Mevlana Takvimi

Follow Mevlana Takvimi
Share on
Copy link to clipboard

Mevlana Takvimi günlük takvim yazıları

Mevlana Takvimi


    • Nov 22, 2025 LATEST EPISODE
    • daily NEW EPISODES
    • 2m AVG DURATION
    • 2,205 EPISODES


    Search for episodes from Mevlana Takvimi with a specific topic:

    Latest episodes from Mevlana Takvimi

    HARAMA BAKMANIN TEDAVİSİ-22 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 22, 2025 2:47


    Harama bakmaktan kendini kurtarâbilmek için yoğun bir mücadeleye girmek gerekir. Şunu bilmelisin ki, insan üstün bir himmet ve zahmet olmadan sıradan bir şeyi bile elde edemez. Meselâ, bedensel bir hastalığa düştüğün zaman tatsız ilaçlar içmeye rıza gösteriyorsun. Neden? Hedefin iyileşmek olduğu için bu tatsızlığa katlanıyorsun. Ruhsal bir hastalıktan kurtulmak için daha fazla zorluğa katlanmanın gerekli olduğunu bilmelisin.Bu bilinci kazandıktan sonra harama bakmaktan kurtulmanın ilacı olarak şunlar söylenebilir:1. Harama bakma gibi bir durumla karşılaşırsan ilk önce şunu düşün: Bakacağın kadının, anne ve babası, senin bu durumundan haberdar olursa halin ne olur? Bunun için biraz korku veya utanmaya kapılacak olursan o zaman her şeyi hakkıyla bilen Râbbinin seni gördüğünü düşün! Sen, O (c.c.)'un verdiği nimetleri kullanarak onun huzurunda haram işlemektesin, utanman gerekmiyor mu?2. Cehennemin elim azabını hatırla!3. Eğer başka biri benim karıma veya kızıma böyle şehvet ve kem gözle bakarsa ve ben bunu fark edersem ne yaparım?4. Allâh (c.c.)'un bizi gördüğünü ve kıyâmet gününde herkesin önünde bunun hesabını soracağını tasavvur etmektir.5. Kalbinde günâha bir meyil hissettiğin zaman abdest alıp iki rekât namaz kıl, Allâh (c.c.)'dan af dile ve bu hastalıktan kurtulmak için duâ et. Kalbin günâha tekrar meylederse yine bunları yap. Bir günde birkaç defa aynı şeyleri yapmak zorunda kalabilirsin. Ancak sonraki gün mutlaka nefsinin zayıfladığını hissedeceksin. Üçüncü gün belki o harama karşı hiçbir istek oluşmayacaktır. Böylece yavaş yavaş harama bakma hastalığından kurtulacaksın. Çünkü namaz nefse ağır gelir.6. Harama göz diktiğin zaman şunu düşün: Bir hocan veya mürşidin seni bu hâlde görse yüzünü başka tarafa çevirmez misin? O hâlde Allâh (c.c.)'un gözetimi altında iken nasıl böyle bir harama düşebiliyorsun!(Misvâk Neşryat, Eşref Ali et-Tehanevî, Tehzibu'l Ahlâk, s.37-40)

    VATANSEVER SULTAN: VAHDEDDİN HÂN-21 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 21, 2025 1:54


    Sultan Vahdeddin, I. Dünya Savaşı'ndan yenik ayrılıp toprakları işgal edilen bir devlet devralmasına rağmen, işgal ve esaretin amansız şartlarına göğüs gererek batan devleti kıyıya çekme yükünü sırtlanmıştır. Bu gerçeğe, Saray Nazırı Avni Paşa'ya söylediği şu sözlerle parmak basmıştır: “Bize hükümdarlık değil, türbedarlık mukaddermiş. Vatan viraneye dönmüş, Anadolu ateş içindedir. Talih ve kaderim gereği maziden miras aldığım elim olayların içindeyim.” Son sığınağımız Anadolu'da istiklal meşalesini ateşletmiş ve vatanın kurtuluşunda büyük rol oynamıştır. İşgal ve esarete karşı paratoner vazifesi görüp, vatan ve milleti selamete çıkarmasına karşılık, maalesef tarihimizin en ağır şekilde itham edilen şahsı olmaktan kendini kurtaramamıştır. Bu duruma ilişkin Tarihçi Reşat Ekrem Koçu'nun tahlili gayet vecizdir: “Memleket felakete düştükten sonra işbaşına geçen, ağır sorumluluk yüklenen o kara bahtlı insanlar, tarihin sigorta lambalarına benzer. Kendilerinin yanması vatan ve milletin kurtulmasını temin eder.”Yaveri İsmail Hakkı Okday'ın naklettiği müşahedeler de tarihi kıymete sahiptir: “Padişahın arkadaşım Çopur Neşet Bey'le çalıştığımız odaya ikide bir uğradığına; Anadolu'da geçen Millî Mücadele'nin askeri durumlarıyla yakından ilgilendiğine ve bir askeri başarımızın kendisini son derece sevindirdiğine tarih huzurunda şahadet edebilirim. Sultan Vahdeddin, öyle sanıldığı gibi Millî Mücadele'mizin düşman orduları tarafından yok edilmesini katiyen arzulamaz; bilakis zaferi dört gözle beklerdi.”(İsmail Çolak, Zafer Dergisi, 533. Sayı, Mayıs 2021)

    MUSA (A.S.)'IN YÜCE ALLÂH'DAN BAZI SORU VE DİLEKLERİ-20 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 20, 2025 1:51


    Musa (a.s.) bir gün “Yâ Râb! Kullarının sana sevgilisi hangisidir?” diye sordu. Yüce Allâh “Onların beni en çok zikredenidir” buyurdu. Musa (a.s.): “Yâ Râb! Kullarının en zengini hangisidir?” diye sordu. Yüce Allâh: “Kendisine verdiğim şeye en râzı olanıdır!” buyurdu. Musa (a.s.) “Yâ Râb! Kullarının en iyi hüküm vereni hangisidir?” diye sordu.Yüce Allâh: “İnsanlar hakkında kendisi için hüküm verdiği gibi hüküm verendir” buyurdu. Musa (a.s.) “Yâ Râb! Kullarının, sana karşı en haşyetlisi hangisidir?” diye sordu. Yüce Allâh “Onların beni en iyi bilenidir!” buyurdu. “İlâhî! Ben, sana nasıl şükredeyim ki, bana ihsan buyurduğun nimetlerinden en küçük bir nimete bile bütün amellerim denk gelmez!” dedi. Yüce Allâh “Ey Musa! İşte sen şimdi bana şükrettin!” buyurdu.Musa (a.s.): “Ey Râbb'im! İyiliği emir, kötülükten nehy ve Allâh (c.c.)'a imân eden hayırlı bir ümmetin insanlar için ortaya çıkarılacağını Tevrat'ta yazılı buldum. Onları benim ümmetim yap!” dedi. Yüce Allâh “Onlar, Ahmed'in ümmetidir.” buyurdu. Musa (a.s) “Ey Râbb'im! Kendilerinden öncekiler kitaplarını ezberlemeyip yüzünden okurlarken, İncilleri (İlim ve hikmetin aslı olan kitapları) kalplerinde (ezberlerinde) bulunan bir ümmeti, Tevrat'ta yazılı buldum. Onları, benim ümmetim yap!” dedi. Yüce Allâh: “Onlar, Ahmed'in ümmetidir!” buyurdu.(M.Asım Köksâl, Peygamberler Tarihi, s.96-98)

    AVRUPA'NIN REZİL TARİHİ-19 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 19, 2025 2:01


    Orta Çağ'da Avrupa'lılar mezarları kazıp tabutları çıkarıyor, kemikleri bir “kemik evi”ne götürüyor ve mezarı yeniden kullanıyorlardı. Tabutlar açıldığında her 25 tabutun birinde iç tarafta kazıntı izleri olduğu görüldü. Böylece insanların diri diri gömüldüğü ortaya çıktı. Buna çözüm olarak cesetlerin bileklerine bir ip bağlayıp bu ipi tabuttan dışarıya taşıyarak bir çana bağladılar.Bir kişi bütün gece bira ve viski içmek için kurşun kadehler kullanılıyordu. Bu bileşim insanları bazen birkaç gün şuursuz vaziyette tutabiliyordu. Yoldan geçen insanlar bunların öldüğünü sanıp defnetmek için hazırlık bile yapıyordu. Hatta bunlar birkaç gün süreyle mutfak masasının üstüne yatırılıyor, aile etrafına toplanıp yiyip-içerek uyanıp uyanmayacağına bakı- yordu. Buna “uyanma” nöbeti deniyordu.İngiltere eski ve küçük bir yerdi, insanlar ölülerini gömecek yer bulamamaya başlamıştı. Orta Çağ'da Avrupa'daki rahibelerin yüz ve ellerinden başka yerlerini yıkamaları kesin olarak yasaklanmıştı. Kastilya Kraliçesi İsabella bile 50 yıldan fazla süren hayatı boyunca iki kez banyo yapmıştı. Tuvaletle henüz tanışmayan Avrupa'da lazımlıkları sokaklara boşaltma adeti 17. yy'a kadar sürdü. Fransa krallarından 14. Louis, gününün belli bir zamanını lazımlığında oturarak geçirir, devlet işlerini de buradan yürütürdü. 1600'lerde İstanbul'a gelen İngiliz büyükelçiler, lazımlık kullanma ve bunu da pencereden boşaltma adetleri yüzünden şehirden uzak olan Tarabya'yaki bir konağa gönderilmişti.19.yy'da kesin olarak tuvalet kullanma sözü vermeleri üzerine Taksim'e taşınmalarına izin verilmişti.İnsan hakları ve demokrasi palavralarıyla bizi uyutmaya kalkan Batı'nın ilk önce kendi karanlık geçmişiyle yüzleşmesi gerekmez mi?(Prof. Dr. Erol Duren)

    HZ. ÜMMÜ SELEME (R.ANHÂ)-18 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 18, 2025 2:21


    Hz. Ümmü Seleme (r.anhâ) İslâm ile şereflenen ilk müslümanlardan. Habeşistan ve Medine'ye hicret eden ilk kafilede yer almış, çilekeş bir İslâm mücâhidesidir. Hudeybiye antlaşmasından sonra gösterdiği dirayet ve fetanetiyle, Efendimiz (s.a.v.)'e verdiği fikri desteği ile tanınan bir annemiz. Zekâsı, soyu, güzelliği, iffeti ve nezâketiyle Resûlullâh (s.a.v.)'e aile olma şerefine eren bahtiyarlardandır. Medine'ye hicreti çok sıkıntılı oldu. Müşrik akrâbaları, zevcesi Hz. Ebû Seleme (r.a.)'in Hz. Ümmü Seleme (r.anhâ)'yı götürmesine müsaade etmeyip alıkoydular. Daha sonra Hz. Ümmü Seleme (r.anhâ)'da hicret etti. Uhud Savaşında Hz. Ebû Seleme (r.a.) yaralandı ve vefatından önce hanımı için duâ etti: “Allâh'ım! Ümmü Seleme'ye benden sonra daha hayırlı ve onu hor görmeyecek, incitmeyecek bir koca nasib et” dedi. Bir müddet sonra vefat etti. Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimiz onun gibi mücâhide bir hanım sahabîsinin dört çocuğu ile ortada kalmasına gönlü razı olmadı. Hicri 4. yılın şevval ayının sonlarında Resûlullâh (s.a.v.) ile evlendi.Hz. Ümmü Seleme (r.anhâ) annemiz asalet sahibi bir hanımefendi idi. Efendimiz (s.a.v.)'e karşı hep asîl davranışlar sergiledi. Hayatını zühd, takvâ ve ibâdetle geçirdi. Hanım sahabeler arasında fıkhı en iyi bilenlerdendi. Bilhassa hanımlarla ilgili meselelerde İslâm fıkhını en iyi bilen sahabeler arasında yer aldı. Hadis ilmine de çok büyük hizmetlerde bulundu. Hz. Ümmü Seleme (r.anhâ), hadis rivayetinde Hz. Aişe (r.anhâ) annemizden sonra ikinci sırayı aldı. Hz. Ümmü Seleme (r.anhâ) annemiz, hicri 61 yılında Medine-i Münevvere'de vefat etti. Bakî kabristanlığına defnedildi. Cenâb-ı Hâkk'tan şefaatlerini niyaz ederiz.(Mustafa Çelik, Fıkhu's Sahabe, c.2, 3. Bölüm)

    AHİR ZAMAN HADİSLERİ-17 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 17, 2025 2:31


    Peygamberimiz (s.a.v.), bazı hadislerinde, ümmetinin ömrünün bin beş yüz seneyi pek geçmeyeceğini söylüyor. Ve Ahir Zaman olarak belirtilen son safhada da yaşanacak kıyamet alametlerini belirtiyor.“İnsanların başına bir zaman gelecek ki, onlardan faiz yemeyen kalmayacak, yemese bile tozu onlara bulaşacaktır. Birçok kişi, az bir dünyalık karşılığında dinini feda edecek. Kazanç, belirli kişiler arasında dolaşacak, dar gelirliler açlık ve sıkıntıya düşecek. Kabirler süslenecek ve Kur'an, kazanç getiren bir metâ hâline gelecek. Fitne her eve girecek ve tecrübesiz gençler başa geçecekler. Kur'an'dan bir resim, İslâm'dan bir isim, müslüman'dan bir cisim kalacak. Üç şey çok kıymetlenecek; helal para, kendisiyle amel edilen sünnet ve candan bir dost. Ecnebiler çoğalacak ve müslümanlara galebe edecekler. Sonradan gelen nesiller, önceden gelenlere sövüp sayacaklar. Mihnet, bela, musibet artacak, rahat ve huzur kalmayacak, kimse eliyle bunları önleyemeyecek. Bir müslüman, koyundan daha âciz olacak, hor ve hakîr görülecek. İlim azalacak, cehalet, anarşi ve cinayetler artacak, adam öldürmek, hafif bir suç sayılacak. Hilesiz iş yapılamayacak, tacirler ve yazarlar artacak kalem bollaşacak. Kişi, elbisesini sakındığı kadar dinini sakınmayacak ve fakirler de namaz kılmayacak. Akrabalık bağları kopacak ve selâm, sadece tanıdık olanlara verilecek. Zenginler ticaret için, hafızlar riya ve gösteriş için hacca gidecekler. Büyükleri merhametsiz, küçükleri hürmetsiz olacak, çocukları terbiye, köpekleri terbiyeden daha zor olacak. İnsanlar, kötülüklerden birbirlerini sakındırmayacaklar ve iyiliği emretmeyecekler. Minareler çoğalacak, camiler süslenip ziynetlenecek.” Bunlar alemetlerin sadece bir kaçı…(Suat Arusan, Zafer Dergisi)

    KOMŞULUK HAKLARINA RİAYET EDİYOR MUYUZ?-16 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 17, 2025 2:04


    Aişe (r.a.), Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu söyledi: “Cebrâil bana komşuya iyi davranmayı o kadar çok tavsiye etti ki, neredeyse komşu komşuya mirasçı kılınacak sandım.” Ebû Şüreyh el-Huzâ'î (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Allâh (c.c.)'a ve âhiret gününe imân eden kimse komşusuna iyi davransın. Allâh (c.c.)'a ve âhiret gününe imân eden kimse misâfirine ikrâmda bulunsun. Allâh (c.c.)'a ve âhiret gününe imân eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!” Komşu, evinin yakınlığı sebebiyle akrâba gibi yakın kâbul edilmiştir. Cebrâil (a.s.), Server-i Enbiyâ (s.a.v.) Efendimiz'e işte bu sebeple komşuya iyi davranılmasını sık sık tavsiye etmiş, Allâh'ın Resûlü (s.a.v.) de bu sebeple, Cebrâil (a.s.)'ın bu ısrarlı tavsiyelerini bizlere: “Neredeyse Allâhü Teâlâ, komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.” şeklinde dile getirmiştir.Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.) efendilerimiz Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in bu konuda “Allâh'a ve âhiret gününe imân eden kimse komşusuna iyi davransın” şeklindeki buyrukları sebebiyle, gayr-i müslim komşularıyla bile hediyeleşmeyi ihmâl etmemişlerdir. Fakat müslümanlar, dinlerinden uzaklaştıkça komşularından da uzaklaşmışlardır. Komşuyla selâmlaşmalı, hediyeleşmeli, hâlini hatırını sormalı, hastalanınca ziyâret etmeli, yardıma ihtiyacı varsa yardım etmelidir. Komşuya hiçbir şekilde zarar vermemeli, onu gücendirmemelidir. Misâfire ikrâmda bulunmak, insanlara faydalı söz söylemek, bunu söyleyemiyorsa susmak da dinimizin emirleri arasındadır. Bütün bunlar, imân ile doğrudan ilgili görevlerdir.(İmâm Buhârî, Edebü'l-Müfred, c.1, s.141-142)

    PEYGAMBER (S.A.V.)'İN KATİPLERİNDEN: HZ. ABDULLAH BİN RAVAHA (R.A.)-15 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 15, 2025 2:49


    İsmi Hz.Abdullah bin Ravaha (r.a.) künyesi Ebu Muhammed olup, Ebu Ravaha ve Ebu Amr da denilmiştir. Hz. Abdullah b. Ravaha (r.a.) Ensar'ın ilk müslüman olanlarındandır. Akâbe gecesinde katılanlardan biridir. Peygamber (s.a.v.) için katiblik yapardı. Hz. Ebu Hureyre (r.a.)'ın rivayet ettiği bir hadiste Peygamber (s.a.v.): “Abdullah b. Ravaha ne iyi birisidir” buyurmuştur. Bir başka hadisi şerifte ise Peygamber (s.a.v.) “Allâh İbn Ravaha'ya rahmet etsin. Zira o Meleklerin övündüğü meclisleri sever.” buyurdu. Peygamber (s.a.v.) hutbedeyken Hz. Abdullah bin Ravaha (r.a.) geldi. O sırada Peygamber (s.a.v.)'in “Oturun” dediğini işitti. Hz. Abdullah (r.a.) henüz mescidin dışında olmasına rağmen bulunduğu yerde oturuverdi. Hutbesini bitirince ona buyurdu ki: “Allâh, Allâh'a ve Resûlü'ne itaatini artırsın”Hz.Abdullah bin Ravaha (r.a.) hastalandı ve ona baygınlık geldi. Peygamber (s.a.v.) onu ziyaret ettiğinde şöyle buyurdu: “Allâh'ım! Onun eceli gelmişse bunu ona kolaylaştır. Eğer eceli gelmemişse ona şifa ver.” Bunun üzerine bir hafiflik hissetti. Hz. Enes (r.a.)'in rivayet ettiği bir hadiste: “Peygamber (s.a.v.) Umretu'l-Kaza'da Mekke'ye girerken Hz. Abdullah b. Ravaha (r.a.) onun önünde şu şiiri söylüyordu: “Çekilin kâfirler Nebi (s.a.v.)'in yolundan bugün, Vururuz yoksa boynunuzu inkâr etmiştiniz dün, Öyle bir vuruş ki ayırır gövdeden başı, Hatırlatmaz insana ne dost ne arkadaşı.” Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.) ona: “Ey Abdullah! Harem'de Allâh Resûlü (s.a.v.)'in huzurunda mı bu şiiri söylüyorsun?” dedi. Peygamber (s.a.v.)'de: “Bırak onu ey Ömer! Söylesin. Nefsim elinde olana ye- min ederim ki, onun sözleri bu kâfirlere ok yarasından daha fazla tesir eder” buyurmuştur.(İbn Hacer el-Askalânî, el-İsabe (Seçkin Sahabeler), s.133)

    NAMAZA DAİR BAZI HÜKÜMLER-14 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 14, 2025 2:14


    Rükû ve secdede başını imamdan önce kaldıran kişi geri döner. Uygun olan budur. Bu durumda iki secde veya iki rükû yapmış sayılmaz. İmam rükû veya secdeden kalktığında cemaat teşbihleri tamamlamamış olsa da onlar terk eder ve imama tabi olur. Sahih olan görüş budur. İmam birinci oturuşu tamamlayıp ayağa kalktığında cemaat henüz teşehhüdü tamamlamamışsa, önce teşehhüdü tamamlar sonra ayağa kalkar. Teşehhüdü tamamlamadan ayağa kalkmaları namazlarının sıhhatine mani değildir. Aynı şekilde imam selam verip namazdan çıktığında cemaat henüz teşehhüdü tamamlamamışsa önce teşehhüdü tamamlar sonra da selam verip namazdan çıkar. Teşehhüdü tamamlamadan imamla birlikte namazdan çıkacak olurlarsa namazları sahih olur.İmam, salli-barik ve sonrasındaki duâları okumadan namazdan çıkacak olursa cemaat ona tabi olmalı ve hep birlikte namazdan çıkmalıdırlar. Çünkü bunlar sünnettir. Teşehhüt ise vaciptir. İmam, vitir namazında kunut yapmadan rükûa gidecek olsa bakılır; cemaat, az da olsa kunuttan bir miktar okumuşsa rükûa gider. Hiç okumamışsa bir miktar okuyup imamına rükûda yetişir. Bir kimse abdest alırken cemaatle bir rekatı kaçırırsaabdest azalarını üç kere yıkayarak bir rekâtı veya fazlasını kaçırmaktansa, rekât kaçmasın diye onları bir defa yıkayıp derhal cemaate girmesi daha faziletlidir. Abdest azalarını üçer kere yıkaması iftitah tekbirine yetişmesinden daha faziletlidir. Sarığını sarması durumunda rekât veya rekâtları kaçıracaksa bunu terk edip namaza derhal girmesi daha faziletlidir.(Sualli Cevaplı İslam Fıkhı, c.3, s.98-102)

    TAKVÂNIN MÂNÂLARI-13 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 13, 2025 2:30


    Takvâ, “haşyet” (tazim ve saygıdan ileri gelen korkma) manasınadır. Nitekim Allâhü Teâlâ “Ey insanlar, Râbbinizden ittikâ edin (korkun)” (Nisâ s. 1) buyurmuştur. “Hani, kardeşleri Nûh onlara, “İttikâ etmez misiniz” yani “Allâh (c.c.)'ı saymaz, Ondan korkmaz mısınız?” demişti.” (Şuarâ s. 106) buyurmuştur. Aynı sözü Hud, Salih, Lût ve Şu'ayb (a.s.e.) kavimlerine söylemişlerdir. Takvânın gerçeği, her ne kadar zikrettiğimiz şeylerse de, o, Kur'an'da aslî manası bazen imân, bazen tevbe, bazen taat, bazen günâhı terk ve bazen de ihlâslı olmak şeklinde yer almıştır. İmân manasında olmak üzere, Cenâb-ı Allâh, “Allâh onlara takvâ kelimesini yani tevhidi, gerekli kıldı.” (Fetih s. 26), “İşte onlar, Allâh'ın, kalblerini takvâ için imtihân ettiği kimselerdir.” (Hucurât s. 3), “Firavunun kavmine (gel): Onlar ittikâ etmezler mi?” (Şuarâ s. 11) yani “imân etmezler mi?” buyurmuştur. Tövbe anlamında ise, Hâkk Teâlâ, “Şayet beldeler halkı imân edip ittikâ etselerdi…” (A'râf s. 96) yani “tevbe etselerdi” buyurmuştur. Taat anlamında da, Hâkk Teâlâ, “Benden başka ilâh olmadığını duyurasınız.” diye… Öyleyse Beni sayıp itaat ediniz.” (Nahl s. 2) ve yine aynı surede “Allâh (c.c.)'dan başkasından mı ittikâ edersiniz?” (Nahl s. 52), “Ben, sizin Râbbinizim, öyleyse Ben'i sayıp itaat ediniz.” (Mü'minûn s. 52) buyurmuştur.Günâhı terketmek manasında ise, “Evlere kapılarından girin, Allâh (c.c.)'dan ittikâ edin.” (Bakara s. 189) yani, “Allâh (c.c.)'a karşı günâh işlemeyiniz.” buyrulmuştur. İhlâs manasındaki ittikaya gelince, Cenâb-ı Allâh, “Bu, kalblerin takvâsındandır” (Hacc s. 32) yani kalblerin ihlâsındandır ve aynı manada “Benden ittikâ edin, (yani bana karşı ihlâslı olunuz)” (Bakara s. 41) buyurmuştur.(Fahruddîn Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu'l-Ğayb, c.1, s.444-445)

    AKŞAM İLE YATSI ARASINDAKİ NAMAZ: EVVABÎN NAMAZI-12 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 12, 2025 2:22


    Gece vird olarak devamlı yapılacak zikir ve amellerden ilki akşam ile yatsı arasında yapılacak ibâdetlerdir. Akşam namazı ile yatsı arasındaki amellerden ilki de altı rekât Evvabîn namazı kılmaktır. Bu namazı kimse ile konuşmadan kılmak müstehâptır. İlk iki rekâtında Kafirûn ve İhlâs sureleri okunur. Bu iki rekâtı, akşam namazını kıldıktan hemen sonra hiç konuşmadan ve başka bir şeyle meşgul olmadan kılmalıdır. Haberde şöyle varid olmuştur: “Akşam namazından sonra, hemen iki rekât daha kılınız. Çünkü bunlar akşam namazı ile birlikte yükseltilir, kâbul edilir.” (Tirmizî)Evi mescide yakın ise, bu iki rekâtı evinde kılmasında bir beis yoktur. Diğer dört rekâtını uzatarak kılmalıdır. Ahmed b. Hanbel (r.âleyh), bu iki rekâtı evde kılmayı müstehâp görür ve kendisi de onu evinde kılar ve: “Onu, evde kılmak sünnettir, çünkü Nebi (s.a.v) onu evinde kılardı” (Ebû Davud) derdi. Yüce Allâh, akşamla yatsı arasındaki vakte kasem (yemin) ederek şöyle buyurmuştur: “Şafaka yemin ederim ki, halden hale geçersiniz.” (İnşikak s. 16) Şafak, akşamla yatsı arasındaki vakittir. O da evvabîn namazının vaktidir. Evvabîn namazına gaflet namazı da denir. Çünkü insanların çoğu bu namazdan gafildir.” İbn Ebi'd-Dünya (r.a.) nakleder. Resûlullâh (s.a.v.)'e bu ayetten sorulduğunda: “Ayette anlatılan akşam ile yatsı arasındaki namazdır” cevabını verdi. (Şevkani) Sonra şöyle buyurdu: “Akşam ile yatsı arasındaki namaza devam ediniz. Çünkü o, gündüz yapılan boş işlerin zulmetini giderir. Günün sonunu da süsler.” (Deylemi) Yani ameli temizler ve güzelleştirir.(Ebû Tâlib El-Mekkî, Kûtu'l Kulûb, c.1, s.133-134)

    MÜNAKAŞANIN ÖLÇÜSÜ-11 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 11, 2025 2:37


    Allâhü Teâlâ buyurdu. “İnsanlardan öyle kimse vardır ki, onun bu dünya hayatına ait sözü senin hoşuna gider ve o, kalbinde olana Allâh'ı şâhid getirir. Halbuki o düşmanların en yamanıdır.” (Bakara s. 204) Hüccetü'l-İslâm İmâm Gazalî (r.âleyh): “Mira', söyleyenini küçük düşürmek ve kendi meziyyetini isbat etmek için bir söze kusur bulmandır” demiştir. Cidâl, mücadelecinin kendi meşrep ve görüşlerini kâbul ettirmeye uğraşmasından ibarettir. Husumet, bir mal veya istenilen bir hakkı elde etmek için konuşmakta gösterilen inattır. Bunlar, İmâm Gazalî (r.âleyh)'in tarifleridir. İmâm Nevevî (r.âleyh) de şöyle der: “Tartışmak bazen hakka dayanır bazen de bâtıla. Nitekim ayet-i kerimede: “İçlerinden zulmedenler müstesna olmak üzere ehl-i kitap'la mücadelenizi sadece en güzel yolla sürdürün.” İmâm Nevevî (r.âleyh) sözlerine devamla diyor ki: “Eğer cidâl hakka dayanırsa onu kâbul ettirmeye uğraşmak övgüye lâyık bir iştir. Şayet cidâl hakkı ortadan kaldırmak, sindirmek için olursa veya bilgisizce yapılırsa, yerilir. İşte cidâlin mubâh oluşu veya yerilişi hakkında gelen bütün naslar bu ölçüye vurulmalıdır.”Büyüklerden biri şöyle diyor: “Husumet kadar dini yok eden, mürüvveti zedeleyen ve kalbi oyalayan başka bir şey bilmiyorum.” Ebû Hüreyre (r.a.)'den, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu, dediği rivayet edilmiştir: “Bir dâvada bilgisizce mücadele eden kişi, mücadeleyi bırakıncaya kadar Allâh'ın gazâbında olur. Ebû Ümâme (r.a.)'den, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu, dediği rivayet olunmuştur: “Bir toplum, Allâh kendilerine hidayet ettikten sonra sapıtmaz. Meğer ki, münakaşa yapalar.”(İmâm Şemsüddin ez-Zehebî, İslâm Şeriatinde Büyük Günâhlar, s.198)

    İNSANI KÜFRE GÖTÜREN DÜŞÜNCELER-10 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 10, 2025 2:16


    Bir söz ki, apaçık rububiyyeti (Allâh (c.c.)'un ilahlığını) veyahut vahdaniyyeti (Allâh (c.c.)'un birliğini) inkar ediyor, veyahut Allâh (c.c.)'dan başkasına ibadet etmeyi veya Allâh (c.c.) ile berâber ona ibadet etmeyi ifade ediyorsa bu söz küfürdür. Allâhü Teâlâ'nın ilâh olduğunu, tek Allâh (c.c.) olduğunu itiraf edip, fakat Allâhü Teâlâ'nın diri olmadığına, yahut kadim olmadığına veyahut hadis veyahut herhangi bir şekille musavver olduğuna itikad edenler veya Allâhü Teâlâ'nın çocuğu olduğunu (Hristiyanlar gibi) zevcesi bulunduğunu veya babası olduğunu veya Allâhü Teâlâ'nın bir şeyden doğduğunu veya bir şeyden meydana geldiğini yahut Allâhü Teâlâ ile birlikte ezelde kendisinden başka kadim olan bir şeyin varlığına veya orada Allâhü Teâlâ'dan başka bir yaratıcının bulunduğuna veya Allâh (c.c.)'dan başka idare edenin bulunduğuna itikat edenlerin hepsi kâfirdir, sözleri küfürden ibarettir.Bu hususta müslümanların ittifakı vardır. Nitekim, felsefecilerden, teologların sözleri, astrologların, materyalistlerin sözleri böyledir. Ve Allâhü Teâlâ'nın yanında oturduğunu, Allâhü Teâlâ'ya çıkıp onunla konuştuğunu, Allâhü Teâlâ'yı gözü ile gördüğünü, Allâhü Teâlâ'nın bazı şahıslara (Hz. Ali gibi) hulûl ettiğini iddia eden kimselerin hükmü de böyledir. Nitekim bazı mutasavvıflar, Batıniyye mezhebinden olanlar, Hristiyanlar ve Karamitaların söylediği gibi. Yine böylece, âlemin kadim olduğunu veya bakî olduğunu söyleyen veyahut bu hususlarda bazı dehrîler ve felsefecilerin sözlerine göre bu hususta şüpheli olanların, dünya durdukça ruhun birinden diğerine intikal edeceğini söyleyenler, şahıslarda asıllarının temizliğine göre nimetleneceğini, asıllarının pisliğine göre de azaplanacağını söyleyenlerin kâfir oldukları kesinlikle söylenir.(Kadı İyaz, Şifâ-i Şerîf, s.704-705)

    FAHR-İ ÂLEM (S.A.V.) EFENDİMİZ'İN UHUD'DA YAŞADIĞI SIKINTILAR-09 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 10, 2025 1:50


    Uhud Gazvesi'nde münâfıklar, müslümanların mâneviyâtını bozmak için “Peygamber (s.a.v.) öldürüldü.” diye bir şâyia çıkarmıştı. Bu asılsız haberin doğru olduğunu zanneden bazı müslümanlar “Resûlullâh (s.a.v.)'den sonra yaşamanın ve savaşmanın ne anlamı var!” diye âdetâ kendilerini bırakmışlardı. Bunu farkeden Server-i Enbiyâ (s.a.v.) Efendimiz, Ashâb-ı Kirâmı (r.a.e.)'i kendisini görerek hayatta olduğunu anlamaları, ortaya atılan o asılsız habere inanmamaları, yeni bir şevkle savaşa dönüp etrafında toplanmaları için Uhud Dağı'nın eteğindeki yüksekçe bir yere çıkmak istedi. Fakat üzerinde iki ağır zırh vardı. Bir de Abdullah ibni Kamie adlı kâfirin attığı bir taşla mübarek yanağının üst tarafı yarılmış, mübârek başındaki miğferin iki halkası kırılıp bu yaraya saplanmış, bu yüzden çok kan kaybetmişti. Yine Aşere-i Mübeşşere'den olan Ebû Ubeyde bin Cerrâh (r.a.), Efendimiz (s.a.v.)'in yanağına saplanan halkaları dişleriyle çıkarmaya çalışırken onun da iki ön dişi kırılmıştı.O gün Seyyid-i Kâinât (s.a.v.) Efendimiz'in canını yakan bir olay daha yaşanmıştı. Sa'd ibni Ebî Vakkàs (r.a.)'in kardeşi Utbe ibni Ebî Vakkàs'ın attığı bir taşla Efendimiz (s.a.v.)'in sağ alt çenesindeki ön dişleriyle azıları arasındaki mübârek dişi kırılmıştı. İşte bütün bu tâlihsizlikler yüzünden Allâh'ın Elçisi (s.a.v.) kayanın üzerine çıkamamış, ancak Talha bin Ubeydillâh (r.a.)'in sırtına basarak oraya çıkabilmişti.(İmâm Tirmizî, Şemâil-i Şerîf, c.1, s.392-393)

    HIRSLI OLMANIN ZARARLARI-08 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 10, 2025 2:10


    Hırs, “kalbin dünya malına karşı yönelmesi” şeklinde tanımlanır. Hırs, bütün ruhsal hastalıkların başıdır. Çünkü hırstan dolayı kavgalar ve fitneler ortaya çıkar. Türlü yarış ve piyangoların düzenlenip neticede birçok insanın mağdur olmasının arkasındaki en büyük sebep yine hırstır. Hırs olmasaydı, hiç kimse başkasının malına göz dikmez, haklarını ihlal etmez, hırsızlık yapmaz ve yol kesmezdi. Allâh dostları; kibrin, bütün kötülüklerin başı olduğunu söylerler. Kibir; makam, mevki veya para sevgisinden kaynaklanan bir günâhtır. Hırs ise, kibirden daha genel olup makam, mevki ve para sevgisinde olabileceği gibi diğer şeylerde de olabilir. Bu açıdan bütün kötülüklerin asıl kaynağının hırs olduğu anlaşılmaktadır. Hırstan dolayı çeşitli günâhlar işlenmektedir. Kargaşaların, kavgaların sebebi genelde hırstır. Kişinin mal varlığı ile başkalarına üstünlük kurma arzusu, hırsından doğmaktadır. Hırs ve kibir ilme aykırı olan iki huydur. Bu iki huy herkes için tehlikeli olmakla berâber âlimler için daha da tehlikelidir. Dolayısıyla bunlara karşı âlimlerin daha çok dikkatli olmaları gerekmektedir. Resûlullâh (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurdular: “Âdemoğlu için iki vadi dolusu mal olsaydı, mutlaka bir üçüncüyü isterdi. Ademoğlunun karnını ancak toprak doldurur. Allâh tevbe edenleri affeder.” (Buhârî)Kişi, kalbinde olan hırsa uygun eylemde bulunup nefsinin isteklerini yerine getirerek hırs duygusundan kurtulamaz. Çünkü nefis doymaz ve hep daha fazlasını ister, böylece hırs kat kat artmaya başlar. Yukarıda zikredilen hadisin ifade ettiği üzere kişinin iki vadi dolusu malı olsa bile üçüncü bir vadiye sahip olmanın peşine düşer. Dolayısıyla hırsa uygun eylemde bulunup bundan kurtulma düşüncesi yanlıştır.(Misvâk Neşriyat, Eşref Ali et-Tehanevî, Tehzibu'l Ahlâk, s.122)

    HZ. SAMÎ (K.S.)'UN MUHTEREM ÖMER ÖZTÜRK'Ü KENDİ YERLERİNE OTURTMALARI-07 KASIM 2025

    Play Episode Listen Later Nov 10, 2025 2:19


    Son devirde ülkemizde yaşamış en büyük velilerden Hz. Sâmî (k.s.)'un “tabiri câiz ise” kucağında doğmuş, onun terbiyesinde büyümüş, hayatını Hz. Sâmî (k.s.)'a hizmete ve ondan istifadeye adamış ve yine o zâtın vasiyyetleri gereği teçhiz ve tekfin işlerini yapmış, onun yolunu hâlâ insanlara anlatan ve Hz. Sâmî (k.s.)'un manevî evlâdı ve vazifelisi olan Muhterem Ömer Muhammed Öztürk, Hz. Sâmi (k.s.) ile yaşadıkları bir Berât kandili gecesini şöyle anlatmışlardır: “Şaban-ı Şerîf'in başlarında Mahmûd Gezer Ağabeyle (Allâh (c.c.) rahmet eylesin Mekke'de vefât etti, Cennetü'l Muallâ'ya defnedildi.) devlethanenin bahçesinde oturuyorduk. Efendi Hazretleri'nin hâdimesi gelerek beni bir kenara çağırdı ve “Ömer Ağabey babam mahrem bir husus söyledi. Bunu Ömer Öztürk'e anlat. Kendisinde kalsın. Îcâbını yerine getirsin. Fakat kimseye de bir şey söylemesin.” dedi ve Efendi Hazretleri'nin “Ben Berât gecesini Ömer Öztürk ile değerlendirmek istiyorum. Kendisi bir imâm bulsun. Ayrıca iki kişiyi de çağırsın. İsterse birisi kendi babası Mehmet Öztürk olabilir. Bir de başka ihvân, benimle birlikte hepimiz beş kişi olacağız. Akşam namazını burada devlethanede kılacağız. İftarı beraber eder, akşam ve yatsı namazını beraber kılar, geceyi de beraber ihyâ ederiz inşâallah.” buyurduğunu söyledi.Fakir, babama ve (Sami Efendimiz'in son yıllarında namazlarını kıldıran) Mahmûd Hoca'ya haber verdim. Sonra Ömer Kirazoğlu ağabey, İsmail ve Cevat Öztürk ağabeylerimi çağırttı. İftar, namaz ve yemekten sonra Efendimiz Hazretleri her zaman oturdukları demiryolu cihetine karşı olan koltuğa oturdular. Az sonra ayağa kalkarak kendi karşısındaki koltuğa geçtiler. Kendi koltuklarına, Fakiri çağırıp “Sen gel, buraya otur, burası senin yerindir. Fakir de karşısında oturacağım” diyerek kendi koltuklarına Fakiri oturttular. Muhteşem bir sohbetten sonra yatsı namazı kılındı, tekrar aynı yerlerde oturarak sohbet, duâ ve murâkabe edildi. İzin alınarak evlere hareket edildi.(www.ramazanoglumahmudsamiks.com)

    HZ. MAHMUD SÂMİ RAMAZANOĞLU (K.S.)-10-06 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 10, 2025 2:19


    Hayatının tek gâyesi Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Hazretlerinin sünnetine uymak ve onu ihyâ etmek olan Hz. Sâmî Efendimiz; daha önceki kitâblarda: “Kılıcı boynunda asılı Peygamber” olarak tarîf edilen (s.a.v.) Efendimize bu husûsta da ittibâ edip gazâya iştirâk ederek “Gâzî” olmuşlardı. Bu husûsu kendileri şöyle anlatıyorlardı: “Birinci Cihân harbinde Osmânlı ordusunda levâzım subayı olarak vazîfe gördüm. Alayımız Edirne'de vazîfe görüyordu. Açlık ve kıtlık son derece şiddetli idi. Askerlerimizin uzun süre yiyecek bulamadıkları oluyordu. Bu yüzden askerler ellerinin yetiştiği yere kadar kavak ağaçlarının kabuklarını yolarak onları çiğniyorlar ve böylece açlıklarını bir nebze olsun gidermeğe çalışıyorlardı.”Hz. Ebû Bekir es-Sıddîk (r.a.) Efendimizin: “Cihâdı terk eden millet zillete düçâr olur.” sözünü bütün talebelerine ezberleten Hz. Sâmî (k.s.), Cenâb-ı Hâkk'ın: “Niçin yapamadığınızı söylüyorsunuz?” Kavl-i şerîfini de bize kendileri yaşayarak öğretiyorlardı. Yaşayarak, tatbîk ederek bize cihâdı öğretiyorlardı. Harbe iştirâk ederek Gâzî olmuşlar, ve ömürleri boyunca İslâm için kılıç sallama arzusu ile yaşamışlardı. Mübârek ömürleri doksanı bulduğunda dahî sohbetlerinde Uhud harbinde Amr ibn-i Sâbit (r.a.)'in müslümân oluşunu anlatırken; onun lâkabını: “Asram lâkabı ile mülakkab; keskin kılıç saldırıcı” diye tarîf ederken oldukları yerde dizleri üzerine doğrularak ellerini havaya kaldırarak elindeki kılıcı ile derhâl düşman üzerine saldıracakmış gibi olan hâlleri ancak görülmekle anlaşılabilirdi. Yaşıyor; ondan sonra anlatıyorlar; anlatırken de o hâli aynen yaşıyorlardı. Hayatı cihâddı Hz. Sâmî Efendimizin. Ömür boyu cihâd… Ve bu cihâdı elinde silâhı gazâda da yaşamış ve Gâzî olmuştu Hz.Sâmî (k.s.). Ve nefe'ana'llâhü Te'âlâ bi şefâatihi, Allâh (c.c.) cümlemizi O'nun muhabbetini hakkı ile yaşayıp öylece haşrolanlardan eylesin (Âmîn). Bi hurmetiseyyidi'l-enbiyâ-i ve'l- mürselîn salla'llâhu Te'âlâ aleyhi vesellem.(Ömer Muhammed Öztürk, www.ramazanoglumahmudsamiks.com)

    HZ. MAHMUD SÂMİ RAMAZANOĞLU (K.S.)-9-05 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 10, 2025 2:14


    Üstâdına olan muhabbet ve bağlılığını dâimâ arttırarak devâm ettiren Hazreti Sâmî Efendimiz bütün gün ve gecelerini hizmet yolunda geçirdiler. Sâmî Efendimiz dergâhın temizliğinden, ihvânın her türlü ihtiyaçlarına varıncaya kadar bütün hizmetlerini seve seve yaparlardı. Hazret-i Es'âd Erbilî Efendimizin: “Mâ'nen bizimle aynı mertebededir, lâkin bu vazîfe bize verildi” diye ta'rîf ettikleri Hüseyin Efendi Hazretleri yatalak olunca: “Bu Zâtın hizmeti için kim tâlib olur?” diye ihvâna sorarlar. Hemen Sâmî Efendimiz o Zâtın hizmetlerine koşarlar. Defi hâcetleri dâhil her hizmetlerini uzun müddet seve seve görürler. Nihâyet bu hizmetleri sonunda Hüseyin Efendi Hazretleri: “Evlâdım, Cenâb-ı Hâkk'a niyâz ediyorum; Allâhü ‘azîmüşşân bize ihsân ettiklerini fazlası ile sana ihsân etsin!” diye duâ buyururlar. Dünyâ hayatını Nebîyi Ekrem (s.a.v.) Efendimiz'in buyurdukları gibi: “Benimle dünyânın misâli ağaç altında bir mikdâr dinlendikten sonra yoluna devâm eden yolcunun hâline benzer” diye ana rahmi ile kabir arasında bir sefer olarak görürdü; Hz. Sâmî Efendimiz. Ve bunu uzun bir ömürde her an tatbîk ettiler. “Bir yabancı âlim, Fakire kendilerinin hâl ve kelâmlarından sordular.O anda hâtırıma gelen şu hâllerini anlattım:Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz: “Seferden döndüğünüz-de hanımlarınızın yanına haber vermeden girmeyiniz” buyuruyorlar. Hz. Sâmî (k.s.) hayatı bir sefer olarak gördüğü için her yerin den kalkmalarını bir sefer kabûl ediyorlardı. Abdest almak için lavaboya her gidişlerinde yol zevcelerinin odasından geçiyordu. Yarım asırdan fazla süren evlilik hayatlarında bıkmadan, usanmadan, seve seve her defasında zevcelerini haberdâr ederlerdi. O'nun “Efendi buyur!” diye sesini duyunca odaya girer ve diğer tarafa geçerlerdi. Bu hâl altmış küsûr yıl günde en az on defa devâm etti” deyince yabancı ‘âlim ayağa kalkarak: “Bu zât Sâhibü'z-zamân'dır. Onun dışında hiçbir velî sünnet-i seniyyeyi bu kadar derin ve ihâtalı anlayıp tatbîk edemez, ancak o yapabilir” dedi. El-hâmdü li'llâhi râbbi'l-'âlemîn.(Ömer Muhammed Öztürk, www.ramazanoglumahmudsamiks.com)

    HZ. MAHMUD SÂMİ RAMAZANOĞLU (K.S.)-8-04 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 10, 2025 2:26


    Mürşid-i kâmilini bulan ve Zât-ı ‘Âlîlerinin onun ifâdesi ile “Eyyâm-ı şebâbını (gençlik günlerini) şerîat-ı mutahhare ve tarî-kat-ı ‘âliyye hizmetinde” geçiren Hazreti Sâmî Efendimiz ma'nevî mertebeleri hızla aşıyorlardı. Bu yolda kendi ifâdeleri ile ihlâs ve tam teslîmiyet şarttı. Ölünün yıkayıcısına teslîmiyeti gibi mürîd de mürşîdine teslîm olmalıydı ki bi-izni'llâh neticeye ulaşsın. Kendileri anlatıyorlar: “Allâme Taftadânî hazretlerinin talebelerinden biri bir şeyhe intisâb etmiş. Bu talebeden hocasının huzûrunda hikmetli kelâmlar sâdır olmuş. Hocası: “Evlâdım, bunları ben sana öğretmedim; sen bunları nereden öğrendin?” diye soruyor. Talebe: “Efendim ben bir şeyhe intisâb ettim; zikir çekiyorum, doğuş oluyor ve böylece hikmetli konuşuyorum.” diyor. Bunun üzerine ‘Allâme Taftadânî hazretleri: “Oğlum beni de şeyhine götür”; diyor. Kendileri de aynı şeyhe intisâb ediyorlar. Fakat ya teslîmiyet yok veyâ nasîbi yok aynı tecelliyâtlar kendilerinde zuhûr etmiyor, aynı istifâde olmuyor. Sâmî Efendimiz Hazretlerinin bu anlattığı kıssadan çıkan hükme göre nasîbi olan müsta'îd kişiler mürşid-i kâmili bulup ona tam olarak teslîm olurlarsa bi-izni'llâh neticeye ulaşır, ma'nevî mertebelerde hızla ilerleyerek kemâle ererler. Bunların hepsi kendilerinde bi-izni'llâh mevcûd olan Hazreti Sâmî (k.s.) kısa zamânda icâzet alırlar, irşâdla görevlendirilirler.Kelâmî Dergâhı'ndaki hizmet günlerine âid Adapazarlı Pehlivân Efendi şu hâtırayı anlatır: “Adapazarı'ndan on arkadaşımla berâber Es'ad Efendi Hazretlerinin ziyâretlerine gittik. Sohbet esnâsında tekkeye dâhil olmuştuk. İçerisi kalabalık olduğundan dışarıda oturuyor, Es'ad Efendi Hazretlerinin kendilerini göremiyor, sâdece seslerini işitiyorduk. İlk defa sohbetlerine gelmenin heyecânı içindeydik. Sohbet sırasında ihvân arasında genç bir zât dolaşıp hizmet ediyordu. “Bu genç orada dolaşmasa o zamân dikkatimiz dağılmaz, daha çok istifâde ederdik.” diye içimden geçirdim. Sohbet biter bitmez Es'ad Efendi Hazretleri: “Adapazarlı Pehlivân Efendi ve on arkadaşı buraya gelsin!” dediler. Hâlbuki bizi hiç tanımıyorlar ve geldiğimizi de görmemişlerdi. “Sâmî evlâdımız hakkında sû-i zan ettiniz, helâllık alın.” buyurdular. Affımızı taleb edip böylece bu iki Zâtı ve aralarındaki derûnî muhabbet ve bağı öğrenmiş olduk. El-hamdü li'llâh.(Ömer Muhammed Öztürk, www.ramazanoglumahmudsamiks.com)

    HZ. MAHMUD SÂMİ RAMAZANOĞLU (K.S.)-7-03 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 10, 2025 2:08


    İlk, orta ve lise tahsîlini Adana'da tamâmlayan Hz. Sâmî (k.s.), yüksek tahsîlini İstanbul'da yaparlar. Hukuk Fakültesini birincilikle bitiren Hz. Sâmî (k.s.), bu arada bir müddet Gümüşhâneli Dergâhı'na devâm ederler. Bu sırada Bâyezıd dersiâmlarından Rüşdü Efendi (Eski Beşiktaş müftüsü Merhûm Fuat Çamdibi Hocanın babası): “Sâmî Evlâdım, gel seni Şeyhülmeşâyih Es'âd Erbilî Hazretlerine götüreyim.” der. Bu teklifi kabûl eden Efendi Hazretleri, Rüşdü Efendi ile berâber Kelâmî Dergâhı'na giderler. Bu ilk karşılaşmanın devâmını kendileri şöyle anlatıyorlar: “Üstâdımızın huzûruna varıp ellerini öptük. Rüşdü Efendi Hoca: “Üstâdım bu getirdiğim genç Gümüşhâneli Ahmed Ziyâeddin Efendi'nin evlâdlarından Adanalı Sâmî Efendi”, deyince; birden Üstâdımız Es'âd Efendi Hazretleri: “Hayır! O bizim evlâdımız” buyurdular. Ve orada devâm ettiğim evrâdın ne olduğunu sordular. “Günde beşbin zikrullâh, bir cüz Kur'ân-ı Kerîm tilâveti, Delâil-i Hayrât” diye cevâb verdim. “Evlâdım hastalık nerede ise tedâviye oradan başlamak lâzım, bu yüzden şimdilik bunları terk edip kalbî zikre başlayacaksın” buyurdular ve Fakîre inâbe verdiler.”Akarsu deryâya kavuşmuş; su mecrâını bulmuştu. Cenâb-ı Hâkk'ın lûtfu inâyeti ile Hz. Sâmî Efendimiz bir kaç ayda seyr-u sülûkunu ikmâl buyurdular. Daha önce iki yıl devâm edilen dergâhta olmayan tecellî burada bir kaç ayda olmuştu el-hâmdü li'llâh. Kısa sürede icâzet ve mutlak hilâfet alan Efendimiz Hazretleri mürşid-i kâmilin görevine âid şu kıssaları naklediyorlar: “Gençliğimde dergâha devâm ediyordum. Orada vazîfesi müntesiblerin ayakkabılarının tozunu almak olan bir dervîş vardı. Bir gün onun elindeki bezi aldım, pertavsızın (mercek) altına tutarak bir müddet güneşin altında tuttum. Güneşin harâretinin pertavsız vasıtasıyla bezin üzerine teksîf edilmesi ile bez tutuştu ve yanmağa başladı. Dervîş hayretler içinde kaldı. İşte mürşid-i kâmil, iki cihânın Serveri ve Rahmet Güneşi Nebî salla'llâhu ‘aleyhi ve sellem Efendimiz'den aldığı nûru müntesiblerden müsâid kimselerin kalblerine teksîf edip, o nûr-ı Muhammedî (s.a.v.) ile kalbleri diriltip kemâle erdiren kişidir, bi-izni'llâh. Mürşid-i kâmil çobana benzer; çoban dağda koyunları otlatırken bacağı kırılanı orada bırakır mı? Sırtına atıp ağıla kadar getirir. Mürşid-i kâmil de hiç bir evlâdını bırakmaz ve terk etmez bi-izni'llâh.”(Ömer Muhammed Öztürk, www.ramazanoglumahmudsamiks.com)

    HZ. MAHMUD SÂMİ RAMAZANOĞLU (K.S.)-02 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 10, 2025 2:08


    Hz. Mahmud Sâmi (k.s.)'un hayatını manevi vazifelisi ve ihvâna kılavuzu Muhterem Ömer Muhammed Öztürk'ün kâleminden yayınlamaya devam ediyoruz: Hz. Sâmi (k.s.), sâlih dostların birbirlerine olan yardımlarının Kıyâmet günü de devâm edeceğinin tefsîrde beyân edildiğini sohbetlerinde sık sık anlatırlardı: Kıyâmet günü hesâba çekilen bir kulun seyyiâtı hasenâtına denk geliyor. Meselâ, 1000 seyyiesi (günâhı) varsa 1000 de hasenesi (sevâbı) var. Cenâb-ı Hâkk Azze ve Celle Hazretleri o kuluna “anne babana git bir hasene iste, verirlerse bana getir seni cennete dâhil edeyim” buyuruyor. O kul Mahşer gününün o sıkıntılı anında Allâh'ın lûtfu ile anne ve babasını bulup durumunu onlara anlatıyor. Onlar da “evlâdım bugünkü günde biz kendimizi kurtaramadık ki sana bir faydamız olsun; sana bir şey veremeyiz” diyorlar. O eli boş olarak, mahzûn bir hâlde Hâkk'ın huzûruna varıyor. “Annem babam bana bir şey vermediler yâ Rabbi” diye durumu arz ediyor. Bunun üzerine Hâkk Te'âlâ ve tekaddes hazretleri o kuluna:“Senin dünyâ hayatında benim rızâm için sevdiğin bir dostun yok mu idi?” diye soruyor. Cenâb-ı Hâkk kulunun o anda hâtırına getiriyor ve “evet yâ Rabbi, filân kulun ile biz dünyâ hayatında senin rızân için sevişirdik (birbirimizi karşılıklı severdik)” diyor. Allâh (c.c.)'un lûtfu ile o dostunu bulup durumunu ona anlatıyor. Kardeşi cevâben diyor ki: “Ey kardeşim, ne kadar hasene istersen alabilirsin. Ben kendimi kurtaramadım, bâri sen kendini kurtar” diyor. Hesâb veren kul, Cenâb-ı Hâkk'ın huzûruna sevinçle geliyor ve durumu arz ediyor. Bunun üzerine Sübhân olan Râbbimiz: “Yâ öyle mi; o böyle bir ızdırâblı gününde kardeşine acıyarak hasene veriyor; bense Cevvâdü Kerîmim, Erhâ-mü'r-Râhimînim, her ikinizi de affettim” buyuruyor. Ne büyük tebşîrât-ı ilâhî. El-hâmdü li'llâhi râbbî'l-'âlemîn. Allâh (c.c.) cümlemize rızâsı için birbirimizi sevmeyi nasîb etsin (Âmîn).(Ömer Muhammed Öztürk, www.ramazanoglumahmudsamiks.com)

    RESULÛLLÂH (S.A.V.)'İN YEMEK YİYİŞ TARZLARI-01 KASIM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Nov 1, 2025 2:29


    Peygamberimiz (s.a.v.) zahidane bir hayat yaşadıklarından bulduğunu yerler ve kalabalıkla yemek yemekten zevk duyarlardı. Yemeği yere diz çöküp iki ayağı üzerine oturarak besmele ile yerlerdi. Sıcak yemek yemezler ve sıcak yemekte bereket olmayacağını söylerlerdi. “Sıcak Yemekte bereket yoktur . Allâhü Teâlâ bize ateş yedirmez öyleyse yemeği soğutun” buyurmuşlardı. (Beyhaki) Yemeği elleriyle ve üç parmakla, nadiren dördüncüyü de yardımcı olarak kullanmak suretiyle ve daima önlerinden yerlerdi. İki parmakla yemekten hoşlanmazlardı. Yemek esnasında bazen bıçak kullandıkları olurdu. Bir gün Hz. Osman (r.a.) Resûlullâh (s.a.v)'e paluze yemeği getirdi. Resûlullâh (s.a.v.) yedikten sonra: “Bu ne yemeğidir ve nasıl yapılır?” diye sordular. Hz. Osman (r.a.): “Anam, babam sana feda olsun Ya Resûlullâh! Yağ ile balı tavaya kor, ateşle eritiriz. Sonra buğday ununun özünü alır, tavaya dökeriz. Sonra katılaşıncaya kadar karıştırırız. Sonra gördüğünüz gibi bir helva olur dedi. Resûllullâh (s.a.v.) “Gerçekten güzel bir yemek” diye tahsin buyurdular. (İbn Mace ve Beyhaki)Allâh'ın Resûlü (s.a.v.) elenmiş arpa unundan yapılan ekmeği yerler, salatalığı da taze hurma ve tuz ile yerlerdi. Meyvelerden en çok yaş hurma, kavun, karpuz ve üzümü severlerdi. Karpuzu, şeker ve ekmekle yerlerdi. Bazen taze hurma da katarak yedikleri olurdu. Kavun ve karpuzu iki elleriyle yerlerdi. Hurmayı sağ elleriyle yerler, sol ellerine çekirdeklerini toplarlardı. Üzümü bazen salkımı ile ağızlarına götürerek yedikleri de vakidir. Çoğu zaman da yemekleri hurma ve sudan ibaret olurdu. Hurma ile sütü bir arada yedikleri zaman “En iyi yemeklerdir” derdi.(Ömer Muhammed Öztürk, Peygamberimiz (s.a.v).'in Yüce Ahlakı, s.18)

    HELÂL RIZKIN ONDA DOKUZU TİCARETTEDİR-31 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 31, 2025 2:07


    Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz “İslâm güzel ahlâktır.” buyurmuşlardır. Bu kaide İslâm'ın tamamını kapsayıcı olduğu için, İslâm'da ticaret ahlâkı da bu kaideye uygun olmak durumundadır. Başka bir hâdis-i şeriflerinde Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz “Helâl rızkın onda dokuzu ticarettedir.” buyurmuşlardır. Fakat ticaret yaparken dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Ticarette satılacak mal alıcıya olduğu gibi anlatılmalıdır. Herhangi bir eksiği, kusuru, gizli tarafı var ise bunlar alıcıya nakledilmeli alıcıdan hiçbir şey gizlenmemelidir. Bu kaideye uymayan satıcılar zâlim ve hileci olurlar ki bunlar da haramdır. Resûllâh (s.a.v.) de bu konuda “Bize hile yapan bizden değildir.” (Müslim) buyurmuşlardır.Ticarette malın, satıldığı günün fiyatına uygun olarak, rayicinde satılması gerekir. Günün rayicinden herhangi bir şeyi gizlememelidir. Bununla ilgili olarak Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, malını satmak için şehre getirenleri daha şehre girmeden karşılayıp, tüm malı satın alıp, şehirde daha pahalı bir fiyattan satış yapanların bu uygulamalarını yasaklamıştır. Günümüzde simsarlık ve karâborsacılık olarak tanımlanan bu uygulama İslâm'da yasaktır.Bu kâidelere dikkat ederek ve İslâmî kurallara uygun olarak ticaret yapan dürüst tüccarlar için Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz “Dürüst tüccar kıyâmet gününde sıddîk ve şehidlerle berâber haşrolunur.” (Tirmizi) buyurmuşlardır. Bu müjdeyi iyi düşünmek gerekir. Dürüst bir tüccar olmak kişinin kendi elinde olan bir şeydir. Bu başarıldığı takdirde gelinecek noktayı Resûlullâh (s.a.v.) bu hâdis-i şerifi ile bizlere beyân buyurmuştur.(Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.81-86)

    HİDAYET ALLÂH (C.C.)'DANDIR-30 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 30, 2025 2:24


    Allâh (c.c.) tevbe edip kendisinden af dilememiz için yasa koymuş ve kıyâmet gününe kadar beşeriyetin devam etmesi için râhmet ve mağfiretini farz kılmıştır. Amellerin karşılığını ahirete ertelemiştir. Ayet-i kerimede şöyle buyrulur: “Allâh insanları işlediklerine karşılık hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde bir canlı bırakmaması gerekirdi. Ama onları belirli bir süreye kadar erteler. Süreleri gelince gereğini yapar. Doğrusu Allâh kullarını görmektedir.” (Fatır s. 45) Öyleyse taat ve mâsiyet, Allâh (c.c.)'un iradesi dışında meydana gelmemektedir. Çünkü Allâh (c.c.) ilk önce bizleri kendisine taat ve mâsiyet işlemeye muktedir olarak irade hürriyetiyle yaratmış, sonrada şeytânın bizleri günâhlara sürüklediğini, kendisinin ise hak olan doğru yola götürdüğünü bildirmiş, bunu anlamamız için de deneyime tabi tutmuş, bütün bunlardan sonra da zalimleri, fasıkları ve kâfirleri Kur'an'da bildirdiği gibi hidayete eriştirmeyeceğini kendisine yazmıştır. Başka bir ifadeyle yalnızca kendisine tabi olanları hidayete eriştireceğini bildirmiştir. “Doğru yolu bulanlara gelince, Allâh onların hidayetlerini artırır ve sakınmalarını sağlar.”(Muhammed s. 17)Hidayet konusunda Allâh (c.c.)'un dilemesi hidayet yolunu seçenler için geçerlidir. Hidayet kavramının iki anlamı vardır. Birincisi rehber (yol gösterici, kılavuz) olma yönünden hidayet, ikincisi ise imânda hidayet. Rehber olma yönünden hidayet, insanlara Allâh (c.c.)'un yolunu göstermesi ve onun yasalarını tebliğ etmesi dolayısıyla bütün insanlar için geçerlidir. Hidayet'in ikinci anlamı olan imânda hidayet ise onların imânlarının artıp, kuvvetlenmesi içindir. İşte bunun için Cenâb-ı Hâkk Kur'an'da Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'e hitaben şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz ki sen doğru yolu göstermektesin.” (Şura s. 52)(Muhammed Mütevelli Şaravî, Kuran'da Kıyâmet Sahneleri, s.43-44)

    ZAFER MÜ'MİNLERE BAHŞEDİLMİŞTİR-29 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 29, 2025 2:09


    Mısırlı alim Şa'ravi (r.âleyh) şöyle der: “Ben San Francisco'da iken bir müsteşrik bana sordu: “Sizin Kur'anınızda bulunan şeylerin tamamı doğru mu?” Cevap verdim: “Kesinlikle evet.” Tekrar sordu: “O halde Allâh niçin kâfirlerin müminlere galip gelmesine imkân veriyor?” Hâlbuki Kur'an diyor ki: “Allâh kâfirlerin mü'minlere galip gelmesine asla imkân vermez.” (Nisa s. 141) Dedim ki: “Çünkü bizler müslümanız, mü'min değiliz, ondan.” “Mü'minlerle Müslümanlar arasındaki fark nedir?” Şeyh Şa'ravi (r.âleyh) şöyle cevap verdi: “Günümüzde müslümanlar namaz, zekât, hac ve Ramazan orucu gibi İslâm'ın ibâdet cinsinden bütün sembollerini yerine getiriyorlar, fakat onlar tam bir sıkıntı ve yokluk içindedirler!”“İlmi, iktisadi, sosyal ve askeri sıkıntılar vs. bu yokluk ve sıkıntıların sebebi nedir? “Kuran'da geçen bir ayette şöyle denilir: “Göçebe Araplar biz iman ettik, diyorlar. Onlara de ki: Siz iman etmediniz. Fakat Müslüman olduk, deyin. Çünkü iman henüz kalplerinize girmedi.” (Hucurat s. 14) Bana sordu: “O halde onlar niçin sıkıntı ve yokluk içindedirler?” “Bunu Kur'an-ı Kerim açıklıyor. Çünkü müslümanlar mü'minler merhalesine yükselemediler.” “O halde müminler kimlerdir?” “Buna da Kur'an-ı Kerim şöyle cevap veriyor: Onlar: “Günâhlarından uzaklaşan tövbekârlar, ibâdetlerine devam eden âbidler, Allâh'a hamd edenler, lezzetlerden uzaklaşarak oruç tutan zahitler, rükû ve secdeleriyle Râblerine boyun eğenler, iyiliği emredip, kötülüğü engelleyenler ve Allâh'ın belirlediği sınırları aşmayanlardır.” (Tevbe s. 112) Yani Allâh (c.c.) zaferi galibiyeti, hâkimiyeti ve yüksek bir durumda bulunmayı müminlere vaat etmiştir, Müslümanlara değil.”(mevlanatakvimi.com)

    OSMANLI'NIN YÜKSEK DEĞERLERİ-28 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 29, 2025 2:38


    Asr-ı Saadet ve kıyâmete yakın Hz.İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi Âl-î Resûl devirleri hariç, gerçek hoşgörü sadece Osmanlı devrinde yaşandı. Batı medeniyeti dışlayıcıdır. İslâm medeniyeti ise kucaklayıcıdır. Selçuklu ve onun mirası üzerine kurulan 636 yıllık Osmanlı hükümranlığının başlıca iki özelliği vardır: “Kurucu ve koruyucu” olmak. Osmanlı'nın İslâm'a hizmeti Ashâb-ı Kiram (r.a.e.)'den sonra, makamları ise Tabiin (r.a.e.)'den sonra gelir. Oysa Batı medeniyet anlayışı iki temel üzerine kuruludur: 1. Asimilasyon, kendi kültür potasında eriterek kendine benzetmek ve yok etmek. 2. Eliminasyon: Asimile çabalarının sonuç vermediği durumlarda açıkça yok etmek.Bilecik Söğüt kasabasında, Domaniç yaylasında 444 çadırdan üç kıtaya hakim olan, İslâm Dünyası'nı birleştiren, 32 milyon km2'ye yayılan 180 milyon nüfusa sahip olan Osmanlı Devleti'nin başarısı şu sebeplere dayanır: 1. Her yaptığını rıza-i ilâhî için yapardı. 2. Sevgili ve şerefli Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ve sevdiklerini çok sevmesi ve örnek alması. 3. İslâm ahlâkı ile ziynetlenmesi. 4. Büyük düşünmesi ve ideal sahibi olması (Kızıl-elma). 5. İlme değer vermesi. 6. Adaletin önünde Osmanlı Sultanı ile Sirkeci'deki hamal eşitti. 7. Sağlam aile yapısı. 8. Karşılıklı dayanışma, vakıf ve şahıslar yoluyla yardımlaşma ve kanaat duygusu. 9. Sultana, devlet büyüklerine, ordu ve din mensuplarına saygı ve itaat. 10. Kadın ve kızların iffet, ismet, ihlas, sadâkat, sabır, edeb, namus timsâli olması. Cemiyetleri yükselten kadındır. Osmanlı devrinde hanımlar, İslâm'ın emirlerini vecd halinde, âdeta kendinden geçercesine yaşıyordu. Çocuğunu İslâm terbiyesi ile yetiştiriyordu. Erkeğine her konuda destek oluyordu. İlâhî aşka bir nevi meczubeydi. Kadın ve erkeğin en büyük arzusu şehit olmaktı. Ancak bu saydığım güzel hasletler yok olunca, İngiliz hilesiyle Osmanlı aydını din bilgisinden, halk da fen bilgisinden uzaklaştırılınca çöküş süreci başlamış oldu.(Necati Özfatura, Türkiye Gazetesi, 2018)

    ŞAKA YOLLU YALAN SÖYLEMENİN HÜKMÜ-27 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 27, 2025 1:56


    Yalan söylemenin caiz olduğu bazı yerler bir hadiste şöyle geçer: “Araları iyi olmayan müslümanları birleştirmek, savaşta düşmanı kandırmak ve karısını memnun etmek için yalan söylemek caizdir.” Buna göre doğruyu söylemesi halinde aralarının bozulacağından endişe ediyorsa kocanın, karısına yalan söylemesinde bir sakınca yoktur. Aynı şekilde müslüman kardeşinin malını bir zalimden kurtarmak için yalan söylemek, gizlediği emaneti muhafaza edebilmek için yerini bildiği halde, bilmiyorum demek câizdir. Yine doğru söylenmesi durumunda bir müslümanın namusuna zarar gelecek her yerde yalan söylemek caizdir.İhyâ-ı Ulûmu'd-dîn adlı eserinde İmam Gazâlî (r.âleyh); yalan söylenmemesi halinde bir müslümanın canının tehlikeye düştüğü durumlarda yalan söylemenin farz olduğunu belirtmektedir. Başkalarını güldürmek veya herhangi bir menfaat elde etmek için yalan söylemek haram olduğu gibi çocukları yanına çağırmak için yalan vaatte bulunmak da kesinlikle haramdır. “Maslahat nedeniyle yalan söylemek caizdir” şeklindeki meşhur söz, mutlak olmayıp bazı şartlara bağlıdır. Yalan ancak başkalarına zarar vermemek kaydıyla birilerini zarardan kurtarmak gibi durumlarda câiz olabilir. Bu durumu İmdâdullah Muhacir-i Mekkî (r.âleyh) şöyle açıklamaktadır: “Dürüst olup olmadığını bilmediğin biri senden borç istediğinde onun vermeyeceğine dair kanaat beslemende bir beis yoktur. Ahlâkını bilemediğin için senden aldığı parayı geri ödemez diye düşünmen ve paran olduğu halde kendini zarardan kurtarmak için “Bende yok” diyerek onu geri çevirebilirsin.”(Misvâk Neşriyat, Eşref Ali et-Tehanevi, Tehzîbu'l-Ahlâk, s.65-66)

    SÜNNETE UYGUN GUSÜL NASIL ALINIR ?-26 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 27, 2025 1:53


    Guslün farziyyeti kitapla sabittir. Cenâb-ı Hâkk şöyle buyuruyor: “Cünüp olursanız iyice temizlenin.” (Maide s. 6) Gusülde bedenin tamamını yıkamak farzdır. Yıkanmasında meşakkat olan yerler istisna edilmiştir. Gusledecek kişi önce elleri ve avret mahallini yıkar, varsa bedendeki necâseti giderir sonra ayakları yıkamayı tehir ederek abdest alır. Daha sonra baştan başlayarak her defasında kuru yer kalmayacak şekilde bütün bedeni üç kez yıkar. Son olarak ayaklarını yıkar. Ayaklarını tehir etmesi gusledilen yerde ayaklara değecek şekilde müstamel suyun birikmesinden ötürüdür. Eğer böyle bir durum söz konusu değilse tehir etmesi gerekli değildir. Efendimiz (s.a.v.)'in hanımı Meymune (r.anhâ) validemiz şöyle demiştir: “Resûlullâh (s.a.v.) ayakları dışında aynen namaz için abdest alır gibi abdest aldı. Ardından avret mahallini ve bedenine isabet eden yıkanacak şeyleri yıkadı. Sonra üzerine su döktü. Daha sonra ayaklarını uzatıp yıkadı. Cenâbetten guslü işte budur.” (Buhârî)Suyu normal kullanmak yani ne çok israf etmek ne de çok az kullanmak, ilk yıkamada bütün azaları ovalamak, kimsenin görmeyeceği bir yerde gusletmek ve sonunda bir mendil, havlu ile kurulanmak müstehabtır.SORU: Deniz veya akarsuya girmekle gusledilmiş olur mu?CEVAP: Akıcı bir suda veya büyük bir havuzda ya da şiddetli yağmur altında abdest ve gusül müddetince beklese abdest ve guslü sahih olduğu gibi sünnetlerini de ikmâl etmiş olur.(Suâlli Cevaplı İslâm Fıkhı, c.1, s.231-233)

    AKRABALIK BAĞLARINI KOPARMAMAK-25 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 25, 2025 2:43


    Efendimiz (s.a.v.)'in bizlere vasiyetlerinden biri, kan akrâbalığı olan yakınlarımızla, ilişkimizin kopmamasına dikkat etmek, bu bağ kopmuş olsa da, Allâh (c.c.)'un rızası ve kendi iyiliğimiz için onlarla ilişkimizi yeniden sağlamlaştırmaya çalışmamız hakkındadır. Bunun büyük ecir ve sevâbı olduğu bilinmelidir. Yine, akrâba ve kan yakınlarıyla bağlantısını kesen bir kimse ile oturmamalıdır. Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: “Hâkk Teâlâ diyor ki: “Ben, yüce Rahman olan Allâh'ım. Rahimi (kan bağı) yarattım, ona kendi adımdan ad verdim. Her kim buna sıkıca bağlanırsa, onu kendime bağlamış olurum. Bunu kesip koparanı da kesip koparmış olurum.” (Ebû Davud)Başka bir rivayette: “Diline ve irâdesine hâkim olmayan, herkese seninleyim diyen ve insanlar bize iyilik yaparsa biz de iyilik yaparız, onlar kötülük yaparsa, biz de kötülük yaparız, diyen kimseler olmayınız. Kendinize hâkim olunuz. Halkın en iyileri, kötü muamele gördükleri halde, zulüm yapmayıp, ihsanda bulunanlarınızdır.” (Tirmizî) buyurulmuştur. Bir hadîs-i şerifte rivayet edilmiştir: “Allâh (c.c.)'un âhiretteki cezaları mahfuz kalmak şartıyla, dünya hayatında acele olarak sahibini cezalandıracağı günâhlar şunlardır: Zina, rahim bağını koparmak, hıyânet ve yalandır.” (İbn Mâce) Ebu Evfa oğlu Abdullah (r.a.)'den nâklen şu hadîs anlatılır: “Bizler, Efendimiz (s.a.v.)'in yanında oturuyorduk. Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular: “Rahim bağını koparıp kesenler aramızda oturmasın.” O halkanın içinden bir genç kalkarak dışarı çıkar, bir olaydan dolayı, araları açık olan teyzesine giderek, tevbe edip af diler. Teyzesi de onu affettikten sonra döner. Efendimiz (s.a.v.)'in meclisine gelir. Efendimiz (s.a.v.) durumu bildiği cihetle şöyle buyurur: “Allâh (c.c.)'un rahmeti, rahim bağını koparan bir toplumun üzerine inmez.” (Esbehanî) Allâh (c.c.) en doğrusunu bilir.(İmâm Şarani, Büyük Ahidler, s.937-939)

    HZ. HARİSE BİN SÜREKA (R.A.)'İN ŞEHADETİ-24 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 24, 2025 2:33


    Ensârdan ilk şehîd olan kişi Hârise bin Süreka (r.a.)'dır. Hârise (r.a.)'ın annesi, daha sonra Nebî (s.a.v.) Efendimiz'in huzuruna gelerek: “Yâ Nebîyallâh! Bana Hârise'nin durmundan haber verir misiniz?” “Ona, Bedir günü serseri bir ok dokunarak öldürmüştü.” “Eğer oğlum cennette ise bu acıya sabrederim, cennette değilse gücüm yettiği kadar ağlamaya çalışırım.” demişti. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz de: “Ey Hârise'nin anası, Sana şanlı bir haber vereyim. Cennet'te birçok yüksek dereceler vardır. Oğlun muhakkak bunlardan Firdevs-i A'lâ denilen en yüksek dereceye erişti.” buyurmuştu. Bu cevap üzerine annesi: “İyi iyi, Hârise ne mutlu sana!” diyerek dönüp gitmiştir.Hârise (r.a.)'e bir kere Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz'in: “Yâ Harise! Bu gece sabaha nasıl çıktın?” diye vâki olan sorusuna ve iltifatına karşılık: “Allâh'ın varlığına ve birliğine gerçekten inanarak sabahladım.” diye ârifâne bir cevap vermişti. Sonra da Hârise (r.a.): “Yâ Resûlullâh! Hakkımda şehâdetle duâ buyurmanızı ve şehîd olmamı dilerim.” diye temennide bulunmuştu. Hârise (r.a.) Bedir Harbi'nde su içmek için havuz başına geldiğinde, Hıbban ibn-i Ârika tarfından atılan bir ok Hârise (r.a.)'in boğazına saplanarak onu şehîd etmişti. Medîneli Ebû Musa'nın bildirdiğine göre Hârise (r.a.), şehâdeti sırasında büluğ çağına gelmemişti. Bedir Harbi”ni seyre gelmiş bir çocuktu. Bunun için oku atan Hıbbân, Hârise (r.a.) öldürmek için atmamıştı. Bunun için ok “serseri” diye tasvir edilmiştir. Hârise (r.a.)'in annesi de şehîd olmak için okun düşman tarafından bilerek hedefe atıp öldürülmesini şehâdetin bir şartı zannediyordu. Bunun için oğlunun durumunu sormuştu.(Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu, Bedir Gazvesi ve Sure-i Enfâl Tefsiri, s.37)

    KÜFRE GÖTÜREN SÖZLER-23 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 23, 2025 2:17


    Kur'ân-ı Azimüşşan'da: “Eğer gökte ve yerde Allâhü Tealâ'dan başka ilâhlar olsaydı, gök ve yer harap (viran) olurdu (bozulurdu)” (Enbiya s. 22) buyuruluyor. Cenâb-ı Allâh'ın ortağı yoktur, O'nun gayrisinde ilâhlar yoktur. Semanın ve yerin de harap olması, bozulması bahis konusu değildir. Kâinat ilâhi nizamlarla devam ederken gerçekleri (İlâhî Kitabın muhteviyatını) kendilerine uydurduklarını sananlar, fâni varlıklara “Tanrı” diyecek kadar ileri gidip egoist ve istismarcı olurlar. İşte bunlar küfre varmışlardır. Halık'ımız hiç bir şeye, hiç bir şey de O (c.c.)'a benzemez. Kur'an-ı Kerim'de: “O'nun (Allâh'ın) hiç bir benzeri yoktur” (Şura s. 11) buyuruluyor.Bir kişi “Ben Allâh (c.c.)'u rüyada yani uykuda gördüm, işte Allâh (c.c.) öyledir veya böyledir” demiş bulunsa, kâfir olur. Cenâb-ı Allâh'ın va- adini, hayr-u affını, mükâfatini ve vaidini, âsiye ikabını, cezasını inkâr eden kâfir olur. Cenâb-ı Allâh dilerse afv eder, dilerse ikab eder. Bir kimse “Allâh (c.c.) şu şeyi bilmez veya şu şeye gücü yetmez” demiş olsa, kâfir olur. Kur'an-ı Azimüşşan'da: “Şüphesiz Allâh her şeyi bilicidir ve her şeye gücü yetendir” (Nahl s. 70) buyuruluyor. Bir kimse Allâhü Tealâ Hazretlerini lâyık olmayan şeylerle vasıflandırsa, yahut Allâh (c.c.)'un isimlerinden bir ismi yahut emirlerinden bir emri veya O (c.c.)'un vadini veya vaidini istihza etse, kâfir olur. Bir kişi, “Dünyada uyanık olduğum halde, Cenabı Allâh'ı açıktan meydanda gördüm, bana ağzından konuşup söyler” demiş olsa kâfir olur. Cenâb-ı Allâh'ın beden unsurları gibi organları, eli, ayağı var diyen ve böyle bir inançta bulunan kimse kâfir olur . İnsan Cenâb-ı Allâh'ın künhünü bilmekle mükellef ve memur değildir. Biz O (c.c.)'un râhmetinin eserlerini düşünmek, güzel isimlerini ve sıfatlarını bilmek, varlığını tasdik etmekle memuruz.(Hüseyin Aşık, Elfaz-ı Küfür, s.49-50)

    PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)'İN SEVR MAĞARASINDAKİ HALLERİ-22 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 22, 2025 2:14


    Peygamberimiz (s.a.v.) ve Hz. Ebubekir (r.a.) Sevr dağındaki mağaranın içine girer girmez Hâkk Teâlâ Hazretlerinin emriyle bir çift güvercin gelip kapısının içine yumurta bıraktı. Örümcek de kapının ağzına ev yaptı. Kureyş'in eşkiya ve bedbahtları silâh ve ışıklar ile dağın her tarafını dolaşıp mağaranın kapısına geldiler. Baktılar, yumurtalarla güvercinleri ve örümceği gördüler: “Buraya adam girmişe benzemez” dediler. İçlerinden birisi: “Hele bir içeri girip bakın. Belki buradadırlar” dedi. Umeyye bin Halef denilen melun dedi ki: “Görmüyor musunuz, burada Muhammed doğmadan önce örümcekler yuva yapmış ve güvercinler yumurtlamış.” Velhâsıl mağaranın kapısında bu haller varken içeri girip yoklamayı ahmaklık sayıp hiç kimse girmeye kalkışmadı. Dönüp gittiler. Enes bin Mâlik (r.a.)'den rivayet edilmiştir ki, Ebû Bekir Sıddık (r.a.): “Eğer kâfirlerden birisi ayaklarına baksaydı bizi görürdü” dedi. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz buyurdu ki: “Ya Ebâ Bekir, sen ne zannediyorsun o iki kişi hususunda ki, onların üçüncüsü Hâkk Teâlâ Hazretleri olsun” buyurdu. Yâni Hâkk Teâlâ Hazretleri yoldaş olunca kâfirlerden zarar mı gelecektir, demektir.Rivayet ederler ki, Ebû Bekir Sıddık (r.a.) kendilerinin ardınca gelen kâfirleri görünce hüznü şiddetlendi. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz için çok mahzun olup büyük bir ıstırâba düştü. Hz. Ebû Bekir (r.a.): “Eğer beni öldürürlerse ben yalnız bir kimseyim, ama sana bir zarar eriştirirlerse bütün ümmetin helâk olması lâzım gelir” dedi. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz de: “Ya Ebâ Bekir! Lâ tahzen, innallâhe meanâ” dedi. Yâni: “Yâ Ebâ Bekir, mahzun olma.Muhakkak ki, Allâh bizimle berâberdir” buyurdu.(İmâm Kastalâni, Mevahib-ü Ledünniye, s.97-98)

    MİSVÂKTA BULUNAN GÜZELLİK-21 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 21, 2025 2:26


    İbn Mes'ud (r.a.) yolu ile gelen rivayette,Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Misvâk kullanmanız gerekir. Zira misvâkta on güzel şey vardır. Şunlardır: Ağzı temizler Râbbi razı eder. Melekleri sevindirir. Gözü parlatır. Dişleri beyazlatır. Diş etlerini pekleştirir. Diş kirini giderir. Yemeği hazmettirir. Balgamı keser. Namaza kat kat sevap getirir. Ayrıca ağız kokusunu gûzelleştirir, ağzın çirkin kokularını önler. O ağız ki, Kur'ân yoludur.” Hassen b. Atiyye (r.a.) Resûlullâh (s.a.v.)'den bir hadîs-i şerifi şöyle anlattı: “Abdest imânın yarısıdır. Misvâk ise abdestîn bir parçasıdır. Eğer ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim, her namaz için abdest aldıklarında misvâk kullanmalarını emrederdim. Misvakla kılınan iki rekât namaz, misvâksız kılınan yetmiş rekât namazdan daha faziletlidir.”Ebû Hureyre (r.a.)'den naklen Ebû Seleme (r.a.) Resûlullâh (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu anlattı: “Beş şey var ki, fıtrat icabı yapmak gerek. Şunlardır: Bıyıkları kısaltmak, tırnakları kesmek, etek (kasık) tıraşı olmak, koltuk altlarını tıraş etmek, misvak kullanmak.”Mücâhid (r.âleyh) anlatır: Bir süre, Cebrail (a.s.)'ın Resûlullâh (s.a.v.)'e gelmesi gecikti. Sonra geldi. Gelince Resûlullâh (s.a.v.) sordu: “Ey Cebrail! Seni tutan (gelmemeye zorlayan) ne oldu?” Cebrail (a.s.) şöyle anlattı: “Size nasıl gelebilirdim ki? Aranızda tırnaklarını kesmeyen, bıyıklarını kısaltmayan, parmak aralarına su ulaştırmayan, misvâk kullanmayanlar (Ağız temizliğine riayet etmeyenler) var.(Ebu'l-Leys es-Semerkandi, Tenbihü'l-Gafilin, s.338-340)

    HIFZ DUÂLARI-20 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 20, 2025 0:19


    Muhafaza altında olmak için her gün okunacak duâlar: E‘ûzu bi'llâhi mine'ş-şeytâni'r-racîm. Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm. Tehassantü bi-zî'l-mülki ve'l-melekûti, va‘tesamtü bi'l-‘izzeti ve'l-ceberûti ve tevekkeltü ‘alâ'l-meliki'l- hayyi'l- kayyûmi'lhalîmi'llezî lâ-yenâmu ve lâ-yemûtu. Dahaltü fî hirzi'llâhi. Dehaltü fî hifzi'llâhi. Dehaltü fî emâni'llâhi bi-hakki kâf hâ yâ ‘ayn sâd. Küfîtü ve bi-hâ mim ‘ayn sîn kâf. Humîtü ve bi-lâhavle ve lâ-kuvvete illâ bi'llâhi'l-‘aliyyi'l-‘azîm. Allâhümma'hruznî bi-hirzi kudretike min keydi'l-a‘dâi ve hallisnî bi mennike ‘an sûikasd-i'l-eşkiyâi ve e‘ûzü bi-ke min kahri'lkâhirîne ve zulmi'z-zâlimîne ve keydi'l ümerâi'l- hâsidîne ve ta‘ni'l- eşkiyâi'l-müfsidîne ve şemâteti'l-eşirrâi'l mudirrîne ve'l-hamdü li'llâhi rabbi'l-‘âlemîn. Allâhümme yâ hâfiza Nûhin fî'l-mâ'i ve Yûsufe fî'l-bi'ri ve Yûnuse min batni'l-hûti ve Eyyûbe fî'd-durri ve Mûsâ fî'l-yemmi ve İbrâhîme fî'n-nâri ve Muhammedin sallâ'llâhu te‘âlâ âleyhi ve selleme fî'l-ğâri. İhfaznî ve lâ tefzahnî ‘alâ rü'ûsi'l-eşhâdi. Allâhümme innî esbahtü (emseytü) lâ-emlikü li-nefsî darran ve lâ-nef‘an ve lâ-mevten ve lâhayâten ve lâ-nüşûrâ ve lâ-estedî‘u en âhuze illâ mâ-a‘taytenî ve lâ-ettekiye illâ mâ vekîtenî allâhümme ve'ffiknî li-mâ tühibbuhu ve terdâhu mine'l-kavli ve'l-‘ameli fî tâ‘atike inneke zû'l-fadli'l-‘azîm.Bi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm Fa'llâhu hayrun hâfizan ve hüve erhamu'r-râhimîn. Bi'smi'llâhi mâ-şâ'a'llâhu lâ-yesûku'l-hayra illâ'llâh. Bi'smi'llâhi mâ-şâ‘a'llâhu lâ-yesrifü's-sûe illâ'llâh. Bi'smi'llâhi mâ-şâ'a'llâhu mâ-kâne min ni‘metin fe-mina'llâh. Bi'smi'llâhi mâ-şâ'a'llâhu lâ-havle ve lâkuvvete illâ bi'llâh. Mâ-şâ'a'llâhu te‘âlâ bi'smi'llâhi tevekkeltü ‘alâ'llâhi lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ bi'llâhi'l-‘aliyyi'l-‘azîm. Yâ Şâfî, yâ Kâfî, yâ Mu‘âfî.Sabah esbahtü şeklinde Akşam emseytü şeklinde okunacak.(www.İbâdetTakvimi.com)

    ON ŞEY, ON ŞEYİ ENGELLER-19 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 20, 2025 2:29


    Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz buyuruyor ki: “On şey, on şeyi engeller:1. Fatiha, Allâh'ın gazabını,2. Yâsîn suresi, kıyamet günündeki susuzluğu,3. Duhân sûresi, kıyamet korku ve dehşetini,4. Vâkıa sûresi, fakirliği, miskinliği,5. Mülk sûresi, kabir azabını,6. Kevser sûresi, hasımların kinini,7. Kâfirun sûresi,ölüm anında küfrü,8. İhlâs sûresi, ikiyüzlülüğü, samimiyetsizliği,9. Felak sûresi, hased edenlerin hasedini,10. Nâs sûresi, vesveseyi engeller.”(Muhittin ibn-i Arabi, Ravzatü'l Müttekîn, Sırlar Hazinesi, s.401)*DÜNYANIN EN KALİTELİ ÜNİVERSİTESİYeryüzünün en kaliteli üniversite veya medresesi Suffa'dır. “Ben, Muallim/Müderris/Öğretmen olarak gönderildim” (Müslim) Talebelerin bazıları: Ebû Hüreyre (r.a.) muhaddis, Selman el-Farisi (r.a.) mühendis , Hz. Ali (k.v.) edebiyatçı ve müftü, İbn Abbas (r.a.) müfessir ve muhaddis, Hz. Muaz (r.a.) müftü, İbn Mes'ud (r.a.) müftü, İbn Ömer (r.a.) fakih ve muhaddis, Hz.Ömer (r.a.) lider, Hz. Osman (r.a.) Faraiz ilminin mütehassısı.YAPAY ZEKA ÜZERİNE FARKLI BİR BAKIŞ AÇISINoam Chomsky yapay zeka hakkında şöyle diyor: “İnsan zihni, ChatGPT ve benzeri gibi, bir konuşmaya veya bilimsel bir soruya en makul cevabı elde etmek için yüzlerce terabayt verinin açgözlü bir istatistik makinesi değildir. Aksine insan zihni sınırlı miktarda bilgi ile çalışan şaşırtıcı derecede verimli ve zarif bir sistemdir. Verilerden kaynaklanan bağlantılara zarar vermeye değil, açıklamalar üretmeye çalışıyor. O zaman “Yapay Zeka” demeyi bırakıp, ne olduğunu söyleyelim ve “Plagiat yazılımı” yapalım çünkü hiçbir şey yaratmıyor, var olan sanatçıların eserlerini kopyalayıp telif hakkı kanunlarından kaçacak kadar modifiye ediyor. Bu, Avrupalı sömürgecilerin Amerikan Yerlilerinin topraklarına geldiklerinden beri kaydedilen en büyük fikri mülkiyet hırsızlığıdır.”(Noam Chomsky, New York Times, 8 Mart 2023)

    ALLÂH (C.C.) YOLUNDA CİHAT-18 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 20, 2025 2:03


    “Sizinle savaşanlarla, Allâh yolunda savaşın” (Bakara s. 190) Allâh (c.c.)'un yolundan maksat, O (c.c.)'un dinidir. Allâh (c.c.)'un dinini güçlendirmek ve zafer elde etmek için sizinle savaşan müşriklere karşı cihad edin. Çünkü Allâh (c.c.)'a giden yol ve Allâh (c.c.)'un rızâsını kazanmak, dini uğrunda cihad etmekle mümkündür. Bu hüküm, henüz topyekün müşriklerle savaş emri gelmeden önceydi. Çünkü Medine'de savaşla ilgili olarak inen ilk âyet budur. Bu âyetin inmesinden sonra Resûlullâh (s.a.v.), kendisiyle savaşanlarla savaşır ve savaşmayanlara da herhangi bir şey yapmazdı. Nitekim İbn Abbas (r.a.)'den gelen şu rivayet de bunu desteklemektedir:“Bu âyet, Hudeybiye antlaşması sırasında nazil oldu. Resûlullâh (s.a.v.) ashabıyla birlikte hicretin altıncı yılında umre ziyareti yapmak için yola çıkmıştı. Sayıları 1400 kişiydi. Hepsi Hudeybiye denilen yerde konakladılar. Müşrikler onların Beytullah'a girmesini engellediler. Resûlullâh (s.a.v.) ve ashabı Hudeybiye'de bir ay kadar bekleyip sonra ertesi yıl umre yapmak üzere müşriklerle barış sözleşmesi yaptılar. Buna göre, bu yıl umre yapamadan dönecekler, gelecek yıl gelip umrelerini yapacaklardı. Sözleşme bu şekliyle imzalandı. Müşriklerin dediklerine Hz. Peygamber (s.a.v.) rızâ gösterdi. Sahabe (r.a.e.) de haram ayda ve Harem sınırları içinde savaşmayı uygun bulmadılar. İşte bunun üzerine Allâh (c.c.) bu âyeti indirdi. Fakat haddi aşmayın. Harem sınırları içinde, hem de ihramlıyken savaşı ilk başlatan siz olmayın. Çünkü Allâh (c.c.), haddi aşanları sevmez. Allâh (c.c.) haddi aşanlar için iyilik dilemez ve onları dostları kâbul etmez.”(İsmail Hakkı Bursevi, Ruh'ul Beyân Tefsiri, Bakara s. 190)

    İSRAİLOĞULLARININ MUSA (A.S)'A İTAATSİZLİKLERİ-17 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 20, 2025 2:03


    Musa (a.s.); İsrailoğullarına, Erîhâ'ya, yâni Beytülmakdis toprağına girmelerini emretti ve: “Ey kavmim! Allâh'ın, size takdir ettiği mukaddes toprağa giriniz! Arkanıza dönmeyiniz! Sonra nice zararlara uğrayanların haline dönmüş olursunuz!” dedi. Onlar ise: “Ey Musa! Doğrusu orada zorbalar gürûhu (Âd kavmi kalıntısı) var! Doğrusu, onlar, oradan, çıkıncaya kadar, biz, oraya katiyen giremeyiz! Eğer onlar, oradan çıkarlarsa, biz de muhakkak oraya giricileriz.” dediler.Peygamberine aykırı davranmaktan korkmakta olan kimselerden, Allâh'ın, kendilerine nimet ihsan ettiği iki er: “Onların üzerine şehrin kapısından giriniz! Bir kere, ona girdiniz mi, hiç şüphesiz ki, siz galipsinizdir. Artık, Allâh'a güvenip dayanınız, gerçekten imân etmiş kimselerseniz!'' dedi. Onlar ise: “Ey Musa! Onlar (Zorbalar), orada bulundukça, biz, oraya ebediyen giremeyiz! Artık, sen, Râbb'inle berâber git! Bu suretle ikiniz onlarla harp ediniz! Biz, mutlaka burada oturucularız!” dediler.Musa (a.s.): “Yâ Râb! Ben, kendimle kardeşimden başkasına mâlik olamıyorum, sözümü geçiremiyorum. Artık sen, o fâsıklar güruhunun arasını ayır!” dedi. Allâh (c.c.): “Muhakkak, orası, kendilerine, kırk yıl haram kılınmıştır. Onlar oldukları yerde (Tîh çölünde) sersem sersem dolaşacaklardır. Artık sen, o fâsıklar gürûhu hakkında tasalanma!” buyur du. “Hani, Musa kavmine: “Ey kavmim! Ben, size hakîkaten Allâh'ın peygamberi olarak gönderilmiş olduğumu bildiğiniz halde, niçin beni cezâlandırıyorsunuz?” demişti. İşte onlar, hakdan sapıp eğrildikleri zaman, Allâh da onların kalblerini hidayetten döndürdü. Allâh, fâsıklar gürûhuna hidayet etmez.” (Saf s. 50)(M.Asım Köksâl, Peygamberler Tarihi, s.78-89)

    KADINLARIN CAMİDE CEMAATLE NAMAZ KILMASI-16 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 16, 2025 2:01


    Resûlullâh (s.a.v.)'e kadının en faziletli namazının nerede olduğu sorulduğunda: “Evinin en kuytu köşesinde kıldığı namazdır.” buyurmuştur. Yani kadının evinde kıldığı namaz, Kâbe'de kıldığı namazdan daha faziletli olmaktadır. Serahsî (r.âleyh)'in burada işaret ettiği Hadis-i Şeriflerden biri şöyledir: “Ümmü Humeyd (r.anhâ) isimli bir kadın Efendimiz (s.a.v.)'e gelerek: “Ya Rasûlallâh! Ben sizinle birlikte mescitte namaz kılmayı çok seviyorum.” demiş. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.v.): “Ben, benimle birlikte namaz kılmayı sevdiğini biliyorum; lakin evinin en kuytu köşesinde kıldığın namaz, senin için benim mescidimde kıldığın namazdan daha faziletlidir.” buyurmuştur. Bunun üzerine Ümmü Humeyd (r.anhâ) evinin kuytu köşesine mescid yer bina ettirip ölünceye kadar namazlarını burada kıldı.” İmamımız Ebû Hanîfe (r.a.) söz konusu rivayetlere atıfta bulunarak şöyle demiştir: “Kadınların bayram namazına çıkmalarına ruhsat verilmiştir; ancak bugün ben bunu mekruh görüyorum. Aynı şekilde kadınların cuma ve farz namazlarında cemaate katılmalarını da mekruh görüyorum.”Bugün özellikle Ramazan ve Kandil gecelerinde kadınlar camileri doldurmakta, hocalarımızın hususi sohbet programlarında “hanımlar da davetlidir” şeklinde ilanlar yapılmaktadır. Hatta camilerde gelinlikli düğün, nişan fotoğrafları çekilmekte, daha da ötesi mini etek ve şortla tarihi camilere giren kadın turistlere bile mani olan çıkmamaktadır. Hoca hanımlara yavaş yavaş camide seminerler verdirilir, ki zaman zaman verdiriliyor, sonra vaaz kürsüsünün yolu açılır, ardından minber ve mihrap zorlanır. Bu çıkışların altında hiç şüphesiz “cinsiyet eşitliği” denilen projeye direnen yegâne mekânlar olan camileri alet etme arzusu yatmaktadır.(Mesut Özbilir, 2023)

    ŞEYTÂN, ARİFLERİN NURUNDAN KAÇAR-15 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 15, 2025 2:25


    Arifin istiâzesi (Şeytân'dan Allâh (c.c.)'a sığınmak), Allâh (c.c.)'dan başkasını görmektir. Çünkü Şeytân ariflerin nurundan kaçar. Hikâye olunur ki, Ebû Sâid el-Harraz (k.s.) Hazretleri, Şeytân'ı rüyâda gördü. Onu asâ ile dövmek istedi. Şeytân: “Ey Ebû Said! Ben asâ'dan korkmam. Çünkü sopa gibi maddi şeyler beni incitmezler. Ben ancak; arifin kalbinin semasına doğduğu zaman, marifet güneşinin şuâlarından, ilâhi nurundan korkarım” dedi.Bazıları, “Şeytân'dan istiâze, Allâh (c.c.)'dan başkasından korkmayı izhâr etmektir ki bu da kulluğu ihlâl eder” dediler. Bunlara cevâben deriz ki: “Düşmanı, düşman bilmek muhabbeti kuvvetlendirir, sevgiyi gerçekleştirir. Allâh (c.c.)'dan başkasından Allâh (c.c.)'a koşmak ve ona yönelmek, kulluğu tamamlar. Allâh (c.c.)'un emirlerine sarılmak, tâatı her şey üzerine takdim etmektir. Allâh (c.c.)'dan korkmayandan korkmak, Allâh (c.c.)'un büyüklüğü karşısında insanın çaresizliğini ortaya koymasıdır. “Ben Allâh (c.c.)'dan korkuyorum” demek, “Ben Allâh (c.c.)'un azâbından ve gadâbından korkuyorum” demektir. “Ben Allâh (c.c.)'dan korkandan korkarım” demek; “Ben Allâh (c.c.)'dan korkanların bedduâlarından korkuyorum” demektir. “Ben Allâh (c.c.)'dan korkmayandan korkarım” demek; “Ben Allâh (c.c.)'dan korkmayanların kötü işlerinden korkarım” demektir. Tefsir-i Kebir'de şöyle buyuruldu: “Ben Allâh (c.c.)'a sığınırım, kişinin tüm iyilikleri kazânıp bütün tehlikelerinden kurtulması için mahlûkattan halika ve nefsi için sonsuz ihtiyaçlardan kurtulup; kâmil manâda Hâkk (c.c.) zenginliğine dönmektir. “O halde hemen Allâh'a kaçın. Haberiniz olsun ki, ben size O'ndan açık bir uyarıcıyım” (Zâriyât s. 50) ayetinin sırrı budur. Ve yine burada Râbbu'l-âleminin huzuruna yaklaşmaya acziyetten başka vesile yoktur. Acizlik, makamların sonudur.” Hasan-ı Basrî (r.âleyh) Hazretleri şöyle buyurdu: “Kim huzuru kalble Şeytan'dan Allâh (c.c.)'a sığınırsa; Cenâb-ı Allâh, onunla Şeytan'ın arasına üç yüz perde gerer; perdenin arası yerle gök arası gibidir.”(İsmail Hâkkı Bursevi, Rûhu'l-Beyân Tefsiri, c.1, s.27)

    MODERN ÇAĞIN DAYATMALARI-14 EKİM 2025 -MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 14, 2025 1:50


    İslâm, insana sadece iman ve ibadetler konusunda bir direktifler listesi vermez, aynı zamanda ona bir düşünme biçimi de kazandırır. Doğru nedir, yanlış nedir? Güzel nedir, çirkin nedir? Ölçümüz, kıstasımız, terazimiz nedir? Hadiselere nereden ve nasıl bakılır? Hepsini bize İslâm söyler… Meselâ, bugün modern insana dayatılan sayısız sözde “doğru” arasından rastgele üçüne bakalım:1. “Kahvaltı çok önemli bir öğündür. İyi bir kahvaltı etmeden güne başlamayın!” (Üç öğün yemek, Batı'dan kopya ettiğimiz bir alışkanlık. Müslümanlar, asırlar boyunca günde iki öğün yani geç kuşluk ve akşamüstü yemekle yaşadılar. Ve gayet sağlıklı yaşadılar.)2. “Her gün mutlaka 8 saat uyuyun. 8 saatin altına düştüğünüzde, sağlığınız bozulur.” (Günün üçte birini uykuda geçirdiğimizde, dünyaya ve âhirete dair çok sayıda vazifemizine zaman ve nasıl yapacağız?)3. “İnsanlarda vefa yok. Kendinize köpekleri yoldaş ve dost edinin.” (İçinde köpek bulunan eve meleklerin girmeyeceğine dair, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sahih ve sarih hadisi var.)Misâlleri çoğaltabiliriz. Ekranlarda boy gösteren uzmanlar, kanaat önderleri, sosyal medya ünlüleri, influencer'lar ve daha niceleri, insanı fıtratın temel prensipleriyle burun buruna getiriyor ve bir seçim yapmaya zorluyor. Bunca bombardıman altında, bilgisiz kitlelerin tercihini ne yönde kullanacağı malum…Kitle neyse de, aklı başında müslümanların bile hemen her konuda modern telakkilere kapılıp gittiklerini görmek üzücü. Oysa “İslâm insanı”ndan beklenen, düşünme tarzını ve bakış açısını da İslâmlaştırmasıdır.(Taha Kılınç)

    AHİRETTE PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)'İN MÜSLÜMANLARA ŞEFAATİ-13 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 14, 2025 2:33


    Cehennemlikler, Resûlullâh (s.a.v.) ismini duyunca hep bir ağızdan bağrışarak şöyle derler: “Ey Cebrâil! Resûlullâh (s.a.v.)'e bizden selâm söyle. Günâhlarımızın bizimle O (s.a.v.)'in arasını ayırdığını ve hâlimizin kötülüğünü haber ver.” Cebrâil (a.s.) gider. Şânı yüce olan Allâh'ın huzurunda durur. Allâh (c.c.) sorar: “Ümmet-i Muhammed'i ne halde gördün?” Cebrâil (a.s.) cevap verir: “Onların hâli ne kötü, yerleri ne sıkıntılı.” Allâh (c.c.) sorar: “Senden bir şeyler talep ettiler mi?” Cebrâil (a.s.) cevap verir: “Evet, peygamberlerine selâm götürmemi ve hâl-i pürmelâllerini ona duyurmamı istediler” Allâh (c.c.) buyurur: “Git, haber ver.”Cebrâil (a.s.) gider. Nebi (s.a.v.)'e varır. O, beyaz inciden yapılmış bir çadırda oturmaktadır. Bu çadırın dört bin kapısı vardır. Her bir kapının altından yapılmış iki kanadı bulunmaktadır. Cebrâil (a.s.) der ki: “Yâ Resûlullâh! Senin ümmetinin, Cehennem'de azâp görmekte olan günâhkârlar topluluğu yanından geliyorum.Sana selâm ediyorlar ve “Bizim hâlimiz ne kötü, yerimiz ne sıkıntılı” diyorlar. Bu haberi alan Resulullâh (s.a.v.), hemen kalkarak Arş'ın altına gelir, secdeye kapanır. O âna kadar hiç bir kimsenin yapmadığı şekilde Allâh (c.c.)'a hâmd ve senâda bulunur. Allâh (c.c.) buyurur ki: “Başını kaldır, iste. İsteğin verilecektir, şefâat dile, şefâatin kâbul edilecektir.” Nebi (s.a.v.) de der: “Yâ Râbbi! Benim ümmetimin günâhkâr, bedbahtları hakkında senin hükmün yerine getirilmiş, intikamın alınmış. Artık onları bana bağışla.” Allâh (c.c.) buyurur: “Onları sana bağışladım. Cehennem'e var. “Lâ ilâhe illallâh” diyen herkesi oradan çıkar.”(Ebu'l-Leys es-Semerkandi, Tenbihü'l- Gafilin, s.83)

    HZ. ALİ (R.A.) BENDENDİR-12 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 14, 2025 2:20


    Ebu Talib oğlu Hz. Ali (r.a.)'in künyesi Ebu Turâb'tır. Bu lakabı ona bizzat Resûlullâh (s.a.v.) vermiştir. Cennetle müjdelenen on kişiden biridir. Resûlullâh (s.a.v.) onu kardeş seçmiştir. Kadınlar aleminin efendisi Hz. Fatıma (r.anhâ) vasıtasıyla da Peygamber (s.a.v.)'in damadıdır. İlk müslüman olanlardandır. Cesareti ve zahitliği meşhurdur. En meşhur hatiblerdendir. Kur'an'ı bir araya getirenlerdendir ve Resûlullâh (s.a.v.)'in denetimi altında Kur'an'ı kıraat etmeye nail olmuştur. Erken vakitte İslam'ı kâbul etmiştir. “Resûlullâh (s.a.v.)'e nübüvvet pazartesi günü indirilmiştir ve ben de salı günü müslüman oldum” demiştir. Müslüman olduğu vakit henüz on yaşındaydı.Resûlullâh (s.a.v.) Medine'ye hicret ettiği vakit, kendi sorumluluğunda olan bir kısım emanet ve borçları geri ödemek ve bazı vasiyetleri yerine getirmek için ona birkaç günlüğüne Mekke'de kalmasını emretmişti, daha sonra da onu ailesiyle buluşturmuştur. Uhud'da, Bedir'de ve daha birçok muharebede Resûlullâh (s.a.v.)‘in yanında savaşmıştır. Resûlullâh (s.a.v.), pek çok savaşta taşıması için sancağı ona teslim etmiştir. Hz. Said b. el-Müseyyeb (r.a.)'in söylediği üzere, ‘'Hz. Ali (r.a.), Uhud Savaşı'nda tam on altı yerinden ya ralanmıştı.” Resûlullâh (s.a.v.) Hayber gününde sancağı ona teslim ederek zaferin onun olacığını da bildirmişti. Cesareti ve savaşlardaki etkisi pek bir meşhurdur.” Hayber'de Hz. Ali (r.a.), kalenin kapısını sırtladığı gibi havaya kaldırdı, böylece müslümanlar onun üzerinden geçerek kaleyi fethettiler. Lakin, bundan sonra kapıyı tekrar kaldırmak istediler de, ancak kırk kişi bunu yapabildi. Tirmizi (r.âleyh)'in rivayet ettiği bir hadise göre Resûlullâh (s.a.v.), “Hz. Ali (r.a.) bendendir, ben de Hz. Ali (r.a.)'danım” buyurmuştur.(Celaleddin Suyuti, Halifeler Tarihi, s.176)

    DİL VE KULAĞIN VAZİFESİ-11 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 14, 2025 1:58


    Dilin vazifesi; rızâda da gazapta da doğru olmak (sıdk), gizlide ve açıkta ezâdan sakınmak, hayırda da şerde de sözü uzatmamak ve abartıya kaçmamaktır. Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurur: “Kim bana çeneleri ile bacakları arasındakiler husûsunda garanti verirse, ben de ona cennet husûsunda garanti veririm.” Resûlullâh (s.a.v.), Muâz b. Cebel (r.a.)'e de şöyle demiştir: “İnsanları yüzlerinin üstüne ateşe atan, dilleriyle kazandıklarından başka bir şey midir?” Yine Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizi fuzûlî konuşma husûsunda uyarırım. Her birinize ihtiyâcını karşıladığı kadarıyla söz yeter. Çünkü kişiye fuzûlî maldan hesap sorulacağı gibi, fuzûlî konuşmalardan da hesâp sorulur.” “Allâh, her konuşan kişinin konuşmasında hazırdır. Öyleyse kişi, söylediği şeyi bilmesinden dolayı Allâh'tan sakınsın.”Kul için dilden sonra kulağından daha zararlı bir organ yoktur. Çünkü o kalbe giden en süratli elçidir. Fitne oluşumuna da yatkındır. Veki' b. el-Cerrâh (r.âleyh) diyor ki: “Bir bid'atçıdan bir söz duydum, yirmi seneden beri onu kulaklarımdan atamadım.” Tâvûs b. Keysân (r.âleyh) da, yanma bir bid'atçı gelince onun sözünü duymamak için kulaklarını kapatırdı. Burnun vazîfesine gelince; burun, kulağa ve göze tâbidir. Bakmanın ve dinlemenin helâl olduğu şeyi koklaman da câizdir. Ömer bin Abdülaziz (r.a.)'den rivayet edildiğine göre, kendisine bir misk getirilmiş. Onu burnundan uzakta tutmuş. Kendisine sorulduğunda şöyle demiş: “Bunun ancak kokusundan faydalanılır, değil mi?(Haris el-Muhasibî, Ahlâk ve Arınma)

    NAMAZIN VACİPLERİ-10 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 10, 2025 2:24


    Namazın vacipleri şunlardır:1. Her bir farzı mahallinde (yerinde) edâ etmek.2. Fâtiha suresi okumak ve ardından bir sure eklemek (veya üç kısa ayet yahut üç kısa ayete denk bir uzun ayet okumak).3. Fâtiha suresini, zamm-ı sureden önce okumak.4. Rükûyu, sure okuduktan sonra edâ etmek.5. Secdeyi rükûdan sonra edâ etmek.6. Birinci oturuşu yapmak (ka'de-i ûlâ).7. Her iki oturuşta teşehhüd (et-tahiyyâtü) duâsını okumak.8. Namazdan selâm vererek çıkmak.9. Vitir namazında kunut duâsını okumak.10. Ta'dîl-i erkân: yani her bir rüknü itminan (sakin sakin) ve itidal üzere (düzgün bir şekilde) edâ etmek.Eğer namazda uzun bir ayet veya üç kısa ayet okusa yahut Fâtiha'yı okumaksızın başka bir sure okusa veya Fâtiha okusa, ancak onunla birlikte uzun bir ayet veya bir sure okumasa veya Fâtiha suresini zamm-ı sureden önce okusa veya dört rekâtlı namazın ikinci rekâtın sonunda oturmasa veya otursa fakat teşehhüd duâsını okumasa, bütün bu zikredilen durumlarda kendisinden farz sakıt olur yani farz namazı edâ etmiş olur. Eğer bunları kasten yapmışsa namazı iade etmesi vaciptir, iade etmediği takdirde günâh işlemiş olur. Eğer sehven yapmışsa sehiv secdesi yapar, sehiv secdesi yapması hâlinde namazı iade etmesi gerekmez. Son oturuşta teşehhüd miktarı oturduktan sonra selâm vermese, fakat konuşsa veya doğrudan ayağa kalksa ve camiden dışarı çıksa yahut namaza münafi (aykırı) bir fiil işlese kendisinden farz sakıt olur, zimmetinden düşer, ancak namazı iade etmesi vaciptir.(Eşref Ali et-Tehânevî, El Muhtasar fi'l Fıkhi'l Hanefi, s.158-159)

    SÜNNET İNKARCILIĞI-09 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 9, 2025 2:13


    Bugünlerde bilhassa Osmanlı'nın tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte, bir devlet gücünü, bir sermaye birikimini arkasına alan bu tür yapılanmalar, elde ettikleri imkânlarla bid'atlarının propagandasını yapıyor; bu suretle her geçen gün daha fazla sayıda insana ulaşıyor. Şu hakikatin altını kalın çizgilerle çizelim: Bu akım ve kişiler ilim bakımından Ehl-i Sünnet'ten ileride olduklarından değil, bid'atlarının propagandasını etkin olarak yapma imkânına sahip bulunduklarından toplumun bir kesimi nezdinde itibar sahibi oluyor. Usta bir propaganda dili kullanılarak insanımıza, asırlardır din adına yanlış bilgilendirildikleri telkin ediliyor ve bu telkini yapanlar, bu “tarihî arıza”yı (!) “Kur'an adına” düzeltmek için canla başla çalışıyor!Abdullah b. Abbâs (r.a)'in naklettiğine göre Hz. Ömer (r.a.) bir konuşmasında “recm”den bahsetmiş ve şunları söylemiştir: “Bu konuda sakın aldanmayın! Zira recm, Allâhü Teâlâ'nın haddlerinden bir haddir. Dikkat edin! Resûlullâh (s.a.v.) de recmetti; O (s.a.v.)'den sonra bizler de bu cezayı uyguladık. Eğer insanların, “Ömer, Allâh'ın Kitabı'na, onda olmayanı ilave etti” deme ihtimali olmasaydı, recm hükmünü mushafın bir sayfasının kenarına yazardım. Dikkat edin! Sizden sonra birtakım insanlar gelecek; recmi, şefaati, Deccal'ı, kabir azabını ve günâhkâr bazı mü'min kimselerin cehennemde bir süre azap görüp karardıktan sonra oradan çıkacağını yalanlayacaklar.” O halde öncelikle Kur'an'ın ilgili hususlara delâleti konusundaki illüzyonu fark etmeli, arkasından hadis rivayetlerine geçilmelidir.(Ebubekir Sifil, 2015)

    GÖKLE YER ARASINDA EMRE HAZIR BEKLEYEN BULUTLAR-08 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 8, 2025 2:10


    İnsanın meydana gelmesinde bir yaratıcıya muhtaç olduğuna pek çok şey delâlet eder. Bir yaratıcının varlığına delâlet eden delillerden biri de Allâhü Teâlâ'nın, “Gök ile yer arasında musahhar kılınan bulutlarda…” (Bakara s. 164) ayetidir. Bulutlar, havada sürüklenmesinden dolayı, böyle adlandırılmıştır. “Teshîr'in (musahhar) mânası ise, zelil kılıp, emre âmâde hale getirmektir. Allâh (c.c.), birkaç bakımdan, bulutları “musahhar” olarak adlandırmıştır. Suyun karakteri, inmesini gerektiren bir ağırlığa sahip olmasıdır. Binaenâleyh, onun hava boşluğunda durması, tabiatına uymayan bir durumdur. Bu sebeple onu buna zorlayan ve buna mecbûr eden birisinin bulunması gerekir. İşte bu sebepten ötürü Cenâb-ı Hâkk bulutları, “musahhar” diye adlandırmıştır.Şayet bulutlar, devamlı aynı yerde kalsaydı, güneşin ışıklarını örteceği, yağmuru ve nemi arttıracağı için, zararı büyük olurdu. Hiç bulut olmayıp da yağmur yağmasaydı, yine zararı büyük olurdu. Çünkü bu da kıtlığa, bitki ve ekinlerin bitmemesine sebep olurdu. Binaenâleyh, onu ancak belli bir ölçüde tutmak faydalı olurdu. Böylece bulutlar, Cenâb-ı Hâkk onları ihtiyâç anında getirip ihtiyâç kalmayınca götürdüğü için, Allâh (c.c.)'un emrine amâde kılınmış gibidir. Bulutlar muayyen bir yerde durmaz. Bilâkis Allâhü Teâlâ, rüzgârları hareket ettirmek suretiyle bulutları dilediği yere sevkeder ki, işte bu da emre âmâde kılmaktır.(Fahruddîn Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu'l-Ğayb, c.4, s.171-172)

    HURMA KÜTÜĞÜNÜN NEBİ (S.A.V.)'E GÖSTERDİĞİ SEVGİ VE HASRET DUYGUSU-07 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 7, 2025 2:05


    Cabir (r.a.) dedi ki: “Mescid hurma kökleri, kütükleri üzerinde kurulmuştu. Peygamber (s.a.v.) hutbe irad edecekleri zaman kütüklerden birine çıkardı. Sonra ona minber yapılınca, mezkûr kütüğün deve sesine benzeyen bir sesle hasretten ve iştiyaktan inlediğini duyduk.” Enes (r.a.)'in rivayeti: “Mescid bile onun sesinden sarsıldı.” Sehl b. Sa'd (r.a.)'in rivayeti: “Onu gören insanların ağlaması da çoğaldı.” El-Muttalip ile Ubey (r.a.e.)'in rivayetleri ise: “Çatlayıp yerinden oynadı. Nihayet Resûlullâh (s.a.v.) geldi, mübarek elini üzerine koydu da ancak ondan sonra sustu.” şeklindedir. Büreyde (r.a.)'den şöyle rivayet olunmuştur: “Peygamber (s.a.v.) hurma kütüğüne dedi ki: “İstersen seni bulunduğun bahçeye vereyim, tekrar dal budak sal ve eski haline gel! Tekrar yaprakların ve meyven olsun. İstersen seni cennete dikeyim de Allâh (c.c.) dostları meyvenden yesin.” Bunu dedikten sonra Resûlullâh (s.a.v.) ona kulak verdi ve onun şöyle dediğini duydu: “Beni cennete dik ve benden Allâh (c.c.) dostları yesin ve eskiyip çürümeyeceğim bir yerde olayım!” Bu hadîs bizatihi meşhurdur ve yaygındır. Onun hakkında haber mütevatirdir. Sahabeden bu hadisi bir çok kişi rivayet etmiştir. Onlardan bazıları şunlardır: Ubey b. Ka'b, Cabir b. Abdullah, Enes b. Malik, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Sehl b. Sa'd, Ebu Said el- Hudrî, Bureyde, Ümmi Seleme… (r.a.e.). İşte bunların hepsi aynı anlama gelen hadîsler rivayet etmişlerdir.(Kadı İyaz, Şifâ-i Şerîf, s.300-302)

    İSLAM MEDENİYETİNDE TEKKE-06 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 6, 2025 2:17


    Dinin esaslarını öğrenmek iman, ibadet ve ahlâkın ana ilkelerini kavramak, abdest, namaz gibi dinî pratiklerin uygulamasını yapmak, kısaca farzları ve haramları tanımak zorunludur. Her müslüman bunları ergenlik çağına eriştiğinde öğrenmeli ve uygulayabilmelidir. Tekke eğitimi (tasavvufi eğitim) ise bu safhalardan sonra başlayan bir eğitim olup tabiri caizse zorunlu değil, seçmelidir. Ancak, belli bir yaşa geldiği halde, yukarıda sıralanan temel ilkeleri öğrenemeyen müridlere bu esaslar öğretilir, daha sonra tasavvufi derse geçilir. Dinin “olmazsa olmaz”ları bellidir. Bunlara dikkat ederek yürüyen bir müslüman hedeflediği noktaya ulaşabilir. Fakat söz konusu yolculuğu tasavvufî bir neşve ile yapmak isteyenlerin bir şey daha yapması gerekir: Bu yolda kendisine rehber olacak bir şahsı bulmak ve onunla yürümek. Yani tasavvufî yol, kendimizin icad ettiği usullerle veya kitaplar okuyarak, belgeseller seyrederek kat edilebilecek bir yol değildir.Tarikatte eve yakın olan tekkeye veya aile fertlerinin mensup olduğu şeyh efendiye bağlanmak diye bir esas yoktur. Aksine kişi kendisi araştıracak, tanışacak, görüşecek sonra karar verecektir. Çünkü bu eğitim bir gönül alışverişi olduğu için mizaç ve tabiatların uyumu da önemlidir. Mürşid müridlerle tek tek ilgilenir. Ruhî yapılarına ve kültürel düzeylerine göre, kendilerine “vazife” verir, onları takip eder. Umuma yönelik yapılan sohbette genel ilkeler anlatılır. Tek tek görüşmelerde ise müride daha çok eksik ve kusurları ile yanlış davranışları hatırlatılır, tashihi istenir. Müridlerin çok kalabalık olması, mürşidlerin istemediği bir şeydir. Bunun iki tehlikesi vardır: Birincisi tek tek ilgilenmenin zorlaşması, ikincisi ise şöhrettir. Yani müridi çok olan mürşidin meşhur olması. “Şöhret afettir” ifadesi tekke muhitlerinde çok yaygındır. Tekke eğitiminde “baş başa” esas olmakla beraber belli bir seviyeye gelen mürid bazen mektuplarla da eğitilebilir.(Prof. Mustafa Kara, Zuhur Dergisi)

    CUMA GÜNÜ UNUTULANLAR-05 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 6, 2025 2:06


    Salih Merî (r.âleyh), cuma gecesi, cuma namazını kılmak üzere mescide gitmek için yola çıktı. Kabristana uğradı. Kendi kendine şöyle dedi: “Tanyeri ağarıncaya kadar kalayım.” Gözlerine uyku geldi. Şöyle bir rüya gördü: Kabirde yatanlar kabirlerinden çıkmışlar, halka halka olup oturmuş, konuşuyorlar. Bir de baktı ki, onlardan ayrı, kirli elbiseli bir genç, bir köşede, üzüntülü bir hâlde oturuyor. Oradakilerin hepsine tepsi tepsi, üzeri mendillerle örtülü hediyeler gelip dağıldı. Herkes kendi tabağını aldı; sonra kabrine girdi. En sona bu genç kaldı. “Hey Allâh (c.c.)'un kulu, sende gördüğüm bu üzüntü neden?” “O tabaklar, hayattakilerin ölülerine hediyeleridir. Onların adına verdikleri sadaka, yaptıkları duâ, cuma geceleri onlara gelir.” Daha sonra şöyle dedi: “Anam hacca gitmek istedi; berâber yola çıktık. Basra'ya gelince öldüm. Bundan sonra anam evlendi.Dünyaya daldı. Ölümümden sonra beni hatırlayan kimse olmayınca üzülmek bana haktır.” “Senin ananın evi nerede?” Onun yerini bana anlattı. Sabah oldu. Namazımı kıldım. Sonra gittim. O kadının evini sordum, buldum. Yanına gittim, izin istedim. Kendimi ona tanıttım, kapıdan: “Ben Sâlîh Merî'yim” dedim. İzin verdi, içeri girdim. Şöyle dedim: “Benim söyleyeceğim söz, senin söyleyeceğin söz, hiç kimse tarafından duyulmamalıdır. Böyle istiyorum.” Ona yaklaştım, aramızda bir perde kaldı. Şöyle sordum: “Sana Allâh (c.c.)'dan rahmet dilerim, çocuğun var mı?” “Benim bir genç oğlum vardı, öldü.” Bunun üzerine durumu ona anlattım. Ağlamaya başladı. Daha sonra çıkardı bana bin dirhem verdi. Ve şöyle dedi: “O sevdiğim göz nurum için bunları dağıt. Kalan ömrümde onu duâdan unutmayacağım. Onun için sadaka yereceğim.”(Ebu'l-Leys es-Semerkandi, Tenbihü'l-Gafilin, s.346-347)

    KİMLER TEFSİR YAPABİLİR?-04 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 6, 2025 2:06


    Tefsîr yapacak âlimin aşağıda zikredilen on beş ilmi gâyet mükemmel şekilde bilmesi lâzım gelir. Bu ilimleri kemâliyle (tam ve en olgun şekilde) bilmeyen kimselerin Kur'ân' tefsîr etmeye çalışması, şer'an câiz değildir. (Şerîat'ın buna izni yoktur.)1. Lûgat (Arap dili) 2. Tasrif (Sarf ilmi)3. Nahv ilmi 4. İştikak5. Me'ânî ilmi 6. Beyân ilmi7. Bedi' ilmi 8. Kıraat ilmi9. Usûl-i dîn ilmi 10. Usûl-i fıkıh ilmi11. Esbâb-ı nüzûl 12. Nâsih ve mensûh13. Fıkıh ilmi14.Hadis ilmi ki mücmel ve mübhemin tefsîri ancak bununla yapılır. Müfessirin sahip olması gereken 15'inci ilim, ilmü'l-mevhibedir. Bu öyle bir ilimdir ki, onuCenâb-ı Hâkk Hazretleri, ilmiyle amel eden bahtiyar kuluna ihsân eder. (Sırrı Paşa'nın saydığı bu 14 ilim kesbîdir, yâni çalışıp öğrenmekle elde edilebilir. 15'inci ilim ise vehbîdir, yâni Allâh (c.c.) vergisidir. O, verirse verir; vermezse, çalışmakla öğrenilip elde edilemez.) İşte bu 15 ilim, müfessirin (tefsîr âliminin) mutlaka, kesin sûrette ve hiç şüphesiz ve eksiksiz mükemmel bir şekilde sâhip olması zorunlu bulunan ilimlerdir. Ama bunlardan başka, Kur'ân-ı Kerîm'i tefsîr edebilmek için müfessirin diğer ilimlerde ve çağının gerektirdiği genel kültür bilgilerindederinleşmiş olması da şarttır.Yakın dönemde kaleme alınan tefsirlerin sahipleri için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Bir kısmı Arap edebiyatına vakıf olmasına rağmen, önemli bir bölümü hadîs ilminde zayıftır. Yakın dönemde tefsir yapmaya çalışanların kelime tahlillerinden uzak durmaları ve âyetleri derinlemesine tahlile yaklaşmamaları, sahip oldukları yüzeysel mâlumatın doğal bir yansımasıdır.(Misvâk Neşriyât, Hak Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, s.134)

    CİMRİLİKTEN KURTULMA YOLLARI-03 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 3, 2025 2:34


    İlmî tedbir: Öncelikle cimriliğin dünyevî ve uhrevî zararlarını öğren! Cimrilik dünyada rezilliğe, ahirette hüsrana sebeptir. Bugüne kadar hiçbir cimri mezarına mal götüremedi. Bütün cimriler mallarını mirasçılarına bırakıp yalın elleriyle ve üstelik cimrilik günâhının yükünü taşıyarak ahirete göç ettiler. Kalan mirasçıları onların mallarını yerken, onlar hem bu dünyanın tadına bakamadılar hem de ahiret nimetlerinden mahrum kaldılar. Allâhü Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Allâh'ın, kendilerine lütfundan verdiği nimetlere karşı cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır o, kendileri için şerdir. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allâh'a aittir. Allâh yaptıklarınızdan haberdardır.” (Âl-i İmrân s.180) Cimrilerin bu tür akıbetlerini düşünerek bu hastalıktan Allâh (c.c.)'un izniyle kurtulabilirsin.Amelî tedbir: Bazı yerlerde kendini harcama yapmaya zorla! Kendine bazı cezalar kesip bunu uygulayabilirsin. Ayrıca harcama yaptığın yerlerde niyetinin sahîh olup olmadığını kontrol et. Umulur ki, bu tür uygulamalarla cimriliğinden kurtulursun. Resûlullâh (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Her sabah iki melekten biri “Ya Râbbi, infak edene karşılığını ver.” diye, diğeri de “Cimrilik edenin malını helâk et” diye duâ eder.” (Buhari)Ölümü hatırlayıp bu dünyanın fâni olduğunu iyice anla, uzun emelden ve uzun yıllar için mal biriktirmekten uzak dur. Böylece mal sevgisi kalbinden çıkar ve doğal olarak sende cimrilik kalmaz. İmâm Gazalî (r.âleyh) “Mal ve mevki sevgisi, suyun sebzeyi yeşertmesi gibi kalbde nifâkı yeşertir.” buyurmuştur.(Misvâk Neşriyat, Eşref Ali et-Tehanevî, Tehzibu'l Ahlâk, s.114)

    Claim Mevlana Takvimi

    In order to claim this podcast we'll send an email to with a verification link. Simply click the link and you will be able to edit tags, request a refresh, and other features to take control of your podcast page!

    Claim Cancel