POPULARITY
Konuklar: Merve Yıldır Anılmış, İsmailcan Aksu, Mustafa Görkem Baltacı, Mert Atila, Hüseyin Dursun 76. bölümümüzde konuğumuz Storefront Marketing ekibi oldu. Ekip yapısını, projelerini, teknoloji stack seçimlerini ve çok daha fazlasını konuştuk! Trendyol Talks'da Trendyol'daki kültürümüzü, kültürümüzden beslenen iş yapış biçimlerimizi ve ritüellerimizi konuşuyoruz. Trendyol Talks podcast kanalımızı takip etmeyi unutmayın!
Osmanlı tarihinin, belki de İslam tarihinin en önemli ve neticesi itibariyle en dikkat çekici hadiselerinden biri de İstanbul'un fethidir. Bizde her yılın 29 Mayıs'ında fetih kutlamaları ve bir takım kültürel faaliyetlerin yapılması gelenek haline gelmiştir. 1953 yılı bu şanlı fethin 500. yıl dönemi olması dolayısıyla en gösterişli ve şâşaalı törenlerin o tarihte yapılması gerekiyordu. Heyhat! Böyle anlı şanlı kutlama merasimleri maalesef gerçekleştirilemedi. Komşumuz (!) Yunanistan'ı gücendirmemek için göstermelik birkaç merasimle yetinildi. Devrin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı bile böyle son derece önemli bir günde Ankara dışına çıkma, kimselere görünmeme ihtiyacı duydular. Niçin söylemeyelim, bu ricat hareketi ve pısırıklık o devrin rical-i devletine doğrusu hiç ama hiç yakışmamıştı.
Şanlı Osmanlı Devleti'ni yüz yıllara hükmettiren uygulamalardan biri de kardeş katli ile ilgilidir. Bu konu ne zaman açılsa, bilir bilmez herkes fikir beyan eder, saçma sapan sözler söylemekten kendilerini alamazlar. Aynı konu anlı şanlı tarihçilerimizin eserlerinde de işlenir ama bu izahlar okuyucuyu tatmin etmekten uzaktır. Biz de kardeş katli meselesine tam bir açıklık getiren iki tarihçiden biri Ziya Nur Aksun, diğeri de onun yakın dostlarından olan merhum Mehmet Niyazi Özdemir'dir.
Eskiden, yazılarını okuyarak, konuşmalarını dinleyerek hatta hal ve tavırlarına bakarak kendilerine hayran olduğumuz bir hayli kalem ve kelam erbabı vardı. Bunlardan biri de genç yaşta ve hayatının en verimli devrinde vuku bulan vefatıyla bizleri hüzün deryasına gark eden merhum Erol Güngör'dü. O, kalem ustalığının yanı sıra ahlak ve karakter âbidesi olarak da dostları tarafından çok seviliyor ve hürmet ediliyordu. Nerede, ne zaman karşılaşsam, yanında daha fazla kalma ihtiyacı duyuyordum.
Ziya Nur ismiyle ben ilk defa lise yıllarında, Tokat İmam Hatip Okulu'nda okurken karşılaşmıştım. “Tarihçe-i Hayat”ta gördüğüm bu isim, belli ki önemli bir şahsiyet olduğu için böyle bir esere alınmıştı. Onun hakkında bundan başka hiçbir bilgim yoktu. Hukuk Fakültesinde okuyan bu gencin Ziya Nur Aksun olduğunu yıllar sonra öğrendim. Yine aradan epey zaman geçince bizzat kendisiyle de tanışma imkânını buldum ve bu tanışıklığı Rahmet-i Rahman'a kavuşuncaya kadar sürdürmeye çalıştım.
İstanbul'un tarihi eserlerinin başında padişahlar, valide sultanlar ve diğer Osmanlı devlet ricali tarafından yaptırılan camiler geliyor dersek, bir gerçeği dile getirmiş oluruz. Hayırla anılmaya layık bu zatlar, sadece İstanbul'u değil, başta şehzade şehirleri olmak üzere daha birçok vilayetimizi inşa ettirdikleri camilerle, mescitlerle süslediler.
Deprem haberleri verilirken spikerlerin sık sık kullandıkları “Beklenen İstanbul depremi” cümlesinden doğrusu ben biraz rahatsız oluyordum ve içimden ben beklemiyorum, diyordum. Unutmayalım, beklemek, kavuşmaktır. Kavuşmak ise insanı mutlu eder. Durum böyle olunca beklenen İstanbul depremi yerine, muhtemel İstanbul depremi dersek daha doğru bir ifade kullanmış oluruz. Şimdilerde sol kesim gibi, sağ kesim de maalesef zevksiz bir Türkçeyle, Cemil Meriç'in ifadesiyle “uydurca”yla konuşuyor.
Merhum Mahir İz Hocamız hayat düsturunu şu veciz cümlelerle anlatıyor: “İdrak ve iradeye kavuştuğum andan bugüne kadar beşer olmak hasebiyle dûçar olduğum zelleden, gafletten, mâsiyetten Kur'an-ı Kerim'de ‘İnsanoğlu zayıf yaratılmıştır' buyuran kâinatın hâlikı Rabbim Teâlâ'ya iltica eder, afv u mağfiretini ve Resul-i Ekremi'nin şefaatini niyaz eylerim.
İçinde bulunduğumuz 2025 yılının mart ayı büyük kitabiyyat âlimi ve Beyazıt Devlet Kütüphanesi'nin kırk yıllık hafız-ı kütübü İsmail Saib Sencer'in vefatının seksen beşinci yıl dönümüdür. Aynı kütüphanenin bugünkü müdürü aziz dostum Ramazan Minder, telefon edip merhumun Merkez Efendi Kabristanındaki mezarının başında yapılacak dua ve anma programına beni de davet etti. Ne yazık ki, o gün başka bir toplantım olduğu için bu davete icabet edemedim, halbuki daha önceki yıllarda hem kabrinde yapılan hem de kütüphanede gerçekleştirilen toplantıların hemen hepsine katılmıştım.
İstanbul'un güzelliğine güzellik katan tarihi eserlerden birini de -hiç şüpheniz olmasın- kitâbeler teşkil ediyor. Usta hattatların olanca maharetlerini göstermek suretiyle hazırladıkları bu yazı güzelleri, hem bakanların ve tabii ki görenlerin gözlerine sürme çekiyor hem de ait olduğu yapı hakkında gerekli bilgileri üzerlerinde taşıyor.
Rabbimize nâmütenâhi şükürler olsun ki, 2025 yılının Ramazan Bayramı'na da kavuştuk. Bir iki ay sonra da -inşallah- Kurban Bayramı'nı idrak etmiş olacağız. Her ne kadar edebiyat tarihlerinde “Ramazan Edebiyatı”, “Bayram Edebiyatı” diye böyle iki ayrı bölüm bulunmuyorsa da, ediplerimiz ve şairlerimiz kaleme aldıkları yazılarıyla, terennüm ettikleri şiirleriyle, hatta fıkraları ve hikâyeleriyle böyle bir edebiyatın varlığından bizi haberdar ediyorlar. Evet, Ramazan medeniyetinin yanı sıra bir de Ramazan edebiyatının mevcudiyeti âşikârdır. Bayram sevincini, bayram neşesini dile getiren bunca yazılı metinleri, başta “Bayramiye”ler olmak üzere sayısı belirsiz şiirleri nasıl görmemezlikten gelebiliriz?
Fatih Camii avlusunda açılan kitap fuarına ben de gittim. Ketebe Yayınları arasında yeni çıkan “Dersaadet'te Ramazan Akşamları” isimli kitabımı imzaladıktan sonra bir de konuşma yaptım. Bu sohbetim esnasında bir Ramazan klasiği olan “Huzur Dersleri”nden de kısaca bahsettim. Gece geç vakit eve gelince TRT'nin kültür kanalını açtım. Baktım, değerli tarihçilerimizden Prof. Mehmet İpşirli Hoca da bu konuyu anlatıyordu. Programı sonuna kadar takip ettim. Unutmadan söyleyeyim; İpşirli Hoca'nın “Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi”ne yazdığı “Huzur Dersleri” maddesi efradını câmi, ağyârını mâni bir üslupla kaleme alınmıştır ve bu özelliğinden dolayı takdire şâyândır. Kitap olarak da merhum Ord. Prof. Dr. Ebu'l-Ulâ Mardin'in üç ciltlik “Huzur Dersleri” tam bir şaheserdir. Böyle bir âbideyi yayına hazırladığı için Prof. İsmet Sungurbey'i de hayırla yâd etmek gerekiyor.
Eski İstanbul âlimlerinin ve vâizlerinin en önemlilerinden biri de Manastırlı İsmail Hakkı Efendi idi. Merhumun en önemli özelliği dört başı mamur bir hatip olmasıydı. İstanbul'un selatin camilerinde, özellikle Ayasofya'da yaptığı vaazlarla bu tarihi mâbedleri doldurup taşırıyor, cemaati âdeta galeyana getiriyordu. Bu hususiyetinden dolayı ona “Ayasofya Vâizi” ünvanı verilmişti. Ayasofya vâizlerine ayrıca “Kürsü Şeyhleri”de deniliyordu.
10 Mayıs 1922 tarihli Tevhid-i Efkâr gazetesinde “Saatler ve Manzaralar” başlığıyla neşrettiği yazıdan anlaşıldığına göre değerli şairimiz Yahya Kemal Beyatlı bir gün ikindiden sonra Ayasofya Camii'ne gidiyor. Dört kürsüde vaaz eden dört vâizi ayrı ayrı ve kalbinin bütün samimiyetiyle dinliyor. Lakin büyük bir hayal kırıklığına uğruyor. Çünkü onların sözleri, İslam'ı en güzel şekilde anlatan eski âlimlerin o ateşli ve heyecanlı sohbetleri yanında çok sönük kalmaktadır. Hatta bu vâizlerin konuşmaları o kor'un soğumuş külü kadar bile etkileyici değildir.
Geçen hafta pazar günü “Fuzûlî'ye Yazılan Mektup” başlığıyla neşredilen yazım büyük bir ilgi gördü. Okuyucularımın gösterdiği bu alakayı kadim dostum Cemal Aydın Bey de benimle paylaşma lütfunda bulundu, bu vesileyle kendisine teşekkür ediyorum. Fuzûlî hayranı bir papazı konu alan aşağıdaki yazımın da sizleri hem şaşırtacağını hem düşündüreceğini tahmin ediyorum. “Muhabbet Ateşi” isimli kitabımda, “Fuzûlî Hayranı Bir Papaz-Kevork Terzibaşıyan” başlığıyla yer alan bu yazımı biraz kısaltmak suretiyle aşağıya alıyorum:
CHP'de cumhurbaşkanı adaylığı için 23 Mart'ta yapılacak ön seçimde başvuru süresi 21 Şubat'ta sona erdi. Önce adaylığını açıklayan sonra çekilen Dursun Çiçek, ön seçim sürecini değerlendirdi.
Sevgili okuyucularım, bugün sizlere divan edebiyatının en seçkin isimlerinden olan Fuzûlî'ye yazılan bir mektuptan söz edeceğim. Bu mektup, Milli Eğitim tarihimizin ünlü isimlerinden biri tarafından kaleme alındı. Muhtevası itibarıyla önem arz ettiği için sizlerle paylaşmak istedim. Daha fazla söz söylemeyi fuzuli kabul ettiğim için hemen takdim edeyim: Ey Fuzûlî! Niçin kendin kendine fuzuli dedin? Gün geçtikçe daha çok anlıyorum. Baban Süleyman sana Mehmed adını verdiği halde, sen “Fuzûlî” mahlasını neden seçtin? Yıllarım üst üste yığıldıkça daha iyi kavrıyorum.
Yıllar önce aldığım bazı eski kitapların arasından yine o kitapla veya yazarıyla ilgili birtakım yazılar çıkıyor, ben de onları merakla okuyorum. Geçen gün, Türk Dil Kurumu'nun 1970'te yayımladığı “Behçet Kemal Çağlar” isimli eseri karıştırırken sayfalar arasında yine böyle bir yazıyla karşılaştım. Bir gazeteden kesilmiş olduğu anlaşılan bu yazının kim tarafından kaleme alındığı belli değildi. Ama ben “Öğretmenlere ve Maarife Dair” başlıklı bu yazıyı okuyunca merhum Mehmet Şevket Eygi tarafından yazıldığını anladım. Önce bu kısa yazıyı iktibas edeyim, sonra ben de bazı ilavelerde bulunayım:
Bizans'ın başkenti Konstantıniyye'den İstanbul'a intikal eden tarihi eserlerin en önemlilerinden biri de, Kariye Camii'dir. İstanbul'da yaşayanların büyük çoğunluğu ne yazık ki, bu şehirde böyle bir tarihi Bizans ve Osmanlı eserinin bulunduğunu bilmiyor. Adını duyanlar varsa da bir kere bile gidip ziyaret etme zahmetinde bulunmamışlardır. Kâriye Camii'ne, bu kadim mabede duyulan ilgisizlik eskiden de kendini gösteriyordu. Konuyla ilgili bir kitap yazan İhtifalci Mehmed Ziya Bey de eserinin başında bu hususa şöyle temas ediyor; Mercan İdadisi'nde (lisesinde) öğretmenlik yaparken talebelerimi Kâriye Camii'ne götürmek istedim. 7 Aralık 1909'da sınıfça gitmeye karar verdik. Talebelerin büyük bölümü Kâriye Camii'nin nerede olduğunu bilmedikleri için belli bir günde Mihrimah Sultan Camii'nde toplanmak üzere anlaştık diyor. Günümüzdeki bilmeyenlere de hatırlatalım; bu Mihrimah Sultan Camii Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Camii değil, Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Camii'dir.
İstanbul'da cemaati hayli kalabalık olan iki cami vardır ki, bunlardan biri Eyüp Sultan Camii, diğeri de Fatih Camii'dir. Bu iki mabedin beş vakitte dolup taşması tabii ki bânilerinden ve biraz da meskûn bölgelerde bulunmalarından kaynaklanıyor. Bilindiği üzere her iki cami de Fatih Sultan Mehmet'in eseridir. Ancak İstanbul'da meydana gelen büyük depremlerden birinde ikisi de yıkıldığı için daha sonra gelen iki padişah tarafından müceddeden yani yeniden yapılmıştır. Fatih Camii'nin bâni-i sânisi (ikinci kurucusu) Sultan Üçüncü Mustafa, Eyüp Sultanınki ise bu padişahın oğlu Üçüncü Selim'dir. Allah'ın rahmeti her ikisinin de üzerine olsun.
Edebiyat tarihimizin beyaz sayfalarını göz yaşlarıyla ıslatan şiir türlerinden biri de mersiyelerdir. Bu içli manzumeler, kendilerine büyük bir muhabbet duyulan, can u gönülden sevilip sayılan değerli şahsiyetlerin vefatlarından sonra kaleme alındığı gibi, tarihi ihtişamını kaybedip münkariz olan İslâm ülkeleri için de yazılır. Şeyh Sadi'nin, Moğol istilasını ve İslâm medeniyetinin inkirazını anlatan mersiyesi ne kadar hüzünengiz ise, Mehmed Nizameddin'in tercüme ettiği “Endülüs Mersiyesi” de – göz yaşlarını sular seller gibi akıtmakta – o kadar etkileyicidir. Unutmayalım, mersiye yazan kalemin ucundan mürekkep değil, göz yaşı damlar.
Bir gün cuma namazını kılmak için Unkapanı'ndaki Zeyrek Camii ile Şebsefa Hatun Camii arasında yer alan Piri Mehmed Paşa Camii'ne gitmiştim. Bu küçük, fakat şirin mâbed aynı zamanda Mehmed Emin Tokadi hazretlerinin de içinde bulunduğu hazireye komşuydu. Hazretin türbesinde Kur'an okuyan, dua eden ziyaretçilerin çoğunu hanımlar oluşturmuştu. Adı geçen camiye girince, sık sık şahit olduğum nâhoş manzaralardan biriyle burada da karşılaştım. Sağımda oturan, su şişesini de önüne yerleştirmeyi ihmal etmeyen bir vatandaş sürekli telefonuyla oynuyordu. Ne vaazı dinliyordu, ne de hutbeye kulak veriyordu.
İbnülemin Mahmud Kemal Bey'in asıl büyük eserlerinin dışında bazı divanlara ve kitaplara yazdığı ciddi ve ayrıntılı mukaddimeler vardır ki, onlar için de biyografi tarzında kaleme alınmış mukaddimeler kültür dünyamız için büyük bir önem arz etmektedir. Üstadın Hersekli Ârif Hikmet Bey'in divanına 78 sayfa, Şeyhülislam Yahya Divanı'na 65 sayfa, Leskofçalı Galip Bey Divanı'na 47 sayfa, Mustafa Âli'nin “Menâkıb-ı Hünerveran”ına 133 sayfa tutan mukaddime yazdığını biliyoruz.
Eski bakanlardan biri, şöyle anlatıyor: Babam Posta ve Telgraf Nezareti'ndeki (bakanlığındaki) vazifesinin dışında mûsıki ile de ilgilenirdi. Ney çalardı. Ustası Mevlevi Hakkı Dede'ye, şimdi unuttum, Aksaray'dan kalkıp Üsküdar'a mı, yoksa daha uzak yerlere mi gider, ondan ney meşk ederdi. Dostlarıyla sık sık bizim evde de toplanırlardı. Bıkmadan, yorulmadan mesela meşhur Dede'nin Pençgâh peşrevini geçerler; bir haneyi bazen, bir hanenin bir cümlesini on kere, yirmi kere tekrarlayarak çalarlardı. Dinlenme duraklarında gelsin kahveler, çaylar, yazın şerbet, dondurma, ayran… Alkollü içki yoktu. O zaman hiç biri otuzunu geçmemiş bu akranlar grubu saydığım masum “meşrubat” ile keyiflenirler; gülerler, söylerler, kendilerini bahtiyar hissederlerdi.
Her yıl aralık ayı gelince vefat yıl dönümleri olması dolayısıyla hem Hz. Mevlânâ hem merhum Mehmet Âkif hakkında toplantılar yapılır, yazılar kaleme alınır, konuşmalar birbirini takip eder. Esefle ifade edelim ki, bunların büyük bir bölümü her ölüm yıldönümünde tekrarlanan basmakalıp sözlerden ve yazılardan ibarettir. Bu minval üzere fikir beyan eden köşe yazarlarından da ufuk açıcı yeni bir şey öğrenmeniz mümkün değildir.
Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ne bağışta bulunan değerli ilim adamlarımızdan biri de İsmail Fenni Ertuğrul'dur. Merhumun 9050 ciltten oluşan bu kıymetli eserleri adı geçen kütüphanenin önemli koleksiyonlarından birini teşkil etmektedir.
İlim ve irfan dünyamızın seçkin isimlerinden merhum ve mağfur Celal Hoca'nın hayrülhalefi Sadettin Ökten Beyefendi'nin televizyon kanallarında yaptığı sohbetleri arada sırada ben de ilgiyle takip ediyorum. Geçen gün, TRT'nin kültür kanalını rastgele açınca yine o güzel sohbetlerinden birine şahit oldum. Hocamız, Bayezid ve çevresindeki tarihi eserlerden, Bayezid Camii'nden ve bu tarihi mabedin meşhur ve maruf imamı Abdurrahman Gürses'ten, Küllük Kahvesinden söz ediyordu. Bu konular beni de doğrudan alâkadar ettiği için pürdikkat kendisine kulak verdim.
Yetiştirmiş olduğu âlimlerin sayısına ve onların ilmi seviyelerine bakılırsa memleketim olan Tokat'ın ne kadar mümbit bir şehir olduğu derhal anlaşılır. Mesela Fatih Sultan Mehmet'in bile karşılaştığında ayağa kalktığı ve asrımızın İmam-ı Âzamı diye taltif ettiği Molla Hüsrev işte bu büyük âlimlerden biridir. Ayrıca yine aynı hükümdarın özel kütüphanesinin hafız-ı kütübü olan Molla Lütfü de Tokat'ta dünyaya gelen bir ayaklı kütüphanedir. Bunun da kafasının içi, sorumluluğunu üzerine aldığı kütüphane kadar zengindir. Fatih, onunla şakalaşmaktan bile hoşlanıyordu. Bu allame Feshane'nin karşısındaki açık türbesinde yatıyor. Ne yazık ki Sultan İkinci Bayezid zamanında akran hasedine uğrayarak idam edildi.
Fetihten hemen sonra İstanbul'u güzelleştiren ve bir cazibe merkezi haline getiren yapıların başında hiç şüphesiz tarihi eserler gelmektedir. Bunların da en önemlilerini -tabii ki- saraylar, camiler, tekkeler, dergâhlar, çeşmeler, sebiller, hamamlar vesaire teşkil etmektedir. Bu mâmurelerin tamamına şehrimizi süsleyen Osmanlı ziynet eşyaları da diyebiliriz. İşte bundan dolayıdır ki, Boğaziçi'ne “Nehr-i Aziz”, Haliç'e de “Altın Boynuz” denilmiştir.
Çetin Ünsalan'ın hazırlayıp sunduğu İşte Bunu Konuşalım programına Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız konuk oldu.
Çetin Ünsalan'ın hazırlayıp sunduğu İşte Bunu Konuşalım programına Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız konuk oldu.
Son vak'anüvis Abdurrahman Şeref Efendi, kültür ve eğitim tarihimizin en önemli isimlerinden biri olarak bilinmektedir. Mülkiye Mektebinde on altı yıl, Galatasaray Lisesinde on dört yıl müdürlük yapan bu değerli bilginimiz memleket irfanına hizmet eden yüzlerce, binlerce talebe yetiştirdiği gibi, kaleme aldığı eserlerle de kültür dünyamıza bir hayli katkıda bulundu. Bu eserlerden bazılarının ders kitabı olarak yazıldığını biliyoruz.
Şairlerin, ediplerin ve diğer kalem erbabının toplu yazılarını bir arada görmek isteyenlerin derleme kitapları gözden geçirmeleri gerekiyor. Bu tarzda yapılan çalışmaların faydası şu ki, araştırmacının ilgilendiği konuyla veya şahısla alakalı hemen bütün malzemeyi böyle kitaplarda hazır vaziyette bulma imkânına kavuşmaktadır.
Hukuk camiasının yakından tanıdığı üç isim vardır ki, bunlardan biri Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar, diğeri Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, öteki de Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı'dır. Bunların üçü de yakın tarihimizin tam bir yüz karası olan 27 Mayıs 1960 askeri darbesinin -ne yazık ki- şakşakçılığını yapmışlardır.
Kültür dünyamızın ve Milli Eğitim tarihimizin seçkin şahsiyetlerinden biri de merhum Muallim Cevdet Bey'dir. Onun hem Milli Eğitim sahasında hem de genel kültür konularında tam bir ayaklı kütüphane olduğunu, Osman Nuri Ergin, 748 sayfalık kitabında uzun uzun anlatmaktadır. Bu vesileyle belirtmek isterim ki Milli Eğitim camiamızın böyle bir esere bigâne kalması büyük bir eksikliktir.
Bezmi Nusret Kaygusuz'un, kütüphanemde üç kitabı bulunuyor. Bunlardan biri Şeyh Bedreddin Simaveni, diğeri Kurumuş Pınar, öteki de Bir Roman Gibi ismini taşıyor. Bu sonuncusu adından da anlaşıldığı gibi, bir roman üslubuyla kaleme alınmış. Yazar, Meşrutiyet'te, İstibdat'ta, Demokrasi Yolunda, Aralık Faslı, Maarifte, Milli Mücadele'de, Ticaret'te, Maliye'de başlıklarıyla çoğunluğunu tanıdığı; gördüğü ve bildiği şahısların teşkil ettiği hatıralarını anlatıyor. Bir hüküm vermek gerekirse, eser, tarih ve edebiyat meraklılarına kendisini ilgiyle okutturuyor.
Bâbıâli'nin en renkli şahsiyetlerinden, kalemi son derece işlek fıkra muharrirlerinden biri de, Refi Cevad Ulunay'dı. Onun Milliyet gazetesinde “Takvimden Bir Yaprak” başlığıyla yayımladığı günlük yazıları ben de daha lise yıllarımda büyük bir zevkle okuyordum. Adı geçen gazeteyi de zaten onun için alıyordum. Böyle benim gibi daha başka tiryaki okuyucularının olduğunu da ayrıca biliyordum. Mesela bunlardan biri de kültür dünyamızın önemli isimlerinden merhum Nezih Uzel'di. Kendisinden bu kıdemli gazetecimizle ilgili epeyce hatıra dinlemiştim. Nezih Bey, bunlardan bir kısmını Mehmet Şevket Eygi'nin sahibi olduğu “Yeni Gazete”de ve daha başka yayın organlarında neşretti.
İstanbul'da Osmanlı padişahları, valide sultanlar ve diğer devlet adamları tarafından inşa ettirilen tarihi camiler, mabed olmanın dışında harika birer sanat eseri olarak da karşımıza çıkmaktadır. İşte bu özelliklerinden dolayı bilhassa selatin camileri denilen bu ibadethaneler edebiyatın da konusu olmuştur. Başka söze ne hacet, ünlü şairlerimizin kaleme aldığı cami şiirleri cami edebiyatının en canlı malzemelerini teşkil etmektedir.
Haberi medyadan öğrendik. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu 28. Dönem Üçüncü Yasama Yılı açılışı için Meclis'e geldiğinde geçmiş yılların aksine Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin çoğunluğu ayağa kalktı. Bir grup ise salona girmedi. Cumhuriyet Halk Partisi lideri Özgür Özel “makama saygı” açıklaması yaptı.
Eski adıyla Maârif Nezâretinin, yeni ismiyle Milli Eğitim Bakanlığının kurulduğu tarihten bugüne kadar nice bakan bu göreve geldi. Bunların bazıları icraatlarıyla milletimizin takdirini kazandı, bir kısmı ise, Türk'ün ruh köküne aykırı icraatta bulundukları, eğitimin öğretimden önce geldiğini kavrayamadıkları için unutulup gittiler. Milletimizin takdirini kazanan, adı bugün bile hayırla anılan milli eğitim bakanlarımızdan biri de merhum Tevfik İleri idi. Bu zat hakikaten ileri görüşlü ve mânevî değerlere önem veren bir icrâcı olduğu için büyük başarılara imza attı. Ama ben bu yazımda ondan değil de, aynı devirde görev yapan diğer bir Milli Eğitim Bakanı'ndan, daha doğrusu Celal Yardımcı'ya Peyami Safa'nın yazdığı son derece önemli bir mektuptan söz edeceğim. Peyami Safa Şubat 1958 tarihli Milliyet gazetesinde “Vahşi ve Korkunç Mânevi Katliâm” başlığıyla yayımladığı bu yazıda, milli eğitimle ilgili müzmin yaramıza bakınız nasıl neşter vuruyor:
* “The Special One “ Jose Mourinho will coach Fenerbahçe *Fenerbahçe president elections this weekend *Chaos in Galatasaray team … Erden Timur resigned and President Dursun Özbek under a-lot of pressure *Besiktas hires Dutch coach Giovani Van Bronckhorst ! * Turkish National Football Team getting ready for EURO2024
İsmail Türküsev ve Turgut Uç bu hafta derbiyi konuşuyor; beyanlarıyla Mert Hakan Yandaş, Ali Koç, Dursun Özbek ve Arda Güler başrollerde.
İsmail Türküsev ve Turgut Uç'un gündeminde bu hafta psişikler, Leonardo Bonucci, Fernando Muslera, Dursun Özbek ve Gavi var.
Konuklarımızın hikayesini de ülkemizin hikayesini de konuşuyoruz. Türkiye'nin seçkin isimleri Türk Kahvesi'nde ağırlanıyor, samimi ve sıcak bir atmosfer evlerinize taşınıyor. Ayşe Böhürler Pazar sabahlarını, Türk Kahvesi ile tatlandırıyor. Sanat ve entelektüel hayat üzerine değerlendirmeler, nostalji, mimari, tarih ve eski uygarlıklar üzerine birçok konunun konuşulduğu programda aradığınız her şeyi bulacaksınız. Türk Kahvesi'nde bu hafta konuğumuz Dursun Gürlek 00:00 Giriş 10:00 İstanbul'un maneviyatı ve tarihi 15:50 İstanbul'un kültür edebiyat mahfilleri 19:00 Sakallı Celal kimdir? 22:30 Nurettin Topçu'nun eğitim düşüncesi nasıldı? 26:40 Cemil Meriç'in kültür dünyamızdaki yeri nedir? 34:00 Türk düşünce tarihinde ‘İbnülemin Mahmud Kemal İnan' 42:30 Hasan Ali Yücel Batı'ya nasıl bakmıştır? 55:00 Müjgan Cunbur kimdir? 1:03:20 Türk Edebiyatında 'Ali Emiri Efendi' 1:09:00 Divanü Lügati't-Türk nasıl bulundu? 1:17:50 Türk Edebiyatında unutulmaması gereken şahsiyetler #istanbul #türkedebiyatı #cemilmeriç #nurettintopçu
191. Bölümde konuğum FolksDev Kurucusu ve Yazılım Geliştirme Uzmanı Çağrı Dursun oldu. (00:00) – Açılış (01:45) - Çağrı Dursun'u tanıyoruz. (02:45) – Topluluk oluşturmanın önemi ve FoksDev'in kuruluş hikayesi https://www.youtube.com/@FolksDev/videos (10:38) – Bulut bilişimi konusunda bizi neler bekliyor? (14:22) - Yazılım ve yapay zeka nasıl görünüyor? (15:40) - No Code Low Code (17:55) - Programlama dilleri farkları (18:58) - Siber güvenlik endişeleri ve yazılım geliştirme (21:25) - Siber poliçe yükseliyor. (24:20) - Yazılım alanında iş imkanları ve gelecek ön görüleri (29:43) - Yazılım teknolojileri gelişmeleri (33:00) - Kitap önerisi https://www.goodreads.com/book/show/20880939-tanr-n-n-form-l?ac=1&from_search=true&qid=R1d0R50tpL&rank=1 (34:04) - Kapanış Çağrı Dursun - https://www.linkedin.com/in/cagridursun/ Sosyal Medya takibi yaptın mı? Twitter - https://twitter.com/dunyatrendleri Instagram - https://www.instagram.com/dunya.trendleri/ Linkedin - https://www.linkedin.com/company/dunyatrendleri/ Youtube - https://www.youtube.com/c/aykutbalcitv Goodreads - https://www.goodreads.com/user/show/28342227-aykut-balc aykut@dunyatrendleri.com Bize bağış yapıp destek olmak için Patreon hesabımız – https://www.patreon.com/dunyatrendleri
Dr. Noelle Larson from Mayo Clinic joins the show to discuss her recent research. We discuss pearls and pitfalls of RCTs in orthopedics when discussing her famed Minimize Implants Maximize Outcomes study. We discuss new ways for eliciting patient and family surgery preferences with regards to VBT vs. PSF choices. We also touch on the evolving role of AI in pediatric orthopedics and enabling technologies such as navigation-assisted surgery. Highlights from the lightning round include long-term Dega osteotomy outcomes and some impressive results from Halo-Pelvic traction for severe spine deformities. Your hosts are Craig Louer from Vanderbilt, Carter Clement from Children's Hospital of New Orleans, and Josh Holt from University of Iowa. Music by A. A. Alto. Nov 2023 Show Notes – Noelle Larson Main Event The Effect of Implant Density on Adolescent Idiopathic Scoliosis Fusion: Results of the Minimize Implants Maximize Outcomes Randomized Clinical Trial. The Journal of Bone and Joint Surgery ():10.2106/JBJS.23.00178, November 16, 2023. | Larson, A. Noelle MD1,a,*; Polly, David W. MD2,*; Sponseller, Paul D. MD3; Kelly, Michael P. MD, MSc4; Richards, B. Stephens MD5; Garg, Sumeet MD6; Parent, Stefan MD, PhD7; Shah, Suken A. MD8; Weinstein, Stuart L. MD9; Crawford, Charles H. MD10; Sanders, James O. MD11; Blakemore, Laurel C. MD12; Oetgen, Matthew E. MD13; Fletcher, Nicholas D. MD14; Kremers, Walter K. PhD15; Marks, Michelle C. PT, MA16; Brearley, Ann M. PhD17; Aubin, Carl-Eric PhD18; Sucato, Daniel J. MD, MS5; Labelle, Hubert MD7; Erickson, Mark A. MD6; the Minimize Implants Maximize Outcomes Study Group† Non-Fusion Versus Fusion Surgery in Pediatric Idiopathic Scoliosis: What Trade-Offs in Outcomes Are Acceptable for the Patient and Family? A Noelle Larson, Michelle Claire Marks, Juan Marcos Gonzalez Sepulveda, Peter O Newton, Vincent J Devlin, Raquel Peat, Michelle E Tarver, Olufemi Babalola, Allen L Chen, David Gebben, Patrick Cahill, Suken Shah, Amer Samdani, Keith Bachmann, Baron Lonner Journal of Bone and Joint Surgery. American Volume 2023 November 10 Radiation exposure in navigated techniques for AIS: is there a difference between pre-operative CT and intraoperative CT? Mikaela H Sullivan, Lifeng Yu, Beth A Schueler, Ahmad Nassr, Julie Guerin, Todd A Milbrandt, A Noelle Larson Spine Deformity 2023 October 24 Settings on the intraoperative scanner typically were 80 kV, 20 mA, and 20 mAs, but occasionally 70 kV, 16 mA, and 64 mAs for patients < 60 kgs. Automated Measurements of Interscrew Angles in Vertebral Body Tethering Patients with Deep Learning. Kellen L Mulford, Christina Regan, Charles P Nolte, Zachariah W Pinter, Todd A Milbrandt, A Noelle Larson Spine Journal : Official Journal of the North American Spine Society 2023 September 28 Lightning Round Twelve to Twenty-year Follow-up of Dega Acetabuloplasty in Patients With Developmental Dysplasia of the Hip: Is it as Effective as Expected? Murat Danişman, Gökay Dursun, İsmail Aykut Koçyiğit, Caglar Yilgor, Mehmet Cemalettin Aksoy Journal of Pediatric Orthopedics 2023 November 2 Evaluation of Pulmonary Function After Halo-Pelvic Traction for Severe and Rigid Kyphoscoliosis Utilizing CT with 3D Reconstruction. Lijin Zhou, Hanwen Zhang, Honghao Yang, Zhangfu Li, Chaofan Han, Yiqi Zhang, Yong Hai Journal of Bone and Joint Surgery. American Volume 2023 September 22
184. Bölümde Okan Dursun konuğum oldu. Okan Dursun karbon emisyonları sorununu ele alan yenilikçi bir karbon-nötr ekosistem hızlandırıcısı olan iklim teknolojisi girişimi Carbon Gate'in Kurucu Ortağı ve CEO'sudur. Birleşmiş Milletler insanlar ve gezegen için daha adil bir gelecek sağlama çabalarını takdir ettiği 17 yeni Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları genç liderini açıkladı. Onlardan biri de Okan Dursun. (00:00) – Açılış (01:30) – Okan Dursun'u tanıyoruz. (05:34) – Carbon Gate'in hikayesi nasıl başladı? (09:50) – Stratejik karbon yönetimi nedir? (13:10) – Normal hayatımızda farkında mıyız karbon konusuna? (17:15) – Şirketlerin karbon ayak izini nasıl görebilirim? (22:00) - Yeşil dönüşümle birlikte hangi sektörler etkilenecek? - Green Washing (26:30) - Karbon düzenleme mekanizması (regülasyonlar) hakkında neler söylemek istersin? (29:27) – Farklı sektörler için ne gibi çözümler sunuyorsunuz? (34:55) – İklim değişikliğini önleyebileceğimiz konusunda iyimser misin? (37:50) – Bireysel olarak neler yapabiliriz? (39:38) – Kitap önerisi - İçindeki Devi Uyandır https://www.goodreads.com/book/show/26852692-i-indeki-devi-uyand-r?from_search=true&from_srp=true&qid=ldG8jCWVIz&rank=1 (40:43) - Kapanış Okan Dursun - https://www.linkedin.com/in/okan-dursun/ Sosyal Medya takibi yaptın mı? Twitter - https://twitter.com/dunyatrendleri Instagram - https://www.instagram.com/dunya.trendleri/ Linkedin - https://www.linkedin.com/company/dunyatrendleri/ Youtube - https://www.youtube.com/c/aykutbalcitv Goodreads - https://www.goodreads.com/user/show/28342227-aykut-balc aykut@dunyatrendleri.com Bize bağış yapıp destek olmak için Patreon hesabımız - https://www.patreon.com/dunyatrendleri
Welcome to Season 1, Episode 5 of the VMUG Inspirational Leadership Podcast! On this show we share the stories of leaders at all levels who desire to inspire those under their care. Your hosts are Michael Fleisher, a Senior Staff Solution Engineer at VMware, and Nick Korte, a Staff Solution Engineer at VMware. In today's episode, we are joined by Huseyin Dursun, Senior VP of Engineering and leader of the Platform Services Organization at VMware. The platform services organization serves as a centralized group that provides tools, capabilities, frameworks, infrastructure, and platforms to others inside the company. Huseyin is an engineer who studied math and computer science, working for both Oracle and Microsoft before coming to VMware. Links to interact with the guest on social media: · LinkedIn - https://www.linkedin.com/in/huseyind/