Duygu ve düşüncelerin yönlendirilmesi kadar devlet ve devlet dışı aktörler eliyle manipülatif bir araca dönüşen medya araçları, distopik bir dünyayı da beraberinde getirmektedir. Özellikle son on yılda Cambridge Analytica skandalı ve Brexit gibi süreçlerde seçmenlerin manipüle edildiği ve birçok ülkede aşırı sağ ve popülist siyasete yönelik destekler verildiği bilinen gerçekler.

Pakistan'daki Cemaati İslami'nin (Cİ) Kongresine davetli olarak katılan ve sayıları yüzü bulan uluslararası katılımcılarla birlikte Cİ yönetimi “Adil bir Küresel Düzen Arayışı” başlığı altında bir gün boyunca devam eden bir yuvarlak masa toplantısı düzenledi. Kuşkusuz Cİ'nin Pakistan içindeki “Adil Düzen” iddiası ve arayışı ülkenin kendi iç sorunu olarak, kendisinin baş edeceği bir mesele. Bu konuda yeni Cİ yönetiminin ülkenin daha demokratik ve daha adil bir düzen için mücadelesini daha aktif bir şekilde vereceğine dair güçlü işaretler var.

Tekmil dünyânın dikkatini İznik ve İstanbul'da yoğunlaştıran Papa'nın Türkiye ziyâreti arkasında kamuoyundaki çok sayıda tartışmayı bırakarak nihâyetlendi. Papa'nın İznik ve İstanbul ziyâretinin bizim açımızdan kendi başına bir kıymeti ve ehemmiyeti olduğunu zannetmiyorum. Daha evvel pek çok başka Papa Türkiye'yi ziyâret etmiş; hattâ çeşitli âyinlere iştirak etmiştir. Yâni bu ilk Papa ziyâreti değildir.

İsrail'in Gazze'ye yönelik kolonyal yayılmacı saldırıları yeniden başladığında ortaya çıkan inanılmaz yıkım çok kimseyi derinden sarsmıştı. Yaklaşık yüz yıldır Filistinlilere yönelik soykırım, etnik temizlik ve sürgün bir medeniyet politikası olarak sürdürülmesine rağmen Batı dünyasında ne kilise ne sivil toplum örgütleri ve ne de ideolojik gruplar ciddiye alınacak bir karşıtlık oluşturmuştu. Tam aksine Filistinlilere yönelik devlet politikaları toplumsal tabanlarda da karşılık bulmuştu.

Başta İbnü'l-Arabî olmak üzere vahdet-i vücudcu düşünürler, kendi varlık anlayışlarını ifade etmek için çeşitli anlatım yollarına başvururlar. Bunlar arasında belki de en anlaşılır olanı bu düşüncenin temel kabullerini topluca ifade etmeye kabiliyetli daire örneğidir. Bilindiği üzere daire merkez nokta, çeper ve bu ikisi arasındaki yekpare yüzeyden oluşur. Buna göre varlık, merkez noktadan çepere doğru genişleyen bir daire gibidir.

İnsanların mevsimlere dönük ilgisi ve dikkati azalınca, mevsimlerin beraberinde getirdiği duygulara yönelik bir hassasiyeti, bir hissiyatı da kalmadı. Mevsimler herkes için farklı şeyler ifade ediyor olabilir elbette ama herkesin birleşeceği belli ortak duyguları da var elbette. Mesela ilkbaharı daha çok umudun, tazelenmenin, yeni başlangıçların mevsimi olarak algılarız. Yaz günleri neşe, canlılık ve coşkunun yükseldiği dönemlerdir. Sonbahar adı üstünde hazan mevsimidir, daha duygulu, daha melankolik ve daha düşünceli oluruz yaprakların döküldüğü mevsimde. Şimdilerde günler boyunca şehirlerin üstünü yumuşak beyaz örtüsüyle örtecek kadar kar yağmıyor pek ama genel olarak kışlar o karlı zamanların hissiyatıyla, yani sessizlik, huzur ve daha güneşli günleri bekleyiş duygularıyla anılır ve algılanır.

Bu hafta çarşamba günü kasım ayı enflasyon oranı açıklanıyor. KASIM AYI ENFLASYON BEKLENTİLERİ AA Finans'ın Türkiye İstatistik Kurumu tarafından çarşamba günü açıklanacak kasım ayı enflasyon beklentilerine göre, kasım ayı enflasyon beklentilerinin ortalaması yüzde 1,31 olurken yıllık enflasyonun yüzde 31,65'e düşeceği beklenmektedir. Diğer yandan, 2025 yılı sonu enflasyon beklentisi de kasım ayı itibarıyla yüzde 31,89 oldu.

Silah bırakarak kendini feshettiğini ilan eden terör örgütü PKK, kuruluş yıldönümünü Suriye'de işgal ettikleri ilçede canlı PKK heykelleriyle kutladı. Dağ tiyatrosu adlı grubun gösterisinde dört dilde “Son değil yeni bir başlangıç” mesajları verilirken eğitimini tamamlayan 450 terörist için de mezuniyet töreni yapıldı.

TBMM'de kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun 3 üyesi geçtiğimiz hafta İmralı'ya giderek Öcalan ile görüştü. TBMM Başkanlığı'ndan görüşmenin 3 saate yakın sürdüğü ve “olumlu” geçtiği yönünde kısa bir açıklama yapıldı. Komisyonun 4 Aralık'ta toplanarak İmralı'daki bu görüşmeyi değerlendirmesi bekleniyor.

Siz ne yazarsanız yazın bazı bürokratlar hiç hesaba çekilmeyecekler gibi hareket ediyorlar. Özellikle de mahalli idarelerdeki bürokratlar yerlerinden hiç kalkmayacaklarmış gibi hareket ediyorlar. Hayatın bütün safhalarının bir imtihandan ibaret olduğunu bilen, inanan ve ona göre amel edenler ise bir gün hesap verecekmiş gibi hareket ediyorlar. Bir de inançla hiç ilgisi olmadığı halde sanki inanan insanlar gibi hareket edenler var ki bunları takdir etmemek mümkün değildir. Adamların her ameli iliklerine kadar inanan bir insan gibidir.

İkinci dünya savaşından bu yana ilk defa bu dönemde sivil gemiler hedefte… Sadece Karadeniz'de değil, Güney Çin Denizi'nden Aden'e ve Venezuela'ya kadar tüm gerilim bölgelerinde denizler sıcak. Bu durum hep beklenen o “üçüncü” ihtimalin yaklaştığının bir işaretçisi…

Yediği içtiği önünde, gıda başta olmak üzere her türlü temel ihtiyaçlarını karşılamış, geniş bir eve sahip, zengin bir insan topluluğunun kalabalık şehirlerde ve yoğun nüfusta değişip değişmeyeceğini merak eden Amerikalı bilim insanı John Calhoun tarafından gerçekleştirilen “Universe 25” deneyinin sonuçları üzerindeki değerlendirmeler bilim dünyasında halen en çarpıcı ve kaygı uyandırıcı çalışma.

Suriye iç savaşında Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri'nin (ABD) karşı karşıya gelmesi, Soğuk Savaş sonrası dönemin en büyük stratejik ayrışmalarından birini ortaya çıkardı. Bu kırılma, bölgesel jeopolitiği kökten değiştirmiş; son tahlilde Türkiye'nin lehine sonuçlar doğurmuştur. İç savaşın ilk yıllarında “Suriye'nin Dostları” adı altında 60 ülkeden oluşan bir koalisyon kurulmuş, Türkiye de bu yapının en etkili aktörlerinden biri olmuştu. O dönem sanki ABD ile Türkiye aynı hedeflere yürüyormuş gibi görünse de zaman içinde amaçların ne kadar farklı olduğu açık biçimde ortaya çıktı.

Kur'an-ı Kerim'i anlama ve açıklamayı -Allah'ın bizzat açıklamaları dışında- Peygamberimiz (s.a.) yapar, ashâb yapar ve bir de sonrakiler (Mâtürîdî'ye göre fukahâ) yapar. Bu anlama ve açıklamalara “Allah'ın muradı, onun katındaki doğru anlayış, mutlak İslam budur, diyebilmek için ya Peygamber veya onun yanında bulunup ilgili olaylar üzerine yapılan açıklamalara şahit olmuş sahâbî olmak gerekir ve bu anlayış “tefsîr”dir.

Sömürgecilik tarih boyunca biçim değiştirdi ama “işleyişi” asla değişmedi. Güçlü olan, zayıf olanı “bağımlı” kılmanın yollarını buldu. Bundan 500 sene öncesine kadar “keşif” adı altında topraklar işgal ediliyordu. Afrika kıtası 1800'lerin sonundaki Berlin Konferansı'nda cetvelle paylaşıldı. Ardından askeri işgaller başladı, koca Osmanlı İmparatorluğu pay edildi.

Sinesinde barındırdığı tarihi eserlerin zenginliği bakımından İstanbul elbette ki, en başta gelen şehirlerimizden biridir. Camileri, mescitleri, çeşmeleri, sebilleri, hamamları ve kamu hizmetleri veren diğer yapıları bir tarafa bırakarak söyleyecek olursak, bu şehri süsleyen bazı binaların da bir tarihçe-i hayatı, bir yapılış ve kullanılış hikâyesi vardır. İşte bunlardan biri de Cağaloğlu'nda bulunmaktadır ve ilk inşasından bugüne kadar çeşitli ilim ve kültür hizmetlerine ev sahipliği yapmıştır.

ABD'de iki partili İsrail'e koşulsuz destek politikasının Demokratlar'ın ve Cumhuriyetçiler'in genç tabanlarında ciddi şekilde sorgulanması İsrail yanlısı siyasetçileri köşeye sıkıştırmış görünüyor. Öte yandan genç Yahudiler de İsrail'den kopuyorlar. Bu yüzden “Önce İsrail” siyasetçileri de İsrail'e desteğin erimesinin bir ”nesil sorunu” olduğunu itiraf ediyorlar.

Kamu görevlilerinin görevlerinden kaynaklanan bazı suçlardan dolayı yargılanması belirli kurallara bağlıdır ve oldukça da ayrıcalıkları vardır. Bu nedenle savcılığa yapılan suç duyuruları nedeniyle kamu görevlileri sıradan bir vatandaş gibi doğrudan ifadeye çağrılmazlar.

Tadı yok hayli zamandır; dünyanın, hayatın, insanın ve muhabbetin. Pandemiyle birlikte bir şeyler oldu sanki. Dünyanın kahrını çekmek daha bir zorlaştı, hayatın anlamı hepten yitti, insanın çilesi katmerlendi iyice. Dünya, hayat ve insan hepsi birden muhabbetle anlamlıydı, muhabbetin bile tadı tuzu yok artık.

Pakistan Cemaati İslami'si Mevdudi tarafından kurulduğu 1941 yılı ve bir davet hareketinin yanısıra aynı zamanda bir siyasi partiye dönüştüğü 1956 yılından beri toplumda ciddi bir kültürel, ideolojik hegemonik güç oluşturuyor.

Papa'nın Türkiye ziyaretinden tedirgin oluyorsanız, sebebi, ‘bunlar yine bir şey çeviriyor' kolaycılığı olmasın. Bırakırsanız zaten çevirirler. Öte yandan, ‘işkillenmek' bir güvenlik refleksidir ama yerli yerine oturttuğunuzda…

“Her yere konferansa gidiyorsun, ama daha kendi memleketine gelmedin!” sitemlerini uzun süre işittikten sonra, hafta içi nihayet hemşerilerimle hasbihal etmek üzere memleketimde, Mersin'in Anamur ilçesindeydim.

Türkiye'de gıda fiyatlarında son yıllarda yaşanan keskin artış artık bir ekonomik gösterge olmanın çok ötesinde; toplumun refahını, kamu vicdanını ve adalet duygusunu doğrudan ilgilendiren bir sınav hâline gelmiş durumda. Tarladaki mahsulün fiyatı ile marketteki etiket arasındaki makas açıldıkça açılıyor; üretici emeğinin karşılığını alamıyor, tüketici ise en temel gıdaya pahalı erişmenin inanılmaz hazzını yaşıyor. Bu tablo, piyasanın kendiliğinden denge kurma kabiliyetini kaybettiğini apaçık gösteriyor.

Bütün bir yılı “enflasyon”, “faiz” ve “dezenflasyon” terimlerini konuşarak geçirdik. Görünen o ki bu terimleri bir süre daha konuşmaya devam edeceğiz zira 2026 yılında da enflasyon istenilen seviyenin üzerinde kalacak gibi görünüyor. Elbette 2025 yılı içerisinde yaşanan bazı gelişmelerin enflasyon hesaplarını bozduğu gerçeğini de kabul ediyorum ancak yine ifade etmeliyim ki enflasyon tahminlerini sürekli yukarı yönlü güncellemek itibar açısından çok güzel bir görüntü değil.

Papa 14. Leo'nun, Sayın Cumhurbaşkanımızın daveti üzerine ülkemize gelişi hakkında söylenmedik söz, yapılmadık analiz neredeyse kalmadı. Dünya basınında ilk haber bu… Yurt dışına yaptığı ‘ilk resmi ziyaret'in Türkiye'ye olmasının altı özellikle çiziliyor. Papa'nın barış, aile gibi yumuşak konulara değinmesi ve barışın tüm dünyada yayılmasında ülkemizin üstlendiği rolün altını çizmesi son derece önemliydi.

Papalık Hristiyanlığın en büyük ve politik olarak bağımsız bir kurumudur. Bu kurumun başındaki kişiye de papa denir.

Haberciler bugünlerde Papa'nın İznik ziyareti ile meşgulken, bu kardeşinizin aklına bir vakitler gittiği İspir ve Erzurum ziyareti geldi. Ses benzerliğinden öte sebepleri var. O zaman yazdığım yazıda, mezarlığı olmayan bir beldeden söz etmiş ve ayrıntısını daha sonraya bırakmıştım. Kısmet bugüneymiş.

Bazı konular etrafındaki tartışmalar, göründüğü kadar masum değildir; zâhirde salt ilmî-akademik bir tartışma gibi görünebilir ama işin iç yüzü incelendiğinde saf bir niyetle ve ilmî bir yaklaşımla ulaştığınız sonuç, hiç de iyi niyetli olmayan ve ilmî-akademik incelemenin sonucunu hiç önemsemeyen fakat mevzuyla alakalı siyasî, iktisâdî ya da ictimâî ya da şahsî menfaatleri olan bazı devletlerin, yapıların, grupların veya insanların ekmeğine yağ sürebilir. İslam'da din adamının ya da ruhbanlığın olup olmadığına dair yapılan tartışmalar da biraz böyledir.

En sevdiğim mekânlar içinde birinci sırayı her zaman kütüphaneler ya da kitap dolu salonlar alır. Böyle mekânlar, konferans salonlarından çok daha cazip gelir. Kürsülerin, sahnelerin olduğu salonları fazlasıyla kurumsal, mesafeli, tek taraflı iletişim imkânlarıyla zamanın ruhuna da uygun bulmuyorum. Bu salonlar kitle iletişim araçlarının popüler olduğu zamanlara eşlik eden etkinlik mekânlarıydı. Bugünün iletişim kanalları çok çeşitli ve dağınık; her platform, her mekân, her araç artık iletişimin mecrasıdır.