POPULARITY
Categories
13 Haziran Cuma günü çıkan yazım özetle şöyle bitiyordu: “İran, yaşanan gelişmeleri psikolojik harp/sinir harbi olarak görüyor ama yanılıyor. Gelişmeler sinir harbinden sıcak çatışmaya evriliyor.” Yazının mürekkebi kurumadan İsrail, İran'a saldırdı. Peki, İran bunu öngöremedi mi? Neden karşılık veremedi? Onu anlatacağım. O gece Türk hava sahasında neler yaşandığına ilişkin kulisleri de aktaracağım. Ancak önce birkaç hususu vurgulamam gerekiyor.
Soykırımcı İsrail, İran'a da saldırarak dünyayı savaşa sürüklüyor. İddialı, abartılı, iç karartıcı bir cümle kurduğumu düşünebilirsiniz. Ancak bazen hislerimiz, sezgilerimiz sürüklenmekte olduğumuz gerçekliklerin temsilleri olabilirler. İki dünya savaşı öncesinde olduğu gibi ahmaklık sessizce değil, trampetler ve borazanlar eşliğinde tam tekmil yürüyüş halinde.
(Videoda adı geçen hiçbir ürün ile Disket Kutusu arasında ticari bir anlaşma bulunmamaktadır.)2025 belki GTA 6'nın çıkışını göremeeyecek olabilir. Ancak bu yıl hem çıkmış hem de yolda olan oyunlarıyla adeta bir efsaneye dönüşecek gibi. Bu videoda hem bu yılı hem de 2026'nın aklımızı uçuran oyunlarını konuştuk. The Alters'dan Dying Light'a, Silent Hill f'ten Onimusha'ya ne varsa mercek altına aldık!Sizin "ben onu bunu bilmem kardeşim, sadece onu bekliyorum" dediğiniz oyun hangisi?
Çoğu insan gibi siz de Bitcoin ile ilk karşılaştığınızda "Bu asla çalışmaz" diye düşündüyseniz, yalnız değilsiniz. Bitcoin'i anlama yolculuğu genellikle ilk başta reddetme ile başlar. Ardından gelen "Neden hala ölmedi?" sorusu ve nihayet "Bu ilginçmiş..." diyerek baş aşağı atladığınız Bitcoin tavşan deliği süreci başlar.Bu tavşan deliği, M.C. Escher tablosuna benzeyebilir; ilk bakışta kafa karıştırıcıdır. Ancak bu kafa karışıklığının iki temel sebebi var: Bitcoin'in aşırı disiplinlerarası yapısı (kriptografi, bilgisayar bilimi, oyun teorisi, ekonomi ve çok daha fazlası) ve karmaşıklığı. Bilgisayar biliminden finansa, tarihten psikolojiye kadar birçok farklı alandan gelen insanların aynı sonuca ulaşması ilginçtir: Bitcoin geleceğin parası.Peki Bitcoin'in kendi yolculuğu nasıl ilerliyor? "Sıfırdan Bire" bir buluş olan Bitcoin, dijital kıtlığı mümkün kıldı. Bu yolculuk üç aşamada incelenebilir: Yokluk, Varlık ve Değer Kazanma. Bitcoin'in değeri, onun "NgU (Number Go Up)" teknolojisi için kritik öneme sahiptir ve ebedi bir geri bildirim döngüsünü tetikler.Analizler, Bitcoin'in bir döngüsel doğası olduğunu gösteriyor. Fiyat, benimseme, gelişim, madencilik gibi birçok yönü dalgalar halinde ilerler. Farklı anlatılar (e-nakit, sansüre dayanıklı e-altın, finansal varlık vb.) ve modeller (Stock-to-Flow, HODL Dalgaları) bu aşama ve dalgaları tanımlar.Bitcoin topluluğu da sürekli gelişen, yaşayan bir sistem gibidir. Düğümlerin veriyi doğruladığı gibi, bitcoiner'lar da anlatıları ve zihinsel modelleri doğrulamaya çalışır. Bu ortak bilgi birikimi ve anlayış, bir Schelling Noktası'na benzetilebilir.Bitcoin tavşan deliği sonu olmayan bir yolculuktur; sürekli evrilen bu sistemi tam olarak anlamak belki de imkansızdır.Nihayetinde, eğer başarılı olursa, Bitcoin'in internet ve elektrik gibi arka plana çekilmesi, herkes tarafından kanıksanması beklenir. O gün geldiğinde, "bitcoiner" olarak tanımlanmaya gerek kalmayacak; bu, Bitcoin'in Omnipresent (Her Yerde Var Olma) aşaması olacaktır.Kaynak
Savaş sanatı üzerine dünyanın en ünlü bilgelerinden Sun Tzu der ki: “Savaşlar müttefikliklerle kazanılır ve kaybedilir.” Ben buna bir ekleme yapmak istiyorum: Müttefiklikler, güçlü olduğunuz zaman kurulur. Bütün dünyanın da bildiği gibi İsrail haydut bir devlettir. Ancak bu devlet aynı zamanda açık bir terör devletidir. Gözünü kırpmadan 60.000 sivili, on binlerce çocuğu, kadını ve hastayı öldürmektedir. Burada insanlıktan, insanların oluşturduğu bir hukuktan, ahlaktan, erdemden ve insanı insan yapan değerlerden bahsediyoruz. Ancak İsrail'deki haydut rejim bu değerlerin hiçbirine sahip değildir.
Pazar günü Umman'da ABD-İran nükleer müzakerelerinin yeni ayağı toplanacaktı. Ancak çarşamba ve perşembe günü Washington, “bir tıkanma noktasına gelindiğini, ilerlemenin zorlaştığını” söyledi. Hemen ardından, bölgedeki güvenlik mahfillerini tereddütlü bir alarma sürükleyen uyarılar gelmeye başladı… En belirgin ipucu, bölgedeki Amerikan misyonlarında acil görevi olmayanların ve ailelerin bulundukları ülkelerden ayrılması ikazıydı. Yani İsrail saldırısından evvel iki ipucu vardı ortada, görüşmelerin çıkmaza girdiği ve tahliye duyuruları. Perşembe günü CENTCOM komutanının Tel Aviv'e gideceği, ardından da bu ziyaretin iptal edildiği haberi geldi. Bir hareketlilik vardı ama kimse bu çapta saldırının gelebileceği konusunda herhangi öngörüde bulunmuyordu…
Dünya bir krizden geçerken yazılmış bu içten mektup, Bitcoin ve onun etrafındaki tutkulu topluluğa duyulan derin bir iyimserliği yansıtıyor. Geleneksel sistemlerin kırılganlığı ortaya çıkarken, Bitcoin'in getirdiği sarsıcı yeniliğin ne kadar hayatî önem taşıdığı vurgulanıyor. Farklı alanlardan parlak zihinleri bir araya getiren bu fikir, sadece bir teknoloji değil, aynı zamanda bireysel özgürlük ve egemenlik için verilen küresel bir mücadelenin merkezinde yer alıyor.Metin, Bitcoin'in kimseye ihtiyacı olmadığını, ancak değişen dünyada bizim ona her zamankinden daha çok gereksinim duyduğumuzu net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu yolda ilerlerken, fikir savaşında kaybetmemek için uyanık kalmak, inşa etmek, eğitmek ve tartışmak şart. Kötü niyetli aktörler ve sistemin devamından çıkar sağlayanlar, Bitcoin'i baltalamak ve özgürlükleri kısıtlamak için çabalayacaklar. Ancak mektup, onların yanıldığına olan sarsılmaz inancı ifade ediyor.Bu bir sprint değil, uzun soluklu bir maraton. Bitcoin'in potansiyelini tam olarak gerçekleştirmek, alternatifler inşa etmek ve tiranlığa boyun eğmemek için topluluğun birlikte hareket etmesi gerekiyor. Kod yazarak, yazarak, öğreterek veya sadece sahip çıkarak katkıda bulunmak mümkün. Bitcoin'in zamanı geldi ve bu zorlu ama umut dolu yolculukta, bu fikir için mücadele eden herkes birleşiyor.Kaynak
Allâh (c.c.) dünyayı yarattıktan sonra yeryüzünde insana hizmet etmesi için ona hayatın sürekliliğini bahşetmiş; insanın hayatın anlamını kavramasını sağlamıştır. Dünya hayatı, dünyaya gelmeden önce melekut (zerreler) aleminde olan insanın Allâh (c.c.)'a karşı sevgisinin imtihanıdır. Allâh (c.c.)'un yeryüzünde yarattığı her şey ona boyun eğmektedir, isyân edemezler ve daima Allâh (c.c.)'u tesbih etmekle meşguldürler. Allâh (c.c.) yarattıktan sonra sadece insanlara ve cinlere irade hürriyeti vermiştir. Bu konuda Cenâb-ı Hâkk şöyle buyurmaktadır: “Biz emâneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, sorumluluğundan korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o; çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab s. 72) Demek ki dünya hayatı bütün bu nimetleri kendisine bahşeden Râbbine karşı insanın sevgisinin imtihanından başka bir şey değildir.Allâh (c.c.) yeryüzünde her şeyi insana musahhar kıldıktan sonra onun yeryüzünde rahat bir şekilde yaşayabilmesi için bir program hazırlamış, emirler ve yasaklar koymuştur. Allâh (c.c.) şunu yapın bunu yapmayın şeklinde helaller ve haramlar şeklinde sınırlamalar getirmiştir. Bunu insanoğlunun bedbahtlardan olmaması için yapmıştır. Dünya hayatı sona erdikten sonraki aşamada, insanın kıyamet günü tekrar diriltileceği güne kadar bulunacağı yer olan berzâh alemi gelmektedir. Berzâh aleminin kendine özgü kanunları vardır ki biz bunun hakkında fazla bir bilgi sahibi değiliz. Ancak şunu biliyoruz ki insan berzâh alemindeyken gayb alemini müşâhede edecektir. İnsanın beşeri özelliği kaybolup seçme hürriyeti yok olunca boyun eğecek, gözündeki perdeler kalkacak ve gayb alemini görmeye başlayacaktır. Allâh (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “And olsun ki sen bundan önce gaflette idin. Biz senin perdeni kaldırdık, bugün artık gözün keskindir, denir.” (Kaf s. 22)(Muhammed Mütevelli Şaravî, Kuran'da Kıyâmet Sahneleri, s.11-12)
Melbourne Üniversitesi'nin yeni araştırmasına göre, sosyal medya Otizm ile ADHD yani dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu arasındaki çizgiyi yeniden şekillendiriyor. İnternet gruplarında giderek daha fazla sayıda insanın bu iki rahatsızlığın yani hem ADHD hem de otizme sahip olduğunu tespit ettiği belirtiliyor. Ancak araştırmacılar, uzmanlar ve savunucular, bu iki rahatsızlığının birlikte ortaya çıkabileceği konusunda uyarıyor ancak tedavilerinin ayrı ayrı tedavi edilmeleri gerekiyor.
Dünya bildiğiniz ve sevdiğiniz gibi değil. İçinden geçtiğimiz bu an, eski dünya ile virüs sonrası dünya arasındaki o kırılma noktasını işaret ediyor. Küresel sistemlerimizin kırılganlığı acı verici şekilde ortaya çıkarken, merkeziyetçiliğin ve tepeden yönetimin getirdiği finansal ve toplumsal sorunlarla yüzleşiyoruz. Karmaşık sorunları çözmek için eski, kırılgan ve hata noktalarıyla dolu "eski sistemler" yetersiz kalıyor.Artık yeni bir düşünce biçimi şart. Virüs sonrası dönemin araçları şeffaf, açık ve özgürleştirici olmalı. Kapı bekçileri ve sansür, sorunları çözmek yerine daha da kötüleştirecek. Bitcoin, internet, açık kaynak yazılımlar, vatandaş gazeteciliği gibi yeni araçlar ve anlayışlar, kırılgan sistemlerden uzaklaşıp daha sağlam ve hatta anti-kırılgan yapılar inşa etmemizi sağlayacak.Bu geçiş kolay olmayacak; gelecek karanlık ve engebeli olabilir, özellikle de yalnızca eski dünyayı biliyorsanız. Ancak karmaşık sorunlar için aşağıdan yukarıya, organik çözümlerin ortaya çıkmasına ihtiyacımız var. Kişisel özgürlükleri korumak ve kişisel sorumluluğu teşvik etmek her zamankinden önemli. Bu podcast, bu zorlu geçişi, yeni araçları ve yeni düşünce biçimini anlamanıza yardımcı olmayı amaçlıyor. Fragile (kırılgan), Robust (sağlam) ve Anti-Fragile (anti-kırılgan) sistemler arasındaki farkı ve neden değişimin kaçınılmaz olduğunu keşfedin.Kaynak
Dünyanın yaşadığı son pandemi olan COVID-19 pandemisinin resmî ilanının üzerinden beş yıldan fazla zaman geçti. Bu tür kriz dönemleri, sistemin bağrında taşıdığı çelişkileri tüm çıplaklığıyla görmemize olanak sağlar. COVID-19 pandemisi de sağlık sisteminin çelişkilerini görünür kıldı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), pandemi döneminde zengin ülkelerin aldıkları yüz kızartıcı tutumların olası yeni bir pandemi durumunda tekrar yaşanmaması için yaklaşık dört yıldır bir Pandemi Anlaşması üzerinde çalışıyordu. Geçtiğimiz günlerde DSÖ, Pandemi Anlaşması taslağının üye ülkelerce kabul edildiğini müjde olarak duyurdu. Oysa zengin ülkelerin tutumunda bir değişiklik yok, hâlâ ellerindeki olanakları kârlarını sürdürmek için dünyayla paylaşmak istemiyorlar.COVID-19'a karşı herhangi bir etkili ilacın olmadığı, vakaları tespit etmek için yaygın testin yapılmadığı, izolasyon ve karantina tedbirlerinin alınmadığı, hastane servis ve yoğun bakım yataklarının yetmediği bir anda aşı, çok kritik bir yerde duruyordu. Ancak aşı üretimi, aynı ilaç üretimi gibi ne yazık ki dev ilaç şirketlerinin tekelindeydi ve fikrî mülkiyete (patente) tabiydi. DSÖ, Mayıs 2020'de ilaç şirketlerine aşının daha erken sürede bulunabilmesi ve yaygın şekilde üretilebilmesi için COVID-19 virüsü hakkında elde ettikleri bilgileri tüm dünyanın kullanımına açma çağrısı yapmış ancak tek bir ilaç şirketi bile bilgi paylaşmamıştı. Ayrıca COVID-19 aşıları üzerindeki patentin kaldırılması girişimleri de sonuçsuz kalmıştı.Aşılar daha bulunmadan önce zengin ülkeler nüfuslarından katbekat fazla aşıyı sipariş etmiş, aşı bulunduktan sonra da aşı milliyetçiliği yaparak aşıları depolamıştı. İlaç şirketleri aşı almak isteyen ülkelerden fahiş fiyatlar talep etti. Böylece yoksul ülkeler çok geç bir zamanda aşıya ulaşabildi. Resmî rakamlara göre dünya çapında toplam 7 milyondan fazla insan COVID-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Bunların yaklaşık 5 milyonu, ölümden korumada yüksek başarıya sahip aşılar uygulanmaya başladıktan sonraki dönemde gerçekleşti. Ne yazık ki milyonlarca insanı, aşı ile önlenebilir bir hastalıktan kaybetmiş olduk.Mevcut Pandemi Anlaşması taslağı üzerinde uzlaşılamayan maddeler, COVID-19 pandemisinde uzlaşılamayan kritik başlıklarla aynı içerikte. Zengin ülkeler, olası bir pandemi durumunda hastalık kaynağına ve ilaç/aşı geliştirme teknolojisine dair bilgileri dünya ile paylaşmak, DSÖ'ye üye ülkelere yaptırım uygulamasına olanak tanıyacak yetkiler vermek, yoksul ülkelerin ihtiyacı olan ilaçları ve aşıları tedarik etmek ve oluşturulacak pandemi fonuna katkı sunmak istemiyorlar. Peki, bunları neden istemiyorlar? Çünkü kârlarından olmak istemiyorlar. Dünyanın sağlığını ve insanların ölmesini umursamıyorlar.COVID-19 pandemisinde dünya çapında sermaye sınıfının tutumu insan sağlığını korumak yönünde değil, kârlarını korumak yönünde olmuştu. Üretimi, pandeminin ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürmemekte ısrar ettiler. Özel hastaneler tamamen ücretsiz sunmaları gereken hizmetlerden fahiş ücretler talep etti. Sermaye dostu hükümetler de virüsün yayılmasını engelleyecek halk sağlığı tedbirlerini ciddiyetle uygulamadı ve sürdürmedi. İşçileri, emekçileri hiçbir önlem almadan çalışmaya yolladılar.Pandemiye karşı hazır olmayı, sağlık alanında alınacak tedbirlerle sınırlı görmek yanlış bir tespit olur. Çünkü pandemiyle mücadelede halk sağlığı tedbirlerinin uygulanmamasının esas nedeni, amacı yalnızca kâr etmek olan kapitalist üretim ilişkileridir. Üretimi, kâr için değil, insanlığın ihtiyaçları için yapmak gerekiyor. Dolayısıyla bunu gerçekleştirmek için işçi sınıfı ve onun müttefikleri mevzilerini bugünden güçlendirmeye başlamalıdır. Özelleşen sağlık sistemini kamulaştırmayı, üretimden gelen gücümüzü kullanarak üretimi dönüştürmek için işyerlerimizde sınıf mücadeleci sendikalarda örgütlenmeyi önümüze bir hedef olarak koymalıyız. Ancak böyle bir hedefle yürüteceğimiz mücadeleyle bir sonraki pandemiye hazır girmemiz mümkün olacaktır.
Bir halk neden isyan eder? Aslında herhangi bir sebep olabilir bu. Bardağı taşıran son damla misali… Gezi'de olduğu gibi ağaçların kesilmesine karşı çıkanların çadırlarının yakılması ya da 19 Mart'ta olduğu gibi seçilmiş bir belediye başkanının, müstakbel bir cumhurbaşkanı adayının siyasi bir operasyonla içeri atılması bardağı taşırabilir. Halk sokağa dökülebilir. İktidara bakarsanız bunlar hep dış güçlerin işleridir. Kişi kendinden bilir. Kendileri Amerika'dan aldıkları talimatla hocalarını terk edip yine Amerika'dan aldıkları icazetle iktidar oldukları için kendi iktidarlarını tehlikede gördüklerinde de hemen “dış güçler” diye feryada başlarlar. Oysa her şeyin sebebi kendileridir! Bardak taşınca sadece iktidar halkın karşısına çıkmaz. İktidara karşı olsa da düzene sonuna kadar bağlı olan düzen muhalefeti de rolünü oynamaya başlar. Halkın isyanını soğutur, böler, saptırır. Sebep onlardır, çözüm ise bizdedir. Emekçi halktadır!Emekçi halk kendi gündemine sahip çıkmalı ve bu gündemi siyasetin merkezine taşımalıdır. Çünkü bardağı taşıran son damlanın ne olduğu kadar, bardağın nasıl dolduğu da önemlidir. Türkiye işçi sınıfı için bardak, işsizlik ve yoksulluk ile ağzına kadar dolmuş durumda. Bunun da sebebi iktidarın emperyalist para babalarına, yerli ve yabancı tekellere hizmet eden, sermayeye dost, işçiye düşman politikaları. Ekonomiyi teslim ettikleri İngiliz Mehmet'e (kendisi resmen İngiliz vatandaşıdır) Orta Vadeli Program diye bir kemer sıkma programı hazırlatıp kemeri işçi sınıfının boynuna taktılar, sıktıkça sıkıyorlar.İşte rakamlar! TÜİK'in resmî rakamları ile atıl işgücü oranı yani gerçek işsizlik oranı yüzde 32,1'e ulaştı ve rekor kırdı. Pandemi döneminde dahi bu rakam en fazla yüzde 30'a (Ocak 2021) çıkmıştı. Bugün her üç kişiden biri işsiz! Vestel'in krizin faturasını işçiye çıkartmak için 2.000 işçiyi işten atma planı kamuoyunda ses getirdi. Ancak hâlihazırda sanayide fabrikalar onar onar, yüzer yüzer işçi çıkartıyor. İşsizler ordusu büyüdükçe patronlar işten çıkarma tehdidiyle çalışanlar üzerinde terör estiriyor. Çıkartılan işçiler yeniden iş bulmakta zorlanıyor. Bir şekilde iş bulduklarında ise eski işlerindeki ücret ve sosyal hakların altında şartlara, çoğu zaman da asgari ücrete mahkûm oluyorlar.Asgari ücret bu ülkede açlık ücreti demek. Yılın ilk 5 ayında açlık sınırı 25.092 lira, yoksulluk sınırı 81.734 liraya yükseldi. Bekar bir işçinin yaşam maliyeti ise 32.463 lira. Bunlar Mayıs ayı rakamları. Mevcut enflasyonla yıl sonuna kadar açlık sınırı 30 bin lirayı, yoksulluk sınırı 100 bin lirayı aşacak, bekar bir işçinin yaşam maliyeti de 40 bin lirayı bulacak. İşte böyle bir ortamda işçi sınıfımız asgari ücret adı altında 22.104 liralık açlık ücretine mahkûm edilmiş durumda. Hâliyle ve haklı olarak işçiler, Temmuz'da asgari ücrete zam bekliyor. İktidarın tutumu belli! İngiliz Mehmet “kemer sıkmaya devam” diyor. Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan “daha erken” diye top çeviriyor. Sürpriz yok. Ama düzen muhalefetine de dikkat! Özgür Özel mitinglerde asgari ücrete zam nutukları atarken sermayeyi ürkütmemek için CHP'nin sözde emek komisyonu başkanı Gamze Taşcıer devreye giriyor: “Yükü sadece işverene bırakırsanız bu ekonomik ortamda işverenin bunu kaldırabilmesi mümkün değil!” Vermeyecekler! Almak için örgütlü mücadeleye! Unutma, sadece sendikalı olursan iş güvencesini savunabilirsin ve açlık ücretini reddedebilirsin! Devletten vermesini beklemeyeceğiz, örgütlü mücadeleyle patronlardan teker teker, söke söke alacağız! Devlete de gücün işçide olduğunu ancak böyle gösterebiliriz. Bardak doldu taştı! Emekçi halk isyanlarda ama bize işçi iktidarı gerek! Ancak işimiz için patronların karşısına birlik olup çıkarsak, ancak her lokmamız için birlikte savaşarak işçi iktidarının yolunu açabiliriz. İşçi düşmanı Orta Vadeli Programı çöpe atmak, İngiliz Mehmet'e “go home” demek için işçiler siyasete! Memlekete iş, aş, hürriyet getirmek için öncü işçiler göreve, Devrimci İşçi Partisi'ne, örgütlü mücadeleye!
Yahudi felsefesinin İslami entelektüel çevreyle en yoğun etkileşimde olduğu dönemde İslam kelamcıları ve filozoflarından etkilenmiş olan Maimonides'in kurbanla ilgili yaklaşımlarında İslam'ın kurban anlayışının izlerini bulmak mümkün. Ancak bunu sonradan gelen bir din olarak İslam'ın Yahudi teolojisi üzerindeki etkisi olarak kabul edebileceğimiz gibi kökeni bir tevhid dini olan Yahudiliğin içindeki doğruların yeniden keşfi olarak da kabul etmek mümkün.
Google I/O 2025'te duyurulan yapay zeka odaklı yeni arama motoru özellikleri SEO dünyasında büyük yankı uyandırdı. Bu bölümde Google'ın aramayı nasıl yeniden tanımladığını, AI Overviews gibi devrimsel yeniliklerin SEO stratejilerine nasıl yön verdiğini ve dijital içerik üreticilerinin bundan sonra nelere dikkat etmesi gerektiğini detaylıca ele alıyoruz.Google I/O 2025'te Neler Duyuruldu?Etkinlikte Google Arama'nın geleceğine dair birçok önemli yenilik tanıtıldı. Artık yapay zekâ destekli özet kutuları (AI Overviews), görsel-sesli-metin aramayı birleştiren multimodal search yapısı ve kişiselleştirilmiş arama sonuçları hayatımıza giriyor. Bu gelişmeler kullanıcı deneyimini kökten değiştirirken, klasik SEO kurallarını da zorluyor.AI Overviews SEO'yu Nasıl Etkiliyor?Google artık birçok sorguda direkt yanıtı arama sonucunda gösteriyor. Bu durum bilgi içeriklerinin tıklama oranlarını düşürebilir. Ancak burada fırsatlar da var: Özet kutulara girebilecek kadar kaliteli içerikler üretmek, görünürlüğü artırmanın yeni yolu haline geliyor.Yeni Dönemin SEO StratejileriBu güncellemelerle birlikte artık içeriklerde şu unsurlar daha kritik hale geliyor:• Net ve doğrudan cevap veren bölümler• Kullanıcının niyetini anlayan yapılar• Liste, tablo, kısa özet gibi snippet uyumlu formatlar• Görsel ve videoya dayalı içeriklerin SEO'ya entegre edilmesiYapay Zekâ ile İçerik ÜretimiAI ile içerik üretimi kolaylaştı ama kalite hâlâ birincil öncelik. Google, insan dokunuşu olan, güvenilir ve özgün içeriklere değer veriyor. AI araçları destek olarak kullanılırken içeriklerin hala uzmanlık ve deneyim barındırması bekleniyor.Kullanıcı Deneyimi Artık SEO'nun KalbindeSıralamalar artık sadece teknik faktörlere değil, kullanıcı deneyimine de bağlı. Sayfa hızı, mobil uyumluluk, içeriğin okunabilirliği ve sayfa içi gezinme gibi unsurlar daha da değerli hale geldi. SEO'nun yeni tanımı aslında “Search Experience Optimization” oluyor.Sonuç ve ÖnerilerGoogle I/O 2025 ile SEO'nun yönü değişiyor. Bu değişimi tehdit olarak görmek yerine fırsata çevirmek mümkün. İçerik kalitesini artırmak, yapay zekâya uyum sağlamak ve kullanıcı odaklı düşünmek önümüzdeki sürecin kazananlarını belirleyecek.Bu bölümü dinledikten sonra SEO stratejilerinizi gözden geçirecek ve geleceğe daha hazırlıklı olacaksınız. Sorularınız veya danışmanlık talepleriniz için bana @frktprk Instagram hesabımdan ya da faruk@joykek.com adresinden ulaşabilirsiniz.Spotify'da Türkiye'de Dijital Pazarlama'yı takip etmeyi ve bu bölümü paylaşmayı unutmayın!
Kimsenin elinde sihirli değnek yok. Yeni dünya düzeninin ilk büyük konvansiyonel savaşı bu. Bir milyondan fazla kişi öldü. Ateşkesi sağlamak, barış şartlarını oluşturmak ve bunu imza altına almak için çetin ve sabırlı bir mücadele gerekiyor. Tarafların talepleri arasında uçurum var. Bu makas konuşmadan kapanmaz. Türk diplomasisinin İstanbul'da yapmaya çalıştığı şey tam da bu: Tarafları konuşturarak barışı mümkün kılmak. Bunun için geçilmesi gereken merhaleler var. İstanbul'da 16 Mayıs ve 2 Haziran'da yapılan müzakereler bunun parçasıydı. Ancak müzakereler, bu yolun ne kadar çetrefilli olduğunu da gözler önüne serdi. İlk turda yaşanan tartışmalarla ilgili bazı bilgileri paylaşmıştık. İkinci tur müzakerelerle ilgili yeni yansımalar ortaya çıkıyor. Aktaralım…
“Yeni Anayasa” gündemi istibdad cephesinin mevcut Anayasa'yı hiçe sayan baskıcı ve keyfi uygulamaları dolayısıyla ciddi bir itibar sorunu yaşamakta. Bu sorunu aşmak için MHP, mecliste bulunan 16 siyasi partinin tamamının temsilci vereceği 100 kişilik bir komisyon önerisi ile öne çıktı. İnisiyatifi tamamen elinde tutmak isteyen Erdoğan ve AKP cenahından bu önerinin kuşkuyla karşılanması gayet doğaldı ve öyle de oldu. Öte yandan 100 kişilik komisyonun “Yeni Anayasa” tartışmasına meşruiyet sağlamaya yönelik bir müsamereden öte anlam taşımayacağı, nihayetinde meclis aritmetiğinin ve çok daha önemlisi yarı-askeri rejim içindeki silahlı güç dengelerinin belirleyici olacağı açık. Aksini düşünmek safdillik olurdu. Ne var ki burjuva demokrasisine dair kökleşmiş yanılsamalar ve “tek adam rejimi” illüzyonu dolayısıyla sosyalistlerden gelen olumlu tepkiler, MHP'nin müsameresinin alıcısının olacağını düşündürüyor. Belli ki “Yeni Anayasa” sürecine dair solda da tartışma platformları açıldığına tanık olup alternatif anayasa önerileri duymaya başlayacağız. Oysa doğru politika Yeni Anayasa tartışmasına soldan dahil olmak değil bu gündemin arkasındaki sınıfsal çıkarların teşhir edilmesi ve Yeni Anayasa gündeminin dayatılmasının reddedilmesidir. Anayasa tartışmasının gerçek yüzüYeni Anayasa gündeminin Erdoğan'ı üçüncü dönemde yeniden başkan seçtirmeye odaklandığı, diğer her şeyin buna tabi olduğu düşüncesi tamamen yanlıştır. Tam tersi doğrudur. Yeni Anayasa gündemi sömürgeci burjuvazinin yayılmacı çıkarlarına bağlıdır ve bu doğrultuda yürütülen açılım sürecinin gerekleri tarafından belirlenmektedir. Devrimci İşçi Partisi 2023 yılındaki 7. Kongresi'nde bunu önceden ve çok açık biçimde tespit etmiş bulunuyor: “Anayasa tartışmasındaki esas stratejik yön tekelci sermayenin yayılmacı çıkarlarındadır. Bu çıkarlar resmî ideolojinin ‘yurtta sulh cihanda sulh' sloganında ifadesini bulan ulusal sınırlar içinde kalarak emperyalist dünya sistemine entegrasyon politikasının aşılmasını gerektirmektedir. Bu dış politika eğilimi 12 Eylül sonrasında giderek şekillenmiş kendini 2. Cumhuriyet tartışmalarında ortaya koymuştur. AKP'li yıllarda ise bu tartışma ‘sivil anayasa' kod adıyla piyasaya sürülmüştür. Bu yöneliş Türkiye'nin millî sınırlarının sadece fiilen değil resmen de genişletilmesine uygun şekilde formüle edilmesine ihtiyaç duymaktadır.” (DİP 7. Kongre kararı: Burjuva cumhuriyeti çöküyor! İşçi sınıfının cumhuriyeti için ileri!)Yıllardır şu ya da bu ölçüde gündemde tutulan Yeni Anayasa ile ilgili tek somut taslak metin teklifi (kamuoyuna açıklanmamış olmakla birlikte) MHP tarafından hazırlanmış bulunmaktadır. Son dönemde ise Yeni Anayasa ilk dört madde üzerinden bir ön tartışmayla ısındırılmıştır. Binali Yıldırım'ın ilk dört maddeyi tartışmaya açan çıkışının yarattığı ilk çalkantının ardından ilk dört maddenin aynen kalması ve değiştirilemez oluşuna dair bir genel mutabakat oluşmuştur. Ancak bu tartışma da yanılsamalarla doludur. Zira Anayasa'da neyin nasıl yazıldığının değil hangi maddeyi kimin hangi amaçla kullandığı önemlidir. Bu sadece iktidar açısından değil halk için de geçerli. Örneğin Anayasa'daki sendika hakkı ya da toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı işçiler, emekçiler, gençler tarafından hak arama mücadelesinin meşruiyet kaynaklarından biri olarak da kullanılabilmektedir. İktidar ise aynı maddelerin “ama” ile başlayan bölümünden başlayarak bu hakları kısıtlamaya yönelmektedir. Bahçeli'nin başlattığı açılım süreci bir Anayasa tartışmasına bağlanıyorsa mevcut Anayasa'nın bu sürecin hedef ve amaçları açısından eksik kaldığı yönleri olması gerektir. Bu eksiklik elbette ki demokrasi değildir!
Bil ki, yalan söylemek, günâhların en çirkini, ayıpların en iğrenci ve bütün mâsiyetlerin başıdır. Yalan söylemek kalbe üzüntü verir. Yalan söylemek ahlâkların en buğzedilenidir. Yalan söylemek, imânla çelişir. Yani imân bir tarafta, yalan bir taraftadır. İmân ile yalan birbirlerine karşı karşıyadır. Bu ikisinin, imân ile yalanın arasındaki tam uzaklıktan kinayedir. Hz. Peygamber (s.a.v.) şu üç maksat dışında yalan söylemenin helâl kâbul edilmediğini bildirmiştir: “Aralarında geçimsizlik bulunan karı kocayı barıştırmak, savaş sırasında düşmanı şaşırtmak, insanlar arasındaki husumeti önlemek. (Müslim) Yalan söylemenin caiz olduğu bu üç yer ve mürâdiflerinde istisna açıktır. Bu hadîsin manasında, yalan, kendisi veya başkası için doğru bir maksada bağlatarak söylenilmiş olmasıdır. Farsça olarak, ıslâh eden, ara düzelten ve faydası olan bir yalan, fitne çıkaran doğrudan daha iyidir” denildiği gibi. Lâkin bütün bunlar başkasının hakkında olduğu zamandır. Amma kişi kendi nefsi ve çıkarı söz konusu olduğu zaman, doğru söylemesi evlâdır. Doğru söylemede zarar doğsa bile doğru söylemelidir. Sadi (r.âleyh)'in buyurduğu gibi, “kendisinden iyilik doğan bir yalan, bazen doğrulara denktir. Çünkü nice doğrular var ki, fitne ve fesâdın kapısıdır.” Bil ki, hak manâda yalandan murad ubudiyet ve Rubûbiyet haklarına karşı kıyâmdır, Râbbül'âlemin'in haklarını çiğnemektir. Münafıklarda olduğu gibi ve münafıkların peşine takılanlar gibi. Mutlak olarak, yalan erbâbına uymak asla sahih ve caiz değildir. Çünkü onlar kişiyi helâka, melikler melik'i olan Allâh (c. c.)'dan ayrılmaya çekip götürür.(İsmail Hâkkı Bursevi, Rûhu'l-Beyân Tefsiri, c.1, s.228-230)
Onlarca yıldır spor dünyasında doping veya performans arttırıcı uyuşturucuya utançla bakılırdı. Ancak gelecek yıl Las Vegas'ta yapılacak oyunlar için dopingli olmanız gerekecek. Enhanced Games, Geliştirilmiş Oyunlar'da açıkça performans arttırıcı ilaç kullanan atletler yarışacak. Spor kurumları, bu kavramın tehlikeli olduğunu ve sporcuların sağlığını riske attığını söylüyor.
İnternet çağında güç dengesinin nasıl değiştiğini merak ediyor musunuz? Küresel iletişim ağının ve güçlü şifrelemenin bireyin lehine nasıl bir devrim yarattığını keşfedin. İnternet artık sıradan gelse de, teknolojistler ve vizyonerler, onun bireye daha önce hiç olmadığı kadar güç verme potansiyelini gördüler. Ancak bu dijital dönüşümün karanlık bir yüzü var: gözetim, merkezi kontrol ve nakitsiz toplumların tehlikeleri. Hong Kong protestoları gibi olaylar, işlem yapma ve toplanma özgürlüğünün ne kadar kolay bir illüzyona dönüşebileceğini gösteriyor.Peki, bu zorlukların üstesinden nasıl gelebiliriz? Şifrelemenin bize dijital çağda gizliliğimizi ve işlem yapma özgürlüğümüzü geri kazandırdığını öğrenin. Ayrıca, mevcut finansal sistemin para basma çılgınlığı ve negatif faiz oranlarıyla birikimlerimizi nasıl tehdit ettiğini ve bu sistemden nasıl çıkış yapabileceğimizi konuşacağız.Bitcoin gibi teknolojiler, sansüre dirençli ve izne tabi olmayan yapısıyla, sadece işlem yapma özgürlüğünü değil, aynı zamanda birikimlerinizi enflasyondan ve müsadereden koruma garantisi sunuyor. Egemen bireylerin yükselişini mümkün kılan bu araçlar, bir dystopik gözetim devleti gerçeğiyle karşı karşıyayken hayati önem taşıyor.Bu bölümde, dijital dünyada özgürlüklerimizi güvence altına almanın yollarını, merkezi otoritelerin tiranlığına direnmenin önemini ve egemen bir gelecek inşa etmek için teknolojiye nasıl bakmamız gerektiğini derinlemesine ele alacağız. Daha iyi bir gelecek için inşa etmeye devam edin!Kaynak
İşsizlik şu anda Türkiye'nin en büyük sorunu olarak öne çıkıyor. Bunu anlamak için herhangi bir istatistik veri yayınlanmasına gerek yok. Sağınıza solunuza bakmanız yeterli. Her yerde işçi çıkarmalar var. İşten çıkarılanlar çok zor iş buluyor. Çalışanlar her an işten çıkarılma tehdidi altında mesai yapıyor. Ancak işsizlikle ilgili olarak TÜİK sadece resmi ya da dar tanımlı olarak ifade ettiğimiz işsizlik oranını açıklamıyor. Aynı zamanda toplumdaki işsizlik olgusuna dair çok daha gerçekçi bir veri sunan geniş tanımlı işsizlik (Atıl işgücü) oranlarını da düzenli olarak açıklıyor.Örneğin en son 30 Mayıs'ta yayınlanan TÜİK bülteninde dar tanımlı (resmi) işsizlik oranı yüzde 8,6 gibi görece düşük bir seviyede iken aynı bültende geniş tanımlı işsizliğin yüzde 32,2 gibi rekor bir boyuta ulaşmış olduğu görülüyor. Bu öyle bir rakam ki pandemi döneminde dahi geniş tanımlı işsizlik en fazla yüzde 29'u görmüştü. Demek ki TÜİK işsizliğin boyutunu gizlemiyor. Ama karşımızda duran gerçekliği anlamak için bu rakamları yorumlamak gerekiyor. Resmi işsizlik oranındaki işsiz: “Son dört hafta içerisinde aktif olarak iş arayan, iş bulduğu takdirde 2 hafta içinde işbaşı yapabilecek durumda olup işsiz olanlar”dır. İşsizlerle istihdamda olanların toplamı da işgücünü oluşturur. Bu tanım dardır çünkü potansiyel işgücünü (iş bulma ümidi olmayanlar, işbaşı yapabilecek olup iş aramayanlar, iş arayıp iki hafta içinde işbaşı yapamayacak olanlar); ev kadınlarını, öğrencileri, emeklileri, yaşlıları, hastalık, engelli olmak ve diğer sebeplerle çalışmayıp iş de aramayanları kapsamaz. Dar tanımlı işsizlik önemlidir. Çünkü işsizlerin işgücü piyasasının içinde en aktif olan yedek sanayi ordusunun merkezindeki grubu bize verir. Ancak bizim günlük hayatta işsiz olarak bahsettiğimiz yedek sanayi ordusu bu kesimle sınırlı değil. Geniş tanımlı işsizlik, potansiyel işgücünü ve zamana bağlı eksik istihdamı (geçici, düzensiz, yarı-zamanlı işlerde çalışıp ek ya da yeni iş arayanlar) da işsizlik tanımının içine katar. Bunlar yedek sanayi ordusunun ikinci çeperidir. Bir sonraki çeperde herhangi bir şekilde gelir getirici bir işte çalışma gündemi olmayan ev kadınları, emekliler, öğrenciler, yaşlılar, engelliler vb. vardır. İşsizler içinden ümidini yitirenler dört hafta boyunca aktif şekilde iş aramadı mı işgücünden çıkar potansiyel işgücüne geçer. Yani merkezden ikinci çepere geçer. Aynı şekilde geçim sıkıntısı dolayısıyla iş aramaya başlayan ev kadını, emekli, öğrenci, engelli vb. artık potansiyel işgücünde sayılmaya başlar. Dolayısıyla resmi işsizlik azalırken geniş tanımlı işsizlik arttığında ve makas açıldığında ilk akla gelen iş bulma ümidinin azalmasıyla birlikte işgücünden çıkanların olmuş olmasıdır. Gerçekten de TÜİK rakamlarından son bir yıl içinde yaklaşık 1 milyon kişinin iş bulma umudunu yitirerek ikinci çepere geçtiğini ve artık resmen işsiz sayılmadığını görüyoruz. Aynı şekilde en dış çeperden potansiyel işgücüne katılımlar olduğunu da görmekteyiz. Yani geçim sıkıntısı dolayısıyla daha önce iş aramayan ev kadınları, emekliler, öğrenciler, engelliler vb. artık “bir iş olsa çalışırım” demeye başlıyorlar. Böylece TÜİK'in rakamlarından sadece işsizliğin ulaştığı devasa boyutları değil aynı zamanda hayat pahalılığının işgücü piyasasına nasıl yansıdığını da görüyoruz. Bu şekilde analiz ettiğimizde resmi işsizlik oranının yüzde 8,6 olmasına bakarak, işsizliğin düşük olmadığı tam tersine kronikleştiği sonucuna varıyoruz. Bu, İngiliz Mehmet'in Orta Vadeli Programı'nın işçi sınıfına çıkardığı faturadır. İşsizliğin işçi sınıfının en yakıcı gündemi haline geldiği bir döneme girmiş bulunuyoruz. Bu gündemi ülkenin ve siyasetin de merkezine yerleştirmek zorundayız. Pandemi döneminde işten çıkarma yasağı gelmişti. Göstermelikti, uygulanmadı ama olsun demek ki işçi çıkarma yasaklanabiliyormuş! Bunu hatırlamanın ve hatırlatmanın zamanıdır. İşsizlik pandemiyi de geçti, iş işten geçmeden işten çıkarmaların yasaklanması için mücadele yükseltilmeli!
Burkina Faso Devlet Başkanı İbrahim Traoré'nin şu sözü beni derinden etkilemişti: “Bizim neslimiz, bu kadar zengin kaynaklar üzerinde otururken neden fakir olduğumuzu anlamlandıramıyor.” Afrika'da sık sık askeri darbeler olur ve bu süreçler çoğu zaman acımasız bir şekilde sömürgeci güçler tarafından yönlendirilirdi. Ancak bu defa farklı bir şey oldu: Fransızlar Burkina Faso'dan tamamen kovuldu.
Hiç şüphesiz kişinin kaza namazlarıyla meşgul olması, nafile namazlarla meşgul olmasından evladır. Ancak farz namazların evvelinde ve sonunda kılınan sünnetler velev ki sünnet-i gayr-i müekked olsun bundan istisna edilmiştir. Yani kişinin bu sünnetleri terk edip yerine kaza namazı kılması evla değildir. Hatta kuşluk ve tesbîh namazları gibi hakkında eserler varit olan nafile namazlar da bu kabildendir. Zira bu emsal namazlar farz namazları ikmal eder. Ve bunlar belli bir vakitle mukayyet olduklarından dolayı vaktinin kaçırılması durumunda telafisi mümkün değildir. Kaza namazlarının ise muayyen vakitleri olmadığından kerahet vakitlerinin dışında her zaman kılınmaları mümkündür. Her iki namazın bir niyetle kılınması da caiz değildir. Kaza namazını kazaya niyetle, nafile namazı da nafileye niyetle kılınmalıdır. Namazları kazaya bırakmak bir günâhtır. Bu günâhtan mümkün mertebe kurtulmak için sünnetleri feda etmek münasip olamaz. Böyle bir günâhı işleyen kimsenin fazla ibadette bulunarak affı İlâhîye sığınıp, hakkında Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in şefaatine nail olmaya vesile olacak bir kısım mübarek sünnetleri, nafileleri terk etmesi nasıl muvafık olabilir? Hem bir kısım vakit namazlarını kazaya bırakmak, hem de diğer bir kısım vakit namazlarını tamamlayıcı olan sünnetlerden tecrit etmek, iki kat kusur olmaz mı? Bunun hilafına olan bazı nakiller muteber değildir, fetva verilen kavle muhaliftir. Hem sünnetleri, hem de kaza namazlarını kılmaya müsait vakit bulamadıklarını iddia edenler bulunursa, bunlar insaflı bir iddiada bulunmuş sayılamazlar. Beyhude yere en kıymetli vakitlerini zayi eden insanlar, böyle bir iddiaya ne yüzle cüret edebilirler?(Sualli Cevaplı İslam Fıkhı, c.3, s.49-50)
Yeni Federal Çokkültürlülük Bakanı Anne Aly, sosyal uyumun tamamen çok kültürlü toplumlara bağlı olmadığını söyledi. Bu arada federal hükümet, İçişleri Bakanlığı bünyesinde yer alacak bir Çok Kültürlülük İşleri Ofisi açma planlarını açıkladı. Konu hakkında geçmişte hazırlanan bir rapor, Çok Kültürlülük, Göçmenlik ve Vatandaşlık İşleri için bağımsız bir bakanlık açılması çağrısında bulunmuştu. Ancak ofis bu çağrının çok gerisinde kalıyor.
Anyone new to Australia can appreciate how important it is to keep your mother tongue alive. Language is integral to your culture and Australia's Indigenous languages are no different, connecting people to land and ancestral knowledge. They reflect the diversity of Australia's First Nations peoples. More than 100 First Nations languages are currently spoken across Australia. Some are spoken by only a handful of people, and most are in danger of being lost forever. But many are being revitalised. In today's episode of Australia Explained we explore the diversity and reawakening of Australia's First languages. - Avustralya'ya yeni gelen herkes, ana dilini canlı tutmanın ne kadar önemli olduğunu takdir eder. Dil, kültürünüzün ayrılmaz bir parçası ve Avustralya'nın yerli dilleri de farklı değil. İnsanları toprağa ve atalarından gelen geleneksel birikime bağlar. Avustralya'nın İlk Uluslar halklarının çeşitliliğini yansıtırlar. Şu anda Avustralya'da 100'den fazla İlk Uluslar dili konuşulmakta. Bazıları sadece bir avuç insan tarafından konuşuluyor ve çoğu sonsuza dek kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya. Ancak birçoğu yeniden canlandırılıyor. Merhaba Avustralya'nın bugünkü bölümünde, Avustralya'nın İlk dillerinin çeşitliliğini ve yeniden uyanışını keşfediyoruz.
Kitap Kulübü'müzün 53.buluşmasında Steven Bartlett'in “Bir CEO'nun Günlüğü” adlı kitabını konuştuk.Kitabı yazdığında (yani iki yıl önce) henüz 30 yaşında olan Steven Bartlett, genç yaşta milyoner olmuş, kendi işini sıfırdan kurmuş bir girişimci, yatırımcı ve popüler podcast yayıncısı. 18 yaşında üniversiteyi bırakarak kurduğu “Social Chain” adlı sosyal medya ajansıyla kısa sürede Avrupa'nın dikkat çeken girişimcilerinden biri haline gelmiş. Ancak asıl ününü, özenle seçtiği uzmanlarla işlediği, kişisel gelişim, psikoloji, ilişkiler, sağlık ve iş dünyası gibi geniş bir kesime hitap eden “The Diary of a CEO” adlı podcast serisiyle yakaladı. Aynı isimle yayımlanan kitabı, bu deneyimlerin rafine bir özeti niteliğinde.“Bir CEO'nun Günlüğü”, geleneksel kişisel gelişim kitaplarından farklı olarak, okuyucuyu motive etmekten çok kendisiyle yüzleştirmeyi hedefliyor. Kitapta yer alan 33 “kanun”, hem iş hayatında hem özel yaşamda daha farkında, sorumlu ve özgün bir birey olmanın ilkelerini içeriyor. Her yasa, Steven'ın kendi deneyimleri, konuklarından aldığı içgörüler ve davranış bilimiyle yoğrulmuş çıkarımlarla destekleniyor. Tüm bunları benlik, hikaye, felsefe ve ekip adını verdiği dört grupta topluyor; Hayatta büyük şeyler yapmak için; kendinle yüzleşmek (benlik), kendine anlattığın hikâyeyi sorgulamak (hikâye), hayata bakışını yeniden tanımlamak (felsefe) ve doğru insanlarla anlamlı bağlar kurmak (ekip) gerektiğini anlatıyor.Kitabın dili sade, doğrudan ve dürüst. İçinde bu tarz kitaplar okuyanlar için yeni olmayan bir çok fikir ve öneri de var, ama bu 33 yasa birbirine güzel bir şekilde bağlanmış, kendi işini kurmak isteyen, yönünü bulmaya çalışan ya da kariyerinde dönüşüm isteyen kişilere kulüp olarak öneriyoruz. Bir güzel sürpriz de kitabın çevirmeni Utku Özer'in de aramıza katılmış olması ve kitap hakkında görüşlerini paylaşması oldu.(02:17) Uğur İyidoğan, (03:48) Ebru Başaran, (06:30) Bekircan Kalkan, (09:25) Suat Soy, (11:10) Feyza Demir, (13:00) Utku Özer, (17:10) Mete YurtseverSupport the show
Öyle şeyler vardır ki, onlarla övünmek veya böbürlenmek durumlara göre değişik manzara arz eder. Bunlardan birisi de mal çokluğudur. Çok malı (parası) olan kişi umumiyetle halk nazarında itibarlı sayılır. Çünkü o, para sayesinde bütün ihtiyaçlarını rahatlıkla giderebilir. İsteklerine kolayca kavuşabilir. Bu itibarla paranın, mal ve mülkün değeri vardır. Yoksa para bizatihi kendisi bir kıymet ifâde etmez. Kişi kendi ihtiyaçlarından başka, kendisine başvuranların ihtiyacını gidermek, iyilik yapmak, iş görmek gibi hususlarda kullandığı zaman, insanların kalplerini ve güzel övgülerini kazanır. Hele bir de yalnız Allâh (c.c.)'un rızasını ve âhiret hayatını kastederek Allâh (c.c.) yolunda harcarsa o zaman herkes tarafından sevilir, herkes ondan hayır sahibi diye bahseder. Lâkin parayı çok sevip de tutarsa, cimrilik yapıp gereğinde harcamazsa, devamlı pintilik ederek biriktirmeye çalışırsa, o takdirde kimse yanında sevilmez, herkesin nefretini üzerine çeker. Çünkü, o para artık çok olmaktan çıkıp yok makamında olmuştur. Böyle bir para, sahibini gün geçtikçe gözden, gönülden ve itibardan düşürür. Selâmet caddelerinde yürümesi şöyle dursun, tersine onu cimrilik rezaletine, hasislik ve sefalet zilletine, çukura yuvarlar. Şu halde mal ile övünmek onun üstünlüğüne inananlara göre, bizatihi kendisi için değildir. Ancak onun sayesinde başka şeylere ulaşmak, başka yerlerde harcamak içindir. Eğer toplayıcısı o parayı yerinde harcamaz, hakkıyle sarf etmezse, gerçekle dolmuş sayılamaz, tam manâsıyla da zengin olamaz. Âkiller nezdinde de hiçbir zaman medhe lâyık olamaz. Bilâkis böyle bir kimse fakirdir. Hem de ebediyen fakirliğe, yoksulluğa mahkûm edilmiştir.(Kadı İyaz, Şifâ-i Şerîf, s.94)
Bitcoin'in enerji tüketimi sıkça eleştirilen bir konu. Ancak ya buna farklı bir açıdan bakarsak? Genellikle yüksek enerji harcaması bir sorun olarak görülürken, bu bölümde farklı bir bakış açısı sunuyoruz. Bitcoin'in enerji kullanımının, ağın güvenliği, merkezi olmayan yapısı, sansüre direnci ve izin gerektirmemesi için neden gerekli bir özellik olduğunu inceliyoruz.Bu enerji harcamasının, işlemleri doğrulayan ve halka açık defteri koruyan madencilik süreci için hayati önem taşıdığını belirtiliyor. Bu enerji, defteri koruyan bir bariyer veya bir tür elektriksel kuvvet alanı işlevi görüyor. Madenciliğin sadece yeni Bitcoin'ler yaratmakla kalmayıp (ki bu sürecin bir yan ürünüdür), aynı zamanda ağı güvence altına alan "iş kanıtı" (proof-of-work) mekanizmasının temelini oluşturduğu vurgulanıyor. İş kanıtı, tasarım gereği hesaplama açısından pahalıdır. Bu mekanizma, harcanan enerjiyi, dijital dünyadaki bir varlığa ('bloğa') fiziksel dünyada 'ağırlık' ve 'sonuçlar' kazandıran ve yapılan işin somut bir kanıtı olarak sunan bir duvar veya mermer heykel benzetmesiyle açıklanıyor. Geçerli bir blok gördüğünüzde, çok fazla iş yapıldığını hemen anlarsınız.Enerji harcamanın bu sistem için kesinlikle gerekli olduğu belirtiliyor. Başlangıçta yüksek madencilik ödülü, yeni bir finansal sistemin başlatılmasına yardımcı olmak için akıllıca bir yoldur. Bu sürecin şu anda "Altına Hücum" (Gold Rush) aşamasına benzediği ve ağın bu yan etki olarak aşırı güvenli ("hypersecured") olabileceği öne sürülüyor.Ayrıca, Bitcoin'in enerji tüketiminin gelecekte sabit kalmayacağını, madencilik ödüllerinin (block reward) zamanla yarılanması (halving) ve nihayetinde sıfıra ulaşmasıyla birlikte değişeceğini ve bunun enerji tüketimi ile güvenlik arasında "makul bir denge" (sensible balance) kurulmasına yol açabileceğini öğreniyoruz. Bu denge, Bitcoin'in gelecekteki değerine ve işlem ücreti ödeme isteğine bağlı olacaktır. Madencilerin gelecekteki tek finansal ödülü işlem ücretleri olacaktır.Bitcoin'in enerji kullanımına dair bu yeni perspektifi keşfetmek için dinlemeye başlayın; bunun bir "hata" (bug) değil, bir "özellik" (feature) olduğunu anlamak, "enerji israf edildi" yerine "değerli bir şey yaratmak için enerji kullanıldı" bakış açısına geçiş yapmanıza yardımcı olabilir.Kaynak
Öncelikle hemen belirtmeliyim ki 19 Haziran'daki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında mutlaka faiz indirimi yapılmalı. Ancak bugün Merkez Bankası'nın baktığı pencereden bakmaya çalışarak faiz indirimi olup olmayacağını anlamaya çalışalım.
Kaçık Prens Podcast: Psikoloji ve Günlük Hayat Üzerine Söyleşiler
Çevremizin ve bulunduğumuz ortamın davranışlarımız üzerinde çok güçlü bir etkisi var. Ortamdan etkilenmemenin bir yolu güçlü alışkanlıklara sahip olmak. Ancak dikkat, alışkanlıkların etkisi otomatik. Olumsuz çevreden koruyabileceği gibi olumlu çevreden faydalanmayı da zorlaştırabilir.
Diyet yapmak, yediklerine dikkat etmek insan sağlığı için önemli. Ancak bunu yaparken ve süreci yönetirken eğer bir ebeveynseniz çocuklara dikkat etmek gerekiyor. Çünkü sizin beslenme alışkanlığınız çocukları da etkiliyor. Peki neden? Beslenme ve diyetetik uzmanı Doktor Tuba Kayan Tapan'a sorduk.
Alman ekonomisinin yılda 400 bin nitelikli iş gücüne ihtiyacı var. Hükümetler kalifiye iş gücünü ülkeye çekmek için her geçen gün yeni adımlar atıyor. Örneğin 2020 yılında yılında yürürlüğe giren "Nitelikli İş Gücü Göç Yasası" gibi. Ancak bu adımlar zaman zaman bürokraside takılıyor. Yasadan yararlanarak Almanya'ya çalışmak için gelenlerden biri olan 39 yaşındaki Aysel Buğur Yalçın tecrübelerini anlattı. Türkiye'de daha pek çok kişi “Almanya'ya nasıl gidilir?” sorusunun cevabını arıyor. Yeni yasa gerçekten işe yaradı mı? Başvuru süreci kolaylaştı mı? Schengen turist vizesiyle gelip Almanya'da kalmak mümkün mü? Bütün bu soruları göç hukuku uzmanı Martin Manzel ile konuştuk. Mikrofonda Ceyhun Kara ve Eren M. Gençer var. Von Ceyhun Kara und Eren Mahir Gençer.
Corinna Smith ve Michael Baines, 38 yıllık evliliklerinin büyük bir bölümünde, mutlu bir aile izlenimi veriyordu. Dışarıdan bakan birisi için sıradan ve sakin bir haneydi onlarınkisi. Ancak kapalı kapılar ardında bir karanlık birikiyordu. Ve bu sessiz karanlık, yakıcı bir intikama dönüşecekti.Sunan: Sezgi Aksu Hazırlayan: Sezgi Aksu, Özgür YılgürSes Tasarımı ve Kurgu: Tolgacan Bozca Yapımcı: Podbee MediaCanlandırmalar:Komşu: Kevser Yağcı BiçiciCorinna: Gülşah DimCraig: Özgür YılgürJane: Hazal Beril ÇamHuges: Metin Bozkurt------- Podbee Sunar -------Bu podcast, On Dijital Bankacılık hakkında reklam içerir.Bankacılık On'la Rahat. Dünya Döndükçe EFT-Havale- Fast Ücreti Yok.ON Mobil'i İndir! Bu podcast, Pegasus hakkında reklam içerir.Yeni seyahat rotanı planlamak için hemen https://www.flypgs.com/'u veya Pegasus Mobil uygulamasını ziyaret et!Bu podcast, Garanti BBVA hakkında reklam içerir.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Geleneksel influencer marketing stratejileri artık etkisini yitiriyor. Makro influencer'lara yapılan büyük bütçeli yatırımlar, düşük etkileşim oranları ve zayıf dönüşümlerle markaları hayal kırıklığına uğratıyor. Ancak bu alanda yeni bir yıldız yükseliyor: mikro-influencer'lar.Mikro-Influencer Nedir?Mikro-influencer'lar, genellikle 10.000 ila 100.000 takipçiye sahip, belirli bir konuda içerik üreten ve hedef kitlesiyle yüksek etkileşim kurabilen kişilerden oluşur. Takipçileriyle birebir, samimi bağ kurabildikleri için verdikleri mesajlar daha güvenilir ve etkili olur. Niş topluluklara hitap etmeleri sayesinde marka mesajını daha isabetli iletebilirler.Neden Mikro-Influencer'lar Yükselişte?Yüksek Etkileşim Oranı: Mikro-influencer'ların etkileşim oranları genellikle %4 ila %8 arasındadır. Bu oran, makro influencer'larda çoğu zaman %1'in altına düşer. Daha az takipçiyle daha fazla dönüşüm sağlamak mümkündür.Samimiyet ve Güven: Mikro-influencer'lar, takipçileri tarafından “bir arkadaş” gibi görülür. Bu da markalar adına yapılan paylaşımların daha içten algılanmasını sağlar.Düşük Maliyet, Yüksek Getiri: Mikro-influencer'larla yapılan işbirlikleri, büyük bütçeler gerektirmez. Aynı bütçeyle 10 mikro influencer'la çalışarak çok daha geniş ve hedefli bir kampanya yürütmek mümkündür.Niş Hedefleme: Vegan beslenme, minimalist yaşam, anne-bebek gibi özel alanlara hitap eden içerik üreticileri sayesinde markanız tam da ulaşmak istediğiniz kitleye seslenebilir.Gerçek Bir Kampanya ÖrneğiBir doğal kozmetik markası, 15 farklı mikro-influencer ile yürüttüğü bir kampanyada satışlarını %30, site trafiğini ise %48 artırdı. Etkili içerikler, organik paylaşım ve özgün anlatım sayesinde mikro influencer'lar kampanyayı başarıya ulaştırdı.Mikro-Influencer Seçerken Nelere Dikkat Etmeli?Takipçi Kalitesi: Bot oranı düşük, organik ve ilgi uyandıran kitleye sahip olmalı.Etkileşim Oranı: Paylaşımlara gelen beğeni, yorum ve mesajlar analiz edilmeli.İçerik Uyumu: Influencer'ın paylaşım tarzı ve dilinin markayla örtüşmesi önemli.Samimiyet: Influencer gerçekten markaya inanmalı, aksi halde etkileşim düşük kalır.Strateji ve İşbirliği SüreciBaşarılı bir kampanya için önce hedef kitle netleştirilmeli, ardından platform seçimi (Instagram, TikTok, YouTube) yapılmalı. Influencer'a bire bir ulaşarak kişiselleştirilmiş teklifler sunulmalı. Kampanya sonunda KPI'lar (etkileşim, satış, tıklama vb.) ölçülmeli ve işe yarayan işbirlikleri tekrar planlanmalıdır.Doğru Kişiye, Doğru Zamanda UlaşmakArtık mesele daha fazla kişiye görünmek değil, doğru kişiye doğru zamanda ulaşmak. Mikro-influencer'lar düşük bütçeyle yüksek verim sağlayan stratejik iş ortakları haline geldi. Markanız için etkili bir mikro-influencer planı oluşturmak istiyorsanız, size memnuniyetle destek olurum.Daha fazla bilgi için bana instagram'dan @frktprk ulaşabilirsin.
Australia has a dark chapter of history that many are still learning about. Following European settlement, Aboriginal and Torres Strait Islander children were removed from their families and forced into non-Indigenous society. The trauma and abuse they experienced left deep scars, and the pain still echoes through the generations. But communities are creating positive change. Today these people are recognised as survivors of the Stolen Generations. - Avustralya, birçok kişinin hala öğrenmekte olduğu karanlık bir tarihe sahip. Avrupalıların kıtaya yerleşmesini ardından, Aborijin ve Torres Boğazı Adalı çocuklar ailelerinden alınıp Yerli olmayan topluma entegre edilmeye çalışıldı. Yaşadıkları travma ve istismar derin yaralar bıraktı ve bu acı nesiller boyunca yankılanıyor. Ancak yerli toplumlar olumlu bir değişim yaratmaya çalışıyor. Bu insanları bugün Çalınan Nesiller'inden kurtulanlar olarak kabul ediyoruz.
İslam Birliğinin aynı zamanda Osmanlının siyasal bedeninin bütünlüğünü korumanın kaçınılmaz bir yolu olması dolayısıyla İttihat iddiasındaki İttihat ve Terakki Partisinin İslamcı olmayan unsurları bile bu temaya uzak değillerdi. Ancak bu ittihadın kapsamı ve idealleri veya uygulanan siyasi pratikleri konusunda ayrışıyor olduklarını söyledik. Özellikle İttihat ve Terakki içindeki Türkçü unsurlar daha bu aşamalarda Osmanlı'nın bütün Müslümanları temsil yerine kendi kabuğuna çekilip sadece Türkleri, hem de Anadolu'daki Türkleri temsil etmekle yetinmesi gerektiğini, bunun da bu siyasal bedeni korumanın tek yolu olacağı düşüncesine ram olmuşlardı.
Adı bende mahfuz bir akademisyen okurumdan bir mail aldım. Önce onu bir okutmak istiyorum size bugün: “Malumunuz aile yılındayız. Ancak görülüyor ki bu kapsamda uygulanan aile destek politikaları yalnızca ‘çalışan kadınları' kapsayacak şekilde planlanmış.
İran ile ABD arasındaki görüşmeler, küresel güvenliği etkileyecek öneme sahip. Eğer bir anlaşmaya varılabilirse, bölgedeki gerilimlerin azalması mümkün olabilir. Ancak bu sürecin başarısı, her iki tarafın da belirli konularda taviz vermesine bağlı. Yazan: Ahmet Dursun Seslendiren: Halil İbrahim Ciğer
E-posta pazarlaması, dijital pazarlamanın en yüksek yatırım getirisi sağlayan kanallarından biri olmaya devam ediyor. Ancak klasik “herkese gönder” dönemi artık geride kaldı. Günümüzde başarılı kampanyaların temelinde kişiselleştirme ve otomasyon yer alıyor.Kişiselleştirmenin GücüKullanıcılar, kendilerine özel hissettiren markalara daha fazla sadakat gösteriyor. Adının geçtiği bir e-posta, daha önce incelediği ürünlere özel öneriler ya da doğum gününde gelen özel teklifler, küçük ama etkili dokunuşlardır. Araştırmalara göre kişiselleştirilmiş e-postalar, genel kampanyalara göre %26 daha fazla açılma oranı ve %760 daha fazla gelir artışı sağlıyor.Otomasyon ile Zaman KazanınE-posta pazarlamasında her şeyi manuel yapmak mümkün değil. Bu noktada otomasyon sistemleri devreye giriyor. Kullanıcı davranışlarına göre tetiklenen e-postalarla, hem doğru zamanda iletişim kurabilir hem de iş yükünüzü ciddi şekilde azaltabilirsiniz. Örneğin:Sepetini terk eden kullanıcıya 30 dakika sonra hatırlatma1 haftadır giriş yapmayanlara teşvik e-postasıAbonelik süresi yaklaşanlara yenileme teklifiDoğru Araçlarla Profesyonel ÇözümlerOtomasyon sistemleri için farklı araçlar mevcut:Klaviyo: Shopify veya WooCommerce ile entegre çalışır ve yüksek başarı oranı sunar.Mailchimp: Küçük işletmeler için kullanıcı dostu arayüz sağlar.Kommo CRM: WhatsApp entegrasyonuyla güçlü bir pazarlama ve CRM altyapısı sunar.Özellikle Türkiye'deki kullanıcılar için verilerin yurt içinde saklanması gerektiği unutulmamalı. Bu nedenle, yerli servis sağlayıcıları ve yasal uyumluluk kriterlerine dikkat edilmelidir.Segmentasyon ile Kişiselleştirmeyi DerinleştirinKullanıcıları ilgi alanı, yaş, cinsiyet, davranış ve satın alma geçmişine göre gruplandırarak daha nokta atışı kampanyalar kurgulamak mümkün. Örneğin, cep telefonu kategorisini inceleyen kullanıcıya anne-bebek ürünü göstermek yerine, ilgi duyduğu kategoriye özel öneriler sunmak çok daha etkili olacaktır.Başarılı Örneklerden İlham AlınAmazon'un “şunu da beğenebilirsin” önerileri, Netflix'in “yarım bıraktığın dizi seni bekliyor” hatırlatmaları ya da Trendyol'un “Favori'ne özel indirim” bildirimleri, kişiselleştirme ve otomasyonun en iyi örneklerindendir.Küçük ölçekli işletmeler için de bu stratejiler çalışır. Takı satan bir sitenin, kullanıcının ilgilendiği taş tipine göre öneri göndermesi gibi. Bu e-postalar, kullanıcıda “bu marka beni tanıyor” hissi uyandırır.Yatırım Getirisi (ROI) Çok YüksekDoğru strateji, segmentasyon ve otomasyon uygulamalarıyla e-posta pazarlamasında 40 katına kadar yatırım getirisi sağlamak mümkün. Örneğin, Klaviyo ile ayda 150 dolar yatırım yapan bir marka, 6000 dolarlık gelir elde edebiliyor. ROI'nin bu kadar yüksek olduğu başka bir kanal bulmak oldukça zor.Spam gibi görünen toplu e-postalar yerine, kişiselleştirilmiş ve zamanında ulaşan otomatik mesajlar artık çok daha etkili. Markanızı bu doğrultuda yapılandırırsanız, hem satış hem müşteri sadakati tarafında ciddi sonuçlar alabilirsiniz.Yeni nesil pazarlama için kişiselleştirme ve otomasyonu stratejinizin merkezine koyun!Daha fazla bilgi için beni instagram'da @frktprk takip edebilirsin.
Sussan Ley, Liberal Parti'nin lideri olarak seçildi. Ancak, partinin krizde olduğu bir dönemde seçilen ilk kadın lider olarak uçurumun kenarında olduğuna dair endişeler var.
QR Kodlarıyla Etkileşimli Pazarlama Kampanyaları Nasıl Oluşturulur?QR kodlar, günümüzde yalnızca restoran menülerinde değil; reklam panolarından ürün ambalajlarına, mağaza vitrinlerinden YouTube videolarına kadar pek çok alanda karşımıza çıkıyor. Ancak artık sadece bir bağlantıya yönlendiren araç olmaktan çıktılar. Stratejik olarak kullanıldıklarında markalar için güçlü bir etkileşimli pazarlama aracı haline geliyorlar.QR Kod Nedir ve Nasıl Çalışır?QR kod (Quick Response), bilgiyi iki boyutlu kare kodlar aracılığıyla hızlıca aktarabilen bir teknolojidir. Genellikle bir web sitesi bağlantısı, sosyal medya profili, PDF dosyası ya da iletişim formuna yönlendirme yapmak için kullanılır. Ancak burada kritik olan nokta, QR kodun yönlendirdiği içeriği stratejik ve dönüşüm odaklı tasarlamaktır.Türkiye'de QR Kodun Gelişimiİlk Yıllar: Deneysellik DönemiTürkiye'de QR kodlar 2010'lu yılların başında kullanılmaya başladı. Ancak o dönemde akıllı telefonlar yeterince yaygın değildi ve internet erişimi sınırlıydı. Bu yüzden QR kodlar daha çok kataloglarda, kartvizitlerde ve afişlerde “yenilikçi ama pasif” bir araç olarak kullanıldı.Kırılma Noktası: PandemiGerçek anlamda kitlesel kullanıma geçiş 2020'deki pandemi süreciyle oldu. Restoran menülerinin kaldırılması, AVM giriş sistemleri ve kamu uygulamalarında QR kodlar yoğun şekilde kullanılmaya başlandı. Bu süreç kullanıcıyı eğitirken, markaları da daha yaratıcı çözümler üretmeye teşvik etti.Günümüzde QR Kodların Kullanım AlanlarıFiziksel ve Dijital Dünyalar Arasında KöprüQR kodlar artık hem fiziksel hem dijital mecralarda bir bağlantı köprüsü görevi görüyor. Bankacılık uygulamalarında ödeme yaparken, Trendyol ve Getir gibi platformlarda kampanya entegrasyonlarında, mağaza içi ürün bilgilerinde aktif olarak kullanılıyor.Etkileşimli Kampanya FikirleriQR kodla indirim çarkı döndürme ve anlık kupon kazanımıÜrün ambalajından tarif videosuna ulaşmaAçık hava reklamından WhatsApp botuna geçişTV reklamı üzerinden mobil uygulama indirmeEtkinliklerde check-in ve çekiliş katılımıRestoranlarda QR ile yorum ve anket yönlendirmesiTürkiye'den Başarılı QR Kod KampanyalarıBurger KingDans eden karakterin üstüne yerleştirilen QR kod, kullanıcıyı uygulama indirmeye yönlendirdi ve bedava burger kazandırdı. Kullanıcı tek adımda kampanyaya katılabildi.Coca-ColaEtkinliklerde dağıtılan kutuların üzerinde bulunan QR kodlarla kişisel mesaj gönderme deneyimi sunuldu. Hem duygusal bir bağ oluşturuldu hem de veri toplama sağlandı.Teknik Olarak Nelere Dikkat Etmeliyiz?Dinamik QR Kodu KullanınStatik bağlantılar yerine, URL'si sonradan değiştirilebilen dinamik QR kodlar tercih edilmelidir. Bu sayede kampanyalar güncellenebilir, A/B testleri yapılabilir ve detaylı analizler alınabilir.Mobil Uyumluluk ve HızQR kodla erişilen sayfa mutlaka mobil uyumlu olmalı ve 3 saniyeden kısa sürede yüklenmelidir. Formlar sade, anlaşılır ve kullanıcı dostu tasarlanmalıdır.Marka Tasarımıyla Uyumlu QR KodlarSiyah-beyaz standart görseller yerine, markanın renklerine ve logosuna uygun şekilde özelleştirilmiş QR kodlar daha fazla dikkat çeker ve tarama oranını artırır.Analiz İçin UTM Parametreleri EkleyinHer QR bağlantısının sonunda UTM etiketleri kullanarak, Google Analytics üzerinden trafik kaynağını, etkileşim oranını ve dönüşüm verilerini izleyebilirsiniz.QR Kodlar Artık Sadece Kod Değil, DeneyimdirBugünün pazarlama dünyasında QR kodlar yalnızca bilgi paylaşım aracı değil; dönüşüm sağlayan, kullanıcı verisi toplayan ve markaya değer katan birer deneyim platformuna dönüştü. Kampanyalarında QR kodları kullanırken mutlaka stratejik bir yaklaşım belirlemeni öneriyorum.Doğru tasarlanmış bir QR kod, kullanıcıyı yalnızca bir bağlantıya değil, markanın hikâyesine ve deneyimine götürür.Beni @frktprk Instagram'dan takip etmeyi untumayın.
Bu bölümde, Türkiye'de minimalizm akımının öncülerinden ve Türk İşi Minimalizm'in kurucusu Hale Acun Aydın'ı ağırlıyorum. Hale, minimalizmi sadece bir yaşam tarzı olarak benimsemekle kalmamış, aynı zamanda bu sadeleşmenin kendi hayatına kattığı değerleri keşfederek çevresi ve takipçileriyle de paylaşmış ilham verici bir isim.Bir zamanların hevesli bir 'istifçisi' olarak, Hale'nin minimalist felsefesine duyduğum merak uzun süredir devam ediyordu ve nihayet onu podcastime konuk alabildim.Minimalist bir yaşamın potansiyelini düşündüğümüzde, daha az stres, daha fazla zaman, finansal özgürlük, çevresel bilinç, derinleşen bir anlam arayışı ve artan kişisel özgürlük gibi pek çok cazip vaadi var. Bu sohbetimizde Hale, yıllar içinde edindiği değerli deneyimleri ve kendi minimalizm yolculuğunun nasıl şekillendiğini samimiyetle paylaştı. Özellikle kıyafet seçiminde yapılan küçük bir sadeleşmenin bile hayatımızda ne denli büyük ve olumlu değişimlere kapı aralayabileceğine dair Hale'nin görüşleri çok çarpıcı. Kapsül gardırop yaklaşımını bir de onun deneyimlerinden dinlemenizi hararetle tavsiye ederim.Hale, kurumsal eğitim alanındaki zengin deneyimlerini ve iş-yaşam dengesi, minimalizm ve sürdürülebilirlik gibi önemli temaları harmanlayarak bu konuların nasıl bir evrim geçirdiğini bizlerle paylaştı. Şirketlerin özel ihtiyaçlarına yönelik eğitimler tasarlamaktan duyduğu keyfi dile getirirken, kişisel refahın iş performansına olan doğrudan etkisine de dikkat çekiyor.Hale'nin özellikle vurguladığı ve benim de tüm kalbimle katıldığım bir nokta ise, içinde bulunduğumuz toplulukların paylaşım ekonomisi açısından ne kadar büyük bir potansiyele sahip olduğu. Benim de sıklıkla dile getirdiğim ve kendi topluluklarımda hayata geçirmeye çalıştığım bu konuda, insanların hem iş hem de özel yaşamlarında kaynakları ve deneyimleri paylaşmasının harika örneklerini görüyoruz. Ancak bu alanda kat etmemiz gereken daha çok yol olduğuna da inanıyoruz.Umarım bu bölümü dinledikten sonra sizler de yepyeni bakış açıları kazanır ve kendi sadeleşme ve paylaşma yolculuğunuzda daha güçlü bir motivasyonla ilerlersiniz.Hale Acun Aydın'ın Instagram hesabı:https://www.instagram.com/turkisiminimalizm/Hale Acun Aydın'ın Linkedin sayfası:https://www.linkedin.com/in/haleacun/Support the show
OpenAI'ın geliştirdiği ChatGPT, uzun süredir üretken yapay zekanın en popüler yüzlerinden biri. Ancak artık sadece içerik üretmiyor, kod yazmıyor ya da sohbet etmiyor. Yepyeni bir dönem başlıyor: Yapay zeka destekli alışveriş asistanlığı.Bu bölümde ChatGPT'nin alışveriş özelliğini detaylı şekilde inceliyoruz. Bu sistem nasıl çalışıyor, kullanıcıya ne kolaylıklar sağlıyor, dijital pazarlamacılar bu gelişmeye nasıl adapte olmalı, markalar için ne anlama geliyor?Hepsini adım adım açıklıyorum.ChatGPT Alışveriş Özelliği Nedir?ChatGPT'nin yeni alışveriş özelliği, kullanıcıların yapay zekaya ürün buldurabildiği, karşılaştırma yaptırabildiği, öneri alıp satın alma sürecini başlatabildiği bir entegrasyon sistemidir.Bu sistem, sohbet ekranını bir alışveriş asistanına dönüştürüyor.Örneğin kullanıcı şunu yazabiliyor:“Annem için doğum günü hediyesi arıyorum, 1000 TL civarında, ev dekorasyon ürünleri olabilir.”ChatGPT bu sorguyu analiz ederek, alışveriş platformlarında (şu an için ABD'de aktif olan Shopify, Instacart, Klarna, Temu, BestBuy) ilgili ürünleri tarıyor, karşılaştırıyor ve kullanıcıya direkt öneriler sunuyor. Üstelik bu öneriler sadece metin değil — görseller, fiyatlar ve satın al butonlarıyla birlikte geliyor.- Yani kullanıcı artık Google'da arama yapmıyor.- Doğrudan sohbet ederek alışveriş yapıyor.- İlk defa arama yerine sohbetle satın alma süreci başlıyor.Bu Sistem Nasıl Çalışıyor?ChatGPT'nin alışveriş sistemi, GPT-4o altyapısının üzerine kurulu. Bu model, kullanıcının niyetini analiz ederek şunları yapabiliyor:Ürünleri kategori bazlı filtreliyorFiyat/performans değerlendirmesi yapıyorÜrün açıklamaları ve kullanıcı yorumlarını analiz ederek karar sürecini destekliyorÖnceki konuşmalardan veya sorulardan kullanıcı profilini çıkarabiliyorDoğrudan alışveriş bağlantılarıyla süreci tamamlıyorÖrneğin kullanıcı önce kulaklık sordu, sonra spor salonu için çanta istedi. ChatGPT bu iki ürünü bağlamsal olarak eşleştirip “Spor için bu powerbank'i de düşünebilirsiniz” gibi ek önerilerde bulunabiliyor.Bu, artık sadece öneri değil, stratejik satış yapabilen bir yapay zeka demek.Kullanıcı Deneyimi Nasıl Değişiyor?Eskiden kullanıcı şunları yapardı:Google'a girerAnahtar kelimeyle arama yaparSite site gezerÜrünleri incelerYorumları okurSepete ekler ve satın alırŞimdi bu süreç tek bir ChatGPT ekranında gerçekleşiyor. Kullanıcı sormakla, alışverişi tamamlamak arasında sadece birkaç adım uzakta.Bu da:Daha hızlı kararDaha az dikkat dağınıklığıDaha kişiselleştirilmiş önerilerDaha yüksek dönüşüm oranı anlamına geliyorPazarlamacılar İçin Ne Anlama Geliyor?Dijital pazarlamacılar ve markalar için bu gelişme bir devrim niteliğinde. Çünkü artık rekabet sadece arama motorlarında değil, yapay zeka algoritmalarında da görünür olmak üzerine kurulacak.1. SEO DeğişiyorGeleneksel SEO stratejileri sadece Google için değil, artık ChatGPT gibi AI platformları için de kurgulanmalı. Ürün başlıkları, açıklamaları, görseller ve yorumlar yapay zeka tarafından analiz edilebilir formatta olmalı.2. Ürün Verisi ve EntegrasyonÜrün bilgileri doğru, eksiksiz ve standart API'lerle uyumlu olmalı. Yani ürünlerinizin “AI-friendly” hale getirilmesi gerekiyor. Eğer sistem sizi tanımıyorsa, sizi önermesi de mümkün değil.3. İçerik Pazarlaması Yeniden ŞekilleniyorArtık sadece kullanıcıya değil, AI modeline de hitap eden içerikler üretmeniz gerekiyor. Ürün sayfalarınızda yer alan bilgiler, yapay zekanın anlayabileceği şekilde yapılandırılmalı.4. Küçük İşletmeler İçin Fırsat mı Tehdit mi?Büyük markalar bu entegrasyonlara hızla adapte olurken, küçük işletmelerin doğru veri yönetimiyle algoritmalarda öne çıkma şansı da bulunuyor. Ancak verisi eksik olan, entegrasyon sağlamayan markalar bu dönüşümde geride kalabilir.Bu bölümü beğendiysen podcastimi hem YouTube'da hem Shopify'da takip etmeyi unutma. Beni Instagram'dan @frktprk takip edebilirsin.
Haftanın ekonomik gelişmelerini öğrenmek ve gelecek için sağlıklı öngörüler yapabilmeniz için İbrahim Ekinci'nin hazırladığı haftalık ekonomi bülteni Marjinal Fayda'da ekonomideki genel manzara, piyasalardaki gelişmeler, dünyadan ve şirketlerden haberler var. "MB'nin faiz freni tutmamış gözüküyor. Bilindiği gibi 19 Mart operasyonları sonrası piyasalarda başlayan derin çöküş sonrası kur hareketlenmiş, MB önce rezerv satışıyla, arkasından örtük faiz artırımı ile, son olarak da politika faizi artırımı ile müdahale etmişti. Ancak dövize talep durmamış gözüküyor. Yabancılardan dönüş işareti yok. Özellikle tahvilde çıkış devam ediyor. " Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
Hayat pahalılığı, barınma, Medicare – 3 Mayıs seçimlerinde gündeme damgasını vuran konular. Ancak bazı uzmanların ve hak savunucularının dikkat çektiği bir eksiklik var: İlk Ulusların öncelikleri ve ihtiyaçları kampanya döneminde dile getirilmedi.
Binlerce yıldır, Tasmanya'daki Aborijin halkı, Avustralya'ya özgü kısa kuyruklu bir fırtına kuşu olan muttonbirds olarak da bilinen kısa kuyruklu fırtına kuşunu avlıyor. Bu avlama, Tasmanya Aborijin halkı için en eski kültürel uygulamalardan biri. Ancak başka bir mevsim yaklaşırken, bir dizi tehdit ile karşı karşıya.
Konuğum tiyatro, sinema ve dizi oyuncusu, seslendirme sanatçısı, eğitimci Tilbe Saran.Tilbe Saran "Meseleleri mesele edinen", çok okuyan, anlamak için elinden geleni yapan, duyarlı, anlayışlı, dinleyen, paylaşan biri. Doğa, hayvan sevgisi gani gani...Ancak bu etkileyici insani özellikleri bir yana Saran, ilk yıllarından bugüne pek çok ödül almış, dünya standartlarında bir tiyatro oyuncusu.Tilbe Saran ile sohbete, antropolog annesi Nephan Saran'dan konuşarak başladık. Çok çalışan bir anne ile hukukçu bir babanın tek çocuğu olan Saran'ın tiyatroya başlayışı, ilk yılları, evliliği-ayrılığı, Cüneyt Türel ile yıllar süren imrenilesi ilişkisi, Kenterler, Dormenler, Şehir Tiyatrosu;, Aksanat Prodüksiyon Tiyatrosu yılları; hepsinden konuştuk.Çok şeyden söz açtık... Nasıl iyi oyuncu olunur, beden-tiyatro ilişkisi, Afife / Afife Jale, tabii ki Stanislavski, tabii ki Anton Çehov, Atölye Portakallık, yaşama iştahı, yemek sevgisi, vejetaryenlik, Harry Potter serisinden Sapiens'e sesli kitaplar, "İstanbulluluk" ve daha pek çok şey..."Tek başına her yer çöldür" demiş Çehov; dinleyerek çoğalmaya bekleriz... Gazeteci#Journalist ~ #Art- #Food- #Travel lover ~ #EnthusiastBooks:
Sosyal medya platformu X (eski adıyla Twitter) artık yalnızca bireylerin değil, büyük stratejilerin ve görünmeyen güçlerin de oyun alanı. Bu bölümde, X üzerinde sistematik şekilde kullanılan bot hesapların hem Türkiye'de hem de dünyada nasıl etkili bir manipülasyon aracı haline geldiğini derinlemesine inceliyoruz. Sahte hesaplar, yapay gündemler, siyasi kampanyalar, ticari algı yönetimi ve pazarlama dünyasının bu manipülasyondan nasıl etkilendiği gibi kritik konulara sağlam kaynaklarla ışık tutuyoruz.Bu bölümde şunları net biçimde öğreneceksiniz: • Bot hesaplar nasıl çalışır? • Türkiye ve dünyada hangi olaylarda gündem manipüle edildi? • Algı operasyonları nasıl planlanır? • X gerçekten güvenilir bir platform mu? • Bu manipülasyonlardan nasıl korunabiliriz?Bot hesaplar yalnızca siyasetle sınırlı değil. Kripto paralardan e-ticaret ürünlerine, influencer kampanyalarından marka algısına kadar birçok dijital pazarlama sürecine doğrudan etki edebiliyor. Özellikle trend listeye giren içeriklerin organik değil, yazılımla yönetilen binlerce sahte hesap tarafından pompalanması, kullanıcıların neye inanması gerektiğini sorgulatır hale getiriyor. Bu bölümde X'in algoritmalarının nasıl çalıştığını, Elon Musk sonrası yapılan değişikliklerin ne gibi sonuçlar doğurduğunu ve bağımsız araştırmacıların tespit ettiği kritik bulguları da paylaşıyorum.Türkiye'de son yıllarda seçim dönemlerinde, toplumsal olaylarda ve ekonomik tartışmalarda ortaya çıkan hashtag'lerin önemli bir kısmının bot destekli olduğu çeşitli analiz raporlarında açıkça ortaya konmuş durumda. Ancak sorun yalnızca bu botların varlığı değil; bu hesaplar üzerinden yapılan yorumlar, mention'lar ve retweet'ler sayesinde markaların, siyasetçilerin ya da fikir önderlerinin algısal gücünün olduğundan çok daha yüksek gösterilmesi. Yani X, yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir algı oluşturma makinesine dönüşmüş durumda.Peki bu manipülasyonun dijital pazarlamaya etkisi ne? Şirketlerin kampanya stratejileri nasıl etkileniyor? Organik görünmeyen gündemlerde yer almak, tüketici güvenini nasıl zedeliyor? Dijitalde şeffaflık ve güven ilkeleri bu manipülasyon çağında nasıl savunulmalı? İşte bu bölümde tüm bu sorulara örneklerle, istatistiklerle ve sektörel analizlerle yanıt veriyoruz.
Hristiyanlar için Paskalya son derece önemli bir zaman. Ancak dindar olmayanlar veya diğer dinden insanlar için Paskalya denince akla dört günlük tatil, aileyle veya arkadaşlarla sosyal etkinlikler, açık havada eğlenceler ve çocukların odak noktası olduğu aktiviteler akla geliyor. Avustralya'da Paskalya'nın püf noktaları bu bölümde.
ABD Başkanı Donald Trump'ın onlarca ülke için gümrük vergilerini 90 günlüğüne dondurması sonrası piyasalar canlandı. Ancak bu rahatlamadan pay almayan bir ülke varsa o da Çin. ABD Çin'e uyguladığı gümrük vergisini yüzde 125'e yükseltti.
Dünya bir kurtlar sofrası. Ancak böyle acımasız bir dünyada hala çok iyi niyetli ve fazlaca saf olan insanlar var. Bu bölümde bu insanların özelliklerini ve kendilerini nasıl koruyabileceklerini anlatıyorum.