POPULARITY
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinde çok canımızı yitirdik, ağır tahribat oluştu; fakat kayıplarımız kadar acı bir takım manzaralarla da karşılaştık. Mesela borsa açılınca çimento fiyatları yükseldi, mesela depremzedelerin göçtükleri şehirlerde kiralar arttı, mesela yağmacılar enkaza üşüştü, mesela bazı müteahhitler, hurdacılar, hafriyatçılar ellerini ovuşturdu, mesela kalbi kara olduğu için “Suriyeliler gitsin” diyenler bu sefer “depremzedeler geri dönsün” diyebildi, mesela yaptığı üç kuruşluk yardımı başa kakanlar oldu, mesela enkazın altındakiler ve üstündekiler için ırkçılık yapanlar oldu, mesela daha enkaz altında canlar varken depremden siyasi rant devşirme peşine düşenler oldu…
1991'de I. Körfez Savaşı'nın hemen öncesinde Türkiye'de eli kalem tutan veya söz sahibi birçok kişi yeni bir savaşın başlamayacağını düşünüyordu. ABD ve İngiltere bütün Batı'yı peşinden sürüklemiş ve dünya kamuoyunu da şekillendirmişti fakat tuhaf bir şekilde Türkiye'de “emperyalizmin oyunu” kavramı öne çıkıyordu. Gündemin bu kavramla şekillenmesi çoğu kimseyi derinden etkiledi. İşgalin başlamasına iki hafta gibi bir zaman vardı.
Halep'e giderken, Öncüpınar'daki görevlilere yoğunluğu sordum. “Geçtiğimiz haftaya göre üç katına çıktı diyebiliriz” dedi sınırdaki polisimiz. Asıl yoğunluğun ise Cilvegözü'nde olduğunu söyledi. Haberlerden görmüşsünüzdür. Devrimin gerçekleştiği ve Beşşar Esed'in düştüğünü duyan Suriyeliler de yollara düşmeye başlamıştı.
Suriyeliler dönecek mi? 12 Aralık 2024 İlker Karagöz ile Çalar Saat bülteni yayında hemen izle!
Suriye'de Beşar Esad'ın devrilmesinin üzerinden 24 saat bile geçmeden, Almanya'da Suriyelilerin ülkelerine dönmelerine yönelik mülteci tartışması alevlendi. Benzer bir durum Türkiye'de de yaşanıyor. Öte yandan, Suriye'deki Geçiş Yönetimi Başbakanı Muhammed el-Beşir, Suriyelilere "Geri dönün" çağrısında bulundu. Suriyelilerin ülkelerine dönüp dönmeyeceğini göç uzmanı Prof. Dr. Murat Erdoğan ile konuştuk. Mikrofonda Gökçe Göksu ve Elmas Topçu var. Von Gökce Göksu.
Suriye coğrafyasında savaştan bu yana çok önemli gelişmeler yaşandı. Suriye'nin belki de Şam'dan da önemli şehri Halep, muhalifler tarafından kurtarıldı. Yaklaşık 10 yıldır evlerinden, ailelerinden, yuvalarından uzak kalan Suriyeliler, yurtlarına dönmeye başladı.
Suriye ve Suriyeliler söz konusu olduğunda herkes konuşuyor, olayla ilgili olan, olmayan herkes onların mevcut durumu üzerine, geçmişleri ve geleceği üzerine her şeyi söylüyor. Konuşmak ne kelime ahkam da kesiyor ilgisiz insanlar. Bir cansız nesne gibi bir mazisiz ve hayatsız varlıklar gibi onlar hakkında kararlar verebiliyor insanlar. Devletler arasındaki anlaşmaların Suriye içinde de 13 yıldır birikmiş olan bütün sorunları çözmüş olacağı, yaşanmış olan onca acının yaşanmamış hale getireceği varsayılıyor.
Geçtiğimiz hafta Prof. İlber Ortaylı'nın mültecilerle ilgili olarak sarfettiği sözler kolay geçiştirilebilecek türden değildi. Ortaylı'nın sözlerinin başka bir zaman ve zeminde aynı konuda söyledikleriyle taban tabana zıt olması, sadece Ortaylı'nın şahsının tutarsızlığı veya bağlama, ortama göre konuşabilen, nabza göre şerbet veren biri olması basitliğine de indirgenemez. Ortaylı'nın bu konuda ortaya koyduğu çelişki performansı tarih bilgisinin ve otoritesinin günümüz medya dünyasında nelere kadir olabildiğine, bilgi ve iktidar ilişkisinin nasıl çetrefil bir hal almış olduğuna dair de önemli bir örneklik sağlıyor. Bir tarih otoritesi olarak kabul edilen Ortaylı bu otoritesiyle bir iktidar mı kuruyor, yoksa başkalarının iktidarının basit bir sözcüsüne dönüşmeyi mi tercih ediyor mesela? Temsil ettiği iktidar mülteci konusunda söylediğinden hiç de hoşnut olmayacak mevcut hükümet, hatta devlet iktidarı olmadığına göre Ortaylı nasıl bir iktidara oynamış oluyor? Kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse, 2022'de katıldığı bir televizyon programında "Türkiye'nin mültecilere ihtiyacı var. Çünkü yaşlanıyoruz. Bizi dünyadaki kültürel azınlıklarımız koruyacak" demiş olan Ortaylı, hatta başka bir programda Türkiye'de Afgan göçmenler olmasa tarımın biteceğini olabildiğince mantıklı şekilde savunan Ortaylı, geçtiğimiz günlerde bütün bu analizlerini unutmuş gibi neresinden bakılırsa skandal bir açıklamada bulundu. “Mültecilerin gönderilmesi gerektiğini düşünüyorum. Kendi memleketini savunamayan bir kitleyi ben niye vatandaş kitlesi yapayım? Burası güllük gülistanlık bir yer de değil. O zaman ben bu adamları yarın bir gün orduya alacağım. Alabilecek miyim?” diyen Ortaylı'nın sözlerinin tamamı skandal ama tabi en fazla dikkat çekeni “Kendi memleketini savunamayan bir kitle” kısmı. Çünkü “kendi vatanını savunamayıp kaçan” ifadeleri üzerinden mevzu açıldığında birincisi, Türkiye'deki Suriyelilerin memleketlerini kime karşı savunacakları faslını aptala anlatır gibi tekrar tekrar anlatmak gerekiyor. Anlatalım o zaman: Ülkeleri başka bir ülke tarafından işgal edildiği için Suriye halkı memleketini bırakıp kaçmadı. Onlara gelmekte olan bir düşmanın saldırılarına karşı bir süre tanındı da onlar memleketlerini işgalci bir güce de terk edip kaçmadılar. Suriyeliler bizzat kendi başlarındaki devlet tarafından yoğun saldırıları ve katliamlara maruz kaldılar, evleri yıkıldı, birçoğu öldü, kalan sağlar havadan, karadan kendi devletleri tarafından yapılan bombardımandan kaçıp canlarını kurtardılar. Savaşacakları ne bir silahları ne de karşılarında dışarıdan gelen bir düşman vardı. Kendilerini korumak durumunda olan bir ordu silahlarını kendilerine doğrulttu. Aynı ordu İran, Rusya ve ABD'den de kendi halkını katletmek üzere yardım aldı. İkincisi, buna rağmen Suriyelilerin savaşmadan ülkelerini bırakıp geldikleri doğru değil. Yıllarca erkekleri ve eli silah tutanları bu zalim katil sürüsüne karşı büyük bir özveriyle savaştı ve bu savaşlarda çok sayıda şehit verdiler, yaralı düştüler, aynı zamanda Türkiye'ye karşı da bir tehdit de oluşturan PKK ve DAEŞ'e karşı da savaştılar.
Almanya'da sadece geçen yıl 14 bin bıçaklı saldırı tespit edildi. Bu saldırıların yaklaşık yüzde 40'ı göçmen kökenliler tarafından yapıldı. İlk sırada Türk vatandaşları geliyor, onları Suriyeliler ve Bulgarlar takip ediyor. Özellikle tren istasyonlarında ve çevresinde bıçaklı saldırıların artması üzerine hükümet harekete geçti. İçişleri Bakanı Faeser insanların yanında bıçak bulundurmasına kısıtlama getirmeyi planlıyor. Psikolog Ali Kemal Gün ile genç erkeklerin neden bıçak taşıdığını konuştuk. Elmas Topcu bıçak yasağının ayrıntılarını derledi. Mikrofonda Ceyhun Kara var. Von Ceyhun Kara.
Birinci Dünya Savaşı esnasında Arap milliyetçiliğinin yükselişe geçtiği ve Osmanlı Türk karşıtlığı ile şekillendiği yönündeki ifadeleri bugün tekrar gözden geçirmemiz gerekir. Türkiye'deki Suriyeliler gibi güncel sorunları da kapsadığı için bu konunun etraflıca tartışılması faydalı olacaktır. Geçmişin olayları değerlendirilirken dönemin koşullarının bütün yönleriyle resmedilmesi gerekir. Eğer dönemin koşulları tam olarak resmedilmezse süreci etkileyen faktörleri tespit etmek ve yerli yerine oturtmak mümkün olmayacaktır. Örneğin dönemin Suriye vilayetini Mısır'dan, bugünkü Irak'ı Körfez bölgesinden ve her şeyden önemlisi Şerif Hüseyin'in İngilizlerle birlikte hareket ettiği yerlerin diğerlerine göre farkını ortaya çıkarmadan varılan genel yargılar yanıltıcı olacaktır. İngiliz ve Fransız etkisini ele alırken de “İngiliz oyunu” gibi kavramları bağlamına oturtmamız gerekir. Şerif Hüseyin ve döneme damga vuran akımlar Arap Milliyetçiliği kategorisine mi girer yoksa bunlar kabileci bir zihniyetin ürünü müdürler? Sorunun cevabını bugünün olaylarına ışık tutacak şekilde aramak gerekir. Bugün bölge dışı aktörlerle doğrudan temasta olan yapıları değerlendirirken Şerif Hüseyin ve döneme damga vuran akımlar arasındaki benzerlik ilişkisi gelişmeleri anlamak bakımından ne derecede önemlidir? Bunlar sabit değişkenler mi yoksa birbiriyle ilişkisi olmayan bölgesel olaylar mıdır? Örneğin hadiseleri anlamamız için bir model geliştirdiler mi? Yoksa iç dinamikler karşısında dışarıdaki gelişmelere göre yeniden yapılanan bağımlı yapılar mıdır? Benimsedikleri veya propagandasını yaptıkları görüşler tutarlı bir ideolojik çerçeve sunmuş mudur, yoksa bunlar da dönemsel gelişmelere göre değişim gösteren esnek unsurlar mıdır? Her şeyden önce Şerif Hüseyin Osmanlı karşısında İngilizlerle birlikte hareket ederken ideolojik bir dayanaktan yoksundu. Bağımsız bir devlet kurmak istiyorlardı fakat bu amaca ulaşmak için kendi içinde tutarlı bir görüşten hareket etmiyorlardı. Ne İslamcı ne de milliyetçi idiler. Herhangi bir görüşe dayanmadıkları için savaş sonrası gelişmelere dair sağlıklı öngörüleri de yoktu. Bu sebeple savaş sonrasında karşılaştıkları olaylar onları şaşırtmıştı. Öfkelendikleri ve pişman olduklarına dair beyanlar günümüze kadar ulaşmıştır. Fakat geçmişi düzeltmenin imkânı yoktu. Herhangi bir dayanaktan yoksun oldukları için savaş sonrasında Siyonist yerleşimcilerin Filistin'i istila etmesinin sonuçlarını da öngöremediler. Filistin'i istila eden yerleşimcileri İngiliz kolonyalizmi bağlamında göremedikleri için bölgesel tehditleri kavrayamamışlardır. Bunun bir sonucu olarak bu yeni unsurları meşrulaştırmaktan öteye geçemediler.
Müsliminal Mesaj'ın 8. bölümünde, yakın zamanda yaşanan birtakım üzücü olaylar sebebiyle ülkedeki Suriyeliler'e karşı sergilenen tavırlar hakkında konuştuk. * Video Linki: https://youtu.be/UJ-veWzwemA * Takip Etmeyi Unutma: Instagram: @maksat114bursa YouTube: @maksat114 Spotify: Maksat 114 X: @maksat114bursa
İsmail Kuveyt'te doğmuş, burada ilk eğitimini tamamladıktan sonra Türkiye'de Sakarya Üniversitesi Sosyoloji bölümünü okumuş ve tekrar Kuveyt'e dönmüş Suriyeli bir genç girişimci. Türkiye'de okuduğu yıllarda mükemmel Türkçe öğrenmiş tam bir Türkiye sevdalısı. Kuveyt'e döndükten sonra kariyer planını Türkiye'ye de hizmet edebileceği bir alanda çalışacağı şekilde belirlemiş. Bunun için en iyi yapacağı şeyin Türklerle Araplar arasında sağlıklı ve sağlam bir şekilde işleyen iletişim köprüleri oluşturmak olduğuna karar vermiş ve Arap dünyasında bugün büyük bir ihtiyaç olduğunu düşündüğü bir Türkçe kursu açmış. Kuveyt'te aslında Türkiye'nin Yunus Emre Enstitüsü bu alanda oluşmuş talebi karşılamak, talebi daha da geliştirip onu da karşılamak üzere çalışmalar yapıyor. Ama İsmail bunu bir özel sektör girişimi olarak oldukça yeni eğitim yöntemlerini de uygulayarak yapmak istemiş ve önce mütevazi bir düzeyde kursuna başlamış. Gelen talepler kısa sürede işi daha fazla büyütmeye zorlamış ve bugün sadece Kuveyt'e değil, bütün Körfez ülkelerine hitap eden yüz yüze ve online eğitimin beraber verildiği güçlü bir kuruluşa dönüşmüş kursu. Birkaç yıllık süre içinde 5 bine yakın öğrenci değişik kurlarda bu kurstan faydalanmış. Ağırlıklı olarak Kuveyt doğumlu Suriyeli gençlerin yönettiği ve hizmet verdiği bu kuruluş kuşkusuz Arap dünyasında şu anda Türkiye'nin ekonomisine, kültürüne, etkinliğine şu veya bu düzeyde katkıda bulunan Suriyeliler için sadece bir örnek. Bunun gibi farklı düzeylerde Türkiye'deki Suriyeliler ile de bir şekilde irtibatlı olarak Türkiye için ciddi katma değer üreten Suriyelilerin örnekleri saymakla bitmez. İsmail kursunun bir aşamasında Türkiye'den gelen, alanlarında uzman insanlarla öğrencilerini buluşturuyor, onlarla Türkçe konuşma seansları düzenliyor. Daha önce Türkiye'den de birçok kişi katılmış, en son Türkiye Büyükelçisi Tuba Nur Sönmez de katılmış ve güzel bir teatide bulunmuş öğrencilerle. Bu seanslar sayesinde kurs rutinleri aşarak sadece Türkçenin grameri veya dilsel boyutuyla sınırlı kalmıyor, canlı bir şekilde Türkçe ile buluşmanın ilk tecrübelerini yaşatıyor. Eşimle, Sakarya Üniversitesinden Doç. Dr. Aydın Aktay ve eşiyle kurs ortamında Türkçe öğrenmeye oldukça istekli, heyecanlı farklı yaş gruplarından ve meslekten insanlarla Türkiye, Türkçe ve bunlar üzerinden farklı konulara dair sohbetin rahatlığı ve güzelliği bir başkaydı. Kursun müdavimleri oldukça seçkin, Türkiye'de yatırımları olan, bağlarını daha köklü bir biçimde geliştirmeye çalışan insanlardan oluşuyor. Birçoğu da Türkiye'nin televizyon dizileriyle inanılması zor düzeyde ilgili. Bütün drama veya tarihi dizileri tek kalemde sayıyor çoğu. Amerikan veya Avrupa dramasındansa Türkiye'nin drama dizileri daha cazip geliyorsa da tarih dizileri özellikle Türk-İslam tarihine dair ilgiyi bir hayli artırmakla kalmamış Osmanlı-Selçuklu ile ciddi bir özdeşlik kurmayı da sağlamış durumda. Osmanlı-Türk tarihine dair uyanan bu ciddi ilgi daha üst düzey akademik çalışmalara da ilgileri artırmış. Kuveyt Üniversitesi Tarih bölümünden Prof. Dr. Faysal el-Kenderi'nin Osmanlı tarihi üzerine verdiği yaz derslerine bile önemli bir katılım var. El-Kenderi'nin daveti üzerine dersine de katılarak öğrencilerine Osmanlı tarihi üzerine bir konuşma yapma fırsatı bulduk. Türkiye'nin bütün Arap ülkelerinde yaklaşık 20 yıldır gergef gergef işlediği çok güçlü bir algısı var. Bu algı bir sevgiye, bir saygıya giderek kendiyle bir özdeşleşmeye kadar götürmüş. Kolay kolay başka hiçbir ülkenin, başka hiçbir milletin yapamayacağı bir şeydir bu. Bunun eskiden beri öyle olduğunu kimse sanmasın. 20 yıl önce Arap ülkelerinde Türkiye'nin algısı bu değildi. Bilakis tarihte ne kadar kötü olay varsa onun hatırlandığı, günümüzde ise Batıya yaklaşmış İslam dünyasından uzaklaşmış bir Türkiye algısı geçerliydi.
“Suriyeliler gitsin” diyorsun öyle mi? Hayırdır? Neden rahatsız oldun? Derdin ne? “Ekonomik olarak yük, işimizi elimizden alıyorlar” mı diyorsun? Emin misin? Suriyelileri günlük üç otuz paraya öldüresiye çalıştıran sen değil misin? Suriyeli çocukları çalıştırıp iliğine kemiğine kadar sömüren sen değil misin? Sigortasız, vergisiz, güvencesiz çalıştırıp keyfîce sokağa atan, bir iş kazasında öldüğünde sessizce götürüp gömen, kolu bacağı koptuğunda üç kuruş verip evine gönderen sen değil misin? Sanayide, tarımda, hayvancılıkta, inşaatta, madende, tenezzül etmediğin işlerde Suriyelileri çalıştıran sen değil misin? Sen masa başı iş ararken, tozun, çamurun içinde, sıcağın altında, yarını olmadan, o akşam eve ekmek götürebilme derdindeki Suriyelinin sırtından geçinen sen değil misin? Fındığı kim topluyor sanıyorsun? Meyveyi sebzeyi kim sofrana getiriyor? Sen klavyenin başında kahramanlık pozları verirken ülkenin ekonomisinde Suriyelinin teri var, emeği var hatta kanı var. Sen bu ülke için ne kadar ter döktün? Ne kadar vergi verdin? Sen devletin parasıyla en iyi şartlarda okuyup mezun olunca kapağı Avrupa'ya, Amerika'ya atmaya çalışırken, fırsatını bulunca kaçıp gidip devletin sana yaptığı yatırımı Batı'ya köle misali pazarlarken ekonomiye Suriyeliden daha mı fazla katkı sağlamış oluyorsun? Avrupa Birliği milyarlarca Euro verdi sığınmacılar için; hepsi de Türkiye içinde harcandı. Bu kadar bile faydan olmuş mudur ülkene? “Suriyeliler gitsin ülkeleri için savaşsın” diyorsun. Savaşla ilgili en küçük bir fikrin var mı? Suriyelilere kibirle akıl veriyorsun da, sanki bu aklı terörle mücadele eden Mehmetçiğin yanı başında Besler-Dereler'de, Zap'ta, Metina'da, Avaşin'de mi veriyorsun? Sor bakalım Kıbrıs Harekâtı sırasında deden neredeymiş.
Yıllardır hasbelkader İslâm coğrafyasının dört bir yanıyla ilgilenmeye gayret ediyorum. Ama duygusal açıdan, herhalde beni en çok içine çeken Bilâdüşşâm havzasıdır. Bunda, Suriye'de bir müddet yaşamış olmamın etkisi var şüphesiz. Savaştan önceki Suriye'yi görmek, Şam'ın ilim halkalarına en doğal halleriyle şahitlik etmek, nice önemli simayı şahsen tanımak ve bugün ancak kitaplardaki fotoğraflarına bakabildiğimiz eserlerle yerinde mülaki olmak, şükrünü eda edemeyeceğim nasiplerdendir. Ortadoğu sahasının Türkiye'deki en önemli isimlerinden Zahide Tuba Kor'un “Tuz ve Taş Üstünde-Suriye'de Rejim, Savaş ve Göç” (Küre Yayınları) kitabını elime aldığımda, yukarıda bahsettiğim sebeplerle büyük bir heyecan duydum. Bu heyecana bir sevinç de eşlik ediyordu. Koskoca Bilâdüşşâm havzasının derinliğinin ve zenginliğinin “Suriyeliler” parantezine sıkıştırılıp bozuk para gibi harcandığı ülkemizde, Suriye'de yaşananlara ve Suriyelilerin yaşadıklarına dair, dört başı mamur, gerçekçi ve fotoğrafı bütün boyutlarıyla çeken bir eserdi önümde duran. “Tuz ve Taş Üstünde”, mufassal bir “Giriş” bölümüyle beraber, birbirinden çok farklı siyasî, dinî, sosyal ve ekonomik katmanlara mensup, toplam 34 Suriyeliyle yapılan röportajları ihtiva ediyor. Kitabın sayfaları arasında gezinirken, -en küçüğü 2005, en büyüğü 1953 doğumlu- Suriyeli muhataplarımız, hadiseleri kendi pencerelerinden ve durdukları yerden yorumluyor. Röportajlar arka arkaya okunduğunda, konuşanların farklı kimliklerine rağmen, öykünün bütün ayrıntılarının adeta birer yap-boz parçası gibi tamamlandığını ve birbirine eklendiğini görüyorsunuz. Zahide Tuba Kor, böyle bir kitabı hazırlama nedenini dört noktada izah etmiş: 1) Baskılarla, savaşlarla ve göçlerle hayatları alt üst olan sivillerin sesini duymadan ve onlara kulak vermeden, yaşananları tam olarak anlamak mümkün değildir, 2) Çeşitli medya mecralarının yansıttıkları bizi yanıltabilir, o yüzden sahaya inmek ve hadiseleri birinci derecede muhataplarından dinlemek gerekir, 3) Her ülke için olduğu gibi, Suriye'de de iç dinamikleri ve farklı etki alanlarını aynı anda dikkate almak şarttır, 4) Suriyeliler, kendi dertlerini anlatabilecekleri platformları yeterince bulamadılar. Hep analizlere konu edildiler, ama onları gerçekten konuşturup iç dünyalarını anlamaya çalışanlar eksik kaldı.
Türkiye altyapısını güçlendirmek için çok yatırımlar yaptı. Yollar, deniz limanları, havalimanları, köprüler, enerji hatları, şimdi gelecek demiryolları... Ama bir otoyol yatırımı eksik kaldı. Türkiye'nin bu otoyol yatırımını geciktirmeden yapması gerekiyor. Bu yolun yatırımını yaparsa tüm diğer yatırımlarını da güçlendirecek ve hak ettiği karşılığı almaya başlayacak. Suriye'deki istikrarsızlıkla 30 kilometrelik tampon oluşturan M4 karayolunu kastediyorum. Türkiye ekonomisi için en büyük kırılganlık terör kaynaklıdır. Sıfır terör güçlü Türkiye demek, diye çok defa sloganlaştırarak kullandım. Güneyindeki terör tehdidini bertaraf etmek için ortaya koyduğu otoyol yatırımı stratejisi bu yüzden önemli. Suriye'nin kuzeyindeki M4 otoyoluna kadar olan bölgeyi ilk etapta terörden arındırmak ve bir tampon oluşturmak Türkiye'nin jeoekonomisi ve tüm ekonomik denklemleri için ihtiyaç duyulan güvenliği sağlayacaktır. Yalnız mesele teröre sıkışmış değil, bir de düzensiz göç boyutu var. İsrail, Suriye'nin henüz boşalmamış olan kısmını vurmaya başladı. İşi ileri götürürlerse Suriye'de kalan Suriyeliler de başka bir yere gidemeyeceğinden Türkiye'ye doğru yönlenecektir. Üstelik yola çıkabilecek bu yeni Suriyelilerle Türkiye'deki mevcut Suriyeliler arasında karşıtlıklar da olabileceğinden Türkiye içine bir çatışma taşınabilir. Hem Suriye boşalmamalıdır. Boş bir Suriye, İsrail'in çöreklenmesi için şartların elverişli hale gelmiş olması demektir. Hatta acaba diyorum Suriye, İsrail işgalinin şartlarını kolaylaştırmak için mi kısmen boşaltılmış oldu? Bu şartlarda M4 otoyoluna kadar tampon bölge oluşturmak sadece terör tehdidini uzaklaştırmayı sağlamıyor. Potansiyel bir göçün, hatta süregelen göçün de önünü alıp İsrail'e boş topraklar hediye edilmesi riskini bertaraf ediyor. Tüm bu riskler ortadayken Türkiye'nin M4 stratejisine katkı vermeleri gerekenlerin karşı çıkıyor olmaları, yasadışı göçmenlerin geri kabûlünü içeren anlaşmadan çıkmak için yeterli sebep de sağlar. Şimdilik Suriye'deki Rus askeri varlığı, Suriye'yi İsrail tehdidinden korurken Türkiye'ye yönlenecek bir büyük düzensiz göç hareketini daha az endişe verici kılıyor gibi görünebilir. Ama Suriye'deki Rus askeri varlığının Türkiye için temelde sevimsiz bir durum olduğunu asla unutmamak lazımdır. YABANCI YATIRIMCI İÇİN POLİTİKA FAİZİ Mİ, TÜRKİYE'NİN JEOEKONOMİK POTANSİYELİ Mİ, DAHA BELİRLEYİCİ?
İsmi lazım değil, Türkiye'nin en büyük holdinglerinden birinin sahibi olduğu yayınevinin sergi salonundaki bir sergiyi küratörü eşliğinde geziyordum. Küratör serginin konseptini anlattı ilk önce sonra da eserlere dair bilgiler verdi. “Muhalif” bir sanatçının eserinin önüne gelince bir müddet durdu ve eseri anlatmaya başladı. Bu eser Amerika'nın en önemli bienallerinden Whitney'in yönetim kurulunda yer alan bir silah tüccarını eleştirmek için yapılmış, silahların savaşa neden olduğunu vurgulayan sanatçının bu eserinden sonra Whitney Bienali'nin yönetiminden o kişi istifa etmek zorunda kalmış. Küratör bunun ne kadar da etkin bir yöntem olduğunu aktarıyordu. Ama bu eserden hemen önce, hapiste olan zamanında Türkiye'nin F-16 uçaklarının modernizasyonu yapmış, zengin “solcu”, darbe heveslisi, PKK'nın terör örgütü değil de özgürlük savunucusu gerillalar olduğunu belirten kişiyle alakalı eserden bahsediyor olmasındaki çelişkiyi göremeyecek kadar kör; “itibar suikastı projesinde yer almaktan rahatsızlık duymayacak” kadar olan bitenden bihaberdi. Ya da ben öyle olmasını umdum. Türkiye'nin sol seküler sanat çevrelerinin en büyük problemi PKK'yla ve onun uzantılarıyla şartlar ne olursa olsun aralarına mesafe koymayı başaramamaktır diyebilmeyi çok isterdim ama maalesef durum bundan daha vahim çünkü bu çevrelerde yer alan birçok kişi ve kurum mesafe konulması gereken şeylerin zaten gönüllü destekçisi. Kandil'dekiler şehirde onları öven, onları destekleyen sanatçı bozuntularını zaten umursamıyorlar. (Buradakilerin de böyle bir derdi yok) Esas problem aradakiler. Yani Kandil'e çok daha üst perdeden yardımda bulunanlar aynı zamanda bu sanat çevreleriyle de yakın ilişki içinde. GÜLSÜN KARAMUSTAFA VENEDIK'TE 60. kez düzenlenecek olan Venedik Bienali'ndeki Türkiye Pavyonu'nda ülkemizi Gülsün Karamustafa temsil edecek. Sanatçının küratörlüğünü ise uzun zamandır sanatçıyla çalışan Esra Sarıgedik Öktem üstlenecek. 20 Nisan-24 Kasım 2024 tarihleri arasında düzenlenecek bienalin küratörü ise Adriano Pedrosa. 60. Uluslarası Sanat Sergisi'nin teması ise geçtiğimiz günlerde Yabancılar Her Yerde/Foreigners Everywhere olarak açıklandı. Gülsün Karamustafa'nın sanat pratiğinde işlediği konularda da yerinden edilme, göç, sürgün, etnisite yer aldığı için ana seçkiyle uyumlu bir yaklaşım görebiliriz. İKSV koordinasyonunda TC Dışişleri Bakanlığı himayesinde ve TC Kültür ve Turizm Bakanlığı katkılarıyla gerçekleşen Türkiye Pavyonu'nda önceki edisyonda olduğu gibi gene bir kadın sanatçı tarafından temsil edilecek. Sergi açıldıktan sonra özellikle sanat eleştirmenlerimiz Pedrosa'nın düzenlediği uluslararası sergiyle ilgili övgü dolu yazılar yazacaklar. Yaklaşımını yerlere göklere sığdıramayacaklar. Ama aynı kişilerle oturup sohbet etseniz İstanbul'un artık yaşanmaz bir yer olduğunu her tarafın Araplara dolu olduğunu size söyleyeceklerdir. Birçoğunun kökünde yabancı düşmanlığı, onlar için yabancı kendileri gibi olmayandır, vardır. Örneğin dindar ve/veya muhafazakâr, erkek, heteroseksüel, evli ve çocukluysanız “sen de azınlık olmanın keyfini çıkart” diyebilirler rahatlıkla. Ama bir Batılı kendi toplumlarının içinde bulunduğu ayrımcılığı gözler önünde serdiğinde, devletlerinin uyguladığı asimilasyon politikalarını eleştirdiğinde demokrasiden bahsederken, iş kendilerine geldiğinde “yabancı” olanı yok etmeyi, tek tipleştirmeyi marifet bilirler. Utanmadan, sıkılmadan “Suriyeliler gi-de-cek” diye afişler bastırıp seçim dönemi bilboardlara bunları asan kişiye en ufak bir eleştiri yöneltmemelerinin temelinde de bu yaklaşımın yattığını unutmamak gerek.
Fransa'da çıkan olaylar, içimizdeki mülteci düşmanı faşistlerin iştahını kabarttı, hemen provokasyonlara başladılar. Neymiş efendim, “Türkiye'deki Suriyeliler, bir gün Fransa'da olay çıkaranlar gibi olay çıkaracakmış”. Üstelik Fransa'daki olaylar bunun yanında ‘çocuk' oyuncağı kalacakmış. Fransa'daki olaylar nedir, kimler tarafından çıkartılıyor, sebebi nedir, olayların arkasında kim var? Bütün bu soruları bir tarafa bırakalım. Bu konuda Türkiye ile Fransa'yı mukayese etmek bile ayıptır. Fransa tarihi, sömürgecilik ve katliamlarla dolu. Hâlâ sömürmeye devam eden bir ülke Fransa. Paris'te bir genç sırf siyah derili olduğu için öldürüldü. Sarışın mavi gözlü olsaydı, Avrupa ayağa kalkardı. Tabii ki hiçbir ülkede sokak eşkıyalığına, arabaların ateşe verilmesine, dükkânların yağmalanmasına rıza gösterilmez. Demokrasi ve insan hakları kelimelerini dillerinden düşürmeyenlerin, Paris'te yaşanan olaya sesiz kalması, Avrupa'daki ikiyüzlülüğü gözler önüne serdi. “Türkiye Fransa gibi olacak” diyenler ve bunun üzerinden yeniden mülteci düşmanlığını körüklemeye ve yalan-yanlış, eski-yeni, kurgu-montaj video paylaşıp infial oluşturmaya çalışanlar, neyin hesabı içindedirler?
13'ncü cumhurbaşkanını seçen Türkiye'de seçim sürecinde en çok konuşulan başlıklarda biri ülkede sayıları milyonlarla ifade edilen sığınmacı sorunu, Türk halkının rahatsızlıkları ve bu sorunun çözümüne yönelik beklentiler oldu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Mülkiye Göç Araştırmaları Merkezi Müdürü Profesör Doktor Murat Erdoğan, sığınmacıların seçimlere etkilerini VOA Türkçe'nin Seçim 2023 Videocast yayınında değerlendirdi
Konuşmacılar: Bahan Gönce, Taha Elgazi, Yıldız Önen Deprem bölgesindeki Suriyelilerin durumunu inceleyen konuşmacılar deneyimlerini anlatıyor. Toplantı kaydı 16 Mart 2023'de yapılmıştır.
Suriyeliler Her Yerde! kitabını, eş yazarları Duygu Altınoluk ve Bayram Koca'yla konuşuyoruz.
Bursa'nın Yıldırım ilçesinde bir apartman dairesinde çıkan yangında 8'i çocuk 9 Suriyelinin hayatını kaybetmesini değerlendiren EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz "Hani Suriyelilere para yağıyordu; soba yangınında ölenlerden ikisi çocuk işçi. Çocuklar, anneler eve yorgun geliyor, dikkat dağınıklığı yaşanmış olabilir" dedi. Babanın hem tekstilde günü birlik çalışarak hem de akşamları kağıt toplayarak evi geçindirmeye çalıştığını belirten Ercüment Akdeniz; "Kalabalık yoksul bir aile, çocuklardan ikisi de merdiven altı atölyede çalışıyormuş. Emek kenti olması nedeniyle Bursa'da resmi olarak 184 bin Suriyeli ikamet ediyor. Alt işlerde çocuk işçiler, Suriyeliler var. Öyle yerler var ki, dükkanlarda bir kaç aile birlikte yaşıyor, bodrum katlarda yaşıyor. Ana gövdeyi oluşturan yoksul Suriyelilerde sosyal ve sınıfsal bir değişim yok son 11 yılda. En kötü ve güvencesiz işlerde çalışıyorlar" diye konuştu.
Dört beş gün önce Yetim Vakfı yararına bir yetim mezatı yaptım instagramdan. Bu seferki mezatta toplanan 35 bin lira paranın tamamı vakfın “Okullar Açılıyor İyilik Zili Çalıyor” kampanyasına gitti. Kampanya kapsamında Türkiye dahil 24 ülkede 10 bin yetime kırtasiye yardımı yapılacak. Hatta dağıtımlar başlamış olmalı şu günlerde. Kampanyada ağırlık Türkiye'den sonra korkunç bir sel felaketiyle sarsılan Pakistan ve bir toz toprak ülkesi haline gelmiş Afganistan'da olacak. O gün instagramda yaptığımız mezatın gelirini bu kampanyaya aktaracağımızı duyan bir iş adamı arkadaşım “ben bin adet kırtasiye paketi vereyim kampanyaya” dedi. Siz bu yazıyı okurken o paketler Yetim Vakfı'nın deposuna doğru yola çıkmış olacak. Mezatın ertesi günü Yetim Vakfı Başkanı Murat Yılmaz beni aradı. Dedi ki “kırtasiye paketleri çantalı mı gelecek, çantasız mı?” “Çantasız” cevabını alınca dedi ki “o zaman iki çantacı var. Onları bir arayayım. Birinden biri bize bin çanta bağışlar belki.” Akşam saatlerinde tekrar döndü Murat Yılmaz. Dedi ki “abi müjde, iki çantacı abi de biner adet çanta bağışladı. Yalnız küçük ve tatlı bir sorunumuz var şu an. Bize bin paket daha kırtasiye malzemesi lazım.” Dedim ki “abi, o bin paketi ben kampanya yoluyla toplayayım istersen.” “Olur muydu olmaz mıydı” diye konuşurken bir bağışçıya daha ulaşıldı ve o bin paket kırtasiyeyi de temin ettik. Sevinçli bir şey oldu elbette. Türkiye'nin dört bir yanında 2.000 yetim çocuk okullarına başlarken birinci sınıf kırtasiye malzemeleri ile başlayacaklar. Küçük gülümsemeleri yetecek de artacak bize. Sevinçli bir şey olmaz olur mu? Tam o sevinçli günde geldi Faris Muhammed Al-Ali'nin Hatay'da öldürüldüğü haberi. 5 yıldır IHH'nın misafir edip okuttuğu bir yetimdi Faris. Bu sene tıp fakültesini kazanmıştı. Küçük bir tartışmada bıçakladılar Faris'i. Nesebi gayrısahih ırkçılar, Faris kendilerine benzemiyor diye, kendilerinden zayıf diye, öteki diye, mülteci diye öldürüp geçtiler onu. IHH Başkanı Bülent Yıldırım'ın sözleriyle söyleyelim: “17 yaşındaki bir gencimizi daha kaybettik. Kendisi şehit evladıydı. Koca adamlar şiddet ve ırkçı söylemleri yaygınlaştırdılar. Bu söylemler yüzünden bu yetim çocuğumuz aramızdan ayrıldı. Çocuklar ölüyor, okula gidemiyor ve hepimiz kaybediyoruz.” Bir yanda iki bin yetime, yirmi bin yetime, yüz bin yetime; okullar açılırken mahzun kalmasınlar, omuzları düşmesin, kendilerini yenilmiş hissetmesinler diye yetişmeye çabalayan adamlar var. Bir yanda da kendilerini benzemeyeni yok etmeye ant içip yemin etmiş pislikler topluluğu. Hikayemiz bu ve şair dostum Muzaffer Serkan Aydın'ın da dediği gibi “gerçek, bir hikayeden alınmıştır.” Gördünüz değil mi Ümit Özdağ isimli kendisini tavsif etmek için sözlüklerde uygun hakaret kelimesi bulamadığım faşistin yazdıklarını. Şöyle dedi: “IHH, Suriyeliler tarafından öldürülen bir tek Türk genci için başsağlığı yayınlamadı. Bunların nüfus cüzdanlarından başka hiçbir şekilde Türklükle ilgileri yok. Aslında Türk düşmanı bunlar.” Faris'in öldürülmesi yine yetmemiş bu kan emici vampirlere. Mutlaka yeni kanlar aksın ve o kanlar kendi aşağılık çıkarlarına hizmet etsin istiyorlar. Öyle normalleştiriyorlar ki bu yıl tıp fakültesini kazanmış bir şehit evladının, bir yetimin öldürülmesini, kanımız donuyor, insanlığımızdan utanıyoruz artık. “Bırak konuşsun, bırak havlasın” diyerek atlatamayız bu vartayı. İşte İngiltere'de en önemli vaadi “göçmenleri yollayacağım” olan bir vampir Muhafazakar Parti'nin başına geçti, yakında da başbakan olacak. Biz bir yandan Ukrayna'daki yetimlerin derdiyle dertlenmeye devam edeceğiz, bir yandan da bu vampirlerin, bu kan sevicilerin, bu aşağılık heriflerin seslerini kesmenin bir yolunu bulacağız.
Türkiye'nin hem iç hem dış politikası yoğun bir dönemden geçiyor. Son dönemde siyasi liderler, Türkiye'de bulunan Suriyeli mülteciler ile ilgili açıklamalar yaparak, Suriyeli mültecilerin “gönüllü geri dönüşü” için çaba harcayacaklarını söylüyorlar. İktidar ve muhalefet kanadından gelen söylemler ne kadar gerçekçi? Peki mültecilerin hukuken geri gönderilmesi mümkün mü? Geri gönderilmesi konusunda Suriyeliler ne düşünüyor? Araştırmalar neyi gösteriyor? Siyasetin gündemi mülteciler: Suriyeliler hakkında hangi siyasetçi ne demişti? Kordiplomatik'te Senem Görür, emekli Büyükelçi Selim Kuneralp ve Brookings Enstitüsü Kıdemli Araştırmacısı Prof. Dr. Kemal Kirişci değerlendirdi. Yayını izleyebilirsiniz: bit.ly/3GSAeYs
Bu programda yalan da yok algı da! Gündem masaya yatırılıyor, arka planlar detaylıca analiz ediliyor. Net Bakış'a bu hafta Güvenlik Politikaları Uzmanı Mete Yarar, Hürriyet Gazetesi Yazarı Nedim Şener, İçişleri Bakan Yardımcısı İsmail Çataklı konuk oldu. ◾Suriyeliler için güvenli geri dönüş nasıl olacak? ◾ Kaçak göçmenlere karşı hangi önlemler alınıyor? ◾ Canlı bomba eylemleri nasıl önleniyor? Serhat İbrahimoğlu ile Net Bakış her Pazartesi 20.45'te tvnet'te.
Kılıçdaroğlu, İmamoğlu, otobüs fotoğrafı, Suriyeliler ile ilgili söylenen yalanlar, Yap-İşlet-Devret modelini tahrif edip millete hizmet getirilmemesini önerenler, fırsatçılar, müfteriler, şeamet tellalları, habaset erbabı... Gerçekten can sıkıcı... Ayrıca ülkemizde yapılan olağanüstü hayırlı işlerin görmezden gelinmesine de neden oluyor... Bugün onlardan birini konu ediniyoruz... Türkiye İş Bankası ile teknoloji iş birliği yapan Softtech firması, “2022 Teknoloji Raporu”nu hazırlamış. Firmanın İstanbul, Ankara ve Kıbrıs'ta ofisleri, San Francisco ve Şangay'da inovasyon merkezleri ve Almanya'da da fintek şirketi varmış.
Son zamanlarda herkes onları konuşuyor. #Suriyeli'lerin dönüşü artık seçim vaadlerinde yer alıyor. #Suriyeliler geri dönecek mi? Geri dönmek istiyorlar mı? Suriyelilerin Türkiye'deki varlıkları giderek toplumsal bir problem haline mi geliyor? Yaşanan taciz olayları ve taşkınlıklara bakış açıları ne? Suriyelilerin işsizlik ve ekonomi üzerindeki etkileri neler? Suriyeli Öğrenci Ahmet Hamo ile Suriyeliler hakkında her şeyi konuştuk. Sizin de sorularınıza cevap bulabileceğiniz bir röportaj olduğu düşüncesindeyiz.
Son zamanlarda herkes onları konuşuyor. #Suriyeli'lerin dönüşü artık seçim vaadlerinde yer alıyor. #Suriyeliler geri dönecek mi? Geri dönmek istiyorlar mı? Suriyelilerin Türkiye'deki varlıkları giderek toplumsal bir problem haline mi geliyor? Yaşanan taciz olayları ve taşkınlıklara bakış açıları ne? Suriyelilerin işsizlik ve ekonomi üzerindeki etkileri neler? Suriyeli Öğrenci Ahmet Hamo ile Suriyeliler hakkında her şeyi konuştuk.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriyeliler konusunda söylem değiştirmesi tartışmalara neden oldu. Erdoğan neden "gönüllü ve onurlu geri dönüş"ten bahsetti? Türkiye'nin Suriyelilere ilişkin politikasında ne oluyor? Suriyeliler sorunu nereye evriliyor? Hepsini siyaset bilimci Yektan Türkyılmaz, Dicle Baştürk'e anlattı.
Suriyeli geçici koruma altındaki insanların uyumla ilgili sorunlarının başında Suriye'deki yaşamlarının bir benzerini burada da devam ettirme arzuları. O zaman vatandaşlarımızla aralarında kısmi sorunlar yaşanıyor. Birçok örneği var. Sorunun yaşandığı anlarda araya devletin ve kurumlarının girmesi gerekiyor. Sokaklardaki bir takım hadiselerin yaşanmasının temel nedeni bu. Örneğin, kaldırımlarda büyük gruplar halinde ayakta dikilip yemek yiyorlar, sohbet ediyorlar. Oradan geçmek isteyenler zorluk çekiyor. Bunun vuzuha kavuşturulması o kadar da güç olmasa gerek. Ama ne polis ne zabıta bu işlerde görülmüyor. İlla bir kavga illa bir adli vaka olması gerekiyor ki müdahale edilsin. Yine, örneğin bir sıkışık caddede çift sıra park edip çekip giden onlarca Suriyeli gördüm. Trafik kilitlenmiş, millet burnundan solumuş umurlarında değil. İşte böyle bir durumda, idare tıpkı kendi vatandaşına uyguladığı kuralları onlara da uyguladığında sorunların çoğunu aşmış oluruz. DÜZENLİ GÖÇ ZENGİNLİK, DÜZENSİZ GÖÇ SORUN Başından bu yana söylüyoruz. Düzenli göç, zenginlik demektir. Ama düzensiz göç, sorun! Sorunları en aza indirebilmenin en kolay yolu da idarenin hiç olmazsa Kabahatler Kanunu gibi basit uygulamaları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına uyguladığı gibi onlara da uygulaması yeterli olacaktır. ««« Tabii bu kadar büyük bir kitlenin sevk ve idaresi... Aynı zamanda entegrasyonu için daha önce de defalarca yaptığımız öneriyi tekrarlayalım. Türkiye'nin bir Göç Bakanlığı'na ihtiyacı vardır. Sadece Suriyeliler değil, Irak, Mısır, Libya, Pakistan, Afganistan gibi ülkelerden gelen yüzbinlerce düzensiz göçmenin durumuyla hemhâl olunmalıdır. Göç İdaresi Başkanlığı'nın çalışmalarını yakından takip ediyoruz. Ama işin bir şekliyle sosyolojiye bırakıldığı gerçeğini de görüyoruz. Bu yüzden toplum yoruluyor. Bu yorgunluk kimi siyasiler tarafından kaşınıyor! SURİYELİLERİ TÜRKİYE'YE SÜRMESELERDİ PYD/PKK'YA BU KADAR ALAN AÇILIR MIYDI? Sözün burasında Türkiye'ye kurulan kumpastan da söz etmek istiyorum. Geçici koruma altındaki Suriyelilerin Türkiye'ye sürülmesinin bir plan dahilinde yapıldığını daha önce burada defalarca yazmıştık. Suriye'nin kuzeyinden Türkiye'ye sürülenlerin yerlerini kim doldurdu sorusunun cevabını bulduğumuzda bu planın neye hizmet ettiğini de görebiliriz. Aynı şekilde, gelenlerin Türkiye'nin toplumsal dokusunu ne derecede tehdit ettiğini görmüyor olamayız. Şayet, Suriyeliler kitleler halinde Türkiye'ye sürülmüş olmasalardı, PYD/YPG, Suriye'nin kuzeyine bu kadar rahat yerleşemezdi. Filistinliler kitleler halinde Ürdün'e sürülmeseydi, bugün İsrail'in Doğu Kudüs dahil Filistin topraklarını bu kadar kolay işgal etmesi mümkün olmazdı. Tıpkı, Filistinlileri Ürdün'e sürüp İsrail'e alan açılması gibi, Suriyeliler Türkiye'ye sürülerek PYD/YPG'ye alan açılmıştır. Suriye'nin kuzeyinde demokrafik yapı değiştirilmiştir. Türkiye güneyinden kuşatılmak istenmiştir ve kısmen başarılmıştır. (3 büyük operasyonumuz Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı olmasaydı şu anda tamamen kuşatılmış olacaktık)
İktidar, bekası için ne Ensar'ı, ne mazlumu önemserler. Yıllardır Avrupa'ya karşı rant kapısı ve pazarlık aracı olarak görülen Suriyeliler bu kez de bir yandan oy deposu diğer yandan kutuplaşma aracı olarak mı değerlendirilecekler? Her ikisi de olası bir kaos ve karmaşanın fitilini ateşler.
Türkiye'nin bir göçmen sorunu var mıdır? Evet vardır. Türkiye'deki göçmen sorunu tek başına geçici koruma altındaki Suriyeliler meselesi midir? Hayır, değildir. Aslında en sorunsuz olan ya da kayıtlı ve çözülebilir olan mesele geçici koruma altındaki Suriyeliler meselesidir..! Yarın Suriye'de istikrar sağlandığında ve Suriye ile bir anlaşma sağlandığında geri dönmeleri konusunda hiçbir sorun kalmayacaktır. Burada önemli olan dönecek olanların can güvenliğidir. Bu konuda da daha önceki önerimizi yineleyelim. O da Türkiye Suriye'ye döneceklerin geçici süreli garantörü olmalı. Yine de şunu biliyoruz, gelenlerin çoğu ülkelerine geri dönmeyecek.
Özgürüz Radyo Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, Suriyeli mülteciler, muhalefetin tutumu, ekonomiyi, AKP'nin belgeselini ve gündemdeki konuları değerlendirdi.
AKP'li vekiller, kendi aralarında yaptıkları sohbetlerde seçim bölgelerinde gerçekleştirdikleri ziyaretlerde seçmenlerinden ‘Suriyeliler konusunu çözün' şikayetlerinin geldiğini konuşuyor. Kamuoyunda yaşanan tartışmaların gerginliğe dönmesinin an meselesi olduğunu düşünüyor.
Savaş nedeniyle şimdiye kadar 10 milyonu aşkın Ukraynalı yaşadığı şehir, kasaba veya köyü terk etmek zorunda kaldı. Ülkeden kaçanların sayısı şimdiden dört milyona yaklaştı. Çoğu Polonya, Romanya ve Moldova gibi komşu ülkelere sığınıyor. Almanya'ya 270 bin Ukraynalı sığınmacı geldi. Devlet ve toplum mültecilere kucak açıyor. 2015'de gelen Suriyeliler'in aksine, otomatikmen çalışma ve oturum hakları var. Bu da "iyi mülteci, kötü mülteci" tartışması başlattı. Von Celik Akpinar.
SURİYE İDLİB'DE NELER GÖRDÜM?
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi ve Medyascope ortaklığında hazırlanan “Nasıl bir Dünya? Nasıl bir Türkiye?”de bu hafta, Pelin Oğuz, konukları Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Çiğdem Bağcı ve Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Arzu Karakulak ile Suriyeliler'e yönelik tavır ve tutumlar ve bunların salgın sürecinde değişip değişmediği üzerinde durdu.
İlk bölümde Pakrat Estukyan ile Türkiye'nin ve Ermeni toplumunun gündemini (Muz yedikleri görüntüleri paylaştıkları için gözaltına alınan Suriyeliler, Kaymakamlık sınavını kazanan ilk Türkiyeli Ermeni) konuşuyoruz. İkinci bölümde Diyarbakır Surp Giragos Kilisesi Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Ohannes Gaffur Ohanyan, kilisede yürütülen yenileme çalışmalarını anlatıyor. Son bölümde Şalom Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas ile PTT'nin yurtdışı gönderilerine yaptığı % 500'e varan zammın ve döviz kurundaki artışın azınlık gazetelerine getirdiği yükü konuşuyoruz.
İlk bölümde Pakrat Estukyan ile Türkiye'nin ve Ermeni toplumunun gündemini (Muz yedikleri görüntüleri paylaştıkları için gözaltına alınan Suriyeliler, Kaymakamlık sınavını kazanan ilk Türkiyeli Ermeni) konuşuyoruz. İkinci bölümde Diyarbakır Surp Giragos Kilisesi Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Ohannes Gaffur Ohanyan, kilisede yürütülen yenileme çalışmalarını anlatıyor. Son bölümde Şalom Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İvo Molinas ile PTT'nin yurtdışı gönderilerine yaptığı % 500'e varan zammın ve döviz kurundaki artışın azınlık gazetelerine getirdiği yükü konuşuyoruz.
Medyascope ve İstanbul Politikalar Merkezi'nin (İPM) işbirliğiyle hazırlanan “Nasıl Bir Dünya? Nasıl Bir Türkiye?” programının 75. bölümünde İstanbul Politikalar Merkezi Direktörü Prof. Dr. Fuat Keyman, Gaziantep Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Mehmet Nuri Gültekin, Kırkayak Kültür'den araştırmacı ve belgesel fotoğrafçısı Kemal Vural Tarlan, Kanada Trent Üniversitesi Öğretim Üyesi Feyzi Baban, Suriyeliler'in yaşam koşulları, çalışma hayatına nasıl eklemdikleri, kentle ilişkileri, yaşadıkları zorlukları ve beklentileri üzerinePelin Oğuz'un sorularını yanıtladı.
Dünyada açık ara en fazla sığınmacı almış ülke pozisyonunda olan Türkiye'de Suriyeliler üzerinden söylemler artıyor. Avustralyalı bir Türk olan İlay Aksoy'da bu tartışmaların tam merkezinde.
Kılıçdaroğlu: "Kürt sorunu çözülecekse, HDP ile çözebiliriz"...Temelli'den Kılıçdaroğlu'na yanıt: "Çözümün adresi ve asıl muhatabı İmralı'dır"...Erdoğan': "‘İslam düşmanlığı' virüsü"...Cemil Çiçek'ten "laiklik" açıklaması: "Seçim yaklaşmışken bazı seçmeni uzaklaştırmanın bir anlamı yok"..."Öğrencisini taciz ettiğini anlatan" Celal Şengör hakkında soruşturma....Öğrenciler "Barınamıyoruz hareketi" kurdu, sorun çözülene kadar sokakta sabahlayacaklar..."Suriyeliler saldırdı" iddiası doğru çıkmadı, Zafer Partili Yelda Döne Çelik'in ihracı istendi...Eğitim - Sen'den Covid-19 raporu: 872 okulda vaka tespit edildi, 774 sınıf kapatıldı...Dolar yükseliyor, gözler Merkez Bankası'nda...Kısa Dalga Bülten yayında...
Farkında mısınız Türkiye düzensiz göçmenler ve geçici koruma altındaki sığınmacılar konusunda yeni bir politika geliştiriyor. Geliştirdiği yeni politikanın özü, düzensiz göçmenler ve sığınmacıların ülkelerine “güvenli bir şekilde” dönmelerine yönelik hızlı adımlar. Tabii ki bu adımların atılmasında son dönemdeki “mülteci tartışmaları”nın katkısı da yadsınamaz. Ayrıca “kalacak” olan misafirlerimizin entegrasyonu konusunda da “milli projelere” daha çok önem verileceği konusunda da son dönemde önemli emareler görüyorum. Yeni politikaya destek kırıntılarıysa bugüne kadar neredeyse kılını kıpırdatmayan Batı'dan geliyor. Özellikle Avrupa Birliği (AB) yıllardır sadece “para verelim siz bakın” dedikleri sığınmacılar için bugünlerde “topraklarına dönmeleri konusu”nda çok ufak da olsa destek olabileceklerinin sinyallerini veriyor. FİLİSTİNLİLERİ ÜRDÜN'E SÜRMESELERDİ İSRAİL BU HALİYLE KURULAMAZDI Bugüne kadar sürekli tekrarladık. Türkiye'ye sürülen Suriyelilerin çoğu Suriye'nin kuzeyinden geldi. O bölge birileri için boşaltıldı. Nasıl Ürdün kurulup
Pazartesi sabahından günaydın. Hafta boyunca bizi bulutlu bir hava bekliyor. Gündemden kısa kısa ile bültene başlıyoruz;Yunanistan Başbakanı Miçotakis: Meriç'te inşa edilen 40 km'lik çelik çiti gerekirse uzatabiliriz.Katar Dışişleri Bakanı Al Sani, Taliban yetkilileriyle hükümetin durumunu görüşme için Kabil'i ziyaret etti.Taliban geçici hükümeti, üniversitelerdeki karma eğitim sisteminin yakın zamanda sona ereceğini açıkladı.Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Suriyeli mültecilerin ülkelerine döndürülmesi için, “BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'yle Suriyeliler başta olmak üzere mültecilerin ülkelerine döndürülmesi için çalışmalarımız var” dedi.Fatih Gemisi, Karadeniz'de bulunan Sakarya Gaz Sahası'ndaki Türkali-5 kuyusunda sondaja başladı.Süper Lig‘in 4. haftasında Trabzonspor ile Galatasaray 2-2 berabere kaldı.Güne birlikte başlayacağımız şarkı listesi sizi web sitesinde bekliyor. Keyifli bültenler…Mundo Daily'e ücretsiz abone olmak için www.mundo.report adresini ziyaret edebilirsiniz. Mundo - Dünyadan ipuçları
Uluslararası Af Örgütü, ülkelerine dönen Suriyeli mültecilere dair “Eceline gidiyorsun” başlıklı bir rapor hazırladı. Raporda, başka ülkelere sığınan Suriyeliler'in ülkelerine döndükten sonra gözaltına alındıkları ve işkenceye maruz bırakıldıkları belgelendi. Suriye'nin hiçbir bölgesinin dönüş için güvenli olmadığı vurgulanan raporda, “Suriye'den ayrılan kişiler ülkeye geri döndüklerinde siyasi fikirlerine ilişkin algılar nedeniyle veya yalnızca ülkeden çıkmış oldukları için zulme maruz bırakılma riski altındadır” denildi. Uluslararası Af Örgütü Türkiye'den Damla Uğantaş ile raporun başlıklarını ve sonuçlarını değerlendirdik. Uğantaş, “Suriye'de işkence ve kötü muamele hala çok yaygın. ‘Dönsünler' demek gerçekçi bir zemine dayanmıyor” dedi.
Ömer Tuğrul İnançer Dinle Neyden'in bu bölümünde Kerbela hadisesini ve Mülteci meselesini anlatıyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde başlıca şunları anlattı; Hz. Hüseyin Efendimizin şehadeti elbette çok elem verici bir vaka fakat bir de işin sembolizasyonuna bakarsak, zalime eyvallah dememek için feda-i can etmiş bir zat. Yani, zalimin zulmüyle yaşamaktansa öbür tarafa firar eder, Allah'a firar eder ve bu zulmü yaşamam. Ve bu Hüseyin Efendimiz hali bir çok zulme uğrayanlara bir nevi teselli hadisesi olmuş. Yani koca Hüseyin Efendimize bu yapıldıktan sonra bu insanoğlu denen mahluk, insan ana babadan doğduğu halde insan olamayan bir mahluk çünkü ayet var biliyorsunuz; "Onlar ki; gözleri vardır görmezler, kulakları vardır işitmezler, kalpleri vardır anlamazlar. Onlar belki hayvandanda aşağıdır." Orada ki belkiyi acaba diye anlamamak lazım, bilki diye anlamak lazım. Hayvandan aşağıdırlar. İşte, böyle bir zulme maruz kalanlar Hz. Hüseyin Efendimizin zulmünü bilip kendi acılarını hafifletme tesellisi arıyorlar... Bugün dünyada bir mülteci meselesi var, Türkiye bu meselenin ilk sırasında yer alıyor. Acaba öyle mi? Eğer siyasi hadiseler (ki harpler de siyasidir) siyasetçiler yani ayrı devletlerin, ayrı hükümranlıkların siyasetçileri birbirleriyle anlaşamayınca silaha başvururlar. Yani harbi doğuran sebep netice itibari ile siyasidir. Bu siyaseti, biraz tarihe bakarak tetkik edersek görürüz ki dünya tarihinde bölge isimleri var ama devlet isimleriyle bölge isimleri her zaman bağdaşmıyor. Bugün Suriyeliler, Ürdünlüler, Lübnanlılar, Iraklılar vs... dediğimizde Allah aşkına birinci dünya harbinden evvel yani yuvarlak hesap 100 seneden evvel böyle devletler var mıydı?... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
Radyo Agos'ta bu sabah. İlk bölümde Pakrat Estukyan ile Türkiye ve Ermeni toplumunun gündemini, pazar günü kutlanan Meryem Ana Yortusu'nu ve hafta içinde kaybettiğimiz gazeteci Raffi Hermon Araks'ı konuştuk. İkinci bölümde Mülteci hakları konusunda çalışan Hakan Ataman ile Ankara Altındağ'da Suriyeliler'in saldırı altında kalmasını ve mülteciler konusunda iktidar, muhalefet ve medyanın tutumunu ele aldık. Son bölümde mimar ve Malatya HAY-DER üyesi Kevork Özkaragöz, yakında kilise ve kültür merkezi olarak açılacak Malatya Üç Horan Kilisesi için yürütülen çalışmaları anlattı.
Türkiye'deki Suriyeliler üzerinden yapılan tartışmalarda getto, demografi, entegrasyon, asimilasyon gibi kolonyalist döneme ait kavramlar çokça kullanılıyor. Özellikle Türkiye'nin göçmenleri ilgilendiren siyaseti eleştirilirken gündeme gelen bu kavramların doğru bir kullanıma sahip olmadığı çok açıktır. Bu da coğrafyamızın seçkinlerinin, yaklaşık iki yüzyıldır, Türkiye ve coğrafya merkezli bir bakış açısına sahip olamadığını gösterir. Belirttiğimiz gibi bu kavramlar kolonyalist dönemin anlam dünyasında şekillenmiştir ve Avrupamerkezci bir dünya tasavvuruna işaret eder.
Radyo Agos'ta bu sabah. İlk bölümde Pakrat Estukyan ile Türkiye ve Ermeni toplumunun gündemini, pazar günü kutlanan Meryem Ana Yortusu'nu ve hafta içinde kaybettiğimiz gazeteci Raffi Hermon Araks'ı konuştuk. İkinci bölümde Mülteci hakları konusunda çalışan Hakan Ataman ile Ankara Altındağ'da Suriyeliler'in saldırı altında kalmasını ve mülteciler konusunda iktidar, muhalefet ve medyanın tutumunu ele aldık. Son bölümde mimar ve Malatya HAY-DER üyesi Kevork Özkaragöz, yakında kilise ve kültür merkezi olarak açılacak Malatya Üç Horan Kilisesi için yürütülen çalışmaları anlattı.
Ülkü Doğanay, Ankara'nın Altındağ İlçesi'nde yaşayan Suriyeliler'e yönelik linç eylemlerini, muhalefetin gündemi ve iktidarın tercihleri ekseninde değerlendirdi.
Güne Bakış‘ta bu akşam, İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Akademi Başkanı ve Türk-Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Erdoğan ile Ankara'nın Altındağ İlçesi'nde Suriyeliler'e yönelik saldırıları, muhabirlerimiz Özgür Özdemir ve Okan Yücel ile Altındağ'daki son durumu konuştuk.
“Ön Libero” programının 54. bölümünde siyasetbilimci Burak Bilgehan Özpek, dün akşam (11 Ağustos) Ankara'nın Altındağ ilçesinde Suriyeliler'e ait olduğu varsayılan dükkan ve evlere saldırılmasından hareketle hükümetin kamu düzenini sağlayıp sağlayamadığı sorusuna cevap aradı.
Ankara'nın Altındağ ilçesinde dün akşam saatlerinde Suriyeliler'e ait olduğu düşünülen ev, işyeri ve araçlara yönelik saldırıları, ne zamandır tırmanan sığınmacı karşıtı atmosferin nelere yol açabileceği yolunda ciddi bir uyarı olarak görmek gerekiyor. Vatandaşların kontrolsüz göçten duydukları kaygı ve eleştirileri kullanarak siyaset yapmaya çalışanlar Türkiye'yi çok daha kötü yerlere taşıyabilirler.
Medyascope Gündem‘de bugün, Karadeniz'deki sel felaketini, koronavirüs salgınında son durumu, Ankara-Altındağ'da Suriyeliler'e yönelik saldırıları ve Medyascope yorumcusu ve programcısı, siyasetbilimci Edgar Şar ile muhalefet partileri arasındaki cumhurbaşkanı adaylığı ile ilgili tartışmaları konuştuk.
Türkiye'nin bulunduğu bölge, Asya, Orta Asya ve Ortadoğu bölgeleri arasında stratejik bir bölge konumunda. Bu coğrafi konumu nedeniyle de bu bölgede meydana gelen iç savaşlar, karışıklıklar ve siyasi kriz yaşayan ülkelerden yurtdışına çıkış yapıldığında Türkiye, hem Avrupa'ya sığınmalar için transit ülke hem de son dönemlerde olduğu gibi Türkiye'de kalma gerekçeleriyle düzensiz göçün hedef ülkesi konumunda. Yaklaşık 10 yıldır Türkiye'de bulunan Suriyeliler ve son günlerde Afganistan'dan gelen düzensiz göç meselesi, siyasi gündemin en yakıcı konusu haline geldi.
Türkiye'de en çok Suriyeli barındıran şehir 527 bin 749 kişi ile İstanbul. Ardından 451 bin 962 kişi ile Gaziantep, 435 bin 845 kişi ile Hatay geliyor. Suriyelilerin yerli nüfusa oranla en yoğun olduğu şehir ise yüzde 42,6 ile Kilis. Kilis'te 142 bin 792 Türk vatandaşına karşılık 105 bin 9 Suriyeli yaşıyor. Neredeyse nüfusunun üçte ikisi kadar. Suriyelilerin en az olduğu şehir ise son verilere göre 24 kişi ile Bayburt. Bayburt'u 38 kişi ile Artvin, 43 kişi ile Tunceli takip ediyor. Suriyelilerin Türk nüfusuna oranla yoğunluğunun en az olduğu şehir yüzde 0,02 oran ile Artvin. Artvin'de 169 bin 501 Türk vatandaşına karşılık yalnızca 38 Suriyeli yaşıyor. Kısacası Türkiye'de Suriyelilerin olmadığı şehir yok.
Göçmenler meselesi istismara en açık alan biliyorsunuz. Bu köşeyi takip edenler hatırlayacaktır, özellikle Suriye'nin kuzeyindeki koridoru PKK terör örgütüne hazırlayan aklın Türkiye'ye sürdüğü Suriyeliler üzerine birçok yazı yazdım. Samimi eleştirilerin hepsinin başımın üzerinde yeri var. Ne var ki her kesim açısından son derece kullanışlı olan bu mesele üzerinden kendi gizli gündemlerini perdeleyenler bizi “faşistlik”le suçladı. İstismarına yazdıklarımızı delil göstermek isteyenler de cabası. Olsun. Size yine bildiklerimizi “fitne”ye mahal vermeden anlatmaya çalışalım...
Suriye'ye ilk kez, bundan tam 20 yıl önce, 2001'in yazında gitmiştim. Arapça'mı ilerletmek ve Müslüman coğrafyanın çok önemli bir parçasını içinde yaşayarak öğrenmek için çıktığım bu seyahat, aynı zamanda ilk yurtdışı tecrübemdi. Karayoluyla gittiğim için, Suriye'nin bütün önemli şehirlerini de görme imkânı bulmuş, güney komşumuzla aramızdaki tarihî ve kültürel benzer- liklerin çokluğuna şaşırıp kalmıştım. O zamanki Şam, şimdi kelimelerle tarif edemeyeceğim bir huzur ve sekînet atmosferi içindeydi. Gündüz Emevî Camii'nin hemen yanı başındaki bir Osmanlı medresesinde Arapça derslerine devam ederken, akşamlarımızı da ilim halkalarında, birbirinden farklı üsluplara ve bakış açılarına sahip âlimlerin sohbetlerinde değerlendirmeye çalışıyorduk. Şam'daki tarihî mekânlar, geleneksel mimariyle sırt sırta inşa edilmiş evlerin fısıldaştığı ara sokaklar, ismini kitaplarda okuduğumuz büyük adamların kabir ve türbeleri, sıcak geçen gündüzleri takip eden serin ve keyifli akşamlar... Tüm bu tatlı hatıralar eşliğinde, 2001'in o aylarını, -yaşarken öyle olduğunu fark etmesem de- şimdi hayatımın en mutlu ve huzurlu dönemleri arasında sayıyorum.
15 Temmuz Perşembe sabahından günaydın! Bu özel günde demokrasiye, adalete ve Türkiye'nin potansiyeline olan inancımızla yeni bir güne gündemden kısa notlar ile başlıyoruz!-Taliban Sözcüsü Zabihullah Mücahit, Türkiye'nin Afganistan'daki varlığı gelecekte bulunacağı konum ile ilgili “Ne Afganistan İslam Emirliği ne de Afgan halkının Türkiye'ye veya Türkiye halkına bir karşıtlığı vardır. Türk halkı ile din, mezhep, tarih ve kültür birliğimiz vardır. İki halk da birbirini çok sever. Biz 20 yıl önce NATO şemsiyesi altında Afganistan'a gelen Türkiye'nin de çekilmesini istiyoruz. Türkiye'ye de ihtiyacımız olduğunda direkt Türkiye ve Türk halkı ile konuşacağız. Türkiye'yi Türkiye olarak istiyoruz. NATO'nun bir parçası olarak Türkiye'yi istemiyoruz. ABD ile yaptığımız ve Türkiye'nin de kabul ettiği, Doha Anlaşması uyarınca NATO üyesi olan veya olmayan bütün yabancı güçlerin Afganistan'dan çekilmesi gerekiyor.” dedi.-Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, ülkenin başkenti Brasilia'da bulunan bir askeri hastaneye kaldırıldı.-Anayasa Mahkemesi, yürürlüğe giren yeni İnfaz Yasasının CHP tarafından istenen 14 maddesinin veya tamamının iptal istemini reddetti.-Suriyeliler bayram nedeniyle Öncüpınar Sınır Kapısı'ndan Suriyeye geçişlerini sürdürüyor. Şu ana kadar geçenlerin sayısı yaklaşık 20 bin kişi.-Tuz Gölü'ünde yaşanan flamingo ölümleri dikkat çekiyor. Konya Valiliği, flamingo ölümleriyle ilgili araştırma ve soruşturma başlatıldığını duyurdu.-Otobüs biletlerine tavan fiyat uygulaması başlatıldı. Tavan fiyat mesafeye göre uygulanacak.-Editörün Notu: Her harfin bir karakteri var. Örneğin “D” harfi. D harfi ile başlayan nerdeyse tüm kelimeler ciddi bir duruşa sahip. Demokrasi, dünya, diktatör, düzen, ders, değer… Bugün şarkı listesinde size D gibi, ciddi, bazen sert bazen ise anlaması zor şarkılar seçtik: Orta Dünya'ya demokrasi götürmek isteyen Uruk-Hai Marşları! Keyifli dinlemeler, keyifli bültenler…Abone olmak için: www.mundo.report
Sonbahar 2020 sezonumuzda "Ne Mutlu Eşitim Diyene: Milliyetçilik Tartışmaları" adıyla gerçekleştirdiğimiz 22 konuşmadan oluşan konferans serisine önemli bir ek yapıyoruz: Çok yakında kitaplaşacak olan bu seride, Profesör Ayhan Kaya'nın "göç" konusuna, özellikle de Türkiye'deki Suriyeli göçmenler konusuna yoğunlaşan konuşması, "Geç Kalan Milliyetçilikler ve İnteraktif Milliyetçilik" üst başlığını taşıyor. Kesintisiz olarak burada dinleyebilirsiniz.
Türkiye, başta Suriyeliler olmak üzere geçici koruma altında bulunan göçmenlerin topluma entegrasyonunu destekleyen orta ve uzun vadede yardımlar sunarken bu konuda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının çalışmalarına da destek veriyor. Öte yandan Avrupa Birliği ülkeleri Suriye'de yaşanan iç savaştan kaçan sivillere yönelik politikalarıyla eleştirilerin odağı haline geldi. Türkiye'nin göçmen politikasını ve Avrupa'nın mülteci sınavını, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Dr. Öğr. Üyesi Hasan Eşici anlattı.
Bir kadın cinayeti davasında daha adalet gelmedi... 23 kez "öldürüleceğim" diye şikayette bulunan Ayşe Tuba Arslan'ı öldüren erkeğin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası "haksız tahrik indirimi"yle 24 yıla indirildi... Delta varyantı alarmı devam ediyor, Ordu'da 56 kişi karantinada. Avrupa, Suriyeliler için Türkiye'ye 3 milyar Euro verecek... Türkiye'nin itirazı var.. Kısa Dalga Bülten yayında
Son dakika... AB zirvesinde liderlerin, Türkiye ile göç, sağlık, iklim, terörle mücadele ve bölgesel meselelerde yüksek düzeyli diyalog hazırlıklarını not ettiği bildirildi. Türkiye'de bulunan Suriyeliler için AB tarafından sağlanacak finansman iç...
Dünyanın en büyük #terör örgütü Türkiye'de mi kuruluyor? Dıj güçler Türkiye'de terör yaratacak mi? #Suriyeliler ve Uygurlular en büyük terör tehdidi mi? 2030'da Türkiye bir terör devleti mi olacak?Kanalıma abone olmayı ve diğer videolarımı seyretmeyi unutmayınCemel Savaşında Zubeyr ve Talhayi, Ali'mi oldurdu? yoksa kendi kendilerine mi öldüler? Cennetlik sahabeler mal-mülk için mi birbiriyle savaştı?https://youtu.be/QJ8y119BI7sŞiiliğin ortaya çıkma nedenleri nelerdir?https://youtu.be/UyX3Co4ywnkHz. Osman'in katilleri sahabeler mi? Yahudiler mi?https://youtu.be/sv7eZPbolwISiffin Savaşının nedenleri nelerdir? Cennetlik Sahabeler neyi paylaşamamıştır?https://youtu.be/2L0C61tuQxY
#Suriyeliler konusunda ne yapılmalı? Suriyeliler konusunda nerede hatalar yapıldı? Bu konu hakkında geçmişte ne yapılmalıydı? Suriyeliler vatandaş mi yapılacak?Kanalıma abone olmayı ve diğer videolarımı seyretmeyi unutmayınCemel Savaşında Zubeyr ve Talhayi, Ali'mi oldurdu? yoksa kendi kendilerine mi öldüler? Cennetlik sahabeler mal-mülk için mi birbiriyle savaştı?https://youtu.be/QJ8y119BI7sŞiiliğin ortaya çıkma nedenleri nelerdir?https://youtu.be/UyX3Co4ywnkHz. Osman'in katilleri sahabeler mi? Yahudiler mi?https://youtu.be/sv7eZPbolwISiffin Savaşının nedenleri nelerdir? Cennetlik Sahabeler neyi paylaşamamıştır?https://youtu.be/2L0C61tuQxY
PsikoCast 3.bölümünde Yasemin Abayhan ve Betül Yurtseven Suriyeliler Bizi Kıskanıyor mu sorusu etrafında çeşitli cevapları aramaya devam ediyor:-Suriyeliler meselesi ABD'deki siyah sorununa dönüşür mü?-Suriyelilerin varlığı diğer azınlık grupların başlarını rahatlatmış mıdır?Keyifli Dinlemeler!KAYNAKLAR:-Gerçekçi Çatışma Teorisi - Muzaffer Şerif: https://psychology.wikia.org/wiki/Realistic_conflict_theory https://www.amazon.com/Robbers-Cave-Experiment-Intergroup-Cooperation/dp/0819561940 -Vietnamese Children - Gabriel Veyre (Lumiere Brothers): https://www.youtube.com/watch?v=WE9vxl9VQ0U Representation: Cultural Representations and Signifying Practices - Stuart Hall: https://www.cambridge.org/core/journals/social-anthropology/article/representation-cultural-representations-and-signifying-practices-edited-by-stuart-hall-london-thousand-oaks-and-new-delhi-sage-publications-in-association-with-the-open-university-1997-400-pp-pb-1295-isbn-0-7619-5432-5/3A77CE1B3598F2E4E65671A8F16108EA -Önyargının Doğası - Gordon Allport: https://www.kitapyurdu.com/kitap/onyarginin-dogasi/416079.html -The Belief in a Just World: A Fundamental Delusion - Melvin J. Werner: https://www.amazon.com/Belief-Just-World-Fundamental-Delusion/dp/0306404958
PsikoCast'in 2.bölümünde sosyal psikolog Yasemin Abayhan ve iletişimci Betül Yurtseven şu sorulara cevap arıyor:Suriyeliler sevdiğimiz ya da gıcık olduğumuz küçük kardeşlerimiz mi? Suriyelileri kıskanıyor muyuz?Medyada görmediğimiz Suriyelileri nasıl tanıyacağız?Keyifli Dinlemeler!Yaşam ve Kültür Podcast Ağı:https://twitter.com/Yasamkulturpod
İstanbul’da yaşayanlar, Suriyeliler’i sorun olarak görüyor mu? Aileye ya da ülkeye yönelik Suriyeliler’in tehdit oluşturabileceği algısı gelir düzeylerine göre değişiyor mu? Gülçin Karabağ, konuğu Koç Üniversitesi doktora araştırmacısı Nezih Onur Kuru ile İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (İstanpol) tarafından gerçekleştirilen “İstanbul’da Suriyeli Sığınmacılara Yönelik Tutumlar” başlıklı araştırmanın sonuçlarını değerlendirdi.
Aziz, Suriye'de okul birincisiydi, 12 yaşında geldiği Türkiye'de kendini ayakkabı atölyelerinde buldu. Azmetti, şimdi 20 yaşında bir usta. Salgın gibi hayatı birden alt üst eden bir krize göçmen bakışı çok başka… Yaşadıkları Aziz'i erken olgunlaştırmış, ama hikâyesini okuyacaksınız, her şeye güzel yanından bakma inadı ruhunu hep temiz, güçlü ve çocuk tutmuş. İzin günlerinde az geziyor, üzülmekten yorgun Suriyeliler için komik videolar çekiyor. Gülmek ve güldürmek istiyor.
"Bunlar benim ülkemde oluyor. Benim ülkem bu insanları bu halde getirdi, diyorsun ve üzülüyorsun. "Edirne’de göçmenler günlerdir neler yaşadı? Pazarkule geçici bir kamptan kalıcı bir kampa mı dönüşüyor? Beril Eski, Kısa Dalga için göçmenlerin Edirne'deki Pazarkule sınır kapısına yaptıkları umut yolculuğunu, yaşadıklarını ve tükenen insanlığı kaydetti. Podcastin metnini okumak için https://www.kisadalga.net/okuyun/ adresine tıklayabilirsiniz.
Türkiye'nin Suriye'deki çatışmalardan sonra Avrupa'ya karşı göçmen kartını açmasıyla büyük bir trajedi yaşanmaya başladı. Türkiye'de istenmeyen Suriyeliler, Afganlar ve Iraklılar başta olmak üzere yüzbinlerce göçmenin sınır kapılarından geçtiği duyuruldu. Oysa hemen hiç kimse suyun karşı kıyısına ulaşamamıştı. Yunan polisi ve Yunan ırkçıları denizden ve karadan gelen göçmenleri durdurmuş, deniz ortasında botlarda insanlar mahsur kalmıştı. Kısa Dalga'dan Hale Gönültaş, Midilli’de Moria Adası’nda yaşayan ve Moria Mülteci Kampı’nda mültecilere gönüllü destek veren Nagehan Uskan’la 21. yüzyılda şahit olduğumuz insanlık dışı olayların Yunanistan ayağını konuştu.
Konuk: Tülay Gökçimen Esed rejimi ve Rusya'nın saldırıları nedeniyle evlerini terk ederek Türkiye sınır hattına göç etmek zorunda kalan İdlibli siviller ağır kış şartları altında yaşama tutunmaya çalışıyor. Evlerini terk etmek zorunda kalan çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşan Suriyeliler, ağır kış şartları altında yaşam mücadelesi veriyor.
Başkan Erdoğan’ın Pentagon’un YPG’ye 300 tır silah sevketmesi sonrası sabrı taştı. Kızılcahamam kampında askerî harekat sinyalini çok somut olarak verdi. Askerî harekât Afrin kadar kolay olmayacak, ama TSK’nin misyonu zaferle başaracağına eminim. Zaten maksadım Güvenli Bölge Harekâtı’nın askerî boyutunu tartışmak da değil. Ayrıca defalarca ifade ettim Türkiye Suriye’den çekilmeyi göze alamaz, çekilmemeli de. Bu videoda olası piyasa tepkilerini ve ekonomik faturayı anlatıyorum:ABD Kongresi yaptırım tehdidini masaya koyarsa, piyasalar ne yapar?YPG direnirse, yerleşikler dövize kaçar mı?Yabancı ülkeler 29 milyar dolar iskan faturasını öder mi?Hazine savaş ve bölgeyi yönetme faturasını nasıl ödeyecek?Suriyeliler gitmezse ne olacak?
Samos Sürgünü'nde Sevan Nişanyan farklı konuları ele alıyor. 2010 referandumu sonunda bahsi unutulan önemli reform hangisiydi? Türkiye'de medya sadece yukarıdan güdümlü mü? Şirince'de doğa kıyımı haberleri doğru mu? Türkiye'de doğal dokunun tahribatı halkın neden umrunda değil? RTÜK'ün internet sansürü kalıcı mı, tutar mı? Ve Suriyeliler: Türkiye'dek yabancı düşmanlığının arkasındaki asıl sebepler neler?
RTÜK'e İnterneti sansürleme yetkisi veren 29/A maddesi ile ilgili yönetmelik 1 Ağustos 2019 tarihi itibarıyla yürürlüğe girdi.Yakında başta Netflix platformu olmak üzere yabancı medya kuruluşlarının haber kaynaklarına erişim engeli getirilebileceği konuşuluyor.Alanında uzman bilişimci ve hukukçu çok sayıda isim, iktidarın yeni yasal düzenleme ile muhalif basını tümden kontrolü altına almayı amaçlayabileceği uyarısı yapıyor.Ahval Genel Yayın Yönetmeni Yavuz Baydar, Nar'da son düzenlemenin ardında yatanları ve bundan sonraki süreçte Türkiye’deki internet medyasını bekleyen ihtimalleri analiz ediyor. Baydar, bu uygulamanın temelinde bir polis devleti anlayışının yattığını söylüyor. “Her şeyi kontrol etmek istiyorlar. Yeni bir baskı dalgası gelecek” diyen Baydar, “Gazeteciler olarak sonuna kadar direneceğiz. Bizim mesleğimizin bel kemiği ile oynuyorlar. Buna izin veremeyiz” ifadesini kullanıyor.Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ile yapılan röportaj sonrası Yavuz Oğhan’ın işine son veren Sputnik Türkiye’nin Moskova’daki muhaliflere yönelik 1000 kişiden fazla gözaltının gerçekleştiği polis müdahalesini de görmezden gelmesi mercek altında…Baydar, “Bir yayıncı için olmazsa olmaz olan şey, editoryal bağımsızlığına müdahale edilmemesidir” diyor.Öte yandan Baydar, son dönemde derin bir kriz hâline dönüşen Suriyeliler meselesine ırkçı sayılabilecek bir yaklaşım getiren kimi gazetecilerin tavırlarını irdeliyor.
Türkiye’de başta Suriyeliler 4 milyondan fazla mülteci var. Yani ülke nüfusun yüzde 5’i kadar. Uluslararası çalışmalar mültecilerin topluma kültürel zenginlik ve refah kattığını bulguluyor. Ama, Türkiye’nin şahit olduğu göç dalgasının türü çok değişik. Mültecilerin bazıları ekonomik fırsatlar için geldi, büyük kısmı ise topluma uyum sağlamakta büyük güçlük çekiyor. Bunların vatanlarına geri gönderilmesi toplumsala talep haline geldi. Suriyeli mülteciler hangi koşullarda yurtlarına geri döner?
Sosyal Medyada Suriyeli Nefreti: Algı mı, Gerçek mi? | #40 - 18.07.2019 Bilal Eren ve Cem Sünbül ile dijitalleşmenin hayatımıza etkilerini her perşembe 20.30'ta bir başka konuyla ele alan DijitalHayatTV YouTube/Facebook/Periscope canlı yayınımızda bugün; - Sosyal Medyada Suriyeli Nefreti: Algı mı, Gerçek mi? - Suriyelilerin Durumu? Sığınmacı/Mülteci/Geçici Koruma? - Sığınmacı Deyince Aklımıza Ne Geliyor? - Medyanın Gösterdiği Suriyeli Kimliği? - Medyanın Suriyeliler İle İlgili Dili Nasıl? - Suriyeliler İlgili Algılar/Gerçekler - Suriyeliler İle İlgili Sosyal Medyadaki Nefretin Görünürlüğünün Artmasının Sebepleri? - Tarihsel Arap Algısı - Ülkemizdeki Ekonomik Sorunlar - Dışarıdan Bazı Yapıların Müdahalesi - Suriyelilerin Suç Oranı ve Araştırmalar - Sosyal Medya Nefreti Neyi Anlatıyor? - Ne Yapılmalı/Yapmalıyız? Sorularını İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel ile konuştuk. Haftaya perşembe 20.30'da görüşmek üzere. Hem canlı hem de geçmiş yayınlarımız için tıklayın; YouTube: https://www.youtube.com/dijitalhayattv Facebook: https://www.facebook.com/dijitalhayattv Twitter: https://www.twitter.com/dijitalhayattv Web: https://www.dijitalhayat.tv
Cengiz Aktar Yakamoz'da Dünya Mülteci Günü sebebiyle mültecilerin içinde bulundukları durumu yorumladı.
Karakutu Adalet Arayışı Seminerleri - 16 15 Mayıs Çarşamba günü Boğaziçi Üniversitesi'nden Seda Altuğ "Savaş ve Göçmenlik Arasında Türkiye'de Yaşayan Suriyeliler" başlıklı konuşmasıyla bizimle oldu. Savaş ve Göçmenlik Arasında Türkiye'de Yaşayan Suriyeliler 2011 sonrasındaki Türkiye'ye gelen Suriyeli göçmenler farklı arka planlara ve göç hikayelerine sahip olmalarına rağmen, Türkiye'deki yaşam deneyimleri belli alanlarda benzerlik göstermektedir. Bu durumun en temel sebebi ise, Suriye'deki şiddet ortamı ve savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınan Suriyelilerin Türkiye'de yaygın olarak maruz kaldığı ırkçı muamele ve göçmen karşıtlığıdır. Bu konuşma, Suriyelilerin eğitim, sağlık, barınma ve çalışma gibi temel alanlardaki durumlarına yönelik bilgiler üzerinden ortaklaşma alanlarını işaret etmeye çalışacak ve karşılıklı dayanışmanın imkanları üzerine konuştu. Seda Altuğ kimdir? Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsünde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Altuğ Utrecht Üniversitesinde doktorasını tamamlamıştır. Doktora tezi ” Sectarianism in the Syrian Jazira: Community, land and violence in the memories of World War I and the French mandate (1915- 1939) (Suriye Cezire’sinde Mezhepçilik: 1. Dünya Savaşı ve Fransız mandası dönemi hatıralarında cemaat, toprak ve şiddet (1915-1939) başlığını taşımaktadır. Altuğ'un ilgi alanları Suriye'de devlet-toplum ilişkileri toprak meselesi mezhepçilik, imparatorluk, sınır ve toplumsal hafıza'dır. Altuğ, 2018-2019 akademik yılını Berlin Forum Transregionale Studien'de araştırmacı olarak geçirmektedir. Adalet Arayışı Seminerleri Nedir? Hafıza Yolculuğu Programı kapsamında, Türkiye’de ve dünyanın diğer ülkelerinde toplumsal hafıza, geçmişle yüzleşme, hakikat ve adalet arayışı konularında araştırmacı, sanatçı ve aktivistlerin deneyimlerinin paylaşıldığı seminerleri kapsıyor. Çalışmalarımızla ilgili detaylı bilgi için web sitemizi ziyaret edebilirsiniz: www.karakutu.org.tr
Hayatımı Anlatıyorum'un 3. Bölüm'ünde, yazlıkta geçen çocukluk yıllarım, Gezi'deki aydınlanma, 90'lı yıllarda Kürtler ve günümüzdeki Suriyeli sorununa uzanan çeşitli topikler var.
A. Selim Tuncer'in sunduğu Soyut Şeyler Ekonomisi'nin 22. bölümünün konuğu Prof. Dr. Selçuk Şirin'di. New York Üniversitesi'nde davranış bilim ve istatistik dersleri veren, eğitimden gelişime geniş bir alanda araştırmalar yapan Prof. Sirin'le ‘bir Türkiye hayali'nden ülke kalkınmasına, orta gelir tuzağından katma değerli ekonomiye, Türkiye'deki Suriyeliler üzerine yaptığı araştırmalardan göçmen çocukların eğitimine, eğitim sistemimizden yeni kitabı ‘Yetişin Çocuklar'a uzanan birçok konu üzerine konuşuldu.
3 Aralık 2015 3 Aralik 16.30'da Evrenin Suyuna Giden Tasarim'da konugumuz Hamit Hamutcu. Hamit Mixer'in ve Gonulluyuzbiz in girisimcilerinden. Kemanci'yi ozleyenler Mixer acilisina gidebilir. Mixer Sanat Galerisi'nin yeni yeri eski Kemanci. Bogazkesen'in bunyesinden attigi Mixer Kemanci'nin yerine tasindi. Yarin 3 Aralik Persembe 18.30'da sergi acilisi var. Mixer'in kurucularindan Hamit Hamutcu Mixer'in yanisira http://www.gonulluyuzbiz.net platformunun girisimcilerinden. Gonulluyuzbiz niye onemli? Secimler oncesi ve sonrasi katliamlar, secimlerin kendisi-sonucu, Suriyeliler, iklim zirvesi, tum dunyada politika ve politikacilarin daha da camurlasmasi gibi yasananlar ve yabancilasma hissi insanlari ellerini tasin altina koyup kendi hayatlarini yonetme istegi uyandirdi. Gonulluluk, sosyal girisimcilik, sosyal sorumluluk bilinci ve ihtiyaci fena halde artiyor. Gonulluyuzbiz gibi platformlar yetenek bazli gonulluluk yapmak isteyen insanlari STK larla bulusturuyor. Belki Hulya'nin alanina girmis oldum ama dayanamadim. Gonulluyuzbiz kendisini soyle ifade ediyor: İnsanları bireyselleştirdiği öne sürülen teknolojinin, İYİ amaçlarla İYİ insanları bir araya getirmesi ve İYİLİĞİN hizmete dönüşmesi için siz de aramıza katılmak ister misiniz? Yaşadığınız topluma ve dünyaya katkıda bulunma arzunuzu "gönüllü" olarak eyleme dönüştürebilmek için "gönüllü" olarak aramıza katılın, ilgilendiğiniz projelerde emeğinizi İYİLİĞE katın...
22 Eylül 2015: Dağlı Özdemir / Edirne Otogarı'nda Mülteciler İstanbul Otogarı'ndan Edirne'ye doğru gündüz saatlerinde yürüyüşe gecen Suriyeli sığınmacıların gözaltına alınma anlarını olaya tanık olan ve mültecilerle ilgili çalışma yapan Dağlı Özdemir anlattı. Dağlı "Suriyeliler sadece geçip gitmek istiyor," diyor.