POPULARITY
Categories
Bu bölümü dinliyor olmanız, aslında düşündüğünüzden çok daha karmaşık bir tesadüfler zincirinin sonucu… Kontrolümüz dışında gelişen pek çok unsur bir araya gelip hayatımızın gidişatını oluşturuyor. Bu anlamda şansın gerçekten de kritik olduğunu söyleyebiliriz. Fakat bazı insanlar şanslı olduklarına inanırken bazıları da her ne yaparlarsa yapsınlar kötü şanslarının dönmediğini düşünürler. Bunun bilimsel bir dayanağı var mı, ya da daha şanslı olmak mümkün mü? 111 Hz'in bu bölümünde, şanslı insanların ortak özelliklerini konuşuyoruz. Sunan: Barış ÖzcanHazırlayan: Gülşah DimSes Tasarım ve Kurgu: Metin BozkurtYapımcı: Podbee Media------- Podbee Sunar -------Bu podcast, getirfinans hakkında reklam içerir. getirfinans iyi faizi vade beklemeden günlük kazandırır. Kredi faiz oranı düşüktür. Aidatsız kredi kartı sunar. Para transferinden ücret almaz. Sen de getirfinanslı ol.Bu podcast, Garanti BBVA hakkında reklam içerir.Bonus Platinum Dinamik'le tanışın!Kendiliğinden saatte bir değişen güvenlik koduyla internet alışverişlerinin en yeni ve daha da güvenli ödeme yöntemi!See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Bilginin korkunç bir hızda aktığı zamanlardayız. Teknoloji ve sosyal medyanın gelişimi sayesinde bilgiye ulaşmak, hiç bu kadar kolay olmamıştı. Fakat iletişimin bu kadar kolay olmasının bazı olumsuz etkileri de var elbette. Örneğin post-truth, yani gerçek ötesi kavramı... Artık bir bilginin doğru veya yanlış olduğunu anlamak eskisi kadar kolay değil. Hatta yalan olduğunu içten içe bildiğimiz bazı bilgileri büyütebiliyor, o duvara bir tuğla da biz koyabiliyoruz. 111 Hz'in bu bölümünde post-truth çağında doğru bilgiye nasıl ulaşabileceğimiz üzerine düşünüyoruz. Yalan haberlere ya da bilgilere neden inandığımızı ve bunlara karşı nasıl önlemler alabileceğimizi araştırıyoruz.Sunan: Barış ÖzcanHazırlayan: Özgür YılgürSes Tasarım ve Kurgu: Metin BozkurtYapımcı: Podbee Media------- Podbee Sunar -------Bu podcast, getirfinans hakkında reklam içerir.getirfinans iyi faizi vade beklemeden günlük kazandırır. Kredi faiz oranı düşüktür. Aidatsız kredi kartı sunar. Para transferinden ücret almaz. Sen de getirfinanslı ol.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Herhalde içinde yaşadığımız dönemin temel hususiyetlerinden biri her şeyi siyasallaştırmaktır. Türkiye'de de son zamanlarda sıkça işittiğimiz ve en çok şikâyet edilen sorunlardan biri, siyasallaşmanın ileri boyutlara ulaşması ve toplumun siyaset eksenli kutuplaşması olduğu söylenebilir. Bu durumun Türkiye'de son yıllarda zuhur ettiği de şikayetlerin hemen ardına eklenmektedir. Fakat gerçekte siyasallaşmanın yeni bir hâdise olmadığını hatta görünürlüğünün bile son yılların eseri olmadığını fark etmek gerekir.
ABD üniversitelerinde okuyan öğrencilerin Filistin yanlısı eylemlerinin yasaklanması oldukça dinamik bir sürecin varlığına işaret ediyor. İngiltere ve Almanya'da da Filistin taraftarlarının eylemlerine karşı oldukça sert bir tutum sergilenmektedir. Bu ülkelerde geçmişteki uygulamaların aksine birtakım ırkçı eğilimlere alan açılmasını ciddi bir değişim olarak görmek gerekir. Fakat bu gelişmeleri geleneksel kategorilere göre değerlendirmek de sağlıklı bir sonuç vermeyecektir.
Türkçedeki sesli harfler (a, e, ı, i, o, ö, u, ü) kendi sesiyle ünlenir. Tek başına varlığını sürdürürler, kimseye ihtiyaç duymazlar. Fakat sessiz harfleri tanımlamak için bir sesliden yardım gerekir. B yazar “Be” okuruz, D yazınca “De”.
Bugünkü yazımızda söz verdiğimiz üzere okuyucularımızdan gelen sorunları gündeme getirerek çözüm üretmeye çalışacağız. Birçok okuyucumuz bize göndermiş olduğu mesajda şu ifadeleri kullanmış; “Kamuoyunda EYT yasası olarak bilinen 7438 yasa sonrası; Askerlik borçlanması yapan, SSK'lı ve Bağ-Kur'lu (İşçi, esnaf ve çiftçiler) yaptıkları askerlik borçlanması ile sigorta başlangıcını geriye doğru çekerek emeklilik hakkını elde ettiler. Fakat, aynı askerlik borçlanmasını yapan biz Emekli Sandığı çalışanlarına (asker, polis ve memurlar) emeklilik hakkı verilmedi. Şuan 11.200 pirim günümüz ve 25 yılı geçen Çalışma süremiz olmasına rağmen emeklilik hakkımız verilmiyor.
Kaleme aldığı güçlü metinlerle Siyonizm'in ipliğini pazara çıkaran ve İsrail'in Filistin topraklarında gerçekleştirdiği çok boyutlu kıyımı dünya kamuoyunun gündemine taşıyan Prof. Dr. Avi Shlaim'in “Üç Dünya, Bir Arap-Yahudi'nin Anıları” adlı kitabını çok merak ediyordum. Fakat 2023'te Londra'da yayınlanan kitabın İngilizcesini edinmekte ve okumakta hızlı davranmadım.
Wesak dolunayında sezgilerimiz turbo güçte, gerçekler gözümüzün önünde. Dolunay sadece şifa getirmiyor, "Kuyumcu" sembolüyle maddi, manevi bolluk da söz konusu! ve en sonunda hepimiz birer "periye" dönüşüyoruz. Fakat önce arınmalıyız. Bu harika dolunayın potansiyelini aktive etmek için bizim de biraz çalışmamız lazım ama gözünüz korkmasın, bu paylaşımdaki pratik önerilerimi kullanın. Sezon 3 Bölüm 123Dinlemek yerine okumak ya da enerjisi mesaja uygun, özenle seçilmiş görselleri görmek, bahsedilen bağlantılara ulaşmak için https://moralev.com/Meditasyonlar, yöntemler ve zamansız makaleler için https://moralev.com/Mor Alev'i Instagram'dan takip etmek için: @moralev1111
Îmânın korunması ve devam ettirilmesi, kazanılmasından ve elde edilmesinden daha zor bir iştir. Dinî zaruretlerden sayılan bir şeyde şüphe edip de âlimlere müracaat ederek bu şüpheyi gidermek için çalışmamak, kişinin din ve imân inancını yok edeceği gibi, küfrü gerektirecek bir fiili ileride işlemeye veya öyle bir sözü söylemeye niyet eden kimse de derhal kâfir olur. Dinen kesin olarak bâtıl bir şeyi yücelterek anmak ve böyle bir şeye hürmet göstermek kişiyi küfre sokar. Kur'ân-ı Kerim'e, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ve sünnetlerinden bir şeye saygısızlık etmek, dinî kitaplara ve dinin esaslarına herhangi bir ayrım yapmaksızın İslâm dinine ait bir şeyle alay edip eğlenmek de küfürdür. Dinde haram olan bir şeyin helal olmasını, farzlardan birinin farz olmamasını temenni etmek; bilerek abdestsiz veya murdar elbise ile veyahut kıblenin dışında bir yöne dönerek namaz kılmak, Ramazan-ı Şerif'te mazereti olmaksızın, bilerek alenen oruç yemek gibi davranışlar da dini hafife almak, değersizleştirmek anlamını taşıdığı için küfürdür. Ayrıca imânının kalıcı olmasını isteyen mü'min Cenâb-ı Hakk'a karşı sürekli korku ile ümit arasında bulunmalıdır. Bu durumda, yukarıda anlatılan esas ve şartları kendisinde bulunduran mü'min gerçek mü'mindir. Böyle olan kimse imânından şüphe etmeyerek ben “gerçek mü'minim” diye hükmetmelidir. Fakat imânına zarar verecek veya tamamen yok olmasını gerektirecek şeylerden kurtulabilmek, Allâh (c.c.)'un yardım ve lütfuyla imân selâmetiyle güzel bir ölüme nail olmak, Cenâb-ı Hakk'ın iradesine bağlı bulunduğu için; “İnşâallâhu Teâlâ, âhiret yurduna da imân ile giderim.” demelidir. (Manastırlı Ismail Hakkı, Telhîsu'l-Kelâm fî Berâhîni Akâidi'l-İslam,S.68)
İslâm dünyasında milliyetçi ve İslâmcı hareketlerin ortak özellikleri arasında müstemleke karşıtlığı yer alır. Genel olarak Marksist hareketler de müstemleke karşıtlığı bakımından milliyetçi ve İslâmcı hareketlere benzer. Fakat bu üç hareketi temsil eden birtakım gruplar farklı ülkelerdeki pratikleriyle birbirinden ayrılır.
St. Andrews Katedrali Okulu'nun gri duvarlarında Lilie James'in hızlı adımları yankılanıyordu. Lilie hiç beklemediği birinin, kendisi hakkındaki kan donduran bir planı olduğundan habersiz aceleyle okula gelmiş, kimse yokken duş alıp kısa bir antrenman yapmayı düşünmüştü. Fakat maalesef bu planı korkunç şekilde yarım kalacaktı.Sunan: Sezgi Aksu Hazırlayan: Sezgi Aksu, Kevser BiçiciSes Tasarımı ve Kurgu: Tolgacan Bozca Yapımcı: Podbee MediaCanlandırmalar:Jamie James: Metin BozkurtPeta James: Hazal Beril ÇamLilie James: Gülşah DimPaul Tyson: Tolgacan BozcaPolis: Uğur Yıldırım------- Podbee Sunar -------Bu podcast, getirfinans hakkında reklam içerir.getirfinans iyi faizi vade beklemeden günlük kazandırır. Kredi faiz oranı düşüktür. Aidatsız kredi kartı sunar. Para transferinden ücret almaz. Sen de getirfinanslı ol.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
İstibrâ, erkeklik organında idrar eserinin kalmamasını temin etmek demektir. Kişinin istibrâda idrar damlasının kesilip artık gelmeyeceğine kalbi kanaat getirmelidir. Bu da her insanın kendi âdetine göre olur. Erkeklerin istibrâ yapmaları lâzımdır. (Bir şey hakkında lâzımdır demek, yapılması vâcipten daha mühim demektir.) İdrarın hepsi bir anda boşalmaz ve erkeklik organında birkaç damla kalır. Bu birkaç damla, bazı insanlarda biraz yürümekle, bazılarında öksürmekle veya her insanın kendi âdetine göre -meselâ yana doğru eğilip sallanmakla- çıkartılabilir. (Merakı' l-Felâh) İdrarın tamamen kesildiğine kalp kanaat getirmedikçe abdeste başlamak caiz olmaz. Büyük abdestten temizlenirken de aynı dikkati göstermek gerekir. Abdest alacak şahıs bir şey gelmeyeceğinden emin ise istibrâya lüzum yoktur. İstibrâda çok dikkatli olmak ve titizlik göstermek mendubtur. Kadınların, idrar hususunda erkekler gibi yapmalarına, meselâ idrardan sonra yürümelerine ihtiyaç yoktur. Kadınlar idrar yaptıktan sonra birazcık bekler, ön ve arka mahalli siler sonra su ile temizlenirler. İstibrâsı (idrar damlalarının kesilmesi) geç olan erkekler, dışarı sızma ihtimali olan yaşlığı emmesi için idrar kanalını pamuk, tuvalet kağıdı gibi bir şeyle kapatırlar. Fakat yaşlığın dışarı çıkmaması için, idrar yoluna konulan şeyin dışta kalmaması lâzımdır. Abdestten sonra şeytanın “acaba idrar mı geldi” diye vesvese verdiği kimse, bu vesveseden kurtulmak için, ön kısmına ve çamaşırına biraz su serperse, yaşlığın bu serpintiden olduğunu bilir ve vesveseden kurtulur. Dârekutnî'de Taharet bahsinde geçen bir Hadis-i Şerif'te şöyle buyuruluyor: “İdrar sıçramasından çok korununuz. Çünkü kabir azabının tamamı ondandır.” (Muhammed Alâüddin, El-Hediyyetü'l- Alâiyye,S.40-41)
Dün okumuş ya da görüntüleri izlemişsinizdir. Yeni Şafak, Ekrem İmamoğlu'nun kamuoyunda “para kasaları” diye adlandırılan ekibiyle yaptığı yeni ve muhtemelen en son görüşmenin güvenlik kamerası kayıtlarını yayımladı. Aslında görüşmenin yapıldığının delilleri desek daha doğru olur. Çünkü kameralar yine kapatılıyor. Fakat bu kez bantla değil de peçete ile yapılıyor karartma.
Psikologlar veya psikiyatristler bir konferansta veya bir akademik çalışmada bulgularından bahsederken, gizlilik anlaşmaları gereğiyle danışanlarının isimlerini hiç kullanmazlar. Genelde Jane Doe ya da John Doe gibi takma isimler sar ederler. İşte Anne O. da o isimlerden birisiydi. Fakat bu isim, psikoloji tarihinin yeniden yazılmasında aracı olmuştu. Hiçbir Şey Tesadüf Değil'in bu bölümünde Anne O. ismiyle tanıdığımız Bertha Pappenheim'ın hikayesine odaklanacağız. Sigmund Freud ve Josef Breuer'in öncülüğünde, konuşma terapisinin nasıl başladığına tanık olacağız.------ Podbee Sunar -------Bu podcast, Kuveyt Türk hakkında reklam içerir.Miles&Smiles Kuveyt Türk, ayrıcalıklı Mil dünyası ve size özel fırsatlarıyla her devirde yanınızda! Siz de mobilden Kuveyt Türklü olarak Miles&Smiles Kuveyt Türk kart başvurunuzu yapın, ayrıcalıklardan faydalanmaya başlayın. Detaylı bilgi için web sitesini ziyaret edebilirsiniz.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Sabrina Zunich'in uyuşturucu bağımlısı bir anne-babayla başlayan hayatı, belalı liste yıllarından koruyucu aile sistemine evrilmişti. Çok geçmeden Knoefel çiftinin evine yerleşen 16 yaşındaki genç kız, evdeki iki çocukla da kolayca arkadaş oldu. Her şey yolunda gibiydi. Fakat normal şartlar altında baba figürü olması gereken Kevin Knoefel ile ilişkileri, romantik bir boyut kazanmıştı. Kevin ve eşi Lisa arasında ipler gerilirken Sabrina, kanlı bir planın parçası olmayı kabul edecekti.Sunan: Sezgi Aksu Hazırlayan: Sezgi Aksu, Gülşah DimSes Tasarımı ve Kurgu: Tolgacan Bozca Yapımcı: Podbee MediaCanlandırmalar:Sabrina: Hazal Beril ÇamKevin: Metin BozkurtLisa: Gülşah DimÖğretmen: Tolgacan BozcaSınıftaki Öğrenci: Şevval BalkanKapıdaki Öğrenci: Uğur YıldırımSee Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
“1899'da İstanbul'da doğdum. Büyükbabam 150 sene önce Bolu'dan İstanbul'a gelmiş, büyükanne tarafım Isparta cihetinden. Onların İstanbul'a gelişleri ise 200 sene evveline rastlıyor. Yâni İstanbulluyum. Ama vaktiyle bir konferans vermiştim. Orada demiştim ki: Ben hem Bosnalıyım hem Budinliyim, hem Üsküplüyüm hem Atinalı hem Sofyalıyım, hem Erzurumlu hem Erzincanlıyım. Fakat İstanbulluyum. Hiç ayırmam.”
İngiltere manda yönetiminin tesisiyle başlayan Filistinlilerin fiilî mücadelesi kesintisiz devam ediyor. Hamas ile birlikte özellikle Gazze'de yoğunlaşan Filistin mücadelesi yüzyıllık zamanda elbette inişli çıkışlı seyir takip etti. Siyonist İsrail ve hamileri birçok defa Filistinlilerin direncini kırdıklarına ve hedeflerine ulaştıklarına inandılar. Fakat aynı şekilde birçok defa Gazze'de, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te neredeyse bütün bir insanlığı hayrete düşüren bir yeniden doğuşa tanık olduk. Filistinliler Filistin davasını hiçbir zaman terk etmediler. Bu kararlılık 7 Ekim 2023'ten sonra da devam etti.
Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye'nin ana muhalefet partisidir ve son yerel seçimlerde hatırı sayılır bir başarı elde etmiştir. Uzun yıllardır CHP, özellikle yerel seçimlerde yüksek oy oranlarına ulaşmaktadır. Fakat genel seçimlerde bu başarı, partinin sosyolojik sınırlılıklarına takılmakta; oyları genellikle yüzde 22-24 bandında seyretmektedir. Nitekim son genel seçimde de bu oranı yakalayabilmiştir.
Aytunç Altındal bir mülakatında şöyle diyor: “Bu CHP'liler iş yapmayı bilmez. Memleket için faydalı hiçbir iş yapmazlar. Fakat 10 CHP'li bir araya gelse, memleketi karıştırırlar.” Cumhuriyet Halk Partisi'nin yönettiği belediyelerin durumu ortada. Son seçimde birçok belediyeyi daha kazandılar. Şimdi bu belediyelerden birkaçını ele alalım ve bir “sosyal demokrat” belediyenin neyi başardığını soralım.
Allâhü Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Fakat siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa ahiret daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” (A'lâ s. 17-18) Dünya sevgisi gitgide artan büyüleyici bir bağımlılıktır. Onun için her geçen gün insan daha çok kazanmayı arzu eder. Dünya isteklerini hiç kimse bitiremez. Bir ihtiyacını giderirken, diğeri karşısına çıkar. Hayat biter ama yine nefsin arzuları bitmez. Mal varlığı elde etmek bizâtihî kötü bir şey değildir. kötü olan, mal sevgisi beslemektir. Para kazanmanın ve dünya sebeplerine sarılmanın haram olduğu anlaşılmasın! Biz dünyada kazanmayı kınamıyoruz, bu ihtiyaç olduğu zaman caizdir. Ancak dünya sevgisi bundan farklı bir şeydir ve haramdır. Bir hadisinde Allâh Resûlü (s.a.v.): “Dünyada bir yolcu gibi yaşa!” buyurmaktadır. Nasıl ki yolcu konakladığı yerlerde bulduklarıyla ve sırtında taşıdığı azıcık servetiyle yetiniyorsa senin dünya hayatının da bu şekilde olması gerekir. Yolculuk esnasında gecelemek amacıyla gittiğin konaklama yerinde ayakları bozulmuş bir yatak bulursan bir destekle onu düzeltmeye çalışırsın. Ancak özel bir marangozu çağırıp onu ince nakışlarla ve kusursuz işlemelerle tamir etmenin peşine düşmezsin. En fazla yapacağın şey, rahat olması için biraz uğraşman olur. Burada işin estetik boyutuna bakmazsın. Yolcu, ulaşmak istediği hedefe odaklandığı gibi senin de hayatın gayesi olan ahirete odaklanman gerekiyor. Allâh Resûlü (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Dünyanın Allâh katında bir sivrisinek kanadı kadar değeri olsaydı, ondan kâfire bir yudum su dahi içirmezdi.” (Tirmizî) Bir başka hadis-i şeriflerinde ise: “Dünya sevgisi her türlü hatanın başıdır.” (Beyhakî) buyurmuşlardır. (Eşref Ali et-Tehanevî, Tehzibu'l Ahlâk,S.104)
Ne yediğiniz yemeğin, ne içtiğiniz kahvenin, ne de biriyle ettiğiniz sohbetten bir tat alamamak…Hiçbir şeyin zevk vermemesi. Derin bir duygusuzluk hali. Hissizlik… Hemen hemen hepimiz zaman zaman böyle hissederiz. Fakat bu duygu durumunun ileri safhalarında çok tehlikeli bir süreç karşılıyor bizi. Hiçbir Şey Tesadüf Değil'in bu bölümünde o safha, yani anhedoni üzerine konuşuyoruz. Bu psikolojik problemin sebep ve sonuçlarının bilimsel analizini yapmaya çalışıyoruz.------ Podbee Sunar -------Bu podcast, Kuveyt Türk hakkında reklam içerir.Miles&Smiles Kuveyt Türk, ayrıcalıklı Mil dünyası ve size özel fırsatlarıyla her devirde yanınızda! Siz de mobilden Kuveyt Türklü olarak Miles&Smiles Kuveyt Türk kart başvurunuzu yapın, ayrıcalıklardan faydalanmaya başlayın. Detaylı bilgi için web sitesini ziyaret edebilirsiniz.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Korku biz insanlığın hayatta kalmasını sağlayan en kritik duygulardan birisi. Belki de türümüzün devamlılığını buna borçluyuz. Fakat korku, yanımızdaki insanlardan bize de sirayet edebilen bir şey. Daha da kötüsü bu duygunun bulaşıcı özelliği, toplumu kontrol edebilmek için bir araca da dönüşebiliyor. Fakat bir panzehrimiz de var, cesaret. 111 Hz'in bu bölümünde insan davranışları üzerine düşünüyoruz. Korku ve cesaretin bulaşıcı etkilerine ve bunların nasıl yayıldığına odaklanıyoruz.Sunan: Barış ÖzcanHazırlayan: Özgür YılgürSes Tasarım ve Kurgu: Metin BozkurtYapımcı: Podbee MediaSee Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Karahanlıların İslâmiyeti kâbul etmesi, Türk tarihinin dönüm noktalarından biridir. Türkler, taze bir kuvvet olarak İslâmiyetin yayılmasında ve gelişmesinde büyük roller oynadıkları gibi, kültür ve uygarlık hareketlerine de katılarak İslâm kültür ve uygarlığına ortak oldular. XI. yy.'da Türkler de İslâm kültür ve edebiyat çalışmalarına bütün varlıkları ile katıldılar. XI. yy. ikinci yarısında, Karahanlılar devrinde, Türk-Müslüman kültür ve edebiyatı tamamen teşekkül etti. Fakat bu hiçbir zaman Türk'ün karakterini değiştirmedi. Çünkü Türklerin çok canlı ve sağlam bir kültürleri vardı. Türkler Yesevîlik, Bektaşîlik ve Mevlevîlik gibi tarikâtlar kurarak din hayatına bir canlılık ve hareket getirdiler. Doğu Karahanlılar, devletlerini İslâm olmayan bir bölgede kurduklarından buralarda pek çok cami, mescit, medrese, han, hamam vb. yaptırmışlardır. Fakat bunların çoğu bize kadar gelememiştir. Türkistan'da taş ve ağaç yok gibidir. Bu yüzden Karahanlılar yapılarını kerpiçten, özellikle tuğladan yaparlardı. Tuğladan yapı yapmak usulünü Karahanlılar geliştirdiler. Batı Karahanlılar Maveraünnehir'de İran-İslâm kültürünün yaygın olduğu yerde kuruldu. Buhara ve Semerkant, İslâm dünyasının iki namlı kültür merkezi idi. Bu yüzden Batı Karahanlılar İran-İslâm kültürünü benimsediler ve geliştirdiler. Doğuda ise durum daha değişikti. Karahanlı'dan önce Doğu Türkistan'da Uygur ve Çin kültürü yaygındı. Doğu Karahanlıların devlet dili Türkçe idi. Resmî işlerde ve halk arasında Uygur alfabesi kullanılıyordu. Bu yüzden Doğu Türkistan'da Türk Dili, edebî dil halini almış ve gelişmişti. Türk-İslâm medeniyetinin ilk orijinal örneklerini Karahanlılar verdiler. (Çağatay Uluçay, İlk Müslüman Türk Devletleri.s.29-30)
Nuru'l-Izah isimli eserinde Hasan b. Ammar eş Şürünbülali (r.âleyh) şöyle demiştir: Hasta ve özürlü olmayan sağlam erkeklere imam olacak kişide bulunması gereken şartlar altıdır. Bunlar: 1. İslâm (Müslüman) olmak 2. Bulûğ: Bu şart buluğa ermiş fertlerden oluşan bir cemaate imam olmak için gerekli olan bir şarttır. Yoksa buluğa ermemiş çocuklardan oluşan bir gruba imam olmak için baliğ olmak ayrıca şart görülmemiştir. Yani çocukların kendi aralarında yapacakları cemaat sahihtir. 3. Akıl 4. Erkek olmak: Bu şart, erkeklere imam olmak için gereklidir. İleride geleceği üzere; kadınlara imam olmak için erkek olmak şart değildir. Kadının diğer kadınlara imam olması sahihtir. Fakat mekruh olduğundan dolayı kadınların diğer kadınlara imamlık yapmaları doğru ve caiz görülemez. Ancak buna rağmen yapacak olurlarsa kadınlardan biri öne çıkmadan safın ortasında durup diğerlerine imamlık yapar. Bu şekilde kılacak oldukları namaz fasit ve batıldır denmez. 5. Kıraat: Kifayet edecek miktar Kur'an-ı Kerim okuyabilmesi. 6. Burun kanaması, dil tutukluğu-pelteklik gibi özürlerin bulunmamasıyla birlikte namaza mani olacak abdestsizlik, necaset ve avretin açılması gibi bir durumun bulunmaması. Aynı özür sahiplerinin biri diğerine imam olabilir. Burada aranan esas kural; imam olanın hâli cemaat olanın hâlinden daha kuvvetli veya ona müsavi (eşit) olmasıdır. (Sualli Cevaplı İslam Fıkhı,c.3 ,s.9)
Video Bölümleri:00:00 - 00:27 Giriş00:27 - 05:30 19. Yüzyıla Girerken Osmanlı05:30 - 07:22 Halet Efendi ve İntisap07:22 - 10:15 Fransız İhtilali, Napolyon'un Mısır Seferi10:15 - 11:24 Halet Efendi'ye Elçilik Görevi Veriliyor11:24 - 14:28 Paris'e Ucuz Yollu Hediye Arayışı, Yolculuk14:28 - 18:34 Talleyrand'la İlk Kriz, Napoleon'la Tanışma18:34 - 20:13 Görüşme Krizi, Payitaht'la Anlaşmazlık20:13 - 26:11 Büyük Kriz: İmparatorluk Meselesi26:11 - 30:30 Elçiliğinin Sonu ve Eş Dostun Hediye İstekleri30:30 - 32:17 Yeni Elçi "Eşek Herif" Muhib Efendi32:17 - 38:18 Halet Efendi Komik Anlar Compiliation38:18 - 39:35 Devamını İster Misiniz?, Abonelik MeselesiOsmanlı Devletinin en zorlu günleri, 19. yüzyılın ilk yıllarıdır. Zira o günlerde Avrupa, Fransız İhtilali ve onun etkileriyle çalkalanmaktadır. İhtilal yetmezmiş gibi Napolyon Bonapart (Napoléon Bonaparte) adında düşük rütbeli bir subay, ihtilalin de etkisiyle basamakları hızla yükselerek iktidara gelir.Avrupa Tarihine Koalisyon Savaşları olarak geçecek uzun ve kaotik dönemi başlatır. Napolyon'a karşı ittifak kuran devletler, onu durdurmaya çalışsa da başarılı olamaz. Özellikle 1798 yılında hiç beklenmedik şekilde Napolyon'un bir Osmanlı toprağı olan Mısır'a saldırma kararı, tüm dengeleri değiştirir. Bu koalisyon ve ittifak ağına Osmanlı Devleti de katılmak durumunda kalır. 1802 yılında imzalanan Paris Barış Antlaşmasının ardından sözde "dostluk" adına Paris'e bir elçi göndermek durumunda kalan 3. Selim, bu görev için o günlerde pek tanınmayan bir isim olan Halet Efendi seçilir.Halet Efendi ise Osmanlı Tarihinin en hususi karakterlerdendir. Nüktedan, kurnaz, iktidar ve kudrete meyilli, gözü açık ve sinsi bir şahsiyete sahiptir. Paris'te Napolyon ve Fransa Dışişleri Bakanı Charles-Maurice de Talleyrand-Périgord (Mösyö Talleyrand) ile boy ölçüşebilecek az sayıdaki isimden birisidir. Görevinin ilk gününden itibaren kurnaz şekilde Fransızlarla mücadeleye başlar. Fakat dedik ya; en sancılı dönemdir. Emekleme aşamasında olan Osmanlı diplomasisi, neredeyse her hafta, her gün yeni bir krizle, sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Diğer elçiler gibi Halet Efendi de bin bir sorunla boğuşur. Bir yandan Fransızlar, öbür yandan diğer ülke elçileri fakat en önemlisi bir yandan da Babıali ile mücadele etmektedir.Osmanlı'nın zayıf ekonomisi, çevresindeki eş dostunun bitmek bilmeyen hediye arzuları, Halet Efendi'yi Fransa günlerinde bunalıma girecek bir seviyeye getirir. İşte bütün bu hikaye içerisinde Mehmet Said Halet Efendi, hayatta ve ayakta kalmanın kavgasını verir. Nitekim 1806'da Paris elçiliği görevi sona erene kadar bunu başarır. İstanbul'a dönüşüyle birlikte hayatında yepyeni bir sayfa açılacaktır; iktidar sayfası. Her zaman olduğu gibi Kabakçı Mustafa İsyanında doğru kişilerle birlikte olan, doğru isimlere yardımda bulunan Halet, bu zor günlerden de alnının akıyla çıkar. Kısa süre sonra Alemdar Mustafa Paşa'nın girişimiyle tahta cülus edecek 2. Mahmut'un baş danışmanı olacak kadar yükselecek olan Halet, devlet dediğimiz mekanizmanın kontrolünü eline geçirir.1820'lerin başlarında patlak veren Rum İsyanına kadar muktedir olan Halet, Tepedelenli Ali Paşa'nın "tedib"i sürecindeki icraatları, yıllardır ayağına bastığı insanlar, yeniçerilerle usulsüz temasları ve Rum İsyanındaki rolü sebebiyle yolun sonuna gelir. Mehmet Said Halet Efendi'yi betimleyen en güzel satırlar, vefatının ardından halk arasında yayılır.“Ne kendi eyledi rahat, ne âlem buldu huzur,Yıkılıp gitti cihandan, dayansın ehli kubur”“Ne kendi rahat etti, ne de halka huzur verdi,bu dünyadan göçtü gitti, şimdi kabirdekiler düşünsün”Osmanlı İngiliz Savaşı Videosu: https://youtu.be/QqcRwGy7aKcKanalımızı desteklemek ve ek içeriklere ulaşmak için;https://www.youtube.com/channel/UCPlTdUoi8jAjEdk1wf5cQug/join
Namaz, insanın yaratılışından önce meleklerin devamlı yaptığı, ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem (a.s.)'dan beri tüm peygamberlerin ümmetlerine belirli şekil, vakit ve sayılarda emredilen, bütün dinlerde de ortak bir şiar olarak göze çarpan ilk ve en eski ibâdettir. Dinler tarihi incelendiğinde, namazsız hiçbir semavî dinin olmadığını görürüz. Fakat İslâm'daki namaz, önceki dinlerdeki namazlardan daha ileri manâ ve hikmetleri ihtivâ etmektedir. Namazın İslâm'daki yeri büyüktür. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz namazı, dinin direği olarak vasıflandırmış; İslâm binasının asıl unsurlarını sayarken de imân esâsı olan Kelime-i Şehâdet'ten hemen sonra namazı zikretmiştir. Ayrıca namaz dosdoğru kılındığında dine ait diğer bütün işlerin de Allâhü Teâlâ'nın istediği şekilde yürümesi daha âsân olacaktır. Zira Mevlâ Teâlâ bu hususta şöyle buyuruyor: “Ey Resûlüm! Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allâh'ı anmak olan namaz elbette en büyük ibâdettir. Allâh, yaptıklarınızı biliyor.” (Ankebut s. 45) Büyük İslâm mutasavvıfı Ebû Talib el-Mekkî (r.âleyh) şöyle der: “Namaz bedenin, aklın ve kalbin iştirâk ettiği bir ibâdettir.” Namazda beden için, ayakta durma, rükû, secde, oturuş ve eğilip kalkma, dil ile Allâh (c.c.)'u yüceltme, övme, O (c.c.)'a sığınma ve O (c.c.)'dan yardım ve bağışlanmayı dilemektir. O (c.c.)'u her haliyle hatırlama; akıl için Allâh (c.c.)'un isim ve sıfatlarının mükemmelliği karşısında kendi eksiklik ve hatalarını düşünme; kalp için ise huşû, manevî lezzet ve tatmin olma hali vardır. (Suâlli-Cevâplı İslâm Fıkhı,c.2,s.6-7)
İroniler koridorundan geçiyor Türkiye. Sürreal zamanlar. Halk partisiyle neleri yaşayabilirsin sorusunun cevabının sınırı yok. Oysa sanılıyordu ki en fazla yapsalar yapsalar okul birincisini mezuniyet törenine sokmazlar… Fakat ironinin bini bir paraymış meğer. Hakikaten gerçeklikten, siyasetten, demokrasiden, sandıktan ve meşruiyetlerini sağladıkları tüm diğer bağlamlardan kopmuşlar meğer. Bunların hepsini kuşatan en geniş kavram olan cumhuriyetten kopmuşlar meğer.
İnsan bedeni itibariyle halk, ruhu itibariyle emir alemindendir. Bedeni, halk aleminden olan her nesne gibi zamanın tahribine, ruhu ise el-Hayy ismi şerifinin sürekli -diri ve hareketli tutan- etkisine tabidir. Fakat ruha mekân olması bakımından beden de dirime ve harekete dahildir. Zira el-Kayserî'nin söyleyişle ruh bedene bedenin kendisiyle birlikte etki eder. Yani elde bir hareketin olabilmesi için önce elin olması, ruhun da elden o hareketi talep etmesi gerekir. Buna göre ruh yöneten, beden kendisinin katılımıyla yönetilendir. Biz gündelik dilde bu ikisini ruh, heykel, suret, kim-lik, ferdiyet… olarak kapsayıcı tek bir kelimeyle ifade ediyoruz: Nefs!
22 yaşındaki Clare Bernal, makyaj yapmaya olan tutkusunun peşinden giderek Londra'da büyük bir moda mağazasının kozmetik bölümünde çalışmaya başlamıştı. Fakat hayallerine doğru sağlam adımlarla ilerlerken tehlikeli bir gölgenin kurnazca onu izlediğinden habersizdi….Sunan: Sezgi Aksu Hazırlayan: Sezgi Aksu, Gülşah DimSes Tasarımı ve Kurgu: Tolgacan Bozca Yapımcı: Podbee MediaCanlandıranlarMichael: Zafer TokerClare: Gülşah DimLinda: Hazal Beril ÇamSee Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Türk televizyonculuğu ve sineması, zaman zaman sığ sularda boğulmaya yaklaşan bir anlatı denizidir. Fakat o denizde bazı kaptanlar vardır ki rotayı değiştirir, dalgaları göğüsler ve izleyicinin yönünü başka kıyılara çevirir. Osman Sınav, tam da böyle bir kaptandır. Yönetmen, yapımcı ve senarist olarak otuz yılı aşkın kariyerine birçok unutulmaz iş sığdıran Sınav, sadece izlenme oranlarının değil, kültürel kodların da mimarlarından biri olmuştur.
Eğitim sistemimizin epeyce sorunu var. Bunların başında kendi tarihsel mirasıyla barışık olmaması geliyor. Tarihsel mirasla barışık olmak, kitapların arasına İslam düşünürlerinin görüşlerini serpiştirmek değildir. Hele hele bugünkü bilimsel gelişmeleri Müslüman bilim adamlarının yüzyıllarca öncesinden gördüklerini yazarak Batı biliminin gelişimi karşısında duyulan hayranlığı ifade etmek hiç değildir. Tarihsel mirasımızı yaşadığımız dönemde düşüme faaliyetinin organik bir parçasına dönüştürmediğimiz sürece geçmişe atıflarımız ya nostaljiden öteye geçemez ya da bize ait olmayan bir şimdiye hayranlığı gizler. Fakat bugün üzerinde durmak istediğim husus, eğitim sistemimizin kendisinden ziyade muhtevasını oluşturan derslerden biri, İnkılap Tarihi.
Rahmet ayı yine geldi geçiyor; içimizde kıymetini ne kadar bildik sorusu, kaygısı hep var. Fakat bir yandan da, o rahmetten oruç kuşanan herkese güzel bir şeyler erişeceği ümidi, o ümidin ferahlığı var. Nas ile sabit bu aslında, Ramazan iklimini yaşayana bundan mutlaka bir nasip var. Sadece yavaşlamak, dünyevi hazlardan el çekmek, nefsimizin arzularına, tahriklerine dur demek, yani sadece şuursuzca teslim olduğumuz ve bizi nefsaniyete doğru çeken yaşama gündeliklerinin dışına çıkarak şuur tazelemek…
Ayetlerde ve hadislerde insanların Allâh (c.c.)'dan, onun zikrinden ve ayetlerinden gafil olmamaları istenmiş, gafil kalple yapılan duânın kâbul edilmeyeceği belirtilmiştir. Bu konuda hayatlarıyla bizlere en güzel örnek teşkil eden Peygamberler ve Allâh (c.c.) dostlarından bazı menkıbeler aşağıda nakledilmiştir; Musa (a.s.) hastalandı ve karnının ağrısı iyice şiddetlendi de hâlini, Cenâb-ı Allâh'a arzetti. Allâh (c.c.) da ona, sahradaki bir otu gösterdi. O da, ondan yedi de, Allâh (c.c.)'ın izniyle şifa buldu. Sonra, bir başka zaman bu hastalık ona tekrar musallat oldu. Bunun üzerine, aynı otu yedi. Fakat hastalığı arttı. Hastalığı, artınca şöyle dedi: “Ya Râbbî, ilk önce bu otu yedim ve ondan faydalandım. İkinci defa onu yediğimde ise, hastalığım arttı” Bunun üzerine Cenâb-ı Hâkk şöyle buyurdu: “Çünkü sen, birincide seni ota sevkeden ben idim, böylece onda şifa meydana geldi. İkincisinde ise, sen kendin ota gittin de, bunu müteakip hastalığın arttı. Bilmiyor musun ki, bütün dünya öldürücü zehir, onun panzehiri de benim ismimdir.” Râbiatü'l-Adeviyye, bütün geceyi teheccüd ve namaz ile geçirdi. Tan yeri ağarınca, uyudu. Derken, evine hırsız girdi. Elbiselerini aldıktan sonra, kapıya doğru yöneldi. Fakat kapıyı bulamadı. Bunun üzerine elbiseleri bıraktı, kapıyı da buldu. Bu işi üç defa tekrarladı. Bunun üzerine, evin köşe-bucağından, “Kumaşı bırak ve çık. Şayet seven uyuduysa, onun sultanı uyanıktır” diye nida edildi. Ariflerden birisi koyun otlatıyordu. Sürüsünün içinde, koyunlara zarar vermeyen kurtlar da bulunuyordu. Derken kendisine birisi uğrayarak, ona şöyle seslendi: “Ne zaman koyunlarla kurtlar anlaşma yaptılar?” Çoban şöyle dedi: “Bunları otlatan, Allâh (c.c.)'la sulh yaptığından beri!”. (Fahruddîn Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu'l-Ğayb,c.1,s.235)
Zekât, beş çeşit malda vaciptir. Bunlar; 1. Saime hayvanlar (koyun, keçi, sığır ve deve) 2. Altın ve Gümüş 3. Ticaret Malları 4. Maden ve Defineler 5. Ekinler ve Meyveler Hanefî fakihlerine göre; mal: İnsan tabiatının meylettiği ve ihtiyaç esnasında kullanılması için biriktirilmesi mümkün olan nesnedir. Velev ki şarap ve hınzır gibi mubâh olmasın. Bir nesnenin mal kâbul edilmesi insanların tamamının veya bir kısmının onu mal olarak kullanmasıyla olur. Semavi dinlerden herhangi birinin değer verdiği nesne mal kâbul edilir. Semavi hiç bir dinin mal olduğunu onaylamadığı bir nesneyi Mecusi ve benzeri semavi olmayan bir topluluk mal kâbul etse de mal olmaz. Bu ifadeye göre bir nesnenin mal kâbul edilmesi için iki şey gereklidir. 1. İnsan tabiatının o nesneye meyletmesi. 2. İhtiyaç esnasında kullanmak için biriktirilebilmesi. Buna göre, kişinin bevli gibi insan tabiatının meyletmediği şeyler biriktirilebilse dahi mal sayılmazlar. Fakat tarlalarda ekin için kullanılan hayvan gübresi maldır. Zira insan tabiatının meyletmesi ile kastedilen; faydalanmak için bir nesneye malik olmayı istemektir. Kendisinden faydalanılması ve biriktirilmesi mümkün olan her şeye “mal” denir. Bir şeyde iki özellik ağır basmadıkça ona mal denmez: Biriktirilme ve mutad bir şekilde faydalanma imkânı. Şafiî, Mâliki ve Hanbelîlere göre, menfaat sağlayan bütün varlıklar maldır. Onlara göre, malın mal olması için, bizâtihi biriktirilir olması gerekli değildir. Belki aslı ve kaynağı bakımından biriktirilme imkânının bulunması kâfidir. (Suâlli Cevaplı İslâm Fıkhı,c.3,s.221-223)
Filistinliler haklı bir davanın neleri göze alarak savunulabileceğini bütün dünyaya gösterdi. Bir halk ve onun seçilmiş meşru temsilcisi Hamas bütün imkânsızlıklara rağmen on beş ay boyunca direndi. Bu süre zarfında Siyonist İsrail tarihte eşine rastlanılması pek mümkün olmayan büyük bir soykırıma ve yıkıma imza attı. Bu dönemde dünyanın gözü önünde İngiltere, Almanya ve Fransa gibi geçmişin emperyalist devletleri İsrail'in yanındaydı. Sıralanan bu ülkeler, diğerleriyle birlikte Filistinlileri yerlerinden yurtların uzaklaştırmaya yönelik saldırıların içinde açıkça yer aldı. Eskiden bu ülkelere düvel-i muazzama denilirdi. Fakat bunlardan başka ve asıl olarak ABD Filistinlilerin karşısına doğrudan çıktı. Amerikalılar da hem İsrail'i destekledi hem de bu vahşi saldırganlığa dâhil oldu. Bunlar Batı sisteminin temelini oluşturan ülkelerdir. Filistinliler ise bir halk olarak bunlar karşısında direndikçe vahşet devam etti ve yeni boyutlar kazandı. Buna rağmen Gazzeliler yine direndi, yine teslim olmadı.
İtikâf üç kısımdır. 1. Vacip: İki kısma ayrılır. Sözle adanarak vacip olan: “Allâh (c.c.) için bir gün veya bir ay oruç tutmak üzerime borç olsun” şeklinde mutlak veya “Allâh (c.c.) hastama şifa verirse bir gün oruç tutmak Allâh için üzerime borç olsun” şeklinde şarta bağlı olarak adanan itikâftır. Fiille vacip olan: Nafile bir itikâfa başladıktan sonra henüz tamamlamadan bozulmasıyla kişiye vacip olan itikâf. 2. Sünnet: Ramazan'ın son on gününde yapılan itikâftır. Hz. Aişe (r.anha)'dan şöyle rivayet edilmiştir: “Peygamber Efendimiz (s.a.v.) vefat edinceye kadar Ramazan'ın son on gününde itikâfta bulunurdu. Ondan sonra eşleri de itikâfta bulundular.” İmam ez-Zührî şöyle der: “Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir şeyi yapar ve onu terk ederdi. Medine'ye girdikten sonra vefatına kadar itikâfa girmeyi hiç terk etmedi. Bu, itikâfın vacip olmasını gerektirir. Fakat sahabe (r.a.e)'den itikâfa girmeyenlere hiçbir müdahalede bulunulmaması sünnet-i müekkede olmasını gerektirmiştir.” 3. Mendup: Zikredilen iki kısmın dışında herhangi bir zamanda itikâfa girmek. İtikafın asgari süresi vacip itikâfta süre, en az bir gün olmalıdır. Çünkü bu itikâfta oruç şarttır. Nafile itikâfta süre, İmam Ebu Hanife'ye (r.h.) göre; bir gün, İmam Ebu Yusuf'a (r.h.) göre; gündüzün yarısından çoğu, İmam Muhammed'e (r.h.) göre; az bir zaman ve daha fazlasıdır. (Sualli Cevaplı İslam Fıkhı,c.3 , s.395-396)
Cihâd-ı mukaddes îlânını, tâ Avustralya'da duyan iki Osmânlı Türkü'nün iftihâr edilecek destanı: Bunlar Avustralya'nın “Silver City” şehrine yerleşmiş iki Osmânlı'dır. Orada çalışarak hayâtlarını kazanmaktadırlar. Günün birinde Halîfelerinin İngilizlere karşı Sancak-ı Şerîfi çıkardığını ve bütün müslümânları cihâda çağırdığını öğrenirler. Bu sırada Çanakkale Cephesi'ne gönderilmek üzere Avustralya'dan asker toplanmaktadır. Bu iki genç, şehrin vâlisinin huzûruna çıkarak şöyle derler: “Halîfemiz size karşı harp ilân etmiş. Bizim de buna icâbet etmek vâzifemizdir. Fakat biz sizin bu kadar zamândır ekmeğinizi yedik. Bırakın gidelim. Sizinle cephede savaşalım. Burada size karşı bir harekette bulunmayı nankörlük sayıyoruz.” Vâli gülmüş ve onları reddetmiş: “Bizi tehdid mi ediyorsunuz? Haddinizi bilin, edebinizle oturun yerinizde!” Bizimkiler de: “Eh ne yapalım, bizden günâh gitti” diye söylenerek uzaklaşmışlar. Hemen neleri varsa hepsini satmışlar. İki makinalı tüfekle bol cephane edinmişler. Sonra? Sonra da Çanakkale'ye gönderilmek üzere lîmânâ sevk edilecek olan Anzak askerlerini taşıyan trenin geçeceği dar bir boğaza gidip mevzilenmişler. Namâzlarını kılıp helâllaştıktan sonra, kazdıkları siperlere yerleşmişler. Üzerinde elde dikilmiş bir Osmânlı bayrağının dalgalandığı bu siperlerin hizâsına gelince, raylar üzerine yığılan taşlar treni durdurmuş ve o tren, yedi yüz Anzak askerini ölü ve yaralı olarak bırakmak zorunda kalmış. Etraftaki tepelerde kalabalık Osmânlı kuvveti arayan düşmân, bütün bu savaşı verenin sâdece iki şehîd kahraman olabileceğine çok zor inanmış. Neredeyse bizim bugünkü aydınlarımız kadar gâfil olan ve İslâm'ın gönüllerdeki hâkimiyetini bilemeyen İngiliz vâliye de o iki kahramanın mübârek naaşlarını selâmlamaktan başka yapacak bir şey kalmamış.(Basından Derleme)
Yusuf Suresi serimize devam ediyoruz. Hz. Yusuf (as) kuyudan alınıp yeni evine götürülüyor. Bölümde işlenilen ayetler:Bir kervan geldi ve sucularını (kuyuya) gönderdiler, o da (gidip) kovasını saldı, (Yusuf'u görünce) «Müjde! İşte bir oğlan!» dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakladılar. Allah onların yaptıklarını çok iyi bilir.(Kafile Mısır'a vardığında) onu değersiz bir pahaya, sayılı birkaç dirheme sattılar. Onlar zaten ona değer vermemişlerdi. Mısır'da onu satın alan adam, karısına dedi ki: «Ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki bize faydası olur. Veya onu evlât ediniriz.» İşte böylece (Mısır'da adaletle hükmetmesi) ve kendisine (rüyadaki) olayların yorumunu öğretmemiz için Yusuf'u o yere yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler. “(Yusuf) erginlik çağına erişince, ona (isabetle) hükmetme (yeteneği) ve ilim verdik. İşte güzel davrananları (ayette muhsinleri diyor) biz böyle mükâfatlandırırız.”
Bu mektûb, Muhammed Ma'sûm-i Kâbilîye yazılmışdır. Sevenlerin sıkıntılara, üzüntülere dayanmaları lâzım geldiği bildirilmekdedir:“Fakîrleri seven kardeşim! Kalbinde sevgi taşıyanların sıkıntı ve üzüntü çekmeleri lâzımdır. Dervîşliği seçenlerin dertlere, sıkıntılara alışması lâzımdır.Fârisî beyt tercemesi: Seni sevmek, dert ve gam tatmak içindir, Yoksa, râhat etdirecek şeyler çokdur.Sevgili, sevenin çok üzülmesini ister. Böylece, kendinden başkasından büsbütün soğumasını, kesilmesini bekler. Sevenin râhatlığı, râhatsızlıkdadır. Âşıka en tatlı gelen şey, sevgili için yanmakdır. Sükûnet bulması çırpınmakdadır. Râhatı, yaralı olmakdadır. Bu yolda istirâhat aramak, kendini sıkıntıya atmakdır. Bütün varlığını sevgiliye vermek, ondan gelen herşeyi seve seve kapmak acısını, ekşisini, kaşları çatmadan almak lâzımdır. Aşk içinde yaşamak böyle olur. Elinizden geldiği kadar böyle olunuz! Yoksa, gevşeklik hâsıl olur. Sizin çalışmanız iyi idi. Bunun dahâ artmasını beklerken, azalıverdi. Fekat üzülmeyiniz. Eğer, kendinizi bu duraklamadan kurtarırsanız, eskisinden dahâ iyi olur. Sizi bu dağınıklığa sürükleyen şeylerin, toparlanmanıza da sebeb olacaklarını biliniz! Böylece, çalışmanız artar. Vesselâm.”146.“Oğlum Şerefeddîn Hüseynin mektûbu geldi. Allahü teâlâya hamd olsun ki, fakîrleri hâtırlamakla şereflenmekdesiniz. Aldığınız vazîfeyi çok yaparak zemânlarınızı kıymetlendiriniz! Fırsatı elden kaçırmayınız. Geçici olan şânlar, şerefler sizi aldatmasın. Dünyâ lezzetleri, hakîkî lezzetlerden mahrûm etmesin.Fârisî beyt tercemesi:Sana söyliyeceğim hep şudur: Çocuksun, yol ise korkuludur.Allahü teâlâ, bir kulunu gençlikde tevbe etmeğe kavuşdurursa ve bu tevbesini bozmakdan korursa, ne büyük ni'met olur. Diyebilirim ki, bütün dünyâ ni'metleri ve lezzetleri, bu ni'metin yanında, büyük deniz yanındaki bir damla su gibidir. Çünki bu ni'met, insanı Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşdurur. Bu ise, dünyâ ve âhıret ni'metlerinin hepsinin üstündedir. Âl-i İmrân sûresinin onbeşinci ve Tevbe sûresinin yetmişüçüncü âyetinde meâlen, “Allah'ın râzı olması nimeti dahâ büyüktür” buyuruldu. Doğru yolda olanlara ve Muhammed Mustafâya “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ” uymakla şereflenenlere selâm olsun!” RabbaniSahabîlerden biri şöyle dedi: Bir gün Peygamberimiz, aramızda gülüşürken çıkagelmişti. Bize, “Cehennem ardınızdayken nasıl gülersiniz? Vallahi, sizi gülerken görmemeliyim!" dedi ve yüzünü dönerek giti. Sanki başlarımıza birer kartal konmuş gibi olmuştuk. Fakat, az sonra yanımıza gelerek şu müjdeyi verdi: "Biraz önce Cebrail gelerek bana şöyle dedi. Yüce Allah buyuruyor ki: "Niçin kullarımın ümidini rahmetimden kesiyorsun? Kullarıma Benim affedici ve merhametli olduğumu, bunun yanında azabımın da ağır olduğunu bildir."ّدَاصرملابلّكَ برّنَ اBütün peygamberlerin ortak nasihati. Utanmadıktan sonra dilediğini yap.İyilikte kötülükte bulaşıcıdır."İnsanlar için hak yolunu kapatan beş şey vardır:Cahillikten rahatsız olmamak, dünya hırsı, cimrilik, amelde riya, kendi fikrini beğenmek." Hz. Ali ra.Bir vehabi yazdı sen ölünce cenaze namazına asla gelmicem. Hiç cevap vermem ama buna yazdım: Benim cenaze namazıma 1000 Peygamber gelecek, sen eksik kal nolur.“Güneşin Görevi Işık Saçmaktır! Yarasalar Rahatsız oluyor Diye, Güneş Bu Görevinden Vazgeçecek Değil Ya!” Şems-i TebriziŞeytan taşlamaktan tavaf yapamıyoruz!Başarı, en iyi intikamdır.Yiğit 1000 gün yaşar fırsat bir gün düşerBereket diye bişey var İslam'da. Kurtuluş savaşında Yunan nüfusu 10 milyon; Türkiye 10 milyon. Yıl 2025. Yunan yine 10 milyon; Türkiye 85 milyon.Korkularının üstüne git! Agresif ol ve yüzleş onlarla. Sert saldır! Vücudunda bir yer tutulup ağrıdığında, masör kişi o bölgeye sert bir masaj yapar, ödeme dönüşmüş olan kas yapını yumuşatır ve ağrı biter.Mülk Allahındır yazıyo apartmanda. Altında sahibinden satılık yazısı var!“Kendi ayıbı, insanların ayıbını görmekten alıkoyan kimseye müjdeler olsun." (Aclûnî, Keşfu'l-Hafa, II, 46)
“Yeterince gelişmiş bir teknoloji, büyüden ayırt edilemez." Efsanevi bilim kurgu yazarı Arthur C. Clarke'ın bir sözü bu. Fakat teknoloji ve büyü, bilim ve sihir... Bunlar birbiriyle çatışan şeyler değil mi? Fakat geniş bir perspektiften baktığımızda, daha derin bir mesaj veriyor bize bu söz. Bilim ve büyünün, sihir ve teknolojinin birbiriyle bağlantılı olduğunu vurguluyor. 111 Hz'in bu bölümünde Arthur C. Clarke'ın söylemini daha iyi anlamaya çalışıyoruz. İnsanlık tarihinde bir yolculuğa çıkıp büyücülerin, bilim ve teknolojiye nasıl ilham verdiğini inceliyoruz. Büyünün tarihsel, toplumsal ve psikolojik yönlerini analiz ediyoruz.Sunan: Barış ÖzcanHazırlayan: Özgür YılgürSes Tasarım ve Kurgu: Metin BozkurtYapımcı: Podbee Media------- Podbee Sunar -------Bu podcast, Hiwell hakkında reklam içerir.Hiwell'de 1600'den fazla uzman arasından ücretsiz ön görüşmelerle size en uygun uzmanı seçebilir, kendinizi tanıma yolculuğunuza kolay ve güvenilir bir şekilde başlayabilirsiniz. Hiwell'i şimdi indirinSee Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
“O (rüzgâr), Rabbinin emriyle her şeyi yıkar, mahveder. Nitekim (o kasırga gelince) onların evlerinden başka bir şey görülmez oldu. İşte biz suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız.” Ahkaf 25 “Mekkeliler, dünya lezzetlerine gömülmüş oldukları ve onlar peşinde gezmeleri sebebiyle, bu delillerden yûz çevirip, bunlara iltifat etmeyince, haklarında, "Kâfirler, cehennemin karşısına getirilip gösterilecekleri gün denilir ki: "Siz bütün zevklerinizi dünya hayatınız içinde yaşayıp bitirdiniz" buyurmuştur. Durum böyle olunca da, Âd kavminin, malca, kudretçe ve makamca Mekkelilerden daha ileri olduklarını, buna rağmen küfürlerinin uğursuzluğu sebebiyle, bu azabın kendilerine musallat kılındığını beyân etmiş ve bu kıssayı, Mekkeliler ibret alıp, elde ettikleri dünyalıklarla aldanmayı bıraksınlar ve dini elde etmeye yönelsinler diye zikretmiştir. "Ey Muhammed, kavmim Mekkelilere, Hûd (a.s)´dan bahset. Çünkü Hûd, kavmini, iman etmezlerse, Allah´ın azabının geleceğini söyleyerek ikaz etmişti" demektir. "O halde şimdi, eğer vaadinde doğru isen, müşrik olduğumuz için başımıza gelecek diye bizi tehdid ettiğin o şeyi getir." İşte bu noktada Hud (a.s), "Bunun bilgisi ancak Allah katındadır" demiştir. Hûd (a.s)´un bu sözü, onların, "O halde şimdi, bizi tehdid ettiğin o şeyi getir" şeklindeki sözlerine cevap olmaya elverişli bir sözdür. Çünkü onların bu sözleri, o azabın hemen gelmesini istemektir. İşte bundan dolayı Hûd (a.s) onlara, "bu azabın ne zaman olacağı hususundaki bilgi bende değildir. Bunun bilgisi ancak Allah katındadır. Ben size, benimle gönderilen mesajı size tebliğ ediyorum. Bu da sizi o azabtan sakındırmak, o azab hususunda ikaz etmektir. Fakat o azabın ne zaman olacağı bilgisini Allah bana vahyetmedi. Ne var ki ben sizi, câhil bir toplum olarak görüyorum" dedi. Farzedelİm ki benim doğru olduğumu anlamadınız. Fakat yalancı olduğum da tarafinızdan kesin olarak bilinmemektedir. Öyleyse, sizin bu azabı, böylesine ısrarla istemeniz, büyük bir cehalettir. Hûd (a.s) kavmi arasında bulunuyordu. Derken, çok yağmur yağdıracağı zannedilen simsiyah bir bulut çıktı. Onlar, "Bu, bize yağmur yağdıracak buluttur" dediler de, bunun üzerine Hûd (a.s), "Hayır, bu, sizin hemen gelmesini istediğiniz o azabür" dedi; sonra da onun ne olduğunu beyân etmek üzere, "Bu, kendisinde elem verici bir azabın bulunduğu rüzgârdır" dedi, daha sonra da bu rüzgârı niteleyip tavsif etmek için yani, "İnsan, hayvan ve bitki namına ne varsa, Rabbinin emriyle imha eder" buyurdu. Ki bu, "Bu, yıldızların tesirinden ve biraraya gelmelerinden kaynaklanan bir şey değil, tam aksine bu, doğrudan doğruya, size azâb etmek için Allah´ın kudretiyle meydana gelen şeydir" demektir. Rivayet olunduğuna göre, onların, bunun elîm bir azâb olduğunu anladıkları şeyin ilki, onların, çölde bulunan adamlarının ve hayvanlarının, o rüzgâr sebebiyle gökle yer arasında uçuyor olduklarını görmeleridir... Bunun üzerine onlar da, evlerine girdiler ve kapılarını kapadılar. Derken, o rüzgâr o kapıları, yukarı kaldırdı ve o kimseleri de yere vurup baydı.. Derken, Allah Teâlâ, onların üzerini kumlarla yığdı. Onlar, bu yığınların altında, inleyerek bir hafta kaldılar. Daha sonra, yine aynı rüzgâr, üzerlerindeki o kum yığınlarını kaldırdı; o insanları da denizlere firlattı. Hûd (a.s), o rüzgârın geleceğini anlayınca, hem kendisi hem de mü´minler için, fişkıran bir pınarın yanına bir çizgi çizdi... Böylece, mü´minler ve Hûd (a.s)´a isabet eden o rüzgâr, yumuşak, rahatlatıcı ve hoş oldu; Âd kavmine isabet eden rüzgâr ise, onları yerden kaldırıp göklerde uçurarak, yerlere salıyordu... Mucizenin eseri, rüzgârın böyle farklı farklı oluşuyla zuhur etmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s)in de, şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Allah, rüzgârları idare eden melege, Ad kavmi üzerine, bir yüzük kadar, rüzgâr salıvermesini emretmiştir." Ama bu kadarı bile, onları tamamiyle helak etmeye yetmiştir.
"İman edip salih amel işleyenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz. Onları işlediklerinin daha güzeliyle mükafatlandıracağız." (Ankebut 7) “Ayet, amellerin imandan maksûd olan, gaye edinilen şeye dâhil olduğunu gösterir. Çünkü günahların bağışlanması ve amellerin en güzeli ile mükâfaatlandırılması işi, Sâlih amellerin işlenmesi şartına bağlanmıştır. Çünkü ameller, imanın meyvesidir. Bunu şöyle bir misalle açıklayabiliriz: Bu, tıpkt meyve veren bir ağaca benzer. O ağacın damarlarının ve dallarının ağaçtan olduğunda şüphe yoktur. Fakat yerden çektiği su ve etrafını çevreleyen o toprak ağaca dahil değildir. Fakat meyvesi, ancak kendisine dahil olmayan bu su ve toprak sayesinde elde edilmiştir. İşte iman ile amel-i salih münasebeti de böyledir. Hem sonra o ağacın etrafını, işe yaramaz otlar, zararlı dikenler sararsa, meyve mutlaka az olur. Eğer bunlar büsbütün o ağaca hükümran olur, onu mağlub ederlerse, ağacın hiç meyvesi olmaz ve ağaç kurur. İşte günahlar da imana bu tesiri yapar. Amel-i sâlih, kendi kendine bakî kalamaz. Çünkü o bir arazdır, cevher değildir. O, âmili (yapanı) ile de kalamaz. Çünkü Cenâb-ı Hakk, onu yapanın (kulların) helak olacaklarını bildirmiştir ve "Allah´ın zâtı dışında herşey helak olacaktır" (k&mb, se) buyurmuştur. Binâenaleyh amel-i Salih´in bakî oluşunun, mutlaka bakî olan birseyden dolayı olması gerekir. Fakat bakî olan, sadece Allah´ın zâtıdır. Çünkü Cenâbn Hak, "Allah´ın zâtı dışında herşey helak olacakhr" buyurmuştur. Binâenaleyh o amelin bakî kalabilmesi ve sâlih olabilmesi için, Allah rızası uğrunda yapılmış olması gerekir. Allah rızası için olmayan şeyin ise, ne kendisi, ne yapanı ve ne de uğruna yapıldığı şey ile bakî kalamaz, dolayısıyla da sâlih amet olamaz, O halde amel-i sâlih, mükellefin, sırf Allah rızası için yaptığı şeylerdir. Sâlih ameller "yükseltilir". Çünkü Cenâb-ı Hak, "Amel-i sâlihi (hoş kelimeler) yükseltir" (Fâtır, 10) buyurmuştur. Fakat amel-i sâlih, kelime-i tayyibe (kelime-l tevhid, yani iman) ile yükselir. Mükelleflerin amelleri üç kısma ayrılır: Tefekkürü, inancı ve tasdiki demek olan, kalbinin amelleri; zikri ve şahadeti demek olan, dilinin amelleri; taatı ve ibadeti demek olan, uzuv ve bedenlerinin amelleri. Binâenaleyh bedenî ibadetler, kendi başlarına değil, ancak diğerleri sayesinde yükselebilirler. Doğru söz ise, ayette de beyan edildiği gibi, kendi kendine yükselebilir. Kalbin ameli demek olan tefekkür ise, ona İner. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah, en yakın semaya iner ve "Yok mu bir tevbe eden, tevbesini kabul edeyim" diye nida ecfer. "Tevbe eden", kalbi ile pişmanlık duyandır. Yine, Hz. Peygamber (s.a.s) "Allah Azze ve Celle, buyuruyor ki: "Ben, kalbi kırık ve mahzun olanların yanındayım” yani "Kendi aczini ve Benim kudretimi, kendi önemsizliğini ve Benim azametimi düşünenlerin yanındayım" demiştir. Bu, aklen de böyledir. Çünkü kim, Allah´ın nimetleri hususunda tefekkür ederse, Allah´ı bulur ve O´nu zihninde tutar. Burada bahsedilen "daha güzel mükâfaat", cennet dışında bir mükâfaattır Çünkü mü´min cennete imanı sayesinde girecektir. Çünkü cennet onun kötülüklerini örter. Kötülükleri örtülmüş olan kimse ise cennete girer. O halde "en güzel (daha güzel) mükâfaat" cennetten başka birşey olup, bu da hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir insanın aklına gelmeyen birşeydir. Bunun rü´yetullah (Allah´ı görme) olması, uzak bir ihtimal değildir.
Bilincimizi ve hafızamızı ikiye ayırmak... Unutmak istediğimiz her şeyi kolaylıkla geride bırakabilmek... Son yılların en ses getiren dizilerinden biri Severance'ın hikayesi, işte bu konuların üzerine inşa ediliyor. Fakat bu dizi bir bilim kurgu anlatısından daha fazlasını sunuyor bize, bazı derin sorgulamalar yapmamıza olanak tanıyor. Yönelttiği en önemli soruysa "Sen kimsin?" 111 Hz'in bu bölümünde Severance'ın felsefi altyapısını analiz ediyoruz. Kendimize "Ben kimim?" sorusunu yöneltiyor, bilinç ve kimlik meselesini anlamaya çalışıyoruz.Sunan: Barış ÖzcanHazırlayan: Özgür YılgürSes Tasarım ve Kurgu: Metin BozkurtYapımcı: Podbee MediaSee Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Yüzümüz, bizi biz yapan şeylerden biri... Tanıdığımız birinden bahsederken aklımıza ilk olarak o kişinin yüzü geldiği gibi albümlerde, sınav belgelerinde; ehliyet, pasaport veya kimliğimiz gibi önemli eşyalarda da yüzümüz hep ön plana çıkıyor. İnsanlar olarak yüzler aramaya ve bu yüzleri tanımaya programlıyız, hatta bu konuda bir uzman olduğumuzu dahi söyleyebiliriz. Fakat yüzümüz sadece ağzımızdan, burnumuzdan veya yaptığımız mimiklerden ibaret değil. 111 Hz'in bu bölümünde aynadaki yansımamıza yeni bir gözle bakıyor, yüzlerin sessiz hikayesine kulak veriyoruz.Sunan: Barış ÖzcanHazırlayan: Gülşah DimSes Tasarım ve Kurgu: Metin BozkurtYapımcı: Podbee MediaSee Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
#doğakonuşmaları
Kutlamalar ve özel günlerin vazgeçilmez aktivitesi: hediye almak. Hediyeleşmenin genellikle karşıdaki kişiyi iyi hissettirmekle ilgili altruistik bir eylem olduğu düşünülür. Fakat araştırmalar, durumun bu kadar basit olmayabileceğini gösteriyor. Biz de 111 Hz'in bu bölümünde ve yılın en çok hediye alınan döneminde; kökeni devirler öncesine dayanan armağanlardan başlayıp hediyelerimizin aslında bize dair neler söylediğine doğru bir yolculuk yapıyoruz.Sunan: Barış ÖzcanHazırlayan: Gülşah DimSes Tasarım ve Kurgu: Metin BozkurtYapımcı: Podbee Media------- Podbee Sunar -------Bu podcast, Hiwell hakkında reklam içerir .Pod15 kodumuzla Hiwell'de tüm seanslarda geçerli %15 indirimi kullanmak için Hiwell'i şimdi indirin. .1600'den fazla uzman klinik psikolog arasından ücretsiz ön görüşmelerle size en uygun terapisti seçebilir, terapi yolculuğunuza kolay ve güvenilir bir şekilde başlayabilirsiniz.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
The story of a humble and versatile Balkan dish.With Aida Ibišević, Irina Janakievska, and Vjosa Musliu. Featuring music by Fakat, FK Basket, Meraque, Mr. Ajvar, Tonci Huljić & Madre Badessa, Typol, and Yasserstain.Remembering Yugoslavia is a Yugoblok podcast exploring the memory of a country that no longer exists. Created, produced, and hosted by Peter Korchnak.Show notes, transcript, and extended version: Yugoblok.com/Ajvar/Instagram: @rememberingyugoslavia & @yugo.blokJOIN YUGOBLOKSupport the show
Akmayan trafik, susmayan kornalar, bitmek bilmeyen bildirim sesleri ve susmak bilmeyen zihnimiz... Her gün bunlara maruz kalıyor, kendimizi şehrin içinde sıkışmış gibi hissediyoruz çoğumuz. Fakat bu kaostan çıkıp doğaya adım attığımız anda, hemen huzurlu hissediyoruz. Peki doğa bunu nasıl başarıyor? 111 Hz'in bu bölümünde bu soruya cevap arıyoruz. Doğada zaman geçirince neden kendimizi daha iyi hissettiğimizi, farklı yaklaşımlar üzerinden anlamaya çalışıyoruz.Sunan: Barış ÖzcanHazırlayan: Kevser Yağcı BiçiciSes Tasarım ve Kurgu: Metin BozkurtYapımcı: Podbee Media------- Podbee Sunar -------Bu Podcast Parolapara hakkında reklam içerir.Parolapara'nın toplamda 2.600 TL kazanabileceğiniz tüm nakit iade avantajlarından faydalanmak için uygulamayı şimdi indirin. Ayrıntılı bilgi ve ek koşullar için; Parolapara.com'u ziyaret edin.Bu podcast, Hiwell hakkında reklam içerir.Podbee50 kodumuzla Hiwell'de ilk seansınızda geçerli %50 indirimi kullanmak için Hiwell'i şimdi indirin. 1400'ü aşkın uzman klinik psikolog arasından size en uygun olanlarla terapi yolculuğunuza kolaylıkla başlayın.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Bir enerji kaynağı düşünün:Fosil yakıtlara ihtiyaç kalmasın.Temiz, çevre dostu olsun.Yenilenebilir olsun.Radyoaktif madde kalıntıları bırakmasın.Acaba böyle bir enerji kaynağı olsaydı dünya nasıl olurdu?Ortadoğu böyle olur muydu örneğin?Yahut körfez ülkelerinin sözü bu kadar dinlenir miydi?Biliyorum kulağa inanılmaz geliyor ama bilim insanları böyle bir enerji kaynağını keşfetmeye çok yakın.Nükleer füzyon santrallerinin 2040'larla birlikte hayatımızda olacağı söyleniyor.Nükleer füzyon demek bir elektrik santralinde küçük çapta bir güneş yaratmak demek. Fakat bilim bunu bile başardı.Bu bölümde insanlığın sınırsız enerji arayışında geldiği noktayı anlatıyorum.İyi dinlemeler.Yeni Haller sizlerin desteğiyle yayın hayatına devam eden bir podcast kanalı.Bizi aşağıdaki link'lerden destekleyebilirsiniz:www.patreon.com/yenihallerYeni Haller'in bir de Buy Me A Coffee hesabı var artık. Buradan destek olmak çoook daha kolay. Patreon'da sorun yaşayanlar için açtım efendim. Buyurun:https://www.buymeacoffee.com/yenihallerEray Özer'e ulaşmak için:https://www.instagram.com/eray_ozerhttps://twitter.com/ErayOzeryenihallerpodcast@gmail.com
Türümüzün yaşam macerasındaki yol arkadaşlarından birisi hayvanlar. Tehlikelerden tutun da psikolojimize kadar çok sayıda etkileri var üzerimizde. Fakat onlarla kurduğumuz bağ çok daha derinlere uzanıyor. 111 Hz'in bu bölümünde hayvanların ve insanların birbirlerinin evrimsel tarihine nasıl bir etkisi olduğuna odaklanıyoruz. Bu kadim dostluğun hikayesini mercek altına alıyoruz.Sunan: Barış ÖzcanHazırlayan: Özgür YılgürSes Tasarım ve Kurgu: Metin BozkurtYapımcı: Podbee Media------- Podbee Sunar -------Bu podcast, Hiwell hakkında reklam içerir.Hiwell'in klinik psikologlarıyla ücretsiz tanışma görüşmeleri yapmak ve terapi seanslarınızda pod10 koduyla %10 indirimden faydalanmak için Hiwell'i indirin.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.