POPULARITY
Categories
Bu bölümde konuğum bir siyasi analist, yazar ve tarihçi Soner Çağaptay.Başlıca çalışma alanları Türkiye-ABD ilişkileri, Türk iç politikası ve Türk milliyetçiliği olan, bu konudaki metin ve kitaplarının yanı sıra Recep Tayyip Erdoğan üzerine de üç kitabı olan Çağaptay ile 19 Mart süreci, öncesi ve sonrasını konuştuk...Türkçe ve İngilizce dışında, Almanca, Fransızca, Osmanlıca, İspanyolca, Boşnakça, İbranice ve Azerice de bilen Çağaptay'a "Bu kadar yabancı dil nasıl öğrenilir?"sorusunu da yönelttim. Darüşşafaka'ya ayrı bir parantez açtık.Bazı başlıkları da sıralarsak...* Bir "Rekabetçi Otoriter Rejim" içinde miyiz? Yoksa artık sadece otoriter dönemde miyiz?* Kültürel hegemonya hangi yönde?* Eğitimli kesimde AKP'ye destek ne düzeyde?* "Atatürk'ün rüyası Erdoğan döneminde gerçekleşti" ifadesinin açılımı...* Yine yeniden sahiplenilen Atatürk.* Kimler, Mustafa Kemal Atatürk'ün hangi dönemini sahipleniyor?* Gençlerin bu dönemdeki rolü...* ABD-Türkiye ilişkileri* Malatya doğumlu yoksul bir işçi ailesinin 7 çocuğu nasıl bu kadar eğitimli insanlar oldular? Gazeteci#Journalist ~ #Art- #Food- #Travel lover ~ #EnthusiastBooks:
Şerif Hüseyin'in oğlu Emir Faysal'ın “Irak Kralı” olarak taç giyme töreni, 23 Ağustos 1921 Salı günü, Bağdat'ta Osmanlıların bir zamanlar kışla ve karargâh olarak kullandığı geniş binanın avlusunda sabah saat tam 06.00'da başlamıştı.
“Osmanlı'nın Son Dönemlerinde İlme Adanmış Bir Hayat: Karadere Müderrisi Şeyh Kalomer Mahmud Efendi” adlı kitap, A. Şakir Okutan imzasıyla Ketebe Yayınları'nın Nisan 2025 kitapları arasından çıktı.
Yediği yumruk sebebiyle Özgür Özel'e çok geçmiş olsun. Rivayet de muhtelif, teori de muhtelif o yumruk hakkında. “Yumruğu Özgür Özel kendine attırdı” fantastik teorisinden başlayıp yumruğu atanın “Osmanlı torunuyum” dediği gerçeküstü iddiasına, “bakanlık işini yapmadı” sızlanmalarından başlayıp “adam CIA hesabına çalışıyormuş” diyenine kadar bin türlü iddia.
Hayatını kaybden Sırrı Süreyya Önder için İstanbul'da AKM'de yapılan törenin ardından Özgür Özel'e yönelik yapılan saldırının ardından SBS Türkçe'ye konuşan CHP Diyarbakır milletvekili Sezgin Tanrıkulu, saldırgana önce Kürtçe sonra Türkçe kimsin diye sorduğunu ve "ben Osmanlı çocuğuyum" yanıtını aldığını anlattı.
İstanbul'un tarihi eserlerinin başında padişahlar, valide sultanlar ve diğer Osmanlı devlet ricali tarafından yaptırılan camiler geliyor dersek, bir gerçeği dile getirmiş oluruz. Hayırla anılmaya layık bu zatlar, sadece İstanbul'u değil, başta şehzade şehirleri olmak üzere daha birçok vilayetimizi inşa ettirdikleri camilerle, mescitlerle süslediler.
İslâm veya İslâmî düzen muhalifleri, ‘radikal'den İslâmî demokrasiye geçseniz de sizden hoşnut olmazlar. Ziyâülhak, Mürsî, Ğannûşî… merhum Elmalılı ve Mustafa Sabri Efendi gibi Osmanlı âlimlerinin de uygun buldukları “İslâmî demokrasiyi” anlattılar ve denediler. Daha önce “radikal, kökten dinci” diye bazı hareketlere karşı çıkanlar bunlara da karşı çıktılar. Bazılarını astılar, suikastla öldürdüler, bazıları zindanda çürüyorlar.
Almanya'nın ve İsviçre'nin belli başlı komşu şehirlerine yaptığımız Avrupa seferimizin bu kez İsviçre'de başkent Zürih'ten başlayıp Lozan ve Montrö'de nihayete eren güzergâhlarında yaptığımız programları ve izlenimlerimizi MTO'muzun demirbaşlarından ve en parlak asistanlarından Selim Arslan kardeşimin kaleminden aktarıyorum. Lozan'da Osmanlı'nın tasfiye edildiği devâsâ oteli, anlaşmanın yapıldığı salonu ve koridorlarını dolaşırken üzerimize nasıl büyük bir ağırlık çöktüğünü ve içimizi nasıl tedirgin edici bir hüzün kapladığını söylemeden geçemeyeceğim. Zihin açıcı, düşündürücü okumalar diliyorum.
19. yüzyıl sonlarında İstanbul'da günlük hayat, Osmanlı devrinden Cumhuriyet dönemine etkiler, Üsküdar'dan anlatılar ve başka şeyler...
19. yüzyıl sonlarında İstanbul'da günlük hayat, Osmanlı devrinden Cumhuriyet dönemine etkiler, Üsküdar'dan anlatılar ve başka şeyler...
#HerkeseSanat
Kırk yıllık dostum Beşir Ayvazoğlu bereketli yazı hayatını (60 kitaba ulaştı) yeni eserlerle sürdürüyor. Son okuduğum Beyazıt Meydanı'nın macerasını anlattığı “Dersaadet'in Kalbi” (Kapı Yay., 2025) adlı eseri oldu. Kitap, arka kapağında şöyle tanıtılıyor: “Bizans döneminde daha çok Forum Tauri diye anılan Beyazıt Meydanı bugünkü ismini Sultan II. Beyazıt'ın yaptırdığı külliyeden alır. Osmanlı tarihinin İstanbul'daki ilk imparatorluk sarayının yanı başında inşa edilen bu külliye sayesinde büyük bir canlılığa kavuşan ve tarih boyunca çok önemli olaylara sahne olan bu meydana “Dersaadet'in Kalbi” denilse yeridir.
“Türklerin 21. Yüzyılı” ya da “Türklerin ikinci kez dönüşü” ifadeleri geleceğin tarihçileri arasında çokça kullanılacak. Bugüne bakıp, detaylara takılıp, zihnini körleştirenler, bu büyük tarih ve coğrafya sıçramasını algılamanın yanına bile yaklaşamaz. Bunu dar anlamda milliyetçilik, klasik anlamda Osmanlıcılık gibi algılarsak, Büyük Güçler yapılanmasının yeni hâlini kavramaktan uzaklaşırız. Öyleyse milletlerin geniş tarih aralığında üstlendikleri rollere, siyasi genetiğine, tarih yapıcılığına, coğrafya formatlamasına yeniden dönmeli, 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde olabilecekleri tahmin edebilmeliyiz.
1878 ‘de Plevne'de Osmanlı ile beraber ve 1915'te Çanakkale'de Osmanlı'ya karşı savaşan Avustralyalı Doktor Charles Ryan hem Türkiye hem de Avustralya için önemli tarihi bir karakter. Ryan'ın hikayesini belgesel olarak beyaz perdeye aktaran Yapımcı Murat Dereli ve Tarihçi Vecihi Başarın stüdyo konuğumuz oldu.
TÜRK MİSAFİRPERVERLİĞİ Sizlere Ord. Prof. Dr. Anna Masala'nın kendi ağzından Türk mutfağını ve Türk misafirperverliğini anlattığı bir anısını aktarmak istiyorum: “Yanlış hatırlamıyorsam tanıdığım bütün Türklerin evinde yemek yedim. Konya'da Selçuklu yemeği, Eskişehir'de Tatar yemeği yedim. Zenginlerin ve fakirlerin evinde kahvaltı ettim, öğle ve akşam yemekleri yedim. Bazen birbirleriyle aynı günde evlerine davet eden dostları kırmamak için üç kez akşam yemeği yediğim bile oldu. Türkiye'de misafirperverlik anlayışı çok farklıdır. Anadolu'da en fakir köylü bile tek tavuğunu misafiri için keser ve ona yedirir. Ben, dünyanın en iyi mutfaklarından biri olan Türk mutfağını ve Türk sofrasını çok severim. Her sofra bir gökkuşağı gibidir: altın renkli börekler, gümüş baklalar, yeşil kırmızı çoban salataları, beyaz peynirler, her çeşit et yemeği, imam bayıldı, pilavlar, fasulye, tarhana ve tatlılar... Bir kere Prof. Ziya Umur, Suha Umur ve eşleriyle birlikte Prof. Sahir Erman'ın misafiri oldum. Büyük bir otelin lokantasındaydık. Yemek çeşitleri gerçekten kırk bir miydi bilmem ama çok çeşitli vardı. O akşam “imam bayıldı” veya “hünkarbeğendi” gibi yemek adlarının anlamını çözdüm. Her birimiz için içinde gül yaprakları olan bir tasla ılık su ve muhteşem sıcak peçeteler geldi. Otel, o akşam gözümde âdeta bir Osmanlı sarayına dönüşüverdi. Türk misafirperverliği sadece yemeğe dayanmaz; sanırım sadece Türkiye'de “diş kirası” âdeti vardır. Yani misafirlere ev sahibi tarafından bir hediye verilir. Eski dönemlerde büyükler misafirlere altın para hediye ederlermiş. Şunu bilmelisiniz ki bir Türk'ün misafiri olursanız ondan mutlaka bir hediye alırsınız. Mesela bana, boncuklar, bilezikler, yemeniler, kıymetli kitaplar, el işçiliği tabaklar, gümüş bir ayna ve daha birçok güzel hediye verildi. Anadolu'da bazı köylerde misafir odalarında, işlemeli divanlar, yastıklar ve renk renk halılar arasında uyuduğum da olmuştur. Halının üzerinde bir tepsi, tepside çay, meyve ve fıstık görüntüsü unutamadığım anlardandır. Sabah erken saatte, namaz vaktinde, küçücük bir minareden gelen ezan sesleriyle ev halkı uyanır ve kahvaltı edilirdi. O köy evi de bir saray oluverirdi.
Bu çalışma, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1912-1913 Balkan Savaşları sırasında Doğu Ege Adaları'nı kaybetmesinde deniz gücünün zayıflığının belirleyici rolünü incelemektedir. Yunanistan'ın donanma üstünlüğü, Osmanlı'nın askeri hareket kabiliyetini kısıtlamış ve stratejik adaların işgalini kolaylaştırmıştır. Averof zırhlısının liderliğindeki Yunan Donanması, Osmanlı donanmasının etkisiz kalmasına neden olmuş ve Ege'deki güç dengelerini değiştirmiştir. Bu tarihi süreç, günümüz Türkiye'sinin deniz stratejilerinin önemini ortaya koymaktadır. Araştırma, Türk deniz gücünün tarihsel zayıflıklarının güncel stratejik doktrinlerle nasıl telafi edilmesi gerektiğine dair önemli çıkarımlar sunmaktadır.Bağlantı : https://avim.org.tr/tr/Analiz/EGE-DEKI-DENIZ-GUCU-BALKAN-SAVASLARI-NDAN-STRATEJIK-DERSLERWeb page: https://avim.org.tr/trTelegram Channel:https://t.me/s/avimorgtrTwitter: https://avim.org.tr/trLinkedin: https://www.linkedin.com/company/avimorgtr/VKontakte: https://vk.com/public202374482Youtube: https://www.youtube.com/channel/UCcIfEGNM3308QoLbCDJIFuwDailmotion: https://www.dailymotion.com/dm_0ea263f63bb5aee7d8770d1ec13cfe8bInstgram: https://www.instagram.com/avimorgtr/IntroductionIntroduction
Video Bölümleri:00:00 - 00:27 Giriş00:27 - 05:30 19. Yüzyıla Girerken Osmanlı05:30 - 07:22 Halet Efendi ve İntisap07:22 - 10:15 Fransız İhtilali, Napolyon'un Mısır Seferi10:15 - 11:24 Halet Efendi'ye Elçilik Görevi Veriliyor11:24 - 14:28 Paris'e Ucuz Yollu Hediye Arayışı, Yolculuk14:28 - 18:34 Talleyrand'la İlk Kriz, Napoleon'la Tanışma18:34 - 20:13 Görüşme Krizi, Payitaht'la Anlaşmazlık20:13 - 26:11 Büyük Kriz: İmparatorluk Meselesi26:11 - 30:30 Elçiliğinin Sonu ve Eş Dostun Hediye İstekleri30:30 - 32:17 Yeni Elçi "Eşek Herif" Muhib Efendi32:17 - 38:18 Halet Efendi Komik Anlar Compiliation38:18 - 39:35 Devamını İster Misiniz?, Abonelik MeselesiOsmanlı Devletinin en zorlu günleri, 19. yüzyılın ilk yıllarıdır. Zira o günlerde Avrupa, Fransız İhtilali ve onun etkileriyle çalkalanmaktadır. İhtilal yetmezmiş gibi Napolyon Bonapart (Napoléon Bonaparte) adında düşük rütbeli bir subay, ihtilalin de etkisiyle basamakları hızla yükselerek iktidara gelir.Avrupa Tarihine Koalisyon Savaşları olarak geçecek uzun ve kaotik dönemi başlatır. Napolyon'a karşı ittifak kuran devletler, onu durdurmaya çalışsa da başarılı olamaz. Özellikle 1798 yılında hiç beklenmedik şekilde Napolyon'un bir Osmanlı toprağı olan Mısır'a saldırma kararı, tüm dengeleri değiştirir. Bu koalisyon ve ittifak ağına Osmanlı Devleti de katılmak durumunda kalır. 1802 yılında imzalanan Paris Barış Antlaşmasının ardından sözde "dostluk" adına Paris'e bir elçi göndermek durumunda kalan 3. Selim, bu görev için o günlerde pek tanınmayan bir isim olan Halet Efendi seçilir.Halet Efendi ise Osmanlı Tarihinin en hususi karakterlerdendir. Nüktedan, kurnaz, iktidar ve kudrete meyilli, gözü açık ve sinsi bir şahsiyete sahiptir. Paris'te Napolyon ve Fransa Dışişleri Bakanı Charles-Maurice de Talleyrand-Périgord (Mösyö Talleyrand) ile boy ölçüşebilecek az sayıdaki isimden birisidir. Görevinin ilk gününden itibaren kurnaz şekilde Fransızlarla mücadeleye başlar. Fakat dedik ya; en sancılı dönemdir. Emekleme aşamasında olan Osmanlı diplomasisi, neredeyse her hafta, her gün yeni bir krizle, sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Diğer elçiler gibi Halet Efendi de bin bir sorunla boğuşur. Bir yandan Fransızlar, öbür yandan diğer ülke elçileri fakat en önemlisi bir yandan da Babıali ile mücadele etmektedir.Osmanlı'nın zayıf ekonomisi, çevresindeki eş dostunun bitmek bilmeyen hediye arzuları, Halet Efendi'yi Fransa günlerinde bunalıma girecek bir seviyeye getirir. İşte bütün bu hikaye içerisinde Mehmet Said Halet Efendi, hayatta ve ayakta kalmanın kavgasını verir. Nitekim 1806'da Paris elçiliği görevi sona erene kadar bunu başarır. İstanbul'a dönüşüyle birlikte hayatında yepyeni bir sayfa açılacaktır; iktidar sayfası. Her zaman olduğu gibi Kabakçı Mustafa İsyanında doğru kişilerle birlikte olan, doğru isimlere yardımda bulunan Halet, bu zor günlerden de alnının akıyla çıkar. Kısa süre sonra Alemdar Mustafa Paşa'nın girişimiyle tahta cülus edecek 2. Mahmut'un baş danışmanı olacak kadar yükselecek olan Halet, devlet dediğimiz mekanizmanın kontrolünü eline geçirir.1820'lerin başlarında patlak veren Rum İsyanına kadar muktedir olan Halet, Tepedelenli Ali Paşa'nın "tedib"i sürecindeki icraatları, yıllardır ayağına bastığı insanlar, yeniçerilerle usulsüz temasları ve Rum İsyanındaki rolü sebebiyle yolun sonuna gelir. Mehmet Said Halet Efendi'yi betimleyen en güzel satırlar, vefatının ardından halk arasında yayılır.“Ne kendi eyledi rahat, ne âlem buldu huzur,Yıkılıp gitti cihandan, dayansın ehli kubur”“Ne kendi rahat etti, ne de halka huzur verdi,bu dünyadan göçtü gitti, şimdi kabirdekiler düşünsün”Osmanlı İngiliz Savaşı Videosu: https://youtu.be/QqcRwGy7aKcKanalımızı desteklemek ve ek içeriklere ulaşmak için;https://www.youtube.com/channel/UCPlTdUoi8jAjEdk1wf5cQug/join
Gündem bölümü. Rejimin iyice otokrasiye kayması, bunun gizli ve açık maliyetleri, eski Osmanlı bölgelerine kıyasla halkın mutluluğındaki değişim, vatandaşlık bilinci ve boykot hakkında. Kendinize mukayet olunuz.Yeni Kitap: Fularsız Felsefe: Dört Önemli Mesele .Konular:(00:04) Gelecektekiler için gündem özeti(01:20) Rekabetçi olamayan otoriterizm(05:40) What about whataboutism(07:54) Tek adamcılığın maliyeti(11:28) Mutsuzluk(13:23) Hukukta Gabon standardı(14:25) Sokağa çıkmak(16:00) Vatandaşlık bilinci ve polise tapmak(17:29) Boykot(22:10) Fularsız Felsefe (önsatış).Kaynaklar:Dünya Mutluluk RaporuSee Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Soyut Şeyler Ekonomisi'nin 191. bölümünde A. Selim Tuncer‘in konuğu yönetmen ve yazar Koray Demir'di. Devlet Aklı Kimin Aklı adlı adlı kitabıyla “devlet aklı” kavramını mercek altına alan Demir'le kitabı ve Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünden itibaren Türkiye'nin siyasi ve sosyal düşünce tarihinde sürekli gündeme gelen bu kavram üzerine sohbet edildi.Soyut Şeyler Ekonomisi her perşembe 21:30'da Ekotürk TV'de.
İmamoğlu kaderini olmaza zorladı. Batılı devletlerde daha erken başlayan bir süreç vardı. Osmanlı'da “kaht-ı rical” diye adlandırılan bir dönem vardı; devlet adamı yetişmiyor, nitelikli devlet adamları devlet yönetimine gelemiyordu. Bu şekilde özetlenebilir. Yaklaşık on yıl önce uluslararası bir sempozyumda oturum yöneticisiydim. İngiltere'den katılan bir tebliğci, “Bugün Batılı devletler büyük bir krizle karşı karşıyalar çünkü hiçbir Avrupa devletinde karizmatik, sürükleyici, vizyoner bir lider kalmadı. Çin devletini ve başkanını denklem dışı bırakacak olursak Avrupa ülkelerinde Putin, Trump ve Recep Tayyip Erdoğan gibi bir lider yok” demişti.
Bir ülkenin iç dinamikleriyle dış dinamikleri arasında uyumsuzluk olursa, o ülkenin uçuruma yuvarlanması mukadderdir. Türkiye, iç dinamikleri ile dış dinamiklerini rayına oturmayı, tarihî misyonuna uygun bir çerçeveye getirmeyi başarabilmiş değil henüz. İmparatorluk dağıldı, Osmanlı tasfiye edildi, Türkiye belirsizliğe mahkûm edildi. Tarihî misyonu terkedildi, Türkiye tehlikeli sularda yol almaya sürüklendi…
18 MART VE MİLLİ RUH ! ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ'NİN 110. YILDÖNÜMÜ! Youtube kanalımızdan izleyin: https://youtu.be/bUILVU9sE1Qİlk paylaşım savaşı… 1914 kasım ayında Çanakkale'ye dayanmış İngiliz Fransız donanması… Osmanlı Almanya'yla aynı kanatta.. Alman komutanlar Osmanlı ordusunda.. Çanakkale cephesi komutanı Alman Liman Von Sanders Paşa ! 18 Martta 16 gemilik düşman filosu Boğazda ilerlemeye başlıyor.. Küçücük bir mayın gemisinin marifetiyle döşenen mayınlara çarpan üç düşman gemisi batıyor.. Top ateşi ile üç gemi daha haklanıyor. Ve düşman çekiliyor… Tüm bunlar 7-8 saat içinde oluyor.. Çanakkale geçilemiyor… Alman komutanların planları yüzünden büyük kayıplar verildi.. Allahtan yabancı komutanları dinlemeyecek güçte bir yarbay vardı… Burnunun dikine giden bu yarbay,Yarbay Mustafa Kemal, tarihe ‘mucize' olarak geçecek bir savunmaya imza attı. 33 yaşındaydı. Kendi kararlarıyla savaştı. MİLLİ ruh onun yanındaydı. 8,5 ay boyunca bir gün bile dinlenmeden hem dışardan hem içerden kuşatılmış bir ülkeye ZAFERİ tattırdı. Yedi düvelin ‘Mucize' diye adlandırdığı şey aslında MİLLİ RUHTU! Mustafa kemal o ruhu şöyle anlatmıştı: ‘Karşı siperler arasında mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak…ki muhakkak. Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulmamacasına tümüyle düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor… Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir tereddüt bile göstermiyor…. Okuma bilenler ellerinde Kuranı Kerim cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelimeyi şahadet çekerek yürüyorlar.. Çanakkale muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur!' Batının emperyalist planları Asya'nın kilidini kırma umutları paramparçaydı.. Türk ruhunu kırmadıkça hedefe ulaşılmayacaktı.. Çünkü Türk, silahla değil ruhuyla savaşmıştı. Öyleyse O RUHU çökertmek şarttı. İşte 90 yıldır bunu başarmaya çalışıyorlar. Biraz yol aldılar. İçerde adamları var. Dışarıya bağlı iplerle yönetiliyor kuklalar. Ama son an geldiğinde bir kez daha şaşıracaklar! Çünkü bu milletin kanında Çanakkale var. Yüce ruhlu bu milletin fertleri, kendi varlığını tasfiye etmek isteyen ‘müttefik' güçlere, batılı çetelere NATO'ya, CIA'ya ve içerdeki işbirlikçilerine karşı kendini korumalılar!
Osmanlı tarihinin en kritik dönemeçlerinden birisiyle karşınızdayız. Henüz kuruluş aşamasında, büyük devlet olma yolunda ilerleyen Osmanlı Devleti, yeni bir rakiple karşı karşıya geliyor. İlhanlı Devleti'nin parçalanmasını iyi değerlendiren Emir Timur ya da nam-ı diğer Timurleng, meşhur Çin Seferine çıkmak için gözünü Yıldırım Bayezid'in yönettiği Anadolu topraklarına diker. Osmanlı ve Timur Devletleri arasında mektuplaşmalar yoluyla başlayan gerilim, gün geçtikçe iki ülkeyi savaşa yaklaştırır. Ankara Savaşına giden yolu açan sürtüşmeler kalemle başlarken kılıçla sona erer.Memlukların, Ahmet Celayir'in, Kara Yusuf'un ve daha birçok şahsiyetin dahil olduğu bu çetin mücadelenin; Ankara Savaşı'na giden yolun ilk aşamasını bu bölümde görebilirsiniz. Özellikle seslendirme konusunda oldukça profesyonel bir çalışma yapıldı. Yıldırım Bayezid'i ünlü aktör, seslendirme sanatçısı Tansu Biçer seslendirmekte. Eski günlerde olduğu gibi podcast formatına geri dönmenin hatta bir nevi radyo tiyatrosu formatında içerik üretmenin mutluluğu içerisindeyim :)Sizlere bu bölümü bir video olarak sunmak isterdim ancak basit haritalı çalışmalar içime sinmeyeceği için bu şekilde yayınlamak istedim. Kulaklığınızı takıp bu özel yapımın tadını çıkartmanızı diliyorum. Normalde bu içerik bir podcast şirketi çatısı altında yayınlanacaktı. Ancak yaşanan gelişmelerin ardından Tarih 101 kanalından yayınlama fırsatı buldum. Umarım hoşunuza gider, keyif alırsınız. Geri dönüşlerinizi her zamanki gibi bekliyorum. Keyifli dinlemeler dilerim.Credits:Music: Ghost Island by SoundridemusicLink to Video: https://youtu.be/6mgzeZeTlBc?si=U08np-nTnTKjE8bKCredits:Music: Bloodlust by SoundridemusicLink to Video: https://www.youtube.com/watch?v=dLybt8Vs-4EKanalımızı desteklemek ve ek içeriklere ulaşmak için;https://www.youtube.com/channel/UCPlTdUoi8jAjEdk1wf5cQug/join
TÜRK MUTFAĞI Türk mutfağı, Türkiye'nin ulusal mutfağıdır. Osmanlı kültürünün mirasçısı olan Türk mutfağı, Balkan ve Ortadoğu mutfaklarından etkilenmiş ve aynı zamanda bu mutfakları da etkilemiştir. Ayrıca Türk mutfağı yörelere göre farklılıklar gösterir. Karadeniz mutfağı, Güneydoğu mutfağı, Orta Anadolu mutfağı gibi birçok yöre kendine ait zengin bir yemek kültürüne sahiptir. ÇORBALAR Çorba özellikle kış aylarında Türk mutfağının vazgeçilmez bir parçasıdır. Mercimek çorbası, ezogelin çorbası, yoğurt çorbası ve tarhana çorbası en çok tercih edilen çorbalardır. Ancak Türk mutfağı bunların yanı sıra sayısız miktarda çorbalar içerir. Etler, sebzeler ve baklagiller genellikle çorbaların ana malzemeleridir. Et suyu, un, yoğurt ve sebzeler çorbaların besleyici bir hale getirmek için kullanılır. ET YEMEKLERİ Türk mutfağındaki et yemeklerinin çoğu kebaplar, köfteler ve tencere yemeklerinden oluşmaktadır. Kebaplar genellikle lokantalarda yenen ve ızgara yöntemiyle pişirilen yemeklerdir. Kebaplar arasında döner kebap en sevilenler arasındadır. Ayrıca Bursa iskender kebabı, Adana kebabı, Urfa kebabı ve pirzola da çok yaygındır. Köfteler, kıymanın, ekmek içi, soğan ve çeşitli baharatlarla yoğurulmasıyla hazırlanır. Köfteler, ızgara, fırınlama, kızartma veya sulu yemek olarak yapılabilir. Akçaabat köftesi, İnegöl köftesi, Tekirdağ köftesi yurt çapında en çok sevilen köfteler arasındadır. SEBZE YEMEKLERİ Türk mutfağı sebze yemekleri açısından da çok zengindir. Dolmalar ve etli sebze bunların en meşhurlarındandır. Etli fasulye, karnıyarık, etli kabak, etli bezelye, etli türlü, etli mercimek ve nohut, etli ıspanak, lahana ve pırasa dâhil çok sayıda yemek mevcuttur. Aynı zamanda birçok sebze ızgara yöntemiyle ve kızartılarak pişirilebilir. HAMUR İŞLERİ Lahmacun, etli ekmek, pide, mantı ve börekler, Türk mutfağının en sevilen hamur işleri arasındadır. Ayrıca pilav ve makarnalar da bu sınıfa katıldığında çok geniş bir çeşitlilik ortaya çıkar. SOĞUK VE SICAK İÇECEKLER Dünyanın her yerinde sevilen gazlı içecekler ve meyve sularının yanı sıra Türk mutfağının kendine has içecekleri de mevcuttur. Yoğurdun sulandırılmasıyla yapılan ayran tamamen Türkiye'ye özgü bir içecektir. Bunun dışında şalgam suyu ve şerbet de Türkiye'nin kendine özgü soğuk içecekleri arasındadır. Sıcak içecekler arasında Türk kahvesinin ve Türk çayının özel bir yeri vardır. Türk kahvesi kabaca çekilmiş kahvenin cezve denilen uzun saplı kaplar içinde pişirilmesiyle hazırlanır. Dünya çapında ün kazanmış olan Türk kahvesi fincan denilen küçük bardaklar içinde servis edilir. TATLILAR Türk mutfağı tatlılar açısından oldukça zengindir. Baklava, kadayıf, lokma gibi hamurlu tatlılar; muhallebi, keşkül, kazandibi, sütlaç gibi sütlü tatlılar; hoşaf ve kompostolar, revani, helva, aşure ve kabak tatlısı gibi tatlılar Türk mutfağında geniş yer tutar. Baklava, Türk mutfağının en tanınmış tatlıları arasındadır. Çok ince açılmış yufkanın arasına fındık, ceviz veya Antep fıstığı konulur ve fırında pişirilir. Bu karışım daha sonra şerbetle tatlandırılarak servise hazır hâle getirilir. Revani, irmik helvası gibi bazı tatlıların yapımında irmik kullanılır. Türkiye'deki dini inançlar arasında yer alan aşure; buğday, kuru üzüm, fasulye ve nohut gibi birçok bitkisel malzeme kullanılarak hazırlanan bir tatlıdır. Kabak tatlısı, bal kabağının üzerine şeker eklenerek pişirilir. Bu tatlı sonbahar ve kış aylarında tercih edilen Türk mutfağına has bir tatlıdır.
Geçtiğimiz perşembe akşamı (6 Mart) teravih namazını kılmak üzere Şam'ın tarihî merkezine yakın Halbûnî Camii'ne gittim. Yollar, akşamları şehrin genelinde elektrikler kesik olduğundan, kapkaranlıktı. Camiye vardığımda, çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu cemaatin içeriyi ve son cemaat mahallini tıka basa doldurduğunu gördüm. Küçücük de olsa, namaz kılacak yer yoktu. Cemaatin çokluğuna sevinerek ama yer bulamadığım için üzülerek, Hicaz Demiryolu istasyon binasının karşısındaki Mevlevî Camii'ne yürüdüm. Bu şirin Osmanlı mabedinde, etrafında meskûn mahal bulunmadığından ancak üç saflık bir cemaat vardı. İlk sekiz rekâttan sonra iki saf boşaldı; çok genç iki ilim talebesinin nöbetleşe imametiyle 20 rekâtı tamamladık.
“Türkiye'nin bölünmesi”, küçültülmesi, parçalanması dönemi kapandı. Kuruluşundan bu yana devam eden korkunun bittiğini söyleyebiliriz. Çünkü bu yönde bütün hesaplar çöktü. Bu tezleri üretip besleyenler güç kaybetti, Avrupa'nın, ABD'nin, başka ülkelerin on yıllardır terör üzerinden, içeride PKK/FETÖ benzeri yapılar üzerinden yürüttükleri çalışmaların sonu geldi. Yüz yıl önce Osmanlı'yı imha eden, 21. yüzyılın başında Türkiye'yi bir kez daha imha etmeye çalışan, 11 Eylül sonrası yeni Ortadoğu haritaları çizip Türkiye'yi de “haritası yeniden çizilecek ülkeler” arasına katan akıl ve iradenin son saldırısı 15 Temmuz'la noktalandı.
Baki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş... Ahmet Dişci'nin moderatörlüğünde, Türk musikisinin eşsiz alemine yolculuk yapmak üzere Ahmet Musa Bala hocamızla 'Genç Sada' programımızın 5. bölümünde buluşuyoruz. Keyifli dinlemeler dileriz! #gençsada #podcast #musiki #ramazan #ramadanmubarak
Sanat dünyasında bazı isimler, sadece eserleriyle değil, bıraktıkları mirasla da ölümsüzleşir. Türk hat sanatının en büyük temsilcilerinden biriydi Hasan Çelebi. Osmanlı'nın köklü sanat geleneğini günümüze taşıyan ve onu günümüzle buluşturan bu büyük sanatçı, sessiz ve önemli eserler bıraktı. Hasan Çelebi, 1937 yılında Erzurum'da doğdu. Genç yaşlarda hat sanatına ilgi duymaya başladı ancak bu sanata yönelmesi tamamen bilinçli bir tercih değil, içten gelen bir aşkın sonucu oldu. Kendi çabalarıyla başladığı hattatlık serüveni, zamanla büyük ustalarla buluşmasına vesile oldu.
Osmanlı Enderun Mektebi'ne devşirme çocukların alınışı, Enderun'a hazırlık okulları; Edirne Sarayı, Galatasaray Mektebi, İbrahim Paşa Sarayı okulları, eğitim içeriği, detaylar ve başka şeyler...
#KöşedekiKitapçı'da bugün
Osmanlı devrinde ilim denince sadece dini ilimlerin var olduğu sanılır. Hâlbuki Osmanlı medreselerinde yıllar boyu tefsir, hadis, fıkıh gibi ilimlerle birlikte matematik, tıp, astronomi gibi fen bilimleri atbaşı gitmiştir. Zamanla müsbet ilimlerin medreselerde daha az okutulduğu görülüyorsa da bunların Osmanlı ülkesini tamamen terk ettikleri düşünülmemelidir. 18. asrın sonlarında açılan mühendishaneler ve yaygınlaşan mektepler sayesinde pozitif ilimler, Osmanlı âlimlerinin gündeminde bulunmaya devam etmiştir. Osmanlı Devleti yıkılıncaya kadar medreseler tedrisata devam etmiştir. Osmanlı'da aşağı yukarı kuruluş yıllarından itibaren hemen her köy ve mahallede sıbyan mektepleri bulunuyordu. Bu mekteplerde eğitim ve öğretimin esası, din ve ahlâktı. Buralarda Kur'ân-ı Kerim, ilmihâl bilgileri ve kitabet yani yazı dersi öğretilirdi. Tanzimat'a kadar sıbyan mekteplerine kız ve erkek hemen her Osmanlı çocuğu devam eder, bu müessesedeki eğitimini tamamlayıp tahsile devam edecek olanlar medreseye geçerlerdi. Medrese haricinde, hususi eğitimle yetişenler olduğu gibi, Enderun Mektebi'nde ilim tahsil edenler, askeriye mensubu olup ilim öğrenenler, mesleki yoldan meselâ devlet dairelerine devam suretiyle yetişenler de mevcuttu. Tanzimat sonrasında modern tarzda mektepler açılmaya başladığında, sıbyan mektepleri zamanla iptidai mekteplere (ilkmektep, ilkokul) dönüştü. İptidailerle birlikte peyderpey rüşdiyeler (ortaokul), idadi-sultaniler (lise), darulmuallimînler (öğretmen okulu), ziraat ve sanayi mektepleri; yüksekokul olarak tıbbiye, mülkiye, hukuk mektebi, darülfünun (üniversite) vs. birçok mektepler açıldı. Bilhassa Sultan II. Abdülhamid Hân döneminde Osmanlı ülkesinde eğitim seferberliği yaşandı. (Yedikıta Dergisi, Osmanlı Mekteplerinde Hangi Dersler Okutulurdu? sayı 42 , s.56-57)
Konda Araştırma işbirliğiyle hazırlanan Apaçık Radyo Dinleyici Araştırması: konda.com.tr/apacikradyo --Osmanlı Enderun Mektebi'ne devşirme çocukların alınışı, Enderun'a hazırlık okulları; Edirne Sarayı, Galatasaray Mektebi, İbrahim Paşa Sarayı okulları, eğitim içeriği, detaylar ve başka şeyler...
Rönesans'ın dehası Leonardo da Vinci, sadece sanatçı ve mucit değil, aynı zamanda büyük bir hayalperestti. 1502 yılında II. Bayezid'e yazdığı iddia edilen mektupla Haliç üzerine bir köprü inşa etmeyi teklif etti. Peki, bu gerçekten oldu mu? Da Vinci Osmanlı'ya gelmeyi düşündü mü, yoksa bu sadece bir efsane mi? Bu bölümde, tarihin tozlu sayfalarına dalarak bu gizemli hikâyeyi inceliyoruz.*Instagram: www.instagram.com/oradanburadanbilgi/Youtube: youtube.com/oradanburadanbilgiTwitter: https://x.com/oradanburadanb*Reklam ve İş birlikleri için: oradanburadan7@gmail.comKAYNAKLAR*
“Vakıf Eserleri Envanter Projesi” kapsamında hazırlanan “Ayna: Anadolu Göğünün İpek Mahyası” sergisi, Üsküdar Mimar Sinan Galerisi'nde sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Konya'da Selçuklu ve Osmanlı döneminden bugüne ulaşan vakıf eserlerine dair bilgi ve belgeleri bir araya getiren “Konya Vakıf Eserleri” isimli kitabı ve serginin detaylarını, Ressam ve Küratör Numan Noyan Küçük ile konuştuk.
Her milletin övünülecek tarihi, üzerinde kimlik inşa edilen kültürü ve inandığı bir dini vardır. Batı emperyalizmi ve yerli sürümleri bizi o kadar tedirgin etmişler ki, kendi tarihimizden, kültürümüzden ve dinimizden bahsetmekten çekinir olduk. Bu hafta Sayın Cumhurbaşkanı-mızın Uzak Doğu seferini, 15-16. yüzyılda Osmanlı padişahlarının seferlerine benzetmek istedim; birden aklıma onlarca engel geldi. İlk olarak, padişahların seferleri daha çok askeri seferlerdir; çoğunlukla bir ülkenin fethi ve savaş için yola çıkılmıştır. İkincisi, gidilen yer hangi ülke olursa olsun, sefere konu olan ülke düşmandır.
Osmanlı İmparatorluğu'nun sultanlarına ve üst yöneticilerine Avrupa'dan gelen ziyaretçilerin getirdikleri saatler ve başka şeyler...
Konuğumuz Dr. Nil Tekgül'ün Osmanlı İmparatorluğu'nda Duygular adlı kitabına odaklanıyoruz.
16. yüzyılda ilk İngiliz tüccarın Osmanlı'dan ticaret izni alması, Osmanlı ülkesinin İngilizler için hammadde kaynağı oluşunun başlangıcı ve başka şeyler...
İstanbul'da otomobil kullanılmasına ve işletilmesine izin vermeyen Osmanlı idaresi, diğer taraftan 'renar/ronar katarı' veya 'otomobil tren' olarak adlandırılan renard katarlarının alımı...
Osmanlı'nın Üsküdar semtinden Ortadoğu petrol zenginliklerine, oradan Lizbon'daki sanat dolu bir hayata uzanan bu etkileyici hikayede, Gülbenkyan'ın yalnızca ekonomik değil, kültürel mirasını da keşfe çıkıyoruz.
#KöşedekiKitapçı'da bugün
Konuğumuz Özen Nergis Dolcerocco ile 19. yüzyılda Osmanlı, Rus ve Japon edebi modernleşmelerini konuşuyoruz.
16. yüzyıl ve sonrasında Amerikan altın ve gümüşünün Avrupa ve Osmanlı'ya etkilerine kısmi bir bakış, ticari ilişkiler, buğday satışı, nüfus artışları, kıtlık ve başka şeyler...
Osmanlı döneminde Boğaziçi'ni çevreleyen yalıların ortaya çıkışını mercek altına alıyoruz.
#KöşedekiKitapçı'da bugün
#acıtatlımayhoş Osmanlı, Mısır ve Kıbrıs'ı kaybedince İstanbul ve 2. Abdülhamit şekersiz kalır. Viyana'dan 44 vagon şekerin İstanbul'a getirildiği söylenir. Gıda sanayisi, birkaç konserve fabrikası ve bir makarna fabrikasından ibarettir. İzmir İktisat Kongresi bu ortamda toplanır. Aylin Öney Tan'dan dinleyin
#acıtatlımayhoş Osmanlı, Mısır ve Kıbrıs'ı kaybedince İstanbul ve 2. Abdülhamit şekersiz kalır. Viyana'dan 44 vagon şekerin İstanbul'a getirildiği söylenir. Gıda sanayisi, birkaç konserve fabrikası ve bir makarna fabrikasından ibarettir. İzmir İktisat Kongresi bu ortamda toplanır. Aylin Öney Tan'dan dinleyin