POPULARITY
Categories
What can the Roman legions of Constantine, the Ottoman forces of Mehmet the Conqueror, and the US Army of World War II teach us about modern military power?In this timely episode of the Explaining History Podcast, I speak with former senior British officer and acclaimed military historian Barney White-Spunner about his forthcoming book Nation In Arms (out 14 August). Drawing from five pivotal armies that helped shape the European continent—the Roman, Ottoman, New Model, Prussian, and American—White-Spunner explores what today's governments must relearn about the organisation, loyalty, and very soul of military power.We unpack why European governments have lost focus on defence since 1989, why the peace dividend is over, and what history urgently demands we remember in an era of renewed conflict. This is a deep and necessary conversation about the nature of armies, the responsibilities of the state, and the timeless lessons of military history.History of European Armies, Barney White-Spunner interview, Nation In Arms book, Military history podcast, Contemporary military threats, Lessons from Roman army, Cromwell's New Model Army, Ottoman Empire military, Prussian military reform, WWII US Army history, European defense policy, Future of armed forces, Explaining History podcast, Modern warfare and strategy, Decline of European militaries, History podcast, Military history, Geopolitics, European history, Modern warfare, Author interviews, Strategic studies, Defence and security, British military.Newsflash: You can find everything Explaining History on Substack, join free hereHelp the podcast to continue bringing you history each weekIf you enjoy the Explaining History podcast and its many years of content and would like to help the show continue, please consider supporting it in the following ways:If you want to go ad-free, you can take out a membership hereOrYou can support the podcast via Patreon hereOr you can just say some nice things about it here Hosted on Acast. See acast.com/privacy for more information.
Süreci 22 Ekim 2024'teki çağrısıyla başlatan bilge lider Bahçeli oldu. Bahçeli'nin Öcalan'a yaptığı çağrının çerçevesi apaçıktı: “Öcalan gelsin DEM Parti grubunda örgütüne kendisini feshetme ve silah bırakma çağrısında bulunsun.” Öcalan 27 Şubat 2025'te bu çağrıya yanıt verdi.
Evlerimize ateşler düştü. Ormanlarımız yanıyor, köyler boşaltılıyor, şehirler tehdit altında. Birilerinin gözü aydın olmuştur herhâlde. Yangınlar hakkında sosyal medyada saçmalayanlar her açıdan ibretlik. Herkes içindekini döksün. Böylece ak koyun kara koyun belli olur.
Ormanlarımızı korumak uğruna hayatını feda eden aziz şehitlerimize Cenabı Allah'tan rahmet dileriz.
Eskiden AK Parti içinden birileri MHP ile ittifaka karşı çıkarlardı. Gerekçeleri de hazırdı: “Kürtler bu ittifaktan çok rahatsız.” Kürtlerin AK Parti yerine PKK'nın partisine yönelmelerini MHP ittifakına bağlardı. “Kürt sorunu”nın çözümü önünde Bahçeli'nin engel oluşturduğunu söylerlerdi. Oysa hakikat başkaydı.
Mehmet Dilaver'in hazırlayıp sunduğu Proses Sohbetleri programına Danışman ve Eğitmen Savaş Şakar konuk oldu.
Son dönemin en önemli sorunu diye birçok konu söylenir durur ancak herkesin ittifak içinde ifade ettiği tek konu; Türkiye'nin hikayesi olmalı! Ne zamanki gibi; 2000'lerin sonu gibi… Evet işte size hikaye; Türkiye'nin yeni çığır açan hikayesi, tabii anlamak isteyene, anlayana…
Mehmet Dilaver'in hazırlayıp sunduğu Proses Sohbetleri programına Danışman ve Eğitmen Savaş Şakar konuk oldu.
Bilge lider Dr. Devlet Bahçeli'nin “Cumhurbaşkanı yardımcılarından biri Kürt, biri de Alevi olsun” dediği iddia ediliyor. Bu iddia üzerinden günlerdir Bahçeli'ye çemkirip Türklük tartışması yapanlar var. Bahçeli böyle bir şey dedi mi demedi mi, şayet dediyse hangi bağlamda dedi bilmiyoruz. Henüz kendisinden bu yönde gelen resmi bir açıklama yok.
Dokuz yıl önceki 15 Temmuz, muhteşem bir geceydi. Evvelce öyle bir geceyi ne gördük ne de bir daha yaşamak isteriz. Arkadaşlarımızı, kardeşlerimizi şehit verdik, yaralananlar oldu ama vatanı parçalamak isteyenlere karşı direndik. Şehit Mustafa Cambaz adına Yeni Şafak tarafından düzenlenen dördüncü fotoğraf yarışmasının ödül töreni Rami Kütüphanesi'nde yapıldı. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'un katıldığı törene Mustafa'nın oğlu Alpaslan eşiyle beraber geldi.
Erdoğan ve AKP iktidarı CHP'li belediyelere, muhalif siyasilere, gazetecilere, akademisyenlere yönelik baskı, gözaltı, tutuklama kampanyası ile tam bir baskıcı ve keyfî yönetim yani istibdad rejimi örneği sergiliyor. İstibdad rejimi bu kampanyayı yolsuzlukla mücadele kılıfına sokuyor ama mızrak çuvala sığmıyor. Emekçi halkımız CHP'yi bilir, CHP'liler de dahil hiç kimse CHP'li belediyelerde yolsuzluk yoktur demez. İktidar, CHP'nin burjuva sınıf karakterini hem kendi eylemlerini yoksul halk nezdinde meşrulaştırmak için hem de CHP'nin içinden kendisine hizmet edecek elemanlar devşirmek için sonuna kadar kullanıyor. Ama gelinen aşamada AKP iktidarı sanki ringde sağlı sollu yumruk atmaktan yorulup bitkin düşen bir boksör gibi kendi kendini tüketmeye başladı.Çünkü emekçi halkımız AKP'yi de bilir. Kimse yolsuzluğun sadece CHP'li belediyelerde olduğuna, AKP'nin MHP'nin belediyelerinin pirüpak olduğuna inanmaz. Buna AKP ve MHP seçmenleri de dahildir. CHP'li Mansur Yavaş Ankara'da AKP'li Melih Gökçek dönemine ait 100 yolsuzluk dosyasını yetkili makamlara sunduğunu ama tek bir soruşturma açılmadığını söylüyor. Hangi Melih Gökçek? AKP'li Bülent Arınç'ın Ankara'yı parsel parsel cemaate satmakla suçladığı, Tayyip Erdoğan'ın istifasını isteyip görevden el çektirdiği Melih Gökçek! Şimdi Erdoğan nasıl kendi partisinin belediyelerinin temiz olduğunu iddia edebilir? Eğer Ankara'da Melih Gökçek'i, İstanbul'da Kadir Topbaş'ı istifa ettirdikten sonra bu kişilere fiilî dokunulmazlık zırhı sağlamamış olsaydı belki biraz olsun inandırıcı olabilirdi.AKP iktidarının yolsuzlukları için ihbara, itirafçıya, gizli tanığa da gerek yok. Sayıştay raporları sayısız yolsuzluk örneği ile dolu. Ama Sayıştay'ın yaptırım yetkisi yok. Sayıştay'ın devletin açıkça zarara uğratıldığını ortaya koyduğu vakalarla ilgili sorduğu sorulara hükümetin resmî cevap yazıları ise hep aynı: İdarenin takdir yetkisi… Bu idarenin takdiri nedense halka karşı hep cimrilikle, ama müteahhitlere, oligarklara, bankalara, holdinglere bilhassa da yabancı sermayeye alabildiğine cömertlikle tecelli ediyor. İngiliz Mehmet'in (Mehmet Şimşek İngiliz vatandaşıdır) işçi düşmanı Orta Vadeli Programı nalıncı keseri gibi hep sermayeden yana yontuyor. Örneğin idarenin takdiri ile asgari ücrete ara zam yapılmadı. Dört kişilik bir aile için açlık sınırı 26 bin lirayı, yoksulluk sınırı 85 bin lirayı, bekar işçinin yaşam maliyeti 33 bin lirayı geçti, asgari ücret 22 bin lirada kaldı. İdarenin takdiri ile doğalgaza yüzde 25 zam yapıldıktan günler sonra aynı idare kamu işçilerine yüzde 17 ücret zammı teklif etti. İktidar, yaz rehavetiyle, okulların kapanmasıyla muhalefetin mitingleri sönümlenir diye umarken bu sefer işçiler meydana iniyor. İktidarın arka bahçesi olarak gördüğü Türk-İş ve Hak-İş, ardı ardına eylem kararları almak zorunda kalıyor. Sendika bürokratları gaz almak için, dostlar alışverişte görsün diye bu eylemleri düzenliyor ama işçiler AKP il binalarının önünde yürekten gelen bir coşkuyla, hançerelerini yırtarcasına “AKP işçiye hesap verecek” diye haykırıyor. Haykıranlar sadece CHP'liler ya da muhalifler değil! Birçoğu AKP'ye ve MHP'ye oy vermiş olan işçiler! Hangi partiye oy vermiş olursa olsun bu işçiler bıçak kemikte diyerek alanlara indiler. Ardından işyerini terk etmeme eylemleri geliyor, 17 Temmuz'da da “bir gün işe gelmeme” adı altında bir günlük fiilî grev var!Kamu emekçilerinin (memurların) toplu sözleşmesi ise Ağustos'ta! Kamu emekçilerinin grev hakkı tanınmıyor. Dahası sözleşme süreci okulların kapalı olduğu döneme getiriliyor ki en kalabalık ve örgütlü kamu emekçileri kesimi hizmet üretiminden gelen gücünü pazarlık masasına koyamasın. Ama kamu emekçisi için de artık bıçak kemikte! 1 milyondan fazla üyesiyle yetkili konfederasyon olarak masaya oturan Memur-Sen, bugüne kadar AKP'nin memur kolu gibi çalıştı, bugünden sonra AKP ve MHP seçmeni memurları bile ikna edebilir mi şüpheli…
Tüm Türkiye'nin CHP'li belediyelere yönelik hukuki kılıfa sokulmuş siyasi operasyonları tartıştığı, hukuksuzluğun, keyfiliğin kol gezdiği, masumiyet karinesinin ayaklar altına alındığı bir ortamda Gaziantep'te bir dava görüldü. Tekstil işçilerinin lideri Birtek-Sen Genel Başkanı Mehmet Türkmen yargılanıyordu. Bu davada bulunmak ve Mehmet Türkmen'in yanında olmak bir sınıf dayanışması göreviydi. Devrimci İşçi Partisi'nin dayanışmasını göstermek, onun mücadelesini takdirle takip eden ve örnek alan öncü işçilerin selamlarını iletmek için oradaydık.Mehmet Türkmen, Şubat ayında Başpınar'da binlerce tekstil işçisinin sefalet ücretlerine karşı artık yeter diyerek fiili grevlere girdiği mücadele dolayısıyla “suç işlemeye tahrik” ve kötü ünlü 301. Maddeden yargı organlarını aşağılamaktan suçlanıyordu. Eylemler süresince gözaltına alınmış, tutuklanmış, bir ay cezaevinde kaldıktan sonra ev hapsine çıkartılmıştı. Daha sonra ev hapsi uygulaması da kaldırılmıştı. Ama ev hapsi sürecinde hastaneye gittiği gerekçe gösterilerek (gerekli bildirimleri de yaptığı halde) yeniden ev hapsine alındı. İşçilerin önderi dört aydan fazla fiilen sendikacılık yapamaz hale getiriliyordu. Anayasa'nın örgütlenme, sendikalaşma, toplanma haklarını düzenleyen maddeleri ayaklar altına alındı. Aylar sonra 4 Temmuz'da görülen duruşmada Mehmet Türkmen emeğin haklarını müdafaa eden ve istibdadı yargılayan bir savunma yaptı. Ev hapsi kaldırıldı ama savcı mütalaasında halen ceza verilmesi isteniyordu. Duruşma ertelendi.Şubat ayında Gaziantep'i saran işçi eylemleri kontrol altına alınamamış, büyüdükçe büyümüş, fabrikadan fabrikaya sıçramıştı. Patronlar, işçilerin insanca yaşam için talep ettiği ücretleri kabul etse, hatta oraya bile gitmeye gerek yok işçilerle insan gibi pazarlığa otursa mesele çözülecekti. Ama hayır. Patronlar işçileri köleleri olarak görüyordu. Patronlar görüşmeye işçileri değil valiyi çağırdılar. Çakarlı araçlar geldi. İçeride toplantı yapıldı. Toplantı bitmeden patronların korumaları gelip “eyleminiz yasaklandı birazdan gelip sizi dağıtacaklar” diyerek işçileri tehdit etti. İşçiler, valiliğin eylemleri yasaklama kararını daha resmi olarak ilan edilmeden patronun korumalarından duyuyordu. Mehmet Türkmen'in tahrik ettiği iddia edilen suç, valilik yasağına rağmen işçileri eyleme çağırmak. Sendika, Valilik tarafından alınan yasaklama kararını idare mahkemesine götürdü. İdare mahkemesi yasağı hukuka aykırı buldu, iptal etti. Bölge idare mahkemesi iptal kararını kesinleştirdi. İşçi eylemlerinin suç olmadığı tescil edildi. Ama hâlâ Mehmet Türkmen'in, suç işlemeye tahrikten yargılanmasına devam ediliyor.301. Maddeye konu olan eylemleri ise, yaşanan bu olay sonrası valinin hukuku ayaklar altına aldığını söylemek ve yargıyı patronların istekleri doğrultusunda hareket etmekle eleştirmek. Polis şefleri savcılığın odasına defalarca girip çıkarken ve uzun görüşmeler yapılırken, Mehmet Türkmen de kapıda ifade için saatlerce bekliyor. Saatler geçtikten sonra görülmedik şekilde apar topar soruşturma savcısının değiştirildiğini öğreniyorlar. Yeni savcı ifade bile almadan tutuklamaya sevk ediyor, mahkeme de mührü basıp işçi liderini hapishaneye gönderiyor. Sonra Mehmet Türkmen bunları eleştirince yargı organlarını aşağılamış oluyor.Mehmet Türkmen, CHP'li, DEM Partili ya da başka partilere oy vermiş muhalif işçilerin temsilcisi değildi. AKP'li, MHP'li işçilerin de ekmek ve hürriyet mücadelesine önderlik etti. Dahası var. İşçilerin karşısında sadece AKP'li patronlar yoktu. Fabrikasının önünde işçileri içeri sokmaya çalışırken, Mehmet başkan “sen bu işçilerin emeği ile zengin oldun” deyince “Bana zenginliği Allah verdi” kibriyle yanıt veren AKP milletvekili çok gündem olmuştu. Ama Mehmet Türkmen hakkında şikayetçi olan patronlar arasında sadece AKP'li patron yoktu, CHP Gaziantep milletvekilinin tekstil patronu kardeşleri de vardı. Yani işçiler ekmeği için ayrı gayrı demeden birleşirken patronlar da çıkarları için el ele veriyorlar.
Mehmet Efe Caman | Vatan ve vatan haini by Tr724
Cem Çatpınar'ın hazırlayıp sunduğu Cem Çatpınar ile Markanın Hikayesi programına Merkezi Kayıt Kuruluşu Kurumsal İletişim Kıdemli Uzmanı Mehmet Fatih Erdoğdu konuk oldu.
Serzenişim, kimsenin aklına ihtiyaç hissetmeden sorun çözmek isteyenlere. Kendi aklını herkesin aklından üstün tutanlara. Her şeyin merkezine yalnızca kendi aklını yerleştirmek isteyenlere. “Devlet aklı”nın arkasına sığınıp kendi dava arkadaşlarının aklını bile “hiç” veya “önemsiz” görenlere. Sitemim, egosu şişkin olanlara.
Havalimanında karşılaştığımız kişilerden bazıları Havai'ye bir kısmı da Dubai'ye giderken, bizim biletlerin üstünde yazan Bosna Hersek'in merkezi Saraybosna'ydı. Niyetimiz Srebrenitsa katliamının otuzuncu yıl dönümü dolayısıyla düzenlenen törenlere katılmaktı.
Cem Çatpınar'ın hazırlayıp sunduğu Cem Çatpınar ile Markanın Hikayesi programına Merkezi Kayıt Kuruluşu Kurumsal İletişim Kıdemli Uzmanı Mehmet Fatih Erdoğdu konuk oldu.
Rusya-Ukrayna savaşının şiddetlenmesi Avrupa Blokunda tartışmaları tekrar alevlendirdi; savunma için gereken adımlar atılmalı! 2022'de Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sonrası Almanya, güvenlik politikalarında tarihi bir dönüşüme gitti. Şansölye Olaf Scholz bu süreci “dönüm noktası” olarak adlandırmıştı. Almanya, askeri gücünün modernizasyonu için 100 milyar Euro'luk özel bir savunma fonu oluşturdu.
Belediye başkan yardımcısının, işyerini büyütmek için inşaat izni isteyen bir iş adamına söylediği: “İzni alabilmen için komisyon vermen gerek” Kibar adam tabii, açıkça rüşvet demeyi kendine yakıştıramamış, komisyon diyor. İlgili kişi “Ne komisyonu? Ortak mıyız? Bizim şirketin hissedarı mısın? Bu işler zaten senin görevin değil mi?” diye sormuyor. Başını eğip dışarı çıkınca, doğrudan polise ve savcılığa giderek durumu anlatıyor.
Sorsanız “Ümmet nedir?” diye emin olun ki bilmezler. Basit bir tarif bile getiremezler. Sadece kafalarındaki yanlış ezberlerle suçlamayı becerirler. Hem İslâm'ı bilmezler hem Kur'ânî kavramları bilmezler, hem de çok bilmiş edasıyla konuşup dururlar. Pek bir cahildirler.
Son bir yıldır Avrupa'nın ekonomik durumu hakkında pek çok yazı kaleme aldık. Temel fikrimiz iki konu üzerindeydi birincisi Avrupa'lı şirketlerin yaşlanan sahiplik, kadro ve gerileyen motivasyonları gibi sebeplerden dolayı kapanma veya el değiştirme sürecinde olduğu diğeri ise Avrupa Birliği'nin siyasi ve ekonomik olarak kendini en az elli yıl genç gösteren aynada görme çabasının getirdiği stratejik körlüktü.
Sert konuşmasına dair tavsiye mi aldı, öğüt mü, emir mi; o tarafından haberimiz yok. Sadece neticeye bakıyoruz. Belli ki sert konuş demişler. O da açtı ağzını, yumdu gözünü… Darbe dedi, Mısır dedi, Sokak dedi. (Tatlı konuş tavsiyesi alsaydı, Kemal Sunal gibi “Baklava” mı diyecekti?)
Bugün PKK silahlarını bırakıyor. Siz bu satırları okuduğunuzda belki de silah bırakma görüntüleri çoktan önünüze düşmüş olacak. O görüntüler sadece silahların bırakılma görüntüleri olarak izlenirse yanlış bir okumaya sebebiyet verebilir. O görüntülerin ardındaki gerçeği görmek lazım asıl. O da silahların bırakılmasıyla birlikte sadece Türkiye'de değil bölgede de yeni bir dönemin kapılarının ardına kadar açılacağı gerçeğidir.
Bu bölümde Yaşar Üniversitesi'nde Uluslararası Rekabetten Sorumlu Mehmet Hasan Atasoy, üniversitemizin bu sene son derece rekabetçi bir sıralamadan giriş yaptığı "Times Higher Education" hakkında bilgi veriyor ve öneminden bahsediyor. https://yasar.edu.tr https://aday.yasar.edu.tr
Mehmet Efe Caman | Esen Savaş'ın ardından | 30.06.2025 by Tr724
Gazeteci Erdal Sağlam, Financial Times'taki makaleyi, süren döviz talebini, enflasyon-faiz dengesini ve CHP'deki kurultay davasını yorumladı.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik yürütülen tartışmalı soruşturma kapsamında 19 Mart'tan bu yana tutuklu bulunan ve 5 Haziran'da ailesi ve avukatlarına haber verilmeden Silivri'den Afyonkarahisar Kapalı Cezaevi'ne sevk edilen eski Medya A.Ş. Genel Müdürü Dr. İpek Elif Atayman'ın avukatlarından Mehmet Ümit Erdem ile görüşerek bu konudaki son gelişmeleri aldık.
Yeşilay Başkanı Doç Dr. Mehmet Dinç'le çok keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Modern zamanların paradokslarından, yaşama sevincinden, yorgunluk çağı ve anlamsızlık hissinden, iyilik yaparken enayi olma korkusundan bahsettik.Mehmet Dinç kitapları: https://www.kitapyurdu.com/yazar/mehmet-dinc/48756.htmlYeşilay Gönüllülük Sayfası: https://www.yesilay.org.tr/tr/gonullu-islemleri/gonullu-anasayfa
The Bouliler brothers are emblematic figures of banditry amidst a backdrop of economic struggle and social change. Hasan Bulli, a Turkish Cypriot from Paphos, became a legendary folk hero in Cyprus in the late 19th century. Often compared to American outlaws like Jesse James, he gained notoriety for his bold actions and was remembered through songs and tales long after his death. His life changed after his love for Emete, his uncle's wife, and a conflict with a fellow outlaw, Hayreddin. After a failed ambush attempt on Hayreddin—who had allegedly harassed Emete—Hasan was framed and sentenced to prison for a crime he denied committing. Hasan was convicted and fled to the mountains, where he spent 18 months as a fugitive. His brothers Kaymakam and Hüseyin also became fugitives after being accused of murder. They formed a gang and operated in the mountains until 1896 where they were ultimately captured and killed. But who were the Bullis? And how do we separate fact from fiction? Through a balanced lens, Professor Mehmet Demiryürek (Hitit University) examines the reality behind the legends, exploring the socio-economic conditions of the period, the Bouliler's deeds and misdeeds, and their enduring impact on modern Cypriot memory.
Gündemin öne çıkan gelişmelerinden derleyerek hazırladığımız Kısa Dalga Bülten yayında... Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices