Mevlana Takvimi

Follow Mevlana Takvimi
Share on
Copy link to clipboard

Mevlana Takvimi günlük takvim yazıları

Mevlana Takvimi


    • Aug 10, 2025 LATEST EPISODE
    • daily NEW EPISODES
    • 2m AVG DURATION
    • 2,101 EPISODES


    Search for episodes from Mevlana Takvimi with a specific topic:

    Latest episodes from Mevlana Takvimi

    KÖTÜLÜKLERDEN KORUNMUŞ BELDE: MEKKE.-10 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 10, 2025 2:40


    Allâhü Teâlâ şöyle buyuruyor: “Yemin ederim bu beldeye ki, sen de bu beldenin sakinisin.” (Beled s. 1-2) Endülüslü kırâat âlimi Mekkî bin Ebî Tâlib (r.âleyh)'den nakledildiğine göre bu ayetin anlamı şudur: “Sen içinde bulunmadıkça, yani sen hicretle birlikte içinden çıkıp gittikten sonra, ben bu beldeye yemin etmem.” Bazıları söz konusu ayetteki “Lâ uksimü” sözüne “uksimü” mânası vermiştir. Buna göre ayetin mânası: “Ey Peygamber! İçinde sen bulunduğunda, ben bu beldeye yemin ederim ki, sadece sana mahsus olmak üzere, sen bu beldeye istediğin gibi girmekte ve ihramlıların yapamayacağı şeyleri yapmakta serbestsin veya sen bu beldede her istediğini yapmakta serbestsin” demektir. Yine bu açıklamaları yapanlara göre, ayetteki “belde (beled)” kelimesiyle Mekke kastedilmiştir. Mekke, ilâhî feyiz ve bereketin indiği, insanların mânen temizlendiği mübârek bir yerdir. Allâhü Teâlâ orayı her türlü kötülükten korumuş, güvenli bir belde yapmıştır. Mekke'nin dokunulmazlığı konusunda Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Cenâb-ı Hâkk şüphesiz Mekke'yi, gökleri ve yeri yarattığından beri haram kılmıştır. O, benden önce kimseye helâl olmadığı gibi, benden sonra da helâl olmayacaktır. Bana helâl edilmesi de günün bir vakti içindir. Sonra tekrar haram olması, kıyâmet gününe kadar devam etmek üzere avdet etmiştir.” Sûfî âlim Ebû Bekir el-Vâsıtî (r.âleyh) şöyle demiştir: “Ayetteki beldeden maksat Medine olup, sağlığında içinde yaşamak suretiyle kendisini şereflendirdiğin, ölümünden sonra da vücûdunla kendisini bereketlendirdiğin bu şehre senin için yemin ederim demektir. Ancak kendisine yemin edilen şehrin Mekke olması daha doğrudur. Çünkü Beled suresi Mekke'de nazil olmuştur. Ayetin devamında gelen: “Sen de bu beldenin sakinisin.” (Beled s. 2) ifâdesi oranın Mekke olduğunu göstermektedir.”(Kâdı İyâz, Şifâ-i Şerîf, c.1, s.108-109)Başka bir metin varsa düzenlemeye devam edebilirim!

    OSMANLI'DA ORMAN VE YANGINLARINI ÖNLEYİCİ DÜZENLEMELER-09 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 9, 2025 2:32


    Osmanlı Devleti, ormanların da içinde bulunduğu yeşil alanları korumak için olağanüstü bir duyarlılık göstermiş, özel tedbirler almıştır. Padişahlar, ormanlar ve korulardan izinsiz ağaç kesenlere göz açtırmamış; koruma altındaki yerlerde hayvanlarını otlatanlara ve avlananlara ağır para ve hapis cezaları getiren fermanlar neşretmişlerdir. Buraların sürekli şekilde gözetim altında tutulmasını emretmişlerdir. 1559 yılında Osmanlı Divan-ı Hümayununda alınan bir kararla, Eşme, Dikme ve Sapanca Dağlarından çeşitli amaçlarla ağaç kesmenin yasaklandığı bildirilmiştir. 1840'da hazırlanan 22 maddelik Orman Layihası'nda da ormanların muhafazası ve yangınların önlenmesi için alınması gereken tedbirler, tüm merkezî ve mahallî yetkililere iletilmiştir. 1869'da ise bu layihadan hareketle Orman Nizamnamesi oluşturulmuştur. Bu nizamname 1937'ye kadar yürürlükte kalmıştır. 1858'de ihtiyaç duyulan elemanların yetiştirilmesi için Orman Mektebi kurulmuştur. 1900 yılında görevlilere, ormanlardaki bazı ağaçların belirli aralıklarla kesilerek ve kuru otlar ortadan kaldırılarak yangınların engellenmesi ve genişlemesinin önüne geçilmesi istenmiştir. Orman kolcuları, yani koruyucuları, dikkatli davranmaları yönünde sık sık uyarılmışlardır. Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemeler çerçevesinde Osmanlı'da en büyük cezalar, kasıtlı olarak ormanları yakan kişilere verilmiştir: Mal ve mülklerine el konulmasının yanı sıra, bir de müebbet kürek cezasına çarptırılmışlardır. Ağır para ve hapis cezalarının uygulandığı da olmuştur. Ahaliye, ormanda yangına sebebiyet verenlerin, müebbet kürek cezasına çarptırılacakları sık sık hatırlatılmıştır. Orman yangınlarıyla mücadelede hizmeti görülenler ise, madalya ve çeşitli ödüllerle mükâfatlandırılmıştır.(İsmail Çolak, Zafer Dergisi, 537. Sayı, Ekim 2021)

    CUMA NAMAZI NASIL KILINIR?-08 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 8, 2025 2:14


    Cuma namazı şu şekilde edâ edilir: Birinci (dış) ezan okunduktan sonra ve ikinci (iç) ezandan evvel dört rekât namaz kılınır, bu namaz, müekked sünnettir. Akabinde müezzin ikinci ezanı okuduğunda imam minbere çıkar ve iki hutbe okur, sonra da cemaate iki rekât farz Cuma namazını kıldırır, sonra cemaat dört rekât namaz kılar ki bu da müekked sünnet bir namazdır. Cuma namazı eda edildikten sonra kılınması faziletli olan, zuhr-u âhir namazı vardır ki, eğer Cuma namazının şartlarından biri olmadı ise öğle namazı yerine geçsin diye kılınan bir namazdır. İhtiyaten kılınır.Bu namaz cumanın 4 rekât son sünnetinden sonra kılınır. Aşağıdaki şartları tam olarak kendisinde bulunduran kişiye Cuma Namazı farzdır: 1. Mukim olması; yolcuya Cuma namazı farz değildir. 2. Sıhhatli olması; hastalık veya körlük yahut ileri derecede yaşlılık sebebiyle Cuma camiine gitmeye güç yetiremeyen kişiye Cuma namazı farz değildir. 3. Hür olması; mülkiyet altında bulunan köleye Cuma namazı farz değildir. 4. Erkek olması; kadına Cuma namazı farz değildir. Cemaati terk etmenin cevazı hususundaki özürlerden birisinin kendisinde mevcut olursa Cuma namazı farz olmaz. Bu özürlerden bazıları şunlardır: 1. Şiddetli yağmur. 2. Kendisinden başka bakıcısı olmayan hastanın yalnız kalmaktan dolayı zarar görmesi korkusu. 3. Düşman korkusu. Namazın vacip olması hususundaki şartlar yine burada da geçerlidir. Kendisine Cuma namazı farz olmayan kadın ve yolcu gibi kimse eğer Cuma namazı kılarsa namazı sahih olur ve öğle namazı kendisinden sakıt olur.(Eşref Ali et-Tehânevî , El Muhtasar fi'l Fıkhi'l Hanefi, s.271-272)

    NEFSİMİZİN HAKKINI VERMEK-7 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 7, 2025 2:28


    İnsanın taşıdığı vücut ve can aslında kendisine ait olmayıp, Allâhü Teâlâ'nın insanlara verdiği bir emânettir. Biz de Allâh'ın verdiği bu emâneti hakkıyla muhâfaza etmek zorundayız. Dikkat etmemiz gereken hususlar vücûdumuzun sıhhatini korumak, vücûdumuzun kuvvetini korumak ve vücûdumuzun huzur ve sükûnunu korumak yani fenâ işlerle meşgul olup onların vereceği sıkıntı ile vücûdumuzun rahat ve huzûrunu kaçırmamaktadır. Nitekim bu hususların korunmasında herhangi bir aksaklık meydana gelse o zaman işlerimizi yürütmemiz de imkânsızlaşır. Bundan başka diğer din kardeşlerimizin ve ihtiyaç sâhiplerinin yardımına koşamayız, yine bunun gibi nankörlük ve sabırsızlık gibi kötü alışkanlıklar kazanırız. Zira bu gibi karışık işlerle uğraşmak imânı zayıflatır ve yer bitirir.Huzeyfe (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullâh (s.a.v.): “Mü'mine kendi nefsini rezil etmek yakışmaz.” buyurdu. Sahâbîler (r.a.e.) sordular: “Yâ Resûlullâh! Nefsini rezil etmekten maksat nedir?” Allâh Resûlü (s.a.v.): “Altından kalkamayacağı sıkıntılı işlere kendini sokar.” buyurdu. Bu hadîs-i şeriften insanın vücûdunu gıdasızlık veya fazlaca yıpratmak suretiyle kendi idâresinden çıkarıncaya kadar perişan etmemesi gerekir denilmiştir. Abdullah b. Amr (r.a.) anlatıyor: Peygamberimiz (s.a.v.) bana hitaben: “Ey Abdullah! Senin sürekli gündüzleri oruç tuttuğun, geceleri de ibâdetle geçirdiğin bana haber verilmedi mi sanıyorsun?” dedi. Ben de: “Evet öyle yapıyorum ey Allâh'ın Resûlü” dedim. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.): “Böyle yapma. Bazen oruç tut bazen tutma. Geceleri de hem ibâdetini yap, hem de uyu. Bedeninin sende hakkı var. Gözlerinin sende hakkı var. Eşinin sende hakkı var.” buyurdu.(Misvâk Neşriyat, Eşref Ali et-Tehânevî, Hayâtü'l Müslimîn, s.185)

    SALİH PEYGAMBER VE SEMÛD KAVMİ-2-06 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 6, 2025 2:40


    Semûd kavmi deveyi Çarşamba günü öldürmüştü. Salih (a.s.) “Yarın Perşembe yüzleriniz sararır, Cuma günü kızarır ve Cumartesi günü kararır, Pazar günü de azâbınız gelir”dedi. Deveyi öldüren yedi kişi: “Gelin, bu gece Sâlih'in evini basıp kendisini öldürelim. Eğer doğru söylüyorsa, bize azâb ermeden bizim azâbımız O'na ermiş olsun, şâyed yalan söylüyorsa, O'nu da devesinin yanına göndermiş oluruz.” dediler. Fakat geceleyin baskın yapmak üzere evine gittikleri vakit, Melâike hepsini taşla vurup öldürdü. Ölenlerin akrâbâsı: “Bu gençleri Sâlih öldürdü, biz de O'nu öldürürüz.” dediler. Fakat Sâlih Peygamberin ashâbı silâhlandı: “Vallâhi, siz O'nu katiyen öldüremezsiniz, üç gün sonra size azâb ineceğini vadetti. Eğer gerçekse, üzerinize Râbbil Âlemîn'in gazâbını artırmış olursunuz. Şâyed gerçek değilse, o zaman biz karışmayız, dilediğinizi ya 6 Ağustos, Mevlâna Takvimi parsınız.” dediler. Bu söz üzerine maktullerin akrâbâsı ayrıldı.Sabah oldu. Ne görsünler, küçük büyük, kadın erkek hepsinin yüzleri bir boyayla boyanmış gibi sarardı. Peygamberlerinin sözünün gerçekliğine inandılar. Cuma günü, yüzleri kana boyanmış gibi kızardı. Feryâd edip ağlaştılar. Cumartesi günü, yüzleri zift sürülmüş gibi karardı. Artık ye'se düşmüşlerdi. Kendilerine gelecek azâbı beklemeye başladılar. Pazar günü hepsi sokaklara dökülmüştü. Acaba nasıl bir azaba uğrayacağız diye, kâh semaya ve kâh yere bakınıyorlardı. Tam öğle vakti gökten müthiş bir ses işitildi. Yer sarsıldı. Hepsinin kalbleri parçalandı. Helâk oldular. Bilâhare Salih (a.s.), kendisine mü'min olan dört bin kişi ile Hıcr'den ayrıldı. Hadramut'a ve sonra Mekke'ye gitti. Yirmi yıl kavmi arasında kaldı ve elli sekiz yaşında Mekke'de vefât etti.(Ayıntabî Mehmed Efendi, Tibyân Tefsiri, c.2, s.98-99)

    SALİH PEYGAMBER VE SEMÛD KAVMİ-1-5 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 5, 2025 2:38


    Sâlih (a.s.); “Kasabanın suyu bir gün bu devenin, bir gün sizin. Suyu nöbetleşe kullanacaksınız.” dedi. Deve, gün aşırı Hıcr kuyusuna gider, bütün suyunu içmedikçe başını kaldırmazdı. Halk suyu sıra ile içmeye rızâ göstermişlerdi. Zîrâ sütünden istedikleri kadar bol bol sağıp içmekteydiler. Kasabanın hayvanları, o zamana kadar, yazın kasabanın arka tarafındaki vâdîde ve kışın kasaba kenarında otlardı. Fakat deve geldikten sonra halk hayvanlarını kışın vâdîde ve yazın kasaba kenarında sıcak ve otsuz yerde otlatmaya mecbûr kalmışlardı ki, bu hâl onlara, Allâh (c.c.) tarafından, zamanla ızdırâp vermeye başlamıştı. Hıcr'de hayvanları çok olan iki zengin kadın vardı. İkisi de Sâlih (a.s.)'ı sevmezlerdi. Deveyi kim öldürürse; birisi, fevkalâde güzel olan kızını onunla evlendireceğini vadetti. Öbürü henüz gençti. O da deveyi öldürenle evleneceğini ilân etti. Bunu haber alan iki delikanlı, kendilerine uydurdukları beş arkadaşıyla bir gün devenin yolunu beklediler ve kılıçla onu öldürdüler. Sonra etini üleşerek pişirip yediler. Devenin yavrusu, anasının öldürüldüğünü görünce, kasabanın yakınındaki dağa kaçmıştı. Halk, Sâlih (a.s.)'dan özür dilediler: “Yâ Nebiyyallâh! Deveyi filân ve falan öldürdü. Bizim bunda bir günâhımız yoktur.” dediler. Sâlih (a.s.): “Eğer yavrusunu tutabilirseniz, umulur ki azâbdan kurtulursunuz.” dedi. Yavruyu dağın üzerinde gördüler. Fakat tutmak mümkün değildi. Allâhü Teâlâ'nın emriyle dağ yükselmişti. O kadar ki, bir kuşun bile erişmesine imkân kalmamıştı. Bu sırada deve yavrusu, uzaktan Sâlih (a.s.)'ı gördü. Ve üç defa bağırdı. Sonra bir kaya yarıldı. Ve hayvan onun içine girdi. Sâlih (a.s.): “Yavrunun üç kere bağırması, üç gün ömrünüz kaldığına işârettir. Azâba hazır olun.” dedi. Kavmi ise onunla istihza etti.(Ayıntabî Mehmed Efendi, Tibyân Tefsiri, c.2, s.97-98)

    HASETTEN KURTULMA YOLLARI-04 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 4, 2025 2:15


    1.İlmî tedbir: Hasetçinin ilk önce hasedin kendisi dışında hiç kimseye zarar veremeyeceğini bilmesi gerekir. Haset, haset edilene hiçbir zarar vermediği gibi haset edene dönüp zarar verir. Hasetçiye gelen zararlar hem dünyevî hem de uhrevî olabilmektedir. Üstelik haset edilen, hasetçinin sevaplarını alacaktır. 2. Amelî tedbir: kalbinde birine karşı haset hissettiğin an, onun iyi vasıflarını başka insanlarla paylaş, ona mütevazi bir şekilde davran ve onunla sürekli bir araya gelmeye çalış. Bu tedbirler sayesinde ona karşı sevgi beslemeye başlarsın. Artık sevdiğin birinin sahip olduğu nimetleri gördüğünde mutlu olduğun gibi bu kişinin elindeki nimetlere de o gözle bakabilecek ve hasetten kurtulmuş olacaksın. 3. Tecrübe ile sabit bir tedbir: Haset ettiğin kişinin huzurunda onu övmeye çalış. Bunu yapabilirsen başka hiçbir tedbire gerek kalmaz. Bu tedbire karşı şöyle bir itiraz ileri sürülebilir: “Benim övgümle o kişi kibre düşerse bu günâh bana gelmez mi?” Bu itiraza cevap şudur: “Bu, nefsin bir bahanesidir. Haset edilen kişinin huzurunda onu övmek nefse zor geldiği için böyle bir bahaneye sarılmaktadır. Ayrıca bu bir ihtimalden ibaret olup bunu kâbul ederek hasede karşı tedbiri bırakmanın bir anlamı yoktur. Namaz kılacağın zaman birinin namazla alay edip kâfir olacağı bahanesiyle namazı terk etmen doğru olur mu? O hâlde seni ilgilendiren tek konu kendini haramdan kurtarmaya çalışmak ve bu konudaki tedbirleri uygulamaktır. 4. Haset ettiğin kişinin iyiliği için Allâh'a duâ et ve gerekirse maddî ihsanda bulun. Birkaç gün zarfında kalbinden hasedin yok olup gittiğini göreceksin.(Eşref Ali et-Tehanevî, Tehzibu'l Ahlâk, s.101)

    ÖLÜM ACISI-03 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 3, 2025 2:09


    Câbir bin Abdullah (r.a.)'den rivayet edilmiştir. Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “İsrailoğullarından söz edebilirsiniz; çünkü onlar, içlerinde hayret veren garip işlerin cereyan ettiği bir millettir.” Sonra şöyle anlattı: “Benî İsrail'den bir grup insan çıkarak, mezarlığa gittiler. Orada, aralarında şöyle konuştular: “Biz şimdi bir namaz kılsak, sonra Râbbimize duâ etsek, O da, bize ölülerden birini çıkarsa da gelip, bize ölümden haber verse.” Namaz kıldılar, Râblerine duâ ettiler. Onlar bu hâl içinde iken, bir ölü başını kabrinden çıkardı. Yüzü simsiyahtı. Alaca bulaca bir hâli vardı. Onlara bu hâli ile göründü ve şöyle dedi; Ey buraya gelmiş kimseler! Allâh'a yemin ederim ki, öleli doksan yıl oldu. Hâlâ ölüm acısı benden gitmedi. Tıpkı şimdi ölmüş gibi. Allâh'a duâ edin; beni eski hâlime getirsin. Kabrinden çıkan o şahsın alnında, secde izi vardı.” Hasan (r.a.)'den naklen şu hadîs-i şerifi anlattılar: “Mü'mine gelecek ölümün şiddeti ve zorluğu üç yüz kılıç darbesi kadardır.” Bir kimse, ölüme inanır, onun mutlaka geleceğine kani olursa, iyi amel işleyip kötü davranışları bırakarak ölüme hazır olması gerekir. Çünkü, onun ne zaman geleceği belli değildir. Resûlullâh (s.a.v.) ölümün şiddetini ve acısını beyân buyurdu. Bu, ümmetine onun öğüdüdür. Tâ ki, onu duysun, hazırlıklı olsun, dünya güçlüklerine de sabırla karşı dursun. Çünkü, dünya sıkıntılarına sabırla karşı koymak, ölümün şiddetine maruz kalmaktan, âhiret azabına uğramaktan daha kolaydır.(www.mevlanatakvimi.com)

    CEMAATİ VE CUMA NAMAZINI, MAZERETSİZ TERK ETMEKTE ISRAR ETMEK-02 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 2, 2025 2:10


    Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu: “Hatırla ki, o gün işin dehşetinden baldırların açılaca- ğı, kendilerinin secdeye davet edilecekleri bir gündür. Fakat buna güç yetiremeye- cektir.” (Kalem s. 4) Kâ'bu'l-Ahbar (r.a.) diyor ki: “Bu ayet ce- maattan geri kalanlar hakkında nâzil oldu.” Tâbiîn'in imamı Said b. Müseyyeb (r.a.) de: “Bu ayette işaret buyrulanlar “Haydin nama- za, yönelin felaha!” çağrısını duyup da icâbet etmeyen sıhhatli kimselerdir” demiştir. “Nefsim yed-i kudretinde olan Allâh'a yemin olsun ki, gönlümden şöyle geçiyor: Emredeyim, odun yığılsın. Sonra namaz için ezan okunmasını buyurayım da, biri- ne benim yerime cemaata imam olsun di- yeyim. Sonra kendim, cemaata gelmeyen bir takımları üzerine gideyim evlerini baş- larına yakıvereyim.” (Buhari ve Müslim) Tirmizî, İbn Abbas (r.a.)'den şöyle rivayet etmiştir: İbn Abbas (r.a.)'e: “Gündüz oruç tu- tan, gece ibadetle meşgul olan, fakat cema- atla namaz kılmayan ve cumaya gitmeyen bir adamın durumu nedir?” diye sorulunca İbn Abbas (r.a.); “O, o halde ölürse cehennemdedir” cevabını verir. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) buyurdu: “Her kim üç cumayı, ona ehemmiyet vermeyerek terkederse, Allâh (c.c.) onun kalbini mü- hürler.” (Ebû Dâvud) Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu: “Kim ki, bir mazereti ve zarureti olmaksızın cumayı terkederse, zabta geçen kaydın silinmedi- ği ve değiştirilmediği divanda, sicil defte- rinde münafık yazılıdır.”(İmam Zehebî, Büyük Günâhlar, s.229-230)

    NEBİ (S.A.V.)'İN EN BÜYÜK MUCİZESİ-01 AĞUSTOS 2025

    Play Episode Listen Later Aug 1, 2025 2:47


    Kur'an-ı Kerim bütün zamanlara hitab eden en büyük ve ebedi bir mucizedir. Hz. Peygam- ber (s.a.v.) bir hadislerinde “Hiçbir peygamber yoktur ki, onlara kendi zamanlarındaki insan- ların inandıkları bir mucize verilmemiş olsun. Hepsine mucizeler verilmiştir. Bana mucize olarak verilen ise Allâh'ın bana vahyetti- ği Kur'an-ı Kerimdir.'' buyurmuştur. (Buhari) Kur'an, lafzı yani sözü ile ve manasıyla mucize- dir. Kur'an'ın i'cazının (mucize oluşunun) tarifi şöyledir: “Kur'an, Allâh (c.c.)'un kelamı olan ve benzerini meydana getirmekten beşer gücünün aciz kalacağı çok yüksek bir mertebede bulu- nan kitaptır. Kur'an ayetlerinin Peygamberimiz (s.a.v.)'in doğruluğunu gösteren birer delil ol- duğunu kâbul etmeyen müşrikler: “İşittik, eğer istersek biz de onun gibisini yani Kur'an gi- bisini söyleriz. Bu evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir.'' (Enfal s. 31) dediler. Bu- nun üzerine Cenab-ı Allâh, inanmayanlara karşı Kur'an'la meydan okumasını Peygamberimiz (s.a.v.)'e tavsiye buyurmuştur. Kur'an-ı Kerim, müşriklere meydan okurken, çoktan başlayıp aza doğru birbirini kuvvetlendi- ren şöyle bir yol takip etmiştir. Bu konuda ilk inen ayet Kasas suresi 49. ayettir. İkinci olarak inen ayet ise: “Yoksa Kur'an'ı kendisi mi uydurup söyledi diyorlar. Hayır, onlar inanmazlar. Eğer doğru sözlü iseler Kur'an'ın bir benzerini ge- tirsinler.'' (Tur s. 33-34) Üçüncü olarak inen ayet ise: “Yoksa Kur'an'ı o peygamber mi uydurdu diyorlar. De ki, öyle ise onun gibi uydurma olacak şekilde on sure getirin. Ve sözünüzde doğru iseniz, Allâh'tan başka gücünüzün yet- tiği kimseleri de çağırın.” (Hud s. 13) Dördüncü safhada ise, meydan okumanın zirvesi teşkil edil- miştir: “Yoksa onu uydurdu mu diyorlar. De ki eğer doğru sözlü iseniz, onun benzeri bir sure getirin. Ve de Allâh'tan başka da çağırabile- ceklerinizi de çağırın.” (Yunus s. 38)(Kamil Kırkız, www.manisa.diyanet.gov.tr, 2017)

    YAHUDİLERİN MAYMUNA VE DOMUZA DÖNÜŞTÜRÜLEREK HELÂK EDİLMESİ-31 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 1, 2025 2:06


    “Kendilerine yasak edilen şeyler karşısında küstahça diretince onlara, ‘Aşağılık maymunlar olun!' dedik.” (Araf s. 166) Rivayet edildiğine göre Yahudiler, bizim emrolunduğumuz Cuma günüyle emrolundukları halde onu terkedip Cumartesiyi seçtiler. Yüce Allâh'ın şu sözü bunu ifade eder: “Cumartesi ibadeti, ancak onda ihtilâf edenlere farz kılınmıştı.” (Nahl s. 124) Böylece onunla imtihan oldular, avlanma kendilerine haram kılınıp o güne saygıyla emrolundular. Balıklar kendilerine Cumartesi günü gelir, çokluğundan dolayı suyun yüzü görülmezdi. Diğer günlerde gelmezlerdi. Bunun üzerine balıkların girmeleri kolay, fakat çıkmaları zor olan havuzlar yaptılar. Cumartesi balıkları oraya doğru sürüp pazar günü de balıkları oradan alıyorlardı. Şehir halkı üç gruptu. Üçte biri yasaklamaya devam etti, üçte biri öğütten usandı ve öğüt verenlere “niye öğüt veriyorsunuz?” dediler. Diğer üçte biri de yasağı işlemeye başladılar. Onlar bundan vazgeçmeyince, müslümanlar, “Biz sizinle oturmayız” dediler ve şehri bir duvarla böldüler. Müslümanların bir kapısı, mütecavizlerin de bir kapısı vardı. Davud (a.s.) onları lanetledi.Yasaklayanlar bir gün sabah olunca kendi kapılarından çıktılar, işlerini görmek üzere dağıldılar. Mütecavizlerden hiçbir kimse çıkmadı. Dediler ki: “Belki içki onlara galip geldi.” Duvara çıkıp baktıklarında, hayretler içinde gençlerin maymun, yaşlıların da domuz olduklarını gördüler. Kapıyı açıp yanlarına girdiler. Maymunlar insanlardan olan soylarını tanıdılar. Oysa insanlar onları tanımıyorlardı. Bir maymun soydaşına geliyor, elbiselerini kokluyor ve ağlıyordu. Üç gün bekledikten sonra öldüler. Nitekim İbn Abbas (r.a.), insan şeklinden değiştirilip hayvan şekline giren hiçbir kimsenin üç günden fazla yaşamadığını belirtmiştir.(İsmail Hakkı Bursevi, Ruh'ul Beyân Tefsiri, c.3, s.260)

    SAFER AYININ İLK VE SON ÇARŞAMBA GÜNÜNDE OKUNACAK DUÂ (SELÂM ÂYETLERİ)-30 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 30, 2025 2:26


    E‘ûzü bi'llâhi mine'ş- şeytâni'r- racîm. Bi-smi'llâhi'r- rahmâni'r- rahîm. Selâmün ‘aleyküm ketebe rabbüküm ‘alâ nefsihi'r-rah-meh. Selâmün aleyküm bi mâ-sabertüm feni‘me ‘ukbe'd-dâr. Selâmün aleykümü'dhulû'l- cennete bi mâ-küntüm ta‘me-lûn. Ve selâmün ‘aleyhi yevme vülide ve yevme yemûtü ve yevme yüb‘asü hayyen. Ve's-selâmü ‘aleyye yevme vülidtü ve yevme emûtü ve yevme üb‘asü hayyen. Selâmün ‘aleyke se-estağfiru leke rabbî innehû kâne bî hafiyyen. Ve's-selâmü ‘alâ meni't-tebe‘a'l-hüdâ. Ve selâmün ‘alâ îbâdihî'l-lezîne'stafâ. Selâmün ‘aleyküm lâ-nebteği'l-câhilîn. Selâmün kavlen min rabbi'r- rahîm. Selâmün ‘alâ Nûhin fi'l-‘âlemîn, innâ kezâlike neczi'l-muh-sinîn, innehû min ‘ibâdine'l-Mü'minîn. Selâmün ‘alâ İbrâhîm, innâ kezâlike neczi'l-muhsinîn, innehû min ‘ibâdine'l-Mü'minîn. Selâmün ‘alâ Mûsâ ve Hârûn, innâ kezâlike neczi'l-muh-sinîn, innehümâ min ‘ıbâdine'l-Mü'minîn. Selâmün ‘alâ İlyâsîn, innâ kezâlike neczi'l-muhsinîn, innehû min ‘ibâdine'l-Mü'minîn. Ve selâmün ‘ale'l-mürselîn. Selâmün ‘aleyküm tıbtüm fe'dhulûhâ hâlidîn. Selâmün hiye hattâ matla‘i'l-fecr.SAFER AYI DUÂSI“Allâhümme bârik fî şehri's-saferi va'htim le-nâ bi's-sa‘â-deti ve'z-zafer.”(Ömer Muhammed Öztürk, İbâdet Takvimi ve Duâlar, s.33-36)

    SAFER AYI NAMÂZI VE DUÂLARI-26 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 29, 2025 2:26


    Safer ayının ilk ve son çarşamba gecesi, gece yarısından sonra yeryüzüne inecek belâlardan Allâh (c.c.)'un izniyle korunmak için imsâkten önce dört rek‘at nâfile namâzı kılıp Fâtiha'dan sonra zamm-ı sûre olarak, birinci rek‘atte 17 “Kevser”; ikinci rek‘atte 5 “İhlâs”; üçüncü rek‘atte 1 “Felâk”; dördüncü rek‘atte 1 “Nâs” sûrelerini okuyup selâmdan sonra duâ edilecektir. Safer'in son çarşambasının gecesi veyâ gündüzü iki rek‘at namâz kılıp birinci ve ikinci rek‘atte Fâtiha'dan sonra 11'er “İhlâs” okunacak. Namâzdan sonra 7 def‘a istiğfâr edilecek ve el kaldırıp 11 def‘a Salât-ı Münciye ve sonlarında “inneke ‘alâ külli şey'in kadîr” okunacaktır. Bu duâlarda, “Allâhü Te‘âlâ'nın, kendimizi, âile fertlerimizi ve bütün Mü'minleri gökten inen, yerden gelen ve bütün belâlardan muhâfaza buyurması” için niyâz edilecektir. Yine Safer ayının son çarşamba gecesi veya gündüzü iki rek'ât namaz kılınıp, birinci rek'atta Fâtihâ'dan sonra 7 “Kadir”, ikinci rek'atta Fâtihâ'dan sonra 5 “Kevser” okunacaktır.SALÂT-I MÜNCİYE:“Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed. Salâten tüncînâ bihâ min cemî‘il ahvâl-i vel-‘âfât ve takdî lenâ bihâ cemî‘al hâcât ve tütahhirünâ bihâ min cemî‘i's-seyyiât ve terfe‘ûnâ bihâ a‘le'd-derecât ve tübelliğunâ bihâ aksal-gâyât min cemî‘i'l-hayrâti fi'l-hayâti ve ba‘de'l-memât.”SAFER AYININ İLK VE SON ÇARŞAMBA GÜNÜNDE OKUNACAK DUÂBi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm“Allâhümme salli alâ Muhammedin abdike ve nebiyyike ve resûlike ve alâ âlihî ve bârik ve sellim. Alâhümme innî e'ûzü bike min şerri hâze'l yevmi ve min külli şirretin ve belâin ve beliyyetin-i'lletî fîhi ve yekûnü fî ‘ilmike yâ Dehru, yâ Deyhâru, yâ Keynânü, yâ Keynûnü, yâ Evvelü, yâ Ebedü, yâ Mübdiü, yâ Mu'îdü, yâ Ze'l-celâli ve ikrâm. Yâ Ze'l-arşi'l mecîdi ente tef'alü mâ türîdü. Allâhümma'hrüsnî bi-aynike'lletî lâ-tenâmü fî nefsî ve mâlî ve evlâdî ve dînî ve dünyâye'lletî'btelânî bi-suhbetihim bi-hurmeti'l ebrâri ve'l-ahyâri bi-rahmetike yâ Azîzü, yâ Ğaffâru, yâ Kerîmü, yâ Settâru, bi-rahmetike yâ Erhame'r Râhimîn. Allâhümme şedîdü'l kuvâ yâ Şedîdü, yâ Azîzü, yâ Kerîmü, yâ Kebîru, yâ Müteâlü! Zelleltü bi-ızzetike, cemî'ı halkike yâ Muhsinu, yâ Mücmilü, yâ Mütefaddilü, yâ Mün'imü, yâ Mükrimü lâilâhe illâ ente. Allâhümme yâ Latîfü letafte bi-halki's semâvâti ve'l-ardı ültuf binâ fî kadâike ve âfinâ min belâike ve lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ bike bi-rahmetike yâ Erhame'r Râhimîne. Hasbüna'llâhü ve ni'mel vekîl lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ bi'llâhi'l Alîyyi'l Azîm. Ve sallallâhu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim.”(Ömer Muhammed Öztürk, İbâdet Takvimi ve Duâlar, s.31-35)

    SAFER AYI NAMÂZI VE DUÂLARI-29 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 29, 2025 1:39


    Safer ayının ilk ve son çarşamba gecesi, gece yarısından sonra yeryüzüne inecek belâlardan Allâh (c.c.)'un izniyle korunmak için imsâkten önce dört rek‘at nâfile namâzı kılıp Fâtiha'dan sonra zamm-ı sûre olarak, birinci rek‘atte 17 “Kevser”; ikinci rek‘atte 5 “İhlâs”; üçüncü rek‘atte 1 “Felâk”; dördüncü rek‘atte 1 “Nâs” sûrelerini okuyup selâmdan sonra duâ edilecektir. Safer'in son çarşambasının gecesi veyâ gündüzü iki rek‘at namâz kılıp birinci ve ikinci rek‘atte Fâtiha'dan sonra 11'er “İhlâs” okunacak. Namâzdan sonra 7 def‘a istiğfâr edilecek ve el kaldırıp 11 def‘a Salât-ı Münciye ve sonlarında “inneke ‘alâ külli şey'in kadîr” okunacaktır. Bu duâlarda, “Allâhü Te‘âlâ'nın, kendimizi, âile fertlerimizi ve bütün Mü'minleri gökten inen, yerden gelen ve bütün belâlardan muhâfaza buyurması” için niyâz edilecektir. Yine Safer ayının son çarşamba gecesi veya gündüzü iki rek'ât namaz kılınıp, birinci rek'atta Fâtihâ'dan sonra 7 “Kadir”, ikinci rek'atta Fâtihâ'dan sonra 5 “Kevser” okunacaktır.SALÂT-I MÜNCİYE:“Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed. Salâten tüncînâ bihâ min cemî‘il ahvâl-i vel-‘âfât ve takdî lenâ bihâ cemî‘al hâcât ve tütahhirünâ bihâ min cemî‘i's-seyyiât ve terfe‘ûnâ bihâ a‘le'd-derecât ve tübelliğunâ bihâ aksal-gâyât min cemî‘i'l-hayrâti fi'l-hayâti ve ba‘de'l-memât.”SAFER AYININ İLK VE SON ÇARŞAMBA GÜNÜNDE OKUNACAK DUÂBi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm“Allâhümme salli alâ Muhammedin abdike ve nebiyyike ve resûlike ve alâ âlihî ve bârik ve sellim. Alâhümme innî e'ûzü bike min şerri hâze'l yevmi ve min külli şirretin ve belâin ve beliyyetin-i'lletî fîhi ve yekûnü fî ‘ilmike yâ Dehru, yâ Deyhâru, yâ Keynânü, yâ Keynûnü, yâ Evvelü, yâ Ebedü, yâ Mübdiü, yâ Mu'îdü, yâ Ze'l-celâli ve ikrâm. Yâ Ze'l-arşi'l mecîdi ente tef'alü mâ türîdü. Allâhümma'hrüsnî bi-aynike'lletî lâ-tenâmü fî nefsî ve mâlî ve evlâdî ve dînî ve dünyâye'lletî'btelânî bi-suhbetihim bi-hurmeti'l ebrâri ve'l-ahyâri bi-rahmetike yâ Azîzü, yâ Ğaffâru, yâ Kerîmü, yâ Settâru, bi-rahmetike yâ Erhame'r Râhimîn. Allâhümme şedîdü'l kuvâ yâ Şedîdü, yâ Azîzü, yâ Kerîmü, yâ Kebîru, yâ Müteâlü! Zelleltü bi-ızzetike, cemî'ı halkike yâ Muhsinu, yâ Mücmilü, yâ Mütefaddilü, yâ Mün'imü, yâ Mükrimü lâilâhe illâ ente. Allâhümme yâ Latîfü letafte bi-halki's semâvâti ve'l-ardı ültuf binâ fî kadâike ve âfinâ min belâike ve lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ bike bi-rahmetike yâ Erhame'r Râhimîne. Hasbüna'llâhü ve ni'mel vekîl lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ bi'llâhi'l Alîyyi'l Azîm. Ve sallallâhu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim.”(Ömer Muhammed Öztürk, İbâdet Takvimi ve Duâlar, s.31-35)

    MÜSTEHCEN İÇERİK BAĞIMLILIĞI-28 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:04


    Cep telefonları, internet, instagram, twitter gibi sosyal medya araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte internet başında geçirilen vakit her geçen gün artıyor. Bu durum insanların haramlara kısa yoldan ulaşmasını, haramlara sıklıkla maruz kalmasını sağlıyor.Ailevi ve toplumsal değerlere nüfuz eden ve günümüzün sosyal vebası olarak görülen müstehcen içerik bağımlılığı gün geçtikçe hız kazanıyor. Bağımlılığı bırakmak için bir çok yol bulunmaktadır. Peygamber (s.a.v.)'in tavsiyesi şu şekildedir: “Ey gençler topluluğu! Sizden evlenmeye gücü yeten evlensin. Çünkü evlenmek gözü haramdan daha çok korur ve ferci de daha çok muhafaza eder. Evlenmeye gücü yetmeyen de oruç tutsun. Çünkü oruç, onun için bir kalkandır.” (Buhârî)Bağımlı olan kişi mutlaka her gün Kur'ân okumalı, gün içinde tevbe, istiğfar getirerek Allâh (c.c.)'a duâda bulunmalıdır.Uzmanların bağımlılığı bırakmak için tavsiyeleri ise şu şekildedir:1.Bu fiilin yanlış bir davranış olduğu benimsenilmeli, pişmanlık duyulmalıdır.2.Boş zamanlarda kişiyi meşgul edecek, oyalayacak meşgaleler, hobiler bulunmalı, odak noktası farklı yerlere verilmelidir.3.Gün içinde yalnız kalınmamaya çalışılmalı, aileyle, yakın çevreyle vakit geçirilmeli, topluma karışılmalıdır.4.Düzenli spor yapılmalıdır.5.Müstehcen içeriklere yönlendiren unsurlar tespit edilmeli, bu etkenler engellenmelidir.6.Sosyal medyayı kişi kendine kısıtlamalı, müstehcen içeriğin yoğun olduğu plaformlardan uzak durulmalıdır.7.Bu yöntemlerle de sorun çözülmediyse cinsel terapiste başvurulabilir.(Basından Derleme)

    KIYAMET ALÂMETLERİ-27 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:36


    İmam Kurtubi (r.a.) der ki: “İnsanlar için lâzım olan kıyamet alâmetleri ortaya çıkmazdan önce hazırlanmış vaziyette olması muhakkak olan kıyametin kopması sırasında hazırlıklı, tedbirli olmalarıdır. Çünkü yüce Allâh o alâmetleri dünyanın (yaşama) müddetinin sonu geldiğine dair nişanlar yaratmıştır.İşte bu alâmetlerden bir kısmı şunlardır: 1. Deccalin çıkması 2. Hz. İsa (a.s.)'ın semadan inip Deccal'ı öldürmesi, 3. Ye'cüc ve Me'cüc (denilen şerir zümrenin) çıkması, 4. Yerden çıkan bir hayvanın insanların yüzlerine müslüman veya kâfirdir, diye damga vurması, 5. Keza güneşin battığı yerden doğmasıdır. İşte bunlar kıyametin büyük alâmetleridir.Bu alâmetlerden önce gelip geçenlere gelince, onlar da: 1. Din ilminin alınıp kaldırılması, 2. Cehaletin ve bilgisizliğin galip olması ve cahil halkın her tarafa yayılması, 3. Mahkemelerde haklı hükmün, hâkimler tarafından rüşvetle satılması, 4. Çeşitli çalgıların ortaya çıkması, şarap ve çeşitli içkilerin içilmesinin çoğalması, 5. Cinsel yönden kadınların kadınlarla, erkeklerin de erkeklerle yetinmeleri, 6. Koca koca binaların yükseltilmesi, 7. Camilerin süslenip bezenilmesi, 8. Çocukların devlet reisleri olmaları, 9. Bu ümmetin sonundakilerin, evvelindeki dedelerine ve büyükIerine lanet etmesi, onları hor, hakir görmeleri, 10. Hercin yani haksız olarak insan öldürülmesinin çoğalması da onlardan bazılarıdır.Bu alâmetlerin zuhuru ancak yeni yeni ortaya çıkan bir takım sebeplerdir ve aynı zamanda bunlar önceden haber verip ümmetini korkuttuğu şeyler hususunda Resûlullah (s.a.v.)'in doğruluğunu tasdik ettiren mucizelerinden birkaçıdır. Alemlerin Râbbi olan Allâh (c.c)'e hamd olsun.”(İmam Şa'ranî, Ölüm Kıyamet Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s.452)

    KAMİL ÜNVANLI YİĞİT: HZ. USEYD BİN EL-HUDAYR (R.A.)-25 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:39


    İsmi Hz. Useyd b. el-Hudayr (r.a.), künyesi Ebû Yahya ve Ebû Atik'tir. Hz. Useyd b. el-Hudayr (r.a.) ilk Müslüman olanlardandır. Hz. Musab b. Umeyr (r.a.)'in vesilesiyle Hz. Sad b. Muaz (r.a.)'den önce müslüman olmuştur. Akâbe Biatı'na katılanlar arasındadır. İbn Sad (r.a.) şöyle demiştir: “Tam bir şeref sahibi idi. Resûlullâh (s.a.v.) onunla, Hz. Zeyd b. Harise (r.a.) arasında kardeşlik kurdu. Uhud savaşına katılmış, o gün yedi yara almıştı.Savaş dönüşü yaralarını tedavi etme fırsatı bulamadan Hamrâülesed Gazvesi'ne iştirak etmek üzere yeniden silâhlandı.” Uhud ve Tebük gazvelerinde Evs kabilesinin sancaktarı, Hendek Gazvesi'nde hendeği korumakla görevlendirilen 200 kişilik grubun kumandanıydı. Câhiliye döneminden beri olgunluğuyla tanındığı, okuma yazma bildiği, iyi bir okçu ve yüzücü olduğu için “Kâmil” unvanıyla tanınan Hz. Useyd b. el-Hudayr (r.a.), Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in kâtiplerinden ve zaman zaman danıştığı kişilerdendi. Aynı zamanda muallimlik de yapıyordu.Hz. Ebu Hureyre (r.a.)'dan rivayet ediliyor: “Resûlullâh (s.a.v.): “Useyd b. Hudayr ne iyi bir kimsedir” buyurdu. İbn İshak (r.a.) Hz. Aişe (r.anhâ)'dan rivayet ediyor: “Ensar'dan şu üç kimsenin fazîletine katılan başka bir kimse yoktur. Bunlar hepsi de Abduleşheloğullarından olan; Hz. Sa'd b. Muaz, Hz. Useyd b. Hudayr ve Hz. Abbad b. Bişr (r.a.e.)'dir.” Vakıdî (r.âleyh) rivayet ediyor: Hz. Talha b. Ubeydullah (r.a.) dedi ki: “Hz. Ebubekir (r.a.) Ensar'dan hiç kimseyi Hz. Useyd b. Hudayr (r.a.)'in önüne geçirmezdi.” Buhari, Hz. Useyd b. Hudayr (r.a.)'ın Hz. Ömer (r.a.) döneminde vefât ettiğine dair bir kıssa rivayet etmiştir.(İbnu Hacer el-Askalânî, el-İsabe (Seçkin Sahabeler), s.437)

    AYASOFYA ‘HİLAL'İN ZAFERİDİR-24 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:36


    “Hilal”in “haç”a olan üstünlük ve zaferinin bir sembolü olan Ayasofya'nın yeniden ibadete açılması Müslümanlar arasında büyük bir sevince; kâfir ve münafıklarca ise gizlemeye çalıştıkları bir utanç ve üzüntüye sebep olmuştur. Bununla birlikte caminin üst katının müzeye dönüştürülmesi, giriş kısıtlamaları, Hristiyanlığa ait resim ve fresklerin açıkta durmaya devam etmesi gibi uygulamalar bu sevince gölge düşürmektedir. Halbuki Ayasofya vakfiyesi ortadadır.Bir cami olan Ayasofya'da bulunan Hıristiyanlığın teslis (üçlü tanrı inancı) sembolü olan haç, İsa Meryem resimleri, kanatlı melek tasvirleri, Hıristiyan azizlerin tabloları vs. gibi nesneler, tevhide tamamen aykırıdır. Bunlar, Ayasofya'nın cami olma vasfına gölge düşürmekte, mekana şirk bulaştırmaktadır.Buna razı olmak da Allah muhafaza kişinin imanını tehlikeye sürükler. Ayasofya'daki Hıristiyanlık sembollerinin Fatih tarafından reddedildiğinin fiilî ispatı, fetihten sonraki üç gün içinde, hummalı bir çalışma ile içerideki taşınabilir bütün teslis unsurlarının çıkarılması, duvarlarda kalanların ise alçı, kireç gibi maddelerle sıvanarak kapatılmasıdır. Gayet açık bir şekilde ortadadır ki, Ayasofya her türlü tartışmadan uzak bir şekilde, İstanbul'un fethinin sembolü olarak, Fatih'in vakfiyesiyle tanımlanmış, Müslümanlara ait bir camidir. Bu hüküm hukuken de gayet nettir.Yapılması gereken Ayasofya'nın, Sultan Ahmet gibi; Fatih, Beyazıt, Selimiye Camileri gibi, tartışılmaz bir hüviyetle Müslümanların ibadetine tahsis edilmesidir. Fatih'in vakfiyesinde, Ayasofya'nın ‘cami' oluşuna muhalif olarak yapılacak değişiklikler reddedilmekte ve bunlara teşebbüs edeceklere lanet okunmaktadır. Yüzlerce sayfadan oluşan bu vakfiyede; cami olan bu mekanın, cami vasfının değiştirilmesi, başka maksatlara hizmet ettirilmesi hususu, her ihtimal teker teker zikredilerek reddedilmektedir. Bu kadar teferruatlı bir anlatım, deha ve basiretten de öte, bir nevi Fatih'in ‘kerameti' olsa gerektir.(Basından Derleme)

    SOSYAL DARVİNİZM-23 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:29


    Müslümanlar Darvin'in biyolojik zeminde ifade ettiği “doğal seleksiyon” tezini refleks bir tepkiyle reddetmiştir. Ancak her ne hikmetse biyolojik Darvinizm'in bir versiyonu olan “Sosyal Darvinizm”i büyük ölçüde ve sessiz sedasız kâbul etmiş durumda olduğumuz kimsenin dikkatini çekmiyor. Efendimiz (s.a.v.), “Kuşakların en hayırlısı benim dönemimde yaşayanlardır. Sonra onları izleyenler, sonra onları izleyenler gelir” (Buharî, Müslim, Tirmizî) buyurduğu ve Sahabe döneminden itibaren her kuşak, ilmin ve ilim adamlarının gittikçe azalmakta olduğunu, dolayısıyla insanî değerlerde bir düşüş olduğunu vurguladığı halde, birileri bize bunun tam aksini telkin edip duruyor. İnsanlık gittikçe gelişiyor diyorlar, bilgi çağında yaşadığımızı söylüyorlar.Kur'an'ı “tarihsellik” tezleri doğrultusunda anlamaya çalışanların, Darvinizm'in sosyal versiyonunu temel bir gerçek olarak kâbul ettikleri kendileri tarafından söylenmese bile açıkça görülüyor. Zira Kur'an'ın bazı hükümlerinin bugün için “miadını doldurmuş”, dolayısıyla “uygulanamaz” olduğu tezlerinin temelinde Sosyal Darvinizm olgusunun kâbulü yatar. Aksi takdirde şu sorunun cevabını vermeleri mümkün değildir: Niçin Kur'an'ın bazı hükümleri geçmişte uygulanabilir olduğu halde bugün bu özellikte değildir? Bu sorunun cevabı tektir. Çünkü bugün hırsızlık yaptı diye kimsenin elini kesemezsiniz, hırsıza daha “çağdaş” bir ceza vermelisiniz. İşte her kim ki bu “çağdaşlık-çağdışılık” anlayışını kâbul etmiştir; işte o, günümüzde insanlığın geçmişe oranla daha “gelişmiş” olduğunu kâbul etmekle “Sosyal Darvinist” olduğunu ilan etmiş demektir! Halbuki Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: “Ümmetim hiçbir yıla girmeyecek ki, bir sonraki yıl ondan daha beter olmasın.” (Mirkâtu'l-Mefâtîh, c.1, s.507)(Ebubekir Sifil)

    MUHABBET ÜÇ ŞEYDEDİR-22 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:06


    Muhabbet üç şeydedir ki, bunlar olmadan kişiye “Allâh (c.c.) için seven” denemez. Allâh (c.c.) için mü'minleri sevmek: Bunun alâmeti, onlardan ezâyı def etmek ve onlara menfaati celb etmektir. Allâh (c.c.) için Resûlü (s.a.v.) sevmek: Bunun alâmeti, Sünnet'e tâbi olmaktır. Çünkü Allâh (c.c.) şöyle buyurur: “De ki: Eğer Allâh'ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allâh da sizi sevsin.” (Âl-i İmrân s. 31) Tâati mâsiyete tercih ederek Allâh'ı (c.c.) sevmek: Denilir ki; nimeti anmak muhabbeti getirir. Muhabbetin de bir başlangıcı ve sonu vardır. Muhabbetin başlangıcı, nimetleri ve ihsânlarıyla Allâh (c.c.)'ı sevmektir.Abdullah İbn Mes'ûd (r.a.) der ki: “Kalpler, kendine ihsânda bulunanı sevecek şekilde yaratılmıştır.” Muhabbetin bundan daha yücesi ise, Allâh'ın (c.c.) hakkı bunu gerektirdiği için O'nu sevmektir. Ali b. el-Fudayl (r.âleyh) şöyle der: “Allâh (c.c.), Allâh olduğu için sevilir.” Bir adam Tavus b. Keysân'a: “Bana öğüt ver.” dedi. Tavus dedi ki: “Sana şunu öğüt veririm: Allâh'ı öyle bir sevgiyle sev ki, hiçbir şey sana O'ndan daha sevgili olmasın. O (c.c.)'dan öyle kork ki, hiçbir şey sana O (c.c.)'dan daha korkunç olmasın.Allâh (c.c.)'dan öyle bir ümitle ümitlen ki, bu ümit, korkuyla senin aranda perde olsun. Nefsin için râzı olduğun şeye başka insanlar için de râzı ol.”(Haris el-Muhasibî, Ahlâk ve Arınma)

    FATİHA SÛRESİ'NİN ESRÂRI-21 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:34


    Fatiha Suresi'nin yedi ayeti, yedi belâyı defetmek içindir. Fâtiha Suresi'nin kökü besmeledir. Bu besmelede de üç isim vardır. Bu üç isim ise temel üç bozguncu ahlâk olan şehvet, gazâb ve hevânın karşılığıdır. Buna göre üç isim, kötü ahlâkın üç esasının; Fâtiha Suresi'nin yedi ayeti de, yedi kötü huyun mukabilindedir. Sonra Kur'ân'ın tamamı sanki Fâtiha Suresi'nden çıkmış dallar budaklar gibidir. Aynı şekilde bütün kötü huylar da, bu yedi kötü huydan çıkan dallar ve budaklar gibidir. Kim “Elhâmdülillâh” derse, Allâh (c.c.)'a şükretmiş ve eldekiyle yetinmiş olur. Böylece de, şehveti yok olur.Kim O (c.c.)'un âlemlerin Râbbi olduğunu bilirse, bulamadığı ve elde edemediği şeyler hususundaki hırsı; elde ettiği şeyler hususundaki cimriliği zail olmuş olur. Böylece de ondan şehvet ve onun lezzetlerinin belâsı savuşmuş bulur. Kim Allâh (c.c.)'un Râhman ve Râhim olduğunu bildikten sonra, O (c.c.)'un din gününün sahibi de olduğunu bilirse gazâb ve öfkesi zail olur. Kim, “Yalnız sana ibâdet ederiz ve yalnız senden yardım isteriz” (Fatiha s. 5) derse, birincisiyle (Yalnız sana ibâdet ederiz) kibri; ikincisiyle de (Yalnız senden yardım isteriz) kendini beğenmesi yok olmuş olur. Böylece de ondan, gazâb ile ondan meydana gelmiş olan kibir ve kendini beğenme afeti savuşmuştur. “Bizi dosdoğru yola ilet!” (Fatiha s. 6) deyince de ondan hevâ şeytânı bertaraf olmuş olur. “Kendilerine nimetler verdiklerinin yoluna.” (Fatiha s. 7) deyince ise, kendisinden küfür ve şüphe gitmiş olur. “Kendilerine gazab olunmuşların ve sapıtmışların yoluna değil” (Fatiha s. 7) dediği zamansa, ondaki bidatler savuşmuş olur. Böylece, Fâtiha'nın bu yedi ayetinin bu yedi kötü ahlâkı defetmiş olduğu ortaya çıkar.(Fahruddîn Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu'l-Ğayb, c.1, s.374)

    CEBRAİL (A.S.)'IN GELİŞİ VE İLK VAHİY-20 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:30


    Ebû Nuaym (r.âleyh) şöyle rivayet etmiştir: “Cebrail (a.s.) Peygamberimiz (s.a.v.)'i kucaklayıp inci ve yakutlarla süslenmiş bir yaygı üzerine oturtmuş ve kendisine: “Ey Muhammed! Râbbinin adıyla oku!” demiştir. Beş ayeti sonuna kadar okuduktan sonra: “Korkma yâ Muhammed! Sen gerçekten Allâh (c.c.)'un resûlüsün!” diyerek O (s.a.v.)'i teyid etmiştir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, Ecyâd denilen yerde iken ufukta bir melek görmüş. Melek: “Ey Muhammed, ben Cebrail'im” diye seslenmiş… Bu sebeble Peygamberimiz (s.a.v.) korku içinde kalmış. Başını ne zaman semâya kaldırsa Cebrail (a.s.)'ı görüyormuş. Derhal evine dönmüş. Hatice (r.anhâ)'ya: “Ey Hatice, Allâh (c.c.)'a yemin ederim ki ben, şu putlara ve kâhinlere kızdığım kadar hiçbir şeye kızmış değilim! Böyle sesler duymakla, “Ben de mi kâhin olacağım” diye korkuyorum.” demiştir.Hatice (r.anhâ) da: “Böyle söyleme, asla sen kâhin olamazsın! Çünkü Allâh (c.c.) edebiyyen senin hakkında böyle bir şeye izin vermez. Zira sen, akrâbayı gözetir, sözün daima doğrusunu söyler, emaneti edâ edersin. Gerçekten sen, son derece güzel bir ahlâka sahipsin. Böylesine güzel bir ahlak verdiği kulunu, Yüce Allâh yalnız ve yardımsız bırakmaz. Kötü varlıkların kendisine dokunmasına izin vermez. Bir kâhin olmasına müsade etmez…” gibi sözlerle tesellî vermiştir. Sonra Hatice (r.anhâ), Varaka bin Nevfel'e gitmiş, durumu anlatmış. Varaka da demiştir ki: “Allâh'a yemin ederim ki o gerçektir! Bu, gerçekten peygamberliğin bir başlangıcıdır. Muhakkak ona Nâmus-ı Ekber gelecektir. Sen Muhammed'e söyle, içinde hayır düşünceden başka bir şey bulundurmasın, asla korku ve endişeye düşmesin.”(Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, s.168)

    III. MEHMED HÂN'IN HAYATI-19 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:26


    III. Mehmed, 7 Zilkade 973 (26 Mayıs 1566) tarihinde Manisa'da, Sart ovasında dünyaya geldi. Babası III. Murad, annesi ise Safiye Sultan'dır. Rivayete göre adını, doğum haberini aldığı Sigetvar Seferi sırasında bulunan büyük dedesi Kanûnî Sultan Süleyman koymuştur.Manisa'da eğitimine başladı; ilk hocası İbrahim Efendi, ardından Hüseyin Efendi ve Mehmed Azmi Efendi oldu. Hocası Azmi Efendi'nin vefatından sonra Sultan Selim müderrisi Nevali Nasuh Efendi muallimlik görevini üstlendi. Tahta çıktıktan sonra babasının hocası olan Hoca Sadeddin Efendi de onun eğitimine katkıda bulundu.III. Mehmed, Manisa'da Saruhan Sancağı Beyi olarak görevlendirildi. 1 Muharrem 992 (14 Ocak 1584) tarihinde Manisa'ya vardı ve burada on iki yıl idarecilik yaptı. Taşrada halkla yakın ilişki kurup onların dertlerini dinleme alışkanlığı kazandı. Padişah olduktan sonra da cuma selamlıklarında ve gezilerde bu tavrını devam ettirdi.Babası III. Murad, 4-5 Cemaziyelevvel 1003 (15-16 Ocak 1595) gecesi ani şekilde vefat ettiğinde, III. Mehmed yanında yakın adamları Lala Mehmed Bey ve Mîrâhur Ahmed Ağa ile birlikte 16 Cemaziyelevvel (27 Ocak) günü İstanbul'a ulaştı ve devletin başına geçti.III. Mehmed sakin tabiatlı, dindar bir padişah olarak tanınır. Avcılığı sever, ok yapımında ustaydı; sürekli kılıç ve yay taşıyarak dolaşırdı. Entelektüel kişiliği ile bilinir, kendisine sunulan edebi eserlerle yakından ilgilenir, iyi şiirler yazar ve “Adlî” mahlasıyla şiir kaleme almıştır.III. Mehmed, 16 Receb 1012 (20 Aralık 1603) tarihinde mide rahatsızlığı veya bazı kaynaklara göre kalp krizi sonucu vefat etmiştir.(Feridun Emecen, TDV İslâm Ansiklopedisi, c.28, s.407-413)

    DURSUN FAKİH (K.S.)-18 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:29


    Şeyh Edebâlî (k.s.) Hazretlerinin damadı ve Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Bey'in bacanağıdır. Çeşitli ilimleri, özellikle tefsir, hadis ve fıkıh alanlarını Şeyh Edebâlî (k.s.) Hazretlerinden öğrenmiş; tasavvufta da yüksek derecelere sahip olmuştur. Dünyalık şeylerden uzak durmakta, takvada, güzel ahlakta ve Allah'ın emirlerine uymakta çok ileri seviyedeydi. İnsanlara doğru yolu göstermekte büyük gayret gösterirdi.Anadolu Selçuklu Devleti'nin parçalanmasıyla birlikte Anadolu'da herkes sığınacak yer aramaya başladı. Bu haber Osman Bey'in meclisine ulaştı. Mecliste bulunan hatip ve vaiz Dursun Fakîh şöyle dedi:“Beyim! Cenâb-ı Hak size, sığınacak yer arayan Müslümanları bir araya toplama ve onları idare etme basiretini ve gücünü ihsan etmiştir. Allah'ın inayeti, dua ordusunun bereketi ve gazâ ordusunun kuvvetiyle çevrenizdeki tekfurları dize getirdiniz ve birçok toprak mülkünüz oldu. Şimdi sıra Anadolu topraklarını ehil olmayanların elinden kurtarıp halkını huzura kavuşturmaya geldi. Müsade buyurun, adınıza hutbe okuyup sizi sultan ilan edelim.”Osman Bey, Dursun Fakîh'e hak verdi. O gün Dursun Fakîh (k.s.), Osman Gazi adına hutbe okuyup sultanlığını ilan etti. Bundan sonra hem elinde kılıcıyla gazalara katıldı hem de namaz vakitlerinde gazilere namaz kıldırdı.Osman Gazi, Bilecik'in idaresini Şeyh Edebâlî (k.s.) hazretlerine bırakınca Dursun Fakîh (k.s.) hocasının yanında kalarak onun yerine tefsir okutmaya ve fetva işlerini yürütmeye başladı. Daha sonra Bilecik kadılığı görevine getirildi. Bu görevdeyken vefat etti. Kabri Bilecik'te Küre Köyü yakınlarında bulunmaktadır.(Evliyalar Ansiklopedisi, s.1086)

    ABDESTİN SÜNNET VE MÜSTEHAPLARI-17 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:05


    Abdestin yaklaşık yirmi beş kadar sünneti vardır:1.“Eûzü” okumak,2.Besmele çekmek,3.Ellerini yıkamak,4.Parmakların aralarını hilallemek (dairesel hareketlerle yıkamak),5.Ağza su vermek,6.Yüzüne su vermek,7.Niyet etmek,8.Kıbleye dönmek,9.Sakalı hilallemek (eğer sakal sık ise),10.Sakala mesh etmek,11.Sağ yanından başlamak,12.Sol elinin serçe parmağı ile sağ ayağın serçe parmağı altından yukarıya doğru hilal yapmak,13.Başın tamamını mesh etmek,14.Başından artan su ile kulaklara ve boyna mesh yapmak,15.Tertip üzere almak (sıraya dikkat etmek),16.Arasını kesmeyip birbirine ulaştırmak,17.Başına mesh ederken önünden başlamak (bed' etmek),18.Misvak kullanmak,19.Göz kenarına ve kaşlara su ulaştırmak,20.Abdest üzerine abdest almak,21.Abdest azalarını üç kere yıkamak,22.Yüksekçe bir yere durmak,23.Abdest aldıktan sonra ibriği doldurmak,24.Abdest alırken boş ve gereksiz konuşmamak,25.Daima bu niyet üzere olmak.Abdestin Müstehapları ise şunlardır:1.Niyeti dil ile söylemek,2.Kulaktan artan su ile boyna mesh etmek,3.Mümkünse abdestten artan suyu ayak üzerine durup kıbleye karşı içmek,4.Temiz peşkir (havlu) ile kurulanmak.(Mızraklı İlmihal, s.8)

    YETİMLERE İYİLİK ETMENİN MÜKÂFATI-16 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:18


    “Üç yetime el uzatan kimse, gecesini namaz kılarak, gündüzünü oruç tutarak geçiren ve gece gündüz kılıçla Allah (c.c.) yolunda cihad eden kimse gibidir. Şu iki parmağım nasıl birbirine eş ise, ben ile o kimse de cennette kardeşiz.” (Burada şehadet parmağı ile orta parmağını birbirine yapıştırmıştır.) (İbn Mâce)Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: “Kim yetim bir Müslüman çocuğun elinden tutup bakımını üzerine alırsa, affedilmesi mümkün olmayan bir günah işlemedikçe cennete girmesi kesindir.”Resûl-i Ekrem (s.a.v.) ayrıca şöyle buyurmuştur: “Kim sırf Allah (c.c.) rızası için bir yetimin başını okşarsa, Allah (c.c.) ona elini üzerinde gezdirdiği saçların sayısı kadar sevap yazar. Yanında barınan yetim bir erkek veya kız çocuğuna iyilik eden ile ben, şu iki parmağım gibi cennette birlikte oluruz.” (Ahmed İbn-i Hanbel)Resûlullâh (s.a.v.) buyuruyor ki: “En hayırlı Müslüman evi, içinde bulunan yetime iyi davranılan evdir. En fena Müslüman evi ise içinde bulunan yetime hor davranılan evdir.” (İbn Mâce)Hz. Ebu Hureyre (r.a.) rivayet eder: Peygamber (s.a.v.) Efendimiz buyuruyor ki: “Dul ve yetimlerin yardımına koşan kimse, Allah (c.c.) yolunda mücahid gibidir.”Cennete girebilmek şüphesiz büyük bir saadettir. Ondan da üstünü, cennette Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'e komşu olabilmektir. Cenneti yaratan ve oradaki üstün mevkiileri bazı iyilikleri yapanlara ayıran Allahü Teâlâ, sevgili Resûlü (s.a.v.)'e komşu olma bahtiyarlığını yetimleri koruyanlara lütfetmiştir.(Kalplerin Keşfi, s. 486-490)

    15 TEMMUZ TEK İHANET DEĞİL; SON İHANET!-15 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:29


    FETÖ ile mücadeledeki en büyük zaaf, FETÖ'nün sadece 15 Temmuz ile anılır hale gelmesidir. Çünkü 15 Temmuz darbesi, buzdağının ucudur. FETÖ'nün sadece 15 Temmuz üzerinden sorgulanması, ihaneti sığlaştırmakta; “asıl güç kaynağı” olan “istismar” hıyanetini gizlemektedir. Fetullah Gülen bu örgütü, müslümanları maddi ve manevi sömürerek bu hale getirmiştir. “İslâm'a hizmet” diye topladığı finans ve kadro gücünü, İslâm'la savaş için kullanmıştır. Bu yüzden FETÖ, asıl darbeyi İslâm'a vurmuş; ancak bunun hesabı sorulmamıştır.Sekiz yıllık mücadele göstermiştir ki, bu tehlikeli örgütün bertaraf edilebilmesi için hukukî mücadele ile birlikte teolojik mücadele de şarttır ve bunu yapacak tek merci Diyanet'tir. Fetullah Gülen'in neden “hocaefendi” olmadığı herkese anlatılmalıdır. Ayrıca bu görev, Diyanet'in ödemesi gereken bir “keffaret”tir! 15 Temmuz Cuma hutbesinde “FETÖ, inancımızı, ibadetlerimizi, milli ve manevi değerlerimizi istismar etmiştir” demekle ödenmesi mümkün değildir. Bu istismarın asıl sebebi, doğru dinî bilgilerin öğretilmemesidir. Gerçek müslüman, hiç kimsenin; hatta anne babanın İslâmiyet'e uymayan hiçbir emrinin dinlenmeyeceğini iyi bilir.Bir karar verilmelidir: FETÖ gibi lejyonerlerin estirdiği en küçük hıyanet rüzgârında bile yamulan zayıf bir “dal” mı; yoksa haçlı-siyonist fırtınalara bile meydan okuyan “çınar” mı olacağız!FETÖ gibi bir istismar canavarı, müslümanlara “gerçek İslâm” öğretilmediği için ortaya çıkmıştır. Eline “ehl-i sünnet miyarı” verilmeyen müslümanlar maalesef, adi sarı madeni “altın” zannederek ihya etmiştir. Aynı durum “mezhep” ve “cemaat” diye yutturulan sapık yapılar için de geçerlidir. Ehl-i sünnet kriterlerine uymayan yapılar ne kadar popüler olursa olsun, “yol kesici” ve “istismarcı”dır.(Nuh Albayrak, Star Gazetesi)

    HZ. OSMAN (R.A.)'IN SİYASETİ-14 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:47


    Edeb kaynağı, haya madeni, emîn, merhametli, gerçek dost, Allâh Resûlü (s.a.v.)'in arkadaşı, mahremi, mazlum, Kur'ân şehidi, Emîrü'l Mü'minîn Osman b. Affân (r.a.). Onun hayatını inceleyen kimse görecektir ki; yönetimdeki siyaseti, yumuşaklık ve öğüt vermek istikametindeydi. Hz. Ömer (r.a.) ve Hz. Ebûbekir (r.a.) döneminde olduğu gibi keskinlik, kesin tavır ve korkutma siyaseti gütmüyordu. Onun bu siyasetinin belirtilerini halife seçildikten sonra yaptığı şu konuşmada görmek mümkündür:“Sizler yok olacak bir dünyadasınız. Ebedilik ifade eden bir dünyada değilsiniz. Ömrünüzden bir kısmını geçirmiş bulunuyorsunuz. Kalan ömrünüzde gücünüzün yettiği kadar hayırlı işler yapmakta acele ediniz. Dünya aldanma üzerine kurulmuştur. Şu dünyaya aldanmayınız. Sizden önce geçenlerden ibret alınız. Dünyayı imar edenler ve dünyadan bir takım şeyler elde edenler nerede? Onlar dünya hayatının sonuna gelmediler mi? Yapmanız gerekli olan şeylerden gafil olmayınız. Yoksa o yapmanız gereken şey sizden gafil olmaz. Dünyayı bir kenara atıp âhireti isteyiniz.”Hz. Osman (r.a.) valilerine gönderdiği bir yazıda şöyle diyordu:“Hz. Allâh, yarattıklarını hak üzere yarattı. O hak'tan başkasını kabul etmez. Aman ha! Emanete dikkat ediniz, koruyunuz. Siz bu yolu tutunuz ki sizden sonra gelip bu yolu tutanlarla ortak olasınız. Aman ha! Vefalı olunuz. Yetime ve İslâm devleti ile antlaşması olana zulmetmeyiniz. Çünkü Hz. Allâh bunlara zulmedenlerin hasmıdır. Hz. Allâh yöneticilere, yönettiklerini gütmekte ve onlardan vergi almakta hırslı olmamakla emretmiştir. Tutulacak en adaletli yol, müslümanların işlerini dikkatle yerine getirip onlara haklarını vererek, görevlerini yerine getirmelerini sağlamaktır.”(Muhammed Mütevelli Şaravî, Cennetle Müjdelenen On Sahâbî, s.89)

    İMAM EBÛ HANİFE (R.A.)'İN TAKVÂSI-13 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:45


    Esed b. Amr şöyle demiştir: “Ebû Hanîfe (r.a.)'in kırk yıl yatsı namazının abdesti ile sabah namazı kıldığı bilinmektedir. O bütün gece bir rek‘atta Kur'ân'ın tamâmını okuyup hatmederdi. Geceleyin ağlaması dışarıdan duyulur, komşuları ona acırdı.”Ebû Hanîfe (r.a.)'in oğlu Hammad (r.âleyh) şöyle anlatmıştır: “Babam Ebû Hanîfe (r.a.) irtihâl edince Hasen b. Umare (r.âleyh)'den cenâzesini yıkaması ricâsında bulunduk. Hasen b. Umâre, cenâzeyi yıkadıktan sonra ‘Allâh (c.c.) sana rahmet eylesin ve seni bağışlasın. Otuz yıldan bu yana oruçsuz bir günün geçmedi ve kırk yıldan beri geceleyin yatağa girip sağ yanına yatmadın. Senden sonra gelenleri yordun. Kurraları rezil rüsvây ettin' demiştir.”İmâm Ebû Yusuf (r.âleyh) şöyle anlatmıştır: “Bir gün Ebû Hanîfe (r.a.) ile birlikte yürüyorduk. Âniden birisinin diğerine ‘Bu zât Ebû Hanîfe (r.a.)'dir. Geceleri uyumaz' dediğini işittim. Bu söz üzerine Ebû Hanîfe (r.a.), ‘Vallâhi benden söz edilirken yapmadığım bir şey söylenmemeli' dedi ve bundan sonra geceleri namaz, duâ ve yakarışla ihyâ etmeye başladı.”Mis‘ar (r.âleyh) şöyle anlatmıştır: “Bir gece mescide girince namaz kılmakta olan bir adam gördüm. Kur'ân'ın baştan itibaren yedide birini okuyunca kendi kendime artık herhalde rükû eder dedim. Sonra üçte birini, daha sonra yarısını okudu. Sonra aynı rek‘atta Kur'ân'ı sonuna kadar okuyup hatmetti. Bir de ne göreyim, bu adam Ebû Hanîfe (r.a.) değil miymiş!”Hârice b. Mus‘ab, “Kur'ân'ı bir rek‘atta baştan sona dört kişi hatmetmiştir. Bunlar Hz. Osman, Temim ed-Dârî, Sa‘îd b. Cübeyr ve Ebû Hanîfe (r.a.e.)'dir” demiştir. Yahyâ b. Nasr (r.âleyh), “Ebû Hanîfe (r.a.) Ramazan'da Kur'ân'ı altmış kez hatmetmiş olabilir” demiştir.(Muhammed Abdurreşid En-Nûmanî, İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe (r.a.)'in Hadis İlmindeki Yeri, s.109-110)

    EHLİ-SÜNNET MEZHEBİNE BAĞLILIĞIN GEREKLİLİĞİ-12 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:45


    İtikad konusunda Ehl-i Sünnet mezhebine muhalif bulunmak büyük günâhların en büyüklerindendir. Ve hatta en basit ve önemsiz görülen bir itikadî meselede dahi muhalefet etmek, “dinde bid'at” olarak kâbul edilip, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz tarafından her bid'atin dalâlet (sapıklık) olmasıyla sahibini cehennem ateşine sevk edeceği açıkça belirtilmiştir. Hz. Âişe (r.anhâ)'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim bizim bu dinimizde ondan olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o şey kâbul edilmez.” Başka bir hadîs-i şerifte: “Her bid'at dalâlettir ve her bid'at ehli ateştedir.” buyurmuştur.Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, ileride ümmeti tarafından bir takım bid'atler ve sahih itikada muhalif mezhepler ihdas edileceği, ilahî vahiy ile malumu olmakla birlikte bu hususa asla rızası olmadığını beyan ve buna cür'et edenleri sapıklığa nisbet ile kötü sonlarını ilan buyurmuşlardır. Bu tip kimselerin çoğalarak büyük fitne ve fesada sebep olacaklarını bildirmiş ve hak üzere olanların alametlerini soranlara ise, bunların yalnız kendi yüce yolunu ve ashâb-ı kirâmın temiz akâidini tercih ve muhafaza edenler olduğunu açıklamak için şöyle buyurmuşlardır: “Benim ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan bir fırka cennette, yetmiş iki fırka ise ateştedir.” Sahâbîler (r.a.e.): “Yâ Resûlullâh (s.a.v.)! Cennette olan fırka kimlerdir?” diye sorunca; Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Benim ve ashâbımın yolunda olanlardır.” İnsanın selamet ve mutluluğu, dinde yeni şeyler çıkarmak ile değil, Efendimiz (s.a.v.)'in getirdiği şeriate uymak iledir, Bu hakikati öğrenmek ise ancak peygamberî yolu, yüce sünnetleri ve bunlara ait haber ve eserleri nakleden ashab ve tâbiîn-i kiram hazretlerinin bulundukları yol ve yaşantıyı hakkıyla bilmek ile mümkün olabilir.(Manastırlı İsmail Hakkı, Telhîsu'l-Kelâm fî Berâhîni Akâidi'l-İslam, s.243)

    CEMAATE GİTMEYİP NAMAZI ÖZÜRSÜZ OLARAK TEK BAŞINA KILMAK-11 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:30


    Allâhü Teâlâ'nın şu ayetinin: “Andolsun Tevrat'tan sonra Zebur'da da yazmışızdır ki, arza ancak sâlih kullarım mirasçı olur” (Enbiyâ s. 106) tefsirinde, sâlih kullardan muradın beş vakit namazı câmide cemaatla kılan kimseler olduğu bildirilmiştir. Bir hadîs-i şerifte Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim ki evinde bol su ile gusleder, sonra Allâh'ın evlerinden (camilerden) birine, farzlardan bir farzı eda etmek için yürürse, attığı her adımdan biri bir hatâsını siler, yıkar; diğeri de kendisini bir derece yükseltir. Namaz kıldığı vakit, o namazgâhda bulunduğu sürece melekler devamlı olarak: “Ya Râb! O, orada kimseyi incitmediği ve konuşmadığı müddetçe ona mağfiret et” diye onun için istiğfar ederler.”Resûl-i Ekrem (s.a.v.): “Ey ashabım! sizlere, kendisiyle Allâh'ın hatâları sileceği ve sâyesinde yüce derecelere yükselteceği hayırları bildireyim mi?” buyurdu. Ashâb (r.a.e.): “Tabiî yâ Resûlallâh, bildir” dediler. Resûl-i Ekrem (s.a.v.): “Çok soğuklarda dahî abdesti mükemmel almak, adımları mescitlere doğru çoğaltmak, namazdan sonra diğer namaz vaktini beklemektir. İşte rağbet olunacak budur.”Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in cemaatten geri kalan bir takım adamlar hakkında şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur: “Gönlüm öyle istedi ki, halka (cemaate) namaz kıldırmasını birine emredeyim de, sonra kendim cemaatten geri kalan adamlar üzerine gidip evlerini yakayım.” (Müslim) Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu: “Bir takımları ya cemaati terketmekten vazgeçerler, ya da Allâh kalbleri üzerine mühür basar da sonra gafillerden olurlar.” (Müslim)(İmam Zehebî, Büyük Günâhlar, s.229-233)

    NEBİ (S.A.V.)'İN ÂHDE VEFÂKÂRLIKLARI-10 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:35


    Peygamberler ve bâhusus Peygamberimiz (s.a.v.), ahdine ya‘nî verdigi söze son derece vefâkâr ve riâyetkâr idiler. Birkaç misâl: Ebû Râfi (r.a.), Kureyş tarafından Medîne'ye gönderilen bir köle idi. Medîne'de Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'i gördükten sonra O (s.a.v.)'e gönülden bağlanmış, müslümân olmuş ve Medîne'de kalmayı arzulamıştı. Nebi (s.a.v.): “Elçileri alıkoymak doğru değildir.Kalk Mekke'ye git. Oraya vardıktan sonra bize dönmek istersen gelebilirsin.” diyerek bu teklîfi reddetmislerdi. O da Mekke'ye dönmüs fakat bilâhare Medine'ye gelerek müslümânlara iltihâk etmisti. (Ebû Dâvud) Hudeybiye Sulhu'nun hükümlerinden biri Mekke'den Medine'ye gidecek her Mekkeli'yi Kureyş'e iâde etmekti. Tam bu şartın kabûlü anında Mekke'de müşrikler tarafından “müslümân oldu” diye zincirlere vurulan Ebû Cendel (r.a.) bir yolunu bulup kaçmış ve müslümânların yanına gelmişti. Bütün müslümânlar da manzaradan müteessir olmuslar ve Ebû Cendel (r.a.)'i iâde etmek istememişlerdi. Fakat Allâh'ın Resûlü (s.a.v.), o anda bile ahde vefânın en çetin örneğini göstererek Ebû Cendel (r.a.)'e: “Sabret, biz verdiğimiz sözden dönmeyiz. Cenâb-ı Hâkk sana bir çıkıs yolu te'min edecektir.” dedi.Peygamberimiz (s.a.v.), peygamberliğinden önce Abdullâh b. Ebû Amsâ ile ba‘zı ticarî isler görmüstü. Bir gün Resûl-i Ekrem (s.a.v.), bazı hesapları tesviye etmek için bu adamla bir yerde buluşmaya söz vermişlerdi. Abdullâh bu sözü hatırlayarak geldiğinde Resûlullâh (s.a.v.)'i hâlâ kendini bekler bir halde bulmuştu. Allâh'ın Resûlü (s.a.v.), Abdullâh'ı görünce: “Abdullâh! Üç gündür seni burada bekliyorum.” demekle yetinmiş, başka bir sey söylememişlerdi. (Ebû Dâvud)(Ömer Muhammed Öztürk, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in Yüce Ahlâkı, s.120)

    ALLÂH (C.C.)'A TEVEKKÜL ETMEK-09 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:26


    Allâhü Zü'l-Celâl Kur'ân-ı Kerîm'inde şöyle buyuruyor: “(O vakit) Sen Allâh'tan bir esirgeme sayesindedir ki onlara yumuşak davrandın. Eğer (bilfarz) kaba, katı yürekli olsaydın, onlar etrâfından herhâlde dağılıp gitmişlerdi bile. Artık onları bağışla, (Allâh'tan da) günâhlarının bağışlanmasını iste. İş hususunda onlarla müşâvere et. Bir kere de azmettin mi artık Allâh'a güvenip dayan. Çünkü Allâh kendine güvenip dayananları sever.” (Ali İmran s. 159) Allâh (c.c.) kendisine güvenip dayananları sevdiğini bildiriyor. Tevekkülü sebebiyle Allâh (c.c.)'un sevdiği kimselerde de O'na karşı sevgi ve muhabbet olursa saâdete ereceği ve kurtulmuşlardan olacağı muhakkaktır.Allâhü Teâlâ, Kitab-ı Mübîn'inde Rasûlü (s.a.v.)'e şöyle bildiriyor: “De ki: “Allâh'ın bizim için yazdığından başkası asla bize erişmez. O, bizim Mevlâmızdır. Onun için mü'minler yalnız Allâh'a güvenip dayanmalıdır.” (Tevbe s. 51) Müslüman, herhangi bir üzüntü ve sıkıntı ile karşılaşınca Allâhü Teâlâ'ya olan güven ve tevekkülü sayesinde üzülüp tedirgin olmaz ve O'nun takdiri ile başına geldiğini bilir. Buradaki musibet ve sıkıntılar, bizim için ancak hayırdır. Zira bizim dâimi evimiz bu dünyada değil, âhirettedir. Asıl iyiliklerin buradan ziyâde âhirette elde edilmesi önemli ve gereklidir.Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: “Allâh (c.c.)'dan kendisine takdir olunana razı olması, kişinin saadetine vesiledir. Allâh (c.c.)'dan hayır dilemeyi bırakması da bedbahtlığındandır. Allâh (c.c.)'un takdir ettiklerine kızgın olması da aynı şekilde kişinin bedbahtlığındandır.”(Misvâk Neşriyat, Eşref Ali Et-Tehânevî, Hayâtü'l Müslimîn, s.122)

    TESETTÜRE AYKIRI DURUMLAR-08 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:31


    Hâkk Teâlâ hazretleri “Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur.” (Ahzab s. 59) buyurmaktadır. Buna karşın bugün öyle başörtüler üretiliyor ki; renkli, güzel tasarımlı özelliklerle donatıyorlar ve birkaç bin dolara satılanları oluyor. Bu başörtüsünü takan kadın dikkat çekmese başörtüsü dikkatleri üzerine çekiyor. Bu, kadının zinetini saklamaya yönelik bir giyim tarzı olmadığı için böyle tesettür olmaz. Tesettür kadının vücut hatlarını da göstermeyecek şekilde olmalıdır. Nebî (s.a.v.) Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde “Ateş ehlinden iki sınıf vardır, henüz onları görmedim. Yanlarında sığır kuyruğu gibi bir şeyler taşıyıp onu insanlara vuran insanlar; giyinmiş, çıplak kadınlar ki bunlar Allâh'a taatten dışarı çıkmışlardır. Bunlar, başkalarını da baştan çıkarırlar. Başları deve hörgücü gibidir. Bu kadınlar cennete girmek şöyle dursun, kokusunu dâhi almazlar. Hâlbuki onun kokusu şu kadar uzak mesafeden duyulur.” buyurmuşlardır. Burada “giyinmiş, çıplak kadınlar” ifadesi ile Tesettür-ü Şer'inin sınırlarına aykırı durumlar vurgulanmıştır.Tesettür-ü Şer'iye tam mânâsıyla uyabilmek için bu durumlardan kaçınmak gerekir. Hâkk Teâlâ hazretlerinin emir buyurduğu bu örtünme şeklini bugün bir kısım insanlar kendilerince eleştirmektedirler. İslâmi tesettürü eleştiren bu güruhun moda konusunda örnek aldığı ünlü modacılardan bazıları kendi aralarında yaptıkları toplantılarında “Öyle bir moda yapmaya başladık ki kadının üzerinde giysi kalmadı, kadın çirkinleşti. Biraz da kapalı moda yapmaya çalışalım.” diyecek duruma gelmişlerdir. Yani demek ki çirkin olmasa o üzerlerindeki iç çamaşırını da çıkartıp çırılçıplak bırakacaklar. Maalesef ülkemizdeki hâkim sistem de bunu destekleyip kadınların bu modaya uygun hareket etmesinde bir sakınca görmemektedir.(Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler 5, s.89-90)

    NEFSİNİ, ALLÂH (C.C.)'UN ZİKRİNE ARKADAŞ KILMAK-07 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:48


    Nefsini, Allâh (c.c.)'un zikrine arkadaş kıl ki, her iki dünyada O'ndan uzak olmayasın. Hz. Peygamber (s.a.v.)'den, şu rivayet edilmiştir. O, Hz. Ebû Bekir (r.a.)'e yüzüğünü vermiş ve ona şöyle demişti: “Bu yüzüğe, “Lâ ilahe illallâh” yazdır.” Bunun üzerine, Hz. Ebû Bekir (r.a.) yüzüğü, nakışçıya vererek ona, “Lâ ilâhe illallâh Muhammedun Resûlullâh” yaz dedi. Nakkaş, yüzüğe bunu yazdı. Daha sonra Hz. Ebû Bekir (r.a.) yüzüğü Hz. Peygamber (s.a.v.)'e getirdi de, Hz. Peygamber (s.a.v.) yüzükte, “La ilahe illallâh Muhammedun Resûlullâh Ebû Bekr es-Sıddîku” diye yazıldığını gördü. Bunun üzerine, “Ya Ebâ Bekr, bu ilâveler ne?” dedi. Hz. Ebû Bekr (r.a.) de, cevaben, “Ya Resûlallâh, senin ismini, Allâh'ın isminden ayrı düşürmeye gönlüm razı olmadı. “Ebû Bekr es-Sıddîku” cümlesine gelince, bunu ben söylemedim” dedi ve utandı. Bunun üzerine Cebrail (a.s.) gelerek şöyle dedi: “Yâ Resûlallâh “Ebû Bekr es-Sıddîku” cümlesini ben yazdım. Çünkü Ebû Bekir (r.a.), senin isminin Allâh'ın isminden ayrı olmasına razı olmadı. Allâh (c.c.) da, onun isminin senin isminden ayrılmasına razı olmadı.” Buradaki incelik şudur: Hz. Ebû Bekir (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.v.)'in isminin Allâh (c.c.)'un isminden ayrılmasına razı olmadığı için bu ikrama nail olmuştur.Kişi, Allâh (c.c.)'u yâdetmeyi hiç terketmediği zamansa durum nasıl olur? Var sen düşün. Hz. Nûh (a.s.) gemiye bindiği zaman “Geminin akıp gitmesi ve demir alması Allâh'ın ismiyledir.” (Hûd s. 41) deyince, besmelenin yarısıyla umulan kurtuluşu elde etmiştir. Ömrü boyu bu kelimeye devam eden kimse, kurtuluştan nasıl mahrum kalır? Hz. Süleyman (a.s.) “Bu mektup Süleyman'dan gelmektedir. O, “Bismillahirrahmanirrahîm” diye başlamaktadır.” (Neml s. 30) sözüyle kulun dünya ve ahiret mülküne ulaşacağı umulur.(Fahruddîn Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu'l-Ğayb, c.1, s.236-237)

    ÂD KAVMİNİN AKIBETİ-06 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:16


    Âd kavmi, Hûd'u yalanlayıp onun getirdiği dini inkâr ettiği için şiddetli bir rüzgârla cezalandırılmıştır. Gökte, biri beyaz, biri kırmızı, biri siyah üç bulut göründü ve: “Bu bulutlardan birini kavmin için seç” diye bir ses işitildi. Yağmur çoktur zannıyla siyah bulutu seçtiler. Ve bu bulut, Ahkâf'a doğru yol almaya başladı. Nihayet bulut Ahkâf'ta görününce bütün halk sokaklara döküldü. Sevinçle bulutu istikbâl ettiler? “Artık yağmur geliyor, iyi günlere erişeceğiz.” dediler. Fakat onu ilk gören bir kadın: “O, bir yağmur bulutu değil, bize felâket getiriyor, o bir ateş, bir ateş!” diye feryâd ediyordu. Ama sevinç âvazeleri arasında kimse buna aldırış etmiyordu. Halbuki kadın haklıydı. Gelen yağmur değil, şiddetli bir rüzgârdı. Bir azâb-ı İlâhi idi. Yedi gün, sekiz gece esti ve Âd kavmini tamamen helâk etti, Hûd (a.s.) yanında îmân edenlerle kapalı bir yere çekilmişler, emniyet ve huzur içinde, Allâhü Teâlâ'ya hamd-ü senâ ile meşgul olmuşlardı.Rüzgâr onlara geldiği vakit hafif hafif esiyor, vücûdlarına rahatlık veriyordu. Fakat Âd kavminden birine eriştiği vakit, onu şiddetle havaya kaldırıyor, sonra yere vurup öldürüyordu. İçlerinden bazıları çok sağlam binâlara sığınmışlar, ama yine, kurtuluşa imkân bulamamışlardı. Rüzgâr, bu binâlara da girmiş, hepsini öldürmüştü. Derler ki: Âd kavmi yedi gün kumlar altında kalmışlar, inleye inleye telef olmuşlardı. Sekizinci gün, yine rüzgâr onları kumların altından çıkarmış, havaya kaldırarak denize bırakmıştı.(Ayıntabî Mehmed Efendi, Tibyân Tefsiri, c.2, s.93-94)

    AŞÛRÂ GÜNÜ YAPILACAK OLANLAR-05 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:09


    O gün, oruç tutulacak; fakat Muharrem'in sâdece onuncu günü oruç tutulmaz. (9.-10.),(10.-11.).Hz. Sâmî (k.s.) (9.-10.-11.) günleri tutmanın,en fazîletlisi olduğunu beyân buyurmuşlardır.2. Muharrem'in birinci ilâ onuncu günü de dâhil her gün okunan duâ, sabahleyin üç def‘a okunur.3. Mekrûh olmayan bir vakitte 2 rek‘at namâz kılınır. Her rek‘atte Fâtihayı Şerîfe'den sonra on bir (11) İhlâs-ı Şerîf okunur.4. Bol bol istiğfâr edilir.5. 70 (yetmiş) def‘a “hasbünâ'llâhu ve ni'me'l-vekîl, ve ni'me'l-mevlâ ve ni'me'n-nasîr,gufrâneke rabbenâ ve ileyke'l-masîr” denilir.6. 313 (üç yüz on üç) def‘a “lâ-ilâhe illâ entesübhâneke innî küntü mine'z-zâlimîn” denilir.7. Gusl abdesti alınır.8. On mü'mine selâm verilir.9. Hasta bir kimse ziyâret edilir.10. En az bir mü'mine iftâr ettirilir ki bütün mü'minlere iftâr ettirilmiş gibi olunur.11. O gün eve getirilen rızık artırılacak. En faziletlisi on çeşit olmasıdır.12. Muharrem'in 10'unu, 11'ine bağlayan gece, bir def‘a Zümer sûresi okunur.Meymûn bin Mihrân'ın İbn-i Abbâs (r.a.)'den bildirdiği Hadîs-i Şerîf'te: “Aşûre günü oruç tutana, on bin melek sevâbı verilir. Muharrem'in Aşûre gününü oruç tutana on bin şehid, on bin hac ve umre sevâbı verilir. Muharremin onuncu günü olan Aşûre gününde bir yetimin başını okşayana, Allâhü Teâlâ o yetimin başındaki kıllar kadar Cennet'te derece verir. Aşûre gecesi bir mü'mine iftar verene, Allâhü Teâlâ katında bütün Ümmet-i Muhammed'e iftar vermiş ve karınlarını doyurmuş gibi sevâb yazılır” buyuruldu. (Ruhul Beyân Tefsiri, c.4, s.83)(Abdulkâdir Geylânî (k.s.), Gunyetü't-Tâlibîn, s.352)

    AŞÛRA GÜNÜNÜN FAZÎLETİ-04 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:50


    İbn-i Abbâs (r.a.)'den rivâyetle Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Muharrem ayında bir gün oruç tutana bu gününe karşılık otuz gün oruç sevabı yazılır.”Hz. Ömer İbni'l-Hattâb (r.a.):“Ey Allâh'ın Resûlü! Allâhü Teâlâ, Aşûra gününü bizim için fazîletli kıldı mı?” dedi. “Evet Allâhü Teâlâ, sizi Aşûra günü ile tafdil eyledi. Allâhü Teâlâ gökleri, yeri, dağları, yıldızları, Arş ve Kürsî'yi, Levh ve Kalemi, Cebrâil ve melek- leri Aşûra günü yarattı. Allâhü Teâlâ, Âdem (a.s.)'ı Aşûra günü yarattı. İbrahim (a.s.) Aşûra günü dünyaya geldi. Allâhü Teâlâ, İbrahim (a.s.)'ı Nemrud'un ateşinden Aşûra günü kurtardı. Ona Aşûra gününde, oğlunun yerine, kesmek için, büyük bir koç verdi. Firavun'u, Aşûra günü boğdu. İdris (a.s.)'ı Aşûra günü göğe kaldırdı. Eyyûb (a.s.)'dan belâyı Aşûra günü giderdi. Îsâ (a.s.)'ı Aşûra günü göğe kaldırdı. İsâ (a.s.) Aşûra günü 4 Temmuz, Mevlâna Takvimi dünyaya geldi. Âdem (a.s.)'ın tevbesini Aşûra günü kabul etti. Dâvud (a.s.)'ın zellesini Aşûra günü bağışladı. Süleyman (a.s.)'a mülkü, Aşûra günü verdi. Kıyâmet, Aşûra gününde olur. Gökyüzünden ilk önce râhmet ve yağmurun inişi Aşûra günündedir. Aşûra günü gusül eden, ölüm hastalığından başka hastalık görmez. Aşûra gününde bir hastayı ziyaret eden, bütün insanları ziyaret etmiş gibi olur. Aşûra gününde bir kimseye su veren, hiç isyân etmemiş gibi olur” buyurdular. (Ömer Muhammed Öztürk, İbâdet Takvimi ve Duâlar, s.167-170) “Aşûre günü âile efrâdını iyi doyuran ve onları her bakımdan memnûn edenlere, Hâkk Teâlâ gelecek senenin refâh ve rızkını o nisbette genişletir.” (Beyhâki) Süfyân (r.âleyh): “Biz bu hâli elli yıldır tecrübe ediyoruz. Kolaylık ve rahat geçimden başka bir şey görmedik” buyurdular.(Hz. Seyyid Abdulkâdir-i Geylânî (k.s.), Gunyetü't-tâlibîn, s.352-353)

    YEZİD'E LANET EDİLİR Mİ?-03 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 28, 2025 2:27


    Yezid'e lânet meselesi, Kerbelâ Hadisesi'nin yaşanmasından bu güne kadar gündemde ka-lan bir meseledir. Şia, Yezid ve taraftarlarına lanet okumakla kalmamış, haddi aşarak babası Hz. Muâviye (r.a.)'e ve Sahâbe-i Kiram'ın bir ço-ğuna lânete devam etmişlerdir. Yezid'e ve taraf-tarlarına lanet okumakta tehlike vardır. Nitekim Nebi (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Mü'min lanet edici değildir” (Tirmizî), “Ne Allâh'ın lânetiyle, ne gazabıyla ve ne de cehennemle birbirinize lânet okumayınız.” (Ebû Dâvûd) “Mümine lânet etmek, onu öldürmek gibidir.” (Buhârî), “Sıddî-ka lânetçi olması yakışmaz.” (Tirmizî) Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'e “Ya Rasûlal-lâh! Müşriklere beddua etseniz” denildi. “Lânet edici olarak değil, aksine rahmet peygamberi olarak gönderildim” (Müslim) buyurdular.Yezid'e lâneti câiz görmeyen âlimler, Nebi (s.a.v.)'in: “Ümmetimden Kayser'in şehrini (İstanbul) fethetmek maksadıyla giden ilk askerler mağfurdur, affedilmişlerdir.” (Buhari) hadisini de delil olarak getirmişlerdir. Bu sefer, hicri elli iki yılında Yezid bin Muâviye'nin kuman-dasında meydana gelmiştir. Abdullah bin Ömer, Abdullah bin Zübeyr, Halid bin Zeyd, Ebu Eyyûb el -Ensarî (r.a.e.) gibi meşhur sahabiler, Yezid komutasında bu sefere katılmışlardır. Alimler, bu büyük sahâbîlerin Yezid'e itaat etmesini örnek göstererek, Yezid hakkında lânet gibi aşırılık ifade eden sözlerden kaçınılması gerektiğini söylemişlerdir. Netice olarak Ehl-i Sünnet'in çoğunluğuna göre Yezid'e küfür ve lanet caiz değildir. İslâmî esaslara bağlı bir Müslüman, kesin delillerden uzak, doğruluğu sabit olmayan bir takım riva-yetlerle müslümanları değerlendirip onları kötü sıfatlarla anmaktan uzak durmanın daha doğru bir yol olduğunu kabul eder.(www.incemeseleler.com)

    ÖLÜLER KENDİLERİNİ DÜNYÂ SEVGİSİYLE ÖLDÜRMÜŞLERDİR-02 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 2, 2025 2:21


    Nerede Râbbini bilen? Nerede günâhın-dan korkan? Nerede Allâh (c.c.)'a yakınlığı ile sevinen?! Nerede O'nun zikriyle meşgûl olan? O'na uzak kalmaktan korkup ürperen nerede? Mağfûr, bağışlanmış olan, işte bu-dur!Ey mağrur, aldanmış kul, örtüleri yırttığını Celil olan Allâh görmedi mi zannediyorsun? Ey kardeşim! Bil ki, günâhlar gafleti, gaflet, kalp kasvetini, kasvet Allâh (c.c.)'dan uzak-laşmayı, Allâh (c.c.)'dan uzaklaşma, cehen-nem âteşini mîrâs bırakır. Ancak bunu diriler tefekkür eder. Ölülere gelince; onlar kendile-rini dünyâ sevgisiyle öldürmüşlerdir. Bil ki, gündüzün ışığı âmâya nasıl fay-da vermiyorsa; bunun gibi, ilmin nûru ile de ancak takvâ ehli aydınlanabilir. Ölüye ilâcın fayda vermediği gibi, edep de iddiâcıya fay-da vermez. Sağanak halindeki yağmur ka-yada ekin bitirmediği gibi, hikmet de dünyâyı sevenin kalbinde yeşermez. Kim hevâsıyla samimi, senli benli olursa edebi azalır. İlmi-nin gösterdiklerine muhâlefet edenin cehâ-leti artar. İlâcı kendine fayda etmeyen, baş-kasını nasıl tedâvî edebilir?Bil ki, insanların bedenen en râhatı, dün-yâ hakkında zühd ehli olanlardır. Kalben insanların en yorgunu ve meşgûliyeti çok olanı da, dünyâya ihtimâm gösterenlerdir. Emeli kısaltmak, zühde en çok yardıma olan ahlâktır. Mârifet ehlinin Allâh (c.c.)'a en ya-kın hâlleri, kıyâmda Allâh (c.c.)'u zikretmele-ridir. Allâh (c.c.) şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allâh sizin üzerinizde rakiptir.”(Nisâ s. 1)(Haris el-Muhasibî, Ahlâk ve Arınma)

    MİRAC MUCİZESİ-01 TEMMUZ 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jul 1, 2025 2:49


    Mirac mucizesi, Peygamber (s.a.v.)'e has ilâhi bir iltifâttır. Allâhü Teâlâ tarafından peygamber olarak seçtiği zevâta bahşettiği, bilim ve tabiat üstü ilâhi bir kudrettir. Kur'an-ı Kerim, Mirac olayına şehâdet ettiği gibi Peygamber (s.a.v.)'in Miracları tevatürle sabittir. Peygamberimiz (s.a.v.)'in Mirac mucizesi, onun yüce bir peygamber olduğuna yeterli bir delildir. Mirac olayı Peygamber (s.a.v.)'in peygamber oluşunun on üçüncü yılı, Recep ayının yirmi yedinci gecesi gerçekleşmiştir. Bu gece Cebrail (a.s.)'ın yanına gelerek Burak adlı bineğe bindirip Mekke'deki Mescid-i Haram'dan, Kudüs'deki Mescid-i Aksa'ya götürmüştür. Oradan da birinci kat gökten yedinci kata kadar yükselmişlerdir. Buralarda büyük peygamberlerle tanışmışlar, Allâh (c.c.)'un sonsuz sırlara ve tecellisine mazhar olmuşlardır. Peygamberimiz (s.a.v.), Sidretül Müntehâ denilen yere yalnız varmıştır. Yüce Allâh ile zamansız ve mekânsız, sessiz ve sözsüz olarak görüşmüş ve konuşmuşlardır. Bu mübarek gecede beş vakit namaz farz olmuştur. Hiçbir mahlukun kavuşamadığı nimetlere kavuşup tekrar geriye dönmüştür. Onun bu gidişi, kısa bir zaman içerisinde katettiği mesafe, O (s.a.v.)'in büyük mucizelerinden biridir. Dönüşte bu akıllara durgunluk veren olayı müslümanlara anlatmıştır. Bütün müslümanlar onu tasdik ettikleri halde, her zaman olduğu gibi müşrikler bu fırsatı ganimet bilip bu mucizeyi inkar edip, müslümanlar aleyhinde olmalarına devam etmişlerdir. Fakat müşriklerin sorularına Resûlullâh (s.a.v.) cevâplar verince, müslümanlar sevinmişler, kafirler ise düşmanlıklarını arttırmışlardır. Peygamberimiz (s.a.v.)'in bu gece yaptığı seyahat, beden ve ruhla gerçekleşmiştir. O (s.a.v.), bu gecede zaman ve mekân dışına, göklere çıkmıştır. Dönüşünde yatağının sıcaklığı bile henüz kaybolmamıştır. İşte bu kısa zaman içerisinde böylesi uzun bir yolculuk, onun mucizelerinden biridir.(Mehmet Çağlayan, Ehl-i Sünnet ve Akaidi, s.143-144)

    ÖFKENİN MEŞRU OLDUĞU YERLER-30 HAZİRAN 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jun 30, 2025 2:43


    Hacı İmdâdullah Muhâcir-i Mekkî (r.âleyh) bu konuyu şöyle açıklamıştır: “Her şeyin iyi ve kötü olmak üzere iki yönü vardır. Kullanma yerine göre aynı şey iyi ve kötü olabilir. Nefretin yansıması olarak Allâhü Teâlâ öfkeyi yaratmıştır. Dolayısıyla onun işlevi kılıca benzemektedir. Kılıç, mümin veya kâfir, kime karşı kullanılırsa kullanılsın, kendi işlevini yerine getirir. Ancak mümine karşı kılıç çekmek günâh iken kâfire karşı kullanmak sevaptır.” Kısacası, öfkenin varlığı kötü değildir. Kullanan kişinin yanlış yerde kullanması kötüdür. Öfkemizi Allâh (c.c.)'un düşmanına karşı kullanmaya gayret göstermemiz gerekir. İmam Gazâlî (r.âleyh), öfkenin; din, şeriat ve akılla terbiye edilmesi gerektiğini söyler. Meşru yerlerde öfkelenmek, bunun dışında ise öfkeyi bastırmak gerekir.Şemsü'l-hak el-Afgânî (r.âleyh) şöyle der: “İslam dini; imân, can, mal, vatan ve namus uğruna öfkelenmeyi meşru kâbul etmektedir. Hatta bunlar uğruna öfkelenmemek insaniyete de aykırıdır. Düşmanın; dinimize, namusumuza, vatan ve topraklarımıza el uzattığı zamanlarda öfkelenmemek insanlık dışı bir tutumdur. Son dönemde dinî hükümlere karşı dil uzatanların sayıları artmaya başladı. Böyle durumlarda her bir müminin öfkelenmesi gerekir. İmkânı varsa eliyle bunu engellemek, yoksa diliyle buna karşı çıkmak müslümanın görevidir. Buna da güç yetmiyorsa en azından bu eylemlerden nefret etmesi gerekir. Bu sıralama hadis-i şeriften anlaşılmaktadır. Buna göre dinî hükümlerin alaya alındığı meclisleri hemen terk edip buna karşı olduğunu belirtmek gerekir.Öfkelenmenin meşru olduğu bir diğer alan ise insanın kendi nefsidir.” Hacı İmdâdullah Muhâcir-i Mekkî (r.âleyh) şöyle derdi: “Allâh (c.c.)'un düşmanı olan kâfirlere karşı öfkelenme fırsatı eline geçmiyorsa, öfkeni kendi nefsine karşı kullan. Çünkü nefis en büyük düşmanındır.”(Misvâk Neşriyat, Eşref Ali et-Tehanevî, Tehzibu'l Ahlâk, s.89)

    BATININ ŞİA TUZAĞI-29 HAZİRAN 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jun 29, 2025 2:35


    Tehlikeli projelerden biri devrede. Bu proje, Sünnî dünya ile Şiî'leri karşı karşıya getirmek! Yani Türkiye ile İran'ı kapıştırmak! Neden Türkiye? Çünkü bin yıldır Ehl-i Sünnet Omurga'nın kurucusu ve koruyucusu biziz. Ama bir sorun var: Türkiye tarihî olarak Sünniliğin temsilcisi ama resmen müslüman değil, laik bir devlet. Oysa İran, laik bir devlet değil. Şia'nın devleti var ama Ehl-i Sünnet'in temsilcisi konumunda olacak bir devleti yok. Buradaki tezgâha dikkatinizi özellikle çekmek isterim. İki asırdır Türkiye de modernleşiyor İran da. İran modernleşmesi ile Türk modernleşmesi arasında çok önemli bir fark var. İran'ı modernleştirdiler ama Şii İslâmi eğitim sistemine ve alfabesine dokunmadılar.Türkiye'de bir modernleşme sürecine girdirildi ama bu ülkede hem alfabe yok edildi hem de İslâmî Sünnî eğitim modelinden iz bile bırakılmadı! İran'da sözümona İslâmî bir devrim yapılmasına izin verildi ve İran'ın, bütün İslâm dünyasını istila etmesinin önü açıldı. Türkiye'yi laikleşme sürecine sürükleyerek İslâmî köklerinden ve medeniyet iddialarından uzaklaştırdılar; böylelikle önlerindeki en büyük, bin yıllık engeli ortadan kaldırmış oldular. İkinci olarak da, Sünnî dünyada değil, Şii İran'da sözümona bir İslâm devleti kurdurdular, önünü açtılar, Irak'tan Yemen'e kadar İslâm dünyasını adım adım işgal ettiriyorlar! Her yeri işgal ettirdiler, nükleer teknolojiyi, kontrollü de olsa, ürettirdiler ve Türkiye'ye musallat etmek için çırpınıyorlar! Bunun tek yolu var. Türkiye'nin prangalarından kurtulması ve dünyanın şiddetle ihtiyaç hissettiği medeniyet iddialarına yeniden sahip çıkması. Türkiye, hem İran'ın Türkiye'yi kuşatmasına izin vermeyecek hem de Türkiye ya medeniyet iddialarını kuşanarak yeni bir tarihî yürüyüşü başlatacak ya da prangaları tarafından boğulacak, tarihten kovulacak. Allâh muhafaza.(Yusuf Kaplan, Yeni Şafak, 2024)

    OSMANLI CİHÂN HÂKİMİYETİNİN MİLLÎ VE İSLÂMÎ KAYNAKLARI-28 HAZİRAN 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jun 28, 2025 2:31


    Osmanlı Beyliği'nin süratle büyük bir kuvvet hâline gelmesinde millî ve tarihî şuûrun büyük bir rolü olmuştu. Gerçekten Osmanlılar kendi tarihlerini Büyük Selçuklu ve Karahanlı zinciri ile Oğuz Hân'a bağlamak suretiyle, Türk devletleri arasında ilk defa olarak millî tarih şuûruna erişme şerefini kazanmışlardı.Osmanlı cihân hâkimiyeti ve dünya nizâmı ideali, bu millî şuûr ve uyanış yanında, manevî kudretin başlıca kaynağını şüphesiz İslâm mefkûresi ve cihâd ruhundan alıyordu. Filhakika, Osmanlı devletinin kuruluşu ve cihâd ruhunun yükselişinde tasavvufun büyük bir kudret kaynağı haline gelmişti. Osman Gazi ve haleflerinin etrafı din adamları ve evliya ile dolmuş; daha ilk günde Osmanlı akınları gaza mahiyetini almış ve bir Gaziler Devleti kurulmuştu. Böylece Türkistan'da başlayan, Selçuklular, Dânişmendliler devrinde gelişen ve genişleyen gazilik ananeleri, daha derin bir imân ve hayatiyetle canlanmıştı.Türkmenlerin mücadele gücüne İslâm mefkûresi ekleniyor; müslüman gazileri ile Türklerin alpleri ve alperenleri birleşiyor ve bu ikinci zümre de tamamiyle dini bir hüviyet kazanıyordu. Osmanlılar ve gaza yapan Türkmenler, artık her tarafta âlimlere medrese, şeyhlere zâviye ve imâret inşa ediyor; ilim ve tasavvuf tam bir imtizaç haline gelmiş bulunuyordu. Bu sebepledir ki ilk devir Osmanlı sultan ve beyleri hep gazi sıfatı ile anılıyordu. Böylece artık Osmanlı sultanları gazi ve orduları da gaziler oluyor ve hiçbir devirde dinî ve askerî kuvvet arasında bu derece bir kaynaşma ve birleşme vuku bulmuyordu.(Prof. Dr. Osman Turan, Türk Cihân Hâkimiyeti Mefkûresi, s.253-260)

    HİCRETTE YAŞANANLAR-27 HAZİRAN 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jun 27, 2025 2:57


    Süheyb b. Sinan (r.a.) şöyle anlatıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.): “Sizin hicret edeceğiniz yer bana gösterildi. Orası iki taşlık arasında çorak bir arâzidir. Bu durumda ya Hacer'dir ya da Yesrîb (Medîne)'dir.” buyurdular. (Buhari) Sonra da berâberinde Hz. Ebûbekir (r.a.) olduğu hâlde Medîne'ye hicret ettiler. Ben de onlarla birlikte gitmek istemiştim. Fakat Kureyş gençleri buna mâni oldular. Ben o gece hiç oturmaksızın ayakta dolaştım durdum. Gençler: “Karnı ağrıyordur.” diyorlar ve beni ishâl olmuş zannediyorlardı. Hâlbuki benim hiçbir şeyim yoktu. Onların uyumalarını bekledim ve sonra yola çıktım. Fakat biraz sonra arkamdan yetiştiler. Beni yolumdan alıkoymak istiyorlardı. Onlara: “Benim çok param vardır; onları size verirsem yolumdan çekilir hicret etmeme izin verir misiniz?” dedim. Onlar da râzı oldular. Böylece hep birlikte Mekke'ye geri döndük. Onlara evimin eşiğinin altını kazmalarını söyledim. Kazdılar, oradan çıkan paraları verdim ve sonra: “Falan kadına gidiniz? Onda iki tane elbisem vardır; onları da alınız!” dedim. Sonra yola düştüm: daha Medîne'ye girmeden Kubâ'da Hz. Peygamber (s.a.v.)'le Ebûbekir (r.a.)'e yetiştim. Hz. Peygamber (s.a.v.) beni görünce “Yâ Ebâ Yahyâ! Kârlı bir alışveriş yaptın!” buyurdular.(M. Yûsuf Kandehlevî (r.h.), Hayatü's Sahâbe, c.1, s.347)“Bu feyizli ve bereketli günün (hicri yılbaşının), her müslümân tarafından kutlanması ve müslümân kardeşler arasında tebrîkleşilmesi dînî bir borçtur. Bu hicretle doğan İslâm devleti otuz yıl gibi çok kısa bir zamanda, Endülüs'ten Çin'e kadar, cihânın en kıymetli mıntıkasında, insanları dîn ve vicdan hürriyetine, sulha ve sükûna (barış ve huzura) kavuşturmuştur.” (Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (k.s.)) Kadınlar ve çocuklar, hep bir ağızdan: “Ay doğdu üzerimize, Veda tepelerinden / Şükür gerekti bizlere, Allâh'a davetinden Sen güneşsin sen kamersin, Sen nur üstüne nursun / Sen süreyya ışığısın, Ey sevgili hoşgeldin” diye şiirler okuyorlardı.(Semhudî, Vefaü'l-Vefa, c.1, s.187; Halebi, İnsanü'l-Uyun, c.2, s.58)

    MUHARREM AYININ BİRİNCİ GÜNÜ OKUNACAK DUÂLAR VE YAPILACAK ZİKİRLER-26 HAZİRAN 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jun 26, 2025 2:41


    Aşağıdaki duâ, üç defa okunmalıdır: Bismi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm Ve sallâllâhu ‘alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihi ve sahbihî ve sellem. Allâhümme ente'l-ebediyyü'l-kadîmü'l-evvelü ve ‘alâ fazlike'l-'azîmi ve cûdike'l-'amîmi'l-mu'avveli ve hâzâ ‘âmun cedîdün kad akbele nes'elüke'l-'ısmete fîhi mine'ş-şeytâni ve evliyâihi ve cünûdihi ve'l-'avne ‘alâ hâzihi'n-nefsi'l-emmâreti bi's-sûi ve'l-iştiğâli bi-mâ yukarribunî ileyke zülfâ yâ zê'l-celâli ve'l-ikrâmi ve sallâ'llâhu ‘alâ Muhammedini'n-Nebiyyi'l-ümmiyyi ve ‘alâ Âlihî ve Ashâbihi't- tayyibîne't- tâhirîne ve'l-hamdü li'llâhi Rabbi'l-'âlemîn.365 defa Âyetü'l-Kürsî,1000 defa İhlâs-ı Şerîf,1 defa Zümer Sûresi okunmalıdır.Bütün bunların sonunda 1 defa: Allâhümme yâ muhavvile'l-havli ve'l-ahvâli havvil hâlenâ ilâ ahseni'l-hâl denilmelidir.MUHARREM AYININ İLK ON GÜNÜ HER GÜN OKUNACAK DUÂBi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm “El-hamdü li'llâhi Rabbi'l-'âlemîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü ‘alâ seyyidinâ Muhammedin ve ‘alâ Âlihi ve Sahbihî ecma'îne. Allâhümme ente'l- ebediyyü'l- kadîmü'l-hayyü'l- kerîmü'l- hannânü'l- mennânü ve hâzihî senetün cedîdetün es'elüke fîhâ'l-'ısmete mine'ş-şeytâni'r-racîmi. Ve'l-'avne ‘alâ hâzihi'n-nefsi'l-emmâreti bi's-sûi ve'l-iştiğâli bimâ yukarribunî ileyke yâ zê'l-celâli ve'l-ikrâmi bi-rahmetike yâ erhame'r-râhimîne. Ve sallâ'llâhu ve selleme ‘alâ Seyyidinâ ve Nebîyyinâ Muhammedin ve ‘alâ Âlihi ve Sahbihî ve Ehl-i Beytihi ecma'îne.” Peygamberimiz (s.a.v.) Hazretleri'nden: “Her kim, ilk on günü sabahleyin bu duâyı üç kerre okursa, Allâhü Zü'l-Celâl Hazretlerinin o kimseyi tâ gelecek senenin Muharremine kadar bütün belâlardan emin ve muhâfaza buyuracağı” rivâyet olunmuştur. (Müslim) Şeyh Şihâbuddîn-i Sühreverdî (k.s.)'dan nakledilmiştir ki: “Her kim, bu duâyı, Aşûre günü üç kerre okursa, ölümden de emîn kılınır. Elbette o sene ölümü takdîr olunan kimseye bu duâyı bu vechile okumak nasîb olmaz.”(Ömer Muhammed Öztürk, İbâdet Takvimi ve Duâlar, s.19-21)

    MUHARREM AYININ FAZÎLETİ-25 HAZİRAN-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jun 25, 2025 2:33


    İbn-i Abbâs (r.a)'in bildirdiği hadîs-i şerîfte: “Zilhicce'nin sonuncu günü ile Muharrem'in birinci günü oruç tutan, geçmiş yılı oruçla bitirip, yeni yıla oruçla başlamış olur. Allâhü Teâlâ o orucu onun elli yıllık günâhına keffâret eder” buyurulmuştur. Peygamberimiz (s.a.v.): “Ramazan orucundan sonra en fazîletli oruç, Allâh'ın ayı olan Muharrem'de tutulan oruçtur.” (Belâzurî, Ensâbu'l-Eşrâf, c.1, s.266) “Allâh (c.c.)'un, Aşûre günü orucunu ondan önceki yılın günâhlarına keffaret kılacağını umarım” buyurdu. (Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, c.2, s.530)Hz. Ali (r.a.) der ki: “Peygamber (s.a.v.)'e bir adam gelip: “Yâ Resûlullâh! Ramazan ayından sonra hangi ay oruç tutmamı bana emredersin?” diye sordu. Resûlullâh (s.a.v.) ona: “Ramazan ayından sonra oruç tutacaksan, Muharrem ayını tut! Çünkü o, Allâh (c.c.)'un ayıdır. O ayda öyle bir gün vardır ki, Allâh (c.c.) o günde bir kavmin tevbelerini kabul etmiştir ve o günde başka bir kavmin de tevbelerini kabul edecektir!” buyurdu. Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu ki: “Muharrem ayında bir gün oruç tutana, bu gününe karşılık otuz gün oruç sevâbı yazılır.” (Gunye)(Abdulkâdir Geylânî (k.s.), Gunyetü't-Tâlibîn, s.352-356)HİCRÎ SENENİN SON GECESİ OKUNACAK DUÂBi-smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm Ve sallallâhü ‘alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve sellem. Allâhümme mâ ‘amiltü fi hâzihi's-seneti mimmâ neheytenî anhü felem etüb minhü velem terdâhü ve nesîtühü velem tensehü ve hâlimte aleyye fîhi ba'de cür'etî ‘alâ ma'sıyetike feinnî estâğfiruke fağfirlî mâ ‘amiltü fîhâ mimmâ terdâhü ve ve'adtenî aleyhi's-sevâbe fe-es'elüke. Allâhümme yâ kerîmü yâ ze'l-celâli ve'l-ikrâm. En-tetekabbelehû minnî velâ tâkta' racâî minke yâ kerîm. Ve sallallâhü ‘alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve sellem.(Ömer Muhammed Öztürk, İbâdet Takvimi ve Duâlar, s.91) 

    ABDULLAH İBN MES'UD (R.A)'İN FAZİLETİ-24 HAZİRAN 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jun 24, 2025 2:23


    Abdullah ibn Mes'ud, İslam'a ilk giren altıncı kişidir. Bu sebeple de sahabilerin öncülerindendi. Önce Habeşistan'a, sonra da Medine'ye hicret etmiştir. Bedir savaşından itibaren bütün gazalara katılmıştır. Kur'an hıfzı ve kıraati hususunda maharetliydi. Abdullah ibn Mes'ud (r.a)'dan rivayet edilmiştir: “İmân edip de salih amel işleyenler, bundan böyle sakındıkları ve imânlarında sebat ettikleri müddetçe (daha önceden) yedikleri şeyler hususunda kendilerine bir günâh yoktur” (Mâide s. 93) ayeti indiği zaman, Resûlullâh (s.a.v), bana: “Senin bu kimselerden olduğun söylendi” buyurdu.” Ebu Musa (r.a)'den rivayet edilmiştir: “Ben ve kardeşim, Yemen'den Medine'ye geldik. O sırada Peygamber (s.a.v)'in yanına sıkça girip çıkması ve onun yanında sürekli kalması nedeniyle Abdullah ibn Mes'ud'u ve annesini, Resûlullâh (s.a.v)'in ev halkından olduğunu zannederdik.” Ebu'l-Ahves (r.a.)'den rivayet edilmiştir: “Abdullah ibn Mes'ud (r.a.) vefat ettiği zaman, Ebu Musa el-Eş'arî ile Ebu Mes'ud'un yanında bulundum. Biri, diğerine: “Abdullah ibn Mes'ud'un kendinden sonra bir benzerini geride bıraktığını zannediyor musun?” diye sordu. O da: “Sen böyle söyledin. Doğrusu bize perde çekildiği zaman ona Resûlullâh (s.a.v.)'in huzuruna girmesi için izin veriliyordu. Biz ortada bulunmadığımız zaman da o hazır bulunuyordu” dedi.”(İmâm Müslim, Hz. Peygamber (s.a.v.) Sahabeleri Anlatıyor, s.70)DÖVME YAPMAK DİNİMİZDE HARAMDIREbu Cuhayfe (r.a.): Nebi (s.a.v.), faiz yiyene, faiz yedirene, dövme yapana, dövme yaptırana ve resim yapana lanet etti!”(Buhari)Ebu Reyhane (r.a.)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Resûlullah (s.a.v.)'in diş törpülemeyi ve dövmeyi yasakladığını duyduk(Nesai)

    MOLLA YEGÂN (K.S.)-23 HAZİRAN 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jun 23, 2025 2:21


    Osmanlı devrinde yetişen büyük veli ve Hanefî mezhebi fıkıh âlimi. Bursa'da Molla Fenârî'den ilim öğrenip icâzet aldı. Bursa'da çeşitli medreselerde müderrislik yaptı. Molla Fenârî'nin vefâtından sonra, başmüderris ve Bursa kâdısı oldu. Sultan 2. Murâd Han, bu kıymetli ilim adamını çok severdi. Ona sık sık ihsân ve iltifâtlarda bulunur, nasîhatlerini dinlerdi. Hattâ Molla Fenârî'den sonra onu Osmanlı Şeyhülislâmlığına tâyin ettiği söylenir. Buna göre Molla Yegân Osmanlı Devletinin üçüncü şeyhülislâmı olmaktadır.Molla Yegân'la Sultan 2. Murâd arasındaki yakınlığa en güzel örnek Molla Gürânî'nin Bursa'ya getirilmesi hâdisesidir. Bu hâdise şöyle olmuştu: Molla Yegân hacca gittiğinde o mübarek topraklarda, Molla Gürânî ile tanıştı. Ondaki eşsiz ilmi, dînindeki olgunluğu ve güzel ahlâkını gören Molla Yegân, böyle bir âlimin ancak Osmanlı mülkünde kıymet bulacağını ifâde edip, Molla Gürânî'yi Bursa'ya davet etti. Berâberce Bursa'ya geldiler. Molla Yegân, Sultan Murâd Hanın huzûruna varınca, Sultan; “Onca yer gezip, gördün, bize ne hediye getirdin?” diye suâl etti. Molla Yegân da; “Tefsîr ve hadîs ilimlerinde yetişmiş bir âlim getirdim.” cevâbını verdi. Molla Gürânî'yi getirip, Pâdişâh'a takdim etti. Pâdişâh da onun ilmini takdîr edip, Hüdâvendigâr Gâzî Medresesi müderrisliğine tâyin etti. Sonra Manisa'da bulunan Şehzâde Mehmed'e (Fâtih'e) hoca tâyin edildi.Herkesin sevgisine mazhâr olan Molla Yegân, keskin zekâlı ve yumuşak huylu bir zât-ı muhteremdi. Ömrünü, ilim öğrenmek ve öğretmekle, Allâhü Teâlâ'ya ibâdet etmekle geçiren Molla Yegân, pekçok talebe yetiştirdi. 1453 (H.857) târihinde Bursa'da vefât etti. Allâh (c.c.) şefaatlerine nail etsin hepimizi.(Evliyalar Ansiklopedisi, s.2008)

    İSTİÂZENİN FAZİLETİ-22 HAZİRAN 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jun 22, 2025 2:40


    İstiâzeden maksat, şeytanın vesvesesinin şerrinden sakınmaktır. Vesvesenin ise, insanın kalbinde saklı bir takım harfler (manalar) olduğu ve hiç bir kimsenin onları bilemeyeceği malumdur. Sanki kul, istiâze ile şöyle demektedir: “Ey duyulabilen her şeyi duyma ve her gizli-kapalı şeyi bilme vasfına sahib Zat (Allâhü Teâlâ)! Sen, şeytanın vesvesesini duyuyor ve onun bu vesvesedeki gayesini biliyorsun ve sen o vesveseyi benden gidermeye kadirsin. Bundan dolayı lütfunla onu benden defet.” Bu sebeble Cenâb-ı Allâh'ın diğer isimleri içinde, burada Semî' (işiten) ve Alim (bilen) isimleri zikredilmiştir. Burada, bu isimlerin zikredilmesi, Kur'ân lafzına uyarak gerekmiştir. Kur'ân'daki lâfız da şu ayettir: “Eğer şeytandan bir fit (gelip) seni dürterse hemen Allâh'a sığın. Çünkü O, hakkıyla işitici, tam bilicidir.” (A'râf s. 200) Cenâb-ı Hâkk, Secde suresinde de şöyle buyurmuştur:“O, hakkıyla işitici, tam bilicidir.” İstiâze, ancak ilim, hâl ve amel ile tamamlanır. İlim, kulun, dinî ve dünyevî menfaatleri elde etmekten ve dinî dünyevî zararların tamamını gidermekten aciz olduğunu; Cenâb-ı Hâkk'ın ise, dinî ve dünyevî faydaları yaratmaya ve zararları, ondan başka hiçbir kimsenin def edemeyeceği biçimde, uzaklaştırmaya kadir olduğunu bilmesidir. Bu bilgi kişinin kalbinde meydana gelince, kalbte, bu bilgiden dolayı bir hâl doğar ki bu hâl, insanın benliğini kırması ve mütevazi olmasıdır. Bu, “Allâh'a tazarrû ve huzû” (Allâh'a yakarmak ve emirleriyle yasaklarına boyun eğmek) şeklinde ifâde edilir. Sonra bu durumun kişinin kalbinde meydana gelmesi, kalbte ikinci bir sıfatın, lisanda yeni bir vasfın meydana gelmesine sebeb olur. Lisanda meydana gelen bu sıfat, kulun bizzat diliyle Allâhü Teâlâ'dan istemesidir. Bu istiâzenin ta kendisidir. İstiâze de kulun “Euzü billâh” sözüdür.(Fahruddîn Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu'l-Ğayb, c.1, s.89-90)

    54 YILINDA FATİH GENÇLİK VAKFI-21 HAZİRAN 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Jun 21, 2025 2:58


    1971 yılında İstanbul'da, MTTB Genel Başkanı Ömer Öztürk tarafindan kurulan vakfımız; milletimizin tereddütsüz güveni, yarım asırlık tecrübesiyle; eğitim, yurt, burs ve yayıncılık alanlarında hizmet vermektedir. Muhterem Ömer Öztürk'ün, bütün masraflarını karşılamaya devam ettiği Fatih Gençlik Vakfı'nda, üniversite öğrencilerine 1971 senesinden itibaren burs verilmeye başlanmıştır. O günden bu yana bursiyer sayısı artırılarak kesintisiz bir şekilde hâlen devam eden bu hizmetten şimdiye kadar binlerce üniversite öğrencisi yararlanmıştır. Vakfımızda öğrencilere verilen burs, yemek ve yurtlarımızda verilen barınma hizmetlerinin yanında milli şuurlu bir gençlik yetiştirmek gayesiyle çeşitli sosyal ve kültürel faaliyetler yapılmaktadır. Kur'ân-ı Kerim başta olmak üzere, Ehli Sünnet itikâdı üzere ilmihâl bilgileri ve belli seviyede İslâmî ilimler, her yıl 8 aylık müfredat dahilinde öğrencilerimize sunulmaktadır. Herbiri alanında uzman hoca ve akademisyenler tarafından gerçekleştirilen haftalık konferanslar ve diğer etkinliklerle en değerli cevherlerimiz olan gençlerimiz, milli ve manevî değerlerle donatılarak yarınlara hazırlanmaktadır. Muhterem Ömer Öztürk'ün açtığı ve yaklaşık yarım asırdır devam ettirdiği çığırla öğrencilerimiz hemen her sene umreye, hatta hacca götürülerek genç yaşta unutulmaz bir tecrübe yaşamalarına ve hayatlarında yeni bir sayfa açmalarına vesile olunmuştur. Şimdiye kadar yüzlerce öğrencimiz bu güzellikten istifade etmiştir. Yine Fatih Gençlik Vakfı çatısı altında, Misvâk Neşriyat bünyesinde Ehl-i Sünnet akâidinin güçlenmesi ve Sünnet-i Seniyye'nin ihyâsına yönelik eserler neşredilmektedir. Özellikle İmâm-ı Azam Ebu Hanife (r.a.)'in yolunun anlaşılmasına yönelik kapsamlı eserler basılmıştır. Hadislerle Hanefi Fıkhı isimli 22 ciltlik eser bunların başında gelmektedir. Fatih Gençlik Vakfı ilk günden bu yana sapmayan çizgisi; tutarlı, şeffaf, ifrat ve tefritten uzak hizmet anlayışıyla, her zaman hayra anahtar, şerre kilit olmuş bir misyonun adıdır.(www.fgv.org.tr; www.mttb.com.tr)

    Claim Mevlana Takvimi

    In order to claim this podcast we'll send an email to with a verification link. Simply click the link and you will be able to edit tags, request a refresh, and other features to take control of your podcast page!

    Claim Cancel