POPULARITY
“18 Nisan Dünya Anıtlar ve Sitler Günü” dolayısıyla kültür miraslarımızın nasıl korunduğunu, yurtdışına kaçırılan eserleri getirmek için nasıl mücadele edildiğini ve bu mücadelede karşılaşılan en büyük zorlukları, Kültür ve Turizm Bakanlığından Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdür Yardımcısı Ebru Akyol Zor ile konuştuk.
Antalya Arkeoloji Müzesi'nin Kültür ve Turizm Bakanlığı kararıyla yıkılıp yerine yeni bir müzenin yapılmak istendiğini, geçtiğimiz günlerde Antalya'da bakanlığın yaptığı lansman toplantısı vesilesi ile öğrendik. Konuklarımız gazeteci Yusuf Yavuz ve Antalya Kültürel Miras Derneği'nden arkeolog Gökhan Tiryaki ile 1960'larda gelişen modern mimari düşüncenin ve müzecilik anlayışındaki gelişmelerin önemli bir örneği olan Antalya Arkeoloji Müzesi'nin planlanan yıkımına odaklanıyor ve halka mal olmuş bu kültür varlığının müzakere edilmeden, tartışılmadan tepeden bir kararla yıkılmak istenmesini ele alıyoruz.
Antalya Arkeoloji Müzesi'nin Kültür ve Turizm Bakanlığı kararıyla yıkılıp yerine yeni bir müzenin yapılmak istendiğini, geçtiğimiz günlerde Antalya'da bakanlığın yaptığı lansman toplantısı vesilesi ile öğrendik. Konuklarımız gazeteci Yusuf Yavuz ve Antalya Kültürel Miras Derneği'nden arkeolog Gökhan Tiryaki ile 1960'larda gelişen modern mimari düşüncenin ve müzecilik anlayışındaki gelişmelerin önemli bir örneği olan Antalya Arkeoloji Müzesi'nin planlanan yıkımına odaklanıyor ve halka mal olmuş bu kültür varlığının müzakere edilmeden, tartışılmadan tepeden bir kararla yıkılmak istenmesini ele alıyoruz.
Kobraların gündeminde bu hafta; hakkındaki soruşturmalar yetmiyormuş gibi bir de sahte diploma iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılan Ekrem İmamoğlu ve yaşanan gelişmeler, Aile Yıl kapsamındaki indirimleri duyurmaya devam eden Aile Bakanlığı, Londra'da düzenlenen "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" paneli, "Oyuna Geldik" filmini yasaklayan Kültür ve Turizm Bakanlığı, çok konuşulan Ak Parti 8. Olağan Kongresi ve hediye edilen saatler, kongre tebriğiyle Ebubekir Şahin var. Hukuk köşesinde; cinsiyet değişikliği ve hayasızlık maddelerinde değişim öngören Kaos GL'nin ulaştığı kanun teklif tasarısı, gözaltına alınan CHP'li Beykoz Belediye Başkanı, Açık cezaevleri için düşünülen değişiklik, Fetö soruşturması açılan Maydonoz Döner var.Trump köşesinde; hacklenen ekranlar, 5 milyon dolarlık altın kart, ilk kabine toplantısı ve Trump'ın Gazze hayalleri var. Ahmet Hakan köşesinde; İmamoğlu'nun diploması, Elon Musk'a hediye edilen testere, kar yağışı ve sıfır atık üreten kadınlar var. Cumhurbaşkanı köşesinde ise; doğum günü kutlamaları, AB hayalleri, Özgür Özel'e had bildirme ve gelip geçici olan ekonomik sıkıntılar var. Haftanın bütün gündemini konuştuğumuz yepyeni bölüm yayında! Kobralara destek olmak için: http://kreosus.com/kobrakobrapodcastTwitter: http://twitter.com/kobrapodInstagram: http://instagram.com/kobrakobrapodcast
Kobraların gündeminde bu hafta; hakkındaki soruşturmalar yetmiyormuş gibi bir de sahte diploma iddiasıyla hakkında soruşturma başlatılan Ekrem İmamoğlu ve yaşanan gelişmeler, Aile Yıl kapsamındaki indirimleri duyurmaya devam eden Aile Bakanlığı, Londra'da düzenlenen "Daha Adil Bir Dünya Mümkün" paneli, "Oyuna Geldik" filmini yasaklayan Kültür ve Turizm Bakanlığı, çok konuşulan Ak Parti 8. Olağan Kongresi ve hediye edilen saatler, kongre tebriğiyle Ebubekir Şahin var. Hukuk köşesinde; cinsiyet değişikliği ve hayasızlık maddelerinde değişim öngören Kaos GL'nin ulaştığı kanun teklif tasarısı, gözaltına alınan CHP'li Beykoz Belediye Başkanı, Açık cezaevleri için düşünülen değişiklik, Fetö soruşturması açılan Maydonoz Döner var.Trump köşesinde; hacklenen ekranlar, 5 milyon dolarlık altın kart, ilk kabine toplantısı ve Trump'ın Gazze hayalleri var. Ahmet Hakan köşesinde; İmamoğlu'nun diploması, Elon Musk'a hediye edilen testere, kar yağışı ve sıfır atık üreten kadınlar var. Cumhurbaşkanı köşesinde ise; doğum günü kutlamaları, AB hayalleri, Özgür Özel'e had bildirme ve gelip geçici olan ekonomik sıkıntılar var. Haftanın bütün gündemini konuştuğumuz yepyeni bölüm yayında! Kobralara destek olmak için: http://kreosus.com/kobrakobrapodcastTwitter: http://twitter.com/kobrapodInstagram: http://instagram.com/kobrakobrapodcast#ekremimamoğlu #elonmusk #donaldtrump
Bolu Kartalkaya'daki Grand Kartal Otel'de çıkan yangında 76 kişi hayatını kaybetti. CHP Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülşah Deniz Atalar değerlendirdi.
Dünyanın en büyük turizm fuarlarından olduğu ifade edilen “28. EMITT – Doğu Akdeniz Uluslararası Turizm ve Seyahat Fuarı”, 5-7 Şubat arasında tarihlerinde İstanbul'da düzenlenecekmiş. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Türk Hava Yolları'nın kurumsal sponsorluğunda Türkiye Otelciler Federasyonu ve Türkiye Turizm Yatırımcıları Derneği'nin iş ortaklığında hayata geçirilecek EMITT'e her yıl uluslararası turizm dünyasından 30.000'e yakın profesyonel ve tüketici katılıyormuş.
Anadolu Ajansı (AA) ve Boğaziçi Üniversitesi iş birliğinde, Kültür ve Turizm Bakanlığının katkılarıyla 2 Aralık'ta gerçekleştirilecek “II. Haberin Telifi ve Medyada Yapay Zeka Sempozyumu”nun detaylarını Anadolu Ajansı Hukuk ve Uyum Müşavirliğinden Avukat Merve Akardere ile konuştuk.
Soyut Şeyler Ekonomisi'nin 185. bölümünde A. Selim Tuncer‘in konuğu Yerli Düşünce Derneği Başkanı, 26 ve 27. Dönem Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu'ydu. Gündoğdu'yla uzun yıllar Kültür ve Turizm Bakanlığının destekleriyle Türk Cumhuriyetlerinde ve Balkanlarda gerçekleştirdiği Türk Filmleri Haftaları, Türk dünyası sinema iş birlikleri ve sinemamızın geleceği üzerine sohbet edildi. Soyut Şeyler Ekonomisi her perşembe 21:30'da Ekotürk TV'de.
Konuklarımız Avukat Tuncay Koç ve Kaş Çevre ve Kültür Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Akoy ile ‘Orman Parkları' adı verilen orman alanlarının konaklamalı ve konaklamasız rekreasyonel kullanımlar için ticari olarak işletilmesinin önünü açan ve kiralama yetkisini Kültür ve Turizm Bakanlığına devreden Orman Parkları Yönetmeliği'ni konuşuyoruz.
Konuklarımız Avukat Tuncay Koç ve Kaş Çevre ve Kültür Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Akoy ile ‘Orman Parkları' adı verilen orman alanlarının konaklamalı ve konaklamasız rekreasyonel kullanımlar için ticari olarak işletilmesinin önünü açan ve kiralama yetkisini Kültür ve Turizm Bakanlığına devreden Orman Parkları Yönetmeliği'ni konuşuyoruz.
Yedinci sezona bu hafta başlıyoruz! Bu sezonun açılışını dört birbirinden yetenekli ve farklı özel konuğum ile yapıyoruz. İlk konuğum, yakın zamanda Londra'ya taşınan, İstanbullu Gelin, Sen Çal Kapımı, Bir Demet Tiyatro gibi sayısız dizi, film ve tiyatro oyunundan tanıyacağınız ünlü oyuncu Neslihan Yeldan. Sonrasında üç birbirinden farklı ve yetenekleriyle öne çıkan içerik üreticisi var:Melisa Beleli, lise zamanı Cenevre'ye oradan üniversite için Londra'ya taşınıyor. Ayrıca bundan on sene önce, lise zamanı başladığı videolarıyla Türkiye'nin ilk youtuberlarından. Üniversite sonrası Londra'da kendi influencer ajansını kuran ve Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı, Mey İçki gibi müşterileri olan Melisa, daha sonra kurumsal hayatı tecrübe etmek istediğine karar veriyor ve iş bularak Paris'e taşınıyor. Yaklaşık dört sene kurumsal tecrübe sonrası kendi markası Joila'yı kurmak üzere İzmir-Londra arasında mekik dokuyor diyebiliriz. Hikayesinden ilham verici bir parça bulacağınıza eminim. Gözde Engin Çiray, @bebegiminyolarkadasi, hemşireliği bırakıp Türkiye'nin ilk anne ve bebek koçu oluyor ve dünyanın dört bir yanından binlerce danışmanı var. Üç senedir Ingiltere'de yaşayan Gözde ile Türkiye ve İngiltere'de doğum gibi süreçlerdeki farklılıkları ve çizdiği ilginç kariyeri konuştuk. Ve son olarak Barkın Özdemir, 7 kıtaya birden ayak basan en genç Türk - eh 7. Sezonda 7 kıtayı birden kapsamalıyız dedim. :) Üç senedir Dubai'de yaşayan Barkın, kitlesel fonlama kampanyasıyla Antarktika seyahatine çıktıktan sonra anılarını kitaplaştırarak “Antarktika Hepimizin, Antarktika Kimsenin” kitabını yazıyor. Onunla hem Antarktika anılarını hem Dubai'de yaşamayı konuşacağız. Hepinize iyi dinlemeler ☺️
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 31 Ekim'de açıkladığı Haydarpaşa ve Sirkeci Garlarını kültür ve sanat odaklı olarak yeniden işlevlendireceklerine dair planlarını ele alıyor ve bu yaklaşımda kültür ve sanatın nasıl görüldüğünü, kültür etkinliklerine, müzelere ne tür roller yüklendiğini, sorgulamaya çalışıyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 31 Ekim'de açıkladığı Haydarpaşa ve Sirkeci Garlarını kültür ve sanat odaklı olarak yeniden işlevlendireceklerine dair planlarını ele alıyor ve bu yaklaşımda kültür ve sanatın nasıl görüldüğünü, kültür etkinliklerine, müzelere ne tür roller yüklendiğini, sorgulamaya çalışıyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanlığının destekleriyle Genç Öncüler Gençlik Spor ve Eğitim Derneği tarafından bu yıl 9. kez düzenlenen "Kısa'dan Hisse Kısa Film Festivali" başladı. Kısa filmlerde Filistin'de yaşanan zulüm nasıl ele alındı? Festivalde hangi filmler var? Festival Başkanı Aşkın Özcan ile konuştuk.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2023'ten itibaren 'Yüzyılın Arkeolojisi', 'Arkeolojinin Altın Çağı' gibi sloganlarla tanıttığı 'Geleceğe Miras' projesini konuğumuz arkeolog Nezih Başgelen ile konuşuyoruz. 'Türk arkeolojisinde 60 yılda yapılanlara eş değer iş önümüzdeki dört yılda yapılacak!' hedefiyle harekete geçtiğini söyleyen Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın odağında turizm gelirini attırmak var. Bu politikanın Türkiye'deki arkeolojik araştırmalar ve arkeolojik varlıkların yönetimi konusunda çok önemli etkileri olacağı açık. Geleceğe Miras projesinin Türkiye'de arkeolojik çalışmalar ve arkeoloji bilim disiplini üzerinde nasıl bir etkisi olacağını, bu proje ile neyi geleceğe bırakıyoruz sorularını cevaplamaya çalışıyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2023'ten itibaren 'Yüzyılın Arkeolojisi', 'Arkeolojinin Altın Çağı' gibi sloganlarla tanıttığı 'Geleceğe Miras' projesini konuğumuz arkeolog Nezih Başgelen ile konuşuyoruz. 'Türk arkeolojisinde 60 yılda yapılanlara eş değer iş önümüzdeki dört yılda yapılacak!' hedefiyle harekete geçtiğini söyleyen Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın odağında turizm gelirini attırmak var. Bu politikanın Türkiye'deki arkeolojik araştırmalar ve arkeolojik varlıkların yönetimi konusunda çok önemli etkileri olacağı açık. Geleceğe Miras projesinin Türkiye'de arkeolojik çalışmalar ve arkeoloji bilim disiplini üzerinde nasıl bir etkisi olacağını, bu proje ile neyi geleceğe bırakıyoruz sorularını cevaplamaya çalışıyoruz.
5 Kasım 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye'nin 18 Özel Çevre Koruma Bölgesine (ÖÇKB) bir yenisi, Marmara Denizi ve Adalar Özel Çevre Koruma Bölgesi, eklenmişti. Bu karar, Marmara Denizi'nde görülen müsilajın etkilerini en yoğun şekilde hissettirdiği dönemin sonunda alınmıştı. Kararda şaşırtıcı olan, ÖÇKB kapsamına İstanbul ili Adalar İlçesi (Prens Adaları) ile Balıkesir iline bağlı Erdek ve Marmara İlçelerinin de dahil edilmesiydi. ÖÇKB sınırları, Marmara Denizi'nin oluşturduğu kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan kısmını ve ayrıca Prens Adaları ile Erdek ve Marmara Adaları'nın kara kısımlarını da bu kapsama almaktaydı. Söz konusu adalar, arkeolojik, doğal ve kentsel sit gibi çeşitli koruma statüleri ile hali hazırda koruma altına alınmış önemli doğal ve kültürel miras yerleşimleridir. Denizi kirleten yerler değiller. Bu yerleşimlerin ÖÇKB kapsamına alınmasını gerektirecek bir durum yokken, neden böyle bir karar verildiğine ilişkin karar metninde açıklama yer almamaktaydı.ÖÇKB kavramının ve uygulamasının nasıl geliştiğine bakacak olursak, 1976 yılında Barselona'da imzalanan ve Türkiye'nin de taraf olduğu “Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait Sözleşme”nin kurucu karar olduğunu görüyoruz; 1986 yılında da Türkiye, “Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol”ü onaylamıştı. Buna göre, taraflardan “ekolojik öneme sahip, ancak sanayi, turizm ve yapılaşma gibi baskılar nedeniyle bozulma veya yok olma riski altında” olan alanları koruma altına almaları, bu tür özel koruma alanlarını arttırmaları beklenmekteydi.Şimdiye kadar Türkiye tarafından ilan edilen 18 ÖÇKB'ye baktığımızda, bunların Ege ve Akdeniz kıyılarında, göl bölgelerinde, sulak alanlarda, biyoçeşitliliğin ve çevre değerlerinin korunmasına yönelik olarak ilan edildikleri görülmekte. Adalar ise gerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, gerekse Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın doğal, kentsel ve arkeolojik sit kararları ile zaten korunmaktalar.İstanbul adalarından bir grup ada sakini ve sivil toplum kuruluşu, “Marmara Denizi ve Adalar” Özel Çevre Koruma Bölgesi Kararı'ndaki idari tutarsızlıklara, bilimsel araştırma eksikliklerine ve ÖÇKB ilan edilen alanın sınırları ve kapsamının işlemin amacına uygun olarak belirlenmediğine, adaların kara kısımlarının da bu kapsama hangi nitelikleri nedeniyle dahil edildiklerinin açıklanmamış olmasına işaret ederek, kararın iptali istemiyle dava açmıştı. Dava gerekçesinde birçok başlık var; bu akşam davanın sonucunu konuşuyoruz ve odağımızda Adaların ÖÇKB kapsamına alınmış olmasına ilişkin Danıştay 4. Dairesi'nin kısmi iptal kararı var.Davacıların temel başlıklarından biri, ÖÇKB kararının hali hazırda sit alanı olan adaları gerekçe göstermeden kapsam içine almasıydı. Bu noktada Cumhurbaşkanlığı Kararı'ndaki bir detaya dikkat çekmek gerekiyor: ÖÇKB ilan edilen kentsel ve arkeolojik sit alanı olan yerlerde, önceden belediyeler tarafından hazırlanan ve Koruma Kurulları tarafından onaylanan Koruma Amaçlı İmar Planları yapma yetkisi tümüyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığına geçiyor. Bu durumda, ÖÇKB, adalara ilişkin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın imar planı kararlarını merkezden üretmesinin aracı haline geliyor. Bu nedenle de kararın iptali istenmişti.
5 Kasım 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye'nin 18 Özel Çevre Koruma Bölgesine (ÖÇKB) bir yenisi, Marmara Denizi ve Adalar Özel Çevre Koruma Bölgesi, eklenmişti. Bu karar, Marmara Denizi'nde görülen müsilajın etkilerini en yoğun şekilde hissettirdiği dönemin sonunda alınmıştı. Kararda şaşırtıcı olan, ÖÇKB kapsamına İstanbul ili Adalar İlçesi (Prens Adaları) ile Balıkesir iline bağlı Erdek ve Marmara İlçelerinin de dahil edilmesiydi. ÖÇKB sınırları, Marmara Denizi'nin oluşturduğu kıyı kenar çizgisinin deniz tarafında kalan kısmını ve ayrıca Prens Adaları ile Erdek ve Marmara Adaları'nın kara kısımlarını da bu kapsama almaktaydı. Söz konusu adalar, arkeolojik, doğal ve kentsel sit gibi çeşitli koruma statüleri ile hali hazırda koruma altına alınmış önemli doğal ve kültürel miras yerleşimleridir. Denizi kirleten yerler değiller. Bu yerleşimlerin ÖÇKB kapsamına alınmasını gerektirecek bir durum yokken, neden böyle bir karar verildiğine ilişkin karar metninde açıklama yer almamaktaydı.ÖÇKB kavramının ve uygulamasının nasıl geliştiğine bakacak olursak, 1976 yılında Barselona'da imzalanan ve Türkiye'nin de taraf olduğu “Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait Sözleşme”nin kurucu karar olduğunu görüyoruz; 1986 yılında da Türkiye, “Akdeniz'de Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol”ü onaylamıştı. Buna göre, taraflardan “ekolojik öneme sahip, ancak sanayi, turizm ve yapılaşma gibi baskılar nedeniyle bozulma veya yok olma riski altında” olan alanları koruma altına almaları, bu tür özel koruma alanlarını arttırmaları beklenmekteydi.Şimdiye kadar Türkiye tarafından ilan edilen 18 ÖÇKB'ye baktığımızda, bunların Ege ve Akdeniz kıyılarında, göl bölgelerinde, sulak alanlarda, biyoçeşitliliğin ve çevre değerlerinin korunmasına yönelik olarak ilan edildikleri görülmekte. Adalar ise gerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, gerekse Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın doğal, kentsel ve arkeolojik sit kararları ile zaten korunmaktalar.İstanbul adalarından bir grup ada sakini ve sivil toplum kuruluşu, “Marmara Denizi ve Adalar” Özel Çevre Koruma Bölgesi Kararı'ndaki idari tutarsızlıklara, bilimsel araştırma eksikliklerine ve ÖÇKB ilan edilen alanın sınırları ve kapsamının işlemin amacına uygun olarak belirlenmediğine, adaların kara kısımlarının da bu kapsama hangi nitelikleri nedeniyle dahil edildiklerinin açıklanmamış olmasına işaret ederek, kararın iptali istemiyle dava açmıştı. Dava gerekçesinde birçok başlık var; bu akşam davanın sonucunu konuşuyoruz ve odağımızda Adaların ÖÇKB kapsamına alınmış olmasına ilişkin Danıştay 4. Dairesi'nin kısmi iptal kararı var.Davacıların temel başlıklarından biri, ÖÇKB kararının hali hazırda sit alanı olan adaları gerekçe göstermeden kapsam içine almasıydı. Bu noktada Cumhurbaşkanlığı Kararı'ndaki bir detaya dikkat çekmek gerekiyor: ÖÇKB ilan edilen kentsel ve arkeolojik sit alanı olan yerlerde, önceden belediyeler tarafından hazırlanan ve Koruma Kurulları tarafından onaylanan Koruma Amaçlı İmar Planları yapma yetkisi tümüyle Çevre ve Şehircilik Bakanlığına geçiyor. Bu durumda, ÖÇKB, adalara ilişkin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'nın imar planı kararlarını merkezden üretmesinin aracı haline geliyor. Bu nedenle de kararın iptali istenmişti.
Lafı dolandırmayalım... Durum ciddi... Türkiye'de devlet kurumlarının tamamına yakını saldırı altında... Hem de en iyi iş yapanlar, en gurur duyulacaklar dâhil... Silahlı Kuvvetler mesela; Türk Tabipler Birliği Başkanı Fincancı Hanım, “TSK kimyasal silah kullanıyor” demedi mi?! Rekor turist sayılarına imza atan Turizm Bakanlığı, ihracatı uçuran, dış ticaret açığını kapatan Ticaret Bakanlığı, pandemide harikalar yaratan Sağlık Bakanlığı, uyuşturucu mafyasına, terör örgütlerine, kara para aklayanlara kök söktüren İçişleri Bakanlığı, kamu diplomasisi konusunda büyük gayret gösteren İletişim Başkanlığı, Türkiye'nin makro ekonomik düzeydeki görünümünün düzelmesini sağlayan finans profesyonelleri... Hepsi ateş altındalar... Hele de TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu)... Fakat, çuvaldıza sarılmadan önce, işe iğneyle başlasak nasıl olur?.. Bizim teşhisimiz, TÜİK, ritim bozukluğuna kurban gitmek üzere... Oysa bilumum saldırıya karşı kendini, yani halkın hizmetindeki bir devlet kurumu olarak itibarını korumasının en önemli yollarından biri bu ritim meselesidir... Hayatın ve hayattaki şeylerin ritmi vardır... Bu ritim işin doğalını, olması gerekeni, hayatın sürdürülebilirliğini sağlayan en kritik ve aslında en standart atmosferi tanımlar... Tıpkı kalp gibi... O ritimin üstünde ya da altında kalmak bir bozukluktur... Kısa süre içinde tedavi edilmez, normale dönülmezse hastayı kaybederiz... Ya da trafiğin ritmini düşünelim... Olağan akışı bozan araçlar ya bir kazaya neden olur ya da kendileri bu kazanın kurbanı... İletişimin de ritmi vardır... “Doymak bilmeyen kanaldır” derler onun için... Sürekli beslenmek ister, gri alan, açık köşe, boşluğa tahammülü yoktur... Kanalı siz doyurmaz, uygun ritimde doldurmazsanız, önüne gelen iyi ya da kötü niyetlilerin attıkları çerle, çöple dolar ve kanalizasyon hâline gelir... Başka bir deyişle hakikate değil, şüpheye, endişeye, tezvirata, itibar suikasına teslim olur... İşte TÜİK tam da bu dertten musdarip... Bir saldırıdır gidiyor... “Kurum, Avrupa standartlarına uyumluluk konusunda 2005 yılından beri her yıl Avrupa Birliği'nin İstatistik Ofisi (Eurostat) tarafından denetleniyor” diyorsunuz. “Öyle olsa ne yazar, enflasyon hesabında kullandığı ürün listesini gizliyor” diye işkembeden cevap veriyorlar... “Artış oranını yalan yanlış açıklıyor” diye zıp zıp zıplıyorlar... Peki, yıllardır sürdürülen bu ve benzeri saldırılar karşısında Kurum'un itibarını kim koruyacak?
Spot: 6 Şubat depremlerinde büyük yara alan Hatay'ın yeniden tasarım planı, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türkiye Tasarım Vakfı'nın (TTV) iş birliğiyle gerçekleştirildi. 400 mimar, mühendis ve tasarımcı ile 4 bine yakın personel gönüllü olarak yaklaşık bir yıl boyunca çalıştı. Detayları, projede yer alan çalışanlarla konuştuk.
Phaselis'e Dokunma İnsiyatifi gibi sivil toplum kuruluşlarının büyük mücadelesi sonucunda Antalya ve Ankara İdare Mahkemelerinin aldığı kararlarla Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Phaselis arkeolojik sit alanı içinde yer alan Alacasu Koyu ve Bostanlık koyunda başlattığı günübirlik tesisleri inşaat projesi ihalesi ve projenin dayandığı Koruma Kurulu kararları kanunlara aykırı bulundu ve proje tümüyle iptal edildi. Bu akşam konuğumuz Phaselis'e Dokunma! girişimi sözcülerinden Erdal Elginöz anlatıyor.
Phaselis'e Dokunma İnsiyatifi gibi sivil toplum kuruluşlarının büyük mücadelesi sonucunda Antalya ve Ankara İdare Mahkemelerinin aldığı kararlarla Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Phaselis arkeolojik sit alanı içinde yer alan Alacasu Koyu ve Bostanlık koyunda başlattığı günübirlik tesisleri inşaat projesi ihalesi ve projenin dayandığı Koruma Kurulu kararları kanunlara aykırı bulundu ve proje tümüyle iptal edildi. Bu akşam konuğumuz Phaselis'e Dokunma! girişimi sözcülerinden Erdal Elginöz anlatıyor.
Sözlükçülerimizin başı taşlı / daşlı deyimlerle pek hoş değildir, çünkü çoğu olumsuzdur. Örneğin şu iki deyim sözlüklerde “Taş taş üstüne bırakmamak” ya da “Taş taş üstüne komamak” şeklinde yer alır ve bunların olumlusuna yani “Taşı taş üstüne bırakmak” veya “Taş üstüne taş komak” şekline yer verilmez. Bunun biz Türklerin yıkmada mahir, yapmada ihmalkâr oluşlarıyla ilgili genel kanaatle bir bağlantısı var mıdır bilemiyorum ama Adalar'da ikamet edip, İstanbul'da inşaatçılık yapan -bilahare mübadil olan- bir Osmanlı Rum'un oğlu tarafından yazılmış anılarında “Babam, eski binaları yıkmak için Türk, yeni binaları yapmak için Ermeni işçileri çalıştırırdı” dediğini hatırlıyorum. Buna rağmen dilin bir miras oluşuna ve dolayısıyla her yazı ehlinin bir mirasyedi olarak davranma hakkına yaslanarak, yukarıda zikrettiğim iki olumsuz deyimi “Taşı taş üstüne bırakmak” ya da “Taş üstüne taş komak” şeklinde olumlu olarak kullanmama mani bir durumun olduğunu da hiç sanmıyorum ki, kendi zamanımda taşla uğraşan önemli bir kurumun varlığı da benim bu tutumumu meşrulaştırmama sebeptir. O kurumun adı: Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA)'dır. Okurlarımın, Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın talimatıyla 1992 yılında kurulan TİKA'nın kuruluş amacı, idaresi, yeniden yapılandırılması… vb. bilgileri tika.gov.tr'den okumalarını istirham ederek, onun bugün itibariyle, 61 ülkede 63 Program Koordinasyon Ofisi ile 170'ten fazla ülkede faaliyet gösterdiğini belirtmekle yetinmek istiyorum. Zaten sadece TİKA'nın faaliyet gösterdiği 170 ülkenin listesini yapmaya kalkışsam bile bu köşenin yazı hacmi buna yetmeyecektir. Bu sebeple Türklükle ve İslam'la bağı olan hangi ülkeye, hangi şehre gitsem, orada bir TİKA ofisinin bulunduğunu bilmemin bana tarifi imkansız bir moral güç verdiğini belirtmem ve bu duygunun birçok seyyah arkadaşım tarafından da taşındığını söylemem sanırım TİKA hakkında yapılabilecek en doğru tanımlama ve hak ettiği övgüler için önemli bir iz oluşturmaya yetecektir. Bu sonucun Savaş Ş. Barkçin, Hakan Fidan, Musa Kulaklıkaya, Serdar Çam ve Serkan Kayalar'ın TİKA Başkanları olarak isimleri zikrediğinde de tahakkuk edeceğini tahmin ederek; Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı olan TİKA'nın halen Bakan Yardımcısı Serdar Çam'ın nezaretinde Başkan Serkan Kayalar tarafından yönetildiğini söylemenin ise “ehliyete” ve ilgili “hizmetteki sürekliliğe” doğrudan vurgu yapmak olacağını sanıyorum. Buradan yazı başlığıma dönerek, şu ‘Taş üstüne taş komak' deyimine farklı bir yönden daha bakma ihtiyacı duyuyorum. Şöyle ki, TİKA Başkanı Serkan Kayalar'ın birkaç gün önce sosyal medyadan şu mesajını okudum:
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Rami Kütüphanesi'nde gerçekleştirilen "Uluslararası Kütüphane ve Teknoloji Festivali"nde, yapay zeka uygulamalarının kütüphaneciliğe etkileri ele alındı. Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Taner Beyoğlu ile yapay zeka teknolojilerinin kütüphanecilikteki rolü üzerine konuştuk.
Calvin Klein'ın pazarlama marifetiyle lastikli donlara sınıf atlatma hikayesi. ABD'deki kitap yasaklama çılgınlığı ve Altın Küre Ödülleri. Bu bölüm Sadberk Hanım Müzesi hakkında reklam içermektedir. 2023 Yılı T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Özel Ödülü'ne layık görülen Sadberk Hanım Müzesi'nde, Büyümüş de Küçülmüş - Sadberk Hanım Müzesi Koleksiyonu'ndan Çocuk Kıyafetleri sergisini 30 Haziran'a kadar ziyaret edebilirsiniz.
Kaç tür Atatürkçü olduğunu sorgulayanlardan biri, rahmetli Attilâ İlhan ustam idi. “Hangi Atatürk” adlı kitabını biraz da bu nedenle yazmıştı. “Sanat Olayı” adlı dergiyi yayınladığımız yıllarda; haftada bir gün mutlaka buluşur, yayın toplantısı bahanesiyle dünyanın ve Türkiye'nin her türden meselesi üzerine ‘ufuk turu' yapardık... İlhan, bir keresinde demişti ki: “En başta Mustafa var... Nitekim Zübeyde Hanım ölümüne kadar kendisine ya ‘Mustafam' ya da ‘Paşam' diye hitap etmişti... Sonra Mustafa Kemal dönemi geliyor; yani okul yılları... Bir sonrası, ‘Mustafa Kemal Selanik'; ‘kısa künye' denen ifade, askerlik... Ardından ‘Gazi Mustafa Kemal' yılları başlar... Nihayetinde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk...” Atatürk'ün bütün bu evreleri, üç boyutta farklı izlenimler edinmemizi sağlar: Beşerî boyut, askerî boyut, siyasî boyut... Cumhuriyetimizin kurucusu büyük lideri, bu üç boyutta doğru anlayan ve anlamlandıranlar “Gardırop Atatürkçüsü” (İlhan Selçuk, Yön dergisi, 9 Eylül 1966) olmazlar... Oysa şu sıra Atatürk üzerinden siyasî ekmek yemeye çalışmayan yok... İşte bu nedenle, yarın gösterime girecek “ATATÜRK II” filmi, yukarıdaki üç boyuttan en az ikisinin anlatımına müthiş bir derinlik getirmesiyle ideolojik kirlenmeye set çekebilecek niteliktedir... Yani bu, önemli bir film... Yani bu, kıymetli bir film... Ayrıca bu, Kültür ve Turizm Bakanlığı, CİB, Yunus Emre Vakfı dışında, yalnızca ‘laf ola beri gele' destek almış; ancak yurt dışında ve tabii yurt içinde rekor izleyici sayılarına ulaşarak ‘halkın teveccühüne' mazhar olmuş bir film... Yani bu, bütün engelleme çabalarına rağmen sahip çıkılması gereken bir film... Çeşitli aralıklarla dört defa izledim... Alışmak mümkün olmadı... İnsanın her defasında aynı sahnelerde burnunun direği sızlayıp, gözünden yaşlar süzülür mü?.. Bir de bunu göstermemek için harcadığım çaba var ki; o, durumu daha da zorlaştırıyor... Yönetmen Mehmet Ada Öztürk'ü, Atatürk'ün ruhunu, zihnini ve duruşunu bize başarıyla yansıtan Aras Bulut İynemli başta tüm oyuncu kadrosunu, Lanistar'ın cesur yapımcıları Saner Ayar, Hakan Karamahmutoğlu, Cengiz Çağatay'ı ve bu yapımın, ayrıca pek çok yapımın daha yumuşak gücü Elif Özgen İsen'i canıgönülden kutluyorum. Ne kadar büyük bir işe imza attıkları yıllar sonra belki daha da iyi anlaşılacaktır. Günün sözü “Vatanını en çok seven, vazifesini en iyi yapandır.” Atatürk Gözümüze takılanlar...
Konuğumuz Hatay Mimarlar Odası Şube başkanı Mustafa Özçelik ile Antakya kentsel sit alanının son durumunu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bu alandaki uygulamalarını konuşuyoruz. Odağımızda bakanlığın tescilli kültür varlıklarının restorasyonu ya da rekonstrüksiyonu için mülk sahiplerinin yararlanıcısı olabileceği hibe programı ve yine aynı alan için yaptırdığı Koruma Amaçlı İmar Planı var.
Konuğumuz Hatay Mimarlar Odası Şube başkanı Mustafa Özçelik ile Antakya kentsel sit alanının son durumunu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bu alandaki uygulamalarını konuşuyoruz. Odağımızda bakanlığın tescilli kültür varlıklarının restorasyonu ya da rekonstrüksiyonu için mülk sahiplerinin yararlanıcısı olabileceği hibe programı ve yine aynı alan için yaptırdığı Koruma Amaçlı İmar Planı var.
Merhaba arkadaşlar, bugün Peki Sonra'da konuğumuz Zeytinburnu Belediye Başkanı Sn Ömer Arısoy. Ömer Arısoy ile belediye başkanlığı öncesi dönemlerini, Zeytinburnu'nda başlayan hikayesini, kültür ve Turizm Bakanlığı'ndaki çalışmalarını ve biraz da hayatı konuştuk. Zeytinburnu Belediye Başkanı Ömer Arısoy'a keyifli ve içten sohbet için teşekkür ederim.
Antalya Film Festivali'nde yaşanan rezillikleri şaşkınlıkla izledim. Bilmeyenler için kısaca özet geçeyim: Kanun Hükmü adında bir belgesel festivalin belgesel kategorisine seçildi. Festival yönetimi gelen itirazlar üzerine belgeseli “yargı süreci” devam ettiği için seçkiden çıkarttıklarını belirtti. Bazı sinemacılar ayaklandı, imzalar toplandı, istifalar havada uçuştu. Festival yönetimi yargı sürecinin olmadığının belgelendiğini, bu sebeple seçkiye tekrar alındığını beyan etti. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı festivale verdikleri desteği iptal ettiklerini belirtti. Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkanı Muhittin Böcek, festivalin iptal edildiğini ve festival yönetiminin kovulduğunu sosyal medyada yayınladığı bir video ile duyurdu. Muhittin Böcek katıldığı bir televizyon programında bu yıl içinde Antalya Film Festivali'ni “hiçbir bakanlıktan bir kuruş istemeden” yapacağını duyurdu. Söz konusu belgesel Fetö propagandası yapıyor. Bütün bu yaşananların temelinde Fetö'nün özellikle yurtdışındaki kaçaklarının kışkırtmalarının olduğunu gözlemlemek mümkün. Aldıkları talimatın neticesinden sosyal medyada belgesele nasıl destekler yağdırdıklarını gördük. Antalya Film Festivali yönetiminin en büyük hatası “düşmanınım düşmanı dostumdur” diye düşünerek olsa gerek bu belgeseli seçkiye almak olmuştur. Seçkiye alınan belgeselin, her ne sebeple olursa olsun seçkiden çıkartılması sıkıntı doğuracak, tepki gösterilmesi gereken bir durumdur. Peki, tepki nasıl gösterilmeli? Bazı yönetmenler, bazı yapımcılar, jüri üyeleri bir araya gelip bir bildiri hazırlayıp bunu duyurabilirler. Bunlara festivalde yarışan filmlerin yönetmenleri ve yapımcıları da dahil olabilir. Filmlerini festivalden geri çekebilirler. Bu bir yöntem. Diğer bir yöntem ise bu bildirilere imza atmayıp doğrudan festival yönetimine bildirerek filmini festivalden çekebilir bir yönetmen. Örneğin Zeki Demirkubuz bu yöntemi izledi. Hiç şüphesiz festivalden filmi çekmemek de bir yöntem. Sonuçta bu belgesel doğrudan devlete ve millete düşmanlık sergileyen bir terör örgütünün söylemlerini beyaz perdeye taşıyarak aklamaya çabalıyor. Bu bildirilere imza atmayanlara karşı da bir mahalle baskısı oluşturulduğunu sosyal medya paylaşımlarından gözlemlemek mümkün. Örneğin muhalif duruşundan kimsenin şüphe duymadığı Zeki Demirkubuz'a bile “yandaş” yakıştırması yapıldı. Atılmayan her imzanın bir karşılığı olduğunu bu yaklaşımdan gördük. Ama bunun tam tersi de söz konusu. Atılan her imzanın da bir karşılığı var. Hiç şüphesiz devletin ve özel sektörün ilgili kurumları ileride kendilerine destek için başvuracak olan yapımcılara ve yönetmenlere attıkları imzayı bir şekilde hatırlatırlar. Bir de birçok kamu kurumundan destek alıp eserler üreten Selman Nacar'dan bahsetmezsem bu yazı eksik kalır. Tahminimce mahalle baskısına yenik düşüp attığı imzadan ilerleyen yıllarda ya pişman olacak ya da mahallesini değiştirecek. Bunu bize zaman gösterecek. Son olarak Türk sinemasının en büyük sorunlarından biri olan siyasi aktivizmi düzenlenemeyen Antalya Film Festivali'nde bir kez daha gördük. Eserlerinde bu aktivizmin, siyasi yaklaşımın iması bile olmayan kişilerin eserleri dışında büründükleri hal gerçekten acınası.
Bazıları, başımıza ilk kez geldiğini zannediyorlar... Aslında sahnelenen; Yeşilçam'ın Antalya Altın Portakal Film Festivali'ndeki kültürel, ticari ve değerler boyutundaki etkisini dövüşe dövüşe ortadan kaldırdıktan sonra Antalya Büyükşehir Belediyesi'ni ve festival yönetimini ele geçirmiş olan zihniyetin yıllardır yaptıklarından farklı bir şey değildi... Her sene Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteğini alıp hükûmete ve devlete sövmeyi, festivali de aşağılamayı kendisine görev bilen müzahrefatın, piyasada hiçbir karşılığı olmayan işlerinin ödüllendirildiği, sahneye kadınlar hariç her türden hırtı pırtıyla çıkmayı marifet sayan çözük ve kopukların hem beden dilleri hem de sözleriyle kendilerini açık ettikleri bir garip organizasyon süregeliyordu. Kültür Bakanlığı sadece çözük ve kopukların festivalini değil, bu toplumdan ve millî kültürden çözük ve kopukların filmlerine de destek veriyordu. Biz de bu durumu her sene Yeni Şafak'ta dile getiriyorduk. Bizce problem, hem parayı alıp hem de bakanlık himayesinde oraya buraya sallamalarıydı... Madem özgürlük, bağımsızlık, evrensel değerler onlar için çok önemliydi; devleti de bunlara bir tehdit olarak görüyorlardı, o hâlde asaletlerine(!), dik başlı duruşlarına(!) yakışan biçimde kendi festivallerini de kendileri finanse etmeliydiler. Şimdi fırsat ayaklarına geldi! Olayı bir kez daha hatırlayalım; “Kanun Hükmü” adlı KHK'ları eleştiren belgesel festival yönetimi tarafından yarışma dışı bırakıldı. Bunun üzerine jüri çekilme kararı aldı. Yapımcı ve yönetmenler de onları izleyerek filmlerini çekme kararı aldılar. Bunun üzerine festival yönetimi adı geçen belgeseli seçki arasına yeniden aldı. Bu kez Kültür ve Turizm Bakanlığı sessiz kalmadı ve festivali desteklemekten vazgeçtiğini açıkladı. Ardından da başta THY ve Corendon Airlines olmak üzere sponsorlar çekilmeye başlayınca Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı, festivali iptal kararı aldı. Çünkü, CHP saflarında bulunan ve bizce çoğunluğu temsil eden yurt severler, ciddi reaksiyon göstermişlerdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nı bu kez canıgönülden kutluyoruz. Ve umuyoruz ki; gelecek yıllarda da hangi filmi ve festivali destekleyeceklerine millî kültür politikaları çerçevesinde bakacaklar ve senaryoyu düzgün verip arkasından kafalarına göre değiştiren sözde yapımcılara izin vermeyeceklerdir. Her zaman dile getirdiğimiz gibi; bizce ağzına geleni söyleyen, hükûmeti, devleti eleştiren TV ve yazılı basın nasıl mevcutsa, onları destekleyenler nasıl varsa; sinemada da benzer bir tutum izlenebilir. Bunun için küçük bir şart söz konusudur: Kendi kendini finanse edeceksin...Hepsi bu... Günün sözü “Allah'ım bize değiştirebileceklerimiz için güç, değiştiremeyeceklerimiz için sabır, ikisini ayırt etmek için de akıl ver.” Hz. Ali'ye ait ya da Stoa duası olduğu söylenen söz Gözümüze takılanlar...
dergiciliğin düşünce, kültür, sanat ve edebiyatla ilişkisini; ilgili kabiliyetlerin eğitimindeki yerini, entelektüel ortama katkısını... konuşmayı artık geride bırakmış olmalıyız. Çünkü söz konusu değerlerin sürekli işlenerek sürdürülmesindeki zorunluluk dergiciliği özel bir araç katına yükseltmeyi gerektirmiyor, zaten o -ferdî bir gayretle- orada bunun için bulunuyor. Problem, değer üretimiyle dergiciliğin ve buna mahsus ferdî gayretin günümüzde artık simetrik olmayışıdır. “Ürettiğin değer kadar konuş” yerine “Paran kadar konuş” sözünün öne çıktığı şu ortamda ferdî gayretlerin maddiyat duvarına toslayarak parçalandığı malumdur. Dergilerin zikrettiğimiz nedenlerle yaşamasından yana bir tercihte bulunduğumuzda ise kurulması zorunlu çok dolaşık bir ilişkiler yumağıyla yüz yüze geliveririz. İki aylık kitap kültürü dergisi Şiraze'nin editörü M. Sedat Sert, yazımıza başlık olarak seçtiğimiz soruyu merkeze alan son yazısında (Eylül-Ekim 2023, sayı: 19) o yumağın içinden bir umut ışığı bulmaya çalışmış. Sert'in on üç madde özetlediği o umut ışığını, buradan da paylaşmak istiyorum: “1. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın himayesinde, iki yılda bir defa olmak üzere ‘Türk Dergiciliği Çalıştayı' düzenlenmesi, dergiciler açısından fikir alışverişi ve tecrübe paylaşımı noktasında faydalı olabilir, 2. Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı 1.274 kütüphane var. Bu kütüphaneler için daha çok dergiye abone olunması ve kargo ücretlerinin de karşılanması dergilere ciddi bir katkı sağlayacaktır. 3. TÜİK'in 2022 yılı verilerine göre 625 üniversite kütüphanesi var. Üniversite kütüphanelerinin dergilere abone olması daha kolay. Ama kaç dergiye abone olduklarını bilemiyoruz tabii. Bu konuda da üst kurul olarak YOK, üniversiteleri teşvik edebilir. 4. Yine TÜİK'in 2022 yılı verilerine göre 47.654 örgün ve yaygın eğitim kurumu kütüphanesi mevcut. Millî Eğitim Bakanlığı›nın okullara dergi için bütçe ayırması ve belirli sayıda dergiye abone olunmasını şart koşması dergilere nefes aldıracak bir uygulama olur. Belki böyle bir uygulama vardır ama bize yansıyan tarafını göremedik daha. 5. Belediyelerin, dergilere kültür-sanat faaliyetlerinin ve kültür yayınlarının reklamını vermesi, ayrıca bünyesindeki kütüphaneler için dergilere abone olması dergiciler açısından önemli bir katkı olacaktır. Türkiye'de 1.392 belediye olduğunu ve bunların da kütüphane sayılarını düşünürsek ortaya ciddi bir abone potansiyeli çıkmaktadır. (...) 6. PTT'nin dergilerin gönderimi için aldığı ücretin makul bir tutar olması, dergilerin kargo maliyetini ciddi oranda hafifletir. Dergi başına matbaa masrafını aşan bir kargo bedeli ortaya çıkmaktadır. Çözüm bulunması ise elzem bir konudur.
Her sene aynı şey olur mu?! Olur!.. Eğer sağlam bir millî kültür politikanız yoksa, ona uygunluğu denetleyen sistemler tesis edilmemişse, 2017 yılında düzenlenen III. Millî Kültür Şûrası'nda çizilen politikalar, alınan kararlar Bakanlığın ‘hard disk'lerinde ve/veya tozlu raflarında saklanıyor, Sayın Bakan'ın gündeminden uzak tutuluyorsa bal gibi olur!.. Altın Koza ve Altın Portakal film festivallerinden söz ediyoruz... Tüm dünyada bu tür etkinliklerin tek bir amacı vardır: Ticari başarıya hizmet etmek. Benzer organizasyonlarda ödül kazanan filmler, daha önce gösterime girmiş olsalar da ödülün sağladığı itibar sayesinde ‘gişe rekorlarına' doğru koşarlar... Bizde ise ticari başarı hedefi sıfırdır... Buralarda ödüllendirilen filmler, boş salonlara oynamaya devam ederler... Çünkü amaç; ticari değil, siyasidir... ‘Uyuzunu kaşımak isteyen' bu çok bilmişler, organizasyona ve jürilere damgalarını vururlar... Kim Türkiye'nin daha yalnız, daha solgun ve ıssız, depresif, karmaşık ve sefil yanını vurgulamak için çaba harcarsa; o ödüllendirilir... Ödül almak için sahneye çıkanlar (kadınlar hariç) en pejmürde kıyafetleriyle, hırtı pırtıyla, “istemem yan cebime” tavrıyla bir yandan sanki ödüle ve organizasyona karşı eleştirel pozisyon alıyormuş gibi yaparken, diğer yandan omuzlarını yükseltip boyunlarını içe çektikleri beden dilleri ve elbette “Mangalda kül bırakmayan” sözleriyle hükûmete ve devlete en galiz biçimde saldırmayı da maharet sayarlar... İki yüzlülükleri sadece bu konuda ortaya çıkmaz. Her vesileyle Yeşilçam'ı yerden yere çalan bu zihniyet, yine her defasında Yeşilçam yıldızlarından medet ummaya da devam eder. Demokrasilerde böyle şeyler olur mu? Olur... Siyasi amaçlı, küçük bir azınlığın dikkatini çeken, insanların saatlerce birbirlerine ve çevrelerine baktıkları, sözüm ona sanat filmlerinin göklere çıkarıldığı organizasyonlar olmaz mı? Olur... Peki bu organizasyonlarda siyasi bir makam olan hükûmete ve Bakanlığa sövülmesine izin verirler mi? Vermezler... Böyle etkinliklerin kendi içlerinde varlıklarını sürdürmelerinden, istedikleri mesajları vermelerinden kimse rahatsız olamaz. Asıl konu; ‘devlet hangi tür organizasyonları desteklemeli' sorusudur... Bunun cevabı, yukarıda verilmiştir. Atatürk'ün devletin temeli olarak işaret ettiği millî kültür meselesine ve Sayın Cumhurbaşkanı'mızın 7 Eylül 2019'da Odunpazarı Modern Müzesi'nin açılışında yaptığı konuşmasında belirttiği “Türkiye, geçtiğimiz 17 yılda her alanda tarihinin en büyük dönüşümlerine, en büyük reformlarına, en büyük yatırımlarına, en büyük eserlerine, en büyük hizmetlerine kavuşmuştur. Bununla birlikte iki konuda nispeten hedeflerimizin gerisinde kaldık. Bunlardan biri insan yetiştirme olan eğitim, diğeri ise insanı zenginleştirme olan kültür ve sanattır” görüşünden hareketle zaten ortaya konmuş olan millî kültür politikasına ısrarla ve kıskançlıkla sahip çıkılmalıdır. Altın Portakal'da festival yönetimi tarafından programdan çıkarılan bir film üzerine jürinin toplu istifaya kalkışması; Altın Koza'da ise oyunculuğunu pek kimselerin hatırlamadığı, daha çok HDP ve TİP milletvekiliyken yaptığı açıklamalarla meşhur bir kişinin provokatif şekilde jüriye alınması yukarıdaki tartışmayı bir kez daha gündeme getirdi. Almayın Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteğini, ondan sonra dilediğinizi yapın. İşte size çözüm... Kültür ve Turizm Bakanlığı da olayı usulü veçhile amel etsin ve dünya standartlarında bir yaklaşıma destek versin... Günün sözü “Sanat; düşünebilen, gerçeği görebilen, toplumu anlayabilen insanların işidir.”
İsmi lazım değil, Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birinin sahibi olduğu yayınevinin sergi salonundaki bir sergiyi küratörü eşliğinde geziyordum. Küratör serginin konseptini anlattı ilk önce sonra da eserlere dair bilgiler verdi. “Muhalif” bir sanatçının eserinin önüne gelince bir müddet durdu ve eseri anlatmaya başladı. Bu eser Amerika'nın en önemli bienallerinden Whitney'in yönetim kurulunda yer alan bir silah tüccarını eleştirmek için yapılmış, silahların savaşa neden olduğunu vurgulayan sanatçının bu eserinden sonra Whitney Bienali'nin yönetiminden o kişi istifa etmek zorunda kalmış. Küratör bunun ne kadar da etkin bir yöntem olduğunu aktarıyordu. Ama bu eserden hemen önce, hapiste olan zamanında Türkiye'nin F-16 uçaklarının modernizasyonu yapmış, zengin “solcu”, darbe heveslisi, PKK'nın terör örgütü değil de özgürlük savunucusu gerillalar olduğunu belirten kişiyle alakalı eserden bahsediyor olmasındaki çelişkiyi göremeyecek kadar kör; “itibar suikastı projesinde yer almaktan rahatsızlık duymayacak” kadar olan bitenden bihaberdi. Ya da ben öyle olmasını umdum. Türkiye'nin sol seküler sanat çevrelerinin en büyük problemi PKK'yla ve onun uzantılarıyla şartlar ne olursa olsun aralarına mesafe koymayı başaramamaktır diyebilmeyi çok isterdim ama maalesef durum bundan daha vahim çünkü bu çevrelerde yer alan birçok kişi ve kurum mesafe konulması gereken şeylerin zaten gönüllü destekçisi. Kandil'dekiler şehirde onları öven, onları destekleyen sanatçı bozuntularını zaten umursamıyorlar. (Buradakilerin de böyle bir derdi yok) Esas problem aradakiler. Yani Kandil'e çok daha üst perdeden yardımda bulunanlar aynı zamanda bu sanat çevreleriyle de yakın ilişki içinde. GÜLSÜN KARAMUSTAFA VENEDIK'TE 60. kez düzenlenecek olan Venedik Bienali'ndeki Türkiye Pavyonu'nda ülkemizi Gülsün Karamustafa temsil edecek. Sanatçının küratörlüğünü ise uzun zamandır sanatçıyla çalışan Esra Sarıgedik Öktem üstlenecek. 20 Nisan-24 Kasım 2024 tarihleri arasında düzenlenecek bienalin küratörü ise Adriano Pedrosa. 60. Uluslarası Sanat Sergisi'nin teması ise geçtiğimiz günlerde Yabancılar Her Yerde/Foreigners Everywhere olarak açıklandı. Gülsün Karamustafa'nın sanat pratiğinde işlediği konularda da yerinden edilme, göç, sürgün, etnisite yer aldığı için ana seçkiyle uyumlu bir yaklaşım görebiliriz. İKSV koordinasyonunda TC Dışişleri Bakanlığı himayesinde ve TC Kültür ve Turizm Bakanlığı katkılarıyla gerçekleşen Türkiye Pavyonu'nda önceki edisyonda olduğu gibi gene bir kadın sanatçı tarafından temsil edilecek. Sergi açıldıktan sonra özellikle sanat eleştirmenlerimiz Pedrosa'nın düzenlediği uluslararası sergiyle ilgili övgü dolu yazılar yazacaklar. Yaklaşımını yerlere göklere sığdıramayacaklar. Ama aynı kişilerle oturup sohbet etseniz İstanbul'un artık yaşanmaz bir yer olduğunu her tarafın Araplara dolu olduğunu size söyleyeceklerdir. Birçoğunun kökünde yabancı düşmanlığı, onlar için yabancı kendileri gibi olmayandır, vardır. Örneğin dindar ve/veya muhafazakâr, erkek, heteroseksüel, evli ve çocukluysanız “sen de azınlık olmanın keyfini çıkart” diyebilirler rahatlıkla. Ama bir Batılı kendi toplumlarının içinde bulunduğu ayrımcılığı gözler önünde serdiğinde, devletlerinin uyguladığı asimilasyon politikalarını eleştirdiğinde demokrasiden bahsederken, iş kendilerine geldiğinde “yabancı” olanı yok etmeyi, tek tipleştirmeyi marifet bilirler. Utanmadan, sıkılmadan “Suriyeliler gi-de-cek” diye afişler bastırıp seçim dönemi bilboardlara bunları asan kişiye en ufak bir eleştiri yöneltmemelerinin temelinde de bu yaklaşımın yattığını unutmamak gerek.
28 Mayıs tarihinde gerçekleşen seçimlerin ardından Cumhurbaşkanlığı Kabinesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yemin etmesinin ardından belli oldu. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda bir sürpriz olmadı ve beklenildiği üzere Mehmet Nuri Ersoy bir dönem daha devam edecek. Bir önceki dönemden devam eden iki bakanımız var. Bu iki bakanının ortak noktalarının özel sektörden geliyor olmaları ve de bakan olmadan önce siyasette veya bürokraside yer almamış olmalarını rahatlıkla söyleyebiliriz. Mehmet Nuri Ersoy 5 yıl önce bakan olduğunda kültürün ihmal edilme ve turizmin çok ön plana çıkması endişesini taşıyanlar vardı. 5 yılın sonunda yaşadığımız salgına rağmen hem turizmin hem de kültür ve sanatın eş zamanlı olarak gelişebileceğini görmüş olduk. Yaklaşımın anlaşılması için hemen bir örnek vermek istiyorum. Türkiye yıllardır Venedik Bienali'ne katılır. Burada yer alan Türkiye Pavyonu İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, Kültür ve Turizm Bakanlığı desteğiyle, Dışişleri Bakanlığı himayesinde düzenlenir. 2022 yılında gerçekleşen bienale kadar burasının bakan düzeyinde hiç ziyaret edilmediğini öğrendiğimde gerçekten çok şaşırmıştım. Dünyada sanat alanındaki en önemli etkinliği hiçbir Kültür ve Turizm Bakanımız ziyaret etmemiş. Hal böyle olunca kültür sanat alanında “sınıfta” kalmamız hiç şaşırtıcı değil. Son beş yılda yıllardır tartışmalara neden olan Taksim'de yer alan Atatürk Kültür Merkezi, Ankara'da yer alan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Binası, Rami Kütüphanesi, İzmir'de Tekel Fabrikası birer kültür-sanat merkezine dönüştü. Galata Kulesi ve Kız Kulesi asıllarına uygun şekilde restore edildi ve herkesin ziyaretine açıldı. Beyoğlu'nda başlayan Kültür Yolu Festivalleri birçok il'e yayıldı. Bunlar ilk etapta aklıma gelen kültür ve sanat alanındaki büyük gelişmeler. Yıllar önce İsmet Özel bir söyleşisinde şu önermede bulunmuştu: Herkes kapısının önünü süpürse mahalle tertemiz olur sözü son derece doğru lakin Türkiye söz konusu olduğunda
Kültür ve Turizm Bakanlığı, ‘Kemer-Phaselis Antik Kenti Ören Yeri ve Bütünleyici Kıyı Alanı Çevre Düzenlemesi' başlığıyla 1.derece arkeolojik sit olan Phaselis Antik kenti alanında yer alan Alacasu Koyu ve Bostanlık koyunda günübirlik plaj, otopark ve tuvalet ihtiyaçlarına yönelik uygulama çalışmasını başlattı. Bu projenin Phaselis Antik kenti arkeolojik alanına ve milli park değerlerine zarar vereceğini söyleyen TMMOB Odaları ve şahıslar Bakanlığın bu ihalesini dava etmiş durumdalar. Konuklarımıza projenin sorunlarını ve dava sürecini soruyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, ‘Kemer-Phaselis Antik Kenti Ören Yeri ve Bütünleyici Kıyı Alanı Çevre Düzenlemesi' başlığıyla 1.derece arkeolojik sit olan Phaselis Antik kenti alanında yer alan Alacasu Koyu ve Bostanlık koyunda günübirlik plaj, otopark ve tuvalet ihtiyaçlarına yönelik uygulama çalışmasını başlattı. Bu projenin Phaselis Antik kenti arkeolojik alanına ve milli park değerlerine zarar vereceğini söyleyen TMMOB Odaları ve şahıslar Bakanlığın bu ihalesini dava etmiş durumdalar. Konuklarımıza projenin sorunlarını ve dava sürecini soruyoruz.
Kenan Yurttagül'le Antakya'da yaşanan yıkımın boyutlarını soruyoruz ve Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından buraya ilişkin yapılacağı söylenen yeni çalışmaları, Antakya için yazılmak istenen “yeni hikayeyi” değerlendiriyoruz.
Kenan Yurttagül'le Antakya'da yaşanan yıkımın boyutlarını soruyoruz ve Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından buraya ilişkin yapılacağı söylenen yeni çalışmaları, Antakya için yazılmak istenen “yeni hikayeyi” değerlendiriyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Antalya Film Festivali'ne, ödül alan her sanatçının çıkıp hükûmetin ve devletin politikalarını yerden yere çalacağını bile bile destek vermedi mi? Sonucunu göre göre Sayın Bakan'ımız üstü açık arabalarla festival kortejine katılmadı mı; kapanış konuşmasını CHP'li Muharrem Erkek'e yaptıran yönetime açılış konuşması yaparak destek vermedi mi? Benzer bir destek, aynı yergi ve sövgülerin yer aldığı Boğaziçi Film Festivali'ne de verilmedi mi?.. “Kurak Günler” filminin senaryosu, Sinema Genel Müdürlüğü'ne gönderilip, destek alındıktan sonra değişmişse ne olmuş? Hiçbir şeye şaşırmadınız da buna mı şaşırdılar?.. Hiç mi beklemiyorlardı?.. “Kurak Günler” filminin yapımcısının ve yönetmeninin millî kültürümüzün bir parçası olarak Türkiye tezlerini içeride ve dışarıda savunacak bir dünya görüşünden çok, her türden muhalif görüşe prim veren ve ancak Türkiye Cumhuriyeti devletini itibarsızlaştıran yaklaşımlarla yurt dışında destek bulacağına inanan, rahmetli Ömer Lütfi Mete'nin deyişiyle “Zihnen vaftizlenmiş” bir çevrenin mensubu olduklarını bilmiyorlar mıydı? Neymiş?.. Yapımcı ve yönetmen, Bakanlığa verdikleri senaryoyu değiştirmişler... Sinema Genel Müdürlüğü de, film festival festival dolaştıktan, üzerinden aylar geçtikten sonra aklını başına devşirip verdiği mali desteği faiziyle geri istemiş. Yapımcı ve yönetmen şimdi bu durumu aslanlar gibi bir fırsata çeviriyor. Zehir zıkkım bir açıklama da yapmışlar... Özetle, “Evet, desteği aldıktan sonra senaryoyu değiştirdik ki bu olağan bir süreçtir ama senaryonun tüm değişiklikleri içeren nihai halini Sinema Genel Müdürlüğü'ne teslim de ettik” demişler... Açıklamanın kilit mesajları şunlar: “Yalan ve karalamaya dayalı medya kampanyalarının baskısı..., sansür..., keyfi karar..., sinemamızın geleceği için tehlikeli örnek...” Tabii bir de bunlar karşısına konumlandırılmış “Özgürlük, bağımsızlık, yaratıcı fikirlerin desteklenmesi ve hakkaniyet” kavramları var. Evrensel ve küresel kavramlarını da ekleseler malum şablonu tamamlamış olurlardı... Kriz iletişimindeki ‘kritik başarı faktörü' hızdır. Siz gerek önlemde gerekse reaksiyonda bu kadar gecikirseniz, krizden fırsat yaratmaya çalışanların ekmeğine bir güzel yağ sürersiniz... Bilindiği üzere, başta Oscar olmak üzere yurt dışındaki bütün ödüller ticari çıkar üzerine kurulmuşken, bizde hiç kimsenin izlemediği, oyuncuların önce birbirlerine sonra da birlikte başka yerlere uzun uzun baktığı, bittiğinin bile zor anlaşıldığı sözde ‘sanat filmlerinin' beslendiği ve desteklendiği, “kendin pişir kendin ye” türünden etkinliklerde öne çıkarılıp unutulanlar arasına katılma kaderiyle baş başa olan, 3-5 binden fazla izleyiciyi çekemeyecek “Kurak Günler” filmini, şimdi 10 bin kişi falan izlerse, bu, doğrudan Sinema Genel Müdürlüğü'nün başarı hanesine yazacaktır... Aferin size... Gözümüze takılanlar...
İsmailağa Cemaati'ne bağlı Hiranur Vakfı'nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel'in kızını altı yaşındayken bir tarikat üyesiyle “imam nikahıyla evlendirdiği” ortaya çıktı. Yıllarca cinsel istismara uğrayan H.K.G hukuk mücadelesi başlattı. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2023 bütçesi görüşülüyor. TÜRK-İŞ Genel Sekreteri Pevrul Kavlak asgari ücret görüşmelerine dair açıklama yaptı. Kavlak, Anayasa'yı hatırlatarak “az kazanandan az, çok kazanandan çok” vergi alınması gerektiğini vurguladı. Kavlak ayrıca, Türkiye'de gelir ve kazanç üzerinden alınan verginin yaklaşık üçte ikisinin ücretliler tarafından ödendiğine dikkat çekti. Gökçe Çiçek Kösedağı'nın sunduğu “Güne Bakış”ta, ilahiyatçı ve yazar İhsan Eliaçık ile tarikatlarda yaşananları, Medyascope Ankara muhabiri Berfin Bayır ile Meclis'teki bütçe görüşmeleri konuştuk. Editör: Egemen Gök
Gündem Politika'da Çağrı Sarı'nın konuğu Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat. Çağrı Sarı ve Fatih Polat, AKP-MHP iktidarının zincir marketlerle girdiği kapışmayı, yapılan açıklamaları ve Yönetmen Emin Alper'in Kurak Günler adlı filmine Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilen maddi desteğin faiziyle geri istenmesini değerlendirdi. Gündem Politika her pazartesi ve perşembe Evrensel'de.
8'li masada, Zillet İttifakı'nın 7 ve 8'inci ayakları HDP ve FETÖ terör örgütü işbirliği ile Kandil'e verilen sözler ve pazarlıklar deşifre oldu. Altılı masanın gizli ortakları FETÖ destekli HDP'nin yöneticileri sahaya indi. Seçim stratejisi ve altılı masa ile yapılan görüşmeleri Doğu ve Güneydoğu'daki il, ilçe yönetimleri ile paylaşan deşifre eden HDP kurmayları, bakanlık ve daha alt düzeyde yürütülen kadro pazarlıklarını anlattı. HDP'li vekiller, Van, Bitlis, Şırnak, Hakkâri, Ağrı, Siirt, Bitlis, Muş, Bingöl, Mardin, Diyarbakır ve Tunceli gibi merkezlerde gerçekleşen istişarelerde altılı masada kendilerine üç bakanlık vadedildiği bilgisini paylaştı. HDP yöneticileri, seçimi kazanmaları durumunda istedikleri bakanlıkların Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olduğunu ve karşılıklı görüşmelerin devam ettiğini belirtti. Bölgede yaptığı araştırmalarla tanınan Sosyolog Dr. Adem Palabıyık, HDP'ye sadece bakanlık değil genel müdürlük ve başkanlıklar verilmesi konusunda da önemli mesafe alındığını kaydetti. Diyanet İşleri için de ısrarcı olan HDP, eş başkanlık modeli ile bir kadın atamayı, AK Parti ile de radikal şekilde hesaplaşmayı planlıyor. HDP, İçişleri, Dışişleri ve Maliye bakanlıklarının CHP'de olmasını istiyor. Bu noktada HDP'nin temel aldığı strateji CHP kadroları Kılıçdaroğlu ile birlikte ABD'ye de yakın isimlerden oluşmalı. FETÖ yedeğini de önemseyen HDP, KHK'lı isimlerin yeni dönemde kritik görevlerde bulunması konusunda ısrarcı olacak. Bu görüşme notlarına göre HDP ajandasında CHP ve İyi Parti özel önem arz ederken DEVA, Gelecek, Saadet ve Demokrat partileri neredeyse yok sayılıyor. Aynı ajandada dikkat çeken bir diğer husus ise tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ismine yer verilmemesi, herhangi bir makam ya da konum tahsis edilmemesi enteresan bir duruma işaret ederken iyi polis kötü polis iddialarını boşa çıkarma amaçlı bir senaryo ile karşı karşıya mıyız sorusunu sormamıza neden oluyor. BAŞKAN ERDOĞAN'IN AKŞENERE İKİNCİ KEZ UZATTIĞI ZEYTİN DALI STRATEJİK BİR HAMLE Mİ? Erdoğan'ın İyi Parti'ye “bir dönüşüm yapmak suretiyle gerek 8'li masayı terk etmek gerekse milli ve yerli bir duruş sergilemek üzere konumunu yeniden gözden geçirmesini” ikinci kez istemesi bu hafta içinde kamuoyu ve köşe yazarlarının PKK/YPG terör örgütünün Taksim saldırısı sonrasında ilgi duydukları en önemli gündem konusu olmuştu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ret cevabı vereceğini bile bile bu teklifi Akşener'e neden yapmıştı? Bu konuda televizyonlarda ve köşe yazılarında birbirine zıt inanılmaz yorumlar yapıldı. Bir kesime göre Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ‘Milli ve yerli dönüşüm' çağrısı İyi Parti ve lideri Akşener'in 8'li masadaki değerini yükseltiyordu. BAŞKAN Erdoğan'ın teklifini Akşener ret ederken partisini ‘Ülke'nin kilit taşı ‘ilan etmişti. Diğer bir zıt görüşe göre Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu çağrısı Cumhur İttifakı karşısında cephe alan Millet İttifakı liderlerinden çok bu ittifak içinde yer alan birden fazla sağ partilerin tabanlarına yapılmış subliminal bir mesaj veya bir söylem olduğu ifade ediliyordu. Bu söylem veya subliminal mesajla ‘İYİ Parti'nin manevra alanının kısıtlanarak, 8'li masa içindeki pazarlık şansı azaltılarak baskı altına alındığına işaret ediliyordu. Ama bazı muhalif yazar çizer takımına bakarsanız, “Erdoğan seçim kazanamayacağını düşündüğü için İyi Parti'yi kendi tarafına çekmeye” çalışıyormuş. Özellikle anketlerin muazzam bir dönüş göstermeye başladığı bir dönemde Erdoğan'ı çaresiz falan zannetmeleri akla ziyan bir durum. Bu saatte Erdoğan'ı çaresiz zannetmek hem komik hem de trajik. İYİ PARTİ GENEL BAŞKANI MERAL AKŞENER BAŞKAN ERDOĞAN'IN TEKLİFİNİ NEDEN RET ETTİ?
Boğaziçi Film Festivali'nin ödül töreninde olanı biteni bütün Türkiye birkaç gündür konuşuyor. Yönetmen Özcan Alper aldığı ödülü TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı'ya üstelik “barış istediği için içeride olan” diye ithaf edince ve oyuncu Burak Haktanır da Özcan Alper isimli bu yönetmene “TSK'ya iftira atıyor o kadın” diye tepki gösterince, daha da üstelik bu olanlardan sonra sahneye çıkan ve olaya “Fransız kalmayı” bile başaramayan bir zanaatkar kızımız “ama bu dil çok eril, ne dediğinizi anlamıyorum” falan diye zırvalayınca mis gibi bir gündemimiz oldu. Öncelikle “bu böyledir” diyebileceğim bir şey söyleyeyim: Türkiye'de oyuncu, yönetmen bilmem ne takımı özel olarak “barış istiyoruz” diyorsa orada doğrudan bir “terör örgütleri adam öldürmeye devam etsin, biz de onlara destek vermeye devam edebilelim” çağrısı vardır. Bu konuda fikrim hiç değişmeyecek. Özcan Alper, Şebnem Korur Fincancı'nın “barış istediği için” tutuklanmadığını, Türkiye'yi PKK'ya karşı kimyasal silah kullanmakla suçladığını, bu suçlamanın bütünüyle PKK iltisakı ile yapıldığını tabiri caizse “domuz gibi” biliyor. Ancak Alper'in de bu iltisaktan beri olduğunu gösterir en küçük bir delil olmadığı için elimizde, buna pekala “örgüt içi dayanışma” gözüyle bakmamız gerekiyor. İşin burası böyle. Diğer yanı ise azıcık karışık. Bu yaşanan olaylardan sonra Boğaziçi Film Festivali adına bir açıklama yayınlandı. Açıklama, yanılmıyorsam Özcan Alper'e “ödül gecesi bu yaptığın hiç hoş olmadı taam mı?” demeye çabalıyor. “Yanılmıyorsam” diyorum, çünkü şişin yanmadığı, kebabınsa kesinlikle hasar almadığı rezalet bir metinle karşı karşıya bırakmış bizi düzenleme komitesi. Her zamanki gibi “fazladan temsil alanı bulmuş azgınlardan hörül hörül korkan ama devletin festivale sağladığı imkanlardan da mahrum kalmamaya çabalayan” bir siniklik, hatta bir zavallılık söz konusu. Bu beklendik bir şey. Başka bir “beklendik” şeyden söz edeyim şimdi size. Festivalin uzun sponsor listesinden. Öncelikle festivalin “destekleriyle” sponsorluğunu Turizm Bakanlığı üstlenmiş. Yani, festivale asıl parasını Turizm Bakanlığı aktarmış. Festivalin kurumsal iş ortağı TRT. Ana sponsorlar arasında ise Sinema Genel Müdürlüğü, Vakıfbank, THY ve Beyoğlu Belediyesi var. Global iletişim ortağı da Anadolu Ajansı. Şimdi işin bam teline gelelim. Festivalde Özcan Alper, Türkiye'yi kimyasal silah kullanmakla suçlamış, aslan gibi bir oyuncu kardeşimiz herife ağzının payını vermiş, bir zanaatkar şaşkın şaşkın “eril meril” demiş, festival komitesi yarım yamalak da olsa “olmadı yalnız bu iş” açıklaması yapmış, bütün Türkiye bu meseleye kilitlenmiş, Burak Haktanır bir gecede “alternatif bir yıldız” olarak parlayıp hak ettiği şekilde halkın kahramanı olmuş falan. Peki bu esnada aha bu festivalin parasını veren ve isimlerini saydığımız kurumlar ve onların temsilcileri ne yapmış dersiniz? Üşenmedim, tek tek kontrol ettim. Niçin üşeneyim ayrıca, işim bu. Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un, TRT Genel Müdürü Zahid Sobacı'nın, Erkin Yılmaz'ın adreslerini bulamadığım için Sinema Genel Müdürlüğü'nün, Vakıfbank CEO'su Abdi Serdar Üstünsalih'in adreslerini bulamadığım için Vakıfbank'ın, THY CEO'su Bilal Ekşi'nin, Beyoğlu Belediye Başkanı Haydar Ali Yıldız'ın ve Anadolu Ajansı Genel Müdürü Serdar Karagöz'ün sosyal medya hesaplarına tek tek baktım. Bir umutla, hatta net bir beklentiyle “sponsorları oldukları festivalde yaşananlar hakkında bir söz almışlardır” dedim kendi kendime. Yanlış anlaşılmasın. Sponsorluklarını geri çekmelerini, esip gürlemelerini, aleme nizam vermelerini falan değil; şunu söylemelerini bekledim hiç olmazsa: “Kurumumuzun sponsoru olduğu film festivalinde yaşananları tasvip etmemiz mümkün değildir, üzgünüz. Gelecekte benzer olayların yaşanması durumunda sponsorluk kararımızı gözden geçireceğiz.”
Kobraların gündeminde bu hafta; Ak Partiden ayrılan Ahmet Eşref Fakıbaba, Tüik tarafından açıklanan boşanma oranları, İletişim Başkanlığı tarafından yayınlanan "haftanın yalan haberleri", sanal gözlüklerle ev izleten Toki, koltuk kavgası yaşanan RTÜK ve Tele1'e verilen ceza, halkekmek fabrikasının kapısına dayanan Osman Nuri Kabaktepe, dış güçlere dikkat çeken yazısıyla Mehmet Barlas, ilginç yazısıyla Abdülkadir Selvi, başörtüsü konusunda anayasaya eklenecek olan maddeler, Lgbt karşıtı açıklamalar yapan Adalet Bakanı, ilginç seçim vaadiyle Fatih Erbakan, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlanan cemevleri, haftanın en çok konuşulan ismi Kılıçdaroğlu ve açıklamaları, Bartın'da yaşanan maden patlaması ve sonrasında olanlar var. Cumhurbaşkanı köşesinde; PKK'nın çocuk sayısı, sınavların konulduğu çuvallar, barajları kalkan üniversiteler, muhafazakar devrimciler var. Ayrıca Kobra Kobra Podcast, bu bölüm konuk da ağırlıyor. Ediposis, İngiltere gündemini sarsan Liz Truss olayını ve enerji krizini anlatıyor. 29 Ekim Cumartesi 20:00'da Kadıköy-Fugamundi'de canlı canlı buluşuyoruz, sizleri de bekleriz! Kobralara destek olmak için : http://kreosus.com/kobrakobrapodcast Twitter: http://twitter.com/kobrapod Instagram: http://instagram.com/kobrakobrapodcast
Kobraların gündeminde bu hafta; Ak Partiden ayrılan Ahmet Eşref Fakıbaba, Tüik tarafından açıklanan boşanma oranları, İletişim Başkanlığı tarafından yayınlanan "haftanın yalan haberleri", sanal gözlüklerle ev izleten Toki, koltuk kavgası yaşanan RTÜK ve Tele1'e verilen ceza, halkekmek fabrikasının kapısına dayanan Osman Nuri Kabaktepe, dış güçlere dikkat çeken yazısıyla Mehmet Barlas, ilginç yazısıyla Abdülkadir Selvi, başörtüsü konusunda anayasaya eklenecek olan maddeler, Lgbt karşıtı açıklamalar yapan Adalet Bakanı, ilginç seçim vaadiyle Fatih Erbakan, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlanan cemevleri, haftanın en çok konuşulan ismi Kılıçdaroğlu ve açıklamaları, Bartın'da yaşanan maden patlaması ve sonrasında olanlar var. Cumhurbaşkanı köşesinde; PKK'nın çocuk sayısı, sınavların konulduğu çuvallar, barajları kalkan üniversiteler, muhafazakar devrimciler var. Ayrıca Kobra Kobra Podcast, bu bölüm konuk da ağırlıyor. Ediposis, İngiltere gündemini sarsan Liz Truss olayını ve enerji krizini anlatıyor. 29 Ekim Cumartesi 20:00'da Kadıköy-Fugamundi'de canlı canlı buluşuyoruz, sizleri de bekleriz! Kobralara destek olmak için : http://kreosus.com/kobrakobrapodcast Twitter: http://twitter.com/kobrapod Instagram: http://instagram.com/kobrakobrapodcast
Seçime doğru giderken siyaset hareketli. Kılıçdaroğlu'nun kıyafetle ilgili teklifine anayasa değişikliği çağrısıyla yanıt veren Erdoğan, bu çalışmada LGBTİ+'larla ilgili düzenlemenin olacağını açıkladı. Kılıçdaroğlu, eleştirilere yanıt verdi: Risk almak zorundayım… / Ve Erdoğan Alevi açılımını açıkladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde başkanlık kurulacak… / Biden, nükleer savaş tehlikesini açık açık dile getirdi / Gündemin önemli başlıkları Demet Bilge Erkasap'ın hazırladığı bültende…
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın destekleriyle Uluslararası Sinema Derneği tarafından bu yıl ikinci kez düzenlenen Korkut Ata Türk Dünyası Film Festivali'nde Uzun Metraj Kurmaca Film Yarışması ve Belgesel Film Yarışması'na katılacak filmler için baş...
Okuma alışkanlığının küçük yaşlarda kazanılması amacıyla başlatılan ‘bebek kütüphaneleri' projesi büyük ilgi görüyor. Projenin detaylarını, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Ali Odabaş anlattı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenecek Başkent Kültür Yolu Festivali'ne Ankara, ev sahipliği yapacak. 28 Mayıs-12 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilecek festivali, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Özgül Özkan Yavuz anlattı.
Ruşen Çakır, AKP'li Derince Belediyesi'nin Aynur Doğan‘ın konserini iptal etmesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın düzenlediği “Başkent Kültür Yolu Festivali“nde ise Güney Koreli Mirae K-Pop grubunun vereceği konserin iptal edilmesi üzerinden yaşam tarzına müdahale tartışmalarını ve “Erdoğan iktidarının kültürel bilançosu”nu ele aldı. Yayını izleyebilirsiniz: bit.ly/3lyTOzr
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın düzenlediği Başkent Kültür Yolu Festivali'nde Güney Koreli “Mirae” adlı K-Pop grubunun Ankara'da düzenleyeceği ücretsiz konser iptal edildi. Dün de Kocaeli'nde Kürt sanatçı Aynur Doğan'ın konseri AKP'li Derince Belediyesi tarafından iptal edildi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, askeri danışmanlık şirketi SADAT'ın İstanbul'daki merkezine gitmişti. Merkezin önünde açıklama yapan Kılıçdaroğlu, “seçimlerin güvenliğini sarsacak bir durum olursa sorumlusunun SADAT ve Saray olacağını” söylemişti. Gökçe Çiçek Kösedağı'nın sunduğu “Güne Bakış”ta, Gelecek Partisi İnsan Hakları Başkanı Prof. Dr. Serap Yazıcı ile iptal edilen konserleri, emekli Emniyet Müdürü Hanefi Avcı ile seçim güvenliği tartışmalarını konuştuk. Yayını izleyebilirsiniz: bit.ly/37Qjhkx
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yürütülen Güvenli Turizm Sertifikası uygulaması 2023 yılında Yeşil Turizm Sertifikası olarak değiştirilecek. Peki Yeşil turizm sertifikası nedir, neden önemli? Prof. Dr. Selma Meydan Uygur yanıtladı.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, TBMM Genel Kurulu'nda Dışişleri ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 2022 yılı bütçeleri görüşmeleri sırasında bir soru üzerine Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi sürecinin başladığını açıkladı. Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Aydın, normalleşme sürecinin önündeki olası engelleri değerlendirdi.
İdil Güney Şimşek'in sunduğu Gazete Sanat Haber Bülteni'nin bu bölümünde adı geçen kişi ve kurumlar şöyle: Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı- Şişli Belediyesi- Nazım Hikmet Kültür Evi - Pınar Altuğ Atacan- Hakan Bilgin- Kadıköy Sineması- Beyoğlu Atlas 48 Sinemaları- Pera Müzesi- İstanbul Araştırmaları Enstitüsü- Salt- Meriç Öner- Ekin Bernay- V&A Museum- İstanbul Perform- İstanbul Modern- Dr. Öğr. Üyesi Fırat Arapoğlu
Bu yıl 11'incisi Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Şişli Belediyesi'nin katkıları ile düzenlenecek olan Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali 26 Kasım'da başlıyor. 2 Aralık'a kadar sürecek festival kapsamında ilk kez İstanbul'da gösterime girecek seçkiler var. Bu sene Onur Ödülü, Afganistan'da direnen tüm kadınlara ve kadın sinemacılara ithafen Sahraa Karimi'ye verilecek. Medyascope yayınına konuk olan festival direktörü Prof. Dr. Bengi Semerci, adalet ile ilgili konuşmamız ve bir şeyler yapmamız gerektiğini dile getirerek şunları söyledi: ”Hepimiz her gün artan oranda aslında adalete ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu, sabah uyandığımız andan itibaren aslında adalet ile ilgili konuşmamız gerektiğini ve adaletle ilgili bir şeyler yapmamız gerektiğini her geçen gün artan oranda fark ediyoruz. Festival bu açıdan bir fırsat. Hep söylüyoruz, adalet herkese lazım. Bizim kendimizi iyi hissetmemiz ya da adil bir yerde yaşıyormuş gibi düşünmemiz hiç önemli değil eğer diğerlerinin dünyasını gözümüzün önüne getirmiyor, onlar için de adalet istemiyorsak, başkalarının adaleti için bir şey yapmıyorsak, bizim içinde olduğumuz duruma adil bir düzen demek mümkün değil. O yüzden hep söylüyorum: Lütfen sinemaları seyircisiz, adaleti de sahipsiz bırakmayalım. Festival demek sadece birtakım filmlerin gösterilmesi demek değil. Festival demek, endüstrinin, seyircinin bir araya gelmesi, insanların o filmleri aynı salonda izleyip tartışmaları, üzerine konuşmaları demek'‘.
Beyoğlu Kültür Yolu Festivali kapsamında düzenlenen "Genç Sanat: 7'nci Güncel Sanat Proje Yarışması"nın ödülleri verildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen yarışmada dereceye giren eserler, Beyoğlu Kültür Yolu Festivali kapsamında T...
Diyanet İşleri Başkanlığı'na 2022'de bu yıla göre 3,2 milyarlık artışla 16,1 milyar lira ayrılıyor. Diyanet, bu bütçe ile tam 26 kurumu geride bırakacak. Bu kurumlar arasında İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gibi bakanlıklar da yer alıyor. Diyanet, bu bütçesi ile üniversiteleri de geride bırakıyor. Bütçesi Diyanet'ten yüksek olan özel bütçeli idareler ise yalnızca Karayolları Genel Müdürlüğü ve Devlet Su işleri olarak görülüyor.
Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı'nın (Dünya KİV) Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla düzenlediği Ankara Film Festivali'nde yarışacak filmler belli oldu. CerModern'de başlayacak festival 4-12 Kasım tarihleri arasında Kızılay Büyülü Fener Sineması'nda sinemaseverlerle buluşacak. Bu yıl 32. düzenlenecek festivali Medyascope'a anlatan Dünya KİV Başkanı İrfan Demirkol, “İki yıllık bir Türkiye panoramasını iddialı filmlerle seyircimize sunmuş olacağız. Bu yıl 551 film başvurdu. Sisteminin oturduğu bir festivale doğru gidiyoruz. Bu sene sponsorlarımızdan biri de Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB), 25 yıldan sonra logomuzda Ankara Büyükşehir Belediyesi'ni göreceğiz” dedi.
Phoenix projesi “Bozburun Yarımadasının kalbinde yeni bir arkeolojik yüzey araştırması” cümlesiyle duyuruluyor. Bu proje tipik arkeolojik kazı/ yüzey araştırma çalışmaları gibi kurgulanmamış; araştırma alanı bütün çevreye ve arkeoloji dışındaki disiplinlere de yayılmış. Proje ekibine bakınca arkeologlar, mimarlar, kültürel miras uzmanları, jeofizik araştırmacıları, antropolog, sosyolog gibi uzmanlarla birlikte tasarımcılar, web tasarımcıları, küratör ve sanatçılar da var. Marmaris, Taşlıca ve Söğüt Köyleri Kırsal Mimari Belgeleme ve Koruma Programı, Haritalama ve Mimari Belgeleme Çalışmaları, Sözlü Tarih: Kayıp Memleketi Aramak: Geçmişte ve Günümüzde Bozburun, Kült projesi gibi programlar kazı çalışmalarının çevresinde kurgulanmış. Proje yürütücüsü arkeolog Asil Yaman ile arkeolojik çalışmaları yerel topluma değerek yürütmek ne demek, turizm ve iklim krizinin yarattığı etkilerin baskısı altında olan arkeolojik değerler nasıl ele alınmalı, yönetilmeli, sorularını konuşuyoruz. Arkeolog Dr. Asil YAMAN, ABD'de Penn Üniversitesi Müzesi'nde Danışman öğretim üyesi olarak görev yapmakta. Yaman'ın, araştırma konuları içerisinde Karia ve Lykia bölgelerinde Geç Roma Dönemi seramik araştırmaları, yeme-içme kültürü ile Levant ve Anadolu arasında, Geç antik çağ boyunca varolan ticari ilişkileri bulunmaktadır. Post Doktora çalışmaları kapsamında günümüzde Bozburun Yarımadası olarak bilinen Karia Khersonesosu arkeolojisi üzerine yoğunlaşmış, 2021 yılından itibaren T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün resmi izinleriyle, Phoenix Arkeolojik Araştırma Projesi (PAP)'ni yürütmektedir.
Phoenix projesi “Bozburun Yarımadasının kalbinde yeni bir arkeolojik yüzey araştırması” cümlesiyle duyuruluyor. Bu proje tipik arkeolojik kazı/ yüzey araştırma çalışmaları gibi kurgulanmamış; araştırma alanı bütün çevreye ve arkeoloji dışındaki disiplinlere de yayılmış. Proje ekibine bakınca arkeologlar, mimarlar, kültürel miras uzmanları, jeofizik araştırmacıları, antropolog, sosyolog gibi uzmanlarla birlikte tasarımcılar, web tasarımcıları, küratör ve sanatçılar da var. Marmaris, Taşlıca ve Söğüt Köyleri Kırsal Mimari Belgeleme ve Koruma Programı, Haritalama ve Mimari Belgeleme Çalışmaları, Sözlü Tarih: Kayıp Memleketi Aramak: Geçmişte ve Günümüzde Bozburun, Kült projesi gibi programlar kazı çalışmalarının çevresinde kurgulanmış. Proje yürütücüsü arkeolog Asil Yaman ile arkeolojik çalışmaları yerel topluma değerek yürütmek ne demek, turizm ve iklim krizinin yarattığı etkilerin baskısı altında olan arkeolojik değerler nasıl ele alınmalı, yönetilmeli, sorularını konuşuyoruz. Arkeolog Dr. Asil YAMAN, ABD'de Penn Üniversitesi Müzesi'nde Danışman öğretim üyesi olarak görev yapmakta. Yaman'ın, araştırma konuları içerisinde Karia ve Lykia bölgelerinde Geç Roma Dönemi seramik araştırmaları, yeme-içme kültürü ile Levant ve Anadolu arasında, Geç antik çağ boyunca varolan ticari ilişkileri bulunmaktadır. Post Doktora çalışmaları kapsamında günümüzde Bozburun Yarımadası olarak bilinen Karia Khersonesosu arkeolojisi üzerine yoğunlaşmış, 2021 yılından itibaren T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün resmi izinleriyle, Phoenix Arkeolojik Araştırma Projesi (PAP)'ni yürütmektedir.
Eş Zamanlı Bir Tarih Yazım Örneği” alt başlığını taşıyan, Tarihte Müslümanlar adlı 8 ciltlik kitap, Aralık 2020'de, Otto Yayınları arasından çıktı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteği ile hazırlanan bu çok zahmetli projenin sorumluluğunu İrfan Aycan üstlenmiş. Editörlüğünü ise Mehmet Özdemir, Mustafa Necati Barış, Mustafa Demirci, Nurullah Yazar, Eyüp Baş, Fatih Erkoçoğlu, Seyfettin Erşahin ve Mehmet Akif Fidan yapmış. Aycan, 184 akademisyenin metinlerinden oluşan bu hacimli çalışmanın maksadını, “Bugün İslam dünyasında çok az sayıdaki eser dışında hep geçmişte ‘ne oldu?' ile meşgul olunmuş, nasıl ve niçin olduğu konusunda, tarihi hadiselerin birbiri ile bağlantısını sağlamaya ve aydınlatıcı perspektif sunmaya yönelik, maalesef çok fazla ürün verilememiştir. Günümüz bilimsel çalışmaları da daha çok Batı bilimsel ölçütleri ve bakış açısına göre şekillenmesi nedeniyle, onların ön kabul ve tanımları çerçevesinde ortaya çıkmakta, buna bağlı olarak da çoğunlukla bizi birleştiren noktalardan ziyade, ayrıştıran konular ön planda yer almaktadır. Bu durum bizim kendi kültürel müktesebatımızı muhafaza etmemizi ve bu zeminden hareketle kendimizi yeniden üretebilme yeteneğimizi –içine düşürülen kendine güvenmeme hali/özgüven eksikliği nedeniyle- ortadan kaldırmaktadır. Tarihte yaşanmış acı olaylar ve trajediler üzerinden ayrılıkların sürdürülmesi, bunlardan ders alınmadığını gösterir. Oysa bize düşen en temel görev, tarihi yaşanmışlıkları geride bırakıp, onlardan ders alarak ileriye yönelmektir.” cümleleriyle çerçevelemiş. Çalışmanın muhteviyatı ise şöyle şekillendirilmiş: Miladi olarak 7.-21. yüzyılı kapsayan çalışmada, her yüzyılda yer alan devletler kurucu unsurları, siyasi yapıları, ekonomik durumları, dini bağları, kültürel yönelişleri, toplumsal yapı ve örgütleri, eğitim politikaları, yıkılma sebepleri cihetinden ayrıntılı olarak ele alınmış. Bunları ilgili yüzyıldaki ilmî yapıların incelemesi ile o yüzyıla yön veren olguların tespiti takip etmiş ve çalışma o yüzyılın “...ekonomi, siyaset, din ve sanat açısından yüzyılın temel karakteristiği, Müslümanların dünya sistemindeki yeri, İslam dünyasındaki demografik durum, öne çıkan merkezleri, Müslümanların siyasi, ekonomik askeri, kültür ve ilim bakımından yüzyıla etkileri, yüzyılın sabiteleri ve değişkenleri, doğal afetleri açısından” değerlendirilmesiyle vücut bulmuş. Yukarıda zikredilen ideale bitişik bilimsel bakış açısı ile buna göre şekillenen muhteviyat bakımından, Aycan'ın da belirttiği üzere, okurlar olarak farklı bir İslam Tarihi ile buluşturulduğumuz aşikardır. Bu manada Tarihte Müslümanlar adlı bu devasa çalışma, farklı bir bakışın ve metodolojinin hâsılası olarak tartışmasız bir özel bir değeri yüklenmekle birlikte, söz konusu farkının henüz yeni olması, diğer bir söyleyişle farkı hakkında tam uzlaşmanın henüz tahakkuk etmeyişi bakımından da tartışmaya açıktır.
Tarihe karşı ilgi maalesef zayıf. Çok kişi, yakın tarihe bile uzak. Bugünü kurtarmaya çalışan ve daha ziyade geleceğe bakanlar için geçmiş, geçip gitmiş. Hâlbuki dünü bilmeyen, yarına iyi hazırlanamaz. Bunu bilir ve kabul ederiz ama çoğumuz için yüz yıl öncesi ile bin yıl öncesi arasında pek fark görülmez. Bu yüzden geçmişin bilinmeyen, göz ardı edilen tarafları ister istemez karanlıkta kalıyor. Kitaplarla filmlerle bu açığı kapatmaya çalışanların sorumluluğu büyük. Bazı noktalara ışık tutma gayreti içinde olanlardan biri de yönetmen Mesut Uçakan. Kelebekler Sonsuza Uçar'da şapka devrimini konu edinmişti. Bugün seyirciyle buluşan yeni filmi Suveydâ'da ise harf devrimi ele alınıyor. Önce kelimenin anlamına bakalım. Türk Dil Kurumu'na göre Süveyda kelimesi kalpte olan siyah nokta ve kalpteki belirgin siyah benek olarak tanımlamaktadır. Daha çok tasavvufçular arasında kullanılan bu kelime kalp kirliliği ve kalbin mertebeleri olarak tanımlanmaktadır. (Filmin adı ‘Suveydâ' olarak geçiyor.) Mesut Uçakan “maddenin metafiziğe açıldığı kapı, basiret gözü, sırlar dünyasına geçiş” şeklinde ayrıntı vermekte. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile TRT'nin desteğiyle çekilen film, yönetmenin tabiriyle yakın tarihimize hafif bir dokunuş. On bir yaşındaki kahramanımız Hâdim, hafız olmak istemektedir. Dedesi olan hoca, Anadolu'nun ücra bir köyünde çocukları yetiştirirken, memlekette harf devrimi yapılır. Daha yolun başında, büyük sıkıntılar yaşanır. Genç kahramanımız aynı zamanda kuşlara ilgi duyar. Hz. Süleyman gibi kuşların dilini öğrenmek ister. Hafızlığı tamamlarsa, kuşdilini de öğrenebileceğine inanmıştır. Kayseri Develi'de çekilen filmde bir de beyaz güvercin vardır. Bazen rüyasında görür Hâdim onu.
Hafta içinde TÜİK, 2020 yılı için Kültürel Miras istatistiklerini açıkladı. TÜİK'in verilerine göre mevcut duruma bir göz atalım. MÜZE GELİRLERİ DÜŞTÜ Pandeminin ekonomiler üzerindeki etkileri pek çok sektörde devam ederken işin kültür boyutunda da olumsuzluklar göze çarpıyor. Örneğin 2020 yılında, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı müze ve ören yeri ziyaretçi sayısı, 2019 yılına göre %73,6 düşmüş. Bu düşüş Bakanlık'a bağlı ücretli müze ve ören yerlerinin ziyaretçi sayısında %74,6 iken özel müze ziyaretçi sayısında %72,2 olmuş. Tüm bu veriler müze gelirlerinin de düşmesi anlamına geliyor. Bu veriler turizm gelirlerinde gözlemlenen düşüşle paralellik gösteriyor.
Bu ülkede bir güruh var ki onlar ülkenin felaketinden memnuniyet duyarlar. Bu güruhun tek derdi vardır: Erdoğan düşmanlığı. “Erdoğan gitsin de ne olursa olsun, isterse ülke batsın!” diyen bir güruhtur bu. Bu güruhun içinden bazı gazeteciler vardır ki onlar açık açık Erdoğan'ın gitmesi için çok büyük bir sel veya yangın felaketinin olması gerektiğini bile söylemekten çekinmezler. Bu güruh, ülkemizin başta turizm beldeleri olmak üzere pek çok ilinde meydana gelen devasa yangın faaliyetlerinin PKK tarafından yapıldığını söyleyenlere karşı nedense ateş püskürüyorlar. “Fail” olarak PKK'yı gösteren yorumlar karşısında ateş püsküren bu PKK sever güruh ne yazık ki Erdoğan'a demediğini bırakmıyor. PKK'ya laf dokundurmayan, dahası PKK eleştirileri karşısında adeta rahatsızlık duyanlar, ülkedeki yangın felaketini siyasi amaçları doğrultusunda kullanmak için adeta yangın siyaseti izlemekten kaçınmıyorlar. İşin tuhaf ve üzücü yanı şu: “Bu işi PKK niye yapsın?” diye soran o güruh, nedense “Yandaşlara imar izni çıksın diye o yerler yakılıyor?” diyerek doğrudan Erdoğan'ı ve hükümetini suçlayıcı bir dil kullanmaktan kaçınmıyorlar. Yani fail olarak PKK'nın adı geçince anında rahatsızlık duyanlar, büyük bir memnuniyetle Erdoğan'ı bu şekilde vicdan ve iz'anla bağdaşmayacak bir şekilde suçlayabiliyorlar. 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi için “kontrollü darbe” diyenler şimdi de belli bir merkezden organizeli ve intikam amaçlı yapıldığı besbelli olan yangınlar için “kontrollü yangın” demeye başladılar. “Kontrollü darbe” için ürettikleri argüman şuydu: “Erdoğan kendi diktatörlüğünü tahkim etmek için kontrolü dahilinde bir darbe girişiminde bulundu.” Peki, “kontrollü yangın” için dedikleri ne? Aynen şu: “Yakılan yerleri imara açmak için.” 1982'de üç bakanlık arasında kanunla belirlenen turizmle ilgili yetkilerin bürokrasiyi ortadan kaldırmak amacıyla tek bir bakanlığın, yani konuyla ilgili Turizm Bakanlığı'nın uhdesine verilmesini “kontrollü yangın” söyleminin altlığı için kullanmaları hakikaten çarpıtmanın ötesinde hazin bir saflaşmanın ürünüdür. Ortada yeni bir kanun yok. Yeni bir kanunla verilen yetki yok. Geçmişte üç ayrı bakanlığa verilmiş yetkilerin tek bir bakanlıkta toplanması olayı var. Hadi o birileri için daha açık diyelim: Yanan yerleri yeni bir kanun çıkartarak ormanları yapılaşmaya açmak gibi bir durum asla söz konusu değil. Bu aleni gerçekliği çarpıtmaktan geri durmayanların “kontrollü darbeciler” güruhundan olmaları elbette dikkatten kaçmıyor. Yani bu güruhun alttan alta demek istediği şu: “Erdoğan iktidarı kendi yandaşlarına turizm beldelerinde imar izni sağlamak için ormanların bile bile yakılmasına göz yumuyor, bunun yasal altlığını da oluşturuyor.” Millet olarak yüreğimiz yanıyor bizim. Devletimiz tüm imkânlarını seferber etmiş durumda. Ama o birilerinin dediklerine ve yaptıklarına bakın hele! Bu mudur yurtseverlik, bu mudur milliyetçilik, bu mudur siyaset Allah aşkına? Yangından mal kaçırmaya kalkışan siyasetçiler “erken seçim” isteyecek kadar ileri gidebiliyorlar. Birileri “istifa” çığlıkları atmaya başlayabiliyor. Bu mudur muhalefet, bu mudur siyaset?
Anadolu irfanının sönmeyen ışığı Hünkar Hacı Bektaş Veli, vefatının 750'inci yıldönümünde Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın öncülüğünde Nevşehir Hacı Bektaş Veli Müzesi'nde uluslararası katılımlı törenlerle anılacak
Türkiye'nin gündeminde uzun süredir devam eden göçmen tartışmaları vardı. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın İstanbul tanıtım videosu ise Twitter'da gündem oldu. Keyifli dinlemeler !
Zaten gerçeklikten kopmuştuk, Turizm Bakanlığı son darbeyi vurdu: Tanıtım filmindeki ülke neresi?
İdil Güney Şimşek'in sunduğu Gazete Sanat Haber Bülteni'nin bu bölümünde adı geçen kişi ve kurumlar şöyle: Sabancı Vakfı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ,Adana Tiyatro Festivali, Tiyatro Kare, İstanbul Devlet Tiyatrosu, Nevra Serezli, Buluntu Kutusu, Murat Dura, Institut Français Türkiye, Ebru Erbaş, hepkitap, Sevtap Çapan, Dramatik Yayınları, Ekin Tutku, Onair Sahne, Deniz Akdoğan
İzmir Müze Müdürlüğü'nde aralarında yöneticilerin de yer aldığı 5 kişi hakkında, arkeolojik kazılarda yolsuzluk yaptıkları yönündeki ihbar üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı müfettiş incelemesi başlattı. Geçen yıl Foça Antik Kenti'nde bilimsel ark...
İdil Güney Şimşek'in sunduğu Gazete Sanat Haber Bülteni'nin bu bölümünde adı geçen kişi ve kurumlar şöyle: MMA, Akbank, Garanti BBV, Türkiye İş Bankası, Yapı Kredi, Duygu Karaca, Keçi Edebiyat, Arter, Melih Fereli, Hoda Barakat, Yurt dışı Türkler ve Akraba Topluluklar , TRT, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Anadolu Ajans, Boğaziçi Kültür Sanat Vakfı, İş Sanat, Murat Cem Orhan, Alper Saldıran
İstanbul Arkeoloji Müzesi depolarının Kültür ve Turizm Bakanlığı kararıyla İstanbul'un iki ucuna, Atatürk Havalimanı alanı ve Maltepe'ye, taşınmak istenmeleri doğru bir karar mı? Yıllarını arkeolog uzman olarak bu müzede geçirmiş ve 2009-2018 yılları arasında müzenin müdürlüğünü yapmış olan Zeynep Kızıltan'a sorduk.
İstanbul Arkeoloji Müzesi depolarının Kültür ve Turizm Bakanlığı kararıyla İstanbul'un iki ucuna, Atatürk Havalimanı alanı ve Maltepe'ye, taşınmak istenmeleri doğru bir karar mı? Yıllarını arkeolog uzman olarak bu müzede geçirmiş ve 2009-2018 yılları arasında müzenin müdürlüğünü yapmış olan Zeynep Kızıltan'a sorduk.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, "Müzik Susmasın" projesi kapsamında müzisyenlere haziranda tek seferde 3 bin lira ödeme yapacak. Keyifli dinlemeler!
Sedat Peker’den uçuş yasağına: Ankara, Moskova’dan nasıl eli boş döndü? Türkiye, suç örgütü lideri Sedat Peker'in devlet-mafya-siyaset ve medya ağındaki kirli işlerin ifşalarını konuşmaya devam ediyor. Dünya medyasının da radarına giren ifşa videoları epey ses getirmeye başlamış durumda. Peki, Rusya medyasında Peker videoları hakkında neler konuşuluyor? Rusya uzmanı Dr Kerim Has, Moskova'dan programında bu sorunun cevabını yanıtlarken, Rusya'nın Türkiye'ye yönelik uçuş yasağını uzatma kararını da yorumluyor ve bu yasağın ne zamana kadar süreceği hakkındaki kulis bilgilerini paylaşıyor. Rusya’da da Sedat Peker’in ifşaatının konuşulduğunu ve bir analizde “Kaçak mafya, Türkiye’deki mevcut iktidarın kirli çamaşırlarını ifşa ediyor” yorumunun yer aldığını belirten Has, “Yine öne çıkan bir diğer nokta, bu tarz suç yapılarının devlet kurumlarının suç işleyen yapılarına dönüşmüş olduğu ve bunların birbirine eklemlendiği ve oradan bir tuğlayı çektiğinizde o duvarın yıkıldığını görüyormuş gibi izlenim var” diyor. Bir Rus diplomatla konuştuğunu kaydeden Has, “Bir beklenti hâli var ve bu ifşaların ne kadar devam edeceği merak ediliyor. Devlet kurumlarının çöküşünden bahsediliyor ve bunun Türk-Rus ilişkilerine nasıl etki edeceği konuşuluyor” ifadesini kullanıyor ve ekliyor: “Rusya’nın bir post-Erdoğan stratejisi yok benim gördüğüm kadarıyla. Herkes Erdoğan üzerinden iş yürütmeye çalışıyor. Çünkü Erdoğan önemli ölçüde Rusya’nın istediklerini veriyor. Bununla birlikte Erdoğan’la Türkiye’nin devlet yapısının çöküşü Rusları endişelendiriyor. Türkiye’deki muhalefetle mutlaka temaslar kuruluyor ama şu an için bunlar sembolik düzeyde ilerliyor.” Öte yandan Türkiye, son günlerde pandemi ile mücadele ederken bir yandan da turizm sezonunu kaybetmemek için yoğun çaba içerisinde. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın turistlere yönelik “Enjoy. I’m vaccinated” (Tadını çıkarın, aşılıyım) tepkileri devam ederken, gözler Rusya’nın alacağı uçuş yasağına yönelik gelişmelerdeydi. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Moskova’yı ziyaret etti ancak görüşmelerden çok da olumlu bir sonuç çıkmadı. Rusya Başbakan Yardımcısı Tatyana Golikova, “Mevcut durumu ve hava trafiğinin yeniden başlatılma ihtimalini değerlendirmek üzere Rusya İnsan Sağlığı ve Tüketiciyi Koruma Kurumu (Rospotrebnadzor) Türkiye’ye bir heyet gönderecek ve Türkiye’deki muhataplarıyla durumu ele alacak” dedi. Rus Hava Yolları’nın ise haziran sonuna kadar uçuş yasağını uzattığı haberleri basına yansıdı. Kerim Has, Kalın ve Ersoy’un Moskova görüşmelerinde bir sinir harbi yaşandığını, zira Rus basınında yasağın haziran sonuna kadar uzadığı haberlerinin eş zamanlı yayıldığını anımsatıyor. “Rusya, Türkiye’yi rencide etmek istemediği için ‘Heyet göndereceğiz’ diyerek işi sürüncemeye bırakacak bir method izliyor” diyen Kerim Has, “Yüzde 99 uçuş yasağının uzatılacağı görüşü hâkim. Ancak bu uzatmanın ne kadar olacağı belirsiz. Haziran sonu mu olacak, Temmuz 15’ine kadar mı yoksa yaz sonuna kadar mı uzatılacak bir muamma şu an için. Rusya’nın en çok turist seferlerini yapan S7 Havayolları yaz sonuna kadar uçuşları durdurdu. Bir değişiklik olana kadar bu karar duracak gözüküyor” bilgisini paylaşıyor. Yayında ayrıca Türkiye’nin nasıl dünyanın en çok plastik atık ithal eden ülkesi haline geldiğini ortaya koyan Greenpeace raporunu da ele aldık. Öyle ki Rus medyasında bu konu etraflıca alındı. Has, “Türkiye’nin başta İngiltere ve AB ülkelerinin çöplerinin taşındığı ülkeler arasında liderliğe yerleşmesi Rusya’yı bile endişelendiriyor” diyor. Önde gelen Rus gazetelerinden Nezavisimaya’da çıkan bir analizde, “Türkiye, Avrupa’nın çöplüğüne dönüştü” başlığının atıldığına dikkat çeken Has, Rusya’nın endişe gerekçelerini de ele alıyor.
Sedat Peker’den uçuş yasağına: Ankara, Moskova’dan nasıl eli boş döndü?Türkiye, suç örgütü lideri Sedat Peker'in devlet-mafya-siyaset ve medya ağındaki kirli işlerin ifşalarını konuşmaya devam ediyor.Dünya medyasının da radarına giren ifşa videoları epey ses getirmeye başlamış durumda. Peki, Rusya medyasında Peker videoları hakkında neler konuşuluyor?Rusya uzmanı Dr Kerim Has, Moskova'dan programında bu sorunun cevabını yanıtlarken, Rusya'nın Türkiye'ye yönelik uçuş yasağını uzatma kararını da yorumluyor ve bu yasağın ne zamana kadar süreceği hakkındaki kulis bilgilerini paylaşıyor.Rusya’da da Sedat Peker’in ifşaatının konuşulduğunu ve bir analizde “Kaçak mafya, Türkiye’deki mevcut iktidarın kirli çamaşırlarını ifşa ediyor” yorumunun yer aldığını belirten Has, “Yine öne çıkan bir diğer nokta, bu tarz suç yapılarının devlet kurumlarının suç işleyen yapılarına dönüşmüş olduğu ve bunların birbirine eklemlendiği ve oradan bir tuğlayı çektiğinizde o duvarın yıkıldığını görüyormuş gibi izlenim var” diyor.Bir Rus diplomatla konuştuğunu kaydeden Has, “Bir beklenti hâli var ve bu ifşaların ne kadar devam edeceği merak ediliyor. Devlet kurumlarının çöküşünden bahsediliyor ve bunun Türk-Rus ilişkilerine nasıl etki edeceği konuşuluyor” ifadesini kullanıyor ve ekliyor:“Rusya’nın bir post-Erdoğan stratejisi yok benim gördüğüm kadarıyla. Herkes Erdoğan üzerinden iş yürütmeye çalışıyor. Çünkü Erdoğan önemli ölçüde Rusya’nın istediklerini veriyor. Bununla birlikte Erdoğan’la Türkiye’nin devlet yapısının çöküşü Rusları endişelendiriyor. Türkiye’deki muhalefetle mutlaka temaslar kuruluyor ama şu an için bunlar sembolik düzeyde ilerliyor.”Öte yandan Türkiye, son günlerde pandemi ile mücadele ederken bir yandan da turizm sezonunu kaybetmemek için yoğun çaba içerisinde.Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın turistlere yönelik “Enjoy. I’m vaccinated” (Tadını çıkarın, aşılıyım) tepkileri devam ederken, gözler Rusya’nın alacağı uçuş yasağına yönelik gelişmelerdeydi. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Moskova’yı ziyaret etti ancak görüşmelerden çok da olumlu bir sonuç çıkmadı.Rusya Başbakan Yardımcısı Tatyana Golikova, “Mevcut durumu ve hava trafiğinin yeniden başlatılma ihtimalini değerlendirmek üzere Rusya İnsan Sağlığı ve Tüketiciyi Koruma Kurumu (Rospotrebnadzor) Türkiye’ye bir heyet gönderecek ve Türkiye’deki muhataplarıyla durumu ele alacak” dedi.Rus Hava Yolları’nın ise haziran sonuna kadar uçuş yasağını uzattığı haberleri basına yansıdı.Kerim Has, Kalın ve Ersoy’un Moskova görüşmelerinde bir sinir harbi yaşandığını, zira Rus basınında yasağın haziran sonuna kadar uzadığı haberlerinin eş zamanlı yayıldığını anımsatıyor.“Rusya, Türkiye’yi rencide etmek istemediği için ‘Heyet göndereceğiz’ diyerek işi sürüncemeye bırakacak bir method izliyor” diyen Kerim Has, “Yüzde 99 uçuş yasağının uzatılacağı görüşü hâkim. Ancak bu uzatmanın ne kadar olacağı belirsiz. Haziran sonu mu olacak, Temmuz 15’ine kadar mı yoksa yaz sonuna kadar mı uzatılacak bir muamma şu an için. Rusya’nın en çok turist seferlerini yapan S7 Havayolları yaz sonuna kadar uçuşları durdurdu. Bir değişiklik olana kadar bu karar duracak gözüküyor” bilgisini paylaşıyor.Yayında ayrıca Türkiye’nin nasıl dünyanın en çok plastik atık ithal eden ülkesi haline geldiğini ortaya koyan Greenpeace raporunu da ele aldık. Öyle ki Rus medyasında bu konu etraflıca alındı.Has, “Türkiye’nin başta İngiltere ve AB ülkelerinin çöplerinin taşındığı ülkeler arasında liderliğe yerleşmesi Rusya’yı bile endişelendiriyor” diyor.Önde gelen Rus gazetelerinden Nezavisimaya’da çıkan bir analizde, “Türkiye, Avrupa’nın çöplüğüne dönüştü” başlığının atıldığına dikkat çeken Has, Rusya’nın endişe gerekçelerini de ele alıyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın skandal 'korkma aşılıyım' videosu... Türkiye bu noktaya nasıl geldi? Kendi ülkemizde ikinci sınıf vatandaş mıyız? Devlet-Mafya-Siyaset üçgeninde sular durulmuyor... Sedat Peker yine konuştu. Sedat Peker'in açıklamalarının perde arkasında ne var? Türkiye 90'lara geri mi dönüyor? AK Parti nereye gidiyor? Elif Çakır ve Yıldıray Oğur, konukları Kültür ve Turizm eski Bakanı Ertuğrul Günay ile birlikte gündemi değerlendirdi.
Türkiye'de hafta sonu boyunca birçok önemli gündem vardı. Muhalefet, erken seçim çağrısı yaptı. Turizm Bakanlığı'nın tanıtım videosu ise gündemi belirledi. Keyifli dinlemeler!
Güne Bakış‘ta bu akşam, 60. ve 61. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri’nde Kültür ve Turizm Bakanı olarak görev yapan Ertuğrul Günay ile bakanlığın videosunu ve salgın koşullarında sektörün durumunu, gazeteci Hediye Levent ile İsrail’in Gazze’ye saldırısını konuştuk.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın "aşılandım" videosu, Erdoğan'dan esnafa "helallik", muhalefetten de Erdoğan'a "erken seçim" çağrısı ve daha fazlası... Zeynepgül Alp 14 Mayıs gündemini Pod360'da aktarıyor. Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
Türkiye'de kültür mirası olarak nelerin korunacağına ilişkin kararları Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulları karar veriyor. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile teşkil edilen, kısa adı ile Koruma Kurullarının, görevlerinin ve sorumluluklarının neler olduğunu ve bu kurullarda karar verenlerin kimler olduğunu, nasıl atandıklarını, kararların nasıl alındığını ele alıyoruz.
Türkiye'de kültür mirası olarak nelerin korunacağına ilişkin kararları Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Kültür Varlıklarını Koruma Kurulları karar veriyor. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile teşkil edilen, kısa adı ile Koruma Kurullarının, görevlerinin ve sorumluluklarının neler olduğunu ve bu kurullarda karar verenlerin kimler olduğunu, nasıl atandıklarını, kararların nasıl alındığını ele alıyoruz.
Kültür ve Turizm Bakanlığı gelen tepkiler üzerine tiyatro, opera ve bale gösterilerinin il hıfzıssıhha kurullarının kararları dışına alındığını yani daha önce getirilen yasakların iptal edildiğini açıklamıştı. Konuyla ilgili fikirlerini aldığımız oyuncu ve Duru Tiyatro’nun kurucu Emre Kınay, salgın nedeniyle sahne sanatlarının çok zor durumda olduğunu söyledi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın eski olağan dünyada sigortasız çalışmasına göz yumduğu özel tiyatro çalışanları, bugünlerde meslekleri dışında işler yapmak zorunda. Barlar, kafeler, tütüncülük bu işlerden bazıları. Onlardan biri Oyuncu Deniz Elmas. Telefonla aradığımda salgınla ayyuka çıkan, yok sayılmaları sebebiyle başladıkları “Susmuyoruz” eylemini konuşmak istediğimi söyledim, o da beni “Susuyoruz” diyerek düzeltti. Ezberler mi, yeni bir politik dile olan sağırlıktan mı şimdilik bilmiyoruz. devam filmi’nde 30 Temmuz’da Moda Sahnesi önünde başladıkları “Susuyoruz” eylemi üçlüsünden Elmas’ı ağırlıyoruz. Her gün bir özel tiyatro önünde “susan” çalışanlar pandemiyle birilikte geliri sıfırlanan özel tiyatrolara Bakanlığın kulak vermesini talep ediyor. Türkiye’de 11 Mart’ta görülen ilk Covid-19 vakasından sonra tiyatro ve sinemalar 17 Mart’ta kapatılmıştı. 1 Temmuz itibariyle normalleşme takvimine geçen Türkiye’de özel tiyatroların tüm geliri gişeden sağlandığı için normalleşemiyorlar. Pandemi döneminde Tiyatromuz Yaşasın, Tiyatro Kooperatifi gibi girişimlerle seslerini duyurmayı deneyen özel tiyatro çalışanları, bu kez hala iletişime açık olduklarını göstermek için, susuyorlar. Söyleşiyi yaptığımızda bu kez Emek Sahnesi önünde susmaya hazırlanan Elmas, aslında yeni tiyatro öğrencileri için de bu eyleme başladıklarını anlatıyor; Mesleğim oyunculukken başka işler yapmak zorunda kalmam çok saçma! Bu eylem ya da performans bir kez daha yeni bir dil kurmak istiyor. Aslında bugünkü Türkiye’de milyonlarca insanın “”muhattap alınmama” durumunun bir temsili gibi de. Elmas kayıtta bana sesleniyor, “Biz geçici değil, kalıcı çözüm istiyoruz Seçil”
Turizm Bakanlığı yayınladığı genelge ile koronavirüs salgınıyla ilgili alınması gereken tedbirleri açıkladı. Turizmde normalleşme sürecini ve sezondan beklenenleri işletmeci İsmet Ergüleç, Selçuk Ada’ya anlattı. Otellerde fiziksel mesafenin uygulanacağını belirten Ergüleç, doluluk oranlarının düşük olmasını beklediklerini söyledi. Ergüleç: “Önümüzde belirsiz bir süreç var. Bugün birisi çıkıp salgın bitti dese bunun sosyo-ekonomik etkileri var. Geçtiğimiz sezonlar kadar iyi bir sezon beklemiyoruz, yüzde 50 doluluk oranı bizi mutlu eder” dedi.
Hardware Plus - HWP - Türkiye'nin Teknoloji Satın Alma Rehberi
Cuma Raporu #91 videomuzda, yine haftanın öne çıkan teknolojik gelişmelerini değerlendirdik. Bakalım bu hafta neler olmuş? Cuma Raporu #91 haberleri 00:06 - Geçen hafta neden Cuma Raporu yoktu? 01:33 - Xiaomi Maltepe Piazza AVM duyurusu 03:54 - Kültür ve Turizm Bakanlığı cep telefonlarından %1 ek vergi alacak. 23:54 - Realme 6 ve 6 Pro serisi tanıtıldı 32:05 - Twitter'a hikaye özelliği geliyor 36:24 - WhatsApp için karanlık mod özelliği 39:06 - PlayStation Plus'a zam geliyor 40:56 - YouTube Katıl sistemi HWP'de devrede
A. Selim Tuncer'in sunduğu Soyut Şeyler Ekonomisi'nin 45. bölümünün konuğu belgesel film yönetmeni, yapımcı ve araştırmacı Gülşah Çeliker'di. Sabiha Gökçen'in hayatını konu alan belgeseli çeşitli uluslararası özel gösterimlerde yer alan, ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteği ile Piri Reis Dünya Haritacısı Drama Belgeseli için çalışmalara başlayan, Hollanda'da arşiv araştırmaları ve röportajlar yapan, bu çalışmalar için 2010-2015 yılları arasında, İtalya-Türkiye arasında yaşayan, Roma, Vatikan, Venedik devlet arşivlerinde ve Bologna Üniversitesi'nde araştırma ve çekimlerine devam eden, Akdeniz tarihi ve Piri Reis ile ilgili yazıları çeşitli dergilerde yayımlanan, on yıldan fazladır bu belgesel film için çalışan, geçtiğimiz günlerde Piri Reis ve Kristof Kolomb‘un karşılaşmalarını konu edinen Haritacı ve Kaşif adlı romanı yayımlanan Gülşah Çeliker'le Piri Reis'in hayatından Piri Reis haritasına, 15. ve 16. yüzyıl Akdeniz dünyasından korsan savaşlarına, Osmanlının Akdeniz hakimiyetinden Batı‘nın yeni keşiflerine, Piri Reis drama belgeselinden uluslararası sinema filmi hedefine uzanan birçok konu üzerine sohbet edildi.
A. Selim Tuncer'in sunduğu Soyut Şeyler Ekonomisi'nin 25. bölümünün konuğu reklam yönetmeni Dağhan Celayir'le Kültür ve Turizm Bakanlığına yaptığı, otuzun üstünde uluslararası ödül alan, 2017'de dünyanın en iyi turizm filmi seçilen Home of Turquoise'dan Türk turizm sektörüne, yaptığı kısa filmlerden global ölçekte gerçekleştirdiği reklam filmlerine, yeni projelerinden üstünde çalıştığı uzun metrajlı sinema filmine uzanan birçok konu üzerine konuşuldu.
Program Kaydı: 05.08.2018 (Ümraniye) Haftanın olaylarında Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 100 günlük eylem planını, yurtdışından derlediğimiz sinema endüstrisine dair gelişmeleri değerlendirdik. Menderes Türel'in demeçlerinden derlediğimiz özel röportajda ise Darth Vader'den Minions'a, festivaldeki Yıldız Savaşları'nı konuştuk. Yetersiz Bakiye, yapımcılar Yamaç Okur ve Serkan Çakarer'in hazırladığı sinema endüstrisi üzerine haftalık podcast yayını. Sorularınız, eleştirileriniz ve tavsiyeleriniz için: yetersizbakiyepodcast@gmail.com Kurumsal Tasarım: Barış Sarhan Program Kurgusu: Garage Band Ses Kayıt: Zoom H1
Program içinde bir "mini-seri" program olarak son aylarda çokça konuştuğumuz Altuğ ve Behruz Çinici mimarlığını, geçtiğimiz hafta Cumhuriyet'te yayımlanan bir haber üzerine yeniden açma gereği duyduk. Kültür ve Turizm Bakanlığı, TBMM içinde bulunan ve Çiniciler'in mimarı olduğu Meclis Cami'nin Kültür Varlıkları ve Koruma Kurulu tarafından tescil edilmesine itiraz etti. Meclis Cami'yi babası Behruz Çinici ile tasarlayan ve proje ile 1995 yılında Ağa Han Mimarlık Ödülü'ne babasıyla birlikte değer görülen Can Çinici, “Uluslararası camiaya mal olmuş, mimarlık açısından çok önemli bir ödüle değer görülmüş bir yapının ülkemizde yıkılmak istenmesi, korunmasına bakanlık tarafından itiraz edilmesi çok acıklı... Demek ki bizim dünya ile paylaştığımız hiçbir değerimiz yokmuş.” sözleriyle bakanlığın itirazını değerlendirirken, Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan ise “Bakanlık neye itiraz ettiğini biliyor mu?” diye sordu.Meclis CamiHer sene olduğu gibi bu sene de kasım ayında Singapur'da gerçekleşen Dünya Mimarlık Festivali'nin kazanan projeleri geçtiğimiz hafta belli oldu. "Looking Back, Looking Forward" temasındaki 2015 festivalinde çeşitli kategorilerin yanı sıra Türkiye'den de bir proje, "dış mekânda renk kullanımı" kategorisinde ONS İncek Sergileme ve Satış Ofisi ile Yazgan Mimarlık Tasarım ödüle değer görüldü. ONS İncek Sergileme ve Satış OfisiProgramın ikinci yarısında da telefonla Cenk'e, İsveç'e bağlandık ve Avrupa'da devam eden kentsel dönüşümlerden bahsettik.
Program içinde bir "mini-seri" program olarak son aylarda çokça konuştuğumuz Altuğ ve Behruz Çinici mimarlığını, geçtiğimiz hafta Cumhuriyet'te yayımlanan bir haber üzerine yeniden açma gereği duyduk. Kültür ve Turizm Bakanlığı, TBMM içinde bulunan ve Çiniciler'in mimarı olduğu Meclis Cami'nin Kültür Varlıkları ve Koruma Kurulu tarafından tescil edilmesine itiraz etti. Meclis Cami'yi babası Behruz Çinici ile tasarlayan ve proje ile 1995 yılında Ağa Han Mimarlık Ödülü'ne babasıyla birlikte değer görülen Can Çinici, “Uluslararası camiaya mal olmuş, mimarlık açısından çok önemli bir ödüle değer görülmüş bir yapının ülkemizde yıkılmak istenmesi, korunmasına bakanlık tarafından itiraz edilmesi çok acıklı... Demek ki bizim dünya ile paylaştığımız hiçbir değerimiz yokmuş.” sözleriyle bakanlığın itirazını değerlendirirken, Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanı Tezcan Karakuş Candan ise “Bakanlık neye itiraz ettiğini biliyor mu?” diye sordu.Meclis CamiHer sene olduğu gibi bu sene de kasım ayında Singapur'da gerçekleşen Dünya Mimarlık Festivali'nin kazanan projeleri geçtiğimiz hafta belli oldu. "Looking Back, Looking Forward" temasındaki 2015 festivalinde çeşitli kategorilerin yanı sıra Türkiye'den de bir proje, "dış mekânda renk kullanımı" kategorisinde ONS İncek Sergileme ve Satış Ofisi ile Yazgan Mimarlık Tasarım ödüle değer görüldü. ONS İncek Sergileme ve Satış OfisiProgramın ikinci yarısında da telefonla Cenk'e, İsveç'e bağlandık ve Avrupa'da devam eden kentsel dönüşümlerden bahsettik.
Metropolitika: 28 Ocak 2015 Korhan Gümüş, Aysim Türkmen ve Murat Güvenç'le kent gündemini değerlendirmeye devam ediyoruz. Yenikapı kazılarında çalışan arkeologların Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın kadrolu çalışanı olduğuna dair İş Mahkemesi tarafından verilen kararla başladık. Sonra birbirine bağlı haberlerle devam ettik.