POPULARITY
“Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.” (Yunus 62)“Onlar iman etmiş ve Allah'a karşı gelmekten sakınmış olanlardır.” 63“Korku ancak gelecekle ilgili olur, yani ileride korkutan bir şeyin meydana gelmesinden dolayı korkulur. Hüzün ise ancak geçmişte olan birşeyle ilgili olur. Bu, ya geçmişte insanın hoşuna gitmeyen birşeyin meydana gelmiş olmasından ötürü, yahut da arzu edip sevdiği bir şeyi elde edememiş olmasından dolayı olur.Bazı muhakkikler şöyle demişlerdir: "Veliler için, korku ve hüznün olmamasının söylenmesi, ya onlar bu dünyada iken olur, yahut ahirette iken olur. Birincisi, şu sebeplerden ötürü olamaz;Bu, dünyada olmaz. Çünkü burası, korku ve keder yurdudur. Hele mü'min, Hz. Peygamber (s.a.s)'in şuhadislerinde de buyurduğu gibi, bundan hiç kurtulamaz: "Dünya, mü'minin (adetâ) hapishanesi, kâfirin de cennetidir"“İman etmek" kelimesi nazarî kuvvetin {tefekkür kuvvetinin) mükemmelliğine, "takvaya ermek" tabiri de amelî kuvvetin mükemmelliğine işarettir. Burada bir başka husus da, imanın, itikad ve amelin toplamına hamledilmesidir. Sonra biz "velî"yi, bütün bu hususlarda ittikâ sahibi olarak tavsif ederiz. Takva, ilim hududunda olur ve o hududu aşar. Çünkü Allah'ın celâli, beşer aklının ihata edip kavrayamayacağı derecede yücedir. Binâenaleyh sıddîk, Allah Teâlâ'yı, celâl sıfatlarından bir sıfatla tavsif ettiğinde, Allah'ın kemâl ve celâlinin, kendisinin bildiğine münhasır olmasından tenzih eder. Yine o, Allah'a ibadet ettiğinde Allah'ı,böylesi bir hizmet ve ibadete layık olmaktan tenzih eder. (Yani O'nun pek çok mükemmel tarzda yapılacak ibadetlere müstehak olduğunu düşünür.) Böylece o kimsenin devamlı olarak havf ve takva makamındaolmuş olduğu sâbıt olur.Hz. Ömer (r.a), Hz. Peygamber (s.a.s)'in: "Onlar, aralarında bir akrabalık ve alıp-verecekleri bir malolmadığı halde, birbirlerini Allah için seven kimselerdir. Allah'a yemin olsun ki onlann yüzleri nurdur ve insanlar korkup hüzünlendikleri zaman, onlar korkup hüzünlenmezler" dediğini ve bu ayeti okuduğunu rivayet etmiştir.Yine, Hz. Peygamber (s.a.s)'in: "Onlar öyle insanlardır ki, onları görenler Allah'ı hatırlarlar" buyurduğu rivayet edilmiştir. Bunun sebebi şudur: Onlarda görülen, huşu ve huzû alâmetlerinden ötürü, bir de Hak Teâlâ onlar hakkında, "Secde izinden nişanları yüzlerindedir" (Fetih, 29) buyurduğu için, onların bütün bakıp müşahede edişleri, ahireti hatırlamaya yöneliktir.Herşeyin "velî"si, ona yakın olan demektir. Allah'a mekân ve cihet bakımından yakın olmak imkânsızdır. O halde ona yaklaşmak, ancak insanın kalbi, Hak Teâlâ'yı bilmenin nuruna garkolduğunda olur. Bu kimse, baktığında, Allah'ın kudretinin delillerini görür; dinlediğinde Allah'ın ayetlerini dinler; konuştuğunda, Allah'ı sena eder; hareket ettiğinde, Allah'a kulluk ve hizmet için hareket eder, çalışıp çabaladığında, Allah'a taat için çalışıp çabalar. İşte bu şekilde de, Allah'a son derece yaklaşmış olur. İşte bu şahıs, Allah'ın velîsidir.İnsan böyle olduğunda, Allah da onun dostu ve velîsi olur. Nitekim Hak Teâlâ, "Allah imân edenlerin velîsi (yardımcısı)dır. Onları karanlıklardan nura çıkarır" (Bakara 257)Bu müjdeden maksad, sâlih rüyadır. Hz. Peygamber (s.a.s)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Büşrâ (müjde), müslümanın kendisinin gördüğü veya senin, onun için gördüğün salih (güzel) rüyadır," Yine Hz. Peygamber (s.a.s) “Peygamberlik gitti (bitti), geriye mübeşşirât (müjdeci rüyalar) kaldı.”Bil ki ayetteki, "büşrâ" tabirini "sâdık rüya" manasına aldığımızda, ayetin zahiri bu halin ancak veliler için söz konusu olmasını gerektirir. Akı! da buna delalet eder. Çünkü Allah'ın velisi, kalbi ve ruhu zikrullaha gömülmüş kimsedir. Binâenaleyh kim böyle olur ise, uyurken de ruhunda sadece marifetullah bulunur.Marifetullah'ın ve Allah'ın celâlinin nurunun da, ancak hakkı ve doğruluğu göstereceği malumdur. Ama fikri, bu bulanık ve karanlık âlemin hallerine dağılmış kimse, uyuduğu zaman da böyle dağınık kalır.
SESLİ DERGİ
Ben Peygamber (s.a.v.)'e “Bana bir tavsiyede bulununuz” diye rica edince. Peygamber (s.a.v.) bana ilk önce takvayı tavsiye etti ve “Takva bütün işlerin temeli ve köküdür” buyurdu. Ben, “Biraz daha tavsiyede bulununuz” dedim. “Kur'an-ı Kerim'i okumaya ve Allâh'ı zikretmeye devam et. Zira bunlar dünyada nur göklerde (ahirette) bir azıktırlar.” Ben daha fazla tavsiye etmesini isteyince buyurdular ki, “Fazla gülmekten sakın. Çünkü ondan dolayı kalp ölür ve yüzün nuru gider (yani insanın iç ve dışının her ikisine de zarar verir).” Ben daha fazla tavsiye istedim. Buyurdular ki, “Cihada ihtimam et. Çünkü ümmetimin ruhbanlığı budur. (Ruhban, önceki ümmetlerde dünyadan tamamen ilgisini kesip, yalnız Allâhü Teâlâ'ya ibadet eden kişiye denir)” Ben daha fazla tavsiye istedim. Buyurdular ki, “Fakir ve yoksullarla içli dışlı ol, onları dost edin, onlarla berâber otur.” Ben daha fazla tavsiye istedim. Buyurdular ki, “Devamlı senden aşağıdakilere bak (Ta ki şükür etmeye alışasın). Kendinden yukarıdakilere bakma. Yoksa Allâh korusun Allâhü Tealâ'nın sana vermiş olduğu nimetleri küçük görmeye başlarsın.” Ben daha fazla tavsiye isteyince, buyurdular ki, “Kendi ayıpların seni, başkalarını ayıplamaktan alıkoysun. Ve onların hatalarını araştırmaya çalışma, çünkü sen de hatalara müptelâsın. Kendinde olan hatadan habersiz kalarak onu başkalarında araman ve işlediğin kusurların aynısını onlarda yakalamaya çalışman sana kusur olarak yeter.” Sonra Peygamber (s.a.v.) elini şefkatle göğsüme vurarak şöyle buyurdu: “Ebû Zer! Tedbir gibi akılılık yoktur. (Allâh'ın) yasakladığı işlerden sakınmak gibi takva yoktur. Güzel ahlaktan daha büyük bir şeref yoktur.” (Zekeriya Kandehlevi, Fezaili Amal, S,214-215)
Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Abdullah Zeydan'a 3 yıl 9 ay hapis cezası verilmesinin ardından, belediye binası önünde başlayan nöbet eylemi ikinci gecesinde devam ediyor. Belediye binası önüne gelenler, kurdukları çadırlarda soğuk hava şartlarına rağmen bekleyişlerini sürdürdü. Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanları Zeydan ve Şedal, yaşanan sıcak gelişmeleri, son durumları ve kayyım atanma ihtimalini belediye binasından Kadir Cesur ve Ruşen Takva'ya aktardı.
Abdülkadir Geylani Sohbetleri 14 “Ey içi dışına uymayan münafık. Allah yeryüzünü senden temiz kılsın... İçinin bozukluğu yetmiyor mu? Herhalde yetmiyor. İlim adamlarını, velî kulları ve iyileri kötülemek hevesindesin. Onların manevî varlığına diş geçirmekle eline ne geçer?.. Sen ve senin yarenlerin yakında ölecek. Etlerinizi kurtlar didecek. Dilinizi parçalayacak. Sinirlerinizi tahrip edecek. Kemiklerinizin bir yanından girip öbür yanından çıkacak. Yer sizi sıkacak. Zeminine çekecek. Bir aşağı, bir yukarı çevirecek. Allah'a karşı iyi düşünceye sahip olmayana felah yoktur. Salih kullar için yersiz düşünceyi kalbinde besleyen necata eremez. Onlara karşı engin gönül taşımayan, perişan olur. Allah, bağlılığı ve çözülmeyi onlara verdi. Yâni: Velîlere... Sema onlar için yağmur yağdırır. Yer, bitkisini onlar için bitirir. Bütün halk onların manevî himayesine muhtaçtır. Onlar, birer birer dağlar gibidir. Âfetler onları yerinden oynatamaz. Musibet onlara tesir etmez. Allah'ı Tevhid ile bilirler. O'ndan razıdırlar. Bu hâlleri sarsılmaz. Hem kendilerine, hem de başkalarına, iyilik ederler. Siz edebli olmalısınız. Sizden öncekiler öyleydi. Siz de onlar gibi olunuz. Geçmiş büyüklere nisbetle siz mertlikten mahrumsunuz. Cesaretiniz yok. Erliğiniz ölmüş. Kahramanlığınız yok. Bahadırlığınız, nefsiniz emir verince geliyor. Tabiî heva ve arzunuz, size bir emir verince hemen cesaretiniz toplanıyor... Böyle olmaz. Asıl kahramanlık hakkı yerine getirmektir. Hakkı sahibine teslim etmek, büyük kahramanlıktır. Bunu yapmaya bak. Hakîm ve yüce bilgi sahiplerine kötü gözle bakmayınız. Onların sözü şifadır. Ağızlarından çıkan her kelime, bir vahy meyvesidir. Aranızda artık peygamber yoktur. Boşuna, uymak için peygamber aramayın. Peygambere gönülden bağlı bulunanlara uyarsanız, Peygamber'e (S.A.) uymuş olursunuz. Onları görünce ellerine yapışın. Onlar peygamberler gibidirler. Mütteki ve kötülüklerden çekinen bilgi sahipleri ile sohbete devam ediniz. Onların hoş sohbeti olur; ruhunuzu bereket kaplar. Bilgisinin gereğini yapmayan dünyalık âlimlerle oturmayınız. Onların konuşmasında uğursuzluk vardır. Takva ve bilgide senden ileri olanlarla yaptığın sohbet hoştur; huzur bulursun. Takvası olmayan, ayrıca bilgiden de mahrum yaşayanla oturup kalkman, sana felâket ve belâ getirir. Yazık sana, Rabbin tarafına geç. Başkalarından kesil. Peygamber (S.A.) efendimiz: - «Rabbinizle aranızda olan bağları devam ettiriniz, saadete erersiniz.» buyurur. Rabbinizle aranızda bulunan yolları ayıklayınız; huzur bulursunuz. Salih kulların kalbini kazanırsanız, rahata erersiniz. Ey evlâd! Zenginle fakiri ayırt etme. İkisini de eşit bil. Bunu yapmıyorsan sana felah yoktur. Fakirleri sabırlı gör. Onları tebrik et. Sana geldikleri zaman, yüzlerine gül. Onlarla otur. Peygamber (S.A.) efendimiz, fakirlerin hâlini şöyle anlatır: - «Sabırlı fakirler, Rahman'ın arkadaşlarıdır.» Bu âlemde kalplerinde Rahman'ın tecellisini bulurlar, öbür âlemde bizzat ererler. Onlar dünyada kalplerini dünya süsünden berî ettiler. Dünyalık şeyleri kalplerine sokmadılar. Onlar, fakirliği zenginliğe tercih eder ve kalplerini sabra alıştırmaya çalışırlar. Sonra, âhirete dönerler. Oraya bir zaman bağlı kalır, sonra onu da bir tarafa atarlar. Bilirler ki; Rablarının rızası, oraya bağlı kalmakla hasıl olmaz. Yüce Yaratanımız, şöyle buyurdu: - «Onlar, katımızda sevilmiş ve seçilmişlerdir.» (Sad/47) İşbu Âyet-i Kerime'nin tefsiri şöyle olur: - Kalpleri Biz'de. Göçleri uğrumuzda. İç âlemleri Biz'e yönelmiş, özleri bizimle dolmuştur. Dünyada ve âhirette onlar böyledir. Bu hâle eren bir cemaat için dünyanın ne değeri olur? Âhiret neye yarar?.. Dünya bir çöp kadar kıymetli olmaz; âhiret yine öyle... İşe bak. Cahil olma. Sen, bilgi ile yıkılan insana benziyorsun. Bilgi, gereği yapılmazsa insanı yıkar. Hakk'a varmak arzusu kalbinde varsa, elinde bulunan dünya malından fakirlere ver. Sadaka vermek, fakirlere ihsan etmek, Hak'la iş yapmaktır. Allah, iyi zengindir.
Bu video 05/06/2016 tarihinde yayınlanan “RAMAZAN, ORUÇ VE TAKVA” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Kur'an-ı Kerim'de, orucun farz oluşu anlatılırken, يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı ki, (nefsinizin gayrı meşrû ve aşırı arzularına karşı) Allah'ın koruması altına girip takvaya ulaşabilesiniz.” (Bakara, 2/183) buyuruluyor. Fezlekede “takva”nın nazara verilmesinden hareketle Ramazan, oruç ve takva münasebetini lütfeder misiniz? *Takva, vikaye kökünden gelir; vikaye de gayet iyi korunma ve sakınma demektir. Şer'î ıstılahta takva, “Allah'ın emirlerini tutup, yasaklarından kaçınmak suretiyle O'nun azabından korunma cehdi.” şeklinde tarif edilmiştir. *Bir de takvanın oldukça şümûllü ve umumî mânâsı vardır ki, şeriat prensiplerini kemal-i hassasiyetle görüp gözetmeden, şeriat-ı fıtriye kanunlarına riayete; Cehennem ve Cehennem'i netice veren davranışlardan kaçınmaktan, Cennet'i semere verecek hareketlere; sırrını, hafîsini, ahfâsını şirkten, şirki işmam eden şeylerden koruyup kollamaktan, düşünce ve hayat tarzında başkalarına teşebbühten sakınmaya kadar geniş bir yer işgal eder. İster iman, İslam, ihsan mevzuunda isterse de hizmet konusunda iki günü eşit olan aldanmıştır. *Kur'ân-ı Kerim, يَۤا أَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا اٰمِنُوا buyuruyor. (Nisâ, 4/136) Bu ayet-i kerimede “Ey iman edenler!” buyurulurken mazi kipi kullanılıyor. Fiillerde, teceddüt esastır. Bu açıdan burada mü'minlere yönelik olan hitap şu şekilde anlaşılır: “Ey imanını yenileyerek iman eden insanlar!” Fakat böyle olmakla birlikte, Cenâb-ı Hak bunun arkasından yine اٰمِنُوا “Yeniden bir kere daha iman edin” buyuruyor. Demek ki, insanın sürekli imanını kontrol etmesi, mârifet ve muhabbet açısından sürekli kendisiyle yüzleşmesi gerekiyor. *Aslında herkes hem de her sabah gözlerini açarken yeni bir günün idrakiyle, dinini yeniden bir kere daha duymalıdır. Bugün ruhta, kalbde, histe duyulan din dünkü olmamalı. Yarın da bugünkü olmamalı. Öbür gün de yarınki olmamalı. Her gün ama her gün daha derin olmalı. Zât-ı Ulûhiyet ve eserleri vicdanda daha engince duyulmalı. Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) “İki günü müsavi olan aldanmıştır.” beyanı bu açıdan da çok önemlidir. Buna göre ister iman, İslam, ihsan mevzuunda isterse de hizmet konusunda iki günü eşit olan aldanmıştır. Oruç, sizden öncekiler için bir vazife olarak yazıldığı gibi size de farz kılındı. *Levh; yassı, düz, üzerine yazı yazılabilecek bir cisim demektir. “Levh-i Mahfuz”; Allah tarafından üzerine maddî-mânevî, canlı-cansız her şeyin kayıt ve tesbit edildiği mânevî bir levha veya bütün bu hususlara bakan ilm-i ilâhînin bir unvanı kabul edilegelmiştir. Onun için herhangi bir tebeddül, tagayyür söz konusu olmadığından ötürü ona “Levh-i Mahfuz” denmiştir. *Ulema, Levh-i Mahfuz'un yanında, يَمْحُوا اللهُ مَايَشَاءُ وَيُثْبِتُ وَعِنْدَهُ أُمُّ الْكِتَابِ “Allah dilediğini mahv u isbat eder ve ana kitap (Ümmü'l-Kitap) O'nun nezdindedir.” (Ra'd, 13/39) âyetinin delâletiyle, bir de “Levh-i Mahv u İsbat”tan bahsederler. *Oruçtan maksad, Allah rızası, nefsin terbiyesi, irâde eğitimi ve takvadır. Oruç tutan insan Allah'ın bir emrini yerine getirdiği gibi, kötülüklerden kaçınma ve yasaklardan uzaklaşma konusunda kendine hâkim olmayı öğrenir. Bundan dolayı, geçmiş milletlerin üzerine de oruç farz olmuştu ve o, her dinin temel rükünlerinden birisiydi. Belki sadece orucu tutma keyfiyetinde bir kısım farklılıklar vardı. *Allah Teâlâ'nın orucu bize farz kıldığı gibi bizden öncekilere de farz kıldığını beyan buyurması, ilahi emirlerin temel ve gaye bakımından birliğini iş'âr etmek; ayrıca bu farzın önemini belirtmek; onun bir ceza değil insanların menfaatine bir emir olduğunu bildirmek ve yerine getirilmesi için teşvik etmek sadedindedir.
Türkiye, 31 Mart'ta düzenlenecek yerel seçimlere hazırlanıyor. İstanbul, Ankara ve İzmir'in yanı sıra sonuçları merakla beklenen yerler arasında Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgeler geliyor. Geçtiğimiz seçimlerde ağırlıkla DEM Parti adaylarının kazandığı Diyarbakır, Mardin ve Van gibi illerdeki seçmenin tercihi ne olacak? Neredeyse sekiz yıldır kayyumlar tarafından yönetilen Kürt bölgesinde sandığa güven kaldı mı? Podcast WDR Cosmo Türkçe, Kürt illerindeki seçim atmosferini gazeteci Ruşen Takva ile konuştu. Mikrofonda Çelik Akpınar ve Elmas Topcu var. Von Celik Akpinar.
Ramazan Oruç ve Takva! | M. Fethullah Gülen Hocaefendi by
Često dijelimo emocije na dobre I loše, pozitivne ili negativne. Takva podjela je samo djelomice ispravna, sve dok ne pokušavamo izbjeći ili zatomiti one emocije koje čine da se osjećamo loše. Što učiniti sa takvim "negativnim" emocijama poslušajte u ovoj epizodi. Hvala I podijelite ovu epizodu sa nekim tko vam je drag, a znate da nosi neki emocionalni teret.
“Bu, kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için yol göstericidir.” “Onlar gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.” “Onlar sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak inanırlar.” “Evlerinizi (içinde Kur'an okumayarak) kabirlere çevirmeyiniz. Şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden ürker ve uzaklaşır” (Müslim, “Müsâfirîn”, 212) "Kim Allah'ın kitabından bir harf okursa, ona bir hasene (iyilik) vardır. Hasenelere on misli karşılık verilir. Ben demiyorum kî, (elif, lâm, mim) bir harftir. Fakat elif bir harf. lâm, mîm de bir harftir." Hz. Ebû Bekr es-Sıddîk (r.a.), "Allah'ın her kitapta bir sırrı vardır. O'nun Kur'ân'daki sırrı ise, bazı sûrelerin başlarına gelen hurûf-u mukattalardır" demiştir. Hz Ali (r.a) de, "Her kitabın bir özü vardır. Bu kitabın özü ise, hece harfleridir" demiştir. Yarasanın gözlen güneşin ışığına tahammül edemediği gibi, zayıf akılların da güçlü sırları taşıyamamasıdır. Peygamberlerin akılları fazla olduğu için, nübüvvet sırlarını taşıyabilmişlerdir. Ulemânın da akılları fazla olduğu için, ortalama insanların taşımaya güçlen yetmeyen sırları taşıyabilmelerdir. Batınî bilgiye muttali olan hukemânın akılları çok olduğu için, zahir ulemâsının âciz olduğu şeyleri taşımaya güç yetırmişlerdir. - “Bu Kur'an, şu gördüğünüz harflerden yapılan kelime ve cümlelerden oluşmaktadır. Siz harfleri de biliyorsunuz. O halde haydi yapabiliyorsanız siz de böyle kelime ve cümlelerden oluşan ve Kur'an'a benzeyen bir kitap yazın!” denilmek istenmiştir. "Orada bir baş ağrısı da yoktur." (Saffat 47) "Onda sarhoşluk yoktur" (Saffât. 47) sözünde, cennet içkilerinin dünya içkilerinden üstünlüğü kastedilmiştir. Çünkü dünya içkilerinin aklı giderdiği gibi, ahiret içkileri aklı gıdermez. "Semûd'a gelince. Biz onlara doğru yolu gösterdik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih ettiler" (Fussıiet 17) ayetinin de gösterdiği gibi imkânsız değildir. Cenâb-ı Allah bu ayette hidayete erme olmadığı halde, hidayetin varlığından bahsetmiştir. Dalâletin hidayet karşılığında kullanılmasıdır. Nitekim Cenâb-ı Hakk, "İşte bunlar, hidayete karşılık dalâleti (sapıklığı) satın alan kimselerdir" (Bakara 16). “Allah katında en şerefliniz, en müttakî olanınızdır." (Hucurât. 13) "Sana şüphe vereni bırak, şüphe vermeyen şeylere geç" "Kul, mahzurlu şeylerden kaçınmak için, mahzurlu olmayan şeyleri de terketmedikçe muttakîler derecesine ulaşamaz." Hadis “Azıklanın, çünkü azıkların en hayırlısı takvadır.” Hz. Ali (r.a.); "Takva, günahlara devam etmeyi ve yaptığı ibadetlerle aldanmayı bırakmaktır" demiştir. Vâhidî: "Takva, insanlara karşı dış görünüşünü süslediğin gibi, Cenâb-ı Allah'a karşı sırrını süslemendir." Ebû Hureyre: “Yolda yürürken dikenler görürsen ya yolu değiştirirsin ya da dikene dokunmadan geçmenin bir yolunu arar ve bulursun; işte takvâ da budur; hayatı Allah Teâlâ'nın yasakladığı kötülüklere bulaşmadan yaşamaya çalışmaktır” Uzuvların dillerinin esası ise namaz, zekât ve sadakadır. Çünkü ibadetler, ya bedenî olur ki. bunların en üstünü namazdır, veya malî olur ki, bunun en efdaü de zekâttır. İşte bu sebepten ötürü Hz. Peygamber (s.a.s) namazı, "dinin direği", zekâtı ise 'İslâm'ın köprüsü” diye adlandırmıştır. Müttakînin kötülükleri terketmesine gelince: "Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten nehyeder" (Ankebûı 45) ayetinden dolayı, namaza dahildir. Terk etmek olan takvayı Cenâb-ı Allah, iman, namaz ve zekât demek olan yapmadan, işlemeden önce getirdi, Çünkü kalb. gerçek inanç ve yüksek ahlâk nakışlarını kabul eden bir ayna gibidir. Levhanın ise ilk önce. üzerine güzel nakışların vurulabilmesi için, kötü nakışlardan temizlenmesi gerekir. "Müminler, Allah'a, huzurunda iken iman ettikleri gibi gıyaben de iman ederler; müminlerle karşılaştıkları zaman "iman ettik" deyip, liderleri ile başbaşa kaldıklarında ise "Biz, sizinle beraberiz. O müminlerle alay ediyoruz" diyen münafıklar gibi değil.
“Allahım, büyük Peygamberimiz'e salât ve selâm eyle. Bu salât ve selâm ondan sonra gelen ve zamanında yaşayan yakınlarına da olsun... «Bize bol sabır ver. Bu yolda yürümemiz için bize kuvvet ihsan eyle.» (Bakara, 250) Bizlere iyiliğini arttır. Verdiklerine de şükretmeyi nasip et... Ey cemaat! Sabırlı olun, içinde bulunduğunuz dünya, âfet ve musibet doludur. Bunların gayrisi nadirdir. Yok denecek kadar azdır. Arkasına belâyı saklamayan iyilik bulunmaz. Her genişliğin bir sıkıntısı çıkar. Her ferahlıkta bir darlık saklıdır. Maddî hayatınızı dünyaya verin. Kısmetinizi meşru yoldan alın. Dertlerinizin devası budur. İyi yollardan gelen dünyalık size yeter. Ey evlâd! Kısmetini, meşru olduğuna inanınca al; alırken iman eliyle al. Hakikî yolu arıyorsan, böyle seçmelerdensen, doğrulara katışmışsan emirle al. Hakk'ı bulmuş ve hâl âlemine ermişsen, Hak yakınlığında kendini kaybetmişsen, o zaman başka hâl olur. Senin hükmün orada geçmez. Sana gönderirler. Emir seni yürütür. O âlem seni kötülüklerden korur. Hak işler varlığını, harekete geçirir. Olanlar olur, ama sen yoksun onlarda... İnsanları senin, için üçe böleceğim: Birincisi, cahil, hakikî âleme sevgisi yok. İkincisi, seçme ve iyilerle olan. Üçüncüsü, iyilerin bizzat kendileri ve esasen iyiler. Hakikî âleme sezisi ve duygusu olmayana «âmi» tabir edilir. Bu, îslâm dininin temel prensiplerine uyar. Hiç ayrılmaksızın, Allah ne buyurmuş. Peygamber (SA.) efendimiz ne demişse onu bilir ve bu bilgisinin dış kabuğunu bir türlü yırtamaz, dolayısıyla ötelere geçemez. Bu adam, şu İlâhi fermanın hükmü altındadır: «Peygamber size ne getirmişse ona uyunuz ve her neyi yasak etmiş ise, ondan da sakınınız.» (Haşr, 7) O «âmi» tabir ettiğimiz, bu yolu kendine seçer, işlerini yukarıda beyan edilen ferman dahilinde yürütürse, saf bir gönül sahibi olur. Ama biraz da iç âleme yönelmesi şarttır. Biraz daha ilerler, hakikatlere daha çok anlayış peyda ederse, Mevlâ ona ilham kapısını açar. İyiliğini ve kötülüğünü o ilhamla seçer. Bir Âyet-i Kerimede şöyle beyan edilir: - «Allah ona iyiliğini ve kötülüğünü ilham etti.» (Şems, 8) İşbu anlatılan vasıflar, «âmi» kulun vasfıdır Bu zatın kalbi, yanlış yol tutmaktan titrer. Her şeyde bir işaret bekler. Kur'ân-ı Kerim okur. Orada bulamayınca, Peygamber (S.A.) efendimizin emirlerine bakar; orada da bulamazsa bekler. İşinde çalışırken, bir melek onu idare eder. Yolunu aydınlatır. Bu anlatılanlar, İslâm dininin zahirde beyan edilen emirlerini yerine getirdikten sonra başlar. İmanı kuvvet bulur. Tevhid nuru kalbe yerleşir. Sonra dünya kalbinden çıkar. Daha sonra halkın hayrını ve şerrini görmek de kaybolur. Her türlü maddî iş ve korku gidince, İlâhî ilham gözükmeye başlar; ama bu gözün göreceği cinsten değil. Artık sabah olmuştur. İkinci hal başlar. İyilere mensup olur. İman nuru gelir. Takva ışığı peyda olur. Amel nuru, sabır nuru, sevgi ve olgunluk nuru da gelir; cümle nurlar birleşir ve artık o da bir insan olur. Bunlar, tek tek, birer meyvedir. Ancak İslâm dininin hakkı ödendikten sonra başlar ve onun bereketi ile olgunlaşır. Artık abdâllık başlamıştır. Abdallar bizzat iyilerdir. Seçmelerin seçmesidir. Bunlardan öte kulluk makamı yoktur. Bunlarda bir iş için evvelâ İslâm dininin emri gözetilir. Sonra bizzat emir alınır; sonra bizzat İlâhî hareket ve ilham beklenir. Saydığımız üç şeyin ötesinde hayat yoktur. Manevi ölüm vardır. Haram üstüne haram, hastalık üstüne hastalık, dert üstüne dert vardır. Ve sadece baş ağrısı vardır. Çünkü dinin baş emirlerini zedelemişlerdir. Kalp de ezginliğe ve bezginliğe uğramıştır. Ve artık ceset de yara ve bere içindedir. Ey cemaat! Mevlâ'nın tasarrufu sizde devamlıdır. Her an biraz daha tekâmül eder. Bu tekâmül sonunda, işlerinize dikkat edilir. Sebat gösterebiliyor musunuz yoksa hemen dağılıyor musunuz?.. Yalancılığınız ve doğruluğunuz meydana çıksın. Kadere uymayan, şefkat bulamaz ve kimse ona uymaz. İlâhî hükümlere boyun eğmeyene rıza yolu kapalıdır ve hiç kimse ondan memnun değildir.
-Dünyanın çehresini değiştirmeye talip olanların yolu budur. -Hakiki mümin mükellef (sorumlu) olduğu şeyleri kemal-i hassasiyetle yaşayan insandır. -Ey iman edenler! Takva dairesine hakkıyla giriniz.
Bu video 05/06/2016 tarihinde yayınlanan “Ramazan Oruç ve Takva” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Meseleleri hep kendi heva u hevesine göre ele alan kimseler hakkında Kur'ân, أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ “Görmedin mi o hevâsını ilah edinip de Allah'ın da kendisini ilmine rağmen saptırdığı kimseyi?” (Câsiye, 45/23) buyuruyor. Bir insan Allah ve Rasûlü'ne ait beyanın olduğu bir yerde, heva, heves ve arzularına uyarak söz söylüyor veya hareket ediyorsa bilmesi gerekir ki, o, hevasını ilah edinmiş demektir. *Hesaplı yaşamak ve bir hata ile her şeyi batırmamak için Hazreti Üstad'ın şu ifadesine uygun davranmak gerekmektedir: “Mâdem öyledir, hazer et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dâne, bir lem'a, bir işaret ve bir öpmekle batma! Dünyayı yutan büyük letâifini onda batırma.”
CAPTION SOCIAL Idu dani, prolaze utakmice...uh, kad pre uskrs? Čini nam se baš daleko taj septembar. Ali dosta staračkih priča – Partizan je u četvrtfinalu Evrolige i mi imamo ponešto da kažemo o tome! Crno-beli su već dugo vremena bili „viđeni“ u završnici elitnog evropskog takmičenja, ali je pobeda u kneževini to i ozvaničila. Poigrao se sa svojim čuvarom Kevin Panter i ubacio trojku iz driblinga, overivši tako plasman svoje ekipe među osam najboljih u Evropi. Veliki uspeh, i prvi put za Srbiju nakon sedam godina da će imati predstavnika u evroligaškom doigravanju. U ovoj epizodi, shodno tome, malo više vremena provodimo pričajući o Partizanu i njihovoj evroligaškoj avanturi. Malo smo i pričali o tom čuvenom „Obra-efektu“, tj. barem kako ga mi vidimo. Uz to se provukla i priča o nekim starim Evroligama, razlikama između nekad i sad, i sve što uz to ide. Naravno, govorili smo i o Crvenoj Zvezdi, koja se časno oprašta od takmičenja sa šansom da „izbije“ na 50% učinka – veliki uspeh, ali i veliki uzdah, jer su crveno-beli svakako mogli bolje. Bole sad još jače oni porazi od Bajerna, Reala i Panatinaikosa, ali šta je – tu je. Ostalo je Dušku Ivanoviću da prestroji svoje trupe i napadne ABA titulu – težak izazov, ali ne i nedostižan... U ostatku ABA pregleda, drama za Borac – MZT se izborio za pol poziciju pred poslednje kolo, biće tu svega! Split je svoju šansu izgleda prokockao, ali Zadar i Derbi nisu, dok se ostatak tabele nije toliko gibao...pred nama je poslednje kolo, a onda i „dopunska nastava“ za ekipe koje su odlagale. Takav finiš nije se svideo ni Edinu ni Milošu, i obojica su tu imali ponešto da prigovore. Ponovo se vidimo u utorak, kada ponovo pričamo prvo o NBA! Takva je sezona, a i mi smo nekako primarno NBA ekipa...mada, kako brojke kažu, svratite vi i da poslušate šta kažemo o ovim „našim“ zbivanjima! Vidimo se!
Bu video 05/06/2016 tarihinde yayınlanan “Ramazan Oruç ve Takva” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... *Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurmaktadır: حُفَّتِ الْجَنَّةُ بِالْمَكَارِهِ وَحُفَّتِ النَّارُ بِالشَّهَوَاتِ “Cennet çepeçevre nefsin hoşuna gitmeyen şeylerle sarılmış, Cehennem de (bedenî arzu ve iştihâları kabartan) şehevâtla…” Evet, Cennet mekârihle, insana ters, ağır ve zor gelen bir kısım hadiselerle kuşatılmıştır. Onlara takılmadan ve o dikenli tarlalardan geçilmeden oraya ulaşılamaz. Cehenneme gelince, o da cismânî, bedenî, beşerî ve garizî hislerle, şehvetlerle, arzularla, bohemlikle, yemekle, içmekle, yan gelip yatmakla ve dünyada ebedî kalacakmış gibi davranmakla kuşatılmıştır. *Kaynaklarda, Hazreti Ömer'in (radıyallahu anh) gözünün nuru olan bir delikanlıdan bahsedilir. O genç ismet ufkunun temsilcilerindendir. Bir tuzağa düşüp günaha karşı hafif bir temayül gösterecek gibi olunca birdenbire “Allah'a karşı gelmekten sakınanlara şeytandan bir dürtü ilişince, hemen düşünüp kendilerini toparlar, basiretlerine tam sahip olurlar.” (A'raf, 7/201) mealindeki ayetin diline dolandığını fark etmiş; Cenâb-ı Allah'tan hayâ etmiş; gönlü Allah korkusundan hâsıl olan heyecana dayanamamış ve genç oracığa yığılıp kalmıştır. Hazreti Ömer, gencin ölüm sebebini anlayınca hemen gömüldüğü yere gider ve orada ona şu ayetle seslenir: “Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki Cennet vardır.” (Rahmân, 55/46) O, sözlerini bitirdikten sonra herkesin duyacağı şekilde mezardan şöyle bir ses yükselir: “Yâ Emire'l-Mü'minîn! Allah bana onun iki katını verdi.”
Ramazan Oruç ve Takva! | M.Fethullah Gülen Hocaefendi by
Kur'an-ı Kerim'de, orucun farz oluşu anlatılırken, يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı ki, (nefsinizin gayrı meşrû ve aşırı arzularına karşı) Allah'ın koruması altına girip takvaya ulaşabilesiniz.” (Bakara, 2/183) buyuruluyor. Fezlekede “takva”nın nazara verilmesinden hareketle Ramazan, oruç ve takva münasebetini lütfeder misiniz? *Takva, vikaye kökünden gelir; vikaye de gayet iyi korunma ve sakınma demektir. Şer'î ıstılahta takva, “Allah'ın emirlerini tutup, yasaklarından kaçınmak suretiyle O'nun azabından korunma cehdi.” şeklinde tarif edilmiştir. *Bir de takvanın oldukça şümûllü ve umumî mânâsı vardır ki, şeriat prensiplerini kemal-i hassasiyetle görüp gözetmeden, şeriat-ı fıtriye kanunlarına riayete; Cehennem ve Cehennem'i netice veren davranışlardan kaçınmaktan, Cennet'i semere verecek hareketlere; sırrını, hafîsini, ahfâsını şirkten, şirki işmam eden şeylerden koruyup kollamaktan, düşünce ve hayat tarzında başkalarına teşebbühten sakınmaya kadar geniş bir yer işgal eder. İster iman, İslam, ihsan mevzuunda isterse de hizmet konusunda iki günü eşit olan aldanmıştır. *Kur'ân-ı Kerim, يَۤا أَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا اٰمِنُوا buyuruyor. (Nisâ, 4/136) Bu ayet-i kerimede “Ey iman edenler!” buyurulurken mazi kipi kullanılıyor. Fiillerde, teceddüt esastır. Bu açıdan burada mü'minlere yönelik olan hitap şu şekilde anlaşılır: “Ey imanını yenileyerek iman eden insanlar!” Fakat böyle olmakla birlikte, Cenâb-ı Hak bunun arkasından yine اٰمِنُوا “Yeniden bir kere daha iman edin” buyuruyor. Demek ki, insanın sürekli imanını kontrol etmesi, mârifet ve muhabbet açısından sürekli kendisiyle yüzleşmesi gerekiyor. *Aslında herkes hem de her sabah gözlerini açarken yeni bir günün idrakiyle, dinini yeniden bir kere daha duymalıdır. Bugün ruhta, kalbde, histe duyulan din dünkü olmamalı. Yarın da bugünkü olmamalı. Öbür gün de yarınki olmamalı. Her gün ama her gün daha derin olmalı. Zât-ı Ulûhiyet ve eserleri vicdanda daha engince duyulmalı. Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) “İki günü müsavi olan aldanmıştır.” beyanı bu açıdan da çok önemlidir. Buna göre ister iman, İslam, ihsan mevzuunda isterse de hizmet konusunda iki günü eşit olan aldanmıştır. Oruç, sizden öncekiler için bir vazife olarak yazıldığı gibi size de farz kılındı. *Levh; yassı, düz, üzerine yazı yazılabilecek bir cisim demektir. “Levh-i Mahfuz”; Allah tarafından üzerine maddî-mânevî, canlı-cansız her şeyin kayıt ve tesbit edildiği mânevî bir levha veya bütün bu hususlara bakan ilm-i ilâhînin bir unvanı kabul edilegelmiştir. Onun için herhangi bir tebeddül, tagayyür söz konusu olmadığından ötürü ona “Levh-i Mahfuz” denmiştir. *Ulema, Levh-i Mahfuz'un yanında, يَمْحُوا اللهُ مَايَشَاءُ وَيُثْبِتُ وَعِنْدَهُ أُمُّ الْكِتَابِ “Allah dilediğini mahv u isbat eder ve ana kitap (Ümmü'l-Kitap) O'nun nezdindedir.” (Ra'd, 13/39) âyetinin delâletiyle, bir de “Levh-i Mahv u İsbat”tan bahsederler. *Oruçtan maksad, Allah rızası, nefsin terbiyesi, irâde eğitimi ve takvadır. Oruç tutan insan Allah'ın bir emrini yerine getirdiği gibi, kötülüklerden kaçınma ve yasaklardan uzaklaşma konusunda kendine hâkim olmayı öğrenir. Bundan dolayı, geçmiş milletlerin üzerine de oruç farz olmuştu ve o, her dinin temel rükünlerinden birisiydi. Belki sadece orucu tutma keyfiyetinde bir kısım farklılıklar vardı. *Allah Teâlâ'nın orucu bize farz kıldığı gibi bizden öncekilere de farz kıldığını beyan buyurması, ilahi emirlerin temel ve gaye bakımından birliğini iş'âr etmek; ayrıca bu farzın önemini belirtmek; onun bir ceza değil insanların menfaatine bir emir olduğunu bildirmek ve yerine getirilmesi için teşvik etmek sadedindedir.
Şadırvan 2 Takva, bir davada üzerine düşenleri hakkıyla yapıp dişini sıkıp beklemektir İrade hassasiyetine enbiya-ı izamın tavırları ne muhteşem bir aynadır Allah'ım bizi burada bu Nemrut'lara ezdirecek olursan yeryüzünde Senin adını anacak bir başka kimse yok! Kimin himmeti milleti ise o başlı başına bir millettir İnsanlığı halili olanlar kurtaracak
Ina Špiček je karijeru u prodaji u IT industriji zamijenila poslom koji traži puno više truda i vremena ali koji joj je toliko drag da se osjeća puno bolje - postala je spisateljica ljubavnih romana pod pseudonimom Inna Moore. U našem društvu u kojem su takve promjene karijere i dalje previše rijetke, Ina je odličan primjer da se može, i ne samo to - nego i da može jako pozitivno djelovati na osobno zadovoljstvo i razvoj. Od početka u 2017. kad se "službeno" počela baviti spisateljstvom do danas, a to je oko 5 godina, je objavila 18 romana, što u prosjeku znači preko 3 romana godišnje. Takva produktivnost je dovela i do osnivanje vlastite izdavačke kuće, Innamorata, gdje je počela objavljivati svoje knjige ali i knjige drugih perspektivnih autorica i autora raznih žanrova. S Inom smo razgovarali o tome kako je bilo odvažiti se na taj korak, koliko je zadovoljna s time što je postigla, kako održava takvu razinu produktivnosti i koji su daljnji planovi. Želite li da napredujemo u stvaranju ovakvog sadržaja? Onda podržite Surove Strasti na Patreonu, to je platforma gdje možete odrediti da se Surovim Strastima svaki mjesec automatski pošalje neki iznos, na primjer 15-tak eura. To nije veliki iznos - manje od jednog izlaska s par prijatelja, a nama puno znači da ostvarimo kvalitetniju produkciju. PREPORUKE ZA LAKŠE I UGODNIJE SLUŠANJE PODCASTA Tri načina kako slušati podcast Kako slušati podcast u autu koji nema Mp3 player Top lista najslušanijih epizoda Za lektire Surovih Strasti, edukacijske sadržaje i za potporu onom što radimo, posjetite našu platformu Surove Strasti Academy.
• Allah Resulü ve tevhid akidesi. • Tevhid ile beşer, beşere kulluktan kurtuldu. • Kalben mümin, fakat kafa ile kâfir olma nasıl olur? • Öldükten sonra dirilmeye inanmanın önemi ve nesilleri bu şuurda yetiştirme. • Allah Resulü'nün cübbesini çeken bedevi. • Hz.Ömer'in (ra) adalet anlayışı. • Feyruzu'd Dehlemi'nin, bir gence yumruk vurması üzerine Hz. Ömer (ra)... • Hz. Ömer'e bir yıl ızdırap çektiren neydi? • Takva ve takvanın kazandırdıkları. • Ve O'nun yolunda gidenlerden misaller.