POPULARITY
Hz. Ebubekir es-Sıddik (r.a.), “Benim için yeryüzünde Hz. Ömer (r.a.)'den daha çok muhabbet duyduğum bir adam yoktur” demiştir. Hz. Ebubekir (r.a.) hasta olduğu vakit, “Ömer'i halife tayin ettiğinize göre Allâh (c.c.)'a ne diyeceksiniz?” diye soruldu. Hz. Ebubekir (r.a.) de, “Onlara içlerinden en hayırlı olanını tayin ettim diyeceğim” cevabını vermiştir. İbn Ömer (r.a.): “Resûlullâh (s.a.v.) vefat ettiğinden bu yana Hz. Ömer (r.a.)'den daha hiddetli ve daha cömert olan kimse görmedim” demiştir. İbn Mesud (r.a.): “Eğer Hz. Ömer (r.a.)'in hikmeti terazinin bir kefesine ve yeryüzünde yaşayanların hepsinin hikmeti de diğer kefesine konulacak olursa, Hz. Ömer (r.a.)'in bilgeliği ve ilmi hepsininkinden ağır basardı. Zira onlar, Hz. Ömer (r.a.)'in ilmin onda dokuzunu çektiğini bilirlerdi.” Huzeyfe (r.a.): “Beşeriyetin tüm hikmeti ve ilmi adeta Ömer'in bağrına gizlenmiş gibidir” demiştir. Yine Huzeyfe, “Andolsun ki, Ömer hariç Allâh (c.c.) yoluna hizmette kusur bulanların kınamalarının ilişmeyeceği başka kimseyi bilmem” demiştir. Hz. Aişe (r.anhâ) Hz. Ömer (r.a.)'i kastederek, “Andolsun ki, tek başına işleri üstlenirdi ve pek atılgandı” demiştir. Hz. Cabir (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: “Hz. Ali (r.a.) Hz. Ömer (r.a.)'in yanına gitti, bu sırada da Hz. Ömer (r.a.) namazdaydı. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a.) ona, “Allâh (c.c.) size rahmet bahşetsin! Peygamber (s.a.v.)'in muhabbeti hariç bu namazını kılandan başka, Allâh (c.c.) ile buluşmak için yaptığı amellerin benim indimde daha sevgili olduğu kimse yoktur” demiştir. İbn Mesud (r.a.) şöyle söylemiştir: “Salih olanlardan bahsedildiğinde tez olunuz ve Hz. Ömer (r.a.)'den bahsediniz. Şüphesiz ki o, içimizde Kitabullâh'ı en iyi bilenimiz ve en alim olanımızdır.” (Celaleddin Es-Suyuti, Halifeler Tarihi,s.132)
Kadını erkek ile aynı seviyeye getirme propagandası yapanların İslâm toplumunu bozmaya çalışmaktan başka gayeleri yok. Onlara göre kadın evde hiçbir iş yapmayacak, süslenip püslenip sokağa çıkarak kendini sokakta takdim edecek. Halbuki Allâh (c.c.) tam tersine kadının ziynetlerini gizlemesini emretmektedir. Kadının en büyük ziyneti kendi güzelliğidir ve ilk önce bunu gizlemesi gerekmektedir. Eğer tesettür denilen giyinme tarzı, kadını dışarıdakilere güzel gösteriyorsa o giyinme tarzı tesettür olmaktan çıkar. Cenâb-ı Hâkk, Kur'ân-ı Kerîm'de: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini, cilbablarını giysinler.” Cilbab, kadını baştan ayak topuğuna kadar yekpare olarak örten, sadece göz kısmında incelik olan bir örtüdür. Dışarıdan kadının gözünü de görmüyorsunuz; o, kendisi içeriden yürüyecek kadar görüyor. Yani kadın sadece önünü görebiliyor, yabancı erkekler de sadece giden bir karaltı görüyor. Cilbabın renginin siyah olması gerektiğine dair bir emir yok. Ama Ashab-ı Kiram (r.a.e.), kadının tesettürünü en güzel siyah renk ile sağlanacağını düşünerek genel itibariyle kadınlara siyah cilbab giydirmişlerdir. Buna göre Cenâb-ı Hâkk'ın kitabında beyân buyurduğu cilbab, bir kadının giyebileceği en iyi kıyafettir. O kıyafeti giydiği zaman kadının herhangi bir rahatsızlığa uğraması mümkün değil. O yolun yolcusu olanlara bir sözümüz yok ama diğer insanlar, giden bir karaltının neyini görüp neyine bakacaklar? O siyah karartının nesine gözü takılacak, baksan ne göreceksin? İşte böylece Allâh (c.c.) kadının seks kölesi, ticaret metâı vesaire olmasını engellemiş, ortadan kaldırmıştır. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler 5,s.88)
İmâm-ı Gazâlî (k.s.) Hazretleri buyurdu: “Havada uçan, suyun üzerinde yürüyen veya ateş yiyen veyahut da bunlardan başka harikulâde haller gösteren bir şeyhi gördüğün zaman onu iyi araştır. O şeyh, eğer Allâh (c.c.)'un farzlarından ve Resûlullâh (s.a.v.)'in sünnetlerinden birini terkediyorsa yalancıdır, düzenbazdır. O evliyâ değildir. O şeyhin işleri asla kerâmet değildir; belki istidrâçtır.” Tasavvuf konusunda şeriat ve hükümlerinin değerini bilmeyen ve şeriat ile amel etmeyen kişiden yüz çevirmek lâzımdır. Çünkü o şeriat ilimleri, hükümleri ve hikmetlerini bilmeyen kişi; kısırdır. Maneviyattan yoksun, eksik ve irşad derecesine yükselmeyen “müteşâyihe” yani sahte şeyhe bağlanan müritler de ancak ve ancak kısır ve çalışmaları sonuçsuz kalmaya mahkumdurlar. O gün yüzleri ateşte çevrilirken “Ah, ne olurdu bizler Allâh (c.c.)'a itaat edeydik, Peygamber (s.a.v.)'e itaat edeydik! Yâ Rabbenâ! Ey Rabbimiz!” demektedirler. “Doğrusu bizler beylerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yanlış yola götürdüler. Yâ Rabbena! Onlara azâbın iki katlısını ver ve kendilerini büyük bir lânet ile lânetle!” (Ahzâb s. 66-68) Allâhü Teâlâ hazretleri buyurdu: “Ve sâdıklarla beraber olun.” (Tevbe s. 119) Yani, sâdıkların cümlesinden olun ve sâdıkların sohbet arkadaşları olun. İşte bu sebeple bazı hikmet ehli buyurdu: “Kişi, bekâ yani yerleşip kalacağı yeri seçerken dînen en güzelini tercih etmesi lazım gelir. Tâ ki sâdık ve samimî ihvân (din kardeşleri) ile yardımlaşsın.” Îsâ (a.s.)'a soruldu. “Yâ Rûhullâh! Kiminle oturalım?” Îsâ (a.s.) buyurdu: “Konuşması ilminizi artıran, görülmesi size Allâhü Teâlâ hazretlerini hatırlatan ve ameli âhirete rağbet ettiren sâlih kimselerin meclisinde oturun.” (İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu'l-Beyân Tefsiri,c.17,S.135)
Almanların fonladığı Türkçe yayın yapan YouTube kanalı, “yolsuzluk ve rüşvet yanlısı” eylemlere katılan gençleri konuşturmuş. T24 de yayımlamış. Görüntüler Saraçhane'den. Röportaj verenlerin yüzlerinde, bere, atkı ve tişörtlerden müteşekkil maskeler var. Haber büyük bir merakla başlıyor: “Onlara neden yüzlerini kapattıklarını sorduk.”
Zekât, beş çeşit malda vaciptir. Bunlar; 1. Saime hayvanlar (koyun, keçi, sığır ve deve) 2. Altın ve Gümüş 3. Ticaret Malları 4. Maden ve Defineler 5. Ekinler ve Meyveler Hanefî fakihlerine göre; mal: İnsan tabiatının meylettiği ve ihtiyaç esnasında kullanılması için biriktirilmesi mümkün olan nesnedir. Velev ki şarap ve hınzır gibi mubâh olmasın. Bir nesnenin mal kâbul edilmesi insanların tamamının veya bir kısmının onu mal olarak kullanmasıyla olur. Semavi dinlerden herhangi birinin değer verdiği nesne mal kâbul edilir. Semavi hiç bir dinin mal olduğunu onaylamadığı bir nesneyi Mecusi ve benzeri semavi olmayan bir topluluk mal kâbul etse de mal olmaz. Bu ifadeye göre bir nesnenin mal kâbul edilmesi için iki şey gereklidir. 1. İnsan tabiatının o nesneye meyletmesi. 2. İhtiyaç esnasında kullanmak için biriktirilebilmesi. Buna göre, kişinin bevli gibi insan tabiatının meyletmediği şeyler biriktirilebilse dahi mal sayılmazlar. Fakat tarlalarda ekin için kullanılan hayvan gübresi maldır. Zira insan tabiatının meyletmesi ile kastedilen; faydalanmak için bir nesneye malik olmayı istemektir. Kendisinden faydalanılması ve biriktirilmesi mümkün olan her şeye “mal” denir. Bir şeyde iki özellik ağır basmadıkça ona mal denmez: Biriktirilme ve mutad bir şekilde faydalanma imkânı. Şafiî, Mâliki ve Hanbelîlere göre, menfaat sağlayan bütün varlıklar maldır. Onlara göre, malın mal olması için, bizâtihi biriktirilir olması gerekli değildir. Belki aslı ve kaynağı bakımından biriktirilme imkânının bulunması kâfidir. (Suâlli Cevaplı İslâm Fıkhı,c.3,s.221-223)
“Biz onları (kadınları) yepyeni bir yaratılışta yarattık.” Vakia 35 “Onları bâkireler yaptık.” “Kocalarına âşık yaşıtlar yaptık” “Bütün bunlar sağdakiler içindir.” Vakia 38 Allah, iki ruh yarattı. Birini dumanın içine koydu ve ona "Cin" dedi. Diğerini toprağın içine koydu ve ona "İnsan" dedi. Her ikisini de sınav etmeye devam ediyor... Abdullah b. Mes'ûd hazretleri şöyle demiştir: İyi olsun, kötü olsun, herkes için ölüm hayırlıdır. Çünkü, eğer insan iyi ise Yüce Allah böyleleri hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah katındaki ni'metler, iyiler için daha hayırlıdır.” (Âl-i İmrân - 198) Eğer söz konusu olan kötü bir kimse ise, Yüce Allah böyleleri hakkında da şöyle buyuruyor: "Onlara mühlet vermemiz sadece daha çok günâha girmeleri içindir. Onlar için yüz kızartıcı bir azâb vardır" (Âl-i İmrân - 178) “Şuna da şaşılır ki, her gün, her gece ölüp dirilip dururken ba'si (yeniden dirilmeyi) inkâr eder...” (Razi) Ümmü Seleme, Peygamber (s.a.s)'e bir gün "Ya Rasûlüllah! dünyada ki kadınları mı, yoksa cennetteki hûrîler mi daha iyidir?" diye sorar. Rasûlüllah (asm); "Dünyadaki kadınların üstünlüğü, yüzün astara üstünlüğü gibidir." diye cevap verir. Ümmü Seleme; "Niçin?" deyince o (asm), şöyle cevap verir; "Dünyadaki kadınlar namaz kıldıkları, oruç tuttukları ve birçok ibadetlerde bulundukları için." (Tabarânî) "Kim üç kere Allah'dan Cenneti isterse bizzat Cennet; "Allah'ım! Bu adamı Cennet'e koy." der. Buna karşılık kim üç kere kendisini Cehennem'den uzak tutması için Allah'a yalvarırsa bizzat Cehennem; "Allah'ım! Bu adamı Cehennem'den uzak tut!" der." Cennetin tek nimeti din kardeşlerinin buluşması ve biraraya gelmesi bile olsa, Cennete girmek sırf bu yüzden mutlu ve sevindirici bir olay olurdu. Oysa, orada daha bir çok sayısız bağış vardır. "Cennet'te öyle çarşılar vardır ki, oralarda alış-veriş yapılmaz. Cennetlikler bu çarşılarda öbek öbek biraraya gelerek biribirlerine dünya hayatının nasıl geçtiğini, Allah'a nasıl ibâdet ettiklerini, dünyada fakirlerin ve zenginlerin nasıl yaşadıklarını, ölümün nasıl olduğunu ve uzun bir imtihan döneminden sonra nasıl Cennet'e girebildiklerini anlatırlar."
Bu mektûb, şeyh Behâeddîn-i Serhendîye yazılmışdır. Alçak dünyâyı kötülemekde ve dünyâya düşkün olanlardan kaçınmağı bildirmekdedir: “Akıllı oğlum! Allahü teâlânın sevmediği bu dünyânın arkasında koşmamalıdır! Gönlünü hep Allahü teâlâya bağlamak sermâyesini elden kaçırmamalıdır! Ne satdığını ve buna karşılık neyi aldığını düşünmelidir! Dünyâyı ele geçirmek için âhıreti vermek ve insanlara yaranmak için Allahü teâlâyı bırakmak alçaklık ve ahmaklıkdır. Dünyâ ile âhıret birbirinin zıddıdır, tersidir. İkisinin sevgisi bir kalbde toplanamaz. İkisi bir araya getirilemez. Arabî mısra' tercemesi: Din ve dünyâ bir araya gelirse, güzel olmaz! Bu iki zıddan dilediğini seç ve seçdiğine karşılık kendini sat, fedâ et! Âhıret azâbı sonsuzdur. Dünyâda olanlar çok azdır. Allahü teâlâ, dünyâyı sevmez, âhıreti sever. Arabî beyt tercemesi: İstediğin gibi yaşa, birgün öleceksin! İstediğini topla, birgün ayrılacaksın! Sonunda kadından ve çocuklardan ayrılacaksın. Bunların idâresini Allahü teâlâya bırak! Bugün, kendini ölmüş bilmelidir. Onların işlerini Allahü teâlâya bırakmalıdır. Tegâbün sûresinin onbeşinci ve Enfâl sûresinin yirmisekizinci âyetinde meâlen, (Mallarınız ve çocuklarınız sizlere kesin olarak düşmandır. Onlardan sakınınız) buyuruldu. Bunu iyi anlayınız! Tavşan gibi, gözleri açık uyku ne zemâna kadar sürecek! Bir gün gelip uyanılacak! Dünyâya düşkün olanlarla arkadaşlık etmek, onlarla görüşmek, öldürücü zehrdir. Bu zehrle öldürülen kimse, sonsuz olarak ölür. (Aklı olana bir işâret yetişir) demişlerdir. Biz ise, açıkca ve üzerine düşerek anlatıyoruz. Bunların yağlı, tatlı yemekleri, kalbin hastalığını artdırır. Kalbin iyiliği, hastalıkdan kurtulması nasıl düşünülebilir? Sakın! Sakın! Çok sakın! Fârisî beyt tercemesi: Bildirilmesi lâzım olanı söyledim sana, Yâ fâidelenirsin, yâ da çarpar kulağına. Onlarla görüşmekden, arslandan kaçar gibi, hattâ dahâ çok kaçmalıdır. Arslan insanın yalnız cânını alır. Bu da, âhıretde fâideli olur. Dünyâya düşkün olanlarla berâber olmak ise, insanı sonsuz felâkete ve zarara sürükler. Onlarla konuşmakdan, onların lokmalarını yemekden ve onları sevmekden ve onları görmekden sakınmalıdır. Sahîh olan hadîs-i şerîfde, (Zengine, zenginliği için alçaklık gösterenin dîninin üçde ikisi gider) buyuruldu. Onlara karşı yapılan bu alçalmalar ve yaltaklanmalar, onların malları ve makâmları için midir, yoksa değil midir? İyi düşünmek lâzımdır. Malları, mevkıleri için olduğunda hiç şübhe yokdur. Bunun sonu da, dînin üçde ikisinin gitmesidir. Artık müslimânlık nerede, kurtuluş nerededir? Yağlı lokmaların ve uygunsuz kimselerle düşüp kalkmanın, bu yavrunun kalbinde vaazları dinlemeğe ve nasîhatleri düşünmeğe yer bırakmadığını bildiğim için, bu kadar ağır ve sıkı yazıyorum. Hafîf sözlerle, yumuşak kelimelerle uyanmayacağını biliyorum. Sakın! Onların sohbetinden sakın! Onları görmekden sakın! Allahü teâlâ yardımcın olsun! Allahü teâlâ, bizi ve sizi, râzı olmadığı, beğenmediği şeylerden kurtarsın! Mi'râc gecesi, (Gözleri Allahü teâlâdan ayrılmadı) diyerek övülen insanların efendisi hurmetine “aleyhi ve alâ âlihi minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ” bu düâmızı kabûl buyursun! Âmîn.” Rabbani Abdullah b. Mes'ûd hazretleri şöyle demiştir: İyi olsun, kötü olsun, herkes için ölüm hayırlıdır. Çünkü, eğer insan iyi ise Yüce Allah böyleleri hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah katındaki ni'metler, iyiler için daha hayırlıdır.” (Âl-i İmrân - 198) Eğer söz konusu olan kötü bir kimse ise, Yüce Allah böyleleri hakkında da şöyle buyuruyor: "Onlara mühlet vermemiz sadece daha çok günâha girmeleri içindir. Onlar için yüz kızartıcı bir azâb vardır" (Âl-i İmrân - 178) Allah, iki ruh yarattı. Birini dumanın içine koydu ve ona "Cin" dedi. Diğerini toprağın içine koydu ve ona "İnsan" dedi. Her ikisini de sınav etmeye devam ediyor... İyilikte kötülükte bulaşıcıdır. "İnsanlar için hak yolunu kapatan beş şey vardır: Cahillikten rahatsız olmamak, dünya hırsı, cimrilik, amelde riya, kendi fikrini beğenmek." Hz. Ali ra.
Son ana kadar kan döktüler: Gazze'de önceki gün başlayan ateşkesi “üç saat” geciktirip 24 Filistinli masumu katleden İsrail terör devletinden bahse-diyoruz. -Siyonist devlete asla güvenilmez! Ateşkesi herhangi bir saçma bahaneyle bozabileceklerini unutmamak gerekir. -Nihayetinde temkinli bir ateşkes var!
“O'na dönünüz. O'nun önünde boynunuzu eğiniz ve ağlayınız. Yaşlar hem gözünüzden hem de kalbinizden aksın. Ağlamak ibadettir; Hakk'a karşı tevazu göstermenin şiddet hâlidir. Tevbe ve iyi niyet üzere ölen kurtulur. Ey cemaat! Nefisleriniz ilâhlık iddiasında; bundan haberiniz yok. O, bu kötü hâlini her zaman göstermektedir. Hakikat karşısında zor kullanmakta, Hakk'a kafa tutmakta ve ayrıca O'nun istediğini de istememekte... Dergâhtan kovulan şeytanı nefis sevmekte; halbuki Mevlâ onu sevmez. Nefis kadere uymuyor ve sabır, yolunu tutmuyor, daima niza çıkarıyor. O'nun yanında Hakk'a teslime dair alâmet yoktur. İslâm'ın sadece ismi ile yetiniyor; bu ona hiçbir zaman için fayda sağlayamaz ve menfaat getiremez. Ey evlâd! Korku üzere ol. Emin olma. Bu hâlin Rabbine kavuşuncaya kadar devam etsin. Kalbin istikrar buluncaya kadar böyle ol. Niyetini O'na yönelt. Emniyet hâli önüne serilinceye kadar çekin; bu olursa emin olabilirsin. Hak katında emniyet bulursan bol hayır görürsün. Oradan gelen emniyet hâli devamlıdır. O verdiği şeyi geri almaz. Aziz olan Hak kulunu sevince kendine yaklaştırır. Kul Mevlâsından korktuğu müddetçe kötülükleri gider; kalbi ve sırrı sakin olur. Bu hâli kimse sezemez. Hakk'la arasında olur. Siz tecrübesiz insanlarsınız. Allah yolcuları sizin önderinizdir. Onlar kurtarır. Eşinizi razı etmekte ve Mevlâ'nızı darıltmaktasınız. Halkın çoğu, eşinin ve çocuklarının rızasını Mevlâ'dan öne almaktadır. Ben, senin bütün hareket ve duruşunu, bütün gayretini nefsin için görmekteyim; yalnız eşin ve çocuğun için çalıştığını sezmekteyim. Sende Hakk'tan yana hiçbir haber yok. Yazık sana; tam olgun erlerden sayılmıyorsun. Kâmil olan kişi, yalnız Hak için iş yapar. Kalp gözlerin görmez olmuş. İç alemindeki temizlik bozulmuş. Rabbinden perdelenmişsin, ama bunlardan haberin yok. Bu sebeple bazı büyükler şöyle der (Onlara selâm olsun): - Hak'tan perdeli olduğunu bilmeyen zavallılara yazıklar olsun. Yediğin ekmek içerisinde cam kırıkları vardır; sen onu yemektesin ve durumu bilmemektesin. Çünkü ona karşı iştahın ve arzun çok fazla. Hırsın da sınırsız... Az sonra miden parçalanacak ve öleceksin. Bütün belâ Mevlândan uzak olduğu için geliyor; eğer halkı sevmediğini ve Hakk'ı sevdiğini söylemekte gerçekçi olsaydın böyle olmazdın. Peygamberler, her zaman nefislerine karşıdırlar; tabiî arzu ve şehvetlerini yenerler, hakikat yönünden meleklere katılıncaya kadar çalışırlar. Nefislerini yenmek için çok çabalar ve bu yolda çok gayret sarf ederler. Peygamberler ve sevgili kullar sabırlıdırlar. Size gereken sabır işinde onlara uymaktır. Ey evlâd! Tam hamle yapacak durumu elde edinceye kadar, düşmanın duruşuna dayan. Yakında onu tutar yere vurursun. Yalnız zamanını bekle; zamanı gelince onun bütün varlığını teslim alırsın. Ey evlâd! Çalış; hiç kimseye eziyet için gayret etme. Herkese iyi niyet besle. Ancak cemiyetin düzeni için bir şey yapılacaksa onu da yapmaktan geri durma; bu ibâdet sayılır. Aklı başında ve seçme doğrular, sûrlarına üflediler. Onlar, nefislerinin kıyametini kopardılar. Kendi gayretleri ile dünyayı bir yana attılar. Sırata inandıkları için geçtiler. Kalple yürüdüler ve cennetin kapısına vardılar. İçeri girmeden kapı ağzında durdular ve şöyle dediler: - Biz, buranın nimetini yalnız yemeyeceğiz ve içmeyeceğiz. İyi insanlar, yalnız canlarını düşünmezler ve yalnız yemezler. Bu düşünce ile dünyaya döndüler. Maksatları insanları Hakk'ın tâatına çağırmaktı. Ve orada gördükleri iyi şeyleri haber vermekti; ayrıca güç işleri kolaylaştırmaktı. İyi görüşe sahip olan baş gözü ile halka bakar; sonra kalbini açar ve Allah'ın fiil tecellisini onlarda görür. O tecellinin hareketini ve sükûnunu anlar. Buna izzet nazarı derler; Allahın sevgili kulları bu görüşe sahiptir. İman sahibi o kimsedir ki, bir kişiye baktığı zaman baş gözünü kullanır. İç âlemine de kalbi ile bakar ve Mevlâ'yı sır gözü ile görür. Bu yolda çalışan bulur. Kader geldiği zaman uyar. Deniz ve kara onun gözünde aynıdır.
5 Kasım'da dünyanın en güçlü ülkesi ABD'de yapılan seçimi kazanarak yeniden iktidara gelen Donald Trump, zaferini büyük ölçüde işçi sınıfının ve köylülerin çıkarlarına sahip çıkar görünmesine borçlu. Varsa yoksa “Amerikan işçisinin çiftçisinin çıkarları” diyor. Kendisi dünyanın dört bir yanında yatırımları olan, İstanbul'da koskoca bir “Trump Tower” kurmuş bir patron nasıl olacak da işçinin, küçük çiftçinin çıkarları için çalışacakmış? Söylediği şu:“Küreselleşme” denen “serbest piyasa” politikaları sermayenin Amerika ve Avrupa gibi zengin ülkelerden ve bölgelerden düşük ücret ekonomilerine kaçmasına yol açtı. Bir de göç politikası milyonlarca yabancının ülkeye akmasına neden oldu. Hem sermaye kaçtığı için hem göçmen işçiler daha ucuza çalışmaya razı olduğu için Amerikan işçisi işinden oldu. Trump efendi bu “küreselleşme” politikasına son vererek Amerika'yı yeniden “büyük” kılacak. Bütün ülkelerden yapılacak ithalata yüzde 10 ya da 20 gümrük vergisi koyacak. Amerika'nın esas güçlü rakibi Çin'e ise yüzde 60! Daha önce başkanken Çin'e yüzde 20 uygulamıştı, şimdi yüzde 20 herkese, Çin'e ise yüzde 60! Böylece Amerika içinde yapılacak üretimi desteklemiş olacak. Trump o kadar işçi yanlısı ki, Amerikan kapitalist sisteminin kalbi olan borsasıyla ünlü Wall Street'in Washington'daki hâkimiyetine de sövüp sayıyor. Hatta 2016 seçiminde dünyaca ünlü finans kapitalisti George Soros'a bir küfür etmediği kalmıştı. Güzel. Yalnız bir küçük sorun var. Trump şimdi bakanlarını seçiyor. ABD sisteminin en önemli iki bakanlığına kimleri getirdi dersiniz? Hazine Bakanlığı'na, yani İngiliz Mehmet rolüne, Soros'a on yıldan fazla para kazandırmış, 1992'de İngiliz lirasını çökerterek Soros'a milyarlarca dolar kazandırmış olan birini, Scott Bessent'i. Gümrük tarifelerinin uygulanmasından sorumlu bakanlık olan Ticaret Bakanlığı'na da Wall Street'te paradan para kazanan iki şirketin birden yöneticisi (CEO'su) olan Howard Lutnik'i. Demek ki bir bit yeniği var bu işte. Şu: Kapitalizm öylesine derin bir kriz yaşıyor ki, her ülke yaşadığı krizden kurtulmak için diğerlerine ekonomik olarak saldırmak zorunda. ABD de en çok Çin'e. O yüzden milliyetçi ekonomi politikaları patronlar sınıfının kendi ihtiyacı. Bu milliyetçi politikaların iki avantajı var tek tek ülkelerin sermayeleri için. Birincisi, rakip ülkelerin sermaye gruplarına karşı kendi sermaye gruplarının çıkarını koruyor bu politikalar. İkincisi bizce daha bile önemli: işçi sınıfına hedef şaşırtıyor. Onlara kendi sorunlarının sorumlusu olarak başka ülkelerin işçilerini ve göçmenlerini gösteriyor. Yani dünya çapında işçi sınıfını bölüyor, birbirine düşürüyor. Bu şekilde her ülkede işçi sınıfı kendi patronlar sınıfı karşısında zayıf düşecek. Sınıf mücadelesi vermeye hazır sendikalar “hain” ilan edilecek. İşçi sınıfının “millî çıkarlar” edebiyatından bağımsız örgütleri, partileri düşman ilan edilerek ezilecek. Kapitalizmin dünya çapındaki büyük krizleri sırasında işçi sınıfını sözde “ulusal çıkarlar” temelinde bölerek zayıflatan, sınıfın kapitalizme karşı tepkisini “ulusal” öfkeye dönüştüren, bağımsız sınıf örgütlerini “hain” ilan edip ezen, bunları yapabilmek için bütün demokratik hak ve kuralları ayaklar altına alan hareketlere verilecek bir tek ad vardır: Faşist! Trump'ın “Hitler iyi şeyler de yaptı” demiş olduğu iddia ediliyor. O reddediyor, yalan diyor. Demiştir. Çünkü kendisi de faşisttir. Yalnızca kendi milisleri, askerî birlikleri, sokakta “itleri” yok henüz. Onun için ön-faşist diyoruz ona ve benzerlerine. Yarın doludizgin faşist olacak bunlar. Amerikan işçisinin ve gençliğinin şimdiden özsavunma birlikleri kurması gerekiyor. İşçiler, Trump Türkiye için iyi midir, kötü müdür tartışmasına kanmayın. Faşizm, hangi ülkede olursa olsun, işçiler için kötüdür. Tarihî görevi sizi, işçi sınıfını ezmek, un ufak etmektir. Nerede görülürse ezilmelidir. Trump ve bütün faşistler, dünyada ve Türkiye'de, sizin, çocuğunuzun, ekmeğinizin düşmanıdır. Bütün ülkelerin işçileri, her bir ülkede faşizme karşı birleşin!
*9 TEVBE SÛRESİ 85-106 85 Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah, onlarla(mal ve evlâtla) dünyada onlara azap etmek ve kâfir olarak canlarını almak ister. 86 "Allah'a iman edin ve Rasülü ile beraber cihat edin" diye bir sûre indiği zaman, onlardan servet sahibi olanlar senden izin isterler ve: "Bizi bırak, oturanlarla beraber olalım" derler. 87 Geride kalanlarla beraber olmaya razı oldular. Kalpleri üzerine mühür vuruldu. Onlar (leh ve aleyhlerine olanı) iyice anlamazlar. 88 Peygamber ve onunla beraber iman edenler ise malları ve canlarıyla cihat ettiler. İşte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridirler. 89 Allah onlar için, içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte büyük başarı budur. 90 Bedevilerden özür dileyenler, kendilerine izin verilmesi için geldiler. Allah'a ve Rasülüne yalan söyleyenler oturdular. Onlardan inkâr edenlere yakında acıklı bir azap isabet edecektir. 91 Allah ve Rasülü için nasihat ettikleri takdirde zayıflara, hastalara, harcayarak bir şey bulamayanlara, (cihada çıkmadıkları için) bir günah yoktur. İyilik edenlerin aleyhine bir yol yoktur. Allah Ğafur'dur, Rahim'dir. 92 Kendilerini (bineğe) bindirmen için gelip de: "Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum" dediğinde infak edecek bir şey bulamamanın üzüntüsünden gözlerinden yaş akıtarak geri dönenlere de (günah yoktur). 93 Ancak zengin oldukları halde senden izin isteyenlere (kınamak) için yol vardır. Geride kalanlarla beraber olmaya razı oldular. Allah da kalpleri üzerine mühür vurdu. Artık onlar neyin doğru olduğunu bilmezler. 94 Onlar, geri döndüğünüzde sizden özür dilerler. De ki: "Özür dilemeyin. Size hiç bir zaman inanmayacağız. Allah bize, sizin haberlerinizi bildirdi. Yakında Allah ve Rasülü amelinizi görecektir. Sonra gizli ve açığı bilene döndürüleceksiniz de, O size yaptıklarınızı haber verecektir." 95 Onların yanına döndüğünüzde, size kendilerinden (onları cezalandırmaktan) onlardan vazgeçmeniz için Allah'a yemin edecekler. Onlardan vazgeçin. Şüphesiz onlar pistir. Kazandıklarının cezası olarak varacakları yer cehennemdir. 96 Onlardan razı olmanız için size yemin ederler. Eğer onlardan razı olsanız da şüphesiz Allah fasık kavimden razı olmaz. 97 Bedeviler küfür ve nifakta daha şiddetli ve Allah'ın, Rasülü üzerine indirdiğininin hududunu bilmemeye daha uygundur. Allah her şeyi bilen ve hikmetle hükmedendir. 98 Bedevilerden öyleleri vardır ki infakı (hayrı) zarar sayar ve size musibetlerin gelmesini beklerler. O kötü musibet onlar üzerine olsun. Allah her şeyi işitendir, bilendir. 99 Bedevilerden öyleleri vardır ki, Allah'a ve âhiret gününe iman eder, infak ettiğini Allah'a yakınlık ve Rasülü"nün duasını vesile sayar. İyi bilinki bu, onlar için yakınlıktır. Allah onları rahmetine (cennetine) girdirecektir. Şüphesiz Allah ğafur'dur, rahim'dir. 100 Muhacirlerden ve Ensar'dan önde gidenler ve iyilikle onlara uyanlar, Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. Onlar için, içinde ebediyen kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük başarı budur. 101 Çevrenizdeki bedevilerden münafıklar vardır. Medine halkından münafıklar vardır. Medine halkından da nifaka alışkın olanlar vardır. Sen, onları bilemezsin. Onları biz biliriz. Onlara yakında iki defa azap edeceğiz. Sonra büyük bir azaba döndürülürler. 102 Diğerleri günahlarını i'tiraf ettiler. İyi amelle kötüsünü birbirine karıştırdılar. Belki Allah onların tevbesini kabul eder. Şüphesiz Allah mağfiret ve rahmet edicidir. 103 Mallarından sadaka al ki, onları temizleyip arındırasın ve onlara dua et. Muhakkak Senin duan onları yatıştırır. Allah işitendir, bilendir. 104 Bilmediler mi ki, Allah kullarından tevbeyi kabul eder, sadakaları alır ve Allah tevbeleri çok kabul edendir, merhamet edendir. 105 De ki: (dilediğinizi) yapın, Allah, Rasülü ve mü'minler amelinizi görecektir. Yakında gizli ve açığı bilene döndürüleceksiniz. O size, yaptıklarınızı haber verecektir. ...
*9 TEVBE SÛRESİ 60-70 MEALİ N113 M009 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 60 Allah'tan bir farz olarak sadakalar, ancak fakirlere, düşkünlere, onun üzerinde çalışan (memur)lara, kalpleri ısındırılacaklara, kölelere, borçlulara, Allah yolunda (cihat edenlere) ve yolculara aittir. Allah her şeyi bilen hükmünde hikmet sahibi olandır. 61 Onlardan bazısı peygambere eziyet ederler ve "O (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır" derler. De ki: "O sizin için hayırlı bir kulakdır. Allah'a iman eder, mü'minlere inanır ve sizden iman edenler için bir rahmettir. Allah'ın Rasülüne eziyet edenlere acıklı azap vardır. 62 Sizi hoşnut etmek için Allah'a yemin ederler. Eğer iman ediyorlarsa Allah'ı ve Rasülü'nü hoşnut etmeleri daha doğrudur. 63 Bilmedilermi ki, kim Allah'a ve Rasülüne karşı gelirse, onun için, içinde ebedi kalacağı cehennem vardır. İşte bu büyük bir rüsvaylıktır. 64 Münafıklar, kalplerinde olanı kendilerine haber verecek bir sûrenin indirilmesinden korkarlar. De ki: "Siz alay edin. Allah sizin korktuğunuzu (ortaya) çıkaracaktır.” 65 Eğer onlara sorsan: "Elbette biz (söze) dalar ve şakalaşırız" derler. De ki: "Allah'la, onun ayetleri ile ve Rasülü ile mi eğleniyorsunuz?" 66 Özür dilemeyin. Siz, iman ettikten sonra tekrar kafir oldunuz. Eğer sizden (tevbe eden) bir grubu afvetsek bile, suçlu olmaları sebebiyle diğer guruba azap edeceğiz. 67 Münafık erkeklerle, münafık kadınlar birbirlerindendirler. Kötülüğü emrederler, iyiliği yasaklarlar ve ellerini kapatırlar (cimrilik yaparlar) Onlar, Allah'ı unuttular, Allah da onları unuttu (unutulmuş muamelesi yaptı.) Şüphesiz münafıklar, fasıkların ta kendileridir. 68 Allah, münafık erkeklere, münafık kadınlara ve kâfirlere orada ebedi kalmak üzere cehennemi va'detti. Cehennem onlara yeter. Allah onlara lanet etmiştir ve onlar için devamlı azap vardır. 69 Sizden öncekiler gibisiniz; onlar, kuvvetçe sizden daha güçlü idiler. Mal ve evlat yönünden daha çok idiler. Onlar, nasipleri kadar faydalandılar. Sizden öncekilerin nasipleriyle faydalandıkları gibi siz de nasibinizden faydalandınız. (Batıla) dalanlar gibi siz de (batıla) daldınız. İşte onlar, amelleri dünyada ve âhirette boşa gidenlerdir. İşte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir. 70 Onlara kendilerinden öncekilerin, Nuh, Ad, Semud, İbrahim'in kavmi, Medyen halkı ve Mü'tefikat'ın (Lût'un darmadağın olan kavminin) haberi gelmedi mi? Onlara peygamberleri açık delillerle gelmişlerdi. Allah onlara zulmetmedi. Ancak onlar kendilerine zulmetmişlerdi. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/tevbe-suresi-60-70-tefsiri
*9 TEVBE SÛRESİ 71-84 N113 M009 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 71 Mü'min erkeklerle, mü'min kadınlar birbirlerinin dostlarıdırlar. İyiliği emrederler, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, Zekâtı verirler. Allah'a ve Rasülüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah Aziz'dir, Hakim'dir. 72 Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara, içinde ebediyyen kalmak üzere altından ırmaklar akan, cennetler ve adn cennetlerinde güzel meskenler va'detti. Allah'ın hoşnut olması ise hepsinden büyüktür. İşte büyük başarı budur. 73 Ey peygamber, kâfirler ve münafıklarla cihat et ve onlara sert davran. Onların yeri cehennemdir ve o ne kötü dönüş yeridir. 74 (Senin hakkında, kötü söz) Söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar. Şüphesiz o küfür sözünü söylediler, İslâm olduktan sonra kâfir oldular ve erişemediklerine (cinayete) yeltendiler. Allah'ın lütfundan, Allah ve Rasülünün onları zengin etmesinden başka intikam almaya sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse onlar için daha hayırlı olur. Eğer yüz çevirirlerse, Allah onlara dünya ve âhirette acıklı bir azabla azab eder. Onlar için yeryüzünde bir dost ve yardımcı da yoktur. 75 Onlardan bir kısmı da: "Eğer o bize lütfundan (mal) verirse, elbette biz de sadaka vereceğiz ve salihlerden olacağız." diye Allah'a söz vermişlerdi. 76 Onlara lütfundan (mal) verince de ona cimrilik ettiler ve dönerek yüz çevirdiler. 77 Allah'a verdikleri sözden dönmeleri, yalan söylemeleri nedeniyle, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar Allah onların kalplerine nifak soktu. 78 Münafıklar Bilmediler mi ki Allah, onların sırlarını ve fısıltılarını bilir ve Allah gaybları çok iyi bilendir. 79 Onlar (münafıklar) mü'minlerden (Zekât dışı) gönüllü sadaka verenlerle, gücünün yettiği kadar veren (fakirler) le alay ederler. Allah onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için acıklı azap vardır. 80 Onlar için ister istiğfar et, ister istiğfar etme. Onlar için yetmiş kerre istiğfar etsen Allah onları afvetmeyecektir. Bu, Allah'ı ve Rasülünü inkâr etmeleri sebebiyledir. Allah, fasık kavme hidayet vermez. 81 Allah'ın Rasülüne muhalefet edip, geride kalıp oturanlar/oturtulanlar, sevindiler. Allah yolunda malları ve canlarıyla cihat etmekten hoşlanmadılar ve: "Sıcaklarda topluca harbe çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennem ateşi daha sıcak." Keşke bilselerdi (de geride kalmasalardı.) 82 Kazandıklarına karşılık az gülüp, çok ağlasınlar. 83 Eğer, Allah seni onlardan bir gruba döndürür de, onlar da (harbe) çıkmak için izin isterlerse de ki: "Benimle asla (harbe) çıkamazsınız ve benimle asla düşmana karşı harp edemezsiniz. Çünkü siz ilk defa oturmaya razı olmuştunuz. Geride kalanlarla beraber oturun.” 84 Onlardan ölen biri üzerine asla namaz kılma ve kabri başında da durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Rasülü'nü inkâr ettiler ve fasık olarak öldüler. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/tevbe-suresi-71-84-tefsiri
“Elçilerimiz Lut'a geldikleri vakit de o, bunlar kaygıya düştü, göğsü daraldı ve “Bugün çetin bir gündür dedi.” Kavmi ona doğru koşarak geldiler. Onlar daha önce kötülükler işlemeye alışmış kimselerdi. Lut (a.s.): “Ey kavmim” dedi. “İşte kızlarım, onlar sizin için daha temizdir. Artık Allâh (c.c.)'dan korkun. Misafirlerimin yanında beniz rezil etmeyin. İçinizde aklı başında olan bir adam da mı yok?” Dediler ki: “Andolsun, senin de bildiğin gibi bizim senin kızlarında hiçbir hakkımız yoktur. Sen bizim ne istediğimizi elbette bilirsin.” Lut: “Ah!” dedi. “Size yetecek bir kuvvetim olsaydı yahut sarp bir kaleye sığınabilseydim!” Elçi melekler; “Ey Lut! Emin ol biz Râbbi'nin elçileriyiz. Onlar sana kat'iyyen dokunamazlar. Sen hemen gecenin bir kısmında ehlinle yürü, yola çık. İçinizden hiçbiri geri kalmasın. Yalnız karın müstesna. Çünkü kavmine çarpacak azâb ona da çarpacaktır. Onlara va'd olunan helâk zamanı sabah vaktidir. Sabah vakti de yakın değil midir?” dediler.” (Hud s. 76-81) Cibril (a.s.)'ın, Semud kavminin memleketini deniz seviyesin den itibaren kanadına alıp semaya yükselttiği, kanadıyla göğe kaldırılan memleket üzerindekilerden kimsenin uyanmadığı, sonra Cibril (a.s.)'ın o memleketi alt üst ettiği, yere çarptığı sırada üzerlerine taşlar yağdırıldığı rivayet olunmuştur. Âyet-i kerimede, “Azab emrimiz gelince o memleketin üstünü altına getirdik ve tepelerine pişirilmiş balçıktan istif edilmiş taşlar yağdırdık. Ki o taşlar Râbbi'nin katında hep damgalanmışlardı. Onlar zalimden uzak değildir (yani herbir taş bir zalimi bulur ve tepelerdi).” (Hud s. 82) buyurulmuştur. Lut (a.s.) kavminde olduğu gibi bir millet içinde doğruyu görmemek, hilekarlık, sahtekarlık ve kindarlık, hıyanet ve düşmanlık zuhur ederse Allâh (c.c.) onların kalblerine korku doldurur, zina artarsa ölüm çok olur, ölçü ve tartılara hile yapılırsa, Allâh (c.c.) rızık darlığı verir, hakkın gayriyle hüküm olunursa çok kan dökülür, ahde sadakât göstermemek adet halini almışsa Allâh (c.c.) onlara düşmanı musallat kılar. (Mahmud Sami Ramazanoğlu (k.s), Yunus ve Hud Süreleri Tefsiri, s.153-155)
Abdullah b. Muğaffel (r.âleyh) rivâyet etmiştir. Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu: “Ashâbım hakkında Allâh (c.c.)'dan korkunuz. Benden sonra onları lanete hedef tutmayın. Kim onları severse, bana olan sevgisiyle onları sevmiştir. Kim onlara buğzederse, bana olan bıığzundan onlara buğzetmiştir. Onlara ezâ, cefâ verirse, bana vermiştir. Kim bana ezâ, cefâ verirse, Allâh (c.c.)'a itaat etmemiştir. Kim Allâh (c.c.)'a itaat etmezse, Allâh (c.c.)'un onu dünyada ve âhirette azâpladırması yakın olmuştur.” Resûl-i Ekrem (s.a.v.) buyuruyor: “Benim ashâbıma sövmeyiniz. Kim onlara söverse; Allâh (c.c.)'un, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Allâh onun tevbesini, ibâdetini kabul etmez.” Yine Peygamber (s.a.v.) buyuruyor: “Benim ashâbıma sövmeyin. Çünkü ahir zamanda öyle bir kavimler gelir ki; onlar, ashâbıma söverler. Onların cenaze namazlarını kılmayın. Onların arkasında namaz kılmayın. Onlarla kız alıp vermeyin. Onların meclislerinde oturmayın. Hastalanırlarsa, onları ziyaret etmeyin. Kim benim ashâbıma söverse, onu dövünüz.” Peygamber (s.a.v.) ashâba söven ve ezâ edenlerin kendisine ezâ ettiklerini bildirmiştir. Peygamber (s.a.v.)'e ezâ etmek ise haramdır. Çünkü Peygamber (s.a.v.): “Ashâbıma ezâ etmekle bana ezâ etmeyin, onlara ezâ eden sanki bana ezâ etmiş gibi olur” buyurmuştur. Ve yine Nebî (s.a.v.), Ümmü Seleme (r.a.)'e “Âişe hakkında bana ezâ verme” buyurmuştur. Fâtıma (r.anhâ) için de: “O benden bir parçadır. Kim ona ezâ ederse, bana ezâ etmiş olur.” Ve yine Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Benim ashâbıma kim söverse, ona seksen değnek vurunuz.” Îbn Şaban (r.âleyh) diyor ki: “Kim ki sahabelerden birinin Müslüman olmayan annesine iftira ederse, ona iftira cezası olarak seksen değnek vurulur.” (Kadı Iyâz, Şifâ-i Şerif, s.724-727)
İslâm kaynaklarında âhir zamanda sünnet dışında gelişecek bir takım olaylardan haber verilmiştir. Abdullah b. Mes'ud (r.a.)'den rivâyet edilen hadiste, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizler yakında benden sonra bencil kimseler ve makbul saymayacağınız işler göreceksiniz.” Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ashâbı (r.a.e.): “o zaman bize ne emredersiniz ey Allâh'ın Resûlü?” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): “Onlara, yöneticilere haklarını veriniz, kendi hakkınızı da isteyiniz.” buyurdu İbn Abbas (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: “Her kim yöneticisinin hoşlanmadığı bir şey yaptığını görürse, bu duruma sabretsin. Çünkü topluluktan bir karış kadar ayrılmış halde ölen kimse cahiliye dönemi ölümüyle ölmüş olur.” Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: “İş ehil olmayana verildiğinde kıyâmeti bekleyiniz.” (Buhari) Ebû Musa (r.a.)'den rivâyet edildiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyrulmuştur: “Benden sonra, ilmin yok olacağı, cahilliğin geleceği günler vardır. Bu kesindir. Bu günlerde herc çoğalacaktır. Herc öldürmektir.” Huzeyfe (r.a.)'den Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: “Emaneti korumak, insanların kalplerinin derinliğine Allâh tarafından indirilmiştir. Sonra insanlar onu Kur'an'dan ve sünnetten öğrendiler.” Hz. Peygamber ikinci olarak da emanetin kalpten çekilerek yok olacağını bildirmiştir ve şöyle buyurmuştur: “Neticede insan o hâle gelir ki, insanlar alışveriş yaparlar da neredeyse emaneti yerine getirecek bir kişi bile kalmaz. Hatta şöyle denilir: “Filanoğulları arasında emin bir adam varmış.” Bir başka kişi hakkında da: “Ne kadar cesur ne kadar zarif ne kadar akıllı bir kişi.” denilir. Oysa kalblerinde hardal tanesi kadar bile imân yoktur.” (İmâm Şatıbi, el-İ'tisam, c.2, s.98)
Ebû Derda (r.a.)'in şöyle dediği anlatılır. “Ey insanlar, nedir başınıza gelenler? Görüyorum ki, bir şey bilenleriniz (âlimleriniz) bir bir gidiyor. Bir şey bilmeyen cahilleriniz ise, bir şey öğrenmek istemiyor. Âlimlerin gidişi ile ilim kalkmadan bir şeyler öğrenmeye çalışınız. Size ne oluyor ki; Allâhü Teâlâ'nın size kefil olduğu şeye hırsla sarılıyorsunuz. Sizi vekil eylediği şeyi de unutuyorsunuz. Ben, sizin kötü huylularınızı baytarın hasta atları ayırt etmesinden daha iyi ayırt ederim.” Ebû Derda (r.a.) Humusluların yanına gitti. Onlara şöyle dedi. “Siz, Allâh (c.c.)'dan korkmaz mısınız ki, içinde oturamayacağınız evler yaparsınız. Kavuşmanıza imkân olmayan ümitler beslersiniz. Ve yiyemeyeceğiniz kadar mal toplarsınız. Sizden önce gelenlerden bâzıları, çok sağlam binalar yaptılar. Çok mal topladılar. Çok uzun emellere kapıldılar. Ancak, bir sabah gördüler ki, evleri kabirler hâline gelmiş, bütün ümitleri bir aldanıştan ibaret; topladıkları mallar ise, sırtlarına birer yük olmuş. Katâde (r.a.), Enes b. Mâlik (r.a.)'den naklen Resûlullâh (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu anlattı. “İnsanoğlunda iki şey hariç her şey ihtiyarlar. Onlar da hırs ve emelidir.” Emirül Mü'minîn Hz. Ali b. Ebî Talib (r.a.)'in şöyle dediği anlatılır: “Sizin için en fazla iki şeyden korkuyorum: Uzun emel ve boş arzulara kapılmak. Uzun emel, âhireti unutturur. Hevaî (boş) arzulara uymak ise, Hâkk Teâlâ'dan alıkoyar. Hz. Ali b-Ebî Talib (r.a.), bir gün Hz. Ömer (r.a.)'e şöyle dedi. “Eğer arkadaşın (Resûlullâh (s.a.v.)) gibi yaşamak istersen, elbiseni kendin yama, ayakkabını kendin tamir et, emelini kıs. Tam doymayacak kadar ye.” (Ebu'l-Leys Semerkandî, Tenbihü'l-Gâfilin, s.251-254)
MÜNÂFİKÛN SÛRESİ MEALİ Medine'de, Beni müstalik / Müreysi gazvesinin ardından nâzil oldu. Onbir âyettir. Münafıkların röntgenini çekiverdiği için bu isim verilmiştir. İnsanların görüntüleri ve cazibeli konuşmalarına aldanmamamız istenir. Hiç bir şeyin bizi Allah'ın kitabından alıkoymaması istenir. Ekonomik baskılardan yılmamamız gerektiği, bütün hazinelerin Allah'a ait olduğu vurgulanır ve bizim insanlara yardım etmeye devam etmemiz istenir. بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 Münafıklar sana geldiğinde: "Biz şahitlik yaparız ki, sen şüphesiz Allah'ın Rasülü'sün." derler. Allah biliyor ki, şüphesiz sen O'nun Rasülü'sün. Allah şahitdir ki, şüphesiz münafıklar yalancıdırlar. 2 Yeminlerini kalkan edindiler de, Allah yolundan alıkoydular. Muhakkak onlar ne kötü şeyler yapıyorlar. 3 Bu, onların iman etmeleri, sonra da kâfir olmaları sebebiyledir. Artık onların kalplerine mühür vuruldu onlar anlamazlar. 4 Onları gördüğün zaman bedenleri hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin. Sanki onlar giydirilmiş keresteler gibidirler. Her bağırmayı kendi aleyhlerine zannederler. Onlar düşmandırlar. Onlardan sakın. Allah onları gebertsin. Nasıl da döndürülüyorlar? 5 Onlara: "Gelin Allah Rasülü size istiğfar etsin." denildiği zaman başlarını bükerler ve sen onları kibirlenerek yan çizerlerken görürsün. 6 Onlara istiğfar etsen de istiğfar etmesen de birdir. Allah onları ebediyen affetmeyecektir. Allah fasıklar topluluğuna hidâyet vermez. 7 Onlar: "Allah Rasülü'nün yanındakilere yardım etmeyin ki (onun yanından) dağılsınlar" diyenlerdir. Halbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah'a aittir. Ancak münafıklar bunu anlamazlar. 8 (Münafıklar): "Medine'ye döndüğümüzde aziz olan zelil olanı çıkaracaktır." diyorlar. Halbuki asıl izzet, Allah'a, Rasûlü'ne ve mü'minlere aittir. Ancak münafıklar bilmiyorlar. 9 Ey iman edenler, mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ın zikrinden alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar zarara uğrayanlardır. 10 Herhangi birinize ölüm gelip de: "Rabbim, beni yakın bir zamana kadar geciktir de, sadaka vereyim ve salihlerden olayım" demeden önce, bizim size verdiğimiz rızktan infak ediniz. 11 Eceli geldiği zaman hiçbir kimseye Allah, (ecelini) geciktirmeyecektir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/munafikun-suresi-tefsiri 241027
Şiîler, Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)'i kötülemekle, dolaylı olarak İslâmiyeti ve Kur'ân-ı Kerîm'i kötülemişlerdir. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'in toplanmasında herbirinin hizmeti olduğu gibi, İslâmiyeti bize ulaştıranlar da onlardır. Bu sebeple, onları kötülemek, Kur'ân-ı Kerîm'i ve İslâmiyet'i kötülemeye götürür. Şiîlerin dediği gibi, halîfelik dînin esaslarından yâni îmânı ilgilendiren bir rükûn değildir. Fakat bâzı Şiî gurupları bunda taşkınlık yaptığından Ehl-i Sünnet âlimleri halifeliğe âit bilgileri Akâid ve Kelâm ilmi içine almışlardır. Üstünlükleri hilâfet sırasına göredir. Böyle inanmak, Ehl-i Sünnet olmanın alâmeti ve işâreti sayılmıştır. Ehl-i Sünnet'e göre peygamberlerden başkası mâsum, günâhlardan korunmuş değildir. Hiçbir evliyâ sahâbîlik derecesine ulaşamaz, nerde kaldı ki peygamberlik derecesine yaklaşabilsin. Halbuki Şîilerde imamlar mâsum, yâni günâhtan korunmuşlardır. Onlara vahiy de gelmektedir. Ehl-i Sünnet, Hz. Ali (k.v.)'nin ve bütün Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)'in birbirini sevdiğini kabul eder. Dolayısıyla Hz. Ali (k.v.)'nin takiyye yaptığını reddeder. Şiîler, târih boyunca Ehl-i Beyt'ten bir mübârek zâtı kendilerine siper etmişlerdir. Meselâ, Ca'fer-i Sâdık (r.a.)'in yolunda olduklarını iddia ederler ve kendilerine “Câferî” ismini verirler. Halbukî, bu mübârek zât, Şiî inancında olmadığı gibi, târihî kaynaklarda bildirildiği üzere onların görüş ve fikirlerini reddetmiş, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (r.a.) gibi Ehl-i Sünnet'in reisine hocalık yaparak tasavvufta daha yüksek mertebelere ulaşmasını sağlamıştır. Yine bazı Şiî fırkalarının, Allâhü Teâlâ'nın Hz. Ali (k.v.)'ye hulûl ettiğini (girdiğini) ve onun ilâh olduğunu söylemeleri, Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)'den bir kısmını kâfirlikle ithâm etmeleri gibi inançlar İslâmiyet'ten ayrıldıklarını göstermektedir. Şiîlerin ezân, abdest, namaz, nikâh gibi fıkhî konulardaki farklı noktaları, âdetâ îtikâdî esasları gibi onların ayırıcı özellikleri olmuştur. Bu husûsiyetleriyle müslümanların asırlardan beri doğru ve hak olduğunda söz birliği ettikleri Ehl-i Sünnet'in ameldeki dört mezhebinden ayrılmışlardır. (Rehber Ansiklopedisi, c.18, s.284)
HACC SÛRESİ 65-78 MEALİ N108 M022 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 65 Görmedin mi yeryüzündekileri ve emriyle denizde akıp giden gemileri sizin emrinize verdi. Gökyüzü, yerin üzerine düşmesin diye tutuyor. Ancak O'nun izniyle (gök düşer). Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir. 66 O, sizi diriltti. Sonra sizi öldürecek ve sonra (âhirette) diriltecek. Muhakkak insan çok nankördür. 67 Her ümmet için ibadet yeri/yolu kıldık ki, onlar ona göre ibadet etsinler. Bu işlerde seninle çekişmesinler. Rabbine çağır. Muhakkak sen dosdoğru bir yol üzerindesin. 68 Eğer seninle mücadele ederlerse: "Allah yaptıklarınızı daha iyi bilir" de. 69 Allah, kıyamet günü hakkında ihtilaf ettikleriniz şeylerde aranızda hükmedecektir. 70 Bilmez misin Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir. Şüphesiz bu bir kitap (levhi mahfuz)dadır. Şüphesiz bu, Allah'a kolaydır. 71 Allah'tan başkasına ibadet ediyorlar. Allah onun hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onların bu konuda hiç bir bilgileri de yoktur. Zalimlerin yardımcısı yoktur. 72 Onlara apaçık âyetlerimiz okunduğunda kâfirlerin yüzlerinde inkârı tanırsın. Neredeyse kendilerine âyetlerimizi okuyanlara saldıracaklar. De ki: "Size bundan (inkâr ve öfkenizden) daha şerlisini haber vereyim mi? O Allah'ın kâfirlere va'd ettiği ateştir. O ne kötü bir dönüş yeridir. 73 Ey insanlar, bir misal verildi, onu dinleyin. Şüphesiz sizin, Allah'tan başka çağırdıklarınızın hepsi bir araya toplansalar bir sineği bile katiyyen yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa onu ondan geri alamazlar. İsteyen de istenen de zayıf kaldı. 74 Allah'ı hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah güçlüdür, kadirdir. 75 Allah meleklerden ve insanlardan elçiler seçer. Şüphesiz Allah işitendir, görendir. 76 Onların önlerindekileri ve arkalarındakileri bilir. Bütün işler Allah'a döndürülür. 77 Ey iman edenler, rukû edin, secdeye varın, Rabbinize ibadet edin, hayır işleyin ki, kurtuluşa eresiniz. 78 Allah (yolun)da, onun cihadına layık cihat ediniz. O sizi seçti. Dinde size hiç bir zorluk kılmadı. Babanız İbrahim'in dini (gibi kolay kıldı). O (Allah) ,sizi bundan (Kur'ân'dan) önce de, burada (Kur'ân'da) da "Müslümanlar" diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit olsun, siz de bütün insanlara şahit olasınız. Haydi namazı dosdoğru kılınız, zekâtı veriniz ve Allah'a (Allah'ın ipi olan Kur'ân'a) sarılınız. O'dur sizin Mevla'nız. O, ne güzel Mevlâ ve ne güzel yardımcıdır. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/hacc-suresi-65-78-tefsiri
Sarkis Kassargian'a göre Suriye, yönünü Arap ülkelerine dönmek istiyor. Türk basınında yer alan Şam-YPG görüşmelerinin gerçeği yansıtmadığını aktaran Kassargian, diğer yandan Golan Tepeleri hattında İsrail'in ilerlediği iddialarının da doğru olmadığını belirtti.
*61 SAFF SÛRESİ N109 M061 Medine döneminin sonlarına doğru nâzil olmuştur. Sözden ziyade iş yapılması istenmektedir. Hz. İsa'nın müjdelediği Ahmed (s.a.v.)in ümmetinin saf bağlayıp, binanın tuğlaları gibi birbirlerine kenetlenip, birbirlerini tutmaları istenmektedir. Kâfirler ağızlarıyla bu dini söndürmek isteseler de, Allah nurunu tamamlayacağını ve Allah'ın yardımıyla bu dinin, bütün dinlere üstün geleceğini haber vermektedir. 14 âyettir. بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmekte. O her şeye galip, her şeye hükmetmektedir. 2 Ey iman edenler yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? 3 Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır. 4 Şüphesiz Allah, kendi yolunda, birbirine kurşunla kaynaştırılmış bir binanın (tuğlaları) gibi, saf bağlayarak savaşanları sever. 5 Hani Musa kavmine: "Ey kavmim, benim, sizlere Allah'ın elçisi olduğumu bildiğiniz halde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?" demişti. Onlar sapınca, Allah da kalplerini saptırdı. Allah fasıklar topluluğuna hidâyet vermez. 6 Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrail oğulları, ben, benden önceki Tevrat'ı tasdik etmek ve benden sonra gelecek, adı 'Ahmed' olan Peygamberi müjdelemek üzere size Allah'ın Rasülüyüm." demişti. Onlara apaçık delillerle geldiğinde "Bu apaçık bir sihirdir." dediler. 7 İslâm'a davet olunurken, Allah'a yalan uydurandan daha zalim kim vardır. Allah zalimler topluluğuna hidâyet vermez. 8 Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Allah ise, kâfirler hoşlanmasa da nurunu tamamlayacaktır. 9 O Allah ki, müşrikler istemese de bütün dinlere üstün çıkarmak için, Rasülü'nü hidâyet ve hak dinle gönderdi. 10 Ey iman edenler, Sizi acıklı azaptan kurtaracak bir ticareti size gösteriyim mi? 11 Allah'a ve Rasülü'ne iman edersiniz, Allah yolunda mallarınız ve canlarınızla cihat edersiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. 12 Sizin günahlarınızı afveder, sizi altından ırmaklar akan Cennetlere ve Adn Cennetlerinde güzel evlere koyar. İşte büyük kurtuluş budur. 13 Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan bir yardım ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele. 14 Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olunuz. Meryem oğlu İsa'nın: "Allah (yolunda) benim yardımcılarım kimdir?" dediğinde havarilerin: "Bizler Allah'ın yardımcılarıyız." dedikleri gibi. Bunun üzerine Beni İsrail'den bir kısmı iman etmişti, bir kısmı inkâr etmişti. Biz de düşmanlarına karşı iman edenleri destekledik, böylece üstün geldiler. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/tegabun-suresi-tefsiri
*61 SAFF SÛRESİ N109 M061 MEALİ Medine döneminin sonlarına doğru nâzil olmuştur. Sözden ziyade iş yapılması istenmektedir. Hz. İsa'nın müjdelediği Ahmed (s.a.v.)in ümmetinin saf bağlayıp, binanın tuğlaları gibi birbirlerine kenetlenip, birbirlerini tutmaları istenmektedir. Kâfirler ağızlarıyla bu dini söndürmek isteseler de, Allah nurunu tamamlayacağını ve Allah'ın yardımıyla bu dinin, bütün dinlere üstün geleceğini haber vermektedir. 14 âyettir. بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 1 Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ı tesbih etmekte. O her şeye galip, her şeye hükmetmektedir. 2 Ey iman edenler yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? 3 Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır. 4 Şüphesiz Allah, kendi yolunda, birbirine kurşunla kaynaştırılmış bir binanın (tuğlaları) gibi, saf bağlayarak savaşanları sever. 5 Hani Musa kavmine: "Ey kavmim, benim, sizlere Allah'ın elçisi olduğumu bildiğiniz halde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?" demişti. Onlar sapınca, Allah da kalplerini saptırdı. Allah fasıklar topluluğuna hidâyet vermez. 6 Hani Meryem oğlu İsa da: "Ey İsrail oğulları, ben, benden önceki Tevrat'ı tasdik etmek ve benden sonra gelecek, adı 'Ahmed' olan Peygamberi müjdelemek üzere size Allah'ın Rasülüyüm." demişti. Onlara apaçık delillerle geldiğinde "Bu apaçık bir sihirdir." dediler. 7 İslâm'a davet olunurken, Allah'a yalan uydurandan daha zalim kim vardır. Allah zalimler topluluğuna hidâyet vermez. 8 Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Allah ise, kâfirler hoşlanmasa da nurunu tamamlayacaktır. 9 O Allah ki, müşrikler istemese de bütün dinlere üstün çıkarmak için, Rasülü'nü hidâyet ve hak dinle gönderdi. 10 Ey iman edenler, Sizi acıklı azaptan kurtaracak bir ticareti size gösteriyim mi? 11 Allah'a ve Rasülü'ne iman edersiniz, Allah yolunda mallarınız ve canlarınızla cihat edersiniz. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. 12 Sizin günahlarınızı afveder, sizi altından ırmaklar akan Cennetlere ve Adn Cennetlerinde güzel evlere koyar. İşte büyük kurtuluş budur. 13 Seveceğiniz başka bir şey daha var: Allah'tan bir yardım ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele. 14 Ey iman edenler, Allah'ın yardımcıları olunuz. Meryem oğlu İsa'nın: "Allah (yolunda) benim yardımcılarım kimdir?" dediğinde havarilerin: "Bizler Allah'ın yardımcılarıyız." dedikleri gibi. Bunun üzerine Beni İsrail'den bir kısmı iman etmişti, bir kısmı inkâr etmişti. Biz de düşmanlarına karşı iman edenleri destekledik, böylece üstün geldiler. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/saff-suresi-tefsiri
İNSAN SÛRESİ 8-31 MEALİ N098 M076 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 8 Sevmelerine rağmen, yemeklerini fakire, yetime ve esire yedirirler. 9 "Biz ancak Allah rızası için yediririz, sizden bir karşılık ve teşekkür istemeyiz" (derler). 10 "Çünkü biz, asık suratlı, katı günde Rabbimizden korkarız." 11 Allah onları bu günün şerrinden korudu ve onlara parlaklık ve sevinç verdi. 12 Sabretmeleri nedeniyle mükâfatları cennet ve ipektir. 13 Koltuklar üzerine yaslanırlar. Orada (yandırıcı) güneşi, (dondurucu) zemheriyi görmezler. 14 Gölgeleri üzerlerine sarkmış (meyvelerin) koparılması kolaylaştırılmıştır. 15 Etraflarında gümüşten kaplar, billûr bardaklar dolaştırılır. 16 Sayılarını belirledikleri gümüşten billûrlar. 17 Orada, karışımı zencefil olan bardakta içirilir. 18 Selsebil denilen bir pınar vardır orada. 19 Etraflarında ölümsüz çocuklar dolaşır. Sen onları görsen saçılmış inci sanırsın. 20 Art arda baktığın zaman orada nimet ve büyük saltanat görürsün. 21 Üzerlerinde ince ve kalın yeşil ipekten elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle süslenmişler. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir. 22 (Onlara şöyle denir.) İşte bunlar sizin mükâfatınız oldu ve sizin çalışmanız kabul edildi. 23 Şüphesiz Kur'ân'ı parça parça, sana indiren biziz. 24 Rabbinin hükmüne sabret, onlardan günahkârlara veya inkârcılara itaat etme. 25 Sabah akşam Rabbinin adını zikret. 26 Geceleyin O'na secde et ve geceleyin uzun uzun O'nu tesbih et. 27 Şüphesiz onlar acele (Dünya) yi isterler. O ağır (âhiret) gününü arkalarına bırakırlar. 28 Onları biz yarattık, eklemlerini biz güçlendirdik. Dilesek onları benzerleriyle değiştiririz. 29 Şüphesiz bu bir uyarıdır.Artık kim dilerse Rabbine bir yol edinir. 30 Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Çünkü Allah her şeyi bilen, her şeye hükmedendir. 31 O, dilediğini rahmetine koyar. Zalimlere (gelince) onlara da acıklı bir azap hazırladı. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/insan-suresi-8-31-tefsiri
MAİDE SÛRESİ 95-109 MEALİ N112 M005 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 95 Ey iman edenler, ihramlı iken avı öldürmeyin. Sizden biri bilerek avı öldürse cezası; sizden iki adil kişinin kararıyla, öldürdüğü avın dengi bir hayvanı Ka'be'de kurban olarak kesmek veya fakirleri doyurmak veya buna denk oruç tutmaktır. Bu yaptığının cezasını tatmak içindir. Geçmişte olanları Allah afvetti. Kim geçmişe dönerse Allah ondan intikamını alır. Allah güçlüdür, intikam sahibidir. 96 Size ve yolculara yiyecek olarak deniz avı ve yemeği size helal kılındı. İhramlı olduğunuz müddetçe kara avı size haram kılındı. Huzurunda toplanacağınız Allah'tan sakının. 97 Allah; Kabe'yi, Beyti haram'ı insanlar için kıyam (doğrulma, ayağa kalkma) yeri kıldı. Haram ayı, kurbanlığı ve boynuna gerdanlık takılan kurbanlıkları da kıyama vesile kıldı) Bu, göklerde ve yerdekileri Allah'ın bildiğini, Allah'ın her şeyi bildiğini bilmeniz içindir. 98 İyi bilin ki; Allah'ın azabı şiddetlidir ve Allah esirgeyendir, bağışlayandır. 99 Peygambere düşen yalnızca apaçık tebliğdir. Allah, açıkladığınızı da gizlediğinizi de bilir. 100 De ki: "Pisin çokluğu tuhafına gitse de pis ile temiz denk olmaz. Ey akıl sahipleri, Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz. 101 Ey iman edenler, açıklandığında hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Eğer Kur'ân indirilirken onlardan sorarsanız size açıklanır. Allah onları afvetmiştir. Allah, afvedendir, halimdir. 102 Sizden önceki toplum onları sormuştu da daha sonra onlarla kâfir olmuşlardı. 103 Allah, Bahire, Saibe, Vasile, Hâm (gibi batıl inançlar) ı meşru kılmadı. Ancak kâfirler Allah'a iftira ederler, onların çoğu da akıl edemezler. (Cahiliye döneminde Araplar, develerinin yaptığı doğum sayısınca onlara kutsiyet verirler ve develer dokunulmazlık elde derlerdi. Rabbimiz bu türden bütün batıl inançları reddetmemiz için bunları örnek veriyor) 104 Onlara: "Allah'ın indirdiklerine ve peygambere geliniz" dendiğinde, "Bize atalarımızı üzerinde bulduğumuz şey yeter" derler. Ya ataları bir şey bilmiyor ve doğru yolda gitmiyorlarsa? 105 Ey iman edenler, size gereken kendinizi (ve toplumunuzu) düzeltmektir. Siz doğru yolda olduğunuz zaman sapıtanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O, size yaptıklarınızı haber verecektir. 106 Ey iman edenler, sizden birinize ölüm geldiğinde vasiyyet anında sizden iki adil şahit gerekir. Eğer yolculuk anında ölüm size isabet ederse, sizden olmayan iki şahit olursa, o ikisini namazdan sonra alıkoyarsınız ve eğer şüphelenirseniz "Yakın akraba da olsa para karşılığında yeminimizi satmayacağız, Allah'ın şahitliğini gizlemeyeceğiz. (Eğer şahitliği yapmazsak) o takdirde biz günahkarlardan oluruz" diye yemin ederler. 107 Eğer bunların günaha girdiklerine vakıf olunursa, onların yerine, hakkına tecavüz edilen taraftan iki şahit geçer ve "Allah'a yemin olsun ki bizim şahitliğimiz onların şahitliğinden daha doğrudur ve biz haddi aşmadık, o takdirde biz zalimlerden oluruz" diye yemin ederler. 108 İşte bu, şahitliği gereği gibi yerine getirmelerine, yeminlerinden sonra yeminlerinin reddedilmesinden korkmalarına en yakın çaredir. Allah'tan sakının ve dinleyin. Allah fasık toplumu doğru yola iletmez. 109 O günde Allah, peygamberleri toplayacak ve "Size nasıl karşılık verildi?" diyecek. Onlar: "Bizim hiçbir bilgimiz yok, gizlileri bilen şüphesiz sensin sen" diyecekler. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/maide-suresi-95-109-tefsiri
MAİDE SÛRESİ 15-32 MEALİ N112 M005 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 15 Ey ehli kitap, sizin kitaptan gizlediğinizin bir çoğunu size açıklamak ve bir çok (kusurunuzu)da affetmek üzere size peygamberimiz gelmiştir. Size, Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir. 16 Allah, rızasına uyanları, o kitapla, selamet yollarına ulaştırır, onları karanlıklardan Allah'ın izniyle aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola iletir. 17 Yemin olsun ki "Meryem oğlu Mesih Allah'ın kendisidir" diyenler, muhakkak kâfir olmuşlardır. De ki: "Eğer Allah Meryem oğlu Mesih'i, annesini ve yeryüzündekilerin hepsini helâk etmek istese kim Allah'a karşı bir şeye sahip olabilir? Göklerin yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah her şeye gücü yetendir. 18 Yahudi ve Hıristiyanlar "Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler. De ki: "Öyle ise günahlarınızdan dolayı Allah size niçin azap ediyor? Hayır, siz onun yarattıklarından bir beşersiniz. O dilediğini afveder, dilediğine azap eder. Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı Allah'a aittir. Ve dönüş Onadır. 19 Ey ehli kitap, Peygamberlerin gönderilmediği bir zamanda "Bize cenneti müjdeleyen ve cehennemden sakındıran bir peygamber gelmedi" demeyesiniz diye, size açıklaması için elçimizi gönderdik. İşte size cenneti müjdeleyen, cehennemden sakındıran gelmiştir. Allah her şeye gücü yetendir. 20 Hani, Musa, kavmine: "Ey kavmim, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın, aranızdan peygamberler gönderdi, sizleri yöneticiler kıldı ve âlemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi. 21 Ey kavmim, Allah'ın sizin için yazdığı mukaddes yer'e girin, sırtınızı dönüp kaçmayın, yoksa zarara uğrayanlara dönersiniz." demişti. 22 Dediler ki: "Ey Musa, orada zorba bir kavim vardır. Onlar oradan çıkmadıkça biz oraya katiyyen girmeyiz. Eğer onlar oradan çıkarlarsa, biz gireriz." 23 Allah'ın kendilerine nimetini verdiği, Allah'tan korkan iki er kişi şöyle dediler: "Onların üzerine kapıdan giriniz. Oraya girince de siz muhakkak galip geleceksiniz. Eğer iman ediyorsanız, yalnız Allah'a tevekkül ediniz. 24 Musa'nın kavmi: "Ey Musa, onlar orada kaldıkça biz oraya hiçbir zaman girmeyiz. Sen ve Rabbin gidiniz ve onlarla harp ediniz. Biz burada oturacağız" demişlerdi. 25 Musa: "Rabbim, Ben kendim ve kardeşimden başkasına sahip değilim. Bizimle fasık kavim arasını ayır" dedi. 26 Allah buyurdu: "O mukaddes topraklar, onlara kırk yıl haram kılınmıştır. Onlar Tih Çölü'nde şaşkın, şaşkın dolaşacaklardır. Fasık kavim için üzülme." 27 Onlara, Adem'in iki oğlunun gerçek haberini oku. Hani ikisi de Allah'a kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen (Kabil) "Seni muhakkak öldüreceğim" deyince, Kardeşi (Habil) "Allah ancak sakınanlardan kabul eder.” Dedi. 28 Eğer sen, beni öldürmek için elini uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi uzatmayacağım. Ben âlemlerin Rabbi Allah'tan korkarım. 29 Dilerim hem benim günahımı, hem kendi günahını yüklenir cehennem halkından olursun. Zalimlerin cezası işte budur." dedi. 30 Nefsi ona kardeşini öldürmeyi teşvik etti. O'nu öldürdü de zarara uğrayanlardan oldu. 31 Kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek üzere, Allah toprağı eşeleyen bir karga gönderdi. "Yazıklar olsun bana, kardeşimin cesedini gömme konusunda şu karga kadar olmaktan aciz mi kaldım" dedi ve pişman olanlardan oldu. 32 Bundan dolayı İsrail oğullarına şöyle yazdık: "Kim, adam öldürmeyen, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir adamı öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir. Kim de bir canı kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibidir. Elçilerimiz onlara apaçık delillerle geldiler. Bundan sonra da onlardan bir çoğu yeryüzünde aşırı gittiler. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/maide-suresi-15-32-tefsiri
MAİDE SÛRESİ 110-120 MEALİ N112 M005 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 110 Allah şöyle demişti: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Seni Ruhül Kudüs (Cebrail)le desteklemiştik. İnsanlara hem beşikte, hem de yetişkinken konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettik. İznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyor sonra üflüyordun da iznimle kuş oluyordu. Anadan doğma körü ve abras (alaca) hastasını iznimle iyi ediyordun. İznimle ölüyü hayata çıkarıyordun. Onlara apaçık mucizeler getirdiğinde İsrail oğullarını Senden defetmiştik. Onlardan kâfir olanlar "Bu ancak apaçık bir sihirdir" dediler. 111 Hani havarilere: "Bana ve peygamberime iman ediniz" diye vahyetmiştim de onlar "Biz iman ettik, şüphesiz bizim Müslüman olduğumuza şahit ol" demişlerdi. 112 Havariler şöyle demişlerdi: "Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin gökyüzünden bize sofra indirmeye gücü yeter mi?" O da "Eğer iman ediyorsanız Allah'tan sakının" dedi. 113 "Kalplerimizin kanaat getirmesini, Senin bize doğru söylediğini bilmek, ve onu (Sofrayı) görenlerden olmak için (gökten inen sofradan)yemek istiyoruz" dediler. 114 Meryem oğlu İsa: "Allah'ım, Ey Rabbimiz, gökyüzünden öyle bir sofra indir ki, öncekilerimiz ve sonrakilerimiz için bayram olsun, senden de bir mucize olsun. Bizi rızklandır, sen rızk verenlerin en hayırlısısın" dedi. 115 Allah buyurdu: "O'nu size indiririm, ancak ondan sonra sizden kim inkâr ederse onu âlemlerde hiç kimseye yapmadığım azapla azap ederim." 116 Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara "Anamı ve beni Allah'tan başka iki ilâh edinin diye sen mi söyledin?" dediğinde, O, "Seni tesbih ederim, hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer onu söylemişsem sen mutlaka bilirsin. Sen benim nefsimde olanı bilirsin, Ben ise Sende olanı bilmem. Gizli olanları bilen ancak sensin Sen" dedi. 117 Ben onlara ancak: "Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk yapın" diye Bana emrettiğini söyledim. Onların arasında kaldıkça ben onlara şahit oldum. Sen beni vefat ettirince, onlar üzerinde gözetici Sen oldun. Sen her şeye şahitsin. 118 Eğer Sen onlara azap edersen, şüphesiz onlar, Senin kulların. Eğer onları afvedersen, şüphesiz Sen aziz'sin, hakim'sin. 119 Allah buyurur: "İşte bugün doğrulara, doğruluklarının fayda verdiği gündür. Onlara, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedi olarak kalıcıdırlar. Allah onlardan razıdır. Onlar da Allah'tan razıdırlar. İşte bu büyük bir başarıdır. 120 Göklerin, yerin ve bunlardakilerin hükümranlığı Allah'a aittir. O her şeye gücü yetendir. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/maide-suresi-110-120-tefsiri
RA'D SÛRESİ 33-43 MEALİ N096 M013 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla 33 Her nefsin kazandığını gözetene mi (ortak koşuyorlar)? Onlar Allah'a ortak koştular. De ki: "O ilâhlarınıza isim verin, yoksa Allah'ın yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi Ona haber veriyorsunuz? Yoksa konuşmuş olmak için mi? Hayır, kâfirlere hileleri güzel gösterildi de yoldan alıkonuldular. Allah'ın sapıttığını doğru yola getirecek yoktur. 34 Onlar için dünya hayatında azap vardır. Ahiret azabı ise elbette daha zordur. Onları Allah'tan koruyacak biri de yoktur. 35 Muttakilere va'dolunan cennetin durumu şudur: Altından ırmaklar akar, yemişi de gölgesi de devamlıdır. İşte sakınanların sonu bu. Kâfirlerin sonu ise ateştir. 36 Kendilerine kitap verilenler (den İslâm'a girenler) sana indirilene sevinirler. Guruplardan, onun bir kısmını inkâr edenler de vardır. De ki: "Ben ancak Allah'a ibadet etmekle emr olundum. Ona ortak koşmam. Ona çağırırım ve dönüşüm de Onadır. 37 İşte biz O'nu Arapça hüküm olarak indirdik. İlimden sana geldikten sonra onların hevalarına uyarsan Allah'tan sana bir veli veya koruyucu yoktur. 38 Senden önce de peygamberler gönderdik. Onlar için eşler ve çocuklar verdik. Hiçbir peygamber Allah'ın izni olmadan mucize getiremez. Her ecelin (vakti belirlenen iyi veya kötü durumların) bir kitabı(yazıldığı yer) vardır. 39 Allah dilediğini siler ve (dilediğini) sabit kılar. Kitabın anası O'nun yanındadır. 40 Onlara va'dettiklerimizin bir kısmını sana göstersek de, seni öldürsek de sana düşen, ancak tebliğ etmektir. Hesap (görmekde) bize aittir. 41 Görmüyorlar mı ki, biz yeryüzüne geliyoruz ve onu etrafından eksiltiyoruz. Allah hükmeder. O'nun hükmünün peşine düşecek (geri çevirecek) yoktur. O, hesabı sür'atli olandır. 42 Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Fakat bütün tuzaklar Allah'a aittir. Her nefsin ne kazandığını bilir. (Dünya) yurdunun sonu kime aitmiş kâfirler yakında bilecekler. 43 Kâfirler: "Sen peygamber değilsin" derler. De ki: "Benimle sizin aranızda, Allah ve yanında kitap ilmi olanların şahit olması yeter." https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/rad-suresi-33-43-tefsiri
Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)'den Ebü't-Tufeyl Âmir ibni Vâsile el-Leysî (r.a.) şöyle dedi: “Bir kişi Hz. Ali (k.v.)'ye: “Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in diğer insanlara söylemeyip sadece size söylediği bir şey var mı?” diye sordu. O da şu cevabı verdi: “Resûlullah (s.a.v.)'in diğer insanlara söylemeyip sadece bize söylediği hiçbir şey yoktur. Ancak kılıcımın kınında sakladığım şu hadisler var.” Hz. Ali (k.v.) bunları söyledikten sonra, kılıcının kınında sakladığı bir sahife çıkardı. Orada şunlar yazılıydı: “Kestiği hayvanı Allâh (c.c.)'dan başkası adına kesene Allâh (c.c.) lânet etsin. Arâzideki sınır taşlarının yerlerini değiştirip de sınırları bozanlara Allâh (c.c.) lânet etsin. Ana babasına lânet edene Allâh (c.c.) da lânet etsin. Bir bid'atçıyı himâye edip barındırana da Allâh (c.c.) lânet etsin.” Kötü niyetli kimseler, her devirde, müslümanların kafasını karıştırmak için birtakım yalanlar uydurmuşlardır. Bu yalanlardan biri de Şiîlere aittir. Onlara göre, Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz , Hz. Ali (k.v.)'ye bazı özel sırlar söylemiştir. Hadis-i şerifte görüldüğü üzere, Hz. Ali (r.a.) bu iddiayı kesinlikle reddetmiştir. Bu sahîfede yazdığı üzere Peygamber (s.a.v.) Efendimiz “Ana babasına lânet edene Allâh (c.c.) da lânet etsin” buyurmuştur. Birine lânet etmek, o kimseye Allâh (c.c.) merhamet etmesin demektir. Bir kimse, kendi annesine ve babasına lânet edebiliyorsa, o terbiyesizin, vefâsızın, kadir kıymet bilmezin tekidir. Anna babaya lânet etmenin bir başka şekli daha vardır. Bunu Sultân-ı Enbiyâ (s.a.v.) Efendimiz şöyle dile getirmiştir: “Bir kimse birinin babasına sövüp lânet eder, o da onun babasına söver. Birinin anasına söver, o da onun anasına söver.” (İmâm Buhârî, Edebü'l-Müfred, c.1, s.36-38)
MUHAMMED SÛRESİ 19-38 MEALİ - N095 M047 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 19 Bil ki Allah'tan başka ilâh yoktur. Kendi günahına, mü'min erkek ve mü'min kadınlara istiğfar et. Allah, dönüp dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir. 20 İman edenler: "(Savaşı emreden) bir sûre indirilmeli değil miydi?" diyorlar. Manası açık bir sûre indirilip, orada harpten bahsedilince, kalplerinde hastalık olanların, ölümden baygınlık geçirenlerin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Onlara yakışan da budur. 21 (Onların vazifesi) İtaat etmek ve güzel söz söylemektir. İş ciddileştiğinde, Allah'a (verdikleri sözde) sadık kalsalardı elbette daha hayırlı olurdu. 22 Demek sizler, (Kur'ân'dan) yüz çevirirseniz/ yönetimi ele alırsanız, yeryüzünde bozgunculuk yapacak, akrabalık bağlarını parçalayacaksınız öyle mi? 23 İşte onlar, Allah'ın la'net ettiği, kulaklarını sağır, (gönül) gözlerini kör ettikleridir. 24 Kur'ân'ı(n manasını) düşün müyorlar mı? Yoksa kalplerinin üstünde kilitler mi var? 25 Hidâyet kendilerine apaçık belli olduktan sonra geri dönüp gidenlere (yaptıklarını) şeytan güzel gösterdi ve onlara uzun emeller verdi. 26 Bunun sebebi, Allah'ın indirdiklerinden hoşlanmayanlara: "Bazı işlerde size uyacağız" demeleridir. Halbuki Allah onların gizlediklerini biliyor. 27 Melekler, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak, canlarını alırken nasıl olacak bakalım? 28 Bunun sebebi: Allah'ı gazablandıran şeye uymaları ve rızasından hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların amellerini boşa çıkardı. 29 Yoksa kalplerinde hastalık olanlar, Allah'ın onların kinlerini dışa çıkarmayacağını mı zannettiler? 30 Dileseydik onları sana gösterirdik ve sen de sîmâlarından onları tanırdın. Elbette sen onları konuşma tarzlarından tanırsın. Allah onların amellerini biliyor. 31 And olsun ki, sizin içinizden mücahitlerle, sabredenleri belirlememiz için deneyeceğiz ve (sizden sonra geleceklere bırakacağınız) haberlerinizi ortaya çıkaracağız. 32 Şüphesiz inkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar, hidâyet kendilerine apaçık belli olduktan sonra peygambere karşı gelenler sana hiçbir zarar veremezler. (Allah) onların amellerini boşa çıkaracak. 33 Ey iman edenler, Allah'a itaat ediniz, Rasülü'ne itaat ediniz, amellerinizi boşa çıkarmayınız. 34 Şüphesiz inkâr edenleri, Allah yolundan alıkoyanları, sonra kâfir olarak ölenleri, Allah katiyyen afvetmeyecektir. 35 Siz, üstün iken gevşeyip, barışa davet etmeyin. Allah sizinle beraberdir. O sizin amellerinizi eksiltmeyecektir. 36 Bu dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder ve sakınırsanız size mükâfatınızı verir ve sizden mallarınızı(n hepsini) istemez. (Ancak zekât ve sadaka vermenizi ister.) 37 Eğer onları (mallarınızın hepsini) istese ve isteğinde ısrar edip sizi eliboş bıraksaydı siz, cimrilik yapardınız ve bu da kinlerinizi ortaya çıkarırdı. 38 İşte sizler, Allah yolunda infak etmeye çağrılanlarsınız. İçinizden bazısı cimrilik yapıyor. Kim cimrilik yaparsa kendine cimrilik yapmış olur. Allah zengindir. Sizler fakirsiniz. Eğer yüz çevirirseniz yerinize başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/muhammed-suresi-19-38-tefsiri
MUHAMMED SÛRESİ 1-18 MEALİ - N095 M047 Medine'nin ilk yıllarında nâzil oldu. Bedir harbinden önce mü'minleri harbe hazırladığı için bir ismi de "Kıtal sûresi" olan bu sûre ikinci âyette Muhammed ismi geçtiği için "Muhammed sûresi" diye isimlendirilmiştir. 38 âyettir. Harp sözü geçince baygınlık geçiren münafıklardan, davar sürüsüne benzetilen kâfirlerden bahseder. Küfrün iktidar olması halinde yeryüzünün bozulacağı, aileler arasındaki bağların kopacağını da haber verir. Yardımlaşmayı teşvik eder. Cimriliğin zararını yine cimrinin çekeceğini bildirir. بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 1 İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların amellerini (Allah) boşa çıkardı. 2 İman edip, ameli salih işleyenlere ve hakkın ta kendisinin, Rablerinden Muhammed'e indirildiğine iman edenlere gelince, onların günahlarını afvetti ve durumlarını düzeltti. 3 Bu, kâfirlerin batıla uymaları, iman edenlerin de Rablerinden olan hakka uymaları sebebiyledir. İşte Allah insanlara bu gibi misaller verir. 4 Kâfirlerle (harpte) karşılaştığınız zaman, hemen boyunlarına vurun. Onları sindirdiğiniz zaman bağı sıkı bağlayın (esirleri yakalayın). Ondan sonra, ya karşılıksız salıverin veya fidye karşılığında salıverin. Harp bütün ağırlıklarını bırakıncaya (harp sona erinceye) kadar bu böyledir. Allah dileseydi onlardan intikam alırdı. Ancak bu bazınızı bazınızla denemek içindir. Allah, yolunda öldürülenlerin amellerini boşa çıkarmayacaktır. 5 Onlara yol gösterecek ve durumlarını düzeltecek. 6 Onları tarif ettiği Cennete koyacak. 7 Ey iman edenler, eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar. 8 Kâfirlere gelince, onlar için yıkım vardır ve amellerini boşa çıkarmıştır. 9 Bu, Allah'ın indirdiklerini beğenmemeleri sebebiyledir. (Allah) onların amellerini boşa çıkardı. 10 Yeryüzünde gezip, daha öncekilerin akıbetinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Allah onları yerle bir etti. Bu kâfirler içinde benzerleri vardır. 11 İşte böyle. Allah iman edenlerin mevlâsıdır. Kâfirlerin mevlâsı yoktur. 12 Şüphesiz Allah, iman edip ameli salih işleyenleri altından ırmaklar akan Cennetlere koyacaktır. Kâfirler ise (bu dünyada) faydalanırlar, davarların yediği gibi yerler. (Ahirette) Onların yeri ateştir. 13 Seni şehrinden çıkaranlardan daha kuvvetli olan nice şehirleri helâk ettik de, onları kurtaran olmadı. 14 Apaçık bir delil üzerine olan kişi, hevasına uyan, yaptığı kötülük kendisine güzel gösterilen gibi olur mu? 15 Müttakilere va'd olunan Cennetin durumu şudur: Orada bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere lezzet veren şarap ırmakları, süzülmüş bal ırmakları vardır. Onlar için orada her türlü meyve ve Rablerinden mağfiret vardır. Hiç bu (Cennettekiler), ateşde ebedi kalan, kaynar su içirilen ve bağırsakları parça parça edilen gibi olur mu? 16 Onlardan bir kısmı seni dinler. Yanından çıkınca kendilerine ilim verilenlere: "O, biraz önce ne söyledi?" dediler. Allah onların kalplerini mühürledi de onlar hevalarına uydular. 17 Doğru yolu bulanlara gelince, Allah onların hidâyetini artırdı ve onlara takvalarını verdi. 18 Onlar (kıyamet) saatinin ansızın gelmesini mi bekliyorlar? Şüphesiz onun şartları geldi. Onlara (saat) geldiğinde öğüt almaları neye yarar? https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/muhammed-suresi-1-18-tefsiri
*57 HADÎD SÛRESİ 12-20 MEALİ Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile 12 O gün, mü'min erkekle mü'mine kadınların nurlarını önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. Bu gün sizin müjdeniz, altından ırmaklar akan Cennetlerde ebedi olarak kalmaktır. İşte büyük başarı budur. 13 O gün münafık erkeklerle münafıka kadınlar, iman edenlere: "Bize bakın da nurunuzdan bir parça ışık alalım." derler. Onlara: "Geri dönün de bir nur arayın" denilir. Derken aralarına kapısı olan bir sûr çekilir. Onun içinde rahmet, dışında azap vardır. 14 (Münafıklar) Onlara bağırırlar: "Biz (dünyada) sizinle beraber değil miydik?" (Müminler): "Evet! Ancak siz kendinizi ateşe attınız, (bizim felaketimizi) beklediniz, (İslâm'dan) şüphe ettiniz, kuruntular sizi aldattı. Nihâyet Allah'ın emri geldi. O çok aldatan, sizi Allah ile aldattı." dediler. 15 Bu gün sizden (münafıklardan) fidye alınmaz. Kâfirlerden de (alınmaz). Sizin sığınağınız ateştir. Size layık olan odur. O ne kötü dönüş yeridir. 16 İman edenlerin Allah'ı zikretmesi ve Hak'tan ineni (okuması) için gönüllerinin (aşkla) ürperme zamanı daha gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri kaskatı oldu. Onlardan bir çoğu fasıkdır. 17 İyi bilin ki, öldükten sonra yeryüzünü dirilten şüphesiz Allah'tır. Biz âyetleri size açıkladık, umulur ki aklınızı kullanırsınız. 18 Şüphesiz sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah (kulların) a iyilikle borç verenlere kat kat verilecek ve onlar için çok değerli ecir vardır. 19 Allah'a ve peygamberlerine iman edenler, Rableri katında sıddık ve şehitlerin ta kendileridir. Onların mükâfatı ve nur'u vardır. Ayetlerimizi inkâr eden ve yalanlayanlara gelince, onlar da Cehennem yaranının ta kendisidirler. 20 İyi bilin ki, dünya hayatı bir oyun, eğlence, süs, aranızda öğünme, mal ve evlatta çoğalma yarışıdır. Bitkisi, çiftçinin hoşuna gittiği yağmur gibidir. (O bitki) olgunlaşır, sen onu sapsarı görürsün. Sonra çerçöp olur. Ahirette şiddetli azap vardır, Allah'tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı aldanma metâ'ından başka bir şey değildir. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/hadid-suresi-12-20-tefsiri-ali-kucuk
“Ey evlâd! Kur'anla amel etmek, seni Kur'an'ın bulunduğu makama erdirir. Sünnetle iş yapmak ise, Peygamberimizin makamına çıkarır. (Ona salât olsun, selâm olsun). Peygamberimizin ruhaniyeti, Allah yolcularının kalbi çevresinde durur. Orayı süsleyen o ruhtur. Onların sır âlemleri onun ruhuyla parlar. Yakınlık kapısını o açar. Allah yolcularının perişan saçlarını o ruh düzeltir; tarar. Kalp, sır ve Yaratan arasında elçiliği o ruh yapar. Peygamber (S A) efendimizin ruhaniyetine bir adım yanaşan, şükür yolunu tutmalıdır. Yaklaştıkça kulluğu artmalıdır. Bundan ayrı şeylerle ferah bulmak isteyen, boş hevese kapılmış olur. Cahil kimse, dünya ile ferahyâb olur. Bilgi sahibi, dünya ile hüzünlü olur. Cahil kişi, kaderle niza çıkarır, ona karşı durmak ister. Bilgi sahibi, ona uyar ve razı olur. Zavallı! Kaderle çekişme!.. Onu kırmaya uğraşma. Azap sana iner; razı oluncaya kadar başından kalkmaz. Kadere razı olmalısın ve kalbinden halkı bir yana atmalısın. Hakk'a uymaya güçlü isen, yap. Peygamber (S.A.) efendimizin yoluna koyulmaya niyetli isen, durma. Salih kullarına hizmet diliyorsan, bekleme. Dünya ve âhirette sana bunlardan daha yararlı şey yoktur. Dünyanın bütün varlığına sahip olsan, kalbine bir şey koyma. Diğer dünyalık kişilerin kalbine benzetme. Kendiliğinden bir toza bile sahip olamayacağına inan. Asıl hazine, yalnız Hak Teâlâ'nın birlik nurunu kalbe koyabilmektir. Bunu yapabilen her halinde onunla olduğunu bilir. Yazık sana, haddini bil. O büyük insanlara karşı senin değerin nedir ki?.. Senin bütün dert edindiğin şey, yemek, içmek ve diğer şeyler... Giymek, göze gözükmek, dünyalık toplamak vs... Dünya işine çok çalışan âhiret işine çalışamaz. Semirmek için yorulmaktasın. Ama o topladığın etleri böcekler yiyecek... Yerdeki hayvanlara yem olacaksın. Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyururlar: “Her gün, sabah öğlen, bir melek bağırır: Ey insan oğulları, ölmek için doğunuz; yıkılması için evler yapınız, düşmanlar için mal toplayınız.” İman sahibinin, bütün işlerde iyi niyeti vardır. Dünyada dünya için çalışmaz. Dünyada kaldığı süre öbür âlem için binalar kurar. Mektepler yapar. İnsanları birbirine bağlayacak, birleştirecek iyi işler görür. Müslüman kardeşlerinin geçit yollarını süsler. Bunlardan başka bir iş yapacak olsa, o da yavruları için, yolda kalmış ve fakirler için olur. Bunları yapmaktan gaye, yerine öbür âlemde bunlardan daha iyisini bulacağıdır. Dünyada nefsi, tabiî hevası için bir şey yapmaz. Âdemoğlu doğru olsa, Hak onunla olur. Bütün işlerinde Allah ona yardımcı olur. Bir şey kaybetse Allah için olur. Bulduğu yine O'nun için olur. Kalbi peygamberle birleşir. Peygamberler ne getirmişlerse onu kabullenir. Söze, işe ve imana dayanan her ne gelmiş ise kabul eder. Bu halin yararı hem dünyada hem de öbür âlemde olur. Allah'ı anan daima diridir, ölmez. Bir hayattan öbür âleme geçer. Bir andan fazla ölüm acısı ona gelmez. Allah'ı anmak kalbe yerleşince, kul daima Allah'ı anar. Dilinden bir şey demese bile o, Allah'ı anmış olur. Kul Allah'ı andıkça Hakk'a uyar ve O'nun işlerine muvafakat eder. O'nun yaptığı işlere ses çıkarmaz. Hakk'a uymamız ve onun emirlerine boyun eğmemiz gerekir. Biz yazın geldiğine hakikaten inanmayacak olursak, ensemiz yandığı zaman inanırız. Kışa yaza inanmak, onları olduğu gibi kabul etmek, onların eziyetini hafifletir. Onlara inanmış olan gereğini yapar, kurtulur. Yazın serinlik bulur, kışın sıcak edecek şeyleri hazırlar.
Yeni Haller Youtube'da!Dinlediğiniz bu bölümün video hali Yeni Haller'in Youtube sayfasında.Üstelik konuya dair çeşitli görseller ve videolar eşliğinde izleyebilirsiniz.Aşağıdaki link'ten Yeni Haller'in Youtube sayfasını ziyaret edebilir ve sonraki videoları kaçırmamak için abone olabilirsiniz.Hatta bir de videoları beğenip yorum yaparsanız Yeni Haller'e büyük katkı sağlamış olursunuz.Yeni Haller Youtube SayfasıBu bölümde size gizemli bir casusluk hikayesi anlatmak istiyorum.Onlara "illegaller" deniyor.Başka bir ülkeye yerleşip izlerini, uyruklarını kaybettiriyorlar.Yeni ülkenin vatandaşı haline geliyor, evlenip çoluk çocuğa karışıyor ve oranın sıradan bir vatandaşına dönüşüyorlar.Belki de en zor casusluk türü bu."Uyuyan ajanlar" olarak da anılıyorlar.İhtiyaç duyulduğunda ihtiyaç duyulan görevi tamamlayıp "sıradan" hayatlarına geri dönüyorlar.Son olarak Rusya ile Batı ülkeleri arasındaki esir takasında Rusya'ya iade edilen Anna Dultseva ve Artem Dultsev çifti "illegaller" olarak yer aldı basında.Çocukları Rusçayı bırakın Rus olduklarını bile bilmiyordu.Putin çocuklarla İspanyolca konuşmak zorunda kaldı.Buyurun bu süper ajanların hikayesine...#ajan #casus #ajanlık #casusluk #illegaller #illegals #istihbarat #rusya #putin #annadultseva #artemdultsev #dultseva #dultsev #annachapmanSizden ricam, Yeni Haller'in Youtube sayfasına abone olmanız, videoları beğenmeniz ve en ama en önemlisi arkadaşlarınıza da duyurmanız. Sosyal medyada paylaşabilirsiniz, Whatsapp gruplarına gönderebilirsiniz. Unutmayalım ki, Yeni Haller'i tanıtma konusunda hiçbir algoritma sizden daha iyi değil! :))Ayrıca Yeni Haller'in bu yeni atılımına omuz vermek için bizi aşağıdaki link'lerden destekleyebilirsiniz:www.patreon.com/yenihallerYeni Haller'in bir de Buy Me A Coffee hesabı var artık. Buradan destek olmak çoook daha kolay. Patreon'da sorun yaşayanlar için açtım efendim. Buyurun:https://www.buymeacoffee.com/yenihallerEray Özer'e ulaşmak için:https://www.instagram.com/eray_ozerhttps://twitter.com/ErayOzeryenihallerpodcast@gmail.com
Bugün 19 Ağustos 2024 #doğatakvimi
Abdülkadir Geylani Sohbetleri 14 “Ey içi dışına uymayan münafık. Allah yeryüzünü senden temiz kılsın... İçinin bozukluğu yetmiyor mu? Herhalde yetmiyor. İlim adamlarını, velî kulları ve iyileri kötülemek hevesindesin. Onların manevî varlığına diş geçirmekle eline ne geçer?.. Sen ve senin yarenlerin yakında ölecek. Etlerinizi kurtlar didecek. Dilinizi parçalayacak. Sinirlerinizi tahrip edecek. Kemiklerinizin bir yanından girip öbür yanından çıkacak. Yer sizi sıkacak. Zeminine çekecek. Bir aşağı, bir yukarı çevirecek. Allah'a karşı iyi düşünceye sahip olmayana felah yoktur. Salih kullar için yersiz düşünceyi kalbinde besleyen necata eremez. Onlara karşı engin gönül taşımayan, perişan olur. Allah, bağlılığı ve çözülmeyi onlara verdi. Yâni: Velîlere... Sema onlar için yağmur yağdırır. Yer, bitkisini onlar için bitirir. Bütün halk onların manevî himayesine muhtaçtır. Onlar, birer birer dağlar gibidir. Âfetler onları yerinden oynatamaz. Musibet onlara tesir etmez. Allah'ı Tevhid ile bilirler. O'ndan razıdırlar. Bu hâlleri sarsılmaz. Hem kendilerine, hem de başkalarına, iyilik ederler. Siz edebli olmalısınız. Sizden öncekiler öyleydi. Siz de onlar gibi olunuz. Geçmiş büyüklere nisbetle siz mertlikten mahrumsunuz. Cesaretiniz yok. Erliğiniz ölmüş. Kahramanlığınız yok. Bahadırlığınız, nefsiniz emir verince geliyor. Tabiî heva ve arzunuz, size bir emir verince hemen cesaretiniz toplanıyor... Böyle olmaz. Asıl kahramanlık hakkı yerine getirmektir. Hakkı sahibine teslim etmek, büyük kahramanlıktır. Bunu yapmaya bak. Hakîm ve yüce bilgi sahiplerine kötü gözle bakmayınız. Onların sözü şifadır. Ağızlarından çıkan her kelime, bir vahy meyvesidir. Aranızda artık peygamber yoktur. Boşuna, uymak için peygamber aramayın. Peygambere gönülden bağlı bulunanlara uyarsanız, Peygamber'e (S.A.) uymuş olursunuz. Onları görünce ellerine yapışın. Onlar peygamberler gibidirler. Mütteki ve kötülüklerden çekinen bilgi sahipleri ile sohbete devam ediniz. Onların hoş sohbeti olur; ruhunuzu bereket kaplar. Bilgisinin gereğini yapmayan dünyalık âlimlerle oturmayınız. Onların konuşmasında uğursuzluk vardır. Takva ve bilgide senden ileri olanlarla yaptığın sohbet hoştur; huzur bulursun. Takvası olmayan, ayrıca bilgiden de mahrum yaşayanla oturup kalkman, sana felâket ve belâ getirir. Yazık sana, Rabbin tarafına geç. Başkalarından kesil. Peygamber (S.A.) efendimiz: - «Rabbinizle aranızda olan bağları devam ettiriniz, saadete erersiniz.» buyurur. Rabbinizle aranızda bulunan yolları ayıklayınız; huzur bulursunuz. Salih kulların kalbini kazanırsanız, rahata erersiniz. Ey evlâd! Zenginle fakiri ayırt etme. İkisini de eşit bil. Bunu yapmıyorsan sana felah yoktur. Fakirleri sabırlı gör. Onları tebrik et. Sana geldikleri zaman, yüzlerine gül. Onlarla otur. Peygamber (S.A.) efendimiz, fakirlerin hâlini şöyle anlatır: - «Sabırlı fakirler, Rahman'ın arkadaşlarıdır.» Bu âlemde kalplerinde Rahman'ın tecellisini bulurlar, öbür âlemde bizzat ererler. Onlar dünyada kalplerini dünya süsünden berî ettiler. Dünyalık şeyleri kalplerine sokmadılar. Onlar, fakirliği zenginliğe tercih eder ve kalplerini sabra alıştırmaya çalışırlar. Sonra, âhirete dönerler. Oraya bir zaman bağlı kalır, sonra onu da bir tarafa atarlar. Bilirler ki; Rablarının rızası, oraya bağlı kalmakla hasıl olmaz. Yüce Yaratanımız, şöyle buyurdu: - «Onlar, katımızda sevilmiş ve seçilmişlerdir.» (Sad/47) İşbu Âyet-i Kerime'nin tefsiri şöyle olur: - Kalpleri Biz'de. Göçleri uğrumuzda. İç âlemleri Biz'e yönelmiş, özleri bizimle dolmuştur. Dünyada ve âhirette onlar böyledir. Bu hâle eren bir cemaat için dünyanın ne değeri olur? Âhiret neye yarar?.. Dünya bir çöp kadar kıymetli olmaz; âhiret yine öyle... İşe bak. Cahil olma. Sen, bilgi ile yıkılan insana benziyorsun. Bilgi, gereği yapılmazsa insanı yıkar. Hakk'a varmak arzusu kalbinde varsa, elinde bulunan dünya malından fakirlere ver. Sadaka vermek, fakirlere ihsan etmek, Hak'la iş yapmaktır. Allah, iyi zengindir.
Ey evlâd! Afiyet, afiyeti aramamaktır. Afiyeti arayan, afiyeti bulmamıştır. Zengin, zenginliği aramaz. Zenginliği fakirler arar. Şifa aramak hastalar içindir. Şifa, şifayı aramamaktadır. Bütün şifa, Hakk'a teslim olmaktadır. Sebepleri bir yana at. Kalbini temizle. Putlar varsa çıkar. Her derdin dermanı vardır. Onu bulmak icap eder. Şifaların en büyüğü, Allah'ın tevhididir. O'nu birlemek iman sahibinin vazifesidir. Tevhid, yalnız dille olmaz, kalple de olmalı... Tevhid ve zühd dille ve dış varlıkla olmaz. Akıllı ol. Yapmacıkları bırak. Hevese kapılma. Bir iş yapmak için, câhil hareketleri terk et. Bulunduğun hâl, yapmacık ve hevesten ibarettir. Riyakârlık da var. Nifak (içi başka dışı başka) hâli de mevcut. Bütün gücünün hedefi halkın sana tapması oluyor; onların yararını bekliyorsun. Şunu bil ki, halka bir adım atsan; Hakk'tan uzak kalırsın. Sen Hakk'ı aradığını söylüyorsun; halbuki, halkı arıyorsun. - Ben Mekke'ye gidiyorum, deyip Horasan yolunu tutana benziyorsun. Tabiî, Horasan'a yakın oldukça Mekke'den uzak kalırsın. İç âleminin temiz olduğunu söylüyorsun; fakat onlardan hem korkuyor hem de bir şeyler bekliyorsun. Dıştan her kötü şeyi bırakmış gibisin, içten ise ona karışma yollarını arıyorsun. İçin halk sevgisi ile dolu; dıştan Hakk'ı sevdiğini anlatıyorsun. Bu hâller, dil gürültüsü ile olmaz. Salih olan o muvahhid kullar, diğer kullara örnektir. Onların her birinin hâli başkadır. Onların bir kısmı dışından dünyayı bırakır. Bir kısmı içinden bırakır. Bu hâlleri, onlara zarar doğurmaz. Her biri kendi hâline göre iş eder. Hak Teâlâ'nın kudsî varlığından başkasını göremezler. Bunların kalbi saf ve temizdir. Bu âleme kavuşan, dünya mülkünü kazanmış olur. Kahraman odur. Bahadır odur. İslâm dininin dış emirleri insanın dışını süsler. İçe hitap eden gerekleri ise, ruhu nurlandırır; tevhid ve marifet iç âlemi temiz eden gereklerden sayılır. Karşımda duran! Dediler ve diyoruz, şeklindeki sözlerini açıkla, ne demek istiyorsun?.. Bu sözün ne getirebilir?.. Bir şeyin haram olduğunu söylüyorsun. Ama, durmadan yapmaktasın. Bir şeyin helâl olduğunu söylerken yapmıyorsun. Sende sadece bir iştiha var. Başka bir şey yok. Peygamber (S.A.) efendimiz şöyle buyururlar: - «Cahile bir defa yazıklar olsun, âlime yedi defa...» Cahile bir defa... sebebi, bilgisiz kalışı. Âlime yedi defa... sebebi, o bildiği ile iş tutmayışı... İlmin bereketi ondan uzaktır; yalnız vebalini yüklenmiştir. Öğren, sonra amel et. Sonra halkı bir yana at, Hak'la ol. Hak sevgisini kalbine yerleştir. Hak'la olma arzusu ve O'nun sevgisi sende ciddî bir hâl alınca, Mevlâ seni kendine yaklaştırır. Kendi öz varlığına iletir; orada yok eder. Sonra O dilerse seni halka teşhir eder, arzu buyurursa halk arasına katar. Dünyalık nasiplerini bol bol almak için her varlığı sana iletir. Rüzgârları sana emirle gelir. O'nun bilgisi seni kuşatmıştır. İşlerine halk da muttali olur. Bunlar kendi varlığını bıraktığın anda gelir. O'nunla halka karışırsın; seninle değil... Nefsin şomluğu (uğursuzluğu) ölür. Tabiat zararlı hâlini yitirir. Her şey sana bol gelir. Nefis, heva ve tabiat onlardan kısmet alamaz. Kalbin daima Hak'la olur. Şu kalp Hakk'a yakın olmadıkça felah bulamaz. Hak Azizdir, Celildir. Evveli, âhiri yoktur. Boşuna sıkışma, zavallı içi bozuk, yanında hayır diye bir şey yoktur. Dediğim hâllerden sende bulunmaz. Sen, ekmeğin ve katığın kölesisin. Helvaya kulsun. Emrinde bulunduğun efendinin ve atın bendesisin. Doğru olan kalp, halkı bir yana atar, Hakk'a doğru yolculuğa başlar. Yollarda bir şeyler görse, selâm verir, geçer. İlmiyle âmil olanlar, Peygamber (S.A.) efendimizin vârisleridir. Geçmişteki büyüklerin vekilleridir. Arta kalan halk ise onlara yardımcıdır. Onlarla iş yaparlar. Dinin gereklerini onların vasıtası ile yerine getirirler. Onlara iyiliği, kötülüğü söylerler. Cümle halk o sevgili kulların emrine hazır bekler. O büyük insanlar, kıyamet günü peygamberlerin yanında bulunur. Rabları tarafından peygamberlere ne verildi ise onlara da verilir.
Vardı, hani bir vecizede vardı: “Derdi dünya olanın, dünya kadar derdi olur!” Bence dünyaya ait hiçbir meseleyi dert edinmemek lazım; nasıl olsa gelip-geçicidir bunlar. Onlara ehemmiyet verir, onları gözünüzde büyütürseniz, onların altında kalır ezilirsiniz. Elden geldiğince o mevzuda temkinli olmalı ve görmezden gelmeli onları. Karakterlerinin gereğini yapıyor… كُلٌّ يَعْمَلُ عَلَى شَاكِلَتِهِ “Her insan kendi seciye ve karakterine göre davranır.” (İsrâ, 17/84) يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا عَلَيْكُمْ أَنْفُسَكُمْ لاَ يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ إِذَا اهْتَدَيْتُمْ “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltmeye bakın! Siz doğru yolda olduktan sonra sapanlar size zarar veremez.” (Mâide, 5/105) “Kendinize bakın!” diyor Kur'an-ı kerim. Kendi kusurlarınızı görmeye çalışın. Falan size zulmettiği zaman bile, “Acaba biz, Rabbimize karşı vazife ve sorumluluklarımızın hangisinde kusur yaptık ki, Cenâb-ı Hak, birilerini bize musallat etti!” Şu virüsü musallat eder Allah, zelzeleyi musallat eder, fay kırılmasını musallat eder, çekirgeyi musallat eder, güvercini musallat eder, eder eder, Allah celle celâluhu. Ancak Allah'ın (celle celâluhu) “imhal”leri vardır; “ihmal”leri değil, “imhal”leri vardır. Mehil verir, Erhamü'r-Râhimîn'dir O (celle celâluhu), Rabbü'l-âlemîn'dir. Herkes böyle bir kusur işlediğinde onu hemen cezalandırırsa, yeryüzünde yine Kur'an-ı Kerim'in değişik yerlerde farklı ifadelerle beyan buyurduğu gibi yürüyen bir tane canlı kalmaz. Evet, çünkü herkes şöyle-böyle bir günah işler, bir zulümde bulunur. Dolayısıyla Allah onu cezalandırınca, o gider; şunu cezalandırınca, o gider; bunu cezalandırınca, o gider; hiç kimse kalmaz. Oysaki öyle değil. Allah'ın (celle celâluhu) imhalleri vardır ki insan kendine gelsin, aklını başına alsın, o kusurdan vazgeçsin, sevaba yönelsin, arınmaya koşsun, Allah (celle celâluhu) da onu bağışlasın, affetsin. اَللَّهُمَّ إِنَّكَ عَفُوٌّ كَرِيمٌ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنَّا، يَا أَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ * اَللَّهُمَّ اغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا، يَا غَفَّارُ، يَا سَتَّارُ، اِغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا كُلَّهَا، وَاسْتُرْ عُيُوبَنَا كُلَّهَا “Allahım, şüphesiz Sen affetmek şanından olan Afüvv, ikram u ihsan denince akla gelen yegâne Kerim'sin; affetmeyi çok seversin. Bizi affeyle, ey Erhamerrahimîn. Bizi yarlığa, merhamet buyur bize. Ey Gaffâr, ey Settâr, günahlarımızın tamamını mağfiret buyur; bütün ayıplarımızı setreyle.” Böyle mübarek aylarda, insanlık için, kendiniz için bu türlü tazarru ve niyazlarda bulunma mevzuu çok önemli bir şey. Allah, ona denk getirdi; hem Ramazan'ın sevabı, hem orucun sevabı, hem geceleri kalkıp ihya etmenin sevabı.. unutulmuş teheccüdleri kılmanın sevabı.. secdeyi derinlemesine duymanın, hadiste buyurulduğu üzere O'na (celle celâluhu) en yakın olma hâlini duymanın sevabı… Hakikaten başınızı yere koyduğunuzda, O'na en yakın olduğunuzu hissederek, “Allah'ım! Ne olur şunu lütfeyle, bunu lütfeyle!” deme mevzuu, Cenâb-ı Hakk'ın ayrı bir lütfu, ayrı bir ihsanı oluyor size. Bela ve musibetleri asla başkalarına fatura etmemeliyiz; bilakis kendimizden bilip hemen istiğfar ve tevbeye yönelmeliyiz!.. Bu arada, “Falanlar filanlara zulmetmişlerdi de, filanlar haksızlıkta bulunmuşlardı da, dolayısıyla onların bu zulümlerinden dolayı geldi!” gibi düşünce ve sözler ile bunları başkalarına fatura etmek suretiyle işin içinden sıyrılmaya çalışmamak lazım. Bu türlü bela ve musibetlerde antrparantez arz ediyorum elden geldiğince, insan, her şeyi kendinden bilmeli.
Güvenlik konularında yeni akademiler açılıyor ve gençler buralarda yer alacaklar. Onlara kısa kısa söyleyeceklerim var: Tahmin İstihbaratı, Bilimin Gücü, Kavramların Gücü, Sistemin Gücü, Liderliğin Gücü, Gücü Taşımak ve rekabette Üstün Olmak... Bu çarpıcı ilişkiyi kendi tecrübeme dayalı bir şekilde açıklayacağım.
“Ey İman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Hâlbuki onlar size gelen hakkı inkâr ettiler. Rabbiniz olan Allah'a inandınız diye Resûlü ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer rızamı kazanmak üzere benim yolumda cihad etmek için çıktıysanız (böyle yapmayın). Onlara gizlice sevgi besliyorsunuz. Oysa ben sizin, gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, mutlaka doğru yoldan sapmıştır.” (Mümtehine 1) Gerçekten Hâtıb'ın annesi, oğulları ve kardeşleri Mekke'de bulunuyorlardı ve mektubun içeriği de bir münafıklık unsuru taşımıyor, aksine Resûlullah'a olan güçlü inancını ifade ediyordu. Bir rivayete göre mektupta şöyle bir ifade vardı: “Bilin ki Allah'ın peygamberi (s.a.) gece misali sel gibi akacak bir orduyla size doğru gelmeye hazırlanıyor. Allah'a yemin ederim ki o yalnız başına da gelecek olsa Allah onu size karşı muzaffer kılacaktır; çünkü Allah ona olan vaadini mutlaka yerine getirir.” Bununla birlikte önemli bir sırrın böyle bir yolla düşmana haber verilmesi müslümana yaraşmayan bir davranış, büyük bir suç ve günah idi. Nitekim Hâtıb'ın cevabı üzerine Hz. Ömer onun idamını teklif etti. Ama Hz. Peygamber onun Bedir Savaşı'na katılanlardan olduğunu ve Allah'ın onlarla ilgili müjdelerini hatırlatıp buna müsaade etmedi. “Zeccac ve Kerâbisî'den rivayet olunduğuna göre, "düşmanım" ifadesi, "Dinimin düşmanı" manasındadır. Hz. Peygamber (s.a.s), "Kişi, arkadaşının dini üzeredir. Binâenaleyh her biriniz, kimi arkadaş edindiğine iyi dikkat etsin" "Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan da size düşman olanlar vardır, onlardan sakının." (Teğâbûn 14) "Benim ilmimde, bir işi gizli ya da açık yapmanızın değişmediğini bildiğiniz halde, onlara gizli gizli dostluk beslemenizde ne fayda vardır?" Allah Teâlâ, "Gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da çok iyi bilenim..." buyurarak, aksi söz konusu olmaksızın, zâten bu gerektirdiği halde, gizliyi bilmesini açık olanı bilmesinden önce getirmiştir (niçin)? Biz deriz ki, bu bizim bilmemize nisbetledir, yoksa Allah'ın bilmesine nisbetle değil. Çünkü, az önce de geçtiği gibi, Allah'ın ilminde bu iki durum aynıdır. Bir de, bundan maksat, daha gizli olanı ki, o küfürdür beyân etmektir. Dolayısıyla da önce zikredilmiştir. Buradaki "sizden" ifâdesinin manası, "siz mü'minlerden" şeklinde olursa, bunun manası gayet açıktır. Çünkü, bu fiili kim yaparsa, artık o, mü'min olmaz.” Razi "Allah'ın yaratmasını görüp durduğu halde. Allah'ın varlığından şüphe eden kimseye çok şaşarım; ilk yaratılmayı bildiği halde (kıyametin kopmasından sonraki) dirilmeyi inkâr edene şaşarım; her gün ve gece ölüyor ve tekrar diriİiyorken yani uyuyup tekrar uyanıyorken ölümden sonra tekrar dirilmeyi ve haşrı inkâr edene şaşarım. Cennete ve oradaki nimetlere inandığı halde, (sadece) aldanış yurdu olan bu dünya için koşuşturana şaşanm ve başlangıcının atılmış bir damla meni, sonunun da tiksindirici bir leş olduğunu bildiği halde kibirlenen ve övünen kimseye şaşarım." Hadis Seni yücelten kalbindeki davadır. Bir genç bir kızı almak ister şiddetle sever. Kızı alamadığı için intihar eder. Bu davadır. Halbuki dünyada tek kız mı vardı ne bu saplantı? İslamı yüceltme davan kalbinde böyle olacak. Küfür hep varolacak. Bizim gibi milyon tane vaiz de olsa küfrü yok edemeyecek. Bünyamin gibi milyon tane soykırımcı olsa İslamı yokedemeyecek. Herşey zıddıyla bilinir ve anlaşılır. İslamın zıddı dünyada olmazsa İslamın kıymeti anlaşılmaz. Vazgeçmek yok! Sıkılmak ve bırakmak yok! Dünyayı değiştireceksin! İstanbul 28 kez kuşatıldı ama fetih 29. kuşatmaya, Sultan Mehmed ve ordusuna nasib oldu. Denediler, ısrar ettiler, inad ettiler, vazgeçmediler. Şeytan seni cehenneme götürme konusunda hiç vazgeçti mi söyle? Hep ısrar ediyor, hep deniyor ve hiç sıkılmıyor. İzmir'den sizi izlemeye gidiş geliş 8000 lira harcıyorum hocam benzin 6000 hgs 2000 lira Adana'dan uçakla dönerken İstanbulda aşırı rüzgar vardı ve uçağı hiç olmadığı kadar çok salladı.
Ateş Pahası Çok eski zamanlarda padişahlardan biri adamlarıyla beraber ava çıkmış. Padişah, bir ceylanın arkasından koşarken akşam olmuş. Hava kararır kararmaz yağmur yağmaya başlamış. Padişah ve adamları ormanın içindeki bir kulübeye misafir olmuşlar. Aslında bu kulübede çok fakir bir oduncu yaşıyormuş. Oduncu, misafirlere çok iyi davranmış. Onlara yemek vermiş. Ocağa büyük odunlar atmış ve kulübeyi sıcak tutmuş. Bir ara padişah kendi kendine: – Doğrusu şu ateş bin altın eder, diye söylenmiş. Ertesi gün yola çıkacakları zaman padişah oduncuya sormuş: – Bize çok iyi davrandın. Ateşin sayesinde çok iyi ısındık. Çok rahat ettik. Söyle bakalım borcumuz ne kadar? Oduncu, fırsatı değerlendirmenin tam zamanı, diye düşünmüş. – Bin altın padişahım, demiş. Vezir, hemen söze karışmış: – Ne masraf ettin ki bin altın istiyorsun bizden? – Sabaha kadar ateşi söndürmedim. Bu dağ başında böyle bir ateş az bulunur. – Ateş bu kadar pahalı mıdır? O sırada padişah, vezire dönüp: – Ateş çok güzeldi. Şimdi pahasını verelim, demiş. Oduncunun bu davranışı, zamanla halk arasında duyulmuş. Bundan sonra değerinin üstünde bir fiyatla satılan şeyler hakkında “ateş pahası” denilmeye başlanmış. Bugün dahi insanlar çok pahalı buldukları şeyler hakkında “ateş pahası” deyimini kullanırlar.
“Allah için, Resulullah için, günahlarına ağlayan insanları görmediğim zamanlar çok oldu... Hıçkırıkları içinde boğulmuş, gözyaşlarını ceyhun etmiş insanları da arardım. Aşk ve heyecanımızı onlara borçluyuz... Sahabi aşk ve heyecan insanıydı.. Heyecan, aşk, yürekteki sızı insanın inancı ölçüsündedir..”
*Dövene elsiz, sövene dilsiz ve gönülsüz gerek. Hazreti Mesih, “Sağ tarafına bir tokat vururlarsa, dön bir tokat da sol tarafına vursunlar!” buyurur. Tokat atana tokatla mukabelede bulunma! Kendi hıncını alsın orada. Nedameti yaşayacak odur: “Yahu hiçbir şey demedi, ne insanmış meğer abide şahsiyetmiş.” Eğer iki tokat yemekle birini hizaya getirebileceksen, onu denemek lazım. Mü'min, sokak insanı olamaz, tahripkâr davranamaz!.. *Ahsen-i takvime mazhar olan insan, karşısında meleğin serfüru ettiği abide şahsiyet, öyle olmamalı!.. O sokak insanı olamaz! O şurayı burayı harap eden insan olamaz! Araba yakan insan olamaz! Sövüp sayan insan olamaz! Mübarek kelimeleri ağzında istismar ederek “Bismillah, Allahu Ekber, Lâ ilahe illallah” deyip şenaat ve denaet işleyen insan olamaz! Onlara insan dediğiniz zaman veya o tavırlara İslam tavrı dediğiniz zaman Allah hesabını sorar. *Şahısları es geçelim fakat her mü'minin her sıfatı mü'min değildir; bazı mü'minler çok kâfir sıfatı taşırlar. Taşkınlık kâfir sıfatıdır. Birine zarar vermek kâfir sıfatıdır. Yalan kâfir sıfatıdır. İftira kâfir sıfatıdır. Birine zift atmk kâfir sıfatıdır. Kendi yaptığı şeyi başkalarına mal etmek kâfir sıfatıdır… Ve Allah hükmünü sıfatlara göre verir. Hadis-i şerifte buyurulduğu üzere; Allah sizin şekillerinize falan millet, filan hizip, falan cemaat, filan camia bakmaz ve lakin Allah sizin kalblerinize bakar. Kalb, Allah'a müteveccih mi; Allah'a müteveccih olanlara o da müteveccih mi, Allah ona bakar. “Fırsat ele geçerse biz de aynı şeyleri yaparız!” mülahazası rüyamıza bile girmemeli!.. *Siz mülahazalarınızı mealiyâta (yüce hakikatlere, yüksek gayelere) bağlı götürüyorken birileri kalkıp size münasebetsizce “paralel” diyebilir, “haşhaşî” diyebilir, “terör örgütü” diyebilir, hatta bıçak taşımayan insanlara “silahlı terör örgütü” diyebilir. İki sene insanları içeride tutabilir, iddianame hazırlamayabilir, “çeksinler” diyebilir. Onlar hakkında hakkın, adaletin, istikametin gereği hüküm veren insanları da içeriye atabilir. Fakat bütün bu şenaatler, denaetler, densizlikler sizi aynı olumsuzluklara sevk etmemeli. “Fırsat ele geçerse biz de aynı şeyleri yaparız!” mülahazası rüyamızda bile aklımızın köşesinden geçmemeli. *“Mukabele-i bilmisil”de bulunmaya din cevaz vermiştir fakat şefkat kahramanları misliyle cezalandırma ruhsatını dahi kullanmamalıdırlar. Hazreti Pir'in bu düşünceye bağlı anahtar ifadelerinde biri “mukabele-i bilmisil” için “kaide-i zalimâne” tabirini kullanmasıdır. Evet, Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır: “Ceza verecek olursanız, size yapılan azap ve cezanın misliyle cezalandırın. Ama eğer bu hususta sabrederseniz, bilin ki bu, sabredenler için daha hayırlıdır.” (Nahl, 16/126) Demek ki, eğer size ikab ederlerse, işkence yaparlarsa, eziyette bulunurlarsa, misliyle mukabele hakkınız vardır. Bu, hakkın, adaletin, doğru olmanın, dini doğru yaşamanın gereğidir. Fakat bir mü'minin mukabele de olsa asla yapamayacağı davranışlar söz konusudur. Bununla beraber ayet-i kerime bize daha yüksek bir ufuk göstermektedir: “Dişinizi sıkar sabrederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Bu video 13/09/2015 tarihinde yayınlanan “Fitneler Asrı ve Sulh Çizgisi” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Çocuklarımıza kötü davrandığımız zaman, farkında olmadan onların da ileride çocuklarına kötü davranmalarına sebep oluyoruz. Onlara iyi rol model olmaya çalışalım. Keyifli dinlemeler... organikbeyinlerpodcast@gmail.com https://www.instagram.com/organikbeyinlerpodcast/
Soru: Selef-i salihîn efendilerimizin hayatlarına bakınca, onların ibadet ü taate aşk derecesinde tutkun olduklarını görüyoruz. Onlara, bu aşk u iştiyakı kazandıran hususlar nelerdir? Bu ufku, günümüzün şartlarında bizim de yakalayabilmemiz nasıl mümkün olur? -Seleflerinize karşı saygılı olursanız, arkadan gelenler tarafından da siz hürmet görürsünüz. (00.54) -Her şeyden evvel başarmamız gereken husus nazarî müslümanlığı amelîye çevirebilmemizdir. (03.38) -Nur İnsan'ın ve arkasındaki ilk saftakilerin namazı duyuş gayretleri bile görenleri hayran bırakmaya kâfî idi. (05.00) -Namazda iradî olarak sallanmak ve farklılık tavırları ortaya koymak riyâdır ve bir nevi şirktir. (06.24) -Selef-i salihînin ufkunu yakalama bizim için bir gâye-i hayal olmalı!.. (09.01) -Azmedip arkasına düştüğünüz ubudiyet burcuna erişmek için acele etmeyin; iç yakarışlarınızı sürdürün ve gerekirse elli sene aktif bir şekilde bekleyin. (10.51) -Hakiki âbidler ve gerçek zâhidlerin yetişmesinde aile ortamı ve çevre şartları da çok önemli birer faktördür. (12.02) -Allah karşısında titrememezlik olmaz ki!.. (13.16) -İçinde yaşadığımız zamanın da bir avantajı var. (14.42) -Bir insan günde kaç saat uyumalı! (16.13) -İyi bir kul ve başarılı bir insan olmanın şartlarından biri vaktin güzelce tanzîm edilmesidir. (17.35) -Kahvehanelerde ömür tüketmekle, oyun ve eğlence peşinde koşup durmakla ve güzelim dakikaları çayın buğusuna karışan lakırdılarla harcamakla ibadet insanı olunamaz. (20.25)
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde... Develer tellal iken, pireler berber iken... Uzak ülkelerden birinde zengin bir adam varmış. İhtiyarlayan zengin adam bir gün üç oğlunu yanına çağırmış. Onlara şöyle demiş: – Canım oğullarım! Artık yaşlandım, ne kadar yaşayacağım belli değil. Öldükten sonra mallarım için kavga etmenizi istemiyorum. Bu yüzden mallarımı ölmeden önce aranızda paylaştıracağım. Her birinize üç kese altın vereceğim. İstediğiniz yere gidin ve üç yıldan önce dönmeyin. Üç yıl sonra geldiğinizde hanginizin yaptıklarını beğenirsem mallarımı ona vereceğim. Bu sözlerden sonra üç oğul da hazırlıklarını tamamlayıp babalarıyla vedalaşmışlar. Atlarına binip uzaklaşmışlar. Üç delikanlı az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Önlerine üç ayrı yol çıkmış. Her biri farklı bir yola gitmiş. Üç yılın sonunda hepsi babalarının yanına dönmüş. Büyük kardeş kırk atlı askerle, ortanca kardeş yüz deveyle, küçük kardeş de kırk katırın üstündeki kırk çocukla gelmiş. Hepsi babalarının elini öpmüş. İhtiyar adam: – Sevgili oğullarım, şimdi üç yıldır neler yaptığınızı bana anlatın, demiş. Önce büyük kardeş söze başlamış:– Büyük bir ormanda yaşayan insanlarla tanıştım. Burada kırk yiğidi kendime asker seçtim. Verdiğin paralarla at ve kılıç aldım. Onlara ata binmeyi ve kılıç kullanmayı öğrettim. Senin vereceğin malları onlarla koruyacağım. Sonra ortanca kardeş anlatmaya başlamış: – Bolluk ve bereket içinde bir yere gittim. Senin verdiğin altınlarla yüz deve aldım. Onları burada satıp daha fazla para kazanacağım. Sıra küçük kardeşe gelmiş: – Çok büyük bir ırmağın kenarına gittim. Bu azgın ırmağın nice gelinleri dul, çocukları yetim bıraktığını öğrendim. Verdiğin altınlarla ırmağın üzerine köprü yaptırdım. Yetim kalan kırk çocuğu da yanımda getirdim. Mal ve paralarını kime verirsen yetimlere o baksın. Onlar millete faydalı insanlar olsun. Babası küçük oğlunu yanına çağırmış. Onu yanaklarından öpmüş: – Benim kendi küçük fakat aklı ve gönlü büyük oğlum. Senin yaptığın işi çok beğendim. Bu yüzden mallarımı ve paralarımı sana veriyorum. Büyük ağabeyinin askerleri seni koruyacak. Ortanca ağabeyin de develeriyle verdiğin işleri yapacak. Sen yaptığın işle bunu hak ettin. İki ağabey de küçük kardeşlerini takdir etmişler. Boynuna sarılıp onu kutlamışlar. Üç kardeş o günden sonra mutlu bir hayat yaşamışlar.
163. Bölümde konuklarım Classest Kurucuları Tuğba Bayraktar Koca ve Fatih Koca oldu. Classest, geleceğin eğitim dönüşümleri ve ihtiyaç analizleri neticesinde kuruldu. BU İNDİRİM KODU İLE https://classest.com/ ÜZERİNDEN %15 İNDİRİM İLE FAYDALANABİLİRSİNİZ. DÜNYATRENDLERİ2023 (00:00) – Açılış (01:08) - Classest'i incelediğimde hem teknolojisiyle hem de sunduğu değerlerle yeni nesil bir eğitim platformu olduğu kanısına vardım. Classest'in hikayesi nasıl başladı? Yola çıkma sebebiniz neydi? (03:04) - Classest'ın hedef kitlesi kimlerdir? Eğitim modelinin nasıl işlediğini anlatır mısınız? (04:21) – Online dersin konforu (05:40) - Öğrenciler için avantajları nelerdir? (11:09) - Veliler için avantajları nelerdir? (13:50) - Öğretmen kadronuzu oluştururken nelere dikkat ediyorsunuz? Sizinle çalışmak isteyen Öğretmenler nasıl Classest'lı olabilir? (15:39) - Dünya üzerinde trend haline gelen kişiselleştirilmiş eğitim modeli ile Türkiye'de ilkler arasında yer aldınız. Sizi farklılaştıran özellikler nelerdir? (19:23) - Kişiselleştirilmiş öğrenmenin kitlesel modele nazaran avantajları nelerdir? Birçok başarı elde eden istedikleri okulları kazanan öğrencileriniz var. Bu öğrencilerin hikayelerinden aklınızda kalanlardan varsa bahseder misiniz? (24:50) - Bir çok önemli kurumsal şirket ile önemli çalışmalar yapmışsınız. Burada şirketlerin sizden nasıl bir beklentisi oluyor? Onlara ne gibi avantajlar sağlanıyor? (27:15) - Classest eğitim sektöründe farklı ülkelerde de bir Türk girişimi olarak ismini duyurur mu? Yurtdışı için hedefleriniz var mı? (30:40) – Başka ülkelere girerken yasal zorluklarla karşılaşıyor musunuz? Bu konuda neler yapıyorsunuz? (31:57) - Bir startup olarak başlayan bir hikayeniz var. Startuplar finansa erişim sürecinde bazı kuruluşlardan aldıkları destek ve ödüllerle ilerlerler. Sizin de sanıyorum böyle kilometre taşlarınız vardır. Bunlardan da bahsedebilir misiniz? (34:47) - Şu an içinde bulunduğunuz yatırım süreci hakkında da biraz bilgi verir misiniz? (37:30) - Eğitimin insani ve sosyal yönü var. Classest'ın sosyal destekler yönünden çalışmaları var mı? BU İNDİRİM KODU İLE https://classest.com/ ÜZERİNDEN %15 İNDİRİM İLE FAYDALANABİLİRSİNİZ. DÜNYATRENDLERİ2023 (41:53) – Son sözler ve kitap önerileri Beyaz Zambaklar Ülkesinde - https://www.goodreads.com/book/show/7146457-beyaz-zambaklar-lkesinde?ac=1&from_search=true&qid=m19ebrP3nD&rank=1 Zengin Baba Yoksul Baba - https://www.goodreads.com/book/show/20428244-zengin-baba-yoksul-baba?ref=nav_sb_ss_1_11 Tuğba Bayraktar Koca - https://www.linkedin.com/in/tubayraktarkoca/ Fatih Koca - https://www.linkedin.com/in/fattihkoca/ Sosyal Medya Hesaplarımız; Twitter - https://twitter.com/dunyatrendleri Instagram - https://www.instagram.com/dunya.trendleri/ Linkedin - https://www.linkedin.com/company/dunyatrendleri/ Youtube - https://www.youtube.com/c/aykutbalcitv Goodreads - https://www.goodreads.com/user/show/28342227-aykut-balc aykut@dunyatrendleri.com Bize Bağış Yapmak Patreon hesabımız - https://www.patreon.com/dunyatrendleri
Bu video 03/01/2016 tarihinde yayınlanan “İman Zaafı ve İslam'ın Gurbeti” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Dindar olmayan olmayabilir; “Ben laikliği Fransızların anladığı manada anlıyorum!” diyenler diyebilirler. Onların da kendi düşünce ve inanç dünyalarına göre bir hayatları vardır. Onlara bir şey demeye hakkımız yoktur. Fakat bazı kimseler “din” dedikleri, “Hazreti Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in yolu” dedikleri, “Hulefa-yı Raşidîn'in yolu” dedikleri halde onu tahrip ediyorlarsa, buna hakları yoktur. Beddua etmek tabiatıma uygun değil ama diyeceğim; Allah, böylelerinin kollarını, kanatlarını kırsın!.. Çünkü Müslüman göründükleri ve “Onu ikâme edeceğiz, toplumun temel düşüncesi haline getireceğiz; herkes ona göre yaşayacak!” dedikleri halde, şayet haram-helal tefrik etmiyorlarsa, gırtlaklarına kadar levsiyât içinde yaşıyorlarsa, bohemlikten sıyrılamıyorlarsa, fuhşiyâtı “mut'a nikâhı” adı altında tecviz ediyorlarsa, hatta bazıları itibarıyla bunu Kur'an-ı Kerim'in tefsiri içine sokmaya çalışıyorlarsa, bunlar öyle korkunç tahribâttır ki, zannediyorum, kâfirler bu ölçüde bir tahribâtta bulunmamışlardır. *Onun için, bu işe gönül vermiş insanlara düşen vazife, oturup kalkıp hep dinde takviyeye gitmek ve iman zaafını bertaraf etmektir. Hakiki mü'min, bir arpa ağırlığında haramı, bilerek ağzına koymaz. Şayet bir arpa ağırlığında haramı ağzına koyuyorsa, millete hizmet unvanı altında bir kısım çıkarları hedeflemişse, bir yönüyle hizmetini o türlü menfaatlere bağlamışsa ve bunlara rağmen “Ben Müslümanım!” diyorsa, yeminle diyeyim bunu, o münafığın ta kendisidir. Zaten hizmetlerini şahsî menfaatlerine bağlamış kimselerinin kalıcı bir şey ortaya koymaları mümkün değildir. Değil ihya hareketini gerçekleştirmeleri ve millete faydalı olmaları, ortaya kalıcı bir şey koymaları dahi mümkün değildir. Onlar dün koyuyor gibi oldukları şeyleri daha sonraki tahribat ahlaklarıyla yerle bir ederler.
Kimi masallarda süpürgeleriyle dolaşıp genç kızlara büyü yapan, kimi mitlerdeyse şeytanla işbirliğine girerek tüm insanlığı lanetleyen kazanları başındaki cadılar kim? Onlara sadece masallarda mı rastlıyoruz? Yoksa hepsinin arkasında haksızlığa uğramış ve cadı denilerek yaftalanmış, etiyle kemiğiyle binlerce kadın mı var?Bu soruları tarihçi Pelin Batu'ya sorduk. Kendisiyle sesli mesaj üzerinden yaptığımız sohbetle, cadılık tarihinin derinlerine doğru bir yolculuğa çıktık. Cadı avlarını, Lilith'i, Circe'i ve cadılığa dair birçok konuyu ondan dinledik.Saçınızı süpürge ettiğiniz değil, süpürgelerinize binip uçtuğunuz bir 8 Mart olması dileğiyle!Sunan: Barış ÖzcanHazırlayan: Hazal Beril ÇamSes Tasarım ve Kurgu: Metin BozkurtYapımcı: Podbee MediaBu podcast, Cambly hakkında reklam içerir.Cambly'nin %60 indirimden 60bar koduyla yararlanmak için buraya, Cambly Kids'in %60 indiriminden 60barkids koduyla yararlanmak için buraya tıklayınız.Bu podcast, Kidly hakkında reklam içerir.Çocukların sosyal ve duygusal gelişimini destekleyen, eğitici ve çook eğlenceli Kidly kütüphanesini, ücretsiz deneme süresiyle keşfetmek için tıklayın.Bölüm içinde yer verdiğimiz Bir Kira Bir Yuva ve İhtiyaç Haritası WhatsApp Talep Merkezi ayrıntılarına buradan ulaşabilirsiniz.Bir Kira Bir Yuva, evini kaybetmiş kişiler ile kira desteği vermek ya da boş durumdaki evini kullanıma açmak isteyen kişileri buluşturmak için başlatılan bir dayanışma kampanyasıdır. Türkiye'nin neresinde olursanız olun, boş eviniz varsa depremden etkilenmiş ihtiyaç sahiplerine yuva olabilirsiniz. Daha detaylı bilgi almak için aşağıdaki link'i ziyaret edebilirsiniz.https://birkirabiryuva.orgİhtiyaç Haritası, doğrulanmış talepleri daha hızlı bir şekilde ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak amacıyla “İhtiyaç Haritası WhatsApp Talep Merkezi” WhatsApp mesaj bot'unu hayata geçirdi. +908502424384 numarasıyla, WhatsApp bot'una erişebilirsiniz. Bot sizi yönlendirerek iletişim bilgilerinizi ve ihtiyaçlarınızı tespit ediyor, bunları kaydediyor ve en kısa sürede size gereken desteklerin ulaşmasını sağlıyor.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.