POPULARITY
Categories
İmâm-ı Gazâlî (k.s.) Hazretleri buyurdu: “Havada uçan, suyun üzerinde yürüyen veya ateş yiyen veyahut da bunlardan başka harikulâde haller gösteren bir şeyhi gördüğün zaman onu iyi araştır. O şeyh, eğer Allâh (c.c.)'un farzlarından ve Resûlullâh (s.a.v.)'in sünnetlerinden birini terkediyorsa yalancıdır, düzenbazdır. O evliyâ değildir. O şeyhin işleri asla kerâmet değildir; belki istidrâçtır.” Tasavvuf konusunda şeriat ve hükümlerinin değerini bilmeyen ve şeriat ile amel etmeyen kişiden yüz çevirmek lâzımdır. Çünkü o şeriat ilimleri, hükümleri ve hikmetlerini bilmeyen kişi; kısırdır. Maneviyattan yoksun, eksik ve irşad derecesine yükselmeyen “müteşâyihe” yani sahte şeyhe bağlanan müritler de ancak ve ancak kısır ve çalışmaları sonuçsuz kalmaya mahkumdurlar. O gün yüzleri ateşte çevrilirken “Ah, ne olurdu bizler Allâh (c.c.)'a itaat edeydik, Peygamber (s.a.v.)'e itaat edeydik! Yâ Rabbenâ! Ey Rabbimiz!” demektedirler. “Doğrusu bizler beylerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yanlış yola götürdüler. Yâ Rabbena! Onlara azâbın iki katlısını ver ve kendilerini büyük bir lânet ile lânetle!” (Ahzâb s. 66-68) Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu: “Ve sâdıklarla beraber olun.” (Tevbe s. 119) Yani, sâdıkların cümlesinden olun ve sâdıkların sohbet arkadaşları olun. İşte bu sebeple bazı hikmet ehli buyurdu: “Kişi, bekâ yani yerleşip kalacağı yeri seçerken dînen en güzelini tercih etmesi lazım gelir. Tâ ki sâdık ve samimî ihvân (din kardeşleri) ile yardımlaşsın.” Îsâ (a.s.)'a soruldu. “Yâ Rûhullâh! Kiminle oturalım?” Îsâ (a.s.) buyurdu: “Konuşması ilminizi artıran, görülmesi size Allâhü Teâlâ hazretlerini hatırlatan ve ameli âhirete rağbet ettiren sâlih kimselerin meclisinde oturun.” (İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu'l-Beyân Tefsiri,c.17,S.135)
Tasavvufun keyfiyeti hâl ilmi; mahiyeti güzel ahlâk; maksadı ise iyi sosyal ilişkiler kurabilmek için şerefli huyları elde etmek olarak açıklanmıştır.
Gazâlî'nin sâlik vasfıyla katettiği Şam, Kudüs ve el-Halil menzillerinden sonra eriştiği Mekke ile Medine'nin, “Hakka giden Yolu tutmak” anlamında (Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü) sülûk merkezli karşılıklarına gelince…
Kimileri, ‘tasavvufi eylemlere bakıyoruz, bir de Hindistan'da yogilerin veya Hint rahiplerinin vs. yaşantılarına bakıyoruz; ikisinin birbirine benzediğini görüyoruz. Öyle ise tasavvuf çoğunlukla eski Hint kültürüne dayanıyor, diyorlar. Bir kısmı da Eski Yunan'a Eflatun'un ideler alemine benzetmeye çalışıyor. İki şey arasında benzerlik varsa, acaba biri diğerinden alınmıştır, denilebilir mi? Kurban kesmek benim bildiğim kadarıyla gerek ilahi dinlerde olsun, gerek sonradan uydurulmuş beşeri dinlerde olsun hepsinde var. Uzak coğrafyalarda onların da bir takım eylemlerden sonra bir keçiyi kestiğini, kurban ettiğini görebilirsiniz, kanını sağa sola sürüyorlar, kutsal gördükleri için böyle yapıyorlar tabiatıyla. Yani o kafirlerde kurban adetini görürsünüz. Şimdi buna göre birisi çıksa ve İslam'daki kurban ibadeti filan yerdeki Kafiristan denilen beldeden alınmıştır, dese doğru olur mu? Dinler tarihi kitaplarında bu söz konusu yapılır. İnsanlığın ilk dini olarak onlar Kur'ân-ı Kerîm'den uzak bir değerlendirme yaptıkları için ampirizm, totemizm… insanlığın ilk dinidir, diyorlar. Halbuki insanlığın ilk dini, ilk insan Hz.Ademi'in getirdiği din idi ki Hz. Adem aynı zamanda ilk peygamberdi. Yani insanlığın ilk dini hak din, ilahi din idi. Yani kurban o batıl dinlerden hak dine gelmiş değil. Hak dinden oraya kalıntı olarak geçmiş. O batıl dinden olup hak dindekine benzeyen bazı şeyler, batıl dinlerin uydurukları değil, hak dinden o batıl dine geçmiş kalıntılardır. Bunu göremeyen bizim saf insanlar veya güya kimi âlimlerimiz diyor ki “tasavvufi yaşantı hindulardan gelmiştir”. Dolayısıyla batıl dinlerden hak dinlerdekine benzer bir takım eylemleri, hak din onlardan aldı değil, onlar hak dinden bunları aldılar, anlamına gelir. Bunun doğrusu budur. (Prof.Dr.Orhan Çeker, Tasavvufî Meselelere Fıkhî Bakış, s.24)
Mahmut Bıyıklı kardeşimiz günümüzdeki bazı tarikatlarda cereyan eden ve kendileri bir yana İslâm'a zarar veren olayları anlatıp kendince çareler teklif ettiği değerli yazısını şöyle bitiriyor.
Tasavvufun tanım, doğuş ve yayılmasına (tarikat) mahsus bilgileri ihtiva eden kitapların dilleri son derece sade, anlatımları son derece açıktır. Bu daha baştan tasavvuf bilgisinin özü ve oluşları (süreci) itibariyle sadeliği ve açıklığı hak etmesi nedeniyle böyledir; bu hakkı gözetebilen müelliflerin anlayış ve anlatıştaki iyilikleri o sadeliğe ve açıklığa güzel bir ilaveden ibarettir.
Şeyh İmâm Gazâlî (r.âleyh) Hazretleri, “Minhâcü'l-Âbidîn” isimli kitabında şunları zikretmiştir: “Hiç şüphesiz, hâmd ve şükür, umduklarına kavuşup; istediklerini elde etmek isteyen, sâliklerin geçmeleri gereken yedi geçidin en sonuncusudur. Bir kişinin geçmesi gereken yedi geçit şunlardır: 1. İlim ve marifet geçidi 2. Tevbe geçidi. 3. Tuzaklar ve engeller geçidi: Dünya, halk, Şeytân ve nefis. 4. Dört büyük özürler geçidi: Dünyadan tecrid, insanlardan uzaklaşmak, Şeytânla mücâdele ve nefsi kahretmek. 5. İbâdette teşvik eden duygular geçidi. 6. İbâdetleri helâk eden geçidi. 7. Şükür ve hâmd geçidi. Kulun ibâdet yolunda ilerlemek ve seyr-ü sülûk için harekete geçeceği ilk şey, semavi bir ilhâm ve hususî ilâhî bir tevfik (başarı) ile ibâdet yolunda ilerlemektir. Buna da Şeriat'ın sahibi Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, şu hadis-i şerifiyle işaret buyurmuştur: “Muhakkâk nur mü'min'in kalbine girdiği zaman, kalbi açılır ve inşirâh eder (sevinç ve ferahlık duyar).” ”Ya ResûlAllâh! Bunun belirli alâmeti var mıdır?” diye soruldu. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri: “Aldatıcı dünya hayatından uzak durmak, ebedi dünyaya yönelmek ve gelmeden önce ölüm için hazırlanmaktır” buyurdu. (İsmail Hâkkı Bursevi, Rûhu'l-Beyân Tefsiri, c.1, s.51-52) ASHAB-I KİRAM (R.A.)'IN ABDESTLERİ NASILDI? Hz. Osman (r.a.)'in azatlısı Humrân b. Ebân (r.a.), onu abdest alırken gördüğünü ifade ederek şöyle anlatmaktadır: “Önce bir kap su istedi ve ellerine üç defa su döküp onları yıkadı, sonra sağ eliyle kaba daldırarak aldığı su ile ağzını çalkaladı, burnuna su verip dışarı attı, sonra üç defa yüzünü yıkadı, sonra dirseklere kadar üç defa kollarını yıkadı, sonra başını mesh etti, sonra ayaklarını topuklarına kadar üçer defa yıkadı, ondan sonra da Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şu hadisini nakletti: “Kim benim abdest aldığım gibi abdest alır da kendisini tamamen Allâh (c.c.)'a vererek iki rekât namaz kılarsa, Allâh onun geçmiş günâhlarını affeder.” (Eşref Ali et-Tehânevî, Hadislerle Hanefi Fıkhı, c.1, s.17)
Zaman zaman tasavvufî düşünce ve kültürün, Müslümanları atâlete ve tembelliğe sevk ettiğine, dünyadan el etek çektirip pasifize ettiğine ve cihat ruhundan uzaklaştırdığına dair eleştirilere şahitlik ediyoruz. Oysaki; tarihî gerçekler, bu eleştirinin isabetsiz olduğunu göstermektedir. Zira tarih, - bazı istisnaları olmakla birlikte- sûfîlerin, zikir meydanına koşarken hangi heyecanla koşmuşlarsa, yeri geldiğinde cihat meydanına da aynı şuur ve heyecanla koştuklarına şahitlik etmektedir. Evet; tasavvufî terbiyede bir pasifize etme boyutu vardır. Ancak bu, nefs-i emmâreye yöneliktir. Muhakkik sûfîlerden anladığımıza göre, tasavvuf; nefsin insana kötülüğü emreden katmanını/boyutunu pasifize etme sanatıdır; nefsini köreltip öz canından geçerek izâfî varlığını “hakikî ve mutlak varlığın yegâne sahibi olan” Cenâb-ı Hakk'ın varlığında ifnâ ve ibkâ etmektir. Şu halde, dünyevî zevk ve menfaatlerden geçmek şöyle dursun, bütünüyle varlığından geçmeye yönelik bir manevî eğitim almış birinden beklenen, elbette îlâ-yı kelimetullah uğrunda gayret sarf etmektir. İçindeki kâfir olan nefs-i emmâresi ile büyük cihadında, fenâ-yı can edip cemâlullahı müşâhedeyi hedeflemiş olan bir dervişin, yeri geldiğinde hariçteki küffâr ile küçük cihadında fedâ-yı can edip âlem-i cemâle şehadet ile göçmeyi hedeflemesi son derece tabiîdir. Şimdi gelin, sûfîlerin tarihte cihat hareketlerine nasıl öncülük ettiklerine özet bir şekilde bakalım. Şam'da Şeyh Rislân diye anılan Türk asıllı sûfî Şeyh Arslan'ın (ö. 1155?), haçlı saldırılarına karşı Şam halkını cihat ruhuyla örgütleyerek Şam'ın savunmasında büyük katkısı olmuştur. Onun, Şam'ın surları dışında hem ön karakol hem de tekke olarak kullanılan “ribat”ı meşhurdur. Dervişlik ile mücahitlik ruhunu mezcetmesi dolayısıyla kendisine “imamu's-sûfiyye ve şeyhu'l-mücâhidîn” ünvanı verilmiştir. Nureddin Zengî'nin de tasavvufa gönül veren, hatta sûfîlerin bir nevi şiarı olan yün giymeyi âdet edinen, tekkeleri ve tekke erbabını destekleyen mücahit bir devlet adamı ve komutan olduğu bilinmektedir. Kezâ; Kudüs fatihi Selahaddin Eyyûbî de tıpkı selefi Nureddin Zengî gibi tasavvufu benimsemiş, sûfîlerin zikir meclislerine katılmış ve onları desteklemiş mücahit bir sûfîdir. Selahaddin, inşa ettirdiği medreselerin yanına genellikle bir de tekke yaptırmıştır. Onun ordusunda sûfîlerin özel bir yeri ve önemli katkıları olmuştur. Meselâ Hıttin bölgesine getirdiği askerlerin çoğu, gönüllü sûfîlerden oluşmuştur. İbn Hallikân, Kudüs'ün fethi için şöyle der: “Kudüs'ün fethi görülmeye değer bir ihtişama sahipti. Bu fethe, ilim ehlinden de, züht ve tasavvuf ehlinden de pek çok kimse katılmıştı.” (Bk. Sûfîler ve Aksiyon, Es'ad el-Hatîb, s. 57-76).
Hiçlik üzerine epeyce bir tartışma oldu, ezoterik öğretilerde sık sık kullanılıyor. Kafaları karıştıran kavramlar ortaya çıkıyor. Ne var ki ben buradayım ve bu karışıklığı gidermek benim işim. O halde iyi dinlemeler..
Dies ist der erste Vortrag aus der Tasavvuf Unterrichtsreihe "Die 11 Prinzipien" mit dem Titel "Einführung Teil 1".
“Muhakkak ki ben, evet ben senin Rabbinim! Hemen pabuçlarını çıkar! Çünkü sen kutsal vâdi Tuvâ´dasın!” Taha 12 Onun iki ayağı, vadinin hereketiyle temasa geçsin diye, Cenâb-ı Hak ona pabuçlarını çıkarmasını emretmiştir. Bu, Hasan el-Basri, Said İbn Cübeyr ve Mücahidin görüşüdür. Bu, o toprak parçasının tazim edilmesi manasına hamledilebilir. Çünkü o, o «adiyi tazim edebilmesi ve Rabbinin kelâmını dinlerken tam bir huzur içinde olabilmesi çin, oraya yalınayak basması gerekir. Bunun delili, Allah Teâlâ´nın hemen bunun peşinden "Çünkü sen mukaddes Tuvâ vadisindesin" buyurmuştur. Tasavvuf erbabı ise, bu hususta şu izahları yapmışlardır: a) Rüyada bir pabuç görüldüğünde bu, zevce, hanım ve çocuk ile yorumlanır. Buna göre Cenâb-ı Hakk´ın, "pabuçlarını çıkar" ifadesi, onun gönlünün hanımına ve çocuğuna iltifat etmemesine, kalbinin onların işine takılıp kalmaması gerektiğine bir işarettir. Pabuçların çıkarılmasından maksad, dünyaya ve ahirete iltifatı terketmektir. Buna göre Cenâb-ı Hak, Hz. Musa (a.s)´a sanki, "Kalbinin tamamiyle merifetullaha gark olmasını, gönlünün Allah´dan başkasına iitifat etmemesini..." emretmiş olur. Mukaddes Vadî´den murat ise, Celaiullah´ın kudsiyyeti ve O´nun izzetinin taharetidir. Yani, "Sen, marifet deryasına ulaştığında, mahlûkata iltifat etme" demektir. “Ben seni (peygamber olarak) seçtim. Şimdi vahyolunacak şeyleri dinle.” Taha 13 Bu, "Ben seni, hem peygamberlik, hem de sana vereceğim o kelâmım için seçtim" demektir. Bu ayet, peygamberliğin çalışma ile elde edilemeyeceğine delâlet eder. Çünkü ayetteki, "Ben seni seçtim" ifadesi, bu yüce makam ve mevkiin o bunu hakettiği için değil, sırf Allah Teâlâ´nın onu bu iş için seçtiğinden dolayı meydana geldiğine delâlet eder. Hak Teâlâ´nın "Şimdi vahyolunacak şeyi dinle "hitabında Cenâb-ı Hakk´ın sonsuz heybet ve Celâli gözükmektedir. Buna göre sanki Allah: "Yemin olsun ki sana büyük ve ağır bir iş geliyor. Öyleyse ona hazırlan, aklını ve gönlünü bütünüyle ona ver" buyurmuştur. Böylece Hz. Musa (a.s) için birinci ifadeden nihayetsiz ümid, ikincisinden de nihayetsiz korku doğmuş olur. “Şüphe yok ki ben Allah'ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde bana ibadet et ve beni anmak için namaz kıl.” Hak Teâlânın, "Ben Allah´ım. Benden başka hiçbir ilah yok. Öyleyse Bana ibadet et" ayeti akâid ilminin (inanç ilminin), furû (fıkıh) ilminden daha önce geldiğine, (daha önemli olduğuna) delâlet eder. Çünkü tevhid, ilm-i usulden, ibadet ise ilm-i furûdandır. En Büyük Zikir Namazdır: Ayetteki Benim zikrim İçin..." ifadesi ile ilgili olarak şu izahlar yapılmıştır: a) Bu, "beni hatırlaman için... Çünkü Benim hatırlanmam, bana ibadet olunması ve namaz kılınması ile olur" demektir. b) "Beni, o namazda hatırlaman için...." demektir. Çünkü namaz çeşitli zikirleri ihtiva etmektedir. c) "Ben o namazı, kitablarda zikrettiğim ve emrettiğin için, onu kıl." d) Benim seni medh-ü sena ile zikretmem (anmam) ve senin için bir yâd-ı cemii (güzel nâm) kılmam için..." f) "Zikri Bana has kılman (yani sadece Beni zikretmen) ve Benim rızamı taleb edip kazanmak için... Öyle ki bu namazınla gösterişe kalkışmaz ve bununla başka birşeyi gaye edinmezsin." g) "Tıpkı ihlaslı kimselerin, Rab´erinin zikrini en başta gelen şey yapmaları gibi, sen de Beni zikredip hatırlayasın ve unutmayasın diye..." Nitekim Cenâb-ı Hak bu hususu, "Onları ne bir ticaret, ne de bir alışveriş Allah zikretmekten alıkoymaz..." (Nûr 3) diye beyan buyurmuştur. Vakti Geçen Namazın Kazası h) "Benim zikir vakitlerinde..." demektir. Bunlar da namaz vakitleridir Çünkü Allah Teâlâ "Namaz mü´minler üzerine vakitleri belli bir farz olmuştur" (Nisa, 103) buyurmuştur. "Zikrettiğinde (hatırladığında) namazını kıl. Yani "Bir namazı unutursan, onu hatırladığında kaza et" demektir. Katâde, Enes (r.a)´den, Hz. Peygamber(s.a.s)´in "Kim bir namazı unutursa, onu hatırladığında kılsın. Çünkü o namazın bundan başka kefareti yoktur"
Bu videomuzda tasavvuf alanının kurucularından diyebileceğimiz büyük mutasavvıf Cüneyd-i Bağdadi'nin ilgi çekici hayatını sizlerle paylaşıyoruz. Videomuzu beğenmeyi, sevdiklerinizle paylaşmayı ve yorumlarınızla desteklemeyi ihmal etmeyin!
Anadolu'nun Şifacı Kadınları'nın bu haftaki konuğu Müge Canan. 1972 yılında İstanbul'da doğan Müge, Marmara Üniversitesi Hukuk Bölümü'nde mezun oldu. Kız kardeşinin vefatıyla ölümü ve yaşamı sorgulamaya başlayan Müge, kız kardeşinin vefatından iki ay sonra manevi hocası Cemal Nur Sargut ile tanıştı. Bir süre halkla ilişkiler ve reklam sektöründe bir süre çalıştıktan sonra kurumsal hayatı bırakıp Güney Afrika'ya gitti. Halen Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Enstitüsü'nde doktorasına devam eden Müge'nin çalışmalarını ve paylaşımlarını https://www.instagram.com/mugeucancanan/ Instagram adresinden takip edebilirsiniz. Keyifli dinlemeler :) ***** Yeni bölümleri izlemek için kanala abone olabilir, bildirimleri açabilirsin :) https://www.youtube.com/c/DidemMollaoglu Yazılarımı ve yolculuklarımı takip etmek istersen; https://www.instagram.com/didemmollaoglu/ ***** Anadolu'nun Şifacı Kadınları'nı aynı zamanda Spotify ve Apple Music'den podcast olarak dinleyebilirsin. https://open.spotify.com/show/312t5k7BqvGSv7c9l88Y6Z https://podcasts.apple.com/tr/podcast/anadolunun-şifacı-kadınları/id1519077215 ***** Ben Kimim? 2016'da tüm eşyalarını satarak çıktığı yolculukta henüz kendine doğru bir yolculukta olduğunu bilmiyordu. Ta ki yuvasından binlerce kilometre uzaklıkta Anadolu onu çağırana kadar. Yuvasına dönüşüyle birlikte kendi şifa yolculuğu başladı. Çünkü bir ağacın yeşermesi için önce köklerinin iyileşmesi gerektiğini biliyordu ve kökleri bu kadim topraklardaydı. Çıktığı bu yolculukta Maya Şamanizmden yogaya, yogadan tasavvufa uzanan farklı ilimlerin peşinden gitti, birçok eğitim aldı. Anadolu'nun Şifacı Kadınları'nı konuk ettiği bir podcast yapan Didem kendi deyimiyle Aşk'ı arayan bir aciz kul, yolcu. ***** Light Of Daytime by Vlad Gluschenko | https://soundcloud.com/vgl9 Music promoted by https://www.free-stock-music.com Creative Commons / Attribution 3.0 Unported License (CC BY 3.0) https://creativecommons.org/licenses/by/3.0/deed.en_US
Siyasi sebeplerle Almanya'ya yerleşen bir ailenin oğlu olan müzisyen Tayfun Guttstadt'ın hayatı, 2000'lerin ortasında ney enstrümanıyla tanışmasıyla farklı bir yön almış. Tasavvuf müziğinde de önemli bir yeri olan neyi usta isimlerden öğrenen Guttstadt, ney ezgilerini hip hop ve trap ritimleriyle buluşturan yeni albümü “Tarâpzâde”yi piyasaya sürdü. Podcast COSMO TÜRKÇE, Tayfun Guttstadt ile Almanya ve Türkiye'nin çeşitli kentlerine uzanan hayat hikayesini konuştu. Mikrofonda Hülya Topcu ve Ceyhun Kara var. Von Hülya Topcu.
Melbourne'da başlayan Avustralya Brandenburg Orkestrası'nın ‘Ottoman Baroque' konserler serisi Sydney ve Brisbane'da sürüyor. Konser dizisi nedeniyle Avustralya'da bulunan Uluslararası Mevlana Vakfı Başkan Vekili Esin Çelebi, Avustralya ile 10 yıldır süren bu kültürel iş birliğini anlattı.
Kemal Sayar ve Prof. Dr. Sadettin Ökten hoş sohbetleri... Discord https://discord.gg/gpyGxZW4As Ahmet Çadırcı https://ahmetcadirci.com/podcast/ Sponsor: All World Data https://allworlddata.com
Kemal Sayar ve Prof. Dr. Sadettin Ökten hoş sohbetleri... Discord https://discord.gg/gpyGxZW4As Ahmet Çadırcı https://ahmetcadirci.com/podcast/ Sponsor: All World Data https://allworlddata.com
Kemal Sayar ve Prof. Dr. Sadettin Ökten hoş sohbetleri... Discord https://discord.gg/gpyGxZW4As Ahmet Çadırcı https://ahmetcadirci.com/podcast/ Sponsor: All World Data https://allworlddata.com
Kemal Sayar ve Prof. Dr. Sadettin Ökten hoş sohbetleri... Discord https://discord.gg/gpyGxZW4As Ahmet Çadırcı https://ahmetcadirci.com/podcast/
Tasavvufçuların alemin kıdemi konusundaki görüşlerinin izahı nedir?