POPULARITY
Tamamen yıkılmış bir ilişkiyi, arkadaşlığı, evliliği nasıl düzeltmeyi teklif edersin? O kadar yıkılmış ki ikisi arasında mağaramsı bir boşluk var? O kadar büyük bir fark var ki, ikisi yeminli düşmanlar, birbirlerini yok etmeye mahkûmlar, bazen hayal edilebilecek en kötü şekillerde. Fark o kadar büyük ki, ikisinden sadece biri güçlü, diğeri çaresiz ama yine de düşman. Bunu nasıl düzeltebilirsin? Konuşabilir misin? Güçlü olana rüşvet verebilir misin? Ya güçlü olanın öfkesini tamamen gömebilirsen?
Türkiye'de baş döndürücü savrulmalar yaşanıyor. İktidar daha dün sövdüklerini bugün övüyor. Terörist ilan ettiklerini barış elçisi olarak takdir ediyor. Hangisi doğru? Muhalefet deseniz, daha dün Erdoğan-Bahçeli'yi faşistlikle suçlayanlar, şimdi “Allah uzun ömürler versin” diye edilen dualara el açıyor. Daha dün nefes alamıyoruz diye karalar bağlayanlar bugün barış için kaçırılmaması gereken tarihsel fırsattan bahsediyor. Hangisine inanmalı? Hiçbirine!İşin gerçeği şu ki dün milliyetçi hamasetle emekçi halkın saflarına ekilen kin ve nefret tohumları bugün sahte bir barış ve çözüm masalıyla sulanmaktadır. Tamamen gizli diplomasi ile kapalı kapılar ardındaki pazarlıklarla yürütülen bu sürecin arkasındaki motivasyon ne Kürt halkının barış özlemidir ne de Türk emekçi halkının millî gururudur. Birinci Körfez Savaşı'nda Amerikan emperyalizmi Irak'a saldırırken Özal'ın deyimiyle “bir koyup üç alacağız” diyerek yağmadan pay kapmaya çalışan sömürgeci İkinci Cumhuriyet projesinin yeni versiyonu ile karşı karşıyayız. Özal'ın takipçisi olan bugünün iktidar sahipleri bir kez daha aynı yolun yolcusudur. Amerikan emperyalizminin başındaki faşist Trump ve hempası soykırımcı Netanyahu Batı Asya'yı hallaç pamuğu gibi atmaya hazırlanırken, yağmadan pay kapmanın peşine düşmektedirler.. Amerikan ve İngiliz emperyalizmi, Siyonizm ile el ele, Filistin'de, Lübnan'da direniş odaklarının belini kırmaya, Körfez'den Mısır'a işbirlikçi kralların, emirlerin, generallerin hizmetleriyle Suriye'yi, Irak'ı ve tüm Arap dünyasını paramparça etmeye, İran'a karşı Batı Asya'da bir mezhep kavgasını kışkırtmaya çalışıyor. Böyle bir süreçte Sünni İslam temelinde bir Türk-Kürt ittifakından bahsetmek halkların kardeşliğine değil boğazlaşmasına hizmet eder. Barışa değil savaşa giden yolun taşlarını döşer. Biz başka halklara karşı Türk-Kürt ittifakından değil emperyalizme ve Siyonizme karşı tüm halkların ittifakından yanayız! Biz Türkün ne hakkı varsa Kürdün de aynı haklara sahip olduğu onurlu barış istiyoruz. “Kürtlerle barış, ABD'yle savaş” diyoruz!Güvenme! Gizli diplomasinin sürecin sabote edilmesine karşı bir emniyet tedbiri olarak sunulması aklımızla alay edilmesidir. Gözlerden ırak pazarlıkları yürütenlerin emekçi halkın çıkarlarını gözettiğine nasıl güvenelim? Sözde darbecilere karşı OHAL ilan edip sonra bunu sermayenin önünü açmak için kullananlara, askerî vesayete karşıyız diyerek “yetmez ama evet”lerle yarı-askerî rejim inşa edenlere, ticareti kestik deyip soykırımcı İsrail'e kesintisiz petrol ve mal taşıyanlara, lafta Batı'ya atıp tutarken NATO'ya yaptıkları hizmetlerle, onun en büyük ordularından biri olmakla övünenlere, İncirlik'e, Kürecik'e asla dokunmayanlara, yerli ve millî edebiyatı yapıp memleketin işçisinin hak arayışının karşısına çıkıp, grev yasaklarıyla emperyalist tekellerin çıkarlarını savunanlara, ekonomiyi İMF'nin memuru İngiliz Mehmet'e teslim edenlere, milyonlar hayat pahalılığı ve işsizliğin pençesindeyken, emeğin vergi yükünü arttırıp patronlara vergi silmeler, muafiyetler ve teşvikler yağdıranlara neden güvenelim? Tüm bunları herkesin gözü önünde yapanların kapalı kapılar ardında Türk ve Kürt yoksullarının menfaatine çalışacağına neden inanalım? Tabii ki güvenmeyeceğiz! Tabii ki inanmayacağız! Bugüne kadar kandırılmadık, bugünden sonra da kandırılmayacağız!Örgütlenme ve mücadele yılı ilan ettiğimiz 2025'te sınıf mücadeleleri sürüyor, önümüzde kamu işçilerinden metal işçilerine randevusu verilmiş sınıf kavgaları var. İngiliz Mehmet'in işçi düşmanı Orta Vadeli Programı işçinin, kamu emekçisinin, yoksul köylünün kemerlerini sıktıkça her an patlamaya hazır bir toplumsal öfke birikiyor. Türkiye'nin kaçırmaması gereken tarihî bir fırsat varsa bu, kapalı kapılar ardındaki pazarlıklarda değil, Türk ve Kürt yoksullarını birleştiren sınıf mücadelesi alanlarındadır. İşgallerde, grevlerde, direnişlerde apaçık gözler önünde yaşanmakta olan uyanıştadır! Memlekete hürriyet, işçilerin birliği, halkların kardeşliği ile gelecektir!
Osmanlı'nın Üsküdar semtinden Ortadoğu petrol zenginliklerine, oradan Lizbon'daki sanat dolu bir hayata uzanan bu etkileyici hikayede, Gülbenkyan'ın yalnızca ekonomik değil, kültürel mirasını da keşfe çıkıyoruz.
Dikkat ettiniz mi hiç, bir ürün alırken, örneğin basit bir takı kutusu seçerken aralarından bir ya da birkaç model “el yapımı” ise karar vermekte zorlanıyor insanlar. Sizi bilmem ama ben bunu yaşadım. El örgüsü kazak aldım ve çok seviyorum.
Doğduğumuz evde ebeveynlerimiz, okulda öğretmenlerimiz, iş dünyasında patronlarımız tarafından bize ne yapmamız gerektiği hep söylendi. Peki biz bir şey yapmak istediğimizde bizi kim yönetecek? İTÜ Çekirdek'in her yıl düzenlediği Türkiye'nin en büyük girişimcilik etkinliği Big Bang Startup Challenge, bu yıl 18-19 Aralık tarihlerinde UNIQ İstanbul'da gerçekleştirilecek. Tamamen ücretsiz ve fiziksel olarak gerçekleştirilecek olan etkinliğe hemen kayıt olun, yılın en iyi girişimleri ile tanışma fırsatını kaçırmayın!
Bu bölümde Sapien ekibi olarak, Forbes 2024 listesine göre Türkiye'nin en zengin 28 kişisini sizlerle buluşturuyoruz!
Taceddin Kutay ile Mevzubahis'in 41. bölümünde, Türkiye'yi sarsan saldırı haberlerini, Köfteci Yusuf'un domuz eti kullandığı iddialarını, Özgür Özel'in İstanbul Sözleşmesi açıklamasını, Discord'daki şantaj çetelerini konuştuk.
Yapay Zekada Bu Hafta serimizin bu haftaki bölümünde yine yapay zeka gündemi, son haberler, işinize yarayacak uygulamalar kısacası YZ ile ilgili her şey var. Bu hafta size öyle bir uygulama tanıtıyoruz ki bayılacaksınız. Tamamen ücretsiz (şimdilik) NotebookLM gerçekten inanılmaz faydalı, yapay zekalı bir not defteri. YouTube video linki yapıştırıyorsunuz size videoyu özetliyor, video içeriği hakkında sorduğunuz soruları yanıtlıyor. İngilizce bir videoyu bile Türkçe özet alabilirsiniz. Detaylar videomuzda. Ugulama linki: https://notebooklm.google.com/ #yapayzeka #notebooklm #bilim
Almanya'da Scholz hükümetinin prestij projesi vatandaşlık parası (Bürgergeld) bir başarı öyküsünden çok kriz konusuna dönüştü. Maddi durumu iyi olmayanların aldığı bu sosyal yardımın, çalışmayı reddeden kişilerde tamamen kesilmesi talep ediliyor. En son CDU Genel Sekreteri Linnemann bu popülist söylemi dile getirdi. Berlin-Brandenburg Türkiye Toplumu'ndan Safter Çınar podcast Cosmo Türkçe'de tartışmayı değerlendirdi. Mikrofonda Aydın Işık ve Elmas Topcu var. Von Aydin Isik.
Hayatının 3 dönüm noktasını belirleyebilir misin? Tamamen hayat çizginde çatal yaratan seçimleri? Bu bölümde konuğum Polina Chursanova ile onun hayatındaki bu anları konuşuyoruz. Erken yaşta ivme kazananan kariyeri, evlilik ve iş hayatı, anne olmakla beraber nasıl değiştiği, hayatının bu dönemindeki öncelikleri gibi bir çok konuda samimi bir sohbet. Polina'yı Instagram'da @polchursanova hesabından takip edebilirsin. Bölümün sponsoru Hiwell'den ilk terapi seasında 10% indirim kullanmak için buraya tıkla ve yoldayiz10 indirim kodunu kullan! Desté kartlarını incelemek, satış kanallarını görmek için web sitesine uğra thisisdeste.com. Intagram'dan takip etmek için tıkla @thisisdeste Desté'nin uygulamasını indirmek için tıkla. Flov Studio Online'da düzenli olarak yenileri eklenen yüzlerce yoga ve meditasyon dersini sınırsız izlemek ve ay ritüellerine katılmak için flovstudio.com
NATO'nun 75'inci yıl Washington zirvesindeki gelişmeler, Joe Biden liderliği altında Atlantik İttifakının ayrımlarının giderek derinleştiği görünüm ve onaylanan ortak bildiriyi, Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz ile konuştuk.
Çavuşesku'nun Termometresi'nde bu hafta Aybike Boyacıoğlu moderatörlüğünde Burak Bilgehan Özpek ve İlkan Dalkuç, UEFA'nın Merih Demiral kararını, Kayseri'deki linç girişimini, göçmen politikalarını ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Beşar Esad hakkındaki açıklamalarını konuşuyor.Become a supporter of this podcast: https://www.spreaker.com/podcast/daktilo1984--5970640/support.
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Bu bölümde Emin, Feyza ve Onur alışkanlıklar üzerine konuşuyor. Alışkanlık edinmek kolay mı, ne gibi alışkanlıklarımız var gibi soruları yanıtlayıp bağımlılık, iyi ve kötü alışkanlıklar kavramlarını tartışıyor. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Emin: [0:22] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Bu bölümümüzde... Artık klasikleşmiş bir ekibimiz oldu sanki. Feyza ve Onur'la beraberiz. Nasılsın Onur? Onur: [0:34] Teşekkür ederim Emin. İyiyim. Sen nasılsın? Emin: [0:36] Ben de iyiyim. Feyza sen nasılsın? Feyza: [0:38] Ben de iyiyim. Teşekkür ederim. Emin: [0:40] Berkin'i ve Emine ablayı gözlerimiz arıyor. Arada bir onları da dahil edelim ya podcastlerimize. Feyza: [0:45] Evet evet. Bence de. Emin: [0:47] Evet onlar da bir yoğunluğu olduğundan dolayı katılamıyorlar. Evet, bugünkü bölümümüzün konusunu Feyza buldu. Feyza bahsetmek ister misin? Feyza: [0:56] Ben bu bölümde alışkanlıklar hakkında konuşabiliriz gibi düşündüm. Hem genel anlamda alışkanlık deyince aklımıza hepimizin farklı şeyler geliyor gibi geldi. Onun üzerine... Alışkanlıklar kolaylık mıdır yoksa zorluk mudur? Benim daha önce düşündüğüm şeylerdi. Alışkanlıklardan vazgeçmek... Hepimizin belli bir dönem yeni alışkanlıklar edinmeye çalıştığı zaman olmuştur... Olumlu anlamda. O yüzden hepimizin fikri olduğunu düşünüyorum bu konuda. Bu sebeple seçtim. Alışkanlıklarımız var mı? Alışkanlık deyince aklımıza ne geliyor? Emin: [1:27] Ben en başta şunu sormak istiyorum: Alışkanlık deyince aklınıza iyi bir şey mi geliyor kötü bir şey mi geliyor? Feyza: [1:32] Benim aklıma iyi bir şey geliyor ya... Konfor alanı geliyor benim aklıma doğrudan. Çok, toplumda kötü olarak nitelendirebilecek alışkanlığa sahip olmadığım için belki de literatürümde çok kötüyü çağrıştırmıyor bana kendi içimde. Sizin? Onur: [1:48] Ya benim daha çok kötü alışkanlıklar da aklıma geliyor. İyi alışkanlıklar da aklıma geliyor. Tamamen alışkanlığın niteliğine bağlı. Emin: [1:58] Benim nedense alışkanlık denince aklıma kötü bir şeyi çağrıştırıyor. Genelde böyle bir şey geliyor aklıma. Bunun sebebini ben de bilmiyorum. Aslında düşündüğümde öyle çok kötü bir alışkanlığım da yok ama... Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
İsrail'e sınırsız silah ve bomba gönderirken, dayanılmaz boyutta açlık çeken Gazze'ye yiyecek gönderdi. Şabalak başkan. Aynı zamanda elindeki külâhtan dondurma yalamaktaydı. 38 bin porsiyonluk yardım paketleri uçaktan atıldı. Atılan paketlerin bir kısmı denize düştü. İki buçuk milyon insana 38 bin öğün yemek. Devede kulak, kulakta bir tüy. Kime yetecek? Tamamen göstermelik. Göz boyama maksatlı. “Bakın, açlara yardım ediyoruz. Nasıl da insancılız.” Hesap yapsak, kişi başına bir kaşık yemek düşmez. En fazla yarım kaşık. Olsa ne, olmasa ne! Varlığı yokluğundan farksız. “Bir deri bir kemik kalmış” tabirinin tam anlamıyla karşılığını gördük Gazze'de. * İsrail ise gıda yardımı almak için koşanlara ateş açtı. Hukuk bunu soykırım olarak tanımlıyor. Ancak bu kelime bile hafif gelmeye başladı. Vahşet, katliam, soykırım diye tanımlamak yetmiyor. Daha ağır bir kelime bulmak gerek. Kelimeler kifayetsiz, dil çaresiz. Titrek başkan, bir gün ateşkesten söz edip başka bir gün o ihtimali yok eden açıklamalar yaparak dondurma yalamaya devam etsin. İsrail'i yönetenlerin suç ortağıdır. Yargılanmazsa, noksan kalır. Yargılanmazsa, dünyanın çıkmış çivisi yerini -mümkünü yok- bulamaz. KAPASİTE AŞIMI RİSK BARINDIRIR Bakan olamayacak birinden başbakan olmaz. O makam bugün yok. Cumhurbaşkanı olmaz diyelim. İlçe başkanı olamayacak kişinin il başkanı yapılması yanlıştır. Hele büyükşehir! Maazallah. Lunaparkta çarpışan arabaları kullanmakta çok başarılı olan birine otobüs direksiyonu teslim edilemez. Fakat maalesef benzer durumlarla karşılaşıyoruz.
20 gündür sahadayım. Evimden-barkımdan uzakta. Uzak diyarlarda. Gece gündüz demeden çalışıyorum. Seçim kazandığımız yerlerden birinde çalışmıyorum. En zor yerlerde çalışıyorum. Partimize kazandırmak için. Aldığımız oyların üstüne yeni oylar eklemek için. Reis'in sözü yere düşmesin, davamız zarar görmesin, partimiz kazansın diye cansiperâne çalışıyorum. Tamamen kendi imkanlarımızla. Ne teşkilatımızın ne de başkan adaylarımızın sağladığı imkanlarla değil. xxxxx Bu sözleri kimseden aferin almak için yazmıyorum. Kimseden takdir ve teşekkür almak için de. Çünkü Reis'imize verilmiş bir sözümüz var bizim. Çünkü bu dava bizim davamız. Bu parti bizim partimiz. Kendi davamız ve partimiz adına çalışmak için kimseden icazet almamıza gerek yok. Bizi bilen bilir. Sadakatımızı kimseye tartıştırmayız. Kimsenin küçük hesaplarla ve kişiselliklerle davamıza ve partimize zarar vermesine de müsaade etmeyiz. Ne Reis'imize ne de davamıza zarar verecek hiç bir söz ve eylemin sahibi olmadık. Olmayız. Başkaları gibi kendisine görev verilmediğinde ihanet edenlerden olmadık. Olmayız. Biz kendimizi bildik bileli bu davanın bir neferiyiz. 15 yaşımızdan itibaren bu böyle. Sonradan gelenlerden değiliz. Sonradan gelenleri davamızın hatırı için baştacı etmekte bir beis görenlerden de değiliz. Öncelik-sonralık kriteri üzerinden değer biçenlerden de… Biz Reis'i 12 Eylül öncesinden biliriz. Hiç kimsenin yanında olmadığı o dönemlerden biliriz. Güç-kudret sahibi olduğu veya makam dağıtma mevkiinde olduğu için yanında duranlardan değiliz. Biz Recep Tayyip Erdoğan'ın kendisini sevenlerdeniz. Onun şahsında somutlaştırdığı ilkeleri ve idealleri yürekten sahiplenenlerdeniz. Biz Büyükşehir Belediye Başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olduğu için değil, sadece ve yalnızca Recep Tayyip Erdoğan olduğu için Reis diyerek sahiplenenlerdeniz. Ölümüne beklentisiz yanında duranlardanız. Hiç bir makam ve unvan beklemeden gerektiğinde canını vermekten kaçınmayanlardanız.
Hazır şehirlerimizin kimin tarafından ve nasıl yönetileceği üzerine bir seçime gidiyoruz, vesile edinip bir süre şehir üzerinde düşünmekte büyük fayda var. Daha önce de yazdığım bir yazıdan, yine yeri tekrar gelmişken uzun bir iktibastan önce şehirle ilgili güncel imtihan sorularımıza bir bakalım: Tamamen özgür insanların, belki de dünyadaki en özgür insanların, dünya tağutlarına boyun eğmeme dirayetini gösteren tek şehir halkının, Gazze'nin üzerine 120 gündür bombalar yağıyor. 30 bine varan ölümler, dörtte üçü çocuk ve kadın, 70 bini bulan yaralısı ve yaşanamayacak hale gelmiş bir şehir olarak Gazze orada o halde soykırıma maruzken “ben varım” diyen insanların gündemlerine başka bir şeyi almasını aklınız alabiliyor mu? Soykırım yapılırken başka her şeyin durması, insanların, cemaatlerin, toplulukların, şirketlerin, ülkelerin, liderlerin bütün çabalarını, bütün önceliklerini önce bu soykırımı durdurmaya vermeleri gerekmez mi? Aklı, vicdanı, bedeni esir şehrin taşrasından gelen bir haberci, olabilecek en sahih, en gösterişiz, en yalın haliyle ve kendi halinde insanları gelmekte olan felaketleri konusunda, tamamen kendi iyilikleri için uyarırken, sadece “rabbim Allah, sizin de rabbiniz aslında Allah” dediği için şu güzelim şehrin içinde katledildi. Alimi katleden onun peygamberi katletmiş gibi değil midir? “Gariban Diyarbakırlı Ramazan hoca ne zaman alim oldu?” dediğinizi duyar gibiyim. Sizce âlimlik nedir, her şeyden önce kendini bilmek değil mi, sonra rabbini bilmek? Ramazan hocadan daha fazla kendilik ilmine, rabbinin ilmine vakıf kaç insan yetişiyor şehirlerimizde? Alimlerini, dervişlerini, zahitlerini katleden şehirde çoluk çocuğunun rızkının peşinde koşan taksiciyi öldüren canavarlığın ortaya çıkmasını kim önleyebilecektir? Hangi medresenin mollası, hangi tekkenin şeyhi, hangi örgütün lideri veya hangi üniversitenin profesörü? Şehir üzerine düşünmek insanın kendisi üzerinde düşünmesi, hatta bu düşüncede önemli bir aşama kaydetmesi demek. İnsan, tabiatı itibariyle kendisi üzerinde düşünebilen tek varlık. Düşünebiliyor olması, bu imkanını kullanıyor olduğu, yani düşündüğü anlamına gelmiyor tabi. Tıpkı düşünebiliyor olması her düşündüğünün isabetli, sağlıklı olduğu anlamına gelmediği gibi. İnsanın kendi üzerinde düşünmesi, kendini tanıması, kendinin farkında olması, aklının sınırlarını bilmesi, kişiliğinin güçlü ve zayıf yanlarını öğrenmesi, iyi duyguları kadar kötü duygularının farkına varması; mesela kibrinin, nankörlüğünün, kıskançlığının ve çekememezliğinin, bencilliğinin ve sadizminin, bir dizi kompleksinin canlandığı anları izlemesi, dolayısıyla kendini kontrol etmesi. Bütün bu farkındalığı sağlayacak bir şehirlilik mi arıyoruz? Aslında şehir içinde yaşayanın en canlı ve en yoğun şekilde yaşadığı bütün bu duyguların farkına varmak kendi üzerinde düşünmenin bir erdemi. İnsan salt akıldan ibaret değil tabi. İnsan salt felsefi metinlerde adını sıkça zikrettiğimiz şu büyük harfli “İnsan” da değildir. O resimlerde çizilen bir insan da yok aslında. İnsan hep ete kemiğe bürünmüş bir anne ve bir babadan doğmuş, kendi özel hikayesiyle, kendini mutlaka başkalarından ayırt eden özel yanlarıyla temayüz etmiş, bir yaşı, bir cinsiyeti, bir mesleği, bir memleketi, bir tipi, bir kendine özgü bedeni, bir dili, bir cemaati, bir akrabalıklar bağı, bir sosyal çevresi olan bir özne olarak var oluyor.
31 Mart'ta İstanbul'u çekişmeli hatta “kafa kafaya” bir seçim bekliyor AK Parti, “kazanabilecek, seçilebilecek bir aday” gösterdi. -Meral Hanım'ın kulakları çınlasın! Murat Kurum'un adaylığı, İmamson'un tekrar seçilme ihtimalini zorlaştıran bir tercihtir. “Ortadaki reyleri veya geçen seçimde karşı cepheye giden oyları alabilecek bir aday” diyebiliriz. *** Arada bir de İstanbul'a uğrayan, daha ziyade tatilci izlenimi veren... “Cumhurbaşkanlığı hayali ile dolaşan” İmamson Efendi'ye karşı... -Tamamen icraata yönelik bir aday! FİKRİ TAKİP Bu sütunda 6 Aralık 2023'te yayınlanan “İP'siz CHP! İmamson Turizm! Truva-han Hep Başbakan!” başlıklı yazıda şu satırlar yer almıştı: “İstanbul'da AK Parti adayının kim olacağı hususu da -muhtemelen Murat Kurum- Mr. İmamson'un seçilme şansını birebir etkileyecek.” PEK HUSUSİ BİR MEMUR
AB Nisan ayında, çelik, çimento, alüminyum, gübre, elektrik ve hidrojen ithalatını hedef alan ve 2026 yılından itibaren yüksek karbonlu mal ithalatına vergi getirilmesini öngören dünyanın ilk planını onayladı. Aralık ayının 18'inde ise İngiliz hükümeti yaptığı açıklamada, işletmelerin daha az katı iklim politikalarına sahip ülkelerden yapılan ucuz ithalata karşı korunmasına yardımcı olmak için 2027 yılından itibaren bazı ürünlere yeni bir karbon ithalat vergisi uygulayacağını açıkladı. Avrupa Birliği Eylül ayında ithal çelik, çimento ve diğer mallara CO2 emisyon tarifeleri uygulayacak bir sistemin ilk aşamasını başlattı. Birlik 2026 yılına kadar sınırda herhangi bir CO2 emisyon ücreti toplamaya başlamayacak. Ekim ayında deneme aşamasına giren yeni rejim, AB'ye mal ithal edenlerin sadece bu ürünlerdeki karbon emisyonlarını rapor etmelerini gerektiriyor. Tamamen yürürlüğe girdiği 2026 yılından itibaren ise bir ücret/vergi talep edilecek. Karbon vergisi nedir? Karbon ayak izi bir ürün veya faaliyetin, kişi veya kuruluşun üretim ve tüketim faaliyetleri boyunca doğrudan veya dolaylı olarak neden olduğu karbondioksit ve diğer sera gazı emisyonlarının toplam miktarını birim cinsinden ifade eder. İşte bu tanıma dayalı olarak firmalar faaliyetleri sonucunda çevreye ne kadar emisyon saldıklarını hesaplamak, belgelendirmek ve saldıkları karbonun vergisini ödemek zorunda kalacak. Dünya kirlenmiyor mu? Ortada bir gerçek var, her ne kadar kimilerine göre “Küresel ısınma” bir komplo teorisi ise de Dünya'daki gözle görünür değişimler bu teorileri desteklemiyor. Zira Dünya'nın kapitalist üretim ve tüketim ile tanışması ve artan nüfus neticesinde meydana çıkan kirlenmeyi kör insanın bile algılayabilecek durumda olduğunu düşünüyorum. Bilhassa hoyrat ve acımasız sanayileşmenin İngiltere'de başlayan hali, sonraları aşırı kirlenmeyi sınırlarından uzaklaştırma ve emeği sömürmek üzere Çin'e ve Doğu'ya havale edilmesi, esasen meselenin gerçekliğine dair somut durumu yansıtmaktadır. Türkiye'de siz de buna şahitlik edebilirsiniz. Cennet Marmara denizinin ölümü tamamen bu hoyrat sanayileşmenin neticesi değil midir?
Konuğumuz Hatay Mimarlar Odası Şube başkanı Mustafa Özçelik ile Antakya kentsel sit alanının son durumunu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bu alandaki uygulamalarını konuşuyoruz. Odağımızda bakanlığın tescilli kültür varlıklarının restorasyonu ya da rekonstrüksiyonu için mülk sahiplerinin yararlanıcısı olabileceği hibe programı ve yine aynı alan için yaptırdığı Koruma Amaçlı İmar Planı var.
Konuğumuz Hatay Mimarlar Odası Şube başkanı Mustafa Özçelik ile Antakya kentsel sit alanının son durumunu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bu alandaki uygulamalarını konuşuyoruz. Odağımızda bakanlığın tescilli kültür varlıklarının restorasyonu ya da rekonstrüksiyonu için mülk sahiplerinin yararlanıcısı olabileceği hibe programı ve yine aynı alan için yaptırdığı Koruma Amaçlı İmar Planı var.
Bu bölümü dinlemeye cesaret edebilir misiniz? Tabii ki edebilirsiniz ve bunun için geldiniz. Çünkü korkmanız gereken, beklentiniz dışında bir şeyle karşılaşma ihtimaliniz yok. Ya da var mı? Teknolojik ürün ve hizmetlerini ticarileştirmeyi hedefleyen girişimcilere büyüme yolculuklarında 360 derece destek sunan kuluçka merkezi İTÜ Çekirdek'in her yıl düzenlediği Türkiye'nin en büyük girişimcilik etkinliği Big Bang Startup Challenge, bu yıl 13-14 Aralık tarihlerinde UNIQ İstanbul'da gerçekleştirilecek. Girişimcilik ekosistemi ve tüm teknoloji meraklılarını bir araya getirirken, Türkiye ve dünyadan en iyi girişimleri iş ve yatırım dünyası ile buluşturacak. Tamamen ücretsiz ve fiziksel olarak gerçekleştirilecek olan etkinliğe hemen kayıt olun, yılın en iyi girişimleri ile tanışma fırsatını kaçırmayın!
Rehine takası İsrail tarafından son dakikada iptal edildi. Gece yarısı “anlaşmada pürüz çıktı” diye duyurdular. Sebep henüz belli değil. Taraflardan birinin İsrail olması, yeterli sebep sayılmalı. Görünüşe göre takas ve ateşin durması bir gün ertelendi. Dün yapılacaktı, bugüne kaldı. “Bugün peşin, yarın veresiye” levhasını en görülebilir yere asan bakkallara benzeyen İsrail'in sözünde durmaması sürpriz olmadı. Bugün de yarına bırakılabilir. Yarınsa öbür güne. Tamamen keyiflerine kalmış. Verdikleri sözün anlamı da yok, önemi de, değeri de. Ateşin ne zaman duracağını bilmiyoruz. Verilen sözlere uyulmayınca, ertelenen vakitte beklentiye girmek de akla yatkın değil. Birkaç gün içinde görmeyi ümit ederiz. Ateş kesiliyorsa, ona ateşkes denir. Ama İsrail tarafı ve ABD bu kelimeden ısrarla kaçıyor. “Ara” diyorlar, “pause” diyorlar. Takas işlemi başlamayınca, bombalama da bütün şiddetiyle devam ediyor. Hiç ara vermeden Gazze üstüne bombalar yağıyor ve dünya canlı yayında takipte. Dünyanın Müslüman tarafı, ekrana bakabilenler ve bakamayanlar diye ikiye ayırmak mümkün. İki grup da gözyaşı döküyor. Fakat hakkını teslim edelim, çok iyi ağlıyor Müslümanlar. Ağlama duvarı, İsrail halkından daha çok, sessiz kalan ve eyleme geçemeyen Müslümanların ihtiyacı. Esasen hiçbir silah kullanmadan, tek mermi bile atmadan, iki milyarlık İslâm âlemi o noktaya doğru yürüyüşe geçse İsrail'i korkutur. Öyle bir birlik yok. Ortak hareket etme bilinci yok maalesef. Gazze'yi Hamas'tan arındırmayı, tek Hamaslı bile bırakmamayı kafaya koymuşlar. Gazze'yi Hamas'tan temizleme düşüncesi, İsrail'i Netanyahu'nun partisi Likud'dan arındırmak kadar anlamsız ve abes. Likud partisi İsrail'den çekilse, geriye ne kalır?
Zift Vadileri *Hayatınızı tamamen sevgi atkıları içinde, göz kamaştırıcı bir dantela gibi işlemek mümkünken nefret, kin, intikam, hemz u lemz (insanları çekiştirip dille yaralamak ve kaş-göz, el-kol hareketleriyle onlarla alay etmek) ve gayz vadilerinde dolaşmak çok büyük hüsrandır. Bütün bunlar birer zift vadisidir; kin bir zift vadisi, nefret bir zift vadisi, haset bir zift vadisi, adavet bir zift vadisi, korkunç rekabet bir zift vadisi, intikam bir zift vadisi, ibâde (herkesi kökten kazıma, yok etme) duygusu bir zift vadisi, tehcir bir zift vadisi, insanların mahkûm edilmesini istemek bir zift vadisi, istintâka ve tevkife (sorgulamaya ve tutuklamaya) zorlamak bir zift vadisi… Tamamen sevgiye kilitlenmiş insanlar, gönüllerini bu tür ziftlerle kirletmemelidirler. Hatta başkaları böyle bir kirlenme ve kirletme içinde bocalayıp dursalar bile onlar onun zerresini dahi yapmamalı ve mukabelenin en küçüğüyle dahi mukabelede bulunmamalıdırlar. *Çok uzun vadede içten dıştan engellemeler olacaktır. Bir taraftan dış, kuşkuyla karşılayacak; temsil ve hal diliyle o kuşkuları gidermeye çalışacağız. Bir taraftan da içtekiler şimdiye kadar kendileri beceremediklerinden, gelip gelip dünyevîliklerine takıldıklarından, yapacakları her şeyde dünyevi bir beklentiye girdiklerinden ve yüzlerine gözlerine bulaştırdıklarından dolayı hazımsızlıkla çelme takmaya çalışacaklar. Dünyevî beklentilere bağlanmış en büyük fedakârlıkların bile fiyaskoyla neticelenmesi kaçınılmazdır; onlar da fiyasko yaşadıkça efkârı ifsat etmeye çalışacaklar. Bu video 10/05/2015 tarihinde yayınlanan “Yakın Körlüğü ve Ebu Leheb” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi'nin ortak zirvesinden çıkan Gazze krizine ilişkin bildirinin, ‘geleneksel' duruşun, yani konuşup bir şey yapmama geleceğinin yeni örneği olduğunu düşünen çok insan bulunuyor... Tamamen haksız da değiller. Bildirinin bir ‘duruş' gösterdiği aşikâr. Fakat itirazlar, “bu bildiğimiz ‘durma' hali” diyor. Öyle mi, bakalım... Gazze vicdanları o kadar hırpalıyor ki, ‘hemen, şimdi' yapılmayan hiçbir girişim kamuoylarında karşılık bulmayacak. Türkiye haklı bir davanın samimi savunucusu ve mızrak ucu olarak Filistin meselesi ve İsrail sorununun üzerine gitmekte öncü rol oynuyor ama sanki bu yüzden düzinelerce ülkenin imzaladığı bildirinin sorumluluğu da Ankara'nınmış gibi hava yayılıyor... Yine Türkiye, Gazze katliamının sorumluları olarak ne İsrail'in ne ABD'nin veya diğer faillerin isimlerini alenen zikretmekte eksiklik göstermedi, hatta onları parmağıyla küresel kamuoyuna işaret/ifşa etti ama bu kadar ülke bildiride “ABD” bile diyemedi... Ankara'nın ‘farkını' gösterecek benzer örnekleri çoğaltabiliriz ve üstlenilen bu sorumlulukların hiçbiri ülkemiz tarafından ‘yük' sayılmadığı gibi onurla taşındı. Hem suçlu hem güçlülere karşı hakkı ve adaleti savunmak zaten böyle bir şeydir... İsrail'i durdurmak ve Gazze'de yaşanan insanlık dramına yardım elini derhal uzatmak dışında hiçbir söylem ve duruşun tatmin edici olmadığını tekrar yazalım. Yapılan konuşmalara ve imzalanan bildirideki maddelere yöneltilen, ‘e ne olmuş, neye yarar' sorusuna, ‘maalesef, şu an hiçbir şeye' yanıtını vermekten fazlasını kimse yapamıyor. Yani, prematüre bebeklerin ölmesin için folyolara sarıldığı dünyada ‘kımıldamayan' her şey suçludur. Bu yüzden şu satırdan sonra okuyacaklarınız, sadece gelişen durumun doğru fotoğrafını çekme gayretidir... ‘BİR ŞEY YAPMAK İSTEYENE, REFERANS NOKTASI BU BİLDİRİDİR'...
Bugün, işin mühendisliğine ve pazarlamasına dünya kadar para gömmüş ama kullanıcı tecrübesine pek kafa yormamış uygulamalardan şikayet edeceğim. Ve şunları öğreneceğiz:Ortalama kullanıcı diye bir şey yok.İşiniz kumar değilse, kimseyi gereksiz yere belirsizlikte bırakmayın.İnsan, zamanı sıkıntı cinsinden ölçer.Tamamen algıya yönelik ufak değişikliklerin büyük farklara yolaçtığı gerçeğiyle barışın.Tüm kaynaklar aşağıda her zamanki gibi, patronlarıma patroniçelerime teşekkürler..Konular:(00:05) Eurostar: 40 dakika için 6 milyar pound.(01:38) Rory Sutherland.(03:55) Patates Kralı Frederick(05:40) Ortalama müşteri diye bir şey yok(07:05) İnsan zamanı sıkıntı cinsinden ölçer(07:52) Belirsizlik ve otobüs durakları(08:50) Uber'in haritası(09:58) İngiliz olmayanlar için sıra numarası(11:50) Havaalanlarındaki belirsizlik ısrarı(15:10) Anlamsız boarding sıraları(17:43) Ketum pilotlar(19:50) %98 başarılı posta(21:20) Placebo Etkisi(24:45) Bugünün tekrarı(25:33) Patreon kodamanlarına teşekkürler.Kaynaklar:Video: Rory Sutherland: Perspective is everythingYazı: This Thing For Which We Have No NameMakale: Effect of colour of drugsVideo: Billion dollar behavioursKitap: Alchemy - The Surprising Power of Ideas That Don't Make Sense.------- Podbee Sunar ------- Bu podcast, Disney+ hakkında reklam içerir.Bu podcast, Odea hakkında reklam içerir.Odea'lı olmak ve yatırım fırsatlarından yararlanmak için tıklayın.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Çok tuhaf zamanlardan geçiyoruz. Üçüncü Dünya Savaşı başladı mı başlamadı mı bilen yok. Herkes birbirine soruyor bunu. Güvenlik ve siyaset uzmanlarının açıklamalarına bakarsak, iki ihtimal var. Evet, o korkulan savaş başladı. Çünkü savaşın şekli çoktan değişti. Böyle olur bu zamanın dünya savaşı. Diğerleri ise karşı çıkıyor. Kimse o savaşı başlatamaz, böyle bir şeye cesaret edilemez. Hiç kimse o tehlikeyi göze alamaz. Hâlbuki nükleer tehlikenin adını ananlar, gün aşırı tehdit savurmaktan çekinmez oldu. Filistin'e Gazze'ye gidip oradakilere sorarsak, üçüncü ne ki! Bugünlerde yaşanan kim bilir kaçıncı savaş! Yıllar önce orada İsrail'in toprakları azdı. Sonradan insanları azdı. Azanları tutabilene aşk olsun. Filistin ve İsrail'i yıllar itibariyle gösteren meşhur haritalara bakınca, adım adım nasıl ilerledikleri açıkça görülebiliyor. İşgal ettikleri topraklardan geriye kalan kısım, küçük beneklerden ibaret. Filistinlilere hayat hakkı tanımamak İsrail'in en temel ilkesi. Orayı bütünüyle kendi renklerine boyadıkları, işgali tamamladıkları zaman orada duracaklar mı? Asla. Yine yayılmaya devam edecekler. Nereye kadar gideceklerini gösteren hayali haritalar da gizli saklı değil. Nil nehrinden, Fırat nehrine kadar. İsrail seferberlik ilan etti. 300 bin yedek asker silah başına çağrıldı. Gazze bombalarla yıkılıyor, yerle bir ediliyor. İsrail hastanelere, ambulanslara saldırıyor. Yasaklanmış olan fosfor bombası, misket bombası kullanmaktan çekinmiyor. Kimseye hesap vermeyeceğini, bunun bir bedeli olmayacağını düşündükleri belli. 2008'de de atmıştı o insanlık dışı bombaları. Kimse fatura kesmedi. İsrail tarih boyunca BM kararlarına uymadı. Güvenlik Konseyi tarafından alınan kararların hiç birini tanımadı. Yıllardır bir devlet gibi değil, işgalci terör örgütü gibi davranmaktan çekinmiyorlar. Gazze'de elektrik ve suyu kesmenin bile sıradan, basit bir hareketmiş gibi karşılanması, soykırımın bir parçası. Çocuk, kadın, yaşlı demeden bombalaması, her saniye binaları yerle bir etmesini dünya ekrandan canlı yayında seyrediyor. Binlerce can kaybı, binlerce yaralı var. Hamas kendi yaptıkları füzelerle İsrail'e saldırırken, demir kubbe sistemi o füzeleri havada imha ediyor. Başarı oranı yüzde doksan. “Vurdu, vurdu, vurmadı...” diye uzman tespitlerine şahit olmaktayız. Havada füze tokuşturma oynar gibi bir hâl. Çaresizlik kadar berbat bir durum yok. Gıda ve ilaç konusunda da büyük sıkıntı başladı. İsrail, bombalardan kurtulup sağ kalabilenleri de İsrail aç ve susuz bırakarak yok etmek istiyor. İslâm dünyasının bir araya gelemeyişi bu tablonun en acı tarafı. Filistinlilerin Gazze'yi terk etmesini istiyorlar ama Gazze'nin 7 kapısı kapalı. Kıyı şeridi abluka altında. Denizden de bomba yağıyor. Kaçacak yer yok. Nereye nasıl gitsinler? İsrailliler bilime çok önem verirler. Herhalde bir deneme yapma niyetindeler. “Kapılar kapalıyken kaçılabiliyor mu?” sorusuna cevap arıyor gibiler. Deniz yolu kapalı. Kara yolları kapalı. Terk edip gitmek isteseler bile nereye gidecekler? Kanatlanıp uçsunlar mı? Filistinliler ateşkese razı olduklarını beyan etti ama İsrail yanaşmıyor. Tamamen yok edene kadar soykırıma devam etme niyeti açık. İki tarafla da görüşebilen ülke olarak Türkiye arabuluculuk görevini üstlenmeyi teklif ettiyse de bu aşamada kabul görmedi. Karşısındakileri insan olarak görmeyen bir kafayla nasıl diyalog kurulabilir ki? Kendilerini dünyanın jandarması zanneden ABD ise bölgeye uçak gemisi gönderiyor. İsrail'e tam destek olmak için. Uçak gemisine orada niye ihtiyaç duyulsun ki? Belli ki hesap başka.
"Bir zamanlar insanlar hayatlarından memnun değillerse devrim yaparlardı. Şimdi alışverişe çıkıyorlar. Tamamen bir hafıza kaybı dönemi yaşıyoruz."
Yunanistan'da SYRIZA'nın lideri Aleksis Çipras, istifasını Nazım Hikmet'in "en güzel deniz henüz gidilmemiş olandır" dizeleriyle duyurdu. Fransa'da bir gencin ölümüne ilişkin protestolar düzenlendi. Madonna hastaneye kaldırıldı. Bu bölüm BMW hakkında reklam içermektedir. Türkiye'de elektrifikasyon dönüşümüne liderlik eden BMW, tamamen elektrikli Yeni BMW iX1 ile sürdürülebilir ve çevre dostu bir sürüş deneyimini işlevsellik ve çok yönlülükle buluşturuyor. Tamamen elektrikli Yeni BMW iX1'i buradan inceleyebilirsiniz.
Selam fularsızlar, bugün bir konuğum var: Sanat, Tasarım ve Teknoloji alanında yıllardır Türkiye'nin en popüler görsel içeriklerini üreten ve bizim de podcast kardeşimiz olan (111 Hz) Barış Özcan ile beraberiz. Tamamen doğaçlama bir sohbetimiz oldu yaratıcılık ile yakından ve uzaktan konular hakkında..Bu podcast Odea hakkında reklam içerir. Sen de Odea ile yatırım fırsatlarını yakalayıp yatırımın merkezinde yer almak istiyorsan buradaki linke tıkla.Bu podcast LaVita hakkında reklam içerir. Sen de enerjini tazelemek ve doğanın gücünü vücudunda hissetmek istiyorsan buradaki linke tıkla ve %20 indirimden LVTFULAR koduyla yararlan..Konular:(00:00:00) Konuk: Barış Özcan(00:01:59) 111 Hz podcasti ve karşılıklı yıkama yağlama(00:04:15) Motivasyon kaynağı(00:07:19) Merakın çerçevelenmesi(00:10:51) Aktif müzik dinleme(00:15:40) Mindfulness(00:17:08) Hikaye anlatıcılığı(00:19:24) Monomit(00:20:12) Yaratım süreci: Sorarak ve dolaşarak(00:27:21) Erteleme hastalığı ve akış teorisi(00:32:47) Serendipity ve Zinciri Kırmak(00:34:42) Pinokyo(00:38:24) Özgünlük baskısı(00:41:26) Hero içerik(00:43:24) Kitap Yazmanın İtibarı(00:45:48) Film formatı(00:47:11) İzleyicinin beklentisi ve katmanlandırma(00:49:56) Zeka vs İstikrar(00:51:24) Native içeriğin önemi(00:58:18) Kurgu hiperaktif olmak zorunda değil(01:00:33) 1000 gerçek takipçiSee Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
TARIK TOROS'LA MANŞET • Akşener'den “Erdoğan ve arkadaşları yargılanacak” mesajı • Kimi vuracaksınız? Akar'dan “vur de vuralım” sloganına: “Zamanı gelecek” • Devlet Bahçeli'nin halefi belli.. • “Erdoğan yeniden kazanırsa Türkiye diktatörlüğe geçer” • YSK, bir oldu-bittiyle ‘adam kazandı' derse partiler ne yapacak? • Türkiye'de fiyatlar Avrupa'yı ikiye-üçe katladı.
Bu yayınımızda Tanyel Architecture Kurucusu Mimar Mesut Tanyel ile birlikteydik. Mimar Sinan Üniversitesi 1985 mezunu olarak başladığı iş hayatında Türkiye'de Kadıköy'de bir ofiste çalışarak başladı. Çalışmalarından sonra tesadüfle yurtdışında çalışmaya devam etti. Şuan Almanya'da yaşayan Mimar Mesut Tanyel tavsiyelerinin yanında öğrenciler ve yeni mezunlar için aktardığı tecrübeleri ile çok güzel bir yayın oldu. Öneri ve isteklerinizi sunmak için bizimle abdullahdogmus.com adresinden iletişime geçebilirsiniz.
Devrimlerin olağanüstü müdahalelerle, darbelerle durdurulduğu Arap-İslam dünyasında I. Dünya Savaşı sonrası oluşmuş düzen tekrar tesis edilmiş durumdadır. Bu tesisin en önemli şartı siyasal alanın tamamen kapatılmış olması, kitlelerin değişim taleplerini ifade etme imkanlarının tamamen yok edilmesidir. Buna mukabil daha önce devrimlere götüren sosyolojik koşullar değişmiş değil, hatta daha hızlı bir gelişim içinde: Kentleşme ciddi bir sanayileşme olmadığı halde artmakta, eğitimli veya eğitimsiz genç nüfus işsizliği daha da artmakta, internet üzerinden sosyal ağlarla dünyayla bütünleşme de paralel bir biçimde gelişmekte ve devletlerin halklarına hizmet sunma kapasitesi de paralel olarak daralmaktadır. İnsan onurunu, haklarını, refahını hiçbir şekilde öncelemeyen yönetimler halka hesap vermek mecburiyeti de hissetmiyorlar. Tamamen kapattıkları siyasal alan dolayısıyla zaten muhalefete hiçbir hayat hakkı tanınmadığı için bu mecburiyeti aslında sadece ertelemektedirler. Her muhalif sesi, hatta muhalefet etme ihtimali olan her insanı hapse atmak suretiyle kitlelerin uzun süre yönetilebileceğine dair bir bakış açısı hâkim. Bu baskılara dayanamayıp isyan edenlerin başına gelebilecekler için Suriye ve Yemen'de yaşananlar yeterli dersler veriyor olmalı. Sosyolojinin, siyaset biliminin, tarihin durduğu, iptal olduğu yerdir Suriye ve Yemen. Yüzbinlerce Müslümanın vahşice, canice akıtılmış kanı, milyonlarca Müslümanın yerini yurdunu trajik bir biçimde terk etmek zorunda kalması ve oluşan büyük insani dram kimin umurundadır? Batılıların umurunda olan tek şey buradan kendilerine bir mülteci dalgasının vurmasının nasıl engellenebileceği. Ama Müslüman ülkelerin İslamcı olmayan yöneticileri için bu olup bitenler sadece müstahakkını bulmuş asi bir halkın kaderi olarak görünüyor. Böylece sürekli gelişmekte olan toplumsal dinamiklere cevap veremiyor olmaları dolayısıyla artan hoşnutsuzluğun barındırdığı büyük patlamalar bu örnekler üzerinden birileri tarafından satın alınmış gibi görünüyor. Arap-Müslüman halklarına reva görülen muamele bu ve Arap Baharı sonrası ortaya çıkan bu manzaraya bakıp hala birileri İslamcıların başarısızlığından söz edebiliyor. Burada İslamcılar başaramadıysa birilerini başarmış olduğu da zımnen anlatılıyor olmalı. O zaman ortada bir başarı da görmemiz gerekiyor. İslamcıların başaramadığını kim başardı mesela?
https://www.instagram.com/basakkablan/https://www.youtube.com/basakkablan
Son dakika haberi ABD'nin 2023 savunma bütçesini de içeren Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasa (NDAA) tasarısının son halinden, Temsilciler Meclisince Türkiye'nin F-16 alımını sınırlandırmak üzere konulan maddeler de çıkarıldı
Enflasyon TÜİK'e göre yüzde 84, ENAG'a göre yüzde 170.../ DİSK araştırması: Yoksulların yıllık gıda enflasyonu yüzde 150.../ Bakan Nebati: Enflasyonda düşüş trendine girmiş bulunuyoruz.../ DİSK, asgari ücret talebini açıkladı: Net 13 bin 200... / MHP zincir marketlere karşı el yükseltti: Tamamen kapatılmalı ... / Amsterdam seks ve uyuşturucu için gelen turistleri engellemeye hazırlanıyor Gündemin önemli gelişmeleri Demet Bilge Erkasap'ın hazırladığı bültende…
Anaerkilliğin 2 farklı tanımı vardır. Bu iki tanımdan hangisini kabul ettiğimize bağlı olarak anaerkil olarak tanımlanabilecek bir toplumun var olup olmadığı sorusuna vereceğimiz cevap da değişir. Ayrıca anaerkillikten bahsederken bu konuyla ilgili anasoyluluk kavramının da tanımını bilmekte fayda vardır.… Seslendiren: Altay Kenger
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Türkler'in mizah anlayışını konuşuyoruz. İnternette bizi çok eğlendiren trendleri, komik bulduğumuz konseptleri inceliyoruz. Yeni jenerasyonda Türk kültürüne yön veren komedyenlerden bahsediyoruz. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Show Notes Yetenek Sizsiniz Discord - https://www.youtube.com/watch?v=cgsQ5GoPVBA Reddit Place - https://www.youtube.com/watch?v=bC6VlHOdwT4 G.O.R.A. - https://www.imdb.com/title/tt0384116/ A.R.O.G - https://www.imdb.com/title/tt1286126/ Transcript Intro Müzik Haftanın Konusu Emin: [0:24] Herkese merhaba! Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hoş geldiniz. Ben Emin. Bugün Cihat'la beraberiz. Nasılsın Cihat? Cihat: [0:31] İyiyim Emin. Teşekkür ederim. Sen nasılsın? Emin: [0:34] Ben de iyiyim. Alt yazıları yazarken fark ettim ki girişlerimizin hepsi aynı oluyor. Cihat: [0:39] Ya zaten o "Ben Emin. Cihat'la beraberim." kısmında gülecektim bu sefer de... Gülemedim. Emin: [0:45] Sen de mi fark ettin hep aynı şeyi yapıyoruz diye? Cihat: [0:48] "Bir gün farklı bir isim mi söyleyeceksin acaba?" diye düşünüyorum yani. Benim olmadığım bir bölüm olacak mı? Orada belki bunun değeri ortaya çıkar. Emin: [0:56] Evet. Belki bu bölümden dinlemeye başlayan varsa ona kendimizi tanıtmak manasında yapıyorum ama... Cihat: [1:03] Haklı bir durum, evet. Bir şey diyemedim ama... Böyle şey gibi... Kağıttan okuyormuşuz gibi gerçekten. Emin: [1:08] Yok, yok. Tamamen doğaçlama yapıyorum ama birebir aynısı oluyor her bölümde. Cihat: [1:13] Güzel bir rutin diyebiliriz buna. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
Bu video 16/10/2016 tarihinde yayınlanan " MEHDÎ, MESÎH VE KÂİNAT İMAMI (!)" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Hem muvaffakiyetleri Hizmet erlerinden bilerek şirke düşüyor hem de rekabet hissiyle günahlara giriyorlar. Arkadaşlarım şahit, geçen gün de konuşurken, “Bakın bu yapılan meselelerin onda birini kendimize mal etmeyelim, Cenâb-ı Hak lütfetmeyince olmaz!” dedim. مَا شَاءَ اللهُ كَانَ، وَمَا لَمْ يَشَأْ لَمْ يَكُنْ (Allah neyin olmasını dilerse, o olur; O'nun dilemediği/olmamasını dilediği de olmaz.) Sabah-akşam, Efendimiz'in vird-i zebanıdır. Ve biz de onu okuyoruz. Ama bunu hiç okumamış olan insanlar, bilmeyebilirler. Sizin aklınıza -inşaallah- “Biz yaptık!” diye şirk işmâm eden bir laf gelmemiştir, inşâallah. İnşâallah gelmemiştir; gelmişse, istiğfar etmek lazım, tevbe etmek lazım. “Sen, bunları lütfettin.. Hepsi Sen'den, hepsi Sen'den!” Kur'an-ı Kerim'in dediği gibi; قُلْ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ اللهِ “(Ey Rasûlüm) de ki: Hepsi Allah'tan.” (Nisa, 4/78) Şimdi, Allah'tan olan bu şeyleri, insanlar, bir kere şirke girerek, sizden bildiler. Tamamen siz yapıyorsunuz gibi görmekten dolayı, şirke girdiler. Biz, kendimizden bilince, nasıl kapalı bir şirke girme ihtimali var; onlar da sizden bilmek suretiyle farkına varmadan şirke giriyorlar. Birinci günahları, bu. İkincisi de, rekabete girdiler. Hazreti Yunus Emre adına değişik yerlerde lokaller açtılar, dil kursları açtılar. Bir yerde işin başındaki arkadaştan dinlemiştim; 19 tane mi 20 tane mi olmuştu? Onu çekemediler, aldılar işin başından; ismini söylemiyorum, aldılar; sonra 9'a mı ne düştü o. O da sadece 5-10 tane insana dil öğretme. Öyle değil; milyonlarca insana, bir yönüyle, kendi dilinizi sevdirme ve aynı zamanda “kendi dillerini ve başka dilleri, Almanca, İngilizce, Fransızca öğretmek suretiyle, onları “dünya insanı” haline getirme, kendi dünyaları adına. Ve orada kendini sevdirme, Allah'ın izni ve inayetiyle. Ricâl-i devletin çocukları oralara konacak şekilde bir câzibeye ulaştırma, Allah'ın izni ve inayetiyle. Nitekim bu mevzuda, çekemeyenlerden bir tanesi, geçenlerde diyor ki: “Ricâl-i devletin, bakanların çocuklarını da alıyorlar, orada okutuyorlar; gelecekte o çocuklar, babalarına karşı darbe yapsınlar diye!” Böyle bir mülahazanın bir kıymet-i harbiyesinin olup olmadığını “ahmaklara dair yazılmış kitaplar”da araştırmak lazım. Sözlüklerde, ansiklopedilerde bulamazsınız böyle bir şey. Evlatlarını bir okula koyacaklar; yetişsinler, onlara karşı darbe yapsınlar!.. Bence karşınızdaki mantık bu ise, esasen mantık adına iflas etmişler demektir. Öyleyse, o iflas etmişlik karşısında, zerre kadar tereddüde düşmeden, daha yiğitçe, Hamzavâri yürüyün!.. Yolunuz, Allah yolu; yolunuz açık olsun! Durmadan, dinlenmeden yürüyün!.. Neticede İnsanlığın İftihar Tablosu'na (sallallâhu aleyhi ve sellem) “ihlas” merdiveni ile, “rıza” merdiveni ile ulaşacaksınız. Cenâb-ı Hakk'ın cemâl-i bâ kemâlini müşahedeye ve O'nun tarafından “Ben, sizden râzıyım!” iltifatına mazhar olacaksınız.
Gazeteci İbrahim Ekinci, Marjinal Fayda'da, küresel ve ulusal ekonomiyi anlamak, kararlar alırken sağlıklı öngörüler oluşturabilmek için bir haftanın panoramasını çıkarıyor... Son birkaç gün içinde 12 merkez bankası faiz artırırken, bizim Merkez Bankası indirdi. Hükumetin büyüme istediği bilgisiyle birlikte, politika faizlerinin tek haneye kadar indirilmesi olasılığı arttı. Enflasyonla mücadele tamamen terk edilmiş durumda. Hükümet, baz etkisinin çalışmasını, “indirdik” havası atmak için aralık ayını bekliyor.
https://www.youtube.com/watch?v=ytqLpo9cle8 YİRMİ ALTINCI SÖZ Birinci Mebhas … Evet, Kur'ân'ın dediği gibi, insan, seyyiâtından tamamen mes'uldür. Çünkü seyyiâtı isteyen odur. Seyyiât, tahribat nev'inden olduğu için, insan bir seyyie ile çok tahribat yapabilir, müthiş bir cezaya kesb-i istihkak eder: bir kibritle bir evi yakmak gibi. Fakat hasenatta iftihara hakkı yoktur. Onda onun hakkı pek azdır. Çünkü hasenatı isteyen, iktiza eden rahmet-i İlâhiye; ve icad eden kudret-i Rabbâniyedir. Sual ve cevap, dâi ve sebep, ikisi de Haktandır. İnsan yalnız dua ile, iman ile, şuur ile, rıza ile onlara sahip olur. Fakat seyyiâtı isteyen nefs-i insaniyedir: ya istidat ile, ya ihtiyar ile. Nasıl ki, beyaz, güzel güneşin ziyasından bazı maddeler siyahlık ve taaffün alır. O siyahlık, onun istidadına aittir. Fakat o seyyiâtı, çok mesâlihi tazammun eden bir kanun-u İlâhî ile icad eden yine Haktır. Demek, sebebiyet ve sual nefistendir ki, mes'uliyeti o çeker. Hakka ait olan halk ve icad ise, daha başka güzel netice ve meyveleri olduğu için güzeldir, hayırdır. …
Günaydın, çarşamba sabahından herkese merhaba! Ben Gamze Elvan, Medyascope'un podcast'i “Güne Başlarken” ile karşınızdayım. Türkiye ve dünyanın gündemini, hava durumunu, ekonomide son verileri, yani güne başlarken bilmeniz gereken her şeyi size aktaracağım. O zaman, başlayalım!
Medyascope Podcast'ten herkese merhaba. Hafta Sonu Yazıları köşemizde yayınlanan yazılarımızın seslendirmesiyle karşınızdayız. Ruşen Çakır'ın “Türkiye Fethullahçılık defterini tamamen kapattı mı?” başlıklı yazısını ben Gamze Elvan sizler için seslendirdim. Beğenerek dinlemenizi umuyorum.
Ruşen Çakır bu yayında, eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın dün (12 Aralık) Medyascope'a verdiği yazılı röportajda dile getirdiklerinden hareketle, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Kürtler'in büyük çoğunluğunun desteğini tamamen kaybedip kaybetmediği sorusuna yanıt aradı.
Sizlerden gelen en ilginç, hayata bakış açımızı değiştiren ve benzersiz yaşanmış gerçek hikayeleri animasyon videolara dönüştürüyor. Bu hikayeler şu ana kadar duyacağınız en garip, en duygusal, en eğlenceli, en üzgün ve hatta en utanç verici hikayeler olacak! Siz de bizimle iletişime geçmek veya hikayelerinizi paylaşmak isterseniz omgstoriesfromyou@gmail.com adresinden bize ulaşabilirsiniz.
3. bölümde 1970 yılına uzanıyoruz, Norveç'teyiz, Ölüm Vadisi'nde. Tamamen yanmış bir ceset, kimliği belirlenemeyen bir kadın. 51 yıla yayılan bir vaka. Isdal Woman kimdi, nasıl ve neden öldü?
3. bölümde 1970 yılına uzanıyoruz, Norveç'teyiz, Ölüm Vadisi'nde. Tamamen yanmış bir ceset, kimliği belirlenemeyen bir kadın. 51 yıla yayılan bir vaka. Isdal Woman kimdi, nasıl ve neden öldü?
İbrahim Kalın ile Kendi Gökkubbemiz'e yolculuğumuz devam ediyor. Bu bölümde İbrahim Kalın; Marx ile kavga etmek yerine ondan alacağımız şeyler var, diyerek sohbete başladı ve ilave etti biz kendimiz olacağız diye hiç bir zaman kendimizi dünyaya kapatamayız. Medeniyetler hep etki almışlar etki vermişler. Bugün biz burada dağıldık. Dünya vatandaşı olacağız diye ayağımızın bastığı toprakları görmezden gelemeyiz. Tamamen kapattığımız zaman sistemi fosilleşmeye başlarsınız. Sağ sol kavramları bizi izah etmiyor, orta asya tipi bizi izah etmiyor. Başka neticelerin sonucunda ortaya çıkmış kavramları getirip koyduğunuzda olmuyor, oturmuyor. 'Din kitlelerin afyonudur' gibi mesela. Bunu burada kullanmaya çalıştığınızda olmaz. Burada herkes eşittir. Din adamı ve ayrıcalıklı sınıf bizde yoktur. Herkes kuldur ve Allah'ın önünde eşittir. Marx'ın temel isyan noktası sosyal adalettir. Türkiye'de sol gelenek batının din anlayışını uyguladığından dine yabancılaştı. Adalet kelimesi Arapçada her şeyi yerli yerinde koymak demektir. Sol İslami gelenek ile çatışmak zorunda değil. Farklı katkılar sağlayacakları ama bu fırsatı kaçırdı. Kemal Tahir kendi sol çevrelerinden aforoz edilmiştir. Devletin varolma sebebi insanların adaletle yönetilmesidir. İbrahim Kalın'a yöneltilen; sol bir entelektüel ile oturup konuşabiliyor musunuz? sorusuna ise İbrahim Kalın; Solcular, hepimiz reklamcı olduk derler. O yüzden aynı zeminde konuşacağımız kişi pek kalmadı gibi.. Bizim en büyük eksiğimiz kendi kavramlarımızı üretemiyoruz. Başkasının kavramları ile kendini tanımladığında önce kendine yabancılaşırsın. Sonra o kavramlar senin birer hapishanen olur. Bir diğer soru; Batı entellektüelleri ile oturup konuştuğunuzda ortaya ne çıkıyor? Oradaki temel mesele entelektüel birikim siyasete şekil veremiyor. Bir sistem eleştirisi yapıyorlar bu kıymetli ama onlar siyasete şekil verme kıvamına bir gün gelir diye ümit ediyorum. Bu ülke tarih boyunca mülteciler konusunda çok yoğun bir katılım almış Bizim bazı semtlerimizin isimleri de ona göre şekillenmiş. Polonezköy diye bir yerimiz var mesela ya da Saraybosna diye bir yerimiz var... Mülteciler ile ilgili sergilemiş olduğumuz durum neden takdir görmüyor? Siyasi sonuçlarından dolayı takdir etmiyorlar. Çünkü kabullenmek istemiyorlar. Alman Başbakanı yasa dışı göçmen diyor biz ise Mülteci diyoruz. Biz ensar onlar muhacir dediğinde bir milletin 1400 yıllık karakterinin ortaya koymuş oluyorsunuz. Batı ise kendi propagandasını yaptığı ilkeleri hayata geçirme noktasında üç maymunları oynuyor. Biz bugün ara ara temsiliyette sorunlar yaşıyoruz. Bu konuda kendimize çok gaddar olmayacağız ama çok da görmemezlikten gelmememiz lazım. Sorunların hepsini dışarıda aramamak lazım. Büyüdüğünüzde şunu olacam diye bir hedefiniz var mıydı? Mesleğim ne olursa olsun, okuyan yazan biri olarak istemiştim. Meslek kaygısı ile hiç okumadım. İyi ki de böyle yapmışım. Çünkü bu benim alanımı daraltmadı. Ve daha bir çok özel konu bu bölümde konuşuldu. Gelin, Beraber Yürüyelim...