POPULARITY
NATO'nun Brüksel zirvesi sırasında gerçekleştirilen Biden-Erdoğan görüşmesinin yankıları sürüyor.Erdoğan'ın görüşmeden istediğini alıp almadığıyla ilgili tartışma sürerken, Amerika'nın Sesi Kürtçe servisinden gazeteci Mutlu Çiviroğlu, "Görüşmeden beklenti çok yüksekti. Sanki toplantı iki ülke arasındaki sorunlara deva olacakmış gibi bir hava vardı. Buradan görünen ise sıradan bir toplantı olduğuydu. Buradaki hava, beklentilerin karşılık bulmadığı yönünde" dedi.Konuşa Konuşa'da Gülten Sarı'nın konuğu gazeteci Mutlu Çiviroğlu.
NATO'nun Brüksel zirvesi sırasında gerçekleştirilen Biden-Erdoğan görüşmesinin yankıları sürüyor. Erdoğan'ın görüşmeden istediğini alıp almadığıyla ilgili tartışma sürerken, Amerika'nın Sesi Kürtçe servisinden gazeteci Mutlu Çiviroğlu, "Görüşmeden beklenti çok yüksekti. Sanki toplantı iki ülke arasındaki sorunlara deva olacakmış gibi bir hava vardı. Buradan görünen ise sıradan bir toplantı olduğuydu. Buradaki hava, beklentilerin karşılık bulmadığı yönünde" dedi. Konuşa Konuşa'da Gülten Sarı'nın konuğu gazeteci Mutlu Çiviroğlu.
Fatih Yapıcı ile Gündem Özel | Metin Gürcan: Suriye'de Faaliyet Gösteren Bütün Ülkelerin Eli Kirli by Artı TV
İdlib'deki Anadolu Ajansı muhabiri Burak Karacaoğlu, birçok devletin ve muhalefetin tanımadığı Suriye seçimlerini ve rejim kontrolünün dışındaki bölgelerde durumu anlatıyor.
Bugün Türkiye'nin gündeminde Afyonkarahisar'daki yangın ile birlikte Emniyet Genelgesi konuşuldu. Dünyadaki salgın gündemi ise sürüyor. İyi dilnlemeler!
Amed Dicle: 'Rusya Türkiye'nin Kürt fobisini Kuzey Suriye'de çok iyi kullanıyor'
Amed Dicle: 'Rusya Türkiye'nin Kürt fobisini Kuzey Suriye'de çok iyi kullanıyor'
Türkiye'de özellikle Aydınlık ve çevreleri tarafından "Avrasyacılığın teorisyenlerinden" biri olarak lanse edilen ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in özel temsilcisiymiş gibi lanse edilen Aleksandr Dugin'in yayın yönetmeni olduğu Rus milliyetçisi televizyon 'Tsargrad'ın internet sitesinde, "Rusya Türkiye'yi bombalıyor. Şimdilik Suriye'de” bir makale yayımlandı. Sitenin daimi yazarlarından Aleksandr Ziganov imzalı makalede, "Rus Hava Kuvvetleri'nin Suriye'nin Lazkiye kentinde düzenlediği hava saldırılarının asıl amacının Türkiye Cumhurbaşkanı'nın hırsları olduğu” iddiası dile getirildi. Rusya uzmanı Dr Kerim Has, Moskova'dan programında Türkiye'deki Avrasyacıları anlatırken, Dugin'in Putin’in Rusya’daki ağırlığının ne olduğu konusunu etraflıca ele alıyor. Has, Rusya’nın Suriye’de Türkiye'yi bombaladığı yolundaki haberin aslında bir süredir bölgede devam eden gerilime dayandığını ifade ediyor. Rusya’nın bölgedeki cihatçıların varlığından rahatsızlığını uzun süredir dile getirdiğini vurgulayan Kerim Has, makalenin yayımlandığı Tsargrad’ın aslında bir televizyon yayını olduğunu ve ülkede popüler olmadığını ifade ediyor. Türkiye’de Perinçek’in başın çektiği Avrasyacıların Rusya’da bir ağırlığının olmadığının altını çizen Has, “Öyle ki bu gruptan bazı isimlerin ve hatta Erdoğan’ın danışmanlarından bazı kişilerin Rusya’ya giriş yasağı olduğunu biliyorum” ifadesini kullanıyor. Aleksandr Dugin'in, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin olarak, "14 Temmuz'da uyardık" iddiasını da değerlendiren Has, Dugin'in bu tarz söylemler üzerinden Türkiye'de Avrasyacı olarak anılan medya ile 'Putin'e yakın Avrasyacılar" söylemine dayanan şehir efsanesine katkı sunduğunu ifade ediyor.
Türkiye'de özellikle Aydınlık ve çevreleri tarafından "Avrasyacılığın teorisyenlerinden" biri olarak lanse edilen ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in özel temsilcisiymiş gibi lanse edilen Aleksandr Dugin'in yayın yönetmeni olduğu Rus milliyetçisi televizyon 'Tsargrad'ın internet sitesinde, "Rusya Türkiye'yi bombalıyor. Şimdilik Suriye'de” bir makale yayımlandı. Sitenin daimi yazarlarından Aleksandr Ziganov imzalı makalede, "Rus Hava Kuvvetleri'nin Suriye'nin Lazkiye kentinde düzenlediği hava saldırılarının asıl amacının Türkiye Cumhurbaşkanı'nın hırsları olduğu” iddiası dile getirildi.Rusya uzmanı Dr Kerim Has, Moskova'dan programında Türkiye'deki Avrasyacıları anlatırken, Dugin'in Putin’in Rusya’daki ağırlığının ne olduğu konusunu etraflıca ele alıyor.Has, Rusya’nın Suriye’de Türkiye'yi bombaladığı yolundaki haberin aslında bir süredir bölgede devam eden gerilime dayandığını ifade ediyor.Rusya’nın bölgedeki cihatçıların varlığından rahatsızlığını uzun süredir dile getirdiğini vurgulayan Kerim Has, makalenin yayımlandığı Tsargrad’ın aslında bir televizyon yayını olduğunu ve ülkede popüler olmadığını ifade ediyor. Türkiye’de Perinçek’in başın çektiği Avrasyacıların Rusya’da bir ağırlığının olmadığının altını çizen Has, “Öyle ki bu gruptan bazı isimlerin ve hatta Erdoğan’ın danışmanlarından bazı kişilerin Rusya’ya giriş yasağı olduğunu biliyorum” ifadesini kullanıyor.Aleksandr Dugin'in, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin olarak, "14 Temmuz'da uyardık" iddiasını da değerlendiren Has, Dugin'in bu tarz söylemler üzerinden Türkiye'de Avrasyacı olarak anılan medya ile 'Putin'e yakın Avrasyacılar" söylemine dayanan şehir efsanesine katkı sunduğunu ifade ediyor.
Türkiye yeniden tehlikeli bir sürecin içerisinde… Çok sayıda seçilmiş belediye başkanı görevden alınan ve hapse atılan, binlerce üyesi cezaevine konulan HDP, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “kapatılsın” çağrılarıyla yine iktidarın hedefinde. HDP’li 25 milletvekiline ait dokunulmazlık dosyası Meclis Başkanlığı’na gönderildi. Fezlekeler, Karma Komisyon’dan geçmesi durumunda Meclis Genel Kurulu’nda oylanacak. Ahval Türkçe editörü Ergun Babahan, Gidişat’ta siyaset bilimci Gökhan Bacık’la HDP’nin yeniden hedefe konulmasını konuştu.
Türkiye yeniden tehlikeli bir sürecin içerisinde… Çok sayıda seçilmiş belediye başkanı görevden alınan ve hapse atılan, binlerce üyesi cezaevine konulan HDP, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “kapatılsın” çağrılarıyla yine iktidarın hedefinde. HDP’li 25 milletvekiline ait dokunulmazlık dosyası Meclis Başkanlığı’na gönderildi. Fezlekeler, Karma Komisyon’dan geçmesi durumunda Meclis Genel Kurulu’nda oylanacak.Ahval Türkçe editörü Ergun Babahan, Gidişat’ta siyaset bilimci Gökhan Bacık’la HDP’nin yeniden hedefe konulmasını konuştu.
ABD'nin yeni başkanı Biden’ın Suriye’ye yönelik izleyeceği politika, 2021 ve sonrasının Suriye açısından nasıl geçeceği konusunda belirleyici etkenlerden biri olacak. Yazan: Ahmet Arda Şensoy Seslendiren: Halil İbrahim Ciğer
Suriye'de yeni anayasayı yazmak için 1,5 yıldır devam eden Anayasa Komitesi görüşmeleri tıkanmıştı. Türkiye, Rusya, İran devreye girdi, 3 ülkenin yetkilileri Soçi'de buluştu. 5 tur müzakerede neden yol alınamadı? Suriye muhalefetinin bundan sonra yola devam etmek için koşulları ne? Deniz Kilislioğlu, Suriye Muhalefeti'nin Müzakere Heyeti Başkanı Hadi El-Bahra'ya sordu.
2021’e Doğru Ortadoğu programının 17. ve son bölümünde Arzu Yılmaz, konuğu akademisyen ve yazar Soli Özel ile Suriye sorununun çözümü için olasılıkları değerlendirdi. PATREON'dan Medyascope'a destek olabilirsiniz → https://www.patreon.com/medyascopetv Teşekkürler!
Milyonlarca Sünni Suriyeli zorla yerinden edilerek mülteci durumuna düşürüldü. Esed rejimi Lübnan’da kalan ve özellikle Şam ve Humus’un kenar mahallelerine dönmek isteyen çok sayıda Suriyeli mültecinin geri dönüşüne izin vermiyor Yazan: Dr. Muhammed Abdulmecid Seslendiren: Halil İbrahim Ciğer
Türkiye ve Rusya'nın Libya'daki iç savaşta karşıt tarafta yer alması ve Mısır'ın da denkleme dahil olarak, Libya'da yürütülen vekalet savaşlarının muhataplarından Ankara'ya yönelik sert açıklamalarda bulunması bölgedeki tansiyonu yükseltmeye devam ediyor. Dışişleri eski Bakanı Yaşar Yakış, Türkiye ile Rusya'nın hem Libya hem de Suriye'de karşı karşıya geleceğini belirtti ve Ankara'nın Libya'daki duruma ABD'yi de dahil etmeye çalıştığını söyledi. Yakış, Ankara ve Moskova'nın Libya konusunda aynı sayfada bulunmadığını kaydetti.
Türkiye ve Rusya'nın Libya'daki iç savaşta karşıt tarafta yer alması ve Mısır'ın da denkleme dahil olarak, Libya'da yürütülen vekalet savaşlarının muhataplarından Ankara'ya yönelik sert açıklamalarda bulunması bölgedeki tansiyonu yükseltmeye devam ediyor.Dışişleri eski Bakanı Yaşar Yakış, Türkiye ile Rusya'nın hem Libya hem de Suriye'de karşı karşıya geleceğini belirtti ve Ankara'nın Libya'daki duruma ABD'yi de dahil etmeye çalıştığını söyledi. Yakış, Ankara ve Moskova'nın Libya konusunda aynı sayfada bulunmadığını kaydetti.
Ahval yazarı ve siyaset bilimci Cengiz Aktar, Türkiye ile Rusya arasındaki gerilimi, Libya ve İdlib'de taraflar arasındaki güç mücadelesini yorumladı.
Konuşa Konuşa'nın konuğu eski bürokrat, Rusya uzmanı ve Medya Günlüğü yazarı Aydın Sezer, Suriye ve Libya'daki yeni dengeleri; Türkiye, Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan'ın bölgedeki rekabetini yorumladı.
Konuşa Konuşa'nın konuğu eski bürokrat, Rusya uzmanı ve Medya Günlüğü yazarı Aydın Sezer, Suriye ve Libya'daki yeni dengeleri; Türkiye, Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan'ın bölgedeki rekabetini yorumladı.
Konuklar: Avni Özgürel, Fahri Erenel, Süleyman Seyfi Öğün ◼ Suriye'de yaşanan son gelişmeler ◼ Petrol fiyatlarındaki düşüş sonrasıdünyadaki son durum ◼ Uluslararası kuruluşları Kovid sonrası yetersizliği ◼ Küre koalisyonu nedir? ◼ Libya'daki son durum ◼ Trump seçimlerde kaybederse ne olur? Nedret Ersanel ile #AkılOdası her Salı ve Perşembe #TVNET'te.
Bu bölümde Adem Numan ve İlkan, Burak Bilgehan Özpek'in işinden atılmasını ve akademik özgürlükleri, Türkiye'nin 36 askerinin Suriye'de öldürülmesini ve Rusya ile olan ilişkileri ve mültecilerin durumunu konuştular. Daktilo1984'e destek olmak için: www.patreon.com/daktilo1984
Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve gazeteci Hülya Kılınç savcılık tarafından tutuklama talebiyle sevk edildikleri Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği'nce tutuklandı. Bu gelişme ile, Türkiye hapishanelerinde tutuklu ve hükümlü bulunan gazeteciler listesine iki kişi daha eklenmiş bulunuyor. Mevcut rejimin niteliği ve işleyiş biçimi göz önüne alındığında bu son tutuklamalarla ilgili şaşırtıcı bir yön yok. Çok yakın bir tarihte Freedom House ve Sınır Tanımayan Gazeteciler gibi uluslararasın kuruluşlar bir kez daha Türkiye hükümetini mevcut kaygı verici veriler üzerinden dünyanın en baskıcı yönetimleri arasında göstermeye devam edecekler, haklı olarak. Freedom House'un ülkemizi 'özgür olmayanlar' kategorisinde tutmaya devam edeceğini şimdiden öngörebiliriz.Öte yandan, bu iki gazetecinin tutuklanmasına ilişkin gelişmeler ilginç. Çünkü hadisenin merkezinde Libya'da öldürülen ve rütbesinin albay olduğu anlaşılan bir MİT mensubuyla ilgili cenaze haberi var. Bu da ister istemez, yıllar önce yine merkezinde MİT'in bulunduğu ve işin içine jandarmaların da karıştığı, Suriye'ye gönderilen silah ve mühimmat yüklü kamyonlarla ilgili gelişmeleri hatıra getirmekte.Ona geçmeden önce, her iki gazeteciye yöneltilen suçlamalara bakalım:1. İstihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri elde etmek (2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu 27/1)2. İstihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgelerin ele geçirilmesine sebebiyet vermek (2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu 27/2)3. İstihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek (2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu 27/3-1)Gazeteci Terkoğlu uzun savunmasının bir bölümünde şunları söylüyor, aktarıyorum:''Benim yargılandığım bu haber vatanından çok uzakta şehit olmuş bir MİT’çinin şahadetinin ardından kendisine yapılan cenaze töreninin haberleştirmekten ibarettir. Bu haberin hali hazırda şehit olmuş bir yurttaşımızın görevi ile gizli görevi ile sırları ile ne ilgisi vardır? Buna ilişkin bir tek cümle gösterebilir misiniz?''Bu savunmanın bu kadarının bile, haklılık içerdiğini anlatmaya gerek dahi yok. İster MİT kanunu olsun, ister başka bir kanun, bir devlet görevlisinin cenazesiyle ilgili haberi veren kişiye normal şartlarda ucunun asla değmemesi gerekir. Bu bir haberdir, halkın bu gelişmeden haberdar edilmesi kadar doğal bir gazetecilik hakkı olamaz. Kaldı ki, habere konu olan bilgiler evvelce muhalefet partilerinden İYİ Partinin milletvekilşi olan Ümit Özdağ tarafından üstelik merhumun ismi de zikredilerek Meclis kürsüsünden dile getirildi, ve bazı internet sitelerinde de yer aldı. Kısacası burada hukuk ve yargı kisvesi altında yeni bir göz korkutma, caydırma ve sansürleme hamlesi söz konusu. Öte yandan, Suriye ve Libya siyasetlerinin geldiği nokta bakımından, genel Ankara resmine baktığımızda, bu iki tutuklamanın devlet güvenlik ve istihbarat mekanizması içinde genişleyen bir kavgaya veya ucu belirsiz bir hesaplaşmaya işaret ettiği de söylenebilir. Sıkışan iktidar odakları, tabir caizse, bu kritik dönemde hiçbir çatlak sesin çıkmasını istemiyor ve bunun için mengeneleri daha da sıkmaya kararlı görünüyor. Gözaltıların apar topar tutuklamaya çevrilmesi ancak böyle okunabilir.AKP-MHP ittifak yapısının şu ana kadar ikna edici gözükmeyen Suriye ve son olarak da Libya sınırötesi örtülü faaliyetleri, iktidarın yumuşak karnı. Buna şüphe yok. Bu açıdan, MİT Tırları olarak bilinen hadisenin ürettiği gelişmeler de hatırlanmalı. Malumunuz, Suriye'de cihadçı grupları adres aldığı öne sürğlen silah ve mühimmat sevkıyatında olduğu öne sürülen MIT Tırlar ile ilgili haberlerin ilki, Hatay Kırıkhan'daki ilk grup tırlar ile ilgili olanı, Ocak 2014 başında Fatih Yağmur imzasıyla Radikal'de yayınlanmıştı. Bunu daha sonra Adana'daki ikinci grup MIT tırları ile ilgili olarak Aydınlık, DHA ve en son olarak da videoları içerecek şekilde Cumhuriyet haberleri izlemişti. Bunların sonucunda, Fatih Yağmur, bizzat Erdoğan'ın baskıları sonucunda Radikal gazetesi yönetimi tarafından işten çıkarılmış, daha sonra da Cumhuriyet gazetesi aleyhinde, mahkumiyetlerle sonuçlanan büyük bir dava açıılmıştı.Bu son tutuklamaları da böylesi büyük bir çerçevede, halen gelişmekte olan karanlık bir sürecin parçası olarak görmek gerekir. Gazetecilerin görevi de burada bir kez daha devreye giriyor: Sonucu ne olursa olsun, elbette ki sorumluluğu da elden bırakmadan, ama önceliği daima halkın doğru bilgilendirilmesine vererek, devletin hesap vermekten kaçındığı karanlık işleri de açığa çıkarmak. Bu muazzam bir sistem krizi yaşamakta olan Türkiye'nin bugünü ve yarını için en önemli mesleki görev.Son olarak şunu da ekleyeyim: neresinden bakarsak bakalım, son tutuklamalar doğrudan haberi ve haberciliği hedef almakta. Gerisi boş laf. Kim saklanan gerçekleri haber yaparsa, bu saldırıların hedefi ve böyle olmaya devam edecek. Ahval, iki kez Berat Albayrak bir kez de Suriye ile ilgili yayınladığı doğru haberler nedeniyle tam üç kez erişime engellenmişti. Haberciliğin peşinde koşan hepimiz, siyasi meşrebimiz ne olursa olsun, bu yönetimin ayrım gözetmeyen baskısı altındayız. Dolayısıyla, medya içinde didişmenin, devlet dilini kabul etme anlamına gelen damgalamanın ve yaftalamanın, meslek ortak zemininde buluşmaktan kaçınmanın, sadece ve sadece sansürcü iktidarın ve onu destekleyen odakların işine yaradığını da vurgulamak gerek. Şimdi dayanışma zamanı. Haberi halka ulaştırmak için çabaları daha da yoğunlşatırma zamanı.
Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu ve gazeteci Hülya Kılınç savcılık tarafından tutuklama talebiyle sevk edildikleri Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği'nce tutuklandı. Bu gelişme ile, Türkiye hapishanelerinde tutuklu ve hükümlü bulunan gazeteciler listesine iki kişi daha eklenmiş bulunuyor. Mevcut rejimin niteliği ve işleyiş biçimi göz önüne alındığında bu son tutuklamalarla ilgili şaşırtıcı bir yön yok. Çok yakın bir tarihte Freedom House ve Sınır Tanımayan Gazeteciler gibi uluslararasın kuruluşlar bir kez daha Türkiye hükümetini mevcut kaygı verici veriler üzerinden dünyanın en baskıcı yönetimleri arasında göstermeye devam edecekler, haklı olarak. Freedom House'un ülkemizi 'özgür olmayanlar' kategorisinde tutmaya devam edeceğini şimdiden öngörebiliriz. Öte yandan, bu iki gazetecinin tutuklanmasına ilişkin gelişmeler ilginç. Çünkü hadisenin merkezinde Libya'da öldürülen ve rütbesinin albay olduğu anlaşılan bir MİT mensubuyla ilgili cenaze haberi var. Bu da ister istemez, yıllar önce yine merkezinde MİT'in bulunduğu ve işin içine jandarmaların da karıştığı, Suriye'ye gönderilen silah ve mühimmat yüklü kamyonlarla ilgili gelişmeleri hatıra getirmekte. Ona geçmeden önce, her iki gazeteciye yöneltilen suçlamalara bakalım: 1. İstihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri elde etmek (2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu 27/1) 2. İstihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgelerin ele geçirilmesine sebebiyet vermek (2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu 27/2) 3. İstihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek (2937 sayılı Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Milli İstihbarat Teşkilatı Kanunu 27/3-1) Gazeteci Terkoğlu uzun savunmasının bir bölümünde şunları söylüyor, aktarıyorum: ''Benim yargılandığım bu haber vatanından çok uzakta şehit olmuş bir MİT’çinin şahadetinin ardından kendisine yapılan cenaze töreninin haberleştirmekten ibarettir. Bu haberin hali hazırda şehit olmuş bir yurttaşımızın görevi ile gizli görevi ile sırları ile ne ilgisi vardır? Buna ilişkin bir tek cümle gösterebilir misiniz?'' Bu savunmanın bu kadarının bile, haklılık içerdiğini anlatmaya gerek dahi yok. İster MİT kanunu olsun, ister başka bir kanun, bir devlet görevlisinin cenazesiyle ilgili haberi veren kişiye normal şartlarda ucunun asla değmemesi gerekir. Bu bir haberdir, halkın bu gelişmeden haberdar edilmesi kadar doğal bir gazetecilik hakkı olamaz. Kaldı ki, habere konu olan bilgiler evvelce muhalefet partilerinden İYİ Partinin milletvekilşi olan Ümit Özdağ tarafından üstelik merhumun ismi de zikredilerek Meclis kürsüsünden dile getirildi, ve bazı internet sitelerinde de yer aldı. Kısacası burada hukuk ve yargı kisvesi altında yeni bir göz korkutma, caydırma ve sansürleme hamlesi söz konusu. Öte yandan, Suriye ve Libya siyasetlerinin geldiği nokta bakımından, genel Ankara resmine baktığımızda, bu iki tutuklamanın devlet güvenlik ve istihbarat mekanizması içinde genişleyen bir kavgaya veya ucu belirsiz bir hesaplaşmaya işaret ettiği de söylenebilir. Sıkışan iktidar odakları, tabir caizse, bu kritik dönemde hiçbir çatlak sesin çıkmasını istemiyor ve bunun için mengeneleri daha da sıkmaya kararlı görünüyor. Gözaltıların apar topar tutuklamaya çevrilmesi ancak böyle okunabilir. AKP-MHP ittifak yapısının şu ana kadar ikna edici gözükmeyen Suriye ve son olarak da Libya sınırötesi örtülü faaliyetleri, iktidarın yumuşak karnı. Buna şüphe yok. Bu açıdan, MİT Tırları olarak bilinen hadisenin ürettiği gelişmeler de hatırlanmalı. Malumunuz, Suriye'de cihadçı grupları adres aldığı öne sürğlen silah ve mühimmat sevkıyatında olduğu öne sürülen MIT Tırlar ile ilgili haberlerin ilki, Hatay Kırıkhan'daki ilk grup tırlar ile ilgili olanı, Ocak 2014 başında Fatih Yağmur imzasıyla Radikal'de yayınlanmıştı. Bunu daha sonra Adana'daki ikinci grup MIT tırları ile ilgili olarak Aydınlık, DHA ve en son olarak da videoları içerecek şekilde Cumhuriyet haberleri izlemişti. Bunların sonucunda, Fatih Yağmur, bizzat Erdoğan'ın baskıları sonucunda Radikal gazetesi yönetimi tarafından işten çıkarılmış, daha sonra da Cumhuriyet gazetesi aleyhinde, mahkumiyetlerle sonuçlanan büyük bir dava açıılmıştı. Bu son tutuklamaları da böylesi büyük bir çerçevede, halen gelişmekte olan karanlık bir sürecin parçası olarak görmek gerekir. Gazetecilerin görevi de burada bir kez daha devreye giriyor: Sonucu ne olursa olsun, elbette ki sorumluluğu da elden bırakmadan, ama önceliği daima halkın doğru bilgilendirilmesine vererek, devletin hesap vermekten kaçındığı karanlık işleri de açığa çıkarmak. Bu muazzam bir sistem krizi yaşamakta olan Türkiye'nin bugünü ve yarını için en önemli mesleki görev. Son olarak şunu da ekleyeyim: neresinden bakarsak bakalım, son tutuklamalar doğrudan haberi ve haberciliği hedef almakta. Gerisi boş laf. Kim saklanan gerçekleri haber yaparsa, bu saldırıların hedefi ve böyle olmaya devam edecek. Ahval, iki kez Berat Albayrak bir kez de Suriye ile ilgili yayınladığı doğru haberler nedeniyle tam üç kez erişime engellenmişti. Haberciliğin peşinde koşan hepimiz, siyasi meşrebimiz ne olursa olsun, bu yönetimin ayrım gözetmeyen baskısı altındayız. Dolayısıyla, medya içinde didişmenin, devlet dilini kabul etme anlamına gelen damgalamanın ve yaftalamanın, meslek ortak zemininde buluşmaktan kaçınmanın, sadece ve sadece sansürcü iktidarın ve onu destekleyen odakların işine yaradığını da vurgulamak gerek. Şimdi dayanışma zamanı. Haberi halka ulaştırmak için çabaları daha da yoğunlşatırma zamanı.
21.02.2020 - HDP 23 Şubat'ta kongreye gidiyor: Yeni yönetim nasıl şekillenecek, hedefte neler var? -Güvenlik kaynakları: Operasyon tam anlamı ile başlamadı, taraflar birbirini tarıyor ve masa hala gündemde
Suriye'de İdlib üzerinden yükselen tansiyon, Türkiye-Rusya ilişkilerini de derinden sarsıyor.Ankara, bölgede cihatçılarla operasyon başlatırken Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunun bir savaş olduğunu söylüyor.Gökhan Bacık, Gidişat'ta Ergun Babahan'la İdlib'de son durumu analiz ederken Rusya'nın Şam rejimi üzerindeki misyonunu masaya yatırıyor. Gökhan Bacık'ın görüşlerinden öne çıkan başlıklar şöyle:- Ruslar buraya bu kadar yatırım yaptı, sorununun onların istediği şekilde olacağını görmek için bölge uzmanı olmaya gerek yok- Türkiye’de böyle tarihsel yanlışlıklar var. Dış politikanın siyaset üstü görülmesi bunlardan biri… Oysa en çok muhalefetin olması gereken yerdir- Türkiye dünya ölçeğinde büyük bir ülke değildir, ya Batıcı ya da Avrasyacı olmak zorundadır- Davutoğlu’nun bugün söyledikleri yeni değil, Demirel 1960’lı yıllarda benzer şeyleri söyledi…- Osman Kavala, Amerikalılarla işbirliği içinde darbe yapmaya çalışmakla suçlanıyor ama Türkiye şu an ABD’den yardım istiyor- Machiavelli’nin Prens’e tavsiyesi: Sen küçük devletsen büyük devletlerle dans ederken dikkatli olman gerekir
Suriye'de İdlib üzerinden yükselen tansiyon, Türkiye-Rusya ilişkilerini de derinden sarsıyor. Ankara, bölgede cihatçılarla operasyon başlatırken Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunun bir savaş olduğunu söylüyor. Gökhan Bacık, Gidişat'ta Ergun Babahan'la İdlib'de son durumu analiz ederken Rusya'nın Şam rejimi üzerindeki misyonunu masaya yatırıyor. Gökhan Bacık'ın görüşlerinden öne çıkan başlıklar şöyle: - Ruslar buraya bu kadar yatırım yaptı, sorununun onların istediği şekilde olacağını görmek için bölge uzmanı olmaya gerek yok - Türkiye’de böyle tarihsel yanlışlıklar var. Dış politikanın siyaset üstü görülmesi bunlardan biri… Oysa en çok muhalefetin olması gereken yerdir - Türkiye dünya ölçeğinde büyük bir ülke değildir, ya Batıcı ya da Avrasyacı olmak zorundadır - Davutoğlu’nun bugün söyledikleri yeni değil, Demirel 1960’lı yıllarda benzer şeyleri söyledi… - Osman Kavala, Amerikalılarla işbirliği içinde darbe yapmaya çalışmakla suçlanıyor ama Türkiye şu an ABD’den yardım istiyor - Machiavelli’nin Prens’e tavsiyesi: Sen küçük devletsen büyük devletlerle dans ederken dikkatli olman gerekir
İran’ın devlet dışı aktörlerden ve yabancı terörist savaşçılardan yararlanması artık bir devlet politikası haline geldi. Dr. Selim Öztürk 1979'daki devrimden başlayarak Suriye'de doruğa çıkan süreci inceledi.
İdlib’de Türk askerlerinin peş peşe hayatını kaybetmesi ve çatışmaların hızlanması ile birlikte kriz adım adım derinleşiyor.Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AKP grubunda yaptığı açıklamada şubat ayı sonuna kadar rejim güçlerinin Türk gözlem noktalarından çıkmaması durumunda Soçi mutabakatına da bakmaksızın havada ve karada rejim güçlerini vuracaklarını ilan etti.Erdoğan, Suriye ordusuna destek veren Rus güçlerini de “katliamcı” olarak nitelerken Kremlin’den Putin ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirildiği bilgisi geldi.Buna göre, iki liderin Suriye'de anlaşmanın uygulanmasının önemi konusunda hemfikir oldukları ifade edildi.AhvalPod Moskova’dan programında Rusya uzmanı Dr. Kerim Has’la İdlib’de yükselen tansiyonu ve sürecin ne yöne evrildiğini konuştuk.Kerim Has, Putin’in saldırıdan iki gün sonra Erdoğan’ın telefonuna çıkmasının bir mesaj olduğunu vurguluyor.Türkiye’nin değil ama Ankara’nın Suriye’de rejime karşı savaş ilan ettiğini söyleyen Kerim Has, “Putin’e Türk askerlerine saldırının arkasında siz de varsınız, denememiş” ifadesini kullanıyor.Türk ordusunun sahdaki cihatçılara kalkan olma görevine soyunduğunu kaydeden Has, “Bunu yaparken de ne rejimi durdurabiliyor ne de sivil göçünü engelleyebiliyor” diyor ve şöyle devam ediyor:"Türkiye, bir anlamda artık düşen Türk gözlem noktalarından çekilmeli. Eğer Türkiye rejim güçlerini her tarafta vurmaya başlarsa Türk askerleri rehin duruma düşer."Has’ın Rus kaynaklarına dayandırdığına göre gözlem noktalarında minimum 5 bin Türk askeri bulunuyor.Has, Eğer Türkiye Suriye’ye karşı bir savaş açarsa bu savaş Erdoğan’ın savaşı olur diyor ve ekliyor: “Moskova böyle bir durumda dokuz senedir olduğu gibi Esad’ın arkasında durur ve Erdoğan kendi düşüşünü hazırlar. Kısa vadede Erdoğan iç siyasette kendine avantaj sağlasa da uzun vadede siyasi sonunu hızlandırmış olacak.”Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un "FETÖ'nün siyasi ayağı" çıkışı sonrası Erdoğan ile Avrasyacı olarak bilinen grup arasındaki ittifakın çatırdadığına dikkat çeken Has, "Erdoğan'ın Suriye'ye savaş ilanı, bunun parçası da olabilir" görüşünü dile getiriyor:"Rusya'da da konuşuluyor şimdilerde... Rand Corporation'ın yeni bir darbe ihtimaline ilişkin raporunu da düşününce pek muhtemel ki, 15 Temmuz'dan sonra Ankara'nın orduyu da zayıflattığı kanaatindeyim. Erdoğan, Hulusi Akar ve Hakan Fidan arasındaki güvenin de azaldığı kanaatindeyim. Erdoğan'ın ordu içindeki bazı gruplardan kendisine yönelebilecek olası bir darbe girişimini de önceden önlemek ya da erken doğum yaptırma adına farklı bölgelere asker gönderip orduyu meşgul etme amacı gözetiyor olabilir."“Erdoğan zaten Kremlin tarafından güvenilir olmayan ve öngörülemez bir lider olarak görülüyor” diyen Has, “Rusya olumsuz tabloda Türkiye’ye ekonomik yaptırımlar, turizm yaptırımları gibi araçlar devreye girer. Moskova elindeki ‘şantaj’ dosyalarını da devreye sokar. Bunun içinde 15 Temmuz, Reza Zarrab, cihatçılar ve kara para trafiği ve Libya’ya askeri sevkıyattan Erdoğan ve ailesinin 1 milyar doları geçen dosyalar var” ifadesini kullanıyor.Has, Kremlin’deki havanın, Rus uçağının düşürüldüğü dönemle benzer bir hava olduğunun altını çiziyor. İdlib'de Suriye ordusunun ilerleyişinin süreceğinin altını çizen Kerim Has, birkaç hafta içinde kilit öneme sahip olan M4-M5 karayolunu kontrol altına alacağını öngörüyor. Has'a göre bundan bir kaçış yok ve İdlib 2020'nin sonuna kadar rejimin kontrolüne geçecek...
12.02.2020 -Suriye'de fabrika ayarlarına geri mi dönüyoruz? -Dış politikada olası savrulma gemiyi nasıl etkiler?
İdlib’de Türk askerlerinin peş peşe hayatını kaybetmesi ve çatışmaların hızlanması ile birlikte kriz adım adım derinleşiyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AKP grubunda yaptığı açıklamada şubat ayı sonuna kadar rejim güçlerinin Türk gözlem noktalarından çıkmaması durumunda Soçi mutabakatına da bakmaksızın havada ve karada rejim güçlerini vuracaklarını ilan etti. Erdoğan, Suriye ordusuna destek veren Rus güçlerini de “katliamcı” olarak nitelerken Kremlin’den Putin ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirildiği bilgisi geldi. Buna göre, iki liderin Suriye'de anlaşmanın uygulanmasının önemi konusunda hemfikir oldukları ifade edildi. AhvalPod Moskova’dan programında Rusya uzmanı Dr. Kerim Has’la İdlib’de yükselen tansiyonu ve sürecin ne yöne evrildiğini konuştuk. Kerim Has, Putin’in saldırıdan iki gün sonra Erdoğan’ın telefonuna çıkmasının bir mesaj olduğunu vurguluyor. Türkiye’nin değil ama Ankara’nın Suriye’de rejime karşı savaş ilan ettiğini söyleyen Kerim Has, “Putin’e Türk askerlerine saldırının arkasında siz de varsınız, denememiş” ifadesini kullanıyor. Türk ordusunun sahdaki cihatçılara kalkan olma görevine soyunduğunu kaydeden Has, “Bunu yaparken de ne rejimi durdurabiliyor ne de sivil göçünü engelleyebiliyor” diyor ve şöyle devam ediyor: "Türkiye, bir anlamda artık düşen Türk gözlem noktalarından çekilmeli. Eğer Türkiye rejim güçlerini her tarafta vurmaya başlarsa Türk askerleri rehin duruma düşer." Has’ın Rus kaynaklarına dayandırdığına göre gözlem noktalarında minimum 5 bin Türk askeri bulunuyor. Has, Eğer Türkiye Suriye’ye karşı bir savaş açarsa bu savaş Erdoğan’ın savaşı olur diyor ve ekliyor: “Moskova böyle bir durumda dokuz senedir olduğu gibi Esad’ın arkasında durur ve Erdoğan kendi düşüşünü hazırlar. Kısa vadede Erdoğan iç siyasette kendine avantaj sağlasa da uzun vadede siyasi sonunu hızlandırmış olacak.” Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un "FETÖ'nün siyasi ayağı" çıkışı sonrası Erdoğan ile Avrasyacı olarak bilinen grup arasındaki ittifakın çatırdadığına dikkat çeken Has, "Erdoğan'ın Suriye'ye savaş ilanı, bunun parçası da olabilir" görüşünü dile getiriyor: "Rusya'da da konuşuluyor şimdilerde... Rand Corporation'ın yeni bir darbe ihtimaline ilişkin raporunu da düşününce pek muhtemel ki, 15 Temmuz'dan sonra Ankara'nın orduyu da zayıflattığı kanaatindeyim. Erdoğan, Hulusi Akar ve Hakan Fidan arasındaki güvenin de azaldığı kanaatindeyim. Erdoğan'ın ordu içindeki bazı gruplardan kendisine yönelebilecek olası bir darbe girişimini de önceden önlemek ya da erken doğum yaptırma adına farklı bölgelere asker gönderip orduyu meşgul etme amacı gözetiyor olabilir." “Erdoğan zaten Kremlin tarafından güvenilir olmayan ve öngörülemez bir lider olarak görülüyor” diyen Has, “Rusya olumsuz tabloda Türkiye’ye ekonomik yaptırımlar, turizm yaptırımları gibi araçlar devreye girer. Moskova elindeki ‘şantaj’ dosyalarını da devreye sokar. Bunun içinde 15 Temmuz, Reza Zarrab, cihatçılar ve kara para trafiği ve Libya’ya askeri sevkıyattan Erdoğan ve ailesinin 1 milyar doları geçen dosyalar var” ifadesini kullanıyor. Has, Kremlin’deki havanın, Rus uçağının düşürüldüğü dönemle benzer bir hava olduğunun altını çiziyor. İdlib'de Suriye ordusunun ilerleyişinin süreceğinin altını çizen Kerim Has, birkaç hafta içinde kilit öneme sahip olan M4-M5 karayolunu kontrol altına alacağını öngörüyor. Has'a göre bundan bir kaçış yok ve İdlib 2020'nin sonuna kadar rejimin kontrolüne geçecek...
İdlib'deki Türk askeri konvoyuna Şam Ordusu’nun saldırısı sonucunda beş asker ve üç sivilin hayatını kaybetmesi, Ankara ve Moskova hattında gerilime yol açtı.Libya ile ısınan ikili ilişkiler, İdlib saldırısı ile farklı boyutlara taşınmış gözüküyor.Ankara, doğrudan Rusya’yı hedef alan açıklamalardan kaçınırken Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Putin de telefon diplomasisi yürütüyor.Ancak Kremlin’e yakın ve muhalif olan Rus medyasında Erdoğan iktidarına ağır suçlamalar getiren iddialar peş peşe servis ediliyor.AhvalPod Moskova’dan programında Dr. Kerim Has’la son gelişmeleri konuştuk.Has, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çarşamba günü AKP grup toplantısında yaptığı “Rejim şubat ayında çekilmezse gereğini yapacağız. Gözlem noktalarımızdan ikisi rejim hattının gerisinde” açıklamasının sahada bir anlam ifade etmediğini ve böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceğini söylüyor ve ekliyor:“Suriye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan, kısa vadede ülke içinde kendi iktidarına bazı şeyler kazandırabilecek ama orta ve uzun vadede Türkiye’ye çok şeyler kaybettirmesi pek muhtemel büyük bir ‘kumar’ oynuyor. Türkiye daha büyük bir ateşin içine çekiliyor.” Günün sonunda Türkiye ya rejimle savaşacak ya da o gözlem noktalarından çekilmek zorunda kalacak. Başka bir ihtimal yok.”Rusya’nın da burada Şam’a bu yönde bir telkinde bulunmayacağını düşünen Has, “Putin, bir diplomasi yürüterek keskin ifadelerden kaçınacaktır” görüşünü dile getiriyor.İşin diğer tarafında 1 Şubat'ta Suriye'de dört Rus istihbaratçının öldürülmesinin İdlib saldırısı ile bağlantılarını da değerlendiren Has, söz konusu öldürülen istihbaratçıların üst düzey Türkiyeli ve Suriyeli yetkilinin (Kuvvetle muhtemel, Hakan Fidan ve Ali Memlük)görüşmesinde güvenliği sağlamaları için gönderildiğini kaydediyor.Rus medyasında cihatçılar tarafından böyle bir suikastın gerçekleştirildiğinin yazıldığını belirten Has, “Moskova, büyük ihtimalle bunun faturasını Ankara’ya çıkardı ve 3 Şubat’ta İdlib saldırısı gerçekleşti” diyor.Öte yandan Has, Rus medyasında Suriye’deki cihatçıların IŞİD ve El Kaide bağlantılarından SADAT’ın finansman rolüne kadar pek çok iddia belgelerle ortaya konmasının çok önemli olduğunun altını çiziyor.
Türkiye-Rusya ilişkileri, Suriye'de İdlib üzerinden bir "şantaj diplomasisi" üzerinden ilerlerken Ankara'nın son Libya adımı işleri farklı bir boyuta taşıdı.Rusya'nın Libya'da desteklediği Hafter güçlerinin karşısında yer alan Ulusal Mutabakat Hükümeti'ne askeri destek anlaşması imzalayan AKP iktidarı, yeni bir krizin kapısını aralamış durumda.Sadece Rusya değil, bölgedeki tüm aktörlerle de yeni bir çıkmaza sürüklenen Ankara'nın ilerleyen süreçte atacağı adımlar, krizin derinleşip derinleşmeyeceği konusunda belirleyici olacak. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Rus lider Vladimir Putin arasındaki görüşme trafiği de Libya ile bir kez daha sıklaşırken son durumu, Rusya uzmanı Dr. Kerim Has ile AhvalPod Moskova’dan programında konuştuk.Kerim Has, "Libya’da meşruiyeti tartışmalı ve askeri kapasitesi oldukça sınırlı bir tarafa bu ölçüde angaje olmak, Ankara’nın yalnızlığını artırıp Türkiye için faturayı kabartabilir" görüşünde."İdlib bir kördüğüm ve suç mahalli idi, Libya’yla birlikte bu kördüğüm ve suç mahalli birçokları için daha geniş bir alana yayılıyor" diyen Has, "Ankara’nın Moskova’yla Libya’da yeni bir ‘Astana süreci’ başlatmaya değil, akl-ı selim hareket etmeye ihtiyacı var" ifadesini kullanıyor.Has'a göre, Ankara’nın Libya politikasına balans ayarı yapmak için İdlib, Rusya’ya ciddi avantaj sağlıyor...Libya’da aktör sayısının çok fazla olduğuna dikkat çeken Has, "Ankara ile Moskova’nın Libya’da ortak bir inisiyatif başlatıp başarıya ulaştırma imkânları mevcut tabloda oldukça zayıf" diyor.
Türkiye'nin Rusya'dan aldığı S-400 hava savunma sistemlerini pazartesi günü test etmeye başlamasının ardından, Washington'la gerilim tırmanırken Rusya kanadından farklı açıklamalar geliyor.Öte yandan Suriye’de Kürtler ile Ruslar arasında bazı anlaşmazlıklar olduğuna dair karşılıklı mesajlar basına yansıyor. Kürtler, ateşkese rağmen Türkiye ve destekledikleri cihatçıların saldırılara devam ettiğini, ancak Rusya’nın bu durum karşısında sessiz kalmasının şüphe uyandırdığını söylüyor. Moskova ise Kürtlerin Soçi mutabakatındaki coşkusunu kaybettiğini, yeniden ABD’nin hamiliğine güvenmeye başladığı görüşünü savunuyor. Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, “Kürtlere, kendi sözlerinde durmalarını ve konjonktür açısından şüpheli eylemlerde bulunmamalarını tavsiye ediyorum” açıklaması yaparak SDG’ye uyarı mesajı yolladı.AhvalPod’da Moskova’dan programında Rusya uzmanı Dr. Kerim Has ile S-400 krizindeki son gelişmeleri ve Suriye’de Kürt-Rus ilişkilerinin seyrini konuştuk.Kerim Has, Türkiye’nin S-400’leri test ettiğine dair henüz Moskova’dan resmi bir doğrulama gelmediğine dikkat çekiyor. Has, ABD’nin yaptırım kartını göstermeye devam ederken S-400’te dananın kuyruğunun 2020 bahar aylarında kopacağını belirtiyor ve ekliyor:“Görünen o ki, S-400’ler pakette kalmayacak gibi gözüküyor.”Kerim Has, Suriye’de Rusya ve Kürtler arasındaki sıcak gelişmelere ilişkin olarak ise, ABD'nin petrol planı ile işlerin değiştiğini kaydediyor.Ancak uzun vadede Rusya'nın Kürtlere dar çapta bir özerklik verme planı olduğunu söyleyen Has, "Önümüzdeki dönemde çatışmalar şiddetlenmezse belki Irak Kürdistanı'nın 91 sonrası konumu gibi bir Kürt siyasi entitetesi söz konusu olabilir. Rusya'da bu aralar Suriye'de 17 bölgenin oluşturulması konuşuluyor. Kürtlere de birkaç özerk bölge verilmesi tartışılıyor" ifadesini kullanıyor.
Erkin Öncan'la Barış Pınarı Harekatı'nı, Suriye'de dünden bugüne yaşananları ve yeni dönemin gazetecilik anlayışını konuştuk. 1:03 Barış Pınarı Harekatı'nı başlangıcından sonuna nasıl değerlendiriyorsun? İç siyasete ve dış siyasete yansımaları nasıldı? 14:37 Rusya'nın Suriye politikası Kürtlere yönelik nasıl bir yol izliyor? 25:46 Kürtlerin ABD ile sürdürülen ilişkisi "emperyalizm ile ortaklık" üzerinden değerlendirildi. Kürtler ABD ile değil de Ruslar ile işbirliği yapmış olsaydı bu söylem değişebilir miydi? Kürtler ABD ile Rusya arasında bir seçim yaptı mı? 33:24 Rusya ABD'nin petrol kaçakçılığı yaptığını iddia eden görüntüler çıkardı. Ruslar uçak düşürme olayında Türkiye için de aynı şeyleri söylemişti. Bu durum Rusya'nın samimiyetini sorgulatıyor mu? 42:15 Son zamanlarda muhalif gazetecilerin yaptıkları haberlerden kaynaklı hukuken haksız duruma düşmesi hakkında ne düşünüyorsun? Objektiflik nedir?
05.11.2019- Gün içinde yaşanan gelişmeleri sizler için derliyoruz. -Siyasi partiler grup toplantılarını gerçekleştirdi -Erdoğan'dan Arınç açıklaması -Suriye'de devriye ve tepki bir arada -Ispanak tartışması sürüyor
Ebubekir el Bağdadi'nin IŞİD örgütünün ortaya çıkartılışı son derece başarılı bir istihbarat operasyonuydu. Nitekim, Suriye’nin kuzeyinde ve Fırat’ın iki yakasında PKK koridorunun adım adım kurulmasında da, Suriye rejiminin devamlılığının sağlanmasında hayati işlev gördü. Bakın IŞİD, Suriye sahasında kimlerin ne işlerine yaradı.
16.10.2019 -Suriye'de dengeler bozuldu: Yeni denge arayışı sürüyor -Harekatın iç politikaya etkisi istenildiği gibi olmadı
Gazeteci Ergun Babahan Suriye'deki son durumu değerlendiriyor: ''Dünyada Türk diye dolaşmak gurur verici bir şey değil. Silahsız sivillerin islamcı çeteler tarafından dünyanın gözü önünde katledilerek savaş suçu işlenmesi Türkiye'ye öfkeyi artırıyor. Eğer TSK diğer Kürt kentlerine giremeyecekse bu anlaşma sonucu, Kürtler güçlerinin önemli bir kısmını çatışma süren bölgelere kaydırıp daha iyi bir savunmaya geçebilirler.''
Dışişleri eski Bakanı Yaşar Yakış, Türkiye'ye Bakış'ta CHP'nin düzenlediği 'Suriye'de Barışa Açılan Kapı' uluslararası konferansını değerlendirdi: 'CHP, iktidara Suriye'de barış ve diplomasi çağrısında bulundu'
Türkiye'nin neresine bakarsanız bakın; tuzu kuru, düzenbaz ve asalaklar hariç toplumun hangi parçası olursa olsun bir dokunun, bin ah işitiyorsunuz. Öfke seli. Her an şiddete dönüşmeye hazır bir kitlesel hiddet. Herkes burnundan soluyor. Bunu kullanılan dilden kolayca anlamak mümkün. Öteden beri zaten düzgün ortak iletişim kuramayan, birbirini anlamayan bu toplum bir barut fıçısı hâline geldi.İşin fenası, yönetimde diklenerek tekleşen, tüm karar mekanizmalarını kendisine bağlayan, itiraz ve muhalefet sözcüklerinden nefret eden Erdoğan'ın kutuplaştırdığı toplumda her farklı siyasi kimlik içine yerleştiği siperleri daha derine kazmakla meşgul şimdi.Siyasi ve kimliksel pozisyonlar iyice kemikleşti. Ve kriz büyüdükçe bunların sesleri çok daha gür çıkmaya başladı. Evet, işin kötüsü, iktidardan avanta ve yetki elde etmek için (artık gerçeklikten iyice kopmuş bulunan) Erdoğan'ın çevresine üşüşen fırsatçı, avantacı, rövanşist ve lumpen kimlik ve ideoloji grupları da, onların karşısına kümelenen muhalefet kesimleri de aslında yeni hiçbir şey söylemiyorlar, nasıl bir Türkiye istedikleri konusunda. 30 yıl önce, 20 yıl önce, 10 yıl önce duyduklarımız; aynı teraneler, aynı söylemler. Bir yanda İzmir marşları, öbür yanda buram buram AKP partizanlığı kokan Diyanet hutbeleri, kangren gibi ortalığı sarmış kadın cinayetleri, doğal kaynak talanı, tıka basa dolu cezaevleri, çökmüş kokuşmuş bir eğitim düzeni... Dişler bilenmiş, gözleri cehaletle kan bürümüş ve aradan geçen bunca yıla rağmen o hesaplaşma hali dozundan bir şey yitirmemiş.Kör bir milliyetçilik ve cehaletle kıskaç altına alınmış Türkiye toplumu, Çetin Altan'ın tabiriyle tam manasıyla camiciler ve kışlacılar arasında sıkışmış durumda. Bu cephelerde yeni hiçbir şey yok.Yok mu gerçekten? Eyleme değil de söyleme bakınca belki ufak tefek değişim işaretleri var gibi, öyle söyleyelim. Türkiye'nin müzmin kriz gelgitlerinde ufukta bir çıkmaz göründüğünde, elbette bir farkındalık hâli gelir bazı kesimlere, ama bu her seferinde hüsrana yol açmış, hayalleri boşa çıkarmıştır. Bir müddet sonra gene fabrika ayarları, gene çürüme, gene şiddet, gene itiş kakış, gene bir veya birkaç sosyal grubu düşman ilan ederek didişme yaşanmaya başlar.Bu, devletin içine çöreklenmiş çeteciliğin, mafya zihniyetinin, halk iradesini ve talepleri hiçe sayan güç tapınmasının on yıllar boyunca ürettiği, döne döne yeniden, yeniden ürettiği o 'dehşet dengesi'nin kaçınılmaz sonucudur. Değişim taleplerinin ayarını bozan, raydan çıkaran, deforme eden, zehirleyen ve en sonunda durduran unsurdur bu müzmin 'dehşet dengesi'. Ama bu kez durum farklı. Türkiye bu kez ucu açık, onu nereye, nasıl savuracağı belli olmayan bir sistem kriziyle karşı karşıya. Ve öyle anlaşılıyor ki başta CHP, Ankara'da az çok akıl sahibi kalmayı başarmış çevreler, durumun vahametinin farkında: Çok sürmesi mümkün değil bu durumun, böyle gitmeyecek ve en az hasarla altından kalkmak lazım.Çünkü ipler kopmak üzere ve dikişler atıyor. Bu düşünce çok geçmeden başkentin her ciddi köşesine egemen olacak, İstanbul'un da.Krizin baş müsebbibi olan Erdoğan artık vaktinin önemli bir kısmını su alan AKP gemisinin deliklerinin orasını burasını kapatmaya, iflasın dibine sürüklenen dış politikanın açmazından çıkmak için imkânsız top çevirmelere ayıracak. Ekonomide de hızlı bir geriye saymanın elbette farkında. Hayal pazarlamaktan başka çaresi yok, ama inanan da yok. Partide heyelan durmayacak.İşler kötüye sardıkça Erdoğan'ın direnişi de, alacağı kararlar da sertleşecek. MHP ve VP ile kurduğu katı devletçi maceraperest blok daha da acımasız bir hâle bürünecek.“Türkiye’de sistem tıkandı. Demokrasi tıkandı. Kamuoyu çok mağdur. AKP’den oy kaybı sürecek. Kesin olan budur” diyor eski AKP'li bakan, CHP milletvekili Abdüllatif Şener, Deutsche Welle'ye verdiği mülakatta.2013 Gezi olaylarından bu yana yönetim kapkaççılığı yaparak, önüne gelen grubu kesimi kandırıp kullanarak, suyunu çıkarıp posa gibi atarak, toplum içi düşmanlıkları birbirine yöneltip aradan sıyrılarak oyun üzerine oyun kurup, barış masalarını devirip, koreografisinin parçası olduğunuz bir tuhaf darbe teşebbüsü ardından Türkiye'yi bir zulüm laboratuarına, bir açıkhava hapishanesine çevirir, mağduriyetleri üstüste istiflerseniz, bunun altından kalkamazsınız.Yazının başında herkesin aynı posizyonda kaldığını yazdım, bunun bir başka boyutu da şu: Bunca yıl tek adam olmak için uğraştı Erdoğan, epey de mesafe katetti ama Türkiye'nin bazı kesimlerini ne kendisine bağlayabildi ne de ikna edebildi. Tehlike de burada. Korkusu da bu. Bu yüzden Türkiye çok riskli yeni bir hesaplaşmanın eşiğine geliyor olabilir.Ama hâlâ çok büyük şansı var Erdoğan'ın ve bunu deneyecektir. Medyayı Orwell tipi düzene bağlama konusunda bodoslama gidiyor ama daha da önemlisi, en son Saray'da yargıyı toplama hadisesidir. Burada, ülkenin gördüğü son büyük oportünistlerden biri olan TBB Başkanı Metin Feyzioğlu'nun “Bizim için, vatan söz konusu ise gerisi teferruattır” hatırlatması, yüksek yargının AİHM ve AB'ye tam bir anayasa cahilliği içinde kafa tutması, yargı mensuplarının aynen 12 Eylül 1980 sonrasında yaşandığı gibi Saray önünde kuyruklar oluşturması, asalaklık ve yardakçılığın yeni ve çok daha tehlikeli bir safhaya geçtiğini gösteriyor.Elbette ki 'yargı reformu' bir yanıltmacadır, halkı oyalama amaçlıdır. Enkaza dönüşmüş, bitmiş hukuk düzeninde pansuman olmaya bile yetmeyecektir. Bu sadece, Erdoğan rejiminin özünü oluşturan otoriterliğin milliyetçilik ve kapanmacılık dozu artırılmış bir yöntemle pekiştirilmesi demek olacaktır.Bir zamanlar oralıkta atışmış olan Erdoğan ve Feyzioğlu'dan ikincisinin değiştiğini söylemek de yanlıştır. Özleri aynı idi, yıllar sonra aynı despotik düzende ortak iş tutma noktasında ikisi de gereği kadar değişerek ortada buluştular. Demokrasi alerjisi ikisinin de ortak paydasıdır.Bu yeni bileşimin, devletin güvenlik mekanizmaları ve silahlı gruplar da arkasında ama karşılarında oluşmuş muhalefet bloğu da daha fazla ses çıkarıyor.Muhafazakâr kesimden, eski AKP milletvekili Mehmet Ocaktan da son Saray buluşmasını kuvvetler birliği için yeni bir iç mutabakat olarak görüyor.‘Yerli’ ve ‘milli’ reflekslere ayarlı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini’nin, evrensel ölçekte değer ifade eden kavramlarla bir işleyiş mekanizması oluşturmasını beklemek hakkaniyetli bir tutum olmayacaktır'' diye yazıyor Ocaktan ve devam ediyor: ''Adli yıl açılışında verilen mesajlar da gösteriyor ki, Türkiye yeni sistemle birlikte evrensel normlara ihtiyaç duymayan kendine has yargısal bir mekanizma oluşturmayı deneyecektir... Muhtemelen işin başında yeni Cumhurbaşkanlığı sistemini tasarlayanlar modern hukuk sistemlerine ihtiyaç hissedilmeyecek bir yargısal model öngördüler ve şimdi bu model adım adım hayata geçiriliyor. Rasyonel olarak değerlendirildiğinde modern hukuk sistemlerinin böylesine geliştiği, kavramsal ve yapısal anlamda zenginleştiği bir dünyada eşyanın tabiatına aykırı bir şekilde ileriye değil, geriye doğru bir gidişin başarı üretme şansı olamaz.''Olur mu olmaz mı onu göreceğiz ama bunu anlamak için ana muhalefet partisi CHP liderliğinin, iplerin kopmakta ve dikişlerin atmakta olduğu bu ortamda, hangi tarafın başarısına hizmet etmeyi seçeceğine de bakmamız gerekecek.Son işaretler ilginç.Ekrem İmamoğlu'nun Diyarbakır ziyareti ve hemen ardından kendisine gelen tehditler karşısında sinmemesi, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun son günlerde yeni bir anayasadan, Kürt meselesinden, kuvvetler ayrılığından kararlılıkla söz etmesi önemsenmesi gereken gelişmeler.CHP lideri de, muhalefetteki diğer kesimler de şunu bilmeli: Türkiye bir yönetim enkazıdır, bu enkazı kaldırmak ancak ortak bir çabayla mümkün olacaktır, çok zaman alabilir. Bir başka önemli işaret, Suriye'de 'güvenli bölge' müzakereleri üzerinden, kriz yönetiminin önemli bir kısmını devralan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'yu da büyük ölçüde devre dışı bırakan, diktirdiği özel ceketi ile bol fotoğraf verip gittiği her yere yanında dikkat çekici biçimde kuvvet komutanlarını da götüren Savunma Bakanı Hulusi Akar'ın profilinin hızla güçlenmesi, adeta 'şimdiden pozisyon alması'dır. Akar öyle anlaşılıyor ki sadece bugüne dair bir yönetim boşluğunu doldurmamaktadır.Erdoğan ve ekibi iktidarı bırakmayacaktır, cam çerçeve inebilir, ama "yumuşak geçiş" eğer olacaksa, bilinmelidir ki, Erdoğan'ın içinde bulunduğu herhangi bir formül, (yani erken seçim yerine bir mutabakat hükümeti gibi bir çözüm) çok büyük riskler içerebilir.Bir ülke için en tehlikeli hâl, gerçekle alakası kalmamış bir liderin, çevresine üşüşmüş vasıfsız, muhteris ve insanlık düşmanı tiplerin elinde kuklalaşmasıdır. Tarih bu trajedileri çok yaşattı insanlığa. İpler koparken, dikişler atarken görünen manzara budur.
Bu haftaki Dünyanın Derdi programında, Akademisyen Burak Bilgehan Özpek ile kayyum kararlarının Türkiye'nin siyasi eksenine etkisini ve Suriye'de yaşanan gelişmeleri değerlendirdi. Burak Bilgehan Özpek: ''Türkiye'de kurumsal anlamda AB ile doğrudan ilişki kuran bir paradigmanın hakim olduğunu düşünmüyorum. Adil, serbest yapılan seçimlerde AKP ve müttefiklerinin başkanlığı elde etme ihtimali azalıyor. Bu durum Rusya'ya benzemeye götürecek. Suriye konusu bu sabah yaşanan kayyum atamaları ve otoriterleşme ile alakalı bir konu. Rusya'da Türkiye'nin ABD ve Kürtler ile oturup konuşmasının ve yeni bir süreç başlamasının yarattığı rahatsızlık söz konusu. Türkiye'nin aynı anda Afrin ve İdlib'de Rusya, Fırat'ın doğusunda ABD ile yapmaya çalıştığı iş karmaşanın ana sebebi. Türkiye'nin girdiği topraklardan çıkmak gibi bir kültürü yok.''
08.08.2019 -Suriye'de rüzgarın yönü değişti -ABD ve Türkiye anlaştı, ayrıntılar neler?
Karakutu Adalet Arayışı Seminerleri - 16 15 Mayıs Çarşamba günü Boğaziçi Üniversitesi'nden Seda Altuğ "Savaş ve Göçmenlik Arasında Türkiye'de Yaşayan Suriyeliler" başlıklı konuşmasıyla bizimle oldu. Savaş ve Göçmenlik Arasında Türkiye'de Yaşayan Suriyeliler 2011 sonrasındaki Türkiye'ye gelen Suriyeli göçmenler farklı arka planlara ve göç hikayelerine sahip olmalarına rağmen, Türkiye'deki yaşam deneyimleri belli alanlarda benzerlik göstermektedir. Bu durumun en temel sebebi ise, Suriye'deki şiddet ortamı ve savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınan Suriyelilerin Türkiye'de yaygın olarak maruz kaldığı ırkçı muamele ve göçmen karşıtlığıdır. Bu konuşma, Suriyelilerin eğitim, sağlık, barınma ve çalışma gibi temel alanlardaki durumlarına yönelik bilgiler üzerinden ortaklaşma alanlarını işaret etmeye çalışacak ve karşılıklı dayanışmanın imkanları üzerine konuştu. Seda Altuğ kimdir? Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsünde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Altuğ Utrecht Üniversitesinde doktorasını tamamlamıştır. Doktora tezi ” Sectarianism in the Syrian Jazira: Community, land and violence in the memories of World War I and the French mandate (1915- 1939) (Suriye Cezire’sinde Mezhepçilik: 1. Dünya Savaşı ve Fransız mandası dönemi hatıralarında cemaat, toprak ve şiddet (1915-1939) başlığını taşımaktadır. Altuğ'un ilgi alanları Suriye'de devlet-toplum ilişkileri toprak meselesi mezhepçilik, imparatorluk, sınır ve toplumsal hafıza'dır. Altuğ, 2018-2019 akademik yılını Berlin Forum Transregionale Studien'de araştırmacı olarak geçirmektedir. Adalet Arayışı Seminerleri Nedir? Hafıza Yolculuğu Programı kapsamında, Türkiye’de ve dünyanın diğer ülkelerinde toplumsal hafıza, geçmişle yüzleşme, hakikat ve adalet arayışı konularında araştırmacı, sanatçı ve aktivistlerin deneyimlerinin paylaşıldığı seminerleri kapsıyor. Çalışmalarımızla ilgili detaylı bilgi için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz: www.karakutu.org.tr
Üniversitemiz İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Arslan ve NPİSTANBUL Beyin Hastanemizden Yrd. Doç. Dr. Alper Evrensel, Suriye konusunda verdiği röportajıyla TRT HABER'de yayınlanan SICAK NOKTA programının konuğu oldu.
Türkiye bastırdı, ABD Suriye'den çekileceğini açıkladı.. Trump'ın Suriye'den çekilme açıklaması ne anlama geliyor? Cüneyt Özdemir ABD'den perde arkasında yaşananları anlatıyor. Türkiye'nin diplomatik büyük zaferi, ABD'nin hezimeti mi? ABD çekilirse Kürtler ne yapar, Suriye'de yeni dengeler nasıl kurulur? Kim kazanır, kim kaybeder?
Merdan Yanardağ ve Emre Kongar’ın sunduğu 18 Dakika’da bugün, Batı'nın Suriye'de istediği kan ve gözyaşı içen haçlılarla aynı cephede yer alan AKP ve ABD'nin başarısız Suriye saldırısı konuşuldu.
Merdan Yanardağ ve Emre Kongar’ın sunduğu 18 Dakika’da bugün, Afrin harekatında TSK'nın Suriye'de ilerlemesine Esad rejimi ve Rusya'nın ses çıkarmamasının nedenleri analiz edildi.