Mevlana Takvimi

Follow Mevlana Takvimi
Share on
Copy link to clipboard

Mevlana Takvimi günlük takvim yazıları

Mevlana Takvimi


    • Oct 1, 2025 LATEST EPISODE
    • daily NEW EPISODES
    • 2m AVG DURATION
    • 2,153 EPISODES


    Search for episodes from Mevlana Takvimi with a specific topic:

    Latest episodes from Mevlana Takvimi

    KURAN-I KERİM OKUMANIN FAZİLETİ-01 EKİM 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Oct 1, 2025 2:08


    Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır. “Kur'ân'ı gereği gibi güzel okuyan kimse vahiy getiren şerefli ve itaatkâr meleklerle berâberdir. Kur'ân'ı kekeleyerek zorlukla okuyan kimseye de iki kat sevap vardır.” Burada bahsedilen iki kat sevaptan birinin sebebi şudur: Bu kimse önce Kur'ân okumuştur. Elbette Kur'ân okuduğundan dolayı bir sevap veriliyor. İkinci sevâbın sebebi ise bu kimsenin zahmet çekip üzerinde dikkatle durarak, düşünerek ve yorularak okumasıdır ki zahmet çektiği ve yorulduğu için de ayrıca bir sevap daha veriliyor. Sevabı iki katlı oluyor. Bu hadîs-i şerîfte Efendimiz (s.a.v.)'in müslümanların gönüllerini nasıl aldığını, teşvik edip ümîd verdiklerini şöyle bir düşünelim. Kur'ân-ı Kerîm'i okumak için zahmet çeken kimseleri ümitsiz bırakmak şöyle dursun, zorluk çektiklerinden dolayı kendilerine iki kat sevap müjdelemişlerdir.Resûlullâh (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır: “Her kim Kur'ân'dan bir harf okursa bir hasene (bir sevap) kazanır. Bu hasene de on katı ile amel defterine yazılır. Ben, Elif-Lâm-Mim bir harftir demiyorum. Elif bir harftir, Lâm bir harftir, Mim de bir harftir.” Meselâ bir kimse “el-hamdü” kelimesini okursa burada “Elif, Lâm, Hâ, Mîm, Dâl,” olarak beş harf vardır. Öyleyse bu kimse elli iyilik kazanmış olacaktır. Biraz gayret ve himmet sarf etmeyip Kur'ân-ı Kerîm'i okumayan veya ondan bir kısmını öğrenmeyen zavallıların hâlini düşünelim. Bunlar ne kadar bedbaht ve zavallıdırlar ki çok az bir gayreti esirgerler de kendilerini bütün bu iyilik, ecir ve sevaptan, nimet ve servetler kazanmaktan mahrum bırakırlar.(Eşref Ali et-Tehânevî, Hayâtü'l Müslimîn-Müslümanın Günlük Hayatı, s.93)

    MEHMED EMÎN TOKÂDÎ (K.S.)-30 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 30, 2025 2:42


    İstanbul evliyâsının büyüklerinden. 1664 (H.1075) târihinde Tokat'ta doğdu. Mehmed Emîn Tokadi hazretleri, ilim tahsîline memleketinde başladı ve 1698 senesinde İstanbul'a geldi. Şeyhülislâm Mirzâzâde Muhammed Efendiden uzun müddet ders aldı. Sonra Mekke'de, İmamı Râbbani Hz.'nin oğlunun talebesi Ahmed Yekdest Cüryânî hazretlerinden tasavvuf ilmini öğrendi. İkinci Hicaz seferinde hadîs âlimlerinden Ahmed Nahlî'den hadîs ilmini öğrenip icâzet aldı. Bundan sonra kendisine Ravza-ı Mutahhare'de Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz'in türbesinde türbedarlık verilmiştir. Bu göreve getirildiğinde, kavuştuğu nimete şükrederek; “İki cihan sultanının türbesinde bekçi ve hizmetçi oldun. Onun yüksek kapısının süpürgecisini, Mevla mahrum eylemez, zarara uğratmaz. Cihanın sultanı olan Resûlullah (s.a.v.)'in hizmetçisini kimse incitmez. Ey Emin! Sana müjdeler olsun! Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz'in kapısında zahiren ve batınen hizmetçi olmakla şereflendin.'' diyerek Allâh'a duâ etmiştir. Mekke'de üç senelik eğitiminden sonra hocası artık İstanbul'a gitmesini istemişti. Kendisinden son bir arzusunun olup olmadığını sorduğunda, hocasına ''Benim vefatımdan sonra kabrime gelip bir Fatiha okuyanın vücudu cehennem ateşinde yanmasın.'' Bu istek karşısında hocası kendisine şunları söylemiştir. “Vasiyet et ki, vefatından sonra kabrini kolay bulunacak bir yere yapmasınlar. Virane bir yere defnetsinler. Kimse bilmesin. Ancak, nasibi olanlar gelip bulsun, duâ etsinler.'' 1745 târihinde İstanbul'da vefât etti. Kabr-i şerîfi, Unkapanı'na inen cadde ile Zeyrek Yokuşunun kesiştiği tepe üzerinde, Soğukkuyu Pîrî Paşa Medresesi kabristanındadır. Kendisini vesîle ederek, kabri başında yapılan duâ biiznilah müstecâbdır, makbûldür. Tanıyıp sevenler kabrini ziyâret ederek feyz almakta, murâdlarına kavuşmaktadırlar.**(Evliyalar Ansiklopedisi, s.1910)**

    HZ. ALİ (R.A)'İN GÖZÜNDE RESÛLULLÂH (S.A.V)-29 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 29, 2025 2:41


    Hz. Hüseyin (r.a.): “Babama Resûlullâh (s.a.v.)'in meclisinde bulunlara nasıl davrandığını sordum. O da şunları söyledi: “Resûlullâh (s.a.v.), daima güler yüzlü ve yumuşak mizaçlı idi. Kötü huylu, katı kalpli değildi. Bağırıp çağırmaz, çirkin söz söylemez, kimseyi ayıplamaz, kimseyle tartışmazdı. Hoşlanmadığı şeyi görmezden gelir ve de kimse onun lütfundan ümitsizliğe düşmezdi. Resûlullâh (s.a.v.) çekişmekten, çok konuşmaktan, kendisini ilgilendirmeyen işlerle meşgul olmaktan uzak dururdu. İnsanlarda kusur aramazdı. Hiç kimseyi aşağılayıp küçümsemez, kimseyi ayıplamaz, kimsenin ayıplarını araştırmazdı. İnsana sevap kazandırmayan faydasız söz de sarf etmezdi.O (s.a.v.) konuşmaya başlayınca, yanındakiler başlarında bir kuş varmış gibi, önlerine bakarak onu dinler, O (s.a.v.) susunca konuşurlardı. Ashâb-ı Kiram (r.a.e.), O (s.a.v.)'in yanında kendi aralarında konuşmazdı. Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in huzûrunda biri konuşmaya başlasa sözünü bitirene kadar onu dinler, birbirinin sözünü kesmezlerdi. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Ashâbı (r.a.e.)'in gönlünü hoş etmek için onların güldüğü şeye güler, onların hayret ettiği şeye hayret ederdi. Huzûrunda konuşma edebini bilmeyen yabancıların kaba konuşmalarına ve soru sormalarına sabreder ve şöyle buyururdu: “İhtiyaç sâhibi biri sizden yardım isterse elinizden geldiğince onun ihtiyacını giderin.” Daha önce iyilik yaptığı birinin övgüsünü kâbul eder ancak kendisini aşırı şekilde övmeye kalkanlara izin vermezdi. Bir kimse uygun olmayan bir şey söylemedikçe sözünü kesmezdi. Uygun olmayan tarzda konuşan kimseyi ise ya uyarıp sözünü keser veya oradan kalkıp giderdi. (Tirmizî) Allâhü Teâlâ, Kelâm-ı Kadîm'inde Resûlü (s.a.v.) hakkında şöyle buyuruyor: “Hiç şüphesiz büyük bir ahlâk üzerindesin sen.”(Eşref Ali Tehânevî, Hayâtü'l Müslimîn Müslümanın Günlük Hayatı, s.163)

    EVLİLİK ÜZERİNE-28 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 28, 2025 2:01


    Evlilik insan hayatındaki en önemli dönemeçlerden biridir. Bu dönemeç düzgün bir şekilde dönülmediği takdirde sonradan düzeltmesi çok zor olur. Günümüzde evlâdların ana-babaları ile yaşadıkları en büyük sorunlardan bir tanesi evlilik konusunda ortaya çıkmaktadır. Evlenirken tâbiki ana-babaya sorulur, onların rızâsı alınır. İslâmi terbiye almış bir hanım bulurlarsa ne âlâ; ama evlâdlarını namazı, abdesti olmayan bir hanım ile evlenmeye zorluyorlarsa o zaman o da bunu kâbul etmek zorunda değildir. Bilindiği gibi Resûlullâh (s.a.v.)'in evlilik konusunda “Kadınlarla dört hasletleri için evlenilir: Malı için, asaleti için, güzelliği için ve dini için. Sen dindar olanı tercih et, mesud olursun.” (Buhari, Müslim) buyurmuşlardır.Burada günümüzde erkeklerin sıkça karşılaştıkları bir durumdan bahsetmekte fayda var. Kimi erkekler tesettüre riayet etmeyen kızlarla evlenmek istiyorlar ve şart olarak da tesettüre riayet etmelerini istiyorlar. Evlenilecek kızda evlendikten sonra buna riayet edeceğine söz veriyor. Eğer bir kimse “Ben evlendikten sonra tesettüre riayet edeceğim.” diyerek Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.)'in emrini hemen tatbik etmeyip evlilik sonrasına tehir ediyorsa çok büyük ihtimalle evlendikten sonra da tatbik etmeyecektir. Bunun birçok örneği vardır. Eğer tesettüre Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.)'in emri olduğu için riayet edecekse neden hemen tatbik etmiyor?(Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.103-104

    HZ. DIRAR BİN EZVER (R.A.)'İN CESARETİ-27 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 27, 2025 2:28


    Hz. Dırar bin Ezver (r.a.) tam bir İslam fedaisi ve kahramanı idi. Vücudu kılıç yaralarıyla doluydu. Şam civarında rumlara esir düştüğünde İmparator Herakleios çok sevindi. Karşısına çıkarılınca, “Arâbların kumandanı Dırar sen misin?” dedi. Hz. Dırar (r.a.) de: “Evet! Peygamber (s.a.v.) yolunda sizinle harbeden Dırar benim!” dedi. Herakleios: “Kendini askerlerinin yanında mı sanıyorsun da öyle sert konuşuyorsun.” dedi. Hz. Dırar (r.a.): “Her nerede olsam, din düşmanlarına karşı göğsümü gere gere cevab vermekten çekinmem. Sen beni korkar mı zannediyorsun?” dedi. Herakleios: “Kime güveniyorsun?” dedi. Hz. Dırar (r.a.) de: “Resûlullâh (s.a.v.)'in huzurunda bulunmuş bir müslüman, yetmiş tane Herakleios olsa hiçe sayar. Senin son yapacağın öldürmek değil mi? Gideceğim yer huzuru Resûlullâh (s.a.v.)'dir. İslam için terk-i hayat etmek bize her şeyden lezzetlidir.” dedi.Bu cevaplar Herakleios'u sinirlendirdi ve öldürülmesini emretti. Bir anda otuz-kırk kılıç birden Hz. Dırar (r.a.)'in vucuduna inmeye başladı. Ağır şekilde yaralandı. Daha önce İslâm'ı kâbul eden ancak gizli tutan General Mika, Herakleios'a: “Ey Melik! Bunu burada öldürmeyelim, tedavi edelim ve herkese ibret olsun diye halkın gözü önünde asalım.” dedi. Bu teklif Herakl'in hoşuna gitti. “Öyleyse buradan kaldır evine götür, iyileşince asalım” dedi. Hz. Dırar (r.a.) bir kaç hafta sonra sağlığına kavuştu. General Mika bir fırsatını buldu ve Hz. Dırar (r.a.) ile arkadaşlarını İslam ordusu tarafına kaçırdı. Tekrar zırhını giydi ve rumlara karşı savaştı ve şehid oldu. Kabri Ürdün'de Dırar köyünde bir mescidin içinde bulunmaktadır. Cenab-ı Hâkk'tan şefaatlerini niyaz ederiz.(Halid Muhammed Halid, Yeryüzü Yıldızları, s.141)

    İMAM-I ÂZAM HADİS HAFIZIDIR-26 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 26, 2025 2:23


    Hadîs hâfızlarının tabakaları konusunda eser veren önde gelen büyük hadîs hâfızları ittifakla Ebû Hanîfe (r.a.)'i kendilerinden biri olarak kabûl ederler. Bu âlimlerden birisi olan Makdisî de el-Muhtasar fî tabakâti ulemâi'l-hadîs isimli eserinde Ebû Hanîfe (r.a.)'e yer vermekte, onun hayatını anlatmakta ve onu şöyle hayırla övmektedir: “Ebû Hanîfe (r.a.) otoriteydi, takvâ sâhibi idi, âlimdi, ilmiyle amel ederdi, ibâdete düşkündü, şânı yüceydi, sultânların verdikleri hediyeleri kabûl etmez, tam tersine ticaretle meşgûl olur, rızkını ticâretten kazanırdı. Dırâr b. Surad'ın nakline göre Yezîd b. Harun'a, “Sevrî mi yoksa Ebû Hanîfe (r.a.) mi daha fakihtir?” diye sorulunca, Yezîd, “Ebû Hanîfe (r.a.) daha fakih, Süfyân es-Sevrî (r.a.) daha çok hadîs ezberlemiştir” diye cevâb vermiştir.İbnü'l-Mübârek (r.âleyh), “Ebû Hanîfe (r.a.) insanların en fakihidir” derken, İmâm-ı Şâfiî (r.a.), “İnsanlar fıkıhta Ebû Hanîfe (r.a.)'e minnet borçludur” demiştir. Yezîd (r.âleyh) “Ebû Hanîfe (r.a.)'den daha takvâlı ve daha akıllı birisini görmedim” derken, Ebû Dâvûd (r.âleyh) ise “Allâh (c.c.) Ebû Hanîfe (r.a.)'e rahmet eylesin. O otoriteydi” demiştir. Ebû Yusuf (r.âleyh) şöyle anlatmıştır: “Bir gün Ebû Hanîfe (r.a.) ile birlikte yürüyordum. Birisi, bir başkasına “İşte bu zât Ebû Hanîfe (r.a.)'dir. Geceleri uyumaz” deyince Ebû Hanîfe (r.a.), “Vallâhi benden sözedilirken yapmadığım bir şey söylenmemeli” dedi ve bundan sonra geceleri namaz, duâ ve yakarışla ihyâ etmeye başladı. Ebû Hanîfe (r.a.)'in menkîbeleri ve fazîletleri çoktur.”(Muhammed Abdurreşid En-Nûmanî, İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe (r.a.)'in Hadis İlmindeki Yeri, s.68-70)

    ELİN ÂFETLERİ-25 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 25, 2025 2:11


    Kendini veya başkasını haksız yere öldürmek ve yaralamak elin âfetlerindendir. Haram olan ölü, kan, içki ve benzeri şeyleri almak ve taşımak haram ve el âfetlerinden dir.Bakılması haram veya mekruh olan şeye zaruret yokken el dokundurmak da el âfetlerine dâhildir.Kadın erkek bu hususta müsavidir. Gayr-i müslimle el sıkışmak mekruhtur. Rüşvet alıp vermek haram olan el âfetlerindendir. Ancak zulmü defetmek için olursa o zaman haram değil, mekruhtur.Gasp yoluyla elde edildiğini veya başka bir yoldan haram olduğunu bildiği halde alınan hediye, sadaka ve satılık mal da el âfetlerine dâhil haramlardandır. Başkasının müsaadesi olmadan malını almak, ganimet veya beytü'l-mala hiyânet etmek, hırsızlık yapmak, muhtaç olmadığı halde zekât, öşür, nezir, sadaka-i fıtır, kefaret ve yerde bulduğu bir malı faydalanmak gayesiyle almak haramdır.Ama bulunan bir malı zayî olmasın diye alıp korumak vâcibdir. Tasadduk edilmesi gereken bir malı almak da haramdır. Çünkü asıl ihtiyacından başka kurban kesecek kadar zengin olan kimse dînen zengin sayılır. Veya zekât, fitre ve benzeri şeyi, fakir veya ilm u salâh, takva, keramet ve velayet sahibi zannettiği kimselere verilir, onlarda bu gibi sıfatlar olmadığı ve muhtaç bulunmadıkları halde alırlarsa, bu da haramdır. Delinin, aklı hafif olanın, baygının ve küçük çocuğun, velisi dahi verse, malını almak haramdır. Ancak kıymetinin misliyle veya daha fazlasını vermekle almakta bir beis yoktur.(Birgivi Mehmet Efendi, Tarikatü'l-Muhammediyye Tercümesi, s.436-437)

    AVCI LAKAPLI PADİŞAH: IV MEHMED HÂN-24 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 24, 2025 2:00


    30 Ramazan 1051 (2 Ocak 1642) tarihinde İstanbul'da doğdu. Babası Sultan İbrâhim, annesi Hatice Turhan Sultan'dır. Ava olan tutkusundan dolayı “Avcı” lakabıyla anılır. Çocukluğunu sarayda geleneksel ortam içinde geçirdi. Bu sırada Şâmî Yûsuf ve Şâmî Hüseyin Efendiler tarafından eğitildi. 18 Receb 1058'de (8 Ağustos 1648) yedi yaşında iken Osmanlı tahtına çıkarıldı.6 Rebîülevvel 1072'de (30 Ekim 1661) IV. Mehmed'in göreve getirdiği Köprülü Mehmed Paşa ve oğlu Fâzıl Ahmed Paşa'nın sadrazamlıkları dönemi ise Osmanlı Devleti'nin yükseliş devrini hatırlatan başarılarla doludur.Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa, Osmanlı Devleti'nin gücünü denizlerde Venedikliler'e ve Fransızlar'a, Orta Avrupa'da Lehistan'a ve Avusturya'ya karşı göstermeyi başardı. Uyvar'ın fethi, 1075'te (1664) Avusturya ile yirmi yıllığına imzalanan Vasvar Antlaşması ile sonuçlandı. 1080'de (1669) Kandiye'nin alınmasıyla yirmi beş yıldır sürmekte olan Girit meselesi de halledildi.Tarihe düşkünlüğüyle bilinen IV. Mehmed, dönemin entelektüel şahsiyetlerinden Hezarfen Hüseyin Efen-di'den tarih dersleri almış, Sır kâtibi Abdi Ağa'yı döneminin olaylarını yazmakla görevlendirmiş ve zaman zaman her şeyin yazılıp yazılmadığını kontrol etmiştir. Evliya Çelebi de meşhur eserini bu devirde yazmıştır. Kaynaklardaki bilgilere göre iyi kalpli, çok cömert bir kimse olan ve mazbut bir hayat yaşayan Sultan Mehmed sade giyinirdi. 28 Rebîülâhir 1104'te (6 Ocak 1693) çok sevdiği Edirne'de vefat etti, naaşı İstanbul'a getirilerek annesi Turhan Sultan'ın Yenicami civarındaki türbesine gömüldü.(Abdülkadir Özcan, TDV İslâm Ansiklopedisi, c.28, s.414-418)

    ÖLÜMDEN HOŞLANILMADIĞINI İMA ETMEMEK-23 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 23, 2025 2:14


    Efendimiz (s.a.v.)'in bizlere ölümden hoşlanmadığımızı imâ etmekten kaçınmamızı vasiyet buyurmuştur. Zamanımızda birçok insanlar bu ahde hıyânet etmektedirler. Bu gibi dünya sever kimselerden hiçbirinin ölüme hazırlandığını görmemekteyiz. Bir kul daima kendisine Allâh (c.c.)'a kavuşmanın sevgisini tattıracak sebepleri araştırıp bulmalıdır. Hiçbir kimse bu dünyayı kendisine ebedî vatan olarak görmemelidir. Bu dünyanın, insanı gerçek eve götüren bir köprü olduğunu görmeli ve ona göre yoluna devam etmelidir. “Bir kimse Allâh (c.c.)'a kavuşmayı özler ve severse, Hâkk Teâlâ (c.c.) da o kuluna kavuşmayı severek ister. O (c.c.)'a kavuşmayı sevmeyip kerâhet duyarlarsa (nefret hissetme), Hâkk Teâlâ (c.c.) da böyle bir kimse ile kavuşmaktan kerâhet duyar.” (Buhari)Hz. Âişe (r.anhâ) der ki: “Hepimiz ölümden kerâhet duyarız.” Bu sözü duyan Efendimiz (s.a.v.), Hz. Âişe (r.anhâ)'ya, “Yok, ölüm sizin bildiğiniz gibi değildir. Belki şöyledir: Mü'min bir kul, Allâh (c.c.)'un râhmeti, rızası ve cennetiyle müjdelenir, Allâh (c.c.)'a kavuşmayı severse Allâh (c.c.) da ona kavuşmayı sever. Fakat Allâh (c.c.)'un azabına düşeceği ve zillet göreceği yolunda uyarılan bir kâfir, Allâh (c.c.)'a kavuşmaktan kerâhet duyacağı gibi Allâh (c.c.) da ona kavuşmaktan nefret duyar.” Efendimiz (s.a.v.), “Ey Allâhım! Sana imân edip de benim senin elçin olduğuma şehadet eden bir kimseye seninle kavuşmayı sevimli kıl, onun ölümünü kolaylaştır, dünya ile bağlantısını azalt. Sana imân etmeyenlere ve benim senin elçin olduğumu yalanlayanlara, sana kavuşmayı sevdirme, canını da kolayca alma, dünya ile bağlantısını çoğalt” diye duâ ederdi.” (Taberânî) “Mü'min bir kimseye en güzel hediye ölümdür.” (Taberânî)(İmâm Şarani, Büyük Ahidler, s.1008-1011)

    SAYILARLA KURÂN-I KERİM-22 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 22, 2025 2:48


    Adı: Kur'an-ı Kerim. Lakabı: Mecid. Lisanı: Arapça. Nüzul zamanı: 27 Ramazan, Fil senesinin 40 yılı. Nüzul mekanı: Mekke, Medine, Hira Mağarası. Nazil eden: Allâhü Teâlâ. Vahimeleği: Hz.Cebrail. Vahyi alan: Hz.Peygamber Efendimiz (s.a.v.). Vahiy sayısı: 24.000 defa. Nazil olma müddeti: 23 yıl. İlk nazil olan ayet: “Yaratan Râbb'inin adı ile oku” (Alak s. 1) İlk nazil olan sure: Alak. Son nazil olan sure: Nasr. Son nazil olan ayet: “Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim” (Maide s. 3) Cüz sayısı: 30. Sure sayısı: 114. En azametli ayet: Ayet'el Kürsi. En uzun sure: Bakara 286. En kısa sure: Kevser 3. En uzun ayet: Bakara s. 282. En kısa ayet: Taha Suresi “Ta-ha” ayeti. Mekkî surelerin sayısı: 82. Medenî surelerin sayısı: 20. Mekkî ve Medenî sürelerin sayısı: 12. Kuran'ın yarısındaki sure: Kehf suresi. Kuran'ın anası: Fatiha suresi. Kuran'ın kalbi: Yâsin. Kuran'ın gelini: Rahman Suresi. İki besmele olan sure: Neml Süresi. Besmele olmayan sure: Tevbe Suresi. Hizb sayısı: 120 hizb.Tüm ayetinde Allâh ismi olan süre: Mücadele Süresi. Ayet sayısı: 6236. Ayet Kelime sayısı: 77439. Kelime Harf sayısı: 330733. Harf Nokta sayısı: 105684 nokta. Kuran üç bölümden ibarettir: 1. Allâh (c.c.)'un vahdaniyeti 2. Kıssalar 3. Ahkâm.Kuran'da erkek ve kadın eşit oranda,eşit kelimelerle zikrolunmuştur. Yani; Kuran'da, Erkek 24 defa, Kadın da 24 defa zikrolunmuştur. Bu nokta insanı hayrete düşüren ve insanın üzerinde tefekkür etmesi gereken bir noktadır. Bu nokta Kur'an'da her konunun eşit olarak beyan olunduğunu göstermektedir. Kur'an'da Dünya: 115 defa, Ahiret de: 115 defa, Melekler: 88 defa Şeytan da: 88 defa, Yaşamak: 145 defa ,Ölüm de: 145 defa, Fayda: 50 defa, Zarar da: 50 defa. Bütün bunlar insanı derin tefekküre sürüklemektedir.(www.mevlanatakvimi.com)

    MEHDİ ALAMETLERİ-21 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 22, 2025 1:57


    Ebu Davud'un, Ebu Said el-Hudri'den (r.a.) rivayet ettiği hadîs-i şerifte Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Ümmetim içinde Mehdi bulunacaktır. Eğer kısa süre olursa yedi yıl, kısa olmazsa dokuz yıl hüküm sürecek. Mehdi'nin zamanında mal (yani zenginlik) artacak. Yanında da çok servet bulunacak. Biri kalkıp da: Ya Mehdi bana (biraz) yardım et, deyince o da: (istediğin miktarı, taşıyabildiğin kadarı) al, diyecektir.” Keza Ebu Davud'un rivayetindeki (başka) hadîs-i şerifte: “Mehdi ben(im neslim)dendir. Alnı geniş ve açıktır yani alnı üzerindeki saçı dökülmüştür). Doğan ve çekme burunludur. Yeryüzü (önce) haksızlıklarla, zulümlerle dolmuş olduğu gibi o da adaletle dolduracaktır ve yedi yıl hükümdarlık edecektir” buyurulmuştur.Ebu Said el-Hudri (r.a.)'ten rivayet edilen hadîs-i şerifte Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “İmam Mehdi bu adalet ve bolluk içinde yedi yıl, yahut da sekiz yıl veya dokuz yıl yaşayıp hükümdar kalacaktır.”“Dünya tek bir gün kalsa bile Allâh Teâlâ muhakkak o günü uzatır ve yüce Allâh o günde benim neslimden yahut da Ehl-i Beyti'mden adı adıma, babasının adı da babamın adına uygun olan (yani Abdullah oğlu Muhammed olan) kemal sahibi bir kimseyi gönderir” (Ebu Davud) “Dünyada ancak tek bir günden başka hiçbir zaman kalmamış olsa bile Ehl-i Beyt'imden bir kimsenin insanların başına geçmesi için muhakkak Allâhü Teâlâ o günü uzatır (da bu imkânı bahşedecek). Ve o zatın önünde (yardımcı) melekler bulunacak ve İslâm (dini bütün haşmetiyle) ortaya çıkacaktır.(Ölüm Kıyamet Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, s.436-437)

    NAMAZIN MEKRUHLARI-20 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 22, 2025 1:57


    Mekruh ikiye ayrılır. Birincisi tahrîmen mekruhtur. Tahrîmen mekruh, onu işlemekle namazın fâsid olmadığı fakat ecrin noksan olduğu ve onu işleyenin günâhkâr olduğu mekruhtur. İkincisi tenzîhen mekruhtur. Tenzîhen mekruhu işlemekte günâh yoktur, fakat işlememek evlâdır. Mekruh sözü mutlak olarak zikredildiği vakit onunla tahrîmen mekruh kast edilir.Namaz kılan kimsenin elbisesiyle veya bedeniyle oynaması yahut da özürsüz olarak secde edeceği yerdeki çakıl taşlarını temizlemesi mekruhtur. Namaz kılan kimsenin parmaklarını çıtlatması veya elini böğrüne koyması yahut yüzünü sağa sola çevirmesi mekruhtur. Fakat boynunu kıvırmadan yalnızca gözüyle sağa sola bakması mekruh değildir, ancak zaruret olmaksızın bunu yapması münasip değildir. Namaz kılan kimsenin ayaklarını dikmesi ve onların üzerine oturması veya bağdaş kurması yahut da köpeğin oturuşu gibi oturması (ik'â, yani kalçalarını yere koyup dizlerini dikerek oturması) mekruhtur. Ancak kendisinde bir özür varsa bu durumda kolayına geldiği şekilde oturur.Namaz kılan kimsenin, elbisesini topraktan korumak için kaldırması ve kendine doğru toplaması mekruhtur. Kişinin güleceğinden veya huşuuna halel geleceğinden yahut da kalbini meşgul edeceğinden endişe ettiği bir yerde namaz kılması mekruhtur.Kişinin, oturarak veya ayakta durarak konuşmakta olan veya bir işle meşgul olan bir erkeğin sırtına doğru namaz kılması mekruh değildir.Ancak oturan kimsenin bundan dolayı rahatsız olacağından -yani namaz kılan kimsenin namazını bitirmesini bekleyerek rahatsız olacağından- veya onun konuşması sebebiyle kalbinin meşgul olacağından endişe etmesi durumunda onun sırtına doğru namaz kılmaz.(Eşref Ali et-Tehânevî, El Muhtasar fi'l Fıkhi'l Hanefi, s.209-214)

    AFRİKA'NIN UNUTULAN SOYKIRIMLARI-19 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 19, 2025 1:48


    20.yy'da Almanya, diğer küresel sömürgeci devletler gibi tarihin kanlı soykırımlarından birini gerçekleştirdi. Namibya'da Herero milletinin %70'ini katletti.Suçunu telafi etmek için hala adım atmadı. Gazze'de işlenen insanlık suçları karşısında İsrail'den yana tavır aldı. Bu durum Namibya hükümeti ve halkının tepkisine yol açtı. 19. yüzyıl sonlarında Almanya tarafından sömürgeleştirildi.1904: Yerli Herero halkı, mızraklarla donatılmış savaşçıları ile Almanlara karşı isyan başlattı. Almanların sert müdahale ile bastırdıkları isyanda Hereroların yüzde 70'i katledildi. Hererolar çöle sürülürken çölde yaşayan Nama halkı da isyan başlattı. Hererolar ile aynı akıbeti paylaşan Nama halkı, nüfusunun yarısını kaybetti.1904-1908: Nama ve Herero katliamları Avrupa sömürgeciliğinin en kanlı örnekleri olarak tarihe geçti.1990: Namibya bağımsızlığını kazanmasının ardından Almanya'nın gerçekleştirdiği soykırımı tanıması için girişim başlattı.2004: İsrail devletini Filistin'de işlediği suçlara rağmen savunan Almanya, Namibya'da da tarihin en kanlı soykırımlarından birini gerçekleştirmişti. Namibya'ya bir ziyarette bulunan Almanya Kalkınma Yardımları Bakanı soykırımı kabul ederek özür diledi.2011: Almanya yerli halka ait 20 kafatasını iade etti.2021: Berlin hükümeti, Namibya'da işlenen suçları soykırım olarak kabul etti, tazminat ödemeyi kabul etmedi.(www.aa.com, 16.01.2024)

    PEYGAMBER (S.A.V.)'İN ŞAM'A TİCARET YOLCULUĞU-18 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 18, 2025 1:58


    Peygamber (s.a.v.) Efendimiz 25 yaşına girdiği zaman, Mekke'de kendisinin el-Emîn isminden başka bir adı yoktu. Hz. Hatice (r.anhâ) adına Şam'a ticaret kafilesini götürdüğü zaman Meysere de kendisiyle berâber idi.Busrâ'ya vardıkları zaman oradaki rahib: “Bu ağacın altında ancak bir peygamber konakladı. Ey Meysere O (s.a.v.)'in gözlerinde kırmızılık var mıdır?” dedi. Meysere: “Evet” karşılığını verdi. “Bu kırmızılık bâzen geçer mi?”dedi. Meysere de: “Hayır” dedi. Râhib: “Öyleyse bu zat, bir peygamberdir” dedi. Ticâret malını satarken birisi kendisine: “Lât ve Uzzâ adına yemin eder misin?” diye yemin vermek istedi. Peygamberimiz (s.a.v.) bunu kesinlikle reddetti. Adam da: “Söz senin sözündür, hak olan budur!” dedi. Sonra Meysere'ye dönüp: “Bilesin ki bu zât peygamber olacaktır. Bizim rahiplerimiz okuduğu kitaplarda bunu böyle bulmaktadırlar” diye ekledi.Mekke kadınları bir bayram gününü kutlamak üzere çıkmışlardı. Bir putun önünde toplanıp duruyorlardı. Bir erkek kişi suretinde birinin, kendilerine yaklaşarak şöyle nida etmekte olduğunu duydular: “Ey Mekke kadınları! Sizin beldenizde yakında bir peygamber çıkacak, O (s.a.v.)'in adı Ahmed olacak, Allâh (c.c.)'un elçiliği ve son peygamberlik vazifesi O (s.a.v.)'nde olacak… İçinizden hangi kadın, O (s.a.v.)'in eşi olma imkânını bulursa, O (s.a.v.)'e eş olmaya baksın!” Bu sesi duyan kadınlar kızıp hiddetlendiler ve o temsilî şahsı taşladılar, ona kötü sözler sarfedip lanetlediler. Hz. Hatice (r.anhâ) ise, sâdece sükût edip onu taşlama ve lanetleme işine hiç karışmadı.”(Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, s.165)

    HZ. MAHMÛD SÂMÎ RAMAZANOĞLU (K.S.) CÂMİÎ ŞERÎFİ-17 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 17, 2025 2:38


    17 Eylül 2006 tarihinde yapımına başlanmış ve yaklaşık iki yılda tamamlanmıştır. Bânisi Hz. Sami (k.s.)'nun ma‘nevî evlâdı ve ihvâna kılavuzu Muhterem Ömer Muhammed Öztürk'tür.23.5 x 28.5 metre ebadında bir alana yerleşmiş, dört ana kolon üstüne tek ana kubbe ve etrafında dört yarım kubbe şeklinde inşâ edilmiştir. Câminin külliye haline getirilmesine devâm edilmektedir. İstanbul'un Pendik ilçesine bağlı Yenişehir mahallesinde bulunan cami; Yavuz Sultân Selîm Câmii gibi Osmanlı mîmârîsinin ince estetiğini açığa çıkaran bir eser olmuştur.Caminin kendi adına yapıldığı Zât hakkında Kitâbe'de şöyle denilmektedir: “Silsile-i Aliyye-i Nakşîbendiyye'nin otuz üçüncü postnişînleri olup Silsile-i Aliyye'nin otuz ikinci postnişîni Şeyhü'l-meşâyîh es-Seyyid Muhammed Es‘âd Erbilî kuddise sirrûh hazretlerinin hâlîfelerindendirler. Hazret-i Zât-ı Akdes'in şecere-i mübârekeleri, Ramazanoğlu Beyliği'nden Hz.Seyfullâh Hâlid bin Velîd (r.a.)'e uzanır. Hicrî 1308'de Adana'da dünyâyı teşrîf eden Zât-ı âli-kadrleri, 1404'te Medîne-i Münevvere'de irtihâl-i dâr-ı bekâ eylediler. Kabr-i şerîfleri Cennetü'l Bakî'de ziyâretgâhtır. Ulemâ-yı İslâm, “Bir asırlık mübârek ömürlerinin her ânında Sünnet-i Seniyye-i Resûl-i Kibriyâ (s.a.v.)'i ihyâ eylediklerinde ve nice yüksek makâmların sâhibi;Gavs, Müceddid, Sâhibü'z-zamân ve Câna yakın ülfet makâmının sâhibi ve asırların nâdir yetiştirdiği bir Zât-ı Akdes olduklarında” ittifâk-ı ârâ eylemişlerdir.”Allâhü Te‘âlâ yollarına ve şefâatlerine cümlemizi dâhil eylesin. Âmîn.Gavs: Yardım etmek, imdada yetişmek demektir.Bunun yerine “kutub” da kullanılır. En yüksek ma'nevî makâmdır. Allâh (c.c.) onların duası sebebiyle gelmesi muhtemel belâları def eder.Müceddid: Her asır başında geleceği Nebî (s.a.v.) tarafından müjdelenen, dinin yüksek hâdimleridir. Kendilerinden ve yeniden bir şey ortaya çıkarmazlar, yeni ahkâm getirmezler. İslâmî hükümlere harfiyen uyarak dinin aslını ortaya koyarlar ve ona karıştırılmak istenilen bid'atleri def ederler.Sâhibü'z-zamân: Zamanın etkisinden kurtulmuş; geçmiş, gelecek düşüncesinden sıyrılmış, ân-ı vâhidi yakalayan ve onu sürekli yaşayan kişidir. O, bu durumuyla zamanı aşmıştır.

    KİMYACI VE NÜKLEER BİLİMCİ:CABİR BİN HAYYAN-16 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 16, 2025 1:51


    Kimya biliminin ve deneyselliğin kurucusu olarak Cabir bin Hayyan'ı buluruz. İlk laboratuvarı Cabir bin Hayyan kurmuştur. Buluş ve çalışmalarında bilimsel metotları uygulamıştır. Cabir bin Hayyan, bütün ilimler tarihinde,özellikle kimya alanında ilk defa laboratuvar kuran ve ilk defa müşahede ve deney yolunu bilimsel araştırmaya kazandıran ilim adamıdır.Cabir bin Hayyan, hem tahayyül, hem de teori (nazariye) ve deney/tecrübe sahasına getirdiği yeni açıklama yaklaşımları ile şaşırtmaktadır. Mesela bilimsel çalışmalarla canlılarda bile değişiklikler yapılabilir demiştir. Bu düşüncesini şu sözlerle açıkladı: “Allâh bize fizikî kanunlar vermiştir. Bunlarla bitki, hayvan hattâ insandaki benzerini yapabiliriz. Allâh beşere öyle kabiliyetler bahşetmiştir ki, beşer, kâinattaki bütün sır perdelerini bununla çözmeye muktedirdir.”Cabir bin Hayyan'ın nükleer bilim hakkında da ilk sözü söyleyen ilim adamı (alim) olarak bilinir. Yunan filozofları atom parçalanamaz (cüzi lâ yetecezza) demiştir. Cabir ise aksine atomun da parçalanabileceğini ve onun enerji dolu ve hareketli olduğunu söyledi.Hayyan'ın atom yerine “zerre” kavramını kullandığını görüyoruz. Zerrenin parçalanması sonucunda ortaya muazzam bir enerji çıkacağını ifade etti. Şu sözü meşhur olmuştur:“Yunanlıların atom dedikleri ‘cüz-i lâ yetecezza' da parçalanır ve bundan enerji hasıl olur. Bu öyle bir enerjidir ki bir habbeciğin bu şekilde parçalanması Allâh göstermesin,Bağdat gibi bir şehri yok edebilir.”(Prof. Dr. Osman Çakmak, Zafer Dergisi, 557. Sayı, Mayıs 2023)

    BAŞIMIZA BİR MUSİBET GELDİĞİNDE NE YAPMALIYIZ-15 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 15, 2025 2:08


    Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kim, bir musibet esnasında, “Sahibimiz Allâh (c.c.)'dur, döneceğimiz yer de O (c.c.)'un huzurudur” derse, Allâh (c.c.) onun musibetini sarar, tedavi eder. Onun âkibetini güzel yaparak, ona kendisinden hoşnut olacağı güzel bir bedel, bir halef verir. ”Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kandili sönünce “innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn” dediği, buna karşılık “bu bir musibet midir” diye sorulduğunda, “Evet, mü'mine eziyet veren, üzen her şey, onun için musibettir.” diye cevâb verdiği rivayet edilmiştir.Ümmü Seleme (r.anhâ) şöyle demiştir:Ebu Seleme (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.v.)'in, “Başına bir belâ gelen herhangi bir müslüman, “innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn” diyerek Allâh (c.c.)'un emrine sığınır ve “Ey Allâh'ım, bu musibetin senden geldiğini biliyorum. O halde ona karşılık bana mükâfât ver ve ondan daha hayırlısını bana nasib et” derse, Allâh (c.c.) onu o belaya karşılık mükafâtlandırır ve ona daha hayırlısını bedel olarak verir” dediğini bana anlattı.Ümmü Seleme (r.anhâ) devamla, “Ebu Seleme ölünce ben bu hadisi hatırladım ve “innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn” dedim. Daha sonra Cenâb-ı Hâkk Ebu Seleme (r.a.)'in yerine bana Hz. Peygamber (s.a.v.)'i (koca olarak) nasib etti” demiştir.İbn Abbas (r.a.) şöyle demiştir: “Allâh (c.c.),mü'minler Allâh (c.c.)'un emrine teslim olup,ona yönelerek, başına gelen bir musibet esnasında “innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn” dediği zaman, kendisinin onlara o mü'min için üç özellik, yani Allâh (c.c.)'dan mağfiret, râhmet ve hidayet yolunu gerçekleştirme nimetlerini takdir ettiğini haber vermiştir.(Fahruddîn Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu'l-Ğayb, c.4, s.94)

    GÜNÜMÜZDE SÜNNET-14 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 15, 2025 2:11


    Resûlullâh (s.a.v) için “yürüyen Kur'an”,“canlı Kur'an” deniyor. Biz 1500 yıl sonra ona tabi olanlar, onunla birlikte olmaktan mahrumuz. Efendimiz (s.a.v.)'in yaşayan Kur'an oluşu sadece yaşadığı çağa mahsustu diyemeyeceğimize göre, bugünkü müslümanlar ve bizden sonrakiler bu meseleyi nasıl çözecekler? Bu soru müslümanların kalkınmaları için çok önemli. Başta şunu söyleyeyim, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz için kullanılan “yürüyen Kur'an” ifadesi yeni bir ifadedir, bilinen ifade Hz. Aişe (r.anhâ) validemizin ifadesidir: “Onun ahlâkı Kur'an'dır.” Cevaba, her meseleyi kapsayan genel bir düşünceyle başlamak istiyorum. Her şey görecelidir, yani biz gelecek nesle nispetle daha hayırlıyız, bizden önceki nesil bizden hayırlıdır, böylece geriye doğru tabiin ve sahabe dönemine kadar gidilir. Bu bizi ye'se sevketmemelidir. Asla pes etmeyip ilerlemek için çabalamalıyız.Peki, İslâm ümmetinin kalkınması için; adımları, metotları, ibadetleri ve ahlâkı ile Peygamber (s.a.v.)'in hidayet yoluna götürecek vesileler nelerdir? Birinci vesile; büyük âlimler, imamlar ve selef-i salihin bize miras olarak bıraktıkları sahih ilmi yaymaktır. İkincisi; bütün insanlar Hz.Âdem (a.s.)'ın çağından günümüze hatta kıyâmete kadar hak veya bâtıl yolunu tutmuşlardır.Biz hakkı desteklemeye çalışmalı, âlimlerin meclislerini ve onların yanında bulunmayı teşvik etmeliyiz. Aynı zamanda hayrı ve hakkı teşvik edip fesâdı yıkmaya çalışmalıyız. Bir başka önemli husus da, müslümanlar arasında selef-i salihin ahlâkını daima yaşatmalı ve yaymalıyız.“Bu genel bir sözdür, fakat uygulaması nasıl?” diye sorabilirsiniz. Cevabı: Uygulama selef-i salihin haberlerini, menkıbe ve ahlâkını yaymakla mümkündür.(Muhammed Avvame Hocaefendi, Din ve Hayat Dergisi, 35. Sayı, s.61)

    ALLÂH (C.C.)'UN EMİR VE YASAKLARINDA GEVŞEKLİK GÖSTERMEK-13 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 15, 2025 2:05


    Şehvetin başlıca iki derecesi vardır. En üst ve tehlikeli derecesi, nefsin arzularına uyarak İslam'dan uzak kalmak ve küfre düşmektir. İkincisi ise İslam'a mensup olduğu hâlde bir müslümanın Allâh'ın emir ve yasaklarını yerine getirmede gevşeklik göstermesidir. Allâh'ın emir ve yasaklarına riayet etmemesi noktasında nefsin üç çeşit isteği olabilmektedir: Nefsin birinci isteği bidattır. Bu itikat ile alakalıdır. Bidatın tanımı, dinde olmayan bir şeyi din olarak kâbul etmektir. Meselâ, Berat Kandili'nde helva pişirmeyi zorunlu görmek ve bunun için sevap beklemek bu türdendir. Nefsin ikinci isteği amel ile alakalıdır. Vakti girdiği hâlde uykuyu bahane ederek namazı kazaya bırakmak, yatsı namazını kılmadan uyumak yada ticaretle meşgul iken namaz vakti girdiğinde namaza iştirak etmemek ve namaza başladıktan sonra namazı özensiz edâ etmek, zihnin başka şeylerle meşgul olması hevâ ve 1hevesin birer göstergesidir.Kısacası dinin emirlerine uymamak ve yasaklarına riayet etmemek, hevâ ve hevesin peşine düşmek demektir. Nefsin üçüncü isteği kaza ve kader hakkında yanlış görüşlere sahip olmaktan ibarettir. Yağmur yağmadığı zaman bir müslümanın istiğfar ve duâ ederek Allâh (c.c.)'a yönelmesi gerekirken, nefsin arzusu doğrultusunda ileri geri konuşması buna misâl olarak verilebilir. Böyle bir kişiye, “Allâh her şeyi hakkıyla bilen, hikmet sahibi ve her şeye kadirdir, senin bu konuda ileri geri konuşmanın ne faydası var?” denildiğinde, yine haddini bilmeden “Ziraatım bitti, mahsullerim mahvoldu” gibi cümleler kurmaya devam etmektedir. Şüphesiz, bu kadar hadsizlik ancak azgın bir nefsin işi olabilir. Bahsedilen hevâ ve heves çeşitlerinin hepsinin ortak özelliğinin, insanı sırat-ı müstakimden uzaklaştırması olduğu bilinmelidir.(Misvâk Neşriyat, Eşref Ali et-Tehanevî, Tehzibu'l Ahlâk, s.24-26)

    TEK KİŞİLİK BİR ORDU HZ. ALİ (R.A.)-12 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 12, 2025 2:06


    Hz. Ali (r.a.) maiyetindekilerle berâber Medine'ye doğru yola çıktığında, Hâşimoğullarından 300 kişi toplandı. Hz. Ali (r.a.)'ın arkasından takibe başladılar. Ertesi gün Hz. Ali (r.a.)'a yetiştiler. Kalabalığı gören Zeyd b.Hârise (r.a.); “Âmiroğulları kabilesinden yardım isteyelim” dedi. Hz. Ali (r.a.): “Ey Zeyd! Allâhü Teâlâ'ya tevekkül edelim. Gidip bizim gibi mahluk olanlardan yardım istememiz doğru değildir. Yardımcımız, gözetenimiz Allâhü Teâlâ'dır” dedi.Topluluğun başındaki Ebû Cehil, bu kadar çok insanla vuruşacak mısın? dedi. Hz. Ali (r.a.):”Evet. Resûlullâh (s.a.v.)'in haremi üzerine gelen askerle savaşırım” dedi. Ebû Cehil;“Sabah olunca görüşürüz” dedi. Ebû Cehil'e neden sabaha kadar beklediği sorulduğunda “Mekke kuruldu kurulalı onun gibi şecaatli ve kuvvetli bir server gelmemiştir. Savaşırsak askerimiz harap olur. Araplar içinde rezil oluruz.Ola ki, Ali'nin gönlüne bir korku düşer yada bu 300 kişiden yürekli bir er çıkar, gider Ali'yi gâfil iken öldürür, bizi de kurtarır.” dedi.Hz. Ali (r.a.) ertesi sabaha kadar Allâh Resûlü (s.a.v.)'in ehl-i beytine göz kulak oldu,sabah namazını kıldı. Kureyş'in karşısına tek başına dikildi ve kılıcını çekip 300 kişinin arasına daldı. Öğle vaktine kadar vuruştu. 27 kişiyi öldürdü. Kimisini de yaraladı. Hz. Ali (r.a.):“Ey topluluk! Gördünüz mü yalnız da olsa kişinin yardımcısı Hâkk Teâlâ olunca, onun işinin nasıl kolay olacağını. Onun için düşmanın çokluğunun hiçbir kıymeti yoktur” dedi. Bu sözler onlara ağır geldi. Kureyş kavmi tekrar geri döndü. Hz. Ali (r.a.)'da Medine'ye gitmek üzere yola koyuldu. Hz. Ali (k.v.)'nin Kureyş'e yaptığını, hiç kimse kimseye yapmamıştı.(Erzurumlu Mustafa Darir, Siyer-i Nebi, c.2, s.213-217)

    AHİRETTE ALLÂH (C.C.) GÖRÜLEBİLECEK Mİ?-11 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 11, 2025 1:57


    Günümüzde merak edilen konulardan birisi de Allâh (c.c.) cemalinin ahirette görülmesi (Ruyetullâh) meselesidir. Allâh Rasûlü (s.a.v.) Efendimiz ahirette Allâh'ın cemalinin cennetliklere bir ikram olarak görüleceğini sahih Hadis-i Şerif'lerinde bizlere bildirmiştir. Cerîr İbni Abdullah (r.a.): “Bir gece Resûlullah'ın yanında bulunuyorduk. On dördüncü gecesindeki Ay'a baktıktan sonra şöyle buyurdu: “Şu Ay'ı hiçbir sıkıntı çekmeden gördüğünüz gibi Rabbinizi de ayan beyan göreceksiniz.”(Buhârî) Suheyb (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Cennetlikler cennete girince Allah Teâlâ onlara:“Size vermemi istediğiniz bir şey var mı?” diye soracak. Onlar: “Yâ Rabbî! Yüzlerimizi ak etmedin mi? Bizi cennete koyup cehennemden kurtarmadın mı, daha ne isteyelim”, diyecekler. İşte o zaman Allah Teâlâ perdeyi kaldıracak. Onlara verilen en güzel ve en değerli şey Rablerine bakmak olacaktır.”(Müslim)Ehlullâh'tan büyük İslam Alimi İmam Rabbani Mektubat-ı Rabbani adlı eserinde bu konuyu şöyle izah eder: “Allahü Teâlâ'yı müminler cennette, cihetsiz olarak ve karşısında bulunmayarak, nasıl olduğu anlaşılmayarak,ihatasız, yani bir şekilde olmayarak görecektir.Allahü Teâlâ'yı ahirette görmeye inanırız. Nasıl görüleceğini düşünmeyiz. Çünkü, Onu görmeyi akıl anlayamaz. İnanmaktan başka çare yoktur. Felsefecilere ve Mutezile'ye ve Ehl-i Sünnet'ten başka bütün fırkalara yazıklar olsun ki,kör olduklarından, buna inanmaktan mahrum kaldılar. Görmedikleri, bilmedikleri şeyi gördükleri şeylere benzetmeye kalkarak iman şerefine kavuşamadılar.” (Mektubat-ı Rabbani, c.2, s.267)(Basından Derleme)

    NAMAZLAR CEM EDİLEREK KILINABİLİR Mİ?-10 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 11, 2025 2:05


    Belli çevrelerin vakitleri birleştirmekten maksatları, öğle ile ikindi namazını öğle veya ikindi vaktinde; akşam ile yatsı namazını da akşam veya yatsı namazının vaktinde kılmaktır. Şayet namaz, önceki namazın vaktinde kılınırsa buna,“cem‘-i takdim”, sonraki namazın vaktinde kılınırsa buna da “cem‘-i te'hir” denir. Ayet-i kerimeler, hadîs-i şerifler ve Peygamberimiz (s.a.v.)'in hayat boyu fiilî tatbikatı gereğince, “her namazın kendi muayyen vakti içinde kılınması” Ehl-i Sünnet mezhepleri müctehidlerinin icmâı (söz birliği) ile kararlaşmış bir esastır. Fıkıhta temâyüz etmiş Sahâbe-i Kiram (r.a.e.)'den Abdullah bin Mes'ûd, Abdullah bin Ömer (r.a.e.), Tâbiin'den Hasan-ı Basrî, İbn Sîrîn, İbrahim Nehaî, Ömer bin Abdülaziz (r.a.e.),müctehid imamlardan İmam Sevrî, İmam Evzaî ve Hanefi mezhebine göre, “Her namazın kendi vakti içinde kılınması esası”nın sadece iki istisnası vardır:1. Hacıların, arefe günü Arafat'ta, vakfeden önce öğle ile ikindi namazını, tek ezân ve iki ikâmetle öğle vaktinde birleştirerek, cem‘-i takdimle kılmaları. 2. Yine hac yapanların Arafat'tan Müzdelife'ye geldikleri bayram gecesi, Müzdelife'de, akşam ile yatsı namazını, yatsı vaktinde birleştirerek, cem‘-i te'hirle tek ezân ve ikâmetle kılmalarıdır. İşte, yeri ve zamanı belirli bu iki durumun dışında “cem‘-i takdim” veya “cem‘-i te'hir” yapmak Hanefî mezhebine göre kesinlikle caiz değildir. Çünkü Cebrâil (a.s.), Peygamberimiz (s.a.v.)'e beş vakit namazın vakitlerini bizzat bildirerek, her namazı kendi vakitleri içinde kılması gerektiğini öğretmiştir. Bunlar içerisinde, bir vakit içinde iki namaz kılma uygulaması yoktur. Bundan öte, özürsüz olarak iki namazı aynı vakitte kılanlar hakkında tehditler de vârid olmuştur.(www.mevlanatakvimi.com)

    ALİMLER İLMİN KORUNMASINA VESİLEDİR-09 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 11, 2025 2:00


    Yüce Allâh, Hz. Peygamber (s.a.v.)'i hak üzere göndermiş, O (s.a.v.)'e Kur'ân-ı Kerîm'ini indirmiş ve bu Kitâbı muhâfaza etmeyi garanti ettiğini bildirmiştir. Nitekim Yüce Allâh bu konuda şöyle der: “Kur'ân'ı kesinlikle biz indirdik; elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicr s. 9) Yine Yüce Allâh, Resûlü Hz.Peygamber (s.a.v.)'i, dînini ve Kitâbı'nı açıklamakla görevlendirmiştir. Nitekim bu husûsta Allâhü Teâlâ “İnsanlara kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'ân'ı indirdik.” (Nahl s. 44) buyurmaktadır. Yüce Allâh, Peygamber (s.a.v.)'i, açıklamakla görevlendirdiği husûsları açıklamak üzere ümmeti içinde belli bir süre bırakmış, sonra da O (s.a.v.)'i ve ümmetini apaçık bir yol üzere bırakmış olarak kendi râhmetine almıştır. Artık müslümanlar, herhangi bir olayla karşılaştıklarında Allâh (c.c.)'un Kitâbı'nda ve Peygamberi (s.a.v.)'in sünnetinde o olayın açıklamasını ya açıktan açığa veya delâlet yoluyla bulacaklardır. Yüce Allâh, her asırda Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ümmeti arasından İslâm'ı açıklayan,ümmeti için muhâfaza eden ve bid‘atı ondan uzak kılan âlimler çıkarmıştır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) “Bu ilme her nesilden onların âdil olanları vâris olur. Bunlar, aşırıların tahrîfini, haksızların haksız isnâdlarını ve câhillerin te'vîlini ilimden uzak ederler” (Beyhakî) buyurmuştur. Bu haber, sahâbe döneminden günümüze kadar her asırda doğru çıkmıştır. Her çağda sünnetin râvîlerini tanıyan belli bir topluluk mevcûd olmuş, cerh ve ta‘dîl açısından onların durumlarına vâkıf olmuş, durumlarını beyân etmiş ve bunları kitaplarda zikretmişlerdir.(Muhammed Abdurreşid En-Nûmanî, İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe (r.a.)'in Hadis İlmindeki Yeri, s.27-28)

    GÖZLERİ HARAMDAN SAKINMAK-08 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 11, 2025 2:18


    Yabancı bir kadının ancak yüzüne ve iki eline bakılabilir. Bu da zaruretten dolayı caizdir.Şehvetsiz bir şekilde ve ihtiyaç olursa bakabilir. Bakmanın helal olması, şehvetin olmamasıyla kayıtlıdır. Şehvetle bakmak ise haramdır. Bu konuda Düru'l Muhtar sahibi “Bu hüküm eski zamana göredir.” buyurmuşlardır. Oysa zamanımızda erkeğin, genç kadına şehvetsiz iken bile bakmaması gerekir. Hicâb âyetinin gelmesinden sonra, günün birinde Nebi (s.a.v.)'in eşlerinden Ümmü Seleme ve Meymûne (r.anhüma) validelerimiz, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz'in huzurunda oturuyorlardı.Ashâb (r.a.e.)'den gözleri görmeyen Abdullah b.Ümmi Mektûm (r.a.) hâne-i saadete çıkageldi. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, zevcelerine hitaben buyurdular ki: “Örtünüze bürününüz.” Validelerimiz (r.anhüma): “Ey Allâh'ın Resulü, o âmâ değil mi? Bizi görmez ve tanımaz” dediler. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Sizler de mi âmâsınız, siz onu görmüyor musunuz?” Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz'in zevcelerinin Ümmet-i Muhammed'in anneleri olduğu âyetle sâbit iken ve gelenin gözleri de âmâ bulunduğu halde böyle buyurulunca, tamamen yabana ve gözleri şehvetle dört açılmış erkeklerin nazarına kendini arzeden bir kadın için asla bir mazeret kâbul edilemez. Mü'min erkeklere söyle onlar gözlerini dahilde, hariçte, başkalarının evlerine girerken,çıkarken, otururken veya kalkarken her halde haramdan indirsinler; harama bakmaktan,ayıp bîr şey görmekten sakınsınlar da, kendileri için bakmak mubah olan şeylerden başkasına bakmasınlar ve ırzlarını zinadan muhafaza edip haramdan, başkalarının görmesinden saklasınlar, avret yerlerini iyice örtsünler, tâ ki orayı kimse göremesin. İşte bu; gözlerini kapamak, avretlerini örtüp kendilerini zinadan muhafaza etmek, onlar için daha temizdir. Şüphesiz ki Allâh (c.c.) ne yaparlarsa hakkıyla haberdârdır. (Nur s. 30)(İbn Abidin, Reddü'l Muhtar)

    NEBİ (S.A.V.)'İN İYİLİK VE MERHAMETLERİ-07 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 7, 2025 2:24


    İyilik ve merhamette Resûlullâh (s.a.v.)'in seviyesine kimse ulaşamaz. Kuvvetli ve zayıf, fakir ve zengin hallerinde, bu iyilik ve merhamet vasıfları dâima O (s.a.v.)'in büyük şahsiyetinin aynası olmuştur. Rahmet, kendilerini ihâta etmiş, iyilik ve merhametin önderi olmuşlardır. Kendileri: “İyilik cennete kavuşturur. Yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin. İnsanlara acımayana Allâh merhamet etmez. Merhamet sahiblerine Rahmân olan Allâh, rahmetiyle muâmele buyurur. Gönlünde merhamet olmayanlar ancak şakîler yani şeytana uyanlardır” buyurmuşlardır.Resûlullâh (s.a.v.)'in merhameti bütün insanlara şâmil, ihsan ve iyiliği hem mü'min, hem de müşriklere vâsıl olmuştur. Büyük kalbine ve geniş merhametine en yakın olanlar, fakirler, zayıflar ve âcizlerdi. Fukaraya karşı beslediği sevgi,Allâh (c.c.)'den dünyâ ve âhirette onlarla beraber olmayı isteyecek dereceye varmıştı. Hayâtı fakirlerle beraberdi. Evinde ve elinde ne varsa onların olurdu. Fakirlere olan meyli son derece idi. Kendilerine Allâh (c.c.) tarafından bahşedilen âlî fıtrat ve engîn rahmetin gereğini, fakirlere itinâ ve ikram ederek, âcizlerin elinden tutarak ve ihsânını onlara bezlederek yerine getirmişlerdir. Âlî fıtrat ve engin rahmetleri o derecede idi ki, içinde yaşadığı cemiyet nizâmını kısa zamanda değiştirmiş, fakir ve zayıflardan, şark ve garbı dize getiren bir ümmet çıkarmışlardır. Resûlullâh (s.a.v.), ümmetine dâima iyilik ve merhametle muamele etmiş, köle ve cariyelere,çocuklara, düşkünlere ve canlılara merhametle muamele etmelerini emretmişlerdir.O (s.a.v.)'in merhameti düşmanlarına bile şâmil idi. Meselâ, Uhûd'da kendileri yaralı, amcası parçalanmış, yardımcıları ölmüş, yaralanmış ve dağılmış bir halde iken, düşmanlarına bedduâ etmesi istenince duâ ettiren bu rahmetti.(Ömer Muhammed Öztürk, Peygamber Efendimizin Yüce Ahlakı, s.78)

    NEDEN DUHÂ NAMAZI KILMALIYIZ ?-06 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 6, 2025 1:53


    Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in bizlere emir ve vasiyetlerinden biri, Hâkk Teâlâ (c.c.)'u düşünüp O (c.c.)'u anmaktan geri kalmamak için “Duhâ” namazına dikkat ve itina etmemiz hakkındadır.Efendimiz (s.a.v.), bu namazı güneş bir mızrak boyu yükseldikten sonra kılmıştır ki,bu vakit ölçüsü bizler için duhâ namazının başlama vaktine bir işaret sayılır. Bazıları bu namaza “îşrak” namazı, yani güneşin adamakıllı parladığı ve aydınlattığı namaz derler.Efendimiz (s.a.v.)'in bu namazı sabah ile öğle arası koymasının sebebi, bizlerin ihmâl ve gafletine acımasıdır ve sırf bunun telâfisi için bunu bu araya sıkıştırmaktadır. Efendimiz (s.a.v.) bu namazı iki vakit arasına koymamış olsaydı, bizler Allâh (c.c.)'u unutur, hayır yapmaya karşı kalblerimiz kapanarak körleşir ve sertleşmiş olurdu.Duhâ namazının kılınmasının bir faydası da, bu namazı kılan kişiye cin taifesinin nefret duygusudur. Zira bu namazı kılacak kişiye sokulacak cinnilerin yanacakları bildirilmiştir.Şu hadîs rivayet edilmiştir: “İkî rekât duhâ namazına devam edenlerin günâhları deniz köpükleri kadar çok olsa da bağışlanır.” (İbn Mâce)Diğer bir hadis-i şerifte: “Duhâ namazını on iki rekât kılanlara Hâkk Teâlâ (c.c.) cennetinde altın köşk yaptırır.” (Tirmizî) buyrulmuştur.Ebû Hüreyre (r.a.)'den şu hadîsi rivayet edilmiştir: “Dostum ve efendim (s.a.v.) Efendimiz bana şu tavsiyede bulunmuşlardı: “Her aydan üç gün oruç tutmamı, iki rekât duhâ namazı kılmamı ve yatmadan önce de vitir namazı kılmamı.” (Buhari)(İmâm Şarani, Büyük Ahidler, s.140-141)

    DÜNYA SEVGİSİNİ KALPTEN ATMA YOLLARI-05 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 5, 2025 2:14


    1. Her şeyi bırakıp gitmek zorunda kalacağın ölüm anını hatırla ve uzun vadeli mal biriktirmekten uzak dur. Düşün ki bir gün öleceksin ve bütün bunları bırakarak elin boş gideceksin.O hâlde dünya sevgisinin faydası nedir? Aksine dünya sevgisine olan bağın ne kadar fazla olursa o derece hasret kalarak ölürsün.2. Mal sevgisinin zararlarını sürekli hatırlamaya çalış ve bunu düşürecek her türlü tehlikeden uzak dur.3. İhtiyacından fazla alışveriş yapma. Çok sayıda insanla borç alıp verme işine girme. Yaşamak için gerekli olandan fazla eşya alma.4. Harcamalarına dikkat et. Gereksiz harcamalardan kaçın. Çünkü bu, hırsını artırır ve her kötülüğün kapısını açar.5. Sade yaşamayı tercih et.6. Fakirlerle hemhâl olmaya özen göster.Zenginlerle birlikte olman, sende her şeye sahip olma duygusu uyandırır.7. Dünyadan elini çeken zâhid insanların hayat hikayelerini oku.8. En sevdiğin eşyayı Allâh yolunda tasadduk et, eğer bunu yapamıyorsan onu sat. Bu tedbirlere uyan kişi Allâh'ın izniyle dünya sevgisinden kurtulacaktır.Allâh (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir.Dünya hayatı,aldatıcı zevkten başka bir şey değildir.” (Âl-i İmrân s. 185) Dünyanın faydasız işerinden uzak durmak, ahirete yarayacak işler yapmak gerekir. Nebi (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Dünyaya meyledenin emeli uzun olur sonunu getiremez, bitmez tükenmez ihtiyaca düşer,öyle bir meşgale kaplar ki mihnetinden kendini kurtaramaz.”(Misvâk Neşriyat, Eşref Ali et-Tehanevî, Tehzibu'l Ahlâk, s.109)

    NEBİ (S.A.V.)'İ RÜ'YADA GÖRMEK İÇİN OKUNACAKLAR-04 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 5, 2025 1:59


    İmâm Ebû'l-Kasim es-Sübkî Hazretleri,“ed-Dürrü' Münazzam fi'l-mevlidi'l-Muazzam” kitabında, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri'nden şöyle bir rivayet nakletmiştir: “Kim, ruhlar (arasında) Muhammed Mustafa (s.a.v.) Hazretleri'nin mübârek ruhu şerifine ve kim cesedler (arasında) Muhammed Mustafa (s.a.v.) Hazretleri'nin mübârek cesedine ve kabirlerde Muhammed Mustafa (s.a.v.) Hazretleri'nin temiz kabrine Salât-ü Selâm okursa; mutlaka beni rü'yâda görür.Ve kim beni rü'yâda görürse; o kişi kıyâmet gününde de beni görür. Kıyâmet gününde beni görürse; ben ona şefaat ederim. Kime şefaat edersem; o kişi, benim havzumdan içer ve Allâhü Teâlâ Hazretleri, onun cesedini cehennem ateşine haram kılar…” (Tirmizi)Okunucak salevât'ın arapçası şudur: “Allahümme salli ‘alâ ruhi seyyidinâ Muhammedin fil-ervahı, Allahümme salli ‘alâ cesedi seyyidinâ Muhammedin fil-ecsâdi, Allahümme salli ‘alâ kabri seyyidinâ Muhammedin fil-kubûri. ”Manâsı: “Allâhım! Ruhlar arasında Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri'nin ruhuna salât-ü selâm eyle. Allâhım! Cesedler arasında Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri'nin cesedine salât-ü selâm eyle. Allâhım! Kabirler arasında Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri'nin kabrine salât-ü selâm eyle.”Şeyh Mustafa el-Bekrî Hazretleri, “Hizbün-Nevevî” kitabında buyurdu: “Kim her gece, “Muhammed (s.a.v.)” ismi şerifini yirmi iki (22) kere okursa; o kişi, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri'ni çokça rü'yâda görür.”(Yusuf en-Nebhani, Saâdetü'd-Dareyn, s.523)

    NEBÎ (S.A.V.)'İN DOĞUMUNDAKİ BAZI MUCÎZELER-03 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 5, 2025 2:23


    Yüce Allâh, Peygamberimiz (s.a.v.)'i gönderdiği zaman, Sâsânî sarayında oturmakta olan Kisrâ sabah uyanınca, saray takının kırıldığı ve Dicle'nin korkunç bir şekilde taşdığını görmüştür.Bundan endişelenerek kâhinleri, müneccimleri ve sihirbazlarını toplayıp bu olayların neyin alâmeti olduğunu açıklamalarını istemiş. Halbuki onların o gün bütün ilimleri ve oyunları alınmış kendileri tam manası ile şaşırıp kalmışlardır.Zira o gece sahrada geceleyen; Hicaz'dan bir ışığın çıktığını ve tâ doğuya kadar uzandığını görür ve bunun yorumunu: “Eğer şu gördüğüm doğru ise, Hicaz'dan bir sultan zuhur edecek ve doğuya mâlik olacaktır. Yeryüzü kendisinin önderliğinde büyük hayırlara ve bereketlere kavuşacaktır!”şeklinde yapar. Biraz sonra da kâhinlerin, müneccimlerin ve sihirbazların tutukluğu ve şaşkınlığı geçmiştir. Birbirine bakıp “Her halde farkındasınız,bize bu tutukluk, muhakkak semavî bir emir ve iş sebebiyle gelmiştir. Bu da ancak, gönderilmiş bir peygamber olabilir ve bu peygamber, şimdiki dini ve idareyi kırıp atacaktır!” Peygamber (s.a.v.) Efendimiz gönderildiği zaman bütün putlar devrilmiştir. Buna şaşıran şeytanlar, reisleri İblîs'e giderek durumu haber vermişler.İblîs, bunun, gönderilmiş bulunan bir peygamber sebebiyle olduğunu söylemiş. Şeytanlar O (s.a.v.)'i aramaya koyulmuşlarsa da bulamamışlar, reisler olan İblis'e haber vermişlerdir. İblîs bizzat kendisi aramaya çıkmış ve O (s.a.v.)'i Mekke'de bulmuştur ve şeytanlara hitaben: “Ben O'nu Mekke'de budumum, yanında Cibril de vardı” demiştir.Ebû Nuaym, Hılyetü'l-Evliyâ adlı kitabında Mücâhid (r.a.)'den şöyle nakleder. O demiştir ki:“İblis korku ve dehşete kapılarak dört defa feryad etmiştir: Birincisi lanete uğradığı zaman. İkincisi Arz'a indirildiği zaman. Üçüncüsü Hz. Peygamber (s.a.v.) peygamber olarak gönderildiği zaman.Dördüncüsü ise Fatiha Sûresi nazil olduğu zaman.(Celâleddin-i Suyûti, Peygamber (s.a.v.)'in Mucîzeleri)

    MEVLÎD OKUTMANIN VE DİNLEMENİN FAZÎLETİ-02 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 5, 2025 2:14


    Hz. Ebûbekir (r.a.) şöyle buyurur: “Kim, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz hazretlerinin mevlidinin okunması için bir dirhem harcama yaparsa;o kişi cennette benim refikim ve arkadaşımdır.”Cüneyd-i Bağdadî (k.s.) Hazretleri buyurdu ki: “Kim, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz hazretlerinin mevlidinin okunduğu yerde hazır olur,mevlîde tazim' eder, kadr-u kıymetini bilirse;o kişi îmân ile ölür.”Celâleddîn Suyûtî (k.s.) hazretleri der ki: “Herhangi bir ev, mescid veya mahalle (yer)de Peygamber (s.a.v.) Efendimiz hazretlerinin mevlîdi okunursa; muhakkak ki melekler, o evi, mescidi veya mahalleyi (yeri) kuşatır. Melekler o mekanın ehli üzerine salât-ü selam okur (istiğfar) ederler. Allâhü Te‘âlâ Hazretlerinin rahmet ve rızâsı ile onların hepsini içine alır. Ama nûr ile tavaf edenler, yâni Cebrail, Mikâil, İsrafil ve Azrail (a.s.e.), Peygamber (s.a.v.) Efendimiz hazretlerinin mevlîdinin okunmasına sebep olanlar üzerine salât okur (onlar için tevbe ve istiğfarda) bulunurlar.Ama mevlîdin (ney, saz, tambur, def veya benzeri) herhangi bir çalgı ve musîkî aletiyle okunması doğru değildir.Çalgı ve musîkî aletlerinin çalınması asla sevabı olan bir şey değildir. Çalgı ve musîkî aletlerinden sevap beklemek büyük bir hatadır.Allâh korusun kişiyi küfre götürür. Bundan dolayı mevlîdlerin herhangi bir çalgı aleti olmaksızın büyük bir hüşû ve tefekkürle okunması gerekir.Özellikle Mevlîd-i Şerîfin “bahirleri”nin arasında getirilen salavatlar, tekbirler, tehliller ve okunan Kur'ân-ı Kerîm tilavetlerinin sevapları ölülere bağışlanabilir…Peygamber (s.a.v.) Efendimiz Hazretlerinin doğduğu güne sevinmenin ve o gün yemek yedirmenin ve mevlid-i okutmanın fazileti çok büyüktür.Şükür için mevlid gecesinden önceki veya sonraki gün oruç tutmak güzel görülmüştür.(Şihâbüddin Ahmed b. Heytemî, Nîmetü'l Kübrâ, s.5)

    PEYGAMBER (S.A.V.)'İN HAYASI-1 EYLÜL 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Sep 5, 2025 2:14


    Haya; beğenilmemesi (veya nefret edilmesi) beklenen, yahut terk edilmesi işlenmesinden evlâ olan bir şeyi yaptığında (ya da yapacağı zaman) insan yüzünde beliren ince bir belirtidir. Peygamber (s.a.v.) bu kavrama sahip olmak yönünden de herkesten üstündü. Yani son derece haya sahibi idi. Avret ve ayıp olan şeylere karşı âdeta gözleri yumuktu. Ebu Said el-Hudri (r.a.)'ın: “Resûlullâh (s.a.v.), örtüsü içindeki bakire kızdan daha hayâlıydı. Bir şeyden hoşlanmadığı zaman,hemen (mübarek) yüzünden anlardık. Peygamber (s.a.v.) öylesine haya ve edeb sahibi idi ki, hiç kimseye, hoşlanmadığı şeyle (haya ve iyiliğinden ötürü) hitap etmezdi.” dediği rivayet edilmiştir.Âişe (r.anha), Peygamber (s.a.v.) hakkında şöyle buyuruyor: “Kendilerine, bir kimsenin,hoşlanmadığı bir şeyi yaptığı haber verilince:“Neden falan kimse böyle diyor, böyle yapıyor?” demezdi. Umumî mânâda şöyle buyururlardı: “Niçin böyle yapıyorlar veya diyorlar?” Bu şekilde o adamı yaptığı veya söylediği kötü işten alıkordu ve adını vermezdi.” Yine Âişe (r.anha) buyurdu ki: “Peygamber (s.a.v.) terbiyeye zıt düşen, bozan bir söz söylemezdi.Böyle bir söz söylemeye katiyen teşebbüs bile etmezdi. Çarşı ve pazarda yüksek sesle (âlemi rahatsız edecek şekilde) katiyen konuşmazdı.Kötülüğe, kötülükle mukâbele etmezdi. Bilâkis af ederdi ve müsamahakâr davranırdı.”Tevrat'ta da böyle vasf edildiğine dair, İbn Selâm ve Amr İbni'I-As (r.a.e)'den rivayet vardır. Yine ondan rivayet edildiğine göre; fazla hayasından dolayı mübarek gözü kimsenin yüzüne sabit bir halde bakamazdı. Hoşlanılmayacak bir sözü söylemeye zorunluk duyduğunda kinaye yollu anlatırdı.(Kadı İyaz, Şifâ-i Şerîf, s.115-117)

    ABDESTLİ OLAN BİRİ SÖVERSE ABDESTİ BOZULUR MU?-31 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 31, 2025 2:03


    Sövmek çok çirkin bir günâhtır. Fakat abdesti bozmaz. Zira bir şeyin büyük günâh olması başka bir şey, abdesti bozucu olması daha başka bir şeydir.Şemsu'l-Eimme es-Serahsî (r.âleyh) el-Mebsut adlı eserinde, Hz. Aişe (r.anhâ) günlük konuşmalarında küfürlü sözler kullanan kişiler hakkında şöyle buyurmuştur:“Kuşkusuz bir takım halleriniz vardır ki abdestsizlikten daha da kötüdür. Bu yüzden abdestinizi tazeleyin.”Hz. Aişe (r.anhâ) validemizden; küfürlü söz kullananlar hakkında rivayet edilen bu söz, abdest üzerine abdest almaları günâhlarına kefaret olsun diyedir. Yani abdest almaları vacip değilse de müstehaptır.TÜKÜRÜĞÜNDE KAN GÖREN BİR KİMSENİN ABDESTİ BOZULUR MU?Bu meseledeki hüküm, tükürük veya kandan galip olana göredir. Yani eğer tükürük kana galip olursa abdest bozulmaz. Kan tükürüğe galip olursa abdest bozulur. Galip olana itibar edilmesinin gerekçesi ise şudur:Tükürük galip olduğu zaman kan, kendi kuvvetiyle çıkmamış belki onu tükürük çıkarmıştır. Kan galip geldiğinde ise kendi kuvvetiyle çıkmış olur. Eğer tükürükle kan eşit olursa kıyâsa göre abdestin bozulmadığına hükmedilecek olsa da, istihsân yolu tercih edilmiş ve abdestin bozulduğuna hükmedilmiştir. Abdullah b, Mes'ud (r.a.)'den şöyle rivayet edilmiştir: “Bir şeyde bir yönüyle helal ve diğer yönüyle haram bir araya gelirse,haram hükmü helâle galip gelir.”(Suâlli Cevaplı İslâm Fıkhı, c.1, s.217-221)

    DEVLETİN “MİLLİ EĞİTİM” HAKKI VAR MI?-30 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 30, 2025 2:29


    İnsanlar kendi çocuklarını ve kendilerini ilmi olarak inkişaf ettirmek geliştirmek tekamüle ulaştırmakla hem mükelleftir hem hak sahibidir.Devlet burada insanlara müdahale edemez, çocuğa terbiyeyi veremez. Terbiye anne babanın hakkıdır.Onun için Milli Eğitim bir kere İslâm tefekkürüne tamamen aykırı bir meseledir. Hem milli olması yanlış, hem eğitim olması yanlış. İnsanlar çocuklarına ilim öğretmekte zorluk çekebilirler,onun için devlet buna el atabilir, bunun için mektepler kurabilir. Burada insanlara, çocuklara, gençlere üniversal bilgileri öğretebilir. Yani ideolojik, tek taraflı bilgileri değil, üniversal bilgileri öğretebilir. Ama devlet hiçbir zaman; “Çocukları alıp belli bir kalıba sokayım, eğiteyim, benim istediğim gibi insanlar olsun, rejimin istediği gibi insanlar olsun” diyemez. Bu insan haklarına aykırıdır.Nazi Almanya'sında, Mussolini İtalya'sında, Sovyet Rusya'da cari olan bu prensip, Antik Çağ'daki Yunan Sitesi Sparta örneğine dayanıyor. Bizde hala bu müdafaa ediliyor, çocuklar mekteplere alınıyor, tek tip insanı olarak yetiştiriliyor. Halbuki devletin böyle bir hakkı yoktur.Onun için Milli Eğitim tabiri bile yanlış bir tabirdir.Eğitim aldınız mı diyorlar. Ben at mıyım ki eğitim alayım? Annem babam bana terbiye verdi.“Eğitim”… burada bakın eğmek var, bu bile doğru değil. Terbiye düzeltmek demektir Arapçada.Eğitim eğmek demektir. Yani müesses nizamının önünde eğeceksin, çocuğun eğilecek.Bu doğru değil, terbiyeyi anne baba verir.Devletin ve hiç kimsenin bir çocuğa veya bir insana terbiye verme hakkı yoktur. Bu anne babanın hakkıdır, bu da insan haklarındandır. Devletin buna müdahale etmesi doğru değil. Ama insanlar bunu düşünmüyor ve tartışmıyor bile.Halbuki bunun yanlışlığından şikayet ediyorlar.(Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, www.youtube.com/c/ekrembuğraekinci)

    KUDÜS FETHİNDE OKUNAN İLK HUTBE-29 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 29, 2025 3:01


    Kudüs'ün fethinde ilk hutbeyi okuyan, hâkimler başkanı (Kadı'l-kudat) Muhammed bin Ali Zekiyyüddin bin Muhammed hem hâkimler kurulu başkanlığı yapar, hem medresede ders verir, hem de Allah için cihada çıkardı. Çok âlim, fazıl,âbid bir insan olduğu gibi mücahitliği ile günümüz İslam âlimlerine örnek olacaklardan biri idi. Onun için Selahaddin Eyyubi ilk hutbeyi okuma şerefini ona verdi.Hutbede geçen bazı ayetler:O, göklerde ve yerde tek Allah'tır. Sizin gizli nizi de açığınızı da bilir. Kazandıklarınızın hepsini bilir.” (En'am 1-3) “İnsan hayra dua eder gibi şerre de dua etmekte. İnsan pek aceleci oldu.” (İsra s. 11) “Allah'ın insanlar için açtığı rahmeti tutacak yoktur, O'nun tuttuğunu,O'ndan sonra salıverecek yoktur. O her şeye gücü yeten, hükmünde hikmet sahibi olandır.”(Fatır s. 1-2) “Gizliyi de açığı da bilendir. Onların ortak koştuklarından yücedir.” (Mü'minun 91-92)“Ey ehli kitap, Peygamberlerin gönderilmediği bir zamanda “Bize cenneti müjdeleyen ve cehennemden sakındıran bir peygamber gelmedi” deme yesiniz diye, size açıklaması için elçimizi gönderdik. İşte size cenneti müjdeleyen, cehennemden sakındıran gelmiştir. Allah her şeye gücü yetendir.” (Maide 17-19) “Kulunu bir gece Mescid-i Haramdan, çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya ayetlerimizden bazılarını göstermek için götüren (Allah, her türlü eksiklik lerden) münezzehtir.Şüphesiz O,işitendir, görendir.” (İsra s. 1) “İlk sürgünde ehli kitap kâfirlerini (Beni Nadr) yurtlarından çıkaran O'dur. Siz çıkacakların zannetmiyordunuz. Onlar da kalelerinin kendilerini koruyacağını sanıyorlardı. Allah (‘ın azabı) onlara hiç hesap etmedikleri yerden geldi. Kalplerine korku saldı. Evlerini kendi elleriyle ve mü'minlerin elleriyle yıkıyorlardı.Ey akıl sahipleri, ibret alınız.” (Haşr s.1-2)(İmam Zehebi, Tarih'ül-İslam c.42 s.37)

    DİYALOGÇULUK KÜFÜRE GÖTÜRÜR-28 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 29, 2025 2:34


    Bakara suresinin 62. ve Maide suresinin 69. ayeti kerimelerindeki Allâh'a (c.c) imân;meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahirete imânı da kapsamaktadır. Nitekim “Her kim Allâh'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse, muhakkak ki uzak bir sapıklıkla, sapıklığa düşmüştür.” (Nisa s. 136) buyurulmuştur.Eğer Allâh (c.c.)'a imân, gönderdiklerinin hepsine imânı kapsamasaydı bu ayetler arasında çelişki olmuş olurdu ki bu mümkün değildir.Sadece “La ilahe ilallâh” diyen kimse küfürden kurtulamadığı gibi, diğer peygamberleri tasdik ettiği halde “Muhammedün Resûlullâh” demeyen kimsede küfürden kurtulamaz. Zira Resul-i Ekrem (s.a.v)'in risaletini kâbul etmeyen kimse hakikatte “La ilahe ilallâh” kelimesinin manasına muhalefet etmiş olur. Çünkü kendisinden başka ilah olmadığını tasdik ettiği Allâhü Teâlâ'nın, son peygamber olarak gönderdiği ve kendisine imân ve itaat edilmesini emrettiği peygamberini inkâr etmektedir. Dolayısıyla Allâhü Teâlâ'nın gönderdiği peygambere itiraz, Allâh (c.c.)'a itirazdır. Bu meselede en çelişkili durum Müslüman olduğu halde Yahudi ve Hristiyanların imânlarının da Allâh indinde kâbul edilebileceğini ve onların da cennete gireceğini iddia edenlerin halidir. Esasen bu düşünce, bunu iddia eden kimse için islamın hak din oluşunda şüphe etmek, demektir. Zira; “Muhammedun Resûlullâh” demeyerek onun risaletini kâbul etmeyen bir kimse eğer doğru itikat üzere ise onu peygamber olarak tasdik edip ona ümmet olan hepimizin imânı batıl olur (neûzü billâh) ki bizler peygamber olmayan bir zatı peygamber ittihaz etmekle ebedi cehennemlik oluruz.(Asuman Karamustafaoğlu, Ehl-i Sünnet Akaidi, s.431)

    BİLMEDİĞİMİZ YERLERDE YEMEK ZORUNDA KALIRSAK NE YAPMALIYIZ?-27 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 29, 2025 2:59


    Dışardan yemeğe mecbur olduğumuzda, haram,mekruh ve şüphelilerden uzak durup, helâlliği kesin olan gıdalarla yetinmeye gayret etmemiz lazımdır.Genel tavrımız itibariyle de ifrat ve tefritten sakınmamız, her hususta itidâl yolunu tutmamız gerektiğini unutmamalıyız. Vera' ve takvâ güzergâhından ayrılmamaya çaba sarf etmeliyiz. Her işin hayırlısı ortasıdır. Aksi halde vesveseden kurtulamaz, hayatı da kendimize zindan ederiz. Bununla berâber tabii ki yediğimiz-içtiğimiz gıdalarda dikkatli ve hassas davranmamız icap eder. Çünkü yediklerimizle ibâdetlerimizin, kısacası bedenimizle ruhumuzun alakası muhakkaktır. Müsbet yönde de menfi yönde de biri öbürüne tesir eder. İmâm Gazâlî (k.s.), Vera'yı dört kısma ayırır: Birincisi, kişiyi adâlet vasfından düşürmeyen mertebesidir ki, açıkça haram olduğu bilinen şeylerden uzak durmaktır. İkincisi, şüpheli (haram ya da mekruh olma ihtimâli) olan şeylerden uzaklaşmaktır. Bu sâlih kimselerin takvâsıdır. Üçüncüsü, harama düşme korkusuyla bazı helâl şeylerden uzak durmaktır ki, bu da müttakî kimselerin takvasıdır. Dördüncüsü, Allâh (c.c.)'dan başka her şeyi kalbinden çıkarıp atmaktır ki, bu da sıddîkların takvâsıdır. (İmam Gazali, İhyâu Ulûmiddîn, c.2, s.96)Bununla birlikte dünyada günâhlardan, haram-mekruh ve şüphelilerden tam olarak kaçınamayacağımıza göre, kavlî-fiilî-amelî tevbe ve istiğfarı hiç eksik etmemeli, manevi bünyemizi de daima temiz tutmaya çaba sarf etmeliyiz.Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “Mü'min bir günâh işlediği zaman, kalbinde (manevî kirden-pastan) siyah bir nokta oluşur. Kişi tevbe eder, günâhtan uzaklaşır, istiğfar ederse,kalbi tekrar cilalanmış olur. Eğer böyle yapmayıp, günâh işlemeye devam ederse, kalbindeki siyah lekeler de artmaya devam edecektir. “Hayır, yaptıkları günâhlar sebebiyle onların kalpleri oldukça paslanmıştır, artık cilalanma özelliğini kaybetmiştir.” (Mutaffifîn s. 14) ayetinin işaret ettiği paslanma budur.” (İbn Mâce)(www.mevlanatakvimi.com)

    TÜRKLERİN ANADOLU'YA YERLEȘMESİ-26 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 29, 2025 2:20


    Tarihin en büyük dönüm noktalarından biri olan 26 Ağustos 1071 Malazgirt zaferi ile, Bizans'ın mukâvemeti kırılınca ve artık Türkler karşısında bir ordu kalmayınca, Türkmenler Anadolu'da yayılmaya ve yurt kurmaya başlar. İlk Selçuklu sultanları, İslâm'ın hâmisi ve Türk cihân hâkimiyeti şuûru ile, Bizans'a karşı üstünlük iddialarını gerçekleştirirken, Türk muhâcereti meselesini de hallediyorlardı.Romanos Diogenis'in, mağlûbiyeti müteakip tahtını kaybetmesi üzerine, Selçuklu-Bizans sulhu bozulunca, Alparslan bu imparatora verdiği cevâbında bizzat Anadolu'ya gelip intikam alacağını bildirmiş; fakat Türkistan seferinde, 1072 de, ölümü buna fırsat vermemişti. Bununla berâber Selçuk sultanı, sefere çıkmadan önce, kumandanlarına Bizans ile yapılan sulhun sona erdiğini bildiriyor ve bütün Hristiyan ülkelerin (Anadolu'nun) fethini emrediyordu. Bunun üzerine Türkler süratle fetihlere giriştiler ve şimdiye kadar ulaşmamış oldukları yerleri aldılar; kimse kendilerine mukâvemet edememiştir. Türkler Anadolu'ya artık hakiki sahip sıfatıyla girmekteydiler.Malazgirt zaferini müteakip Anadolu'ya büyük bir nüfûs göçmekle berâber Anadolu'nun etnik siması süratle değişirken, bu ülkenin tamamıyla Türkleşmesi daha birkaç asır devam eder.Moğol istilâsı önünde Orta-Asya ve İran'dan kaçan Türkler, ikinci büyük muhâcereti teşkil edip, Türkleşme hâdisesi XIII. ve XIV. asırlarda Orta-Anadolu'dan sâhillere intikâl ederek tamamlanır. Bu nüfus hareketinin esasını göçebe unsur teşkil etmekle berâber, Türkiye Selçuklu Devleti'nin kuruluşuyla, çiftçi, tüccar,sanatkâr ve din adamları da muhâcerete dâhil olarak Anadolu'ya gelir.(Osman Turan, Selçuklular ve İslâmiyet, s.36-39)

    DÜŞMANIMIZ BİLE OLSA KOMŞUMUZLA İYİ GEÇİNMEK-25 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİM

    Play Episode Listen Later Aug 29, 2025 2:55


    Efendimiz (s.a.v)'in bizlere vasiyetlerinden biri, en koyu düşmanımız da olsa, komşularımızı küçümsemememiz, onlara hakârette bulunmamamız, aksine olarak iyiliklerde bulunmamız hakkındadır. Şu husus iyi bilinmeli ki, bize en yakın komşularımız yazıcı melekler ile Hâkk Teâlâ'dır.O halde ilk önce onların hukukuna riayet etmeliyiz. Hâkk Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Allâh ve melekleri, sizlere, komşularınızdan daha yakın bulunmaktayız. Fakat sizler bizleri göremiyorsunuz.” (Vakıa s. 85) Hâkk Teâlâ'nın bütün haklarını ödemek, yasakladığı hususlardan kaçınmak,buyruklarını yapmakla mümkündür. Bu ise Allâh (c.c.)'un buyruklarına âsi olmamak, kötü kokuları koklamamak, kötü sözlerden kaçınmak, şeytanî ahlâk ve huylardan uzak durmakla gerçekleşmiş olur.Bir komşunun hakkını ödemek demek, gıybetini yapmayıp, hakkında iyi konuşmak demektir.Pişirilen yemeklerden, özellikle bayram ve aşure günlerinde ona ikrâm etmek demektir.Komşusu fakir ise, kendi çocuklarını giydirdiği gibi onları da giydirmek, aldığı meyvelerden, helva ve tatlılardan onlara da ikrâm etmektir. Komşusunun her türlü korkusunu izâle etmeye çalışmak demektir.Nitekim Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'den şu hadîs rivayet edilmiştir: “Allâh (c.c.)'a ve âhiret gününe imânı olanlar, komşusuna kötülük yapmasın.” (Müslim) Başka bir hadiste; adamın biri Efendimiz (s.a.v)'e, “Ey Allâh'ın Resûlü! Ben filânca oğullarının sokağında oturuyorum. Bana en çok düşmanlık gösterenler, bana yakın olan komşularımdır” dedi. Efendimiz (s.a.v.), Ebû Bekir, Ömer ve Ali (r.a.e.)'e haber göndererek mescide gelmelerini ve mescid kapısının önünde, “Ey ahali! Dikkat edin. Bir mahallede kırk ev birbirine komşu sayılır. Komşusu şerrinden emin olmayan bir kimse Cennet'e giremez” diye bağırmalarını buyurmuşlardır. (Taberanî)(İmâm Şarani, Büyük Ahidler, s.939-941)

    TASVİR (RESİM) YAPMAK, KÖPEK BULUNDURMAK-24 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİM

    Play Episode Listen Later Aug 29, 2025 2:35


    Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kıyâmet gününde cehennemin bir tarafı ortaya çıkar ve “Ben üç kimseye azab etmekle vazifelendirildim. Birincisi, Allâh ile birlikte bir diğer tanrı daha edinip tapana. İkincisi, inatçı her zorbaya. Üçüncüsü, ruh sahibi bir canlının tasvirini yapanlara” der.” Hz. Ali (k.v.)'den,Resûlullâh (s.a.v.)'den şöyle dediği rivayet olunmaktadır: “İçinde köpek, resim ve cünüp kimse bulunan bir eve râhmet melekleri girmez.”(Ebû Davud)Hattabî (r.âleyh) bu hadîsin izâhında diyor ki:“Meleklerden murad rahmet ve bereket melekleridir. Hafaza melekleri değildir. Koruyucu ve yazıcı melekler hiçbir surette insandan ayrılmazlar.Yine denilmiş ki, hadîste zikredilen cünüp kişi ile namaz vaktini geçirmeksizin abdestini geciktiren kimse değil de; cünüp olunca yıkanmayan,boy abdesti almakta tembellik yapan ve bunu âdet haline getiren kimse murad olunmuştur.Çünkü Resûlullâh (s.a.v.) hanımlarıyla ayrı ayrı buluşur, en son buluşmasını müteakip yıkanırdı.Hz. Âişe (r.anhâ), Peygamberimiz (s.a.v.)'in bazen cünüb olduğu halde uyuduğunu söylemiştir.Köpeğe gelince; sırf zevk için edinilen köpekler kasdediliyor. Ama evi korumak veya av için veya hayvanları korumak için bakılan köpeklerin bir mahzuru yoktur.Tasvirlere gelince; ruh sahibi her resim buna dâhildir. İster dikilen putlar, büstler, heykeller,kabartmalar olsun, ister tavanlara, duvarlara asılan resimler olsun. İsterse elbiseler, perdeler üzerine işlenmiş olsun farketmez. Hadîste beyan edilen hüküm bunların hepsine şâmildir ve kaçınmak gerekir. Tasvirleri yok etmeye muktedir olan kimselerin, daha büyük bir fitne çıkmayacaksa, onları ortadan kaldırmaları vâciptir.”(İmâm Zehebî, Büyük Günâhlar, s.177-178)

    ÇOCUĞU ÖLEN MÜSLÜMANIN KAZANCI-23 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 29, 2025 2:43


    Ümmü Süleym (r.anhâ) şöyle dedi: “Bir gün Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in yanında bulunuyordum.Şöyle buyurdu: “Ey Ümmü Süleym! Müslüman bir anne-babanın üç çocuğu vefât ederse, Allâhü Teâlâ o çocuklara olan merhameti sebebiyle o anne babayı mutlaka cennete koyar. ”Bunun üzerine ben: “İki çocuğu vefât etse, yine cennete girerler mi?” diye sordum. “Evet, iki çocukları vefât etse yine cennete girerler.” Bu hadis-i şerifte, çocuğu ölen müslümanların gönül yaraları sarılmakta, acıları teskîn edilmektedir.Vaktiyle çocuğunu kaybeden böyle dertli bir baba, Ebû Hüreyre (r.a.) ile karşılaştı ve ondan, bu konuda Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'den duyduğu gönül ferahlatan bir müjde olup olmadığını sordu.O da Gönüller Sultanı (s.a.v.) Efendimiz'den duyduğu şu müjdeyi verdi: “Sizin çocuklarınız,cennette gönüllerince dolaşır, istedikleri saraya girip çıkarlar. O çocuklar âhirette anne ve babalarıyla karşılaşırlar, tıpkı benim senin şu elbisenin kenarından tuttuğum gibi onlar da anne ve babasının ellerinden tutarlar, Allâhü Teâlâ kendilerini hep berâber cennete koyuncaya kadar onların ellerini bırakmazlar. ”Anna babanın, kendilerinden önce âhirete gönderdikleri yavrular, orada anne ve babalarına sahip çıkacaklar ve onları cehennem ateşinden koruyacaklar. Çünkü Allâhü Teâlâ o küçük yavruları anne ve babalarından daha çok sevdiği için,onlara bu yetkiyi verecek, böylece hem onları,hem de anne ve babalarını sevindirecektir.Sultân-ı Enbiyâ (s.a.v.) Efendimiz bu müjdeyi önce üç yavrusunu âhirete yolcu edenler için vermiş, sonra iki çocuğu vefât edenlerin de bu güzellikten istifâde edeceklerini söylemiştir. Ancak bir çocuğunu âhirete şefâatçi olarak gönderenlerin de bu müjdeden nasiplenecekleri anlaşılmaktadır.Önemli olan, bu şuur ile onların acısına sabretmek ve bu sabırlarının mükâfatını Allâh (c.c.)'dan beklemektir.(İmâm Buhârî, Edebü'l-Müfred, c.1, s.187-189)

    KAİNATIN EFENDİSİ (S.A.V.)'İN ÜSTÜNLÜĞÜ-22 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 29, 2025 2:24


    Mahluklar içinde, ilk olarak Peygamber (s.a.v.)'in nuru ve ruhu yaratılmıştır. Allâhü Teâlâ, O (s.a.v.)'in ismini arşa, cennetlere ve yedi kat göklere yazmıştır. Peygamber (s.a.v.)'in ismini söylemekten başka vazifesi olmayan melekler vardır. Meleklerin Hz. Âdem (a.s.)'a karşı secde etmeleri için emir olunması, alnında Peygamber (s.a.v.)'in nuru bulunduğu için idi. Allâhü Teâlâ, bütün peygambere, Peygamber (s.a.v.)'in geleceğini; ayrıca ümmetinlerine, zamanına yetiştikleri takdirde, O (s.a.v.)'e inanmalarını emretmeyi bildirdi. Dünyaya geleceği zaman, çok büyük alametler görülmüştür. Tarih ve mevlid kitaplarında yazılıdır. Dünyaya geldiği zaman, göbeği kesilmiş ve sünnet olmuş görüldü. Dünyaya gelince, şeytanlar göğe çıkamaz, meleklerden haber çalamaz oldular. Dünyaya geldiği zaman, yeryüzündeki bütün putlar, tapınılan heykeller yüzüstü devrildiler. Beşiğini melekler sallardı. Beşikte iken gökdeki ay ile konuşurdu.Mübarek parmağı ile işaret ettiği tarafa meylederdi. Beşikte iken konuşmaya başladı. Çocuk iken, açıklarda gezerken, başı hizasında bir bulut da birlikte hareket ederek gölge yapardı. Bu hal, peygamberliği bildirilinceye kadar devam etti. Her peygamberin sağ eli üstünde nübüvvet mührü vardı. Peygamber (s.a.v.)'in ise, mübarek sırtı ortasında sol küreğe yakın, kalbi üzerinde idi. Önünde olanları gördüğü gibi, arkasında olanları dahi görürdü. Aydınlıkta gördüğü gibi, karanlıkta da görürdü. Tükürüğü, acı suları tatlı yaptı. Hastalara şifa verdi. Gözleri uyurken, kalbi uyanık olurdu. Ömründe hiç esnemedi. Mübarek teri, gül gibi güzel kokardı.(Mehmet Oruç, Kainatın Efendisi, s.194)

    RESÛL-İ EKREM (S.A.V.)'İ ZİYARET-21 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 29, 2025 2:11


    Resûl-i Ekrem (s.a.v.) hayatında nasıl ziyaret edilirdi ise ölümünde de aynı hürmetle ziyaret edilir. Hayatta olsa kendisine ne kadar yaklaşman icab ediyorsa, türbesine de o kadar yaklaş. Fazla sokulma. Hayatında iken huzurunda takınacağın edep ve terbiyeyi türbesinde de aynı şekilde muhafaza et. Duvarlara ve parmaklıklara sarılma, onları öpme. Zira bu gibi el etek öpmeler, duvar ve demire sarılmalar, yahudi ve nasrâni âdetidir. Bilmiş ol ki, O seni ve senin hâlini bilir. Getirmiş olduğun salat-ü selâm kendisine duyurulur.Cism-i şerifinin orada medfun bulunduğunu ve Allâh katındaki yüce mevkiini düşün. Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'den rivayet edilen bir hadiste: “Allâhü Teâlâ'nın kabrine bir melek müvekkel ettiğini ve getirilen salatü selâmı kendisine tebliğ ettiğini” haber vermiştir. Bu hadis kabrinin başında bulunmayıp dünyanın herhangi bir köşesinde bulunan müslümanın getirdiği salavat hakkındadır. O'na olan aşk ve şevkinden, memleketinden ayrılıp uzak mesafeleri katederek türbesinin başına gelenlerin salavatlarını öncelikle duyar. Sonra minberinin yanına gel ve Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in minberde Allâhü Teâlâ'ya ibâdeti teşvik eder şekilde hutbe irad etmekte olduğunu, muhacir ve ensarın, gözlerini oraya çevirerek dikkatle hutbeyi takip ettiklerini düşün ve kıyamet gününde Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'den ayrı kalmamayı, Allâhü Teâlâ'dan dile. İşte hacda kalbin vazifesi bunlardır.(İmâm Gazâlî, İhyâu Ulûmiddîn, c.3, s.768)

    SAFER AYININ İLK VE SON ÇARŞAMBA GÜNÜNDE OKUNACAK DUÂ (SELÂM ÂYETLERİ)-20 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 29, 2025 2:11


    E‘ûzü bi'llâhi mine'ş- şeytâni'r- racîm. Bi-smi'llâhi'r- rahmâni'r- rahîm. Selâmün ‘aleyküm ketebe rabbüküm ‘alâ nefsihi'r-rah-meh. Selâmün aleyküm bi mâ-sabertüm feni‘me ‘ukbe'd-dâr. Selâmün aleykümü'dhulû'l- cennete bi mâ-küntüm ta‘me-lûn. Ve selâmün ‘aleyhi yevme vülide ve yevme yemûtü ve yevme yüb‘asü hayyen. Ve's-selâmü ‘aleyye yevme vülidtü ve yevme emûtü ve yevme üb‘asü hayyen. Selâmün ‘aleyke se-estağfiru leke rabbî in-nehû kâne bî hafiyyen. Ve's-selâmü ‘alâ meni't-tebe‘a'l-hüdâ. Ve selâmün ‘alâ îbâdihî'l-lezîne'stafâ. Selâmün ‘aleyküm lâ-nebteği'l-câhilîn. Selâmün kavlen min rabbi'r- rahîm. Selâmün ‘alâ Nûhin fi'l-‘âlemîn, innâ kezâlike neczi'l-muh-sinîn, innehû min ‘ibâdine'l-Mü'minîn. Selâmün ‘alâ İbrâhîm, innâ kezâlike neczi'l-muhsinîn, innehû min ‘ibâdine'l-Mü'minîn. Selâmün ‘alâ Mûsâ ve Hârûn, innâ kezâlike neczi'l-muh-sinîn, innehümâ min ‘ıbâdine'l-Mü'minîn. Selâmün ‘alâ İlyâsîn, innâ kezâlike neczi'l-muhsinîn, innehû min ‘ibâdine'l-Mü'minîn. Ve selâmün ‘ale'l-mürselîn. Selâmün ‘aleyküm tıbtüm fe'dhulûhâ hâli-dîn. Selâmün hiye hattâ matla‘i'l-fecr.SAFER AYI DUÂSI“Allâhümme bârik fî şehri's-saferi va'htim le-nâ bi's-sa‘â-deti ve'z-zafer.”(Ömer Muhammed Öztürk, İbâdet Takvimi ve Duâlar, s.33-36)

    SAFER AYI NAMÂZI VE DUÂLARI-19 AĞUSTOS 2025 -MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 29, 2025 3:41


    Safer ayının ilk ve son çarşamba gecesi, gece yarısından sonra yeryüzüne inecek belâlardan Allâh (c.c.)'un izniyle korunmak için imsâkten önce dört rek‘at nâfile namâzı kılıp Fâtiha'dan sonra zamm-ı sûre olarak, birinci rek‘atte 17 “Kevser”; ikinci rek‘atte 5 “İhlâs”; üçüncü rek‘atte 1 “Felâk”; dördüncü rek‘atte 1 “Nâs” sûrelerini okuyup selâmdan sonra duâ edilecektir. Safer'in son çarşambasının gecesi veyâ gündüzü iki rek‘at namâz kılıp birinci ve ikinci rek‘atte Fâtiha'dan sonra 11'er “İhlâs” okunacak. Namâzdan sonra 7 def‘a istiğfâr edilecek ve el kaldırıp 11 def‘a Salât-ı Münciye ve sonlarında “inneke ‘alâ külli şey'in kadîr” okunacaktır. Bu duâlarda, “Allâhü Te‘âlâ'nın, kendimizi, âile fertlerimizi ve bütün Mü'minleri gökten inen, yerden gelen ve bütün belâlardan muhâfaza buyurması” için niyâz edilecektir. Yine Safer ayının son çarşamba gecesi veya gündüzü iki rek'ât namaz kılınıp, birinci rek'atta Fâtihâ'dan sonra 7 “Kadir”, ikinci rek'atta Fâtihâ'dan sonra 5 “Kevser” okunacaktır.SALÂT-I MÜNCİYE: “Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed. Salâten tüncînâ bihâ min cemî‘il ahvâl-i vel-‘âfât ve takdî lenâ bihâ cemî‘al hâcât ve tütahhirünâ bihâ min cemî‘i's-seyyiât ve terfe‘ûnâ bihâ a‘le'd-derecât ve tübelliğunâ bihâ aksal-gâyât min cemî‘i'l-hayrâti fi'l-hayâti ve ba‘de'l-memât.”SAFER AYININ İLK VE SON ÇARŞAMBA GÜNÜNDE OKUNACAK DUÂBi'smi'llâhi'r-rahmâni'r-rahîm “Allâhümme salli alâ Muhammedin abdike ve nebiyyike ve resûlike ve alâ âlihî ve bârik ve sellim. Alâhümme innî e'ûzü bike min şerri hâze'l yevmi ve min külli şirretin ve belâin ve beliyyetin-i'lletî fîhi ve yekûnü fî ‘ilmike yâ Dehru, yâ Deyhâru, yâ Keynânü, yâ Keynûnü, yâ Evvelü, yâ Ebedü, yâ Mübdiü, yâ Mu'îdü, yâ Ze'l-celâli ve ikrâm. Yâ Ze'l-arşi'l mecîdi ente tef'alü mâ türîdü. Allâhümma'hrüsnî bi-aynike'lletî lâ-tenâmü fî nefsî ve mâlî ve evlâdî ve dînî ve dünyâye'lletî'btelânî bi-suhbetihim bi-hurmeti'l ebrâri ve'l-ahyâri bi-rahmetike yâ Azîzü, yâ Ğaffâru, yâ Kerîmü, yâ Settâru, bi-rahmetike yâ Erhame'r Râhimîn. Allâhümme şedîdü'l kuvâ yâ Şedîdü, yâ Azîzü, yâ Kerîmü, yâ Kebîru, yâ Müteâlü! Zelleltü bi-ızzetike, cemî'ı halkike yâ Muhsinu, yâ Mücmilü, yâ Mütefaddilü, yâ Mün'imü, yâ Mükrimü lâilâhe illâ ente. Allâhümme yâ Latîfü letafte bi-halki's semâvâti ve'l-ardı ültuf binâ fî kadâike ve âfinâ min belâike ve lâ-havle ve lâ-kuvvete illâ bike bi-rahmetike yâ Erhame'r Râhimîne. Hasbüna'llâhü ve ni'mel vekîl lâhavle ve lâ-kuvvete illâ bi'llâhi'l Alîyyi'l Azîm. Ve sallallâhu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim.”(Ömer Muhammed Öztürk, İbâdet Takvimi ve Duâlar, s.31-35)

    AMCASI EBÛ TÂLİB'İN RESÛLULLÂH (S.A.V.)'E YARDIMI-18 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 29, 2025 2:30


    Resûlullâh (s.a.v.)'in amcası Ebû Tâlib; dedesi Abdulmuttalib'in vefatından sonra çocuk iken Resûlullâh (s.a.v.)'in bakımını üstlendi. Resûlullâh (s.a.v.) gençlik dönemine girdiği sıralarda amcası Ebû Tâlib ile birlikte ticaret yaptı. Daha sonra Hz. Hatice (r.anhâ)'nın ticaret işlerini yürüttü. Resûlullâh (s.a.v.) evleneceği zaman Hz. Hatice (r.anhâ) ile nişanlanmasını tebrik ederek Hz. Hatice (r.anhâ)'nin mehirini kendi malından verdi. Resûlullâh (s.a.v.)'e peygamberlik gelince Ebû Tâlib onu ciddi bir şekilde savundu. Onun bu duruşu kendisini İslâm tarihinde önemli bir şahsiyet yapmıştır. Ebû Tâlib, Resûlullâh (s.a.v.)'i tam manasıyla koruyan kişi olmuştur. Ebû Tâlib halkı arasında nüfuzu ve üstün yeri olan bir kimse idi. İslâm düşmanlarının onu çiğneyip Resûlullâh (s.a.v.)'e ulaşması mümkün değildi.Kureyş kâfirleri Ebû Tâlib'e gelerek ondan yeğenini susturmasını istiyor, putlarına hakaret edip dinlerine dil uzatmasına son verdirmesini istiyorlardı. Ebû Tâlib bu isteği kâbul etmemişti. Bir keresinde ona gelen heyet haykırarak şunları söylemişti: “Ey Ebû Tâlib! Sen içimizde şerefi ve yeri yüksek, aynı zamanda yaşı ilerlemiş birisin. Bizler kardeşinin oğlunun faaliyetlerine son verdirmeni istedik. Fakat sen bunu yapmadın. Bizler babalarımıza dil uzatılmasına düşüncelerimizin aptalca olduğunun söylenmesine asla sabretmeyeceğiz. Sen isteklerimizi yerine getirmezsen sana ve yeğenine saldıracağız. İki taraftan birisi mahvedilip yok olana kadar…” Ebû Tâlib'e yapılan bu tehdit bir fayda sağlamadı. O kesinlikle yeğenin tarafında yerini aldı. Onun şu şiiri onun durumunu anlatmaktadır: “Vallâhi onların hiçbiri ulaşamaz asla sana. Yer altına gömülüp yastık olmayınca toprak bana.”(Muhammed Mütevelli Şaravî, Cennetle Müjdelenen On Sahâbî, s.111-112)

    CİHADDA MAKSAT, İ'LAY-I KELİMETULLÂHTIR-17 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 29, 2025 2:49


    “Habibim! Ashâbın sana ganîmet mallarının hükmünü soruyorlar. Sen onlara hitaben: “Ganîmet malları ile ilgili işler ve hususlar Allâh‟a ve Resûlüne aittir.” de ki onlar ganîmet mallarının taksiminde kendi görüşlerinin dahli olmayacağını bilsinler. Sizler biribirinizle çekişmekten korkun. Allâhü Teâlâ‟dan korkun, aranızda olan fesâdı düzeltin. Eğer kâmil mü‟minler iseniz Allâhü Teâlâ‟ya ve Resulü‟ne itâat ediniz!” (Enfâl s. 1) Yani: “Resulü (s.a.v.), ganîmeti emre göre taksim eder, başka kimsenin görüşüne müracaat etmez!” diyerek taksimin sana mahsus olduğunu beyân et ki ashâbın taksim hususunda sana karışmasınlar. Cihâdın meşrû olmasının asıl maksadı i'lây-ı kelimetullahtır. Ganîmet malları ise İslâm Dini'ni muhâfaza ve müslümanları himâye için Cenâb-ı Hâkk tarafından ilâveten yapılan bir ikramdır. Bundan adına “Nefl (Nâfile)” denilmiştir. Ganîmetten faydalanmak bu ümmetin faziletlerindendir.Tefsirlere göre ayetin nüzûl sebebi, Bedir'de ele geçirilen ganîmetlerin Muhâcirlere mi yoksa Ensâr‟a mı ait olduğu konusunda ihtilâftır. Başka bir rivayete göre ise, Nebi (s.a.v.) emirleri üzerine başka bir görevde olup Bedir Savaşı'nda hazır bulunmayan üçü Muhâcirlerden beşi Ensâr'dan olan sekiz kişinin de ganîmet mallarından hisse almaları üzerine Nebi (s.a.v.)'in yaptığı taksimde isabet ettiğini beyân etmek üzere bu ayet nâzil olmuştur. Kısacası, Nebi (s.a.v.)'e tâbî olarak kumandanın ve müslümanların imâmının harbe teşvik hususunda bazı kimselere ganîmet mallarından diğerlerine göre daha fazla pay vermesinin câiz olduğuna, bir şeyin Cenâb-ı Allâh'a ve Resûlü (s.a.v.)'e mahsus olduğunu bilince Mü'minlerin tartışmaya cür'et etmemesine, hataların telafi edilmesi, düzeltilmesi gerektiğine, her emir ve konuda Allâhü Teâlâ ve Nebi (s.a.v.)'e itâat edilmesi gerektiğine ve bunların kâmil bir imânın şartlarından olduğuna bu ayet delil olmuştur.(Hz. Mahmud Sami Ramazanoğlu, Enfal Suresi Tefsiri, s.105)

    ALLÂH (C.C.) EHLİ OLANI NASIL ANLARIZ?-16 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 29, 2025 2:48


    Allâh (c.c.) dostlarıyla sık sık irtibat kurmalı ve onların meclislerinde çok bulunmalıdır. Böyle yapmak hem din işlerine güç verir hem de hayır ve berekete sebep olur. Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sana kendisi ile dünya ve ahirette kurtuluşa ereceğin, dinini güçlendiren bir şeyi bildireyim mi? İşte o, Allâhü Te'âlâ'yı ananların meclislerine devam etmendir. Yalnız kaldığın zaman da dilini Allâhü Te'âlâ'nın zikriyle devamlı meşgul tutmandır.” (Mişkat) Allâh ehli olanların kimler olduğunu araştırmak çok önemlidir. Allâh ehlinin alâmeti sünnete uymaktır. Çünkü Allâhü Te'âlâ Hazretleri, kendi sevgili Peygamber (s.a.v.)'ini ümmetin hidâyeti için örnek olarak göndermiştir. Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulmaktadır: “(Ey Resûlum) de ki: “Eğer siz Allâh'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allâh da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allâh çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (Âl-i İmrân s. 31) Kim Peygamberimiz (s.a.v.)'e tam bir şekilde uyarsa, o gerçekten Allâh ehlidir. Kim sünnete uymaktan ne kadar uzaklaşırsa, o kadar Allâh'a yakınlıktan da geri kalır.Tefsir alimlerinin yazdığına göre “Kim Allâhü Te'âlâ'yı sevdiğini iddia eder de Resûlullâh (s.a.v.)'in sünnetine karşı çıkarsa, işte o yalancıdır. Çünkü sevginin usulü ve aşkın kanununa göre, kişi birini sevdiğinde onun evini, kapısını, duvarını, avlusunu, bahçesini hatta köpeğini ve merkebini bile sever.” Özet olarak, bir kişinin Allâh dostlarından olduğu araştırıldıktan sonra, onunla ilişkileri geliştirmek, onu sık sık ziyaret etmek, onun ilminden istifade etmek, dinde yükselmeye sebeptir. Aynı zamanda bu Peygamberimiz (s.a.v.)'in bir emridir. Bir hadîste şöyle buyurulmuştur: “Cennet bahçelerine uğradığınızda bir şeyler elde ediniz.” Sahâbeler, “Ya Resûlallâh, Cennet bahçeleri nedir?” diye sorunca, “İlim meclisleridir!“ buyurdu.(Misvâk Neşriyât, Hakk Yolda Kılavuz Ömer Muhammed Öztürk)

    “TASAVVUF MÜZİĞİ” ÜZERİNE

    Play Episode Listen Later Aug 29, 2025 2:25


    Günümüzde kandil gecelerinde, kadın erkek karışık, hatta bazen cami avlularında “tasavvuf müziği” adı altında konserler verilmektedir. Asırlardır, kandil geceleri, Kur'an-ı Kerim ve mevlid okunarak, namaz kılınarak, fakir fukara sevindirilerek ihya edilirdi. Artık bunlar geride kalacakmış. Batı ile her konuda dinlerarası “hoşgörü” tesis ediyoruz ya, bunun için onlara dini açıdan da benzememiz, uyum içinde olmamız lazımmış. Madem ki onlar kilisede, ibadet olarak “kilise müziği” çalıyorlar, bizim de aynı gaye ile “tasavvuf müziği” çalmamız gerekiyormuş. Daha önce de, ilahiyatçı bir profesör yazısında, “Yirmi birinci yüz yılda yaşıyoruz, dinde de değişim şart. Bunun için Kur'an felsefeleşmeli, Kur'an tefsirleri yeniden gözden geçirilmelidir, zamana göre yeniden yorumlanmalıdır.Ben Londra'da kilisede, felsefe konuşmaları, Beethoven ve Mozart'tan örnekler dinledim. Resim sergileri izledim. Kilisede olanlar, camide de olmalıdır.” diyordu. Bütün bunlar, dinde reform yapılarak İslamiyetin protestanlaştırılması, kiliseye benzetilmesi gayretleridir. İbni Arabi (k.s.) Hz. Müsamere adındaki kitabında bir hadisi aktarıyor: “Bir zaman gelir ki, müslümanlar birbirlerinden ayrılır, parçalanırlar. Dinden uzaklaşıp, kendi düşüncelerine, görüşlerine uyarlar. Kur'an-ı Kerim'i mizmarlardan (çalğıdan) şarkı gibi okurlar. Sevap için değil, keyif için okurlar. Böyle okuyanlara ve dinleyenlere hiç sevab verilmez. Allâhü Teâlâ bunlara lânet eder, azap verir.” Dinimize göre, müzik ile ibadet, necasetin, idrarın zemzem ile karıştırılması gibidir. Dolayısıyla, samimi bir Müslümanın yapacağı iş değildir. Bu tür teşebbüsler, dine Hıristiyanların ibadetlerini sokarak İslamiyeti bozmak isteyen sinsi düşmanların, art niyetli kimselerin işidir.(Mehmet Oruç, Dinler Arası Diyalog)

    “TÜRKLERİ AYDA BİLİRDİK!”

    Play Episode Listen Later Aug 29, 2025 2:22


    Muhterem Ömer Öztürk anlatıyor: “Avrupalı'nın demokrat ve insan haklarına saygılı olduğuna dair senelerdir çok büyük propaganda yapıyorlar. Avrupalı, hâkimiyet sahasına tecavüz etmediğin müddetçe demokrat görünür. Hele bir onların hâkimiyet sahasına girmeğe teşebbüs edin de o zaman görün demokrasiyi, özgürlüğü… Biz lise üçüncü sınıftayken (Galatasaray Lisesi) bir gün derste Fransız edebiyatı hocası şöyle demişti: “Biz 16. asırda Türkleri, Osmanlıları aydan gelmiş adamlar zannederdik.” Ben parmak kaldırdım.Bizim okulda böyle şeyler serbestti. Fikir münakaşası yapılırdı. Elimi kaldırınca hoşlanmadı ama ne diyeceğimi de merak ettiği için: “Buyurun” dedi. Bunun üzerine şu tarihi bilgiyi naklettim ve sordum: “Fransa kralı Fransuva, 1525'te Şarlken'e esir düşmüştü. Avrupa devletleri ne yaptılarsa onu esaretten kurtaramamışlardı. En sonunda sizin kralınız Fransuva'nın annesi ve Fransız sarayı, krallarının esaretten kurtarılması için Kanuni Sultan Süleyman'dan yardım istemişti. Peki Kral Fransuva'nın annesi oğlunun kurtarılması için nereye müracaat etmişti? “Ay”a mı müracaat etmişti, yoksa Osmanlı sultanına, İstanbul'a mı müracaat etmişti?” “Sen zaten her zaman mevzu dışına çıkarsın” dedi. “Sizinki mevzu dışı olmuyor da neden benimki mevzu dışı oluyor? Siz dediniz ki biz Osmanlı'yı uzaydan gelmiş bilirdik, ben de sizin kralınızın annesinin Osmanlı'ya müracaatını sordum.Aya mı müracaatını yapmış, yoksa İstanbul'a mı, cevabını verin bunun. Burada mevzunun dışına çıkacak bir durum yok.” dedim. “Peki, söylediğiniz anlaşıldı. Buyurun yerinize oturabilirsiniz” dedi. Dışarıdan bakıldığında modern ve demokrat görünürler; ama gerçekte bunların hepsi masal. Kendi hâkimiyet sahalarına dokununca ne demokrasi tanırlar ne de insan hakları!”(Misvâk Neşriyat, Ömer Öztürk'ün Hayatı ve Hatıraları)

    ÖMER MUHAMMED ÖZTÜRK'Ü TANIYALIM-13 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 13, 2025 2:26


    Ömer Muhammed Öztürk, 13 Ağustos 1946'da Adana'nın Seyhan ilçesi Tepebağ Mahallesi'nde doğdu. Seyhan, daha sonra Adana'nın merkez ilçesi haline geldi. Doğumunda babası nüfus kaydını henüz Tarsus'tan Adana'ya naklettirmemişti. Onun için nüfus cüzdanında doğum yeri olarak “Tarsus” yazılıdır. Doğduğu seneyi rahmetli babası şöyle anlatır: “O sene benim için büyük fütuhata sebep oldu. Ömer'in doğduğu sene Üstadımıza bağlandık, O'nun evlâdı olduk. O sene hacca gittim, işin içine rüşvet girdiği için müteahhitliği bırakmak istiyordum. O sene müteahhitliği bıraktım, demir ticaretine başladım. “Ya Rabbi haramdan uzak duracağım ve kadınlarla muhatap olmayacağım bir iş nasip eyle”, diye duâ ederdim. Hakikaten demir ticaretine girdik ve uzun süre bu işi yaptık.” Babası, Mahmûd Sâmi (k.s.) Hazretleri'nin müridi olduğu için çocuğu ona götürmüşler. “Ömer olsun çocuğumuzun adı” buyurmuş ve bundan sonra da Mahmûd Sâmi (k.s.) Hazretleri'nin dizi dibinde ve onun terbiyesinde yetişmiştir. Bu kutlu başlangıçla birlikte 38 yıl süren beraberlik, Sâmi (k.s.) Hazretleri'nin son nefesine kadar devam etmiştir. 1980 yılında Mahmûd Sâmi (k.s.) Hazretleri, Ömer Öztürk'ü İstanbul'a tedâvi için gönderir. Ömer Öztürk, İstanbul'da iken bir gün Medine'de ev halkına sorar: “Ömer Öztürk nerededir?” Ev halkı da: “İstanbul'da efendim, siz gönderdiniz tedâvi için” diyorlar. “Yok, o şu anda Mekke'de bulunuyor, görev yeri O'nun Mekke” demiştir. Daha sonra hastalık hali zuhûr edince Hacı Anne, Sami Efendi (k.s.) Hazretleri'nin ağzından şu sözlerin döküldüğünü nakletmiştir: “Ömer Öztürk'ün yanımda olmasını çok isterdim. Son nefesimde Allâh (c.c.)'dan dilerim, inşallâh benim yanımda, başucumda bulunur.”(Misvâk Neşriyât, Hakk Yolda Kılavuz Ömer Öztürk)

    SÂMÎ (K.S.) EFENDİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI DÖNEME GENEL BAKIŞ-12 AĞUSTOS 2025-MEVLANA TAKVİMİ

    Play Episode Listen Later Aug 12, 2025 2:47


    Abdulhamid Han'ın tahttan indirilmesiyle başlayan süreçte, Osmanlı Devleti içeriden ve dışarıdan büyük darbelerle yıkılmış, 24 milyon km²'den sonra, 780 bin km²'lik bir alana sıkışmış memleketimizde İslâmî müesseseler de büyük ölçüde ortadan kaldırılmış, böylece dîni hayat ve dîni tedrîsat güçlü bir tırpan yemiştir. Tabii ki her şey Allâh Azimüşşân'ın takdiri ve müsaadesiyle gerçekleşmiştir. Cenâb-ı Hâkk: “İdareleri halk arasında belli zamanlara tâyin ettik” buyurmuştur. İnsanların camiye gitmekten korktuğu zamanlardan geçilmiş, Demokrat Parti döneminde ve sonrasında biraz rahatlama olduysa da müslümanlar için sıkıntılı şartlar ve özellikle dîni tebliğ vazifesini üstlenen kişiler için zorluklar devam etmiştir. Her şeye rağmen kalplerdeki îman sökülememiş, müslümanların sayısı azalmamış, aksine artmıştır. Sâmi (k.s.) Efendi Hazretleri 19. yüzyılın sonlarında doğmuş, yaratılıştan gelen hususiyetleri ve bağlı bulunduğu mânevî kaynağın yanında son Osmanlı müktesebâtından da istifâde ederek yetişmiş, etkisi Türkiye sınırlarını çok aşan ve 20. yüzyılın çoğunluğunu kapsayan bir irşad dönemleri olmuştur. Kendilerinin hayatı bu yönden de önem arz etmektedir. En zor şartlar altında bile İslâm'ın yaşanabilir olduğunu, Sünnet-i Seniyye'yi harfiyyen yaşamanın her asırda mümkün olduğunu yaşantılarıyla ispat etmişlerdir. Muhterem Ömer Muhammed Öztürk, otuz yıla yakın Sâmi (k.s.) Efendi Hazretleri'nin hizmetini görmüş, herkesin umre ziyareti sandığı bir yolculukla Hz. Sâmi (k.s.)'un hicret yoldaşı olmuş, nihayet kendisine vasiyet yapılmış, techiz ve tekfin kendisine havale edilmiştir. Hz. Sâmi (k.s.), herkesin aklına kazımak istercesine 1976'dan 1984'e kadar aile içinde ve ihvân huzurunda defalarca şöyle buyurmuşlardır: “Ömer Öztürk benim en emin ihvânımdır. Kendisi mânen vazifelidir. İhvâna kılavuzdur.”(www.esaderbili.com)

    Claim Mevlana Takvimi

    In order to claim this podcast we'll send an email to with a verification link. Simply click the link and you will be able to edit tags, request a refresh, and other features to take control of your podcast page!

    Claim Cancel