Yeni Şafak Podcast

Follow Yeni Şafak Podcast
Share on
Copy link to clipboard

Yeni Şafak Gazetesi olarak yayın hayatına başladığımız ilk günden itibaren ülkemizde demokrasinin tüm kurumları ile yerleşmesi, milli irade ve değerlerimizin hâkim olması için tüm gücümüzle çalıştık.Bu ülkenin geleceğinin derin sularda boğulup gitmemesi için çaba sarf ettik.Fırtınalı günlerde sığını…

YeniŞafak


    • Jan 8, 2023 LATEST EPISODE
    • daily NEW EPISODES
    • 5m AVG DURATION
    • 3,866 EPISODES


    Search for episodes from Yeni Şafak Podcast with a specific topic:

    Latest episodes from Yeni Şafak Podcast

    Ahmet Ünlü - 2023 yılı için memurların günlük hayatta bilmesinde fayda olan pratik bilgiler

    Play Episode Listen Later Jan 8, 2023 7:30


    Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan Mali ve Sosyal Haklara İlişkin 1 No.'lu Genelge ile maaş verileri % 16,48 oranında belirlenerek açıklandı. Ancak Cumhurbaşkanı tarafından verilecek zam oranı % 30 olarak açıklanmıştır. Yapılan bu açıklamanın hayatiyet kazanabilmesi için kanuni düzenleme yapılması gerekmektedir. Bugünkü yazımızda 2023 yılı Ocak ayı sonrasında memurların günlük hayatlarında sıklıkla karşılaştıkları/karşılaşacakları ve bilmesinde büyük fayda olan kritik bilgileri okuyucularımızla paylaşacağız. Maaş Katsayısı: Memur maaş katsayısı toplu sözleşme ile belirlenmektedir. 2023 yılı Ocak ayı itibarıyla maaş katsayısı 0,388581'dir (Kanuni düzenleme yapıldıktan sonra 0,4336839 olacaktır). Maaş katsayısı yılda iki defa belirlenmektedir. Ancak Cumhurbaşkanı tarafından yapılacak zam oranı % 30 olarak açıklanmıştı. Bu oranın uygulanabilmesi için kanuni düzenleme yapılması gerekmektedir.

    Yusuf Kaplan - İslâmî söylemlerin iktidar olmasına izin verildi ama muktedir...

    Play Episode Listen Later Jan 8, 2023 5:53


    Türkiye'deki bazı laik kesimlerde Amerika'nın, “Yeşil Kuşak” olarak da adlandırılan bazı küresel şebekeleri, İslâmî hareketleri Amerikan çıkarları için kullandığına dair saçma sapan bir iddia vardır. Saçma sapan diyorum çünkü inanılmaz bir dezenformasyon dönüyor ortalıkta bu konuyla ilgili olarak. MÜSLÜMANLARI “İSLÂM”LA KORKUTMAK! Her şeyden önce, DEAŞ vesaire gibi terör örgütleri İslâmî hareket filan değildir. Bu terör örgütleri, Amerikalılar ve İngilizler tarafından İslâm'la savaşmak üzere icat edilmiştir. Bunu bileceksiniz. Bilmiyorsanız, konuşmayacaksanız! Bu terör örgütlerinin İslâmî cemaatlerle, hareketlerle filan alakası yoktur. Dünya âlem de biliyor ki, bu örgütler Amerika veya İngilizler tarafından İslâm'ın önünü açmak için değil, aksine, İslâm'ın önünü tıkamak için icat edilmiş ve Müslüman toplumların, cemaatlerin ve hareketlerin üzerine salınmıştır. Neo-Osmanlıcılık olarak icat edilen bir söylem var hem Batılıları hem de Müslüman toplumları Osmanlı ile korkutmak için... Güya Türkiye'de adına Neo-Osmanlıcı denen bir proje var ve bunun gerisinde Amerikalılar var! Bu tür pespaye söylemleri icat edip piyasaya sürenler bu ülkenin çocukları olamaz!. Bu projenin bir başka versiyonu da yine Türkiye'deki bazı laik çevreler arasında dolaşımda. Bazı laik çevreler, Türkiye'de “Osmanlı hayalcileri” olduğunu, Osmanlı'nın hem “karanlık zihniyeti” temsil ettiğini hem de “emperyalist” olduğunu söyleyip duruyorlar. Osmanlı medeniyetinden beslenenleri, sözedenleri “Neo-Osmanlıcı”, “Yeşil Kuşakçı”, “Amerikan uşağı” vesaire gibi yaftalamalarla ötekileştirip devre dışı bırakmaya çalışıyorlar. “YEŞİL KUŞAK” NEDİR, NE DEĞİLDİR? Özetle... İslâmî hareketlerin Yeşil Kuşak'la filan ilgisi yoktur. Yeşil Kuşak, Batılı emperyalistler tarafından icat edilen terör örgütleri aracılığıyla İslâm'la savaşmak, İslâm dünyasının istikrarını bozmak ve dünyanın İslâm'dan nefret etmesini sağlamak gibi amaçlarla icat edilmiştir. İslâm dünyasının, Müslüman toplumların istikrarını bozmak, İslâmî hareketlerin yükselişini durdurmak için icat edilen örgütleri sanki İslâmî hareketlere mensup örgütlermiş gibi lanse etmek ve İslâmî hareketleri vurmak için öne sürülen bu terör örgütlerini İslâmî hareketin bir parçası diye lanse ederek İslâmî cemaatlere, hareketlere bir de buradan saldırmak kabul edilemeyecek bir körleşme biçimidir. Batılıların kendi icat ettikleri terör örgütleri ile yaptıkları aşağılık işleri Müslümanlara mal etmek, bunu da “İslâmî hareketler Yeşil Kuşak tarafından kullanılıyor” diye düşünebilmek hem sığlıktır, olup bitenleri anlayamamaktır hem de ilkel bir davranıştır. İhvan gibi bazı bölgesel ve küresel İslâmî hareketlere emperyalist devletler, istihbarat örgütleri ile sızmak ve kontrol etmek istemiş hatta bu tür hareketlerdeki bazı kişi veya klikleri kullanmış olabilirler. Hal böyleyken kalkıp da “İhvan, CIA ve MI6 tarafından kullanılıyor” demek, İhvan gibi güzide ve çilekeş bir harekete iftira atmak ve hatta buradan yola çıkarak da “İslâmî hareketlerin Yeşil Kuşak gibi projelerle Batılı emperyalistler tarafından kullanıldığını” söylemek aşağılık bir davranıştır.

    Abdullah Muradoğlu - ABD'de Meclis Başkanlığı savaşı sona erdi

    Play Episode Listen Later Jan 8, 2023 4:27


    ABD'de Kasım 2020'de yapılan Başkanlık seçimlerini kaybeden Donald Trump'ın taraftarları 6 Ocak 2021'de Kongre binasını işgâl etmiştiler. Cumhuriyetçiler arasında yaşanan ihtilâflar sebebiyle Başkanı seçilmediği için işgalin 2. yıldönümü'nde de Meclis işlevsiz durumdaydı. Kasım 2022'deki seçimlerde Cumhuriyetçiler dar farkla “Temsilciler Meclisi”nde çoğunluğu elde ettiler. Demokratlar da Senato'da dar farkla çoğunluğu sağladılar. 222 vekilin Cumhuriyetçi, 212 vekilin Demokrat olduğu 435 üyeli Meclis 3 Ocak'ta açıldı. Normal şartlarda 3 Ocak'ta Meclis Başkanı'nın seçilmesi gerekiyordu. Başkan seçilmeden Vekiller yemin edemiyor, bu yüzden de Temsilciler Meclis yasama faaliyetlerine de başlayamıyor. Önceki dönemde “Meclis Azınlık Lideri” olan Kevin McCarthy, yeni dönemde “Meclis Başkanlığı” için aday oldu. “Meclis Cumhuriyetçi Konferansı”nda yapılan bir oylamada 36 Vekil McCarthy'ye oy vermemişti. Tabii ki nihai karar 3 Ocak'ta yeni Meclis'te verilecek idi. McCarthy'nin seçilmesi için Meclis'te en az 218 oy alması gerekiyordu. Ancak Meclis'teki daha muhafazâkâr vekillerin örgütü olan “Özgürlük Grubu”nun (Freedom Caucus) 5 üyesi hiçbir koşulda McCarthy'ye oy vermeyeceklerini ilân etmiştiler. Öte yandan “Özgürlük Grubu”nun çoğunluğunun aynı zamanda Trump yanlısı olduğunu belirtmeliyiz. Bu yüzden McCarthy, Trump'ın devreye girmesiyle muhaliflerin desteğini kazanacağını ümidi taşıyordu. Trump McCarthy için kesin desteğini açıklamadıysa da kritik eşikte bu tutumunu değiştirdi. Trump tüm Vekillerin McCarthy için oy kullanmaları çağrısı yaptı. Bu çağrı McCarthy'i Başkanlığa birkaç adım daha yaklaştırdı, ancak yeterli olmadı. McCarthy Salı gününden Cuma geç saatlere kadar devam eden 15 oylama sonucunda seçilebildi. Trump'ın devreye girmesi sonucunda 6 muhalif vekil Meclis oylamasında yer aldılar, ancak oy kullanmadılar. Böylece McCarthy, seçilmek için gereken çoğunluk rakamı olan 216 oyu alarak Başkanlığı kazandı. Meclis Başkanı seçilinceye kadar oylamaların tekrar edilmesi gerekiyordu. Böyle bir süreçte ılımlı bir Cumhuriyetçi'nin, ılımlı bir Demokrat'ın veya Meclis dışında bir ismin bile Başkan seçilebilme ihtimali söz konusuydu. Bu yüzden muhalif Vekiller McCarthy'den aldıkları tavizleri yeterli görerek savaşlarını Cuma gece yarısı itibariyle sonlandırmayı tercih ettiler. Demokratlar'ın tamamıysa oylarını, “Kongre Demokratları”nın yeni lideri olarak seçilen Hakeem Jeffries için kullandılar. Demokratlar “birlik” mesajı verirken, Cumhuriyetçi Parti'de bir “iç savaş” görüntüsü hakimdi. Zorlukla seçilebilen McCarthy, “Özgürlük Grubu”na verdiği tavizlerle gücünü tırpanlamayı veya paylaşmayı kabul etmiş oldu. Böylece McCarthy Başkanlık dönemi boyunca “Özgürlük Grubu”nun baskısını hep üzerinde hissedecek. Meclis Başkanlığı seçimlerinde Trump'ın etkili olmasına rağmen eski gücünü kaybettiği yorumları da yapılıyor. Trump'ın muhalif Vekilleri ikna etmede tam bir başarı gösteremediği ifade ediliyor.

    İsmail Kılıçarslan - Saate hiç bakmadım

    Play Episode Listen Later Jan 8, 2023 4:14


    O gecenin gündüzünde bir arkadaşımın şöyle dediğini hatırlıyorum: “İnsanı sonuca varmak zorunda olan bir hayvana çevirdiler. Herkes bir yere varmaya çabalıyor. Kimse yolda olmanın güzelliğine talip değil.” Menzile ulaşmaya çabalamadan yolda olmanın, dahası yolda kalmanın güzelliği. Ne zor, ne uzak bir hedef artık... Sıkıştığımız köşelerde imkansız kimliklerimizle sadece ulaşmanın derdindeyiz. Toprağa nasıl tutunduğunu bir türlü anlayamadığımız incecik bir yol kenarı çiçeğinin bizi sarhoş eden çağrısına icabet etmek mi? Ne zor, ne uzak bir hedef artık. “Bu yol sonsuz olsa ya” dedi o gece, “gitse ya sadece bu yol, sonsuz gitse. Sonsuza gitse değil, sonsuz gitse.” Her yolun sonsuz olduğunu anlatmanın bir yolunu aradı zihnim. Çünkü her yolun sonsuz olduğuna eminim. Kesin bir bilgiyle biliyorum bunu. Ama bunu başkasına, ötekine anlatmanın bir yolu olmadığına da eminim. Yola çıkarsın ve çıktığın her yol sonsuzdur. Sen yolu bitirmeye karar vermediğin sürece gider yol. Gide gide bir dağa, bir okyanusa, bir çöle de dayansan da sonsuzdur yol. Önündedir yürürsen. “Yol var yürürsen, meczupluk var talip olursan” yazmalı kimi duvarlara. Gerçek hayat bizi çağırmasa meczupluk dünyanın en muazzam hali değilse nedir? O gecenin gündüzünde bir dostum, bundan yirmi beş yıl önce bir gün aynaya baktığını ve aynada kendini göremediğini anlatmıştı. Başkalarına yazılmış mektupları çalmaya talip bir meczup olmanın eşiğine gelmiş, arafı görmüş, iki ayağını iki dünyaya basmış, aradaki çatlağın açılmasını beklemiş. Nedense açılmamış aradaki çatlak. Neredeyse “seçim senin” denmiş ona. O da yapılabilecek en kötü seçimi yapıp burayı, acıların ve üzgünlüklerin yurdunu, o yere batası aklı seçmiş. “O yere batası akıl” dedim o gece, “o yere batası akıl bizi buraya, bu yolların her zaman bittiği ve varacağımız yere her zaman vardığımız dünyaya raptediyor. O halde sana üzeri çiçeklerle bezeli bir şişe vereyim. İçine öd yahut siyanür, karanfil yahut baldıran özü koyarsın. Şişeyi ovaladığında bir cin çıkar belki içinden ve dile benden ne dilersen der sana. Gerçeğin çölünü hayalin okyanusuna çevirmeyi dilersin sen de. Bilirim ben seni. Dünyaya ve içindekilere dair olmaz istediğin. Sonsuz giden yollar istersin.” Sonsuz giden yollar. O seriyyede kalbine mızrağı alan bembeyaz giyimli adamın döne döne raks ederek “kurtuldum, kurtuldum” diye ünlemesi mesela. İki kaşın arasından çıkan o ışığın tam kalbine, kalbinin içine, süveydaya ulaşıp orayı siyahtan beyaza, karanlıktan aydınlığa çıkarması gibi mesela. Ve mesela yolun sonsuz gitmesi ve gerçeğin bir anlığına bile bizi çağırmaması ve aşkla kalakalmak kaldığımız yerde, oturduğumuz koltukta, kokladığımız şişede.

    Yusuf Dinç - Kurda güçlü çıkış-iniş olmayacak

    Play Episode Listen Later Jan 7, 2023 6:05


    T ürkiye Ekonomi Modeli'nin başında ekonomik aktörler öngörülerini kaybetmişti. Oysa kendilerini körebe oyununda gibi düşündükleri bu periyot kısaydı. Fakat ne yaşadı yahut felaket senaristlerince ne yaşatıldılarsa 20 gün gibi kısa süren bu aralığın dalga atımı uzun sürdü. Hatta bu zamanlara kadar geldi. Ta ki ihracatçıların Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati'den daha yüksek kur değeri taleplerine aldıkları olumsuz cevaba kadar. Sayın Bakan'ın ihracatçıların daha yüksek kur talebine “olmaz, enflasyon hedeflemelerimizi bozar” cevabı piyasaların neredeyse 1 yıldır aradığı öngörü ihtiyacını karşılamaya yetti. Piyasada hava değişti. Borsa bu haberden sonra 5 bin sınırını geçip rekor üstüne rekor kırdı. Hatta Bakan Nebati'nin “2023 içinde ücret artışlarına ihtiyaç olmayacağını düşünüyorum” ifadesi öngörülere bir miktar daha katkı yapmış olmalı. Yeni Şafak'a verdiği özel röportajda Bakan Nebati'ye öngörülebilirliğe yaptığı bu katkıları hatırlatarak kurla ilgili değerlendirmesinin yılbaşını geçtikten sonra değişip değişmediğini sorduk. Sayın Bakan “kurda güçlü bir çıkış olmayacak,” dedikten sonra ekledi “güçlü bir iniş de olmayacak.” Türkiye'de dolar kurunun 20 Aralık 2021 ile 20 Aralık 2022 günü aynı seviyede olduğuna dikkatinizi çekerek Bakan Nebati'nin bu değerlendirmesinin mal ve sermaye piyasaları için çok önemli olduğunu not etmek isterim. Türkiye'de temel beklenti kurun düşmesi değildir, kurun kısa aralıklarda değişmemesidir. Bakan Nebati'nin bu açıklaması en azından seçime kadar Türkiye'de planlamaları yapmaya yeter. En azından fiyat düzenlemelerini yaparken seçime kadar enflasyonu yükseltmemek noktasında hassasiyet gösterenleri teskin eder. En azından piyasada belli beklentiler kurup fırsatçılık yapmak hevesindekileri açıkta

    Yaşar Süngü - Yaptığın işi sevmiyorsan, git kendine başka bir iş bul

    Play Episode Listen Later Jan 7, 2023 4:09


    İ şsizlik hakkında başarılı bir yazar, girişimci ve uzman olarak ün yapmış bir adam Zelinski. Kanada'da Alberta Üniversitesi'nin Mühendislik Bölümü'nden mezun olup yüksek lisansını yine aynı üniversitenin İşletme Bölümü'nde yapmış. Sonra iş hayatına adımını atmış. Çalıştığı şirkette 3 yıl boyunca hiç tatil yapmamış. 4'üncü yıl tatile çıkmaya karar vermiş ancak tatil dönüşünde kovulmuş. İlk anda kovulmuş olmak çok kötü etkilemiş ancak sonra işsiz olmanın sandığı kadar kötü olmadığının farkına varmış. ‘Çalışma (ma)'nın Keyfi adı bir kitabı da bu sürede yazmaya karar verdiğinde hiç yazarlık deneyimi yokmuş. Sonuç; 'Çalışmamanın Keyfi' başlıklı kitabı 17 dile çevrilip, en çok satanlar listelerine girdi. İşsizlikten yazarlık üreten Zelinski'nin bugün çok satanlar arasında 15 kitabı bulunuyor. Yazar, işsizliğin başka bir işin kapısı olma durumunu bizzat yaşamış. Bazen sen yandım, bittim dersin ama kader der ki; “Ben

    Hayrettin Karaman - Kardeşler ve ötekiler

    Play Episode Listen Later Jan 7, 2023 5:31


    Bütün insanlar eşittir”, “Hepimiz kardeşiz” sloganları kulağa hoş gelmekle beraber gerçekleşen, gerçek olan insan hayatında eşitlik ve kardeşliğin yeri ve boyutları çok farklıdır. Dünden bugüne insanlar, olması gereken alanlarda bile eşit olamamışlar, okuyan-okuyamayan, zengin-fakir, asil-sıradan, yöneten-yönetilen, akıllı-saf, güçlü-güçsüz, kadın-erkek, Doğulu-Batılı, dinli-dinsiz, siyah-beyaz... arasında hep farklar, farklı konumlar ve değerlendirmeler olagelmiştir. Bütün insanlar –genel inanışa göre– bir ana-babadan geldikleri halde birbirlerini kardeş bilmemişler, Ademoğulları'nın birbirlerine ettiğini canavarlar etmemiştir. İslâm tabiî, fıtrî (insanın fıtrat ve tabiatına uygun, Allah Teala tarafından ona göre gönderilmiş) bir din olduğu için eşitliği de, kardeşliği de gerçekleşme şansı en çok, en tabii olan alanlara inhisar ettirmiş, bu alanlar dışında eşitlik ve kardeşliği değil, adaleti öngörmüştür. İslâm'a göre hak ile batıl, alim ile cahil, ahlaklı ile ahlaksız, faydalı ile faydasız, İslâm'a inanan ile inanmayan (mümin ile kâfir), günahsız ile günahkâr arasında -değer, liyakat ve ehliyet bakımından- eşitlik yoktur; bunlardan birinciler üstün, makbul, saygıya ve mükâfata layıktırlar; ikinciler

    Dursun Gürlek - Âlim ve sanatkâr bir şehzade: Sultan Korkut

    Play Episode Listen Later Jan 7, 2023 6:22


    Bir çok Osmanlı padişahı gibi, bazı şehzadelerin de şair olduğu, hatta mürettep divanlarının bulunduğu öteden beri biliniyor. Şiiri, şairliği bir tarafa bırakacak olursak, bu padişah adaylarının arasında âlimlere, sanatkârlara – mesela – musıkişinaslara bile rastlıyoruz. İşte bu özelliklere sahip olan maktul şehzadelerden biri de Sultan İkinci Bayezid Han'ın civanmert mahdumu, Yavuz Sultan Selim Han'ın hakikatli biraderi Şehzade Korkut idi. Bu bahtsız şehzadenin çilekeş hayatı tarih kitaplarında, özellikle merhum Mehmet Zeki Pakalın'ın “Maktul Şehzadeler” isimli eserinde uzun uzun anlatılıyor. Şehzade Korkut hakkında ayrıntılı bilgi veren bir takım kaynaklar, onun ilmine, irfanına ve kaleme aldığı kıymetli eserlere de temas ediyorlar. Ünlü tarihçilerimizden Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın Ekim 1966 tarihli “Belleten”de yayımladığı hacimli makale, Şehzade Korkut'un hem siyasi hayatını hem ilmiye sınıfındaki yüksek mevkiini dile getiren araştırmaların belki de başında geliyor. Aşağıda okuyacağınız cümleleri de, adı geçen araştırma üzerinde kısmen tasarrufta bulunmak suretiyle buraya naklettiğimi de ayrıca belirtiyorum. Uzunçarşılı'ya göre, Şehzade Korkut, önce dedesi Fatih Sultan Mehmed'in sarayında, sonra da babası İkinci Bayezid'in yanında ilim tahsil ederek kendisini yetiştirmeye başlıyor. Özellikle fıkıh, hadis ve usul-ü hadis sahasında hayli mesafe katediyor. Şehzadenin

    Taha Kılınç - Tebbûn'un mesajları

    Play Episode Listen Later Jan 7, 2023 4:33


    Fransa'nın en köklü ve ünlü gazetelerinden Le Figaro, geçtiğimiz hafta Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecîd Tebbûn'la yapılmış uzun bir mülakata yer verdi. Tebbûn'un altını çizdiği noktalar, Cezayir-Fransa ilişkileri, Cezayir-Fas arasında devam etmekte olan siyasî kriz ve genel olarak da Mağrib bölgesindeki iç dengeler açısından oldukça önemli ipuçları ihtiva ediyordu. Ehemmiyetine binaen Tebbûn'un cümlelerini -anlamı değiştirmeyecek küçük tasarruflarla- alıntılayacağım, gerekli yorumları parantez içinde altına ekleyeceğim. “Cezayir'le Fransa arasında, bir an evvel, yeni bir çift taraflı münasebet sürecinin başlatılması icap ediyor. Savaşın üzerinden 60 yıldan fazla zaman geçtikten sonra, artık hamle yapmalıyız. Fransa sömürgeci komplekslerinden kurtulmalı, aynı şekilde Cezayir de ‘sömürülen' kompleksinden sıyrılmalı. Cezayir, bugün artık 1962'deki haline hiç benzemeyen bir Afrika gücü.” (Cezayir yönetimi, Fransa'ya yönelik benzer söylemlerini son yıllarda gittikçe yoğunlaştırdı. Paris'in “eski”yi hatırlatan kaba imalarına daima kararlılıkla cevap verilirken, Cezayir'in diplomatik dilinde “iki eşit ülke” vurgusu bilhassa önem kazanıyor.) “Sömürge dönemi, tarihçilerin araştırmasına bırakılmalı. 132 yıllık işgal sürecinin tamamını göz önüne almalıyız, çünkü bu mesele sadece bağımsızlık savaşıyla başlamadı. Ortada kanıtlanmış, arşivlenmiş, belgelenmiş somut gerçekler var ve biz yazılı belgeleri gizleyemeyiz.” (Cezayir'in elinde, 1830'dan 1962'ye kadar devam eden sömürge döneminde Fransızların işlediği suçlara dair detaylı bir arşiv olduğu anlaşılıyor. Fransa yönetimi “Bu işi tarihçilere bırakalım” derken ipe un sermeye çalışsa da, Cezayir öneriyi kabul ederken, sözü yazılı delillere ve arşiv belgelerine getirerek Paris'in canını sıkıyor.) “Biz okullarda Fransızcayı zorunlu tutmuyoruz. Aileler diledikleri seçimi yapıyor. İngilizce çok tercih ediliyor, çünkü evrensel bir dil. Anglo-Saksonlar Latinlere üstünlük sağladı.” (Cezayir'in baskın Fransız kültüründen kurtulma adına son yıllarda attığı bir başka adım, Fransızcanın tedricî olarak eğitim sistemindeki başat mevkiinden dışlanması ve yerine yabancı dil olarak İngilizcenin ikame edilmesi. Tebbûn'un İngilizce tercihini halkın yaptığını söylemesi de akıllı bir hamle.) “Fas'la ilişkilerimizi, iki ülke arasında savaş çıkmasını engellemek için kesmek durumunda kaldık. Gerilimin temeli 1963'e kadar gidiyor. Problem Fas'ın halkıyla değil, yönetimiyle. Cezayir'de 80 bin Faslı yaşıyor ve hiçbiri de en küçük bir sorunla bile karşılaşmıyor.” (Cezayir, 2021 yazında batı komşusu Fas'la bütün ilişkileri kestiğini duyurmuştu. İki ülke arasındaki sınır gerilimi, Fransız sömürge döneminden miras bir kriz. 1963'te Cezayir'le Fas'ı savaşa bile sürükleyen mesele, Cezayir'in de Fas'a karşı Batı Sahra'da silahlı mücadele yürüten Polisario Cephesi'ni desteklemesine yol açıyor. Üzerine bir de, Fas'ın İsrail'le kurduğu sıcak münasebetlerin Cezayir'de meydana getirdiği rahatsızlık eklendiğinde, problem katmerleniyor.) “Birleşmiş Milletler, sadece Avrupa'da gerçekleşen işgal ve ilhaklara duyarlı olmamalı. Golan Tepeleri'ndeki Siyonist işgali ve Batı Sahra'nın Fas tarafından ilhakını da kınamalı.”

    Yasin Aktay - Türkiye'den beklenenin farkında mıyız?

    Play Episode Listen Later Jan 7, 2023 6:05


    Türklerin tarihte İslam birliğini asırlarca temin etme ve dünya sahnesinde bir kültür ve medeniyet olarak temsil rolünden I. Dünya savaşının sonunda çekilmesinden sonra İslam dünyası fiilen darmadağınık bir hal almış oldu. Fiilen dünya nüfusunun üçte birine yakın bir kesimini oluşturan ve dünyanın her yanında var olup bir kıbleye yönelen Müslümanlar, siyasi olarak hiçbir temsil imkanına sahip olmadıkları için kültürel olarak da bir varlık ortaya koyamıyorlar. Mağribli düşünür Dr. Kemal el-Kasir'in geçen yazımızda değindiğimiz Al-Quds al-Arabi'de yayınlanan “Kapalı Kültürel Paradgimaların Çöküşü: Türkiye için nasıl bir Rol?” ile “İslam Dünyasının Türkiye'ye ne İhtiyacı Var?” başlıklı yazıları başka yazılarıyla birlikte, İslam dünyasının mevcut durumunu iki kapalı paradigma arasında sıkışmış bir İslami söylem için Türkiye'den daha geniş bir açılım beklediğini ifade ediyor. Ona göre, İran'ın devlet sponsorluğuyla ortaya koyduğu İslami iddiaları sadece Şii nüfusun dar mezhepçi bakış açısına sıkışıp kaldığından dolayı bugün dağınık İslam dünyasını toparlama veya bütün İslam dünyasını temsil edecek bir kültürel vizyon ortaya koyma ihtimali bulunmuyor. Tarihte de Safevi İran'ı her zaman kültürel ve ideolojik bir iddiaya sahip olduysa da İslam dünyasını birleştirmekten ziyade var olan birliği bozup zayıflatmaktan başka bir şey yapmadı. Bugün farklı bir söylemle ortaya çıkan İslam Devrimi dönüp yine dar mezhepçi söyleme sıkışıp kalmıştır. Diğer yandan, el-Kasir'e göre, Osmanlı'dan sonra İslam'ın görünürde hizmetkarı rolünü üstlenmiş olan Suudi Arabistan'da temsil edilen İslami söylemin bariz özelliği de dışlayıcı bir kapalılıktı. Modern dünyanın ihtiyaçlarını görüp karşılık verecek bir vizyona zaten sahip değilken son zamanlarda yaşanan açıklık İslam'ı daha iyi temsil iddiasından ziyade, eskiden iyi kötü üstlendiği bu sorumluluktan tamamen sıyrılmak şeklinde cereyan ediyor. Bundan önce, Kahire'den Bağdat ve Şam'a kadar bir kültürel çekim merkezini temsil eden başlıca Arap kültür başkentleri de ne yazık ki bu özelliklerini yitirmiş durumdalar. Kültürel merkez olmak her şeyden önce devletin özgürlükleri himayesini ve bir ölçüde ciddi kültür politikaları takip etmeyi gerektiriyor. Aynı zamanda fikir üretme alanlarının ağırlaşması ve kültürün en dar yerlerden kuşatılması nedeniyle, hele Kültür politikaları, kamu işlerini yönetmek için ayrılan bütçelerin ancak kırıntıları ve kalıntılarıyla beslenirken, bugün çekici ve etkili bir Arap kültür modeli oluşmuyor.

    Ömer Lekesiz - ‘Türk ruhu nasıl yapılır?'

    Play Episode Listen Later Jan 7, 2023 4:58


    Varlık davamızın özü değişmedi, özlerdeki sabitlik nedeniyle de zaten hiç değişmeyecek. Ama formu, planlaması, uygulaması geçmiş zamanlarda olduğu gibi bizim zamanımızda da değişti. Nedir varlık davamız? Varlık davamız güçlü, adil ve fatih bir devlette mümin, musalli ve müteşerri olarak yaşamaktır; yeryüzünü ahiretin tarlası olarak bilip, kendi vaktimizde ve gelecek nesiller için bu devleti ve onun iyi siyasetini güçlü kılmaya ve daha da iyileştirmeye çalışmaktır. Bu manada zenginliğe ulaşmak, helal olandan çokça kazanmak ve paylaşmak, ahiret esasında gereklidir. Bu bağdan murat dünyada bir emanetçi-misafir olduğunu unutmamak, dünyaya hükmetmek ama asla ve asla ona kanmamak, ona aldanmamak ve onu bir oyun ve eğlenceden ibaret olarak görmemektir. Yukarıda zikrettiğimiz şekliyle varlık davamızda değişenleri ve değişmeyenleri ihtiva etmesi bakımından bugün sizleri Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi'nin, Özdemir takma adıyla yazdığı gazete yazılarından oluşan 1913/1924 tarihli risalesindeki küçük kısımla baş başa bırakmak istiyorum: “Türk Ruhu Nasıl Yapılır? Onlar (düşmanlar, hainler, sömürgeciler) ne yaptıysa, biz de onu yapmalıyız. Onlar dedelerinin ruhunu buldular. Biz de şimdiki renksiz ruhumuzu dedelerimizin ruhu gibi yani Türk ruhu yapmalıyız. Lakin bunu becerebilmek için peşin, ruhumuzun nasıl yapıldığını yani şimdiki yamalı hırkaya benzeyen ruhumuzun hangi kumaşlardan dikildiğini anlayalım. Henüz temiz bir beyaz kâğıda benzeyen bir Türk yavrusu, söz anlayacak yaşa geldiği gibi, ona diyorlar ki ‘Müminin dünyası zindan, mümine dünya haramdır!' Hem de bu sözü Çalab adına, Peygamber adına diyorlar. Demek ki Türk yavrusu (Eğer bu söz bir gerçek düşünce, bir buyruk ise) daha küçük yaşında eziyet çekmeyi, yoksul ve dilenci kalmayı pek olağan ve pek münasip belleyecek ve âdeta dilenciliğe hazırlanacak! Bu sözlerle Türk yavrusuna miskinlik öğretilmiş oluyor. Sıkıntı çeken bir Türk, başka bir manada söylenen bu sözleri şu manada kabul ettiği halde, sızlanmaya ne hakkı var? Sıkıntı çekecek, mademki mümindir, dünyası zindandır, zindanda keyif edilmez ya! Elbette züğürt kalır, bedbaht olur, toprağı elinden gider. Ne zarar var? Bunlar haram olduktan sonra! Varsın o haramlar yani para, kuvvet, şeref, konak, rahat vesaire Yorgi'nin Petrov'un olsun! Bu sözlerin Müslümanlığa (şu manada) bir münasebeti var mı? Asla! Peygamberimizin, yoldaşlarının tarihini açalım. Ne görürüz? Peygamber yoldaşlarından en büyükleri, mesela şüphesiz on tane cennetlikten birtakımı yüzlerce küheylâna, binlerce köle ve cariyeye, birçok büyük konaklara, bağlara ve çiftliklere, yüz binlerce altına malik! Acaba büyük adamlar, bu şüphesiz cennetlikler, Müslümanlığı bizim kadar anlamamış mı? Hâşâ! Elbette onlar bize nispetle çok, pek çok metin ve yüksek Müslümanlar idi. Temiz giyerlerdi çünkü Peygamberimiz: ‘Çalab, verdiği nimetleri, kulunun sırtında görmeyi sever' demiştir. İbadet ederlerdi, lakin dünyayı da unutmazlardı çünkü Peygamber: ‘Hayırlı kul, dünyası için ukbayı, ukbası için dünyayı feda etmeyendir.” buyurmuştu. Hepsi çalışıyor ve zengin olmaya uğraşıyordu. Çünkü Peygamber: ‘Fakirlik, belki kafirliğe sebep olabilir.' demişti. Âh Çalab›ım! Bu sözlerle yoğrulan ruhta vatan muhabbeti, yurt kaygısı olabilir mi? Vatan, dünyadan bir parçadır, dünya ise zindan ve haramdır. Şu hâlde vatanı sevmek, zindan ve haramı sevmek manasına gelmez mi? Bu manâ ile büyüyen zavallı bir ruh, vatanı için ölmek istemez, pek bellidir ki vatanını sevemeyenin, vatanını korumak için ölmesini bilmeyenin elinden vatanını alırlar.

    Nedret Ersanel - PKK, ‘ABD uçaklarından düşme' eğitimlerine başlayabilir...

    Play Episode Listen Later Jan 7, 2023 4:13


    Yeni yılın ilk gününde çok sayıda Rus askerinin ölümüyle sonuçlanan, Amerikan istihbarat ve silahıyla gerçekleşen Ukrayna saldırısı, iki süper güç arasında aracılar kullanılarak gerçekleştirilen ‘acil' temaslara neden olmuş... Amerikan resmi ağızları, ‘HIMARS füze sisteminin kullanıldığından şüpheliyiz' dese de, hangi silahın kullanıldığının önemi yok. Amerika'nın fail, tetikçinin Pentagon/CENTCOM/NATO, vs akılları olduğu kesin... Türkiye'de kimi köşe yazarları saldırıyı, Batı tipi silah seviciliğin/fetişin unsuru olarak ABD'nin büyüklüğünü kutsama vesilesine dönüştürseler de, Körfez savaşlarından miras “envanter ezberleme” görgüsüzlüğü-şükür ki-kamuoyuna hakim olamadı... Moskova'nın rakamları saldırıda 89 Rus askerinin öldüğünü gösteriyor. Kuşkusuz “komuta” hesaba çekilecektir ve bu sadece Kremlin'de olmayacak. Dünyada ve bizde de bu denli savruk yönetimin kritiği yapılacaktır... Rus izahı, cepheye yakın askerlerin telefon konuşmalarının izi sürülerek saldırının gerçekleştiği yönünde. Karşı tarafın da itirazı yok. Bir, uydu istihbaratı için bundan kolay açık ve takip olamazdı. İki, nitekim 6 füzenin ateşlenmiş olması hem hedefin kesinliğinden emin olduklarını hem de maksimum zararı gözettiklerini ispatlıyor. Bunlar gerçekleşirken ABD ve CIA'in habersiz olması düşünülemez... Yine kuşku yok, saldırının bir amacı da Rusya içine mesaj göndermek ve muhalefeti beslemekti. Bu hesap tutmayabilir; hoşnutsuzluk hissedilecektir ama savaşın hızla sona erdirilmesi için ezici güç kullanımını teşvik edebilir. Rus kamuoyunun karakteri buna daha müsait... Amerika'nın daha doğrusu Washington'un huzursuzlanması ise, savaşta bile “geçilmemesini istediği” sınırların aşılıp-aşılmadığı ile ilgili olsa gerek. Tersinden yürürsek; Rusya bu saldırıya da bir karşılık verecektir ama bu sefer ‘hedef ayırmadan/sakınmadan', hatta ‘cerrahi' deniliyor, vurabilir, iş büyür korkusu var... Haylidir Rusya'nın ağır bir saldırı başlatma hazırlıkları içinde olduğu, yığınak yaptığı, yeterli sayıda askeri eğitip, cepheye sevk etmeye başladığı, iklim/zemin şartlarının uygun hale gelmesiyle de savaşın yükseleceği yönünde çok analiz yapıldı... Resmi ağızlara yansımış taze örnekleri de var... Zelensky: “Rus ordusunun saldırıları artabilir. Önümüzdeki haftalarda geceler oldukça hareketli geçebilir. Rusya'nın uzun vadeli saldırılar planladığına ilişkin bilgilerimiz var”... NATO Genel Sekreteri Stoltenberg: “Rusya'da yeni askerler silah altına alındı ve eğitimden geçiriliyor. Bu durum yeni bir saldırıya başlayacaklarını gösteriyor. Ukrayna'ya daha çok askeri destek vermeliyiz. Her şey cephedeki duruma bağlı”.

    LEVENT YILMAZ - 2023'te enerji gündemi hareketli olacak!

    Play Episode Listen Later Jan 6, 2023 3:55


    Türkiye'nin enerjideki dışa bağımlılığı ve enerji ithalatının cari açıktaki rolü uzun yıllardan bu yana en çok gündemde olan meselelerin başında geliyor. Meselenin bu denli önemli olmasına binaen de çokça şey yazılıp çiziliyor. Gerçekten de Türkiye'nin enerji ithalat miktarı ekonomik büyümesine bağlı olarak her geçen yıl artarken ödediği fatura da fiyat gelişmelerine bağlı olarak katlanıyor. Ancak görünen o ki son dönemde atılan adımlar ile bu konudaki sorunun önemli ölçüde hafifletilmesinin önü açılıyor.

    İSMAİL KILIÇARSLAN - Peki, ben deli miyim?

    Play Episode Listen Later Jan 6, 2023 5:12


    ‘'İmkânsız pozisyon: Yeni bir erdemliler topluluğu” yazımın yayınlandığı gün yani geçtiğimiz salı, Kütahya'da, imam hatip öğrencileri ile bir konferansta bir araya geldim. Konferansın sonunda genç bir hafız kardeşimiz şu soruyu sordu: “İsmail abi, İcma'yı niçin inkâr ediyorsun?”

    HÜSEYİN LİKOĞLU - Yuvarlak masada LGBT ağır bastı

    Play Episode Listen Later Jan 6, 2023 4:01


    Önceki gün yuvarlak masa 10'uncu toplantısını yaptı. 9,5 saat süren toplantıda herkes ortak aday için ne karar çıkacak diye beklerken, ben başka bir konuyu merak ediyordum. Başörtüsü ve aileyi güvence altına alan Anayasa değişikliğiyle ilgili yuvarlak masanın ne söyleyeceği benim için çok daha önemliydi. Yuvarlak masanın bildirisi yayınlanır yayınlanmaz hemen satır satır okumaya başladım. Metni okurken, Davutoğlu'nun başbakanlık dönemindeki konuşmaları aklıma geldi. Ancak onu düşünecek halim yoktu, Anayasa değişikliği konusunda ne diyecekler onun peşindeydim. Ve aradığım cümleleri buldum: “12 Eylül'ün darbeci ve 28 Şubat'ın vesayetçi zihniyetinin eseri olan ve milyonlarca kadının hayatını karartan bu çağ dışı yasağın bir daha gündeme gelmesini engelleyecek hukuki bir teminatın sağlanması konusunda tam bir mutabakata sahibiz... İktidar samimi ise, bu düzenlemeler konusunda muhalefetten gelecek önerilere önyargısız şekilde yaklaşarak metinlerin uzlaşıyla çıkmasını desteklemelidir.”

    ALİ SAYDAM - Bakan Nebati: “Dünyanın en zor yüzyılının en zor yılıydı”

    Play Episode Listen Later Jan 6, 2023 3:18


    Gazetemiz, önceki gün, Hazine ve Maliye Bakanı Doç. Dr. Nureddin Nebati'nin ağırlandığı bir buluşma organize etti. Genel Yayın Yönetmeni'mizin davetiyle biz de katıldık ve iki saatlik görüşmede hem Sayın Bakan'ı dinleme hem de sorularımızı yöneltme fırsatı bulduk... En son söylenecek sözü baştan söyleyelim: Algılanan ve algıladığım Doç. Dr. Nureddin Nebati ile dinlediğimiz ve sohbet ettiğimiz Doç. Dr. Nureddin Nebati arasında dağlar kadar fark var. Sorumlusu da kendisi... Bunu da kendisine böylece söyledim; “Algılanmanızı neden gerektiği gibi yönetmiyorsunuz?” diye sordum...

    Mehmet Metiner - Ne tür bir özerklik? Kimin için özerklik? Niçin özerklik?

    Play Episode Listen Later Jan 6, 2023 4:34


    Kemal Kılıçdaroğlu'nun Kürt oylarını devşirmek için kendisine danışman olarak atadığı Kürt Nuşirevan Elçi'nin Kürt inkarının ve asimilasyonunun müsebbibi olan CHP'yi Kürtlere sevdirmek için sergilediği psikolojiyi şimdilik bir yana bırakıp, gündeme taşıdığı özerklikle ilgili sözlerini tartışmak isterim. Öncelikle belirtmek isterim ki, mahut danışmanın özerklikle ilgili sözleri, yerel yönetimlerin özerkliğiyle alakalı değildir. Bu tarz bir özerklik, pek çok Avrupa ülkelerinin demokratik yönetim tecrübeleriyle alakalı bir olgudur. Bunun etniklikle veya etnik sorunların çözümüyle alakası yoktur. Ama danışmanın partisi adına savunduğu özerklik, münhasıran etniklikle alakalıdır. Çünkü “Kürtler için özerklik”, başka bir anlama gelmez. Bir kez daha altını çizerek belirtmek isterim ki idari bir yönetim biçimi olarak herkes ve her yerde özerk yerel yönetimlerin oluşmasını istemek ayrıdır, etnik topluluklar için yönetim tarzı anlamında özerklik istemek ayrıdır. İkincisi, etnik bir siyasal statü talebini içerir. Rudaw televizyonu muhabirinin Irak Kürdistan'ındaki yönetim modelini merkeze alan sorusuna cevap verirken mahut danışmanın dedikleri tam da ikinci formülasyondan yana olduğunu ortaya koymaktadır. Danışmanın böyle düşündüğünü bilmeyenimiz yok. Kendi açısından ilkeli ve tutarlı biri. Federasyonu veya özerkliği savunmak da suç değil ayrıca. Pekala Kürtler için bunu talep edebilir, bunun gerçekleşmesi için demokratik mücadele verebilirsiniz. Sorun burada değil. Sorun şurada: Birincisi, mahut danışmanın bu röportajı CHP Genel Merkezi'nde yapıyor olması. İkincisi, CHP adına Kılıçdaroğlu'nun danışmanı sıfatıyla soruları cevaplıyor olması. Öyle ya, Kılıçdaroğlu CHP'sinin özerklikle ilgili ne düşündüğü elbette merak edilir. Ve bu yüzden danışmanına konuyla ilgili sorular sorulur. Nitekim sorular da CHP'nin bu konularla ilgili ne düşündüğüyle alakalı. Danışmanın kişisel düşünceleri sorulmuyor yani. Danışman da cevap verirken bunlar benim kişisel düşüncelerim demiyor zaten. Yeni katıldığı partisi adına konuşuyor. Buradaki sorun şu: Partisinin gerçekte böyle düşünmediğini, yani Kürtler için özerklik gibi bir talebinin olmadığını bildiği halde kalkıp hem Kürtler nezdinde kendi yeni konumunu haklı çıkarmak hem de CHP'yi savunmadığı bir şeyi savunuyormuş gibi göstererek Kılıçdaroğlu CHP'sini Kürtlere sevdirmeye çalışmak gibi siyaseten ahlaki olmayan bir yolun seçilmesidir. Nitekim gelen tepkiler üzerine CHP parti sözcüsü Faik Öztrak, “Bunlar kişisel düşünceleridir. Partimizi bağlamaz” deme mecburiyeti hissetti. Bu açıklama da siyaseten çok sorunlu. ««« İsterseniz sorularla açalım bu konuyu. Daha partisinin böylesine hassas ve temel konularda ne düşündüğünü bilmeyen biri nasıl danışman yapılabiliyor? Bir genel başkan danışmanı şayet kişisel düşünceleriyle partisini zora sokacağını bilmiyorsa, merak ediyorum, onun hangi aklına ihtiyaç hissedilebiliyor? Bir danışman şayet genel başkanı veya partisi adına konuşmayacaksa niye danışman yapılır? Bir danışman şayet konumu itibariyle partisiyle ters düşen kişisel düşüncelerini açıklama hakkına artık sahip olmadığını bilmiyorsa, niye danışmanlık makamına kurulur? Benim bildiğim, danışmanlık makamı, kişisel görüşlerin uluorta serdedilebileceği bir makam değildir. Neyi nerede nasıl konuşacağını siyaseten bilmeyen birinin danışman olarak istihdamı bir nebze anlaşılabilir ama parti genel merkezlerinde ekranların karşısına o sıfatla nasıl çıkartılabildikleri anlaşılabilir bir husus mudur? Hem o sıfatla ekranların karşısına çıkarttığınız bir danışmanın sözlerine tepki gelince anında “Kişisel görüşüdür. Bizi bağlamaz.” demek de neyin nesidir? Madem öyle, o vakit siz partiniz adına çıkıp cevap veriniz: CHP olarak özerklikten yana mısınız değil misiniz? Yana iseniz ne tür bir özerklikten yanasınız? Kürtler için özerklik istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Açıklayınız da bilelim. Dolayısıyla bu bahiste Kürtler için ne düşündüğünüzü de öğrenmiş olalım.

    Fatma Barbarosoğlu - Gündelik hayatın sahnesi: İsimler, resimler, gözlemler...

    Play Episode Listen Later Jan 6, 2023 5:16


    I- Akıllı cep telefonu aracılığıyla sosyal medya hayatımızı ele geçirmeden önce bendeniz gündelik hayat sahnesinin en ışıklı en hareketli renklerine toplu taşıma araçlarında rastlardım. Akıllı telefonlarla birlikte sokağın ferdi olmak değil de sosyal medya ahalisi olmak öncelik kazanınca kimse birbirinin yüzüne bakmaz, sesi sese, sözü öze yoldaş etmez oldu. Bir karşılaşma mekânı olarak toplu taşıma araçlarından umudumu kesince gündelik hayat tasavvurunu tamamlayacağım sahne olarak kafeleri merkeze aldım. Bir vesile ile uğradığım kitap-kafelerde ya da “kafeler yolu” diye adlandırdığım caddelerde “kafe ahalisi”ne dikkat kesildim. Mart 2020'de bütün dünyayı ele geçiren “pandemi”de kafeler de kapandı. Ahali birbirine ve dahi kendi gölgesine bile uzak durur hale gelince “Karantina Günleri”nde karşılaşma mekânı olarak marketlere odaklandım. İnsanların iç dünyasından renkler devşirebileceğim mekânlar olarak market gözlemlerim 2022 yılında enflasyonist baskının enkazı altında kaldı. Gündelik hayatın rengi soldu, hayatın bütün neşesi anbean değişen etiketler ile uçtu gitti. İnsanlar sadece soğanın patatesin nerede ucuz olduğunu, sebze-meyve alamadan günlerin geçtiğini anlatıyor birbirine. Hayat pahalılığının dışında hiçbir sohbet açılmıyor. Üstelik her şeyin ateş pahası olduğu üzerinden sohbet de ancak birbirine “güvenen” insanlar arasında olabiliyor. Gizli kamera kaydı yapılabileceği ve bu kaydın sosyal medyada yayınlanabileceği korkusu insanları zapt etmiş vaziyette. Ahalinin aşırı pahalılık konusundaki aşırı tedirgin hali sosyolojik açıdan incelenmesi gereken bir veri. Durumu birkaç arkadaşımla paylaştım, böyle bir gözlemleri olmadığını söylediler. “Böyle gözlemleri olmayanlar”ın tuzu kuru mu? Bilmiyorum. Hiçbir şey dışardan göründüğü gibi olmayabiliyor. “Böyle gözlemim yok” diyen belki de üstü kapalı olarak uzun bir süredir markete gitmediğini/gidemediğini söylemiş olabileceği gibi market alışverişini kendisinin yapmadığını da söylüyor olabilir. Sorumun cevabını nihayet günler sonra mahallemizde komşuluk yaptığımız marketlerden birinin kasasında öğrendim. Birkaç ay önce bu markette hayat pahalılığına dair başlayan bir tartışma raflardaki konserve kutularının havada uçuşmasına kadar varmış meğer. “Ne yapsın insanlar” dedi kasiyer, “peynirin tadını damak unuttu, bir adı kaldı dilimizde.” II- Gündelik hayatın ritmini yakalayacağım toplu taşıma araçlarından cep telefonu, kafelerden pandemi, marketlerden de enflasyon yüzünden mahrum kaldım. Kırk yılda bir, kaldırım üstünde iki kişinin iç dünyasını anlatan cümlelere rastlayınca biraz daha dinlemek için oyalanıyorum. Geçenlerde böyle bir konuşma geldi kulağıma. “Çocuğuna verecek başka isim bulamamış mı?” dedi kadınlardan biri. Muhatabı “Gençler böyle artık, olmayan ismi vermek istiyor çocuğuna. Hiç kimsede olmayan isim ne demekse. Eskiden aile ismi diye bir şey vardı” diye karşılık verdi. Çocuğa verilmiş olan beğenilmeyen ismin ne olduğunu merak ettim elbet. Ama durup dururken “Merakımı bağışlayın, ismi ne?” diye soramam ki.

    Yusuf Kaplan - Kaygan zeminlerde patinaj yapmak, İslâmî geleceği yok ediyor...

    Play Episode Listen Later Jan 6, 2023 4:24


    İslâm, bizim geleceğimiz olabilecek mi, diye sormak istemiyorum; çünkü İslâm insanlığın geleceğini şekillendirecek bir seçenek olmaktan uzaklaştırıldı, uzaklaştırılıyor... Dünyada da, Müslüman toplumlarda da görünür gelecekte İslâm'ın insanlığın bir geleceği olma imkânları yok ediliyor adım adım... ÜÇ TEMEL VAROLUŞSAL MESELE İslâm'ın insanlık için, insanlığın insanca yaşayabileceği bir dünyanın inşası için bir gelecek olma imkânını ortadan kaldıracak zihnî savrulmalar yaşanıyor son iki asırdır İslâm dünyasında. Sadece zihnî savrulmalarla sınırlı değil yaşadığımız ikinci büyük medeniyet krizinin yol açtığı ontolojik sorunlar. Müslümanlar bu süreçte Müslümanca yaşama Zemin'lerini de, çağa İslâm'ın damga vurması, ruhunu vermesi, çekidüzen vermesi, çağın zeitgeist'ını oluşturması anlamında Müslüman Zamanı'nı da kaybettiler. Müslümanların Zihin'leri Müslümanca işlemiyor, çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüş durumda; yaşadıkları zemin Müslümanca nefes alıp verecekleri bir zemin olma özelliklerinden mahrum, Zaman'a İslâm'ın kuşatıcı ve diriltici ruhu hükmetmiyor. Bütün bunlar, Müslümanların tarih dışına düşmeleri, zamanlarını şaşırmaları, durdukları yeri kaybetmeleri, diriltici ruhlarını yitirmeleri anlamına geliyor: İşte bu epistemolojik kırılma ve ontolojik kopuş, Müslümanların sürgit kaygan zeminlerde patinaj yapmalarına yol açıyor... Müslümanların önümüzdeki on yıllarda yüzleşmesi gereken en temel varoluşsal mesele, Müslüman zihnini, Müslümanca yaşama zemin'ini ve müslüman zaman'ını yitirmelerinin yol açtığı en yıkıcı sorunların başında gelen İslâm'ın sekülerleştirilmesi ve protestanlaştırılması sorununun önüne nasıl geçilebileceği yakıcı sorunudur. BATI, HEGEMONYASINI İSLÂM DÜNYASINI KONTROL ETMESİNE BORÇLU Batılıların dünya üzerindeki hegemonyalarını sürdürebilmeleri, İslâm dünyasındaki hegemonyalarını sürdürebilmelerine bağlı. Batılılar dünya üzerindeki hegemonyalarını, İslâm medeniyetini önce parçalamalarına, sonra da tarihten uzaklaştırmalarına borçlular. O yüzden İslâm dünyasının hem siyasî olarak hem etnik ve mezhebî olarak hem de stratejik olarak paramparça olması, aslâ İslâm Birliği gibi projelerle bütünleşme çabası içine girmemesi, bu tür girişimlerin sürgit engellenmesi Batılılar açısından hayatî önem taşıyor. Batılılar, İslâm dünyasını durdukları için dünya üzerinde hegemonya kurdular. Batılıların hesapları olabilir ama Müslümanların da her şeye rağmen boş durmadıklarını, en azından yerli ve yabancı emperyalizm biçimlerine karşı direnme biçimleri geliştirerek direndiklerini söyleyeceğim. Batılılar, dünya üzerindeki bütün medeniyetleri ve güçleri etkisiz hâle getirdiler, direnenlerin direnç noktalarını kırdılar ama İslâm'ın direnç noktalarını kırmayı başaramadılar.

    Tamer Korkmaz - Bay Kemal, FETÖ'yü yeniden yüklemek için sabırsızlanıyor

    Play Episode Listen Later Jan 5, 2023 3:03


    Altılı Masa iktidara gelirse, FETÖ geri döner! Benim İYİ Parti'den ayrılmamdaki en önemli neden FETÖ'ye gösterilen ılımlı tutumdu!” ««« Zafer Partisi'nin Genel Başkanı Ümit Özdağ, aynen böyle dedi. ««« -Eh, doğru söze ne denir... FETÖ'nün umudu da, Altılı Masa'nın iktidara gelmesidir. PARALEL YÜRÜYÜŞ Kılıçdaroğlu, “KHK'lıları kurtaracağını” zaten -her defasında- açıkça söylüyor. “KHK'lıların tamamı görevlerine iade edilecek. Bir arkadaşımız sadece bu işlerle ilgilenecek” diyen, ta kendisidir. (31.8.2022) ««« Bay Kemal'in FETÖ ile mücadele etmek gibi bir düşüncesi yok... -Zaten, hiç olmadı ki! ««« Tersine “FETÖ'cüleri kurtarmak” diye bir hedefi, dahası Özel Misyonu

    Mehmet Şeker - 14 Mayıs... Her bakımdan çok anlamlı

    Play Episode Listen Later Jan 5, 2023 2:58


    E vvelce Yalova ile İstanbul arasını deniz üzerinden değil de karadan gitmek isteyenler, Kocaeli Körfezini dolaşmak zorundaydı. Doğuya doğru dümdüz git, tam İzmit merkeze geldikten sonra, aynı yolu geri döner gibi ilerlemeye devam et... Tam anlamıyla eziyet. « Nihayet araya bir köprü yapıldı da yol kısaldı, zamandan ve yakıttan tasarruf sağlandı. Geçiş ücreti az değil ama acelesi olan için büyük nimet. O köprü yapılırken tuhaf bir isim ile anılıyordu. “Kocaeli Körfez Geçiş Köprüsü.” Üç K arasında bulunan bir G komik kaçıyordu. Şeklinden değil, anlamından ötürü. « Bütün köprüler geçiş için yapılır. Geçmemek niyetiyle yapılan köprü bulunmaz yeryüzünde. Kim, hangi aklı evvel, geçmemek üzere köprü inşa eder ki? O yüzden “Geçiş Köprüsü” epeyce komik kaçıyordu. Neyse ki sonradan adı Osmangazi

    Mehmet Akif Soysal - Sosyal medya özgürlükçü mü demiştiniz?

    Play Episode Listen Later Jan 5, 2023 3:31


    B atı tarafından önümüze konan her ne olursa olsun bir görünen ve pazarlanan yüzü, bir de asli işlevi bulunmaktadır. Buna iyi bir örnek “Özgür Basın” diye yıllarca kendi amaçlarını zerk etmek için kullanılan medya unsurlarıdır. Bilahare, konvansiyonel basının özgür basın olmadığı dünya halklarınca anlaşılınca, önümüze yeni bir hediye! olarak “Sosyal medya” konmuştur. Ama ana fikir aynıdır. Sosyal medya özgürlükçüdür! Fakat işin aslı öyle değildi! Elon Musk'ın Twitter'ı satın alması kirli çamaşırların gün yüzüne çıkmasına sebep oldu. Meğerse özgür diye tanıtılan sosyal medya pek de özgür değilmiş... Sosyal medya şirketlerinin “masum özgürlükçü” imajlarının aksine, farklı görevleri ifa ettikleri, bilhassa siyasi ve ekonomik işlevleri günden güne açığa çıkıyor. Twitter'ın yeni sahibi Musk'ın farklı gazeteciler aracılığıyla, Twitter'ın geçmiş faaliyetlerine ilişkin sunduğu belgeler bu tezi doğrular nitelikte. Twitter İfşaatları adıyla popüler gündemi işgal eden güncel gelişmelerde önemli açıklamalar mevcut.

    YAHYA BOSTAN - Terör kuyularını sıfırlayacağız

    Play Episode Listen Later Jan 5, 2023 5:12


    Suriye ile diyalog görüşmeleri artık bir kulvara girmiş görünüyor. İstihbarat diplomasisi ile başlayan süreç Milli Savunma Bakanı Akar'ın -ve MİT Başkanı Fidan'ın- geçtiğimiz hafta yaptığı görüşmeyle yeni bir aşamaya taşındı. Moskova'da Suriye Savunma Bakanı Abbas ve Rusya Savunma Bakanı Şoygu'nun katılımıyla üçlü bir toplantı yapıldı. Bu önemli buluşmayı Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun Suriyeli mevkidaşı ile ocak ayı sonunda gerçekleştireceği ikinci görüşme izleyecek. Görüşmelerin içeriği ve seyriyle ilgili perde arkası almak şimdilik güç. Sebebi hassas ve netameli bir süreç yürütülüyor olması. Kaynaklar Körfez ülkeleriyle yaşanan hızlı normalleşmenin Suriye ile ilişkilerde beklenmemesi gerektiği kanaatinde. Çünkü ortada çözülmeyi bekleyen devasa sorunlar var. Umulan şu: Diyalog süreci sabırla işlenecek ve kemikleşmiş sorunlar aşama aşama ortadan kaldırılacak. Elbette Şam yönetimi makul ve rasyonel zeminde kalabilirse.

    ERSİN ÇELİK - İsmailağa Cemaati'nin büyük sorunu: Kim bu hocalar?

    Play Episode Listen Later Jan 5, 2023 5:52


    Türkiye'nin en köklü ve güçlü İslami oluşumlarından İsmailağa Cemaati bir süredir üst üste açıklamalar yapıyor. Bir kadının, küçük yaştayken evlendirildiğine dair iddiaları üzerine, tartışmaların odağı yapılmak istenen ve hem kurumsal hem de mensupları hedef gösterilen İsmailağa Cemaati bu süreçte tavrını ortaya koymuştu. Çünkü bu netliğe ve iletişime en fazla da cemaatin ihtiyacı vardı. Bu köşede 12 Aralık'ta yayınlanan yazıda da değinmiştim. Hiranur Vakfı merkezli tartışmalar İsmailağa Cemaati'ne kurumsallaşmanın ve güçlü iletişimin önemi bir kez daha gösterdi. Yıllardan beri başta medya olmak üzere belli çevrelerin, siyasi anlayışların hedefindeki bir yapıdan bahsediyoruz. Ehl-i Sünnet İslam anlayışını benimseyen ve İslami yaşam konusunda titizlikle hareket eden İsmailağa Cemaati geleneğe sıkı sıkıya bağlı olmanın günümüzde doğurduğu sorunlarla da yüzleşiyor. Mesela sosyal medya... Hiç bilmedikleri, bu zamana kadar var olma gereği duymadıkları, “biz orada yokuz, konuşulanlar da bizi bağlamaz” diyerek göz ardı ettikleri bir alandı sosyal medya. Ancak sosyal medya, varlığı, gücü, etkisi yok sayılacak bir yer değil. İletişimde böylesine ‘pasif mücadele' yöntemi yok.

    AYŞE BÖHÜRLER - Mizaç uyuşmazlığı

    Play Episode Listen Later Jan 5, 2023 3:54


    İnsan gençken kendisi de etrafı da hiç değişmeyecekmiş sanıyor. Ama zamanla öyle bir değişiyor ki... Bu sefer de değişimi kabullenmekte zorlanıyor. Hadi kabul etti, kendine intibak edemiyor, itiraf edemiyor. İnsan olmak zor iş vesselam. Duygularımız ve gerçekler arasında bitmeyen bir savaşla ömür tüketiyoruz. Bu girişin sebebi hatıralar... Altılı masa etrafındaki isimlerden Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan ile hayatlarımızın kesişme noktaları çok olmuştur. Ahmet Bey'i üniversite yıllarımdan Ali Bey'i de partinin daha kurulmaya çalışıldığı günlerden tanırım. Ali Bey ve eşiyle kurucularımızdan Cuneyd Bey'in evinde tanışmış ve Ufuk Güldemir'in yeni kurduğu Habertürk'te partiyi anlatan ilk canlı yayına birlikte katılmıştık. AK Parti'nin ilk MKYK'sına beraber en yüksek oyu alarak seçilmiştik. Sonraki dönemlerde MKYK'da beraber bulunduk. 11 yıl her ay MKYK toplantısı tecrübesinde epey bir gözlem imkânım oldu. O yıllarda bizim MKYK'larımız bazen cenk içinde bazen sakin-sükûn çoğu zaman da bir gaza tadında geçerdi.

    Selçuk Türkyılmaz - İsrail, yirminci yüzyılda, yeni bir Batı kolonisiydi

    Play Episode Listen Later Jan 5, 2023 4:43


    Bizde, Batı sanatında ve edebiyatında oryantalizm konulu çalışmaların merkezinde, genel olarak, Doğu ve Doğular hakkındaki yargılar yer almaktadır. Bu, çalışmayı yapana ve hatta okura bir bakış açısı sunar. Bunun ne kadar üretken bir bakış açısı olduğu sorusunun cevaplandırılması gerekir. Örneğin Türkiye hakkında birtakım olumsuz yargılar içeren, tip ve karakterleri önyargıları yüklenmiş edebî eserler ve filmler yıllarca gündemimizi meşgul etmişti. Hatta zaman içinde bu tip ve karakterler yeniden üretildiği için konu hakkında yapılan çalışmalar bugünü anlamak için de okunabilir. Fakat burada bakış açısının üretkenliği meselesi yeniden karşımıza çıkar. Çünkü konu Doğu ve Doğulular hakkındaki yargıların doğruluğu veya yanlışlığı bağlamında ele alınacağı için bakış açısının kısırlığı sorununu tekrar yaşayacağız. Bunun bir yansıması olarak Türk edebiyatına da aynı yerden bakılmaktadır. Mevcut bakış açısıyla bu eserleri üretenlerin zihin dünyasına ulaşmamız zor olacaktır. Fiilî

    Levent Yılmaz - 2022 enflasyonu ve yeni dönem için beklentiler

    Play Episode Listen Later Jan 5, 2023 2:58


    2 022 yılı tüm ülke ekonomileri açısından en zor geçen yıllardan bir tanesi olarak akıllarda kalacak. Öyle ki hem pandeminin yarattığı arz-talep dengesizliklerinin hem de Rusya-Ukrayna Savaşı'na bağlı enerji krizinin olumsuz etkilerinin en yoğun hissedildiği yıl oldu. Ekonomi yönetimleri ve merkez bankaları çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kaldılar. Bu sorunların da en büyüğü ve hatta toplumlar üzerinde etkisi en çok hissedileni de enflasyondu. TÜRKİYE'NİN 2022 YILI ENFLASYONU ABD ve AB ekonomileri başta olmak üzere hemen hemen tüm ülkeler halen enflasyon ve enflasyona bağlı konularla mücadele etmeye devam ediyor. Elbette kendine has bazı sıkıntıları da kapsamakla birlikte Türkiye de bu ekonomilerden bir tanesi oldu. Her ne kadar Ekim ayında enflasyon %85,51 ile bu yılın zirvesini görse de 2022 yılının genelinde Türkiye'nin enflasyonu son aylarda baz etkisine bağlı olarak keskin düşüşle %64,27'ye geriledi. Yıllık bazda en yüksek artışların %79,83 ile konut, %77,87 ile gıda ve alkolsüz içecekler ve %73,87 ile ev eşyası grubunda olduğunu gördük. TÜFE İLE Yİ-ÜFE FARKI 2022 yılında yine en çok konuşulan konulardan birisi de enerjiydi. Enerji grubundaki fiyat hareketlerini de TÜİK'in YİÜFE verisinden takip ediyoruz. Son verilere göre 2022 yılında “elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme” grubundaki yıllık değişim oranı %284,99 olarak gerçekleşti. Ham petrol ve doğalgaz grubundaki

    Ali Saydam - Hayırdır?..

    Play Episode Listen Later Jan 4, 2023 4:52


    Yapacak insan yapar; tehdit etmez... Hele ki kendine ‘lider' pozisyonunu yakıştırmış biri, zinhar bu yola girmez... Kurusıkı atıyor durumuna düşmez... Gerçekten liderse tabii... CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun önceki gün partisinin grup toplantısında yaptığı konuşma, yine bir siyasi iletişim dersi konusu olacak nitelikte... Tabii ‘nasıl olmamalı' örneği kapsamında... Ne demişti Genel Başkan? “Görüyoruz ki işi kayyuma kadar götürme hevesindeler... Ekrem başkanımıza bu komployu devam ettirirlerse, Allah korusun kayyum atama aptallığına girişilirse, bunu bir diktatörün halkına uyguladığı terörizm olarak kabul edeceğiz ve göreceğiz. Ve bu terörizme karşı her türlü mücadeleyi vereceğiz. Bunu yapmaya kalkarlarsa, kimse daha fazla Bay Kemal'den sabır beklemesin; açık ve net söylüyorum. Sakın hataya düşmesinler. Vallahi ve billahi cehennemin kapılarını açarlar, hiç kimse için iyi olmaz...” Özellikle şu “Vallahi ve billahi cehennemin kapılarını açarlar” cümlesine takıldık kaldık... Medyaya manşeti vermiş, kendinden söz ettirmeyi başarmış yine ama ne uğruna... Öyle ya bu ülkede “Kadınları dövmek lazım” diyen Levent diye biri vardı... Bu ifadesiyle kendinden bahsettirmeyi başarmıştı... Böyle şok edici laflar hep konuşuldu, konuşulur... Hatta sahipleri bir süre için ‘ünlü' de olurlar... Oldular da ne oldu?.. Ne kazandılar?.. Tabii söz konusu bir siyasi partinin genel başkanıysa, başka sorular da sormak lazım... Mesela Kılıçdaroğlu, bu sözüyle neyi kastediyor, ne vadediyor?.. Cehennemin çağrıştırdıklarını bir düşünelim... Kaos, sıkıntı, bunalım, ateş, karanlık, ceza... Peki, siyasi vaat böyle bir şey mi? Bir lider bunu mu vadeder?.. Konuşmaya baktıkça sorularımız çeşitleniyor... Bir siyasi parti lideri, bir Cumhurbaşkanı adayı ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı'na ‘diktatör', hukukuna ‘terörizm' tanımı getirebilir mi?.. Bu tutumunu CHP'li ve HDP'li milletvekilleri ile belediye başkanları söz konusu olduğunda habire tekrarlar mı? CHP ve HDP mensupları yasalardan muaf mıdır?.. Onlarla ilgili hukuki bir süreç başladığında, sonucunu dahi beklemeden reddedilebilir mi? Bu insanlar hukukun üstünde midirler ki; yasal süreçlere tabi olmaları bile kaos (cehennem) anlamına gelsin?.. Neden bu iki partinin mensupları söz konusu olduğunda yapılan her işlem, yasaların usulüne uygun çalıştırılması, sonuçlanması dahi beklenmeden ‘komplo' olarak ilan edilir? Hayırdır, bu ayrıcalık nereden geliyor? Gözümüze takılanlar...

    Ömer Lekesiz - Devlet hakkında şairane düşünceler

    Play Episode Listen Later Jan 4, 2023 4:40


    Önceki yazımızı “Güçlü Müslüman otoriteler sayesinde, bu olmadığında bile Kur'an yoluyla duyguda ve pratikte kendilerini sürekli olarak bir devlete nispet edebilen büyüklerimiz, devleti koruma ve kollamada yani hamiyet esasında sabit olmuşlar, ancak sistemden kaynaklanan problemler nedeniyle devlete değil muktedirlere (siyasîlere) karşı muhalefet etmeyi seçmişlerdir.” diyerek, Mehmet Akif'in de bu anlayışta olduğunu, ancak önemli kimi nedenlere bağlı olarak konunun sadece bundan ibaret olmadığını belirtmiştik. Hamiyeti de aşan o önemli nedenlerden biri, Mehmet Akif'in kendi devrine göre hak ettiği İslam Şairi, Ümmet Şairi nitelemelerinin yeni bir devlet anlayışına ve düşüncesine bir köprü oluşturmaması, bilakis onun geçmişte kalan şanlı tarihin kimi muhteşem tablolarının şairane zikrini sonraki kuşaklara yırtılamaz, aşılamaz bir nostalji perdesi olarak miras bırakmış bulunmasıdır. Zira, Mehmet Akif her şeyden önce bir şairdir ve bilindiği gibi şiir bunalım (kriz) zamanlarında zorunlu olarak geriye çekilen düşünceye vekalet eder. Diğer bir söyleyişle bunalım zamanında var oluş şartları gereğince kendisini geriye çeken düşüncenin boşalttığı yer şiir tarafından doldurulur. Şartlar düşüncenin lehine değiştiğinde ise şiir ona vekalet etme işlevini terk ederek, sadece bir kaldıraç olarak ona destekte bulunmayı sürdürür. Bu bağlamda, Mehmet Akifi'in Mezarlık şiirindeki şu kıtayı hatırlayalım: “Şanlı bir târîhsin: Mâzî-i millet sendedir. Varsa ibret sendedir, hikmet de elbet sendedir; Devr-i İstîlâ durur yâdında, devlet sendedir! Çünkü hürriyyet, hamâset sende, gayret sendedir, Zindegî zillettir artık, bence izzet sendedir!” Mithat Cemal, bu kıtadaki “Devr-i İstîlâ durur yâdında, devlet sendedir!” kıtasını şöyle okumuştur: “Bu mısrada yükseklik ve derinlik var. Yükseklik var: Çünkü devri istila mezarlığın koynuna girmek suretiyle mezarlıkta ‘devlet' tasvir ediliyor. Mezarlık ise nisyan, harabi, harabe, seng ve türab, zıll ve zalam, leyl ve mağrib odalarıyla lebriz bir mahşer-i mahuf olduğu için mezarlığı gören yalnız mezarlığı görür ve hiçbir zaman onda ihtişam-ı dünyevisiyle bir devlet-i maziye kadidinin serilip yattığını göremez. Binaenaleyh mezarlıkta devlet görmek âli-nazarlıktır. Derinlik de var: Çünkü Akif mezarlığa hitap ederken ‘Devlet sinendedir, hâkindedir' filan gibi bir şey söylemiyor. Devr-i istila-yı devleti mezarlığın yâdına sokuyor. Mezarlık gibi nisyanın hükümet-ferma olduğu zeval-i âlem muhitlerine ‘hafıza' isnat etmek ve binaenaleyh hafıza-i hane-i makabirde bir devlet yaşatmak tarz-ı tefekkürde fevkaladeliktir.” (Nakl.: N. Ahmet Özlap, Aklı Karıştıran Belagat Kasırgası – Safahat'ın Yankıları 1911-1924, Büyüyenay Yayınları, 2019) Mehmet Akif'in bu düşünme tarzında bir sorun yoktur. Sorun bunun İslam şairinden kalan bir miras olarak kalın bir perdeye dönüştürülmesindedir. Üstelik Mehmet Akif'in bu sonuca bir dahli ve buna dair bir kusuru da yoktur. Çünkü o kendi zamanın şatlarına tabi olarak, düşüncenin kendisini geriye çekmesinden doğan boşluğu şiirleriyle neredeyse tek başına doldurmuştur.

    Erdal Tanas Karagöl - İhracat rakamları ne söylüyor?

    Play Episode Listen Later Jan 4, 2023 3:11


    Türkiye'nin 2022 yılı ihracat rakamı açıkladı. Türkiye'nin ihracatı 2022 yılında 254,2 milyar dolara yükseldi. Ekonomik büyümenin sürdürülmesi, istihdamın artışı, cari açığın finanse edilmesi, rekabet gücünün arttırılması ve ekonomide dışa açıklığın getireceği kazançlar açısından ihracat, çok önemli bir ekonomik büyüme modeli ve stratejisidir. İHRACAT NEDEN ÖNEMLİ? İhracat, ekonomik büyümenin sürdürülmesi ve ekonomik büyümenin en önemli ve istenilen kaynağı olması açısından önemli.1980'li yıllarda bir çok ülke ihracata dayalı ekonomik büyüme stratejisi ile yüksek ekonomik büyüme rakamlarına ve yüksek GSYH rakamlarına ulaştı. İhracata dayalı büyüme yaklaşımının benimsendiği bu modelde, ekonomik büyüme oranının sürdürülmesi ve hızlandırılması ihracatın artırılması gerekiyor. Özellikle Uzakdoğu Asya ülkelerinin ve içinde Türkiye'nin de bulunduğu ülkelerde 1980'li yıllarda ihracata önemli teşvikler verilerek, ihracatın ekonomik büyümenin temel itici faktörü haline getirildi. Bu nedenle, Türkiye ekonomisinde sürdürülebilir bir büyüme için artan ve çeşitlendirilmiş bir ihracat yapısı çok ama çok önemlidir. Diğer yandan, ihracat artışı gerçekleştiğinde ekonomide üretim faktörleri daha verimli kullanılacağı gibi, ölçek ekonomilerinden faydalanma açısından önemli imkanlar doğacaktır. Bu sayede ekonomilerin dışa açılması, rekabet gücü elde etmeleri ve üretim için yeni teknolojilerin sağlanması daha kolay olacaktır. Ayrıca, bir çok ekonomi için gerekli olan döviz ihtiyacının karşılanması, üretim için gerekli olan ara ve yatırım malları ihtiyacının ithalat ile sorunsuz karşılanması için ihracat hayati derecede önemli hale geliyor. En önemlisi de, ihracat artışı ile beraber ekonomik büyümede meydana gelen artış istihdamı arttıracağı gibi farklı ürünlerin üretimi için farklı meslekler olan ihtiyaç edeniyle de nitelikli işgücü için itici güç olacaktır. RAKAMLAR İLE İHRACAT Türkiye'nin ihracat gerçekleştirdiği ülke sayısı 200‘den fazla ülke ve bölge oldu. Yani dünyanın birçok ülkesine ihracat yapılmaktadır. Türkiye'nin en fazla ihracat gerçekleştirdiği ilk beş ülke Almanya, ABD, Irak, Birleşik Krallık ve İtalya oldu. Türkiye'nin birim ihracat değeri 2021 yılına göre yüzde 14,7 artırarak 1,44 dolara yükseldi. Sektörler bazında kimyevi maddeler ve mamulleri 33,5 milyar dolarla 2022'nin ihracat şampiyonu olurken, ihracatta önemli bir sektör olan otomotiv endüstrisi 31 milyar dolarla ikinci ve hazır giyim ve konfeksiyon sektörü ise 21,2 milyar dolarla üçüncü sırada yer aldı. TL ile ihracat yapılan ülke ve bölge sayısı 197'ye ulaştı. İhracat bölgeleri açısından bakıldığında 2022 yılında Avrupa Birliğine (AB) olan ihracat yüzde 12 oranında artış gerçekleşirken, Yakın Doğu ve Orta Doğu ülkelerine ihracat yüzde 19,3, Kuzey Amerika ülkelerine olan ihracat artış oranı yüzde 17,1, AB dışı, Avrupa ülkelerine yüzde 16 ve Kuzey Afrika bölgesine olan ihracat artışı ise yüzde 9,8 oranında gerçekleşti. twitter.com/erdalkaragol

    SÜLEYMAN SEYFİ ÖĞÜN - Bir döngünün kırılması

    Play Episode Listen Later Jan 4, 2023 6:17


    Son yazımda, birer târihsel hareketlilik olarak içevurumculuk ve dışavurumculuk üzerinde durmuştum. Bu süreçlerin elbette maddî bir ardalanı nın mevcut olduğunu vurgulamalıyım. Aslında sermâyenin davranışlarının bu hareketlilikleri tâyin etmekte son derecede belirleyici bir rolü olduğunu görüyoruz. Sermâyenin birikim ve sınâî eksende yoğunlaşma dinamikleriyle içevurumculuk gelişiyor. Bunun aksine, sermâyenin dağılma süreçlerinde diğer dinamik olan dışavurumculuk baskın hâle geliyor. Dağılma süreçleri reel ekonominin, ağır borçlar üzerinden finansal güçler tarafından teslim alınmasına işâret ediyor. Paranın târihi ile ekonominin târihi özdeş bir târih değil. Paranın târihi son derecede eski bir târih. Kadim târihte parasal güçler servet formundaydı. Bu güçlerin hedefindeki en büyük varlık devletlerdi. Kadim güçlü devletler hazineleri sağlam karşılıkları olan varlıklara dayandığı nispette ayakta kalabiliyordu. Ama, bir bakıma yaşanması kaçınılmaz olan açıklar verildiği bir merhalede paranın güçleri devreye giriyor ve devletleri yüksek fâizlerle borçlandırarak onun varlıklarına çöküyordu.

    GÖKHAN ÖZCAN - Hayatın büyüsü

    Play Episode Listen Later Jan 4, 2023 4:13


    Genç yaşlarında dünyamızdan ayrılan Didem Madak, “Hayat beni büyülüyor. Yazarken hayatı sandığımdan çok sevdiğimi, ona hayranlık duyduğumu anlıyorum. Aslında az sonra ölecek birinin gözleriyle dünyaya baktığımızda hayatın her yerinden şiirin fışkırdığını görürüz, önemli saydığımız çoğu şeyin önemini yitirdiğini görürüz. O zaman anlamsız bulduğumuz küçük gündelik hayatımızın aslında anlamlı olduğunu hissederiz» diyor kendisiyle yapılan bir söyleşide (Varlık Dergisi/Sayı 1141/Ekim 2002). Didem Madak'ın söyledikleri arasında altını çizdiğim iki yer var. İlki en baştaki “Hayat beni büyülüyor” cümlesi. Kitabının adını ‘Ah'lar Ağacı' koymuş ve ömrünün büyük kısmında kederlerle arkadaş yaşamış bir şair için kimilerine şaşırtıcı gelebilecek bir cümle bu. Oysa hiç öyle değil... Kim, hayata büyüleyici bulabilecek kadar dikkatli bakan birinden daha çok incinmeye açık ve savunmasız olabilir?

    Kadir Üstün - Yeni yılda Türk-Amerikan ilişkileri

    Play Episode Listen Later Jan 3, 2023 5:03


    2022'ye damgasını vuran Rusya'nın Ukrayna'yı işgal girişimi uluslararası sistemi sarsmakla kalmadı, Türk-Amerikan ilişkilerini de doğrudan etkiledi. Trump döneminde gerek Batı ittifakının birliği gerekse ABD'nin NATO içerisindeki konumuyla ilgili ciddi soru işaretleri uyanmıştı. Biden Amerika'nın bu soru işaretlerini gidermekle kalmayıp tekrar küresel liderliğe döndüğünü ilan etmişti. Afganistan'dan çekilme sürecinin adeta utanç verici bir şekilde gerçekleşmesi sonrasında Rusya Washington'un pek bir şey yapamayacağı hesabıyla Ukrayna'yı tamamen işgale kalkıştı. Biden'ın işgal girişimine karşı Avrupa'yı bir arada tutma, NATO üyelerinin güvenlik kaygılarını karşılama ve Ukrayna'ya destek çabaları Türkiye'nin Ukrayna'ya verdiği destek bağlamında Türk- Amerikan ilişkilerinde pozitif bir gündem oluşmasını sağladı. Türkiye'nin işgal girişiminin hemen başından itibaren Ukrayna'ya lojistik, askeri ve siyasi destek vermesi birçok Avrupa ülkesinin çekingen tavrının önüne geçti. Türkiye Ukrayna'ya destek vermekle birlikte bir an önce ateşkes sağlanması ve savaşın sona erdirilmesi için girişimlerde bulundu. Ne Putin ne de Zelenski'nin barışa hazır olmaması bu çabaların somut sonuçlarının sınırlı kalmasına neden oldu. Buna karşın Rusya'yla köprüleri atmayarak denge politikası geliştiren Türkiye, kritik arabulucu olarak Tahıl Anlaşması ve esir değişimi gibi diplomatik başarılara imza attı. Türkiye'nin anahtar pozisyonu gerek NATO içerisinde gerekse Türk-Amerikan ilişkilerinde Ankara'nın elini güçlendirdi. Washington Rusya'ya karşı yaptırımlar konusunda Türkiye'nin üzerine gitmekten çekindi zira hem NATO içerisindeki birliğin devam ettirilmesi gerekiyordu hem de Ankara'nın Rusya'yla bağları koparmasının gerçekçi olmadığı açıktı. Buna rağmen Biden yönetiminin Türkiye'yle koordinasyon ve ortak politika belirleme konusunda daha cesur adımlar atması gerekirdi zira Ukrayna meselesi ikili ilişkilerde yeni bir fırsat alanı yaratmıştı. S-400 ve YPG meselelerinin son senelerde karşılıklı güvensizliği derinleştirmiş olması Washington'un daha temkinli tavrını bir yere kadar izah ediyor. Buna karşın Rusya'nın uluslararası sistemi derinden sarsmasına ve Batı güvenliğinin yeniden inşa edilmesi gerektiği gerçeğini gözler önüne sermesine rağmen, Biden yönetiminin Türkiye'yle ilişkilerde yeni dönem başlatma fırsatını değerlendiremediğini söyleyebiliriz. Özellikle Suriye'de aynı sayfada olmayan iki NATO müttefikinin önümüzdeki dönemde karşılıklı güven eksikliğini azaltacak hamleler yapmaları gerekiyor. Türkiye'nin ABD'den F-16 tedariki talebiyle aslında ilk adımı attığını söyleyebiliriz. S-400 krizi sonrasında F-35 programından çıkarılan Türkiye, ABD'den F-16 satın alma talebiyle hem milli askeri kapasitesinin zaafa uğramasına izin vermeyeceğini gösterdi hem de Washington'la S-400 meselesindeki görüş ayrılıklarının pratik çözümlerle aşılabileceği sinyalini verdi. Buna karşılık olarak Biden yönetiminin satışı desteklemesi ve Kongre nezdinde lobi yapması pozitif adımlar olsa da Kongre'nin bu süreci akamete uğratma ihtimali devam ediyor. F-16 satışının gerçekleşmesi geçmesi için Beyaz Saray'ın şu aşamada Kongre'ye lobi yapması ters tepebilir zira Senatör Menendez gibi Türkiye karşıtı isimler yaklaşan seçimleri gözeterek süreci engelleyebilir. Ayrıca Biden yönetimi de seçim öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a destek gibi algılanabilecek adımlardan kaçınmak isteyebilir.

    Taha Kılınç - Emekli muhafazakâr

    Play Episode Listen Later Jan 3, 2023 4:34


    "Kurtubalı Hristiyanlar, Arapların şiirlerini ve masallarını okumayı seviyor. Onların fikirlerini çürütmek için değil, daha doğru ve zarif bir Arapça'ya sahip olmak için Arap ilahiyatçıları ve filozofları inceliyorlar. İncil'in Latince tefsirini okuyan veya İsa'nın yaşam ve öğretilerini, peygamberleri veya havarileri araştıran halk şimdi nerede? Heyhat! Tüm yetenekli genç Hristiyanlar, büyük bir şevkle Arap kitaplarını okuyup çalışıyor, büyük masraflarla muazzam kütüphaneler topluyor, Hristiyan edebiyatı ilgiye değmez diye küçümsüyorlar. Dillerini unutuyorlar. Arkadaşına Latince mektup yazan her bir kişiye karşılık, kendini zarafetle Arapça ifade edebilen ve bu dilde Araplardan daha iyi şiirler yazan bin kişi vardır.” Endülüs Emevî Emirliği döneminde Kurtuba'da (Cordoba) yaşayan Hristiyan bilgin Paul Albar (800-861), Hristiyan gençler arasında gittikçe yayılan Arap ve Arapça hayranlığını bu esef dolu cümlelerle ifade ediyordu (Aktaran: Richard W. Southern, Orta Çağ Avrupasında İslâm Tasavvuru, s. 29, Kutadgu Yayınları). Hristiyanlar için, Endülüs'teki Müslüman varlığı hiç sona ermeyecek gibiydi. Kendi içlerinde derin çatışmalara savruldukları yetmiyormuş gibi, İslâmî kültür Hristiyan nesilleri de etkisi altına almıştı. Nereden bakarsanız bakın, dindar bir Hristiyan için, durum hiç de “ümit” vadetmiyordu. Aradan 250 yıla yakın bir zaman geçmişti ki, Avrupa'nın her yerinden toplanan Haçlılar, İslâm ülkelerini baştanbaşa çiğneyerek Filistin'e hücum ettiler ve 1099'da Kudüs'ü ele geçirdiler. Bu defa üzüntü sırası Müslümanlardaydı. Papalığın bizzat kışkırttığı Haçlıların Anadolu, Suriye ve Filistin'de işlediği cürümler öylesine dehşet vericiydi ki, Müslümanlar için adeta “dünyanın sonu” gelmişti. Haçlı Seferleri, Hristiyanların Müslümanlarla Endülüs'ten sonraki ikinci kitlesel temasıydı. Ancak bu defa, değerlendirme ve yorumlara “zafer tonu” karışıyordu. Endülüs'teki yorum ve yaklaşımların aksine, İslâm'a ve Müslümanlara dair yazılanlarda genelleme dolu ezberci üsluplar göze çarpıyordu. Tarihin akışı yine durmadı. 1187'de Salahaddîn, Kudüs'ü Haçlıların elinden kurtardı. Sonraki süreçte Haçlılar, adım adım geri püskürtüldü. Arada Moğolların İslâm coğrafyasında meydana getirdiği tahribat Hristiyanları tekrar ümitlendirdiyse de, önce Memlûk ardından da Osmanlı çağları yaşandı. Osmanlı İmparatorluğu, yıkılıncaya kadar, Batı'da Kilise ve Hristiyan din adamlarının inşa ettiği “öteki” imajında ana unsurdu. Eş zamanlı olarak, bütün kollarıyla büyüyüp serpilen Oryantalizm de Kilise'nin istifade ettiği bir malzeme deposuna dönüştürüldü. Geçtiğimiz yüzyıl boyunca ise, birbiri ardına ortaya çıkan modern siyasî ve kültürel akımlar, Roma merkezli Katolik Kilisesi'nin gittikçe zayıflamasına yol açtı. İslâm dünyası sömürgeci devletler, işgaller ve iç çatışmalar yoluyla zaten parçalara ayrılmıştı. Böylece karşısındaki “öteki”ni yitiren Kilise, kendi tabanına ve mensuplarına bir şey söyleyemez hale geldi. Kiliseler cemaatsiz ve papazlar muhatapsız kaldı. Zaman zaman “fanatik” bazı sesler yükselse de, Kilise artık dünyanın gidişatına yön verdiği ve Müslümanlara karşı kampanyaların başını çektiği o eski muktedir devirlerinden çok uzaktaydı.

    Bülent Orakoğlu - Kılıçdaroğlu'nun Johns Hopkins Üniversitesi ziyaretinin asıl nedeni...

    Play Episode Listen Later Jan 3, 2023 4:49


    Kılıçdaroğlu'nun Deniz Baykal'ı evinde ziyaret etmesi bazı yazarlar tarafından ikili arasında olumlu bir görüşme olarak yansıtılsa da gerçek bu değil sanırım. Baykal'ın kabuldeki resminden Kılıçdar-oğlu'nun ziyaretinden hiç hoşlanmadığı açıkça görülebiliyor. Ayrıca Baykal'a yakınlığı ile bilinen CHP eski Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş ise, “Dikkat ederseniz 3 kişinin fotoğrafı var. Orada halinden memnun mutlu olan gülücükler dağıtan Sayın Kılıçdaroğlu. Deniz Baykal'ın yüzüne baktığımızda acı, ıstırap ve büyük bir hayal kırıklığı görüyoruz.” ifadelerini kullanmıştı. Baykal şüphesiz kendisine yapılan kaset kumpası sonrasında Kılıçdaroğlu'nun kendi koltuğuna oturmasında bir şeylerden şüphelendiği anlaşılıyor. Uzun yıllar CHP Genel Başkanlığı koltuğunda oturan Baykal'ın istihbarat dünyasından yakın dostları olduğu yadsınamaz, gerçeklerin kendisine iletildiğini düşünüyorum. Eski CHP Milletvekili Mehmet Sevigen Kılıçdaroğlu'nun Deniz Baykal'ı ziyaretine ilişkin ziyareti YeniŞafak'a emrivaki olarak nitelemiş Baykal'ın Kılıçdaroğlu'nu desteklemediğini defalarca randevu isteklerini geri çevirdiklerini son olarak Kılıçdaroğlu'nun ağabeyinin vefatı neden ile zoraki bu görüşmenin yapıldığını açıklamıştı. Kılıçdaroğlu'nun Deniz Baykal ile zoraki görüşmesi aslında FETÖ kumpası ile görevinden istifa etmek zorunda kalan Baykal'ın kendisinden şüphe edip etmediğini test etmek için yapılmış olabilir. Zira CHP'den ihraç edilen Mehmet Sevigen'in, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nu zor sorular yönelterek cevap vermeye zorlaması Kılıçdaroğlu hakkında bazı şüpheler taşıdığının açık işareti sanırım. Baykal'a yapılan kaset kumpası sonrası Kılıçdaroğlu'nun aday olduğunu hatırlatan Sevigen, “Aday ol diye sana kim baskı yaptı? Ekmeleddin İhsanoğlu'nu kim getirdi? Enis Berberoğlu'na o kaseti sen mi verdin? Sen mi gönderdin gazeteye?” sorularını yöneltti. 75 SAYFALIK RAPORDAKİ ‘KEHANET' GİBİ TÜRKİYE'Yİ SARSACAK ÖNGÖRÜLERDEN BİRİ 72. SAYFADAKİ İFADELERDİ CHP liderinin Amerikan derin devletinin kontrolü altında olan Johns Hopkins Üniversitesi'ni seçmesi ise asla bir tesadüf değil. Zira Kılıçdaroğlu, 30 Kasım-4 Aralık 2013 tarihleri arasında da aynı üniversiteye konuk olmuştu.

    Tamer Korkmaz - Hitler'in çocuk askeri Ratzinger yahut Skandalların Papa'sı

    Play Episode Listen Later Jan 3, 2023 3:46


    Joseph Alois Ratzinger yani Papa Onaltıncı Benedikt, 2022'nin son günü hayata veda etti. ««« Katoliklerin ruhani lideri, Papa'lık görevini bıraktığı 2013'ten bu yana Vatikan'da inzivaya çekilmişti. ««« 11 Şubat 2013'te beklenmedik bir biçimde istifa etmişti. Neredeyse altı yüz senenin ardından ilk kez bir Papa istifasını veriyordu! VATİKAN'IN KİRLİ ÇAMAŞIRLARI İstifasından bir yıl sonra yaşlılığı nedeniyle görevini bıraktığını açıklasa da, işbu gerekçesi inandırıcı değildi. ««« Alman Papa, şu üç skandal nedeniyle istifa etmek zorunda kalmıştı: 1) Wiki-leaks'e atfen Vati-leaks diye anılan Papa'nın ofisinden önemli belgelerin çalınması olayı yani Köstebek Skandalı... 2) Vatikan Bankası'na (IOR) yönelik “kara para aklama” suçlamaları... 3) Katolik Kilisesi'ndeki çocuk istismarı ve cinsel taciz vakalarının örtbas edilmesi... “İYİ HAL KÂĞIDI” YOK Ratzinger, “Münih Başpiskoposu” olduğu dönemdeki cinsel istismar olaylarını hasıraltı etmekle de suçlanmıştı! ««« Almanya'nın Münih şehrindeki bir hukuk firmasının 1945-2019 dönemine ilişkin Cinsel İstismar Raporu'nda... Ratzinger'in dört istismar vakasını örtbas ettiği vurgulanmıştı! HASIRALTI KURULU M.Ali Ağca'nın tetikçisi olduğu 1981'deki Papa İkinci Jean Paul Suikastı'nda Ratzinger neredeydi? ««« Dikkat... Bu derin suikast girişimini güya soruşturan kurulun başkanıydı! ««« Suikastın CIA ile Gladio'nun planlamasıyla ve Vatikan'ın içinden destekle organize edildiği gerçeği, işte bu soruşturma kurulu eliyle örtbas edilmişti! PAPA RATZİ Fetullah Locaefendi'nin 1998'de Vatikan'ı ziyaret edip görüştüğü Polonyalı Papa İkinci Jean Paul'ün... 2 Nisan 2005'te ölmesinin ardından Alman Joseph Alois Ratzinger “Yeni Papa” seçilmişti. ««« İngiliz tabloid gazetesi The Sun, 20 Nisan 2005 tarihli nüshasında “From Hitler Youth to PAPA RATZI” başlıklı kapakla çıkmıştı! ««« İşbu “Hitler Gençliği'nden Papa Ratzi'ye” başlığının altında, Papa Ratzinger'in 16 yaşında Alman askeriyken çekilmiş vesikalık fotoğrafı yer alıyordu. ««« Arşivden itina ile çıkarılan bu fotoğraf için öyle paparazzi'lik falan yapmaya ihtiyaç yoktu! ««« 2005'te Papa'lığa seçilen Alman Ratzinger, İkinci Dünya Savaşı sırasında (1943) Waffen-SS birliğindeki bir Çocuk Asker'di! KAŞARLANMIŞ DÜŞMAN Papa Onaltıncı Benedikt sıfatlı Ratzinger, iflah olmaz bir İslam düşmanıydı. ««« Papa seçilmeden önce, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıkmıştı... Papa'lığa getirildikten bir buçuk sene sonra (27 Kasım-1 Aralık 2006) Türkiye'yi ziyaret etti. AÇIK-GİZLİ KARDİNALLER GEÇİDİ Alman Papa Ratzinger'in 2013'te istifasının ardından...

    Nedret Ersanel - Dalgakıran, dalga aşıran...

    Play Episode Listen Later Jan 3, 2023 5:45


    M eşhur ve meşum Amerikan ‘Foreign Policy (FP) ile benzerlerinin, Türkiye ve Cumhur-başkanı'na yönelik ‘çalışmalarını' hangi kaideye oturtmak gerektiğine ‘az sonra' bakalım dilerseniz... Hazır, ‘Türkiye Yüzyılı'nın dibacesi sayılan 2023'e başlamışken, şuradan başlamak daha uygun olur; Batı Asya ve Ortadoğu'ya yönelik Batı-Doğu çekişmesinde Türkiye'yi tarafına çekmek, olmadı yâr etmemek, Ankara'nın da fırsatları katma değerleri ile birlikte değerlendirme süreci gelişiyor... Önce Çin'in S. Arabistan başlangıçlı Körfez çıkışı, ardından Türkiye'nin Suriye'ye yönelik Rusya teşvikli ‘normalleşme adımları' ile.. Bir, Afganistan-Pakistan-İran-Irak-Suriye-Akdeniz çizgisinden, iki, Arap Yarımadası'ndan Afrika'ya ‘akınlar' arasında ilişki var... Zıt vektörleri de izlemeliyiz. Şu sıralar sessiz görünüyorlarsa

    Hüseyin Likoğlu - İyi ki Kemal Kılıçdaroğlu var

    Play Episode Listen Later Jan 3, 2023 3:41


    C HP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun köstebekleri aracılığıyla hükümetin hazırlıklarına ilişkin konularda ön alıcı açıklamalarına 5-6 aydır tanık oluyoruz. Memurlara 3600 ek gösterge, KYK faizleriyle icralık bazı borçların silinmesi gibi icraatların Kılıçdaroğlu sayesinde yapıldığını savunan CHP'liler, EYT için de aynı tezi savundu. Sadece CHP'liler değil, bizzat Kemal Kılıçdaoğlu, ‘Loading' yazılı kâğıtla kamera karşısına geçip, hükümetin icraatlarının kendisi sayesinde yapıldığını ima etti. EYT ile ilgili kararın Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ilân edilmesinin ardından sosyal medyada harekete geçen CHP trolleri olayı daha da ileri taşıdı. “KYK borçlarını sildirdi, Taşeronu kadroya geçirtti, Ek göstergeyi verdirdi, Emekliye bayram ikramiyesini sağladı, TRT payını kaldırttı, Okulda ücretsiz yemek sorununu çözdü, Şimdi de EYT'liler haklarına kavuştu, Teşekkürler Kılıçdaroğlu!” gibi paylaşımlar yapıldı. CHP MUHALEFETTE OLMASAYDI

    Ahmet Ünlü - 21 soruda memurlara yapılan zamların çok boyutlu etkileri

    Play Episode Listen Later Jan 3, 2023 17:36


    3 Ocak 2023 tarihinde açıklanan enflasyon rakamları memur, sözleşmeli personel ve emeklilere ne kadar zam geleceğini netleştirdi. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yayımlanan mali ve sosyal haklara ilişkin genelge henüz yayımlanmasa da Cumhurbaşkanı tarafından yapılan açıklama ile memurlara, sözleşmeli personele ve emeklilere verilecek zam oranı refah payı ile birlikte % 25 olarak belli oldu. Bu çerçevede 21 soru ve cevapla konuyu yansımalarıyla birlikte açıklamaya çalışacağız. 1 2023 YILINDA MEMURLARA VERİLECEK ZAM NE KADAR OLACAK? Görevdeki memurlar ocak-temmuz ve temmuz-aralık olmak üzere senede iki kere maaşlarını zamlı alıyor. Zam oranları ise toplu sözleşmeye göre önceden belirleniyor. Üzerine, geçmiş 6 aylık enflasyondan kaynaklı bir fark oluşursa, bu fark maaş zammına yansıyor. Enflasyon farkının oranı da toplu sözleşmede yer alıyor. Aralık ayı enflasyon rakamlarının açıklanması sonrasında 2023'nin Ocak ayında alınacak zam oranı

    YASİN AKTAY - İslâm Dünyası'nın yeniden doğuşu için entelektüel sancılar

    Play Episode Listen Later Jan 3, 2023 7:32


    İslam dünyası sadece Müslümanlar için değil bütün dünya için daha adil, daha yaşanabilir bir düzenin tesisi için yeterince dertli. İlahi sünnet yeryüzünde ezilenleri, zayıf bırakılmış olanları zalimlere galip kılmak üzere sürekli bir tedavül halindedir. Dileyen bunu sosyolojik kural olarak da okuyabilir tabii. Ancak konu sadece dünyada bir Hegelyan efendi-köle diyalektiği şeklinde işlemiyor. Çoğu kez (sınıf mücadelelerinde veya etnik-milliyetçi kavgalarda) kölenin efendilik konumuna yükseldikten sonra dünyaya özendiği efendinin zulmünden başka bir şey sunmadığı da görülür. Oysa mevcut dünya düzeninin en az iki yüzyıldır madunları olan Müslümanların adalet talebi sadece kendileri için değil, bütün insanlar içindir. Amaç sadece zalimi değiştirmek değil, iktidar konumunu bütün insanlar için adalet tesis ve tevzi edecek bir nizamı temin etmektir. Müslümanlar bunu geçmişte yaptılar. Belli etnik, ırksal veya coğrafi yaşam koşullarından kaynaklanan özellikleriyle değil, sadece Mizan içeren Kitab'a tabi oldukları için bunu yapabildiler.

    YAŞAR SÜNGÜ - İstanbul'un 68 şehirden büyük olması sorundur

    Play Episode Listen Later Jan 3, 2023 5:17


    Dünya tarihinin en önemli komutanlarından ve devlet adamlarından biri olan Napolyon, “Eğer dünya tek bir devlet olsaydı, İstanbul başkent olurdu” demiş. Doğrudur. İstanbul'un önemini anlayabilmemiz için tarihine kısa bir göz atmamız yeterli. İstanbul'un tarihi binlerce yıl öncesine dayanır, ama bilinen ilk yerleşim MÖ. 7. yy'da gerçekleşmiş. Sultanahmet bölgesindeki ilk şehrin adı Byzantium. Buraya bir koloni kurarak yerleşen Yunan kralının ismi aynı zamanda bu. Byzantion'un kaderi 312 yılında Konstantin'in İmparator olmasıyla değişiyor. Konstantin 330 yılında Roma İmparatorluğu'nun başkentini Byzantion'a taşır ve şehrin ismini Nova Roma yani, Yeni Roma, koyar.

    MUSTAFA KUTLU - Hayatı tanımak

    Play Episode Listen Later Jan 3, 2023 3:21


    Hikâyeci Sait Faik için anlatılan bir anekdot vardır. Kendisinin iyicene tanındığı yıllarda bir başka yazar daha türemiş. Yazarlar arasında rekabeti, kıskançlığı, atışmayı seven ve bunu her fırsatta körükleyen birileri, Sait Faik'e bu yeni palazlanan yazardan bahsederek fikrini sormuşlar. O da: “Bırak canım, adam daha balıkların adlarını bilmiyor, ondan hikâyeci olmaz” demiş. Hikâyeciler ve hikâye yazmaya heveslenenler bir yana; insanlar –bilhassa gençler– yaşadıkları ortamı, çevreyi tanımak konusunda çok isteksiz. Balık dedik meselâ; çinekopla lüferi fark edemiyor. Çok meşhur olduğu için hamsi ile balinayı biliyor belki ama ötekiler için sadece canım alt tarafı balık işte deyip savuşuyor.

    Mehmet Metiner - Türkiye Yüzyılı'nda Kürtler: Demokrasi ve birlik için inşa süreci...

    Play Episode Listen Later Jan 3, 2023 7:06


    Hayırlı bir işe soyunduk bir yıl önce. Bu topraklarda kadim birliktelik duygusunu güçlü bir biçimde yeniden göğertmek için. Başlarken bir avuçtuk. Günbegün çoğaldık. Çoğalıyoruz. Sesimiz, bin yılların o kutsal öğretisine yaslanıyordu. Bin yılların misyonunu omuzlamak inanmışlıkla beraber cesaret isterdi. Her mücadele bir avuç insanla başlar. Bir tohum gibi düşer toprağın bağrına. Sonra göğerir. O tohum görkemli bir ağaca dönüşür. O yüzden sabır gerekir. Beklemesini bilenler kazanır. Sabretmesini bilenler zafere erişir. Kutsal öğretimizde bu yüzden sabır övülür. Zaferin, sabrın içinde saklı olduğu söylenir. Her mücadelenin temelinde inanç vardır. İnancın olmadığı yerde mücadele olmaz. İnanmışlık ve adanmışlık, mücadelenin olmazsa olmazıdır. ««« Mücadelede iki unsur nirengi öneme sahiptir: İnanç ve cesaret. İnancı ve cesareti olan yol alır. Sabır, inancın içinde saklıdır. Adanmışlık da. Sayısal azlıkları çokluğa dönüştüren budur. Bir avuçla başlarsınız, zamanla çoğalır ve çoğunluğa dönüşürsünüz. Azlık, umutsuzluk nedeni değildir; tersine yeni bir umudun taşıyıcısıdır. Başka bir deyişle, azlıktır asıl yeni bir umudu tetikleyen. Tabii inanmışlık varsa. O yüzden her şeyin başıdır iman. İman varsa imkân da vardır. Çoğunluk her zaman övünç vesilesi değildir. Çokluk, kaçınılmazdır. Zira güçle beraber sayısal çokluk kaçınılmaz hale gelir. Çoklukla birlikte inanmışlık ve adanmışlık duygusu yerini başka arayışlara bırakır. Asıl nüvede saklı o inanmışlık yitip gittiğinde, işte o vakit, bozulma ve başkalaşım hâli doğar. Aslolan, çoğalırken asıl amacı unutmamaktır. Çoklukla övünmemeyi, azlıkla yerinmemeyi öğütleyen o bilgeliğe sığınmak gerek. Ve dahi unutmamak gerek: Kemiyeti keyfiyete tercih edenler, kendi sonlarını hazırlarlar. ««« Bir avuç insanla bir yıl önce başlattığımız mücadele, bizimle başlayan bir mücadele değildi elbette. Bizimle kaim bir mücadele de değil. Biz kadim bir öğretiden güç olan bin yılların mücadelesine sadece omuz vermek istedik. Bizi bir arada tutan o güçlü sese ses verelim istedik. Birbirimize nefes olalım istedik. Bu kadim topraklarda baskılanmak istenen o sesin, o nefesin gönüllü neferleri olmak istedik. Ferdi mücadelelerin elbette anlamı var. Lakin sesi en gür çıkanlar, hep gücü merkezileştirmeyi başaranlardır. Merkezileşmeyen hiç bir gücün kendisinden beklenen etkiyi sağlayamadığı bilinen bir olgudur. O yüzden gücümüzü merkezileştirmek istedik ki sesimiz sesinizle buluşsun, seslerimizle birlikte birbirimizin nefesi de tekleşsin. Bizim adımıza başkaları konuşmasın, biz birbirimiz adına konuşalım ki farklılıklarımızla anlamlı bir bütün oluşturalım istedik. Farklılıklarımızdan düşmanlık üretmek isteyen anlayışlara da, farklılıklarımızı düşman gibi gören anlayışlara da birlikte geçit vermeyelim ki Türkiye'mizi yeni yüzyılın en güçlü ülkesi kılalım istedik.

    İsmail Kılıçarslan - İmkânsız pozisyon: Yeni bir erdemliler topluluğu

    Play Episode Listen Later Jan 3, 2023 4:31


    Tam da beklediğim gibi “anlamlı bir sessizlik” ile karşılandı “Bu toz topraktan ne çıkabilir?” başlıklı yazım. İslam'ın bu verili dünyaya ne söyleyebileceği meselesini, üstelik sertçe konuşmaya çabaladığım bu yazımın karşılaştığı bu sessizliği iki temel hususa bağlıyorum. Birincisi ve en önemlisi, tüm dünyada 20. Yüzyıl boyunca Müslüman-dindar kimliğin entelektüel yükünü çekmeye cesaret etmiş İslamcıların an itibariyle kendi konfor ve iktidar alanlarını sorgulamaktan vazgeçmiş olmaları. Bu, bir noktaya kadar anlaşılabilir geliyor bana. Zira “yokluk ve imkansızlık” bir imtihan biçimiyse “varlık ve iktidar” da bir imtihan biçimidir. Varlığın ve iktidarın “toz görmemesi” için bazen bu imtihanda başarısız olmak kaçınılmaz bir kader gibi tezahür edebiliyor. Ta ki başarısızlık mukadder olsun ve döngü tekrar “yokluk ve imkansızlık” aşamasına ilerlesin ve böylece imtihan sürsün. Sessizliğin ikinci nedenini de anlıyorum elbette. Nedir ikinci neden? Çok net ifade edebilirim ki “korku”dur. Dışsal bir korku değil bu. “Toz toprak İslam'ı”nın oluşturduğu bezdirici atmosferin korkusu. “Beni de linç ederler”den başlayıp “beni de aşağıya, seviyelerine çekerler”e kadar uzanan bir atmosfer bu. Tabiri caizse nice koçyiğitler, etkileşim manyağı din simsarlarının linç kampanyalarına maruz kaldı. Söz alıp meydana çıkacak adam korkmasın ne yapsın? Derdini anlatana kadar “kafir” damgasını yiyip “ocak dışı” ilan edilen onlarca hocayı, alimi, akil adamı görüp kuşe-i uzletine çekiliyor insanlar. Toz toprak İslam'ının temsilcileri 2022 yılında neredeyse iki güne bir “linç kampanyası” gerçekleştirdiler. Ve dikkat isterim, gözlerini diktiklerini de devirdiler. “Yahu biraz makuliyet” diye yalvaran insanların seslerini şirretlikleri, iftiraya yatkınlıkları ve köylülükleriyle kestiler. Şunun adını yerli yerince koyalım. Bugün Türkiye'de “din dili” dediğimiz meseleyi nobran, şirret ve nezaketsiz insanlar belirliyor. Ellerine silah almamış olmaları onları “tehlikesiz” kılmıyor üstelik. İtibarına, şerefine, haysiyetine düşkün insanlar “bana bulaşmasınlar da ne olursa olsun” pozisyonuna geriliyorlar ister istemez. Denemesi bedava. Bir aklı başında hoca çıkıp “yahu kardeşler, tarihselcilik bir okuma biçimidir ve bugün İslam'ın bazı meselelerinin anlaşılmasında oldukça işe yarayabilir. Türkiye'de ‘tarihselciyim' diye dolaşan insanların aşırı kalitesizliğine bakıp bu imkânı elden kaçırmayalım” desin bakalım, neler geliyor başına? Zındıklıktan kafirliğe neler neler... Bu, burada bir dursun.

    Mehmet Şeker - En komik Temel fıkrası

    Play Episode Listen Later Jan 3, 2023 2:27


    Karamollaoğlu, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu'nun cumhurbaşkanı adayı olması hâlinde mutlaka kazanacağını düşünenlere “Cahilce bir iddia” çıkışıyla cevap verdi. İkisinden biri aday olursa, Erdoğan için “Buldozer gibi ezip geçer” yorumunu yaptı ve ekledi: “Kılıçdaroğlu, Erdoğan'dan üç puan önde.” « Fıkra bitti ama biz devam edelim. Ne de olsa bazı atlar yarıştan sonra da koşmayı bırakmaz. O mantığı sürdürelim şimdi. Buldozer örneği hiç kimseye yabancı değil. Fakat ötesi, hakikaten meçhul. « Üstadın dediği gibi: “Akıl, olmazların zoru içinde. Üst üste sorular soru içinde...” O hâlde soralım: Erdoğan, buldozer gibi ezip geçerse ve Kemal Bey, Erdoğan'dan ilerideyse... Buldozerden büyük olan nedir, onu da söyleseydi daha iyi olmaz mıydı? Silindir mi, tank mı? Gerçek mi, plastik oyuncak mı? ALTILI MASADA İKİLİ MUHABBET: İÇİŞLERİ “Sayın ortak... İçişlerimize karışılmasından çok rahatsız olduk, olmaktayız.” “Yanlış anlaşılmış sayın ortak. Biz içişlerinize karışmıyoruz, ne isterseniz içebilirsiniz.” MASADAKİLERE NAÇİZANE HATIRLATMA Gerçek duyguları yansıtmak her zaman daha iyi, daha samimi olur. Sahte nezaket, pek yavan, pek tatsızdır. Sahte nezaketin tersi illa ki kabalık etmek değil elbette. İçten gelmiyorsa tevazu gösterilmemesini istemek, kibre kapılarak herkese tepeden bakmak tavsiyesi anlamına gelmez. GABAR DAĞI Gabar Dağı'ndan petrol fışkırıyor. Eskiden terörist yuvasıydı. Teröristler üçer beşer gabarınca, vaziyet değişti. 1500 metre yükseklikte kuyular açıldı ve petrol çıkarma imkânı doğdu. Diğer adı Küpeli Dağı olan Gabar'daki petrol rezervi 150 milyon varil. Bu tablodan memnun olanlar el kaldırsın, olmayanlar yerin dibine girsin. GAZ Birileri Karadeniz'den milyarlarca metre küp gaz çıkarıyor. Diğerlerinin nereden çıkardığını merak eden yok. AÇ GÖZÜNÜ Hasan Öztürk, rahmetli babasından bir söz nakletti. “Aç gözünü, toz yabana gitmesin.” 2023 HAYIRLI OLSUN Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına girdik. Alnımız ak. Dileriz ki bahtımız da öyle olsun. Türk asrı başladı. Kemerlerinizi bağlayın, koltuklarınızı dikleştirin... Uçuşa geçiyoruz.

    Yusuf Dinç - Bir yüzyıl alacaklıyız!

    Play Episode Listen Later Jan 2, 2023 6:47


    Türkiye, Batıyı kendine menzil ve model edinmiş, yakın tarihi boyunca da kendi için idealleştirdiği Batı kümesinin dışlamasına maruz kalmış bir ülke idi. Ne zaman kendini aralarında daha iyi hissettiği bu kümeyle yakınlaşmaya çalışsa samimiyetsizlikle sınandı. İçine dönüp enerjisini her toplamaya çalıştığında ise darbelerle pusturuldu. Mesela ilk 10 ekonomi arasına girmek üzereyken 1960 darbesinin etkisiyle ikinci dünya savaşında tarumar olmuş ekonomilerden bile beter duruma düştü. Oysa mirasçısı olduğu Osmanlı, tahmini hesaplamalara göre yüzyıllar boyuncu dünyanın ilk üç ekonomisinden biri olarak kalmıştı. Dünyada liderlik deneyimini bu denli uzun yaşamış bir geçmişe sahipken tekrar ve yeniden kendine bir alan açması mukadderdi. Türkiye'nin zaten bir yüz yıl alacağı vardı. Fakat 2000li yıllara kadar bu potansiyeli, elle tutulur gözle görünür bir nitelik kazanamadı. Belli ki oynayacağı küresel liderlik evvela kendi karizmatik liderine ihtiyaç duyuyordu. Toplum nihayet lideriyle bütünleştiğinde artık vizyonunu batıda yahut doğuda değil, kendi öz varlığında görebilecek kalp gözü açıldı. Evlatlarının çalışkan ruhunda, diri zihninde, güçlü omzunda kendinden umulanı başararak ayakları üstüne kalkmaya başladı. Bir asrı kuşatacak “Türkiye'nin 2023 Vizyonu” nerdeyse hiçbir devletin veya toplumun kolay kolay atlatamayacağı badireleri geride bıraktıktan sonra böylece neşet etti. Bu milli vizyon, nizam-ı alem (küresel krizlerin çözüm merkezi) misyonuyla bir süredir sinyallerini vermişti. Türkiye, küresel krizlerin

    Tamer Korkmaz - “Loading ey halkım, loading!”

    Play Episode Listen Later Jan 2, 2023 2:35


    Çevrimiçi Rifkin'den öğrenmiş olmalı: Yeni yıl mesajında “Yarı İngilizce, yarı Türkçe” seslendi! Eh, ona boşuna Kılıçdarson demiyoruz. ««« Ne de olsa, kaşar bir Yeşilçam aktörüdür! ««« Seçmene “İşte, o beklediğiniz sene geldi. 2023 yılında Bay Kemal yükleniyor!” diyor. Fevkalade emin bir vaziyette... Aday olacağını, kazanacağını söylemeye çalışıyor. ««« Tamam, “yükleniyor” da... Acaba, 2023'te yüklenecek olan nedir? Efesli filozof Heraklit'in “Beklenmeyeni bekleyiniz”

    Ömer Lekesiz - Mehmet Akif ve devletlilik

    Play Episode Listen Later Jan 2, 2023 4:45


    Ö nceki yazımızda Hüccetullâhi'l-Baliğa'sından devlet yönetimi konusundaki görüşlerinin bir kısmını naklettiğimiz Şah Veliyullah Dihlevî, toplumsal hayatta zararlı muamelelerin engellenmesi; husumetlerin önlenmesiyle bunların sebeplerinin ortadan kaldırılması; gündelik ihtiyaçların giderilmesi ve gelirlerin paylaştırılması; yırtıcı hayvanlarla, zararlı haşerâtla mücadele edilmesi; yerüstü - yeraltı kaynaklarının doğru kullandırılması; zanaatkârların çalışma şartlarının iyileştirilmesi; yabancı ziyaretçilere iyi davranılması... gibi hususları ilgili yönetime dahil ederek, şu iki şeyi kendi zamanında mülklerin (devletlerin) harap olma sebebi olarak görmüştür: “1. Devlet hazinesine üşüşmek: Hazinede hakları bulunan askerler ve ilim adamlarının, ya da yöneticilerin ihsanda buluna geldikleri zahit ve şairlerin veyahut da dilenciliği âdet haline getirenlerin geçimlerini devlet hazinesinden karşılamayı itiyat haline getirmiş olmaları. Bunların asıl amaçları, bir yarar sağlamaksızın geçimlerini çıkarmak, kadro işgal etmektir. Gün be gün sayıları kabaran bu sınıf, giderek şehir hayatını zehir etmeye ve halk üzerine bir yük olmaya başlarlar.” 2. Ağır vergilerin konulması: Ziraatçılar, tüccarlar ve çeşitli meslek erbabı üzerine konulan ağır vergilerle gönüllü icra edilen bu faaliyetlerin zamanla altından kalkılmaz bir yük haline gelmesi onların kökünün kazınması sonucunu doğurur veya güçlü kuvvetli kimseler vergi kaçırmaya başlar ya da isyana kalkışır. Oysaki, şehri mamur edecek şey, mükelleflere fazla yük getirmeyen bir vergi sisteminin

    İHSAN AKTAŞ - Yeni kurulan partiler mahallesiz kaldı

    Play Episode Listen Later Jan 2, 2023 5:29


    Dışarıdan bakan bir yabancı, Türkiye'deki siyasi partiler tarihini pekâlâ şöyle özetleyebilir: Dedeleri CHP'nin tek parti rejimine karşı savaştı. Fakat şimdi torunları, iktidarı CHP'ye devretmek için çalışıyorlar. Tarih kitaplarını okurken, okuyucunun isyan ettiği, “göz göre göre buna nasıl müsaade ettiler” dediği zamanlar vardır. Okuyucunun görebildiğini, olayın kahramanları niçin bir türlü görememiştir? Çünkü göz ile gerçek arasında, nefs/ego vardır. Ego, görmek istediği gibi görür ve gösterir... Yeni parti kurmaya teşebbüs edenlerin tamamı, kısa sürede Erdoğan'la aynı kaderi paylaşacakları ve çok taraftar bulacakları vehmine kapıldılar. Henüz parti kurmayan İmamoğlu'nun da Erdoğan'ı taklit etme gayretinin, komediye dönüştüğünü görüyoruz. Saraçhane'deki ‘mağduriyet kutlamaları'ndaki bütün söylemler, AK Parti'den “esinlenilerek”, daha doğrusu “kopyala-yapıştır” yöntemiyle alınmış görünüyor... Çünkü CHP'nin kitabında “millet iradesi” dipnot olarak bile yoktur. CHP'liler hayatlarında ilk defa “millet iradesi”nden bahsediyorlar...

    ERGİN ASLAN - Şeffaflık yoksa başarı da yok

    Play Episode Listen Later Jan 2, 2023 3:27


    Süper Lig'in ortası yaklaşırken, tartışmaların dozajı da artıyor. Nalıncı keseri gibi herkesin kendine yontmaya çalışmasına zaten alışkınız. Ben 40 yıldır futbolda samimi olarak adalet isteyen yönetici pek görmedim. Herkes aslında ayrıcalık istiyor. Belki bireysel olarak adalet istiyor olabilirler ama camialarını konsolide etmek, rahatlatmak ve kitlenin gücünü arkaya almak için çoğu zaman inanmadıkları cümleleri kuruyorlar kameraların önünde... En sonki tartışmamız; Sivasspor-Galatasaray maçındaki tartışmalı pozisyon. Hakem Erkan Özdamar ve VAR Hakemi Özgüç Türkalp'in Sivasspor'un golünü neden iptal ettiğini hala bilen yok. Üzerinden 5 gün geçti. MHK ve TFF sus pus. Konuyla ilgili tek açıklama yok. Hal böyle olunca, kamuoyundaki tartışmalar daha da büyüyerek devam ediyor. Üstüne bir de Fenerbahçe- Galatasaray derbisi yaklaşınca, nabız 180'e çıkıyor.

    ABDULLAH MURADOĞLU - Belirsizlik sisi..

    Play Episode Listen Later Jan 2, 2023 5:06


    2022 yılının en dikkat çeken jeopolitik krizi, “Ukrayna Savaşı”ydı. Ruslar dahil herkes savaşın kısa süre içerisinde biteceğini düşünüyordu. Rusya'nın savaşı “özel askeri operasyon” olarak nitelemesi bu düşüncenin ürünüydü. Harekât başladığında savaş plânlarının çoğun çöp olduğuna dair bir görüş var. Nitekim, 24 Şubat'ta başlayan Ukrayna savaşı hâlâ sürüyor. Savaşın uzaması ABD'nin stratejik hedefi. ABD Ukrayna savaşını Rusya için “İkinci Afganistan tuzağı” olarak görüyor. Savaşın Putin'i tasfiye edecek bir araç olmasını isteyen ABD Kiev'e para ve silah yağdırıyor. Avrupa Birliği ülkelerini de Kiev'e daha fazla yardım etmeye zorluyor. ABD, Avrupa'nın Rusya ile ekonomik-siyasi bağlarının tümüyle kopmasını istiyor görünüyor.

    Claim Yeni Şafak Podcast

    In order to claim this podcast we'll send an email to with a verification link. Simply click the link and you will be able to edit tags, request a refresh, and other features to take control of your podcast page!

    Claim Cancel