POPULARITY
“Geleneğin, tasavvuf âeminin tümüyle tarihe karıştığının, evliyaların, tarikatların masaldan ibaret sanıldığı bir çağda, çağdaş materyalizmin ve modern tüketim zihniyetinin doruğunu temsil eden bir toplumda, akıllara durgunluk veren inanılmaz bir güzelliktir zuhur eden. Gelenek tüm ihtişamıyla -pirleri, tekkeleri, şeyhleri, dervişleri, zikir meclisleriyle- gelir, yetişir ve mana âleminden bütünüyle kopmuş modern insana, olanca kapsayıcılığıyla el koyar. Gelenek, ezelden ebede değişmez cevheriyle, tüm hakikatiyle burada bizimledir. Burada ve her yerde, her yerde ve her zamandadır” Yukarıya iktibas ettiğim satırlar rahmetli Ayşe Şasa'nın, Muhyiddin Şekûr'un ‘Su Üstüne Yazı Yazmak' kitabına yazdığı sunuş yazısından. Bildiğim kadarıyla Ayşe Hanım'ın yaptığı birçok hayırlı iş arasında bu kitabın Türkçeye çevrilmesini teşvik etmek de vardı. Allah ondan razı olsun; fakir gibi pek çok susamış kimse de bu çeşmeden kana kana içti de ferahladı. Muhyiddin Şekûr'un hikmetler ve inceliklerle dolu kişisel yolculuğunu bir günlük kıvamında anlattığı bu eser ve sonrasında kaleme aldığı serinin ikinci kitabı ‘Gölgeler Koridoru' modern zamanların dağdağası içinde öz istikametini arayan, manevi tutamaklarını yitirmiş pek çok insana yol gösterdi. Ayşe Hanım'ın da vurguladığı gibi kadim geleneğin, modern zamanlar içinde kendini nasıl yenilediğini, arayanlar için aslında ne kadar yakında, hayatın ne kadar içinde olduğunu, nasıl nefes almaya ve vermeye devam ettiğini Şekûr'un satırlarında bulduk. Onun ayak izlerine basarak onun manevi yolculuğunun yoldaşı olduk adeta. Bu iki kitaba doyamamışlar olarak uzun zamandır serinin üçüncü kitabını, yani Muhyiddin Şekûr'un iç yolculuğunun sonraki adımlarını bekliyor, merak ediyorduk. Nihayet kavuştuk, Sufi Kitap geçen ay ‘Mercan Resiflerinin Ötesi'ni yayınladı. Yayınevindeki dostlar nezaket gösterip kitabı bendenize de ulaştırdılar, hem de üstadın imzasıyla… Hemen okumaya başladım tabii ama kıyamadığım için hızlı gitmemeye özen gösteriyorum. Her zamanki yumuşacık Muhyiddin Şekûr ifadeleri, içtenlikli bir anlatım… Derin bir maneviyatsızlık ağrısı çekmekte olan çağa hikmetle bakan dervişçe gözler…
Aşağıda arz edeceğimiz hususların doğru anlaşılabilmesi için yazı başlığımdaki tradisyon ve irfan kelimelerini ana hatlarıyla açıklamam gerekmektedir. Latince traditio, nakil-teslim, it'a-intikal, ders-tedrisat, nakil-rivayet, tarih-kulaktan kulağa intikal / tarihi an'ane… demek. Mustafa Namık Çankı'dan aktardığım bu açıklamadaki her bir teriminin ayrıca açıklanmaya muhtaç oluşundan da anlaşılacağı üzere tradisyon, tradisyonel ve taradisyonalizm olarak çok yönlü bir kelimenin, kavram ve bir tefekkür tarzına mahsus nazariyatın karşımıza çıktığı aşikardır. burada bunların hepsine değinemeyeceğime göre, Çankı'nın açıklama tahtında başvurduğu nakil, taklit, mütevatir, an'ane, haber-i sadık… kelimelerine onun Büyük Felsefe Lûgat'ından (Haz.: Recep Alpyağıl, 2021 ) bakılmasını önererek, taradsiyonalizm terimi için de Hüseyin Yılmaz'ın şu tanımlamasıyla yetinelim: “Gelenekselcilik: Latince tradition kelimesi, bir başkasına aktarmak, teslim etmek, birine vermek anlamlarına gelen tradere fiilinden türemiştir. Yine bu kelimeden türeyen traditio da aktarım anlamının yanı sıra eğitim ve öğretim anlamına da gelmektedir. Gelenek kelimesi günlük dildeki bilinen anlamlarının ötesinde Gelenekselci Ekol tarafından daha kapsamlı şekilde adeta yeniden tanımlanmıştır. Buna göre gelenek demek bir anlamda aktarım demektir. Aktarmak hem önceden varolanı korumak hem de aktarılmış olana sahip çıkmak anlamlarına geldiği için iki yönlü işlemekte ve bir tür yenilenmeyi de ima etmektedir.” (Dinler Tarihinde Tradistonel Prespektif – Ezeli Hikmet ve Dinler, 2003) İrfan ise, lûgatta “bilmek, tanımak, ikrar etmek” (TDV İA), ıstılahta “Hak taliplerinin Hakkı tanımak ve ona ulaşmak için seçtikleri yol ve yordam” demektir. (Seyyid Cafer Seccâdî, Tasavvuf ve İrfan Terimleri Sözlüğü, 2007) Bilgi anlamıyla marifetin salt irfan tanımıyla tasavvufi bir ekol haline gelmesi Molla Sadrâ (ö. 1050/1641) iledir. Şîa ulemânın desteğiyle İran devletinin tasavvuf okullarını yasaklaması üzerine Molla Sadrâ kendi eğitimini böyle isimlendirmiş ve kelime, marifet olarak yerleşikliği nedeniyle de yaygın bir kullanım kazanmıştır. Bu bağlamda Gelenekselciliğin özellikle Batılı Müslüman entelektüellerce müstakil bir ekol olarak yeniden işlenmesi Tradisyonel irfan tamlamasına da zemin oluşturmaktadır. Zira irfan şeriatlar (Yahudi, Hristiyan, İslam irfanı), medeniyetler (Doğu, Batı irfanı) ve bölgeler (Hind İrfanı, Isfahan İrfan Ekolu) itibariyle ayrımlara muhatap olabilmektedir. Bizim zamanımızdaki Gelenekselcilik “Batı modernliğine geleneksel perspektiften yöneltilmiş tüm tepkileri kapsamaktadır. (…) Batı modernizmine alternatif olarak sunulan Genelekselci Ekol, ilk bakışta kendi içinde belirsizlikler barındırıyor gibi görünmektedir. (…) Ekolün kurucusu René Guénon, ekolün kuramsallaşmasında ve yaygınlaşmasında önemli katkıları olan Frithjof Schuon ve ekolün günümüzdeki en önemli temsilcisi Seyyid Hüseyin Nasr, İslâm dinine mensup olmalarına rağmen, Ananda K. Coomaraswamy ve Julius Evola gibi başka dinlere (…) mensup isimlerin ekol içinde yer almaları; Guénon'un büyük düşünce gelenekleri arasında ayırım yapmaması ve Schuon'un ‘dinlerin aşkın birliği' tezini savunması çeşitli soruları gündeme getirmektedir. Ayrıca Gelenekselci Ekolün tasavvuf anlayışının, dinler arasındaki inanç sınırlarını esnettiği gözlemlenmekte ve belli bir dinin amentüsünün üzerinde dinler-üstü bir inanç sisteminin bulunup bulunmadığı, dolayısıyla ortada teolojik bir sorun olup olmadığı sorularını akla getirmektedir. Bu teolojik sorunsalın yanı sıra, Gelenekselcilik söz konusu olduğunda, önemli sosyolojik ve felsefi sorular da gündeme gelmektedir.” (Modernizm ve Gelenekselcilik Arasında Din, edt.: Şamil Öçal – Cevat Özyurt, 2013) Bu duruma yazı başlığımız olan sorudan baktığımızda
yapıldığı andan itibaren görenek
Bizleri gelecekte nasıl bir dünya bekliyor?” sorusundan yola çıkan Dönüm Noktası gelecekte hayatımızı değiştirmesini, bakış açımızı şekillendirmesini beklediğimiz teknolojilere ve endüstrilere odaklanıyor. Dönüm Noktası'nın beşinci bölümünde Skinceuticals ile birlikte Hatay'ın unutulmaya yüz tutan el sanatlarından ”Buğday Sapı Örücülüğü” ile yapılan cimem geleneğini yeniden dönüştürmek adına, Hazek Kadın Kooperatifi iş birliğinde ‘'Değer Katmak Elimizden Gelir'' projesini başlatan Aslı Filinta konuk oluyor. Şirketlerin ve bireylerin gelenek üzerinden bugüne nasıl değer katabileceğini tartışıyor. Bilimde ve yaşamda sürdürülebilirliği destekleyen Skinceuticals ile ilhamını Anadolu'dan ve kadının gücünden alan tasarımcı Aslı Filinta, Hatay'ın unutulmaya yüz tutan el sanatlarından ”Buğday Sapı Örücülüğü” ile yapılan cimem geleneğini yeniden dönüştürmek adına, Hazek Kadın Kooperatifi iş birliğinde ‘'Değer Katmak Elimizden Gelir'' projesini başlattı. Projenin detayları podcastte.
Almanya'nın Gelenek ve Görenekleri
Ali Bayramoğlu'yla Bugünler her çarşamba Serbest TV ve Serbest Podcast'te!
Kıdemli rakı üretim uzmanı Süheyla Kale'nin moderatörlüğünde rakı üretim ustaları Özkan Limon, Fahrettin Çiftçi ile çırakları Ümit Arslan ve İlyas Kaynak üretimde ustalık, usta ve çırak ilişkisini Anason Muhabbetleri'nde bizler için anlattı.
Katar'dan el-Raye Gazetesinin organizasyonuyla Arapça olarak yayınlanan son iki kitabımın takdimi vesilesiyle geçtiğimiz hafta Katar'da, ardından yayınevinin aynı kapsamda bir organizasyonuyla Kuveyt'teydim. Son çıkan iki kitabım “Türkiye'de Toplumsal, Siyasi ve Kültürel Değişim” ile “Gelenek ve Modernlik Arasında Türkiye'de İslam” başlığını taşıyordu, daha önce aynı kitapları Ramazan ayında Türkiye'de yaşamakta olan Arap entelektüellerine takdim edip tartışma imkânı bulmuştum. Bu kitaplarım vesilesiyle Katar ve Kuveyt'te gerçekleşen her iki toplantı ve her iki ülkede katıldığım çok sayıda meclis ve divaniyede gündem doğal olarak Türkiye idi. Doğrusu Türkiye gündemi ben orada Türkiye üzerine kitapları konuştuğum için veya konuşmamla başlayıp biten bir gündem değil. Her iki ülkede de Türkiye uzun zamandır gündemin en önemli sıralarında. Ama bu gündemde genellikle işin siyasi ve ekonomik boyutu önplanda. Her iki ülkenin vatandaşlarının büyük çoğunluğunun bir ayağı da Türkiye'de artık. Daha önce de bir vesileyle bahsetmiştim, Kuveyt'te karşılaştığınız her 10 kişiden neredeyse 7'sinin bir veya iki ay içinde yolu Türkiye'ye uğramıştır. Çoğunun Türkiye'de evleri, işyerleri, yatırımları var ve bundan dolayı sürekli gelip gidiyorlar. Evleri veya yatırımları olmayanlar da tatil için veya başka vesilelerle gelip gidiyor. Aslında Avrupa'da gidebilecekleri çok yer var ama Türkiye'yi özel olarak tercih ediyorlar, buna tek sebep olarak Türkiye'ye olan muhabbetlerini gösteriyorlar. O yüzden Türkiye'de olup bitenler aslında Körfez ülkelerinin tamamında büyük bir ilgi ve dikkatle izleniyor. Ekonominin gidişatı, 2023 seçimlerinin muhtemel sonuçları daha şimdiden Türkiye'nin bir şehrinde olduğundan daha büyük bir ilgi ve merak konusu. Siyasi gündemi çok yakından takip ediyorlar. Türkiye'ye ekonomik anlamda da kültürel ve siyasi anlamda da katkıları çok oluyor. Arap dünyasında bu nüfus Türkiye'nin yumuşak gücünün görünmeyen güçlü bir kaynağını oluşturuyor. Aslında Türkiye'nin son zamanlarda artan ekonomik dinamizminin arkaplanında da bu dünyaya olan açılım geliyor. Bu açılımın sonuçlarına karşı Türkiye'nin içinde oluşan Arapfobik-İslamofobik direnç ise Türkiye'ye karşı açık bir düşmanlık içinde olduğunu kanıtlıyor. Hele bir de utanmadan Atatürk'ün Araplarla ilgili yalan yanlış uydurma sözlerine atıfla Araplardan uzak durulması gerektiğini iftiharla anlatmaları yok mu? Sanki Araplar bize yükmüş de biz onlardan kurtulunca başımız göğe ermiş, çağdaş uygarlık seviyelerinin zirvelerini görmüş, ilerlemiş, kalkınmışız gibi. Araplarla bir dönem özel bir siyaset olarak kopmuş olduğumuz bir gerçek. Maalesef Türk milli kimliğini Arap karşıtlığı üzerinden tesis etmeye çalışan bir damar hep olmuştur. Arap dünyasından kopmamıza yol açan Batılı ittifakımızın bütün üyelerinin bizden dolan boşluğu büyük bir iştahla doldurmaya çalışmış olduklarını, bunu yaparken sadece ettikleri kâra baktıklarını Arab'ın yüzü ve Şam'ın şekerine büyük bir iştahla yaklaştıklarını görmedik bile. Biz Araplardan İngiltere ve Fransa, sonra ABD aşkına, onların temsil ettiğini zannettiğimiz çağdaş medeniyet adına uzak kaldık ama bu ülkelerin bizi tam da bu vehimlerle geriye düşürüp Arap ülkelerine yapışıp kaldıklarını de görmedik. Onlar hiç de Arapların kendi aralarındaki sorunlar demeyip bu sorunları çok iyi yönetip ilişkilerini tesis edip sonuna kadar faydalandılar. Biz ise, “azdır aşımız ağrısız başımız” gibi sahte bir kanaatkarlıkla Araplardan uzak kalmanın bize sağladığını zannettiğimiz faydalarla avunduk durduk. Bunun bize nasıl atılmış büyük bir kazık olduğunu bile anlamadık, hala anlamayanlarımız var.
Süleymaniye'de bayram sabahı... Hasretimizi bitirdik. 4 bayramdır gitmediğimiz Süleymaniye'ye sabah, bir pervanenin ışığa yönelmesi gibi yöneldik. Pandemiden sonra ilk kez Süleymaniye'de saf tutup namaza durduk. ««« Evden 05.45'te çıktım. Hızlı adımlarla Fevzipaşa'yı geçip, Saraçhane'ye vardım. Fatih Camii civarında, çoğu Arapça konuşan insanların oluk oluk bayram namazına seyirttiğini gördüm. Şehzadebaşı Camii'nin önüne geldiğimde Fatih Belediyesi'nin çorba arabasından önüme atlayan bir arkadaş ile ilk bayramlaşmamı yaptım. Sonra Sezai Bey'in kabrine selam verip, Süleymaniye'ye yöneldim. Bahçesine girdiğimde, Kur-an'ı Kerim okunuyordu. Avluda simitçiler çoktan yerini almıştı. Meğerse sadece hasretini bitiren ben değilmişim. Süleymaniye'nin avlusu mahşer yeriydi..! ««« Doğu kapısından adım attığımda saat 06.15'ti ve neredeyse Süleymaniye dolmak üzereydi. Hemen kapının eşiğine iliştim. Hala maskeyi atamadım. Ama neredeyse tek maskeli bendim. Tedirgin olacaktım. Ama bir de baktım üç saf önümde oturan Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca Bey de maskesizdi. İnsanlarımız maskesizliğe çoktan alışmıştı. Hamdolsun pandemi şimdilik gündemimizden çıkmıştı. ««« Saat 06.34 olduğunda salavatla birlikte Ramazan Bayram Namazı icin niyet ettik. Namazımızı Diyanet İşleri Başkanımız Ali Erbaş kıldırdı. Namazdan sonra tekbirlerle çıktığı hutbeyi Türkçe ve İngilizce yaptı. ««« Namaz bitip de yine avluya çıktığımızda tanıdık tanımadık herkes birbiriyle bayramlaşıyordu. 2 yıldır tokalaşmayan ben bile bir çok mü'min ile tokalaşıp bayramlaştım. Süleymaniye'yi, bayram sabahlarını çok özlemişiz, gördüm..! ««« Bilenler bilir, Süleymaniye'nin hemen dışında kuru fasulyeciler ve çay haneler var. Her bayram sabahı uzak yakın gelenler namazın hemen sonrasında orada buluşur. Bir çok tanıdık oradaydı. Yıllardır görmediğim Mevlana İdris de Vehbi Baysan da oradaydı. Hepimiz özlemişiz Süleymaniye'yi... Hepimiz özlemişiz, bayram sabahlarını... Hepimiz özlemişiz bayram sabahı çay-simidi. ««« Süleymaniye'den yine yürüyerek eve döndüm. Sabahın erken saatinde Fatih'te her camiden kadın, erkek, çoluk çocuk sokaklara dökülmüş evlerine dönüyordu. Fatih Camii'ne ulaştığımda dikkatimi kadınların ellerindeki güller çekti. Çoğu yabancı hanımefendilerin ellerinde güller vardı. Meğerse cami çıkışı hediye olarak verilmiş. Tıpkı, Süleymaniye'nin bahçesinde çocuklara ve gençlere çikolata ikram eden hanımların yaptığı gibi... Gelenek devam ediyor. Gelenek, bizi geçmişten geleceğe taşıyacak ana taşıyıcılardan. Gördüm. ««« 4 bayramdır Süleymaniye'ye hasrettim. 4 bayramdır bayram namazına hasrettim.
Tuba Şatana'nın yedinci bölüm konukları Marsel Lokum'un kurucusu Selim Cenkel ve Punica Nar Ekşisi'nin kurucuları Arzu ve Mehmet Girgin. Lokum ve nar ekşisi gibi iki geleneksel ürünümüzü, en iyi malzemeleri, üretim yöntemlerini ve paketlemeyi kullanarak hem yeni nesile sevdiren, hem de dünyaua yeni yemek sahnesine tanıtan Marsel ve Punica ile gelenekten yola çıkarak modernliğe uzanan bir yolculuğun sohbetine daldık.
İki buçukuncu ittifak Emekçi halka Cumhur ve Millet İttifakı arasında bir kutuplaşmayı dayatan düzen siyasetinin karşısına sınıfsal kutuplaşmayı geçirmek bugünün en yakıcı görevi. Buna yüzde 50-50 bölünmeye karşı sömürücü yüzde 1'in karşısında emekçi ve ezilen yüzde 99'un birleşmesi için mücadele etmek de diyebiliriz. Bunu sağlamanın düzen siyasetinin matematiği içinde mümkün olmadığını, siyasetin kimyasını değiştirmek gerektiğini yani düzen siyasetinin yerine sınıf siyasetini geçirmek olduğunu hep söylüyoruz. Dolayısıyla siyasette Cumhur ve Millet İttifakları dışında bir üçüncü ittifaktan bahsedildiğinde, bu tartışma yaygınlaştığında bundan elbette ki memnuniyet duyuyoruz. Ancak tartışmanın yaygınlaşması ne kadar iyiyse “üçüncü ittifak” kavramının hızla sulandırılmakta oluşu da bir o kadar kaygı verici. Son dönemde “üçüncü ittifak” kavramını Demirtaş'tan sonra Türkiye İşçi Partisi de ortaya attı. Önce bir tutum belgesi açıkladılar. Daha sonra başta Erkan Baş olmak üzere çeşitli TİP temsilcilerinin açıklamalarını dinledik okuduk. “Üçüncü ittifak” adıyla ortaya koydukları perspektif az çok belli. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk turdan Millet İttifakı adayına destek. Milletvekili seçimleri için HDP ile birlikte ayrı bir ittifakla seçimlere katılmak ve mecliste bir sosyalist grup oluşturmayı hedeflemek. “Kurtuluş ve kuruluş” süreçleri ile ilgili sarf edilen bir dizi söz var. Gelenek olarak aşamalı devrim aleyhinde epeyce talimli olan bu yapı için aşama içinde aşamalar öngören muazzam açılımlar söz konusu. Mesela kurtuluş aşaması içinde Erdoğan'ın başkanlığı kaybetmesi (eksik bir kurtuluş) ile rejimin parlamenter sisteme dönüşü (daha gerçek kurtuluş) arasında ayrı aşamalar var. Buralarda üzerinde somut olarak tartışılacak tutarlı bir hat henüz yok. O yüzden bu aşamada seçimler başlığındaki taktikleri tartışmak daha doğru. TİP'in cumhurbaşkanlığında açıkça Millet İttifakı'nın yani ikinci ittifakın adayına peşinen oy çağırırken “üçüncü ittifak” iddiasında olması çelişkili. Bu çelişkiyi aşmak için aslında biz bu seçimi bir referandum olarak görüyoruz, adaya değil saray rejimine karşı kim varsa ona oy vereceğiz diyorlar. Ama bu aday Ekmeleddin gibi olmasın da istiyorlar. Peki nasıl olsun? Erkan Baş'ın soyut tariflerini “solcuların midesinin kaldırabileceği kadar sağcı bir aday” olarak somutlayabiliriz. Zira Erkan Baş, siyasal İslamcı ve müteahhit bir işçi düşmanı patron ve CHP'li bir sağcı olan Ekrem İmamoğlu için iki turda da oy vermek için hiçbir koşul öne sürmedik diyor. Bunun, sınıf siyasetinin tamamen dışlandığı bir yaklaşım tarzı olduğu ortada. Referandum iki seçeneklidir. Evet ya da hayır! Millet İttifakı'nın adayı seçildiğinde TİP'in deyimiyle saray rejimine hayır sonucu çıkmış olmuyor. Tam da TİP'in öyle yapmamalıyız dediği şey yapılıyor, Erdoğan'ın yerine saraya başkası gönderilmiş oluyor. Bu adayın aldığı yetkilerle parlamenter sisteme dönüş için ne yapacağı meçhul! Ancak hiç de meçhul olmayan apaçık bir şey var. O da bugünün en yakıcı ve sınıfsal meselesi olan ekonomiyle ilgili. Millet İttifakı bu konuda şimdiden Derviş-Babacan ekolünü benimsemiş durumda. Hal böyle iken Millet İttifakı'nın adayına peşinen destek olma politikasına üçüncü ittifak demek mümkün olamaz. Bu olsa olsa iki buçukuncu ittifak olur. O buçuk da meclis seçimlerine ayrı adaylarla girmekten… Ama orada da tutarsızlık var. Çünkü mevcut rejim zaten meclisi zincire vurmadı mı? Milletvekilleri yetkisiz, denetim gücünden yoksun figüranlara dönüştürülmedi mi? Tek yetkili mevki için oylar burjuva adaya deyip sosyalistlere zincirli mecliste figüranlık için oy istemenin “buçuk” kadar bile değeri olur mu tartışılacaktır. Umarım ki asgari ücret, vergi adaletsizliği gibi acil mücadele başlıkları, MESS sözleşmesi gibi yakın sınıfsal muharebe alanları sosyalistleri düzen siyasetinin anaforlarından biraz olsun kurtararak sınıf siyasetinde buluşturmaya vesile olur.
Vakfımız tarafından 24-29 Haziran 2013 tarihlerinde düzenlenen ''İslamcılık'' temalı yaz seminerleri kapsamında, Mehmet Aytekin'in gerçekleştirdiği 28 Haziran 2013 tarihli seminerdir.
FiDiRo Kahvesi'nde bu hafta Anadolu'nun ücra bir kasabasına televizyonun ilk defa gelmesi ile başlayan olayları konu alan Vizontele filmi konuşuluyor. Hem güldüren hem ağlatan bu yapım müdavimlerimizi kasabadaki ilişkilerden devlet algısına, karakter temsillerinden kamusal alanda toplumsal cinsiyete uzanan koyu bir sohbetin içine sürüklüyor. Sizler de kahvemize buyrun ve dinledikten sonra yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!07:24 - Televizyon Öncesi ve Sonrası İnsan İlişkileri13:05 - Cem Yılmaz’ın Müteahhit Karakteri 15:50 - Siti Ana ve Belediye Başkanı Üzerinden Taşrada Cinsiyet, Gelenek ve Dindarlık Analizi 21:17 - Taşrada Dini Yaşantı28:53 - Matbaa, Televizyon ve Devlet Üzerine35:20 - “Ya Delidir Ya Şeyh’tir” Müzik: Ahmet Kaan Güney
Vakfımız tarafından Ramazan ayına özel olarak çevrimiçi bağlantı yoluyla düzenlenen 1 Mayıs 2021 tarihli söyleşide; Serhat Aslaner moderatörlüğünde Prof. Dr. İsmail Kara ile geleneklerimiz, İstanbul'da Ramazan ve mahya kültürü üzerine bir sohbet gerçekleştirildi.
İbrahim Kalın ile “Kendi Gökkubbemiz” kendine has üslubuyla düşündürmeye ve yeni ufuklara kapı açmaya kaldığı yerden devam ediyor. Bu bölümde negatif ve pozitif özgürlük kavramından bahsetti. Her hafta farklı konulara değinerek yeni ufuklara kapı açtıran İbrahim Kalın bu bölümde negatif ve pozitif özgürlük anlayışını anlattı. İbrahim Kalın başlıca şunları söyledi; Hürriyet insanın her istediğini yapabilmesi demek midir ya da bir şeye köle olarak insan nasıl hür olabilir? Şimdi, modern felsefede, siyaset düşüncesinde özgürlük ile ilgili iki temel tanım hep tartışılagelmiştir. Birisi negatif özgürlük anlayışı, buna göre insanın bir şeyi yapabilme imkanının önündeki engellerin kaldırılmasıdır, özgürlük. Mesela benim buradan falanca yere gidebilmem yani seyahat özgürlüğüm. Aslında özü itibari ile seyahat etme imkanımın, özgürlüğümün önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Üniversitede okumak istiyorum, bununla ilgili engellerin ortadan kaldırılması, bu minimum özgürlük tanımıdır. Batılı düşünürler bunu negatif özgürlük olarak tanımlamıştır. Bu minimum özgürlük tanımıdır yani başkasının özgürlük alanına girmedikçe yapmak istediğin şeyleri yapmakta hür olman, özgürlüktür fakat özgürlük tabi sadece bundan ibaret değil çünkü ben mesela buradan falanca yere niye gitmek istiyorum, üniversite de neden okumak istiyorum, neden mühendislik değil de tıp okumak istiyorum sorusunun cevabı da bize pozitif özgürlük kavramını verir yani kendimi nerede, ne şekilde gerçekleştirmek istiyorum bunu yaparken önümdeki engellerin kalkması ve bunu yapabilmek için ortaya bir irade koymam, fedakarlıklarda bulunmam da pozitif özgürlük kavramını bize verir. Yani bir hedefe doğru yürüyerek kendini gerçekleştirme serüveni özgürlük olarak da pozitif özgürlük olarak tanımlanabilir. Burada özgürlük ile anlam arasında bir ilişki var. Hegel diyordu ki; gelenek insanlara anlamlı bir hayat önerir, modernite ise özgürlük teklif eder. Bu ikisini telif etmek mümkün değildir. Gelenek insanlara sana ben anlamlı bir hayat teklif ediyorum, hayatında anlam olacak anlamla birlikte mutluluk olacak, tatmin olacak, itminan olacak ama bunu gerçekleştirmek için belli özgürlüklerden fedakarlıkta bulunacaksın, şunları yapabilirsin, bunları yapamazsın diyeceğim sana… Modernite ise insana özgürlük vaad eder ve özgürlüğü insanın tercih yapabilme imkan ve kabiliyeti olarak tanımlar. Sana istediğin alanda ve konumda tercih yapma imkanlarını sunuyorum, bu tercihleri yaparken sen özgürsün ve ben senin yaptığın tercihlerle ilgili herhangi bir yargıda, hükümde bulunmuyorum. Neyi tercih ettiğin beni ilgilendirmiyor. Dindar olmak istiyorsan olabilirsin, dinsiz olmak istiyorsan olabilirsin, kapitalist olmak istiyorsan olabilirsin, sosyal adaletçi olmak istiyorsan olabilirsin bütün bu tercihleri senin önüne koyuyorum, yaptığın tercihle ilgili ahlaki yargıda, hükümde bulunmuyorum. Modernitenin en büyük vaadi budur… Devamı videomuzda… Gelin, Beraber Yürüyelim...
Sosyal Psikolog Yasemin Abayhan ve iletişimci Betül Yurtseven "Kurban Olmayı Seviyor Muyuz?" başlıklı yayında şu konu başlıklarını ele alıyor:-Daimi moral bozukluğu bir alışkanlık mıdır?-Mağdur kimliği vazgeçilmez midir?-Kimlik özelliklerinden vazgeçmeden kurban üçgeninden çıkılabilir mi?-Kainattaki her kötü olaya üzülmemiz mümkün mü?Kaynaklar:İkincil Kazanç:https://www.jpain.org/article/S1058-9139(05)80274-8/fulltext Kendini Doğrulayan Kehanet:https://www.researchgate.net/publication/329433307_KENDINI_GERCEKLESTIREN_KEHANET_KAVRAMINI_ANLAMAK Kendine Hizmet Eden Yanlılık:https://en.wikipedia.org/wiki/Self-serving_bias Kurban Tuzağından Kurtulmak - Diane Zimberoff:https://www.amazon.com.tr/Kurban-Tuza%C4%9F%C4%B1ndan-Kurtulmak-Diane-Zimberoff-M/dp/605988363X Yapısal Aile Kuramı - Salvador Minuchin:https://en.wikipedia.org/wiki/Structural_family_therapy#:~:text=According%20to%20Minuchin%2C%20a%20family,appropriateness%20of%20its%20subsystem%20boundaries. Yoldaşını Öldürmek - Aytekin Yılmaz:https://iletisim.com.tr/kitap/yoldasini-oldurmek/8932 Gelenek Ötesi Ahlak - Lawrence Kohlberg:https://www.britannica.com/science/Lawrence-Kohlbergs-stages-of-moral-development Otantik Benlik Değeri:https://www.researchgate.net/publication/330881349_Benlik_Kurgulari_ve_Oznel_Iyi_Olus_Otantik_Olmanin_Aracilik_Rolu_Self-Construal_and_Subjective_Well-Being_The_Mediative_Role_of_Authenticity
Bir Amerikalı'ya Dersim’de 7-13 Aralık 2020 tarihleri arasında 50 mermi kullanarak yaban keçisi vurması için verilen izin şimdilik iptal edildi ama tehlike henüz geçmedi...
Rabden aldığımız en büyük hediye nedir? - Sağlıklı bir yaşama başlamak için nelerden vazgeçmeliyiz? - Babaların disiplinde tutarlı olması neden gereklidir?
Rabden aldığımız en büyük hediye nedir? - Sağlıklı bir yaşama başlamak için nelerden vazgeçmeliyiz? - Babaların disiplinde tutarlı olması neden gereklidir?
Din ve gelenekleri nasıl birbirinden ayırt edebiliriz? Tanrı imkansız vaatlerini yerine getirir mi? Debora için nasıl bir miras bırakılmıştı?
Din ve gelenekleri nasıl birbirinden ayırt edebiliriz? Tanrı imkansız vaatlerini yerine getirir mi? Debora için nasıl bir miras bırakılmıştı?
Eyüp Ensar Uğur - İslam’da Gelenek ve Yenilikçi tartışmaları by Bahar Solukları
Din ve gelenekleri nasıl birbirinden ayırt edebiliriz? Tanrı imkansız vaatlerini yerine getirir mi? Debora için nasıl bir miras bırakılmıştı?
Din ve gelenekleri nasıl birbirinden ayırt edebiliriz? Tanrı imkansız vaatlerini yerine getirir mi? Debora için nasıl bir miras bırakılmıştı?
Bir zamanlar sadece Anadolu'da değil Balkanlardan Hind Alt kıtasına kadar İslam coğrafyasında Fahreddin er-Râzî, Seyyid Şerif el-Cürcânî, Sadeddin et-Teftazânî, Molla Fenârî gibi düşünürlerin adını duymadan ve görüşlerini bilmeden medreseden mezun olmak imkânsızdı. Son yüzyılda bu isimler önce sıradanlaştı, sonra sırlandı, ardından da sırlandıkları camlar, arkasını hiç göstermeyen ve bakanın sadece kendisini görebildiği aynalara dönüştü.
Bu bölümümüzde cazip çekici kelimelerimiz: AÇIK KAYNAK ve GELENEK Sitenin kodları ve şu anki kelimeler: https://github.com/bagerakbay/rassalYuruyus/blob/master/konular Siz de kelimeleri rastgele olarak kullanmak isterseniz buradan kullanabilirsiniz. http://rastgele.bagerakbay.com/ http://rastgele.bagerakbay.com/masal/ Logo üreteci: https://github.com/bagerakbay/rassalYuruyus/tree/master/logo
Bu bölümümüzde cazip çekici kelimelerimiz: AÇIK KAYNAK ve GELENEK Sitenin kodları ve şu anki kelimeler: https://github.com/bagerakbay/rassalYuruyus/blob/master/konular Siz de kelimeleri rastgele olarak kullanmak isterseniz buradan kullanabilirsiniz. http://rastgele.bagerakbay.com/ http://rastgele.bagerakbay.com/masal/ Logo üreteci: https://github.com/bagerakbay/rassalYuruyus/tree/master/logo
Fermantasyonlu gıdalar ve içeceklerin hayatına girmesiyle, hem kadim bir gelenekle köklerine, hem de hayata daha da bağlandığını belirten Elif Özizmir ile Lalehan Uysal konuştu.
Hırt bu hafta Ermeniler'de 'üzüm bayramı' olarak da bilinen Meryemana yortusunun Pagan geleneklerde Anahit tanrısına uzanan hikayesini anlatıyor...Bahçe düzenleme görevine sürülen Görme engelli muhalif belediye çalışanları, Açlık grevinde adil yargılama talebiyle açlık grevine giren Emru Timtik ve Aytaç Ünsal'a tutsak tutuldukları hastanede sağlık çalışanlarının sabahları yiyemeyecekleri ekmeği göstererek uyguladığı psikolojik işkence...Fransa'da bana 2000 Euro verin bu Ermenilere her yerde gerekeni yapayım diyen sosyal medyada FrancoTurc olarak bilinen Ahmet'in boyunu aşan tehditleri...Hepsi 15 dakika'da Hırt'ta...Hırt Podcast Yayınını hazırlayan ve sunan: Aris NALCI: @arisnalciYayıncı: PodfreshPodcast Erişim Kanalları:- Spreaker- Spotify- Googlepodcast- Apple podcast- Facebook- twitterPodfresh tarafından hazırlanmıştır. “Hırt”; Siyasi bir hiciv programıdır. Kritik yapar, dalga geçer, siyasal sosyal alanda atar tutar.si hiciv programı.
Gökhan Bacık’la erken İslam dönemi, din-devlet ilişkisi ve İslam’da Yenilikçi kanadın bir şansı var mı konularını tartışmaya devam ettik. Bacık, tarihsel gelişimin kaçınılmaz bir sonucu olarak Türkiye’de Sunniliğin Selefileştiğini belirterek tüm cemaatlerin gelenekçi görüşü dile getirdi:
Gökhan Bacık’la erken İslam dönemi, din-devlet ilişkisi ve İslam’da Yenilikçi kanadın bir şansı var mı konularını tartışmaya devam ettik. Bacık, tarihsel gelişimin kaçınılmaz bir sonucu olarak Türkiye’de Sunniliğin Selefileştiğini belirterek tüm cemaatlerin gelenekçi görüşü dile getirdi:
Koronavirüs salgınıyla birlikte dijital olarak yayımlanan Boyun Eğme gazetesi bu hafta yeniden basılı haliyle meydanlara dönüyor. Bugün okurlarla fiziki olarak da buluşacak olan Boyun Eğme'nin 224. sayısı ABD'de yaşananlara ve Patronların Ensesindeyiz ağının salgın dönemindeki çalışmalarına ilişkin döküm ve değerlendirmelere ayrıldı. Bursa Kirazlıyayla köylülerinin mücadelesi, Gelenek dergisindeki güncel makaleler, TKP Emek Merkezi'nin işsizlik verilerine dair değerlendirmesi, NHKM Ankara tarafından gerçekleştirilen "Virüs" isimli online sergi, Patronların Ensesindeyiz Ağı'ndan haberler ile Bilim ve Aydınlanma Akademisi seminerleri de TKP'den Haberler'de sizlerle buluşuyor.
Burak, Refik ve İldeniz otuzsekizinci bölümde Peri Çıkmazı üzerine konuşuyor. Bölümümüzün konusu "Büyüler ve Cadılar". Bu bölümde periler, cadılar ve büyü üzerine konuştuk. Büyünün tarihini, cadı yakma olaylarını ve peri masallarını tartıştık. Anadolu'da büyü geleneğine ve batıl inançlara değindik.Yorumlarınızı bekliyoruz. Düşünceleriniz bizim için oldukça değerli. Keyifli dinlemeler.Patreon'da bizi destekleyebilirsiniz.
Hegel ve Modern Dünya 19. Yüzyıl Alman düşüncesinin zenginliği içinde Hegel'in durduğu yerin özgüllüğü onu benimseyenlerin de, ona karşı çıkanların da teslim ettikleri bir olgu haline gelmiştir. Kimilerince modernliğin filozofu, kimilerince de post-modernliğin filozofu olarak görülen Hegel'in modernlik bağlamında okunması hem onun gözünden modernliğin anlamının ortaya konmasına hem de modernlik açısından Hegel'in yerinin kendine haslığının ortaya çıkmasında önemli bir rol oynar. Gelenek, gelecek, tarihsellik ve özgürlük gibi temel kavramlar bağlamında, Hegel'in bugün için hâlâ önemli şeyler söyleyip söylemediğini; önceki yüzyılın Hegel'e bakışıyla, içinde bulunduğumuz yüzyıl başının Hegel'e bakış(lar)ı arasındaki farklara değinerek tartışıldı.
Türkiye'de bir sinema geleneği var mıdır? Varsa nasıl bir süreçten geçmiştir?
Din ve gelenekleri nasıl birbirinden ayırt edebiliriz? Tanrı imkansız vaatlerini yerine getirir mi? Debora için nasıl bir miras bırakılmıştı?
Din ve gelenekleri nasıl birbirinden ayırt edebiliriz? Tanrı imkansız vaatlerini yerine getirir mi? Debora için nasıl bir miras bırakılmıştı?
Konuk: Recep Alpyağıl ◼ Felsefe ve Gelenek ◼ Din felsefesi ◼ Felsefe Sözlüğü ◼ Recep Alpyağıl'ın çalışmaları Yusuf Kaplan ve Saadettin Acar ile #DüşünenEkran her Pazar 20.00'da #TVNET'te.
Nasıl Olunur’un 53’üncü bölümünde konuk, sanatçı, akademisyen ve şimdilerde her şeyin önüne geçen titri ile “Baksı Müzesi'nin kurucusu” Prof. Dr. Hüsamettin Koçan. Gelenek, doğa, coğrafya ve çağa dair; düne ve bugüne, insana, hayatı anlamlandırma çabasına dair; çalışkanlığa ve fedakarlığa dair değerli bir bölüm sizleri bekliyor. Ve not: Şahmeran'ın öyküsünü bir de Hüsamettin Bey'den dinleyin.
Vakfımızın düzenlediği ''Vefa Sohbetleri'' serisinin 15 Şubat 2020 tarihli oturumunda, Çocuk Vakfı'nın genel başkanı Mustafa Ruhi Şirin'in gerçekleştirdiği konuşmadır.
Geçen hafta çok yakın bir arkadaşımızın kız isteme töreninde hüngür hüngür ağlayınca, biz de dedik ki bu konuyu konuşmalıyız. Kız isteme, evlilik teklifi, pırlanta yüzük, gelenekler, törenler, düğünler ve daha birçok şey bu bölümde...
Nerede o eski bayramlar? Hepimizi bayram tatilinin, bayram neşesinin sardığı şu günlerde bu haftanın konusu bayram olsun dedik :) Bayram geleneklerinden, çocukluk anılarımızdan, bu bayramda neler yapacağımızı konuştuğumuz bol sohbetli bir bölüm oldu. Hepinize iyi bayramlar dileriz. Bizim için de sevdiklerinize sarılın! mail: durdurbiseydicem@gmail.cominstagram: durdurbiseydicempodcast
Dilek tutmak için Alaaddin' e ihtiyaç yok. Dilek tutmak için bahane çok doğum gününde mum üflerken, yıldız kayınca, lades kemiği kırınca, Hıdırellezde... Biz Hıdırellezi bahane ederek dileklerden konuştuk. Bütün dilek ve niyetleriniz gerçek olsun...
Japonya'yı ziyaret eden yıllık turist sayısı 8 yılda 4 katına çıktı, 32 milyona ulaştı. Gelenek, modernizm, tarih, doğa ve mutfak hepsi bir ülke, Japonya'da
Psikiyatrist Dr. Arzu Erkan Yüce, özellikle bilişsel davranış, aile ilişkileri ve cinsel sorunlar konusunda uzman. Amerika’daki Academy of Cognitive Therapy’den (ACT) ‘International Diplomate’ unvanı ve European Federation of Sexology& European Society of Sexual Medicine tarafından International Psychosexologist unvanı almaya hak kazandı.YANLIŞ İLİŞKİLERİ NEDEN BİTİREMİYORUZ- Size en çok hangi alanlarda başvurular oluyor?- İstediğiniz kadar ‘benim kimseye ihtiyacım yok, ilişkilerimi en azda tutacağım’ deyin, yine de hayatınızdaki ilişkiler sizi her zaman etkileyecektir. Ben hem aile hem de cinsel sorunlar konusunda uzman terapistim. O nedenle bu konularda çok danışanım var. İkili ilişkiler, partner edinememe ya da yolunda gitmeyen ilişkileri bitirememe, cinsellik bizde tabu olduğundan tamamen yanlış bilgilerden doğan cinsel sorunlar en çok rastladığım konular.- Yolunda gitmeyen, hatta bize zarar veren ilişkileri bitirememe dediniz. Bunun nedeni ne sizce?- Aslında birçok etken var. Kadınlar için toplumdaki boşanmış kadın etiketi, yaşanabilecek zorluklar, çocukları için katlanan anneler, ekonomik zorluklar, destek olmayan aileler gibi. Bunlar sadece kırsal kesimde değil, eğitimli büyük şehirlerdeki kadınlar için de geçerli. Kendiyle ilgili inançları zedelenmiş, kendi gücünü unutmuş, tek başına var olamayacağına inanan insanlar da olabiliyor. Biz terapilerle onlara kendi güçlerini hatırlatmaya çalışıyoruz. - Peki bizim toplumumuzda insanların kendi güçlerini bulması istenen bir şey mi?- İstenmeyen bir şey. Özellikle kadınlar için daha zor. Çünkü bireylerin birey olarak hareket etmesi, sorunları fark etmesi, bir şeyleri değiştirmeye çalışması, birçok kişinin hoşuna gitmiyor. O zaman diğerlerinin o kişi üzerindeki gücü azalacak. Aile ilişkilerinin sıcaklığı güzel bir şey ama 45-50 yaşına gelmiş birinin hala her adımını anne-babasına danışması, onlara göre hareket etmesi, başka şeylerin uzantısı. Gelenek-göreneklerimiz gibi gösterilen birçok konu kişinin kendi başına hareket etmesi, birey olmasına engel oluşturabiliyor. Aileler, insanların seçecekleri işe, eşe müdahale etmek istiyor. Birçok insan da ailelerinin seçtiği hayatı yaşarken, kendini mutlu sanıyor. Oysa kendi seçeceği hayatı yaşayarak hem kendine hem çevresine katacağı gerçek değerden mahrum kalıyor.
Hukukun ahlak ve örf ve adet kuralları ile olan ilişkisi üzerinde konuşuyoruz.
Baruch Spinoza'nın felsefesini modern doğa düşüncesi, Yahudi dini geleneği ve 19. yüzyıl din düşüncesi bağlamında ele almak üzere 12 Mayıs 2018'de düzenlediğimiz ''Spinoza ve Din'' başlıklı panelde Galatasaray Üniversitesi'nden Dr. Alber Erol Nahum'un gerçekleştirdiği sunumdur.
Konuğumuz: Mukadder Gemici
100. Music and the Making of TraditionOver the past century, a genre of music called Turkish classical music (sanat muzikisi) emerged as a would-be revival of traditional Ottoman/Turkish music that emerged during the sixteenth century. In this episode, Cem Behar clears up some widespread misconceptions about the history of this music and explains how we have gone from tradition to "traditionalism" with regards to the Ottoman musical past (note: podcast is in Turkish).Bu ezber bozan podcastımızda Prof. Dr. Cem Behar bizlere 16. yüzyılın ortalarında zuhur eden geleneksel Osmanlı/Türk musikisinin modernizasyon projesi çerçevesinde bir çok "icat edilmiş gelenek" ile nasıl inkıta'ya uğratıldığını anlatıyor. Günümüz Türk Sanat musikisi ile Osmanlı dönemindeki musikinin kompozisyon ve icraları arasındaki farklılıklar üzerinde durarak "gelenek"in yerini nasıl "gelenekçilik"e bıraktığına dikkati çektikten sonra, geleneksel Osmanlı/Türk musikisinin bir çok karanlık yönüne ışık tutuyor.Prof. Dr. Cem Behar İstanbul Şehir Üniversitesi İşletme Bölümü'nde öğretim üyeliği yapmaktadır. (see faculty page)Yeniçağ Akdeniz Tarihi ve Osmanlı İmparatorluğu üzerine uzmanlaşan Dr. Emrah Safa Gürkan İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi'nde ders vermektedir. (bkz. academia.edu)Osmanlı Askeri Tarihi üzerine uzmanlaşan Dr. Kahraman Şakul İstanbul Şehir Üniversitesi Tarih Bölümü'nde öğretim üyesidir. (academia.edu)Citation: "Gelenekten Gelenekçiliğe: Osmanlı ve Müzik," Cem Behar, Emrah Safa Gürkan, Kahraman Şakul, and Chris Gratien, Ottoman History Podcast, No. 100 (April 4, 2013) ttp://www.ottomanhistorypodcast.com/2011/04/music-modernization-tradition-ottoman-empire-behar.html.SEÇME KAYNAKÇACem Behar, Klasik Türk musikisi üzerine denemeler (İstanbul: Bağlam Yayınları, 1987).Cem Behar, Ali Ufkî ve Mezmurlar (İstanbul: Pan Yayıncılık, 1990).Cem Behar, Zaman, mekân, müzik: Klasik Türk musıkisinde eğitim (meşk), icra ve aktarım (İstanbul: Alfa Yayınları, 1993).Cem Behar, Aşk Olmayınca Meşk Olmaz: Geleneksel Osmanlı Türk Müziği'nde Eğitim ve İntikal (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1998). Cem Behar, Musıkiden müziğe: Osmanlı / Türk müziği: gelenek ve modernlik (makaleler, kaynaklar, metinler) (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2005).Cem Behar, “The Ottoman Musical Tradition,” in The Cambridge History of Turkey, Volume 3: The Later Ottoman Empire, 1603-1839, ed. Suraiya N. Faroqhi (Cambridge: Cambridge University Press, 2006): 393-407.Cem Behar, Şeyhülislâm'ın müziği: 18. yüzyılda Osmanlı/Türk musıkisi ve Şeyhülislâm Es'ad Efendi'nin Atrabü'l-âsâr'ı (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2010).