Exegesis of the Qur'an
POPULARITY
Categories
Allâhü Teâlâ, peygamberlere: “Peygamberlik görevini yerine getirdiniz mi?” diye sorduğu zaman, onlar: “Evet, getirdik.” diyecek; ümmetleri ise “Bize ne bir müjdeci geldi, ne de bir uyarıcı!” diye itiraz edecekler. İşte o zaman Ümmet-i Muhammed, peygamberlerin vazifelerini yaptıklarına dâir şâhitlik edecek, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) de onların doğru söyle-diklerini belirtecektir.Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kıyâmet gününde Nûh (a.s.)'a: “Üstlendiğin peygamberlik görevini ümmetine tebliğ ettin mi?” diye sorulacak. O da: “Evet, yâ Râbbî, tebliğ ettim” diyecek. Bu defa onun ümmetine: “Nûh size benden aldığı görevi ulaştırdı mı?” diye sorulacak. Onlar da: “Hayır, bize bir uyarıcı gelmedi” diyecek. O zaman Cenâb-ı Hâkk, Nûh peygambere: “Görevini yaptığına dâir şâhitlerin kimlerdir?” diye soracak; o da: “Muhammed (s.a.v.) ve ümmeti” diye cevap verecek. İşte bunun üzerine Muhammed (s.a.v.) ümmetine sorulacak, onlar da, Kuran-ı Kerîm'den öğrendikleri şekilde, Hz. Nûh'un görevini yaptığını söyleyeceklerdir. ”Resûl-i Ekrem (s.a.v.) bunları anlattıktan sonra şu ayeti okudu: “Böylece, siz bütün insanlara şâhit olasınız, Peygamber de size şâhit olsun diye sizi ölçülü, dengeli ve adâletli bir ümmet yaptık.” (Bakara s. 143) Tefsir âlimi ve Hanefî fakihi Ebü'l-Leys es-Semerkandî (r.âleyh)'in bazı müfessirlerden nakline göre, söz konusu ayetin mânası şöyledir: “Ey Muhammed ümmeti! Siz muhâ-liflerinize, peygamberlerini yalanlayan herkese karşı, şâhitsiniz. Peygamber de sizin doğru söylediğinize şâhitlik edecektir.” (Kâdı İyâz, Şifâ-i Şerîf, c.1, s.95-96)
Bu video 21.11.2024 tarihinde Maksat 114 Youtube kanalımızda yapılan canlı yayından bir bölümdür. #tefsir #risaleinur #canlıyayın * Video Linki: https://youtu.be/kRx7P_8X7qc * Dr. Samet Yahya Bal | Fatih Toprakoğlu * Takip Etmeyi Unutma: Instagram: @maksat114bursa YouTube: @maksat114 Spotify: Maksat 114 X: @maksat114bursa
*80 ABESE SÛRESİ N024 M080 Mekke'de nâzil olmuştur 42 âyettir. Zenginle fakir, görenle kör arasında ayırım yapılmaması, Kur'ân'dan kimin nasıl faydalanacağını bilemeyeceğimizi, Kur'ân'ı herkese tebliğ ve talim etmemiz gerektiği bildirilir. Kardeşin kardeşe, çocuğun anneye ve babaya faydasının olmayacağı âhiret günü için daha bu dünyada iken tedbir almaya da'vet ediliyoruz. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 Yüzünü ekşitti ve döndü. 2 (Peygamber), yanına o a'ma/kör geldi diye. 3 Ne bilirsin, belki o, arınacak. 4 Yahut öğüt alacak ve ona o öğüt fayda verecek. 5 Ancak, öğüde ihtiyacı olmadığını zan edene gelince, 6 Sen ona yöneliyorsun. 7 Arınmamasından sana ne? 8 Sana koşarak gelene gelince, 9 O korkuyor (Rabbinden) 10 Sen ise onunla ilgilenmiyorsun. 11 Sakın (körlere, fakirlere yüzünü ekşitme), çünkü bu (Kur'ân) bir öğüttür. 12 Dileyen onu öğrenir/öğüt alır. 13 (O Kur'ân) çok değerli sahifelerdedir. 14 Yüceltilmiş tertemiz (sahifeler) 15 Kâtiplerin elleriyle (yazılmıştır). 16 Kıymetli, iyilik sahibi (meleklerin elleriyle yazılmıştır.) 17 Kahrolası insan. O ne nankör/kâfirdir. 18 (Allah) onu hangi şeyden yarattı? 19 Bir meni damlasından yarattı onu ve onun (her şeyini) ölçülü kıldı. 20 Sonra yolu ona kolaylaştırdı. 21 Sonra onu öldürdü ve kabre koydu. 22 Sonra onu dilediği zaman diriltecek. 23 Hayır, (Allah'ın) emrettiğini yerine getirmedi. 24 İnsan yiyeceğine bir baksın. 25 Biz, o suyu bol bol döktük. 26 Sonra yeryüzünü yardıkça yardık. 27 Orada daneler bitirdik. 28 Üzümler ve yoncalar, 29 Zeytinler ve hurmalar, 30 Bol ağaçlı bahçeler, 31 Meyveler ve otlar (bitirdik) 32 Size ve davarlarınıza faydalı olmak için. 33 (İkinci Sûr'un) Kulakları patlatan gürültüsü geldiğinde, 34 Kişi kardeşinden kaçacak. 35 Annesinden ve babasından, 36 Eşinden ve oğullarından (kaçacak) 37 O gün onlardan her kişiye yeterli bir işi vardır. 38 O gün nice yüzler vardır ki pırıl pırıldır. 39 Gülmekte ve sevinmektedir. 40 O gün nice yüzler de vardır ki üzerinde toz vardır. 41 Onları karanlık kaplayıverir. 42 işte onlar kâfirlerin, facirlerin ta kendileridir. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/abese-suresi-tefsiri-ali-kucuk
Geçen gün, kütüphanemin raflarından birini karıştırırken ilgimi çeken bir kitapla karşılaştım. Nerede, ne zaman hangi sahaftan aldığımı hatırlayamadığım bu eser, “Hicri Onuncu- Miladi On Altıncı Asırda Yurdumuzu Dolaşan Gazzi-Mekki Seyahatnamesi” adını taşıyordu. Aslında bu bildiğimiz anlamda bir kitap değildi, 1937 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları arasında çıkan “Tarih Semineri Dergisi”nin kitaba dönüştürülmüş şekliydi. Ekrem Kamil adında bir zat tarafından tez olarak hazırlanmıştı. İsminde geçen “Gazzi- Gazzeli” kelimesi dikkatimi çektiği için hemen okumaya başladım. Eserin baş tarafında verilen bilgilere bakılacak olursa, Bedreddin İbn-i Radiyyüddin el-Gazzi aynı zamanda Şaffi mezhebine mensup büyük bir âlimdir. Yüz elliden fazla eser kaleme almıştır, bunlardan biri de 30 bin beyitlik Arapça manzum “Tefsir-i Şerif”idir. Seyahatnamesine gelince onun da adı “El-Metaliu'l-Bedriyye fi Menazilü'r-Rumiyye”dir. Eser Köprülü Kütüphanesinde, Mehmet Paşa kitapları arasında 1390 numaradadır. Kitap küçük ebatlı olup, Venedik âbâdisi kağıt üzerine güzel bir ta'lik ile yazılmıştır. Her sayfada on üç satır vardır. Her iki sayfa bir varak itibariyle bütün kitap 182 varaktır. Başlıklar ve duraklar renkli mürekkeple yazılmıştır. Kitapta kırmızı, mavi mürekkepten başka altın yaldız da bulunmaktadır. Eser Arapçadır. Büyük Şafii bilgini Bedreddin el- Gazzi Baalbek, Hama, Humus, Halep, Misis, Adana, Gülek Boğazı, Akköprü, Ereğli, Konya, Akşehir, Afyonkarahisar, Yenişehir, İznik, İzmit, Gebze gibi şehirlere ve bir takım yerleşim bölgelerine uğrayarak ve geçtiği bütün bu yerler hakkında ilgi çekici bilgiler vererek İstanbul'a ulaşıyor. Bir sene kadar İstanbul'da kaldıktan sonra yine aynı güzergahı takip ederek memleketine dönüyor. Bedreddin el-Gazzi, yukarıda adını verdiğimiz seyahatnamesinde –bakınız- İstanbul'u nasıl anlatıyor: Üsküdar'dan sandalla yaptığımız şairane bir seyahatten sonra nihayatet İstanbul'a (Konstantıniyye'ye) vardık. Bizi iskelede Mirahur İskender Çelebi karşıladı. Gereği gibi iltifat eden ve teveccühde bulunan bu zatı bize Vezir Ayas Paşa göndermişti. Büyük bir neşe ve sevinç içinde şehre güneşin batımına yakın girdik. Burası Türk şehirlerinin merkezi, hükümdarların payitahtıdır. Bu koca şehir ilim ve irfanın kaynağı, âlimlerin ve devlet erkânının karargâhı, baht ve talihin menbaı, dileklerin ve arzuların sona erdiği, saadet güneşinin doğup yayıldığı yerdir. İstanbul elde edilen fesat ve küfür kaynağı olan şehirlerin en büyüğü ve en güzelidir. Aynı zamanda şiddetle karşı duran ve müstahkem olanıdır. Burayı fetheden merhum aziz ruhlu, büyük şehit Sultan Mehmed Han'dır. Asırlarca hüküm süren bu mıntıka koca Fatih'in şevket ve azameti önünde baş eğmiş, tekbir ve tehlillerle süngülerini parlatarak şehre giren İslam Türk kuvvetleri karşısında eğilmek zorunda kalmıştır. İlk günlerden itibaren kiliseler camiye çevrilmiş, çanlar susturularak yerlerine birer İslam âbidesi olan minareler geçmiştir. Bununla da yetinilmeyerek yerle gök arasında ezan sesleri yükselirken diğer taraftan da medreseler, imaretler ve mescidler bina edilmiştir. Hülasa, elde edilen diğer şehirlerde olduğu gibi, İncil'in yerine Kur'an-ı Kerim; papazların, kesişlerin yerine İslam uleması geçmiş, din-i mübinin güneşi doğarak şer'i Ahmedi kaim olmuştur. Şimdi biraz da burada gördüğüm eşsiz camilerden ve mescitlerden, hesap ve kitaba sığmaz gelirlerle yapılan imaretlerden, görüştüğüm âlimlerden, âyân ve ahaliden bahsedeyim:
.
BELED SÛRESİ MEALİ N032 M090 Mekke'de nâzil olmuştur 20 âyettir. Dünyada rahatın olamayacağını, ama zorluğu da göğüslememiz gerektiği, köleyi, esiri kurtarmak, yetimi doyurmak, fakirin elinden tutmak gerektiğini, iman edip merhameti tavsiye edenlerin zorluğa göğüs gerenler olduğunu bildirir. بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1- Yoooo..! Yemin ederim bu beldeye (Mekke'ye) 2- Sen bu beldede hıll (Mekke'ye yerleşmiş veya kâfirler tarafından kanı helâl kılınmış) iken. 3- Babaya ve çocuğa yemin ederim ki, 4- Gerçekten biz insanı zorluk içinde yarattık. 5- İnsan hiçbir kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanır? 6- (Kâfir kıyamette) "Yığınlarca mal tükettim" der. 7- Hiçbir kimsenin kendisini göremeyeceğini mi sanır? 8- Biz ona iki göz vermedik mi? 9- Bir dil ve iki dudak (vermedik mi?) 10- Biz ona iki yol gösterdik. 11- Fakat o yokuşu göğüsleyemedi. 12- Sarp yokuşun ne olduğunu sana ne öğretti? 13- O boyun kurtarmaktır. 14- Yahut kıtlık gününde doyurmaktır. 15- Akraba olan yetimi (doyurmaktır). 16- Veya toprağa bulanmış fakiri (doyurmaktır). 17- Sonra iman edenlerden, sabrı tavsiye edenlerden ve merhameti tavsiye edenlerden olandır (yokuşu göğüsleyenler.) 18- İşte onlar (amel defteri sağ taraftan verilen) meymenet sahipleridirler. 19- Ayetlerimizi inkâr edenlere gelince, onlar da (amel defterleri sol tarafından verilen) meş'emet sahipleridirler. 20- Üzerlerine (kapıları) kilitlenmiş ateş vardır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/29-beled-suresi-tefsiri https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/beled-suresi-tefsiri-ali-kucuk Tüm dersler: https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri Telegram - Grubu https://t.me/KuraniKerimTefsiri
FİL SÛRESİ N019 M105 Mekke'de nâzil olmuştur. 5 âyettir. Düşmanın gücü ne olursa olsun korkma, Ebabil kuşu gibi fillere hücum eyle. Allah'ın yardımıyla galip geleceğimizi müjdeler ve tarihi bir olayı misal verir. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1- Görmedin mi (Ka'be'yi yıkmaya gelen) Fil sahiplerine Rabbin nasıl yaptı? 2- Onların oyunlarını boşa çıkarmadı mı? 3- Onlar üzerine sürülerle kuş gönderdi. 4- Onlara katı taşlar atıyorlardı. 5- Derken onları yenilmiş ekin gibi yapıverdi. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/fil-suresi-tefsiri-ali-kucuk https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri
KEVSER SÛRESİ N015 M108 Mekke'de nâzil olmuştur, 3 âyettir. Namazı ve Kurbanı emreder. Bu dinin sonunu getirmek isteyenlerin hepsinin sonunun geldiğini bildirir. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 Biz sana kevseri verdik. 2 Sende Rabbin için namaz kıl, kurban kes. 3 Şüphesiz sonu kesik olan sana kin tutandır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/kevser-suresi-tefsiri-ali-kucuk
“İnsanlardan, “Ey Rabbimiz! Bize (vereceğini) bu dünyada ver” diyenler vardır. Bunların ahirette bir nasibi yoktur.” “Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır.” “İşte onlara kazandıklarından bir nasip vardır. Allah, hesabı pek çabuk görendir.” (Bakara 200-202) "İnsanlardan bazısı şöyle der: Rabbimiz, bize dünyada ver" buyurmuştur. Bu, ne güzel bir tertiptir! Çünkü nefsi köreltmek ve onun karanlıklarını yok etmek için ibadetin önce yapılması gerekir. İbadetten sonra, kalbi nurlandırması ve orada Allah'ın celâl nurunun tecelli etmesi için, Allah'ı zikriyle meşguliyetin gelmesi gerekir. Zikirden sonra ise, kişi dua ile meşgul olur. Çünkü dua ancak, kendisinden önce zikir olduğu zaman kemâle erer. Nitekim Hz. İbrahim (a.s)'den de, zikri öne alarak, "Beni yaratan O'dur. Beni hidayete eriştiren de O'dur" (Şuara, dediği; daha sonra da, "Ya Rabbi, bana hüküm ve hikmet ihsan et ve beni salihlere kat" (Şu'ara, 63) diye dua ettiği nakledilmiştir. Bunu iyice anladığın zaman deriz ki: Cenâb-ı Hak, duâ edenlerin iki kısım olduğunu beyân etmiştir: Duaları sadece dünyayı istemeye yönelik olan kimseler... Duaları hem dünyayı, hem ahireti istemeye yönelik olan kimseler... Bu iki kısmın dışında, duaları sadece ahireti istemeye yönelik olan bir üçüncü kısım daha vardır. Fakat âlimler bu şekilde dua etmenin meşru olup olmadığı hususunda ihtilâf etmişlerdir. Çoğunluk böyle bir duanın meşru olmadığı görüşündedirler. Çünkü insanoğlu başkasına muhtaç ve zayıf olarak yaratılmıştır. O, tek başına dünyanın elemlerine ve âhiretin meşakkatlerine katlanamaz. Bundan dolayı onun için en uygun yol, dünyanın ve âhiretin bütün şerlerinden Rabbisine sığınmaktır. Keffâl, Tefsir'inde, Enes (r.a)'den, Hz. Peygamber efendimizin, hastalık kendisini iyice yiyip bitirmiş bir kimsenin yanına girerek, onu ziyaret ettiğini ve ona, "Bundan önce nasıl dua ediyordun?" diye sorduğunu, o adamın da, "Allah'ım, bana ahirette vereceğin cezayı dünyada iken hemen ver" diye dua ediyordum" dediğini, bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s)'in, "Sübhânallah! Sen, bu hastalığa katlanamazsın. Şöyle dua etseydin ya: "Ey Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, antette de iyilik ver, ve bizi cehennem ateşinin azabından koru" dediğini nakleder. Hz. Enes (r.a) sözüne şöyle devam eder: "Hz. Peygamber (s.a.s) o adama duada bulundu, adam hemen şifâ buldu." Bil ki Cenâb-ı Hak, şayet insan bedenindeki tek bir damara veya tek bir saç telinin köküne acı musallat etse, insan ne yapacağını şaşırır ve bu acıdan dolayı Allah'a itaat ve zikir ile meşgul olmaktan mahrum olur. Gerek dünyası, gerek âhireti hususunda Allah'ın rahmetine ihtiyaç duymayacak olan kimdir? Böylece duayı sadece âhirete yönelik yapmanın caiz olmadığı ortaya çıkmış olur. Alimler, Hak Teâlâ'nın, duayı sadece dünyaya yönelik yaptıklarını bildirdiği kimselerin kimler olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir: Bazı alimler, bunların kâfirler olduğunu söylemişlerdir. Nitekim İbn Abbas (r.a)'dan rivayet edildiğine göre, müşrikler vakfe yaptıkları zaman, "Allah'ım, bize rızık olarak develer, sığırlar, koyunlar, köleler ve cariyeler ver" diyorlar, fakat tevbe etmiyor, mağfiret talebinde bulunmuyorlardı. Çünkü onlar ölümden sonra dirilişi ve âhiret hayatını inkâr ediyorlardı. Enes (r.a)'den rivayet edildiğine göre ise, onlar şöyle diyorlardı: "Allah'ım, bize yağmur yağdır ve düşmanımıza karşı bize yardım et." İşte Cenâb-ı Hak, bu kısımdan olan bir kimsenin, ahirette bir payı olmadığını, yani onun için orada hiç bir ikramın, nimetin ve sevabın bulunmayacağını haber vermiştir.
Merve Safa Likoglu ve Hatice Özdemir Tulun ile Tefsir Okumalari
Teğabun Suresi (Arapça: سورة التغابن) adını, 9. ayette geçen kıyamet günü ve Yevmu't-Teğabun (pişmanlık günü) kelimesinden almıştır. Bu sure sözcük ve hacim bakımından geniş surelerdendir, evrensel ve genel duaya işaret eden, Allah'ı tesbih (سَبَّحَ لِلَّـهِ) ifadesiyle başlayan ve “Müsebbihât” diye bilinen surelerin altıncısıdır.Teğabun Suresi adını, 9. ayette geçen kıyamet günü ve Yevmu't-Teğabun (pişmanlık günü) kelimesinden almıştır. Teğabun kelimesi bu manasıyla Kur'an-ı Kerim'de bir defaya mahsus olmak üzere sadece bu surede geçmiştir. Ayetlerin sayısı noktasında kari ve müfessirler arasında hiçbir görüş ayrılığı bulunmayan bu sure, 18 ayet, 242 kelime ve 1091 harften ibarettir. Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla 64. iniş tertibine göre ise Kur'an'ın 108. suresi olan Teğabun Suresi Medeni'dir ve başka bir görüşe göre Mekki'dir; ancak Medeni olması meşhur ve sıhhate daha yakındır. Teğabun Suresi lafız ve hacim bakımından geniş surelerdendir ve diğer surelere göre Kur'an'ın kısa surelerinden olmakta ve 28. cüzün üçüncü hizbinde yer almaktadır. Evrensel ve genel duaya işaret eden ve Allah'ı tesbih (سَبَّحَ لِلَّـهِ) ifadesiyle başlayan ve “Müsebbihât” diye bilinen surelerin altıncısıdır. Konuları Mead ve ceza günü, insanın yaratılış meselesi ve Allah'ın insanı en iyi şekilde yaratması, Allah'a tevekkül, Allah yolunda borç verme ve Karzu'l-Hasene(karşılıksız borç verme)'nin sevilmesi gibi birkaç ahlaki ve toplumsal emir ve cimrilikten sakınma konuları Teğabun Suresi'nin işlediği temel konularından bazılarıdır.[1] Meşhur Ayetler إِنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌ وَاللَّهُ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ Mallarınız ve evlâtlarınız, bir sınamadır size ancak ve Allah katındaysa pek büyük bir mükâfat var. Allah Teâlâ on dördüncü ayet-i kerime de insanın eş ve çocuklarını düşman olarak tanıtıyor. Allah Teâlâ bu ayet-i kerime de insanın eş ve çocuklarını, insan için bir sınama vesilesi (fitne) olarak beyan etmektedir. [3] Fitne insanın müptela olduğu acılara, zorluklara, musibetlere ve sınanmaya sebep olacak şeylere denilmektedir. [4] Tefsir kitaplarında bahsedildiğine göre evlat ve mal insan için en önemli sınama vesilelerinin başında gelmektedir. [5] Neden mi? zira insanın evladına olan sevgisi ve dünya malının insan yanın da değerli olması, insanı ahret ve bu ikisi arasında (mal ve evlat) ikilemde bırakmaktadır. [6] Emirü'l-Müminin İmam Ali'den (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmektedir: Ya Rabbi fitne ve sınamadan sana sığınırız demeyin; zira her kes ona duçar olacaktır, aksine insanı saptıran fitnelerden Allah'a sığınırız diye dua edin. [7] إِن تُقْرِضُوا اللَّـهَ قَرْضًا حَسَنًا يُضَاعِفْهُ لَكُمْ Eğer Allah'a güzel bir tarzda borç verirseniz o, verdiğinizi kat-kat arttırır. (Ayet / 17) Karzu'l-Hasene Tefsir kitaplarında yazılanlara göre bu ayet-i kerimedeki Karzu'l-Hasene'den maksat; Allah yolunda infak etmektir. [8] Tefsir-i Tesnim, Karzu'l-Hasene'yi Kuran kültürü ve terimi açısından şöyle açıklamaktadır; İnsanın her hayır işi, Allah rızası için yapması, ibadet olabilir, infak olabilir yâda umuma faydalı bir iş olabilir. Öyleyse bu tanım, Fıkhi anlamda ki Karzu'l-Hasene'yi de kapsayacaktır. Bu tefsir kitabının açıklamalarına göre; Allah ‘‘hayırlı bir iş Allah katında muhafaza ediliyor'' diyeceğine, hayır işin kat-kat artacağını söylüyor. Bunu anlatabilmek için de Karzu'l-Hasene sözcüğünden istifade ediyor. Karzu'l-Hasene de verilen borç, sahibine geri verilmek üzere muhafaza edilmektedir. [9] Fazilet ve Özelliklikleri Allah Resulünden (s.a.a) şöyle bir hadis-i şerif nakledilmiştir: Her kim Teğabün Suresi'ni okursa, ani ölümlerden âmânda olur. [10] İmam Sadık'tan (a.s) da şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Her kim farz namazlarda Teğabün Suresi'ni okursa, Teğabün Suresi kıyamet günü ona şefaat edecektir. Kıyamet günü adil bir şahit gibi Allah katında Teğabün Suresi'ni okuyan şahsa, şahitlik edecektir ve Teğabün Suresi'ni okuyan şahsı, cennete dâhil edene kadar ondan ayrılmayacaktır. [11] İmam Bakır'dan (a.s) ş
münafıkların gerçek simasını resmetmekle birlikte, alamet ve nişanelerini zikrederek, Müslümanlara karşı yaptıkları komplolarla ilahi rahmet ve mağfiretten ve aynı zamanda Peygamber'in (s.a.a) duasından mahrum kaldıklarını konu edinmektedir. Bu sure lafız ve hacim bakımından mufassal surelerden olup Vakıa Suresi'nden sonra “اذا” (iza) ile başlayan surelerin ikincisidir. 180Harf Sayısı800 v t e Münafikun Suresi Bu sure, çoğu ayetlerinin münafıklar hakkında nazil olmasından ve onların sıfat, hal ve amellerinden bahsetmesinden dolayı “Münafikun Suresi” olarak adlandırılmıştır. İslam'da nifak ve münafıklar konusunun önemli bir yeri bulunmaktadır. Zira bundan dolayı da bu surenin konusu ve ismi olmuştur. Rivayette bu surenin Cuma namazının ikinci rekâtında okunması tavsiye edilmiş ve vurgulanmıştır. 11 ayetten oluştuğu noktasında hiçbir görüş ayrılığı bulunmayan bu sure, 180 kelime ve 800 harften ibarettir. Medeni olan bu sure Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla 63. ve iniş tertibine göre ise, Kur'an'ın 104. suresidir. Münafikun Suresi lafız ve hacim bakımından “Mufassal” surelerden ve 28. cüzün hizblerinden bir kısmını teşkil etmekle birlikte, diğer surelere oranla daha kısadır. Bu sure Vakıa Suresi'nden sonra “اذا” ile başlayan surelerinin ikincisidir. Konuları Münafikun Suresi, münafıkların gerçek simasını tersim etmekle birlikte, alamet ve nişanelerini zikrederek, Müslümanlara karşı yaptıkları komplolarla, ilahi rahmet ve mağfiretten ve Hz. Peygamberin (s.a.a) duasından mahrum olduklarını konu edinmektedir. Bu surede ayrıca Allah'ın zikrinden gaflet etmenin etkenleri hatırlatılmakla birlikte, dünyevi ve fani yaşamın, mal, makam ve evlatların, Allah'a ibadet etmekten ve Allah'ı zikretmekten alıkoymaması gerektiğinden bahsetmektedir.[1] İniş Sebebi Münafikun Suresi'nin iniş sebebi hakkında Tefsir-i Kummi'de şu şekilde yazmaktadır: Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) gazvelerinden birinde sahabeden iki kişi arasında kuyudan su çekme konusunda anlaşmazlık çıktı ve tartışma sırasında Ensar'dan bir kişi yaralandı. Bu haberi duyan Abdullah b. Ubey, haddinden fazla öfkelendi ve Medine'ye döndüklerinde sığıntı olanları şehirden çıkarmakla tehdit etti.[3] Abdullah b. Ubey'in bu sözü, bir bakıma Muhacirleri Medine'den sürgün etmek anlamına geliyordu. Münafikun Suresi'nin sekizinci ayet-i kerimesinde şöyle beyan edilmektedir: Bu olaya şahit olan Zeyd b. Erkam, Abdullah'ın konuşmalarını Allah Resulü'ne (s.a.a) aktardı. Abdullah, Allah Resulü'nün (s.a.a) yanına giderek, Allah'ın birliğine ve Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) peygamberliğine şehadet etti ve Zeyd'in söylediklerini yalanladı. Bundan kısa bir süre sonra Münafikun Suresi 1-8. ayet-i kerimeleri nazil oldu. [4] Fazilet ve Özellikleri Mecmau'l Beyan Tefsiri'nde Allah Resulü'nden (s.a.a) şöyle bir hadis-i şerif nakledilmiştir: Münafıkun Suresi'ni okuyan herkes, her türlü nifaktan temizlecektir. [5] “Sevabu'l Amal” kitabındaki diğer bir hadise göre, İmam Sadık (a.s), Cuma günü öğlen kılınan namazda Şiilere Münafıkun ve Cuma surelerini okumalarını tavsiye ederdi. Hadiste yazılana göre her kim bu düstura amel ederse, Allah Resulü'nün (s.a.a) amelini yapmış gibi olur ve bu kişinin mükafatı da cennet olur. [6] Bazı fakihlerin görüşüne göre Cuma namazının ikinci rekatında Münafıkun Suresi'ni okumak müstehaptır
Saff Suresi (Arapça: سورة الصف) Kur'an-ı Kerim'in Medeni surelerinden olup, Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla 60. ve iniş tarihine göre ise, Kur'an'ın 109. suresidir. Diğer İsmi "Havariyyun" (has ve özel yaranlar), "Hz. İsa"dır.Bu sure adını, 4. ayette geçen ve “saf tutmak” anlamına gelen "Saf" kelimesinden almıştır. Sure lafız ve hacim bakımından kısa surelerden, yani “Mufassal” surelerdendir. Ancak Mufassal sureler içinde de “Tival” surelerden sayılmakla birlikte, diğer surelere nispet daha küçüktür. Saff Suresi, Allah'ı tesbih (سَبَّحَ لِلَّـهِ) ifadesiyle başlayan ve “Müsebbihât” diye bilinen yedi sureden birisidir. Saff Suresi, adını 4. ayette geçen ve “saf tutmak” anlamına gelen "Saf" kelimesinden almıştır. Bununla birlikte Allah'ın kuşkusuz kendi yolunda, kurşun dökümü (sağlam) bir yapı gibi saf bağlayarak çarpışanları sevdiğine işaret etmektedir. Saff Suresi'nin ikinci ismi “Havariyyun” Suresi'dir.[Not 1] “Havari” kelimesi daha çok Hz. İsa'nın (a.s) Sıddık yaranlarına özgüdür ve bu surenin 14. ayetinde kullanılmıştır. Bu surenin üçüncü ismi ise, “İsa”dır. Zira Ulû'l Azm peygamberlerinden olan Hz. İsa'nın (a.s) adı, Saff Suresi'nin 6.Saff Suresi'nin 6. ayetinde Hz. İsa (a.s) Ben-i İsrail'e (İsrailoğullarına) kendisinden sonra Tevrat ve İncil'i doğrulayan ve adı Ahmed (Ahmed, Hz. Muhammed'in (s.a.a) isimlerinden biridir) olan bir peygamberin geleceğini müjdelemektedir. Ayetlerinin sayısı hakkında bir görüş ayrılığı bulunmayan bu sure, 14 ayet, 226 kelime ve 966 harften ibarettir. Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla 60. ve iniş tarihine göre ise, 109. suredir. Sure Medenidir. Saff Suresi, lafız ve hacim bakımından kısa surelerden, yani “Mufassal” surelerdendir. Ancak Mufassal sureler içinde de “Tival” surelerden sayılmakla birlikte, diğer surelere nispetle daha küçük ve hizb'in bir bölümünü oluşturmaktadır. Allah'ı tesbih (سَبَّحَ لِلَّـهِ) ifadesiyle başlayan ve “Müsebbihât” diye bilinen yedi sureden birisidir. Allah'ın tesbih ve takdisi, sözü ile ameli bir olmayanları kınama ve serzeniş, asıl ve son zaferin Allah'ın dini üzere olacağı, din ve Allah düşmanlarının istememelerine ragmen Allah'ın nurunu tamamlayacağı, insanları Allah'a imana ve onun yolunda mal ve canla cihad etmeye teşvik etme ve Allah yolunda infak etmenin günahların bağışlanmasına sebep olduğu gibi konular bu surenin diğer konularındandır.[1] Kıraatinin Fazileti Bir rivayete göre İslam Peygamberi (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İsa (a.s) suresini okuyan kimseye hayatta olduğu müddetçe (o sure ona) selam göndererek, bağışlanma ve mağfiret talebinde bulunur. Kıyamet gününde ise, Hz. İsa'nın (a.s) refik ve dostu olur.”[2] Aynı şekilde İmam Bakır'dan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: “Her kim Saff Suresi'ni kıraat eder ve onu farz ve müstehab (sünnet) namazlarında her daim okursa, Allah-u Teâla onu melekler ve peygamberlerle birlikte aynı safta karar kılar.”[3] ve 14. ayetlerinde zikredilmiştir. Meşhur Ayetler «يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ كَبُرَ مَقْتًا عِندَ اللَّـهِ أَن تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ» Ey inananlar! Ne diye yapmayacağınız şeyi söylersiniz? Allah katında en nefret edilen şey, yapmayacağınız şeyi söylemenizdir. (Ayet 2 ve 3) Bu ayeti kerimenin iniş sebebi hakkında şu şekilde denilmiştir: Bir grup Müslüman şöyle diyordu: “Eğer biz bilseydik ki Allah katında hangi iş en çok sevilendir, canımızı malımızı ona sarfederdik”. Allah Cihadı tanıtarak onları Uhud savaşıyla sınadı; ancak onlar savaştan kaçtı. [4] “Tefsir-i Kummi” kitabında şöyle yazılmıştır: Sözlerine amel etmeyenlerden maksat, Allah Resulü'ne (s.a.a) yardım edeceklerine, emirlerine uyacaklarına ve İmam Ali (a.s) hakkında Peygamber Efendimizle (s.a.a) olan ahitlerine bağlı kalacaklarına dair vaatte bulunan Peygamber Efendimizin (s.a.a) sahabeleridir; ancak Allah onların ahitlerine vefa etmeyeceklerini bildirdi. [5] وَأُخْرَى تُحِبُّونَهَا نَصْرٌ مِّنَ اللَّهِ وَفَتْحٌ قَرِيبٌ وَبَشِّرِ الْمُؤْمِنِينَ Ve başka bir şey daha var ki severs
Allah sizi de öyle yıldızlar topluluğu yapsın; “nûrun ala nûr” olan bu yolda sabit-kadem eylesin!.. “Değildir hâle çıkmış cami içre kürsi-i vâzâ, Gürûh-u encüme Nûr ayetin tefsir eder mehtap!” Edebiyatla meşgul olanlar bilirler; Urfalı Nâbî'nin bu. Çok beğendiği bir nâsihin kürsüdeki durumunu anlatırken söylemiş. Ben onu alıp, bir yönüyle, o sözleri Efendimiz'e tevcih ediyorum, min gayri haddin. Kıtmîr'in tevcihine bakıp da, ona değer vermeyin siz, amma O'na çok yakışıyor: “Değildir hâle çıkmış…” “Hâl”, kamerin etrafındaki o parlak hâleye denir. “Değildir hâle çıkmış, cami içre, kürsi-i vaaza” Minber-i vaaza… “Gürûh-i encüm”e.. Yıldızlar topluluğuna… Allah sizi de öyle yıldızlar topluluğu yapsın, inşaallah!.. Yıldızlar topluluğu… أَصْحَابِي كَالنُّجُومِ، بِأَيِّهِمْ اِقْتَدَيْتُمْ اِهْتَدَيْتُمْ “Benim sahabîlerim yıldızlar gibidir; hangisine tutunursanız, hidayete erer, Bana ulaşırsınız!” “Gürûh-i encüme Nur ayetin tefsir eden Mehtâp!..” O Mehtâp, “Kamer-i Münîr”, yıldızlar topluluğuna Nûr ayetini tefsir ediyor: اللهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ Münevvirü's-semâvâti ve'l-Ard.. اللهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ مَثَلُ نُورِهِ كَمِشْكَاةٍ فِيهَا مِصْبَاحٌ اَلْمِصْبَاحُ فِي زُجَاجَةٍ اَلزُّجَاجَةُ كَأَنَّهَا كَوْكَبٌ دُرِّيٌّ يُوقَدُ مِنْ شَجَرَةٍ مُبَارَكَةٍ زَيْتُونَةٍ لاَ شَرْقِيَّةٍ وَلاَ غَرْبِيَّةٍ يَكَادُ زَيْتُهَا يُضِيءُ وَلَوْ لَمْ تَمْسَسْهُ نَارٌ نُورٌ عَلَى نُورٍ يَهْدِي اللهُ لِنُورِهِ مَنْ يَشَاءُ وَيَضْرِبُ اللهُ الأَمْثَالَ لِلنَّاسِ وَاللهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ “Allah göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun misali, tıpkı içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. Lamba bir sırça (cam) içinde, o sırça da sanki parlayan incimsi bir yıldız! Bu lamba, ne yalnız doğuya, ne de yalnız batıya mensup olmayan kutlu, pek bereketli bir zeytin ağacından tutuşturulur. Bu öyle bereketli bir ağaç ki, nerdeyse ateş değmeden de yağ ışık verir. Işığı pırıl pırıldır. Allah dilediği kimseyi nûruna iletir, gerçeği anlamaları için insanlara böyle temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.” (Nûr, 24/35) نُورٌ عَلَى نُورٍ Allah, sizi “nûrun ala nûr” olan o yolda sabit kadem eylesin!.. يَا نُورَ النُّورِ، يَا مُنَوِّرَ النُّورِ، يَا مُصَوِّرَ النُّورِ، يَا مُقَدِّرَ النُّورِ؛ نَوِّرْ قُلُوبَنَا، نَوِّرْ عُيُونَنَا، نَوِّرْ أَبْصَارَنَا، نَوِّرْ عُقُولَنَا، نَوِّرْ كُلَّ شَيْءٍ لَنَا؛ يَا عَزِيزُ يَا جَبَّارُ، يَا جَلِيلُ يَا قَهَّارُ، يَا ذَا الْجَلاَلِ وَاْلإِكْرَامِ، يَا حَنَّانُ، يَا مَنَّانُ، يَا اَللهُ يَا هُو، يَا اَللهُ اْلأَحَدُ الصَّمَدُ، يَا اَللهُ الْحَيُّ الْقَيُّومُ، يَا اَللهُ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ؛ اِسْتَجِبْ دَعَوَاتِنَا، وَلاَ تُخَيِّبْ رَجَاءَنَا، وَلاَ تَرُدَّنَا خَائِبِينَ؛ آمِينَ، أَلْفَ أَلْفَ آمِينَ، وَصَلَّى اللهُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلَّمَ (Ey nurların nuru.. ey nurları nurlandıran.. ey nurlara sûret ve şekil veren.. ey nurları takdir eden Rabbimiz!.. Kalblerimizi nurlandır.. gözlerimizi nurlandır.. basar ve basiretlerimizi nurlandır.. akıllarımızı nurlandır.. bizim her şeyimizi nurlandır!.. Ey Aziz, ey Cebbâr, ey Celîl, ey Kahhâr, ey Zülcelâli ve'l-ikrâm, ey Hannân, ey Mennân, ey Allah, ey Hû!.. Ey Ehad ü Samed Allah, ey Hayy ü Kayyûm Allah, ey Rahman ü Rahîm Allah!.. Dualarımızı kabul buyur!.. Beklenti ve ümitlerimizde bizi hüsrana uğratma!.. Sana açılan ellerimizi ve gönüllerimizi mahrum ve nasipsiz olarak geri çevirme!.. Âmin… Binlerce, milyon kere âmin!.. Efendimiz Hazreti Muhammed'e, O'nun güzîde ailesine ve Ashâb-ı Kirâmına salat ü selam edip bunu vesile kılarak talebimizi seslendiriyoruz Rabbimiz!..)
Her Gün 15 Dakika Tefsir 27. Gün
Her Gün 15 Dakika Tefsir, 25.Gün
Her Gün 15 dakika Tefsir 24. Gün
Her Gün 15 Dakika Tefsir 21. Gün
Her Gun 15 Dakika Tefsir, 20. Gün
Her Gün 15 Dakika Tefsir; 19. Gün
Her Gün 15 Dakika Tefsir, 13. Gün
Her Gün 15 Dakika Tefsir 12. Gün
Her Gün 15 Dakika Tefsir 11. Gün
Her Gün 15 Dakika Tefsir 10. Gün
Her Gun 15 Dakika Tefsir 9. Gun
Her Gün 15 Dakika Tefsir, 8. Gün
Her Gun 15 Dakika Tefsir, 7. Bölüm
Ramazan'da Her Gün 15 Dakika Tefsir 5. Gün
Ramazan'da Her Gün 15 Dakika Tefsir 4. Gün
Ramazan'da Her Gün 15 Dakika Tefsir 3. Gün
Ramazan'da Her Gün 15 Dakika Tefsir 2. Gün
Merve Safa Likoğlu ve Hatice Özdemir Tülün Yasin Suresi ile başlıyor bu Ramazan.
Adını 25. ayet-i kerime'de geçen "hadid" kelimesinden almıştır. "Hadid" kelimesi, demir anlamına gelmektedir. Hadid Suresi, "sebbeha" ve "yüsebbihu" kelimeleriyle başlayan ve "Müsebbihat" olarak tanımlanan surelerin ikincisidir. Hadid Suresi, İsra Suresinden sonra "sebbeha lillah" «سبّح لله» ile başlayan yedi Müsebbihat surelerinin ikincisidir. Diğer Müsebbihat sureleri Haşr, Saff, Cuma, Tegâbün, İsra ve A'lâ Suresi'dir. 29 ayetten oluşan Hadid Suresi, Medine'de inmiştir. Mushaf'taki sıralamada 57, iniş sırasına göre 94. suredir. Hadid SuresiAnlamıDemirBaşka İsimleri-SınıfıMedeniNüzul Sırası94Sure Numarası57Cüz27Sayısal BilgilerAyet Sayısı29Kelime Sayısı576Harf Sayısı2545 v t Surenin Tanıtımı Kendisinde büyük bir kuvvet ve sertlik bulunan; insanlara çeşitli faydaları olan "hadid" (demir) kelimesinin 25. ayette geçmesinden dolayı, sure bu adla anılmaktadır. "Sebbeha" ve "yüsebbihu" kelimeleriyle başlayan ve Allah'ı tenzih ve tesbih etmek anlamına gelen Müsebbihat surelerinin ikincisidir. Bazıları, bazı rivayetler esasınca Hadid Suresi'ni, Mekki surelerden saymaktadırlar. Ancak meşhur görüşe göre, Hadid Suresi Medeni surelerdendir. [1] Irak karilerine göre 29 ve başka karilere göre ise, 28 ayettir. Ancak Iraklı karilerin görüşü daha meşhur ve yaygındır. Sure 576 kelime ve 2545 harften oluşmaktadır. Mushaf'taki resmi sırasına göre elli yedinci ve nüzul sırasına göre ise, doksan dördüncü suredir. Sure, Medine'de nazil olan surelerdendir. [2] Boyut ve uzunluk olarak mufassal ve tıval sureler kategorisindendir. [3] Bir hizipten biraz fazladır.[4] Surenin İçeriği: İnfak Etmeye Teşvik Sure, Allah'ı tesbih ve takdisle başlamakta, göklerin ve yeryüzünün altı günde yaratıldığına işaret etmekte, insanlar infak ve borç vermeleri konusunda teşvik edilmekte ve ruhbaniyet nefyedilerek ilahî bağış ve ihsanın sonsuzluğu ile sona ermektedir.[5] Hadid Suresi'nin asıl hedefi, Allah yolunda infak etmeyi teşvik etmektir. Zira surenin birkaç yerinde bu konuya değinmiştir. Allah yolunda infak etmeyi, Allah'a ve Resulü'ne (s.a.a) iman getirmenin menşei olarak yâd etmektedir. [6] İmam Ali'den (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: "Demir'den maksat, demir'in yaratılmasıdır". Yine aynı şekilde İmam Ali (a.s) başka bir rivayette, demir'den maksadın, silah olduğunu beyan etmiştir. [7] Hadid Suresi'nin içerdiği konuları yedi bölümde ele alabiliriz: 1- Tevhid, zikir ve Allah'ın 20 sıfatı; 2- Kur'an'ın azameti ve büyüklüğü; 3- Müminlerin ve münafıkların kıyametteki durumları; 4- Geçmişteki kâfir kavimlerin, başlarından geçenler ve imana davet; 5- Allah yolunda infak etmeye, özellikle de Allah yolunda Cihat etmeye ve dünya malının değersiz olduğuna teşvik; 6- Sosyal adalet; 7- Ruhbaniyetin ve sosyal inzivanın reddedilmesi; [8] Tefsir Üçüncü ayet, Allah'ın sıfatları: Hadid Suresi'nin üçüncü ayet-i kerimesi, Allah için birtakım sıfatlar saymaktadır. Öyle ki bu sayılan sıfatlar hakkında, farklı tefsirler ve yorumlar beyan edilmiştir. Genel olarak bakacak olursak, Allah'ın ilk ve son sıfatlarıyla vasıflandırılması, Allah'ın ebedi ve ezeli olduğuna işaret etmektedir. Zira Allah-u Teâlâ sonsuz bir varlıktır. Yani varlığı özünden ve zatının derinliklerindendir. Öyleyse ezelden beri vardı ve ebediyete kadar da var olacaktır. Allah, varlık âleminin başlangıcıdır. Cihanın fani olmasının ardından var olacak olan, yine O'dur. Öyleyse evvel ve ahir sıfatlarıyla vasıflandırılması özel ve has bir zamanı içermediği gibi, belli bir süreye de işaret etmez. [10] Allah'ın kudret ve ihatasını göz önünde bulunduracak olursak, bizim evvel farz ettiğimiz her şeyden önce Allah vardı ve yine aynı şekilde bizim ahir olarak farz ettiğimiz her şeyden sonra da yine var olacaktır. Yine aynı şekilde Allah-u Teâlâ tüm mahlûkatı kuşattığı için, bütün her şeyden daha dışta ve daha içtedir. Zira tüm içleri ve tüm dışları kuşatmaktadır. [11] Allah'ın zahir ve batın sıfatlarıyla vasıflandırılması; yine aynı şekilde Allah'ın bütün her şeye ihatasının olduğunu beyan eden ba
Sure, “necm” kelimesi (yıldız veya yıldızlar) ve Allah'ın yıldızlara yemin etmesiyle başladığından dolayı bu adı almıştır. [1] Yeminle başlayan surelerin dokuzuncusudur. Aynı şekilde dört Azaim surelerin (secde edilmesi farz olan sureler) üçüncüsüdür. Son ayetinde (62. ayet) secde etmek vaciptir. [2] Farz Tilavet Secdesine Sahip Necm Suresi, içinde tilavet secdesi (Secde ayeti) olan 4 sureden biridir. [3] Tilavet secdesi farz olan surelere “Azaimi” (En üstün ) sureler denilmektedir. [4] Secde tilaveti olan sureleri okumanın hükümlerinden bir diğeri de cünüp şahsın, secde tilaveti olan sure ve ayet-i kerimeleri okumasının haram olmasıdır. [5] [6] Ayet sayısı bazı karilere göre 62 ve bazı karilere göre ise, 61 veya 60'dır; ancak birinci görüş daha doğrudur. Sure, 359 kelime ve 1432 harften oluşmaktadır. Mushaf'taki sırasına göre elli üçüncü ve iniş sırasına göre ise, yirmi üçüncü suredir ve Kur'an-ı Kerim'in 27. cüz'ünde yer almaktadır. [7] Sure, Mekke'de inmiştir. Hacim olarak mufassal surelerden ve tıval kategorisinde bulunmakta ve yarım hizip kadardır. [8] Bazılarının inancına göre, Necm Suresi, Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) Mekke'de aleni olarak, İslam'a davet etmeye başladığı zaman yüksek sesle ve aşikârca okuduğu ilk suredir. [9] İçeriği Bu sure Hz. Muhammed Efendimizin (s.a.a) miracına (5. ayetten 18. ayete kadar) değinmiş ve Peygamber Efendimizin (s.a.a) “Kavseyn” katından daha da yukarı dereceye çıktığını haber vermiştir (bunun ilk bölümü İsra Suresi'nde zikredilmiştir). Müşrik ve putperestlerin, hurafe içerikli inanç ve ibadetleri. Tövbenin istifade şartları. Allah'ın özel lütuf ve mağfireti. İnsan amellerinin her iki cihandaki neticesi. Geçmişte yaşamış bazı kavim ve toplulukların yaşantısından kesitler, surede sunulmaktadır.[10] Tarihi Rivayetler ve Öyküler Necm Suresi, 7-18. ayet-i kerimelerde Allah Resulü'nün (s.a.a) Miraç'a yükselme öyküsü beyan edilmiştir. Bu ayetlerde, Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) Sidretü'l Muntaha'ya ve Cennetü'l Me'va'ya yaklaştığına ve Yüce Allah'ın bazı nişanelerini gördüğüne işaret edilmektedir. Yine aynı şekilde 50-53. ayet-i kerimelerde Ad, Semud, Nuh ve Lut kavimlerinin helak edilişlerine işaret edilmektedir. Meşhur Ayetler وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى Ve kendi dileğiyle söz de söylemedi. Sözü, ancak vahyedilen şeyden ibaret. Necm Suresi / 3 ve 4) Tefsir-i Numune'ye göre, Allah Resulü (s.a.a) heva ve hevesiyle konuşmaz. Bu konu sadece Kur'an ayetleriyle sınırlı olmadığı gibi, Resulullah'ın sünneti olan ‘‘söylem ve eylem''ini de kapsamaktadır. [12] Bu esas üzere bazıları bu ayet-i kerimeyi, Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) Sünneti'nin muteber olduğuna delil ve kanıt olarak sunmaktadır. [13] Yine aynı şekilde Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) ismet makamını ve masum olduğunu ispatlamak için bu ayet-i kerime kullanılmaktadır. [14] El-Burhan Tefsiri'nde bu konu hakkında farklı rivayetler nakledilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.a) İmam Ali'nin (a.s) menzileti ve halafiyeti hakkında konuştuğunda, bazıları Allah Resulü'nün (s.a.a) amcaoğlu hakkında heva ve havesiyle konuştuğunu söylediler. İşte bundan dolayı Necm Suresi'nin ilk ayetleri nazil oldu. [15] ثُمَّ دَنَا فَتَدَلَّى فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى Sonra yaklaştı, yakınlaştı. İki yay kadar kaldı araları, yahut daha da yakın. (Necm Suresi / 8 ve 9) Miraç olayını anlatan ayetler arasında 8. ve 9. ayet-i kerimeler, Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) Yüce Allah ile arasında olan mesafeden bahseden en meşhur ayetlerdir. Bazıları, Allah Resulü (s.a.a) ile araları ‘‘İki yay kadar kaldı'' cümlesinden maksadın Peygamber Efendimiz (s.a.a) ile Cebrail arasındaki mesafenin olduğunu söylemişlerdir. [16] Bazıları da fasıla ve mesafeden maksadın, Peygamber Efendimiz (s.a.a) ile Allah-u Teâlâ arasındaki ‘‘Manevi Şuhud'' olduğuna inanmaktadır. [17] وَأَن لَّيْسَ لِلْإِنسَانِ إِلَّا مَا سَعَى Ve gerçekten de insan, ancak çalıştığını elde eder. (Necm Suresi / 39) Tefsir'de şu şekilde beyan edilm
Tanıtım Sure, zariyat (Ve'z-Zâriyâti Zerva) kelimesi, yeminle tozu toprağa katan rüzgârlar ve mucizevî yaratılış görüngüsü (duyularla anlaşılabilen her şey) ile başlamaktadır. Zariyat, ‘‘Zariye'' kelimesinin çoğuludur ve rüzgârlar anlamına gelmektedir. [2] Bu kelime Kur'an'da yalnızca bu surede geçmiştir. Yeminle başlayan yedinci suredir. Mushaf'taki sıralama itibarıyla elli birinci, [3] iniş sırasına göre ise altmış yedinci suredir. Hacim ve uzunluk olarak tıval-ı mufassal surelerden ve yarım hizip kadardır. [4] İçeriği Surenin başında yüce Allah, ilahi vadenin doğru ve hakiki olduğuna dair arka arkaya ant içerek, uhrevi cezanın kesin ve kati olduğunu vurgulamaktadır. Salih insanların bazı vasıfları zikredilerek, bazı özelliklerine değinilmektedir. Tevhidin bazı nişaneleri. Hz. Musa'nın (a.s) Firavunla olan mücadelesi. Ad, Semud kavimleri ile Salih ve Hud (a.s) peygamberlerin kavimlerinin hikayelerine yer verilmiştir.[5].El Mizan tefsirine göre surenin en önemli konu başlıkları 'kıyamet' ve 'inkar'dır ve sure bunlarla başlayıp bunlarla son bulur. [6] İnatçı ve mutaassıp kavimlerin, geçmiş peygamberler ile mücadelesi, Peygamber Efendimiz'e (s.a.a) teselli verilmesi, muhaliflerin karşısında Allah Resulü'nün (s.a.a) istikamete davet edilmesi. [7] Meşhur Ayetler İnsanın yaratılış hedefi وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ Ve ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Zariyat Suresi / 56) Bu ayet-i kerime, insanın yaratılış gayesinden bahsettiği için birçok kez müfessirlerin dikkatini üzerine çekmiştir. Mecmau'l-Beyan Tefsiri'nde nakledildiğine göre ‘‘Abdullah bin Abbas'' ayet-i kerimenin ne demek isteğini şu şekilde açıklamıştır; Cinler ve insanlar isteseler de istemeseler de, Allah'a kulluk etmeyi ikrar etmek için yaratıldılar. [9] Bazıları da şöyle söylemişlerdir: Ayet-i kerimeden maksat şudur; Ben insanları ve cinleri bana tapmaları ve onlara emir ve nehiyde bulunmam için yarattım. [10] Tabersi, ayet-i kerimenin Allah'ın insanı yaratma gayesini, Allah'a ibadet olarak yorumluyor. Elbette bir grup insan, Allah'a ibadet etmiyor diye yaratılış hedefi batıl oldu anlamına gelmez. Zira hedef ve gaye, insan ve cinin ibadet ve mükâfat'a maruz kalmasıdır. [11] Allame Tabatabai'de ayet-i kerimede beyan edildiği üzere, insanın yaratılış gayesinin sadece ibadet olduğuna inanmaktadır. [12] Allame Tabatabai'ye göre bu ayeti kerimenin, diğer ayet-i kerimelerde beyan edildiği üzere, insanın yaratılış gayesinin Allah'ın rahmeti olduğunu açıklamasıyla herhangi bir çelişkisi bulunmamaktadır. Zira hem ibadet ve hem de Allah'ın rahmeti, insanı yaratılışın asıl hedefi olan saadete ulaştırmaktadır. [13] Tefsir-i Numune'de insanın yaratılış gayesi hakkında; ilim ve farkındalık, insanların sınanması ve Allah'ın rahmeti gibi şıklar zikredilmekte ve sonuç olarak da bu farklı hedeflerin birbirleriyle hiçbir şekilde uyuşmazlık içermediği belirtilmektedir. Tefsir-i Numune'ye göre Kurân'da insanın yaratılış hedefi için zikredilen hedeflerden bazılarının; orta amaç, bazıların nihai hedef, bazılarınınsa nihai hedefin neticesi olduğu konu edilmiştir. Tefsir-i Numune'de ilim ve sınama orta amaç, ibadet etmek nihai hedef, Allah'ın rahmetiyse nihai hedefin neticesi olarak beyan edilmiştir. [14] Meleklerin Hz. İbrahim'in (a.s) Evinde Misafir Olmaları Zariyat Suresi 24-37. Ayet-i kerimeler, meleklerin Hz. İbrahim'e (a.s) misafir olduklarından, Hz. İbrahim'i (a.s) evlat sahibi olmakla müjdelediklerinden ve kendilerinin Lut kavmini azap etmekle görevlendirdiklerini beyan eden bir öyküden bahsetmektedir. Tefsir-i Numune, bu olayı geniş bir şekilde ele alarak açıklamıştır. [15] Bu ayetlerde bahsedildiği üzere, Hz. İbrahim (a.s) ilk başta melekleri tanımıyor ve meleklere akşam yemeğinde Halil İbrahim Sofrası'nı açıyor. Hz. İbrahim (a.s) misafirlerin yemek yemediklerini fark edince, içini bir korku sarıyor ve neden yemek yemediklerini soruyor. Melekler, kendilerini tanıtıyor ve Hz. İbrahim'e (a.s) bir
Hucurat Suresi (Arapça: سورة الحجرات) ismini 4. ayette geçen "hucurat" kelimesinden almaktadır. "Odalar" anlamına gelen hucurat kelimesi, söz konusu ayette peygamberimizin (s.a.a) Mescid-i Nebi'deki evi olarak kullandığı odalara işaret etmektedir. 18 ayetten oluşan sure, Medine'de Mücadele Suresi'nden sonra inmiştir. Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla 49. ve nüzul sırasına göre ise, 106. suredir. Ayet Sayısı18Kelime Sayısı353Harf Sayısı1533 v t e Tanıtım Bu sure, adını odalar veya küçük odalar anlamına gelen "Hucurat" (hücreler) kelimesinden alır. Odalardan maksat, Hz. Fahr-i Kâinat efendimizin (s.a.a) eşlerine ait odalar olduğu, bunların hürmet ve saygınlığının korunması gerektiği, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ashabının, efendimizin evlerine davetli veya davetsiz olarak nasıl gitmeleri gerektiğinin adabını öğretmektedir. Kur'an'ın bütün müfessir ve karilerine göre, ayet sayısı 18, kelime sayısı 353 ve harf sayısı ise, 1533'tür. Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla kırk dokuzuncu ve iniş sırasına göre ise, yüz altıncı suredir. Sure, Medeni surelerdendir. Mesani surelerin sonuncusu, hacim ve boyut olarak da bir hizbin yarısı kadardır. [4] İçeriği Bu sure, toplumsal ahlak, adap ve düzeni ele aldığı gibi, Hz. Peygamberle (s.a.a) muaşeret adabını, araştırılmadan her habere itibar edilmemesi gerektiğini, başkalarına kötü söz söylenmemesi ve gıybet edilmemesini, insanların ayıplarının araştırılmamasını, bazılarının günah olduğu her zanna kapılmaması gerektiğini ve Müslümanların kardeş olarak, kendi aralarında sulh ve barışın tesis edilmesi için çaba ve telaş göstermeleri gerektiğini istemektedir. [5] Danışname-i Kur'an, bu sureyi "ahlak", "edep" ve "toplumsal düzen suresi" olarak adlandırmaktadır. Zira bu sure, Hz. Peygamber Efendimiz'e (s.a.a) karşı davranış biçiminin nasıl olacağının anlatılmasının yanı sıra, şayialara araştırmadan teveccüh etmemeyi, başkaları hakkında gıybet ve kötü söz söylememeyi, insanların ayıbını araştırmaktan uzak durmayı, ihtimaller üzerine yola çıkmayıp, Müslümanlar arasında sulh ve barışın tesis edilmesini istemektedir. [6] Tefsir-i Numune, Hucurat Suresi'nin ihtiva ettiği konuları aşağıda görüldüğü üzere özetlemiştir: Birinci bölüm; Surenin başlangıcında yer alan ve Hz. Peygamber Efendimiz'e (s.a.a) karşı davranış adabını beyan eden ayetlerden oluşmaktadır. İkinci bölüm; En önemli ahlaki ve toplumsal esaslar, bu esasları hayata geçirmenin, camiada birlik-beraberliğin, muhabbettin, samimiyet ve emniyetin oluşmasına neden olan ayetlerden oluşmaktadır. Üçüncü bölüm; Müslümanlar arasında meydana gelebilecek tartışma, sürtüşme ve ihtilaflarla nasıl mücadele edilebileceğiyle ilgili düsturları içeren ayetlerden oluşmaktadır. Dördüncü bölüm; İnsanın Allah katındaki değerinin ölçüsü, takva meselesinin önem ve ehemmiyeti hakkındaki ayetlerden oluşmaktadır. Beşinci bölüm; İmanın sadece sözle olmadığı, kalbi inancın yanı sıra, imanın eser ve etkisinin amelde aşikâr olmasını gerektiren ayetlerden bahsetmektedir. Altıncı bölüm; İslam ve imanın, Allah'ın müminlere hediyesi olduğunu ve bu nedenle müminlerin inanmış kimseler olmalarından dolayı, kimseyi minnet altında bırakmamaları gerektiğini beyan eden ayet-i kerimelerden oluşmaktadır. Yedinci bölüm; Allah'ın ilminden, varlık âlemindeki sırlara ve insanların amellerine vakıf oluşundan bahsetmektedir. Meşhur Ayetler Nebe Ayeti يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا أَن تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ Ey inananlar, buyruktan çıkmış biri, size bir haber getirdi mi doğru, yahut yanlış veya yalan olup olmadığını araştırıp iyice bir anlayın, yoksa bir topluluğa, bilgisizlikle bir kötülükte bulunur da yaptığınıza nâdim oluverirsiniz. ( Hucurat Suresi/6) Fıkıh Usûlü'nde "Nebe" ayetinden çokluca bahsedilmiştir. Fıkıh Usûlü alimleri, bu ayet-i kerimenin ‘‘Haber-i Vahid''in hüccet, delil ve kanıt olduğunu ima ettiğini inceleyerek, araştırmışlardır. Müfessirlerin çoğunlu
Mekke'nin fethinden bahsettiği için "Fetih Suresi" olarak isimlendirilmiştir. 29 ayetten oluşan surenin indiği yer hakkında farklı görüşler vardır. Ancak Medine'de indiği kabul edilmiştir. Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla 48. ve nüzul sırasına göre ise, 112. suredir. Fetih SuresiAnlamıZafer, Galibiyet, FetihBaşka İsimleri-SınıfıMedeniNüzul Sırası111Sure Numarası48Cüz26Sayısal BilgilerAyet Sayısı29Kelime Sayısı560Harf Sayısı2509 v t e Fetih Suresi Mekke'nin fethini peşi sıra getiren Hudeybiye antlaşması ve Mekke'nin fethinden "açık fetih" diye bahsettiğinden dolayı da sureye "Fetih Suresi" denmiştir. Müslümanların şirk ve müşriklere nihai zaferini ortaya koyan Mekke fethi bu surede ele alınmıştır. Ayet sayısı tüm kari ve müfessirlere göre 29'dur. Kelime sayısı 560 ve harf sayısı ise, 2509'dur. Fetih Suresi, Kur'an-ı Kerim'in 26. Cüz'ün de yer almaktadır. [1] Mushaf'taki resmi sırasına göre kırk sekizinci ve iniş sırasına göre ise, yüz on ikinci suredir. Sure Medine'de nazil olmuştur. [2] Fetih'ten Maksat "Fetih'ten maksat nedir ve hangi zaferdir?" noktasında, müfessirler arasında farklı görüşler bulunmaktadır. [3] Müfessirlerin birçoğu, özellikle Ebu'l Futuh-u Razi, Feyz-i Kaşani, "Fi Zilali'l Kur'an" kitabının yazarı ve yine aynı şekilde "el-Mizan" Tefsiri'nin yazarı Allame Tabatabai, Hudeybiye Antlaşması sonrasında Müslümanlara nasip olan zafere işaret ettiğine inanmaktalar. [4] Özellikle "Fetehna" «فتحنا» cümlesinin mazi fiili şeklinde kıraat edilmesi, Fetih meselesinin bu surenin ayetlerinin nazil olmaya başladığı esnada gerçekleştiğini göstermektedir. Hâlbuki o zaman diliminde Hudeybiye antlaşmasından başka bir şey yoktu. Öyleyse Fetih'ten maksat Hudeybiye antlaşmasıdır. Bir grup müfessir de özellikle "Tibyan Tefsiri'nin" yazarı Şeyh Tusi, "Keşşaf Tefsiri'nin" yazarı Zemahşerî, "Tefsir-i Kebir'in" yazarı Fahreddin er-Râzî ve "Mecmau'l Beyan Tefsiri'nin" yazarı Tabersi, fetih'ten maksadın Mekke'nin fethi olduğuna inanmaktalar. Bazı müfessirler de Fetih'ten maksadın Hayber Kalesi'nin fethi olduğuna inanmaktalar. [5] Bazıları ise, Fetih'ten maksadın İslam'ın tüm düşmanlarına karşı güçlü mantık, üstün kanıtlar ve aşikâr mucizeler yoluyla zafer kazanacağına işaret ettiğine inanmaktalar. [6] Bilahare bazıları da Fetih'ten maksadın tüm ilimlerin sırlarının, Allah Resulü (s.a.a) için açıldığına işaret ettiğine inanmaktalar. [7] Konuları "Fetihten" maksadın hangi zafer olduğuna dair müfessirler arasında farklı görüşler vardır. [8] Bu surede, gelecekte yaşanacak olan bazı konular açık ve net bir biçimde ortaya konmuş ve hepsi sonradan yaşanmıştır (1, 18, 19 ve 27. ayetler). Bu sure, devamlı olarak Müslümanların ve Hz. Peygamberin (s.a.a) yarenlerinin fetih ve zaferinden bahsetmekte; onların Mekke'ye gireceklerini ve hac ibadetlerini yapacaklarının müjdesini vermektedir. 18. ayetinde Müslümanların tarihi anlaşmalarından biri olan “Rıdvan Biatı”ndan bahsetmektedir. Sonunda (18. ayetinde) Hz. Resul-ü Kibriya'nın (s.a.a) vefalı ve imanlı ashabı tersim edilmektedir. Arap alfabesinin tüm harfleri bu ayette ve Al-i İmran Suresi'nin 154. ayetinde kullanılmıştır.[9] Tarihi Rivayetler ve Öyküler Hudeybiye barışında zafere işaret. 1-3. ayet-i kerimeler. Bazı Arapların talepleri ve Allah Resulü (s.a.a) ile beraberliği kabul etmemeleri. 11-17. ayet-i kerimeler. Rıdvan biati. 18. ayet-i kerime. Barış sonrasında müminler ile kâfirlerin Mekke'nin kalbinde savaşmamaları. 24. ayet-i kerime. Müminlerin kâfirler tarafından Mescid-i Haram'a girmelerinin ve kurban kesmelerinin engellenmesi. 25. ayet-i kerime. Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) Mescid-i Haram'a girişini rüyasında görmesi. 27. ayet-i kerime. Meşhur Ayetler Biat Ayeti Fetih Suresi'nin 18. ayet-i kerimesi, ‘‘Biat Ayeti'' veya ‘‘Rıdvan Biatı'' bu surenin en önemli ayetlerindendir. لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَهُمْ فَتْحًا قَرِيبًا Ve andolsun
Fetih Suresi (Arapça: سورة الفتح), Mekke'nin fethinden bahsettiği için "Fetih Suresi" olarak isimlendirilmiştir. 29 ayetten oluşan surenin indiği yer hakkında farklı görüşler vardır. Ancak Medine'de indiği kabul edilmiştir. Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla 48. ve nüzul sırasına göre ise, 112. suredir. Fetih SuresiAnlamıZafer, Galibiyet, FetihBaşka İsimleri-SınıfıMedeniNüzul Sırası111Sure Numarası48Cüz26Sayısal BilgilerAyet Sayısı29Kelime Sayısı560Harf Sayısı2509 v t e Fetih Suresi Mekke'nin fethini peşi sıra getiren Hudeybiye antlaşması ve Mekke'nin fethinden "açık fetih" diye bahsettiğinden dolayı da sureye "Fetih Suresi" denmiştir. Müslümanların şirk ve müşriklere nihai zaferini ortaya koyan Mekke fethi bu surede ele alınmıştır. Ayet sayısı tüm kari ve müfessirlere göre 29'dur. Kelime sayısı 560 ve harf sayısı ise, 2509'dur. Fetih Suresi, Kur'an-ı Kerim'in 26. Cüz'ün de yer almaktadır. [1] Mushaf'taki resmi sırasına göre kırk sekizinci ve iniş sırasına göre ise, yüz on ikinci suredir. Sure Medine'de nazil olmuştur. [2] Fetih'ten Maksat "Fetih'ten maksat nedir ve hangi zaferdir?" noktasında, müfessirler arasında farklı görüşler bulunmaktadır. [3] Müfessirlerin birçoğu, özellikle Ebu'l Futuh-u Razi, Feyz-i Kaşani, "Fi Zilali'l Kur'an" kitabının yazarı ve yine aynı şekilde "el-Mizan" Tefsiri'nin yazarı Allame Tabatabai, Hudeybiye Antlaşması sonrasında Müslümanlara nasip olan zafere işaret ettiğine inanmaktalar. [4] Özellikle "Fetehna" «فتحنا» cümlesinin mazi fiili şeklinde kıraat edilmesi, Fetih meselesinin bu surenin ayetlerinin nazil olmaya başladığı esnada gerçekleştiğini göstermektedir. Hâlbuki o zaman diliminde Hudeybiye antlaşmasından başka bir şey yoktu. Öyleyse Fetih'ten maksat Hudeybiye antlaşmasıdır. Bir grup müfessir de özellikle "Tibyan Tefsiri'nin" yazarı Şeyh Tusi, "Keşşaf Tefsiri'nin" yazarı Zemahşerî, "Tefsir-i Kebir'in" yazarı Fahreddin er-Râzî ve "Mecmau'l Beyan Tefsiri'nin" yazarı Tabersi, fetih'ten maksadın Mekke'nin fethi olduğuna inanmaktalar. Bazı müfessirler de Fetih'ten maksadın Hayber Kalesi'nin fethi olduğuna inanmaktalar. [5] Bazıları ise, Fetih'ten maksadın İslam'ın tüm düşmanlarına karşı güçlü mantık, üstün kanıtlar ve aşikâr mucizeler yoluyla zafer kazanacağına işaret ettiğine inanmaktalar. [6] Bilahare bazıları da Fetih'ten maksadın tüm ilimlerin sırlarının, Allah Resulü (s.a.a) için açıldığına işaret ettiğine inanmaktalar. [7] Konuları "Fetihten" maksadın hangi zafer olduğuna dair müfessirler arasında farklı görüşler vardır. [8] Bu surede, gelecekte yaşanacak olan bazı konular açık ve net bir biçimde ortaya konmuş ve hepsi sonradan yaşanmıştır (1, 18, 19 ve 27. ayetler). Bu sure, devamlı olarak Müslümanların ve Hz. Peygamberin (s.a.a) yarenlerinin fetih ve zaferinden bahsetmekte; onların Mekke'ye gireceklerini ve hac ibadetlerini yapacaklarının müjdesini vermektedir. 18. ayetinde Müslümanların tarihi anlaşmalarından biri olan “Rıdvan Biatı”ndan bahsetmektedir. Sonunda (18. ayetinde) Hz. Resul-ü Kibriya'nın (s.a.a) vefalı ve imanlı ashabı tersim edilmektedir. Arap alfabesinin tüm harfleri bu ayette ve Al-i İmran Suresi'nin 154. ayetinde kullanılmıştır.[9] Tarihi Rivayetler ve Öyküler Hudeybiye barışında zafere işaret. 1-3. ayet-i kerimeler. Bazı Arapların talepleri ve Allah Resulü (s.a.a) ile beraberliği kabul etmemeleri. 11-17. ayet-i kerimeler. Rıdvan biati. 18. ayet-i kerime. Barış sonrasında müminler ile kâfirlerin Mekke'nin kalbinde savaşmamaları. 24. ayet-i kerime. Müminlerin kâfirler tarafından Mescid-i Haram'a girmelerinin ve kurban kesmelerinin engellenmesi. 25. ayet-i kerime. Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) Mescid-i Haram'a girişini rüyasında görmesi. 27. ayet-i kerime. Meşhur Ayetler Biat Ayeti Fetih Suresi'nin 18. ayet-i kerimesi, ‘‘Biat Ayeti'' veya ‘‘Rıdvan Biatı'' bu surenin en önemli ayetlerindendir. لَقَدْ رَضِيَ اللَّهُ عَنِ الْمُؤْمِنِينَ إِذْ يُبَايِعُونَكَ تَحْتَ الشَّجَرَةِ فَعَلِمَ مَا فِي قُلُوبِهِمْ فَأَنزَلَ السَّكِينَةَ عَلَيْهِمْ وَأَثَابَ
Sure, kâfirlerin duhan (duman) ile azap olunacağına dair ayetlerin (10. ayetten 15. ayete kadar) geçmesinden dolayı bu ismi almıştır. [1]Mukatta harflerle başlayan (ha-mim) yirmi beşinci sure, havamim surelerinin beşincisi ve yine yeminle başlayan surelerin beşincisidir. Küfe karilerine göre ayet sayısı 59 ve başka karilere göre ise, 56 veya 57'dir. Ancak birinci görüş daha doğru ve meşhurdur. Kelime sayısı 346 ve harf sayısı ise, 1.475'tir. Mushaf'taki resmi sıralamaya göre kırk dördüncü,[2] iniş sırasına göre ise, altmış dördüncü suredir. Sure, Mekke'de nazil olmuştur. Hacim olarak mesani surelerden ve bir hizipten daha azdır. El-Mizan'da yazılanlara göre Duhan Suresi'nin asıl hedefi, Kur'an'ın hakkaniyetinde tereddüt edenleri tehdit etmektir. Duhan Suresi, Kur'an'ın Kadir gecesinde Allah tarafından insanları hidayet etmek için nazil olduğunu beyan etmektedir. Ancak kâfirler heva ve heveslerinden ötürü Kur'an'dan şek etmekteler. Daha sonra onlar, dünyevi ve uhrevi azaplara duçar olacakları noktasında uyarılmaktadır. [4] Tefsir-i Numune'ye göre, Duhan Suresi diğer Mekki sureler gibi genellikle akait konularından bahsetmiştir. Tevhid, Mead ve Kur'an, surenin üç asıl ana temasıdır. Buna ilave olarak kâfirlerin azapları, İsrailoğulları ve Hz. Musa'nın (a.s) öyküsü, Firavun ve kavmi, yaratılış felsefesi gibi konular ele alınmıştır. Bu surede kıyameti inkâr eden kimselere değinilmekte, Allah'ın göklerde, yerde ve ikisi arasında olanları boşuna yaratmadığı ve herkesin ceza günü yaptıklarının karşılığını alacağı hatırlatılmaktadır. Kıyametin nişane ve sahneleri sergilenmekte ve günahkârların o günkü durumu tersim edilmektedir. Hz. Musa'nın (a.s) hikayesinin bir bölümüne değinilmekte, Firavun ve kavminin ibret verici akıbetleri gözler önüne serilmektedir.[5] Tarihi Rivayetler ve Öyküler İsrailoğulları ve Hz. Musa'nın (a.s) Öyküsü: Hz. Musa'nın (a.s) risaleti, Müminlerin Mısır'dan çıkması için Allah'ın emri, denizden geçiş, İsrailoğullarının kurtuluşu, Firavun'un sularda boğulması ve İsrailoğullarının âlemlere olan üstünlüğü; 15-32. ayet-i kerimeler. Fazilet ve Özellikleri Allah Resulü'nden (s.a.a) nakledilen bir hadis-i şerife göre: Her kim Duhan Suresi'ni Cuma akşamı (Perşembe günü akşam) okursa, günahları bağışlanır. [7] Yine aynı şekilde İmam Sadık'tan (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Her kim Duhan Suresi'ni farz ve sünnet namazlarında okursa, Allah-u Teâlâ onu kıyamet gününde müminlerin safında haşredecek, onu kendi arşının gölgesinde karar kılacak, amellerinin hesaplanmasında kolaylık tanıyacak ve amel defterini sağ eline verecektir. [8] Mefatihu'l-Cinan kitabında yazılana göre, Ramazan ayının 23. gecesi yani Kadir gecesi amellerinden birinin de Duhan Suresi'ni okumak olduğu belirtilmiştir
(Arapça: سورة المومن ) veya Gafir Suresi (سورة غافر); Firavun ailesinden olan mümin bir kişiden bahsedildiği için “Mümin” adını almıştır. “Gafir” (bağışlayan) ismini de, Allah'ın günahları bağışlayıcı sıfatından bahseden 3. ayetteki "Gâfir" kelimesinden hareketle almıştır.Bu sureye verilen adlardan bir diğeri de "Tavl"dır. Sure, 85 ayettir. Mekke'de, Zümer Suresinden sonra inmiştir. Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla 40 ve iniş tarihine göre ise, 50. suredir. Mü'min Suresi, "Hâ-Mîm" harfleriyle başlayan yedi surenin ilkidir.Bu sureye “Gafir” demelerinin nedeni, “Gafir” isminin Allah'ın isim ve sıfatlarından olduğundan ve ayrıca üçüncü ayetinde geçen “Gafiru'z-Zenb” kelimesinden aldığından dolayıdır. [1] Aynı zamanda rahmet, mağfiret ve umut vermesinin de “Gafir” olarak adlandırılmasında önemli bir rolü vardır.[2] Firavun ailesinden olan mümin bir kişiden bahsedildiği için de “Mümin Suresi” adını almıştır.[3] "Tavl" da bu sureye verilen adlardan bir diğeridir.[4] Zira surenin üçüncü ayetinde Allah-u Teâlâ, “Zitavl” (güçlü) olarak tanıtılmıştır. Bu kelime de Allah'ın sıfat ve isimlerindendir. Surenin bir diğer adı ise “Ha-Mim ula”dır. Çünkü "Hâ-Mîm" harfleriyle başlayan yedi surenin ilkidir. Gafir Suresi "Hâ-Mîm" harfleriyle başlayan yedi surenin ilkidir. Bu surenin de dâhil olduğu "Ha-Him"le başlayan yedi sureye "Havamim" veya “Hamimat” (Hamim'ler) denir. Mukatta harfleriyle başlayan yirmi dokuz surenin yirmi birincisidir. Kufe ve Şam karilerine göre 85, Hicaz karilerine göre 84 ve Basra karilerine göre ise, 82 ayettir. Ancak birinci görüş daha doğru ve meşhurdur. Sure 1228 kelime ve 5109 harften oluşmaktadır. Mushaf sırasına göre kırkıncı,[5] iniş sırasına göre ise, ellinci suredir. Sure Mekke'de inmiştir. Hacim olarak mesani surelerden ve tam olarak yarım cüzdür.[6]Gafir Suresi, Mekki surelerden olup, nüzul sırasına göre Allah Resulü'ne (s.a.a) nazil olan 60. suredir. [7] El-Mizan tefsirine göre Gafir Suresi'nin asıl ekseni, Kur'an'ı ortadan kaldırmak için çalışan kâfirlerin cidal ve anlaşmazlıklarını batıl etmek için nazil olmasıdır. Hal böyleyken, Allah-u Teâlâ onlara vaat etmiş olduğu azapları hatırlatmaktadır. [8] Bu surede bazı ilahi sıfatlar açıklanmakta, insanlar Allah'a dua ve yakarışa çağrılmakta, duayı terk etmenin Allah katında tekebbür sayıldığı ve bundan sakınılması gerektiği istenerek, müminlerin ve peygamberlerin bazı duaları nakledilmektedir. İnsanın yaratılışına, mead, diriliş, haşır ve neşir konularına, Hz. Musa, (a.s) Hz. Harun (a.s), Firavun, Haman ve Karun hikayelerine değinilmektedir Meşhur Ayetler Duanın Kabul Olması وَقَالَ رَبُّكُمُ ادْعُونِي أَسْتَجِبْ لَكُمْ Ve Rabbiniz dedi ki: Çağırın beni, icâbet edeyim size (Mü'min Suresi / 60) Bu ayet-i kerimenin açıklamasında, duanın önemi ve kabul olma şartlarıyla ilgili birçok rivayet Tefsir-i Numune'de nakledilmiştir: Dua ibadettir ve çoğunlukla duayla meşgul olan kimse, çoğunlukla ibadetle meşgul olan kimseden daha iyi ve daha hayırlıdır. Bu rivayetlerde şu şekilde beyan edilmiştir: Allah katında birçok makam vardır ve o makamları elde etmek, sadece duayla olur. Dua etmek, Kur'an okumaktan daha iyidir. [11] Dört Grubun Duası Kabul Olmaz: 1-Evinde oturup da Allah'tan rızık isteyen kimse. 2-Eşinden razı olmayan ve ondan kurtulmak için dua eden adam (ona şu şekilde söylenecektir; (boşanma hakkına sahip değil misin?) 3-Malını boş yere israf eden ve Allah'tan rızık isteyen kimse. 4-Şahit olmaksızın birine borç veren şahıs (borç alan, aldığı borcu inkâr ettiğinde). Bu şahsa şöyle söylenecektir: “Sana borç verdiğinde şahit tut” diye demedim mi? [12] 28-45. ayet-i kerimeler ‘‘Mü'min-i Al-i Firavun'' hikayesine yer vermektedir. Firavun'un amcasının oğlu ve aynı zamanda hazinedarı olan Mü'min-i Al-i Firavun, uzun yıllar tüm yaşamı boyunca imanını Firavundan gizlemiştir. [13] Firavun, her ne zaman Mü'min-i Al-i Firavun'dan şüphelenecek olsa, Mü'min-i Al-i Firavun takiye eder, tevriye yaparak canını muhafaza ederdi. [14] Hz. Musa (a.s) aleni olarak dav
Zümer Suresi (Arapça: سورة الزمر) adını 71 ve 73. âyet-i kerimelerde geçen "Zümer" kelimesinden almıştır. "Zümer", zümreler, gruplar anlamına gelmektedir. Bu sureye "Guraf" da denilmektedir. "Oda ve köşk" manasına gelen bu kelime, surenin 20. ayetinde geçmektedir. Sure, 75 ayettir.Mekke döneminin ortalarında, Sebe Suresi'nden sonra inmiştir. Allah'ın rahmetinden ümit kesilmemesi gerektiğini belirten 53. ayetten itibaren, üç veya yedi ayetin, Medine döneminde indiği yönünde rivayetler bulunmaktadır. Mushaf'taki resmi sırası itibarıyla 39, iniş tarihine göre ise 59. suredir. Tanıtım Zümer kelimesi, (Gruplar) Kur'an'da her ikisi de bu surede olmak üzere iki kez geçmiştir (71. ve 73. Ayetlerde). Bu ayetler cennetliklerin, cennete götürülmesine ve cehennemliklerin ise cehenneme sürülmesine değinmektedir. Surenin bir diğer adı ise oda, köşk ve stant anlamına gelen “Guraf”tır. Bu kelime, iki kez bu surenin 20. Ayetinde geçmiştir. Buradaki maksat, cennetteki köşk anlamındadır. Surenin bir diğer adı “Suretü'l-Arap”tır. Zira surenin 28. Ayetinde, Kur'an; Arap sıfatıyla vasıflandırılmıştır.[1] İçeriği Ayet sayısı 75, bazı karilere göre 73 ve başka bir grup kariye göre ise 72'dir, ancak birinci görüş daha doğrudur. Kelime sayısı 1.180, harf sayısı ise 4.871'dir. Mushaf'taki resmi sıralamaya göre otuz dokuzuncu,[2] iniş sırasına göre ise elli dokuzuncu suredir. Sure, Mekke'de nazil olmuştur. Hacim olarak, mesani surelerden ve yarım cüz kadardır.[3] Bu sure'de; Tevhidin eserleri, Allah'ın çocuk edinmekten tenzih edilmesi, halisçe ibadet edilmesi, insanların ihtiyaç ve ıstırar durumunda Allah'a yöneldiği, ancak genişliğe ve huzura çıkıldığında gaflete düşüldüğü, mead ve yeniden dirilme olayı, kıyametteki mümin ve kâfirlerin durumları, akıl edenlerle akıl etmeyenlerin bir olmadığı gibi konulara temas edilmiştir. [4] Tefsir خَلْقٍ فِي ظُلُمَاتٍ ثَلَاثٍ Üç karanlık içinde yaratıştan yaratışa düşürür (Zümer Suresi / 6) Üç Karanlıktan Maksat: Allame Tabatabai, el-Mizan Tefsirinde [6] Ayetullah Mekarim Şirazi, Tefsir-i Numune'de [7] Şu şekilde açıklamada bulunmuşlardır: Kur'an-ı Kerim'de yer alan şu ayet-i kerimeden de (فی بطون امهاتکم) ‘‘Sizi analarınızın karınlarında'' anlaşılacağı üzere üç karanlıktan maksat; hamilelik döneminde ki anne karnındaki, rahimdeki ve Amniyotik kese'deki (bebeğin içinde bulunduğu su kesesi) karanlıktır. Ancak bazı tefsirciler, üç karanlıktan maksadın; Amniyotik kese (bebeğin içinde bulunduğu su kesesi) olduğu yönünde yorumlar yapmışlardır. Cenin, Amniyotik kesenin içerisindedir. Amniyotik kese, cenini korumak için üç kat kalın zarla kaplıdır. [8] Bu ayet-i kerimeden, Kur'an-ı Kerim'in mucizelerinden biri olarak bahsedilmektedir. Meşhur Ayetler  Nesih Hattıyla Yazılmış Zümer Suresi 7. Ayet-i Kerimesi  Hâkim Ganam'ın Sülüs Hattıyla Yazmış Olduğu Zümer Suresi 53. Ayet-i Kerimesi وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَى ve hiçbir kimse, bir başkasının yükünü yüklenemez (Zümer Suresi / 7) Bu ayet-i kerime, İlahi adaleti anlatmaya çalışmaktadır yani; hiçbir kimse onu çok sevmesine rağmen, bir başkasının günahını üstlenmeye razı olamayacaktır. [9] الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ الْقَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ هَدَاهُمُ اللَّهُ وَأُوْلَئِكَ هُمْ أُوْلُوا الْأَلْبَابِ O kullarım ki sözü dinlerler de en güzeline uyarlar, onlar, öyle kişilerdir ki Allah, doğru yola sevk etmiştir onları ve onlardır aklı başında bulunanların ta kendileri. (Zümer Suresi / 17) Bu ayet-i kerime, Müslümanların farklı konularda özgürce düşünceye ve özgürce seçme hakkına sahip olduklarını beyan etmektedir. Ayet-i kerime, Müminlere başkalarının sözlerini mütalaa edip araştırma izni veriyor. İyice araştırdıktan sonra, seçmeleri gerektiğini belirtiyor. Bu ayet-i kerime, özgür düşünceyi teşvik ettiği için meşhur olmuştur. إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ Şüphe yok ki sen de öleceksin ve onlar da ölecekler. (Zümer Suresi / 30) Ayet-i kerime, Allah Resulü'ne (s.a.a) hitaptır; Bu ayet-i kerime, ölümün genel anla
Kur'an'ın 33. ve Medeni surelerindendir. "Ahzab" kelimesi, "hizb"in çoğuludur. Hizb; grup, parti, bölük, topluluk anlamlara gelir. [1] Kur'an'ın dörtte birine ve her gün okunması alışkanlık haline gelen dua demetine de "hizip" denir.Müslümanlara karşı savaşmak üzere toplanıp, Medine'yi kuşatmaya gelen ve Hendek (diğer adıyla Ahzab) Savaşı'na sebep olan düşman kuvvetlerine "ahzab" denilmiş, surenin bir bölümünde bu savaştan bahsedildiği için de bu sureye "Ahzab Suresi" adı verilmiştir. Boyut olarak mesani ve nispeten orta boyutludur.[5] Üsve ( Güzel bir örnek ) Ayeti لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ Andolsun ki Allah'ın Resûlünde, sizin için uyulacak en güzel bir örnek var ( Ahzab Suresi / 21 ) El-Mizan tefsirinde yazıldığına göre, bu ayet-i kerime İslam peygamberinin (s.a.a) risaletinin hükümlerini beyan eden ayet-i kerimelerden biridir. Bu hüküm esasınca, Müslümanlar hem konuşmada, hem davranışta peygamberi takip etmeli ve onun Allah yolundaki çabasını kendilerine örnek almalıdırlar Tathir Ayeti İmam Ali (a.s) Türbesinin Kapısında Yazılı Tathir Ayeti إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا Ancak ve ancak Allah, ey Ehl-i Beyt, sizden her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tam bir temizlikle tertemiz bir hale getirmek diler. ( Ahzab Suresi / 33 ) Ahzab Suresi 33. ayet-i kerimenin bu bölümü ‘‘Tathir Ayeti'' olarak meşhurdur. Bu ayet-i kerimede, Yüce Allah'ın iradesiyle Ehlibeyt'ten (a.s) her çeşit pislik ve suç giderilerek, tertemiz kılınmıştır. Şii alimler, İmamların (a.s) ismetini ve masum oluşlarını bu ayet-i kerime sayesinde ispatlamaktadırlar Salâvat Ayeti إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا Şüphe yok ki Allah ve melekleri, salâvat getirir Peygambere; ey inananlar, siz de ona salâvat getirin, tam teslîm olarak da selâm verin. ( Ahzab Suresi / 56 ) Bu ayet-i kerime, akşam namazının ardından okunması tavsiye edilen ayet-i kerimelerdendir. [16] İran'da Şii camilerinde her namazdan sonra, bir kişi bu ayet-i kerimeyi yüksek sesle okur ve namaz kılanlar yüksek sesle 3 kez salâvat getirirler. Şii ve Sünni kaynak kitaplarında nakledilen rivayetler esasınca, Peygamber Efendimize (s.a.a) salâvat getirildiği zaman, Ehlibeyt'ine de (a.s) selam gönderilmelidir. [17] Hicap Ayeti يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِينَ يُدْنِينَ عَلَيْهِنَّ مِن جَلَابِيبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا Ey Peygamber, eşlerine ve kızlarına ve inananların kadınlarına söyle; dışarı çıkacakları vakit dışarıya mahsus elbiselerini giysinler; bu, onların tanınıp incinmemelerini daha iyi sağlar ve Allah, suçları örter, rahîmdir. (Ahzab Suresi / 59 ) Tefsircilerin dediğine göre, ayet-i kerime Müslüman kadınların kamil bir şekilde hicaba bürünmelerini emrediyor ve bu işin onlar açısından daha hayırlı olduğunu açıklıyor. Zira bu şekilde kadınlar erkeklerin eziyetlerine daha az maruz kalacaklardır. [18] Emanet Ayeti إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ إِنَّهُ كَانَ ظَلُومًا جَهُولًا Şüphe yok ki biz arzettik emâneti göklere ve yeryüzüne ve dağlara, derken onlar, onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular ve onu yükledik insana; şüphe yok ki çok zâlim oldu, çok bilgisiz bir hâle geldi. (Ahzab Suresi / 72 ) Müslüman tefsirciler "Emanet" «امانت» sözcüğünün tefsiri üzerinde fazlaca durmuşlar ve bu alanda birçok farklı görüş bildirmişlerdir. Tefsir kitaplarında ‘‘Emanet'' sözcüğü için dini teklifler, Allah'ı tanımak, özgür irade, akıl ve İlahi velayet gibi mısdaklar beyan edilmiştir
Kasas Suresi (Arapça: سورة القصص) adını, 25. ayette geçen "Kasas" kelimesinden almıştır. "Kasas", "kıssalar, olaylar, hikâyeler" anlamına gelmektedir. "Musa ve Firavun" suresi de denir. Mekkidir. Ayet:88 Kelime:1443 Harf:5933Kasas Suresi, Allah'ın birliği, peygamberlik ve öldükten sonra dirilme gibi inanç konularına önem veren surelerdendir. Bu sure izlediği yol ve varacağı hedef bakımından Neml ve Şuarâ sûreleri ile aynıdır. Aynı zamanda, iniş sebepleri bakımından da birbirlerine uygundurlar. Bu sure, kendinden önce gelen iki surede kısaca anlatılan konuları açıklar veya tamamlar. Tanıtım İsimlendirilmesi Hikâye ve olaylara yer verdiği veya bazı peygamberlerin hikâyelerine değindiği için bu adı almıştır.[1] Hz. Musa'nın (a.s) hikâyesi bu surede ayrıntılı bir biçimde ele alınmıştır. (3. ayetten 46. ayete kadar) Nüzul Sırası ve Yeri Surenin bir diğer adı “Musa ve Firavun'dur”. Mukatta harfler ile (ta-sin-mim) başlayan on dördüncü suredir ve Mekke'de nazil olmuştur. Mushaf'taki resmi sıralamasına göre yirmi sekizinci ve iniş sırasına göre ise, kırk dokuzuncu suredir.[2] Ayet Sayısı ve Diğer Özellikleri Sure 88 ayettir. Ancak bazı karilere göre 87 ayettir. Birinci görüş daha doğru ve meşhurdur. Kelime sayısı 1443 ve harf sayısı ise, 5933'tür. Hacim olarak Kur'an'ın orta boyutlu surelerindendir. Yarım cüzden biraz çoktur.[3]Kasas Suresi, Mukatta harfler olan «طسم» ‘‘Ta-Sin-Mim'' ile başladığından dolayı, ‘‘Tavasin'' sureleri grubundan sayılmıştır.[4] İçeriği Kasas Suresi, Hz. Musa'nın (a.s) doğumundan Firavun'a karşı zafer kazanması ve Tevrat'ın nazil olmasına kadar gerçekleşen olayları beyan etmiştir. Bu sure, Firavunun gücü, kudreti ve İsrailoğullarına karşı uyguladığı zulümlere değinerek, aslında İsrailoğullarının hiçbir güce ve kuvvete sahip olmadığı halde Firavuna karşı nasıl da zafer kazandığını gözler önüne sermektedir.[5] Hz. Musa (a.s) ve Firavun'un hikayesi surenin başında, Karun'un hikayesi ise surenin sonunda yer almıştır. Hikâyelerin içinde Müslümanlara tüm gücün Allah'ın elinde olduğu ve onlara yardım ettiği belirtilmekte, Firavun ve Karun'un zahiri malının ise, Allah'ın kudreti karşısında bir şey olmadığı hatırlatılmaktadır. Sure'de, Hz. Musa (a.s) ve Hz. Şuayb'ın (a.s) hikâyesi, Hz. Musa'nın, (a.s) Hz. Şuayb'ın (a.s) kızıyla evlilik olayı, Hz. Musa'nın (a.s) kardeşi Hz. Harun'un (a.s) fesahat ve belagati, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) müjdelenmesi, fetih ve zaferle vatana dönüş, güzel amellerin karşılığının birkaç kat olduğu, kötü amellerin karşılığının ise kendisi kadar olduğu gibi konulara yer verilmiştir.[6]Seyyid Muhammed Hüseyin Tabatabai'nin görüşüne göre, bu öykünün anlatılmasının asıl nedeni, o dönem Mekke'de sayıca az ve zayıf olan müminlere ümit vermekdi. [7] Meşhur Ayet وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ Ve biz ise yeryüzünde zayıf bir hâle getirilmesi istenenlere lütfetmeyi ve onları, halka rehber kılmayı ve yeryüzüne, onları miras bırakmayı dilemedeydik. (Kasas Suresi / 5) Mehdilik konularında, bu ayet-i kerimeden çokluca bahsedilmektedir. Şu şekilde söyleyenler de vardır: Ayet-i kerime, İsrailoğullarının Firavun ve taraftarlarına karşı zafer kazanmasından bahsetse de, tarih boyunca cereyan eden İlahi sünnetin de açıklayıcısıdır. Tefsir-i Numune'de yazılanlara göre, bu ayet-i kerime tüm milletleri “hakkın batıla karşı zafer kazanması” konusunda ve mustazafları ise, hükümete ulaşacakları noktasında müjdelemektedir. [10] İmam Ali'den (a.s) nakledilen bir rivayete göre, ayetin müjdelemesi Ehlibeyt'i de (a.s) kapsamaktadır. [11] Fazilet ve Özellikleri İmam Sadık'tan (a.s) şöyle bir rivayet nakledilmiştir: Her kim Neml, Şuara ve Kasas surelerini Cuma akşamı okursa, Allah'ın dostlarından olacak, Allah'ın rahmetinin civarında yer alacak, hiçbir zaman zorluğa duçar olmayacak ve ahrette ise, razı olduğu miktarda hatta razı olduğu miktardan daha fazla
5. Cüz(Hatim Meal Tefsiri HDKD)
Nas suresi episodu olup ; orijinal elmalı tefsiri sadeleştirilmiş tefsiri ve meali Kur'an tilaveti segmentlerinden oluşan bir podcastlar episodudur.
Yaşar Hocamız, Kur'ân-ı Kerim okumayı veilmihal bilgilerini babasından öğrenir. Yedi yaşındaiken babası, Rahmet-i Rahman'a kavuşur.İlkokulu Beşiktaş'ta, Esma Sultan'da okuyanHocamız, sonra Kabataş Lisesine geçer. CelâleddinÖktem, Nihat Sami Banarlı, Faruk Na
Hz. İsa aleyhisselâm, marifetullah ve muhabbetullahın enileri noktasında olan bir zat olarak geçici dünya metalarıkarşısında tam bir istiğna ve iffet abidesi olarak yaşamışve insanlara da böyle yaşamayı ders vermiştir.
Batı yorumbilimi (tefsir ilmi, hermeneutics), Üstad Bediüzzaman Said NursiHazretlerinin, eşyaya mânâ vermeye dair getirdiği prensiplerle karşılaştırılabilir.Bediüzzaman'ın manevi olarak çizdiği eşyayı anlamlandırma yol haritası,Batı yorumbiliminde de yeni ufuklar açabilir.
Bir şifa, bir açılış, bir huzur kaynağı olan ilk sȗre hamd ile başlıyordu. Bu kelimeyi en iyi Ahmed ve Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) isimleri açıklayabilirdi. Bu arada ken-dini büyük bir âlemin kapısında hissetti. Bu âlem, dünya ve ukbayı içine alan bir âlemdi. Bu âlem, rahmet ve hidayet yağmurlarının yağdı-ğı bir âlemdi. Dışarıdaki yağmur da gönüldeki sevgi de o âlemden akıp geliyordu.