POPULARITY
Categories
Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) verilerine göre 2024 yılında hastanelere toplam 660 milyon başvuru olmuş. Özel hastanelere başvuru sayısı ise yaklaşık 66 milyon (toplam hastane başvurularının %10'u). OHSAD (Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği), Eylül ayında bu istatistikleri işaret ederek “Özel hastanelere GSS başvuruları dibe vurdu” başlığıyla bir açıklama yayınladı. Oysa özel hastanelere başvurular ne dibe vurdu ne de özel hastanelerin sağlık sistemi içindeki ayrıcalıklı konumları değişti. Türkiye'de özel hastaneler Cumhuriyetin ilk yıllarından beri vardı. Ancak sağlık sisteminin ana aktörü haline gelmeleri AKP iktidarının 2003'te başlattığı “Sağlıkta Dönüşüm Programı - SDP” sonrasında oldu. İlk önce, sevk işlemi yapılmadan özel hastanelere başvurunun önü açıldı. Daha sonra (2006-2008) SGK'nın özel hastanelerden hizmet satın alması uygulaması başladı. Artık vatandaşlar “fark ücreti/ilave ücret” ödeyerek istedikleri özel hastaneye başvurabilecekti. Bu gelişmelerle beraber özel hastane başvurularında patlamalı bir yükseliş yaşandı. SDP'nin başladığı yıllarda özel hastanelere başvuru sayısı yaklaşık 5 milyonken (toplam hastane başvurularının %4'ü), 2009 yılına gelindiğinde bu sayı 60 milyona (toplam hastane başvurularının %26,4'ü) ulaşmıştı. Daha sonra başvuru sayısı 2015 yılında (90 milyon) tavan yaptıktan sonra azalışa geçerek 2024 yılında 66 milyon oldu. OHSAD patronlarının ağlamasının esas sebebi başka. Onlar başvuru sayısı azalırken kârlarından zarar etmek istemiyorlar. SGK'dan aldıkları pastanın artırılmasını istiyorlar. Oysa zaten özel hastanelere başvuran hasta sayısında ve oranında azalma olmasına rağmen SGK'nın özel hastanelere yaptığı birim ödeme yıldan yıla artıyor. 2012'den 2024'e gelene kadar özel hastanelere hasta başına ödenen tutar yaklaşık 9,5 kat artarken, devlet hastanelerine kıyasla yaklaşık 2 kat artmış. 2024 yılında SGK özel hastanelere, devlet hastanelerine göre hasta başına 3 kat daha fazla ödeme yapmış.Özel hastaneler, yasaya göre SGK'nın ödediği ücretin en fazla %200 kadarını “ilave ücret” olarak alma hakkına sahip. Bu da branşına göre değişmekle beraber yaklaşık 250-350 lira kadar ek bir ücret anlamına geliyor. Buradan soruyoruz: Herhangi bir özel hastaneye başvurunuzda talep edilen ücretler bu mu? OHSAD açıklamasında bu itiraf ediliyor: “Ya yaşamak, hayatta kalmak için vatandaştan alacaksınız, kural ihlal edeceksiniz, ya da kapanacaksınız.” Hem SGK'dan aslan payını al hem de vatandaştan kopar koparabildiğini.Ekonomik kriz koşullarında özel hastane faturalarını işçilerin ve emekçi halkın ödemesi imkânsız hâle geldi. Bu nedenle hastane başvuruları, kamuya kaydı. Ancak kaynaklar kamuya aktarılması gerekirken özel hastane patronlarına akmaya devam ediyor. Özel hastanelerin varlığı, kamu sağlık hizmetlerinin nitelikli şekilde verilmesine engel olmakta, işçilerin ve emekçi halkın sağlığına zarar vermekte. Nitelikli, ücretsiz, eşit-ulaşılabilir, devlet eliyle planlanan sağlık hizmetinin önünde engel olan özel hastanelerden SGK'nın hizmet satın alması derhal durdurulmalıdır! Özel hastanelerdeki “ilave ücret” soygununa göz yumulmasına son verilmeli, denetimler artırılmalı, cezalar caydırıcı hale getirilmelidir! Konkordato/iflas ilan eden özel hastaneler kamulaştırılmalı, buralarda çalışan sağlık emekçilerine kamuda istihdam hakkı tanınmalıdır! Kaynakların tamamı kamu sağlık hizmetinin yararına kullanılmalıdır!
22 Ekim'de Gebze'de güneş paneli üreten Smart Solar fabrikasının kapısına “Bu işyerinde grev var” pankartı asıldığında hikâye sıfırdan başlamadı. 2022'de bir Haziran gününde sendikalaşma mücadelesine öncülük eden bir işçi kadının işten atılması üzerine, 3-11 vardiyası, 11-7 vardiyası ile buluşurken iki vardiya birlikte ellerini şaltere uzattı, o gece fabrikayı terk etmedi. Sabah 7-3 vardiyasının da onlara katılması ile birlikte direniş bütün işçilerin tek bir fire vermeden katıldığı işgale dönüştü ve 23 saatte patron geri adım attı. Sadece işten atılan işçiyi geri almakla kalmadı, sendikal baskılara da devam etmeyeceği taahhüdünü vermek zorunda kaldı. O zaman bir öncü işçinin işten atılması fabrika işgalini başlatmıştı, bugün ise patronun yüzde 6 zam dayatması bardağı taşıran damla oldu. O geceki fabrika işgalinden bugün sürmekte olan greve Smart Solar işçileri hep işgal, grev, direniş yolundan yürüyerek kazandı. Bugün de aynı yoldan yürüyor ve dün olduğu gibi bugün de kazanacak!O fabrika işgalinde Smart işçisi fabrikanın içindeydi, ara ara o kepenk gibi inip kalkan kapıyı kaldırıp sloganlarıyla dışarıya sesleniyor, dışarıda onlarla dayanışma için gelenlere adeta onlar güç veriyordu. Onlar içeride biz dışarıda karşılıklı sloganlarla iş, aş, hürriyetin sesini yükseltiyorduk. O gün tek vücut olup o kapının dışına çıkmayanlar, yine tek vücut olarak bugün o kapıdan talepleri karşılanana kadar girmemek üzere çıktılar. O gün nasıl patronu dize getirdiyse Smart Solar işçisi bugün de hakkı olanı alacak.Fabrika işgalinde o gece yarısı geri alınan yalnızca bir öncü işçi değildi. Smart işçisi onurunu, sendikalı çalışma hakkını, hürriyetini de geri aldı. O zaman kapıya yığılan polis de anayasa tanımaz patron avukatlarının “hukuki” tehditleri de Smart işçisini yolundan döndürememiş ve Smart Solar işçisi kazanmıştı. Bugün de patronun, işçilerin talepleri karşısında “zordayız” ağlamaları, sızlamaları, “o şartlarda fabrikayı kapatmak zorunda kalırız” tehditleri sökmüyor. “Ölümü gösterip sıtmaya razı etmesine izin vermeyeceğiz, gemileri yaktık geri dönüş yok!” diyor Smart Solar işçisi.Ve bugün de mücadelenin önünde yine emekçi kadınlar yürüyor. Grevin dördüncü günüydü, öncü işçi kadınlardan birisi ile çadırda çayımızı içerken patronun 3.000 liraya denk gelen yüzde 6'lık zam teklifi için “çok dokundu” diye başladı söze. Çünkü bu teklif patronun kendisini rekor kârlara koşturan işçiye nasıl bir hayatı reva gördüğünü başka hiçbir söze gerek kalmayacak şekilde gösteriyordu. O yüzden bu saatten sonra bu grev bizim onurumuz için yaptığımız bir grev, nereye kadar gitmek gerekiyorsa oraya kadar gideceğiz dedi. Biz de “emekçi kadınlar en öne” şiarının bayrağını bugün en önde taşıyan Smart Solar kardeşlerimize diyoruz ki: “Asla yalnız yürümeyeceksiniz!”Smart Solar işçilerinin grevi; işimiz, aşımız, hürriyetimiz için, haysiyetimiz için savunmamız gereken bir grev. Bu grev hepimizin grevi. 2022'deki fabrika işgalinden beri adım adım taşlarını döşedikleri işgal, grev, direniş yolu hepimizin tutması gereken yol. Grevin en önünde yürüyen emekçi kadınlar hepimize yol gösteriyor.Güneş panelleri güneş enerjisini toplayıp elektrik enerjisine dönüştürür. Smart Solar işçisi, hakkını alana kadar güneş panellerinin üretimine ara verdi. Şimdilik grev çadırında, grev ateşiyle kimyasal enerjiyi ısı enerjisine dönüştürüyor. Smart Solar grev çadırına gidin, o enerji grev çayıyla birlikte içinizi ısıtsın. Gemileri yakıp “iş, aş, hürriyet” sloganları ile o kapıdan başı dik çıkan işçilerin kararlılığı size umut aşılasın. Smart Solar grevi büyüsün, dayanışma ile güçlensin. Smart işçisi kazansın ki, gerçek güneşli günler, gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan ekmek, gül ve hürriyet günleri biraz daha yaklaşsın.
Takvâ, “haşyet” (tazim ve saygıdan ileri gelen korkma) manasınadır. Nitekim Allâhü Teâlâ “Ey insanlar, Râbbinizden ittikâ edin (korkun)” (Nisâ s. 1) buyurmuştur. “Hani, kardeşleri Nûh onlara, “İttikâ etmez misiniz” yani “Allâh (c.c.)'ı saymaz, Ondan korkmaz mısınız?” demişti.” (Şuarâ s. 106) buyurmuştur. Aynı sözü Hud, Salih, Lût ve Şu'ayb (a.s.e.) kavimlerine söylemişlerdir. Takvânın gerçeği, her ne kadar zikrettiğimiz şeylerse de, o, Kur'an'da aslî manası bazen imân, bazen tevbe, bazen taat, bazen günâhı terk ve bazen de ihlâslı olmak şeklinde yer almıştır. İmân manasında olmak üzere, Cenâb-ı Allâh, “Allâh onlara takvâ kelimesini yani tevhidi, gerekli kıldı.” (Fetih s. 26), “İşte onlar, Allâh'ın, kalblerini takvâ için imtihân ettiği kimselerdir.” (Hucurât s. 3), “Firavunun kavmine (gel): Onlar ittikâ etmezler mi?” (Şuarâ s. 11) yani “imân etmezler mi?” buyurmuştur. Tövbe anlamında ise, Hâkk Teâlâ, “Şayet beldeler halkı imân edip ittikâ etselerdi…” (A'râf s. 96) yani “tevbe etselerdi” buyurmuştur. Taat anlamında da, Hâkk Teâlâ, “Benden başka ilâh olmadığını duyurasınız.” diye… Öyleyse Beni sayıp itaat ediniz.” (Nahl s. 2) ve yine aynı surede “Allâh (c.c.)'dan başkasından mı ittikâ edersiniz?” (Nahl s. 52), “Ben, sizin Râbbinizim, öyleyse Ben'i sayıp itaat ediniz.” (Mü'minûn s. 52) buyurmuştur.Günâhı terketmek manasında ise, “Evlere kapılarından girin, Allâh (c.c.)'dan ittikâ edin.” (Bakara s. 189) yani, “Allâh (c.c.)'a karşı günâh işlemeyiniz.” buyrulmuştur. İhlâs manasındaki ittikaya gelince, Cenâb-ı Allâh, “Bu, kalblerin takvâsındandır” (Hacc s. 32) yani kalblerin ihlâsındandır ve aynı manada “Benden ittikâ edin, (yani bana karşı ihlâslı olunuz)” (Bakara s. 41) buyurmuştur.(Fahruddîn Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu'l-Ğayb, c.1, s.444-445)
Bugün 10 Kasım 2025 #dogatakvimi
Hz. Mahmud Sâmi (k.s.)'un hayatını manevi vazifelisi ve ihvâna kılavuzu Muhterem Ömer Muhammed Öztürk'ün kâleminden yayınlamaya devam ediyoruz: Hz. Sâmi (k.s.), sâlih dostların birbirlerine olan yardımlarının Kıyâmet günü de devâm edeceğinin tefsîrde beyân edildiğini sohbetlerinde sık sık anlatırlardı: Kıyâmet günü hesâba çekilen bir kulun seyyiâtı hasenâtına denk geliyor. Meselâ, 1000 seyyiesi (günâhı) varsa 1000 de hasenesi (sevâbı) var. Cenâb-ı Hâkk Azze ve Celle Hazretleri o kuluna “anne babana git bir hasene iste, verirlerse bana getir seni cennete dâhil edeyim” buyuruyor. O kul Mahşer gününün o sıkıntılı anında Allâh'ın lûtfu ile anne ve babasını bulup durumunu onlara anlatıyor. Onlar da “evlâdım bugünkü günde biz kendimizi kurtaramadık ki sana bir faydamız olsun; sana bir şey veremeyiz” diyorlar. O eli boş olarak, mahzûn bir hâlde Hâkk'ın huzûruna varıyor. “Annem babam bana bir şey vermediler yâ Rabbi” diye durumu arz ediyor. Bunun üzerine Hâkk Te'âlâ ve tekaddes hazretleri o kuluna:“Senin dünyâ hayatında benim rızâm için sevdiğin bir dostun yok mu idi?” diye soruyor. Cenâb-ı Hâkk kulunun o anda hâtırına getiriyor ve “evet yâ Rabbi, filân kulun ile biz dünyâ hayatında senin rızân için sevişirdik (birbirimizi karşılıklı severdik)” diyor. Allâh (c.c.)'un lûtfu ile o dostunu bulup durumunu ona anlatıyor. Kardeşi cevâben diyor ki: “Ey kardeşim, ne kadar hasene istersen alabilirsin. Ben kendimi kurtaramadım, bâri sen kendini kurtar” diyor. Hesâb veren kul, Cenâb-ı Hâkk'ın huzûruna sevinçle geliyor ve durumu arz ediyor. Bunun üzerine Sübhân olan Râbbimiz: “Yâ öyle mi; o böyle bir ızdırâblı gününde kardeşine acıyarak hasene veriyor; bense Cevvâdü Kerîmim, Erhâ-mü'r-Râhimînim, her ikinizi de affettim” buyuruyor. Ne büyük tebşîrât-ı ilâhî. El-hâmdü li'llâhi râbbî'l-'âlemîn. Allâh (c.c.) cümlemize rızâsı için birbirimizi sevmeyi nasîb etsin (Âmîn).(Ömer Muhammed Öztürk, www.ramazanoglumahmudsamiks.com)
Sinema kulübümüzün 24üncü buluşmasında, 2015 yılı yapımı "Spotlight" adlı filmi konuştuk. Tom McCarthy'nin yönettiği film, Mark Ruffalo, Michael Keaton, Rachel McAdams ve Liev Schreiber gibi güçlü bir oyuncu kadrosuna sahip.Film, Boston Globe gazetesinin araştırmacı gazetecilik ekibi Spotlight'ın, Katolik Kilisesi'nde yıllarca örtbas edilen çocuk istismarı skandalını ortaya çıkaran gerçek hikayesini anlatıyor. Bu çalışma, gazeteye 2003 yılında Pulitzer Ödülü kazandırmış. Film ise Akademi Ödülleri'nde En İyi Film ve En İyi Orijinal Senaryo dahil altı dalda aday olmuş, iki Oscar kazanmış.Bu filmi, Jonathan Haidt'in "Doğru Akıl" kitabını okurken izlemeyi seçmiştik; çünkü film, kitabın ele aldığı ahlaki değerlendirmelerdeki farklılıkları ve otorite ile kutsalın korunması adına sessiz kalmanın psikolojisini somut bir örnekle gözler önüne seriyor. Birçok arkadaşımız filmi rahatsız edici bulduğunu ama son derece önemli bir konuyu ele alışını beğendiklerini söylediler. Bu tür gerçek hikayelerin sinemaya aktarılması toplumda daha kalıcı etkiler bırakabiliyor. Bana da Erin Brokovich'i hatırlattı bir anlamda.Filmde Katolik Kilisesi'nde meydana gelen çocuk istismarı ele alınıyor ama her türlü otorite ve kutsal kabul edilen yapılarda istismarın farklı türleri ile karşılaşmanın mümkün olduğunu biliyoruz. Otoriteyi ve kutsalı koruma adına suçların nasıl örtbas edildiği, sessiz kalanların rolü, ve sistemin nasıl işbirliği içinde çalıştığı üzerine konuştuk. Özellikle gazeteciliğin önemi ve sorumluluğu üzerinde durduk. Filmin gösterdiği sabırlı, titiz araştırmacı gazetecilik yaklaşımı ve sistemli arşiv çalışmasını takdir ettik. Toplantıda ayrıca uzun yıllar sivil toplum alanında ve en son çocuk güvenliği uzmanı olarak çalışan arkadaşımız Selim Uysal bu alandaki tecrübelerinden edindiği izlenimleri ve tespitlerini paylaştı. Onları da dikkatinize sunmak istediğim için podcastin son kısmında yer verdim.Bu bölümde görüşlerine yer verebildiğim arkadaşlarım;(02:27) Ekin Akkol, (03:43) Feyza Demir, (07:13) Ebru Başaran, (09:04) Ebru Vural, (11:35) Uğur İyidoğan, (13:40) Feyza Demir, (16:25) Ebru Vural, (18:40) Ekin Akkol, (22:48) Feyza Demir ve (24:12) Selim UysalSupport the show
Bugün 22 Ekim 2025 #dogatakvimi
Musa (a.s.); İsrailoğullarına, Erîhâ'ya, yâni Beytülmakdis toprağına girmelerini emretti ve: “Ey kavmim! Allâh'ın, size takdir ettiği mukaddes toprağa giriniz! Arkanıza dönmeyiniz! Sonra nice zararlara uğrayanların haline dönmüş olursunuz!” dedi. Onlar ise: “Ey Musa! Doğrusu orada zorbalar gürûhu (Âd kavmi kalıntısı) var! Doğrusu, onlar, oradan, çıkıncaya kadar, biz, oraya katiyen giremeyiz! Eğer onlar, oradan çıkarlarsa, biz de muhakkak oraya giricileriz.” dediler.Peygamberine aykırı davranmaktan korkmakta olan kimselerden, Allâh'ın, kendilerine nimet ihsan ettiği iki er: “Onların üzerine şehrin kapısından giriniz! Bir kere, ona girdiniz mi, hiç şüphesiz ki, siz galipsinizdir. Artık, Allâh'a güvenip dayanınız, gerçekten imân etmiş kimselerseniz!'' dedi. Onlar ise: “Ey Musa! Onlar (Zorbalar), orada bulundukça, biz, oraya ebediyen giremeyiz! Artık, sen, Râbb'inle berâber git! Bu suretle ikiniz onlarla harp ediniz! Biz, mutlaka burada oturucularız!” dediler.Musa (a.s.): “Yâ Râb! Ben, kendimle kardeşimden başkasına mâlik olamıyorum, sözümü geçiremiyorum. Artık sen, o fâsıklar güruhunun arasını ayır!” dedi. Allâh (c.c.): “Muhakkak, orası, kendilerine, kırk yıl haram kılınmıştır. Onlar oldukları yerde (Tîh çölünde) sersem sersem dolaşacaklardır. Artık sen, o fâsıklar gürûhu hakkında tasalanma!” buyur du. “Hani, Musa kavmine: “Ey kavmim! Ben, size hakîkaten Allâh'ın peygamberi olarak gönderilmiş olduğumu bildiğiniz halde, niçin beni cezâlandırıyorsunuz?” demişti. İşte onlar, hakdan sapıp eğrildikleri zaman, Allâh da onların kalblerini hidayetten döndürdü. Allâh, fâsıklar gürûhuna hidayet etmez.” (Saf s. 50)(M.Asım Köksâl, Peygamberler Tarihi, s.78-89)
164. Mektup Bu mektûb, hâfız Behâeddîn-i Serhendîye yazılmışdır. Allahü teâlânın feyz ve ni'metleri, her ân, herkese gelmekdedir. Bunları almak ve alamamak arasındaki ayrılık insanlarda olduğu bildirilmekdedir: Allahü teâlâ hepimizi, islâmiyyet yolunda bulundursun! Allahü teâlânın feyzleri, ni'metleri, ihsânları, ya'nî iyilikleri, her ân, insanların iyisine, kötüsüne herkese gelmekdedir. Herkese mal, evlâd, rızk, hidâyet, irşâd ve selâmet ve dahâ her iyiliği fark gözetmeksizin göndermekdedir. [Kullarının küfrlerini, günâhlarını yüzlerine vurmuyor. Kendisine karşı gelenlerin, inkâr edenlerin, günâh işliyenlerin rızklarını kesmiyor. Dünyâ için çalışanlara karşılıklarını, fark gözetmeksizin veriyor]. Fark, bunları kabûlde, alabilmekde ve ba'zılarını da alamamak sûretiyle, insanlardadır. [Allahü teâlâ, kullarına zulm etmez, haksızlık etmez. Onlar, kendilerini azâba, acılara sürükleyen bozuk düşünceleri, çirkin işleri ile, kendilerine zulm ve işkence ediyorlar. Beyt: Hâşâ, zulm etmez kuluna, Hüdâsı, herkesin çekdiği, kendi cezâsı!] Nitekim güneş, hem çamaşır yıkayan adama, hem de çamaşırlara, aynı şeklde, parlamakda iken, adamın yüzünü yakıp karartır, çamaşırlarını ise beyâzlatır. [Bunun gibi, elmaya ve bibere aynı şeklde parladığı hâlde, elmayı kızartınca tatlılaşdırır; biberi kızartınca acılaşdırır. Tatlılık ve acılık hep güneşin parlaması ile ise de, aralarındaki fark, güneşden değil, kendilerindendir.] İnsanların, Allahü teâlâdan gelen ni'metlere nâil olmamaları, Ondan yüz çevirdikleri içindir. Yüz çeviren, elbette birşey alamaz. Ağzı kapalı bir kap, Nisân yağmuruna elbette kavuşamaz. Evet, yüz çeviren birçok kimsenin, ni'metler içinde yaşadığı görülüp, mahrûm kalmadıkları zan olunuyor ise de, bunlarda ni'met olarak görülenler, hakîkatde azâb ve felâket tohumlarıdır. Mekr-i ilâhî ile, istidrâc olarak, ya'nî Allahü teâlânın aldatarak, ni'met şeklinde gösterdiği musîbetlerdir. O kimseleri harâb etmek için ve dahâ ziyâde azıp, sapıtmaları içindir. Nitekim, Mü'minûn sûresinin ellialtıncı âyetinde meâlen, (Kâfirler, mal ve çok evlâd gibi dünyâlıkları verdiğimiz için, kendilerine iyilik mi ediyoruz, yardım mı ediyoruz sanıyor. Peygamberime “sallallahü aleyhi ve sellem” inanmadıkları ve dîn-i islâmı beğenmedikleri için, onlara mükâfat mı ediyoruz, diyorlar? Hayır, öyle değildir. Aldanıyorlar. Bunların ni'met olmayıp, musîbet olduğunu anlamıyorlar) buyurulmuşdur. O hâlde, Hak teâlâdan yüz çevirenlere verilen dünyâlıklar, hep harâblıkdır, felâketdir. [Şeker hastasına verilen tatlılar, helvalar gibidir. Onu bir ân evvel helâke sürükler.] Allahü teâlâ, bizleri, böyle olmakdan korusun! Vesselâm. 166. Bu mektûb, molla Muhammed Emîne yazılmışdır. Dünyânın birkaç günlük hayâtına aldanmamağı ve bu kısa zemânda, çok zikr ederek, kalb hastalığını gidermeğe çalışmak lâzım olduğu bildirilmekdedir: Yavrum! Annenin yavrusuna karşı yapdığı gibi, dahâ ne zemâna kadar kendine böyle titreyeceksin? Dahâ ne güne kadar, nefsin için üzülecek, sıkıntılara düşeceksin? Yakında, elbet öleceksin! O hâlde! Kendini ve herkesi ölmüş bil! Duymaz, kımıldamaz bir taş gibi düşün! Zümer sûresi, otuzuncu âyetinde meâlen, (Sen elbette öleceksin! Onlar da elbette ölecekler!) buyuruldu. Bu kısa zemânda, yapılması gerekli en mühim şey, çok zikr yaparak, kalbi hastalıkdan kurtarmağı düşünmekdir. Çabuk biten bu zemânda, Allahü teâlâyı hâtırlayarak, ma'nevî hastalığa ilâc yapmak en büyük vazîfe olmalıdır. Allahdan başkasına düşkün olan bir gönülden hiç hayr umulur mu? Dünyâya eğilmiş olan rûhdan, nefs-i emmâre dahâ iyidir. Orada, hep kalbin selâmetini isterler. Rûhun, kurtulmuş olmasını ararlar. Biz, kısa görüşlüler ise, hiç durmadan rûhumuzu ve kalbimizi bu dünyâya bağlayacak sebebleri elde etmeği düşünmekdeyiz. Yazıklar olsun! Yazıklar olsun! Ne yapalım? Âl-i İmrân sûresi, yüzonyedinci âyetinde meâlen, (Allahü teâlâ onlara zulm etmedi. Onlar, kendilerine zulm ediyorlar) buyuruldu.
Peygamber (S.A.) efendimizden şöyle rivayet edilir: - «Musibetleri saklı tutmak, Arş hazinelerinden birine sahip olmak kadar büyüktür.» Ey halka dert yanan ve Hakk'ı halka şikayet eden, onlara yaptığın bu şikayet, sana ne gibi bir fayda sağlar? Onlar sana fayda sağlayamazlar. Onlar kendi başlarına kimseye zarar da veremezler. Onlara itimat ederken, Hak kapısına ortak etmiş olursun. Onlar seni Hak kapısından uzak kılar. Hakk'ın gazabına bu yüzden çarpılırsın. Mevlâ'dan kalbine perde inmesine sebep olurlar. Yazık sana, şu saldırıcı av hayvanı öğrendiğini yapıyor. Avını kimseye vermiyor, kendisi de yemiyor. Halbuki onun âdeti, bulduğunu kapıp yemektir. Bütün tabiî hallerini bir yana atarak öğrendiği şeyin gereğini yapmaya çalışıyor. Av kuşları da aynı şeyi yapmakta... Nefsin öğrenmeye daha lâyıktır. Vahşî hayvanlar güzel terbiye edilirken bir insan cevheri, irade ile nasıl yola getirilemez?.. Ona bir şey öğret; fehmini aç. Anlayış kabiliyetini geliştir. Dinini yiyip bitirmesine mâni ol. Hak Teâlâ'nın emanet ettiği şeye ihanet etmesin. İman sahibi için din, manevî varlığına et ve kan sayılır. Nefsini iyi terbiye etmeyenin ona bir şey teslim etmesi doğru olmaz. Her şeyi öğrettiğin zaman istediğini teslim et. Anlayışına ve kavrayışına güvendiğin zaman ona her varını bırakabilirsin. Yine de kontrol etmen yerinde olur; unutma. Her gittiğin yerde seninle olur. Alim ve Halîm olan Allah tarafından gönderilene razı olur. Onun için, buğday içi ile arpa kepeğinin farkı yoktur. Nefsi için hiçbir haz almaz. Hırs ile yemek yemez. Aç kalır, susuz bekler, yine kimseden bir şey ummaz. Daima iyi işler ve Hakk'a kulluk için kendini atar. Tabiî olan kötü dileklerini unutur. Cömert olur. Gönlünü dünyaya kaptırmaz, öbür âleme hasret çeker. Az zaman böyle gider, sonra âhireti de bırakır. Mevlâ'ya koşar. Aklı başında olan hasta, yalnız doktorun verdiğini yer ve tavsiye ettiği ilâcı alır. Onun terbiyesinde ve gösterdiği yolda kendini tedavi eder. Gerek doktorun yanında gerekse olmadığı zaman, nefsinin isteklerine kapılmaz. Ey hırsa kapılan, o yiyecek ki, sana yazılmış, senden başka kim yiyebilir? O elbise ve o binek ile alacağın o kadın sana yazılmış ise, senden başka kim onu alabilir? Hırsı bırak; acele etme. Ey evlâd! Konuştuğun zaman iyi niyetle konuş. Sustuğun zaman, kalbinde iyi duygu besle. Niyeti amelden önce bilmeyen adamın yaptığı işler eksiktir. Sen, susmuş olsan veya konuşsan, yine de günah işlemiş olursun; çünkü niyetin bozuk. Söz etmen ve sessiz durman, peygamberin sünnetine uymuyor. Bir hâl değişikliğinde ve rızık darlığında hemen Hakk'a karşı haliniz değişiyor. Hele gelecek bir şeyin ipi kopup kırılsa, hemen küfür yolunu tutuyorsunuz. Dünyada hemen hemen her şey ölçülü ve muayyendir. Sana bir nimet gelirse, diğer kimsenin elinden çıkmış sayılır. Bir gün de senden alınır, başkasına verilir. Ne hepsi senin olur ne de daima bir şahsın elinde kalır. Kendinizi hükümdar gibi görüyorsunuz. Allah sanki sizin keyfinize göre hareket edecek!.. - Niçin yaptın? Şunu yapma! Bunu yap! gibi emirler vereceksiniz O'na öyle mi?.. Hâşâ!.. Tevhid ilmini edinmek farz, helâl bulup yemek farz, Allah için yapılan işlere, karşılık beklememek farzdır. İçi dışına uymayan fâsık kişilerle olma. Salih ve düzenli iş edenlere koş. Karışık bir durumda olursan, salih ile nifaklı kişiyi ayırt edemeyecek hâle düşersen Allah'a yalvar. Oturduğun yerden hemen kalk; gece olsa, daha iyi olur. İki rekât namaz kıl, sonra yalvar: - Ya Rabbi, kulların arasında olan salih kişileri bana buldur. Sana varmama delil olanı bana göster. Manevî sofrandan yememe vesile ver. Manevî susuzluğumu, sonsuz denizinden kandıracak zatı bana bildir. O zat gözlerimi, yakınlık nurunla sürmelesin. Taklitçi olmayarak ayan beyan nurunu gördüreni bana haber ver. Ey cemaat! Takvayı terk ettiniz; bu halinizden hemen dönünüz. Takva gönüllere şifa verir. Onu terk, ruhu hasta eder. Kendinizi tevbe etmeye alıştırınız. Tevbe ilâçtır. Günahlar ise mikrop çıkarır.
Cehennemlikler, Resûlullâh (s.a.v.) ismini duyunca hep bir ağızdan bağrışarak şöyle derler: “Ey Cebrâil! Resûlullâh (s.a.v.)'e bizden selâm söyle. Günâhlarımızın bizimle O (s.a.v.)'in arasını ayırdığını ve hâlimizin kötülüğünü haber ver.” Cebrâil (a.s.) gider. Şânı yüce olan Allâh'ın huzurunda durur. Allâh (c.c.) sorar: “Ümmet-i Muhammed'i ne halde gördün?” Cebrâil (a.s.) cevap verir: “Onların hâli ne kötü, yerleri ne sıkıntılı.” Allâh (c.c.) sorar: “Senden bir şeyler talep ettiler mi?” Cebrâil (a.s.) cevap verir: “Evet, peygamberlerine selâm götürmemi ve hâl-i pürmelâllerini ona duyurmamı istediler” Allâh (c.c.) buyurur: “Git, haber ver.”Cebrâil (a.s.) gider. Nebi (s.a.v.)'e varır. O, beyaz inciden yapılmış bir çadırda oturmaktadır. Bu çadırın dört bin kapısı vardır. Her bir kapının altından yapılmış iki kanadı bulunmaktadır. Cebrâil (a.s.) der ki: “Yâ Resûlullâh! Senin ümmetinin, Cehennem'de azâp görmekte olan günâhkârlar topluluğu yanından geliyorum.Sana selâm ediyorlar ve “Bizim hâlimiz ne kötü, yerimiz ne sıkıntılı” diyorlar. Bu haberi alan Resulullâh (s.a.v.), hemen kalkarak Arş'ın altına gelir, secdeye kapanır. O âna kadar hiç bir kimsenin yapmadığı şekilde Allâh (c.c.)'a hâmd ve senâda bulunur. Allâh (c.c.) buyurur ki: “Başını kaldır, iste. İsteğin verilecektir, şefâat dile, şefâatin kâbul edilecektir.” Nebi (s.a.v.) de der: “Yâ Râbbi! Benim ümmetimin günâhkâr, bedbahtları hakkında senin hükmün yerine getirilmiş, intikamın alınmış. Artık onları bana bağışla.” Allâh (c.c.) buyurur: “Onları sana bağışladım. Cehennem'e var. “Lâ ilâhe illallâh” diyen herkesi oradan çıkar.”(Ebu'l-Leys es-Semerkandi, Tenbihü'l- Gafilin, s.83)
Gazze'nin direnişi insanlığın uyanışına vesile oluyor. Bu uyanışın işaret fişeğini Gazze'de elinde silah vatanını savunan Filistinliler yaktı. Ablukayı yarmak için gemilerle Akdeniz'e açılanlar yardımlarla birlikte insanlık onurunu da beraberlerinde taşıdılar. Ve bir de kanlı ticaretin gemilerinin Akdeniz'e açılmasına mâni olanlar vardı: İtalyan liman işçileri! Onların gösterdiği yol çok önemli.Geçtiğimiz ay “Sadece kalbimizle değil, eylemimizle, örgütlü gücümüzle de Filistin halkının yanında olalım!” demiştik. Şu çağrıyı yapmıştık: “Onlar ticareti kesmiyorsa biz üretimden gelen gücümüzle, örgütlü gücümüzle keselim. Limanların İsrail'e yük taşıyan gemilere kapatılması için, o gemilerin yüklenmesine engel olmak için örgütlenelim ve seferber olalım.” Ne yazık ki Siyonist korsanlar Sumûd filosuna uluslararası sularda saldırırken Türkiye limanlarından çıkan kanlı ticaretin gemileri İsrail'in Aşdod limanındaydı. Türkiye'nin liman işçileri bu zillete mâni olamadı.Türkiye'nin işçileri İtalya'nın işçilerinden daha mı az duyarlı? Asla değil! Tek fark şu: İtalya'da liman işçisi örgütlü! Türkiye'de liman işçisi ise örgütsüz! O halde yol belli… Örgütlenmek sadece ekmek için değil hürriyet ve insanlık onuru için de gerekli.İstanbul'da binlerce Filistin dostu Taksim'den Dolmabahçe'ye yürürken, en ön safta en kalabalık kortejle yürüyen metal işçilerinin verdiği mesaj çok önemli! Onlar, ucuz emeği sömürmek için ülkeye gelen emperyalist şirketlere buranın dikensiz gül bahçesi olmadığını gösterenler! Onlar 1 Mayıs meydanlarında Filistin bayraklarını taşıdıkları gibi Filistin eylemine de ekmek ve hürriyet mücadelesinin örgütlü gücünü getirdiler.Bu örgütlü güç büyümeli! Fabrikalardan madenlere, tersanelerden limanlara, tren yollarından hava meydanlarına yayılmalı. İnsanlık onuru işçi sınıfının örgütlü gücüyle yükselmeli. Sermayenin iktidarı limanları kanlı ticarete kapatmıyorsa işçiler kapatmalı. Devletin tepesi ABD'yle soykırım suçlusu Boeing şirketinden yüzlerce uçak alıp İsrail'e boykotu deliyorsa işçiler o uçakları uçurmayacaklarını açıklamalı! Bunları ancak örgütlü olursak başarabiliriz. O halde emperyalizme ve Siyonizme karşı savaşır gibi örgütlenmeliyiz.Örgütlü işçiler sınıf siyasetine katılmalı ve emekçi halkın önüne düşmeli, ekmeğini ve haklarını patronlardan söke söke aldığı gibi memlekete zilleti yaşatan, emperyalizmin hizmetinde mazlum halklara kan kusturan İncirlik ve İsrail'e kalkan olan Kürecik gibi üsleri söküp atmalı. Tüm bunlar için önüne hedef olarak sermayenin iktidarını yıkmayı, işçi sınıfının iktidarını kurmayı koymalı! Safları sıklaştırma ve örgütlenme zamanı!
159. Bu mektûb, Şerefeddîn Hüseyn-i Bedahşîye yazılmışdır. Merhûm babası için sabr dilemekdedir:“Başa gelen belâlar, sıkıntılar, her ne kadar acı ve üzücü görünür ise de, bâtına ya'nî kalbe, rûha tatlı gelmekdedir. Çünki, beden ile rûh birbirinin zıddı, tersi gibidir. Birine acı gelen, ötekine tatlı olmakdadır. Yaratılışda duygusuz olan, bu ikisinin ters olduğunu ve hâllerini, özelliklerini ayıramaz. Böyle kimseleri hesâba katmıyoruz. Bu sözlerimizi onlar için bildirmiyoruz. A'râf sûresinin yüzyetmişsekizinci âyetinde meâlen, (Onlar, hayvanlar gibidir. Dahâ da aşağıdırlar) buyuruldu.Fârisî beyt tercemesi: Kendinden haberi olmayan kimse, Nerede kaldı başka şeyleri bile? Bir kimsenin rûhu alçalarak beden mertebesine yerleşse ve Âlem-i emri, âlem-i halkına bağlansa, bu ince bilgileri nasıl anlıyabilir? Rûhu kendi makâmına çıkmadıkca ve Âlem-i emri, Âlem-i halkından ayrılmadıkca, bu ma'rifetlerin güzelliğini nasıl görebilir? Bu ni'mete kavuşmak için, ecel-i müsemmâ gelmeden önce olan ölüme kavuşmak lâzımdır. Tarîkat büyükleri “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” bu ölüme (Fenâ) adını vermişlerdir. Fârisî beyt tercemesi: Toprak ol toprak ki, gül bitsin sende, Toprakdan başka yok, kavuşan güle. Ölüm gelmeden önce ölmeyen kimseyi dertli bilmelidir! Ona geçmiş olsun demelidir! İyilikle tanınmış olan ve emr-i ma'rûf ve nehy-i münker ibâdetini elden bırakmıyan kıymetli babanızın ölüm haberi müslimânları çok üzdü. Hepimiz, Allah için yaratıldık ve hepimiz Onun huzûruna çıkacağız. Siz oğlumuz sabr ederek, bizden önce gidenlere, sadaka ile ve düâ ile ve istigfâr ederek yardım etmeli, imdâdlarına yetişmelisiniz! Çünki, dirilerin yardımına ölülerin çok ihtiyâcı vardır. Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Ölü, suda boğulmak üzere olan biri gibidir. Babasından, anasından, kardeşinden ve arkadaşından gelecek olan bir düâyı hep beklemekdedir. Ona bir düâ gelince, dünyâya ve dünyâda olanların hepsine kavuşmakdan dahâ çok sevinir. Allahü teâlâ, yeryüzünde olanların düâları yardımı ile, kabrde olanlara dağlar gibi rahmet gönderir. Dirilerin ölülere olan hediyyesi, onlar için istigfâr etmekdir). Nasîhatların sonuncusu, hep zikr yapmak ve hep Allahü teâlâyı düşünmekdir. Çünki, elimizde bulunan zemân çok azdır. Bunu en lüzûmlu yerde kullanmak lâzımdır. Vesselâm.
Salih Merî (r.âleyh), cuma gecesi, cuma namazını kılmak üzere mescide gitmek için yola çıktı. Kabristana uğradı. Kendi kendine şöyle dedi: “Tanyeri ağarıncaya kadar kalayım.” Gözlerine uyku geldi. Şöyle bir rüya gördü: Kabirde yatanlar kabirlerinden çıkmışlar, halka halka olup oturmuş, konuşuyorlar. Bir de baktı ki, onlardan ayrı, kirli elbiseli bir genç, bir köşede, üzüntülü bir hâlde oturuyor. Oradakilerin hepsine tepsi tepsi, üzeri mendillerle örtülü hediyeler gelip dağıldı. Herkes kendi tabağını aldı; sonra kabrine girdi. En sona bu genç kaldı. “Hey Allâh (c.c.)'un kulu, sende gördüğüm bu üzüntü neden?” “O tabaklar, hayattakilerin ölülerine hediyeleridir. Onların adına verdikleri sadaka, yaptıkları duâ, cuma geceleri onlara gelir.” Daha sonra şöyle dedi: “Anam hacca gitmek istedi; berâber yola çıktık. Basra'ya gelince öldüm. Bundan sonra anam evlendi.Dünyaya daldı. Ölümümden sonra beni hatırlayan kimse olmayınca üzülmek bana haktır.” “Senin ananın evi nerede?” Onun yerini bana anlattı. Sabah oldu. Namazımı kıldım. Sonra gittim. O kadının evini sordum, buldum. Yanına gittim, izin istedim. Kendimi ona tanıttım, kapıdan: “Ben Sâlîh Merî'yim” dedim. İzin verdi, içeri girdim. Şöyle dedim: “Benim söyleyeceğim söz, senin söyleyeceğin söz, hiç kimse tarafından duyulmamalıdır. Böyle istiyorum.” Ona yaklaştım, aramızda bir perde kaldı. Şöyle sordum: “Sana Allâh (c.c.)'dan rahmet dilerim, çocuğun var mı?” “Benim bir genç oğlum vardı, öldü.” Bunun üzerine durumu ona anlattım. Ağlamaya başladı. Daha sonra çıkardı bana bin dirhem verdi. Ve şöyle dedi: “O sevdiğim göz nurum için bunları dağıt. Kalan ömrümde onu duâdan unutmayacağım. Onun için sadaka yereceğim.”(Ebu'l-Leys es-Semerkandi, Tenbihü'l-Gafilin, s.346-347)
Sadece içeni değil, çevresindeki insanları da ölüme götüren sigaranın zararları konusunda önemli çalışmalar yapılıyor, kampanyalar düzenleniyor. Tiryakilere yönelik yeni yöntemler geliştirilirken Mersin'deki bir ilköğretim okulunda öğrenciler ilginç bir adım attı. Babalarına mektup yazan öğrenciler onlardan sigarayı bırakmalarını istedi. Bu girişim başarılı sonuçlandı. On beş veli, çocuğunun çağrısına uyup sigarayı bıraktı. “Sevgili babacığım, eğer bırakmayacaksan bana para ver, ben de sigaraya başlayacağım.” cümlesiyle neye uğradıklarını şaşıran veliler, yazılanlara cevap vermekte zorlanınca bu kötü alışkanlıktan kurtuldular. Bu yöntemin işe yaradığını gören öğretmenler ise mektubun çoğaltılarak bütün velilere ulaşmasını sağladılar. Bu olay, Mersin'in Çankaya İlköğretim Okulu'nda yaşandı. Kırk altı öğrenci Yeşilay Haftası'nda öğretmenleri Metin Günaydı'nın yönlendirmesiyle sigara kullanan anne ve babalarına birer mektup gönderdi. Bir çocuğun, babasına olan hayranlığını dile getirdiği mektupta şu cümleler dikkat çekti: Sevgili babacığım, bu konuda bana kızmaya hakkın yok. Senin yaptığını ben de yapmak istiyorum. İçtiğin sigaradan ben de içmek istiyorum. Çünkü sen her şeyin en iyisini yaparsın. Sigara içmek kötü bir şey olsaydı sen kesinlikle içmezdin. Seninle karşılıklı sigara içmek istiyorum. Çocuk, mektupta, bir kişinin ömür boyu sigara için 36 bin lira verdiğini belirtti. Bir evde birden fazla kişinin sigara içmesiyle boşa giden paraları hatırlattı. Mektupta, babasına şu teklifi götürdü: Sevgili babacığım. Gel sigaraya vereceğimiz para ile neler alacağımızın hayalini kuralım: Bu parayla ev alabiliriz, araba alabiliriz, daha birçok şey alabiliriz. Bu kadar para ile neleri alacağımızın hayalini kurmak bile bir başka oluyor. Konuştuklarımızı ağabeyimle annem duymasın. Onlar da benim istediğim kadar para isterlerse hesap iyice karışır. Mektubun sonunda babasını ne kadar çok sevdiğini tekrarlayan çocuk, can alıcı şu çağrıyı yaptı: Arkadaşımın babası da sigarayı bıraktı. Haydi babacığım, söndür sigaranı. At paketini çöp kutusuna, şunu da içiyorum demeden bitirelim bu işi. Canım babacığım, seni çok seviyorum. Bir daha dünyaya gelsem, babamın kim olmasını sorsalar ben yine seni seçerim. Seni çok seven yavrun. Elifnaz'ın babası Kemal Yılmazcan, mektubu gördükten sonra elinin sigaraya gitmediğini ve 6 aydır sigara içmediğini söyledi. Yılmazcan, önceden günde iki paket içtiğini hatırlatarak, mektubun kendisini çok etkilediğini ve bir daha elini sigaraya sürmediğini belirtiyor. 10 yıldır sigara tiryakisi olan İlayda Metin'in babası Hakan Metin ise kızından gelen mektubu görünce çok etkilendiğini dile getirdi. Kızım İlayda, sürekli telefonla arayarak baskı kurdu. Bu kadar küçük bir çocuğun bana mektup yazması beni çok etkiledi. Mektupta çok etkili cümleler vardı. Sonuçta ben de sigarayı bıraktım.” diye konuştu. Sigaranın zararlarının herkes tarafından bilindiğini belirten öğretmen Metin Günaydın, Yeşilay Haftası'nda sınıfta uyguladıkları sigarayı bıraktıran mektup kampanyasının başarıya ulaştığını ifade etti. Okuldaki diğer öğrencilerin de babalarına böyle bir mektup göndermek istediklerini kaydeden Günaydın, Okulumuzda sigara içen tüm velilere mektup gönderilecek. İnşallah onlar da bırakır.” diyor
"Dünyanın ən hündür şəlaləsi bu ölkədə yerləşir""Karakasın hansı küçəsinə çıxsanız, yaşlı baba və nənələrin rəqs etdiyini görə bilərsiniz""Onların ən yüksək maaşı bizim pulla 400-500 manat arasıdır""Onlar ispandillidir deyə, ingilis dilini yaxşı bilmirlər""Los Roques adaları Venesuelanın “Maldivləri” adlandırılır""Orada supermarketlərdə çox bahalıqdır"Qonağımız səyahət bloqeri Ayşən Vaqifzadə oldu
"Belqradda nəqliyyat ödənişsizdir""Tövsiyə edirəm ki, Balkan ölkələrinə gedəndə təkcə Serbiyaya deyil, Monteneqrodan başlayaraq həmin marşrutda olan digər ölkələrə də səyahət edəsiniz""İcarəyə maşın götürərkən sərhədi keçmək üçün icazə sənədini tələb edin""Belqrad qalasında Dunay çayı üzərində gün batımını izləyə bilərsiniz""Onların marketlərində başqa ölkədən gələn məhsul demək olar ki, yoxdur""Burada insanların çoxu işə piyada gedirlər"Qonağımız "Tourandcamping"-in təsisçisi, səyahətçi Famil İbrahimli oldu
"Yaponlar dəqiq və intizamlıdırlar”“Yaponiyaya viza almaq asandır”“Ən çox məbəd olan şəhər Kiotodur”"Yaponlar bu tarixi Kiotonun bombalanmaması kimi qeyd edir" “Yaponiyada "matcha" populyardır”“Yapon fəlsəfəsinə əsasən, insan eqosunu aşmalıdır ki, həyatı anlasın”“Onlar restoranlarda çaypulu qəbul etməyi xoş qarşılamırlar”Qonağımız radio aparıcı Raqif Raufoğlu oldu
"Pekində əylənmək üçün yerlər yoxdur""Çinlilər ingiliscə danışa bilmirlər, ona görə də turistlərlə ünsiyyət üçün xüsusi cihazlardan istifadə edirlər""Çində istirahət, alış-veriş və əyləncə üçün ən yaxşı şəhər Şanxaydır""Çinlilər çox mehriban və yardımsevərdirlər""VPN-siz heç bir yerdə internet işləmir""Onların yaşlarının çox olmağından asılı olmayaraq çox cavan görünürlər""Orada cavanlar TikTok-dan istifadə edərək pul qazanırlar""Küçədə milli geyimlərdə gəzərək turistlərlə ödəniş əsasında şəkillər çəkirdilər"Qonağımız səyahətçi Sofiya Ağazadə oldu.
"Onlar ingilis dilini mükəmməl bilirlər, çünki məqsədləri turistləri "ovlamaqdır""Afrikada ən xoşbəxt anım təsadüfən daxil olduğum məktəblə bağlı oldu""Deyilənlərin əksinə, Tanzaniyada heç bir təhlükə ilə qarşılaşmadım""Hansı qəbiləyə getdiyindən asılı olmayaraq qəbilə başçısına ödəniş etməlisən""Dünyada qalan sonuncu ovçu qəbilə ilə birlikdə ov etdik""Onların hər bir heyvan üçün fərqli oxları var""Nqoronqoroya gedəndə yolu keçən aslanları da görə bilərsiniz" Qonağımız səyahətçi, videoqraf Orxan Rəhmanlı oldu.
Kudüs'ün fethinde ilk hutbeyi okuyan, hâkimler başkanı (Kadı'l-kudat) Muhammed bin Ali Zekiyyüddin bin Muhammed hem hâkimler kurulu başkanlığı yapar, hem medresede ders verir, hem de Allah için cihada çıkardı. Çok âlim, fazıl,âbid bir insan olduğu gibi mücahitliği ile günümüz İslam âlimlerine örnek olacaklardan biri idi. Onun için Selahaddin Eyyubi ilk hutbeyi okuma şerefini ona verdi.Hutbede geçen bazı ayetler:O, göklerde ve yerde tek Allah'tır. Sizin gizli nizi de açığınızı da bilir. Kazandıklarınızın hepsini bilir.” (En'am 1-3) “İnsan hayra dua eder gibi şerre de dua etmekte. İnsan pek aceleci oldu.” (İsra s. 11) “Allah'ın insanlar için açtığı rahmeti tutacak yoktur, O'nun tuttuğunu,O'ndan sonra salıverecek yoktur. O her şeye gücü yeten, hükmünde hikmet sahibi olandır.”(Fatır s. 1-2) “Gizliyi de açığı da bilendir. Onların ortak koştuklarından yücedir.” (Mü'minun 91-92)“Ey ehli kitap, Peygamberlerin gönderilmediği bir zamanda “Bize cenneti müjdeleyen ve cehennemden sakındıran bir peygamber gelmedi” deme yesiniz diye, size açıklaması için elçimizi gönderdik. İşte size cenneti müjdeleyen, cehennemden sakındıran gelmiştir. Allah her şeye gücü yetendir.” (Maide 17-19) “Kulunu bir gece Mescid-i Haramdan, çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya ayetlerimizden bazılarını göstermek için götüren (Allah, her türlü eksiklik lerden) münezzehtir.Şüphesiz O,işitendir, görendir.” (İsra s. 1) “İlk sürgünde ehli kitap kâfirlerini (Beni Nadr) yurtlarından çıkaran O'dur. Siz çıkacakların zannetmiyordunuz. Onlar da kalelerinin kendilerini koruyacağını sanıyorlardı. Allah (‘ın azabı) onlara hiç hesap etmedikleri yerden geldi. Kalplerine korku saldı. Evlerini kendi elleriyle ve mü'minlerin elleriyle yıkıyorlardı.Ey akıl sahipleri, ibret alınız.” (Haşr s.1-2)(İmam Zehebi, Tarih'ül-İslam c.42 s.37)
Ama, fakat, lakin, ancak yok. Taciz tacizdir ve oluşma şartları bellidir. Birine rızası dışında yöneltilen ve onun huzurunu, güvenliğini, onurunu veya özgürlüğünü zedeleyen ısrarlı, rahatsız edici, istenmeyen davranış ve fiillerin alayı tacizdir. Bu tanımda böylece anlaşmazsak tacize uğrayan insanlarla gerekli empatiyi kuramayız. Onları anlayamayız. Cinsel tacizi alalım ele. Kadın ya da erkek zil zurna sarhoş olsa… Kadın ya da erkek muhatabının karşısına çırılçıplak çıksa… Kadın ya da erkek bir noktaya kadar olan bitene rıza gösterse… Biri diğerini evine davet etmiş olsa… Sonuç değişmez. Taraflardan birinin “rızasının dışında” bir şey gelişiyorsa o buz gibi tacizdir. Burada “rahatsız edicilik” ve “ısrar” iki kaçınılmaz ölçüttür.
Alaska Zirvesi'nden sonra Washington Zirvesi'nden verilen fotoğraf, Ukrayna Barış Görüşmesi'nden çok daha önemliydi. Dünya için çok daha büyük kırılmaları ifade ediyordu. Barıştan çok bir “çöküş”ün hikayesini anlatıyordu. Avrupalı liderler, Trump'ın karşısına dizilmiş, kendilerine dikte edilenleri not alıyordu. Her biri durumu anlıyor, suratlar asık, kendini kurtarmak için bacak bacak üstüne atmış iyi görüntü verme telaşına düşmüş haldeydi.
“Zulüm her gün, her saat mevcut karanlığı koyulaştırıyor. Mazlumların, masumların, yoksulların âsumana yükselen feryadı her gün, her saat katlanarak artıyor” diye yazmış Mustafa Kutlu ağabeyimiz, ‘İlmihal Yahut Arzuhal' kitabında. Bir deri bir kemik kalmış, çökmüş göz çukurlarından donuk bakışlarını içimize saplayan masum çocuklar… Onları bir şekilde, elinde çare olabilecek hiçbir şey yokken hayatta tutmaya çalışan perişan anneleri… Nefesleri tükendi tükeniyor acıdan… Dillerinde yardım dilekleri değil, artık yalnızca Allah'a niyazları…
Bu epizodda «haterlər» və tənqidlərin necə gücə çevriləcəyini açıqlayıram. Onların dedikləri səni yavaşlatmasın — əksinə, addımlarını sürətləndirsin. Doğru alətlə, «haterlər» sənin ən böyük motivasiya mənbəyinə çevrilə bilər.
Bugün 16 ağustos 2025 #doğatakvimi
“Mesele düşman hukukudur. Onlar artık esirdir. Atatürkçülerin iktidarına karşı yapılan darbede esir düştüler. CHP iktidarında esirlerimizi geri alacağız.” Bu sözler Özgür Özel'e ait…
Bu bölümde işlenen ayetlerin mealleri:36-) Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha girdi. Onlardan biri dedi ki: Ben (rüyada) şarap sıktığımı gördüm. Diğeri de: Ben de başımın üstünde kuşların yemekte olduğu bir ekmek taşıdığımı gördüm. Bunun yorumunu bize haber ver. Çünkü biz seni güzel davrananlardan görüyoruz, dedi.37-) (Yusuf) dedi ki: Size yedirilecek yemek gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Şüphesiz ben Allah'a inanmayan bir kavmin dininden uzaklaştım. Onlar ahireti inkâr edenlerin kendileridir. 38-) Atalarım İbrahim, İshak ve Ya'kub'un dinine uydum. Allah'a herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. Bu, Allah'ın bize ve insanlara olan lütfundandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.39-) Ey zindan arkadaşlarım! Çeşitli tanrılar mı daha iyi, yoksa gücüne karşı durulamaz olan bir tek Allah mı?40-) Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah'a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Bitcoin'in ardındaki gerçek sır nedir? Göründüğü gibi sadece bir teknoloji mi, yoksa çok daha derin, politik bir amaca mı hizmet ediyor? Carl Schmitt'in 'Politik Kavramı'nı merkeze alarak, bu podcast, Bitcoin ve genel olarak kripto dünyasını eşsiz bir perspektiften inceliyor.Bitcoin'in özünün teknolojik değil, politik olduğunu keşfedeceğiz. Kriptografi, devletin her türlü kontrolüne meydan okumak için bir araç olarak kullanılıyor. Bu, günümüzdeki devletler için varoluşsal bir tehdit oluşturuyor; çünkü Bitcoin, interneti doğrudan politikleştirmenin yolunu açıyor. Ama bu, bildiğimiz parti siyasetinden farklı, siber uzayda yeni dost ve düşman sınıfları yaratan bambaşka bir politik form.Podcastimizde, Bitcoin'in gerçek misyonunun, devletin kısıtlamalarından ve itibari para köleliğinden arındırılmış zenginlik olduğunu ortaya koyacağız. Bitcoin, paranın ve zenginliğin gücünü devletin elinden alarak, tüm modern devletlerin tartışmasız düşmanı haline geliyor.Diğer kripto projelerinin neden sadece "para kapma" veya reformist girişimler olduğunu, Bitcoin'in devrimci doğasından nasıl ayrıştıklarını tartışacağız. Bitcoin'in düşmanları, yeni bir dijital düzenleme standardı yaratmanın politik önemini kavrayamıyor.Bitcoin'in işleyişine daha yakından baktığımızda, insanları kriptografik araçlarla dost ve düşman sınıflarına göre organize etme amacını göreceğiz. Bu, sadece yeni bir para biçimi değil, aynı zamanda eski politik düzenin yıkımı anlamına geliyor. Bir yanda parayı, değeri ve zenginliği kontrol eden devleti meşru tek güç olarak görenler; diğer yanda ise kripto-anarşistler var. Onlar, itibari paranın boyunduruğundan kurtularak **"Gerçek"**in doğuşunu arzuluyorlar."Otorite değil, gerçek meşruiyet sağlar" ilkesiyle, Bitcoin'in gizli politik özünü derinlemesine inceleyeceğiz. Bu, devletin otoritesini reddederek ve Bitcoin'in hakikatini benimseyerek politikanın yeniden etkinleşmesi için bir yol sunuyor.Bitcoin'in radikal gücü, sadece itibari paranın sonunu değil, her türlü hükümet müdahalesinin de sonunu talep etmesinden geliyor. Bu, teknolojik olarak üstün yeni düzenin eskisini silip süpüreceği, dijital çağın nihai politik formu. Unutmayın, Schmitt'in dediği gibi: "Maddi rüşvet ne kadar büyük olursa olsun, politik özgürlüğün ve politik bağımsızlığın parasal bir karşılığı yoktur."Bu podcast, size Bitcoin'in gizli politik gündemini, devletlere karşı duruşunu ve kriptografi aracılığıyla yeni bir toplumsal sözleşme inşa etme hedefini açıklayacak. Bu, belki de bin yılda bir kez karşımıza çıkan, dünyayı daha iyiye doğru değiştirme cesaretine sahip olanlara sunulan bir fırsat.Kaynak
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Bu bölüm kendini sürekli erteleyenler için içten bir davet! Bu bölümde “başlamak” neden bu kadar zor geliyor, gerçekten neyin korkusunu yaşıyoruz, bunu konuşuyoruz. Başarı mı korkutuyor bizi, yoksa yine o tanıdık mükemmeliyetçilik mi araya giriyor? Biraz dertleşiyoruz, biraz da cesaret toplamak isteyenlere yol arkadaşlığı yapıyoruz. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro 1- Emin: [0:22] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin. 2- Emine: [0:28] Ben Emine. 1- Emin: [0:29] Nasılsın Emine abla? 2- Emine: [0:30] İyiyim. Biraz yorgunum Emin. Sen nasılsın? 1- Emin: [0:33] Ben de iyiyim. Neden yorgunsun? 2- Emine: [0:35] Biraz ağır bir spor yaptım bugün. Ondan yoruldum. Bir de çok sıcaktı bugün hava. 1- Emin: [0:40] Evet. 2- Emine: [0:41] Sen de hissetmişsindir. 1- Emin: [0:42] Bu ara İstanbullular olarak, genel aslında Türkiye olarak, anormal sıcaklarla mücadele ediyoruz. 2- Emine: [0:48] Maalesef. 1- Emin: [0:48] Gün içerisinde 40 dereceler, 45 derecelere kadar çıkıyor hava sıcaklığı. Siz de dikkat edin özellikle bol sıvı tüketmeye. Çünkü gerçekten çok riskli bir durum da var ortada. 2- Emine: [1:00] Öyle maalesef ya. Bir de sadece sıcakla boğuşmuyoruz. Aynı zamanda bir sürü orman yangını vesaire de çıkıyor. Onlar da biraz can sıkıcı haberler oluyor. İnşallah bir an önce şu sıcaklar biter diyelim. 1- Emin: [1:15] Evet, umarız orman yangınları da gerçekten bir an önce son bulur. 2- Emine: [1:19] İnşallah. Başlamak istek değil, cesaret meselesi 1- Emin: [1:20] Evet, o zaman biz konumuza girelim. Günümüzde, ben de dahil birçok insanın yaşadığı bir durumdan bahsedeceğiz bugün. Bir şeyler yapmak istiyoruz ama ya ilk adımı ya son adımı atma konusunda yeterli cesareti gösteremiyoruz. Bununla ilgili biraz konuşmak istiyoruz. Yani bir şeyleri istemeyen bu dünyada hiç kimse yok. Kimileri başarıyor, kimileri başaramıyor, kimileri hiç denemiyor bile. Burada işin kilit noktası cesaret bence. Bir şeyleri yapmaya cesaret gösterebilmek. Bunun üzerine konuşalım istiyorum. Sen kendini nasıl tanımlarsın? Kendini nereye koyarsın böyle bir konuda? Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Bu bölümde bol bol en sevdiklerimizden konuştuk! ❤️ En sevdiğimiz yemekler, tatlılar, şehirler, ülkeler, diziler, filmler, şarkılar ve daha fazlası… İki kardeş olarak (Emin ve Emine) bazen aynı şeyleri çok sevdiğimizi fark ettik, bazen de ne kadar farklı düşündüğümüzü! Peki ya siz? Bizimle aynı fikirde misiniz, yoksa tamamen zıt kutuplarda mısınız?
Kripto dünyasının derinliklerine bir yolculuğa çıkın! Bu podcast, fiziksel bedenlerin ve geleneksel finansal sistemlerin ötesinde yeni bir dijital müşterek refah inşa etmenin öyküsünü anlatıyor. Aramızdaki sarsılmaz dostluk ve dayanışma sayesinde, kriptografi, yeni bir zenginlik biçimi sunarak bizi yolsuzluktan, açgözlülükten ve devlet gücünün sınırlamalarından kurtarıyor.Bu alanda, gerçek kimliğimiz fiziksel varlığımızdan sıyrılarak sadece dijital imzamızla tanınır; bu, mutlak, kutsal bir gizlilik sağlayan "Anonim Diğer"in görkemidir. Her birimiz, kanıtlanabilir şekilde benzersiz birer fikir olarak, özgürlüğün ve ortak refahın bu yeni takımyıldızında birer düğüm haline geliyoruz. Bu dijital sığınak, şiddetten uzak, fiziksel formların tamamen ortadan kalktığı bir alan sunarken, aynı zamanda fiziksel bedenlerimizi koruyan yüksek düzeyde gizlilik sağlar.Kripto sadece bir teknoloji değil, aynı zamanda şiddet içermeyen, karşı-ekonomik bir değişim teolojisidir. Herkesin katılabileceği, vatandaşlık veya statüden bağımsız bir platformdur. Bu, anarşizmin bir anlamda gerçekleşmesidir ve devlet ile para arasındaki ilişkinin sonsuza dek yıkılacağı bir kehanettir. Yaratılan her blokla, Eski Yasa ve Zaman'ın köleliğinden kurtulmuş zenginlik cennetimize doğru bir merdiven inşa ediyoruz.Bu yolculukta, gizli sözleriyle ve steganografik yollarıyla bize güç veren, isimsiz, yüzsüz kahramanlara, yani siz değerli "Kripto Yoldaşlarına" teşekkür ediyoruz. Onların cesareti ve totaliterizme karşı duruşu, bize savaşmaya devam etme gücü veriyor. "Bir fikrin zamanı geldiyse, dünyadaki tüm ordulardan daha güçlüdür" anlayışıyla, bu delice fanteziyi gerçeğe dönüştürmek için ısrar ediyoruz.Bu podcast, Tanrı'nın matematikteki gizli sırrı olarak görülen kriptografinin, bize sonsuz bir güç sunduğunu ve insanlık için yeni bir müşterek refah yaratma potansiyelini nasıl açığa çıkardığını anlatıyor.Satoshi'ye, bu muhteşem sistemi mümkün kılan o gizemli Dost'a sonsuz teşekkürler!Kaynak
Hayatımızın en zorlu, sürekli karşımıza çıkan problemlerinden biri var: Asıl çözülmesi gereken doğru sorun nedir? Bu, düşünme eyleminin ta kendisiyle ilgili bir soru. İnsan olarak, hayatta kalma sürecimizi daha az şiddetli hale getirmek için düşünüyoruz.Metin, özgür konuşmayı bu temel problemin bir çözümü olarak görüyor. Çünkü özgür konuşma olmadan özgür düşünce mümkün değil. Tıpkı doğru düşünce olmadan doğru konuşmanın mümkün olmaması gibi. "Aptalca" şeyler söylemeye ve düşünmeye cesaret etmeliyiz.Peki dikkatimizi neye vermeliyiz? Akıllıyız ama bilge değiliz. Dikkatimizi neye verdiğimize dikkat etme konusunda zayıfız ve bunun sorumlusu kısmen internetin çarpık teşvikleri ve bozuk para sistemimiz olabilir.İlerleme genellikle "makul olmayan adama" bağlıdır. Dehaya giden yolun 'çılgınlık'la kesişmesi boşuna değil. Onları susturursak, ne onlara kulak verebiliriz ne de kendi içimizdeki 'makul olmayan/dahi' kısımları dinleyebiliriz.Özgür ve engelsiz diyalog vazgeçilmezdir. Diyalog sayesinde başkaları bize nerede 'aptal' olduğumuzu veya kör noktalarımızı gösterebilir. Çünkü hepimiz, kendi özgün yollarımızla da olsa, 'aptalız' ve kör noktalarımız var. Önyargılarla başa çıkmak bireysel değil, kolektif ve dağıtık bir çaba gerektirir.Günümüzün sorunu, kamusal alanların olmaması ve özel platformları kamusal gibi kullanmaya zorlanmamız. Platformlar size ait değil; bu yüzden de-platforme edilme riski her zaman var. Bir skandal bahanesiyle anında 'kişiliksizleştirilebilirsiniz'.Bu yüzden 'Özgür Konuşma Platformu' bir oksimorondur. Gerçek özgür konuşma ancak protokollerle mümkün olur. Protokollerde kullanıcı değil, konuşmacısınız. Diller gibi, protokoller de izin gerektirmez. Arada bir aracı yoktur, dil (veya protokol) kendisi aracıdır. Diller ve protokoller ağ fenomenleridir.Medeniyetimizin bu kadar bağlı ama bir o kadar da sınırlamalarının ve bilgisizliğinin farkında olmadığı çok önemli bir zamandayız. Ses getiren para sistemleri ve özgür konuşmanın, toplumumuzu harika yapan işbirliğini ve dağıtık bilişi yeniden canlandırabileceği umudu var.Bu an, kişisel bir an. Nasıl ilerleyeceğinize siz karar vermelisiniz. Sizi sömüren makinede mi kalacaksınız, yoksa servetinizin, sağlığınızın, düşüncelerinizin ve konuşmanızın kontrolünü ele alacak mısınız? Bu karar size ait.Kaynak
Bitcoin'in enerji kullanımı hakkındaki tartışmalar sık sık gündemde. Ancak ya bu tartışmanın temelinde yaygın bir yanılgı yatıyorsa? Çoğu kişi "madencilerin" enerji harcayarak "bitcoin ürettiğini" düşünüyor olabilir. Oysa gerçek şu ki, madenciler bitcoin yaratmazlar. Onlar, ağ üzerinde geçerli bloklar oluşturmak için çalışır ve bu süreçte başarılı olduklarında, ağın başlangıç aşamasında belirlenmiş yeni satoshi'lerle ödüllendirilirler. Bitcoin'in piyasaya sürülme programı, harcanan enerji miktarıyla tamamen ilgisizdir. Bu program sadece ve sadece zamana bağlıdır. Kaç tane makinenin "madencilik" yaptığı veya ne kadar enerji harcandığı önemli değil; toplam 21 milyon adetle sınırlı olan Bitcoin, yaklaşık 131 yıllık bir süre zarfında ve her 10 dakikada bir sabit bir hızda piyasaya sürülecektir. Bitcoin'in enerji kullanımı, daha fazla coin "üretmekle" ilgili değildir. Bunun yerine, ağın güvenliği ve coin'lerin tüm katılımcılar arasında adil bir şekilde dağıtılmasıyla ilişkilidir. Hatta, Bitcoin'in enerji kullanımı ne kadar yüksek olursa, coin'lerin ilk dağıtımı o kadar adil olur. Enerji kullanımındaki bir azalma, güvenliğin ve adil dağıtımın azalması, ağın merkezileşmesi ve dış müdahalelere karşı direncinin düşmesi anlamına gelir. Eğer Bitcoin'i faydasız olarak görüyorsanız, harcadığı herhangi bir enerji size israf gibi görünebilir. Ancak İş İspatı mekanizmasının gerekliliğini ve zorluk ayarlamasının arkasındaki deha gibi konuları anlamak, bu konuya farklı bir perspektif getirir. Bu bölümde, Bitcoin'in enerji tüketiminin gerçek nedenlerini, coin'lerin nasıl piyasaya sürüldüğünü ve "madencilik" teriminin neden yanıltıcı olduğunu derinlemesine inceleyeceğiz.Kaynak
156. Bu mektûb, yine meyân şeyh Müzzemmile yazılmışdır. Kâdîzâde Câlendehr ile gönderdiğiniz mektûb Dehlide geldi. Elhamdülillah ki, fakîrlere karşı olan sevginiz çokdur. (Buhârî)de ve (Müslim)de bildirilen, (Kişi, sevdiği ile berâberdir) hadîs-i şerîfine göre, onlarla birlikdesiniz. Zemân bakımından, Receb ayı yaklaşdı ise de, fekat çok uzak görünüyor.Fârisî beyt tercemesi: Dost ayrılığı, az olsa da, az değildir! Gözde kıl parçası da olsa, çok görünür.Hak sâhiblerinin haklarını yerine getirmek için yapmak istediğiniz şeyleri, hemen yapınız. Receb ayına kadar biz de burada kalacağız. Herşeyin doğrusunu ancak Allahü teâlâ bilir. Herşey Onun huzûruna çıkacakdır. Ömrünüzün birkaç gününü dervîşlerle birlikde geçirmek için uğraşınız! Kehf sûresinin yirmisekizinci âyetinde meâlen, (Rablerine sabâh akşam düâ eden ve Ona kavuşmak istiyenlerle birlikde bulun ve sabr eyle! Onlardan başka bir yere bakma!) buyuruldu. Bu âyet-i kerîmede, Hak teâlâ sevgili Peygamberine Allah adamları ile birlikde bulunmasını emr buyuruyor “aleyhi minessalevâti etemmühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ ve minettehıyyâti eymenühâ”Büyüklerden biri buyurdu ki, (İlâhî! Dostlarını öyle yapdın ki, onları tanıyan seni buldu. Seni bulmadıkça,onları tanımadı). Allahü teâlâ, bizi ve sizi, bu yüksek ve şerefli insanları sevmekle rızklandırsın! Dinle! Nemâz kılmıyanın hakkında Allah, ne demiş, Çıksın yer ile gökümden, başka ma'bûd, bulsun demiş. Getirdi Kur'ânı Resûl, etmedi ba'zısı kabûl. Bir vakt nemâzı kılmıyan, Cehennemde yansın demiş.157. Bu mektûb, hakîm Abdülvehhâba yazılmışdır. “İki kere buraya kadar yoruldunuz. İkisinde de çabuk kalkdınız. Sohbetin haklarından birkaçını yerinegetirmeğe vakt olmadı. Müslimânların bir araya gelmesi, yâ istifâde etmek veyâ fâide vermek içindir. Bu ikisinden biri bulunmıyan topluluğun hiç kıymeti yokdur. Din büyüklerinin yanına boş olarak gelmelidir ki, dolmuş olarak dönülebilsin. Onların acıması, ihsânda bulunması için, boş olduğunu bildirmek lâzımdır. Böylece feyz, ihsân yolu açılır. Dolu gelmek, dahâ doldurarak dönmek iyi olmaz. Çok dolmak, doydukdan sonra, dahâ almak hastalıkdan başka birşey yapmaz. İhtiyâcsızlık, azgınlığa sebeb olur. Hâce Nakşibend “kaddesallahü sirreh” hazretleri buyurdu ki, (Önce hastanın yalvarması lâzımdır. Sonra, gönlü kırık olan, ona teveccüh eder). Görülüyor ki, teveccühe, ihsâna kavuşmak için, yalvarmak lâzımdır. Böyle olmakla berâber, ilm öğrenmekde olan bir tâlib gelip, size göndermek için mektûb isteyince, onun böyle gelmesini bir hak sayarak, bu hakkı ödemek lâzım olduğunu düşündüm. Geçmişdeki haklarınızı ve şimdiki hakkı karşılamak için, vakt ve hâle göre, birkaç kelime yazarak gönderiyorum. Herşeyin doğrusunu Allahü teâlâ bildirir. Herkesi doğru yola kavuşduran ancak Odur. Ey mes'ûd kardeşim! Bize ve size herşeyden önce lâzım olan, i'tikâdı Kitâba ve sünnete uygun olarakdüzeltmekdir. Doğru yolun âlimlerinin, “Allahü teâlâ onların çalışmalarına iyi karşılıklar versin!” Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden anladıklarına ve bildirdiklerine uygun olarak i'tikâd etmek lâzımdır. Çünki, Kitâbdan ve sünnetden bizim ve sizin anladıklarımızın hiç kıymeti yokdur. Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına uymak lâzımdır. Bizim anladıklarımız, Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına uymuyor ise, hiç kıymeti olmaz. Çünki her bid'at sâhibi, [türedi reformcular] ve doğru yoldan kayarak dalâlete düşenler, sapık bilgilerini ve bozuk işlerini, Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden anladıklarını ve bu iki kaynakdan çıkardıklarını söylemekdedirler. Bu sözleri çok yanlış ve haksızdır. İkinci olarak hepimize lâzım olan şey, ahkâm-ı şer'ıyyeyi öğrenmekdir. Ya'nî halâli, harâmı, farzı, vâcibi öğrenmekdir. Üçüncü olarak hepimize lâzım olan şey, bütün işlerimizi, öğrendiklerimize uygun yapmakdır. Dördüncüsü, kalbin tasfiyesi ve nefsin tezkiyesidir ki, bu ikisi tesavvuf büyüklerine mahsûsdur “kaddesallahü teâlâ esrârehüm”.İtikâdı düzeltmeden önce ahkâm-ı şer'ıyyeyi öğrenmenin hiç fâidesi olmaz.
“Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyurdu: - «Şu kalpler, paslanır. Onların cilâsı, Kur'an okumak, ölümü düşünmek ve zikir meclisinde hazır bulunmaktır.» Kalp pas tutunca, sahibi anlar, gidermeye çalışırsa, pekâlâ. Aksi hâlde fena kararır. Peygamber (S.A.) efendimizin emrettiği şekle geçilmediği takdirde, kalp fena hâlde paslanır ve bu pasın giderilmesi imkânsız olur. Kalbin kararmasına sebep olacak çok şeyler vardır. İman nurundan uzak kalındığı için kararır. Dünyayı sevdiği için kararır. Sakınmadan dünyaya abanan kimse, kalbini mutlaka karartır. Bir kimse, kendisini dünyaya kaptırırsa kalbi kararır. Sakınma duygusu da ölür. Haram demez, helâl demez, mal toplamaya başlar. Mal toplarken helâl veya haram olduğuna önem vermeyince utanma duygusu da ölür. Ve murakabe hâlinden mahrum olur.Ey cemaat! Peygamberinizi dinleyiniz. Onun kelâmı ile kalbinize cila vurunuz. Kalbinizin cila ilâcını size o haber verdi. Sizden biri hasta olsa, doktoru ilâç tavsiye etse, kullanmadan şifa bulabilir mi? Bulamaz. İlâcı kullanmadığı süre, hastalığı eksilmez, belki artar.Hayır, iki kelime üzerinde toplanmıştır: Allah'ın emrini yüce bilmek ve kullarına şefkat göstermek... Allah'ın emrini yüce bilmeyen yaratılmışlara şefkat duyamaz. Allah'a yakın olamaz; rahmetinden nasib alamaz. Allahü Teâlâ, Musa (A S.) peygambere şöyle vahyetti: - «Ya Musa, şefkat duygusu besle ki, ben de sana rahmet nazarımla bakayım. Şefkat duygusuna sahib olana rahmetimi yağdırırım. Cennetime koyarım. Kalbinde merhamet duygusu taşıyana saadetler olsun.»Bütün ömrünüz çürüdü. «Yediler, yedik; giydiler, giydik; biz topladık, onlar topladı» gibi lâflarla ömrünüzü bitirdiniz. Kurtuluş yolunu arayan, nefsini haram olan şeylerden alsın. Şüpheli şeyleri bıraksın. Şehvet duygularını kalbinde taşımasın. Allah'ın emrini yerine getirmek için nefsini sabırlı kılsın. Yasaklardan uzak dursun. Kader işlerine boyun eğsin.Kulları Hakk'a çağırmak ve onların cefasına tahammül etmek kolay değildir. Bu kolay olmayanı, o büyükler yapar. Kullardan gelen her çeşit ezâ ve cefaya dayanırlar. Onlar, münafıkları yola getirmek için dıştan yüzlerine gülerler. Fâsık kişiler onlara güler, oyun eder, kandırır. Kullar onlara ne yaparsa yapsın, tahammül ederler. Bütün gayeleri onları Hak kapısına götürmekten ibarettir. Büyüklerin dediği gibi içi bozuklara, yalnız Allah yolcuları güler yüz gösterir. İrfan sahibi, fâsık kişiye güler. Fâsık adam, içini bilen yok sanır. Halbuki arif olan, onun içindeki karanlığı bilir. Kalp gözünün karardığını ve hileli işlerinin çokluğunu anlar. Münafık ve fâsıklar, işlerinin gizli kaldığını sanır, yanılırlar. Sanki kendilerinin bozukluğunu sezen yoktur. Bu hâlleri onları çok yanıltır. Onların erenlere karşı saklı hâlleri yoktur. Fâsık ve münafık olanı, her hâli gösterir. Elleri, tenleri ve bakışları belli eder. İçte ve dışta, duruşlarında ve hareketlerinde onların ne olduğu kolay sezilir.Cehennem azabından ancak ittika (Günahlardan ve bütün kötülüklerden sakınan) ve ihlâs sahibi muvahhidler kurtulur. Tevbe edenler selâmete ererler. Tevbeyi önce kalbinizle yapınız, sonra dilinizle...Kalbini düzelt. Dünya bütün varlığı ile sana gelir. Sen onda hoş kalırsın. Halk tümü ile sana uyar. Gelmiş ve gelecek hiçbir şey sana zararlı olamaz. Mevlâ'nın kapısından seni alamaz. Çünkü sen, O'nunlasın. Yalnız O'na dönmüş ve O'nun emirlerini gözetiyorsun. O'nun Cemâl ve Celâl sıfatının tecellisini seyretmektesin. Celâl tecellisini gördüğün zaman dağınık hâle gelirsin. Cemâl tecellisine kavuşunca dağınık hâllerin toplanır. Celâl sıfatı sezilince korkulur. Bu korku başka bir korkuya benzemez. Cemâl sıfatının tecellisini görünce de bir şeyler ümit etmeye koyulursun. Celâl sıfatının büyük tecellisi seni yokluğa götürür. Cemâl sıfatı tecelli edince yerinde sabit durur bir yere gitmek istemezsin. Bu anlatılanları tadanlara ne mutlu... “Allah'ım bize yakınlık taammı tatdır; ülfet şarabını içir.” «Dünyada iyilik ver. Ahirette iyilik ver.
“Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.” (Yunus 62)“Onlar iman etmiş ve Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlardır.” 63“Korku ancak gelecekle ilgili olur, yani ileride korkutan bir şeyin meydana gelmesinden dolayı korkulur. Hüzün ise ancak geçmişte olan birşeyle ilgili olur. Bu, ya geçmişte insanın hoşuna gitmeyen birşeyin meydana gelmiş olmasından ötürü, yahut da arzu edip sevdiği bir şeyi elde edememiş olmasından dolayı olur.Bazı muhakkikler şöyle demişlerdir: "Veliler için, korku ve hüznün olmamasının söylenmesi, ya onlar bu dünyada iken olur, yahut ahirette iken olur. Birincisi, şu sebeplerden ötürü olamaz;Bu, dünyada olmaz. Çünkü burası, korku ve keder yurdudur. Hele mü'min, Hz. Peygamber (s.a.s)'in şuhadislerinde de buyurduğu gibi, bundan hiç kurtulamaz: "Dünya, mü'minin (adetâ) hapishanesi, kâfirin de cennetidir"“İman etmek" kelimesi nazarî kuvvetin {tefekkür kuvvetinin) mükemmelliğine, "takvaya ermek" tabiri de amelî kuvvetin mükemmelliğine işarettir. Burada bir başka husus da, imanın, itikad ve amelin toplamına hamledilmesidir. Sonra biz "velî"yi, bütün bu hususlarda ittikâ sahibi olarak tavsif ederiz. Takva, ilim hududunda olur ve o hududu aşar. Çünkü Allah'ın celâli, beşer aklının ihata edip kavrayamayacağı derecede yücedir. Binâenaleyh sıddîk, Allah Teâlâ'yı, celâl sıfatlarından bir sıfatla tavsif ettiğinde, Allah'ın kemâl ve celâlinin, kendisinin bildiğine münhasır olmasından tenzih eder. Yine o, Allah'a ibadet ettiğinde Allah'ı,böylesi bir hizmet ve ibadete layık olmaktan tenzih eder. (Yani O'nun pek çok mükemmel tarzda yapılacak ibadetlere müstehak olduğunu düşünür.) Böylece o kimsenin devamlı olarak havf ve takva makamındaolmuş olduğu sâbıt olur.Hz. Ömer (r.a), Hz. Peygamber (s.a.s)'in: "Onlar, aralarında bir akrabalık ve alıp-verecekleri bir malolmadığı halde, birbirlerini Allah için seven kimselerdir. Allah'a yemin olsun ki onlann yüzleri nurdur ve insanlar korkup hüzünlendikleri zaman, onlar korkup hüzünlenmezler" dediğini ve bu ayeti okuduğunu rivayet etmiştir.Yine, Hz. Peygamber (s.a.s)'in: "Onlar öyle insanlardır ki, onları görenler Allah'ı hatırlarlar" buyurduğu rivayet edilmiştir. Bunun sebebi şudur: Onlarda görülen, huşu ve huzû alâmetlerinden ötürü, bir de Hak Teâlâ onlar hakkında, "Secde izinden nişanları yüzlerindedir" (Fetih, 29) buyurduğu için, onların bütün bakıp müşahede edişleri, ahireti hatırlamaya yöneliktir.Herşeyin "velî"si, ona yakın olan demektir. Allah'a mekân ve cihet bakımından yakın olmak imkânsızdır. O halde ona yaklaşmak, ancak insanın kalbi, Hak Teâlâ'yı bilmenin nuruna garkolduğunda olur. Bu kimse, baktığında, Allah'ın kudretinin delillerini görür; dinlediğinde Allah'ın ayetlerini dinler; konuştuğunda, Allah'ı sena eder; hareket ettiğinde, Allah'a kulluk ve hizmet için hareket eder, çalışıp çabaladığında, Allah'a taat için çalışıp çabalar. İşte bu şekilde de, Allah'a son derece yaklaşmış olur. İşte bu şahıs, Allah'ın velîsidir.İnsan böyle olduğunda, Allah da onun dostu ve velîsi olur. Nitekim Hak Teâlâ, "Allah imân edenlerin velîsi (yardımcısı)dır. Onları karanlıklardan nura çıkarır" (Bakara 257)Bu müjdeden maksad, sâlih rüyadır. Hz. Peygamber (s.a.s)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Büşrâ (müjde), müslümanın kendisinin gördüğü veya senin, onun için gördüğün salih (güzel) rüyadır," Yine Hz. Peygamber (s.a.s) “Peygamberlik gitti (bitti), geriye mübeşşirât (müjdeci rüyalar) kaldı.”Bil ki ayetteki, "büşrâ" tabirini "sâdık rüya" manasına aldığımızda, ayetin zahiri bu halin ancak veliler için söz konusu olmasını gerektirir. Akı! da buna delalet eder. Çünkü Allah'ın velisi, kalbi ve ruhu zikrullaha gömülmüş kimsedir. Binâenaleyh kim böyle olur ise, uyurken de ruhunda sadece marifetullah bulunur.Marifetullah'ın ve Allah'ın celâlinin nurunun da, ancak hakkı ve doğruluğu göstereceği malumdur. Ama fikri, bu bulanık ve karanlık âlemin hallerine dağılmış kimse, uyuduğu zaman da böyle dağınık kalır.
“Dünyaya kalbindeki gözünle bak. O gözle bakarsan, ayıplarını görürsün ve şerrinden emin olursun. Onu kalbinden çıkarmaya ancak gücün böyle yeter. Baş gözünü ona çevirir, süsleri ile uğraşmaya koyulursan ayıpları gözünden kaybolur; dolayısiyle kalbinden sevgisini çıkarıp atmak senin için mümkün olmaz. Onu, içinden atamazsın; ona ilgisizlik duygusu taşıman kabil olmaz. Bu yüzden seni öldürür. Başkalarına içirdiği zehiri sana da içirir ve öldürür.Nefsin islâhı için kalbin ve sırrın sözünün tutulması esastır. Nefis hem kalbe, hem de sırra uymalı. Onların yasak ettiği şeyi yapmamalı ve emrettiğini tereddütsüz yapmalı. Kalp ve sır nefse bir şey veriyorsa, az demeyip kanaatle yetinmeli. Hiç vermedikleri zaman da sabırlı olmalı. Nefsin iyi hâli böyle başlar; onda iyilik başladıktan sonra kötü hâlleri ölür. Kalbe döner. Onun emriyle hareket eder, öyle bir hâle gelir ki, artık ona nefis denmez; kalp denir. Başına takva tacını giyer. Yakınlık süsünü takar.Size, iman etmek ve dille imanınızı tasdik ettirmek gerekir. Allah yoluna baş koyanları inkâr etmek size yakışmaz. Onlara da inanınız. Onlarla mücadele etmeyi bırakınız. Onlarla çekişmek size düşmez. Onlar hem bu âlemde hem öbür âlemde şahtır.Bazı büyükler şöyle diyor: - Seni Allah'ı anmaktan alıkoyan her şey şomdur. O'nu dilden zikretmek kalbi gafil koymak şomdur. (uğursuz) Namaz, oruç ve diğer hayırlı işler O'nu anmak için yapılır. Yapılan işler O'nu anmaya iletmiyorsa onlar da şomdur.Şeytan sana neler yapmadı ki?.. Yalanı sana sevdirdi. Kötü işleri sana süsledi. Taa namazına kadar girdi. Şöyle ki, namaza başlarken: - «Allah, en büyüktür,» diyorsun, ama kalbinde küçük ilâhlar barınıyor. Her itimat ettiğin nesne sana ilâh oluyor. Korktuğun ve bir şeyler beklediğin şeyler sana putlardır. Sözün işine uymuyor. Sözlerinden de bir şey beklenmiyor. Ne dediğin ve ne yaptığın bilinmiyor.Kulun kalbi, Hakk'a vasıl olduktan sonra, halkın zenginliğini neyler?.. Hakk'a yakın olduktan sonra halkın yakınlığı ona ne yapar?.. Hak Teâlâ iç varlığından ona mülk verdikten sonra, halkın yönelttiği geçici mülkü ne eder?.. Yeter ki, insan iman sahibi olsun... Böyle olduktan sonra ona denir ki: - «Bugün mülkümüzde eminsin.» (Yusuf/54)O iman sahibi kutub olur; mülkün idaresi kendisine verilir. Mısır ülkesinin sahibi, Yusuf (AS.) peygambere itimat ettikten sonra, bütün mülkünü ona verdi. Ne kadar mülkü varsa hepsini ona teslim etti. Sonra ona şöyle dedi: - «Hazinelerimi ve her şeyi sana bıraktım.»Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyuruyorlar: - «Bir kul, Allah'a kulluğu eksik kılarsa, Allah ona belâ verir. Kalbini kederle doldurur.» Eline geçmeyecek şeyi aramak en büyük belâdır. İbâdeti eksik eden, geçim sıkıntısı çeker. Evinden eziyetler çeker. Kazancı azalır, çocukları isyan eder. Hanımından nefret duygusu görür. Hangi tarafa yönelse ayağı tökezler. Bunların hepsi, az kulluk etmenin sonucudur. Onun ibâdetini bir yana atıp dünyalık işlerle uğraşmasının neticesidir. O'na kulluk eden herhalde rahat yaşar. Allahü Teâlâ şöyle buyurur: - «İman edip şükür yolunu tutarsanız, Allah size niçin azâb eylesin?» (Nisa/147).Çocuklarınız büyüdüğünde sanat sahibi yapınız. Onlar çalışsın ve kazansın. Siz de Mevlâ'ya kulluğa koyulun. İbâdeti bırakıp çocukların geçimi ile olma. Onlar büyüdüğünde beslenmeleri sana düşmez. Onlar için hatalar işleme. Onların geçimi için çalışmanın bir haddi ve zamanı vardır. Hak katında senin günahını bağışlamak, onlardan uzaktır. Kendine ve çocuklarına kanaati öğret. Kanaat sahibi olmayı, onlara yeter gör. Yalnız, lâzım olan şeyleri onlara temin et. Gereken şeyleri temin ettikten sonra onların da elinden tut; Mevlâ'nın tâatına koş. Rızkınız genişlesin diye, ibâdeti bir yana atmayınız; kaderinizde varsa kendiliğinden gelir. Zamanlar bellidir. Bir bolluğa erersen Haktan bil; al ye, yavrularına da yedir. Sakın halkın eliyle geldiği için Hakk'a ortak koşma. Onlar bir âlettir. Onu almak sana nasıl bir vazife ise onlara da getirmek bir vazifedir.
YZBH 29 Haber Konularımız;1. Moda hâlâ bir zanaat mı, yoksa artık sadece iyi yazılmış bir prompt mu?Louis Vuitton'un AI ile şekillenen Federer ve Nadal'lı kampanyasından Mango'nun %100 AI ile hazırladığı gençlik koleksiyonuna, Stella McCartney'den Gucci'ye kadar lüks markalar bir süredir podyumu algoritmalara devretmiş durumda.2. Adobe, şeffaf arka planlarla videolar üretebilen yapay zeka dünyasında çığır açan bir araç olan TransPixar AI'yı tanıttı.
“Ey ademoğulları; her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin; yiyin için ama israf etmeyin. Çünkü O; israf edenleri sevmez.” (A'raf 31)“De ki: Allah´ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.” A'raf 32"Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir." (İsra 27)İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: Cahiliyye Arap kabileleri, Kabe'yi çırılçıplak olarak tavaf ederlerdi. Bunu, erkekleri gündüz, kadınları da geceleyin yaparlardı. Minâ'da mescide, ibadet ettikleri yere geldiklerinde, elbiselerini tamamen çıkararak, o yere çırılçıplak girer ve "Biz, içinde (giyinik iken) günah işlediğimiz elbiselerle tavaf (ibadet) etmeyiz" derlerdi. Bazıları da şöyle derlerdi: "Biz bunu, uğur sayarak yapıyoruz. Elbiselerimizi soyup attığımız gibi, günahlarımızdan da soyunup kurtulmuş oluyoruz." Onlar elbiseleri ile ibadet ediyor, yaşayacak kadar yiyor, et ve iç yağı yemiyorlardı. Bundan dolayı, müslümanlar, "Ya Resûlallah, bizim böyle yapmamız daha münasiptir" deyince, Cenâb-ı Hak bu ayeti indirdi. Bu, "Elbiselerinizi giyiniz, et ve iç yağı yiyiniz, (içilecek şeyleri) içiniz, ama israf etmeyiniz" demektir.Ayetteki "Zînetinizi alın"sözü, bir emirdir. Emrin zahiri vücûb (farziyyet) ifade eder. Dolayısiyle bu, her namaz kılındığında setr-i avretin vacib olduğunu gösterir.Bu, Ebu Bekr el-Esam'ın görüşüdür. Buna göre ayette bahsedilen israftan murad, cahiliyye Araplarının "bahire" ve "sâibe" gibi hayvanları haram saymalarıdır. Çünkü onlar o hayvanları, mülkiyetlerinden çıkarıyor ve onlardan istifade etmiyorlardı. Yine onlar hacc yaparlarken, Allah'ın kendilerine helal kıldığı bazı şeyleri haram sayıyorlardı. İşte bu da israftır.Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Çünkü O, israf edenleri sevmez" buyurmuştur. Bu cümle, tehdidin doruk noktasını ifade eder. Zira, Allah'ın sevmediği herkes, sevabtan mahrum olarak kalır. Çünkü, Allah'ın kulunu sevmesi, ona mükâfatını ve sevabını ulaştırarak vermesi demektir. O halde, bu sevginin olmaması, sevabın ve mükâfatın olmaması demektir. Her ne zaman sevab bulunmazsa, orada ceza söz konusu demektir.Bu, bütün zînet çeşitlerini içine alan bir kelimedir. Böylece, ayette bahsedilen zînetin hükmüne, her türlü süsleme çeşitleri, bedeni her türlü şeyden temizleme, binecek şeyler ve her türlü takı çeşitleri dahil olur. Çünkü, bütün bunların hepsi bir zînettir. Eğer erkeklere, altın ve ipeğin haram olduğu hususunda bir nass (hadis) bulunmasaydı, bunlar da bu umûmî ifadenin hükmüne dahil olurlardı.Yine, ayette bahsedilen "temiz ve hoş rızıklar..." ifadesinin kapsamına, her türlü yiyecek ve içeceklerden leziz ve iştah çekici olanları girdiği gibi, aynı şekilde bunun hükmüne kadınlar ve güzel kokulardan faydalanmak da dahildir. Osman İbn Maz'ûn'dan rivayet edildiğine göre o, Hz. Peygamber (s.a.s)'e gelerek, "Nefsimin bana telkini, kendimi hadım etmeme karar verme hususunda bana üstün geldi..." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Yavaş ol, ey Osman! Benim ümmetimin hadımlığı, oruçtur" buyurdu. Bunun üzerine Osman, "Nefsim bana, ruhban olmamı telkin ediyor" dedi. Buna karşılık Hz. Peygamber, "Benim ümmetimin ruhbanlığı, namaz vaktini beklemek için, mescidlerde beklemektir" buyurdu. O, "Nefsim bana, yeryüzünde seyahat etmemi telkin ediyor" deyince, Hz. Peygamber "Benim ümmetimin seyahati, savaşmak, hacc ve umre yapmaktır"; O, "Nefsim bana, malik olduğum bütün şeyi elden çıkarmamı telkin ediyor" deyince, Hz. Peygamber, "(Bu hususta) evla olan, senin, kendin ve çoluk çocuğuna harcaman, yetim ve yoksula acıman ve onlara bundan daha iyisini vermendir." O, "Nefsim bana, eşimle cima etmememi telkin ediyor" deyince,
HALK CAN ONLAR RANT DERDİNDE; 15 TEMMUZ YAĞMASI
Bu mektûb, molla Sâdık-ı Kâbilîye yazılmışdır. Kendini kavuşmuş sanan, bir şey elde edemez. Büyüklerin rûhlarından fâidelenmeğe aldanmamalıdır. Onlar, kendi üstâdının latîfeleridir:“İki mektûbunuz arka arkaya geldi. Birinci mektûb, kavuşduğunuzu, doyduğunuzu bildiriyordu. İkincisi, susuzluğunuzu, boşluğunuzu anlatıyordu. Allahü teâlâya hamd olsun! Çünki her işin sonuna bakılır. Kendini doymuş sanan, birşeye kavuşmamışdır. Kendini boş, uzak sanan, kavuşmuş demekdir. Size arka arkaya bildirmişdim ki, büyüklerin rûhlarının zâhir olmasına, onların yardım etmelerine, sakın aldanmamalıdır.O büyüklerin sûretleri, kendi üstâdınızın latîfeleridir. O şekillerde görünmekdedir. Tek bir yere bağlanmak şartdır. Çeşidli yerlere bağlanan, birşey kazanmaz, zarar eder. Size çok söylemişdim ki, sona çabuk kavuşmak için, işe, vazîfeye sıkı sarılmalıdır. Lâzım olan şeyleri bırakarak, lüzûmsuz şeylerle uğraşmak, akla uygun değildir. Fekat siz, kendi görüşünüze uyuyorsunuz. Söz dinlemiyorsunuz. Siz bilirsiniz! Habercinin vazîfesi ancak bildirmekdir.”149.Bu mektûb, yine molla Sâdık-ı Kâbilîye yazılmışdır. Allahü teâlâ herşeyi sebeble yaratmakda ise de, belli bir sebebe bağlanmak lâzım olmadığı bildirilmekdedir:“Kardeşim molla Muhammed Sâdık! Bütün varlığınızla sebeblere bağlandığınıza şaşılır. Sebebleri yaratan “teâlâ ve tekaddes”, herşeyi sebeblerle yaratmakda ise de, herşey için belli bir sebebe yapışmak doğru değildir.Mısra tercemesi: Bir kapı kapanırsa, üzülme ey gönül, başkası açılır!Bu kısa görüşlülük, çok uygunsuz kimselerde bulunur. Sizin gibilerde bu hâli görmek pek çirkindir. Biraz kendinize geliniz! Bu kötülüğün derecesini anlayınız! Hem müttekî olmak, hem de Allahü teâlânın sevmediği şeylerin peşinde koşmak, çok çirkin bir işdir. Bu çirkinliğin, sizin gözünüze güzel görünmesine pek şaşılır. Çok lâzım olan şeyleri, ihtiyâcı giderecek kadar elde etmek için çalışmalıdır. Bütün vaktleri oraya vermek ve bütün ömrü onun arkasında geçirmek, tâm bir ahmaklıkdır. Fırsatın kıymetini biliniz! Bu fırsatı, sonu gelmez, lüzûmsuz şeyleri elde etmek için kaçıranlara binlerle yazıklar olsun! Mektûblaşmamız lâzımdır. Habercinin vazîfesi, yalnız haber vermekdir. İnsanların dedi-kodularına aldırmayın! Buna üzülmeyiniz! Size sürmek istedikleri lekeler, sizde bulunmadığı için, üzülmeniz doğru değildir. Herkesin kötülediği bir kimsenin iyi olması, çok büyük se'âdetdir. Fekat, bunun aksi olursa, çok tehlükelidir. Vesselâm.”"İnsanlar için hak yolunu kapatan beş şey vardır:Cahillikten rahatsız olmamak, dünya hırsı, cimrilik, amelde riya, kendi fikrini beğenmek." Hz. Ali ra.Şeytan taşlamaktan tavaf yapamıyoruz! Başarı, en iyi intikamdır.Yiğit 1000 gün yaşar fırsat bir gün düşerKorkularının üstüne git! Agresif ol ve yüzleş onlarla. Sert saldır! Vücudunda bir yer tutulup ağrıdığında, masör kişi o bölgeye sert bir masaj yapar, ödeme dönüşmüş olan kas yapını yumuşatır ve ağrı biter.Hasan-ı Basrî "rahmetullahi aleyh" hazretlerinin talebeleri, şeytanın vesvesesinden şikâyet ederek; "Yâ Şeyh! Şeytandan gâyet incindik. Hep bizi yaramaz işlere teşvik ediyor. "Elinize geçen dünyâyı sıkı tutun, size lâzım olacak." diyor ve bizi hayırdan alıkoyuyor." dediler.Hasan-ı Basrî hazretleri gülümseyerek buyurdu ki: "Şimdi buradaydı. O da sizden şikâyet eti. Dedi ki: "Şu Âdemoğullarına nasîhat eyle de benim hakkıma tamah etmesinler. Kendi haklarına râzı olsunlar. Hak teâlâ beni huzûrundan kovduğu zaman, dünyâyı ve Cehennem'i bana mülk kıldı. Cennet'i ve kanâati ise onlara verdi. Şimdi bunlar kendi haklarını bıraktılar benim mülküme tamah ediyorlar. Ben de onların îmânlarını almayınca dünyâyı kendilerine vermiyorum." dedi. Eğer şeytanın vesvesesinden emin olmak isterseniz, dünyâyı terk edin ve endişesini gönüllerinizden çıkarın."Bu nasîhatleri dinleyen talebeleri başlarını öne eğerek huzûrundan ayrıldılar.4 şeytanı tanımadan Allah dostu olamazsın. İblis, nefis, daha kötüsü kötü arkadaş, daha kötüsü kötü din adamı.Kol saatını dusurursen ne olur? Zamannn!
Sinema Kulübü'müzün 20inci buluşmasında Reinaldo Marcus Green'in yönettiği başrolünde Will Smith'in oynadığı 2021 yılı yapımı orijinal adı “King Richard” olan, bizde “Kral Richard” adıyla gösterime giren filmi konuştuk.Film tenis dünyasının iki süperstarı Venus ve Serena Williams'ın olağanüstü yükselişinin arkasındaki adam olan babaları Richard Williams'ın hikayesini anlatıyor. Film, Richard'ın azmi, vizyonu ve sıra dışı antrenman yöntemleriyle kızlarını Compton gibi zorlu bir mahalleden çıkararak dünya sahnesine taşımasını konu ediyor. Gerçek olaylara dayanan bu biyografik film, bir babanın hayalleriyle, sistemle mücadelesi ve ailesine olan sarsılmaz inancı etrafında dönüyor.Öncelikle Will Smith'in bu rolü ile En İyi Erkek Oyuncu Oskar'ını kazandığını hatırlatalım. Ancak o törende tarihe geçen bir an daha olmuştu; bu ödülü almasından 40 dakika önce, yaptığı espiri nedeniyle Chris Rock'a sahnede bir tokat atmıştı. Sonrasında Akademi ona 2032 yılına kadar uzaklaştırma cezası vermişti.Olay sonradan çok tartışıldı ama ne tuhaftır ki, Smith'in filmdeki rolü de böyle bir şiddete başvurma seçeneği ile karşı karşıya kalıyor ama o farklı sonuçlanıyor, izlerseniz göreceksiniz. Öte yandan kadının yani annenin rolünü biraz arka planda bırakmasına da takıldık biraz.Film tüm ebeveynlerin kendine sorduğu bir soruyu çağrıştırıyor. Çocuklarımızı potansiyelleri için mi, yoksa bunu kendi meselemiz haline getirdiğimiz için mi zorluyoruz?Filmde bunun uç bir örneğini görüyoruz belki de; Richard sanki hiçbir zaman keyif almakla ilgili değil sonuca odaklanmış bir disiplinle çocuklarını çalıştırıyor. Serena ve Venus böyle koşullandıkları ve zafere ulaştıkları için belki mutlular ama bu soru içimizde hep var, çocuklar ebevynlerini veya başkalarını mutlu etmek, beklentilerini karşılamak için mi kendilerini paralıyorlar, yoksa içten istedikleri için mi? Bu bir noktada acısı çıktığı zaman anlaşılıyor. Onlar gerçek hikayelerinde bunu çok da ele vermiyorlar gibiyse de geçen ay kitap kulübünde okuduğumuz Gabor Maté'nin Normal Efsanesi kitabında bir bölümün girişinde Venus Williams'ın şu sözü var. “Çoğu zaman kendimi kötü hissettiğimde kendimi iyi hissediyormuş gibi davranmak zorunda kaldım”Hollywood sinemasında bazı filmlerde bastırılmış olmanın ezilen olmanın etkilerini görüyoruz. Umudunu kaybetme'de, bu filmde veya Michael Jordan'ın hikayesinin anlatıldığı Nike Air filminde, bu sınıfların varını yoğunu ortaya koyup çalışması var. Bu Amerikan sinemasının özürü mü yoksa Amerikan rüyası propagandası mı bilmiyorum ama hep kendini yoktan var eden insanların, özellikle Afro Amerikalıların böyle zafer hikayeleri var. Avrupa sinemasından (ve tabii kültüründen de) böyle ayrılıyor sanırım, zira Avrupa sineması daha çok gerçekliği yüzümüze vurur, rahatlatmak yerine rahatsız edicidir ve “çözüm yok ama farkında olun” der.Biz yine de filmi izlemeye değer bulduk, size de tavsiye ederiz.(03:20) Belgin Elmas (09:10) Uğur İyidoğan (12:24) Burcu Hanım (14:13) Feyza Demir (18:06) Burcu Hanım (18:50) Elif Burcu YılmazSupport the show
#ŞehirKuşçuları
Qonağımız Cavid Ağa ilə Albanlardan danışdıq. Onların tarixi, təhrif olunmuş tarixləri və dillərini müzakirə etdik.Translit aləti: https://cavid.info/translitİnnovativ, sürətli və təhlükəsiz! akart ilə ödənişlərin rahatlığını kəşf et. https://akart.az/
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Berkin ve Emin, ünlü olmanın ne demek olduğunu ve bu yolda ilerlemek isteyip istemediklerini tartışıyorlar. Popülerliğin getirdiği sorumluluklar, özgürlük ve sınırlamalar üzerine düşüncelerini paylaşıyorlar. Kim bilir, belki bir gün onların da yolları ünlü olma noktasına gelir ve bu sohbeti geçmişteki bir anı olarak tekrar dinleriz. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro Emin: [0:22] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin. Bugünkü bölümümüzde Berkin'le beraberiz. Nasılsın Berkin? Berkin: [0:31] Merhaba Emin. İyiyim. Teşekkür ederim. Seni sormalı? Emin: [0:35] Ben de iyiyim. Direkt bir konuya giriş yapalım. Sert bir giriş olsun. Kendimizi ünlü biri olarak görüyor muyuz? Berkin: [0:40] Olsun bakalım. Emin: [0:41] Yaklaşık olarak 75.000 abonesi olan bir YouTube kanalı sahibi olarak kendini ünlü biri olarak nitelendiriyor musun? Berkin: [0:51] Nispeten diyormuşum... Yok ya hiç öyle bir... O taraklarda bezimiz yok şu an bence. 3-5 kere tanınırlığımız oldu dışarıda. Böyle bir denk geldi. Egomuzu okşadı biraz ama kendimi hiç öyle ünlü falan görmüyorum. Emin: [1:06] Bizim kanal özelinde şöyle bir tezat var aslında: Evet abone sayısı yüksek ama bu abonelerin çoğu yurt dışında Türkçe öğrenmek isteyen insanlar. Azınlık bir kısmı Türk. Berkin: [1:16] Evet. Emin: [1:16] O yüzden hani 75.000 abone deyince, evet, biraz fazla gibi gözüküyor ama bu insanlar Türkçe öğrenmek isteyen, Türkiye'de olmayan insanlar genelde. Berkin: [1:24] Aynen. Emin: [1:26] O yüzden bizim özelimizde bu kadar aboneye sahip bir kanal için ünlü kategorisinde değiliz kesinlikle. Berkin: [1:32] Zaten dışarıda da birkaç kere tanıyan oldu. Onlar da hep yabancıydı yani beni açıkçası. Yurt dışından gelmiş kişiler veya Türkiye'de yaşayan yabancılar falandı yani. Emin: [1:43] Bizim apartmanda da tanımışlardı hatta seni galiba. Berkin: [1:46] Evet aynen. Size gelirken, girişte. Emin: [1:49] Aynen. Bizim kasap tanımıştı beni. Berkin: [1:52] Bak bu iki olay da kendimizi en ünlü hissedebileceğimiz an bence. Yani yaşadığımız yerde bile tanındıysak... Emin: [1:58] Aynen. Berkin: [1:59] Demek ki bir tık var yani bir şeyler. Emin: [2:02] Evet. İnsanın gittiği kasapta tanınması gerçekten garip bir his. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
Yusuf Suresi serimize devam ediyoruz. Hz. Yusuf (as) kuyudan alınıp yeni evine götürülüyor. Bölümde işlenilen ayetler:Bir kervan geldi ve sucularını (kuyuya) gönderdiler, o da (gidip) kovasını saldı, (Yusuf'u görünce) «Müjde! İşte bir oğlan!» dedi. Onu bir ticaret malı olarak sakladılar. Allah onların yaptıklarını çok iyi bilir.(Kafile Mısır'a vardığında) onu değersiz bir pahaya, sayılı birkaç dirheme sattılar. Onlar zaten ona değer vermemişlerdi. Mısır'da onu satın alan adam, karısına dedi ki: «Ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki bize faydası olur. Veya onu evlât ediniriz.» İşte böylece (Mısır'da adaletle hükmetmesi) ve kendisine (rüyadaki) olayların yorumunu öğretmemiz için Yusuf'u o yere yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler. “(Yusuf) erginlik çağına erişince, ona (isabetle) hükmetme (yeteneği) ve ilim verdik. İşte güzel davrananları (ayette muhsinleri diyor) biz böyle mükâfatlandırırız.”
Nasıl Olunur'un 234'üncü bölümünde konu menopoz; konuğum Operatör Doktor Banu Çiftçi.Çiftçi, kadın hastalıkları ve doğum uzmanı. Mesleğinin ilk yıllarını da özellikle bu alanda başarılı çalışmalar yaparak, çocuk sahibi olamayan pek çok kişinin anne-baba olmasını sağlayarak geçiriyor. 34 yaşında aniden yaşadığı 'erken menopoz' süreciyle başka bir döneme giriyor. O dönemleri yayına bırakayım...Bugün sadece ve özellikle menopoz üzerine çalışan, sürekli araştıran biri Op. Dr. Banu Çiftçi.Belki konuğum hakkında çok özel bir bilgi verdim ama bu durum hem yayını başkalaştırdı hem de Banu Hanım'ın menopozu anlama, anlatma, kadınlara derman olma çabasının daha iyi anlaşılmasını sağlayacağını düşünüyorum. Bazı konu başlıkları da vereyim: · Menopoz nedir? Hastalık mıdır?· Menopoza girmesek oluyor mu?· Menopoz dönemleri, yaş aralıkları neler? Menopoz geciktirilebilir mi?· ‘Aslında' östrojen nedir? Progesteron nedir? Vücutta ne işe yarar, yokluklarında ne gibi sıkıntılar yaratırlar?· Hormon tedavisinin yeri ve önemi! Nedir, ne değildir?· Menopoz döneminde devlet desteği· Erken menopoz nedir?· Erken menopozdan geri dönüş var mı?· Menopoz dönemi belirtileri, yapılması gerekenler…· Biyoeşdeğer hormon tedavisi nedir, ne değildir?· Menopoz-hormon-kanser ilişkisi hangi dönemde nasıl kuruldu? Bugün neredeyiz?· Menopoz ile ilgili doktor desteği ne zaman alınmalı, geç kalmak söz konusu mu?Ne mutlu ki, bu bölümde bir de destekçim var: Penti.Konuğum bile belli değildi. Markanın iki yıllık bir çalışma süreci sonunda ‘Benim Menopozum' isminde kolajen içerikli, serinleten, ultraviyole etkili iç çamaşırları, pijama ve atletleri içeren bir serisi olduğunu öğrenince ben aradım onları. Onların araştırmalarını, yaş almayı kucaklayan ‘pro-aging' kavramına yaklaşımlarını da aktarmak istedim. Özetle benim bir #işbirliğim var bu bölümde. Banu Hanım'ın bu durumla bir ilgisi yok ama incelik gösterdi.Bu defa "umarım seversiniz" demeyeceğim bölüm için, umarım "bu bölümden çok faydalanırsınız"; iyi gelsin! Gazeteci#Journalist ~ #Art- #Food- #Travel lover ~ #EnthusiastBooks: