POPULARITY
Categories
İmamoğluna şok anket darbesi! Katılımcıların yaklaşık yüzde 64'ü İmamoğlu'nun yolsuzluk yaptığına inandıklarını bu nedenlerle aklanmasının mümkün olmadığını ve Cumhurbaşkanı adayı olamayacağını açıkça ankette yaptıkları değerlendirmelerde ifade ettiler.
Şimdi Türkiye için yepyeni bir dönem başlıyor. Hem Türkiye için hem Türkiye düşmanları ya da rakipleri için. Bundan sonra yeni savaş alanı; Ekonomi ve teknolojide. PKK'ya silah bıraktıran küresel terör destekçileri Türkiye'ye olan düşmanlığını bırakmadı, strateji değiştirdi.
Bu padcast bölümünde konuştuklarım ve hatta konuşabildiklerim benim için kıymetli. Bundan iki ay önce, burada size ses verdiğim konular hakkında benim de bir fikrim yoktu. Mart ayı bana çok şey öğretti. Nisan ayı büyüttü. İçinden geçtiğim sürece şimdi ayna tutabiliyor ve yorum katabiliyorum. Bu bağlamda önce kendime kocaman bir teşekkür ediyorum. Ruhumu, bedenimi, iç görümü onurlandırıyorum. Ve ardından bu bölümün mimarı olan babamı onurlandırıyorum. İyi ki varsın, iyi ki babam oldun, iyi ki birbirimizi seçtik. Katkı olduğun her şey için. Ve buradayken olamadığın ama bundan sonra katkı olmaya devam edeceğin her şey için…Babam İhsan Karacığan'ın anısına…Support the showarkafonhikayeleri.podcast@gmail.com https://instagram.com/arkafonhikayeleri?utm_source=qrYouTube: https://www.youtube.com/channel/UC11V-FdnYq0_yqCP5BUayrg
“Ey ademoğulları; her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin; yiyin için ama israf etmeyin. Çünkü O; israf edenleri sevmez.” (A'raf 31)“De ki: Allah´ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.” A'raf 32"Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir." (İsra 27)İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: Cahiliyye Arap kabileleri, Kabe'yi çırılçıplak olarak tavaf ederlerdi. Bunu, erkekleri gündüz, kadınları da geceleyin yaparlardı. Minâ'da mescide, ibadet ettikleri yere geldiklerinde, elbiselerini tamamen çıkararak, o yere çırılçıplak girer ve "Biz, içinde (giyinik iken) günah işlediğimiz elbiselerle tavaf (ibadet) etmeyiz" derlerdi. Bazıları da şöyle derlerdi: "Biz bunu, uğur sayarak yapıyoruz. Elbiselerimizi soyup attığımız gibi, günahlarımızdan da soyunup kurtulmuş oluyoruz." Onlar elbiseleri ile ibadet ediyor, yaşayacak kadar yiyor, et ve iç yağı yemiyorlardı. Bundan dolayı, müslümanlar, "Ya Resûlallah, bizim böyle yapmamız daha münasiptir" deyince, Cenâb-ı Hak bu ayeti indirdi. Bu, "Elbiselerinizi giyiniz, et ve iç yağı yiyiniz, (içilecek şeyleri) içiniz, ama israf etmeyiniz" demektir.Ayetteki "Zînetinizi alın"sözü, bir emirdir. Emrin zahiri vücûb (farziyyet) ifade eder. Dolayısiyle bu, her namaz kılındığında setr-i avretin vacib olduğunu gösterir.Bu, Ebu Bekr el-Esam'ın görüşüdür. Buna göre ayette bahsedilen israftan murad, cahiliyye Araplarının "bahire" ve "sâibe" gibi hayvanları haram saymalarıdır. Çünkü onlar o hayvanları, mülkiyetlerinden çıkarıyor ve onlardan istifade etmiyorlardı. Yine onlar hacc yaparlarken, Allah'ın kendilerine helal kıldığı bazı şeyleri haram sayıyorlardı. İşte bu da israftır.Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Çünkü O, israf edenleri sevmez" buyurmuştur. Bu cümle, tehdidin doruk noktasını ifade eder. Zira, Allah'ın sevmediği herkes, sevabtan mahrum olarak kalır. Çünkü, Allah'ın kulunu sevmesi, ona mükâfatını ve sevabını ulaştırarak vermesi demektir. O halde, bu sevginin olmaması, sevabın ve mükâfatın olmaması demektir. Her ne zaman sevab bulunmazsa, orada ceza söz konusu demektir.Bu, bütün zînet çeşitlerini içine alan bir kelimedir. Böylece, ayette bahsedilen zînetin hükmüne, her türlü süsleme çeşitleri, bedeni her türlü şeyden temizleme, binecek şeyler ve her türlü takı çeşitleri dahil olur. Çünkü, bütün bunların hepsi bir zînettir. Eğer erkeklere, altın ve ipeğin haram olduğu hususunda bir nass (hadis) bulunmasaydı, bunlar da bu umûmî ifadenin hükmüne dahil olurlardı.Yine, ayette bahsedilen "temiz ve hoş rızıklar..." ifadesinin kapsamına, her türlü yiyecek ve içeceklerden leziz ve iştah çekici olanları girdiği gibi, aynı şekilde bunun hükmüne kadınlar ve güzel kokulardan faydalanmak da dahildir. Osman İbn Maz'ûn'dan rivayet edildiğine göre o, Hz. Peygamber (s.a.s)'e gelerek, "Nefsimin bana telkini, kendimi hadım etmeme karar verme hususunda bana üstün geldi..." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Yavaş ol, ey Osman! Benim ümmetimin hadımlığı, oruçtur" buyurdu. Bunun üzerine Osman, "Nefsim bana, ruhban olmamı telkin ediyor" dedi. Buna karşılık Hz. Peygamber, "Benim ümmetimin ruhbanlığı, namaz vaktini beklemek için, mescidlerde beklemektir" buyurdu. O, "Nefsim bana, yeryüzünde seyahat etmemi telkin ediyor" deyince, Hz. Peygamber "Benim ümmetimin seyahati, savaşmak, hacc ve umre yapmaktır"; O, "Nefsim bana, malik olduğum bütün şeyi elden çıkarmamı telkin ediyor" deyince, Hz. Peygamber, "(Bu hususta) evla olan, senin, kendin ve çoluk çocuğuna harcaman, yetim ve yoksula acıman ve onlara bundan daha iyisini vermendir." O, "Nefsim bana, eşimle cima etmememi telkin ediyor" deyince,
7 Nisan'da, gecenin ilerleyen saatlerinde, Oval Ofis'te ABD Başkanı Trump ve İsrail Başbakanı Netanyahu'nun yaptığı açıklamalar tarihe geçti. Oval Ofis'teki o toplantıda Trump, konu Suriye ve Türkiye'den açılınca, İsrail Başbakanına “Makul ol” dedi. Bundan sonraki en önemli soru şudur: Netanyahu makul ya da akıllı olacak mı? Bu konuda bir öngörüm var. İkinci soru da şudur: Türkiye-İsrail arasında kurulmakta olan çatışmasızlık mekanizması ne anlama geliyor? Anlatayım…
Soykırım suçu işlediği için Uluslararası Ceza Mahkemesinin hakkında yakalama kararı verdiği İsrail Başbakanı Netenyahu, Macaristan gezisinden hemen sonra ABD Başkanı Trump tarafından alelacele çağrıldı. Çünkü İsrail, Türkiye'nin Suriye'de barış ve huzur adına yaptığı bütün çalışmaları kendi varlığına yönelik bir tehdit olarak algılıyor, ABD ve Türkiye'yi karşı karşıya getirecek adımlar atıyordu. Kısacası son derece tehlikeli sularda yüzüyordu. Türkiye'nin Suriye'de üs olarak kullanacağı konuşulan havaalanında Türkiyeli çalışanlara yönelik saldırı çok büyük bir gelişmeydi. Böylelikle Netenyahu, Siyonist İsrail'in amacından bağımsız olarak kendi sınırlarını çok aşmıştı. Bundan sonra hemen ABD'ye çağrıldı.
Bir suç imparatorluğu kurmuş. Örgüt çerçevesinde her alanda görevlendirmeler yapmış. Belediye başkanları, meclis üyeleri, şirket sahipleri, ihale organizatörleri, medya çeteleri, sosyal medya yapılanmaları ve daha birçok örgütlenme kurmuş.
Saîd b. Zeyd (r.a.) cennetle müjdelenen on sahâbînin sonuncusudur. Saîd b. Zeyd (r.a.)'den söz etmek için önce babasını tanımamız gerekir. Hz. Saîd (r.a.)'in babası İslâm'dan önce de putlara tapmaya karşı çıkan bir kimseydi. Babasının bu tutumu, daha sonraları oğlu Saîd üzerinde etkili olmuştur. Saîd b. Zeyd (r.a.)'in babası kendilerine “Hanifler” denilen topluluktandı ki bunlar putlara tapmaya karşı çıkarlardı. Âmir b. Râbîa'nın rivayet ettiğine göre, kendisi Mekke'nin dışında Zeyd b. Amr'in Hıra'ya doğru gittiğini görmüş. Zeyd, Âmir'e şöyle demiş: “Ey Amir! Bu bölgede bir peygamberin gelme zamanı yaklaşmış bulunuyor. Ben ona yetişeceğimi sanmıyorum. Şayet senin ömrün uzun olursa o peygambere tâbi ol ve benden selam söyle.” Âmir sözüne şunları ekliyor ve diyor ki: “Muhammed (s.a.v.) peygamber olarak gönderilince ben onun getirdiği dini kâbul ettim ve arkadaşım Zeyd'in selâmını ilettim. Hz. Peygamber (s.a.v.) onun selâmını aldı ve ona Allâh (c.c.)'un râhmet etmesi duâsında bulundu.” Said b. Zeyd (r.a.) de diyor ki: “Ben Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelerek dedim ki; “Babam Zeyd sizin işittiğiniz gibiydi. Onun için istiğfar edin.” Peygamber (s.a.v.) onun için istiğfar etti ve şöyle buyurdu: “O kıyâmet gününde benimle İsa peygamber arasında tek başına bir ümmet olarak diriltilecektir.” Saîd b. Zeyd (r.a.)'in rivayet ettiğine göre, “Tâğut'a kulluk etmekten kaçınıp, Allâh'a yönelenlere müjde vardır” (Zümer s. 17) ayeti cahiliye döneminde tek Allâh'a inanan şu üç kimse hakkında inmiştir: Zeyd b. Amr, Ebû Zer el-Gıfârî ve Selman-ı Fârisi (r.a.e.). Bundan dolayıdır ki, Zeyd b. Amr (r.a.)'in bütün varlığını ve gücünü İslâm'a veren, tepeden tırnağa ihlâs kesilen ve cennetle müjdelenen on kişiden birisi olan Saîd gibi bir oğlu olmasında bir tuhaflık yoktur. (Muhammed Mütevelli Şaravî, Cennetle Müjdelenen On Sahâbe,s.199-201)
Bundan tam otuz yıl önce bugün yine bu gazetenin sayfalarından birinde ‘Otuz yılıncı gün' başlıklı bir yazı yazmıştım. Aradan uzun yıllar geçti ve bugün altmış yılıncı gün… Sizler bu yazıyı okurken ben altmış yaşımdan gün almış olacağım. Bu altmış yılın yarıdan fazlasını burada sizlerle söyleşerek geçirdim. Yazdıklarımı en baştan beri okuyanlar oldu, bir süre takılıp bırakanlar oldu, arada bir göz atanlar oldu. Bu yol arkadaşlığı için bir tek kere dahi olsa yolu bu sütuna düşenlere müteşekkirim, sizlerle söyleşebilmek, dertleşebilmek, bir şeyleri paylaşabilmek hayatımın en büyük ayrıcalığıydı, Allah eksikliğinizi hissettirmesin.
Türkiye ve İran, diplomatik temsilcilerini karşılıklı olarak Dışişleri Bakanlıklarına davet etti. Bu pek alışılageldik bir durum değil. Bundan önce Ankara'dan Tahran'a bir dosya gittiğini öğrendim. Bunlar olurken Lazkiye'de, Esad yanlıları Şam yönetimine isyan bayrağı açtı. Şam, ilk sınavında sahayı kontrol etmekte zorlandı. Ülkede kaos arayan aktörleri sevindirecek görüntüler ortaya çıktı. Hassas bir süreçten geçiyoruz. Neler oluyor? Araştırdım.
Bu bölümde, Öcalan'ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısından çıkarak sürecin daha geniş bağlamına odaklanıyoruz. Neden şimdi böyle bir çağrı yapıldı? Arkasındaki dinamikler neler? Ve en kritik soru: Bundan sonra ne olacak?Sadece iç politik gelişmelerle değil, bölgesel ve küresel dengelerle şekillenen bir süreç içindeyiz. Türkiye'nin siyasi atmosferi, uluslararası aktörlerin hamleleri ve değişen güç dengeleri, bu çağrının anlamını ve olası sonuçlarını belirleyecek.Bu bölümde önce ‘neden' sorusuna odaklanacak, ardından ‘ne olacak' sorusunu tartışacağız. Hazırsanız başlayalım.------- Podbee Sunar -------Bu podcast Garanti BBVA BonusFlaş hakkında reklam içerir.Ramazan alışverişlerine 1.200 TL bonus!Ramazan'da Bonus üye işyerinde yapacağınız 2000 TL ve üzeri market alışverişlerinize toplam 1.200 TL bonus!Ramazan avantajlarını kaçırmamak için BonusFlaş'ı şimdi indirin.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Ebû Ubeyde (r.a.) doğası gereği Allâh (c.c.)'a ortak koşmaktan ve putlara tapmaktan hoşlanmazdı. Bundan dolayıdır ki Hz. Ebû Bekir (r.a.) onu tek olan Allâh (c.c.)'a ibâdet etmeye, putlara tapmamaya, cahiliye ahlâkını terk etmeye davet eder etmez, hemen kâbul etti. Hz. Ebû Bekir (r.a.) onunla birlikte Resûlullâh (s.a.v.)'e gitti ve Ebû Ubeyde (r.a.) Resûlullâh (s.a.v.)'in huzurunda müslüman olduğunu ilan etti. Böylece ilk sıralarda müslüman olanlardan oldu. Ebû Ubeyde (r.a.) müşriklerin düşmanlığından çok çekti. Onların başında babası Abdullah b. Cerrah geliyordu. Babası ona saldırgan davranarak hayatını acıya boğdu ve güçleştirdi. Bu sebepten Ebû Ubeyde (r.a.) Habeşistan'a hicret ederek Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine-i Münevvere'ye hicret edene kadar orada kaldı. Uhud savaşında Ebû Ubeyde (r.a.) vuruşanların ön safındaydı. Bir ara “Peygamber öldürüldü” denildiğini duydu ve hasret duyguları içinde Resûlullâh (s.a.v.)'in bulunduğu tarafa koştu. Ebû Bekir (r.a.) diyor ki: “Ben süratle Resûlullâh (s.a.v.)'in yanına doğru koşuyordum. Bir başka yandan da koşarak Ebû Ubeyde'nin geldiğini gördüm. Resûlullâh (s.a.v.)'in parçalanan miğferinden iki halkanın yanağına girmiş olduğunu gördüm. Ebû Ubeyde (r.a.) şöyle dedi: “Ey Resûlullâh'ın yakın arkadaşı! Allâh aşkına, senden bu miğfer parçalarını çıkarma işini bana bırakmanı istiyorum” dedi ve miğfer parçalarını dişleriyle tutarak çekti. Fakat bir de baktık ki Ebû Ubeyde'nin ağzı kan dolmuş, ön dişlerinden iki tanesi miğfer parçalarını çıkarırken düşmüş bulunuyordu.” Ebû Ubeyde (r.a.) hayatı boyunca ön dişerindeki bu eksikle yaşadı. O Uhud savaşında yaşadığı bu aziz hatıra ile iftihar ederdi. Enes (r.a.)'dan Resûlullâh (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Muhakkak her ümmetin bir emîni, güvenilir adamı vardır. Muhakkâk ki bu ümmetin emîni, Ebû Ubeyde b. Cerrah'tır.” (Muhammed Mütevelli Şaravî, Cennetle Müjdelenen On Sahâbî, s.177-178)
PKK lideri Abdullah Öcalan silah bırakma ve örgütü feshetme çağrısı yaptı. Gazete Duvar Parlamento Muhabiri Ceren Bayar konukları; Nergis Demirkaya, Vecdi Erbay, Fehim Taştekin, Mehmet Emin Ekmen, Reha Ruhavioğlu ve Hakan Tahmaz ile değerlendirdi.
İsrail'den sonra Filistinlilerin karşısına yıkıcı bir güç olarak ABD çıktı. Filistinliler on beş ay boyunca Siyonist İsrail'in bütün saldırılarına direndi ve ateşkes anlaşması imzalandı. Bu yeni dönemin bir süre devam edeceği yönünde zayıf da olsa ihtimal vardı. Fakat ABD'nin yeni başkanı ateşkes anlaşmasına destek vermesine rağmen Gazzelilerin yıkıntılar arasındaki evlerine dönüş sevincine gölge düşürmek istercesine savaşı yeniden başlatma tehdidi savurdu. Bundan daha ilginci ise Gazze'ye çökme niyetini açıklamasıdır. Trump, Gazze'yi bir emlak anlaşması ile ABD'nin üstüne geçirmek istediğini açıkça ifade etti. Ne yazık ki genel kanaatin aksine bu çıkış Trump'ın kişisel özellikleri ile açıklanamaz. Bu ifadeler, ABD'de güçlü bir grubun dünya hakkında beslediği fikirlerin görünür hâle gelmiş biçimidir. Muhtemelen Gazzelilerin ve umumen Filistinlilerin direnecek gücünün kalmadığına inanıyorlar. İsrail de ABD'nin bu yeni çıkışına itiraz etmedi. Zaten İsrail'in temel ideolojisi de ABD'ye hâkim olan bu çevrenin eseridir. ABD'nin bu yeni çıkışı İslam coğrafyasında derin izler bırakacaktır.
Hitler'in İkinci Dünya Savaşı'ndaki savaş stratejisine Blitzkrieg ya da Türkçe olarak “yıldırım harbi” adı verildi. Cihan Harbi'nde (1914-1918) siper savaşı yöntemi hâkim doktrindi. Orduların karşı karşıya gelerek siperlerde mevzilenmesine dayanan bu yöntem, birkaç kilometre toprak için çok uzun süren savaşlarla sonuçlanıyor, kâh bir taraf ilerliyor, kâh öteki taraf ilerlerken diğeri geriliyordu. İkinci Dünya Savaşı'nda (1939-1945) Nazilerin stratejisi ise ani saldırılarla düşmanı şaşırtmak, farklı alanlarda farklı silah sistemleriyle kafaları karıştırmak, rakibi ambale ederek nasıl bir savunma uygulaması gerektiğine karar bile verecek zaman bulamadan bozguna uğratmaktı.Trump yeni dönemine bu stratejiyi uygulayarak başladı. Biz Trump'ın başkanlık görevini devraldığı 20 Ocak günü bir yazı yayınlayarak şöyle demiştik: “Zaten hiç hak edilmemiş bir özgüvene sahip bu zırcahil şimdi çevresince de şımartılacaktır. Ayrıca yaşı ilerlemiş bir faşistin ne yapacağını ve ne kadar hızlı davranacağını tahmin etmek zordur. Trump şu anda geri geldiği için muhtemelen bir ego patlaması yaşıyor. Hayallerini gerçekleştirmek için bu faktörlerin de etkisiyle çok hızlı hareket etmesi neredeyse kaçınılmazdır. Biz Trump'ın Amerikan geleneğinde sadece bir defa, o da İkinci Dünya Savaşı esnasında (Franklin D. Roosevelt) yaşanan, onun dışında tamamen çok tepki çekecek olan üçüncü bir dönemi zorlayacağı kanısındayız. Ama doğal hayatının çok uzun olamayacağı, en azından sağlığını yitireceği bir yaşa girmiştir. Bu yüzden elini çabuk tutmak isteyecektir.” (Vurgu sonradan)Kristal dükkânındaki fil!Başlangıçta yapacağını söylediğimiz şeylerin biri hariç (zenginlerin vergi tarifelerinin düşürülmesi) hepsine ilişkin adımlar attı Trump, ilk günden başlayarak. Örneğin Kanada ve Meksika'ya yüzde 25, Çin'e ise yüzde 10 oranında gümrük vergisi uygulamasına geçti. Bu üç ülke ABD'nin mal ithalatının üçte birini sağlıyor (Meksika yüzde 15,6, Çin yüzde 13,5, Kanada yüzde 12,6). Üçünden ithalatın toplam değeri 1 trilyon doları aşıyor! Trump arkadan da Avrupa Birliği'nin geleceğini söyledi. Yani sanki elinde bir balta, dünya pazarını paramparça etmeye hazırlanıyor!Ne yapmalı?Yapılacak hazırlık hayatidir. Sendikalardan, mahallelerden, üniversite ve okullardan başlamak üzere birleşik savunma hattı temelinde örgütlenmek, işçi sınıfı ve yoksulların, ezilen bütün grupların haklarına saldırılara karşı gösteri ve toplantılarla kazanımları korumak, faşistlerin yarın sokakta oluşturacakları çetelerin, milislerin saldırılarını püskürtmek üzere hazırlık ve beyaz üstünlükçü ideolojiye karşı halkların kardeşliğini savunmak.Ortadoğu'da (Batı Asya'da) görevBizim görevimiz ise yaşadığımız bölgeyi, halkları kan ve soykırım ile boğmaya çalışan emperyalizm ve Siyonizmden arındırmaktır. Bunun için savaşmayan, İncirlik ve Kürecik'i kapatmayı ana hedef olarak görmeyen, emperyalizmle karşı karşıya gelmeyi merkeze almayan, insanlığı yeniden barbarlığa sürüklemekte olan bir sürece destek oluyor demektir. Biz bu satırları, 2 Şubat 2025 tarihinde yazıyoruz. Bundan tam 80 yıl önce bu hafta, Anglo-Amerikan orduları hâlâ geviş getirirken, tarihin ilk işçi sınıfı devrimi Ekim devriminin ordusu Sovyet Kızıl Ordusu, Nazi ordusunu bozguna uğratarak Auschwitz toplama kampının tutsaklarını özgürleştirmişti.Barbarlığı bir kez daha mağlup edeceksek, fabrikada, tarlada, grevde, direnişte her yerde emperyalizm-Siyonizm-kapitalizm üçlüsüne karşı işçi sınıfını örgütlemek büyük insanlık mücadelesinin temel taşıdır.
Bundan 2 sene önce Hatay ve çevre illerinde yaşanan 6 Şubat Depremleri hepimizin içinde onarılamayacak yaralar açtı ve açmaya devam ediyor. Çünkü orada hayat hala normale dönmedi, depremzedeler hala çok zor şartlarda yaşam mücadelesi veriyor. Ve bugün bizim de hala 6 Şubat dendiğinde kalbimiz sıkışıyor, içimizi derin bir mutsuzluk, umutsuzluk ve çaresizlik kaplıyor. Peki ne yapacağız? Ülkece -maalesef- düzenli olarak yaşadığımız felaketlerle hep beraber üzüldükten sonra oturmaya devam mı edelim? Bu kolektif mutsuzluğun içinden çıkmak, onu dönüştürerek faydalı bir hala getirebilmek mümkün mü? Bölümde tüm bunları dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım, gelin konuşalım.------- Podbee Sunar -------Bu podcast, Hiwell hakkında reklam içerir.Hiwell'de 1600'den fazla uzman arasından ücretsiz ön görüşmelerle size en uygun uzmanı seçebilir, kendinizi tanıma yolculuğunuza kolay ve güvenilir bir şekilde başlayabilirsiniz. Hiwell'i şimdi indirinSee Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Edison ve Annesi İnsanlık tarihinde önemli bir yer edinmiş ünlü kişilerin çoğu üzerinde, kadınların etkisi büyük olmuştur. Büyük mucit Edison da çoğu zaman annesinin etkisi altında kalmıştır. Başarılarının birçoğunu annesine borçludur. Anlama güçlüğü çektiği düşünülerek okuldan uzaklaştırıldığında bile annesi oğluna çok güveniyordu. Küçük Edison'un kimseye benzemediğini, ileride onu çok parlak bir geleceğin beklediğini tahmin ediyordu. Günün birinde Edison'un annesi çok ağır bir hastalığa tutuldu. Vakit gece yarısıydı ve hastanın bekletilmeden, hemen ameliyat edilmesi gerekiyordu. Doktor, ışık yetersizliğinden dolayı bu ameliyatı yapamayacağını söylemişti. Küçük dâhi, annesini mutlaka kurtarmak istiyordu. Annesi onun için kutsal bir varlıktı. Ölmemeliydi. Edison, düşündü, taşındı. En sonunda, odanın her yanını aynalarla kaplarsa ışığın çoğalacağını, o zaman doktorun da ameliyat yapmaya razı olacağını düşündü. Komşu dükkânlardan toplandığı aynaları birkaç aya getirdi. Oda inanılmayacak derecede aydınlandı, ameliyat yapıldı. Böylece Edison da sevgili annesinin hayatını kurtarmış oldu. Ailesinin geçimini sağlamak ve çalışmalarını sürdürebilmek için trende gazete bile satan Edison'u hiçbir engel durdurmuyordu. Edison, çalışmalarının ilk neticesini 1868'de yaptığı buluşuyla aldı. Bu buluşu, seçimler sırasında oyların kolayca sayılabilmesi için elektrikle çalışan bir aletti. Edison daha küçük yaşta fotoğrafçılığa merak sarmıştı. Gençlik yıllarını da telgrafhanelerde çalışarak geçirdi. Bu arada, telgrafla haberleşme sistemini daha mükemmelleştirmek için çok uğraştı, telgrafla ilgili birçok buluş yaptı. Edison, yeni icat edilmiş olan telefonu da geliştirmek için çalıştı. Telefonu herkesin kullanabileceği hâle getiren de odur. Edison'un buluşları arasında en önemlilerden biri de fotoğraftır. Telgrafhanede çalışırken gelen telgrafları daha kolay yazabilmek için gerekli sesli “teyp” icat etmişti. Bir süre bu buluşları gizledi. Herkes onun telgrafları hatasız ve çabucak alışına şaşırıyordu. Edison, 1879'da, sonuçsuz kalan kırk bin deneyden sonra ilk ampulü yapmayı başardı. Bundan sonra elektrikle ilgili buluşlar üzerinde çalıştı. 1891'de, hareket eden fotoğrafları görüntü oluşturan ilk sinema makinesini yaptı. Edison, elli yıllık araştırmaları sonucunda, büyük ölçüde yüklü 1033 buluşun patentini almış ve dünyanın en verimli mucidi unvanını kazanmıştır. Hayat Ansiklopedisi
Bundan 13 yıl önce, 7 Aralık 2012 Cuma günü Gazze tarihî anlara tanıklık ediyordu: Filistin'i çocukken terk etmek durumunda kalan 56 yaşındaki Hamas lideri Hâlid Meşal, Gazze'ye ilk kez ayak basmıştı. Refah sınır kapısını kullanarak Mısır üzerinden Gazze'ye giriş yapan ve hemen şükür secdesine kapanan Meşal, İsmail Heniyye başta olmak üzere yüzlerce kişi tarafından karşılanmıştı.
Bolu Kartalkaya'da 78 vatandaşın yaşamını yitirdiği yangın ülke olarak hüznü iliklerimize kadar hissetmemize ve gözyaşlarına boğulmamıza sebep oldu. Keşkeler havada uçuşuyor. Ama gidenler geri gelmeyecek. Bundan sonrası için kamu yönetiminde yapılması gerekenlere dikkat çekmeye çalışacağız.
Kartalkaya'da çıkan yangın sadece bir oteli değil, başta hayatını kaybedenlerin yakınları olmak üzere hepimizin yüreğini yaktı… Allah'tan hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına sabır diliyoruz. Hepimizin başı sağ olsun. Maalesef bu olayda da kendilerine siyasi rant devşirmek isteyen şeamet tellalları ortalıktalar… Hiç gecikmezler zaten… Ancak unutmasınlar, bugüne kadar ortak acılarımızdan fayda sağlamak isteyenlerin eline hiçbir şey geçmedi… Bundan sonra da farklı olmayacak. Böyle faydacı yaklaşımlar iletişim boyutunda tersine çalışır… Başarılarımız bazılarının ‘Ufkunun Ötesinde'…
Muhalefet için son durum: İçerde kargaşa, içeride kargaşa! Erdoğan, 'zayıf halka'yı mı buldu? CHP'ye karşı başka operasyonlar beklenmeli mi? İmamoğlu, 'pışık' diyerek kimlere mesaj verdi? Bundan sonraki süreçte CHP'yi neler bekliyor? Soru/Yorum'da Didem Mercan'ın moderatörlüğünde ve izleyici sorularıyla gündemi, Bahadır Özgür yorumladı.
İslâm'ın hedef aldığı ve tarih içinde zaman zaman gerçekleştirdiği cemiyet nizamında sosyal adaletin çok önemli bir yeri vardır. Bu adâlet anlayışına göre İslâm ülkesinde yaşayan her şahıs insanca yaşamak için gerekli olan ihtiyaçlarını elde edebilecektir. Eğer bunu kendi emeği ve imkânlarıyla elde edemiyorsa, yakınlarından başlamak üzere devlet hazinesine kadar uzanan çeşitli kaynaklar devreye girecektir. Bu hedef, sosyal adalet için zaruri, mutlaka yerine getirilmesi gereken ilk hedeftir. Bundan sonra nasların ve uygulamanın teşvik ettiği “sosyal refahtan pay alma” safhası gelir.
Bir dostum demişti ki.. "ABD, bölgede sivrilen bir aktör olduğunda onu İsrail'le dengeler.” İran'ın bölgede başına gelenler biraz bunun, biraz da Suriye'de ortak olduğu suçların sonucudur. Bölgedeki İran ve Rus etkisi kırıldı. Geriye yumuşak gücünü artıran Türkiye kaldı. Nagel Komitesi'nin İsrail hükümetine sunduğu “Türkiye ile sıcak çatışmaya hazır olun” içerikli rapor zamanlama açısından manidardır. Mesele Türkiye etki alanının Suriye'ye, Lübnan'a, İsrail sınırına inmesidir. Lübnan Başbakanı Mikati'nin “Önce Allah'a, sonra, dostlarımıza, özellikle de Türkiye'ye güveniriz” mesajı bunun alt kırılımıdır. Bundan sonrası artık Türkiye-İsrail bilek güreşidir.
“Allah'ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alışverişin kendilerini, Allah'ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar, buralarda sabah akşam O'nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.” (Nur 36-37) Müfessirler, ayette geçen “evler” den maksadın mescitler ve müminlerin evleri olduğunu söyler. (Maverdî, Şevkânî; İbn Aşur, ilgili ayetin tefsiri). Ebu Hayyan'a göre, ayetteki “evler” sözcüğü içinde namaz kılınan ve ilmî sohbetler yapılan bütün evler için geçerlidir. (Ebu Hayan, Alusî, ilgili ayetin tefsiri). İkrime'ye göre de bu evler, içinde iman meşalesi yanan bütün mescit ve evlerdir. Lambaların ışığında geceleri namaz kılınan ve ilmî sohbetler yapılan her yer buna dahildir. Diğer taraftan, Ayette “mescid” yerine “ev” sözcüğünün kullanılmış olması dikkat çekicidir. Bundan, “Biz de Musa'ya ve kardeşine ‘Kavminiz için Mısır'da evler edinin' diye vahyettik. Evlerinizi mescid haline getirin. Namazlarınızı dosdoğru kılın. Müjdele o müminleri.” (Yunus, 10/87) ayetindeki emrin gösterdiği hedefe uygun şekilde, müminlerin evlerinin içlerinde Allah'ın anıldığı ve sabah akşam Onu tesbih eden adamların bulunduğu birer mescide benzemesi gerektiği sonucunu çıkarmak daha uygundur. Bu da, ideal bir Müslüman aileye yakışan şeyin, sabah ve akşam vakitlerini Allah'ı anarak, Onu tesbih ederek, Onun kitabını okuyarak ve Onun rızasına ulaştıracak bilgileri kazanmaya çalışarak değerlendirmek olduğunu ve bunda başlıca sorumluluğun evin reisine düştüğünü gösterir. Yine dikkat çekicidir ki, âyet hayatın dışında bir model önermemekte, ticaret ve alışverişi devre dışı bırakmamaktadır. İbni Abbas'ın da dediği gibi, “Allah'ın nurunu kendilerine misal olarak verdiği bu kimseler, halk içinde en çok ticaretle uğraşan, en fazla alışveriş yapanlar da olabilir; ancak bu meşgaleler, Allah'ı anmaktan onları alıkoymaz.” (Müstedrek, 2:432, no. 3506.) “Onların durumları değişir ve böylece kalpleri, anlamaz bir halden anlar hale; gözleri görmez halden, görür hale gelirler. Dolayısıyla onlar, şüpheden zanna, zandan yakîne, yakînden de, muayene ve müşahedeye (bizzat görmeye) geçmişlerdir. Çünkü Hakk Teâlâ, "Onlar için Allah´tan, hiç beklemedikleri nice şeyler, zuhur edip gelecek” (ûnm, 47) ve "Andolsun ki sen (dünyada) bu hususta bir gaflette idin. İşte senden perdeni kaldırıp açtık" (Kaf, 22) buyurmuştur. Kalpler, yerlerinden oynar ve boğazlara dayanır; gözler de masmavi kesilir. Nitekim Dahhâk şöyle der: "Kâfirleri, gözleri keskin olarak hasredilirler, sonra gözleri kayar, derken kör olurlar. Kalpleri de korkudan, bir çıkış yolu bulamaz ve ancak gelip boğaza dayanır. Nitekim Allah Teâlâ, "O zaman yürekleri gamla dolu olarak, gırtlaklarının yanındadır" buyurmuştur.” Razi Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah'ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır. AIIahu Teâlayı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini "Aradığınıza gelin!" diye çağırırlar. (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semasına kadar arayı doldururlar. Allah, onları en iyi bilen olduğu halde meleklere sorar: "Kullarım ne diyorlar?" "Seni tesbih ediyorlar, sana tekbir okuyorlar, sana tahmid okuyorlar. Sana tazim (temcid) ediyorlar" derler. Rabb Teâla sormaya devam eder.
Ramazân-ı Şerîf'in karşılayıcısı durumunda olan mübârek aylardan Receb ayının ilk Cum'a gecesine Regâib gecesi denir. Bu geceye Regâib gecesi denmesinin asıl sebebi şudur: Bu gecede Peygamberimiz (s.a.v.)'e hâs bazı manevî ihsânlar gerçekleşmiştir ki olmasıdır ki bunun şükür ifâdesi olarak Peygamberimiz (s.a.v.) on iki rek'at namâz kılmışlardır. Resûlullah (s.a.v.): “Bir kimse Receb'in ilk perşembe gününü oruç tutup, o günün gecesinde (akşam ile yatsı arasında) iki rek'atta bir selâm vererek on iki rek'at namâz kılsa şöyle ki: Her rek'atta bir Fâtiha, üç Kadîr sûresi, on iki İhlâs sûresi okumak sûretiyle namâzdan sonra “Allâhümme salli alâ Muhammedîn nebîyyi'l- ümmiyyi ve alâ âlihî ve sellim” diyerek benim üzerime yetmiş defa salevât-ı şerîfe getirdikten sonra secdeye varsa, secdede (70) defa “Sübbûhun kuddûsün rabbünâ ve rabbü'l- melâiketi ve'r-rûh” dedikten sonra secdeden başını kaldırsa, oturduğu yerde 70 defa “Rabbi'ğfir ve'rham vafu vetekerrem ve-tecâvez ammâ ta'lemü inneke ente'le'azzü'l- ekram” dedikten sonra ikinci defa secde edip secdede iken birinci defa secdede ne okumuşsa aynen onları tekrar eder bitiminde ise secdede Allâh (c.c.)'den isteyeceklerini ister, duâ ve niyâzını yaparsa, Hâkk Teâlâ da onun ihtiyâçlarını, dilek ve temennilerini kabûl eder.” buyurmuşlardır. Bu namâzı kılanlar hakkında Resûlullah (s.a.v.) şu mübârek sözlerini beyân buyurmuşlardır: “Nefsim kudret elinde olan Allâhü Te'âlâ'ya kasem ederim ki herhangi bir erkek ve kadın ta'rif edilen bu namâzı kılarsa, Yüce Allâh bütün günâhlarını bağışlar; günâhları denizin köpüğü ve kum taneleri de dağların ağırlığı ve ağaçların yaprakları kadar çok olsa bile. Bundan başka, kıyâmet günü âilesinden yedi yüz kişi hakkında şefâat hakkı verilir, müjdeler olsun ki sen her türlü sıkıntılardan kurtuldun, rahatı buldun, denilir.” (Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî (k.s.), Gunyetü't Talibin, s.37)
Kaderin cilvesidir. Bundan yaklaşık on yıl önce, terör örgütü PKK, çözüm sürecini, Kobani/Ayn el Arab'da DEAŞ tehdidini gerekçe göstererek bitirmişti. Aslında olan şuydu: ABD o tarihte PKK ile çalışmaya başlayınca, örgüt Suriye'de devlet kurma hayalinin peşine düşmüştü. Geride kalan on yılda terör örgütü, Suriye'de alan kazandı ama Türkiye'den çıkarıldı, Irak'ta zemin kaybetti. Şimdi sıra Suriye'ye, öncelikle Ayn el Arab'a geliyor.
İnsanlar en büyük dert bende diyerek sürekli bir sidik yarışı içerisindeler. Bundan çok büyük bir keyif alıyor gibi hareket ediyorlar üstelik. Bu hafta bu dert yarışı hakkında konuştuk. Derdini yarıştırmayan da kendi içinde onlarla bir yarış halinde. Sen böyle olma. Tek söyleyeceğim bu ne milletin derdiyle kendini karşılaştır ne de başkasının derdini küçümse. Sadece kendi önüne ve yoluna odaklan. Sorunların ancak böyle bir bir çözülmeye başlayacak. Çünkü kendi yolunda olmak çözümlere odaklanan olmaktır.
1- Bundan sonra “Suriye'ye saldıran herkes karşısında Türkiye'yi bulacak.” Tüm zamanların en net, en keskin, en kararlı meydan okuması. Şam'ın kurtarılması, Türkiye-Suriye-Lübnan arasında neredeyse bir ortak coğrafyanın biçimlenmesi sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu açıklamaları, bizim öteden beri “Türkiye Ekseni” olarak niteliğimiz coğrafya güç haritasındaki değişimin belli bir olgunluk aşamasına geldiğinin ilanıdır.
Târihî bir süreçten geçiyoruz. 1990'larda, yâni Soğuk Savaş'ın hemen arkasından başlayan yıkıcı bir dalga artık neticesini aldı. Saddam ve Kaddafî'den sonra ayakta kalan; Rusya ile İran'ın sun'i teneffüssüyle yaşayan Esad rejimi de çöktü. Evvela kendi içinde bakıldığında, bunun hayırlı bir hâdise olduğunu teslim etmemiz gerekiyor. BAAS rejimlerine sempati beslemek için kimin ne gibi bir iddiası olabilir ki? Kanlı, baskıcı rejimlerdir bunlar. Antiemperyalist olmaları veyâ öyle gözükmeleri buna bir mâzeret oluşturamaz.
Yapay zeka, gerçekten zeka mı, gerçekten yapay mı? Şu ana kadar neler oldu? Bundan sonrası nereye gidiyor? Fırat, Kıvılcım ve Roy bu bölümde tartıştılar.
Bu mektûb, yine, hep iyi düşünen, sâdık olan Muhammed Sıddîka yazılmışdır. Evliyâlık mertebelerini bildirmekdedir: Vilâyet, ya'nî evliyâlık, Fenâya ve Bekâya kavuşmak demekdir. [Fenâ, kalbde, mahlûkların düşünülmesi, sevgisi kalmamasıdır. Bekâ, kalbde yalnız Allah sevgisi bulunmasıdır.] Bu da, herkes için olur veyâ belli kimseler için olur. Herkes için olan (Mutlak vilâyet)dir. Belli kimselere mahsûs olan ise, (Vilâyet-i Muhammediyye)dir “alâ sâhibihessalâtü vesselâmü vettehıyye”. Buradaki Fenâ tâmdır. Bekâsı da ekmeldir. Bu büyük ni'mete kavuşmakla şereflenen kimsenin derisi ibâdet için yumuşar. Göğsü islâmiyyet için genişler. Nefsi, itmînân hâsıl ederek Mevlâsından râzı olur. Mevlâsı da, ondan râzı olur. Kalbini sâhibine teslîm eder. Rûhu kurtularak, hakîkî sıfatları [Allahü teâlânın sıfât-ı hakîkıyyesini] keşf eder. Sırrı, o makâmda, şü'ûn ve i'tibârları müşâhede eder ve bu makâmda, şimşek gibi çakıp hemen gayb olan (Tecelliyât-i zâtiyye)lere kavuşmakla şereflenir. Hafî denilen latîfesi, tenezzüh, tekaddüs ve kibriyânın kemâli karşısında şaşkına döner. Ahfâsı, anlaşılamıyan ve anlatılamıyan bir vuslata kavuşur. Arabî mısra' tercemesi: Ni'mete kavuşanlara âfiyet olsun! Bundan anlaşılıyor ki, (Vilâyet-i hâssa-i Muhammediyye) “alâ sâhibihessalâtü vesselâmü vettehıyye”, başka vilâyetlerin mertebelerine benzemez. Yükselirken de ve inerken de onlardan başkadır. Yükselirken başkadır dedik. Çünki, ahfâ denilen latîfenin Fenâsı ve Bekâsı yalnız bu Vilâyet-i hâssada olur. Başka vilâyetlerdeki urûc, yalnız hafîye kadardır. Fekat çokları, rûh makâmına kadar veyâ sır makâmına kadar, birkaçı da hafîye kadar yükselir. Herkes için olabilen (Vilâyet-i âmme) derecelerinin en sonu, hafî makâmıdır. İnişdeki başkalığa gelince, (Vilâyet-i hâssa-i Muhammediyye) ile şereflenen Evliyânın, maddeden olan cesedleri de, bu vilâyetin derecelerinin kemâllerinden pay alır. Çünki, bunların Peygamberi “sallallahü teâlâ aleyhi ve alâ âlihi ve sellem” mi'râc gecesi Allahü teâlânın dilediği makâma kadar, mubârek cesedi ile götürüldü. Cennet ve Cehennem kendisine gösterildi. Kendisine gizli şeyler söylendi. O makâmda Allahü teâlâyı baş gözü ile görmekle şereflendi. Mi'râcların böylesi, bu yüce Peygambere “aleyhissalâtü vesselâm” mahsûsdur. Ona tâm uyan, izinde giden Velîler de, bu husûsî mertebeden serpilen kırıntılara kavuşurlar. Arabî mısra' tercemesi: Kerîmlerin sofrasından toprağa da pay düşer. Böyle olmakla berâber, Allahü teâlâyı dünyâda görmek, yalnız Muhammed aleyhisselâma mahsûsdur. Onun ayakları altında bulunan Evliyâya “kaddesallahü teâlâ esrârehümül'azîz” hâsıl olan hâl, görmek değildir. İkisi arasındaki başkalık, birşeyin kendi ile resmi veyâ kendisi ile gölgesi gibidir. Bunların birbirinden başka olduğu meydândadır. Bu mektûb, Efganistânlı hâcı Hıdıra yazılmışdır. Nemâz kılmak şerefinin yüksekliğini bildirmekdedir ki, bunu nihâyete yetişen büyükler anlayabilir: Kıymetli mektûbunuz geldi. İçindekiler anlaşıldı. İbâdetlerden zevk duymak ve bunların yapılması güç gelmemek, Allahü teâlânın en büyük ni'metlerindendir. Hele nemâzın tadını duymak, nihâyete yetişmiyenlere nasîb olmaz. Hele farz nemâzların tadını almak, ancak onlara mahsûsdur. Çünki, nihâyete yaklaşanlara, nâfile nemâzların tadını tatdırırlar. Nihâyetde ise, yalnız farz nemâzların tadı duyulur. Nâfile nemâzlar, zevksiz olup, farzların kılınması büyük kâr, kazanc bilinir. Fârisî mısra' tercemesi: Bu iş, büyük ni'metdir. Acabâ kime verirler? Nemâzların hepsinde hâsıl olan lezzetden, nefse bir pay yokdur. İnsan bu tadı duyarken, nefsi inlemekde, feryâd etmekdedir. Yâ Rabbî! Bu, ne büyük bir rütbedir! Arabî mısra' tercemesi: Ni'mete kavuşanlara âfiyet olsun! Bizim gibi, rûhları hasta olanların, bu sözleri duyması da, büyük bir ni'metdir ve hakîkî se'âdetdir. Fârisî mısra' tercemesi: Bâri kalbimize bir tesellî olsun. İyi biliniz ki, dünyâda nemâzın rütbesi, derecesi, âhıretde, Allahü teâlâyı görmenin yüksekliği gibidir.
Bugün 5 Kasım 2024 #doğatakvimi
#DoğaKonuşmaları
Bu bölümde bir konuğum var:Kendi yapay zeka girişimi Morfeu AI'ı kuran, GAIN platformunun eski CEO'su Sali İgbal Ferad.Çok uzun bir süredir arkadaşım olan Sali bu yıl San Francisco'da düzenlenen Yapay Zeka 2024 Konferansı'na (THE AI CONFERENCE 2024) katıldı.İstedim ki, orada gördüklerini, yapay zekanın geleceğine dair neler tartışıldığını sizlere de anlatsın.Benim anladığım şu: Henüz bu işin çok başındayız. Bundan sonra YZ'nın sadece sohbet ettiğimiz bir chatbot'undan çok daha öteye geçip her tür endüstriye uygulanmasını göreceğiz.Buyurun bölüme...Yeni Haller sizlerin desteğiyle yayın hayatına devam eden bir podcast kanalı.Bizi aşağıdaki link'lerden destekleyebilirsiniz:www.patreon.com/yenihallerYeni Haller'in bir de Buy Me A Coffee hesabı var artık. Buradan destek olmak çoook daha kolay. Patreon'da sorun yaşayanlar için açtım efendim. Buyurun:https://www.buymeacoffee.com/yenihallerEray Özer'e ulaşmak için:https://www.instagram.com/eray_ozerhttps://twitter.com/ErayOzeryenihallerpodcast@gmail.com
“Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir.” (Tevbe 23) De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah'tan, peygamberinden ve O'nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” (Tevbe 24) “Bil ki bu ayet, Hak Teâlâ´nın bir önceki ayette zikrettiği cevabı izah etmektedir. Çünkü bazı mü´minler: "Ey Allah´ın Resulü, onlardan tamamen uzak durmamız nasıl mümkün olur? Bu uzak durma bizlerin, babalarımızdan, kardeşlerimizden ve akrabalarımızdan kopmamıza, ticaretimizin kesada uğramasına, mallarımızın yok olmasına, evlerimizin harab olmasına ve bizim, herşeyini kaybeden kimseler olarak kalmamıza sebeb olur" dediler. Bunun üzerine Allah Teâlâ, dinin ve imanın sapasağlam kalabilmesi için, böyle dünyevi zararlara katlanılmasının gerekli olduğunu beyan buyurmuş ve; "Eğer size göre, bu dünyevi menfaatları nazar-ı dikkate almak, Allah ve Resulüne itaat etmekten ve Allah yolunda cihaddan daha evla ve sevimli ise, Allah emrini, yani dünyevî ve uhrevî cezasını başınıza getirinceye kadar, sevdiğiniz o şeyleri nazar-ı dikkate almaya devam edin!" demek istemiştir. Bu hitabdan maksud, ilahi bir va´îd ve tehdiddir. Allah Teâlâ daha sonra "Allah fâsıklar (güruhunu) hidayete erdirmez" yani, "O´na itaattan çıkıp, O´na karşı günaha girenlere hidayet etmez" buyurmuştur ki bu da bir tehdiddir. Bu ayet, dinî meselelerden herhangi biri ile, dünyevî işlerin bütünü arasında bir çelişki meydana geldiğinde, müslümanın, dinini dünyasına tercih etmesinin farz olduğuna delalet eder. Vahidî şöyle demektedir: "Hak Teâlâ, "... aşiretiniz" buyurmuştur. İnsanın aşireti, onun en yakın ehl-ü iyâlidir ki bunlar onunla beraber yaşayan kimselerdir. Bil ki Allah Teâlâ, kâfirlerle içli-dışlı olmaya sevkeden şeyleri zikretmiş ve bunların da şu dört şey olduğunu belirtmiştir: Akrabalarla beraber olma. Allah Teâtâ, çok akraba arasında şu dört kısmı zikretmiştir: Babalar, oğullar, kardeşler ve eşler. Daha sonra da bunların hepsini içine alan, "aşiretiniz" lafzını getirmiştir. Kazanılmış mallan elde tutma temayülü. Ticaret yoluyla mal kazanma arzusu. Evlere bağlı olma arzusu. Bunun çok güzel bir sıralama olduğunda şüphe yok. Çünkü içli-dışlı olmaya sevkeden en büyük sebep arkabalıktır. Bundan dolayı olan içli-dışlı oluş ile, elde olan malları elde tutma ve muhafaza etme sağlanır. Daha sonra bu içli-dışlı oluştan, elde mevcut olmayan şeyleri kazanmaya ulaşılır. Bu sıralamanın en sonunda, yurtlarda ve diyarlarda, oturmak için yapılmış olan binalarla ığılı arzuya yer verilmiştir. Böylece Allah Teâlâ, bu şeyleri, gerekli bu tertibe göre zkretmiş ve en sonunda da, din ile imanı nazar-ı itibara almanın bütün bunları nazar-ı dikkate almaktan daha hayırlı olduğunu beyan buyurmuştur.” Ebû Hamid Lifâf şöyle demiştir: Sık sık ölümü hatırına getiren kimseye şu üç şey bağışlanır: 1) Bir an önce tevbe etmek, 2) Asgarî miktarda rızıkla yetinmek, 3) Şevkle ibâdet edebilmek. Buna karşılık, ölümü unutan kimse de şu üç şeyle cezalandırılır: 1) Tevbe etmeyi ertelemek, 2) Asgarî miktardaki rızka râzı olmamak, 3) İbâdete karşı isteksizlik. Korkularının üstüne git! Agresif ol ve yüzleş onlarla. Sert saldır! Vücudunda bir yer tutulup ağrıdığında, masör kişi o bölgeye sert bir masaj yapar, ödeme dönüşmüş olan kas yapını yumuşatır ve ağrı biter. Bütün peygamberlerin ortak nasihati. Utanmadıktan sonra dilediğini yap. İyilikte kötülükte bulaşıcıdır. Dinlenen aslan, ısıran sinekleri kendine çeker. Rahmetli babamın hikmetli bir sözü vardı: Oğlum, kırk – tırt! “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selam edin.” (Ahzab 56) “Peygamber, müminlere nefislerinden evladır” (Ahzab 6)
“Ey evlâd! Kur'anla amel etmek, seni Kur'an'ın bulunduğu makama erdirir. Sünnetle iş yapmak ise, Peygamberimizin makamına çıkarır. (Ona salât olsun, selâm olsun). Peygamberimizin ruhaniyeti, Allah yolcularının kalbi çevresinde durur. Orayı süsleyen o ruhtur. Onların sır âlemleri onun ruhuyla parlar. Yakınlık kapısını o açar. Allah yolcularının perişan saçlarını o ruh düzeltir; tarar. Kalp, sır ve Yaratan arasında elçiliği o ruh yapar. Peygamber (S A) efendimizin ruhaniyetine bir adım yanaşan, şükür yolunu tutmalıdır. Yaklaştıkça kulluğu artmalıdır. Bundan ayrı şeylerle ferah bulmak isteyen, boş hevese kapılmış olur. Cahil kimse, dünya ile ferahyâb olur. Bilgi sahibi, dünya ile hüzünlü olur. Cahil kişi, kaderle niza çıkarır, ona karşı durmak ister. Bilgi sahibi, ona uyar ve razı olur. Zavallı! Kaderle çekişme!.. Onu kırmaya uğraşma. Azap sana iner; razı oluncaya kadar başından kalkmaz. Kadere razı olmalısın ve kalbinden halkı bir yana atmalısın. Hakk'a uymaya güçlü isen, yap. Peygamber (S.A.) efendimizin yoluna koyulmaya niyetli isen, durma. Salih kullarına hizmet diliyorsan, bekleme. Dünya ve âhirette sana bunlardan daha yararlı şey yoktur. Dünyanın bütün varlığına sahip olsan, kalbine bir şey koyma. Diğer dünyalık kişilerin kalbine benzetme. Kendiliğinden bir toza bile sahip olamayacağına inan. Asıl hazine, yalnız Hak Teâlâ'nın birlik nurunu kalbe koyabilmektir. Bunu yapabilen her halinde onunla olduğunu bilir. Yazık sana, haddini bil. O büyük insanlara karşı senin değerin nedir ki?.. Senin bütün dert edindiğin şey, yemek, içmek ve diğer şeyler... Giymek, göze gözükmek, dünyalık toplamak vs... Dünya işine çok çalışan âhiret işine çalışamaz. Semirmek için yorulmaktasın. Ama o topladığın etleri böcekler yiyecek... Yerdeki hayvanlara yem olacaksın. Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyururlar: “Her gün, sabah öğlen, bir melek bağırır: Ey insan oğulları, ölmek için doğunuz; yıkılması için evler yapınız, düşmanlar için mal toplayınız.” İman sahibinin, bütün işlerde iyi niyeti vardır. Dünyada dünya için çalışmaz. Dünyada kaldığı süre öbür âlem için binalar kurar. Mektepler yapar. İnsanları birbirine bağlayacak, birleştirecek iyi işler görür. Müslüman kardeşlerinin geçit yollarını süsler. Bunlardan başka bir iş yapacak olsa, o da yavruları için, yolda kalmış ve fakirler için olur. Bunları yapmaktan gaye, yerine öbür âlemde bunlardan daha iyisini bulacağıdır. Dünyada nefsi, tabiî hevası için bir şey yapmaz. Âdemoğlu doğru olsa, Hak onunla olur. Bütün işlerinde Allah ona yardımcı olur. Bir şey kaybetse Allah için olur. Bulduğu yine O'nun için olur. Kalbi peygamberle birleşir. Peygamberler ne getirmişlerse onu kabullenir. Söze, işe ve imana dayanan her ne gelmiş ise kabul eder. Bu halin yararı hem dünyada hem de öbür âlemde olur. Allah'ı anan daima diridir, ölmez. Bir hayattan öbür âleme geçer. Bir andan fazla ölüm acısı ona gelmez. Allah'ı anmak kalbe yerleşince, kul daima Allah'ı anar. Dilinden bir şey demese bile o, Allah'ı anmış olur. Kul Allah'ı andıkça Hakk'a uyar ve O'nun işlerine muvafakat eder. O'nun yaptığı işlere ses çıkarmaz. Hakk'a uymamız ve onun emirlerine boyun eğmemiz gerekir. Biz yazın geldiğine hakikaten inanmayacak olursak, ensemiz yandığı zaman inanırız. Kışa yaza inanmak, onları olduğu gibi kabul etmek, onların eziyetini hafifletir. Onlara inanmış olan gereğini yapar, kurtulur. Yazın serinlik bulur, kışın sıcak edecek şeyleri hazırlar.
Yine bir soru cevap bölümüyle geldim. Instagramdan bana sorduğunuz sorulara elimden geldiğince yanıt vermeye çalıştım ve bu işi garip bir şekilde çok sevdim. Bundan sonra sadece soru cevap bölümü yapmamak için kendimi tutucam :) Şimdiden keyifli dinlemeler ❤️ İlham Postası bültenine kayıt ol: https://open.substack.com/pub/genelsesler?r=jttw9&utm_medium=ios Kitap kulübüne katıl: https://superpeer.com/bilgesen/collection/kitap-kulubu-felsefe-edebiyat-ve-psikoloji-uzerine-okumalar Beni Instagramdan takip edin: https://www.instagram.com/genelseslerpodcast/ Bana yazın: info@genelsesler.com (Gelen mailleri okumaya bayılıyorum)
Türkiye'nin Oscar adayı Zeki Demirkubuz'un Hayat filmi oldu. Peki ‘Hayat'ın Oscar yolcuğunda şansı nasıl? Akademi aday göstermek için neye bakıyor? Bundan sonraki süreçte film için nasıl bir çalışma içine girilecek? Sinema Yazarları Uğur Vardan, Selin Gürel ve Film Eleştirmeni Fırat Sayıcı Pencere'de anlatıyor.
“İnkâr edenler, kendilerine vermiş olduğumuz mühletin, sakın kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz, onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.” Ali imran 178 Sözlükte “mühlet vermek, hedefine ulaşması için kişiyi yaptığı işte serbest bırakmak, istediği gibi otlaması için atın bağını uzun tutmak” anlamlarına gelen imlâ kelimesi, burada kâfirlerin dünyada iradelerini serbestçe kullanabilmeleri için kendilerine fırsat verildiğini ifade etmektedir. Bu, Allah'ın bütün insanlık için koymuş olduğu değişmez kanunudur (sünnetullah). İnsanlar bu dünyada kendi hür iradeleriyle tercihte bulunurlar, diledikleri gibi yaşarlar. Ancak yüce Allah burada inkârlarına rağmen kâfirlere böyle bir fırsat vererek onları serbest bırakmasının kendileri için hayırlı bir şey olduğunu sanmamaları gerektiğini, onlara sadece günahlarının artması için mühlet verdiğini, dolayısıyla bunun sevinilecek veya övünülecek bir şey olmadığını haber vermekte ve bu suretle onları uyarmaktadır. Çünkü insan kuvvetli bir imana, güzel bir ahlâka ve iyi bir amele sahip ise işte o zaman yüce Allah'ın ona verdiği fırsat, uzun ömür ve bol servet faydalı olur. Oysa inkârcılarda iman ve imana dayalı güzel amel yoktur. Bu sebeple onların ömürlerinin uzun, servetlerinin çok olması günahlarını artırmaktan başka bir şeye yaramaz. Günahları artıkça da azapları şiddetlenecektir. Bu sebeple yüce Allah onlar için alçaltıcı bir azap hazırlanmış olduğunu bildirmektedir. “Bu mühlet verme, zamanı uzatmadan ibarettir. Şüphe yok ki bu da Hak Teâlâ´nın fiillerindendir. Âyet, bu mühlet verişin, bir hayır olmadığını açıkça beyân etmektedir. Bu da, Allah Teâlâ´nın hayr ile şerrin yaratıcısı olduğuna delâlet etmektedir. Hak Teâlâ, bu mühlet verişten maksadın, onların günahlarını, azgınlıklarını ve haddi aşmalarını artırmaları olduğunu açıkça beyân etmektedir. Bu da, küfrün ve isyanın da Allah´ın irâdesi ile olduğunu gösterir. Bu âyet, Cenâb-ı Hakk´ın bu dünyada kâfirin ömrünü uzatmasını ve onu çeşitli muradlanna ulaştırmasının bir nimet olmadığına delâlet eder. Çünkü Allah Teâlâ, bunlardan hiçbirinin o kâfir için hayır olmadığını açıkça bildirmektedir. Bunun böyle olduğunu akıl da gösterir. Zira birisine zehirli bir hurma tatlısı ikram eden kimsenin, bu ikramı bir nimet verme sayılamaz. Bundan dolayı, Allah´ın kâfire dünyevî nimetler vermesinin maksadı, âhiret cezasını (artırma) olunca, bunlardan hiçbiri gerçekte nimet olamaz. Allah Teâlâ´nın, kâfirlere birçok nimetler verdiğini ifâde eden âyetlere gelince, bütün bu âyetler, o şeylerin zahiren nimet oluşuna hamledilmiştir. Bu âyet ile, o gibi âyetlerin arası ancak, "o nimetler zahiren nimet olup, gerçekte bir belâ ve gazab sebebidirler" denilerek bulunur.” Razi
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Easy Turkish podcastin bu bölümü, harcamalarımızı hangi yolla yaptığımızı masaya yatırıyor. Kredi kartı mı, yoksa nakit mi? Her ikisinin avantajları ve dezavantajlarının tartışıldığı bu bölümde, Berkin, Emin ve Onur'un düşüncelerine konuk oluyoruz. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Show Notes 19 Ağustos'ta kitap kulübümüz başlıyor! Kulübe katılmak için Easy Turkish üyesi olmanız gerekiyor. Detaylı bilgiye sayfamızdan ulaşabilirsiniz. (http://www.easyturkish.org/membership) Transcript Intro Emin: [0:22] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin. Bugünkü bölümümüzde Onur ve Berkin'le beraberiz. Nasılsınız öncelikle? Berkin: [0:33] Ben iyiyim. Teşekkür ederim Emin. Sen nasılsın? Emin: [0:35] Ben de iyiyim. Onur sen nasılsın? Onur: [0:36] Ben de iyiyim Emin. Teşekkür ederim. Emin: [0:38] Bu bölümü çektiğimiz tarih itibariyle olimpiyatlar tam gaz devam ediyor. Hiç takip edeniniz var mı? 2024 Paris Olimpiyatları Berkin: [0:43] Ben çok az. Yani bugün biraz bakabildim. Bir de basketbol maçlarını az çok takip edebildim. Onun dışında çok takip edemedim. Emin: [0:52] Evet, ben de aynı şekilde. Bundan önceki olimpiyatlardaekranlarımdan olabilecek bütün müsabakalar açık olurdu ama... Artık çalışma hayatına iyice girmiş olmak, belli yoğunluklara, meşguliyetlere sahip olmak beni çok etkiledi. Türk sporcuları bile hiç takip etmiyorum neredeyse. Berkin: [1:10] Bir tane sporcumuz tabancayla hedef vurma da ikinci mi ne olmuş... Gümüş madalya kazanmış. Onu gördüm ben. Emin: [1:19] Aynen atıcılık. Takım olarak gümüş madalya kazanmışız. Berkin: [1:23] Takım olarak mıydı o? Emin: [1:24] Aynen. Berkin: [1:25] Okçulukta bronz aldık takım olarak galiba. Emin: [1:28] Takım olarak aynen. Bakalım daha madalya alırız inşallah. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
Türkiye'nin, Suriye'nin Fırat Kalkanı Operasyonu ile kontrol altına aldığı bölgelerde halk sokağa indi. Suriye Milli Ordusu (eski adıyla Özgür Suriye Ordusu) militanlarının Türk askerlerinin bulunduğu valilik binasına girmeye çalıştı, çatışma çıktı. Suriye'nin kuzeyinde yaşanan olayların arka planında neler var? Suriye ile normalleşme ivme kazanır mı? Ankara ve Şam arasında ilişkiler rayına girerse, ÖSO militanları ne olacak? Bölgeyi en iyi bilenlerden biriyle, gazeteci Hediye Levent ile konuşacağız. Bundan 11 yıl önce, 3 Eylül 2013'te, 33 aydın “Suriye'de üçüncü yol mümkün” başlıklı bir bildiriye imza attı. İktidarın Suriye politikasını eleştiren, barış görüşmelerine başlanması çağrısında bulunan aydınlar o dönem iktidar medyasında linç edildi, hedef gösterildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bugünlerdeki Suriye'yle normalleşme çabası, Kayseri olaylarıyla yeni bir boyuta geçen sığınmacılara yönelik şiddet ve Suriye'nin Türkiye'nin kontrolündeki bölgelerinde yaşananlar, bu bildiriye imza atanları haklı çıkarmaya devam ediyor. Bildirinin imzacılarından İslam Özkan ile konuşacağız. Bugün ayrıca Sivas'tayız. Özgecan Özgenç ve Enes Berk Demirkol Madımak olaylarının 31. yıl anma törenlerini takip ediyor. Sinan Ateş davasında da ikinci gün, Mahir Bağış bugünkü duruşmayı Sincan'dan takip ediyor. Son olarak bugün Türkiye-Avusturya maçı var EURO 2024'te. Medyascope Spor Müdürü Doğa Üründül maç öncesi son gelişmeleri ve beklentileri aktaracak. Editör: Aliye Altınışık
Kısa Dalga Podcast'ta yeni bir yolculuğa başlıyoruz. Bu yolculukta sizleri kelimelerin sihirli dünyasında, hayal gücünün sınırsız evrenlerine doğru bir yolculuğa çıkaran kitapların dünyasında buluşuyoruz. Bundan böyle Kısa Dalga Podcast'ta, o ayın en çok okunan kitaplarını derleyecek, yorumlayacak ve hikayelerinde sizlerle birlikte yolculuk yapacağız.
Bu video 05/06/2016 tarihinde yayınlanan “RAMAZAN, ORUÇ VE TAKVA” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Kur'an-ı Kerim'de, orucun farz oluşu anlatılırken, يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı ki, (nefsinizin gayrı meşrû ve aşırı arzularına karşı) Allah'ın koruması altına girip takvaya ulaşabilesiniz.” (Bakara, 2/183) buyuruluyor. Fezlekede “takva”nın nazara verilmesinden hareketle Ramazan, oruç ve takva münasebetini lütfeder misiniz? *Takva, vikaye kökünden gelir; vikaye de gayet iyi korunma ve sakınma demektir. Şer'î ıstılahta takva, “Allah'ın emirlerini tutup, yasaklarından kaçınmak suretiyle O'nun azabından korunma cehdi.” şeklinde tarif edilmiştir. *Bir de takvanın oldukça şümûllü ve umumî mânâsı vardır ki, şeriat prensiplerini kemal-i hassasiyetle görüp gözetmeden, şeriat-ı fıtriye kanunlarına riayete; Cehennem ve Cehennem'i netice veren davranışlardan kaçınmaktan, Cennet'i semere verecek hareketlere; sırrını, hafîsini, ahfâsını şirkten, şirki işmam eden şeylerden koruyup kollamaktan, düşünce ve hayat tarzında başkalarına teşebbühten sakınmaya kadar geniş bir yer işgal eder. İster iman, İslam, ihsan mevzuunda isterse de hizmet konusunda iki günü eşit olan aldanmıştır. *Kur'ân-ı Kerim, يَۤا أَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا اٰمِنُوا buyuruyor. (Nisâ, 4/136) Bu ayet-i kerimede “Ey iman edenler!” buyurulurken mazi kipi kullanılıyor. Fiillerde, teceddüt esastır. Bu açıdan burada mü'minlere yönelik olan hitap şu şekilde anlaşılır: “Ey imanını yenileyerek iman eden insanlar!” Fakat böyle olmakla birlikte, Cenâb-ı Hak bunun arkasından yine اٰمِنُوا “Yeniden bir kere daha iman edin” buyuruyor. Demek ki, insanın sürekli imanını kontrol etmesi, mârifet ve muhabbet açısından sürekli kendisiyle yüzleşmesi gerekiyor. *Aslında herkes hem de her sabah gözlerini açarken yeni bir günün idrakiyle, dinini yeniden bir kere daha duymalıdır. Bugün ruhta, kalbde, histe duyulan din dünkü olmamalı. Yarın da bugünkü olmamalı. Öbür gün de yarınki olmamalı. Her gün ama her gün daha derin olmalı. Zât-ı Ulûhiyet ve eserleri vicdanda daha engince duyulmalı. Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) “İki günü müsavi olan aldanmıştır.” beyanı bu açıdan da çok önemlidir. Buna göre ister iman, İslam, ihsan mevzuunda isterse de hizmet konusunda iki günü eşit olan aldanmıştır. Oruç, sizden öncekiler için bir vazife olarak yazıldığı gibi size de farz kılındı. *Levh; yassı, düz, üzerine yazı yazılabilecek bir cisim demektir. “Levh-i Mahfuz”; Allah tarafından üzerine maddî-mânevî, canlı-cansız her şeyin kayıt ve tesbit edildiği mânevî bir levha veya bütün bu hususlara bakan ilm-i ilâhînin bir unvanı kabul edilegelmiştir. Onun için herhangi bir tebeddül, tagayyür söz konusu olmadığından ötürü ona “Levh-i Mahfuz” denmiştir. *Ulema, Levh-i Mahfuz'un yanında, يَمْحُوا اللهُ مَايَشَاءُ وَيُثْبِتُ وَعِنْدَهُ أُمُّ الْكِتَابِ “Allah dilediğini mahv u isbat eder ve ana kitap (Ümmü'l-Kitap) O'nun nezdindedir.” (Ra'd, 13/39) âyetinin delâletiyle, bir de “Levh-i Mahv u İsbat”tan bahsederler. *Oruçtan maksad, Allah rızası, nefsin terbiyesi, irâde eğitimi ve takvadır. Oruç tutan insan Allah'ın bir emrini yerine getirdiği gibi, kötülüklerden kaçınma ve yasaklardan uzaklaşma konusunda kendine hâkim olmayı öğrenir. Bundan dolayı, geçmiş milletlerin üzerine de oruç farz olmuştu ve o, her dinin temel rükünlerinden birisiydi. Belki sadece orucu tutma keyfiyetinde bir kısım farklılıklar vardı. *Allah Teâlâ'nın orucu bize farz kıldığı gibi bizden öncekilere de farz kıldığını beyan buyurması, ilahi emirlerin temel ve gaye bakımından birliğini iş'âr etmek; ayrıca bu farzın önemini belirtmek; onun bir ceza değil insanların menfaatine bir emir olduğunu bildirmek ve yerine getirilmesi için teşvik etmek sadedindedir.
*Peygamberler (alâ nebiyyina ve aleyhimüsselam), özellikle sıdk, emanet, tebliğ, fetânet ve ismet-iffet gibi çok mümtaz vasıflarla muttasıftırlar. Peygamber yolunda yürüyenlerin de bu üstün ahlâkı esas edinmesi ve bu güzel vasıfları temsil etmesi lazımdır. (05:05) *İnsanlığın İftihar Tablosu (aleyhissalatü vesselam) Efendimiz, “Gerçek müslüman, elinden dilinden Müslümanların emniyet ve esenlikte olup (zarar görmedikleri) kimsedir.” buyurduğuna göre, demek ki, müslümanlar bir insanın dilinden, elinden, bakışlarından, düşüncelerinden ve planlarından emin değilse, o hep kendi hesaplarına bağlı şeytanlık mülahazasıyla oturup kalkıyorsa, böyle biri hakiki mü'min ve gerçek müslüman değildir. (09:25) *Bir mü'minin öncelikle diğer müslümanlara bakışı çok sağlam olması lazım geldiği gibi, aynı zamanda seviyelerine göre diğer insanlara karşı bakışı da sağlam olmalıdır. Bundan dolayıdır ki eğitim gönüllüleri dünyanın dört bir yanına “konuma saygı” düşüncesiyle açılmışlardır.
*İhtimal burada îsâr ruhuyla yaşayanlar Cennet'e girerken bile o istikamette davranırlar. Nitekim, hadis kitaplarında ahirete ait şöyle bir tablo anlatılmakta ve zenginler ile âlimlerin karşılaşmaları nazara verilmektedir: Servetini Allah yolunda infak eden zenginler ile ilmiyle âmil olan âlimler Cennet'in kapısında buluşacaklar. Âlimler, cömert zenginlere hitaben, “Buyurunuz, öncelik sizin hakkınızdır, evvela siz giriniz. Çünkü, şayet siz servetinizi Allah yolunda infak etmeseydiniz, ilim yuvaları açmasaydınız ve eğitim imkanları hazırlamasaydınız, biz ilim sahibi olamaz ve doğru istikameti bulamazdık. İlim yolunda bulunmamıza ve ufkumuzun açılmasına siz vesile oldunuz; biz size borçluyuz. Dolayısıyla hakk-ı tekaddüm size aittir, buyurunuz!” diyecek ve onlara hürmeten bir adım geriye çekilecekler. Fakat, cömert zenginler, “Aslında, biz size borçluyuz; çünkü, eğer siz o engin ilminiz sayesinde bizim gözlerimizi açmasaydınız, bize güzel rehberlik yapmasaydınız, tekvinî ve teşriî emirleri beraberce okumasını öğretmeseydiniz ve helalinden kazanıp Allah için infak etmenin güzelliğini göstermeseydiniz, biz servetimizi böyle hayırlı bir iş uğrunda sarfedemezdik. Siz kılavuzluk yaptınız ve bizi bir verip bin kazanma çizgisine taşıdınız. Bundan dolayı, dünyada olduğu gibi burada da öncülerimizsiniz; buyurunuz, evvela siz giriniz!” mukabelesinde bulunacaklar. Bu tatlı muhavereden sonra âlimler öne geçecek ve ard arda Cennet'e dahil olacaklar. Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz bu hadiseyi sadece gelecekten haber vermek için nakletmemiş, aynı zamanda ümmetine bir îsâr ufku göstermiştir. Bu video 22/09/2013 tarihinde yayınlanan “Îsâr Ruhu: Başkalarını Kendine Tercih Etme Ufku” isimli bamtelinden alınmıştır.
Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) hakkında iki kez “hak ihlali” kararı vermesine rağmen tahliye edilmeyen Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesine neden olan hüküm Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'na geldi ve okundu. Anayasa'nın ayaklar altına alındığını ve "darbe" olduğunu söyleyen muhalefet tepkili. Gökçe Çiçek Kösedağı'nın konukları Avukat Yiğit Acar ve Can Atalay'ın amcası Abdurrahman Atalay. Medyascope muhabirleri Evrin Güvendik ve Senem Büyüktanır Meclis'ten canlı bildirdi.
*Biri hakkında kötü düşüncelere sahip olmaya “sû-i zan” denir. Cenâb-ı Hak, bir ayet-i kerimede, sû-i zannın çirkinliğini ifade sadedinde, “Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zanların bir kısmı (ism) günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın.” (Hucurât Sûresi, 49/12) buyurmuştur. Bundan dolayıdır ki Nur Müellifi, dört büyük hastalığı sayarken, yeis, ucb ve gurur ile beraber sû-i zannı da zikretmiş ve insanın hüsn-ü zanna memur olduğunu belirtmiştir. (14:55) *Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِنْ جَاءَكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَإٍ فَتَبَيَّنُوا أَنْ تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ “Ey iman edenler, herhangi bir fâsık size bir haber getirecek olursa, onu iyice tahkik edin, doğruluğunu araştırın. Yoksa, gerçeği bilmeyerek, birtakım kimselere karşı fenalık edip sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurât Sûresi, 49/6) Müfessirlere göre, söz konusu ayet, Benî Mustalik kabilesiyle alâkalı bir haber üzerine gelişen hadiseler münasebetiyle nâzil olmuştu. Velid bin Ukbe, Mustalik oğullarının zekat vermeye yanaşmadıkları ve Peygamber Efendimiz'le savaşmak için hazırlık yaptıkları şeklinde bir haber ulaştırmıştı. Bu haber karşısında çok heyecanlanan bazı sahabiler hemen saldırıya geçmek gerektiğini söylemiş ve âsilerin çabucak cezalandırılmaları istikametinde görüş beyan etmişlerdi. Haddizatında o birkaç sahabinin fevrîlikleri, Allah'ın dinine bağlılıklarından, kalblerindeki iman aşkından, küfre ve isyana karşı duydukları öfkeden dolayıydı. Mustalik oğullarının, Allah Rasûlü'nün emrine itaat etmediklerini ve zekat vermeye yanaşmadıklarını duyar duymaz, gönüllerindeki din gayretiyle hemen ayağa kalkmış ve Rasûl-ü Ekrem'e isyan eden bu kabileyle savaşmak üzere yola koyulma niyetlerini izhar etmişlerdi. Fakat, Allah Rasûlü (sallâllahu aleyhi ve sellem) onların savaş isteklerini hemen kabul etmemiş, önce durumun incelenip haberin doğru olup olmadığının tesbit edilmesi lazım geldiğini söylemiş ve bu vazife için de Hazreti Halid'i görevlendirmişti. Hazreti Halid (radiyallahu anh) gece vakti Benî Mustalik mahallesine varmış, gözcülerini onların arasına göndermiş ve kendisi de etrafı kontrol etmişti. Gözcüler geri dönünce, Mustalik oğullarının İslam'a bağlı olduklarını, onların ezanlarını duyduklarını ve namazlarını gördüklerini haber vermişlerdi. Sabah olunca Hazreti Halid bizzat Mustalik oğullarına gitmiş; onların kat'iyen isyan etmediklerini, biatlarını koruduklarını, zekatı bir vazife bildiklerini ve onu îfâ etmeye gönülden razı olduklarını görmüştü. Şahit olduğu manzara karşısında çok memnun kalan Hazreti Halid durumu Rasûlullah'a iletince, Peygamber Efendimiz (aleyhi ekmelü't-tehâyâ) “Tedbirli davranmak Allah'tan, acele ise şeytandandır.” buyurmuştu. İşte, bu olayın akabinde hükmü kıyamete kadar kalacak ve benzer meselelerde müslümanlara hep ışık tutacak olan söz konusu ayet indirilmişti. Bu video 20/10/2013 tarihinde yayınlanan “Girdili-Çıktılı Aktarmalar ve Suizan Virüsü” isimli bamtelinden alınmıştır.
*Şeytan, en olumlu işlerin içine girdiler yaparak onu bulandırmaya/karartmaya çalışır. Ehl-i dünya da bazen “girdi” bazen de “çıktı” yapmak suretiyle insanları aldatmaktadır. Siz güzel bir söz söylemiş, güzel bir tevcihte bulunmuşsunuzdur; fakat, başından sonundan onları biraz kırpınca kuyruğu gitmiş, kulakları kesilmiş, dudağı burnu koparılmış bir şey kalır ortada. (09:15) *Aramızda “Haziran Fırtınası” şeklinde maruf bulunan, “bant furyası” ya da “intikam almak için fırsat kollayan kimselere sünuh eden mevsim” de denebilecek olan günlerde girdili çıktılı montajların en çirkinleri hazırlanmıştı. Mesela; C, birilerinin nazarında çizgisi olmayan, istediği gibi yaşayan kafirin teki; fakat sen diyorsun ki “Arkadaş, ‘C kafirdir' diyemezsiniz!” Sadece oradan o “diyemezsiniz”i kırptığında ne kalıyor geriye?!. “Falan kafirdir” kalıyor. (10:10) *Yine mesela bazı gazetecilerle otururken elektronik levhada bir cümle çıkıyor: “Bazen güç ve kuvvet insanı kör ve sağır hale getirebilir.” Tam o esnada gazetecilerden biri soruyor, “O ne demek?” Siz de “Bazen güç ve kuvvet insanı başkalarını hesaba katmaz hale getirebilir.” diyorsunuz. Fakat, onlar kendi duygu ve düşüncelerine göre, hakaret sayılabilecek bir tabirle, bunu ifade edince, karşı taraf “Nasıl böyle bir şey der?” diyor. Oysa ki siz belli bir cümleye bağlı olarak, farklı bir münasebetle, konjonktür farklılığı içinde bir şey söylüyorsunuz ama o şeyin yeri değiştirilince, konjonktür kayması olunca, atmosfer farklılaşınca o mesele farklı manalara geliyor. O mesele o farklı manalarla sunulunca bir sürü gönlü yıkmış oluyorsunuz. (12:00) *Biri hakkında kötü düşüncelere sahip olmaya “sû-i zan” denir. Cenâb-ı Hak, bir ayet-i kerimede, sû-i zannın çirkinliğini ifade sadedinde, “Ey iman edenler! Zandan çok sakının. Çünkü zanların bir kısmı (ism) günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın.” (Hucurât Sûresi, 49/12) buyurmuştur. Bundan dolayıdır ki Nur Müellifi, dört büyük hastalığı sayarken, yeis, ucb ve gurur ile beraber sû-i zannı da zikretmiş ve insanın hüsn-ü zanna memur olduğunu belirtmiştir. Bu video 20/10/2013 tarihinde yayınlanan “Girdili-Çıktılı Aktarmalar ve Suizan Virüsü” isimli bamtelinden alınmıştır.
Bu dəfə neyromarketinqdən danışırıq. Qonağımız Orxan Salayevdir. Neyromarketinq nədir? Neyromarketinq həyatımızın hansı hissəsinə sirayət edir? Bundan sui-istifadə mümkündür?Fikirlərinizi şərhlərdə yazmağı, kanala abunə olmağı və bölüşməyi də unutmayın.