POPULARITY
Bu milletin savunma sanayini gelişmesinin tarihimizde birbirine zıt iki etki oluşturmuştur. Osmanlı döneminde askeri teçhizatla başlayan yenilenme ve modernleşme zihniyet modernleşmesine kadar varmış, Tanzimat'tan başlayan süreç İkinci Mahmut devri ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında radikal garpçılığa kadar varmıştır.
Bazı konular etrafındaki tartışmalar, göründüğü kadar masum değildir; zâhirde salt ilmî-akademik bir tartışma gibi görünebilir ama işin iç yüzü incelendiğinde saf bir niyetle ve ilmî bir yaklaşımla ulaştığınız sonuç, hiç de iyi niyetli olmayan ve ilmî-akademik incelemenin sonucunu hiç önemsemeyen fakat mevzuyla alakalı siyasî, iktisâdî ya da ictimâî ya da şahsî menfaatleri olan bazı devletlerin, yapıların, grupların veya insanların ekmeğine yağ sürebilir. İslam'da din adamının ya da ruhbanlığın olup olmadığına dair yapılan tartışmalar da biraz böyledir.
#KöşedekiKitapçı'da
“İslam'da ruhbanlık yoktur.” sözü, sıkça tekrarlan klişelerdendir ve umumiyetle şu anlamlarda kullanılır: İslam'da din adamı sınıfı yoktur; Allah ile kulların arasına girecek bir zümre yoktur; İslam'da din adına otorite kuracak bir sınıf, hiyerarşik bir yapı yoktur; İslam'da manevî açıdan üstün/kutsal sayılabilecek veliler/salihler zümresi yoktur.
Mahmut Akpinar | Tehdit altındayız: Modern kölelik çağı başladı by Tr724
Son iki yazımızda, Batı'nın Doğu üzerindeki kültürel sömürgeciliğinden bahsetmiştik.
Mahmut Akpinar | Hicrette sermayeyi korumak! by Tr724
Kipling “Doğu Doğu'dur, Batı da Batı'dır; asla birleşmez yolları/Ta ki yer ve gök Tanrı'nın yüce hüküm kürsüsünde hazır bekleyene dek (Oh, East is East, and West is West, and never the twain shall meet/Till Earth and Sky stand presently at God's great Judgment Seat)” demişti. Bunu derken aslında Batı açısından Doğu'nun, asla bir araya gelemeyeceği bir “öteki” olduğunu vurguluyordu.
-Tiyatro oynayan mutsuz komedyen miyiz; tencerede pişen nohut muyuz? - İnsan olmak zor şey… Hayat, türlü acılar ile çeşitli sevinçlerin birbirine karıştığı, gözlerden akan hüzün yaşlarının sevinç yaşları ile yarıştığı bir varoluş biçimi. Hayatımızda yaşadığımız, isteyerek ya da istemeyerek tecrübe ettiğimiz hadiselere baktığımızda çoğunlukla istediklerimizin daha az, istemediklerimizin daha çok gerçekleştiğini görürüz. Geçmişe bakıp yaptığımız yanlış tercihlerden ya da hatalarımızdan ötürü üzüntü ve pişmanlık duyarız.
Mahmut Akpinar | Ne kadar da ‘saf' Türksün! by Tr724
Gazze'de yaklaşık iki yıl devam eden soykırım, çok şükür devletimizin de katkılarıyla Mısır'da düzenlenen barış zirvesiyle sona ermiş oldu. Ancak bu iki yıl hem zulme bizzat maruz kalan Gazzeliler için hem de onlara yapılan bu zulümden imanları ve vicdanları gereği rahatsız olan insanlar için çok zor ve uzun geçti. Tüm dünya genelinde Gazzeli mazlumlar için nice imanlı ve vicdanlı insan ellerinden geldiğince bir şeyler yapmaya çalıştı. Çeşitli protesto gösterileri ve yürüyüşler yapıldı; farklı inançlara ve milliyetlere sahip yüz milyonlarca vicdan sahibi insan, basın açıklamaları ve sosyal medya açıklamaları ile Gazzeli masumların yanında olduğunu dile getirdi.
Bu yazımızda, Revnakoğlu'nun zikrettiği nüktelerden bazılarına özetleyerek yer vereceğiz.
Mahmut Akpinar | Milli çıkarları iktidarlar satar, muhalefet korur! by Tr724
Gözlerim, caddeye bakan pencerenin üzerini örten ince perdenin ardındaki silüete odaklanıyor. Düz, uzun, geniş ve işlek bir cadde… Bir ucu büyük bir selâtîn camiye, diğer ucu tarihî bir yokuşa çıkıyor. Evlere bakıyorum; hepsi betonarme ve hiçbir zarafeti, inceliği ve sıcaklığı yok. Hayalim ise, kırk yıl öncesine gidiyor.
Neredeyse iki yıldır tüm dünyanın gözü önünde Gazze'de insanlık dışı bir vahşet işleniyor. Bir tarafta her türlü teknolojik imkâna sahip olan bir askerî güç, öte yanda teknolojik imkânlara sahip olmak bir yana, en basit gıda ve sağlık malzemesinden mahrum 2 milyon civarında bir halk kitlesi. Bir taraf olanca gücüyle vahşi bir şekilde en ağır silahlarla bombalar yağdırıyor, diğer taraf neredeyse her gün onlarca, bazen yüzlerce şehit vererek aç ve susuz da kalsa vatanından ve davasından vazgeçmemek uğruna direniyor.
1994 senesiydi. Merhum pederimin teşvikiyle bir taraftan Haseki Eğitim Merkezi'nin en kıdemli hocasından klasik İslâmî ilimlere dair özel dersler alıyor, bir taraftan da üniversite sınavlarına hazırlanıyordum. Bugünlerde 95 yaşlarında olan, kendisine talebelik yapmakla müftehir olduğum Türkiye çapında tanınmış bir fakih olan muhterem hocamıza mevlid kandilinin hükmünü sormuştum.
Yarın, Millî Mücadelemizin nihâî zaferle taçlandığı 30 Ağustos zaferinin yıldönümü. Zor şartlar altında zafer kazanmak her milletin harcı değil. Böyle durumlarda zafer, çok büyük emek ve fedakârlık gerektirir. O günlerde bu mücadeleyi veren ecdadımızın pek bilinmeyen muazzam fedakârlık ve kahramanlık öyküleri var. Bu öyküler, bizler ve gelecek nesiller için çok kıymetli. İşte bu öykülerden biri de kendisiyle hemşehri olmaktan gurur duyduğum Afyonkarahisarlı İsmail Şükrü Çelikalay Hocaefendi'nin öyküsü. Gelin, onun öyküsünü birlikte hatırlayalım.
Gülmek, insanoğlunun en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biri olduğu gibi insanı sevimli kılan özelliklerdendir. Nükteler yoluyla gülmek ve güldürmek ise ince ruhlu ve kıvrak zekalı insanların hususiyetlerindendir. Fahr-i Kâinat Efendimiz (sav) de mütebessim bir çehreye sahip olup sık sık nükteler yapar, güler ve güldürürdü. Hatta bazı sahâbîler, ondan daha mütebessim ve güler yüzlü bir insan görmediklerini söylemiştir. Kendisi mütebessim olduğu gibi insanları tebessüm ettirmeyi de severdi. Zaman zaman kimseyi kırmadan nükteler yapar, etrafındakileri güldürürdü. Dolayısıyla nükteler yoluyla tebessüm etmek ve ettirmek, onun bir sünneti olarak değerlendirilebilir.
Mahmut Akpinar | PKK silah bıraktı, siz zulmü bırakmadınız… by Tr724
Geçen haftaki yazımızda, cemaatlere ve fırkalara ilişkin bazı genel tespitler yapmıştık. Bu yazımızda ise, cemaat ve fırka arasındaki farklara işaret etmeye çalışacağız.
Kur'ân-ı Kerim'de ve hadis-i şeriflerde müminlerin birlik ve beraberlik içinde olmaları sıklıkla tavsiye edildiği gibi cemaatle namaz, cuma namazı ve hac gibi ibadetlerde müminlerin bilfiil bir araya gelmeleri sağlanmıştır. Öte yandan, müminlerin fırkalara ayrılıp bölünmemeleri hususunda uyarılar içeren pek çok âyet-i kerime ve hadis-i şerif bulunmaktadır. Kısaca, Hikmetli Kitab'ın ve Kutlu Elçi'nin, müminleri ‘fırkalaşmadan cemaatleşmeye' teşvik ettiğini söyleyebiliriz.
Geçtiğimiz günlerde birazcık imanı, azıcık insafı ve zerre kadar vicdanı olan herkesi rahatsız eden/etmesi gereken bir hadise yaşandı. Dindar bireyler, dinî kurumlar ve cemaatler hakkında çoğu asılsız olmak üzere aleyhte yayın yapmayı kendisine vazife edinmiş bir kesimin kontrolündeki internet sitelerinde en ‘flaş haber', Mekke'de vazife yapan bir Diyanet İşleri Başkanlığı görevlisinin, 270 bin ABD doları rüşvet aldığına dair bir sözde haberdi. Bu haberi inandırıcı kılmak için de içeriği anlaşılmayan kısa bir video görüntüsü servis edilmişti. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde bir kez görevli olarak hac vazifesini ifa etmiş biri olarak, sözde haberi okuduğumda “270 bin dolar gibi yüksek bir meblağı, hac organizasyonundaki bir Diyanet görevlisinin rüşvet olarak alması mümkün değil.
“Cemaatsiz din yaşamaz. Dinsiz cemaat belki yaşar. İslam'ın cemaate olan ihtiyacı cemaatin İslam'a olan ihtiyacından ziyadedir.” (M. Akif Ersoy, Tefsir Yazıları ve Vaazlar, s. 192). Bu sözler, istiklal şairimiz Akif'e ait. 6 Şubat 1913'te ikindi namazını müteakip Beyazıt Camii'nde verdiği vaaz esnasında Akif, müminleri bir olmaya, birlik içinde hareket etmeye davet ederken bu cümleleri sarf etmiş. Onun bu ifadesindeki ‘cemaat'ten kasıt, en yalın anlamıyla ‘birlik ve beraberlik içindeki yeknesak bir grup'tur. Evet; filhakika din cemaatsiz yaşayamaz. Bu hakikat, tüm dinler için geçerli olduğu gibi İslam için daha ziyade geçerlidir.
1995 yılının sonbaharıydı. Memleketimiz olan Afyonkarahisar'ın Dinar ilçesinde büyük bir deprem meydana gelmiş; pek çok bina yıkılmış ve onlarca insanımız deprem nedeniyle vefat etmişti. Rahmetli pederim, yöre halkını teselli etmek ve onlara manen destek olmak amacıyla Dinar'a gitmiş; bizi de beraberinde götürmüştü. Dinar'ın merkezî camilerinden birinde öğle namazını kendi aramızda kılmıştık. Namazı bendeniz kıldırmıştım. Namazdan sonra cami içerisinde bekleyen kişiler, bizim Dinarlı olmadığımızı anlayıp yanımıza geldiler.
Mahmut Akpinar | Kutsal devlet! by Tr724
Mahmut Akpinar | PKK'nın feshi, barış için yeterli mi? | 15.05.2025 by Tr724
Mahmut Akpinar | Avrupa, ABD'siz güvenlik arayışında… | 08.03.2025 by Tr724
Mahmut Akpinar | Avrupa, ABD'siz güvenlik arayışında… by Tr724
Mahmut Akpinar | Öcalan'ın çağrısı ne anlama geliyor? by Tr724
Mahmut Akpinar | Işık evler ve esnaflar | 20.02.2025 by Tr724
Mahmut Akpınar | Küçük kızın günlüğü ve adalet! | 09.02.2025 by Tr724
Mahmut Akpınar | Eyvah, çocuğum ateist oldu! | 24.01.2025 by Tr724
Mahmut Akpınar | “Birleşik Büyük Kürdistan!” | 10.01.2025 by Tr724
Mahmut Akpınar | Türkiye, İranlaşıyor! | 03.01.2025 by Tr724
Mahmut Akpınar | Türkiye güçleniyor mu? | 25.12.2024 by Tr724
Mahmut Akpýnar | Derinleşen bir yara | 20.12.2024 by Tr724
TÜRK BÜYÜKLERİ KAŞGARLI MAHMUT (1025-1090) Kaşgarlı Mahmut, 1025 yılında doğmuştur. Karahanlı Devleti döneminde yaşayan Kaşgarlı Mahmut, ilk Türk dil bilginidir. Türk kültürünü Araplara tanıtılmasında büyük rol oynamıştır. Türkçeyle ilgili çalışmalarında, resmi dili Türkçe olan Karahanlı Devleti'nden büyük destek görmüştür. Kaşgarlı Mahmut'un, Yusuf Has Hacip'le birlikte Türk dili ve kültürüne büyük hizmetleri olmuştur. Bu iki Türk bilgini, Türk dil birliğini sağlamak için çalışmışlardır. Kaşgarlı Mahmut, bu düşünce ile Araplara, Türkçeyi öğretmek ve Türkçenin Arapça kadar zengin bir dil olduğunu göstermek için “Kitab-ı Divanü Lügati't-Türk” adlı eserini yazmıştır. Divanü Lügati't-Türk, Türkçenin bilinen ilk sözlüğü ve dil bilgisidir. Aynı zamanda Türkçe'nin bir sözlük niteliğindedir. Sekiz bölümden oluşan kitapta yaklaşık 8000 kelime vardır. Kaşgarlı Mahmut, kelimelerin anlamlarını verirken deyimlerden, atasözlerinden ve destanlardan da yararlanmıştır. Eserde anlatılan Türk dünyasını gösteren bir de harita vardır. Bu eser, Türk kültürü, Türk tarihi ve yaşamıyla ilgili bilgiler de içermektedir. Dil birliği açısından dili ve kültürü açısından sözlük olmanın ötesinde anlamlar taşıyan bir şaheserdir. ALİ ŞÎR NEVÂÎ (1441-1501) Ali Şîr Nevâî, 1441 yılında doğmuştur. İlk eğitimini babasından alan Ali Şîr Nevâî, daha sonra eğitimine Horasan ve Semerkant'ta devam etmiştir. Ali Şîr Nevâî, yazarlığının yanında, değişik devlet kademelerinde de görev almıştır. Devrinin en önemli şairlerinden biri olan Ali Şîr Nevâî, şiirlerini Türkçe ve Farsça yazmıştır. Şair, aynı zamanda Arapçayı da çok iyi öğrenmiştir. Kaşgarlı Mahmut'tan sonra Türkçeye büyük hizmetleri olmuştur. Birçok esere imza atan Ali Şîr Nevâî'nin en önemli eseri “Muhakemet'ül-Lügateyn”dir. Şair, bu eserinde Türkçe ile Farsçayı karşılaştırmış ve Türkçenin Farsçadan üstün olduğunu dile getirmiştir. O, bu kitabıyla başka yazar ve şairleri, Türkçeye özen-dirme gayreti içinde olmuştur. KARAMANOĞLU MEHMET BEY (? - 1280) Karamanoğulları'nın ikinci beyi oğludur. Doğum tarihi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Askerî ve idari yönden başarılı bir devlet adamıdır. yüzyılda Anadolu Selçuklu Devleti'nin yıkılmasıyla Anadolu'da çeşitli beylikler ortaya çıkmıştır. Karamanoğulları da bu beyliklerden biridir. Anadolu Selçukluları zamanında devletin resmi dili olarak Farsça ve Arapça kullanılmıştır. Selçuklu Devleti'nin yıkılışından sonra Beylikler döneminde, kullanılan dil konusunda değişim yaşanmıştır. Bağımsızlığını kazanan beyliklerin yöneticileri, halkı ve yazarları Türkçeyi kullanmadan için teşvik etmişlerdir. Aynı zamanda daha önce yazılan Arapça ve Farsça eserler de Türkçeye tercüme edilmiştir. Bu dönem, Türkçenin yazı dili olarak kabul edildiği bir geçiş dönemi olmuştur. İşte bu dönemde dikkat çeken en önemli gelişme, Karamanoğulları Beyliği'nin yöneticisi Mehmet Bey'le birlikte başlamıştır. Mehmet Bey, millet olmanın, birlikte yaşamanın ilk şartı olan dil birliğinin sağlanmasına inanmıştır. Bu birliği sağlamak için aldığı kararla, devlet içinde bütün Türkçeyi konuşan bütün Türklerin bulunduğu bir çevrede dilini yaygınlaştırmıştır. Mehmet Bey, Türkçe yok büyük bir adım atmıştır. “Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergâhta, bargâhta, mescitte ve meydanda Türkçeden başka dil kullanmayacaktır.” fermanıyla dil birliği yolunda önemli bir adım atmıştır. Bu ferman ile Türkçe, Anadolu'da beyliklerin tercih ettiği dil hâline gelmiştir. Bu dönemde birçok eser, tercüme yoluyla Türkçeye kazandırılmıştır. Derleyen: Ahmet KAMALAK
Mahmut Akpınar | Muhaberat Devleti çöktü! | 09.12.2024 by Tr724
Dolmabahçe Sarayı üzerine konuşmaya devam ederken, bu bölümde III. Selim ve II. Mahmut dönemlerine odaklanıyoruz.
Mahmut Akpınar | Bir devir kapandı mı? | 14.11.2024 by Tr724
Mahmut Akpınar | Fethullah Gülen'e neden düşmanlar? | 11.11.2024 by Tr724
Mahmut Akpınar | Sosyal çürüme ve troller! | 02.11.2024 by Tr724
Mahmut Akpınar | Fethullah Gülen'i nasıl tanıdım, neden sevdim? by Tr724
Mahmut Akpınar | ‘Yeni çözüm süreci' ve demokratikleşme | 16.10.2024 by Tr724
Müzisyen Mahmut Çınar ile İlişki Durumu'nda müzik siyaset ve insan ilişkisini konuştuk. Çınar videocastimizde dünyada ve Türkiye'ye de, geçmişten bugüne nasıl bir dönüşüm olduğunu anlattı. Çağrı Sarı'nın sunduğu Osman Oğuz Çetin'in prodüksiyonunu yaptığı videocastimiz yayında… Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
Mahmut Akpınar | Türkiye'nin önemi bitti mi? | 18.09.2024 by Tr724
Mahmut Akpınar | Erdoğan ve kediye dönüşen askerler | 28.08.2024 by Tr724
İyi akşamlar! Medyascope'un podcast'i Bugün Ne Oldu?'dan herkese merhaba. Günün öne çıkan haberlerine birlikte bakalım.
Mahmut Akpınar | Tohum at git, elbet çıkar karşına! | 05.08.2024 by Tr724