POPULARITY
Öncelikle özür dilerim.Neredeyse yirmi gündür buralarda yokum.T24 yazılarımı takip ediyorsanız, Sırrı Süreyya Önder'in hastaneye kaldırılmasıyla birlikte İstanbul'da olduğum her günü hastanede geçirdiğimi görmüş, okumuşsunuzdur."Hastane Günlükleri" adı altında oradan her gün yazılar kaleme aldım.Bunun dışında da dünyayla ilişkim tamamen kopmuş gibi oldu.Ve tabii size, Yeni Haller'in dinleyicilerine de hem bu yirmi günün hikayesini hem de biraz Sırrı Süreyya'yı anlatmak istedim.Biraz dertleşmiş olalım dedim.Artık hayat bize başka dert vermezse (vermesin lütfen) podcast'lere tam gaz devam!Bir de olur da "Hastane Günlükleri"ni okumak isterseniz diye, şuraya bir link bırakayım.
Cihâd-ı mukaddes îlânını, tâ Avustralya'da duyan iki Osmânlı Türkü'nün iftihâr edilecek destanı: Bunlar Avustralya'nın “Silver City” şehrine yerleşmiş iki Osmânlı'dır. Orada çalışarak hayâtlarını kazanmaktadırlar. Günün birinde Halîfelerinin İngilizlere karşı Sancak-ı Şerîfi çıkardığını ve bütün müslümânları cihâda çağırdığını öğrenirler. Bu sırada Çanakkale Cephesi'ne gönderilmek üzere Avustralya'dan asker toplanmaktadır. Bu iki genç, şehrin vâlisinin huzûruna çıkarak şöyle derler: “Halîfemiz size karşı harp ilân etmiş. Bizim de buna icâbet etmek vâzifemizdir. Fakat biz sizin bu kadar zamândır ekmeğinizi yedik. Bırakın gidelim. Sizinle cephede savaşalım. Burada size karşı bir harekette bulunmayı nankörlük sayıyoruz.” Vâli gülmüş ve onları reddetmiş: “Bizi tehdid mi ediyorsunuz? Haddinizi bilin, edebinizle oturun yerinizde!” Bizimkiler de: “Eh ne yapalım, bizden günâh gitti” diye söylenerek uzaklaşmışlar. Hemen neleri varsa hepsini satmışlar. İki makinalı tüfekle bol cephane edinmişler. Sonra? Sonra da Çanakkale'ye gönderilmek üzere lîmânâ sevk edilecek olan Anzak askerlerini taşıyan trenin geçeceği dar bir boğaza gidip mevzilenmişler. Namâzlarını kılıp helâllaştıktan sonra, kazdıkları siperlere yerleşmişler. Üzerinde elde dikilmiş bir Osmânlı bayrağının dalgalandığı bu siperlerin hizâsına gelince, raylar üzerine yığılan taşlar treni durdurmuş ve o tren, yedi yüz Anzak askerini ölü ve yaralı olarak bırakmak zorunda kalmış. Etraftaki tepelerde kalabalık Osmânlı kuvveti arayan düşmân, bütün bu savaşı verenin sâdece iki şehîd kahraman olabileceğine çok zor inanmış. Neredeyse bizim bugünkü aydınlarımız kadar gâfil olan ve İslâm'ın gönüllerdeki hâkimiyetini bilemeyen İngiliz vâliye de o iki kahramanın mübârek naaşlarını selâmlamaktan başka yapacak bir şey kalmamış.(Basından Derleme)
Abdullah Öcalan'ın MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin tarihi çağrısına uyarak PKK'yı silah bırakmaya çağırması 22 Ekim'de başlamış olan “tuhaf ama bu sefer oldukça güzel günlerin” devam ettiğini gösterdi. Neredeyse imkansıza yakın bu gelişmeler olduysa daha da fazlasının, daha iyi ve güzel günlerin olmaması için hiçbir sebep olmasa gerek.
Ülker Çokonat'ın sunduğu Potacast'in yeni bölümünde Kaan Kural ve Orkun Çolakoğlu, NBA'deki takas gündemini konuşuyor. Tarihin en sansasyonel takaslarından biri olarak öne çıkan Los Angeles Lakers ve Dallas Mavericks arasında gerçekleşen Anthony Davis-Luka Doncic takasının bütün detaylarının incelendiği bölümde Los Angeles Lakers, Ülker Çokonat ile Haftanın En Efsane Takımı, Doncic takası da Haftanın En Efsane Takası olarak konuşuluyor. Rob Pelinka'nın Haftanın En Efsane Kişisi olup olmadığı tartışması, Dallas Mavericks'in "soyulması" ve Los Angeles Lakers'ın Austin Reaves'ı kadroda tutarak uzun rotasyonuna Mark Williams'ı eklemiş olmasındaki stratejik başarıların konuşulmasının ardından, takas döneminin diğer bir önemli hamlesi olan De'Aaron Fox-San Antonio Spurs konusu inceleniyor. Neredeyse sezonun başından beri akıbeti sorgulanan Jimmy Butler-Miami Heat ilişkisinin, Golden State Warriors'ın araya girmesiyle sona ermesi çerçevesinde Butler'ın yeni macerası da sohbetin devamında kendine yer buluyor. Sacramento Kings'in Zach LaVine ve DeMar DeRozan ile Damontas Sabonis ve Jonas Valanciunas gibi birbiriyle bağlantılı oyuncuları tekrar bir araya getirmesi, Toronto Raptors'un anlam vermekte güçlük yaşanan kadro planlaması ve Milwaukee Bucks'ın soru işaretleri barındıran Kyle Kuzma hamlesi... Hepsi ve daha fazlası bu özel bölümde sizlerle!
Ülker Çokonat'ın sunduğu Potacast'in yeni bölümünde Kaan Kural ve Orkun Çolakoğlu, NBA'deki takas gündemini konuşuyor. Tarihin en sansasyonel takaslarından biri olarak öne çıkan Los Angeles Lakers ve Dallas Mavericks arasında gerçekleşen Anthony Davis-Luka Doncic takasının bütün detaylarının incelendiği bölümde Los Angeles Lakers, Ülker Çokonat ile Haftanın En Efsane Takımı, Doncic takası da Haftanın En Efsane Takası olarak konuşuluyor. Rob Pelinka'nın Haftanın En Efsane Kişisi olup olmadığı tartışması, Dallas Mavericks'in "soyulması" ve Los Angeles Lakers'ın Austin Reaves'ı kadroda tutarak uzun rotasyonuna Mark Williams'ı eklemiş olmasındaki stratejik başarıların konuşulmasının ardından, takas döneminin diğer bir önemli hamlesi olan De'Aaron Fox-San Antonio Spurs konusu inceleniyor. Neredeyse sezonun başından beri akıbeti sorgulanan Jimmy Butler-Miami Heat ilişkisinin, Golden State Warriors'ın araya girmesiyle sona ermesi çerçevesinde Butler'ın yeni macerası da sohbetin devamında kendine yer buluyor. Sacramento Kings'in Zach LaVine ve DeMar DeRozan ile Damontas Sabonis ve Jonas Valanciunas gibi birbiriyle bağlantılı oyuncuları tekrar bir araya getirmesi, Toronto Raptors'un anlam vermekte güçlük yaşanan kadro planlaması ve Milwaukee Bucks'ın soru işaretleri barındıran Kyle Kuzma hamlesi... Hepsi ve daha fazlası bu özel bölümde sizlerle!
Batı bilimi ve yaşam tarzıyla karşılaşma tecrübemiz, eski dünyadan köklü kopuşları doğurdu. Bunun sebebi, Batı biliminin hem fizik ve matematik bilimlerde hem metafizik, bilgi teorisi, siyaset düşüncesi ve sosyal bilimlerde hem de sanat ve edebiyat alanında eski dünyanın temel kabullerinden esaslı farklılıklar ve köklü kopuşlar içermesidir. Farklılıklar o denli ayrıntılıdır ki bir çırpıda sayılması dahi mümkün değildir. Neredeyse bütün bilimler ve teknoloji yenilendi.
ABD'nin 30 yıl gecikmeyle değiştirdiği yeni sağlıklı gıda listesi muhtemelen başta Avrupa olmak üzere ABD ile ticareti olan bütün ülkeleri ve bu ülkelerdeki üretim biçimini etkileyecek. Diğer ülkelerin de sağlıklı gıda konusunda gecikmeden listelerini güncellemeleri gerekiyor. Son istatistiklere göre Amerikalıların yüzde 77'si doymuş yağ alımına ilişkin tavsiyeleri aşıyor, yüzde 63'ü ilave şeker sınırlarını aşıyor ve yüzde 90'ı çok fazla sodyum tüketiyor. Neredeyse yüzde 80'i süt ürünleri, meyve ve sebze konusunda yetersiz kalıyor.
Neredeyse yirmi yıl hapiste kaldıktan sonra, Bali Nine uyuşturucu kaçakçılığı çetesinin kalan beş üyesi Avustralya'ya geri döndü.
1982 yılından itibaren King County'de düzinelerce genç kadın ortadan kayboldu. Bazıları öldürüldü ve genellikle cesetleri gruplar halinde King County'nin dört bir yanına atıldı. Bir kısmının ise akıbeti bilinmiyordu. Neredeyse hepsi sokakta yaşıyordu ya da hayat kadınlığı yapıyordu. Bu kayıplar ve ölümler faili meçhul kaldı; toplumu dehşete düşürdü ve korkuttu. Tüm oklar medyanın Greenriver Katili olarak adlandırdığı seri katili gösteriyordu. Bu acımasız katilin hayatına dalıyoruz.
1982 yılından itibaren King County'de düzinelerce genç kadın ortadan kayboldu. Bazıları öldürüldü ve genellikle cesetleri gruplar halinde King County'nin dört bir yanına atıldı. Bir kısmının ise akıbeti bilinmiyordu. Neredeyse hepsi sokakta yaşıyordu ya da hayat kadınlığı yapıyordu. Bu kayıplar ve ölümler faili meçhul kaldı; toplumu dehşete düşürdü ve korkuttu. Tüm oklar medyanın Greenriver Katili olarak adlandırdığı seri katili gösteriyordu. Bu acımasız katilin hayatına dalıyoruz.
1. 0:49 - Grok 2, Elon'ı sırtından hançerlemiş: "X platformunda en büyük dezenformasyoncu Elon Musk'tır" 2. 2:03 - Gemini halüsinasyona devam 3. 2:47 - Trump'ın Verimlilik Bakanı Elon Musk, bakanlık için memur alım ilanı açtı: -Süper yüksek IQ'lu -Haftada 80 saatten fazla çalışabilecek -Hükümeti küçültme devrimcisi olabilecek 4. 3:20 - Bu kez ChatGPT kazandı: Şiirleri Shakespeare'i geride bıraktı 5. 4:53 - Her bir Avrupalı, GDPR nedeniyle karşısına çıkan saçmasapan onay kutularına tıklamak için yılda ortalama 1 saat 15 dk harcıyormuş. Toplam maliyet yılda 16 milyar dolar. Hollanda savunma bütçesi kadar. Lüzumsuz regülasyonun sonucu (GDPR Avrupa kişisel verileri koruma kanunu). 6. 5:49 - Grok 3'ün dün eğitimi sırasında bir tür felaketle karşılaştığına dair söylentiler var. xAI araştırmacısı Hieu Pham, Grok-3'ün 1 milyon dolar ödüllü Riemann Hipotezi'ni kanıtladığını iddia etti! 7. 6:53 - Microsoft AI CEO'su Mustafa Süleyman: "Neredeyse sonsuz hafızaya sahip prototiplerimiz var. Ve bu yüzden asla unutmuyor, bu da gerçekten dönüştürücü. (...) 2025 gerçekten dönüştürücü” Eric Schmidt (Eski Google CEO'su), sonsuz bağlam penceresinin bu yıl çözüleceğini söylerken yalan söylemiyordu. 8. 7:55 - OpenAI'ın yeni modeli hayal kırıklığı yaratabilir: Yapay zekada 'sınıra' ulaştık mı? 9. 9:10 - Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi önemli bir gelişmeye imza attı. TOBB ETÜ, 5 Kubit Kuantum Bilgisayarı (QuanT) hayata geçirerek Türkiye'de kuantum bilgisayar çağını başlattı. 10. 11:45 - ChatGPT seviyesinde iş çıkardığını iddia ediyor: https://chat.deepseek.com/ 11. 11:55 - Mistral gerilerden geldi. Yanında da Pixtral 12. 12:10 - Videoda yeni oyuncu: vivago ai. Magic brush ve video enhance dikkat çekici 13. 13:09 - Bytedance durmuyor: komutla fotoğraf editleyen Seededit 14. 13:44 - Ücretsiz rakibi de var: Magic Quill: Sihir Gibi Hissettiren Ücretsiz Bir Yapay Zeka Görüntü Düzenleyicisi 15. 14:18 - DimensionX: Create Any 3D and 4D Scenes from a Single Image 16. 14:34 - blendbox.ai: blender ve aivideo karışımı 17. 14:45 - tiktok symphony creative studio: video da üretiyor konuşan avatar da 18. 15:25 - SUNO V4 müziğe noktayı koyuyor.
Neredeyse her hafta aldığımız "O Podcast bitti mi?" mesajlarının sahiplerine müjdemiz var: It's tiiiiiiiimeeeee! Nihayet geri dönebildik. Hastalık, taşınma, iş değiştirme derken bir türlü mikrofon başına geçemememizin acısını da bu süreçte neler izlediğimizi uzun uzun konuşarak çıkardık. Oscar yarışının son durumuna ve olası Trump etkisine değinmeden de edemedik. Hadi sağ ayakla... Ufak bir not: Bu bölümü kaydettiğimizde Kadıköy Kaymakamlığı henüz Queer gösterimini yasaklamamış, Disclaimer finali yayınlanmamış ve Nicole Scherzinger'in Trump'a oy verdiği ortaya çıkmamıştı. 02:07 Sekiz aylık molamızda Umur neler izledi? 06:36 Sekiz aylık molamızda Seda neler izledi? 08:09 Challengers 12:34 The Substance 20:54 His Three Daughters 24:58 Oscar yarışında son durum ve Trump etkisi 32:22 Tekrardan diziler (Nobody Wants This, Matlock, The Franchise, The Penguin Seda Artar: Twitter | Instagram | Letterboxd Umur Çağın Taş: Twitter | Instagram | Letterboxd
HACC SÛRESİ 65-78 MEALİ N108 M022 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 65 Görmedin mi yeryüzündekileri ve emriyle denizde akıp giden gemileri sizin emrinize verdi. Gökyüzü, yerin üzerine düşmesin diye tutuyor. Ancak O'nun izniyle (gök düşer). Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir. 66 O, sizi diriltti. Sonra sizi öldürecek ve sonra (âhirette) diriltecek. Muhakkak insan çok nankördür. 67 Her ümmet için ibadet yeri/yolu kıldık ki, onlar ona göre ibadet etsinler. Bu işlerde seninle çekişmesinler. Rabbine çağır. Muhakkak sen dosdoğru bir yol üzerindesin. 68 Eğer seninle mücadele ederlerse: "Allah yaptıklarınızı daha iyi bilir" de. 69 Allah, kıyamet günü hakkında ihtilaf ettikleriniz şeylerde aranızda hükmedecektir. 70 Bilmez misin Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir. Şüphesiz bu bir kitap (levhi mahfuz)dadır. Şüphesiz bu, Allah'a kolaydır. 71 Allah'tan başkasına ibadet ediyorlar. Allah onun hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onların bu konuda hiç bir bilgileri de yoktur. Zalimlerin yardımcısı yoktur. 72 Onlara apaçık âyetlerimiz okunduğunda kâfirlerin yüzlerinde inkârı tanırsın. Neredeyse kendilerine âyetlerimizi okuyanlara saldıracaklar. De ki: "Size bundan (inkâr ve öfkenizden) daha şerlisini haber vereyim mi? O Allah'ın kâfirlere va'd ettiği ateştir. O ne kötü bir dönüş yeridir. 73 Ey insanlar, bir misal verildi, onu dinleyin. Şüphesiz sizin, Allah'tan başka çağırdıklarınızın hepsi bir araya toplansalar bir sineği bile katiyyen yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa onu ondan geri alamazlar. İsteyen de istenen de zayıf kaldı. 74 Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah güçlüdür, kadirdir. 75 Allah meleklerden ve insanlardan elçiler seçer. Şüphesiz Allah işitendir, görendir. 76 Onların önlerindekileri ve arkalarındakileri bilir. Bütün işler Allah'a döndürülür. 77 Ey iman edenler, rukû edin, secdeye varın, Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki, kurtuluşa eresiniz. 78 Allah (yolun)da, onun cihadına layık cihat ediniz. O sizi seçti. Dinde size hiç bir zorluk kılmadı. Babanız İbrahim'in dini (gibi kolay kıldı). O (Allah) ,sizi bundan (Kur'ân'dan) önce de, burada (Kur'ân'da) da "Müslümanlar" diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit olsun, siz de bütün insanlara şahit olasınız. Haydi namazı dosdoğru kılınız, zekâtı veriniz ve Allah'a (Allah'ın ipi olan Kur'ân'a) sarılınız. O'dur sizin Mevla'nız. O, ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/hacc-suresi-65-78-tefsiri
Erenerol'a göre Zelenskiy'nin “ekümenik” mesajı, Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve egemenlik haklarını hedef alan saldırgan bir açıklama. Fener Rum Patrikhanesi'nin Batı emperyalizmi ile koordineli hareket ettiğini ifade eden Selçuk Erenerol, öte yandan patrikhanenin “Vatikanlaşmak” için çalıştığını da sözlerine ekledi.
Neymiş? “F-35'lerle bir gece ansızın Ankara'ya gelebilirlermiş!” *** Bu “boş yapan” çıkışın sahibi Yunan Sağlık Bakanı Adonis Georgiadis'in akıl sağlığı bozulmuş olabilir. Bunlardaki kronik Türkiye korkusu, gün geliyor böylesi akla ziyan çıkışlar ve küstahlıklar şeklinde dışa vuruluyor. *** Özellikle de Kıbrıs Barış Harekâtının yıldönümlerinde, bu türden hezeyanlar daha ziyade sahne alıyor. BİN DOKUZ YÜZ YETMİŞ DÖRT Kuklası oldukları ABD'den alacakları ve ilkinin 2028 yılında teslim edileceği F-35'lere güvenip Türkiye'ye “meydan okuyorlar!” *** Yunanistan'ın muhtemel bir savaşta Türkiye'mize karşı hiçbir şansı yok. Ankara'ya gelmeleri şöyle dursun… -Bir gece ansızın Atina güme gider! *** Tam 50 sene önce (20 Temmuz'da) bir sabah ansızın gelen kimdi, gayet iyi biliyorlar! -O büyük acıları nüksedip duruyor. DÜŞEN JETLER MÜZESİ Mevzumuz F-35'ler, o yüzden… Bu uçaklar üzerinden caka satmanın “dayanılmaz hafifliği” bağlamında bir hatırlatma yapmak zarureti hâsıl oldu. *** Yunanistan Sağlık Bakanı Adonis'in son birkaç yılda kaç F-35'in düştüğünü bilmediğine dair bahse girebiliriz! *** Bu F-35'ler, ya “direkt” düşüyor… Ya kaybolduktan bir süre sonra yere çakılıyor… Veyahut kendini vuruyor! ATINI VURAN KOVBOY Şaka değil yahu… 12 Mart 2021'de ABD Donanmasına ait bir F35B savaş uçağı Arizona'daki Yuma Hava Üssünde yaşanan pek tuhaf bir hadise sonucunda kendini vurdu! Bu ilginç olay “Atını Vuran Kovboy” hesabına yazılmıştı. “YALNIZ GEZEN” F-OTUZ BEŞ Pilotu atladıktan sonra sırra kadem basan… Bir süre “Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar” şarkısı eşliğinde uçup… Neticede, yere çakılan F-35'i daha önce bu sütunda anlatmıştık. *** Amerikan Deniz Saldırı Filosu'na bağlı Lockheed Martin F-35B jetinin enkazı… Pilotunun canını kurtarmak üzere atladığı yerden (Charleston) yaklaşık iki saat uzaklıkta bulunmuştu! Neredeyse 100 kilometre boyunca kendi başına uçtuktan sonra (Bunak Joe Biden misali) yere çakılan F-35… -Bu süre zarfında “kimin tarafından” kontrol ediliyordu? -Tam bir muamma! MECBURİ İSTİKAMET “Türkiye havacılıkta sıfır! F-35'lerle bir gece ansızın Ankara'ya gelebiliriz!” ham hayalinin sahibi olan “Boş Bakan” Adonis mendeburu… Gecikmeksizin tam teşekküllü bir psikiyatri kliniğinde müşahede altına alınmalıdır! *** Oradaki boş vakitlerinde… “F-35'lerin Yaşadığı Tuhaf Olaylar” hakkında dünya medyasında çıkan bir dolu haberi okuması menfaati icabıdır! FİKRİ TAKİP: KARARTMA YAYINI Ertuğrul Özbaydın'ın acayip sevdiği Amerikan Medyası… Donald Trump'ın ucuz kurtulduğu silahlı saldırıda, Gizli Servis'in tetikçiye “alan açan” rolü ortaya çıktığı halde… Derin suikastın arka planına seyahat etmekten itina ile kaçıyor! *** Halen daha “Yalnız Kurt'un bireysel saldırısı” zırvası, “Psikolojik Harekât” ekseninde zihinlere nakşediliyor. “Perde arkasını hasıraltı etmek için her yol mubah” bunlar için! *** Bu tür haberlerin üzerine balıklama atlayan medyamız ise “Made in USA” Psikolojik Harekâtın “Türkiye Şubesi” gibi çalışıyor.
Kimine göre “Sahipsiz hayvanlara ötenazi yapılmasının önünü açacak” yasa, “katliam” yasası. Kimine göre ise “başıboş köpek” düzenlemesi… Resmi adı “Hayvanları Koruma Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi.” Görüşmeler TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu'nda gergin başladı. Bir yıldan uzun süredir ilk kez toplanan komisyonun salonu; komisyon üyesi milletvekillerinin yanı sıra, çok sayıda milletvekili ve basın mensupları tarafından dolduruldu. Neredeyse tüm basın, çalışmaları takip etmek için yerlerini aldı.Yasayı destekleyen desteklemeyen tüm sivil toplum kuruluşları, uzmanlar, avukatlar, sokak hayvanlarının saldırısı nedeniyle mağdur olmuş insanlar, Meclis'teydi. Meclis, uzun zamandır belki de ilk kez böylesine canlı, heyecanlı bir yasama faaliyetine başlamak üzereydi. Canlı bir yasama faaliyetinin amacı ise “ölümdü…” Sinan Tartanoğlu, AKP'nin Meclis'e verdiği içinde hayvanları öldürmeyle ilgili maddenin de olduğu yasa tasarısını anlatıyor...
Orta Çağ, Aydınlanma döneminde ortaya çıkan fikirleri yansıtabilecek en önemli kavramlardan biridir. Aydınlanma dönemi filozoflarının fikir dünyası üzerinde çalışanlar, eğer öğrenci pozisyonundan kurtulmazlarsa dönem hakkında fikir yürütürken belirli şablonların dışına çıkamayacaklardır. Bu da Orta Çağ kavramının temsil ettiği dönem hakkında farklı fikirlere geçit vermeyecektir. Bugün Türkiye'de hâlâ Orta Çağ karanlığı gibi Aydınlanma dönemi kavramlarının yaygın bir şekilde kullanılması farklı fikirlere geçit verilmemesinin baş sebebidir. Hâlbuki bugünkü Avrupa Orta Çağ olarak bilinen bu uzun dönemde şekillenmişti. Tabiri caizse Avrupa'nın çocukluk dönemi Orta Çağ'dır ve onlar için bu dönem hiçbir zaman kaybolmayacaktır. Ne zaman çocukluk dönemine inmek isteseler muhakkak Orta Çağ'a bakacaklardır. O zaman Avrupa kavramının kuşatıcı bir kimlik olarak çok yeni olduğu daha iyi anlaşılır. Norbert Elias, kültür ve uygarlık arasındaki farkı kolonyal yayılmacılık ekseninde tartışmıştı. Avrupa'da milliyetçilik kavramı aynı eksende tartışılır. Aydınlanma filozlarının fikirlerini kolonyal yayılmacılık dönemi bağlamında açıklamak herhalde ufuk açıcı olacaktır. Neredeyse bütün tanımlamalar aksi yöndeki fikirleri ifade etse de Avrupa fikri çok sağlam temeller üzerine inşa edilmemiştir. Bugün bunu çok daha iyi görüyoruz. Anglosakson, Norman, Germen, Slav, Grek ve Latin kavramalarının daha fazla öne çıkacağı bir döneme doğru gittiğimiz çok açıktır. Avrupa kavramı emperyal bir vizyonu yansıtmaktaydı. Kendi içinde birbiriyle rekabet eden ve uzun savaşların sonunda mutabakatlarla belirlenen merkezler vardı. Bu merkezleri aynı kategoriye dâhil etmek kolay değildi. On dokuzuncu yüzyılda en önemli merkez Londra idi. Avrupa Birliği gibi oluşumları da bu merkezlerden birinin hâkimiyeti çerçevesinde anlamak gerekir. Yahudi-Hıristiyan medeniyeti kavramı sorgulamadan muaf değildir. Hem Avrupa Birliği hem Yahudi-Hıristiyan medeniyeti Anglosakson imzasını taşır. Bunların dönemine göre kuşatıcı kavramlar olarak sunulması şaşırtıcıydı. Yahudi-Hıristiyan medeniyeti kavramı bugün hâlâ sorgulanmamaktadır. ABD ve İsrail Yahudi-Hıristiyan medeniyetlerinin uzlaşmasının bir sonucu mudur yoksa bu iki kolonyal yapı Anglosakson emperyalizminin başarı hanesine mi yazılmalıdır? Bu sorunun ciddiyetle tartışılması gerekir. Bu iki kolonyal devlet, Anglosakson yayılmacılığının eseridir ve kendi içinde birçok ortak özelliğe sahiptir. İkisi de Anglosaksonların yerleşimci kolonyalizminin bütün özelliklerini üzerinde taşımaktadır. İkisi de yayılmacıdır ve başarılarının temelinde etnik temizlik vardır.
“Çok sevdiğim ama uzun süredir söylemediğim bir şarkının tüm sözlerini birden hatırlamışım da bağıra çağıra söylemişim gibi sevdim abi ben onu. Sonunda toprağını bulmuş solgun çiçeklerin birden şımarıverip çiçeklenmesi gibi sevdim. Ben onu abicim, çocukluğumda babamın verdiği işlemeli gümüş çakıyı öteberinin arasında birden bulmuşum gibi sevdim. Çocukların pamuk helvayı sevdiği, yaşlıların ziyaretine gelen gençleri sevdiği gibi sevdim.” Neredeyse şairin “azgın bir iştaha” dediği yerden anlatıyordu bana nasıl sevdiğini. İkimiz de başka başka açılardan dünyanın sıfır noktasında, gözlerimiz ufukta öylece “bir şey olmasını” bekliyorduk. Bilirsiniz ya. İnsanın hayatı bir şey olmasını bekleme haline geçmeyiversin. Umut, hem yaşatan hem de insanın ömrünü çürüten bir canavara dönüşür o saat. Yaşarsın ve ölürsün. Her gece ölürsün ve her sabah yaşamak için kendinde belli belirsiz de olsa bir güç daha kaldığını fark edersin. Şaşkınlıkla. İşte benimle birlikte gözünü ufka dikmiş bu gereğinden fazla yorgun delikanlı da tam olarak “bir şey olmasını bekleme” derdine tutulmuştu. Ve ona “bitmiş bu iş, boşuna zorlama” demenin, tedaviye hiçbir katkısı olmayacağını en çok kendimden biliyordum. “Ölümü ya da ölüme benzer bir kaybı, bütün gerçekliğiyle kabullendikten sonra başlıyor insan yas tutmaya. Yas uzun da sürse, kısa da sürse sonunda bitiyor. Yas tutmaya başlamanı öneririm” demeyi aklımdan geçirsem de elbette söylemedim ona bunu. Sadece, uzak bir dostun kendisine “nasılsın?” diye sorulduğunda verdiği o geniş zamanlı cevabı fısıldadım: “İyi olur inşallah.” Hâlbuki olmazdı. Daha doğrusu, iyi olmak için gereken şartların ne olduğunu tamamen bilse bile insan, iyi olmak tamamen mecal işidir, biliyorsunuz. Kötü olmak için gayret etmenize, emek sarf etmenize ihtiyaç yoktur. Zaten ve kendiliğinden gelişiverir her şey. Oysa iyi olmanın, iyi hissetmenin yolu pek zahmetlidir. Kimde işe yarayıp kimde işe yaramayacağını elbette bilmem ama bütün bir psikoloji külliyatının tam da bunun için var olduğunu bilirim. “Olur mu dersin abi?” diye sordu. Beklemiyordum bu soruyu. Afalladım bir anlığına. Cevabı bilmediğimden değil. Cevap “tabii ki olmaz.” Orası net. Ancak bu bir umuda tutunma duygusunu da nerde olsa tanırım. Kendisine haksız yere kurşuna dizilme kararı verilmiş bir askerin, üzerine tüfekler doğrulmuşken, o duvarın önünde, ölmeden önce hissettiği son sorudur o: “Olur mu?”
Bayram geçti ancak uzun bayram tatili halen devam ediyor. Devlet memurları idari izinli iken pek çok işletmede zaten yavaşlayan üretimi de göz önüne alarak çalışanlarının izin isteklerini yerine getirerek çalışmaya ara verdi. Tabii ki bu ara en çok turizm sektörüne yaradı. Elbette turizm sektörünün işine yaraması konusuna bir itirazım yok ancak bu kadar uzun tatillerin sanayi üretimi ve ihracat için pek faydalı olmadığı da aşikâr. Önümüzdeki dönem yıllık enflasyonun hızla düşeceği bir sürece işaret ediyor. Bu hızlı düşüşün ana nedeni baz etkisi olacak. 3 aylık dönemde baz etkisi kaynaklı düşüş 27 puan civarında olacak. İstenen bu düşüşe ek olarak enflasyonla mücadele için atılan adımların sonuçlarının da sürece etki etmesi. Bu dönemde baz etkisinin yanı sıra mevsimsel olarak yaş sebze-meyve grubunun da olumlu katkısının gözleneceğini öngörmek mümkün. Ancak yine de beklentiler halen TCMB'nin beklentilerinin üzerinde. Son yapılan Piyasa Katılımcıları Anketi'nin sonuçlarına göre; reel sektör ve finansal sektör temsilcilerinden oluşan katılımcılar bu yıl sonunda enflasyonun %43,52 olacağını tahmin ediyor. Bu tahmin geçen ay %43,64'tü. Yani beklentide kısmi bir iyileşme var ancak %38 olan TCMB beklentisinin oldukça üzerinde. Diğer yandan katılımcıların 12 ay sonraki enflasyon beklentisi %33,21'de %31,79'a düşmüş durumda. Yıl sonu döviz kuru beklentisi de aşağı yönlü revize edilmiş. Bu yıl sonu için katılımcılar 38,78 yerine artık 37,75 bekliyor. Görüleceği üzere beklentiler bir süreden bu yana aşağı yönlü güncelleniyor. Bu oldukça önemli bir durum zira beklentilerdeki bozulma piyasayı da hızlı bir şekilde olumsuz etkiliyor. Öte yandan beklentilerin halen TCMB'nin patikasına yaklaşmaması ise düşündürücü. Sanırım TCMB'nin bu konuda biraz daha güçlü bir iletişim yapması gerekiyor. Diğer yandan bankacılık sektöründeki sıkılaştırma artık iş insanları tarafından daha yoğun hissediliyor. İş insanları hem yüksek faizin hem de regülasyonların etkisi ile finansmana erişim konusunda artık daha fazla zorlanıyor. Bankaların teminat yenileme dönemlerinde ilave teminat çağrılarını daha sık duyuyoruz. Neredeyse “krediyi geri çağırma” noktasında yaklaşımlarla bugünlerde oldukça sık bir şekilde karşılaşılıyor.
Vakit gece yarısını geçmişti, gün ağarmaya duracak birazdan. Nur Dağı'nı tırmanacağız, 600 metre. Hava gündüze göre serin, şehre göre çok yumuşak ve Cebeli Nur'un zirvesinden eteklerine doğru esinti var. Derinden gelen bir iç ses eşliğinde yürüyoruz. İmana, Kitab'a ve nübüvvete dair ilk bilgilerin, İslam'ın yeşerdiği ilk noktaya ulaşacağız. Rehberimiz, Hocamız ve artık Hac arkadaşımız İrfan Açık anlatıyor: - Hira'dan gelen temiz ve sağlıklı havaya gönül pencerelerimizi ardına kadar açmalıyız. Hira arayış yeri demektir. Dilimizde, İslam dinini ve Efendimiz'in peygamberliğini bulunduğumuz dağdan ilan eden ilk ayetler: “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir” (Alak, 1-5). Cebeli Nur'un silüetiyle hemhâliz artık. İslam'ın insanlığın zirvesi olduğunun vücut bulmuş hâli adeta. Toprak yol bitiyor. Kayalık merdivenlerin başlangıcı. Zifiri olmasa da karanlık. Yukarıdan inen bir Türk, “Dikleşiyor. Telefonunuzla ışık yapın ve kesintisiz çıkmayın, dinlenin” diyor. Kayaların uçlarında ve basamaklarda oturanlar var. Selamlaşıyoruz. Bir teyze, o da Türk: - Evladım az dinleneyim, devam edeceğim inşallah. Çıkabildiğim yere kadar. Biraz sonra ellerinde fırçalarla kayaları süpüren, çöpleri toplayan dilencilerle karşılaşmaya başlıyoruz. - Hacım Allah kabul etsin, sadaka. Neredeyse 10 basamakta bir süpürgeli dilenciler. Türkçe konuşuyor ve ısrarla, “söz” istiyorlar. - Hacı abim, o zaman dönüşte inşallah. Türkçe cümleleri kalıp kalıp ezberlemişler. Demek ki Hira Mağarası'nı daha çok Türkler ziyaret ediyorlar. Zirveye yaklaştıkça ziyaretçilerin sayısı artıyor. Sağda solda bulduğu düzlükte, kayaların üzerinde namaz kılanlar var. Saate bakıyorum 03.15 olmuş. En tepeden önceki son duraktayız. Balkon gibi. Mekke şehri ve Harem-i Şerif bölgesi tüm ihtişamıyla karşımızda. Seyre dalıyor, nefesleniyoruz.
Bir toplumu değiştirmenin en etkin ve kalıcı yolu insanları tek tek yetiştirmektir. Uzun gibi görünür ama en kestirme yol olduğunu tarih bize ispat eder. Vakıf ve dernekler siyasetten uzak durarak gerçek amaçlarına uygun çalıştığında toplumun kalitesi artar. Tersi de doğrudur. Siyasetle iç içe geçmiş vakıf ve dernekler toplumu bölmekten ve kutuplaştırmaktan, ekonomik ve sosyal açıdan yoksullaştırmaktan başka işe yaramazlar. Bir grup gönüllü iş insanı öncülüğü ve gayreti ile Üsküdar'da kurulan Mavera Eğitim ve Sağlık Vakfı çok güzel işler yapıyor. 34 yaşına kadar evlenemeyen gençlere faizsiz kredi vererek ve ödeme kolaylığı sağlayarak aile kurmalarına yardımcı oluyor. Neredeyse her gün düzenlediği seminer, söyleşi ve konferanslarla toplumsal bilincin artmasını sağlıyor. Yapılan hizmetleri Mavera TV ile toplumun tüm kesimlerinin izlemesine imkan sağlıyor. Toplumun genç enerjisini harekete geçirmek için ödüllü yarışmalar düzenliyor. Bu yıl yedincisini gerçekleştirdiği "İradeni Kuşan, Umudu Yeşert!" teması ile yapılan Mavera Ödülleri - Şiir, Hikaye ve Deneme yarışmasının ödül töreni bu hafta içinde yapıldı. Yarışmaya üniversitelerden bin 187 genç şiir hikaye ve denemelerini gönderdi. Aralarından 30 gencin eseri öne çıktı ve ödüllendirildi.
Alman atasözünü Almanya yöneticilerine hatırlatalım: “Kargalarla yârenlik eden güvercinin tüyleri beyaz kalır ama kalbi kararır.” İngiliz atasözünü İngiltere yöneticilerine gönderelim: “Kör ata ha göz kırpmışsın ha başını sallamışsın.” Fransız atasözü, Fransa yöneticileri için gelsin: “Bir yanlışı haklı çıkarmaya çalışmak, onu iki kat büyütür.” Sıradaki, Amerikan atasözü. Kimlere gideceği malum: “Bir kişi sana ‘eşek' derse umursama, ama beş kişi sana ‘eşek' derse git kendine bir semer al.” * Konu İsrail, Filistin, Gazze, Refah… Konu saldırı, katliam, soykırım… Konu insanlık. Bu hatırlatmalarımız o tepe koltuklarda oturanlara ulaşır mı? Ulaştı diyelim, durup iki dakika düşünürler mi? Düşündüklerini varsayalım, etkilenirler mi? Pek zayıf ihtimal. Neredeyse ‘yok' mesabesinde. * ABD yöneticileri dünya çapında araştırma yaptırsınlar. Her ülkeye birer ekip gönderip sokaklarda dolaştırsınlar. Basın yayın taraması istesinler. Yeryüzünde yaşayanların ne kadarı onlara neler diyor, liste ortaya çıksın, görsünler. ‘Eşek' benzetmesi gayet masum kalacaktır. * Almanya'nın tepesindekiler kimlerle yârenlik ettiklerini hatırlasın. İngiliz'i Fransız'ı da şapkayı önüne koyup düşünsün. Ve hepsi birden şu soruyu akıllarından geçirip cevap arasınlar: “Danimarka kralı, niçin Kopenhag Sarayı balkonuna çıkıp Filistin bayrağı salladı? Sokakta gösteri yapan halka nasıl el salladı? Biz niye onun gibi yapamıyoruz?” “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin için yıllardan beri nasıl bu kadar samimiyetle çırpınıyor da biz niye aksine davranmaktayız?”
Kuzey Amerika'nın doğusuna özgü, nişastalı yumrularıyla ünlü yabani yam'ı (Dioscorea) konuşuyoruz
“Zevkin tekrarına düşkünlükle ulaşılan biyopsikososyal bir bozukluk.” Modern dünyanın genel geçer bağımlılık tanımı böyle. Modern dünyanın bu tanımda gözümüzden kaçırdığı şey ise, günümüzde zevke erişimin ve zevk çeşitliliğinin insanlık tarihinin en yüksek düzeyine bizatihi modern dünya eliyle ulaşılmış olması. Aptal yeni dünyada “ne pahasına olursa olsun iyi hissetmek” her türden insani ödevimizin önüne koyulduğu için her türden bağımlılık da arşıâlâya çıkmış durumda. Ülkemiz de bundan beri değil. “Ne pahasına olursa olsun iyi hissetmek” bir insani ödev olamaz. Hatta “iyi hissetmek” bile bir insani ödev olamaz. Fakat insanın düşen-kalkan, başaran-başaramayan, mutlu-mutsuz dengesinde yaşayıp gitmesi gerektiğine inanılan bir dünya olsaydı burası bunca ekonomik büyüklük nasıl elde edilecek, kapitalizmin tanrıları bizi nasıl ele geçirecekti değil mi? Evet, öyle inanıyorum. Bugün dünyada ve ülkemizdeki bağımlılıkların en büyük sorumlusunun hiperinden turbosuna, yavaşından hızlısına “kazanmak” dışında bir kutsalı olmayan kapitalist düzenek olduğunu düşünüyorum. İnsanı zayıf, daha da zayıf bir varlık haline getirerek yapıyor bunu. Şunu açıkça ifade etmek lazım: İnsan, dünyaya karşı direncini kapitalizm eliyle kaybetmiştir. Bugün Türkiye'deki bağımlılıkların en ciddileri madde bağımlılıkları elbette. En tehlikelisi de uyuşturucu bağımlılığı. Uyuşturucu, yakaladığı çeşitlilikle hiç olmadığı kadar revaçta ve işin adını açıkça koymak gerekirse kendisiyle mücadele edilebilen bir gerçeklik de değil artık. Satıcısını yakalayıp bağımlısını rehabilite etmekle olmuyor çünkü. Umutsuz alt sınıflara, prekeryaya, varoşa, mülteciye met; iyi hissetmek isteyen cesaretsiz orta sınıflara esrar ve türevleri; güvensiz beyaz yakalılara, zengin üst sınıflara kokain; eğlence ve seks odaklı gençlere ex; tıp sektörü çalışanlarına çekmeceden ulaşılabilir legal uyuşturucular; dersinden geçmek isteyen çalışkanlara ritalin ve türevleri derken iş iyice çığırından çıkmış durumda. Neredeyse “sınıfsal bir zevkler alanı”na dönüşmüş durumda uyuşturucu Türkiye'de. Dahası henüz uyuşturucu olmamalarına rağmen neticede bağımlı olunursa “ikame uyuşturucu” yerine geçen ağrı kesiciler, antidepresanlar, psikosomatikler ve diğerleri; yani ilaç bağımlılığı. Mücadele çok zor evet ama bütünüyle imkânsız mı, bundan emin değilim. Ancak şunu biliyorum: Türkiye de tıpkı diğer dünya ülkeleri gibi uyuşturucu ile mücadelede “kendisine önerilen dikkat sınırı”nı ihlal etmeden sürdürüyor hikâyeyi. Yani, 80'lerden beri dünyada cari olan “uyuşturucu ile bir miktar mücadele” konseptine teslim olmuş durumda. Rakamlara odaklı bir mücadele biçimi bu. Uyuşturucu ile mücadelede dikkat ve kaynak artırılsa daha iyi sonuçlar elbette alınır ama bu uzun yola dünyada hiçbir ülke girmediği gibi Türkiye de girmiyor. Alkol bağımlılığın toplumu ilgilendiren en önemli tehlikesi “alkol ile şiddet” arasındaki asla inkâr edilemeyen çok net bağlantı. Fakat ne yazık ki alkol kullanımı memlekette neredeyse “ideolojik” bir şey haline getirildiği için alkol bağımlılığıyla mücadele konusunda bir toplumsal uzlaşı alanı sağlanabilmiş değil. Sevgilisini hastanelik eden fenomen güya özür dilemek için “kafam çok güzeldi” diyebiliyor ve bu belirgin bir sessizlikle karşılanıyor ülkede. Uyuşturucu ve alkol bağımlılığını bir arada düşünerek söyleyebiliriz ki sosyal çürümenin başat aktörü, iki bağımlılık da. Toplumsallığın da iki büyük düşmanı.
1 Mayıs, işçinin emekçinin birlik ve mücadele günü yaklaşıyor. Bu 1 Mayıs'ta da bayraklarımızla, pankartlarımızla, taleplerimizle, sloganlarımızla, en güzel giysilerimiz olan sendika ve parti önlüklerimizle meydanları dolduracağız! Emekçi kadınlar en güçlü şekilde o meydanlarda saf tutmalı, 1 Mayıs'ta kortejlerinde en öne çıkmalı! Neden? Çünkü resmî verilere göre bile her 10 kadından sadece 3'ü çalışabiliyor. Ülkedeki işsizliğin yanında kadınların çalışmasının önündeki en büyük engellerden birisi çocukların, hasta ve yaşlıların bakımının kadınların üzerinde olması. 3 yaş altında çocuğu olan her 100 erkekten 90'ı çalışıyorken bu rakam kadınlarda sadece 28. Çünkü işyerlerinde, fabrikalarda kreş yok. Mahallelerde çocuklarını bırakabilecekleri ücretsiz, nitelikli devlet kreşleri yok. Bu da ya kadınları işgücünün dışına itiyor ya da esneklik adı altında güvencesiz işlere mahkûm ediyor. Yarı zamanlı çalışanların istihdam içindeki oranı erkeklerde %6,7 iken, kadınlarda bu oran %16,1. Ev işlerinin tüm yükünü sırtlanan kadınların ev içinde görünmeyen emeği, işyerinde de daha az para ediyor. Türkiye'de kadınlar, yine resmî verilere göre bile erkeklerden daha az kazanıyor. Üstelik burada eğitim durumu da fark etmiyor. Hatta eğitim seviyesi yükseldikçe ücret farkı da artıyor. Tüm bunların sorumlusu, nüfusun yarısı olan kadınları yok sayarak semiren, işimize, aşımıza göz diken, kendi kâr hırsını her şeyin önüne koyan erkek egemen kapitalist sistem. 1 Mayıs meydanları, erkek egemen kapitalist sisteme karşı örgütlülüğümüzü bir adım daha öteye taşıdığımız, eşit işe eşit ücret için, görünmeyen emeği görünür kılmak için yürüdüğümüz, çalışmak isteyen her kadına iş, her işyerine kreş talebimizi yükselttiğimiz, güvencesiz ve esnek çalışmaya karşı, güvenceli, sigortalı, sendikalı çalışma hakkımıza sahip çıktığımız alanlar olsun! 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'ne yaklaşan günlerde TÜİK, Türkiye'de kadınlarla ilgili çok çeşitli başlıklarda veriler yayınladı. Neredeyse açıklanan tüm veriler, kadınların yaşadığı eşitsizliği ve her alanda erkeklerin gerisinde olduğunu gösteriyor. Bir tanesi hariç: yaşam süresi. Türkiye'de doğduğunda bir insan için beklenen yaşam süresi 77,5 yıl. Bu süre erkeklerde yaklaşık 75, kadınlarda da 80 yıl. Yani kadınların erkeklerden 5 yıl daha fazla yaşaması bekleniyor. Ama her gün en az bir kadın, ömrünün yarısını, belki de dörtte birini bile yaşamadan kadın cinayetlerinde yaşamını yitiriyor. Türkiye'de 2023 yılında 315 kadın cinayeti ve 248 şüpheli kadın ölümü yaşandı. Kadınlar hakkında koruma talep ettikleri, en yakınlarındaki erkekler tarafından öldürüldü. 1 Mayıs meydanları, şiddete, tacize, erkek egemen baskılara karşı sesimizi yükselttiğimiz, erkek vurduğunda devlet korumadığı için öz savunmanın bir hak olduğunu en güçlü şekilde dile getirdiğimiz meydanlar olsun! Fabrikada patrona karşı tek başımıza değil de sendikalı örgütlü olduğumuzda, patronun her istediğini yapması mümkün olmuyor, her adımından önce işçi ne der diye düşünmek zorunda kalıyor. İşte, öz savunma da böyle örgütlü bir güç haline geldiğinde erkek şiddeti karşısında en ağır cezadan bile daha caydırıcı olacak, şiddet gerçekleştikten sonra hesap sormak yerine şiddet tehlikesini baştan savuşturacaktır. O halde 1 Mayıs meydanları sadece öz savunmanın bir hak olduğunu söylemekle yetinmediğimiz, şiddete karşı öz savunma örgütlenmeleri şiarını da yükselttiğimiz, bu yolda verilen mücadeleleri, atılan adımları daha ileriye taşımamızı sağlayan meydanlar olsun! İşimize, aşımıza, hürriyetimize sahip çıkalım! Yaşamımıza, geleceğimize, haklarımıza sahip çıkalım! Bunları elimizden almaya çalışan erkek egemen kapitalist sisteme karşı örgütlü mücadele ve öz savunma! Emekçi kadınlar 1 Mayıs'a! 1 Mayıs'ta emekçi kadınlar Devrimci İşçi Partisi saflarında en öne!
Pandemi sonrası dünya genelinde yapılan seçimlerde biraç ülke hariç neredeyse tüm iktidarlar değişti. Sebebine gelince pandemide insanların içe kapanması, ekonominin bozulması ve buna bağlı enflasyonun bütün dünyada artması. Ki ABD ve AB üyesi ülkelerde bile yüzde 10 dolaylarında bir enflasyon oldu. Bu da iktidarların kökten değişmesine neden oldu. Türkiye seçmeni de pandemi ikliminden yeterince etkilenmişti. ABD'de yüzde 8-10 olan enflasyon Türkiye'de yüzde 70-80'lere kadar yükseldi. Bu duruma baktığınız zaman seçmen mesajını genel seçimlerde verir. Ama bizde öyle olmadı. Türkiye'de vatandaş seçime giderken Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı bazı durumlar vardı. Öncelikli olarak Türkiye'nin küresel dünyada tutmuş olduğu pozisyon, ikincisi devletin güvenlik anlamında karşı karşıya kaldığı riskler, Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliği ve Cumhur İttifakı'nın daha derli toplu bir görüntü vermesine karşılık muhalefet partilerinin darmadağınık, 7-8 partiden oluşan durumları vatandaşa güven vermedi. Dolayısıyla vatandaş iktidara vereceği mesajı bir kenara bırakarak devletin bekası, milletin geleceği, Erdoğan'ın liderliği ve bir yönüyle Türkiye'nin istikrarına oy verdi. Fakat yerel yönetimlere giderken normalde bir yerel seçimde hazırlıklar yapılır ve bütün büyükşehirlerde ya da illerde her partinin adayları yaptıklarını ya da yapacaklarını anlatır. Fakat görünen o ki bu seçimde seçmen hangi ilde hangi belediye başkanı başarılıydı ya da başarısızdı noktasından ziyade bütünüyle bir genel seçim mesajı verdi. Genel seçim mesajı verenler de daha çok ekonomiden ve emeklilerle alakalı etkilenen kesimdi. Özellikle Yeniden Refah Partisi'nin aldığı oya bakarak burada ideolojik bir tutum alındığı görülse de aslında öyle değil. Fakat AK Parti ileride bir özeleştiri yapacağı zaman, -AK Parti hem bir misyon partisi. Erdoğan'ın kimliği kaynaklı. Hem de bir kitle partisi- Yeniden Refah Partisi'nin de varlığı göz önünde bulundurularak, AK Parti kongresine giderken misyon ve kitle partisi olma dengesini yeniden gözden geçirebilir. CHP iyi belediyecilik yaptığı için destek almadı, AK Parti de yerel yönetimlerde başarısız olduğu için belediyeleri kaybetmedi. Peki, ne oldu? Ben bu seçimi büyük oranda AK Parti'nin yaşamış olduğu 7 Haziran seçimine benzetiyorum. 7 Haziran'da AK Parti'nin oyları yüzde 40'a kadar düşmüştü. Birkaç ay sonra yapılan seçimde yüzde 49'a yükseldi. Öyle bir dönem gelmişti ki yani haftada, üç günde, beş günde AK Parti'nin oyları sürekli artıyordu. Bu seçimde de gerek siyasi partileri gerekse de araştırma firmalarını yanıltan şu oldu: Neredeyse son 15-20 günde AK Parti -özellikle sandığa gitmeyen seçmen açısından baktığımız zaman- illerde 5-10 puan kaybetti. CHP ise birçok ilde 5-10 puan oy kazandı. Bu, doğrusu ne CHP'nin ne AK Parti'nin ne de entelektüel anlamda siyasete kafa yoranların beklediği bir sonuçtu.
Türkiye, 31 Mart'ta düzenlenecek yerel seçimlere hazırlanıyor. İstanbul, Ankara ve İzmir'in yanı sıra sonuçları merakla beklenen yerler arasında Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeler geliyor. Geçtiğimiz seçimlerde ağırlıkla DEM Parti adaylarının kazandığı Diyarbakır, Mardin ve Van gibi illerdeki seçmenin tercihi ne olacak? Neredeyse sekiz yıldır kayyumlar tarafından yönetilen Kürt bölgesinde sandığa güven kaldı mı? Podcast WDR Cosmo Türkçe, Kürt illerindeki seçim atmosferini gazeteci Ruşen Takva ile konuştu. Mikrofonda Çelik Akpınar ve Elmas Topcu var. Von Celik Akpinar.
Karşımda oturan adama bakıyorum. Tevazu postuna bürünmüş bir kibir abidesiyle karşı karşıya olduğumu hissettiğimde “Eyvah!” dedim içimden. “Bu kez de yanıldım.” Bir insanın gerçek yüzünü görmek istiyorsanız ona bir ünvan, sıfat ve makam vermeniz şart. İçimden esefle söylenmeye başladım: “Henüz koltuğa oturmadan böyleyse oturduğunda kim bilir nasıl olur.” Kimsenin aklına, hatta desteğine bile ihtiyaç duymayan, zaten kazandığını varsayarak şimdiden herkese tepeden bakan, geçmişten getirdiği kıskançlık ve kinini açığa vurmaktan kaçınmayan, en fenası da teşkilat ve vekil dinlemeyen, yalnızca kendi aklına ve çalışma metoduna inanan birine hiçbir şey anlatamazsınız. Başarılı sonuç alınırsa bunu kendinden. başarısızlığı da teşkilattan ve vekillerden bilen insan tiplerini geçmişte de görmüştük. Bu tipler öylesine benmerkezcidirler ki sizi bile kendileri için tehdit unsuru olarak görürler. Davanız için katkı sunmak istediğinizde isminizin karşısında ikincil plana düşeceklerine inanıyorlarsa şayet, sizi türlü yöntemlerle küstürüp uzaklaştırmakta hiçbir sakınca görmezler. Bunun en basit yolu da şu propagandadan geçiyor: “Onu seçim bölgemde istemiyorum. Çünkü onun varlığı bana seçim kaybettirir.” Çok sevilen ve sözü dinlenilir biri olmanız onu rahatsız eder çünkü. Reis'in “İçimize sinmeyen durumlar var” derken kastettiği bütünün içinde eminim ki bu tiplere dair kendisine ulaşan bilgiler de vardır. Allah sonumuzu hayreylesin. xxxxx Adıyaman'ın belediye başkan adayı değerli kardeşim Ziya Polat sahayı toparlamış. Mütevazı ve birleştirici kişiliğiyle de kendini tez vakitte sevdirmiş. Teşkilatla uyum içinde sürdürdüğü faaliyetlerin karşılığını bulduğu aşikâr. Genç il başkanımız Emrah Erkan Bulucu kardeşimin herkesi sevgiyle kucaklayan kişiliğine ve kibirden azade o birleştirici temsil gücüne hayran kaldım. Merkez ilçe başkanımız değerli kardeşim Ziya Başaran da arı gibi maşallah. Kadın ve gençlik kolları başkanlarımız da öyle. Vekillerimizden Doç. Dr. İshak Şan ile Av. Mustafa Alkayış kardeşlerimi sahada aktif gördüm. Neredeyse her yerdeler. Kâhta ve Besni ilçe başkanlarımızı da yeri gelmişken takdir etmek isterim. Onca olumsuzluğa rağmen teşkilatı zinde tutmayı başardıkları için. Zira bölünmüşlük ve savrulmuştuk ciddi bir sorun. Küskünlükler ve dargınlıklar da cabası. Çetin bir imtihandan geçiyoruz her birimiz. İçimize sinmeyen durumlar umarım 31 Mart sonrası yeni bir yol haritası ve yeni bir anlayışla ortadan kaldırılır. xxxxx Reis'in hatırı ve davamız için yollarda olmayı sürdürüyoruz. Demokrasi ve Birlik Derneği'mizin Adıyaman/Kâhta şubesince düzenlenen görkemli iftar etkinliğine katılmak için 15 Mart'ta geldiğim Adıyaman'dan Gaziantep üzerinden İzmir'e, oradan da doğruca Milas'a dönüyorum. Bu yazıyı dün sabah İzmir'e uçarken uçakta yazıyorum. Pazar günü Gaziantep'teydim. GAZİANTEP: AK BELEDİYECİLİĞİN MARKA ŞEHRİ
Avustralya'nın kiralık ev piyasasının son 17 yılın en kötü seviyesinde olduğu belirtiliyor. Kiraların artışı maaş artışı oranlarını katlıyor.
Gerçekliği nasıl bilebiliriz? Neredeyse 50 yıl önce tüm duyu organlarımızın aslında beyne iletilen sinyaller ile çalıştığını öğrenmiştik. Bu aslında bir simülasyonda olduğumuz anlamına mı geliyor? Peki simülasyon teorisi nedir, ne farkı var? Matrix gerçek olabilir mi? Aslında herkes kendine özel bir simülasyonda mı yaşıyor? Neyin gerçek olduğunu nasıl anlayabiliriz? Tüm bunlar kanıtlanabilir şeyler mi? Eğer bir simülasyondaysak bundan nasıl çıkacağız? Prof. Dr. Sinan Canan ile Büyük Sorular'da hocamız hem biyolojik hem de felsefi açıdan cevaplıyor.
Nilüfer, 39 yaşında. İki çocuk annesi. Bilgisayar eğitmeni. Neredeyse yirmi yıl aradan sonra tekrar üniversiteye başlayıp Sosyoloji bölümünde okuyor. Nilüfer kadınların sıkıştırıldıkları toplumsal cinsiyet rolleri üzerine konuşurken “bizlere sürekli bir kullanma kılavuzu varmış gibi, kuralları, çerçevesi belli olan bir şey dayatılıyor, yapmamız gerekenler liste halinde bellidir” diyor ve dayatılan bu kullanma kılavuzunun kadınları her alanda belli bir standarda sıkıştırdığını söylüyor. Unutmayın hikayeler bizi birbirimize bağlar. Gelin Nilüfer'in hikayesini birlikte dinleyelim.
Men-E-Men Stüdyo tarafından hazırlanan yüz kırk sekizinci bölüm sizlerle. 2023'ün sonu yaklaşırken yıl değerlendirmelerine yavaş yavaş başlıyoruz. Bazı şeyleri gelenekselleştirdik galiba. Neredeyse her yıl bahsettik, bu yıl da geleneği bozmadık. Yılın sözcüğünden konuştuk. Ardından, bu yıl çok dinlediğimiz albümlerden tavsiyeler verdik. Epey güzel bir liste oluştu. Bir nevi “yıl değerlendirmelerine giriş”, ya da genişletilmiş “Bi de buna bak” gibi düşünebiliriz herhalde. Bu albümlerin link'lerini aşağıda bulabilirsiniz. Sonrasında da, futbola televizyonun nasıl etki ettiğinden, futbolla ilgili şovların, dizilerin ve filmlerin futbola olan bakışa nasıl katkı sağladığından bahsettik. Futbol kulüplerinin marka olarak nasıl yönetildiklerini, büyük marka olmak için nasıl büyük yatırımlar yaptıklarını değerlendirdik. Bi de Buna Bak Kylie Minogue - Tension https://open.spotify.com/intl-tr/album/4VNaEhdswqNiEMAcfSav9g?si=JdzdVr65R6uqrJdDGEU2Fg Depeche Mode - Memento Mori https://open.spotify.com/intl-tr/album/3QWc9HhBWgk9dIEwOkJx4q?si=5izeCIMoT8a-uwi16nWsLg Blur - The Ballad of Darren https://open.spotify.com/intl-tr/album/6wIkkwi1ZFrtXD9z5hON25?si=OXycgMXfTweELUIiCTLoLg Romy - Mid Air https://open.spotify.com/intl-tr/album/7vQRJ5q9b0c4gKrsh9yIhE?si=xBS34580QUGrBrTyTVrDsA Sofia Kourtesis - Madres https://open.spotify.com/intl-tr/album/6zt8N56kz8b58cnHnBhx9f?si=IM8unoAaSyqUJ_xl4GtmQw Skrillex - Quest for Fire https://open.spotify.com/intl-tr/album/7tWP3OG5dWphctKg4NMACt?si=aDB8CkODRpa5nN_DMDaq3w Kaytraminé https://open.spotify.com/intl-tr/artist/5oifjQw72WO7Jut07fVWMy?si=eC6r3WGlRqOVMSXJWwTquQ boygenius - the record https://open.spotify.com/intl-tr/album/0e9GjrztzBw8oMC6n2CDeI?si=qwcGl25DQxWACjQxMk7rBA Wednesday - Rat Saw God https://open.spotify.com/intl-tr/album/1oTR3aC0jYmwUlr9duBi05?si=ealgQ8m5RR-p7IU3VK06QA The National -First Two Pages of Frankenstein https://open.spotify.com/intl-tr/album/5Mc6uebYtKnRc5I7bjlNB6?si=QJVwB3AJQAOgQzDMqm1zjw Sufjan Stevens - Javelin https://open.spotify.com/intl-tr/album/2KqSL3vLfyVO7rrZJL9tUs?si=yqSFqVtKScWUMu9-Fli0_Q SZA - SOS https://open.spotify.com/intl-tr/album/07w0rG5TETcyihsEIZR3qG?si=NvINWkhoS4mn61SauQzzpA Lana Del Rey - Did you know that there's a tunnel under Ocean Blvd https://open.spotify.com/intl-tr/album/5HOHne1wzItQlIYmLXLYfZ?si=w-_sft-QTda_WVOtrxW4aA Doja Cat - Scarlet https://open.spotify.com/intl-tr/album/6DmPNcfpkXBVRJsEIJY9tl?si=EpqCrTg6RUWmPhCY50YnTQ Olivia Rodrigo -GUTS https://open.spotify.com/intl-tr/album/1xJHno7SmdVtZAtXbdbDZp?si=3ZRMvZQsQciXrZZyffuhOw Bad Bunny -Nadie Sabe Lo Que Va a Pasar Mañana https://open.spotify.com/intl-tr/album/4FftCsAcXXD1nFO9RFUNFO?si=x95mpKJ3Q1SdOoAC45F7OQ Holly Humberstone - Paint My Bedroom Black https://open.spotify.com/intl-tr/album/0o9lEiGZLsVcfTwl6z77oB?si=s1FHan_LRAmhBgQlnSPtSg
TARIK TOROS'LA MANŞET • “Silah arkadaşım” kardeşliği.. • Mahalle, “şaşırma eşiği”ni henüz geçemedi, iki örnek • Her yandan ‘bittik' feryadı yükselirken.. • Vatandaş: Neredeyse pişman olacağım! • Filenin Sultanları'na helal..
#chp #sondakika #hulkicevizoğluSıcak gündem, gündemin çarpıcı haberleri, biraz matrak biraz gırgır. Bayram değil seyran değil, Erdoğan'ın basketbol oynayan videosu neden servis edildi? Bakın Hollanda'da yaşayan bir gurbetçin arabası, arkasına şunu yazmış. “Biz dinimizi mekkeli bir yetimden, siyaseti Rizeli bir yiğitten öğrendik.
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
İstanbul halkının bayramda şehri terketmesi üzerine konuşuyoruz. Trafikteki azalma, restoran ve kafelerin boşluğu üzerine ne kadar rahatladığımızı tartışıyoruz. 9 günlük tatilin bize hissettirdiklerini inceliyoruz. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro Müzik Emin: [0:20] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ufak bir aradan sonra tekrar geri geldim. Nasılsın Cihat? Cihat: [0:29] İyiyim Emin. Teşekkür ederim. Sen nasılsın? Sesin kötüydü geçen haftalarda, şimdi daha iyi gibi geliyor. Emin: [0:35] Evet daha iyiyim. Yani iyileştim tam anlamıyla. Bensiz nasıldı? Cihat: [0:41] Güzeldi. O hafta tam üniversite sınavı olduğu için onları konuşmak bayağı keyifliydi Feyza'yla. Tekrar teşekkür ediyoruz katıldığı için programa. Onu da tekrar konuk alırız. Onur ve Feyza böyle şey konuklarımız olur gibi hissediyorum... Düzenli konuklar. Emin: [0:55] Evet. Almak istediğimiz başka konuklarımız da var bu arada. Sadece bazı teknik sebeplerden ötürü alamıyoruz. Editörümüz Emine ablam, YouTube videolarımızın diğer ekran yüzlerinden Berkin... Cihat: [1:06] Evet, Emine ablayı yine aldık da... Berkin'i hiç almadık. Emin: [1:08] Evet. Emine ablamı daha iyi bir mikrofon ekipmanıyla bir daha almak istiyoruz. Berkin de yine aynı şekilde mikrofon bekliyor. Biraz ses kalitesine önem verdiğimiz için onların o şekilde katılmasının bekliyoruz şu anda. Cihat: [1:21] Hadi bakalım. Önümüzdeki bölümlerde onları da görmek istiyoruz aramızda. Emin: [1:24] Aynen öyle. Bu bölümümüzün konusu İstanbul'un aslında ne kadar yaşanabilir bir şehir olduğu. İki gün sonra Kurban Bayramı var. Ama siz bunu dinlediğinizde Kurban Bayramı'nın üçüncü günü olmuş olacak. Neredeyse İstanbul'un yüzde ellisi gitmiştir diyebilir miyiz Cihat? Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
Pazartesi günü Almanya genelinde toplu taşıma felce uğrayacak. Neredeyse ülke genelinde tren, metro çalışmayacak, uçak kalkmayacak. Verdi ve EVG sendikası toplu iş görüşmelerinde baskıyı artırmak için uyarı grevi kararı aldı. Grevden kimler, nasıl etkilenecek? Tren veya uçak bileti olan vatandaşlar ne yapacak? Örneğin çocuklar okula gitmek zorunda mı? Podcast WDR Cosmo Türkçe bütün önemli bilgileri topladı. Von Aydin Isik.
Almanya'da, özellikle de büyük kentlerinde ev arayanlar benzer bir tabloyla karşılaşıyor; Neredeyse aylık yükselen kiralar, az sayıda ilan ve bir daire için sıraya giren onlarca aday. Konut krizini aşmak için önüne yılda 400 bin konut hedefini koyan üçlü koalisyon bunun epey uzağındayken 2022‘de gelen sığınmacılarla birlikte ülke nüfusu 84 milyonu aşmış durumda. Podcast Cosmo Türkçe giderek büyüyen barınma krizi, sebepleri ve olası çözümlerini ele aldı. Von Gökce Göksu.
Bu video 24/01/2016 tarihinde yayınlanan “ŞEFKAT YÂ HÛ!..” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... *Şefkat Peygamberi Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) âlemlere rahmet olduğu, Kur'ân-ı Kerim'in değişik âyetlerinde ifade edilmektedir: Enbiyâ sûresindeki وَمَآ اَرْسَلْنَاكَ اِلاَّ رَحْمَةً لِلْعَالَمِينَ “Başka değil, Biz seni bütün âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.” âyet-i kerimesi bu hakikati açıkça seslendirir. *Mahbûb-u Âlem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz, insanları ebedî hüsrandan kurtarma davasına o kadar gönülden bağlanmıştı ki, Kur'ân-ı Kerim, O'nun bu konudaki ızdıraplarını, “Neredeyse sen, onlar bu söze (Kur'an'a) inanmıyorlar diye üzüntünden kendini helâk edeceksin!” (Kehf, 18/6) ifadesiyle dile getirmektedir. Benzer ayet-i kerimelerde de, Cenâb-ı Allah, Rasûl-ü Ekrem'ine “Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse üzüntüden kendini yiyip tüketeceksin!” (Şuara, 26/3), “Kur'ân'ı sana, meşakkat çekip, bedbaht olasın diye indirmedik.” (Tâ Hâ, 20/2) şeklinde hitap etmektedir. *Aslında, bu ilahî hitaplar da Allah Rasûlü'nün, ister ümmet-i davetin isterse de ümmet-i icabetin genel tavır ve durumları karşısındaki duyarlılığını, insanlığın kurtuluşu hakkındaki hassasiyetini, O'ndaki ölesiye yaşatma arzusunu ve kurtarma cehdini nazara vermektedir. Bu itibarla, mezkûr ayet-i kerimeleri Peygamber Efendimiz'in heyecanlarını ta'dil eden ve onu îkaz için inen birer ilahî kelam şeklinde anlamak eksik, hatta yanlış olur. Evet, beyanlarda ta'dil ve tembih söz konusu olduğu kadar, ciddi bir tebcil, takdir ve iltifat da vardır.
Bir kamuoyu araştırmasına katılan insanların yüzde 90'ı Almanya'da ırkçılık olduğunu söylüyor. Neredeyse her dört katılımcıdan biri ise bu ırkçılığa bizzat maruz kalmış. Bu bilgiler federal hükümetin Göç, Uyum ve Irkçılıkla Mücadele Sorumlusu Reem Alabali-Radovan'ın "Almanya'da ırkçılık" temalı raporundan. Almanya'da ırkçılığın boyutları nedir? Ve ırkçılıkla nasıl mücadele edilmeli? Von Gökce Göksu.
Neredeyse güneş doğdu gibi sevgili dinleyenlerimiz! Ama gece henüz bitmedi! Dışarısı hala iblisler, cadılar ve tabutlarına dönmeden sizden son bir ısırık almak isteyen vampirlerle dolu! O yüzden sakın gaza gelip kendinizi dışarı atmayın burada güvendeyiz! Üstelik sizler için birbirinden korkunç ve sürpriz sonlu 3 hikayemiz daha var!
Men-E-Men Stüdyo tarafından hazırlanan doksan dokuzuncu bölüm sizlerle. Hemen başta söz edelim. Yeni bir iletişim kanalımız var. 2.5 yılın ardından bu podcast'in de bir Instagram hesabı olsun artık dedik ve hesabı törenlerle açtık. Takip edenlere çok teşekkür ediyoruz. Hesabımızın ismi menemenstudyo Oradan da iletişimimiz başladığı için birkaç tane geri bildirimle açtık bu bölümü. Sorular ve yorumlar bölüme renk kattı. Bu bölümde doğayla, hayvanlarla ilgili biraz konuştuk. Yazı gerimizde bıraktık ama geçen yazın bir çok konusu, olayı ve haberi arasında bizi en çok gülümseten haberlerinden birine geri dönüş yaptık. Bu arada, aynı şekilde yine sinirlerimizi zıplatan bir diğer haber de hayvan haberiydi. Onu da değerlendirdik. Geçen bölümde biraz bahsi geçen “Elvis” filminin de içinde olduğu bir listeyi geri saydık. Bu liste en çok seyredilen müzik filmleri listesi. Tamamı da biyografilerden oluşuyor. 2021'de çok konuşuyorduk kripto paralardan, NFT'lerden. 57. bölümümüzde El Salvador'u anlatmıştık. Bundan bir yıl önce bir karar almışlardı. 20 yıldır resmi para birimi olan Amerikan Doları'na ek olarak bitcoin'u da resmi para birimi olarak kabul ettiler. Bunu yapan ilk bağımsız ülke oldular. Peki sonra neler oldu, neler gelişti? Tam bir yılın ardından konuyla ilgili bir güncelleme yaptık. Belki seneye yeni gelişmeleri yine anlatırız. Bu bölümde herkesi ağlatan Taylor Hawkins Anma Konseri için “Bi de Buna Bak” dedik. Neredeyse altı saatten fazla bir süre boyunca, Foo Fighters'ın vefat eden davulcusu Taylor Hawkins'in arkadaşlarından oluşan geniş bir kadro dokunaklı bir konser verdi. Bu konserin link'ini aşağıda bulabilirsiniz. İstek parçamızın sözleri çok hüzün dolu ama bu parça belki de 90'ların en tatlı pop şarkılarından biri oldu. Şarkılarının çok popüler olmasından biraz tedirginlik yaşayan İsveçli bir rock grubundan... Bi De Buna Bak https://www.cbs.com/shows/video/JE9XtcuFvGHWqaLu4WJlAwGSVwQ2EHMN/ https://www.youtube.com/watch?v=P2KnD7sfpoA&t=3s --- Send in a voice message: https://anchor.fm/burcin-acer/message
Son haftalarda Suriye'deki gelişmeler dikkat çekici boyuta ulaştı. Neredeyse bütün oyuncular kendini gösterir türden bir çaba içerisindeler. Bakalım bu gelişmelerin yarattığı gerilimin yararlı ve zararlı etkileri kimleri ne şekilde etkileyecek?
Bu video 18/12/2016 tarihinde yayınlanan " ŞERBET" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Hal dilinin tesirini ve adanmışlığın değerini bilemeyen müfsitler Hizmet gönüllülerine lütfedilen muvaffakiyetleri maddî imkânlarla elde edebileceklerini sanıyorlar. Her şeyi O'ndan bilme, O'ndan görme… Gittik, dünyanın 170 küsur ülkesinde “insanlık kardeşliği”ni.. şöyle-böyle “inanma kardeşliği”ni.. (“Şöyle-böyle” derken, arka planındaki mülahazaları siz değerlendirin..) şöyle-böyle “inanma kardeşliği”ni.. Allah'ın (celle celâluhu) öne sürdüğü “fasl-ı müşterekler kardeşliği”ni.. isterseniz Frenkçe ifadesiyle, “evrensel insanî değerler kardeşliği”ni.. diyaloga kapıların açıldığı nokta (“rampa” veya “blokaj” ya da “rıhtım” diyebilirsiniz) olan “evrensel insanî değerler kardeşliği”ni tesis etmek için. Bunları da esasen hal ve temsil ile yapma azmiyle gittik. Çünkü söz ile niceleri destan kesmiş, destanlar yazmış fakat hiç tesirli olamamışlardır. İnanın, bugün sizin o muktedir gibi gördüğünüz, her şeyi iktidar ile ifade eden insanlar -hallerine, tavırlarına, cehdlerine, gayretlerine baktığınızda- on tane insana Müslümanlığı, Kur'an'ı sevdirememişlerdir. Yemin, selef-i sâlihînden bazılarına göre, mübah olduğu yerde bile mahzurludur; onlar yemin etmeyi mahzurlu gördüklerinden dolayı yemin etmeyeceğim; fakat yemin edilecek bir konu: On tane insana İslamiyet'i sevdirememişlerdir.. Allah'ın Habîbullah'ı olan Hazreti Rasûl-i zîşan'ı sevdirememişlerdir.. Râşid halifeler efendilerimizi sevdirememişlerdir.. özüyle, esasıyla, hedefiyle, dünyaya bakışıyla, ukbâ rasatıyla “İslamiyet”i sevdirememişlerdir.. dünyayı bir koridor olarak gördürememişlerdir; bir mezraa olarak gördürememişlerdir; esmâ-i İlahiyenin bir tecelligâhı olduğunu gördürememişlerdir… On tane insana… Geniş imkânlarını, ellerindeki iktidarı ve o güçlü lafazanlıklarını bu istikamette değerlendirememiş ve anlatamamışlardır. Ama siz gitmişsiniz, Allah'ın izni ve inayetiyle, hem de muzırların, müfsitlerin bütün ifsat gayretlerine, cehdlerine rağmen. Neredeyse 200 ülkeye yaklaşacak şekilde, dünyanın dört bir yanında sizi sevdiler, saydılar, bağırlarına bastılar. Aleyhinizde ifsat akımları oldu, dalalet akımları oldu, fitne akımları oldu, “Kapatın!” güft ü gûsu oldu, dedikodusu oldu; fakat çok yerde insanlar yerlerinde durdular. Onların belki yüzde bir tesir ettikleri yer oldu; yüzde doksan dokuz ise olduğu yerde durdu. Yüzde doksan dokuz olduğu yerde durdu. Olduysa (onların dediğine göre) yüzde bir ancak oldu; ancak o kadar, bütün güçlerini kullanmalarına rağmen. Antrparantez: Keşke ifsat adına kullandıkları o güçlerini/imkânlarını seferber ederek “Biz de o kadar yapalım!” deselerdi. 1400-2000 okul da onlar yapsalardı. 30-40 milyon insanın gönüllerine de onlar öyle girselerdi. Diyalog adına yapılması gerekli olan bir o kadar şey de onlar yapsalardı… Bu, geleceğin kardeşliği adına çok önemli bir şey olurdu. Zannediyorum, siz de alkışlardınız onu. Benimle bu recâda müttefik misiniz? Evet, alkışlardınız, “Allah ebeden razı olsun; 1400'ü 2800 yaptınız!” derdiniz. Yıkmaya ne gerek var?! Zemin o kadar geniş ki, her yer -coğrafî durumu itibariyle- müsait. O “ışık evler”ini, o “ışık yuvalarını” gidin dünyanın değişik yerlerinde yapın!.. Birisi iğneleyici bir mektup yazmıştı bana: “Dünyada hiçbir yer koymamış, her yere girmişsiniz; başkalarına açılma imkanı bırakmamışsınız!..” Yahu dünyada bir sürü boş yer var, Allah aşkına; kullanın himmetlerinizi, imkanlarınızı!..
Neredeyse iki buçuk yıl süren pandemiden sonra tüm pandemi tedbirleri teker teker terk ediliyor. Pandemiden bunalan halk, bu gelişmelerden çok mutlu. Kimileri ise pandeminin daha bitmediği, bazı ülkelerde omikrona bağlı hastane ve yoğun bakım yükünün azalmadığı, yeniden pandemi tedbirleri alma eğiliminde… Seslendiren: İrem Öznur Kılıç
Turkish Stories for Learner Turkish MEDYANIN GÜCÜ DÜNYAYI SARSAN TÜRK MUCİT Hüseyin Cahit Fırat, buluşu Ankaferd için birçok ülkenin teklif ettiği milyar dolarları elinin tersiyle itti. Kanı saniyeler içinde durduran, bu özelliğiyle yüzyılın buluşu olarak nitelendirilen Ankaferd, Türk malı damgasıyla piyasaya çıktı. İstanbul'da yaşayan 1952 Malatya doğumlu Fırat'ın şifalı bitkilere karşı özel bir merakı var. Ankaferd, Fırat'ın bu ilgisi ve kan kaybından ölümlere çare bulma düşüncesiyle ortaya çıkmış. Her türlü dış kanamayı durduran Ankaferd, 30 yıla yaklaşan bir çalışmanın sonucu. Ankaferd, henüz ruhsat aşamasındayken Fırat'a pek çok yabancı kuruluş, inanılmaz teklifler sunmuş. Bu teklifler arasında her türlü isteklerinin karşılanması, sınırsız para ve binlerce metrekarelik çalışma alanları var. Hüseyin Cahit Bey ise bu tekliflerin hiçbirini kabul etmemiş. İlk Türk patentli ilaç olarak tarihe geçen Ankaferd'in tıpta devrim yapması bekleniyor. İNSAN GİBİ GÖRÜNÜYOR; AMA ... 5 yaşındaki bu kız çocuğunu görenler donup kalıyor. Japon bilim adamları, insana en yakın robotu geliştirdi. 5 yaşındaki bir kız çocuğu görünümünde tasarlanan robot, ancak çok dikkatli bakıldığında kendisini ele veriyor. Donuk yüz ifadesiyle bilim-kurgu filmlerinden fırlamış gibi görünen robot, Japonların yeni nesil insansı robotlarının ilk temsilcisi... Esnek silikon deriye sahip robot, hareketleri ve çevreyle etkileşiminde insana benzemesi için çok sayıda alıcı ve motorla çalışıyor. Hareket eden, söylenenleri anlayan, konuşabilen ve insan gibi gözlerini kırpabilen bu robot, bugüne kadar üretilen robotlar arasında gerçeğe en yakın olanı. Bakıma muhtaç yaşlılara kolaylık sağlamak amacıyla üretilen robotun insanların işini kolaylaştıracağı belirtiliyor. EVE DÖNÜŞ YOLUNU ŞAŞIRIP BREZILYA'YA ULAŞAN PENGUENLER PATAGONYA YOLUNDA Atlas Okyanusu'nun güneyinde yollarını kaybedip Brezilya sahillerine çıkan yüzlerce penguenin eve dönüş yolculuğu başladı. Brezilya hükümeti yüzlerce pengueni hem havadan hem de denizden ana vatanları Patagonya'ya taşıyor. Penguenler, her yıl Patagonya'nın soğuk sularından kuzeye doğru yiyecek avına çıkıyorlar. Ama yolunu şaşıran penguenlerin bazılarının yolculuğu hiç de alışık olmadıkları bir yerde, Brezilya sahillerinde son buluyor. Haziran ayından beri bine yakın penguen Rio sahillerine çıktı. Penguenlerin sayısındaki artış kadar kat ettikleri mesafe şaşırtıcıydı. Penguenler, üç bin kilometre yüzmüştü. Ne yazık ki hepsi şanslı değildi. Neredeyse yarısı yolculuk sırasında hayatını kaybetti. Hayatta kalanlar ise hayvan bakım merkezlerinde tedavi edildi. Penguenler eve dönüyor bugünlerde. Bir kısmı kargo uçağıyla bir kısmı da gemiyle Patagonya'ya taşınıyor. Hâlâ yolculuğa çıkabilecek kadar sağlıklı olamayanlar ise bir sonraki seferi bekleyecek. Uzmanlar penguenlerin bu davranışlarına sebep olarak yiyecek bulma isteğini gösteriyor. Bunda iklim değişikliğinin ya da deniz kirliliğinin etkisinin olup olmadığı ise bilinmiyor.
Men-E-Men Stüdyo tarafından hazırlanan doksan birinci bölüm sizlerle. Refik Anadol'un NFT eseri Living Architecture: Casa Batlló'yu, yıllar sonra eski ekibi ile geri dönecek olan “Married With Children” dizisini ve kazananı baştan belli Eurovision Şarkı Yarışması'nı konuştuk. Ardından Vanity Fair'in son kapağını Annie Leibovitz'in çektiği güzel fotoğraflarla ayırdığı Star Wars'ı masaya yatırdık. Neredeyse 50 yıldır devam eden Star Wars öyküleri, eski hayranları ve yeni izleyicileriyle buluşmaya devam ediyorlar. Eğlence dünyasının en büyük ürünlerinden birini sinemadan farklı formatta, artık dizilerle takip ediyoruz. Bu konunun sonrasında, Amerika'dan bir gelişmeyi değerlendirdik. Şarkı sözlerinin suç unsuru olup olmayacağını, eserlerinden dolayı suçlu olduğu iddia edilen sanatçıların akıbetini konuştuk. “Bi De Buna Bak bölümünün adını değiştirsek mi acaba?” tereddütünün hemen ardından önerimiz geldi. U2'nun solisti Bono'nun Kasım ayında çıkacak anı kitabının tanıtım videosu için “Bi De Buna Bak” dedik. Link'ini aşağıda bulabilirsiniz. Bu haftanın istek parçası 90'ların en tatlı şarkılarından biri... İsminde 2000 geçen bu parçayı ilk dinlediğimizde, 2000 yılı bize uzak gözüküyordu. Şimdi geriye bakıyoruz, 2000 yılı o kadar arkada kaldı ki, göremiyoruz.
İlginç bir çalışma sergileniyor farkında mısınız? Yapılan KDV indirimleri, Tokat'ta çiftçilere et alım sözü vs. hep Erdoğan üzerinden anlatılıyor. Neredeyse kamuoyuna "Bugüne kadar bazı hatalar yapıldı ama bunu O yapmadı, biz yaptık" diyecek partililer... Jenerik müziği: Rahman Altın
“Ön Libero” programının 57. bölümünde siyasetbilimci Burak Bilgehan Özpek, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın “Neredeyse her milli bayramımızda Türkiye'nin dindar insanları adeta bir sınava çekiliyor” çıkışını değerlendirdi. Özpek'e göre, Babacan gibi merkezde siyaset yapan liderler, sosyolojik gerilimleri es geçerek halkın gerçek gündemine odaklanmalı.
Ege Üniversitesi'nden siyasetbilimci Prof. Dr. Gülgün Erdoğan Tosun ve Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Vahap Coşkun, DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın 5 Eylül Pazar günü partisinin İstanbul – Avcılar ilçe binası açılışında sarfettiği “Neredeyse her milli bayramımızda Türkiye'nin dindar insanları adeta bir sınava çekiliyor” ifadelerinden yola çıkarak DEVA ve Gelecek partilerinin performanslarını, seçmendeki beklentileri karşılayıp karşılayamadıklarını ve seçim sistemindeki olası değişikliklerden nasıl etkilenebileceklerini değerlendirdi.