POPULARITY
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Haydarpaşa ve Sirkeci garlarını kültür-sanat işlevleriyle dönüştürme planını, bu sürece sanat dünyasının bakışını anlamak üzere AICA Türkiye yöneticileri Ekmel Ertan ve Hıdır Eligüzel ile konuşuyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Haydarpaşa ve Sirkeci garlarını kültür-sanat işlevleriyle dönüştürme planını, bu sürece sanat dünyasının bakışını anlamak üzere AICA Türkiye yöneticileri Ekmel Ertan ve Hıdır Eligüzel ile konuşuyoruz.
Cumhuriyet Halk Partisi, Gürsel Tekin'in de aralarında bulunduğu altı ismin partiden “kesin çıkarma” cezası almasına karar verdi. Danıştay 1. Dairesi Başkanlığı, Kartalkaya'daki 78 kişinin hayatını kaybettiği yangında sorumluluğu bulunan Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda görevli 9 personel hakkında soruşturma izni verdi.Bu bölüm Huawei hakkında reklam içermektedir. Sağlığına ve tarzına önem veren herkes için HUAWEI WATCH GT 6; yalnızca bir akıllı saat değil, güvenilir bir antrenman ve sağlık yol arkadaşı olarak öne çıkıyor. GT 6 Serisi ile buradan tanışabilirsiniz. Seriyi incelediğimiz yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.
Konuğumuz uzmanlık alanı zemin mekaniği olan Akdeniz Üniversitesi İnşaat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Dipova ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Deprem Performans Analizi Raporu kararı ile yıkılmak istenen Antalya Arkeoloji Müzesi'nin önünde bulunan lahdin çevresini kapatan inşaat perdelerinin dört yüzünü de bu raporun sayfaları ile kaplamasını ele alıyor; 'afişe' edilen rapor sayfalarından ne anlayabileceğimizi, raporun hazırlanış ve onaylanma süreçlerini, böyle bir rapor için ne tür ve hangi kapsamda bilimsel analizlerin yapılması gerektiğini ve bu rapor ile yıkım kararı verilip verilemeyeceğini konuşuyoruz.
Konuğumuz uzmanlık alanı zemin mekaniği olan Akdeniz Üniversitesi İnşaat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Dipova ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Deprem Performans Analizi Raporu kararı ile yıkılmak istenen Antalya Arkeoloji Müzesi'nin önünde bulunan lahdin çevresini kapatan inşaat perdelerinin dört yüzünü de bu raporun sayfaları ile kaplamasını ele alıyor; 'afişe' edilen rapor sayfalarından ne anlayabileceğimizi, raporun hazırlanış ve onaylanma süreçlerini, böyle bir rapor için ne tür ve hangi kapsamda bilimsel analizlerin yapılması gerektiğini ve bu rapor ile yıkım kararı verilip verilemeyeceğini konuşuyoruz.
İsrail'in İran'a dün sabaha karşı saatlerde başlattığı saldırıların ilk aşamadaki bilançosu ortaya çıktı. 78 kişinin hayatını kaybettiği, 329 kişinin yaralandığı duyuruldu. Hükümetin kamu işçilerine zam teklifi belli oldu. Bu bölüm Borusan Holding hakkında reklam içermektedir. 53. İstanbul Müzik Festivali; İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından, Borusan Holding festival sponsorluğunda, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla 11-26 Haziran tarihleri arasında düzenleniyor. Ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz. Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
Ne kadar farkındayız bilemiyorum, ama hakikaten muazzam bir zenginliğe ve derinliğe sahip bir medeniyetin varisleriyiz. Geçtiğimiz Pazar akşamı AKM'de yapılan bir etkinlik, bu zengin mirasımızın numune-lerinden birini gayet güzel bir şekilde sergiledi. Kanaatimce, T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın son yıllardaki en hayırlı hizmetlerinden birisi, bünyesinde İstanbul Meydan Meşkleri Topluluğu adıyla bir musıki topluluğunun oluşturulmasına vesile olmasıdır.
“18 Nisan Dünya Anıtlar ve Sitler Günü” dolayısıyla kültür miraslarımızın nasıl korunduğunu, yurtdışına kaçırılan eserleri getirmek için nasıl mücadele edildiğini ve bu mücadelede karşılaşılan en büyük zorlukları, Kültür ve Turizm Bakanlığından Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Ebru Akyol Zor ile konuştuk.
Antalya Arkeoloji Müzesi'nin Kültür ve Turizm Bakanlığı kararıyla yıkılıp yerine yeni bir müzenin yapılmak istendiğini, geçtiğimiz günlerde Antalya'da bakanlığın yaptığı lansman toplantısı vesilesi ile öğrendik. Konuklarımız gazeteci Yusuf Yavuz ve Antalya Kültürel Miras Derneği'nden arkeolog Gökhan Tiryaki ile 1960'larda gelişen modern mimari düşüncenin ve müzecilik anlayışındaki gelişmelerin önemli bir örneği olan Antalya Arkeoloji Müzesi'nin planlanan yıkımına odaklanıyor ve halka mal olmuş bu kültür varlığının müzakere edilmeden, tartışılmadan tepeden bir kararla yıkılmak istenmesini ele alıyoruz.
Antalya Arkeoloji Müzesi'nin Kültür ve Turizm Bakanlığı kararıyla yıkılıp yerine yeni bir müzenin yapılmak istendiğini, geçtiğimiz günlerde Antalya'da bakanlığın yaptığı lansman toplantısı vesilesi ile öğrendik. Konuklarımız gazeteci Yusuf Yavuz ve Antalya Kültürel Miras Derneği'nden arkeolog Gökhan Tiryaki ile 1960'larda gelişen modern mimari düşüncenin ve müzecilik anlayışındaki gelişmelerin önemli bir örneği olan Antalya Arkeoloji Müzesi'nin planlanan yıkımına odaklanıyor ve halka mal olmuş bu kültür varlığının müzakere edilmeden, tartışılmadan tepeden bir kararla yıkılmak istenmesini ele alıyoruz.
Kobraların gündeminde bu hafta; hakkındaki soruşturmalar yetmiyormuş gibi bir de sahte diploma iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılan Ekrem İmamoğlu ve yaşanan gelişmeler, Aile Yıl kapsamındaki indirimleri duyurmaya devam eden Aile Bakanlığı, Londra'da düzenlenen "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" paneli, "Oyuna Geldik" filmini yasaklayan Kültür ve Turizm Bakanlığı, çok konuşulan Ak Parti 8. Olağan Kongresi ve hediye edilen saatler, kongre tebriğiyle Ebubekir Şahin var. Hukuk köşesinde; cinsiyet değişikliği ve hayasızlık maddelerinde değişim öngören Kaos GL'nin ulaştığı kanun teklif tasarısı, gözaltına alınan CHP'li Beykoz Belediye Başkanı, Açık cezaevleri için düşünülen değişiklik, Fetö soruşturması açılan Maydonoz Döner var.Trump köşesinde; hacklenen ekranlar, 5 milyon dolarlık altın kart, ilk kabine toplantısı ve Trump'ın Gazze hayalleri var. Ahmet Hakan köşesinde; İmamoğlu'nun diploması, Elon Musk'a hediye edilen testere, kar yağışı ve sıfır atık üreten kadınlar var. Cumhurbaşkanı köşesinde ise; doğum günü kutlamaları, AB hayalleri, Özgür Özel'e had bildirme ve gelip geçici olan ekonomik sıkıntılar var. Haftanın bütün gündemini konuştuğumuz yepyeni bölüm yayında! Kobralara destek olmak için: http://kreosus.com/kobrakobrapodcastTwitter: http://twitter.com/kobrapodInstagram: http://instagram.com/kobrakobrapodcast
Kobraların gündeminde bu hafta; hakkındaki soruşturmalar yetmiyormuş gibi bir de sahte diploma iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılan Ekrem İmamoğlu ve yaşanan gelişmeler, Aile Yıl kapsamındaki indirimleri duyurmaya devam eden Aile Bakanlığı, Londra'da düzenlenen "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" paneli, "Oyuna Geldik" filmini yasaklayan Kültür ve Turizm Bakanlığı, çok konuşulan Ak Parti 8. Olağan Kongresi ve hediye edilen saatler, kongre tebriğiyle Ebubekir Şahin var. Hukuk köşesinde; cinsiyet değişikliği ve hayasızlık maddelerinde değişim öngören Kaos GL'nin ulaştığı kanun teklif tasarısı, gözaltına alınan CHP'li Beykoz Belediye Başkanı, Açık cezaevleri için düşünülen değişiklik, Fetö soruşturması açılan Maydonoz Döner var.Trump köşesinde; hacklenen ekranlar, 5 milyon dolarlık altın kart, ilk kabine toplantısı ve Trump'ın Gazze hayalleri var. Ahmet Hakan köşesinde; İmamoğlu'nun diploması, Elon Musk'a hediye edilen testere, kar yağışı ve sıfır atık üreten kadınlar var. Cumhurbaşkanı köşesinde ise; doğum günü kutlamaları, AB hayalleri, Özgür Özel'e had bildirme ve gelip geçici olan ekonomik sıkıntılar var. Haftanın bütün gündemini konuştuğumuz yepyeni bölüm yayında! Kobralara destek olmak için: http://kreosus.com/kobrakobrapodcastTwitter: http://twitter.com/kobrapodInstagram: http://instagram.com/kobrakobrapodcast#ekremimamoğlu #elonmusk #donaldtrump
Bolu Kartalkaya'daki Grand Kartal Otel'de çıkan yangında 76 kişi hayatını kaybetti. CHP Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülşah Deniz Atalar değerlendirdi.
Dünyanın en büyük turizm fuarlarından olduğu ifade edilen “28. EMITT – Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı”, 5-7 Şubat arasında tarihlerinde İstanbul'da düzenlenecekmiş. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Türk Hava Yolları'nın kurumsal sponsorluğunda Türkiye Otelciler Federasyonu ve Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği'nin iş ortaklığında hayata geçirilecek EMITT'e her yıl uluslararası turizm dünyasından 30.000'e yakın profesyonel ve tüketici katılıyormuş.
Anadolu Ajansı (AA) ve Boğaziçi Üniversitesi iş birliğinde, Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla 2 Aralık'ta gerçekleştirilecek “II. Haberin Telifi ve Medyada Yapay Zeka Sempozyumu”nun detaylarını Anadolu Ajansı Hukuk ve Uyum Müşavirliğinden Avukat Merve Akardere ile konuştuk.
Soyut Şeyler Ekonomisi'nin 185. bölümünde A. Selim Tuncer‘in konuğu Yerli Düşünce Derneği Başkanı, 26 ve 27. Dönem Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu'ydu. Gündoğdu'yla uzun yıllar Kültür ve Turizm Bakanlığının destekleriyle Türk Cumhuriyetlerinde ve Balkanlarda gerçekleştirdiği Türk Filmleri Haftaları, Türk dünyası sinema iş birlikleri ve sinemamızın geleceği üzerine sohbet edildi. Soyut Şeyler Ekonomisi her perşembe 21:30'da Ekotürk TV'de.
Konuklarımız Avukat Tuncay Koç ve Kaş Çevre ve Kültür Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Akoy ile ‘Orman Parkları' adı verilen orman alanlarının konaklamalı ve konaklamasız rekreasyonel kullanımlar için ticari olarak işletilmesinin önünü açan ve kiralama yetkisini Kültür ve Turizm Bakanlığına devreden Orman Parkları Yönetmeliği'ni konuşuyoruz.
Konuklarımız Avukat Tuncay Koç ve Kaş Çevre ve Kültür Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Akoy ile ‘Orman Parkları' adı verilen orman alanlarının konaklamalı ve konaklamasız rekreasyonel kullanımlar için ticari olarak işletilmesinin önünü açan ve kiralama yetkisini Kültür ve Turizm Bakanlığına devreden Orman Parkları Yönetmeliği'ni konuşuyoruz.
Yedinci sezona bu hafta başlıyoruz! Bu sezonun açılışını dört birbirinden yetenekli ve farklı özel konuğum ile yapıyoruz. İlk konuğum, yakın zamanda Londra'ya taşınan, İstanbullu Gelin, Sen Çal Kapımı, Bir Demet Tiyatro gibi sayısız dizi, film ve tiyatro oyunundan tanıyacağınız ünlü oyuncu Neslihan Yeldan. Sonrasında üç birbirinden farklı ve yetenekleriyle öne çıkan içerik üreticisi var:Melisa Beleli, lise zamanı Cenevre'ye oradan üniversite için Londra'ya taşınıyor. Ayrıca bundan on sene önce, lise zamanı başladığı videolarıyla Türkiye'nin ilk youtuberlarından. Üniversite sonrası Londra'da kendi influencer ajansını kuran ve Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı, Mey İçki gibi müşterileri olan Melisa, daha sonra kurumsal hayatı tecrübe etmek istediğine karar veriyor ve iş bularak Paris'e taşınıyor. Yaklaşık dört sene kurumsal tecrübe sonrası kendi markası Joila'yı kurmak üzere İzmir-Londra arasında mekik dokuyor diyebiliriz. Hikayesinden ilham verici bir parça bulacağınıza eminim. Gözde Engin Çiray, @bebegiminyolarkadasi, hemşireliği bırakıp Türkiye'nin ilk anne ve bebek koçu oluyor ve dünyanın dört bir yanından binlerce danışmanı var. Üç senedir Ingiltere'de yaşayan Gözde ile Türkiye ve İngiltere'de doğum gibi süreçlerdeki farklılıkları ve çizdiği ilginç kariyeri konuştuk. Ve son olarak Barkın Özdemir, 7 kıtaya birden ayak basan en genç Türk - eh 7. Sezonda 7 kıtayı birden kapsamalıyız dedim. :) Üç senedir Dubai'de yaşayan Barkın, kitlesel fonlama kampanyasıyla Antarktika seyahatine çıktıktan sonra anılarını kitaplaştırarak “Antarktika Hepimizin, Antarktika Kimsenin” kitabını yazıyor. Onunla hem Antarktika anılarını hem Dubai'de yaşamayı konuşacağız. Hepinize iyi dinlemeler ☺️
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 31 Ekim'de açıkladığı Haydarpaşa ve Sirkeci Garlarını kültür ve sanat odaklı olarak yeniden işlevlendireceklerine dair planlarını ele alıyor ve bu yaklaşımda kültür ve sanatın nasıl görüldüğünü, kültür etkinliklerine, müzelere ne tür roller yüklendiğini, sorgulamaya çalışıyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 31 Ekim'de açıkladığı Haydarpaşa ve Sirkeci Garlarını kültür ve sanat odaklı olarak yeniden işlevlendireceklerine dair planlarını ele alıyor ve bu yaklaşımda kültür ve sanatın nasıl görüldüğünü, kültür etkinliklerine, müzelere ne tür roller yüklendiğini, sorgulamaya çalışıyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanlığının destekleriyle Genç Öncüler Gençlik Spor ve Eğitim Derneği tarafından bu yıl 9. kez düzenlenen "Kısa'dan Hisse Kısa Film Festivali" başladı. Kısa filmlerde Filistin'de yaşanan zulüm nasıl ele alındı? Festivalde hangi filmler var? Festival Başkanı Aşkın Özcan ile konuştuk.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2023'ten itibaren 'Yüzyılın Arkeolojisi', 'Arkeolojinin Altın Çağı' gibi sloganlarla tanıttığı 'Geleceğe Miras' projesini konuğumuz arkeolog Nezih Başgelen ile konuşuyoruz. 'Türk arkeolojisinde 60 yılda yapılanlara eş değer iş önümüzdeki dört yılda yapılacak!' hedefiyle harekete geçtiğini söyleyen Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın odağında turizm gelirini attırmak var. Bu politikanın Türkiye'deki arkeolojik araştırmalar ve arkeolojik varlıkların yönetimi konusunda çok önemli etkileri olacağı açık. Geleceğe Miras projesinin Türkiye'de arkeolojik çalışmalar ve arkeoloji bilim disiplini üzerinde nasıl bir etkisi olacağını, bu proje ile neyi geleceğe bırakıyoruz sorularını cevaplamaya çalışıyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2023'ten itibaren 'Yüzyılın Arkeolojisi', 'Arkeolojinin Altın Çağı' gibi sloganlarla tanıttığı 'Geleceğe Miras' projesini konuğumuz arkeolog Nezih Başgelen ile konuşuyoruz. 'Türk arkeolojisinde 60 yılda yapılanlara eş değer iş önümüzdeki dört yılda yapılacak!' hedefiyle harekete geçtiğini söyleyen Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın odağında turizm gelirini attırmak var. Bu politikanın Türkiye'deki arkeolojik araştırmalar ve arkeolojik varlıkların yönetimi konusunda çok önemli etkileri olacağı açık. Geleceğe Miras projesinin Türkiye'de arkeolojik çalışmalar ve arkeoloji bilim disiplini üzerinde nasıl bir etkisi olacağını, bu proje ile neyi geleceğe bırakıyoruz sorularını cevaplamaya çalışıyoruz.
5 Kasım 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye'nin 18 Özel Çevre Koruma Bölgesine (ÖÇKB) bir yenisi, Marmara Denizi ve Adalar Özel Çevre Koruma Bölgesi, eklenmişti. Bu karar, Marmara Denizi'nde görülen müsilajın etkilerini en yoğun şekilde hissettirdiği dönemin sonunda alınmıştı. Kararda şaşırtıcı olan, ÖÇKB kapsamına İstanbul ili Adalar İlçesi (Prens Adaları) ile Balıkesir iline bağlı Erdek ve Marmara İlçelerinin de dahil edilmesiydi. ÖÇKB sınırları, Marmara Denizi'nin oluşturduğu kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan kısmını ve ayrıca Prens Adaları ile Erdek ve Marmara Adaları'nın kara kısımlarını da bu kapsama almaktaydı. Söz konusu adalar, arkeolojik, doğal ve kentsel sit gibi çeşitli koruma statüleri ile hali hazırda koruma altına alınmış önemli doğal ve kültürel miras yerleşimleridir. Denizi kirleten yerler değiller. Bu yerleşimlerin ÖÇKB kapsamına alınmasını gerektirecek bir durum yokken, neden böyle bir karar verildiğine ilişkin karar metninde açıklama yer almamaktaydı.ÖÇKB kavramının ve uygulamasının nasıl geliştiğine bakacak olursak, 1976 yılında Barselona'da imzalanan ve Türkiye'nin de taraf olduğu “Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait Sözleşme”nin kurucu karar olduğunu görüyoruz; 1986 yılında da Türkiye, “Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol”ü onaylamıştı. Buna göre, taraflardan “ekolojik öneme sahip, ancak sanayi, turizm ve yapılaşma gibi baskılar nedeniyle bozulma veya yok olma riski altında” olan alanları koruma altına almaları, bu tür özel koruma alanlarını arttırmaları beklenmekteydi.Şimdiye kadar Türkiye tarafından ilan edilen 18 ÖÇKB'ye baktığımızda, bunların Ege ve Akdeniz kıyılarında, göl bölgelerinde, sulak alanlarda, biyoçeşitliliğin ve çevre değerlerinin korunmasına yönelik olarak ilan edildikleri görülmekte. Adalar ise gerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, gerekse Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın doğal, kentsel ve arkeolojik sit kararları ile zaten korunmaktalar.İstanbul adalarından bir grup ada sakini ve sivil toplum kuruluşu, “Marmara Denizi ve Adalar” Özel Çevre Koruma Bölgesi Kararı'ndaki idari tutarsızlıklara, bilimsel araştırma eksikliklerine ve ÖÇKB ilan edilen alanın sınırları ve kapsamının işlemin amacına uygun olarak belirlenmediğine, adaların kara kısımlarının da bu kapsama hangi nitelikleri nedeniyle dahil edildiklerinin açıklanmamış olmasına işaret ederek, kararın iptali istemiyle dava açmıştı. Dava gerekçesinde birçok başlık var; bu akşam davanın sonucunu konuşuyoruz ve odağımızda Adaların ÖÇKB kapsamına alınmış olmasına ilişkin Danıştay 4. Dairesi'nin kısmi iptal kararı var.Davacıların temel başlıklarından biri, ÖÇKB kararının hali hazırda sit alanı olan adaları gerekçe göstermeden kapsam içine almasıydı. Bu noktada Cumhurbaşkanlığı Kararı'ndaki bir detaya dikkat çekmek gerekiyor: ÖÇKB ilan edilen kentsel ve arkeolojik sit alanı olan yerlerde, önceden belediyeler tarafından hazırlanan ve Koruma Kurulları tarafından onaylanan Koruma Amaçlı İmar Planları yapma yetkisi tümüyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığına geçiyor. Bu durumda, ÖÇKB, adalara ilişkin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın imar planı kararlarını merkezden üretmesinin aracı haline geliyor. Bu nedenle de kararın iptali istenmişti.
5 Kasım 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye'nin 18 Özel Çevre Koruma Bölgesine (ÖÇKB) bir yenisi, Marmara Denizi ve Adalar Özel Çevre Koruma Bölgesi, eklenmişti. Bu karar, Marmara Denizi'nde görülen müsilajın etkilerini en yoğun şekilde hissettirdiği dönemin sonunda alınmıştı. Kararda şaşırtıcı olan, ÖÇKB kapsamına İstanbul ili Adalar İlçesi (Prens Adaları) ile Balıkesir iline bağlı Erdek ve Marmara İlçelerinin de dahil edilmesiydi. ÖÇKB sınırları, Marmara Denizi'nin oluşturduğu kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan kısmını ve ayrıca Prens Adaları ile Erdek ve Marmara Adaları'nın kara kısımlarını da bu kapsama almaktaydı. Söz konusu adalar, arkeolojik, doğal ve kentsel sit gibi çeşitli koruma statüleri ile hali hazırda koruma altına alınmış önemli doğal ve kültürel miras yerleşimleridir. Denizi kirleten yerler değiller. Bu yerleşimlerin ÖÇKB kapsamına alınmasını gerektirecek bir durum yokken, neden böyle bir karar verildiğine ilişkin karar metninde açıklama yer almamaktaydı.ÖÇKB kavramının ve uygulamasının nasıl geliştiğine bakacak olursak, 1976 yılında Barselona'da imzalanan ve Türkiye'nin de taraf olduğu “Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait Sözleşme”nin kurucu karar olduğunu görüyoruz; 1986 yılında da Türkiye, “Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol”ü onaylamıştı. Buna göre, taraflardan “ekolojik öneme sahip, ancak sanayi, turizm ve yapılaşma gibi baskılar nedeniyle bozulma veya yok olma riski altında” olan alanları koruma altına almaları, bu tür özel koruma alanlarını arttırmaları beklenmekteydi.Şimdiye kadar Türkiye tarafından ilan edilen 18 ÖÇKB'ye baktığımızda, bunların Ege ve Akdeniz kıyılarında, göl bölgelerinde, sulak alanlarda, biyoçeşitliliğin ve çevre değerlerinin korunmasına yönelik olarak ilan edildikleri görülmekte. Adalar ise gerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, gerekse Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın doğal, kentsel ve arkeolojik sit kararları ile zaten korunmaktalar.İstanbul adalarından bir grup ada sakini ve sivil toplum kuruluşu, “Marmara Denizi ve Adalar” Özel Çevre Koruma Bölgesi Kararı'ndaki idari tutarsızlıklara, bilimsel araştırma eksikliklerine ve ÖÇKB ilan edilen alanın sınırları ve kapsamının işlemin amacına uygun olarak belirlenmediğine, adaların kara kısımlarının da bu kapsama hangi nitelikleri nedeniyle dahil edildiklerinin açıklanmamış olmasına işaret ederek, kararın iptali istemiyle dava açmıştı. Dava gerekçesinde birçok başlık var; bu akşam davanın sonucunu konuşuyoruz ve odağımızda Adaların ÖÇKB kapsamına alınmış olmasına ilişkin Danıştay 4. Dairesi'nin kısmi iptal kararı var.Davacıların temel başlıklarından biri, ÖÇKB kararının hali hazırda sit alanı olan adaları gerekçe göstermeden kapsam içine almasıydı. Bu noktada Cumhurbaşkanlığı Kararı'ndaki bir detaya dikkat çekmek gerekiyor: ÖÇKB ilan edilen kentsel ve arkeolojik sit alanı olan yerlerde, önceden belediyeler tarafından hazırlanan ve Koruma Kurulları tarafından onaylanan Koruma Amaçlı İmar Planları yapma yetkisi tümüyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığına geçiyor. Bu durumda, ÖÇKB, adalara ilişkin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın imar planı kararlarını merkezden üretmesinin aracı haline geliyor. Bu nedenle de kararın iptali istenmişti.
Lafı dolandırmayalım... Durum ciddi... Türkiye'de devlet kurumlarının tamamına yakını saldırı altında... Hem de en iyi iş yapanlar, en gurur duyulacaklar dâhil... Silahlı Kuvvetler mesela; Türk Tabipler Birliği Başkanı Fincancı Hanım, “TSK kimyasal silah kullanıyor” demedi mi?! Rekor turist sayılarına imza atan Turizm Bakanlığı, ihracatı uçuran, dış ticaret açığını kapatan Ticaret Bakanlığı, pandemide harikalar yaratan Sağlık Bakanlığı, uyuşturucu mafyasına, terör örgütlerine, kara para aklayanlara kök söktüren İçişleri Bakanlığı, kamu diplomasisi konusunda büyük gayret gösteren İletişim Başkanlığı, Türkiye'nin makro ekonomik düzeydeki görünümünün düzelmesini sağlayan finans profesyonelleri... Hepsi ateş altındalar... Hele de TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu)... Fakat, çuvaldıza sarılmadan önce, işe iğneyle başlasak nasıl olur?.. Bizim teşhisimiz, TÜİK, ritim bozukluğuna kurban gitmek üzere... Oysa bilumum saldırıya karşı kendini, yani halkın hizmetindeki bir devlet kurumu olarak itibarını korumasının en önemli yollarından biri bu ritim meselesidir... Hayatın ve hayattaki şeylerin ritmi vardır... Bu ritim işin doğalını, olması gerekeni, hayatın sürdürülebilirliğini sağlayan en kritik ve aslında en standart atmosferi tanımlar... Tıpkı kalp gibi... O ritimin üstünde ya da altında kalmak bir bozukluktur... Kısa süre içinde tedavi edilmez, normale dönülmezse hastayı kaybederiz... Ya da trafiğin ritmini düşünelim... Olağan akışı bozan araçlar ya bir kazaya neden olur ya da kendileri bu kazanın kurbanı... İletişimin de ritmi vardır... “Doymak bilmeyen kanaldır” derler onun için... Sürekli beslenmek ister, gri alan, açık köşe, boşluğa tahammülü yoktur... Kanalı siz doyurmaz, uygun ritimde doldurmazsanız, önüne gelen iyi ya da kötü niyetlilerin attıkları çerle, çöple dolar ve kanalizasyon hâline gelir... Başka bir deyişle hakikate değil, şüpheye, endişeye, tezvirata, itibar suikasına teslim olur... İşte TÜİK tam da bu dertten musdarip... Bir saldırıdır gidiyor... “Kurum, Avrupa standartlarına uyumluluk konusunda 2005 yılından beri her yıl Avrupa Birliği'nin İstatistik Ofisi (Eurostat) tarafından denetleniyor” diyorsunuz. “Öyle olsa ne yazar, enflasyon hesabında kullandığı ürün listesini gizliyor” diye işkembeden cevap veriyorlar... “Artış oranını yalan yanlış açıklıyor” diye zıp zıp zıplıyorlar... Peki, yıllardır sürdürülen bu ve benzeri saldırılar karşısında Kurum'un itibarını kim koruyacak?
Spot: 6 Şubat depremlerinde büyük yara alan Hatay'ın yeniden tasarım planı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türkiye Tasarım Vakfı'nın (TTV) iş birliğiyle gerçekleştirildi. 400 mimar, mühendis ve tasarımcı ile 4 bine yakın personel gönüllü olarak yaklaşık bir yıl boyunca çalıştı. Detayları, projede yer alan çalışanlarla konuştuk.
Phaselis'e Dokunma İnsiyatifi gibi sivil toplum kuruluşlarının büyük mücadelesi sonucunda Antalya ve Ankara İdare Mahkemelerinin aldığı kararlarla Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Phaselis arkeolojik sit alanı içinde yer alan Alacasu Koyu ve Bostanlık koyunda başlattığı günübirlik tesisleri inşaat projesi ihalesi ve projenin dayandığı Koruma Kurulu kararları kanunlara aykırı bulundu ve proje tümüyle iptal edildi. Bu akşam konuğumuz Phaselis'e Dokunma! girişimi sözcülerinden Erdal Elginöz anlatıyor.
Phaselis'e Dokunma İnsiyatifi gibi sivil toplum kuruluşlarının büyük mücadelesi sonucunda Antalya ve Ankara İdare Mahkemelerinin aldığı kararlarla Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Phaselis arkeolojik sit alanı içinde yer alan Alacasu Koyu ve Bostanlık koyunda başlattığı günübirlik tesisleri inşaat projesi ihalesi ve projenin dayandığı Koruma Kurulu kararları kanunlara aykırı bulundu ve proje tümüyle iptal edildi. Bu akşam konuğumuz Phaselis'e Dokunma! girişimi sözcülerinden Erdal Elginöz anlatıyor.
Sözlükçülerimizin başı taşlı / daşlı deyimlerle pek hoş değildir, çünkü çoğu olumsuzdur. Örneğin şu iki deyim sözlüklerde “Taş taş üstüne bırakmamak” ya da “Taş taş üstüne komamak” şeklinde yer alır ve bunların olumlusuna yani “Taşı taş üstüne bırakmak” veya “Taş üstüne taş komak” şekline yer verilmez. Bunun biz Türklerin yıkmada mahir, yapmada ihmalkâr oluşlarıyla ilgili genel kanaatle bir bağlantısı var mıdır bilemiyorum ama Adalar'da ikamet edip, İstanbul'da inşaatçılık yapan -bilahare mübadil olan- bir Osmanlı Rum'un oğlu tarafından yazılmış anılarında “Babam, eski binaları yıkmak için Türk, yeni binaları yapmak için Ermeni işçileri çalıştırırdı” dediğini hatırlıyorum. Buna rağmen dilin bir miras oluşuna ve dolayısıyla her yazı ehlinin bir mirasyedi olarak davranma hakkına yaslanarak, yukarıda zikrettiğim iki olumsuz deyimi “Taşı taş üstüne bırakmak” ya da “Taş üstüne taş komak” şeklinde olumlu olarak kullanmama mani bir durumun olduğunu da hiç sanmıyorum ki, kendi zamanımda taşla uğraşan önemli bir kurumun varlığı da benim bu tutumumu meşrulaştırmama sebeptir. O kurumun adı: Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA)'dır. Okurlarımın, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın talimatıyla 1992 yılında kurulan TİKA'nın kuruluş amacı, idaresi, yeniden yapılandırılması… vb. bilgileri tika.gov.tr'den okumalarını istirham ederek, onun bugün itibariyle, 61 ülkede 63 Program Koordinasyon Ofisi ile 170'ten fazla ülkede faaliyet gösterdiğini belirtmekle yetinmek istiyorum. Zaten sadece TİKA'nın faaliyet gösterdiği 170 ülkenin listesini yapmaya kalkışsam bile bu köşenin yazı hacmi buna yetmeyecektir. Bu sebeple Türklükle ve İslam'la bağı olan hangi ülkeye, hangi şehre gitsem, orada bir TİKA ofisinin bulunduğunu bilmemin bana tarifi imkansız bir moral güç verdiğini belirtmem ve bu duygunun birçok seyyah arkadaşım tarafından da taşındığını söylemem sanırım TİKA hakkında yapılabilecek en doğru tanımlama ve hak ettiği övgüler için önemli bir iz oluşturmaya yetecektir. Bu sonucun Savaş Ş. Barkçin, Hakan Fidan, Musa Kulaklıkaya, Serdar Çam ve Serkan Kayalar'ın TİKA Başkanları olarak isimleri zikrediğinde de tahakkuk edeceğini tahmin ederek; Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı olan TİKA'nın halen Bakan Yardımcısı Serdar Çam'ın nezaretinde Başkan Serkan Kayalar tarafından yönetildiğini söylemenin ise “ehliyete” ve ilgili “hizmetteki sürekliliğe” doğrudan vurgu yapmak olacağını sanıyorum. Buradan yazı başlığıma dönerek, şu ‘Taş üstüne taş komak' deyimine farklı bir yönden daha bakma ihtiyacı duyuyorum. Şöyle ki, TİKA Başkanı Serkan Kayalar'ın birkaç gün önce sosyal medyadan şu mesajını okudum:
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Rami Kütüphanesi'nde gerçekleştirilen "Uluslararası Kütüphane ve Teknoloji Festivali"nde, yapay zeka uygulamalarının kütüphaneciliğe etkileri ele alındı. Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Taner Beyoğlu ile yapay zeka teknolojilerinin kütüphanecilikteki rolü üzerine konuştuk.
Calvin Klein'ın pazarlama marifetiyle lastikli donlara sınıf atlatma hikayesi. ABD'deki kitap yasaklama çılgınlığı ve Altın Küre Ödülleri. Bu bölüm Sadberk Hanım Müzesi hakkında reklam içermektedir. 2023 Yılı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülü'ne layık görülen Sadberk Hanım Müzesi'nde, Büyümüş de Küçülmüş - Sadberk Hanım Müzesi Koleksiyonu'ndan Çocuk Kıyafetleri sergisini 30 Haziran'a kadar ziyaret edebilirsiniz.
Kaç tür Atatürkçü olduğunu sorgulayanlardan biri, rahmetli Attilâ İlhan ustam idi. “Hangi Atatürk” adlı kitabını biraz da bu nedenle yazmıştı. “Sanat Olayı” adlı dergiyi yayınladığımız yıllarda; haftada bir gün mutlaka buluşur, yayın toplantısı bahanesiyle dünyanın ve Türkiye'nin her türden meselesi üzerine ‘ufuk turu' yapardık... İlhan, bir keresinde demişti ki: “En başta Mustafa var... Nitekim Zübeyde Hanım ölümüne kadar kendisine ya ‘Mustafam' ya da ‘Paşam' diye hitap etmişti... Sonra Mustafa Kemal dönemi geliyor; yani okul yılları... Bir sonrası, ‘Mustafa Kemal Selanik'; ‘kısa künye' denen ifade, askerlik... Ardından ‘Gazi Mustafa Kemal' yılları başlar... Nihayetinde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk...” Atatürk'ün bütün bu evreleri, üç boyutta farklı izlenimler edinmemizi sağlar: Beşerî boyut, askerî boyut, siyasî boyut... Cumhuriyetimizin kurucusu büyük lideri, bu üç boyutta doğru anlayan ve anlamlandıranlar “Gardırop Atatürkçüsü” (İlhan Selçuk, Yön dergisi, 9 Eylül 1966) olmazlar... Oysa şu sıra Atatürk üzerinden siyasî ekmek yemeye çalışmayan yok... İşte bu nedenle, yarın gösterime girecek “ATATÜRK II” filmi, yukarıdaki üç boyuttan en az ikisinin anlatımına müthiş bir derinlik getirmesiyle ideolojik kirlenmeye set çekebilecek niteliktedir... Yani bu, önemli bir film... Yani bu, kıymetli bir film... Ayrıca bu, Kültür ve Turizm Bakanlığı, CİB, Yunus Emre Vakfı dışında, yalnızca ‘laf ola beri gele' destek almış; ancak yurt dışında ve tabii yurt içinde rekor izleyici sayılarına ulaşarak ‘halkın teveccühüne' mazhar olmuş bir film... Yani bu, bütün engelleme çabalarına rağmen sahip çıkılması gereken bir film... Çeşitli aralıklarla dört defa izledim... Alışmak mümkün olmadı... İnsanın her defasında aynı sahnelerde burnunun direği sızlayıp, gözünden yaşlar süzülür mü?.. Bir de bunu göstermemek için harcadığım çaba var ki; o, durumu daha da zorlaştırıyor... Yönetmen Mehmet Ada Öztürk'ü, Atatürk'ün ruhunu, zihnini ve duruşunu bize başarıyla yansıtan Aras Bulut İynemli başta tüm oyuncu kadrosunu, Lanistar'ın cesur yapımcıları Saner Ayar, Hakan Karamahmutoğlu, Cengiz Çağatay'ı ve bu yapımın, ayrıca pek çok yapımın daha yumuşak gücü Elif Özgen İsen'i canıgönülden kutluyorum. Ne kadar büyük bir işe imza attıkları yıllar sonra belki daha da iyi anlaşılacaktır. Günün sözü “Vatanını en çok seven, vazifesini en iyi yapandır.” Atatürk Gözümüze takılanlar...
Konuğumuz Hatay Mimarlar Odası Şube başkanı Mustafa Özçelik ile Antakya kentsel sit alanının son durumunu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bu alandaki uygulamalarını konuşuyoruz. Odağımızda bakanlığın tescilli kültür varlıklarının restorasyonu ya da rekonstrüksiyonu için mülk sahiplerinin yararlanıcısı olabileceği hibe programı ve yine aynı alan için yaptırdığı Koruma Amaçlı İmar Planı var.
Konuğumuz Hatay Mimarlar Odası Şube başkanı Mustafa Özçelik ile Antakya kentsel sit alanının son durumunu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bu alandaki uygulamalarını konuşuyoruz. Odağımızda bakanlığın tescilli kültür varlıklarının restorasyonu ya da rekonstrüksiyonu için mülk sahiplerinin yararlanıcısı olabileceği hibe programı ve yine aynı alan için yaptırdığı Koruma Amaçlı İmar Planı var.
Merhaba arkadaşlar, bugün Peki Sonra'da konuğumuz Zeytinburnu Belediye Başkanı Sn Ömer Arısoy. Ömer Arısoy ile belediye başkanlığı öncesi dönemlerini, Zeytinburnu'nda başlayan hikayesini, kültür ve Turizm Bakanlığı'ndaki çalışmalarını ve biraz da hayatı konuştuk. Zeytinburnu Belediye Başkanı Ömer Arısoy'a keyifli ve içten sohbet için teşekkür ederim.
Antalya Film Festivali'nde yaşanan rezillikleri şaşkınlıkla izledim. Bilmeyenler için kısaca özet geçeyim: Kanun Hükmü adında bir belgesel festivalin belgesel kategorisine seçildi. Festival yönetimi gelen itirazlar üzerine belgeseli “yargı süreci” devam ettiği için seçkiden çıkarttıklarını belirtti. Bazı sinemacılar ayaklandı, imzalar toplandı, istifalar havada uçuştu. Festival yönetimi yargı sürecinin olmadığının belgelendiğini, bu sebeple seçkiye tekrar alındığını beyan etti. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı festivale verdikleri desteği iptal ettiklerini belirtti. Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkanı Muhittin Böcek, festivalin iptal edildiğini ve festival yönetiminin kovulduğunu sosyal medyada yayınladığı bir video ile duyurdu. Muhittin Böcek katıldığı bir televizyon programında bu yıl içinde Antalya Film Festivali'ni “hiçbir bakanlıktan bir kuruş istemeden” yapacağını duyurdu. Söz konusu belgesel Fetö propagandası yapıyor. Bütün bu yaşananların temelinde Fetö'nün özellikle yurtdışındaki kaçaklarının kışkırtmalarının olduğunu gözlemlemek mümkün. Aldıkları talimatın neticesinden sosyal medyada belgesele nasıl destekler yağdırdıklarını gördük. Antalya Film Festivali yönetiminin en büyük hatası “düşmanınım düşmanı dostumdur” diye düşünerek olsa gerek bu belgeseli seçkiye almak olmuştur. Seçkiye alınan belgeselin, her ne sebeple olursa olsun seçkiden çıkartılması sıkıntı doğuracak, tepki gösterilmesi gereken bir durumdur. Peki, tepki nasıl gösterilmeli? Bazı yönetmenler, bazı yapımcılar, jüri üyeleri bir araya gelip bir bildiri hazırlayıp bunu duyurabilirler. Bunlara festivalde yarışan filmlerin yönetmenleri ve yapımcıları da dahil olabilir. Filmlerini festivalden geri çekebilirler. Bu bir yöntem. Diğer bir yöntem ise bu bildirilere imza atmayıp doğrudan festival yönetimine bildirerek filmini festivalden çekebilir bir yönetmen. Örneğin Zeki Demirkubuz bu yöntemi izledi. Hiç şüphesiz festivalden filmi çekmemek de bir yöntem. Sonuçta bu belgesel doğrudan devlete ve millete düşmanlık sergileyen bir terör örgütünün söylemlerini beyaz perdeye taşıyarak aklamaya çabalıyor. Bu bildirilere imza atmayanlara karşı da bir mahalle baskısı oluşturulduğunu sosyal medya paylaşımlarından gözlemlemek mümkün. Örneğin muhalif duruşundan kimsenin şüphe duymadığı Zeki Demirkubuz'a bile “yandaş” yakıştırması yapıldı. Atılmayan her imzanın bir karşılığı olduğunu bu yaklaşımdan gördük. Ama bunun tam tersi de söz konusu. Atılan her imzanın da bir karşılığı var. Hiç şüphesiz devletin ve özel sektörün ilgili kurumları ileride kendilerine destek için başvuracak olan yapımcılara ve yönetmenlere attıkları imzayı bir şekilde hatırlatırlar. Bir de birçok kamu kurumundan destek alıp eserler üreten Selman Nacar'dan bahsetmezsem bu yazı eksik kalır. Tahminimce mahalle baskısına yenik düşüp attığı imzadan ilerleyen yıllarda ya pişman olacak ya da mahallesini değiştirecek. Bunu bize zaman gösterecek. Son olarak Türk sinemasının en büyük sorunlarından biri olan siyasi aktivizmi düzenlenemeyen Antalya Film Festivali'nde bir kez daha gördük. Eserlerinde bu aktivizmin, siyasi yaklaşımın iması bile olmayan kişilerin eserleri dışında büründükleri hal gerçekten acınası.
Bazıları, başımıza ilk kez geldiğini zannediyorlar... Aslında sahnelenen; Yeşilçam'ın Antalya Altın Portakal Film Festivali'ndeki kültürel, ticari ve değerler boyutundaki etkisini dövüşe dövüşe ortadan kaldırdıktan sonra Antalya Büyükşehir Belediyesi'ni ve festival yönetimini ele geçirmiş olan zihniyetin yıllardır yaptıklarından farklı bir şey değildi... Her sene Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteğini alıp hükûmete ve devlete sövmeyi, festivali de aşağılamayı kendisine görev bilen müzahrefatın, piyasada hiçbir karşılığı olmayan işlerinin ödüllendirildiği, sahneye kadınlar hariç her türden hırtı pırtıyla çıkmayı marifet sayan çözük ve kopukların hem beden dilleri hem de sözleriyle kendilerini açık ettikleri bir garip organizasyon süregeliyordu. Kültür Bakanlığı sadece çözük ve kopukların festivalini değil, bu toplumdan ve millî kültürden çözük ve kopukların filmlerine de destek veriyordu. Biz de bu durumu her sene Yeni Şafak'ta dile getiriyorduk. Bizce problem, hem parayı alıp hem de bakanlık himayesinde oraya buraya sallamalarıydı... Madem özgürlük, bağımsızlık, evrensel değerler onlar için çok önemliydi; devleti de bunlara bir tehdit olarak görüyorlardı, o hâlde asaletlerine(!), dik başlı duruşlarına(!) yakışan biçimde kendi festivallerini de kendileri finanse etmeliydiler. Şimdi fırsat ayaklarına geldi! Olayı bir kez daha hatırlayalım; “Kanun Hükmü” adlı KHK'ları eleştiren belgesel festival yönetimi tarafından yarışma dışı bırakıldı. Bunun üzerine jüri çekilme kararı aldı. Yapımcı ve yönetmenler de onları izleyerek filmlerini çekme kararı aldılar. Bunun üzerine festival yönetimi adı geçen belgeseli seçki arasına yeniden aldı. Bu kez Kültür ve Turizm Bakanlığı sessiz kalmadı ve festivali desteklemekten vazgeçtiğini açıkladı. Ardından da başta THY ve Corendon Airlines olmak üzere sponsorlar çekilmeye başlayınca Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı, festivali iptal kararı aldı. Çünkü, CHP saflarında bulunan ve bizce çoğunluğu temsil eden yurt severler, ciddi reaksiyon göstermişlerdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nı bu kez canıgönülden kutluyoruz. Ve umuyoruz ki; gelecek yıllarda da hangi filmi ve festivali destekleyeceklerine millî kültür politikaları çerçevesinde bakacaklar ve senaryoyu düzgün verip arkasından kafalarına göre değiştiren sözde yapımcılara izin vermeyeceklerdir. Her zaman dile getirdiğimiz gibi; bizce ağzına geleni söyleyen, hükûmeti, devleti eleştiren TV ve yazılı basın nasıl mevcutsa, onları destekleyenler nasıl varsa; sinemada da benzer bir tutum izlenebilir. Bunun için küçük bir şart söz konusudur: Kendi kendini finanse edeceksin...Hepsi bu... Günün sözü “Allah'ım bize değiştirebileceklerimiz için güç, değiştiremeyeceklerimiz için sabır, ikisini ayırt etmek için de akıl ver.” Hz. Ali'ye ait ya da Stoa duası olduğu söylenen söz Gözümüze takılanlar...
dergiciliğin düşünce, kültür, sanat ve edebiyatla ilişkisini; ilgili kabiliyetlerin eğitimindeki yerini, entelektüel ortama katkısını... konuşmayı artık geride bırakmış olmalıyız. Çünkü söz konusu değerlerin sürekli işlenerek sürdürülmesindeki zorunluluk dergiciliği özel bir araç katına yükseltmeyi gerektirmiyor, zaten o -ferdî bir gayretle- orada bunun için bulunuyor. Problem, değer üretimiyle dergiciliğin ve buna mahsus ferdî gayretin günümüzde artık simetrik olmayışıdır. “Ürettiğin değer kadar konuş” yerine “Paran kadar konuş” sözünün öne çıktığı şu ortamda ferdî gayretlerin maddiyat duvarına toslayarak parçalandığı malumdur. Dergilerin zikrettiğimiz nedenlerle yaşamasından yana bir tercihte bulunduğumuzda ise kurulması zorunlu çok dolaşık bir ilişkiler yumağıyla yüz yüze geliveririz. İki aylık kitap kültürü dergisi Şiraze'nin editörü M. Sedat Sert, yazımıza başlık olarak seçtiğimiz soruyu merkeze alan son yazısında (Eylül-Ekim 2023, sayı: 19) o yumağın içinden bir umut ışığı bulmaya çalışmış. Sert'in on üç madde özetlediği o umut ışığını, buradan da paylaşmak istiyorum: “1. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın himayesinde, iki yılda bir defa olmak üzere ‘Türk Dergiciliği Çalıştayı' düzenlenmesi, dergiciler açısından fikir alışverişi ve tecrübe paylaşımı noktasında faydalı olabilir, 2. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı 1.274 kütüphane var. Bu kütüphaneler için daha çok dergiye abone olunması ve kargo ücretlerinin de karşılanması dergilere ciddi bir katkı sağlayacaktır. 3. TÜİK'in 2022 yılı verilerine göre 625 üniversite kütüphanesi var. Üniversite kütüphanelerinin dergilere abone olması daha kolay. Ama kaç dergiye abone olduklarını bilemiyoruz tabii. Bu konuda da üst kurul olarak YOK, üniversiteleri teşvik edebilir. 4. Yine TÜİK'in 2022 yılı verilerine göre 47.654 örgün ve yaygın eğitim kurumu kütüphanesi mevcut. Millî Eğitim Bakanlığı›nın okullara dergi için bütçe ayırması ve belirli sayıda dergiye abone olunmasını şart koşması dergilere nefes aldıracak bir uygulama olur. Belki böyle bir uygulama vardır ama bize yansıyan tarafını göremedik daha. 5. Belediyelerin, dergilere kültür-sanat faaliyetlerinin ve kültür yayınlarının reklamını vermesi, ayrıca bünyesindeki kütüphaneler için dergilere abone olması dergiciler açısından önemli bir katkı olacaktır. Türkiye'de 1.392 belediye olduğunu ve bunların da kütüphane sayılarını düşünürsek ortaya ciddi bir abone potansiyeli çıkmaktadır. (...) 6. PTT'nin dergilerin gönderimi için aldığı ücretin makul bir tutar olması, dergilerin kargo maliyetini ciddi oranda hafifletir. Dergi başına matbaa masrafını aşan bir kargo bedeli ortaya çıkmaktadır. Çözüm bulunması ise elzem bir konudur.
Her sene aynı şey olur mu?! Olur!.. Eğer sağlam bir millî kültür politikanız yoksa, ona uygunluğu denetleyen sistemler tesis edilmemişse, 2017 yılında düzenlenen III. Millî Kültür Şûrası'nda çizilen politikalar, alınan kararlar Bakanlığın ‘hard disk'lerinde ve/veya tozlu raflarında saklanıyor, Sayın Bakan'ın gündeminden uzak tutuluyorsa bal gibi olur!.. Altın Koza ve Altın Portakal film festivallerinden söz ediyoruz... Tüm dünyada bu tür etkinliklerin tek bir amacı vardır: Ticari başarıya hizmet etmek. Benzer organizasyonlarda ödül kazanan filmler, daha önce gösterime girmiş olsalar da ödülün sağladığı itibar sayesinde ‘gişe rekorlarına' doğru koşarlar... Bizde ise ticari başarı hedefi sıfırdır... Buralarda ödüllendirilen filmler, boş salonlara oynamaya devam ederler... Çünkü amaç; ticari değil, siyasidir... ‘Uyuzunu kaşımak isteyen' bu çok bilmişler, organizasyona ve jürilere damgalarını vururlar... Kim Türkiye'nin daha yalnız, daha solgun ve ıssız, depresif, karmaşık ve sefil yanını vurgulamak için çaba harcarsa; o ödüllendirilir... Ödül almak için sahneye çıkanlar (kadınlar hariç) en pejmürde kıyafetleriyle, hırtı pırtıyla, “istemem yan cebime” tavrıyla bir yandan sanki ödüle ve organizasyona karşı eleştirel pozisyon alıyormuş gibi yaparken, diğer yandan omuzlarını yükseltip boyunlarını içe çektikleri beden dilleri ve elbette “Mangalda kül bırakmayan” sözleriyle hükûmete ve devlete en galiz biçimde saldırmayı da maharet sayarlar... İki yüzlülükleri sadece bu konuda ortaya çıkmaz. Her vesileyle Yeşilçam'ı yerden yere çalan bu zihniyet, yine her defasında Yeşilçam yıldızlarından medet ummaya da devam eder. Demokrasilerde böyle şeyler olur mu? Olur... Siyasi amaçlı, küçük bir azınlığın dikkatini çeken, insanların saatlerce birbirlerine ve çevrelerine baktıkları, sözüm ona sanat filmlerinin göklere çıkarıldığı organizasyonlar olmaz mı? Olur... Peki bu organizasyonlarda siyasi bir makam olan hükûmete ve Bakanlığa sövülmesine izin verirler mi? Vermezler... Böyle etkinliklerin kendi içlerinde varlıklarını sürdürmelerinden, istedikleri mesajları vermelerinden kimse rahatsız olamaz. Asıl konu; ‘devlet hangi tür organizasyonları desteklemeli' sorusudur... Bunun cevabı, yukarıda verilmiştir. Atatürk'ün devletin temeli olarak işaret ettiği millî kültür meselesine ve Sayın Cumhurbaşkanı'mızın 7 Eylül 2019'da Odunpazarı Modern Müzesi'nin açılışında yaptığı konuşmasında belirttiği “Türkiye, geçtiğimiz 17 yılda her alanda tarihinin en büyük dönüşümlerine, en büyük reformlarına, en büyük yatırımlarına, en büyük eserlerine, en büyük hizmetlerine kavuşmuştur. Bununla birlikte iki konuda nispeten hedeflerimizin gerisinde kaldık. Bunlardan biri insan yetiştirme olan eğitim, diğeri ise insanı zenginleştirme olan kültür ve sanattır” görüşünden hareketle zaten ortaya konmuş olan millî kültür politikasına ısrarla ve kıskançlıkla sahip çıkılmalıdır. Altın Portakal'da festival yönetimi tarafından programdan çıkarılan bir film üzerine jürinin toplu istifaya kalkışması; Altın Koza'da ise oyunculuğunu pek kimselerin hatırlamadığı, daha çok HDP ve TİP milletvekiliyken yaptığı açıklamalarla meşhur bir kişinin provokatif şekilde jüriye alınması yukarıdaki tartışmayı bir kez daha gündeme getirdi. Almayın Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteğini, ondan sonra dilediğinizi yapın. İşte size çözüm... Kültür ve Turizm Bakanlığı da olayı usulü veçhile amel etsin ve dünya standartlarında bir yaklaşıma destek versin... Günün sözü “Sanat; düşünebilen, gerçeği görebilen, toplumu anlayabilen insanların işidir.”
İsmailağa Cemaati'ne bağlı Hiranur Vakfı'nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel'in kızını altı yaşındayken bir tarikat üyesiyle “imam nikahıyla evlendirdiği” ortaya çıktı. Yıllarca cinsel istismara uğrayan H.K.G hukuk mücadelesi başlattı. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2023 bütçesi görüşülüyor. TÜRK-İŞ Genel Sekreteri Pevrul Kavlak asgari ücret görüşmelerine dair açıklama yaptı. Kavlak, Anayasa'yı hatırlatarak “az kazanandan az, çok kazanandan çok” vergi alınması gerektiğini vurguladı. Kavlak ayrıca, Türkiye'de gelir ve kazanç üzerinden alınan verginin yaklaşık üçte ikisinin ücretliler tarafından ödendiğine dikkat çekti. Gökçe Çiçek Kösedağı'nın sunduğu “Güne Bakış”ta, ilahiyatçı ve yazar İhsan Eliaçık ile tarikatlarda yaşananları, Medyascope Ankara muhabiri Berfin Bayır ile Meclis'teki bütçe görüşmeleri konuştuk. Editör: Egemen Gök
Kobraların gündeminde bu hafta; Ak Partiden ayrılan Ahmet Eşref Fakıbaba, Tüik tarafından açıklanan boşanma oranları, İletişim Başkanlığı tarafından yayınlanan "haftanın yalan haberleri", sanal gözlüklerle ev izleten Toki, koltuk kavgası yaşanan RTÜK ve Tele1'e verilen ceza, halkekmek fabrikasının kapısına dayanan Osman Nuri Kabaktepe, dış güçlere dikkat çeken yazısıyla Mehmet Barlas, ilginç yazısıyla Abdülkadir Selvi, başörtüsü konusunda anayasaya eklenecek olan maddeler, Lgbt karşıtı açıklamalar yapan Adalet Bakanı, ilginç seçim vaadiyle Fatih Erbakan, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlanan cemevleri, haftanın en çok konuşulan ismi Kılıçdaroğlu ve açıklamaları, Bartın'da yaşanan maden patlaması ve sonrasında olanlar var. Cumhurbaşkanı köşesinde; PKK'nın çocuk sayısı, sınavların konulduğu çuvallar, barajları kalkan üniversiteler, muhafazakar devrimciler var. Ayrıca Kobra Kobra Podcast, bu bölüm konuk da ağırlıyor. Ediposis, İngiltere gündemini sarsan Liz Truss olayını ve enerji krizini anlatıyor. 29 Ekim Cumartesi 20:00'da Kadıköy-Fugamundi'de canlı canlı buluşuyoruz, sizleri de bekleriz! Kobralara destek olmak için : http://kreosus.com/kobrakobrapodcast Twitter: http://twitter.com/kobrapod Instagram: http://instagram.com/kobrakobrapodcast
Seçime doğru giderken siyaset hareketli. Kılıçdaroğlu'nun kıyafetle ilgili teklifine anayasa değişikliği çağrısıyla yanıt veren Erdoğan, bu çalışmada LGBTİ+'larla ilgili düzenlemenin olacağını açıkladı. Kılıçdaroğlu, eleştirilere yanıt verdi: Risk almak zorundayım… / Ve Erdoğan Alevi açılımını açıkladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde başkanlık kurulacak… / Biden, nükleer savaş tehlikesini açık açık dile getirdi / Gündemin önemli başlıkları Demet Bilge Erkasap'ın hazırladığı bültende…
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın destekleriyle Uluslararası Sinema Derneği tarafından bu yıl ikinci kez düzenlenen Korkut Ata Türk Dünyası Film Festivali'nde Uzun Metraj Kurmaca Film Yarışması ve Belgesel Film Yarışması'na katılacak filmler için baş...
Ruşen Çakır, AKP'li Derince Belediyesi'nin Aynur Doğan‘ın konserini iptal etmesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın düzenlediği “Başkent Kültür Yolu Festivali“nde ise Güney Koreli Mirae K-Pop grubunun vereceği konserin iptal edilmesi üzerinden yaşam tarzına müdahale tartışmalarını ve “Erdoğan iktidarının kültürel bilançosu”nu ele aldı. Yayını izleyebilirsiniz: bit.ly/3lyTOzr
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın düzenlediği Başkent Kültür Yolu Festivali'nde Güney Koreli “Mirae” adlı K-Pop grubunun Ankara'da düzenleyeceği ücretsiz konser iptal edildi. Dün de Kocaeli'nde Kürt sanatçı Aynur Doğan'ın konseri AKP'li Derince Belediyesi tarafından iptal edildi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, askeri danışmanlık şirketi SADAT'ın İstanbul'daki merkezine gitmişti. Merkezin önünde açıklama yapan Kılıçdaroğlu, “seçimlerin güvenliğini sarsacak bir durum olursa sorumlusunun SADAT ve Saray olacağını” söylemişti. Gökçe Çiçek Kösedağı'nın sunduğu “Güne Bakış”ta, Gelecek Partisi İnsan Hakları Başkanı Prof. Dr. Serap Yazıcı ile iptal edilen konserleri, emekli Emniyet Müdürü Hanefi Avcı ile seçim güvenliği tartışmalarını konuştuk. Yayını izleyebilirsiniz: bit.ly/37Qjhkx
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, TBMM Genel Kurulu'nda Dışişleri ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2022 yılı bütçeleri görüşmeleri sırasında bir soru üzerine Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi sürecinin başladığını açıkladı. Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Aydın, normalleşme sürecinin önündeki olası engelleri değerlendirdi.
Bu yıl 11'incisi Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Şişli Belediyesi'nin katkıları ile düzenlenecek olan Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali 26 Kasım'da başlıyor. 2 Aralık'a kadar sürecek festival kapsamında ilk kez İstanbul'da gösterime girecek seçkiler var. Bu sene Onur Ödülü, Afganistan'da direnen tüm kadınlara ve kadın sinemacılara ithafen Sahraa Karimi'ye verilecek. Medyascope yayınına konuk olan festival direktörü Prof. Dr. Bengi Semerci, adalet ile ilgili konuşmamız ve bir şeyler yapmamız gerektiğini dile getirerek şunları söyledi: ”Hepimiz her gün artan oranda aslında adalete ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu, sabah uyandığımız andan itibaren aslında adalet ile ilgili konuşmamız gerektiğini ve adaletle ilgili bir şeyler yapmamız gerektiğini her geçen gün artan oranda fark ediyoruz. Festival bu açıdan bir fırsat. Hep söylüyoruz, adalet herkese lazım. Bizim kendimizi iyi hissetmemiz ya da adil bir yerde yaşıyormuş gibi düşünmemiz hiç önemli değil eğer diğerlerinin dünyasını gözümüzün önüne getirmiyor, onlar için de adalet istemiyorsak, başkalarının adaleti için bir şey yapmıyorsak, bizim içinde olduğumuz duruma adil bir düzen demek mümkün değil. O yüzden hep söylüyorum: Lütfen sinemaları seyircisiz, adaleti de sahipsiz bırakmayalım. Festival demek sadece birtakım filmlerin gösterilmesi demek değil. Festival demek, endüstrinin, seyircinin bir araya gelmesi, insanların o filmleri aynı salonda izleyip tartışmaları, üzerine konuşmaları demek'‘.
Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı'nın (Dünya KİV) Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla düzenlediği Ankara Film Festivali'nde yarışacak filmler belli oldu. CerModern'de başlayacak festival 4-12 Kasım tarihleri arasında Kızılay Büyülü Fener Sineması'nda sinemaseverlerle buluşacak. Bu yıl 32. düzenlenecek festivali Medyascope'a anlatan Dünya KİV Başkanı İrfan Demirkol, “İki yıllık bir Türkiye panoramasını iddialı filmlerle seyircimize sunmuş olacağız. Bu yıl 551 film başvurdu. Sisteminin oturduğu bir festivale doğru gidiyoruz. Bu sene sponsorlarımızdan biri de Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB), 25 yıldan sonra logomuzda Ankara Büyükşehir Belediyesi'ni göreceğiz” dedi.