POPULARITY
İrade Kahramanları | Hisar Camii Vaazları 3 | M. Fethullah Gülen by Çınar Medya
Onlar uyumsuz, kibirli, duyarsız hatta zalim… Peki neden bu kadar ilgimizi çekiyorlar?Bu bölümde, tarihten günümüze anlatıların merkezinde yer alan anti-kahraman olgusunu ve bizim bu anti-kahramanlarla nasıl bağ kurduğumuzu anlatıyorum.Bu podcast, Salus hakkında reklam içerir.Psikopatika10 kodunu kullanarak, ilk kullanımda size özel %10 indirimden faydalanabilirsiniz.Salus'u indirmek ve daha detaylı bilgi almak için tıklayınız.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
"Seni o kadar çok seviyorum ki, eğer beni çıkarmasalardı vallahi senden ayrılmazdım!” *Bütün tehlike dolapları herkesten önce İnsanlığın İftihar Tablosu'nun mübarek başında dönüp durmuştur. Kur'an-ı Kerim, Müslümanlar hakkında kurulan komploları âdetâ Efendimiz'e tahsis etmiş ve şöyle demiştir: وَإِذْ يَمْكُرُ بِكَ الَّذِينَ كَفَرُوا لِيُثْبِتُوكَ أَوْ يَقْتُلُوكَ أَوْ يُخْرِجُوكَ وَيَمْكُرُونَ وَيَمْكُرُاللّهُ وَاللّهُ خَيْرُ الْمَاكِرِينَ “Bir vakit de o kâfirler senin elini kolunu bağlayıp zindana mı atsınlar veya öldürsünler mi, yahut seni ülke dışına mı sürsünler diye birtakım tuzaklar planlıyorlardı. Onlar tuzak kuradursunlar, Allah da tuzaklarını başlarına doluyordu. Zaten Allah'tır tuzakları boşa çıkarıp onları kuranların başlarına dolayan.” (Enfal, 8/30) Görüldüğü üzere, elini kolunu bağlayıp zindana atma, öldürme ya da belde dışına sürme gibi mekrin değişik dalga boyundaki zuhurları olan bütün komplolarda gayr-i sarih mef'ul Efendimiz'dir; bütün planlar O'nun üzerine yapılmıştır. *İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz hicret esnasında Sevr sultanlığından ayrılıp yola revân olacağı an, yaşlı gözlerle son bir kere daha doğup büyüdüğü topraklara bakmış ve “Ey Mekke! Seni o kadar çok seviyorum ki, eğer beni çıkarmasalardı vallahi senden ayrılmazdım.” buyurmuşlardı. *Şayet en mübarek insanlar hırpalanmışlarsa, preslerden geçmişlerse, dibeklerde adeta dövülmüşlerse ve siz bundan âzâde, vâreste tutuluyorsanız, bence kendi durumunuzdan şüphe duymanız lazım. Bu video 19/04/2015 tarihinde yayınlanan “Mukaddes Çile ve İnfak Kahramanları” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Bibliyoterapi'nin bu bölümünde Aslı ve Tuna, bizleri cumhuriyeti hazırlayan roman kahramanları ile tanıştırıyor.Efruz Bey - Ömer SeyfettinTrablusgarp Hikayeleri - Aka Gündüz Çalıkuşu - Reşat Nuri GüntekinYeni Turan - Halide Edib AdıvarAslı ve Tuna'ya bibliyoterapi@podbeemedia.com mail adresinden yazabilirsiniz.------- Podbee Sunar ------- Bu podcast, GetirAraç hakkında reklam içerir. GetirAraç'ı indirmek ve ilk kullanımda 500 TL indirimden faydalanmak için, tıklayın. Bu podcast, Hiwell hakkında reklam içerir. Hiwell'i indirmek ve "pod10" koduyla %10 indirimden faydalanmak için tıklayın. See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
“Allahım, medrese-i Yusufiye misafirlerini salıver ve onları en çabuk zamanda sevdiklerine kavuştur!..” *Bazılarınız çeker, bazılarınız da onların çektiğini paylaşır, onların ızdıraplarını ruhunda duyar; yapılması gerekli olan şeyler mevzuunda bir küheylan gibi şahlanır, bir üveyk gibi kanatlanır Allah'ın izni inâyetiyle; işte o zaman paylaşıyor demektir. *Evet, birileri içeride medrese-i Yusufiye yaşarlar; berikiler de dışarıda oturur kalkar onlara dua ederler: “Onları en çabuk zamanda, çok rahatlıkla salıver Allahım! Salıver ve onlarla beraber bir sürü aileyi, kırk bin tane aileyi, elli bin tane aileyi, yüz bin tane aileyi; belki on milyon aileyi sevindir Allahım!” Bu on milyon ailenin sevinmesi, mele-i âlânın sakinlerinin de sevinmesi demektir. Bu arada bir şirzime-i kalîl “Niye böyle oldu?” diye üzülecekler. İnşaallah, iman ediyorlarsa Allah'a, o üzülme de onların günahlarına kefaret olur. Biz onu da düşünürüz: Allah onların da günahlarına kefaret olabilecek şeylere onları hidayet eylesin. Genel ahlakımız bu!.. *Bazı densizler bir mülâaneyi, bir mübâheleyi, bir muhâveleyi beddua kabul edip böyle bir meseleden dolayı, incir çekirdeği nevinden meseleleri dava mevzuu yaparak, “Acaba bununla bunlara bir örgüt diyebilir miyiz?” düşüncesine daldılar. Bu yaptıkları mesâvîden dolayı bize düşen şey “Allahım bunlara da hidayet eyle!” demektir. Bir de sabredemediğimiz takdirde “Allah Allah, cinnetin bu seviyesi de varmış!.” demektir. Ama ben bu mülahazaya girmenizi de istemem. Mukaddes Çile Nöbeti Sizlerdeyse… *Dünden bugüne sizin çizginizde hareket eden insanlar hep çekmişlerdir. Yüce mefkûrelerini, gaye-i hayallerini, dünyanın dört bir yanında bir bayrak gibi dalgalandırmaya odaklanmış insanlar hep musibetlere maruz kalmışlardır. Başka mülahazaları olmayan, dünya adına bir kazanım peşinde koşmayan, ölürken “Varım ol Dost'a verdim hânümânım kalmadı / Cümlesinden el yudum pes dü cihanım kalmadı.” (Ahmedî) diyerek Allah'a yürümeyi planlayan, farklılığını fark etmeyen; el-âlem hizmetini alkışlarken “Allah Allah bunlar neyi alkışlıyor?” diyen, kendini tamamen bu işe adamış, başkalarının başka şeyleri sıfırlamalarına mukabil o kendini sıfırlamış; el-âlem göklere çıkarsa bile kendisini yeryüzünde debelenen bir “dâbbe” ve Cenâb-ı Hakk'ın küçük, hakîr, zavallı, kıtmir bir varlığı olarak gören insanlar… Cenâb-ı Hak kendimizi öyle görmeye muvaffak eylesin; bu Allah'ın büyük bir hidayetidir. Başka türlü görme, Allah'ın, insanın firavunlaşmasına fırsat vermesi demektir. *Evet, insanın, kendini diğer insanlardan büyük görmesi ve “ben şuyum, buyum” demesi bir mekr-i ilahidir; Allah'ın o insanın firavunlaşmasına müsaade etmesi demektir. Verdiği imkânların onda istidraç şeklinde tesir göstermesi demektir. İstidraç, nimet şeklinde gelen, insanı Allah'tan uzaklaştıran nıkmettir. *Madem Hak yolun en kıymetli yolcuları enbiya, mukarrebin, asfiya ve evliya hep musibetlere maruz kalmış ve çileler çekmişler, bizim de başımıza gelenleri tabii kabul etmemiz, öfkelenmememiz ve hale rıza göstermemiz lazım. Bu video 19/04/2015 tarihinde yayınlanan “Mukaddes Çile ve İnfak Kahramanları” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Allah'a kul olmak ne güzel!.. Sadece O'nun karşısında eğilmek ne hoş!.. *Allah ile münasebetimize bakınca, bu karınca halimizle diyoruz ki: “Ne kadar bahtiyar insanlarız! Bu küçük halimizle O'nunla bir çeşit münasebet içindeyiz. Bunun lezzetine, halavetine, zevkine doyulmaz!” Kim bilir o meseleyi zirvede duyanlar daha neler duyuyordur neler! Çobanlar meseleyi böyle duyuyorsa, kim bilir sürü sahibi meseleyi nasıl duyuyordur! Tabii İnsanlığın İftihar Tablosu bu mevzuda her sözden vârestedir. O, duyuşu, hissedişi, ihsası ve ihtisaslarıyla adeta semâvîdir. O, belki bazı hususları melâike-i kirâmın bile duyamayacağı seviyede duyuyordu. Evet, O müstesna!.. *Bir de zılliyet planında Hakk'ın mükerrem ibâdı var. Onlar da bize göre müstesna insanlar. Ne var ki, hemen her seviyede insan, O'nun ile münasebeti açısından çok şey duyar, çok şey hisseder; böyle âvâre, sergerdân kimselerin durumunu nazar-ı itibara alınca, kendi bahtiyarlığına tebessümler yağdırır. “Oh be!.. Müslümanlık ne güzelmiş! İnsanlığın İftihar Tablosu'nun arkasında Allah deyip kemerbeste-i ubudiyet içinde ayakta durmak ne latifmiş! İki büklüm olup tevazuun birinci faslını eda etmek, Allah karşısında eğilmek ne zevkli bir şeymiş! Yüzünü yerlere sürmek ne derin haz kaynağıymış!..” der. Cenâb-ı Hak o zevki derinlemesine duymaya muvaffak eylesin! “O'nu bulan neyi kaybetmiş ve O'nu kaybeden neyi bulmuştur ki?” *İnsanın, küçük çapta, zıllıyet/gölge planında, çok küçük nispetler perspektifinde bile olsa, böyle bir mazhariyet ve zevk hemhemesi, demdemesi iradelerinize ait yönüyle hemheme, öbür taraftan, O'nun vâridâtına mazhariyeti itibarıyla demdeme içinde bulunması çok önemlidir. Bu açıdan da bu arada başımıza ne gelirse gelsin, onun yanında hafif kalır. *Madem O'nu bulduk, bir yönüyle artık bulacağımız bir şey yok ve kurtulduk!.. “Seni buldum ve kurtuldum!” diyebilirsiniz.“O'nu bulan neyi kaybetmiş ve O'nu kaybeden neyi bulmuştur ki?” demiyor mu Ataullah İskenderânî?!. Evet, O'nu bulan ne kaybetmiştir?!. O'nu kaybeden, yani kendi düşünce dünyasında kendini uzaklara atan, kendini O'nun yokluğuna, daha doğrusu O'nsuzluğa, “ene”sini “Hüve”sizliğe salan kimse ne bulmuştur ki?!. *Binaenaleyh, böyle cevheri bulmuş bir insan huzur, mutluluk, şâd ve hürrem olma gibi şeylere hiç gönül kaptırmaz. Bunlar, bakırcılar çarşısında bile elde edilebilecek şeylerdir; cevherlerin alış-verişinin yapıldığı, sarrafların bulunduğu yerde olan şeyler değildir. Bu itibarla da bazı şeylere katlanmalı!.. Ve katlananlar bu mülahaza ile katlanmışlardır. O katlanma işi de tarihî tekerrürler devr-i daimi içinde hiç eksik olmamıştır. Bu video 19/04/2015 tarihinde yayınlanan “Mukaddes Çile ve İmfak Kahramanları” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Seri finali. Aylar önce ekonomi yaz kursu diye başladık, davranışsal bilimlere teşhisi koyup çıkıyoruz. Kötü bir sistemin teşvik ettiği sahtekarlıklara karşı mücadele eden "isimsiz" kahramanların içiçe geçmiş hikayeleri. En sonda da genel bir seri özeti. Hepsini dinlediğiniz için teşekkürler, umarım zamanınıza değmiştir. Kaynaklar aşağıda (sırf bu bölümde kullandıklarım), patronlarıma ekstra teşekkürler..Konular:(00:28) Nerede kalmıştık?(01:31) Dürüstlük beyanı.(05:14) Gerçek dünyada nudge başarılı mı?(06:35) Publication Bias.(08:09) Atı alan Üsküdar'ı geçmiş.(09:31) Data Colada: Akademik dedektifler.(11:39) Tembel sahtekarlıklar.(15:09) Genç dişçiler rahatsız.(17:41) Francesca Gino.(22:07) Many co-authors.(23:30) Shem'in Papirüsüne dönüş.(25:53) Sahtekarlığın negatif dışsallığı.(27:19) "Hay Allah, bunlar korsanmış!"(28:00) Patreon Teşekkürleri ve Seri Özeti..Kaynaklar:Şarkı: Escape (The Piña Colada Song)Video: Ariely'nin Google konuşması (2008)Yazı: Nudging After the Replication CrisisMakale (PDF): Comprehensive Evidence from Two Nudge UnitsYazı: Meaningless Means (yukardaki makalenin eleştirisi)Yazı: When We're Wrong, It's Our Responsibility as Scientists to Say SoMakale: How Networking Can Make Us Feel DirtyYazı: A Post Mortem on the Gino Case (Zoe Ziani tarafından)Yazı: Data Falsificada (Data Colada'nın Gino üstüne raporu)Many Co-Authors ProjesiYazı: They Studied Dishonesty. Was Their Work a Lie? (New Yorker'ın uzun bir profili)Yazı: Brain Games (Zlokovic'in sahtekarlığı üstüne)Kitap: Rebel Talent, Francesca Gino, 2018.------- Podbee Sunar -------Bu podcast, Cambly hakkında reklam içerir.Cambly'de yılın en büyük indirimi %60'dan fular60 koduyla faydalanmak için tıklayınız.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Kahramanlarımız geri döndü, ancak bu sefer bir misyonları var: Şu ana kadar yayınladıkları şovlardan daha kötü bir şov yapmak.
Iletisim için: @filminanatomisi ve @sanatntarihi
Mefkûre kahramanları, her mevsim farklı bir ürün veren kelime-i tayyibe veya bereketli ağaç gibidir!.. *Mefkûre insanları, birer kelime-i tayyibe gibi her mevsim farklı bir ürün/meyve vermesini bilmelidirler. Cenâb-ı Hak, İbrahim Suresi'nde şöyle buyurur: أَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللَّهُ مَثَلاً كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ أَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَاءِ تُؤْتِي أُكُلَهَا كُلَّ حِينٍ بِإِذْنِ رَبِّهَا وَيَضْرِبُ اللَّهُ الْأَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ وَمَثَلُ كَلِمَةٍ خَبِيثَةٍ كَشَجَرَةٍ خَبِيثَةٍ اجْتُثَّتْ مِنْ فَوْقِ الْأَرْضِ مَا لَهَا مِنْ قَرَارٍ “Görmedin mi Allah nasıl bir benzetme yaptı: Güzel söz (kelime-i tayyibe), kökü yerin derinliklerinde sabit, dalları ise göğe doğru yükselmiş bir ağaç gibidir ki Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Düşünüp ders çıkarsınlar diye Allah insanlara böyle temsiller getirir. Kötü söz ise, gövdesi toprağın üstünden kolayca çıkarılabilen, kökleşip yerleşmeyen değersiz bir ağaca benzer.” (İbrahim, 14/24-25) *“Kelime”yi, ağzınızdan çıkan bir söz, davranış olarak ortaya koyduğunuz bir tavır, arkada bıraktığınız bir eser, sebebiyet verdiğiniz olumlu veya olumsuz bir şey şeklinde şümullü anlamak lazım. “Habis kelime”nin misali, yeryüzünün derinliklerine doğru kök salmadığından sürekli oynayıp duran, değişik fırtınalar karşısında savrulan ve hatta devrilen ağaç gibidir. Yeryüzünde onun için hiç karar yoktur. Güzel kelimenin misali ise, tertemiz, kendisine güve musallat olmamış, küfe maruz kalmamış, yerin derinliklerine doğru kök salmış, sabitkadem, dimdik, yukarılara doğru ser çekmiş bir ağaç gibidir. *Madem mü'min de bir Allah kelimesidir; o da işte öyle güzel bir ağaç gibi olmalı ve her mevsimde o mevsime göre bir kısım meyveler vermelidir. Öbür tarafta Cenâb-ı Hakk'ın inayet elinin damlayı derya, zerreyi güneş yapıp iade etmesi için burada her mevsimi en iyi şekilde değerlendirmelidir. Bu video 04/10/2015 tarihinde yayınlanan “Hizmet Mevsimleri ve Himmet Meyveleri” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Yetenekli Völund'un acıklı kaderi, kıyamete kadar bitmeyen Hjanings Savaşı ve lanetli kılıç Tyrfing. Savaş, lanet, büyü, entrika, Valküriler hepsi bu bölümde Bölüm sponsoru koctas.com.tr hakkında detaylı bilgi için: https://www.koctas.com.tr/?utm_source=voicemedya&utm_medium=cpm&utm_campaign=marketplace_podcast&utm_content=mitolojik_inciler --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/mitolojik-inciler/message
Her ne kadar farkında olmasanız da sürekli bir saldırı altındasınız ve sizi koruyan muazzam bir sistem var. Sizin için gözünü kırpmadan canlarını veren bu hücreleri tanımak istemez misiniz? Kayıt: Serkan Karaismailoğlu Müzik: Not Without the Rest - Twin Musicom Video: You Tube Ortapia kanalı (Kayıt tarihi: 11 Mayıs 2020) Video linki: https://youtu.be/JvPEe7UsZvA
Yıllık iznini kullanarak su sanitasyonu yapmaya gelen mühendisler mi istersiniz… Antakyalı marangozlarla çalışıp ahşap, yüzde 100 dönüşebilir “tiny house” kurulumu yapan reklamcılar mı… Bu kişi ve kuruluşlardan hiçbiri kamudan yardım almıyor, her ihtiyacı kendi imkânları ve bağlantılarıyla karşılıyor. Fakat en büyük işi kotaranlar, kendileri de depremzede olduğu halde çalışmalara katılan, gece gündüz demeden çalışan Hataylılar. Bu podcastte yer alan gönüllüler, sivil toplumcular ve dayanışma ağlarına sosyal medyadan ulaşabilir, destekleyebilirsiniz: Hatay Deprem Dayanışması (@hataydepremdayanismasi) Vera Piyan- Aşçı, Küçükkuyu Kadın Kolektifi (@kucukkuyukadinkolektifi) Erişim Destek Derneği (@erisimdestek) Afet İçin Feminist Dayanışma (@afeticinfeministdayanisma) Karaçay Tomruksuyu Koordinasyonu (@KaracayKoordinasyonu) Dünya Evimiz (@dunya_evimiz)
Beyza ve Timsah Arena’nın Sırrı: Cesaret ve Sabır Bölüm 1: Timsah Arena’nın Keşfi Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak bir ülkede, 18 yaşındaki Beyza adında genç ve cesur bir kız yaşarmış. Ülkenin sınırlarının ötesinde, Timsah Arena adında gizemli ve esrarengiz bir yer bulunurmuş. Bu arenada cesur ve güçlü kahramanlar, çeşitli sınavlarla karşılaşırmış ve hayatta kalmaları için akıl, cesaret ve sabır göstermeleri gerekiyormuş. Beyza, bu arenayı keşfetmeye ve sırlarını öğrenmeye karar vermiş. Beyza’nın en yakın arkadaşı olan Burak, ona yardımcı olmak için bu maceraya katılmış. Beyza ve Burak, sabahın erken saatlerinde Timsah Arena’ya doğru yola çıkmışlar. Uzun bir yolculuğun ardından, arenayı gördüklerinde, gözlerine inanamamışlar. Devasa büyüklükte, taş duvarlı ve etrafında su dolu hendekli bir yapıymış. İçeri girmek için cesaret gerekiyormuş, çünkü bu arenada timsahlar yaşarmış. Beyza ve Burak, cesaretlerini toplayarak Timsah Arena’ya girmişler ve burada Serhat adında, kurnaz ve akıllı bir gençle karşılaşmışlar. Serhat, Timsah Arena’nın sırlarını çözmeye çalışan bir başka kahramanmış ve bu macerada Beyza ve Burak’a yardımcı olmaya karar vermiş. Bölüm 2: İlk Sınav: Sabır ve Bekleme Arena’nın içine girdiklerinde, Beyza, Burak ve Serhat, üç kapılı bir oda ile karşılaşmışlar. Her kapıda, farklı bir sınavı başarıyla tamamlamaları gerekiyormuş. İlk kapının üzerinde “Sabır ve Bekleme” yazıyormuş. Beyza, cesaretle bu kapıyı açmış ve arkadaşlarıyla birlikte içeri girmiş. İçeri girdiklerinde, kocaman bir havuz ve etrafında da timsahlar görmüşler. Havuzun ortasında ise, bir anahtar asılıymış. Bu anahtarın, bir sonraki kapıyı açmak için gerekli olduğunu anlamışlar. Fakat, anahtarı alabilmek için havuzun ortasına ulaşmaları gerekiyormuş. Bu sınavı geçebilmek için, timsahların uyumasını ve havuzun etrafında sessizce ilerleyerek anahtarı almayı başaracakları bir anı beklemeleri gerekiyormuş. Beyza, Burak ve Serhat, sabırla beklemeye başlamışlar. Uzun saatler geçtikten sonra, timsahlar uyumaya başlamış ve kahramanlarımız, sessizce harekete geçmişler. Anahtarı almayı başaran Beyza, arkadaşlarına gülümseyerek “Sabır, her zaman başarının anahtarıdır” demiş. Bölüm 3: İkinci Sınav: Cesaret ve TFF İstifa İlk sınavı başarıyla tamamlayan Beyza, Burak ve Serhat, ikinci kapıya yönelmişler. Bu kapının üzerinde ise “Cesaret ve TFF İstifa” yazıyormuş. Kahramanlarımız, bu sınavın ne anlama geldiğini merak etmişler ve kapıyı açarak içeri girmişler. Karşılaştıkları manzara, üç devasa timsahın bulunduğu ve etrafında sıkı güvenlik önlemleri alınmış bir odaymış. Bu sınavın amacı, timsahların üzerinden atlayarak, diğer tarafına geçmek ve duvarda asılı olan TFF İstifa yazılı pankartı alarak, bir sonraki kapıya ulaşmaktı. Fakat, bu sınavda cesaret ve hızlı hareket etmek gerekiyormuş. Beyza, cesaretle öne çıkmış ve “Arkadaşlar, bu sınavı da başarıyla tamamlayacağız. Cesur olalım ve hızlı hareket edelim” demiş. Beyza, Burak ve Serhat, timsahların üzerinden atlayarak diğer tarafa geçmişler ve TFF İstifa yazılı pankartı almışlar. Bu sınavı da başarıyla tamamlamışlar ve bir sonraki kapıya ulaşmışlar. Sonuç olarak, Beyza ve arkadaşları, Timsah Arena’nın sırlarını çözmeye başarmışlar ve bu süreçte cesaret, sabır ve arkadaşlık gibi değerlerin önemini anlamışlar. Bu macera sayesinde, daha güçlü ve bilge kahramanlar haline gelmişler ve ülkelerine dönmüşler. Masal burada biter ama Beyza, Burak ve Serhat’ın maceraları devam eder.
Ormanın Paylaşımcı Küçük Kahramanları: Gülce ve Yusuf Talha Bölüm 1: Gülce ve Yusuf Talha Ormanda Gülce, minik ve sevimli bir kızdı. Her sabah erkenden kalkar, dedesi ve anneannesiyle birlikte ormanda yürüyüş yapardı. Ormanda arkadaşları vardı; sincaplar, kuşlar, tavşanlar ve daha birçok hayvan onunla oynamaktan çok mutluydu. Gülce, dedesi ve anneannesi sayesinde, doğayla iç içe büyüyor ve hayvanlara nasıl davranması gerektiğini öğreniyordu. Onların en önemli kuralı ise paylaşmayı ve yardımlaşmayı asla unutmamaktı. Bir gün, Gülce yine ormana doğru yürürken, karşısına Yusuf Talha adında bir çocuk çıktı. Yusuf Talha, Gülce’nin yaşıtlarındaydı ve oldukça neşeli bir çocuktu. Gülce onunla tanışmak istedi, çünkü ormanda yeni bir arkadaş edinmek ona çok heyecan verici geliyordu. İkisi hemen kaynaştı ve oyun oynamaya başladılar. Ormanda oyun oynarken, bir yandan da hayvan arkadaşlarını besliyor ve onlarla sohbet ediyorlardı. Gülce, Yusuf Talha’ya da hayvanlara nasıl davranması gerektiğini öğretiyordu. Yusuf Talha, Gülce’nin bu bilgileri paylaşmasından mutlu oluyordu ve hemen uygulamaya başlıyordu. Bölüm 2: Ormandaki Sorun ve Paylaşmanın Önemi Bir gün Gülce ve Yusuf Talha, ormanda oyun oynarken, arkadaşlarından biri olan sincapların yardım çağrısını duydu. Sincaplar, kış için topladıkları yiyecekleri saklamak için bir mağaraya ihtiyaç duyuyorlardı, ancak ormanın diğer tarafında olan mağaraya ulaşmak, onlar için çok zordu. Gülce ve Yusuf Talha, hemen sincaplara yardım etmeye karar verdiler. İki çocuk ve sincap arkadaşlar, yiyecekleri taşımak için bir plan yaptılar. Herkes, bir sepet yiyecek alacak ve mağaraya doğru yürüyecekti. Ancak, Gülce ve Yusuf Talha’nın arkadaşları olan diğer hayvanlar da onlara katılmak istedi. Bu durumda, yiyecekleri paylaşmak ve herkesin taşıyabileceği kadarını almak gerekiyordu. İlk başta, bazı hayvanlar yiyecekleri paylaşmak istemeyebilirlerdi. Ama Gülce ve Yusuf Talha, sincap arkadaşlarına yardım etme isteklerini ve paylaşmanın önemini onlara anlatarak, onları ikna etmeyi başardılar. Böylece, tüm hayvanlar yiyecekleri paylaştılar ve herkesin taşıyabileceği kadarını aldılar. Yolculuk zorlu oldu, ama birlikte çalışarak ve paylaşarak, herkes mağaraya ulaşmayı başardı. Sincaplar, yiyeceklerini güvenle saklayabilecekleri ve kışın karnını doyurabilecekleri mağaraya yerleştiler. Gülce ve Yusuf Talha, arkadaşlarına yardımcı oldukları için çok mutlu oldular ve paylaşmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladılar. Bölüm 3: Birlikte Oynamanın ve Paylaşmanın Keyfi Gülce ve Yusuf Talha, bu deneyimden sonra, ormanda daha fazla vakit geçirerek arkadaşları ile oynamaya başladılar. Her gün yeni oyunlar keşfediyor ve arkadaşlarıyla birlikte eğleniyorlardı. Aynı zamanda, paylaşmayı ve yardımlaşmayı da hiç unutmuyorlardı. Bir gün, Gülce ve Yusuf Talha, ormanın derinliklerinde büyük ve güzel bir ağaç keşfettiler. Bu ağaç, tüm hayvanların evi olabilecek kadar büyüktü. Çocuklar, burayı tüm arkadaşlarıyla paylaşmaya karar verdiler. İçinde oyun oynayabilecekleri ve güzel anılar biriktirebilecekleri o kadar çok yer vardı ki, paylaşmamak imkansızdı. Ve böylece, Gülce ve Yusuf Talha, ormanda yaşayan tüm hayvanlarla birlikte, bu büyük ağacın altında oynadılar, şarkılar söylediler ve hikayeler anlattılar. Herkes, birlikte olduğu sürece ne kadar mutlu olduklarını fark etti ve paylaşmanın ve yardımlaşmanın sırrını öğrendi. Gülce ve Yusuf Talha, ormanın küçük kahramanları olarak anılmaya başlandı. Çünkü onlar, arkadaşlığın, paylaşmanın ve yardımlaşmanın değerini herkese göstermişlerdi. Ve böylece, ormanın sakinleri, birlikte yaşamayı ve sevgiyle paylaşmayı öğrenerek, daha güzel ve mutlu bir dünya yarattılar.
Gelin Bu Asrın Kahramanları Siz Olun l Himmet Sohbetleri by Çınar Medya
Bu video 13/03/2016 tarihinde yayınlanan “Kıvam Kahramanları” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Siyasî Müslümanlık denen şey, İslam'ın ruhunu öldürdü, meseleyi lafazanlığa, demagojiye ve diyalektiğe bağladı. *Kitap ve Sünnet, detayıyla bilinmiyorsa, ulûm-u diniye biliniyor denemez. Dostlarımız, kardeşlerimiz, yakınlarımız da alınmasınlar. Çoğunuz belli bir yerde eğitim gördünüz. Hadis'te ‘hocam' dediğiniz insanlar, Allah aşkına, Peygamber hatırına, Kütüb-i Sitte'yi baştan sona kadar mütalaa ettiler mi? Ben Zevâid'e geçmiyorum. Sahih-i İbni Hibban demiyorum, Mecmau'z-Zevâid demiyorum, Aclûnî demiyorum. Allah aşkına, Kütüb-i Sitte'yi mütalaa ettiler mi? Etmemişlerse, bunlar hadis yolunda yaya kalmış, zavallı hadisçilerdir. Kaldı ki bu, meselenin elif be'si., ebcedidir. *Bunların bütününe vukuf olmayınca, Kitap da bilinmez, Sünnet de bilinmez. Bu bilinmezlerle bir yere gidilmez. Bu bilinmezlerin rehberliğinde bir yere gidilmez. Bu bilmezlerin rehberliğinde mesafe alınamaz. Bunlar Kitap adına, Sünnet adına sadece sizi aldatmış olurlar. Siyasî Müslümanlık denen şey, bu mevzuda öyle bir tuz-biber oldu ki, İslam'ın ruhunu öldürdü, Kitab'ı öldürdü, Sünnet'i öldürdü, Usûlu'd-Din'i öldürdü; sadece meseleyi lafa, lafazanlığa, demagojiye ve diyalektiğe bağladı. *Bu müselles (üçlü) yeniden bir araya getirildiği, yani, kalbî ve ruhî hayat, medresede eğitimi yapılan ulûm-u diniye ile birleştirildiği, bu ulûm-u diniye de fünûn-u medeniye ile birleştirildiği; başka bir ifadeyle, talak-ı selâse ile boşanmış bu üç hakikat bunca zevc-i âherden sonra yeniden bir araya getirildiği zaman, Allah'ın izni ve inayetiyle, onulmaz gibi görünen dertler derman bulacak. Sizler ona namzetsiniz. İnşaallah, cihanın problemlerini Allah çözecek, elinize verecek; gelecek nesiller tarafından yâd-ı cemil olacaksınız.
Bu video 13/03/2016 tarihinde yayınlanan “Kıvam Kahramanları” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Kalbler yıkılmış, uhuvvet duygusu yıkılmış, Müslümanlığa saygı yıkılmış; din-i mübin-i İslam'ın değerlerini dünyanın dört bir yanına götürme duygusuna karşı terbiyesizlik harekete geçmiş, onu yok etme firavunluk duygusu harekete geçmiş, haince seferberlik duygusu harekete geçmiş. Böyle bir dönemde, kıyametler kopsa, İsrafiller surlara üflese ve gökteki gezegenler başımızdan aşağıya meteorlar gibi yağsa, yine de dönüp onlara bakmadan hak yolda yürümemize vesile olacak bir kıvama ihtiyaç var. Belki bazılarımız yolda döküleceğiz. Fakat Kur'an'ın ve Sünnet'in elmas düsturlarını düstur-u hayat yaparak, insanlarla Allah arasındaki engelleri bertaraf etmek suretiyle gönüllerin Allah'la buluşmasını sağlamaya koşmaktan asla dûr olmamalıyız. Problemler ancak bu sayede çözülecektir, Allah'ın izni ve inayetiyle. “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder.” *Olması gereken kıvamın esası, İslam'ın üç önemli hakikatine irca edilebilir. 1. Kalbî ve ruhî hayat ufku 2. Tekvinî emirlerin mütalaası, tedrisi, tezekkürü, tedebbürü, teemmülü. 3. Ulûm-u diniye-i İslamiye. *Bu üç esas bir döneme kadar beraber yürüdü. Hazreti Pîr'in ifadesiyle, beşinci asra kadar minvechin, İstanbul'un fethinde de bir yönüyle fluleşme oldu. “Cihanı fethettik, âlemi zabt u rabt altına aldık!” düşüncesi bir yönüyle ağır bastı. O mevzuda sağda-soldaki çalışmalar, araştırmalar, münferit bir kısım gayretler istisna edilecek olursa, topyekûn bir toplumun o istikamette heyecanını görmek, göstermek mümkün değildir. Beşinci asra kadar olan şey çoktan ölmüştür. *Oysaki Hazreti Üstad şöyle diyor, “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.” Hepimiz talebeyiz; talebenin himmeti ancak o iki cenah ile pervaz eder. İftirak ettikleri zaman birinden taassup doğar; ikincisinden de belki gevşeklik, belki şüphe, belki tereddüt, belki oynaklık, belki septizm, belki sofizm doğar.
Bu video 13/03/2016 tarihinde yayınlanan “Kıvam Kahramanları” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... *O dönemdeki insanların o amudî kıvamlarına vesile olan farklı hususlar vardı ki bunların başında İnsanlığın İftihar Tablosu'nun insibağı geliyordu. O, öyle bir mahiyet-i ulviyeye sahip idi ki, önyargısız ve insaflı birinin sadece O'nu görmesi yeterdi; Abdullah bin Selam gibi O'na bakar bakmaz “Vallahi bu çehrede yalan yok!” derdi. *Ashab-ı Kiram'da dine adanmışlık ve ahiret hedefli yaşama ruh hali vardı. Kur'an nurları ve Rasûl-ü Ekrem Efendimiz'in insibağı onları en kötü şartlara dahi hazır hale getirmişti. Defalarca imtihandan geçeceklerine, zaman zaman düşmanla yaka paça olacaklarına, maldan ve candan fedakârlık gerektiren hadiselerle karşı karşıya kalacaklarına ve bütün tehlikelere/tehditlere mukabil dimdik durarak sonraki nesillere de hüsn-ü misal teşkil etmekle vazifeli bulunduklarına gönülden inanmışlardı. Evet, Allah'ın ve Rasûlü'nün verdiği haberler iliklerine ve nöronlarına öyle işlemişti ki, onlara kendi varlıklarına inanmanın ötesinde inanıyorlardı. *Onlar arasında sürekli Kur'an-ı Kerim ayetleri nazil oluyordu. O muhitin kuvve-i inbatiyesini ve o Kamer-i Münir'in nurlarını yanlarına alarak, O'nun etrafında bir hâle haline gelen o insanlar sürekli vahyin sağanağıyla arınıyorlardı. Vahiy, onlara sadece mükellefiyetlerini anlatmıyordu; aralarındaki muhaverelere işaret ediyor, yapmaları gerekli olan şeyleri bildiriyor, bazı yanlışların tashihini yapıyor ve bir kısım pozitif şeyleri de takdirle anıyordu. Böylece, onlar kendilerini hep o vahiy sağanağı altında hissediyor; ayetleri kendileriyle çok alakalı olarak duyuyorlardı. Bu konuda “esbâb-ı nüzul” meselesini düşünmek ufuk açıcı olacaktır. O, “Yürüyün Sasaniler'in üzerine” dediği zaman, sadece otuz kişi olsalardı bile yürürlerdi. *Allah Rasûlü'nün bişaretleri vardı. O müjdeler de sahabede çok ciddi bir metafizik gerilime sebebiyet veriyordu. Beraber bulunmanın, birlikte oturup kalkmanın ve O'ndaki güvenin kazandırdığı sinerjinin yanında verdiği bişaretlerle de öyle bir metafizik gerilim hâsıl oluyordu ki, O, “Yürüyün Sasaniler'in üzerine” dediği zaman, sadece otuz kişi olsalardı bile yürürlerdi. *Bu cümleden olarak, Hendek Harbi'nde bir aralık büyükçe bir kaya çıkmıştı karşılarına; Ashab-ı Kiram'dan güçlü kuvvetli insanlar bile o kayayı parçalayamamışlardı. Onlar, en küçük dertlerini dahi Allah Rasûlü'ne söylerlerdi; bu büyük kayayı da O'na haber verdiler. İnsanlığın İftihar Tablosu, manivelası elinde geldi ve onunla taşı parçalamaya başladı. O, manivelasını indirdikçe taştan kıvılcımlar fışkırıyor.. ve sanki aynı esnada Allah Rasûlü'nde de vahiy ve ilham kıvılcımları çakıyordu. Her vuruşta bir müjde veriyordu: “Bana şu anda Bizans'ın anahtarları verildi. İran'ın anahtarlarının bana verildiğini müşâhede ediyorum… Bana Yemen'in anahtarları verildi; şu anda bulunduğum yerden San'â'nın kapılarını görüyorum.” O en olumsuz şartlar içinde bile Ashâb-ı Kiram bu müjdelerin bir gün mutlaka gerçekleşeceğine gönülden inanıyorlardı.
Bu video 13/03/2016 tarihinde yayınlanan “Kıvam Kahramanları” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... *O dönemdeki insanların o amudî kıvamlarına vesile olan farklı hususlar vardı ki bunların başında İnsanlığın İftihar Tablosu'nun insibağı geliyordu. O, öyle bir mahiyet-i ulviyeye sahip idi ki, önyargısız ve insaflı birinin sadece O'nu görmesi yeterdi; Abdullah bin Selam gibi O'na bakar bakmaz “Vallahi bu çehrede yalan yok!” derdi. *Ashab-ı Kiram'da dine adanmışlık ve ahiret hedefli yaşama ruh hali vardı. Kur'an nurları ve Rasûl-ü Ekrem Efendimiz'in insibağı onları en kötü şartlara dahi hazır hale getirmişti. Defalarca imtihandan geçeceklerine, zaman zaman düşmanla yaka paça olacaklarına, maldan ve candan fedakârlık gerektiren hadiselerle karşı karşıya kalacaklarına ve bütün tehlikelere/tehditlere mukabil dimdik durarak sonraki nesillere de hüsn-ü misal teşkil etmekle vazifeli bulunduklarına gönülden inanmışlardı. Evet, Allah'ın ve Rasûlü'nün verdiği haberler iliklerine ve nöronlarına öyle işlemişti ki, onlara kendi varlıklarına inanmanın ötesinde inanıyorlardı. *Onlar arasında sürekli Kur'an-ı Kerim ayetleri nazil oluyordu. O muhitin kuvve-i inbatiyesini ve o Kamer-i Münir'in nurlarını yanlarına alarak, O'nun etrafında bir hâle haline gelen o insanlar sürekli vahyin sağanağıyla arınıyorlardı. Vahiy, onlara sadece mükellefiyetlerini anlatmıyordu; aralarındaki muhaverelere işaret ediyor, yapmaları gerekli olan şeyleri bildiriyor, bazı yanlışların tashihini yapıyor ve bir kısım pozitif şeyleri de takdirle anıyordu. Böylece, onlar kendilerini hep o vahiy sağanağı altında hissediyor; ayetleri kendileriyle çok alakalı olarak duyuyorlardı. Bu konuda “esbâb-ı nüzul” meselesini düşünmek ufuk açıcı olacaktır. O, “Yürüyün Sasaniler'in üzerine” dediği zaman, sadece otuz kişi olsalardı bile yürürlerdi. *Allah Rasûlü'nün bişaretleri vardı. O müjdeler de sahabede çok ciddi bir metafizik gerilime sebebiyet veriyordu. Beraber bulunmanın, birlikte oturup kalkmanın ve O'ndaki güvenin kazandırdığı sinerjinin yanında verdiği bişaretlerle de öyle bir metafizik gerilim hâsıl oluyordu ki, O, “Yürüyün Sasaniler'in üzerine” dediği zaman, sadece otuz kişi olsalardı bile yürürlerdi. *Bu cümleden olarak, Hendek Harbi'nde bir aralık büyükçe bir kaya çıkmıştı karşılarına; Ashab-ı Kiram'dan güçlü kuvvetli insanlar bile o kayayı parçalayamamışlardı. Onlar, en küçük dertlerini dahi Allah Rasûlü'ne söylerlerdi; bu büyük kayayı da O'na haber verdiler. İnsanlığın İftihar Tablosu, manivelası elinde geldi ve onunla taşı parçalamaya başladı. O, manivelasını indirdikçe taştan kıvılcımlar fışkırıyor.. ve sanki aynı esnada Allah Rasûlü'nde de vahiy ve ilham kıvılcımları çakıyordu. Her vuruşta bir müjde veriyordu: “Bana şu anda Bizans'ın anahtarları verildi. İran'ın anahtarlarının bana verildiğini müşâhede ediyorum… Bana Yemen'in anahtarları verildi; şu anda bulunduğum yerden San'â'nın kapılarını görüyorum.” O en olumsuz şartlar içinde bile Ashâb-ı Kiram bu müjdelerin bir gün mutlaka gerçekleşeceğine gönülden inanıyorlardı.
Bu hafta #Femfikir'de “Televizyon Çocukları” adlı podcast'in yaratıcıları Defne Akman ve Deniz Tokgöz‘ü ağırladım. Yerli ve yabancı dizilerdeki en yaman kadın karakterleri konuştuk. Listemizde kimler yoktu ki: 1) Broen‘in Saga'sı, 2) The Good Wife‘ın Alica'sı, 3) Mare of Easttown‘ın Mare'si 4) Happy Valley‘in Catherine'i 5) Fleabag‘in “piresi” 6) Buffy the Vampire Slayer‘ın Buffy'si 7) Mad Men‘in Peggy'si 8) Game Of Thrones‘un Prenses Rhaenyra'sı 9) Aşk-ı Memnu‘nun Bihter'i ve 10) Silent Witness‘ın Profesör Helen'i vardı.
Efsane Takım: Bilim Kahramanları, Türkiye'nin ilk yerlü süper kahraman animasyon filmi. Geliştirdiği bir biyolojik silahla doğadaki oksijen dengesini bozarak dünyayı tehlikeye sürüklemek isteyen Sutung, öncelikle Türkiye'de bulunan Beydağları, Kaçkar Dağları ve Kaz dağlarındaki ormanlara saldırır. Sutung'un dünyayı imha planı hızla ilerlerken bu korkunç haber, dünyayı felaketlerden kurtarmak ve korumak için kurulan Gizli Görevler Merkezi'ne ulaşmıştır. Merkezin yöneticisi Şef Ahmet, bu felaketten kurtulma planında, tarihteki önemli bilim insanlarından esinlenerek yetiştirilen Efsane Takım'ı görevlendirecektir. Efsane Takım; Hezârfen, Cezeri, Hayyan ve Lagari'den oluşmaktadır.
Kızıl Kurdele Ordusu, Son Goku tarafından yok edildi, ancak bireyler onu yeniden canlandırmaya karar verdi. Kendilerini "Süper Kahramanlar" olarak ilan eden ekip, Piccolo ve Son Gohan'a karşı bir saldırı başlatır.
#kahramanlık #cesaret
Aralık 1875: Flaubert bir yandan hayatının son yılları boyunca kendisini meşgul edecek son romanı “Bouvard ve Pécuchet” üzerinde çalışırken, bir yandan da başta bir önceki kuşağın ünlü yazarı George Sand olmak üzere dostlarıyla yazışmayı sürdürmektedir. Olgunluk dönemlerini yaşamakta olan Flaubert ve Sand, Flaubert'den Mektuplar'ın bu son bölümünün odağında yer alan yazışmalarında, roman sanatının amacına ve okurla kurulan ilişkinin doğasına dair ayrıntılı bir muhasebeye ve tartışmaya girişirler. Kerem Eksen ve Emre Ayvaz, Flaubert hakkındaki podcast serisinin son bölümünün ilk kısmında Flaubert-Sand dostluğundan, iki yazarın yoldaşlığından, anlaşmazlıklarından ve dünya ve sanat anlayışları arasındaki farklardan söz ediyorlar.
Çizgi roman kahramanları işsizlik sorunlarını nasıl aştı?, Gençler yamyamlığa mı özendiriliyor? İspiyonlanan sanatçıların başlarına ne geldi? Kör Nokta yeni bölümüyle yayında.
Ece Çiftçi ile Kendi Hikâyesinin Kahramanları'nda hayallerinin peşinden giden, cesaretlerini ve ilhamlarını dört bir yanımızda hissedeceğimiz kişilerle yolculuğa çıkıyoruz! Kendi hikâyesini yazan ve yöneten bir diğer kahramanımız milli sporcumuz Yasemin Ecem Anagöz.
Ece Çiftçi ile Kendi Hikâyesinin Kahramanları'nda hayallerinin peşinden giden, cesaretlerini ve ilhamlarını dört bir yanımızda hissedeceğimiz kişilerle yolculuğa çıkıyoruz! Kendi hikâyesini yazan ve yöneten bir diğer kahramanımız Aziz Burak Eroğlu.
Ece Çiftçi ile Kendi Hikâyesinin Kahramanları'nda hayallerinin peşinden giden, cesaretlerini ve ilhamlarını dört bir yanımızda hissedeceğimiz kişilerle yolculuğa çıkıyoruz! Kendi hikayesini yazan ve yöneten bu haftaki kahramanımız Microfon'un kurucusu Mesut Keskin.
Ece Çiftçi ile Kendi Hikâyesinin Kahramanları'nda hayallerinin peşinden gidenlerin cesaretini ve ilhamını dört bir yanımızda hissedeceğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz! Bu bölümde kendi hikâyesini yazan ve yöneten kahramanımız Sarar Yönetim Kurulu Üyesi Sara Sarar.
Ece Çiftçi ile Kendi Hikayesinin Kahramanları programında hayallerimizin peşinden cesareti ve ilhamı dört bir yanımızda hissedeceğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz! Kendi hikayesini yazan ve yöneten bir diğer kahramanımız, özellikle pandemi sonrası hızla ivme kazanan dijital alışkanlıklarımızdan yola çıkarak sosyal medya hakkında konuşacağımız, TikTok Türkiye Kamu Politikaları Müdürü Emir Gelen.
Ece Çiftçi ile hayallerimizin peşinden cesareti ve ilhamı dört bir yanımızda hissedeceğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz! Kendi Hikâyesinin Kahramanları'nın ikinci sezonunun ilk konuğu geçmişte reklamcı, fotoğrafçı, uçuş görevlisi olarak çalışmış, garsonluk yaptığı bir dönemde tutkusunun hikâye anlatıcılığı olduğunu keşfetmiş ve bu yolculuğunu YouTube'a taşımış Başak Kablan.
Horoskoplar, gezegenler, konumlar ve radyasyonlu çaylar... Kahramanlarımız retro kavramını masaya yatırıyorlar. Hangi burç hangi karakterde, kişilik analizleri ve daha neler neler... Doğum saatiniz, TC kimlik numaranız ve annenizin evlenmeden önceki soyadının ikinci ve dördüncü harfini verirseniz belki falınıza da bakılabilir.
Klişeler Arşivi'nde bu bölüm insanlığın azılı klişesi, süper kahramanlar ve onların süper güçleri üzerine düşünüyoruz.
Kahramanlarımız fıçıların içinde Göl Kasabası Dale'e doğru yola çıktılar. Bakalım orada nelerle karşılaşacaklar.
Sesli Köşe-Orhan Gökdemir-'Yeni nesil savaşlar, yeni nesil kahramanlar'
Ece Çiftçi ile Kendi Hikâyesinin Kahramanları'nda hayallerimizin peşinden giderken cesareti ve ilhamı dört bir yanımızda hissedeceğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz! Kendi hikayesini yazan ve yöneten bir diğer kahramanımız dijital pazarlama duayeni Cem Özkaynak.
Ece Çiftçi ile Kendi Hikâyesinin Kahramanları programında hayallerimizin peşinden cesareti ve ilhamı dört bir yanımızda hissedeceğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz! Kendi hikayesini yazan ve yöneten bir diğer kahramanımız milli sporcumuz Ferhat Arıcan.
Uygar Karaca ve Çağrı Turhan'ın bu haftaki teması Euroleague takımlarındaki yan parçalar, sonuca etki eden görünmez kahramanlar. Fenerbahçe'nin çıkışında yatan faktörler, Efes'in nerede eksik kaldığı konusu ve ikilinin playoff savaşı. Real Madrid ve CSKA'da gözüken kriz vaziyeti ve daha pek çok konu.
Ece Çiftçi ile kendi hikâyesinin kahramanları programında hayallerimizin peşinden cesareti ve ilhamı dört bir yanımızda hissedeceğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz! Kendi hikâyesini yazan ve yöneten bir diğer kahramanımız Aposto! kurucu ortağı Umutcan Savcı.
Ece Çiftçi ile Kendi Hikâyesinin Kahramanları programında hayallerimizin peşinden cesareti ve ilhamı dört bir yanımızda hissedeceğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz! Kendi hikayesini yazan ve yöneten bir diğer kahramanımız Joon Kurucu Ortağı Duygu Vatan.
Ece Çiftçi ile kendi hikâyesinin kahramanları programında hayallerimizin peşinden cesareti ve ilhamı dört bir yanımızda hissedeceğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz! Kendi hikâyesini yazan ve yöneten bir diğer kahramanımız Verilogy kurucusu Mert Can Boyar.
Araba nasıl olmalı? Hatchback mi, sedan mı? Kahramanlarımız bagaj tiplerinden karakter analizi, küçük mafya ipuçları, esnaf ve park ilişkisi gibi konulara değinirken tatlı krizlerini de Arabica Coffe House'tan "White Mocha"yla aşıyorlar. Dalga dalga dalgalanan Kellerin Savaşı ufkunuzu ve kulaklarınızı açmaya devam ediyor. Buyurunuz.
Çocukluğunda ona “Ahtapot” lakabını takmışlar. Doğrusu, kehanet gibi bir lakap! ê Nasıl mı? Baronsal Gladyo'nun medya masasında yıllardır teknik direktörlük yapıyor. Bu gizli görevinin “Ahtapot'un Kolları” misali bir işlevi var! ê İşbirliği yaptıkları, devraldıkları, yetiştirdikleri ve devşirdikleri saymakla bitmez... Candaş'ın da, Truva Yandaş'ın da kuklacısıdır! Nagehan ile ROK'u pışpışlamadan duramaz. “Muhafazakâr” mahalleden ilk devşirdiği şahıs, günümüzde Hürriyet'i yönetiyor. Bir diğeri, vaktiyle Mister “Dedi Ki” rolündeydi; yatay geçiş sonucu “şanlı muhalif” takılan gazetenin köşe kadılığını yapıyor, epeydir... ê Ahtapot, kaçak vaziyetteki Paralel devşirmelerini bile boş bırakmaz... T24'teki röportajda “Londra'ya her gittiğimde görüşüyorum” dediği, Eyüp John Sağlık mesela... Hani şu, Doğan Medya'sında prenslik yaparken iki gazete birden batıran kifayetsiz muhteris! OMERTA YAHUT SUSKUNLUK YASASI Onun “aslında ne yaptığını” çözemeyen... Turkish Media'yı “doğru okuyamaz!” Hürriyet ile yollarının ayrılmış olması da, sizleri zinhar yanıltmasın... Şöyle ki... Tam 12 yıl önce Hürriyet'in yayın yönetmenliği görevinden alınması, asli vazifesinde bir değişikliğe yol açmamıştı! Tersine: Ahtapot'un Kolları daha ziyade yayıldı! “BEŞ YÜZ METREDE BİR ESPRESSO” İki haftadır ekranlarda “Cengiz ile Ahtapot” adlı programın Espresso'cu Ahtapot'u sıfatıyla boy gösteriyor. Mister Ahtapot, kendisini İnsan-at Bahçesi'ndeki “Bukalemun” olarak tanımlıyor... “Dansözlük yaptım ve bu gocunacak bir şey değil” cümlesi de ona ait! Ahtapot Bey, derin medya vazifesi gereği bazen Nesrin Topkapı'ya dönüşür; bazen de Cambaz Carl Wallenda olur! ONA HER YER ŞANZELİZE Hedonist Ahtapot, nereden koştuğunu şöyle anlatıyor: “Paris'te yaşarken, 1974'te 'Venedik'te Ölüm' filmini seyredince o gün karar verdim... Dedim ki: İzmir Kahramanlar'da bir matbaa işçisinin çocuğu olarak doğdum. Bir burjuva olarak ölmek istiyorum. Bunu başarabilirsem kendimle gurur duyacağım...” ê Peki, ne oldu? Mister Ahtapot, “hedeflerini bile aştı!” “Burjuva” ne kelime; gün geldi, Komprador Burjuvazi'nin medya karargâhını ona teslim ettiler. Daha doğrusu, gurusu Güneri Nicholson'dan devraldı! “Sonradan Görme” Burjuva, nihayetinde şu istasyona vardı: “Tansu'ya da söyledim. Cenaze törenimin Kilisede yapılmasını istiyorum...” Dahası: Papa Muhibbidir... Deistleri de çok seviyor... LGBTİ propagandasını ise günlük spor niyetine yapıyor.
#hocaefendi #fethullahgulen #mizan Bu video 09/07/2017 tarihinde yayınlanan "MUKADDES ÇİLE NÖBETİ" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada:https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Çile kahramanlarının merkezini enbiyâ-i ızâm tutar; sağ ve sol cenahlarda ise asfiyâ ve evliya yerlerini alırlar. Evet, çekme mevzuu; enbiyâ-ı ızâm çekiyor. Ama Rasûl-i Ekrem (aleyhissalâtü vesselam) Efendimiz, o en büyüklerin, Ulû'l-azim peygamberlerin en son çekeni. Ulû'l-azim peygamberlerin ilki -böyle biliyoruz- Hazreti Nuh (aleyhisselam). Kur'an, kronolojik sıralarken, o sıraya göre meseleyi takdim buyuruyor, “sunuyor” diyebilirsiniz. Evet, taşa tutulmuş o da; hatta menkıbelerde -Kur'an-ı Kerim'de o mesele yok da- bazen ip bağlamış, sürüklemişler. Sürekli kapıların tokmağına dokunmuş; لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ، نُوحٌ نَجِيُّ اللهِ mı, رَسُولُ اللهِ mı, نَبِيُّ اللهِ mı demiş? Misyonunun gereği diyeceği şeyi demiş. Fakat her deyişinde, her edişinde, vahşice bir mukabele ile karşılaşmış.
Ece Çiftçi ile kendi hikâyesinin kahramanları programında hayallerimizin peşinden cesareti ve ilhamı dört bir yanımızda hissedeceğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz! Yedinci konuğumuz Biolive Kurucusu Duygu Yılmaz.
Ece Çiftçi ile kendi hikâyesinin kahramanları programında hayallerimizin peşinden cesareti ve ilhamı dört bir yanımızda hissedeceğimiz bir yolculuğa çıkıyoruz! Altıncı konuğumuz Üst Kat Creative Studio kurucusu Mina Soyak.
Hafızalarımıza kazınmış spor anlarını yeniden yaşayacağımız Maç Kaseti'nin ikinci bölümünde, NBA finaller tarihinin en dramatik maçlarından birine gidiyoruz. İnan Özdemir, bu bölümde San Antonio Spurs ve Miami Heat'i karşı karşıya getiren 2013 finallerini yerinden takip edip Türkiye'deki basketbolseverlere nakleden Orkun Çolakoğlu ve Kaan Kural'ı yanına alıyor. Serinin hikâyesi, altıncı maçın ve Ray Allen'ın şutunun modern basketbol tarihindeki yeri, Mike Miller'ın çorapları, LeBron James, Dwyane Wade, Chris Bosh, Tim Duncan, Kawhi Leonard, Tony Parker, Mike Breen, Gregg Popovich… Hepsi bu tarihî maçın önemli figürleri olarak sohbetimizde yer buluyor. Kahramanlarımızın Houston polisi ve eyalet yargıçlarıyla imtihanı da…