POPULARITY
Categories
Bugünkü konumuz nefislerin ağırına gidecek bir konu: CEHENNEMCehennemin nerede olduğu, cehennemin hakikatinin sadece kafire azap etmek olmadığı, cehennemin 7 tabakası ve günahkar Müslümanlar hangi tabakada olduğu, Cehennemde insanların günahlarına göre hangi azapları çekeceği ve benzeri cehennemle ilgili birçok sorunun cevabı bu videoda.. İyi seyirler.#cehennem #mahşer #azap 0:00 Intro1:10 İnsanların çoğu cehenneme gidecek3:32 İnsanlığın en büyük meselesi: Cehennemden kurtulmak04:25 Cehennem nedir?04:48 Cehennem-i manevi nedir?09:22 Kafirler manevi cehennemi neden hissetmiyor?09:58 İnsan küfrünün farkına varsa önünde 3 yol var:11:00 Cehennem-i suğra nedir?12:10 Cehennem-i suğra nerdedir?13:45 Cehennem-i suğranın vazifesi15:46 Haşir meydanı nerededir?16:44 Cehennem-i kübra nerdedir?17:29 Yerleri belli ise neden görünmüyorlar?18:59 Cehennem-i kübra'nın hakikati/hikmetleri19:16 1) Cehennem kahır yeri (Kahhar)19:33 2) Cehennem adalet yeri (Adl)22:013) Cehennem marifet yeri (Celal)22:51 4) Cehennem rahmet yeri (Baki)27:53 5) Cehennem temizlik yeri (Kuddüs)31:08 6) Cehennem hayrın-şerrin ayrıldığı yer (Furkan)35:47 Cehennemin bilinmeyen özellikleri36:34 Cehennemin görevlileri37:03 Cehennem ameliyatı39:09 Cehennemde insanın sureti 39:31 Cehennem elbisesi40:30 Cehennemin 7 tabakası40:37 1. tabaka: Cehennem (Günahkar Müslüman)42:48 2. tabaka: Leza (Hristiyanlar)43:14 3. tabaka: Hutame (Yahudiler)43:25 4. tabaka: Sair (Tabiatperestler, Panteistler, Sabiler)43:40 5. tabaka: Sakar (Mecusiler, Brahmanlar, Satanistler)43:49 6. tabaka: Cahim (Müşrikler, Ateistler)43:56 7. tabaka: Haviye (Münafıklar, Masonlar, İslam Düşmanları)46:01 Cehennemin azapları47:03 Cehennemin en hafif ve en şiddetli azabı48:48 Cehennem ateşinin şiddeti49:54 Cehennemde soğukla azap50:23 Cehennem yiyeceği: Zakkum50:44 Cehennemin derinliği50:58 Cehennemin akrepleri51:42 Cehennemde işlenen günahlara göre azaplar51:45 Başkasına tebliğ edip, kendisi yapmayanın azabı52:34 Kibirlenenlerin azabı53:11 Faiz yiyenlerin azabı53:32 Gıybet edenlerin azabı54:10 Şarap ve uyuşturucu içenlerin azabı54:50 Zina edenlerin azabı55:17 Hakiki bir mümin için Cennet-Cehennem*Takip Etmeyi Unutma:Instagram: @maksat114bursaYouTube: @maksat114Spotify: Maksat 114X: @maksat114bursa
Bu mektûb, molla Sâdık-ı Kâbilîye yazılmışdır. Kendini kavuşmuş sanan, bir şey elde edemez. Büyüklerin rûhlarından fâidelenmeğe aldanmamalıdır. Onlar, kendi üstâdının latîfeleridir:“İki mektûbunuz arka arkaya geldi. Birinci mektûb, kavuşduğunuzu, doyduğunuzu bildiriyordu. İkincisi, susuzluğunuzu, boşluğunuzu anlatıyordu. Allahü teâlâya hamd olsun! Çünki her işin sonuna bakılır. Kendini doymuş sanan, birşeye kavuşmamışdır. Kendini boş, uzak sanan, kavuşmuş demekdir. Size arka arkaya bildirmişdim ki, büyüklerin rûhlarının zâhir olmasına, onların yardım etmelerine, sakın aldanmamalıdır.O büyüklerin sûretleri, kendi üstâdınızın latîfeleridir. O şekillerde görünmekdedir. Tek bir yere bağlanmak şartdır. Çeşidli yerlere bağlanan, birşey kazanmaz, zarar eder. Size çok söylemişdim ki, sona çabuk kavuşmak için, işe, vazîfeye sıkı sarılmalıdır. Lâzım olan şeyleri bırakarak, lüzûmsuz şeylerle uğraşmak, akla uygun değildir. Fekat siz, kendi görüşünüze uyuyorsunuz. Söz dinlemiyorsunuz. Siz bilirsiniz! Habercinin vazîfesi ancak bildirmekdir.”149.Bu mektûb, yine molla Sâdık-ı Kâbilîye yazılmışdır. Allahü teâlâ herşeyi sebeble yaratmakda ise de, belli bir sebebe bağlanmak lâzım olmadığı bildirilmekdedir:“Kardeşim molla Muhammed Sâdık! Bütün varlığınızla sebeblere bağlandığınıza şaşılır. Sebebleri yaratan “teâlâ ve tekaddes”, herşeyi sebeblerle yaratmakda ise de, herşey için belli bir sebebe yapışmak doğru değildir.Mısra tercemesi: Bir kapı kapanırsa, üzülme ey gönül, başkası açılır!Bu kısa görüşlülük, çok uygunsuz kimselerde bulunur. Sizin gibilerde bu hâli görmek pek çirkindir. Biraz kendinize geliniz! Bu kötülüğün derecesini anlayınız! Hem müttekî olmak, hem de Allahü teâlânın sevmediği şeylerin peşinde koşmak, çok çirkin bir işdir. Bu çirkinliğin, sizin gözünüze güzel görünmesine pek şaşılır. Çok lâzım olan şeyleri, ihtiyâcı giderecek kadar elde etmek için çalışmalıdır. Bütün vaktleri oraya vermek ve bütün ömrü onun arkasında geçirmek, tâm bir ahmaklıkdır. Fırsatın kıymetini biliniz! Bu fırsatı, sonu gelmez, lüzûmsuz şeyleri elde etmek için kaçıranlara binlerle yazıklar olsun! Mektûblaşmamız lâzımdır. Habercinin vazîfesi, yalnız haber vermekdir. İnsanların dedi-kodularına aldırmayın! Buna üzülmeyiniz! Size sürmek istedikleri lekeler, sizde bulunmadığı için, üzülmeniz doğru değildir. Herkesin kötülediği bir kimsenin iyi olması, çok büyük se'âdetdir. Fekat, bunun aksi olursa, çok tehlükelidir. Vesselâm.”"İnsanlar için hak yolunu kapatan beş şey vardır:Cahillikten rahatsız olmamak, dünya hırsı, cimrilik, amelde riya, kendi fikrini beğenmek." Hz. Ali ra.Şeytan taşlamaktan tavaf yapamıyoruz! Başarı, en iyi intikamdır.Yiğit 1000 gün yaşar fırsat bir gün düşerKorkularının üstüne git! Agresif ol ve yüzleş onlarla. Sert saldır! Vücudunda bir yer tutulup ağrıdığında, masör kişi o bölgeye sert bir masaj yapar, ödeme dönüşmüş olan kas yapını yumuşatır ve ağrı biter.Hasan-ı Basrî "rahmetullahi aleyh" hazretlerinin talebeleri, şeytanın vesvesesinden şikâyet ederek; "Yâ Şeyh! Şeytandan gâyet incindik. Hep bizi yaramaz işlere teşvik ediyor. "Elinize geçen dünyâyı sıkı tutun, size lâzım olacak." diyor ve bizi hayırdan alıkoyuyor." dediler.Hasan-ı Basrî hazretleri gülümseyerek buyurdu ki: "Şimdi buradaydı. O da sizden şikâyet eti. Dedi ki: "Şu Âdemoğullarına nasîhat eyle de benim hakkıma tamah etmesinler. Kendi haklarına râzı olsunlar. Hak teâlâ beni huzûrundan kovduğu zaman, dünyâyı ve Cehennem'i bana mülk kıldı. Cennet'i ve kanâati ise onlara verdi. Şimdi bunlar kendi haklarını bıraktılar benim mülküme tamah ediyorlar. Ben de onların îmânlarını almayınca dünyâyı kendilerine vermiyorum." dedi. Eğer şeytanın vesvesesinden emin olmak isterseniz, dünyâyı terk edin ve endişesini gönüllerinizden çıkarın."Bu nasîhatleri dinleyen talebeleri başlarını öne eğerek huzûrundan ayrıldılar.4 şeytanı tanımadan Allah dostu olamazsın. İblis, nefis, daha kötüsü kötü arkadaş, daha kötüsü kötü din adamı.Kol saatını dusurursen ne olur? Zamannn!
Podcast 8. dakikada başlıyor! Eskiden Spotify editlemeye izin veriyordu lakin artık ne yazık ki vermiyormuş. Fantastik Sever YouTube kanalında daha fazla muhabbete erişebilirsiniz. Bu podcastleri aylar sonra spotifya yüklediğim için herkesten özür diliyorum. Umarım keyifle dinlersiniz.
Ebû Hureyre (r.a.)'dan Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kur'an-ı Kerim'i öğreniniz, sonra okuyunuz. Çünkü Kur'an'ı öğrenip okuyan ve teheccüd namazlarında onu okumaya devam eden kimse, içi misk dolu olup, kokusu evin her tarafına yayılan bir kaba benzer. Kur'an-ı Kerim'i öğrenip uyuyan kimse ise ağzı kapatılmış misk kabına benzer.” Abdullah İbn-i Abbâs (r.a.)'dan Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kalbinde Kur'an-ı Kerim'den hiçbir ayet bulunmayan kimse virane bir eve benzer.” Hz. Ali (r.a.)'dan Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim Kur'an'ı okur, sonra onu ezberler, helalini helal, haramını da haram bilirse Allâhü Teâlâ onu Cennet'ine koyar ve ailesinden üzerine Cehennem vacip olan on kişiye şefaat etmek hakkı verir.” İbn-i Mes'ud (r.a.)'dan Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim Allâh'ın Kitabından bir harf okursa buna karşılık ona bir hasene vardır. Bir hasene on misli sevabla karşılanır. Ben “Elif, lâm, mim” bir harftir demem. Doğrusu “Elif” bir harftir, “Lâm” da bir harftir, “Mim” de harftir.” . Abdullah İbn-i Ömer (r.a.)'dan Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Muhakkak bu kalpler kendisine su değen demirin paslandığı gibi paslanır.”, “Onun cilası nedir Ya Resûlallâh?” denilince, Hz. Peygamber (s.a.v.), “Ölümü çok hatırlamak ve Kur'an okumaktır” buyurdu.Câbir (r.a.)'dan Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Kur'an şefaati kâbul edilmiş olan bir şefaatçidir. Davası tasdik edilen bir davacıdır. Kendisine tâbi olanı Cennet'e götürür. Onu arkaya atanı da Cehennem'e düşürür.” Ebû Hureyre (r.a.)'dan Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim bir gecede Kur'an-ı Kerim'den on ayet okursa (o gece) gafillerden sayılmaz.” (Zekeriya Kandehlevi, Fezaili Amal, S.213)
Bu mektûb, Muhammed Ma'sûm-i Kâbilîye yazılmışdır. Sevenlerin sıkıntılara, üzüntülere dayanmaları lâzım geldiği bildirilmekdedir:“Fakîrleri seven kardeşim! Kalbinde sevgi taşıyanların sıkıntı ve üzüntü çekmeleri lâzımdır. Dervîşliği seçenlerin dertlere, sıkıntılara alışması lâzımdır.Fârisî beyt tercemesi: Seni sevmek, dert ve gam tatmak içindir, Yoksa, râhat etdirecek şeyler çokdur.Sevgili, sevenin çok üzülmesini ister. Böylece, kendinden başkasından büsbütün soğumasını, kesilmesini bekler. Sevenin râhatlığı, râhatsızlıkdadır. Âşıka en tatlı gelen şey, sevgili için yanmakdır. Sükûnet bulması çırpınmakdadır. Râhatı, yaralı olmakdadır. Bu yolda istirâhat aramak, kendini sıkıntıya atmakdır. Bütün varlığını sevgiliye vermek, ondan gelen herşeyi seve seve kapmak acısını, ekşisini, kaşları çatmadan almak lâzımdır. Aşk içinde yaşamak böyle olur. Elinizden geldiği kadar böyle olunuz! Yoksa, gevşeklik hâsıl olur. Sizin çalışmanız iyi idi. Bunun dahâ artmasını beklerken, azalıverdi. Fekat üzülmeyiniz. Eğer, kendinizi bu duraklamadan kurtarırsanız, eskisinden dahâ iyi olur. Sizi bu dağınıklığa sürükleyen şeylerin, toparlanmanıza da sebeb olacaklarını biliniz! Böylece, çalışmanız artar. Vesselâm.”146.“Oğlum Şerefeddîn Hüseynin mektûbu geldi. Allahü teâlâya hamd olsun ki, fakîrleri hâtırlamakla şereflenmekdesiniz. Aldığınız vazîfeyi çok yaparak zemânlarınızı kıymetlendiriniz! Fırsatı elden kaçırmayınız. Geçici olan şânlar, şerefler sizi aldatmasın. Dünyâ lezzetleri, hakîkî lezzetlerden mahrûm etmesin.Fârisî beyt tercemesi:Sana söyliyeceğim hep şudur: Çocuksun, yol ise korkuludur.Allahü teâlâ, bir kulunu gençlikde tevbe etmeğe kavuşdurursa ve bu tevbesini bozmakdan korursa, ne büyük ni'met olur. Diyebilirim ki, bütün dünyâ ni'metleri ve lezzetleri, bu ni'metin yanında, büyük deniz yanındaki bir damla su gibidir. Çünki bu ni'met, insanı Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavuşdurur. Bu ise, dünyâ ve âhıret ni'metlerinin hepsinin üstündedir. Âl-i İmrân sûresinin onbeşinci ve Tevbe sûresinin yetmişüçüncü âyetinde meâlen, “Allah'ın râzı olması nimeti dahâ büyüktür” buyuruldu. Doğru yolda olanlara ve Muhammed Mustafâya “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmâtü etemmühâ ve ekmelühâ” uymakla şereflenenlere selâm olsun!” RabbaniSahabîlerden biri şöyle dedi: Bir gün Peygamberimiz, aramızda gülüşürken çıkagelmişti. Bize, “Cehennem ardınızdayken nasıl gülersiniz? Vallahi, sizi gülerken görmemeliyim!" dedi ve yüzünü dönerek giti. Sanki başlarımıza birer kartal konmuş gibi olmuştuk. Fakat, az sonra yanımıza gelerek şu müjdeyi verdi: "Biraz önce Cebrail gelerek bana şöyle dedi. Yüce Allah buyuruyor ki: "Niçin kullarımın ümidini rahmetimden kesiyorsun? Kullarıma Benim affedici ve merhametli olduğumu, bunun yanında azabımın da ağır olduğunu bildir."ّدَاصرملابلّكَ برّنَ اBütün peygamberlerin ortak nasihati. Utanmadıktan sonra dilediğini yap.İyilikte kötülükte bulaşıcıdır."İnsanlar için hak yolunu kapatan beş şey vardır:Cahillikten rahatsız olmamak, dünya hırsı, cimrilik, amelde riya, kendi fikrini beğenmek." Hz. Ali ra.Bir vehabi yazdı sen ölünce cenaze namazına asla gelmicem. Hiç cevap vermem ama buna yazdım: Benim cenaze namazıma 1000 Peygamber gelecek, sen eksik kal nolur.“Güneşin Görevi Işık Saçmaktır! Yarasalar Rahatsız oluyor Diye, Güneş Bu Görevinden Vazgeçecek Değil Ya!” Şems-i TebriziŞeytan taşlamaktan tavaf yapamıyoruz!Başarı, en iyi intikamdır.Yiğit 1000 gün yaşar fırsat bir gün düşerBereket diye bişey var İslam'da. Kurtuluş savaşında Yunan nüfusu 10 milyon; Türkiye 10 milyon. Yıl 2025. Yunan yine 10 milyon; Türkiye 85 milyon.Korkularının üstüne git! Agresif ol ve yüzleş onlarla. Sert saldır! Vücudunda bir yer tutulup ağrıdığında, masör kişi o bölgeye sert bir masaj yapar, ödeme dönüşmüş olan kas yapını yumuşatır ve ağrı biter.Mülk Allahındır yazıyo apartmanda. Altında sahibinden satılık yazısı var!“Kendi ayıbı, insanların ayıbını görmekten alıkoyan kimseye müjdeler olsun." (Aclûnî, Keşfu'l-Hafa, II, 46)
Bölümün Youtube videosu;https://youtu.be/-OgRK224g8sDestek vermek isterseniz;Youtube linki: www.youtube.com/@yasinacarpodcasttInstagram linki: www.instagram.com/yasinacar50
Necip Bahadır | Silivri soğuğu, cehennem sıcağı! | 03.02.2025 by Tr724
“Biz onları (kadınları) yepyeni bir yaratılışta yarattık.” Vakia 35 “Onları bâkireler yaptık.” “Kocalarına âşık yaşıtlar yaptık” “Bütün bunlar sağdakiler içindir.” Vakia 38 Allah, iki ruh yarattı. Birini dumanın içine koydu ve ona "Cin" dedi. Diğerini toprağın içine koydu ve ona "İnsan" dedi. Her ikisini de sınav etmeye devam ediyor... Abdullah b. Mes'ûd hazretleri şöyle demiştir: İyi olsun, kötü olsun, herkes için ölüm hayırlıdır. Çünkü, eğer insan iyi ise Yüce Allah böyleleri hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah katındaki ni'metler, iyiler için daha hayırlıdır.” (Âl-i İmrân - 198) Eğer söz konusu olan kötü bir kimse ise, Yüce Allah böyleleri hakkında da şöyle buyuruyor: "Onlara mühlet vermemiz sadece daha çok günâha girmeleri içindir. Onlar için yüz kızartıcı bir azâb vardır" (Âl-i İmrân - 178) “Şuna da şaşılır ki, her gün, her gece ölüp dirilip dururken ba'si (yeniden dirilmeyi) inkâr eder...” (Razi) Ümmü Seleme, Peygamber (s.a.s)'e bir gün "Ya Rasûlüllah! dünyada ki kadınları mı, yoksa cennetteki hûrîler mi daha iyidir?" diye sorar. Rasûlüllah (asm); "Dünyadaki kadınların üstünlüğü, yüzün astara üstünlüğü gibidir." diye cevap verir. Ümmü Seleme; "Niçin?" deyince o (asm), şöyle cevap verir; "Dünyadaki kadınlar namaz kıldıkları, oruç tuttukları ve birçok ibadetlerde bulundukları için." (Tabarânî) "Kim üç kere Allah'dan Cenneti isterse bizzat Cennet; "Allah'ım! Bu adamı Cennet'e koy." der. Buna karşılık kim üç kere kendisini Cehennem'den uzak tutması için Allah'a yalvarırsa bizzat Cehennem; "Allah'ım! Bu adamı Cehennem'den uzak tut!" der." Cennetin tek nimeti din kardeşlerinin buluşması ve biraraya gelmesi bile olsa, Cennete girmek sırf bu yüzden mutlu ve sevindirici bir olay olurdu. Oysa, orada daha bir çok sayısız bağış vardır. "Cennet'te öyle çarşılar vardır ki, oralarda alış-veriş yapılmaz. Cennetlikler bu çarşılarda öbek öbek biraraya gelerek biribirlerine dünya hayatının nasıl geçtiğini, Allah'a nasıl ibâdet ettiklerini, dünyada fakirlerin ve zenginlerin nasıl yaşadıklarını, ölümün nasıl olduğunu ve uzun bir imtihan döneminden sonra nasıl Cennet'e girebildiklerini anlatırlar."
Bugünlerde tarihinin en büyük doğal afetlerinden biriyle boğuşmakta olan ABD'nin seçilmiş Başkanı Donald Trump'ın görevi devralacağı 20 Ocak'tan sonra kendi halkının sorunlarıyla daha fazla ilgilenmeyi vaat eden söylemleri açık. Bu söylemler tabi Ortadoğu'da bilhassa Gazze ve Suriye'de nasıl bir yol takip edeceği hususunda farklı beklentilere yol açsa da bilhassa Gazze konusunda son söyledikleri ABD'nin başını en fazla belaya sokan ona en büyük maliyetlere yol açan İsrail konusunda ülkesine hayrı olacak bir çizgi vaat etmiyor. “20 Ocak'a kadar esir takası ile ilgili anlaşmayı masamda görmek istiyorum, değilse Ortadoğu'yu cehenneme çevireceğim” derken Netanyahu'ya elini çabuk tutmasını söylüyor ama tehdit ettiği o değil, yine Gazze, Filistin hatta bütün Ortadoğu. Bu yaklaşım ABD'nin bütün siyasetinde fiilen zaten hep gördüğümüz ama bir başkanın ağzından bu açıklıkta pek duymadığımız sözler.
Teselligah - Dervişin teselli Koleksiyonu - 100 soru ve cevap
İşârâtü'l-İ'câz 2 Ders Cehennem'deki Rahmet - Mecit Ömür Öztürk by Mecit Ömür Öztürk
“Merhaba değerli dinleyicilerim, bu bölümde sizi bir yolculuğa davet ediyorum. Orta Çağ'ın en büyük edebiyat eserlerinden biri olan İlahi Komedya‘nın derinliklerine inmeye hazırlanıyoruz. Özellikle Dante'nin, Cehennem ile Cennet arasındaki arada kalan Araf kavramına bakalım..*Instagram: www.instagram.com/oradanburadanbilgi/Youtube: youtube.com/oradanburadanbilgiTwitter: https://x.com/oradanburadanb*Reklam ve İş birlikleri için: oradanburadan7@gmail.comKAYNAKLAR*Dante Alighieri, Araf
Merhaba arkadaşlar! Bu podcastimizde, şeytanın hilelerinden nasıl korunabileceğimizi konuşuyoruz. Namaz, ihlas ve doğru arkadaşlarla manevi gücümüzü nasıl artırabiliriz? Hayatın geçiciliğini unutmadan ahiret için hazırlık üzerine samimi bir sohbet oldu. Keyifli dinlemeler…
Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Bir kimse Allâh'ın Kitabı'nı kendi re'yi (fikir, görüş) ile tefsir etse ve bu tefsirinde isabet etmiş bulunsa yani açıklaması doğru olsa bile hatâ etmiş olur.” (Ebû Dâvud) İbn Abbas (r.a.)'den yapılan rivâyette, Resûlullâh (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu bildirilmektedir: “Kim ki, Kur'an hakkında, ilmi olmadığı halde konuşursa (yani ilmi olmadığı halde kendi kafasına göre açıklarsa) Cehennemdeki yerine hazırlansın.” (Tirmizî) Başka bir hadîste de Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmaktadırlar: “Benden ilminiz ve selâhiyetiniz olmadığı halde uluorta hadîs rivâyet etmekten sakınınız (yâni bu konuda Allâh (c.c.)'dan korkunuz). Ancak sağlam bir şekilde bildiğiniz hadîsler müstesna, onları rivâyet edebilirsiniz. Kim bile bile kasıtlı olarak benim üzerime yalan isnad ederse, benim söylemediğim bir sözü beni söyledi diye yayarsa, Cehennem'deki yerine hazırlansın. Ve kim ki Kur'an üzerine kendi reyi, hevesi ve görüşü ile söz söyler, tefsir yaparsa, o da Cehennem'deki yerine hazırlansın.” (Ahmed b. Hanbel) Zamanımızda ilmî ehliyet ve liyakâti olmayan bir sürü câhil bilgiçlik taslıyarak Kur'an-ı Kerim'i kendi rey ve hevâlarına (fikir ve görüşlerine) göre tefsir etmekte ve böylece günâha girmektedirler. Hattâ o tefsirleri isabetli ve doğru olsa bile yine de yaptıkları iş hatâdır, günâhtır. Çünkü böyle bir şeye izin yoktur onlar için... Rivâyette “Kim ki Kur'an'ı kendi re'yi ile açıklamaya yeltenir, o kimse gerçeği örtmüş, hattâ bazen küfre ve inkâra düşmüş olur.” buyrulmaktadır. Müfessirliğe yeltenen câhil bir kişi, bazen o kadar yanlış bir açıklama yapabilir ki, o yüzden küfre saplanabilir. Bir de, Kur'an'ı kendi re'y, hevâ ve hevesi ile açıklayanlar, üzerine titremeleri gereken Kur'an gibi bir ni'met-i uzmâya karşı küfran-ı nimette bulunmuş olurlar. Rivayetteki “kefere” kelimesindeki tehdidin ağırlığı, kalbinde zerre kadar imân olan herkesi derin derin düşündürmeli ve Allâh (c.c.)'un âyetlerini uluorta ve keyfî bir şekilde açıklamaktan alıkoymalıdır. (İmâm Zehebî, Büyük Günâhlar, s.273-274)
Allâh (c.c.) Kur'an-ı Kerim'de bütün nimetlere karşılaştırma yapmak üzere Cennet'teki nimeti anlayabilmemiz için bizlere bir görüntü sunmaktadır. Yiyecekler, içecekler, giyecekler ve de Cennet'te meydana gelecek olan rûhânî saadet. Tıpkı kâfirlerin ve günâhkârların Cehennem'de hem fiziksel hem de rûhânî azâp görecekleri gibi, hiç kuşkusuz mü'minlerde Cennet'te hem fiziksel hem de rûhânî olarak nimet ve huzur içerisinde yaşayacaklardır. Allâh (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “Sabretmelerine karşılık onlara Cennet'i ve cennetteki ipekleri lütfeder. Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar; ne yakıcı sıcak görülür orada, ne de dondurucu soğuk. Cennet ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifâdelerine sunulur.” (İnsan s. 12-14) Daha sonra Allâh (c.c.) şöyle buyuruyor: “Ne yana bakarsan bak, yığınla nimet ve ulu bir saltanat görürsün. Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kâim elbiseler vardır, gümüş bilezikler takınmışlardır. Râbleri onlara tertemiz bir içki içirir.” (İnsan s. 20-21) İşte bunlar Cennet'te mü'minlere vaat edilen bazı maddi nimetlerdir. Rûhânî nimetlere gelince bunun için Cennet'te Allâh (c.c.)'un cemâlini görmeleri ve onunla konuşmaları mü'minler için yeterlidir. Her ne kadar dünyada bulunan nimetleri Cennet'teki nimetlere kıyâslamış olsak da şüphesiz bunun ince ayrıntılarına asla giremeyiz. Çünkü insanın aklına gelen ve gelmeyen şeyler vardır ve bunlar çoktur hatta daha da fazlası ziyâdesiyle vardır. Şüphesiz Cennet'te geçirilecek bir an, dünyaya ve içindeki her şeye değer. (Muhammed Mütevelli Şaravî, Kuran'da Kıyâmet Sahneleri, s.190-191)
*9 TEVBE SÛRESİ 71-84 N113 M009 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 71 Mü'min erkeklerle, mü'min kadınlar birbirlerinin dostlarıdırlar. İyiliği emrederler, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, Zekâtı verirler. Allah'a ve Rasülüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah Aziz'dir, Hakim'dir. 72 Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara, içinde ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar akan, cennetler ve adn cennetlerinde güzel meskenler va'detti. Allah'ın hoşnut olması ise hepsinden büyüktür. İşte büyük başarı budur. 73 Ey peygamber, kâfirler ve münafıklarla cihat et ve onlara sert davran. Onların yeri cehennemdir ve o ne kötü dönüş yeridir. 74 (Senin hakkında, kötü söz) Söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar. Şüphesiz o küfür sözünü söylediler, İslâm olduktan sonra kâfir oldular ve erişemediklerine (cinayete) yeltendiler. Allah'ın lütfundan, Allah ve Rasülünün onları zengin etmesinden başka intikam almaya sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse onlar için daha hayırlı olur. Eğer yüz çevirirlerse, Allah onlara dünya ve âhirette acıklı bir azabla azab eder. Onlar için yeryüzünde bir dost ve yardımcı da yoktur. 75 Onlardan bir kısmı da: "Eğer o bize lütfundan (mal) verirse, elbette biz de sadaka vereceğiz ve salihlerden olacağız." diye Allah'a söz vermişlerdi. 76 Onlara lütfundan (mal) verince de ona cimrilik ettiler ve dönerek yüz çevirdiler. 77 Allah'a verdikleri sözden dönmeleri, yalan söylemeleri nedeniyle, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar Allah onların kalplerine nifak soktu. 78 Münafıklar Bilmediler mi ki Allah, onların sırlarını ve fısıltılarını bilir ve Allah gaybları çok iyi bilendir. 79 Onlar (münafıklar) mü'minlerden (Zekât dışı) gönüllü sadaka verenlerle, gücünün yettiği kadar veren (fakirler) le alay ederler. Allah onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için acıklı azap vardır. 80 Onlar için ister istiğfar et, ister istiğfar etme. Onlar için yetmiş kerre istiğfar etsen Allah onları afvetmeyecektir. Bu, Allah'ı ve Rasülünü inkâr etmeleri sebebiyledir. Allah, fasık kavme hidayet vermez. 81 Allah'ın Rasülüne muhalefet edip, geride kalıp oturanlar/oturtulanlar, sevindiler. Allah yolunda malları ve canlarıyla cihat etmekten hoşlanmadılar ve: "Sıcaklarda topluca harbe çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcak." Keşke bilselerdi (de geride kalmasalardı.) 82 Kazandıklarına karşılık az gülüp, çok ağlasınlar. 83 Eğer, Allah seni onlardan bir gruba döndürür de, onlar da (harbe) çıkmak için izin isterlerse de ki: "Benimle asla (harbe) çıkamazsınız ve benimle asla düşmana karşı harp edemezsiniz. Çünkü siz ilk defa oturmaya razı olmuştunuz. Geride kalanlarla beraber oturun.” 84 Onlardan ölen biri üzerine asla namaz kılma ve kabri başında da durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Rasülü'nü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/tevbe-suresi-71-84-tefsiri
*9 TEVBE SÛRESİ 60-70 MEALİ N113 M009 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 60 Allah'tan bir farz olarak sadakalar, ancak fakirlere, düşkünlere, onun üzerinde çalışan (memur)lara, kalpleri ısındırılacaklara, kölelere, borçlulara, Allah yolunda (cihat edenlere) ve yolculara aittir. Allah her şeyi bilen hükmünde hikmet sahibi olandır. 61 Onlardan bazısı peygambere eziyet ederler ve "O (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır" derler. De ki: "O sizin için hayırlı bir kulakdır. Allah'a iman eder, mü'minlere inanır ve sizden iman edenler için bir rahmettir. Allah'ın Rasülüne eziyet edenlere acıklı azap vardır. 62 Sizi hoşnut etmek için Allah'a yemin ederler. Eğer iman ediyorlarsa Allah'ı ve Rasülü'nü hoşnut etmeleri daha doğrudur. 63 Bilmedilermi ki, kim Allah'a ve Rasülüne karşı gelirse, onun için, içinde ebedi kalacağı cehennem vardır. İşte bu büyük bir rüsvaylıktır. 64 Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir sûrenin indirilmesinden korkarlar. De ki: "Siz alay edin. Allah sizin korktuğunuzu (ortaya) çıkaracaktır.” 65 Eğer onlara sorsan: "Elbette biz (söze) dalar ve şakalaşırız" derler. De ki: "Allah'la, onun ayetleri ile ve Rasülü ile mi eğleniyorsunuz?" 66 Özür dilemeyin. Siz, iman ettikten sonra tekrar kafir oldunuz. Eğer sizden (tevbe eden) bir grubu afvetsek bile, suçlu olmaları sebebiyle diğer guruba azap edeceğiz. 67 Münafık erkeklerle, münafık kadınlar birbirlerindendirler. Kötülüğü emrederler, iyiliği yasaklarlar ve ellerini kapatırlar (cimrilik yaparlar) Onlar, Allah'ı unuttular, Allah da onları unuttu (unutulmuş muamelesi yaptı.) Şüphesiz münafıklar, fasıkların ta kendileridir. 68 Allah, münafık erkeklere, münafık kadınlara ve kâfirlere orada ebedi kalmak üzere cehennemi va'detti. Cehennem onlara yeter. Allah onlara lanet etmiştir ve onlar için devamlı azap vardır. 69 Sizden öncekiler gibisiniz; onlar, kuvvetçe sizden daha güçlü idiler. Mal ve evlat yönünden daha çok idiler. Onlar, nasipleri kadar faydalandılar. Sizden öncekilerin nasipleriyle faydalandıkları gibi siz de nasibinizden faydalandınız. (Batıla) dalanlar gibi siz de (batıla) daldınız. İşte onlar, amelleri dünyada ve âhirette boşa gidenlerdir. İşte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir. 70 Onlara kendilerinden öncekilerin, Nuh, Ad, Semud, İbrahim'in kavmi, Medyen halkı ve Mü'tefikat'ın (Lût'un darmadağın olan kavminin) haberi gelmedi mi? Onlara peygamberleri açık delillerle gelmişlerdi. Allah onlara zulmetmedi. Ancak onlar kendilerine zulmetmişlerdi. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/tevbe-suresi-60-70-tefsiri
Bu mektûb, yine, hep iyi düşünen, sâdık olan Muhammed Sıddîka yazılmışdır. Evliyâlık mertebelerini bildirmekdedir: Vilâyet, ya'nî evliyâlık, Fenâya ve Bekâya kavuşmak demekdir. [Fenâ, kalbde, mahlûkların düşünülmesi, sevgisi kalmamasıdır. Bekâ, kalbde yalnız Allah sevgisi bulunmasıdır.] Bu da, herkes için olur veyâ belli kimseler için olur. Herkes için olan (Mutlak vilâyet)dir. Belli kimselere mahsûs olan ise, (Vilâyet-i Muhammediyye)dir “alâ sâhibihessalâtü vesselâmü vettehıyye”. Buradaki Fenâ tâmdır. Bekâsı da ekmeldir. Bu büyük ni'mete kavuşmakla şereflenen kimsenin derisi ibâdet için yumuşar. Göğsü islâmiyyet için genişler. Nefsi, itmînân hâsıl ederek Mevlâsından râzı olur. Mevlâsı da, ondan râzı olur. Kalbini sâhibine teslîm eder. Rûhu kurtularak, hakîkî sıfatları [Allahü teâlânın sıfât-ı hakîkıyyesini] keşf eder. Sırrı, o makâmda, şü'ûn ve i'tibârları müşâhede eder ve bu makâmda, şimşek gibi çakıp hemen gayb olan (Tecelliyât-i zâtiyye)lere kavuşmakla şereflenir. Hafî denilen latîfesi, tenezzüh, tekaddüs ve kibriyânın kemâli karşısında şaşkına döner. Ahfâsı, anlaşılamıyan ve anlatılamıyan bir vuslata kavuşur. Arabî mısra' tercemesi: Ni'mete kavuşanlara âfiyet olsun! Bundan anlaşılıyor ki, (Vilâyet-i hâssa-i Muhammediyye) “alâ sâhibihessalâtü vesselâmü vettehıyye”, başka vilâyetlerin mertebelerine benzemez. Yükselirken de ve inerken de onlardan başkadır. Yükselirken başkadır dedik. Çünki, ahfâ denilen latîfenin Fenâsı ve Bekâsı yalnız bu Vilâyet-i hâssada olur. Başka vilâyetlerdeki urûc, yalnız hafîye kadardır. Fekat çokları, rûh makâmına kadar veyâ sır makâmına kadar, birkaçı da hafîye kadar yükselir. Herkes için olabilen (Vilâyet-i âmme) derecelerinin en sonu, hafî makâmıdır. İnişdeki başkalığa gelince, (Vilâyet-i hâssa-i Muhammediyye) ile şereflenen Evliyânın, maddeden olan cesedleri de, bu vilâyetin derecelerinin kemâllerinden pay alır. Çünki, bunların Peygamberi “sallallahü teâlâ aleyhi ve alâ âlihi ve sellem” mi'râc gecesi Allahü teâlânın dilediği makâma kadar, mubârek cesedi ile götürüldü. Cennet ve Cehennem kendisine gösterildi. Kendisine gizli şeyler söylendi. O makâmda Allahü teâlâyı baş gözü ile görmekle şereflendi. Mi'râcların böylesi, bu yüce Peygambere “aleyhissalâtü vesselâm” mahsûsdur. Ona tâm uyan, izinde giden Velîler de, bu husûsî mertebeden serpilen kırıntılara kavuşurlar. Arabî mısra' tercemesi: Kerîmlerin sofrasından toprağa da pay düşer. Böyle olmakla berâber, Allahü teâlâyı dünyâda görmek, yalnız Muhammed aleyhisselâma mahsûsdur. Onun ayakları altında bulunan Evliyâya “kaddesallahü teâlâ esrârehümül'azîz” hâsıl olan hâl, görmek değildir. İkisi arasındaki başkalık, birşeyin kendi ile resmi veyâ kendisi ile gölgesi gibidir. Bunların birbirinden başka olduğu meydândadır. Bu mektûb, Efganistânlı hâcı Hıdıra yazılmışdır. Nemâz kılmak şerefinin yüksekliğini bildirmekdedir ki, bunu nihâyete yetişen büyükler anlayabilir: Kıymetli mektûbunuz geldi. İçindekiler anlaşıldı. İbâdetlerden zevk duymak ve bunların yapılması güç gelmemek, Allahü teâlânın en büyük ni'metlerindendir. Hele nemâzın tadını duymak, nihâyete yetişmiyenlere nasîb olmaz. Hele farz nemâzların tadını almak, ancak onlara mahsûsdur. Çünki, nihâyete yaklaşanlara, nâfile nemâzların tadını tatdırırlar. Nihâyetde ise, yalnız farz nemâzların tadı duyulur. Nâfile nemâzlar, zevksiz olup, farzların kılınması büyük kâr, kazanc bilinir. Fârisî mısra' tercemesi: Bu iş, büyük ni'metdir. Acabâ kime verirler? Nemâzların hepsinde hâsıl olan lezzetden, nefse bir pay yokdur. İnsan bu tadı duyarken, nefsi inlemekde, feryâd etmekdedir. Yâ Rabbî! Bu, ne büyük bir rütbedir! Arabî mısra' tercemesi: Ni'mete kavuşanlara âfiyet olsun! Bizim gibi, rûhları hasta olanların, bu sözleri duyması da, büyük bir ni'metdir ve hakîkî se'âdetdir. Fârisî mısra' tercemesi: Bâri kalbimize bir tesellî olsun. İyi biliniz ki, dünyâda nemâzın rütbesi, derecesi, âhıretde, Allahü teâlâyı görmenin yüksekliği gibidir.
*57 HADÎD SÛRESİ 12-20 MEALİ Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 12 O gün, mü'min erkekle mü'mine kadınların nurlarını önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. Bu gün sizin müjdeniz, altından ırmaklar akan Cennetlerde ebedi olarak kalmaktır. İşte büyük başarı budur. 13 O gün münafık erkeklerle münafıka kadınlar, iman edenlere: "Bize bakın da nurunuzdan bir parça ışık alalım." derler. Onlara: "Geri dönün de bir nur arayın" denilir. Derken aralarına kapısı olan bir sûr çekilir. Onun içinde rahmet, dışında azap vardır. 14 (Münafıklar) Onlara bağırırlar: "Biz (dünyada) sizinle beraber değil miydik?" (Müminler): "Evet! Ancak siz kendinizi ateşe attınız, (bizim felaketimizi) beklediniz, (İslâm'dan) şüphe ettiniz, kuruntular sizi aldattı. Nihâyet Allah'ın emri geldi. O çok aldatan, sizi Allah ile aldattı." dediler. 15 Bu gün sizden (münafıklardan) fidye alınmaz. Kâfirlerden de (alınmaz). Sizin sığınağınız ateştir. Size layık olan odur. O ne kötü dönüş yeridir. 16 İman edenlerin Allah'ı zikretmesi ve Hak'tan ineni (okuması) için gönüllerinin (aşkla) ürperme zamanı daha gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri kaskatı oldu. Onlardan bir çoğu fasıkdır. 17 İyi bilin ki, öldükten sonra yeryüzünü dirilten şüphesiz Allah'tır. Biz âyetleri size açıkladık, umulur ki aklınızı kullanırsınız. 18 Şüphesiz sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah (kulların) a iyilikle borç verenlere kat kat verilecek ve onlar için çok değerli ecir vardır. 19 Allah'a ve peygamberlerine iman edenler, Rableri katında sıddık ve şehitlerin ta kendileridir. Onların mükâfatı ve nur'u vardır. Ayetlerimizi inkâr eden ve yalanlayanlara gelince, onlar da Cehennem yaranının ta kendisidirler. 20 İyi bilin ki, dünya hayatı bir oyun, eğlence, süs, aranızda öğünme, mal ve evlatta çoğalma yarışıdır. Bitkisi, çiftçinin hoşuna gittiği yağmur gibidir. (O bitki) olgunlaşır, sen onu sapsarı görürsün. Sonra çerçöp olur. Ahirette şiddetli azap vardır, Allah'tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı aldanma metâ'ından başka bir şey değildir. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/hadid-suresi-12-20-tefsiri-ali-kucuk
1. Tertibe riâyet etmek. Yani yıkanacak organları sırası ile yıkamak. Bu sıra abdest hakkında nâzil olan şu Âyet-i Kerime'deki sıradır: “Ey imân edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi ve başınıza mesh edip her iki topuğa kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüb olduysanız boy abdesti alın. Eğer hasta olmuşsanız, yahud bir sefer üzerindeyseniz veya içinizden biri ayak yolundan gelmişse yahud da kadınlara dokunmuşsanız ve bu halde su da bulamamışsanız o vakit tertemiz bir toprakla teyemmüm edin, binaenâleyh (niyyetle) ondan yüzlerinize ve ellerinize sürün. Allâh (c.c.) sizin üzerinize bir güçlük yapmak istemez, fakat iyice temizlenmenizi ve üstünüzdeki nimetinin tamamlanmasını ister. Tâ ki şükredesiniz.” (Mâide s. 6) 2. Parmakları hilâllemek. Hadîs-i Şerif'te geldi ki; “Cehennem ateşi parmak aralarınızı hilâllemeden önce parmaklarınızı hilâlleyiniz” El ve ayak parmaklarının aralarını hilâllemek lâzımdır. Bir elini diğer elinin üstüne getirerek, parmaklarını, parmakları arasına sokup hilâllemelidir. Sol elinin küçük parmağı ile sağ ayağının küçük parmağından başlayıp ve altından sokup sol ayağının küçük parmağında bitirmelidir. 3. Yıkanan her yeri üç defa yıkamak. 4. Başı kaplayarak meshetmek. İki ellerinin (küçük parmaktan itibaren) üçer parmağını başın önüne koyup, baş ve şehâdet parmaklarını kaldırarak, arkaya doğru çekerek, sonra el ayalarını indirip başın yan taraflarından arkadan öne doğru getirerek, başladığı yere gelinceye kadar devam ettirerek yapılır. Hadîs-i Şerif'te böyle gelmiştir. 5. Abdestsizlikten kurtulmak, Allâhü Teâlâ'nın emrine uymak ve namaz kılmak için niyet etmek. 6. Abdeste sağdan başlamak. 7. Meshe alından başlamak. 8. Ellerini ve ayaklarını yıkamaya parmaklarından başlamak. Her uzvu yıkarken me'sûr olan (Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ve Ashâbı (r.a.e.)'den bildirilen) duâları okumak. (Bîrgîvî Vasiyetnamesi - Kadızâde Şerhi, s.276)
Kendi kilisesinin vaizi Gary Heidnik dışarıdan oldukça mülayim ve dindar bir insan gibi görünse gerçekte tam bir manyaktı. Kendisinden güçsüz gördüğü kadınlara eziyet etmekten zevk alan Gary, sonunda içindeki iğrenç dürtülere yenik düştü ve şeytani planını uygulamaya başladı. Kaçırdığı 6 kadını evinin bodrumuna açtığı devasa bir çukurun içine zincirleyen Gary, zavallı kadınlara yapmadığını bırakmayacaktı. Peki bu 6 kadın bu cehennem çukurundan kurtulmayı başarabilecek miydi?Sunan: Sezgi AksuHazırlayan: Kevser Yağcı BiçiciSes Tasarımı ve Kurgu: Tolgacan BozcaYapımcı: Podbee MediaCanlandıranlar:Sandra: Şevval BalkanJosephina: Hazal Beril ÇamBaba: Metin BozkurtGary Heidnik: Kadir Can Değer------- Podbee Sunar -------Bu podcast, Hiwell hakkında reklam içerir. Hiwell'in klinik psikologlarıyla ücretsiz tanışma görüşmeleri yapmak ve terapi seanslarınızda pod10 koduyla %10 indirimden faydalanmak için linkten Hiwell indirin. Bu podcast, ON Dijital Bankacılık hakkında reklam içerir. ON Dijital Bankacılık ile her zaman avantajlı faiz oranları ve farklı bir çok avantaj seni bekliyor! Hemen tıkla, "ONBEE" kodunu davet kodu alanına girerek ON'lu ol, rahat bankacılığın avantajlarla dolu dünyasıyla tanış!See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
6. Bir kimse ancak bir kâfirin yapabileceği bir fiili yapar ya da ancak bir kâfirden sudûr edebilecek (meydana gelebilecek) bir sözü söylerse; müslüman olduğunu ikrâr edip “La ilâhe illallâh, Muhammedur Resûlullâh” dese dahi bu fiil ve söz sebebiyle kâfir olur. Mesela, puta, güneşe veya aya secde etse, Yahudi veya Hıristiyanlarla beraber kilise ve havralara gitse, zünnar, haç gibi onlara mahsus olan kıyafetleri giyse, bu hareketleri sebebiyle kâfir olur. Kelime-i Tevhid'i ikrârına bakılmaz. 7. Bir kimse Allâh (c.c.)'un haram kıldığı içki, kumar, faiz, zinâ ve diğer haramlardan herhangi birini helâl kabul etse kâfir olur. 8. Bir kimse şeraitin tevatür ile nesilden nesile aktarılarak bize intikâl etmiş olan temel kaidelerinden herhangi birisini inkâr etse kâfir olur. Meselâ, namazın beş vakit olduğunu kabul etmese ya da “Kur'an'da sadece namaz deniliyor. Namaz duâ demektir. Namazın diğer şekil ve hareketlerine dair bilgi sünnet kaynaklıdır. Sünnet de haber-i vâhid olarak bize intikâl etmiştir” diyerek namaz hakkında görüş beyân etse kâfir olur. Çünkü bu hususlar fiil-i muttasıl bir tevâtür olarak bize intikâl etmiştir. Hac vs. ile ilgili meseleler hakkında da hüküm böyledir. 9. Bir kimse “Cennet'i, Cehennem'i, haşrı, neşri vb. inkâr etse ya da bunlar semboldür, zahiri anlamları kast edilmiş değildir, bunların farklı manaları vardır” dese kâfir olur. 10. Bir kimse icma-i ümmet'in vaki olduğu herhangi bir meseleyi inkâr etse kâfir olur. Burada icmanın namaz, hac vs. ibâdetlerdeki gibi doğrudan Kur'an, sünnet kaynaklı olmasıyla “Peygamber (s.a.v.)'e hakâret eden öldürülür” hükmü gibi, Kur'an, sünnet muhtevâsına uygun olması arasında bir fark yoktur. Zira Efendimiz (s.a.v): “Kim Ehl-i Sünnet ve'l Cemaat inancına bir karış muhâlefet ederse, boynundaki İslâm bağını kaldırıp atmış olur” buyurmaktadır. (Kadı İyaz, Şifa-i Şerif)
Altı Çizili Kitaplar'ın bu haftaki konuğu, dünya edebiyatının en büyük baş yapıtlarından biri olan Dante'nin İlahi Komedya üçlemesinin ilk kitabı "Cehennem". Dante Alighieri, hiçbir zaman sevgili Floransa'sına dönemediği o meşur sürgün yıllarında yazdığı ve öteki dünyaya yaptığı düşsel geziyi anlattığı bu eserinde genç yaşında kaybettiği biricik aşkı Beatrice'sini ararken, bir yandan tanrısal düzenin gizlerini, bir yandan da antik çağların ezoterik sırlarını çözmeye çalışır. Bu bölüm, Dante'nin Cehennem'e yaptığı yolculuğun öyküsüdür.
*Îsâr; insanın kendi ihtiyacı olduğu halde diğer muhtaçların ihtiyaçlarını öne çıkarıp onları gidermesi, kardeşlerini kendine tercih etmesi, toplumun menfaat ve çıkarlarını şahsî çıkarlarından önce düşünmesi ve yaşama zevkleri yerine yaşatma hazlarıyla var olması demektir. Adanmış ruhlar öyle istiğna ve fedakârlık ortaya koymalıdırlar ki adeta îsârlaşmalıdırlar. Onlar, sadece maddî fedakârlıklarla yetinmeyerek, manevî füyüzat hislerinde de başkalarını kendilerine tercih edebilmelidirler. Zira, kendine im'an-ı nazar eden (yoğunlaşan) kimselerin başkalarını görmeleri mümkün değildir. *Hazreti Üstad'ın, “Gözümde ne Cennet sevdası ne de Cehennem korkusu var; milletimin imanını selâmette görürsem Cehennem'in alevleri içinde yanmaya razıyım!” sözü adanmış ruhlar için bir ufuk ve o ölçüde istiğna duygusu bir hedeftir. Adanmışın hayat felsefesi bu olmalıdır.
“Vefalı olup verdiğiniz sözü yerine getirin ki Ben de size karşı vefa ile muamele edip ahdimi yerine getireyim.” buyuruyor. (Bakara, 2/40) (04:45) *Bediüzzaman Hazretleri'nin ifade ettiği üzere, “İman bir mânevî tûbâ-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise, mânevî bir zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor.” İnsan, kendi cehennemini kendisi tutuşturuyor ve insan mahiyetinde yaratılmış olma, mantık, akıl, ihsaslar, peygamber, müçtehid, müceddit, nasih, hatip… gibi itfaiyecilere yol vermiyor ki alevleri söndürsünler. (06:55) *Recâizâde Ekrem'in ifadesiyle, “Bir kitabullah-ı a'zamdır serâser kâinât / Hangi harfi yoklasan mânâsı Allah çıkar.” Hazreti Pîr de, kâinatın satırları teemmül edildiğinde onların Mele-i Âlâdan insana gönderilmiş birer mektup olduğuna dikkatleri çekiyor.
Bu video 05/06/2016 tarihinde yayınlanan “RAMAZAN, ORUÇ VE TAKVA” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Kur'an-ı Kerim'de, orucun farz oluşu anlatılırken, يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı ki, (nefsinizin gayrı meşrû ve aşırı arzularına karşı) Allah'ın koruması altına girip takvaya ulaşabilesiniz.” (Bakara, 2/183) buyuruluyor. Fezlekede “takva”nın nazara verilmesinden hareketle Ramazan, oruç ve takva münasebetini lütfeder misiniz? *Takva, vikaye kökünden gelir; vikaye de gayet iyi korunma ve sakınma demektir. Şer'î ıstılahta takva, “Allah'ın emirlerini tutup, yasaklarından kaçınmak suretiyle O'nun azabından korunma cehdi.” şeklinde tarif edilmiştir. *Bir de takvanın oldukça şümûllü ve umumî mânâsı vardır ki, şeriat prensiplerini kemal-i hassasiyetle görüp gözetmeden, şeriat-ı fıtriye kanunlarına riayete; Cehennem ve Cehennem'i netice veren davranışlardan kaçınmaktan, Cennet'i semere verecek hareketlere; sırrını, hafîsini, ahfâsını şirkten, şirki işmam eden şeylerden koruyup kollamaktan, düşünce ve hayat tarzında başkalarına teşebbühten sakınmaya kadar geniş bir yer işgal eder. İster iman, İslam, ihsan mevzuunda isterse de hizmet konusunda iki günü eşit olan aldanmıştır. *Kur'ân-ı Kerim, يَۤا أَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا اٰمِنُوا buyuruyor. (Nisâ, 4/136) Bu ayet-i kerimede “Ey iman edenler!” buyurulurken mazi kipi kullanılıyor. Fiillerde, teceddüt esastır. Bu açıdan burada mü'minlere yönelik olan hitap şu şekilde anlaşılır: “Ey imanını yenileyerek iman eden insanlar!” Fakat böyle olmakla birlikte, Cenâb-ı Hak bunun arkasından yine اٰمِنُوا “Yeniden bir kere daha iman edin” buyuruyor. Demek ki, insanın sürekli imanını kontrol etmesi, mârifet ve muhabbet açısından sürekli kendisiyle yüzleşmesi gerekiyor. *Aslında herkes hem de her sabah gözlerini açarken yeni bir günün idrakiyle, dinini yeniden bir kere daha duymalıdır. Bugün ruhta, kalbde, histe duyulan din dünkü olmamalı. Yarın da bugünkü olmamalı. Öbür gün de yarınki olmamalı. Her gün ama her gün daha derin olmalı. Zât-ı Ulûhiyet ve eserleri vicdanda daha engince duyulmalı. Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) “İki günü müsavi olan aldanmıştır.” beyanı bu açıdan da çok önemlidir. Buna göre ister iman, İslam, ihsan mevzuunda isterse de hizmet konusunda iki günü eşit olan aldanmıştır. Oruç, sizden öncekiler için bir vazife olarak yazıldığı gibi size de farz kılındı. *Levh; yassı, düz, üzerine yazı yazılabilecek bir cisim demektir. “Levh-i Mahfuz”; Allah tarafından üzerine maddî-mânevî, canlı-cansız her şeyin kayıt ve tesbit edildiği mânevî bir levha veya bütün bu hususlara bakan ilm-i ilâhînin bir unvanı kabul edilegelmiştir. Onun için herhangi bir tebeddül, tagayyür söz konusu olmadığından ötürü ona “Levh-i Mahfuz” denmiştir. *Ulema, Levh-i Mahfuz'un yanında, يَمْحُوا اللهُ مَايَشَاءُ وَيُثْبِتُ وَعِنْدَهُ أُمُّ الْكِتَابِ “Allah dilediğini mahv u isbat eder ve ana kitap (Ümmü'l-Kitap) O'nun nezdindedir.” (Ra'd, 13/39) âyetinin delâletiyle, bir de “Levh-i Mahv u İsbat”tan bahsederler. *Oruçtan maksad, Allah rızası, nefsin terbiyesi, irâde eğitimi ve takvadır. Oruç tutan insan Allah'ın bir emrini yerine getirdiği gibi, kötülüklerden kaçınma ve yasaklardan uzaklaşma konusunda kendine hâkim olmayı öğrenir. Bundan dolayı, geçmiş milletlerin üzerine de oruç farz olmuştu ve o, her dinin temel rükünlerinden birisiydi. Belki sadece orucu tutma keyfiyetinde bir kısım farklılıklar vardı. *Allah Teâlâ'nın orucu bize farz kıldığı gibi bizden öncekilere de farz kıldığını beyan buyurması, ilahi emirlerin temel ve gaye bakımından birliğini iş'âr etmek; ayrıca bu farzın önemini belirtmek; onun bir ceza değil insanların menfaatine bir emir olduğunu bildirmek ve yerine getirilmesi için teşvik etmek sadedindedir.
*Adanmış ruhlar öyle istiğna ve fedakârlık ortaya koymalıdırlar ki adeta îsârlaşmalıdırlar. Onlar, sadece maddî fedakârlıklarla yetinmeyerek, manevî füyüzat hislerinde de başkalarını kendilerine tercih edebilmelidirler. Hazreti Üstad'ın, “Gözümde ne Cennet sevdası ne de Cehennem korkusu var; milletimin imanını selâmette görürsem, Cehennem'in alevleri içinde yanmaya razıyım! Çünkü vücudum yanarken gönlüm gül gülistan olur.” sözü adanmış ruhlar için bir ufuk ve o ölçüde istiğna duygusu bir hedeftir. *İnsanın mükemmel yaratılışını ve Hak katındaki kıymetini ifade eden Hazreti Ali (radiyallahu anh) “Kendini küçük bir cirim görüyorsun; halbuki bütün âlemler sende gizlidir. Sen bütün kâinatın bir fihristisin.” der. M. Akif de Hazreti Ali'ye isnad edilen bu sözü serlevha yapıp şöyle seslenir: “Haberdâr olmamışsın kendi zâtından da hâlâ sen, / “Muhakkar bir vücûdum!” dersin ey insan, fakat bilsen. / Senin mâhiyyetin hattâ meleklerden de ulvîdir: / Avâlim sende pinhandır, cihanlar sende matvîdir.” İnsanlığa bu mahiyetini duyurma, günümüzün nesillerinin ona en büyük armağanı olacaktır. Bu video 22/09/2013 tarihinde yayınlanan “Îsâr Ruhu: Başkalarını Kendine Tercih Etme Ufku” isimli bamtelinden alınmıştır.
Huriler Cin mi, Melek mi, İnsan mı? İnsanların tamamı Cehenneme girecek mi? Cennetteyken Cehennemdeki eşimizi kurtarabilir miyiz? Cennette karı – kocanın birbirini istememe hakkı var mı? Cehennemde 7 derece varken, neden Cennette 8 derece var? Erkeklere Huri varken kadınlara ne var? YANAR ÇIKARIZ DİYENLER AHMAKTIR! Cennette insan öldürmek mümkün mü? Cennet ve Cehennem arasında, Araf'ta kimler kalacak? Hurilerin güzelliğini nasıl tarif edersin? Cennete girenler en çok ne ile meşgul olacak? Cennete gidersem peygamberime söyleyeceğim ilk söz? Cennetin en alt ve en üst seviyesinde bulunanlar kimlerdir? Ölen yakınlarımız şu an ne yapıyorlar? CENNETTE CİNSELLİK VAR MI? Cehennemin en şiddetli tabakasında kimler olacak? Cennette uyku var mı? Cehennemin yaratılması Allah'ın rahmetine ters değil mi? Kerem Önder bu gün ölse Cennete gider mi? Cennette çocuk doğurma var mı? Cennette Allah ile konuşabilecek miyiz? Cenneti tek bir cümle ile tarif edebilir misin? Cennete en son giren adam ne olacak?
* وَخَفِّفِ الْحِمْلَ فَإِنَّ الْعَقَبَةَ كَئُودٌ Azığını eksiksiz al ama yol boyunca sana lazım olmayacak yükleri boş yere yanında taşıma. Cehennem'e yakıt olacak bütün dünyevîlikler yüktür insanın sırtında. Küfür, fısk, isyan yüktür; her bir günah ve hata yüktür. Bu itibarla, yükün hafifletilmesinden maksat, mâsiyetten sıyrılmak ve günahlardan arınmaktır. Önündeki zorlu engelleri, aşılması güç geçitleri ve sarp yokuşları düşün; belini bükecek ağırlıklarla katedemezsin o uzun mesafeyi. Elli, yüz, yüz elli kiloluk bir ağırlığı belki birkaç adım taşıyabilirsin; fakat, onunla kilometrelerce yürüyemezsin, onca yükle hedefe varmaya güç yetiremezsin. Öyleyse, öteye adım atarken dünyevî ağırlıklarından kurtulmalı, ahirette işine yaramayacak hiçbir şeyin hamallığını yapmamalı ve yükünü hafif tutarak yürüyüşünü kolaylaştırmalısın. Hele dava adamıysan, iffet, ismet ve istiğna kahramanı olmalı, dünyevî ağırlıklardan kurtulmalı, elindeki bir çantacığınla dünyanın neresi nasipse oraya hicrete hazır olmalısın. Tek bir elbiseyle bazen üşüyen bazen de buram buram terleyen Hazreti Ali gibi yaşamaya rıza göstermeli ve hizmetlerini asla dünyevî çıkarlara vasıta yapmamalısın. (23:39) *وَأَخْلِصِ الْعَمَلَ فَإِنَّ النَّاقِدَ بَصِيرٌ Yaptığın her işte doğru, samimî, katışıksız, dupduru, riyadan âzâde ve öz yürekli ol; amellerini sadece Allah'a tahsis et. Gönül safvetini ve fikir istikametini her zaman koru; Allah ile münasebetlerinde dünyevî garazlardan uzak kal. Vazife ve sorumluluklarını, sırf O emrettiği için yerine getir; bunu yaparken de yalnızca O'nun hoşnutluğunu hedefle ve O'nun uhrevî teveccühlerine yönel. Şüphesiz, her şeyi görüp gözeten, sadece cisimlere, suretlere değil kalblere ve niyetlere de nazar eden ve her ameli zâhir-bâtın yanlarıyla küllî olarak değerlendiren Rabb-i Rahîm senin yapıp ettiklerine de muttalidir. Allah Teâlâ ne yapıp ettiğini gördüğü gibi, onu nasıl bir niyetle ortaya koyduğunu da bilmektedir. Mevlâ-yı Müteâl, çok iş ve çok semereden ziyade, her işte rızasının gözetilmesine önem vermektedir. Evet, O'nun nezdinde “Bir dirhem ihlâslı amel, batmanlarla hâlis olmayana tercih edilir.” (29:25) *Hazreti Sâdık u Masdûk Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) جَدِّدُوا إِيمَانَكُمْ بِلَا إِلٰهَ إِلَّا اللّٰهُ “İmanınızı ‘Lâ ilâhe illâllah' ile yenileyiniz.” buyurmaktadır. Şu kadar var ki, Allah Rasûlü'nün bu nasihati, sadece dil ile Kelime-i Tevhidi söylemeye hamledilmemelidir. Bu mübarek beyan dil ile telaffuz edilirken, aynı zamanda vicdanda da duyulmalıdır ki, iman tecdîd edilmiş olsun. Bu itibarla da, “Lâ ilâhe illallah deyin” sözü, “Bu kelimeleri vicdanınızda duyun; din ve iman adına her an daha bir derinleşme peşinde olun; devamlı kendinizi yenileyin ve yaratılış gayesine ulaşma uğrunda sürekli mesafe katedin!..” demektir. İmanı yenileme meselesi devamlılık isteyen bir husustur. Bu yenilenme, mü'minin tabiatının bir yanı, fıtratının bir parçası hâline gelmelidir ki, o devamlı surette imanını derinleştirsin ve nihayet tahkikî imana erişsin. Evet, imanı tecdîd etme ve böylece ruhen yenilenme, kavlî olarak “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah” demekle başlayıp, onun mahz-ı mârifet hâline getirilmesiyle devam eder; sonra da mârifetin muhabbeti, muhabbetin aşk u şevki ve aşk u şevkin de cezb u incizâbı netice vermesiyle en ileri seviyeye ulaşır. Mektubat'ta da vurgulandığı üzere, nefis, hevâ, vehim ve şeytan az-çok her insana hükmetmekte; onun gafletinden istifade ederek, pek çok hile, şüphe ve vesveseyle iman nurunu karartmaktadır. Onun için, her gün, her saat, hatta her vakit, imanı cilalamaya ihtiyaç vardır. Her fırsatta cilalanmış, sürekli parlak tutulmuş ve tahkik ufkuna ulaştırılmış bir iman gemisiyle, değil dünyevî okyanuslar, Cehennem gayyaları bile rahatlıkla geçilebilecektir. Bu video 27/10/2013 tarihinde yayınlanan “Adanmışın Manifestosu” isimli bamtelinden alınmıştır.
Soru: “Cennet çepeçevre mekârihle sarılmış, cehennem de şehevâtla kuşatılmıştır.” mealindeki hadis-i şerifte nazara verilen “mekârih” ne demektir? Mekârihe neler dahildir? -Mekârih, “mekruh” kelimesinin çoğuludur; nefsin hoşuna gitmeyen şeyler; dertler, sıkıntılar ve meşakkatler demektir. Şehevât ise, “şehvet” kelimesinin cem'idir; nefsin aşırı istekleri ve cismanî arzular manasına gelmektedir. (00.15) -Cennet, aklın zahirî nazarına göre nahoş ve nefse ağır gelen şeylerle kuşatılmıştır. Abdest almak, namaz kılmak, hacca gitmek, zekat vermek, mücahede etmek, Allah yolunda zorluklara katlanmak, yer yer cemiyet içinde bir parya muamelesine tâbi tutulmak, her türlü insanî haklardan mahrum bırakılmak… işte Cennet bunlarla kuşatmıştır. (02.23) -Dinin bazı emirlerinde zâhiren bir meşakkat görünse bile, onlar da aslında hakiki meşakkat değildir; hikmetleri açısından ya bizzat güzeldir ya da neticeleri itibarıyla hayırlıdır. Onlar, uzun bir yolculuğa çıkmış bulunan insanın hedefine sağ-salim varabilmesi için yol azığı mesabesindedir; ileride çıkması muhtemel tehlike ve engellere karşı birer korunma vesilesidir. (04.00) -Cihad da mekârihin bir şubesidir; İslam'da harbin bazı esasları ve hiçbir dinde olmayan kaideleri vardır. Günümüzdeki canlı bombaların İslam'ın dırahşan çehresini karartmaya matuf olduğu âşikârdır. (06.40) -Cehennem, cismanî hevesleri ve şehevî arzuları kendisine tuzak yapmış bir cadıdır. Çoğu kimseler, biraz sonra hayatına mâl olacağından habersiz, tıpkı sineklerin bala koşması gibi, o cadının elindeki zehire koşmaktadırlar. (10.24) -Rehber-i Ekmel Efendimiz (aleyhi ekmelüttehâyâ) bize ibadet ü taati tabiatın bir yanı haline getirmeyi öğrettiği gibi, şehevanî duygulardan kaçınmayı da tabiatın bir derinliği kılmayı talim buyurmuştur. (11.11) -Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'in, “Evlenin, çoğalın; zira ben, kıyamet gününde sizin çokluğunuzla iftihar ederim.” hadis-i şerifindeki “iftihar” ifadesi hangi manaya gelmektedir? (13.08)
Merhaba Arkadaşlar, Bugünkü Podcastimizde Çapraz Sorgunun Bu Bölümünde Cehennem Hakkında En Çok Sorulan Soruları Ele Aldık. Keyifli Dinlemeler...
• Gayba maneviyata inanmanın gerekliliği. • Görünen âlemle görünmeyen âlemlerin farkı. • Meleklerin vasıfları ve Allah'a (cc) karşı yakınlıkları. • Meleklerin insanla münasebetleri ve muhafazası. • Meleklere inanma ve yakinen onları hissetme. • Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) arz ve semadaki vezirleri kimlerdir? • Meleklerde vazife, Rabb'e karşı ubudiyetleri. • Cennet ve Cehennem; Hâzin meleklerin durumları. • İnanan insanın imanında ve hayatında hasbi olması nelere bağlıdır ve vazifesi nedir? • Asım bin Ebi Ehvel'in hasbiliği. • Bedir'e çıkış ve sahabenin hasbiliği, Sa'd b. Muaz'ın (ra) hitabı. • Hasbilikte itaat ve nasıl olunması gerektiği.
Ebû Leheb, Bedir'e iştirak edememişti. Bedir'de Müslümanların zaferi Mekke'ye ulaşınca, sinir krizleri geçirmeye başladı. Gelen haberci, hiç beklenmedik bir hâdiseden, Müslümanlara yardım eden sarıklı askerlerden bahsediyordu. O güne kadar imanını gizlemiş olan Ebû Râfi de denilenleri dinleyenler arasındaydı. Bu sözü duyunca dayanamadı ve “Vallahi bunlar melekler!” dedi. Bunun üzerine Ebû Leheb çıldıracak hâle geldi ve Ebû Râfi'nin üzerine yürüyerek onu ayaklarının altına aldı ve çiğnemeye başladı. Ebû Râfi, Hazreti Abbas'ın kölesiydi. Hazreti Abbas'ın hanımı Ümmü Fadl, koşarak geldi ve Ebû Leheb'in başına elindeki sopayı indiriverdi. “Efendisi yok diye bir köleyi dövüyorsun değil mi?” dedi. Ebû Leheb kardeşinin karısına seslenmedi. Başından akan kanla evine gitti ve bir daha dışarıya çıkamadı. Bu darbenin tesiri, aldığı haberin elemiyle birleşince veya başka bir sebeple “Adese” denilen bir hastalığa yakalanmıştı. O gün, bu hastalık vebadan daha tehlikeli kabul ediliyordu. Malı vardı, evlâtları vardı; fakat hiçbirinin Ebû Leheb'e faydası olmuyordu. Yedi gün kıvrandı durdu. Tek başına kaldı. Öldüğü zaman başucunda kimsecikler yoktu. Ölüsünü almaya dahi giren olmuyordu. Nihayet utandılar. Çölden birkaç bedevî tuttular ve kokuşmuş cesedi bir çukura atarak üzerine taş yığdılar. Kazanma Kuşağında Büyük Kayıp ve Odun Taşıyıcısı Ümmü Cemil *Kabile ve soy olarak en uzak kimseler en erken gelip Allah Rasûlü'ne karabet ve yakınlık kurmaya gayret ederken, Ebû Leheb aksine uzaklaşmayı âdeta kendine bir vazife bilmişti. Nasıl bir kördü ki, yanında doğan ve yükselen Nur Menbaı bir Güneşi görmüyordu. Talih kuşu başındayken onu uçurmuş, kendisini talihsizliğe mahkûm etmişti. O'nun eteğinden tutsaydı, Hazreti Abbas ve “Allah'ın Arslanı” Hazreti Hamza gibi arş-ı kemalât-ı insaniyete çıkması mukadderdi. Fakat o, büyük kazancı ayağının ucuyla itti, aslında böylece kendisini cehenneme itti. *Kur'an-ı Kerim, Ebû Leheb'in hanımı Ümmü Cemil için de “hammâlete'l-hatab – odun taşıyıcısı” diyor ve onun da kocasıyla beraber Cehennem'e yuvarlanacağını bildiriyor. Onlar “Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş” denecek türdendi; biri diğerini destekliyordu; ikisi de küfürde yarışırcasına koşuyor ve aralarında kin, nefret, intikam, gayz, küfür sinerjisi oluşturuyorlardı. Kadın, Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) geçeceği yollara diken atıyordu ayağına batsın diye. Bu çok kavi, sahih rivayetlerde olmasa da menkıbe kitaplarında naklediliyor. Bu açıdan “odun taşıyıcısı” denmesi, Efendimiz'in geçeceği yollara odun, çalı çırpı taşıması dolayısıyla olabilir. Bir diğer yandan da yaptığı şeyler itibarıyla sırtında cehennem ateşini tutuşturacak odunları taşıması cihetiyle odun taşıyıcısı denmesi muhtemeldir. *Diğer taraftan, Peygamber Efendimiz'in öz amcası ve onun eşi olan iki şahsın, açık açık Kur'ân'ın tehditlerinden nasibini alması, Nebiler Serveri'nin her yönüyle vahye/risalete dayandığını ve kendisine vahyedileni aynıyla insanlara bildirdiğini de göstermektedir. Cehennem'de Şeker Şerbet Musluğu Nasıl Olur? *Ayrıca, Cenâb-ı Hakk'ın, Tebbet Sûresi'yle gayet açık bir şekilde, Ebû Leheb ve hanımının Cehennem'e gireceklerini ilan etmesi gaybî bir mucizedir. Çünkü, Kur'ân'ın, Ebû Leheb'in bu kötü sonunu haber verdiği dönemde, ufuklarda bu neticeye emare sayılabilecek en küçük bir iz dahi yoktu. Bu âyetlerin nazil olmasından –yaklaşık– on sene sonra Müslümanların Bedir'de galibiyeti ve müşriklerin mağlubiyeti karşısında küfrü, gayzı, nefreti ve hasedi içinde, tam Kur'ân'ın haber verdiği gibi imansız olarak ölmüş ve bu şekil ölümüyle o da Kur'ân'ın Allah kelâmı olduğunu doğrulamıştı. Bu video 10/05/2015 tarihinde yayınlanan “Yakın Körlüğü ve Ebu Leheb” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Meali Şerifi Neden soruşturuyorlar? O büyük nübüvvet haberinde 1 Ki onlar onda ıhtilâfa düşüyorlar 2 Hayır ileride bilecekler 3 Hayır, hayır ileride bilecekler 4 Değilmi ki biz arzı bir döşek yaptık 5 Ve dağları birer kazık 6 Ve sizleri çift çift yarattık 7 Ve uykunuzu bir sübat yaptık 8 Ve geceyi bir libas yaptık 9 Ve gündüzü bir meaş yaptık 10 Ve üstünüze yedi sağlam bina çattık 11 Ve içlerine şa'şaalı parıl parıl bir kandil astık 12 Ve o mu'sıralardan şarıl şarıl bir su indirdik 13 Çıkaralım diye onunla taneler ve otlar 14 Ve sarmaş dolaş bağlar bağçeler 15 Şübhesiz ki o fasıl günü bir miykat olmuştur 16 O gün ki sur üfürülür derken gelirsiniz fevcâ fevc 17 Semâ da açılmış olmuştur ebvab 18 Ve dağlar yütürülmüş olmuştur serab 19 Şübhesiz ki Cehennem olmuştur mırsad 20 Azgınlar için bir meâb 21 Devirlerce içine kalacaklar 22 Ne bir serinlik tatacaklar ne de bir şarab 23 Ancak bir hamîm ve bir gassak 24 Bir ceza ki bervechi vifak 25 çünkü ummazlardı onlar hiç bir hisab 26 Âyetlerimizi tekzîb ede ede kesilmişlerdi kezzab 27 Her şey'i ise biz ıhsa etmiş bir 28 kitaba geçirmişiz 29 Artık tatınız, artık size azâb artırmaktan başka bir şey yapacak değiliz 30 Şübhesiz ki korunanlara halâs ve kâm var 31 Hadîkalar var, üzümler var 32 Ve turunç sîneli yaşıtlar var 34 Ve bir dolgun peymâne var 33 Orada ne boş bir lâf işitirler ne de bir tekzîb 35 Bir karşılık ki rabbından atâ, yetermi yeter 36 O Göklerin ve Yerin ve bütün aralarındakilerin rabbı, Rahman, bir hıtaba malik olamazlar ondan 37 O günkü Kıyama duracak Ruh ve Melâike saf saf 38 Bir kelime söyliyemezler, o kimseden başka ki o Rahman ona izin vermiş o da savabı söylemiştir 38 O günkü haktır, o halde dileyen Rabbına varacak bir yüz edinsin 39 Çünkü biz size yakın bir azâbı ıhtar ettik, o gün ki kişi ellerinin ne takdim ettiğine bakacak ve diyecek ki kâfir: ah nolaydı ben bir türâb olaydım 40
“Yoksa onların mülkten bir nasipleri mi var? Öyle olsaydı insanlara zerre miktarı bir şey vermezlerdi.” (Nisâ 53) “Bu âyette de Yahudileri, cimrilik ve haset etmekle vasfetmiştir. Cimrilik, bir kimsenin, Allah'ın kendisine vermiş olduğu nimetlerden hiç kimseye hiçbir şey vermemesidir. Hased ise, insanın, Allah'ın başka kimselere hiçbir nimet vermemesini temenni etmesidir. Binaenaleyh, cimrilik ile hased kendisinde bulunduğu kimselerde, Allah'ın başkalarına nimet vermemesini isteme hususunda müşterektirler. Buna göre cimri olan kimse, kendinde olan nimeti başkalarına vermez; hased eden kimse de, Allah'ın, başka kullarına hiçbir nimet vermemesini ister. Cenâb-ı Hak o âyeti bu âyetten önce getirmiştir; çünkü insanın, "kuwet-i âlime" (bilme kuvveti) ve "kuwet-i âmile" (yapma kuvveti) diye iki kuvveti vardır. Kuvvet-i âlime'nin kemâli, ilim; noksanlığı ise, cehalettir. Kuvvet-i âmile'nin kemâli, güzel ahlâk; noksanlığı ise, kötü ahlâktır. Noksanlık itibariyle kötü ahlâkın en şiddetlisi de, cimrilik ile haseddir. Çünkü bunlar, Allah'ın kullarına birçok zararın dönüp gelmesinin menseldirler. Cimriliğin ve hasedin sebebi, cehalettir. Sebep, müsebbebten (neticeden) önce olur. İşte bundan ötürü Cenâb-ı Hak, cimrilik ve hasedden önce cehaleti zikretmiştir. Cimriliğe gelince, bu şundan dolayı böyledir: Malı harcamak, nefsin tezkiyesinin (temizlenmesinin) ve âhirette mutluluğu elde etmenin sebebidir. Malı harcamamak ise, dünya malının insanın elinde birikmesinin sebebidir. Binaenaleyh cimrilik, seni dünyaya bağlayıp, âhiretten alıkor. Cömertlik ise, seni âhirete davet edip, dünyadan alıkor. Dünyayı âhlrete tercih etmek ise, sırf cehaletten dolayı olur. Hasede gelince, bu şundan dolayı böyledir: Hanlık, nimet ve lütuîları kullara ulaştırıp, onlara ihsanda bulunmaktan ibarettir. Binaenaleyh bunu hoş görmeyen, sanki Allah'ı, hanlıktan azletmek istemiştir. Bu ise, sırf cehaletten neş'et eder. Binaenaleyh cimrilik ve hasedin asıl sebebinin, cehalet olduğu sabit olmuş olur. Cenâb-t Hak önce cehaleti zikredince, peşinden müsebbeb (netice) de sebebin peşine zikredilmiş olsun diye, cimrilik ve hasedi zikretmiştir. Allah Teâlâ, o mel'un yâhudilerin, Kureyş müşriklerine "sizler, mü'minlerden daha doğru yoldasınız" dediklerini nakledince, bu ifâde üzerine, "Yoksa onların mülkten bir hissesi mi var?" ifâdesini atfetmiştir. Yahudiler, "Biz, mülke (hükmetmeye) ve nübüvvete daha lâyıkız. Binaenaleyh biz, Araplara nasıl tâbi oluruz?" diyorlardı. Bundan dolayı Cenâb-ı Hak bu âyetle, onların bu görüşlerini iptal etmiştir. Ayrıca, mülk üç kısımdır: a) Sadece, zahire malik ve hükümran olmak. Bu, meliklerin (padişahların) mülküdür. b) Sadece bâtına mâlik ve hükümran olmak. Bu da, âlimlerin mülküdür. c) Hem zahire, hem de bâtına hükümran olmak. Bu ise, peygamberler (a.s)'in mülküdür. Cömertlik, mülkün ayrılmaz bir parçası olunca, şu huyların herbirinin, insanların kendilerine uymalarının ve emirlerine sımsıkı sarılabilmelerinin sebebi olması için peygamberlerin son derece cömert, keremli, merhametli ve şefkatli olmaları gerekir. Bütün bu sıfatların en mükemmeli, Hz. Muhammed (s.a.s)'de bulunmaktadır.” Razi “Birinizin ayağı takılıp yere düşerse şeytana lanet okumasın, çünkü şeytan, kendisinin ciddiye alındığını düşünür ve sevinir. Bu durumda Bismillah deyin ki şeytan küçüle küçüle kayıp olup gitsin.” (Müsned, 5/59) "İki haslet vardır ki müminde bir arada bulunmazlar: Cimrilik ve kötü ahlak." (Tirmizi, Birr, 41; Buhari, Edebü'l Müfred, 282) "...Cimri kişi Allah'a uzak, Cennet'e uzak, insanlara uzak ve Cehennem ateşine yakındır" (Tirmizî, Birr, 40). İnanç dediğimiz şey bazı fikir ve düşüncelere olan bağımlılıktır. Onları kesin doğrularımız olarak görürüz. Annemiz bize geçmişte bir şey söylemiştir; "sobayı elleme, elin yanar" denemiş veya denememiş ama deneyen birisini gözlemlemişizdir ve gerçekten de eli yanmıştır. Biz onu çok sağlam bir şekilde kodlarız, artık sobayı ellemeyiz.
“Cehennem başkalarıdır” der Jean-Paul Sartre. Bazen diğerlerinin hakkımızda ne düşündüğüyle o kadar meşgul oluruz ki, kendi benliğimizden, isteklerimizden ödün veririz. Bu bölümde başkalarının hakkımızda ne düşündüğünü umursamamanın 7 yolunu anlattım.Konular:(02:35 'El Alem Ne Der!' Başkaları Sizi O Kadar Düşünmüyor(03:08) Neden Başkalarının Ne Düşündüğünü Önemsiyoruz?(07:36) Nasıl Baş Ederiz ?(26:41) Hayatında, Senin Hakkında Ne Düşündüğünü Önemsediğin Biri Var Mı?Bu podcast, Salus hakkında reklam içerir.Psikopatika10 kodunu kullanarak, ilk kullanımda size özel %10 indirimden faydalanabilirsiniz.Salus'u indirmek ve daha detaylı bilgi almak için tıklayınız...See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Cehennem sıcağı, tatil enflasyonu, cruise ve eşitsizlik, Twitter skandalı, yeni platform arayışı, Threads ve internette yaşlı olmak, Türkiye'nin yeni başöğretmenleri, beslenme çantasıyla işe giden Avrupalı ve çok daha fazlası bu bölümümüzde.
LİBERAL DEMOKRAT SOSYALİST MEMDUH BAYRAKTAROĞLU ANLATIYOR CEHENNEMİN KAPILARINI KİM AÇTI? BUNDAN SONRA NE OLACAK?ERDOĞAN KAYBETMEK Mİ İSTİYOR? Ekonomist Yazar Memduh Bayraktaroğlu'ndan ekonomi, siyaset ve hayat üzerine fıkralar, anekdotlar ve hikayelerle dolu renkli yorumlar...
Bu video 05/06/2016 tarihinde yayınlanan “Ramazan Oruç ve Takva” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... *Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyurmaktadır: حُفَّتِ الْجَنَّةُ بِالْمَكَارِهِ وَحُفَّتِ النَّارُ بِالشَّهَوَاتِ “Cennet çepeçevre nefsin hoşuna gitmeyen şeylerle sarılmış, Cehennem de (bedenî arzu ve iştihâları kabartan) şehevâtla…” Evet, Cennet mekârihle, insana ters, ağır ve zor gelen bir kısım hadiselerle kuşatılmıştır. Onlara takılmadan ve o dikenli tarlalardan geçilmeden oraya ulaşılamaz. Cehenneme gelince, o da cismânî, bedenî, beşerî ve garizî hislerle, şehvetlerle, arzularla, bohemlikle, yemekle, içmekle, yan gelip yatmakla ve dünyada ebedî kalacakmış gibi davranmakla kuşatılmıştır. *Kaynaklarda, Hazreti Ömer'in (radıyallahu anh) gözünün nuru olan bir delikanlıdan bahsedilir. O genç ismet ufkunun temsilcilerindendir. Bir tuzağa düşüp günaha karşı hafif bir temayül gösterecek gibi olunca birdenbire “Allah'a karşı gelmekten sakınanlara şeytandan bir dürtü ilişince, hemen düşünüp kendilerini toparlar, basiretlerine tam sahip olurlar.” (A'raf, 7/201) mealindeki ayetin diline dolandığını fark etmiş; Cenâb-ı Allah'tan hayâ etmiş; gönlü Allah korkusundan hâsıl olan heyecana dayanamamış ve genç oracığa yığılıp kalmıştır. Hazreti Ömer, gencin ölüm sebebini anlayınca hemen gömüldüğü yere gider ve orada ona şu ayetle seslenir: “Rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki Cennet vardır.” (Rahmân, 55/46) O, sözlerini bitirdikten sonra herkesin duyacağı şekilde mezardan şöyle bir ses yükselir: “Yâ Emire'l-Mü'minîn! Allah bana onun iki katını verdi.”
Kur'an-ı Kerim'de, orucun farz oluşu anlatılırken, يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı ki, (nefsinizin gayrı meşrû ve aşırı arzularına karşı) Allah'ın koruması altına girip takvaya ulaşabilesiniz.” (Bakara, 2/183) buyuruluyor. Fezlekede “takva”nın nazara verilmesinden hareketle Ramazan, oruç ve takva münasebetini lütfeder misiniz? *Takva, vikaye kökünden gelir; vikaye de gayet iyi korunma ve sakınma demektir. Şer'î ıstılahta takva, “Allah'ın emirlerini tutup, yasaklarından kaçınmak suretiyle O'nun azabından korunma cehdi.” şeklinde tarif edilmiştir. *Bir de takvanın oldukça şümûllü ve umumî mânâsı vardır ki, şeriat prensiplerini kemal-i hassasiyetle görüp gözetmeden, şeriat-ı fıtriye kanunlarına riayete; Cehennem ve Cehennem'i netice veren davranışlardan kaçınmaktan, Cennet'i semere verecek hareketlere; sırrını, hafîsini, ahfâsını şirkten, şirki işmam eden şeylerden koruyup kollamaktan, düşünce ve hayat tarzında başkalarına teşebbühten sakınmaya kadar geniş bir yer işgal eder. İster iman, İslam, ihsan mevzuunda isterse de hizmet konusunda iki günü eşit olan aldanmıştır. *Kur'ân-ı Kerim, يَۤا أَيُّهَا الَّذِينَ اٰمَنُوا اٰمِنُوا buyuruyor. (Nisâ, 4/136) Bu ayet-i kerimede “Ey iman edenler!” buyurulurken mazi kipi kullanılıyor. Fiillerde, teceddüt esastır. Bu açıdan burada mü'minlere yönelik olan hitap şu şekilde anlaşılır: “Ey imanını yenileyerek iman eden insanlar!” Fakat böyle olmakla birlikte, Cenâb-ı Hak bunun arkasından yine اٰمِنُوا “Yeniden bir kere daha iman edin” buyuruyor. Demek ki, insanın sürekli imanını kontrol etmesi, mârifet ve muhabbet açısından sürekli kendisiyle yüzleşmesi gerekiyor. *Aslında herkes hem de her sabah gözlerini açarken yeni bir günün idrakiyle, dinini yeniden bir kere daha duymalıdır. Bugün ruhta, kalbde, histe duyulan din dünkü olmamalı. Yarın da bugünkü olmamalı. Öbür gün de yarınki olmamalı. Her gün ama her gün daha derin olmalı. Zât-ı Ulûhiyet ve eserleri vicdanda daha engince duyulmalı. Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) “İki günü müsavi olan aldanmıştır.” beyanı bu açıdan da çok önemlidir. Buna göre ister iman, İslam, ihsan mevzuunda isterse de hizmet konusunda iki günü eşit olan aldanmıştır. Oruç, sizden öncekiler için bir vazife olarak yazıldığı gibi size de farz kılındı. *Levh; yassı, düz, üzerine yazı yazılabilecek bir cisim demektir. “Levh-i Mahfuz”; Allah tarafından üzerine maddî-mânevî, canlı-cansız her şeyin kayıt ve tesbit edildiği mânevî bir levha veya bütün bu hususlara bakan ilm-i ilâhînin bir unvanı kabul edilegelmiştir. Onun için herhangi bir tebeddül, tagayyür söz konusu olmadığından ötürü ona “Levh-i Mahfuz” denmiştir. *Ulema, Levh-i Mahfuz'un yanında, يَمْحُوا اللهُ مَايَشَاءُ وَيُثْبِتُ وَعِنْدَهُ أُمُّ الْكِتَابِ “Allah dilediğini mahv u isbat eder ve ana kitap (Ümmü'l-Kitap) O'nun nezdindedir.” (Ra'd, 13/39) âyetinin delâletiyle, bir de “Levh-i Mahv u İsbat”tan bahsederler. *Oruçtan maksad, Allah rızası, nefsin terbiyesi, irâde eğitimi ve takvadır. Oruç tutan insan Allah'ın bir emrini yerine getirdiği gibi, kötülüklerden kaçınma ve yasaklardan uzaklaşma konusunda kendine hâkim olmayı öğrenir. Bundan dolayı, geçmiş milletlerin üzerine de oruç farz olmuştu ve o, her dinin temel rükünlerinden birisiydi. Belki sadece orucu tutma keyfiyetinde bir kısım farklılıklar vardı. *Allah Teâlâ'nın orucu bize farz kıldığı gibi bizden öncekilere de farz kıldığını beyan buyurması, ilahi emirlerin temel ve gaye bakımından birliğini iş'âr etmek; ayrıca bu farzın önemini belirtmek; onun bir ceza değil insanların menfaatine bir emir olduğunu bildirmek ve yerine getirilmesi için teşvik etmek sadedindedir.
Rahman'ın has kulları, yeryüzünde tevazu, hilm ve mülayemet örneğidirler; cahiller kendilerine sataşınca da ‘selâm' der geçerler. *Furkan Sûresi'nde vakar, ciddiyet, mahviyet ve tevazu içinde, yani oturuşları, kalkışları, bakışları, yürüyüşleri, kısaca bütün davranışlarıyla mü'minliğe yakışır bir tavır ortaya koyan Rahman'ın kulları şöyle anlatılır: وَعِبَادُ الرَّحْمَنِ الَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى الْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ الْجَاهِلُونَ قَالُوا سَلاَمًا “Rahmân'ın has kulları, yeryüzünde alçakgönüllü olmanın örneğidirler ve ağırbaşlı, yüzleri yerde hareket ederler. Cahiller kendilerine sataşınca da ‘selâm' der geçerler.” (Furkan, 25/63) *Hal, tavır ve davranışlarına bakıldığında, Rahman'ın has kullarının dikkatleri çekecek kadar yumuşak, kibar ve nazik oldukları görülür. Dışa akseden bu tavırlar, onların tabiî hâlleridir. Çünkü onlar, iç dünyalarının balans ayarını zaten bu anlayışa göre kurup, bu anlayışa göre ayarlamışlardır. *Evet, iç ve dış dünyaları itibarıyla tam bir bütünlük arz eden o ibad-ı Rahman, Allah'ı gereğince bilmeyen veya bildikleriyle amel etmeyen bir kısım cahillerle karşılaşıp muhatap olduklarında da emniyet, güven ve esenlik insanı olduklarını, kendilerinden onlara bir zarar dokunmayacağını ifade eder ve muhatapları tahrik edebilecek her türlü tavır ve davranıştan uzak dururlar. *Kulluk sırrına ermiş bu nadide kullar, hizmet ve ibadetlerine güvenmez, kesinlikle onlara bel bağlamazlar. Ancak Allah'ın lütf u ihsanı sayesinde cehennem azabından kurtulabileceklerine inanırlar. Bunun için de her fırsatta O'na el açar, O'ndan inayet diler ve O'na yalvarırlar. Bu cümleden olarak, وَالَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَامًا وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا اصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ إِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا “Rahman'ın has kulları geceyi Rabbilerine secde ve kıyam ile, ibadetle geçirirler. ‘Ey Ulu Rabbimiz! Cehennem azabını bizden uzaklaştır. Zira onun azabı tahammülü zor, ömür tüketen bir derttir. Ne kötü bir varış yeri, ne fena bir yerleşim yeridir orası!' derler.” (Furkan, 25/64-65) İşte, bu her zaman Allah'a müteveccih ve ahiret yörüngeli yaşantı da onlara bambaşka bir mülayemet, hilm u silm ruhu kazandırır. https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Asıl dildâra gönül verenler bütün diş göstermeleri, nümâyişleri, şovları Ramazan davulcusunun sesi gibi görürler!.. Evet, yine hatırlayın; “Sen Mevlâ'yı seven de / Mevlâ seni sevmez mi?” Sen O'na doğru bir adım atarsan…” -Kudsî hadisin ifadesiyle, müteşâbih, mukabeleyi ifade ediyor- “O, yürüyerek gelir; sen O'na yürüyerek gidersen, O, koşarak gelir… Sonra bir ân olur ki, O, senin gören gözün olur, görülmesi gerekli olan şeyi, görmen gerektiği gibi gördürür; duyulması gerekli olan şeyi, duyman gerektiği gibi duyurur.” Hem gördüğün, hem duyduğun şeyler, eski Usûlüddin ulemasının beyanıyla “hem mesmûat, hem mübserât” bir yönüyle, birer marifet çağlayanı halinde içine akmaya başlar. Kalbin, birden bire hâristan iken, bâğistan olur, bostan olur, gülistan olur, Firdevs olur. Daha öbür tarafa gitmeden evvel, işte o kalbindeki cennet çekirdeğini nemalandırmış olursun. “İman, bir manevî Tûbâ-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise manevî bir zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor” O biri, Cenâb-ı Hakk'ın engin rahmetinin tecellisine bakıyor; beriki de kulun ihmaline göre, Cenâb-ı Hakk'ın muamele ve mukabelesini ifade ediyor. O zakkum-u cehennem, insan içinde madem saklanıyor, onun inkişaf etmesine meydan vermeden, manevî o tubâ-i cennet çekirdeğini ise nemalandırmak suretiyle, ser çekmesini sağlamak suretiyle, bir çınar gibi, bir ar'ar gibi, bir selvi gibi boy atıp gelişmesini sağlamak için gayret gösterilmeli. Böyle olunca, insan, daha dünyadayken, bir yönüyle cenneti yaşıyor gibi olur. Hayalinde, imanında, bazen miracın gölgesinde, manevî bir şuhûd ile, basar'ın değil de basiret'in görmesiyle, Firdevs bahçelerinde dolaşıyor gibi olur. Öyle bir inşirah duyar ki insan orada, ayağında zincir olsa, boynunda bir pranga olsa, başına balyozlar inse kalksa, bunları duymuyor gibi olur. Çünkü o, Cennet Firdevslerinde dolaşıyor, burcu burcu, lâhutî tecelliler kokusuyla kendinden geçmiş, mest-mahmûr. Evet, her ânı, Gedâî'nin dediği gibi duyar: “Ey sâkî, aşkın oduna / Yandıkça yandım, bir su ver / Düşeli dilber derdine, (mecaz; düşeli dilber derdine) / Yandıkça yandım, bir su ver. // Ol suyu kim içse heman, (“hel min mezid”, ol suyu kim içse heman) / Kalbe doğar nur-u cihan / Verir hayat-ı câvidân / Yandıkça yandım, bir su ver.” O noktaya gelince, Nesimî gibi sızlanırsın; “Bana Hak'tan nidâ geldi: / Gel ey âşık ki, mahremsin / Bura mahrem makamıdır / Seni ehl-i vefâ gördüm!” Vicdanında duyuyor gibi olursun. Duymazsın âlâmı, ızdırapları, kederleri, salya atmaları, diş göstermeleri, nümâyişleri, şovları… Kalmazsın onların tesirinde. Kaldığın şeyin tesirindesin sen; kaldığın şeyin tesirinde kaldığın kadarın onda biri kadar, kalmazsın onların şovlarının tesirinde; çünkü öyle bir “dilber”e gönül vermişsin ki, öyle bir “dildâr”a gönül vermişsin ki, artık her şey gözünden gönlünden silinip gitmiş. Şovlar, sana bir yönüyle, Ramazan davulcusunun sesi gibi gelir; zaten sen, saatini kurmuşsun, kalb saatini, uyanmışsın sahura, hazırsın oruç tutmaya ve bekliyorsun iftarı, Cenâb-ı Hakk'ın “evet” dediği ânı; bekliyorsun.. onun dışındaki her şeyi -nezâket ve nezahet-i lisaniyem müsaade etse, denecek şey şudur- “dırdır” sayarsın, dırdır sayarsın bütün şovları, bütün hırıltıları ve kulak asmazsın onlara. “Allah Allah, bunlar da ne ki böyle, bu şerareler, filan.. bu mis gibi gelen kokuları, bunlar bir yönüyle bulandırıyorlar.. bana gelen bu tatlı musiki gibi, Cennetten kopup gelen sesleri, şerare yapıyor ve bozuyorlar. Benim frekansıma giriyor ve bir yönüyle benim almam gerekli olan sinyalleri bunlar bozuyorlar…” falan dersin.. yaklaşmazsın onlara. https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Nedim Hazar | Cehennem boş! | 15.10.2022 by Tr724
Bu video 16/10/2016 tarihinde yayınlanan " MEHDÎ, MESÎH VE KÂİNAT İMAMI (!)" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Hırsızlıklarını, haramiliklerini, korkunç cürümlerini perdelemek için isnat ve iftiralarla Hizmet Hareketi'ni ve onun temsilcilerini/gönüllülerini karalamaya çalışıyorlar. Câmi'nin sözüyle ifade edildiği gibi, “Yâ Rasûlallah! Ashâb-ı Kehf'in köpeği, Ashâb-ı Kehf ile beraber, onların faziletlerinden dolayı Cennet'e girecekmiş. Ne olaydı, Ashâb-ı Kehf'in köpeği gibi, ben de Senin Ashâbının arasında Cennet'e girseydim. Onun Cennet'e, benim Cehennem'e gitmem nasıl revâ olur? O, Ashâb-ı Kehf'in köpeği ise, ben de Senin Ashâbının köpeğiyim!..” demişim. Hazreti Bediüzzaman da, Molla Câmi'den alarak bunu, kendisi için kullanmıştır. Başka büyükler de kendileri için kullanmışlardır: O devâsa, Everest Tepesi gibi insan Abdulkadir Geylâni hazretleri kendisi için kullanmıştır; Mustafa Bekrî Sıddikî hazretleri kendisi için kullanmıştır; Necmeddin-i Kübrâ hazretleri kendisi için kullanmıştır; Muhammed Bahâuddin Nakşibendi hazretleri kendisi için kullanmıştır. Bizim gibi o kapının halâıkı, kapıkulu, tasmalı kölelerinin başka şey söylemeleri mümkün değildir ve söylememişlerdir. Söylemek şöyle dursun, delaletin hiçbir veçhiyle, ne “dâll bi'd-dalâle” ile, ne “dâll bi'l-iktizâ” ile ne “dâll bi'iltizam” ile, ne “dâll bi'l-işâret” ile, delaletin hiçbir şekliyle o mevzuya imâ eder bir şeyde bulunmamışlardır. Dolayısıyla çok ciddî bir hıyanet içindeler: Bir hareketi karalama adına, bir yönüyle o hareketin içinde bulunan bir Kıtmîr'i karalamak suretiyle, genelde “dine hizmet hareketi”ni, “millî mefkûreye hizmet” hareketini, “geleneklerimizi dünyaya duyurma hareketi”ni, “dünyadan alacağımızı alma adına olan hareket”i, “dünyaya vereceğimiz şeyleri verme hareketi”ni karalama hesabına, onun içinde -bir yönüyle- ilk defa göze batan bir insanı karalamak -o suretle esasen hareketi karalamak- gibi bir “hıyanet”, bir “denâet”, bir “şenâet”, bir “aşağılık kompleksi” içindedirler. Nedir bunların arkasındaki dertleri? Hırsızlıkları ortaya çıktı; gündem değiştirmek suretiyle onu unuttursunlar. Diplomasız önemli makamları işgal ettiklerinden dolayı, gündemi değiştirmek için -esasen- bu türlü şeyleri ortaya attılar. Hatta ihtilal ve inkılap senaryoları yaptılar. Belliydi; bütün dünya -aynı zamanda- meseleyi görüyor. Nasıl bir ihtilal, nasıl bir inkılap, nasıl bir darbedir ki bu, evvela elde etmeleri gerekli olan insanlar yerine halkın üzerine yürüyorlar?!. Böyle ahmakça bir şey olamaz! Dünyada aklı başında olan insanlar, herkes, bu meselenin onların dediği şekilde kabul edilmesini akılsızlık gibi, cinnet gibi görüyorlar, bir yönüyle hezeyan olarak kabul ediyorlar. Dünyanın değişik yerlerinde bir sürü mecmuada, bir sürü gazetede de çıktı bu. Fakat dert nedir esasen? Kendi mesâvilerini, me'âsilerini unutturmak.
Bu video 16/10/2016 tarihinde yayınlanan " MEHDÎ, MESÎH VE KÂİNAT İMAMI (!)" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Kendisini Ashâb-ı Kiram'ın Kıtmîr'i Gören Bir İnsan, Hizmet Hareketi, Cincilerin Hezeyanları ve Türkiye'de Tımarhane İhtiyacı Müslüman olduğunuza binlerce hamd u senâ edecek, Alvar İmamı'nın dediği gibi diyeceksiniz; “Hamdu lillah, fazl-ı ekber, ehl-i iman olduğum / Ümmet-i Muhammed'im, tâbi-i Kur'an olduğum.” Evet, “Hamdu lillah, fazl-ı ekber, ehl-i iman olduğum / Ümmet-i Muhammed'im, tâbi-i Kur'an olduğum.” Ümmet-i Muhammed. Onların içinde haşretsin Allah (celle celâluhu). O sahabe-i kiram efendilerimiz, o tâbiîn-i fihâm efendilerimiz, o müçtehidin-i izâm efendilerimiz, o müceddidîn-i kiram efendilerimiz. Onları hatırlarken, siz, çok defa Kıtmir'in ağzından duymuşsunuzdur, Molla Câmi'nin dediği gibi derim; (Yâ Rasûlallah! Çi bâşed çün seg-i Ashab-ı Kehf / Dâhil-i cennet şevem der zümre-i ashab-ı tû / O reved der Cennet, men der Cehennem, key revast?! / O seg-i Ashab-ı Kehf, men seg-i ashab-ı tû…) “Yâ Rasûlallah! Ashâb-ı Kehf'in köpeği, Ashâb-ı Kehf ile beraber, onların faziletlerinden dolayı Cennet'e girecekmiş. Ne olaydı, Ashâb-ı Kehf'in köpeği gibi, ben de Senin Ashâbının arasında Cennet'e girseydim. Onun Cennet'e, benim Cehennem'e gitmem nasıl revâ olur? O, Ashâb-ı Kehf'in köpeği ise, ben de Senin Ashâbının köpeğiyim!..” Antrparantez; bazı önemli yerlere kitap imzaladığım zaman, altına “Kıtmîr” imzasını attım; kendi adımı yazmadım. Kendi adımı yazmadım, âdeta o ada liyakatsizliğimi ortaya koydum. Bir kısım “lenk”ler, bu mevzuda başka zaman başka türlü iddialarda bulunmuş ve Kıtmir tarafından da kovulmuştur o hainler, dedikleri şeylerden dolayı. Birkaç ay evvel, belki de bir süre evvel, yazdıkları mektuplarda, “Azizim, rehberim, pîrim, efendim, şem'-i tâbânım… Sen gideli Türkiye'nin çehresi karardı!” diyen insanlar, bugün değişik yerlerde gevezelik yapmak suretiyle, değişik iftira ve isnatlarda bulunuyorlar. Evet, bunlar, dün sizi göklere çıkaran müfrit hâinler; bugün de yerin dibine batırmayı bile az gören müferrit hâinler. Dün ifrat edenler, bugün tefritleriyle daha büyük bir hata yapmak suretiyle, çağımızda önemli bir hizmeti olan ve gidip Hazreti Pîr-i Mugan'a dayanan, Müteadditler vasıtasıyla Hazreti Rûh-u Seyyidi'l-enâma dayanan, dîn-i Mübîn-i İslam'ı dünyada mâhiyet-ü nefsi'l-emriyesiyle görmeyi misyon edinmiş ve bundan başka bir düşüncesi olmayan, saray düşüncesi olmayan, villa düşüncesi olmayan, filo düşüncesi olmayan, para ile satılıp alınmayan, para verdikleri zaman mecmuada televizyonda yer değiştirmeyen, durdukları yerde sabit kadem Everest tepesi gibi dik ve sivri duran, dine hizmetten başka mülahazaları olmayan insanları karalamaya çalışıyorlar.
Bu video 11/12/2016 tarihinde yayınlanan " KALBE OKLAR SAPLANIRKEN" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Dünyada îsâr ruhuyla yaşayanlar, hatta bütün bütün isârlaşmış olanlar Cennet'e girerken bile o istikamette davranırlar. Cömertliğin bir de bu türlüsü vardır. O yüksek îsâr ruhunun bu türlüsünü yerine getirmek bir hedeftir. Mesele sadece Hazreti Ebu Talha'nın, kendi aç olduğu halde birine yemek yedirmesinden ibaret değildir. O hadise münasebetiyle bir ufuk da gösterilmektedir. Bazen Kur'an ve Sünnet-i sahiha, en küçük şeyleri anlatırken, mesela bir ferde karşı îsâr ruhuyla hareket etme, onu kendine tercih etme mevzuunu nazara verirken, aynı zamanda -adeta- “Bir de siz onun büyüğünü hesap edin!” demektedir. Neyi hesap edeceksiniz? Hani ulemâ ile ağniyânın (âlimler ile zenginlerin) Cennet'in kapısında birbirlerine öncelik hakkı verecekleri bir hadis-i şerifte anlatılıyor; işte onu bu cümleden olarak hesap edebilirsiniz: Ulemâ diyor ki, “Siz, bize evler açtınız, okullar açtınız, yurtlar açtınız, hocalar tayin ettiniz, bizim âlim olmamızı sağladınız. Burada önce sizin Cennet'e girmeniz gerekir!” Îsâr… Bakın, Cennet söz konusu.. arkada bıraktıkları Cehennem var.. dağlar cesâmetinde kıvılcımlar dışarıya fışkırıyor. Bir tarafta öyle bir dehşet; beri tarafta insanların içine inşirah salan Cennet'in o baş döndürücü manzarası. Böyle bir manzara karşısında ve öyle ürperten bir şey karşısında, “Hayır, siz girin!” Bu defa da ağniyâ diyorlar ki; “Biz, cömertliğin ne manaya geldiğini, zühdün ne manaya geldiğini sizden öğrendik. Siz, onları bize öğretmeseydiniz, biz böyle yapmazdık. Hak, sizin hakkınız; sizin önce girmeniz lazım!” Şimdi bir insana yemek yedirme îsârı nerede, böyle bir mesele nerede?!. Zannediyorum böyleleri, “Ya Rabbî! Evvelâ, sevabıyla benim bu kardeşimi mizandan geçir, ben biliyorum ki teraziye konduğu zaman, -kırılıyorsa o terazi- onun sevabı karşısında ‘küt' diye kırılacaktır. Evvelâ, o!.. O!.. Sırat'ı evvela o geçsin.. Cennet'e evvela o girsin.. Sen'in rızanı evvela o kazansın. Ben de onun arkasından!..” Tâ bu ufka kadar uzanır o îsâr ruhu.. Cenâb-ı Hakk'ın “Cevâd” isminden gelen, birilerinin kullandığı unvan itibariyle “Cevvâd” isminden gelen “çok cömert” olma.. başkalarını nefsine tercih edecek kadar başkaları için yaşama… https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Bu video 25/12/2016 tarihinde yayınlanan " GÜZEL ÂKIBET MÜTTAKÎLERİNDİR!.." isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... “Âhiret yurduna gelince, Biz onu yeryüzünde ululuk peşinde koşmadıkları (büyüklük taslamadıkları) gibi, bozgunculuk da yapmayanlara nasip ederiz.” O âhiret yurdu ki, نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لاَ يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الأَرْضِ وَلاَ فَسَادًا “Biz onu yeryüzünde ululuk peşinde olmadıkları (büyüklük taslamadıkları) gibi, bozgunculuk peşinde de olmayanlara nasip ederiz.” (Kasas, 28/83) Ayet-i kerimede, “ca'l” kelimesiyle “Biz onu, kılarız!” deniyor. “Kılma” ifadesi “ceale” جعل kelimesinden geliyor. Babalarının malı gibi değil, “Bizim ca'limiz olur!” manası nazara veriliyor. Cenâb-ı Hak, seyyidina Hazreti Âdem'in halife olmasını ifade ederken de “ceale” kelimesini kullanıyor; “Seni Ben yaratmışım. Dolayısıyla, halife yapacak da Ben'im. Bilmelisin ki, senin halifeliğin âriyet, emaneten sende. İstesem, vermem onu.. ve istediğim zaman da hemen alırım.” Çoklarından aldığı gibi… Evet, “ceale” kelimesinde de bu mana görülmeli: نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لاَ يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الأَرْضِ وَلاَ فَسَادًا O âhiret yurdu sizin hayatınızla elde edebileceğiniz gibi değil!.. 60-70 yaş ortalamasıyla, bir kısmı çocuklukta geçen, neredeyse yarısı uykuda geçen, çoğu bilmem kimlerle meşguliyette geçen, yeme içme ve yan gelip yatma ile geçen bir ömürle kazanılacak gibi değil!.. Ebedî.. Ebedî… İki kutup arasındaki rakamlara sığmayacak kadar bir zaman, ebedî. “Trilyon” deseniz, “sıfır” kalır onun yanında. “Katrilyon” deseniz, “sıfır” kalır ebediyetin yanında. Ebedî… Ebedî bir hayat… “Onu da Ben size kılacağım! Bakın, o da sizin ca'linizle değil. Benim ca'limle veriyorum, o da Benim ca'lime ait. Ama kim onlar, kime vereceğim onu?!.” لِلَّذِينَ لاَ يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الأَرْضِ “Yeryüzünde kendini büyük görmeyenlere…” Hadis-i şerifin ifadesiyle, مَنْ تَوَاضَعَ لِلَّهِ رَفَعَهُ اللهُ، وَمَنْ تَكَبَّرَ وَضَعَهُ اللهُ “Allah için yüzü yerde olanı Allah yükselttikçe yükseltir, kibre girip çalım çakanı da yerin dibine batırır.” Kim Allah için yüzü yerde, iki büklüm, asâ gibi bükülürse, Allah, onu yükselttikçe yükseltir. Kim tekebbüre/kibre girerse, onu da alçalttıkça alçaltır. Zira Cenâb-ı Hak, bir kudsî hadis-i şerifte, الْعَظَمَةُ إِزَارِي، وَالْكِبْرِيَاءُ رِدَائِي، فَمَنْ نَازَعَنِي فِيهِمَا قَذَفْتُهُ فِي النَّارِ buyuruyor: “Azamet izârım, kibriya ridâm Benim; bunları Benimle paylaşmaya kalkanı, derdest ettiğim gibi, tepetaklak Cehennem'e atarım!” O'nun sıfatı.. Sıfât-ı sübhaniye. Yeryüzünde büyüklük taslamayacak; “Ben ne dersem, o olur! Benim dediğim mutlaka yapılmalı! ‘Asın!' dediğim zaman, asılmalı!.. ‘Kesin!' dediğim zaman, kesilmeli!.. ‘Üzerine gidin!' dediğim zaman, hemen gidilmeli üzerine!.. Söz, bende başlamalı, bende bitmeli!.. Her şey bana bağlanmalı!..” Bu, yeryüzünde bir büyüklük taslama kompleksi…
Bu video 25/12/2016 tarihinde yayınlanan "GÜZEL ÂKIBET MÜTTAKÎLERİNDİR!.." isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Ne acıdır ki, satılmayacak insan çok az, sadece fiyatlar farklı; Allah, bizi o “az”lardan eylesin!.. Çünkü dünyada satın alınabilecek, peylenebilecek çok insan vardır; günümüzde emsal-i kesîresine şahit olduğunuz gibi. Fakat fiyatlar farklıdır; bazıları bin dolara satın alınabilir, bazıları “Ben on bin dolar istiyorum!” der, bazıları da “Bir villa istiyorum!” der. Fedakâr, çok ciddî müstağni bir arkadaş, “Bana on tane villa verdiler ama ben o cephede yer almaktan içtinap ettim!” diyor açıkça. On tane villa. Bazıları da on tane villaya bile satılmaz, bazıları birkaç tane filoya bile satılmaz. Fakat satılmayan insan çok azdır. Ne var ki, fiyatlar farklıdır. Bazen bir yerdeki bir muhtarlığa satılır adam, muhtarlık pâyesine. Bazen belediye başkanlığına satılır. Bazen bir milletvekilliğine satılır. Bazen bir bakanlığa satılır. Bazen bir müsteşarlığa satılır. Peylenmeyen, karakterli, müstağni insan, çok azdır. Allah, sizi o “az”lardan eylesin!.. Allah, bizi o “az”lardan eylesin!.. Cennet'i bile verseler, “Allah'ın rızası var mı, yok mu?” sormadan, biz ona bile peylenmeyiz. “Gözümde ne Cennet sevdası, ne de Cehennem korkusu… Milletimin imanını selamette görürsem, Cehennem'in alevleri içinde yanmaya râzıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm, gül-gülistan olur!” duygusuyla Allah serfiraz kılsın! Kârunlaşmaktan uzak kılsın!.. Nice kimse vardır ki, bir Hârun gibi çıkmıştır yola. Fakat hiç farkına varmadan, dünya, zinetini, debdebesini, ihtişamını, onun yürüdüğü yollara serpiştirince, her yer onun başını döndüren meşher haline gelince, başı dönmüştür zavallının, kendisini kaptırmıştır o rüzgâra veya o akıntıya, bir daha da geriye dönememiştir. Kârûn'u böyle bilin. Kârûn vesilesiyle Kur'an-ı Kerim diyor ki: تِلْكَ الدَّارُ الآخِرَةُ نَجْعَلُهَا لِلَّذِينَ لاَ يُرِيدُونَ عُلُوًّا فِي الأَرْضِ وَلاَ فَسَادًا وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقِينَ “Şu âhiret yurduna gelince, Biz onu yeryüzünde ululuk peşinde olmadıkları (büyüklük taslamadıkları) gibi, bozgunculuk peşinde de olmayanlara nasip ederiz. Hayırlı âkıbet, kalbleri Allah'a karşı saygıyla dopdolu olan, O'na itaatte kusur etmeyen ve O'nun azabından sakınanlar içindir.” (Kasas, 28/83) “O âhiret yurdu var ya..” “Lâm-ı tarif”, ahd için olursa şayet, “o dâr”, bilemediğiniz şekilde özel bir dâr. Özel dâr olmasını şu hadis-i şerifle anlayabilirsiniz: أَعْدَدْتُ لِعِبَادِي الصَّالِحِينَ مَا لَا عَيْنٌ رَأَتْ، وَلَا أُذُنٌ سَمِعَتْ، وَلَا خَطَرَ عَلَى قَلْبِ بَشَرٍ “Öyle bir yurt ki orası, orada Ben'im size (sâlih kullarıma) ihsan edeceğim şeyleri göz görmemiş, kulak işitmemiş; onlar hiçbir kimsenin aklına da gelmemiş!”
B Serisi olarak da bilinen bu soru cevap serisi, 1980 öncesinde Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi'nin çoğunluğu üniversite gençliği ve farklı fikirlerdeki insanlardan oluşan muhataplarının her konuda sorduğu sorulara verdiği cevaplardan oluşmaktadır. Sorular, vaaz öncesi yazılarak soru kutusuna atılmakta, kürsüye çıkan Hocaefendi sorulardan rastgele seçerek cevaplamaktadır. Şu anda Cennet ve Cehennem var mıdır?
Veysel Ayhan | Sevgi veya Cehennem bekçiliği | 24.06.2022 by Tr724