POPULARITY
Bir dostum demişti ki.. "ABD, bölgede sivrilen bir aktör olduğunda onu İsrail'le dengeler.” İran'ın bölgede başına gelenler biraz bunun, biraz da Suriye'de ortak olduğu suçların sonucudur. Bölgedeki İran ve Rus etkisi kırıldı. Geriye yumuşak gücünü artıran Türkiye kaldı. Nagel Komitesi'nin İsrail hükümetine sunduğu “Türkiye ile sıcak çatışmaya hazır olun” içerikli rapor zamanlama açısından manidardır. Mesele Türkiye etki alanının Suriye'ye, Lübnan'a, İsrail sınırına inmesidir. Lübnan Başbakanı Mikati'nin “Önce Allah'a, sonra, dostlarımıza, özellikle de Türkiye'ye güveniriz” mesajı bunun alt kırılımıdır. Bundan sonrası artık Türkiye-İsrail bilek güreşidir.
Education https://archive.org/download/sesvekitap/SendenGeriyeSiddikyurtsever.mp3 475 mbir
Ülker'in katkılarıyla hazırlanan Socrates FC'de bu hafta İnan Özdemir, Atahan Altınordu ve Buğra Balaban sizlerle birlikte. Yılbaşı özel bölümümüzün açılışında yılbaşına dair planlarımızdan bahsediyor ve yılı kapatırken Spotify'daki dinleyicilerimize teşekkür ediyoruz. Bir önceki bölümdeki favori çizgi filmlerimiz kısmında unuttuklarımızdan ötürü özürlerimizi dinlememizin ardından yılın spor olaylarını konuşuyoruz. Bayer Leverkusen'in müthiş sezonu, EURO 2024'te milli takımın olumlu çizgisi, İnan'ın NBA Finalleri macerası, turnuva sevgisi, 2024 Paris'teki ABD-Sırbistan maçı, Osimhen & Mourinho, Manchester City'nin düşüşü, Arda Güler'in geleceği, 2026 Dünya Kupası umutlarımız, İspanya'nın Avrupa şampiyonluğu… Hepsi ve çok daha fazlası bu özel bölümde sizlerle!
Ülker'in katkılarıyla hazırlanan Socrates FC'de bu hafta İnan Özdemir, Atahan Altınordu ve Buğra Balaban sizlerle birlikte.Yılbaşı özel bölümümüzün açılışında yılbaşına dair planlarımızdan bahsediyor ve yılı kapatırken Spotify'daki dinleyicilerimize teşekkür ediyoruz. Bir önceki bölümdeki favori çizgi filmlerimiz kısmında unuttuklarımızdan ötürü özürlerimizi dinlememizin ardından yılın spor olaylarını konuşuyoruz.Bayer Leverkusen'in müthiş sezonu, EURO 2024'te milli takımın olumlu çizgisi, İnan'ın NBA Finalleri macerası, turnuva sevgisi, 2024 Paris'teki ABD-Sırbistan maçı, Osimhen & Mourinho, Manchester City'nin düşüşü, Arda Güler'in geleceği, 2026 Dünya Kupası umutlarımız, İspanya'nın Avrupa şampiyonluğu… Hepsi ve çok daha fazlası bu özel bölümde sizlerle!
Veysel Ayhan | Hocaefendi'den geriye kalan… | 22.10.2024 by Tr724
İnsan bir şeyin değerini ancak onu kaybettiğinde tam olarak anlayabiliyor. Büyüklerimizi kaybettiğimizde hayatlarımızda kapladıkları yerin genişliğini çok da iyi kestireme-diğimizi fark ediyoruz mesela. Başımızı yaslaya-bileceğimiz bir yer aradığımızda… Hatalarımızı onarmak, yanlışlarımızı düzeltmek istediğimizde ve fakat bunu yapacak gücü, çareyi kendimizde bulamadığımızda… Geriye dönüp bizi, hayatımızı, kişiliğimizi tamamlayacak bir şeyler aradığımızda… Bir anne, bir baba, nasıl büyük bir dayanak, ne kadar büyük bir sığınak insan için! Bir gün artık yanımızda olmadıklarında geride bıraktıkları boşluk, hayatımızda kapladıkları yer hakkında ne kadar eksik düşündüğümüzü vuruyor yüzümüze.
Gökhan Çınkara'ya göre Türkiye ve Mısır ilişkileri süratle iyiye gidecek. Doğu Akdeniz, Afrika Boynuzu ve ekonomik alanlarda işbirliğinin öne çıkacağını dile getiren Dr. Çınkara'ya göre, Arap Baharı sonrası Türkiye'nin geriye kalan son normalleşme dosyası Suriye.
AK Parti kuruluşunun 23. yılı kutlandı. Dile kolay, bir parti çeyrek asırdır iktidarda kalmayı başardı. AK Parti, enerjisini sokaktan alan bir partidir. Hayatın ritminde sokağın içinde yaşadığı müddetçe ömrünü uzatmayı başaracaktır. Erdoğan, 23. yıl konuşmasında öncelikli olarak bu ülkenin kaderini değiştiren adımlardan bahsetti: Askeri vesayetin alt edilmesi ve devlet idaresinin sivil siyasete devredilmesi. Altyapı devrimleri: o Sağlık ekosisteminin kurulması, o Ulaşım ve lojistik ekosistemi: Karayolları, deniz ulaşımı, hızlı tren ve demiryolları, lojistik limanlar ve depolama alanları, serbest bölgeler. o Eğitimde mekânsal problemlerin çözülmesi, liseden üniversiteye kadar öğrencilerin barınma çözümleri dahil. Geriye eğitim ve kültürde kalite tartışmaları kaldı. o Sanayi altyapısının güçlendirilmesi. o Savunma sanayi ve güvenlik doktrini konusunda göz kamaştırıcı adımlar. Bütün bu alanlarda Türkiye'nin altyapısını tamamlaması, dış politikada etkisini artırmasına neden olmuş; Türk dış politikası küresel çapta etki üretmeye başlamıştır. Sayın Cumhurbaşkanımız bu toplantıda içe dönük mesajlar verdi. 2025 kongre süreçlerinde değişimden bahsetti. 23 yıldır iktidarda olan bir partide değişimin zorlukları vardır. AK Parti, kadroları uzun yıllardır sürekli %50 civarında bir oy, memnuniyet yaratan yatırımlar ve hizmetler, güçlü lider etkisiyle siyasette oyun kurma ve oyun değiştirme konusunda tecrübe kaybı yaşamıştır. Siyasetin bir tarafı doğrudan hareket ve tecrübedir. Siyaset yapmadan siyaset yapanların varlığı, parti için en büyük sorunlardan biridir. AK Parti için entelektüel anlamda kafa yoranlar, parti için mucizevi metotlar önermelerine gerek yoktur. Türkiye ve dünya siyasetine ilham verecek düzeyde Erdoğan'ın kurmuş olduğu bir sistem vardı; bu sistemin tekrar uygulanabilir olması, sorunun halli için yeterlidir. Ebetteki sosyoloji değişti iklim değişti talepler değişti AK Parti'yi uzun ömürlü kılan da bu değişim süreçlerini yönetme becerisiydi. Prof. Vedat Bilgin ile siyaset üretimi nedir? sorusu üzerine konuşurken, İbn Arabi'den bir örnek verdim. İbn Arabi, kâinatın yaratılışından bahsederken Cenab-ı Hak, kâinatı yarattı, yaratmaya devam etti fakat bir sorun vardı; kendi hakikatini göremiyordu. Kâinatı bir cama benzetecek olursak, ne zaman cam sırlandı, aynaya dönüştü, yani insan yaratıldı, Cenab-ı Hak hakikatini görmüş oldu.
Malum, sosyal medya platformu Instagram'a erişim, Ulaştırma Bakanı Abdülkadir Uraloğlu'nun girişimiyle engellendi. Konu tartışılıyor ancak mesele yeni değil. Geriye dönüp baktığımızda ciddi bir müktesebat oluşmuş durumda. Üstelik sadece bu kapsamda çıkarılan kanunlardan bahsetmiyorum. Geçtiğimiz aylarda Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman'ın başkanlığını yaptığı TBMM Dijital Mecralar Komisyonu'na sosyal medya şirketlerinin temsilcileri davet edilmiş ve sorunlar ele alınmıştı. Şirket temsilcileri iktidar ve muhalefet milletvekillerinin sert eleştirileriyle karşılaşmıştı. Yayman, TikTok bağlamında “Yasaklamalara karşıyız fakat işin sonu oraya kadar gidecek” demişti. Yani şirketler için perşembenin gelişi belliydi. Geldiğimiz noktada erişime engellenen Instagram oldu. Peki, neden? İki sebeple.. Instagram'ın sahibi META, Türk kanunlarına uymamakta ısrar ediyor. Katalog suçlar; yani soykırım suçu, insan kaçakçılığı ve ticareti, uyuşturucu, organ kaçakçılığı gibi konularda Ankara'nın kapatılmasını istediği hesaplar ya da engellenmesini istediği paylaşımlar konusunda sorun çıkarıyor. Bazı tedbirler alıyor elbette ancak bu noktada tam bir işbirliğinden bahsedemiyoruz. Ankara'nın katalog suçlar konusunda kesin kararlı olduğu, bu noktada tam eşgüdüm yakalanmadığı takdirde Instagram'la ilgili kararın değişmeyeceği belirtiliyor. META'NIN SANSÜR POLİTİKASI Diğer konu sansür meselesi. Sosyal medya şirketleri İsrail ve ABD söz konusu olduğunda sorgusuz bir itaatle çalışıyor. İsrail'in Gazze'de işlediği suçları kanıtlayan fotoğrafları, haberleri, yapılan eleştirileri algoritma kullanarak sansürlüyor, geniş kitlelere göstermiyor (Detaylar için; Şu Algoritmalarınızı Bir Görelim, Mayıs 2024). Rahatsızlık duyduğu bazı mesajları ise doğrudan siliyor. Malezya Başbakanı Enver İbrahim'in İsmail Haniye için paylaştığı taziye mesajı da bu uygulamadan nasibini aldı. META daha sonra özür dileyerek mesajı yeniden yüklemek zorunda kaldı. Instagram ile yapılan görüşmelerde tüm bu konular gündeme geliyor. Türk vatandaşlarına uygulanan sansürün altı çiziliyor. META'nın pozisyonu şu: “Siyasetçi ya da devlet görevlisi iseniz istediğinizi yazabilirsiniz. Ancak sıradan kullanıcı yazamaz.” Komediye bakar mısınız?
Los Angeles 1984 Olimpiyatları'ndaki, kadınlar 3000 metre yarışı, dramatik bir olayla hafızalara kazındı: Zola Budd ve Mary Decker çarpışması. Zola Budd, Güney Afrikalı bir atletti ancak apartheid rejimi nedeniyle Güney Afrika'nın uluslararası spor müsabakalarına katılması yasaktı. Budd, İngiliz vatandaşlığı alarak Olimpiyata katılabildi. O dönemde, genellikle çıplak ayakla koşmasıyla tanınıyordu. Mary Decker ise Amerikalı bir orta mesafe koşucusuydu ve kariyeri boyunca birçok dünya rekoru kırmıştı, o yıl Olimpiyatların ev sahibi ülkesinin büyük favorisi olarak yarışıyordu. Medyada sıklıkla bu iki isim birbiriyle karşılaştırılıyordu ve rekabet büyüktü… Berna Abik'in sunumuyla dünden bugüne Olimpiyat tarihinde yaşanan olayların anlatıldığı '60 Saniyede Olimpiyatlar'ın yeni bölümünde büyük çarpışma var. Video
2024 yazının belki de en heyecanlı günlerini EURO 2024'te yaşadık. Türkiye'nin başarılı bir turnuva geçirdiği anları ve diğer yaşananları 10Haber kültür sanat editörü İhsan Dindar ile Selçuk Bulut değerlendirdi.
Oyuncunun iyisinin nerede kendini belli ettiğine, etliye sütlüye naçizane dokunan ve tüm bu bağlamlarda duş jellerinin özelliğine değinen bir bölüm.------- Podbee Sunar -------Bu podcast, Hiwell hakkında reklam içerir. Hiwell'in klinik psikologlarıyla ücretsiz tanışma görüşmeleri yapmak ve terapi seanslarınızda pod10 koduyla %10 indirimden faydalanmak için linkten Hiwell indirin. Bu podcast, ON Dijital Bankacılık hakkında reklam içerir. ON Dijital Bankacılık ile her zaman avantajlı faiz oranları ve farklı bir çok avantaj seni bekliyor! Hemen tıkla, "ONBEE" kodunu davet kodu alanına girerek ON'lu ol, rahat bankacılığın avantajlarla dolu dünyasıyla tanış!See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Yeni bir araştırma Dingoların genetic kökünün binlerce yıl öncesine dayandığını ve Avrupalilarin gelmesiyle beraber ırkının bozulmadığını gösteriyor. Dingo-severler bu araştırmanın Dingoya yönelik ilave koruma getirilmesi gerektiğini ispatladığını söylüyor.
Benzer süreçlerden geçerken kendi tarafımızda neler olduğunu konuştuk. Geriye dönüp baktığımızda hissedilen o sıkışık hissiyatı gülümseyerek andık. Hakkımız olanın bize gelmesi,enerjiyi sıkıştırma halimiz,herşeyi çabuk tüketmemize değindik. Konular oralardan aile dizimine geldi mesela. Podcastte önerdiğim kitabı paylaşmak isterim. Hikayelerimizin sadece bizimle alakalı olmadığını örneklerle görebileceğiniz bir kitap.Çok öneririm okumanızı. Mark Wolynn -''Seninle Başlamadı ''
Ne evrensel ahlâk kaldı ne de İslâm ahlâkı. Kimileri, artık Batılıların Müslümanlardan daha ahlâklı olduklarını söylüyor ve onları övüyorlar. Ahlâka hayat düzeni, disiplin, bireysel dürüstlük vb. kriterlerinden bakarsanız buna bir ölçüde hak verebilirsiniz ama genelleme yanlıştır. Oralarda bilhassa ABD'de her türlü ahlâk kirliliği kol geziyor. Uzun yıllar ABD'de kalan ve din hizmetinde çalışan bir arkadaşım anlatmıştı: Bilmem hangi şehirde, bir iki siyah derili tenhada bir adamı duvara yaslar ve ceplerini ararlarmış. Elli dolardan aşağı para çıkarsa emeklerine (!) değmediği için adamı döverlermiş, fazla çıkarsa parasını alıp salarlarmış, bu esnada oradan tek bir polis geçse başını öbür yana çevirip sıvışırmış. Mış mış diye anlattım da milattan öncesinden söz etmiyorum, daha geçen hafta torunumun arabasını çaldılar, bir yerde pert olarak bulundu. “Sigorta öder” dedim, “Çalma olayının sigortası çok pahalı idi, onu dâhil etmemiştik” diye cevap verdi. Peki, niçin çalma olayının sigorta primi pahalı? Çünkü olay çok, şirketler iflas noktasına gelmemek için primi artırıyorlar. Asıl benim üzerinde durmak istediğim ise Batı'da siyaset, toplum ve devlet ahlâkıdır. En yakın ahlâksızlık, vicdansızlık ve zulüm. Gazze zulmü karşısında Batı'nın tutumudur. Geriye doğru gittiğimizde asırlar boyu askeri gücü ve bilgisi yetersiz devlet ve topluluklara uyguladıkları sömürgecilik/sömürü, zulüm, soykırım ve daha nice ahlâksızlıklardır. Halen Batı'da İslamofobi, ayrımcılık, faşizm dalga dalga büyüyor. Bizim insanımızı en adi, zor ve sağlıksız işlerde en az para ile çalıştırdılar, insanımız yine de mülk edinci, maalesef vatandaşları oldu, fakat ihtiyaçları kalmayınca kovuyorlar, ülkelerine dönmeleri için çeşitli baskıları var… Batı böyle. İslâm dünyası da ne yazık ki, kilise ile cami, kendi kültürü ile ötekinin kültürü arasında kalmış milyonların utanç verici halleridir; evet, Müslümanların demiyorum, adları Müslüman olan o zavallıların halleri diyorum.
Biden ve Demokrat Parti'nin neyi temsil ettiği anlaşılmadan ABD'de kasım ayında yapılacak seçimin derinlikli olarak kavranması pek de mümkün değil. Bunun üç ayağı olduğunu düşünüyorum. İlki ekonomik, diğer ikisi ise sırasıyla siyâsal ve toplumsal-kültüreldi. Ekonomik olarak bakıldığında Biden'ın iktidâr olduğu günlerde, zâten uzun bir zamandır verimlilik kaybına uğramakta olan ABD ekonomisi ayrıca pandeminin tesiriyle iyiden iyiye zora girmişti. Biden'ın önünde iki ihtimâl vardı. İlki Yeni Yeşil Mutâbakat olarak bilinen topyekûn, kökten bir dönüşümü hayâta geçirmekti. Mutantan bir şekilde bunu ilân ettiler. Ama bu dönüşümün mâlî portesi inanılmaz bir kaynak gerektiriyordu. Zâten borçlanan ve sürekli finansal şişmelerle ayakta tutulmaya çalışılan ABD ekonomisi için böyle bir projenin hayâta geçirilmesine çalışmanın mutlak olarak yıkım demek olduğu âşikârdı. Kısa zamanda bundan vazgeçtiler. Geriye finansal dengesizliğin giderilmesi, Amerikalı tüketicilerin günlük hayatlarını zora sokan, bilhassa gıdada %30-40 arasında seyreden enflasyonla mücâdele meselesi kalıyordu. FED burada başrolü kaptı. Fâiz artışları üzerinden piyasalardan para çekme ve yakma(QT) uygulamaları hızla hayâta geçirilmeye başladı. Bu, kamuoylarına enflasyonla mücâdele olarak takdim edildi. Görünüşte belki öyleydi, ama esas gâye, enflasyonla değil, ABD dolarının küresel değer kaybıyla itibârından olmak, ticârî işlemlerden dışlanma tehlikesiyle mücâdele temekti. Eğer ekonominin deliklerini kapatmak ve ABD'nin dünyâdan artık çekmesinin esas damarını oluşturan dolarizasyon rejiminin devâm etmesi isteniyorsa, finansal varlıkların köpüklerini almak zorundaydılar. Ama burada bir çelişki kendisini kısa zamanda hissettirdi. Piyasadan para çekmek elbette enflasyonu şöyle böyle düşürür. Ama bu aynı zamanda, talebin daraltılması, ekonomik yatırımların azalması ve işsizliğin artması mânâsına gelir. FED bunu zâten ve son derecede fütursuz bir şekilde göze almıştı. FED yetkilileri verdikleri beyânatlarda, işsizliğin yeteri kadar artmadığından da şikâyet ediyorlardı. Hâsılı ekonomik meseleleri finansal bir mesele gibi görmenin bir dar görüşlülük olduğu bir defâ daha anlaşılıyordu. Tekleyen ekonomiyi canlandırmak için bir şeyler yapılması gerektiği çok âşikârdı.
Ankara'da jetlerin alçak uçuşları, helikopterlerin binalar üzerinde turlaması ve İstanbul'da tankların konuşlandığı köprülerin trafiğe kapatıldığının ilk bilgileri, vatandaşların kaydettiği görüntüler eşliğinde önce sosyal medyaya düşmüştü. Kalkışma sırasında 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde yaşanan olaylara ilişkin iddianameye göre, darbeci askerler köprüye 21.52'de ulaşmışlardı. Bir hareketlilik vardı. Sosyal medyada herkes ‘ne oluyor' sorusuna yanıt arıyordu. Dolaşıma sokulan ‘kaynağı belirsiz' ilk bilgi; DEAŞ'ın bombalı saldırı yapma ihbarı üzerine jandarma birliklerinin köprülerde güvenlik önlemleri aldığı yönündeydi. Geriye dönük incelediğimde televizyon kanalları da ilk son dakikalarını saat 22.30'dan itibaren vermeye başlamışlar. DHA ve İHA'nın servis ettiği, Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçişin durduğu görüntülerde hareket halindeki tanklar da görülüyor. Ben de Yeni Şafak'ın haber merkezindeydim ve Yönetim Kurulu Başkanımız Ahmet Albayrak ile telefonda görüşüyorduk. Ahmet Bey, “Bu bir darbe girişimi. Fetullahçı subaylar devleti ele geçirmek istiyorlar. Acil son dakika olarak duyuralım” dediğinde saatler 22.35'ti. İki dakika içinde tüm Türkiye'nin anlam veremediği o hareketliliğin nedeninin ne olduğunu Yeni Şafak'ın web sitesi ile sosyal medya hesaplarından duyurmuştuk. Üniformalı ihanet şebekesi deşifre olmuştu. Bizi halkı askere karşı kışkırtmakla suçlayıp, birkaç dakika içinde linç ettirenlerle, “Askerler DEAŞ'a karşı güvenlik önlemleri aldılar” yalanını servis edenler aynı odaklardı. Yani dolaşıma sokulan o ilk bilgi de darbe girişiminin aşamalarındandı. Yeni Şafak'ın son dakika haberi Twitter ve Facebook üzerinden çok kısa sürede milyonlarca kişiye ulaşmıştı. Bu esnada TVNET de darbe girişimini duyuran ilk televizyon kanalı olarak kesintisiz canlı yayına geçmişti.
İyi ki semboller var! Aksi halde düşünmenin kendisini geriye çektiği ve görselliğin onun tahtına yerleştiği şu zamanda inanç farkını, milli karakteri, tarihi hakikatleri… beyan eden imalar, işaretler, semboller de olmasa, gemi azıya alan kafirlerle benzeşme, benzeştirilme furyasında -Allahuâlem- tuz gibi eriyip giderdik. 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda Avusturya'ya iki gol atan Türk futbolcunun yaptığı kurt figürüne getirmek istiyorum sözü. Futboldan hiç anlamam, kurtla işim olmaz, Türkçülüğe bir Yahudi tezgâhı olması bakımından aşırı derecede mesafeliyim ama söz konusu olay perdesinin gerisinde ne olduğunu bilmek konusunda hassasım. Kurt işareti UEFA'nın eteklerini tutuşturdu; Alman İçişleri Bakanı (ki kendisi aynı zamanda cinsel sapkınlığın da savunucusudur) konuyu “aşırı sağcılık” vurgusuyla siyaset sahnesine taşıdı. Böylece konu Modernizmin en yaygın ayinlerinden biri olan futbolu ve bir futbolcunun gol sevincini aşıp, bir çatışmaya evrildi. Bu evriliş Avrupa'nın Türklere olan kadim düşmanlığını; insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü vb. terimlerinin birer Batı fantazmasından ibaret olduğunu; Avrupalıların kafir, Türklerin ise Müslüman olmaları bakımından -ki Avrupa'da Türk demek Müslüman demektir- ikisinin arasında daima var olan tarihi çatışmanın bugün de sıcaklığından ve gerçekliğinden hiçbir şey kaybetmediğini yeniden gösterdi. Bunlardan bazılarını uçuk ya da fazla abartılı olarak değerlendirmek mümkün olmakla birlikte, hepsinin özünü oluşturan inanç ve tarih çatışmasının tevili; “Türkler Avrupalı değildir ama Avrupa'ya mecburdur” sözüyle özetlenen hakikatin başka yere, söze veya şekle taşınması mümkün değildir. Bunu tarihten iki örnekle açıklayacak olursak: Birincisi Osman Gazi'nin Bizans'ı yıkmadaki kararlılığıdır. Büyük Oğuz Kurultayı'nın (1281-82), İlhanlılar'la iktidar çatışmasına girmek yerine Bizans'a ve devamında Avrupa'ya akınlar düzenlemesi yönündeki kararına yaslanan Osman Gazi, i‘lâ-yi kelimetullah uğrunda, halkının geniş ve verimli topraklara, ek insan emeğine olan ihtiyacını da gözeterek “Batı'ya yürümeyi” seçmiştir. (Bkz.: Âşıkpaşazâde) Yürümek Türk'ün kaderidir. Bu nedenle Türklerin durmak fiiliyle başı hiç hoş olmamış, ne zaman dursalar bir fetret devri yaşamışlardır. Öte yandan Âl-i Selçûk'tan beri Rûmî nisbesini kazanmış olan Anadolu Müslümanları, önceki Batı medeniyetlerinin mülküne de hakim olma anlamında bu nisbenin hakkını vermekten de hiç geri kalmamışlardır. Vereceğimiz ikinci örnek ise Yıldırım Bayezid'le (1389-1403) ilgilidir. Yıldırım ile Timur Şah arasında baş gösteren -gereksiz- iktidar dalaşına konu mektupların birinde Timur Şah, Yıldırım'ı Bizans Tekfuru olarak niteleyip ona - mealen- şöyle demiştir: “Madem Bizans'tan bir tekfurluk elde etmişsin, Geriye dönüp bizimle uğraşarak güç kaybedeceğine, önünde açık duran Avrupa'ya doğru yürü.” Timur Şah'ın, Ankara Savaşı'ndan önce (1402) Yıldırım'ı küçümsemek kastıyla söylediği bu sözler, Osman Gazi ile somutlaşan tarihi misyonun teyit edilmesi bakımından son derece önemlidir; neticede Timur da mezkur üslubuyla Avrupa'yı asıl hedef olarak işaretlemiştir.
Sokakta mikrofonu uzattığı adamın 96 yaşında olduğunu öğrenince, "İnsanlara hayatta ne tavsiye edersiniz amca" dedi. İhtiyar adamın tavsiyeleri kitabın tam ortasından; * Geriye gitmeyi sevmem, çünkü geçmişle ilgili yapabileceğin bir şey yoktur. * Olduğun yeri kabullen, ilerle ve anın içinde olmaya çalış. * Sahip oldukların için minnet duy ve merhametli ol. * Değiştirebiliyorsan tamam ama değiştiremiyorsan bırak gitsin. ** Birleşmiş Milletler (BM), 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'nde binlerce sivili öldüren İsrail'i "çatışma bölgelerinde çocuklara zarar veren ülke ve gruplar listesine" ekledi. İsrail artık dünyada tescilli çocuk katili olarak kayda geçti. ** "Çocuklar böylece öldürülürken, günlük hayatıma devam edemem" diyen Fransız aktör, komedyen ve eski basketbolcu Ragnar Le Breton, Clique TV'ye verdiği röportajda gözyaşlarını tutamadı. Merhamet nefretten güçlüdür. ** Üniversite öğrencileri bunaltıcı sıcağa rağmen İsrail'e desteği ile bilenen Coca- Cola'nın okul bahçesinde ücretsiz dağıtılan ürünlerini bırakın almayı yüzüne bile bakmadılar. Paranın satın alamayacağı insanlar çoğaldıkça onlar azalacak. ** Sivil Toplum Kuruluşları, Vakıflar, Dernekler, Kamu Kuruluşları, Belediyeler, Üniversiteler, Platformlar, Medya ve İş Dünyası Temsilcileri dahil olmak üzere 121 paydaşı ortak bir hedefte bir araya getiren Sosyal Etki Zirvesi'24, sosyal, ekonomik ve çevresel eşitsizliklere dikkat çekmek, farkındalık oluşturmak ve herkesi eyleme davet etmek hedefiyle gerçekleştirildi.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar (YTB) Başkanı Sayın Abdullah Eren, Ankara'daki gazetecilere yabancı öğrencilerle ilgili kapsamlı bir bilgilendirme sunumu yaptı. Daha önce birkaç kez bu konuya ilişkin açık kaynaklardan edindiğim bilgileri aktarmıştım. Sayın Eren'in sunumu sayesinde daha yeni ve doğru bilgilere ulaşmış olduk. Dünya genelinde ülkesi dışında eğitim gören uluslararası öğrenci sayısı 7 milyon rakamına ulaşmış. Bu 7 milyon öğrencinin yarısından fazlası 10 ülkeyi tercih ediyor. İlk sırada ABD var; onu İngiltere, Kanada, Fransa, Avusturalya, Almanya ve Türkiye takip ediyor. Evet, Türkiye 7'inci sırada. Rusya, Çin ve Japonya'nın önünde. Türkiye'de 366 bin uluslararası öğrenci var. Toplam üniversite öğrencileri içinde yabancı öğrencilerin oranı sadece yüzde 4,8. Bu oran ABD'de yüzde 6, İngiltere'de yüzde 23, Avustralya'da 32. Uluslararası öğrencilerle ilgili yanlış bilinen bir konuya da açıklık getiriyor Abdullah Eren: Türkiye'deki yabancı öğrencilerin sadece yüzde 5'i Türkiye devlet bursuyla eğitim görüyor. Geriye kalan yüzde 95 kendi imkanlarıyla okuyor. İşin ekonomik boyutu çok çarpıcı: Uluslararası öğrencilerin Türkiye ekonomisine katkısı 2011 yılında 200 milyon dolar iken, 2024 yılında 1,5 milyar dolara ulaşmış. Eğitim dışı harcamaları, örneğin barınma, seyahat, aileler vs. eklendiğinde bu katkı 3 milyar dolara ulaşıyor. Bir yabancı öğrenci Türkiye'ye yıllık ortalama 9 bin dolar bırakıyor.
Merhaba sevgili dinleyiciler! Steve Leder'ın "Geriye Kalanın Güzelliği" adlı kitabı, hayatın ölümle birlikte geldiği gerçeğine odaklanarak derin düşüncelere yol açıyor. Leder, ölümün hayatın ayrılmaz bir parçası olduğunu kabul ederek, bu zorlu deneyimi nasıl kucaklayabileceğimizi ve hayatın anlamını nasıl bulabileceğimizi keşfetmemize yardımcı oluyor. İnsanların ölümle yüzleşme ve yas sürecini nasıl ele alabileceklerini inceliyor ve okuyucuları içsel bir keşfe çıkarıyor. Sadece kitUP'ta bulabileceğiniz “Geriye Kalanın Güzelliği ” kitabının özetini kaçırmayın ve ilham verici bir yolculuğa çıkın! Bununla birlikte, kişisel gelişim yolculuğunuzu desteklemek ve daha fazla içeriğe erişmek için özel olarak tasarlanmış testi çözmenizi ve uygulamamızı indirmenizi tavsiye ediyoruz. Keyifli dinlemeler!
Birleşmiş Milletler verilerine göre Gazze Şeridi'ndeki konutların yüzde 72'si yok oldu. Hamas en son ateşkes teklifini görüşmeye hazırlanırken ABD üniversitesindeki protesto kampları polis zoruyla dağıtılmaya başlandı.
Sezonun son bölümünde, drafttan geriye kalan konuları enine boyuna tartışmaya 2024 draftının ana hikayeleri ve temalarıyla başlıyoruz. Hücum oyuncularının damga vurduğu ilk turun bize gösterdikleri, quarterbacklere hücum, Michigan'ın rekor denemesi ve diğer notlar. (1:43) Atlanta Falcons'ın şok eden seçimiyle damga vurduğu drafta, ilk turdan seçilen quarterbackler olan Caleb Williams, Jayden Daniels, Drake Maye, Michael Penix Jr, JJ McCarthy ve Bo Nix'i yeni evlerinde neler bekliyor? (16:16) Drafttaki tercihleriyle beğeni toplayan takımlar hangileri, burun kıvırtanlar hangileri? (1:24:56) Tercihleriyle bize bir şeyler anlatan takımlar hangileri? Yeni rejimlerin ana planları hakkında ne öğrendik? Genel alışkanlıkları devam ettiren takımlar hangileri, kendi alışkanlıklarının dışına çıkan takımlar hangileri? (2:04:55) Host: Görkem Şahinoğlu, Çağrı Turhan
Malumunuz 6 Şubat depreminin üzerinden henüz çok kısa denebilecek bir süre geçti. 11 ilimizi nerdeyse haritadan silen, 50 binin üzerinde can kaybının yaşandığı, on binlerce ailenin fiziken ve manen kayıplar yaşadığı ve devlete (kamuya) en az maliyetin 100 milyar doların üzerinde gerçekleştiği çok büyük bir felaketi yaşadık. Kime sorsan acımız büyük, kime sorsan duacı. Ancak iş vergiye geldi mi kimse ortada yok! Mesele ne? 12 Mart 2023 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 7440 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (“7440 Sayılı Kanun“) ile kurum kazancının tespitinde istisna ve indirimden yararlanan kurumlar vergisi mükelleflerine yönelik tek seferlik bir ek vergi getirildi. Bu vergi ile Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerden etkilenen depremzedelerin acil ihtiyaçlarının karşılanması ve bölgenin yeniden inşası için kaynak oluşturulması hedefleniyor. Deprem vergisi olarak da anılan ek verginin yirmi iki bin civarında kurumlar vergisi mükellefini etkiliyor. Ancak bu tek seferlik vergi mahkemeye taşınarak iptali istendi ve mahkeme iptali yönünde kara verdi. İş Anayasa Mahkemesine taşındı bu sefer Anayasa Mahkemesi mahkeme kararının bozulması yönünde karar verdi. Vergiyi iptale götürmeye çalışanlar; neymiş geriye doğru vergi işletilemezmiş! Evet doğru sonuna kadar katılıyorum, zaten ilk mahkemede bu yönde karar veriyor. Yabancı yatırımcı ne düşünür? Geriye doğru işletilen her nevi kural ister yerli ister yabancı tarafından hoş karşılanmaz. Genel hukuk kaidesine de aykırıdır. Ancak…
Anlatacağım alelade bir hikâye. “Ne var bunda” denecek kadar basit. Ancak basit olanı anlamak zordur. İçinizden “Neden zor olsun kardeşim?” diye geçirebilirsiniz. Ben anlamakta zorlandım, siz inşallah anlarsınız. İstanbul-Merter'de oturuyordum. Burası tekstil ürünleri merkezi. Bütün bir semtin neredeyse bütün dükkânları- mağazaları tekstil ürünleri satıyor. Ucuzu da var, pahalısı da. Özellikle ihraç fazlası ürünler burada pazarlandığı için hayli kalabalık bir semt. Her gün önünden geçtiğim mağazalardan birine giriverdim. Önümüz yaz. Yazlık bir şeyler var mı bana göre diye bakınıyorum. Adam marka satmıyor ama nasıl olsa eline geçivermiş Kappa tişörtler gördüm. Ben XL giyerim. Su yeşiline de bayılırım. Al işte üç-dört adet tişörtün içinde bir XL ve su yeşili bir tişört var. “Oh ne güzel dedim”, şunu alayım. Yerinde elli-yetmiş milyon arası satılan mal, burada on milyon. Olacak şey değil yani. Ama işe gidiyorum. Paketi yanımda taşımak istemiyorum; tezgâhtaki delikanlıya: — Şu tişörtü alacağım, biz burada komşuyuz. Elimde gezdirmek istemiyorum, akşam dönüşte alsam olur mu diye sordum. Delikanlı: — Olur abi, dedi. İçim rahat gittim işe. Dönüşte mağazaya uğradım, tişört satılmış. İçimden bir kıristal vazo yuvarlandı, betona düşüp parçalandı. Gitti bizim XL su yeşili, sudan ucuz tişört. Delikanlı: — Abi kusura bakma, keşke ayırıp bir yana koysaymışız, müşteri çıktı sattım, sizi unutmuşum, dedi. Ben yarama tuz bastım: — Eh, ne yapalım kısmet değilmiş diye geçiştirdim. Ve o sıkıntı ile mağazadan ayrıldım. Ertesi sabah –yani bir saplantı oldu– yine uğradım. Bir beyaz, iki siyah tişört kalmış. Bu defa bir şey demedim ama içimden “dönüşte eğer beyaz olan satılmamışsa onu alırım” deyip yine işe gittim. Döndüm, aa.. Beyaz da satılmış. İşe bak sen, oralarda onca mağaza var, burası da koca bir mağaza. Sen ey beyaz tişörtü alan adam, ulan onca mal arasından bir köşeye sıkışmış Kappa'yı nasıl farkettin de alıp gittin. Pes doğrusu. Geriye kaldı siyah olan iki tişört. Yaz günü de siyah giyilmez. Vazgeçtim. Akşam vazgeçmiş idim, sabah yine mağazaya uğradım. Delikanlı: — Abi sen al bunu, siyah-miyah deme çok ucuz, diye beni fiştekledi. Hayır, hiç gönüllü değilim. Lakin akşam işten dönerken “iş inada bindi galiba, siyah-miyah demeyip gidip şu tişörtü alayım” diye vardım mağazaya. Delikanlı tatlı tatlı gülümsedi: — Kuşlar uçtu be abi, yetişemedin, dedi. Biri gelmiş son kalan iki tişörtü de alıp gitmiş. Bu defa ben de güldüm; acı, acı güldüm. — Sağlık olsun deyip çıktım. Tişörtü alamamıştım işte. Sanki elim-kolum bağlanmış, dilim tutulmuş, aklım durmuştu. Eve varıncaya kadar “Nasibe inanacaksın, nasibe inanacaksın” diye içimin kargaşasını sakinleştirmeye çalıştım. Şimdi şu kıssayı okuyan kardeş, sakın ola ki; “hocam abartmışsın sen, ilk gördüğün XL su yeşilini alsa idin mesele kalmayacaktı” diye problemi şıppadanak çözdüm demesin. Nasibin olmayan şeyi nasıl alabilirsin? Alırsın-almazsın diyerek aranızda kadim bir tartışmayı başlatmayın lütfen. İşin ucu irade-i cüz'iyeye kadar uzanır. Ben yetersiz bilgim ve kıt aklım ile şöyle bir neticeye ulaştım: Su yeşili XL tişörtün kaybı dolayısıyla sabrettim. Baktım dolapta birkaç tişört, birkaç yazlık gömlek var, onların varlığına şükrettim. Ben Horasan erenlerinden değilim ki; mağazaya da, tişörte de eyvallahım olmasın. Şuncacık bir kaybın karşısında yeise düşmesem, huzur-ı kalp ile “Nasip değilmiş” desem yeter. Evet, basitmiş gibi görünüyor ama zor. EK: Bu yazıyı ne zaman yazdım, hatırlamıyorum. O yıllarda Merter'de oturuyorduk, şimdi Başakşehir'deyiz. Yazı daha sonra “İlmihal Yahut Arzuhal” kitabıma girdi. Aradan kim bilir kaç yıl geçti. Bir gün kapı çalındı, kargo gelmiş. Aldım, oturdum, açtım. Paketten ne çıktı, haydi bilin. Su yeşili XL bir tişört. Üzerinde bir not: Hocam, ben İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunuyum. “Nasip” başlıklı yazınızı okudum. Tişörtü aldım, size gönderiyorum, selamlar. Ne ad var ne telefon. Su yeşili XL tişörte bakakaldım. Gel de nasibe inanma.
Stratejist Güzem Yılmaz Ertem, Türkiye ekonomisinin önündeki yol ayrımını anlatıyor. Buna göre büyümeden vazgecilecek mi? Yoksa para politikasında geriye mi dönülecek? Ertem bu ikilemi tüm boyutlarıyla mercek altına alıyor. Ertem ayrıca, tahvil piyasasında artan yabancı etkisini ve küresel ekonomideki son gelişmeleri anlatıyor. İyi dinlemeler...
Galerist'te 28 Ekim'e kadar süren "Dostlar Arasında - Uzun Bir Hikayeden Kesitler" başlıklı Hüseyin Alptekin sergisini küratör Pelin Uran ve Ayhan Hacıfazlıoğlu'yla konuşuyoruz.
Allah'a karşı fiilen sunulmuş öyle icâbete şayeste bir duadır ki, Allah böyle duaları hiçbir zaman geriye çevirmemiş, bu yolda yürüyenleri de hiçbir zaman yolda bırakmamıştır. Hani bir Türk atasözü vardır: “Dede, himmet!” demiş; “Oğul, hizmet!” demiş. Eğer himmet bekliyorsanız, inayet bekliyorsanız, riayet bekliyorsanız, bilesiniz ki, mele-i âlânın sakinlerince sizden beklenen de hizmettir. Bu açıdan da sizi hiçbir şey yıldırmamalı!.. *Geriye çevrilmeyecek dualardan biri de âlem-i İslam'ın her tarafının kan seylaplarıyla dopdolu olup taştığı bu dönemde ızdırar ruh hali içinde ızdırap ve hüzün yudumlamaktır. Hal-i hazırda dünyanın değişik yerlerinde kan seylapları birer kütük gibi insanları önüne katıp sürükleyip götürüyor. İnsanın bu korkunç hadiseler karşısında duyarsızlığı, onun nezd-i ulûhiyette kıymetsizliğini ifade eder. Müslümanların dertlerini dert edinmeyen ve paylaşmayan onlardan değildir; yani açıkça Müslüman değildir. *Mefhum-u muhalifi: Bir kimse Müslümanların dertlerini paylaşıyorsa, acılarını içinde duyuyorsa, ızdıraplarına gözyaşı döküyorsa ve yıkılan her şey onun içinde de bazı şeylerin yıkılması şeklinde kendisini hissettiriyorsa, işte o, Müslümanlardandır. Arkadaşlarımızın bu çizgide Müslüman olduğunda şüphem yok; fakat bizim her zaman bu istikamette teyid ve rehabilitasyona ihtiyacımız vardır. Bu video 04/10/2015 tarihinde yayınlanan “Hizmet Mevsimleri ve Himmet Meyveleri” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada:https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
#AdemYavuzArslan #Haber #siyaset Türk medyası tarihinin en kötü dönemlerini yaşıyor. Erdoğan rejimi zaten yüzde 90 oranında tüm medyaya hakim. Onlardan ne gazeteci ne de medya olarak bahsetmek mümkün değil. Geriye kalan az sayıdaki 'muhalif' yada 'bağımsız'medya ise skandallarla çalkalanıyor. CHP ile Halktv arasındaki protokol, ODATV'nin pis işleri, 'maaşlı gazeteciler' tartışması.. Bütün bu hengamede kimsenin itiraf etmidiği bir gerçek var. Rejimin 'fetö'-'terörist' gibi sıfatlarla el koyup kapattığı Zamna, STv, Kanaltürk, Bugün ve türevi medya organları pırıl pırıldı. Ne o medya grupları ne de onların yöneticileri ile ilgili bu tür akçeli ve yüz kızartıcı iddialar ortaya çıktı. Kimse itiraf etmeyecek ama o medya grupları ve gazeteciler Türkiye için fazla temizdi.
Titanik efsanesi sürmeye devam ediyor. Geçtiğimiz hazirana OceanGate Titan "denizaltı" faciası damgasını vurdu. Derin deniz araştırmaları için tasarlanan ve 4.000 metre derinliğe inip Titanik enkazına ulaşması beklenen araç 5 kişilik ekibiyle suya daldı ancak çok geçmeden Titan'la irtibat koptu. Geriye pek çok soru işareti kaldı. Yaz özel bölümümüzde Titan'ı ve başına gelenleri inceliyoruz.
Titanik efsanesi sürmeye devam ediyor. Geçtiğimiz hazirana OceanGate Titan "denizaltı" faciası damgasını vurdu. Derin deniz araştırmaları için tasarlanan ve 4.000 metre derinliğe inip Titanik enkazına ulaşması beklenen araç 5 kişilik ekibiyle suya daldı ancak çok geçmeden Titan'la irtibat koptu. Geriye pek çok soru işareti kaldı. Yaz özel bölümümüzde Titan'ı ve başına gelenleri inceliyoruz.
İzafi bir sarsıntının her şeyi allak bullak ettiği, bir insan olması yönüyle kalb-i nebevînin inkisara uğrayabileceği, pek çok gönlün de rencide olduğu esnada Allah (celle celâluhu) çok yumuşak bir emirle meselenin yeniden meşveret edilmesini emretmişti: Habib-i Edibim! Sen zaten katı kalbli, hırçın ve haşin olamazsın, değilsin. Öyle olsaydın bu insanlar zaten Senin etrafında kümelenip savaş meydanına kadar gelmez, etrafında hiç toplanmaz ve dağılır giderlerdi. Ey Habib-i Edibim! Bir de onların içtihat hataları oldu. Dolayısıyla فَاعْفُ عَنْهُمْ Sen affet onları! وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ Ve onların affedilmeleri için Allah'tan mağfiret dile! *Kur'ân-ı Kerim'in, إِنَّمَا اسْتَزَلَّهُمُ الشَّيْطَانُ بِبَعْضِ مَا كَسَبُوا “Yaptıkları bazı şeylerden dolayı şeytan onların ayağını kaydırdı.” (Âl-i İmrân, 3/155) ifadelerinden de anlaşılacağı üzere, Efendimiz'in çevresindeki o seçkin sahabî topluluğu yaptıkları içtihatta hata etmişlerdi. Âyet-i kerimede, yapılan hata için “iktisap” değil de, “kesp” tabirinin kullanılması da, hatanın bir içtihat hatası olduğunu göstermektedir. Evet, okçular tepesindeki sahabe efendilerimiz, emre itaatteki inceliği kavrayamamışlardı ve neticede muvakkat bir hezimet yaşanmıştı. Fakat, her şeye rağmen Cenâb-ı Hak istişareyi emretmişti: وَشَاوِرْهُمْ فِي الْأَمْرِ Meseleyi bir kere daha meşveret masasına yatır, müzakereye arz et ve yapılması gerekeni etrafındaki insanlarla bir kere daha görüş!.. *Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), yaşanan bu muvakkat hezimeti zafere çevirmişti. Düşünün ki, Uhud'un hemen akabinde Ebû Süfyan, ordusunu toplamış ve Mekke'ye doğru yola koyulmuştu. Fakat bir ara müşrik ordusu içerisinde Müslümanları tamamen yok etmek için Medine'ye yeniden hücum fikri ortaya atılmıştı. Bu esnada Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ilahi emir gereği ashabıyla yine meşverette bulunmuş, onların gönüllerinin itminanla dolmasına vesile olmuş ve Uhud'a katılan ashabıyla müşrik ordusunu takibe koyulmuştu. Arkadan yara-bere içinde Müslümanların geldiğini gören Ebû Süfyan ise, “Geriye dönüp de yeniden başımıza iş açmayalım. Elde ettiğimiz bu zafer gibi bir şeyle gidip Mekkelileri sevindirelim.” diyerek tekrar Müslümanların karşısına çıkmaya cesaret edememişti de Mekke'nin yolunu tutmuştu. Mü'min kendisinin rağmına olsa da mutlaka hakka boyun eğmeli ve doğru karşısında geri adım atabilmelidir!.. *Görüleceği üzere, İnsanlığın İftihar Tablosu meşverete riayet ederek kendi düşüncesinden tabiri caizse geriye adım atıyor. Bize ne olmuş ki bir kısım doğrularımızdan geriye adım atmayalım?!. Bu, başka insanlara saygı göstermenin, onların da doğru düşünebileceğini ve o düşüncelerin de bir işe yarayabileceğini kabul etmenin ifadesidir. Bu video 22/11/2015 tarihinde yayınlanan “Hakkın Hatırı Âlîdir!..” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Bu video 06/03/2016 tarihinde yayınlanan “Off Bile Demediler, Off Bile Demeyeceğiz!..” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Oğlu İbrahim daha küçücük yaşında vefat edince, Müşfik Nebi, gözyaşlarıyla yanaklarını ıslatmış ve etraftakilerin “Sen de mi ya Rasûlallah?” sualine muhatap olmuştur. Peygamber Efendimiz'in cevabı bizim için çok güzel bir ölçüdür: “Göz yaşarır, kalb hüzünlenir; buna rağmen, biz Rabbimizin razı olacağından başka bir söz söylemeyiz!” Bunu söyleyen Peygamber Efendimiz, kucağında son nefeslerini alıp veren biricik oğlunu öpüp koklamış, bağrına basmış ve “Ey İbrahim, gerçekten senin firkatinden dolayı mahzunuz.” deyip gözyaşı dökmüştür ama kaderi tenkit manasına gelecek ve isyan ifade edecek tek kelime söylememiştir. Yıkmaya çalıştılar, yıkamadılar; iki senedir bir tek taş düşüremediler; korkuyla tir tir titriyorlar, gökten başlarına bir meteor düşecek diye!.. *Bir de meseleye geriye dönerek bakmak lazım. Geriye dönerek baktığından dolayı Hazreti Pir, o çektiği mağduriyetler karşısında “elhamdülillah” diyor ve çektirenlere de hakkını helal ettiğini söylüyor. Çünkü onu hapsediyorlar; zindanlar, Medrese-yi Yusufiye'ye dönüyor. Bir yere sürüyorlar, gidiyor orayı gül bahçesi haline getiriyor. Başka bir yere sürüyorlar, orası bostan oluyor. Başka bir yere sürüyorlar, orası bağistan oluyor. Haristanlar gülistana, bostana, bağistana dönüyor. Meseleyi bu şekilde değerlendirdiğiniz zaman kahr ucundan lutfa uğradığınız mülahazasıyla “elhamdülillah” demelisiniz. Ama zalimlere gelince; zulmün gayretullaha dokunma limiti vardır. *Varsın zalimler Hizmet'i yıkmaya çalışsınlar. İki senedir yıkmaya çalıştılar, yıkamadılar, bir tek taş düşüremediler Allah'ın izni ve inayetiyle. Burkuntu yaşıyorlar, paranoya yaşıyorlar. Korkuyla tir tir titriyorlar, gökten başlarına bir meteor düşecek diye! “Acaba buna karşı bile nasıl seralar oluşturabiliriz?” diyorlar. Fakat Allah'ın kahrının, gazabının geliş keyfiyeti belli değildir. *Keşke Allah gözlerini açsa da o mesâvî yolunda yürümeseler. Keşke gerçek imanı duysalar, arkalarındaki sürülerle beraber, onlar da cadde-i Kübra-yı Kur'aniye'ye erseler, Allah hidayet etse, keşke onların gözlerini de Allah Cennet'e doğru açsa, Zât-ı ulûhiyetine doğru açsa, hak ve adalete doğru açsa!.. Keşke hak ve adalet adına haksızlık müesseseleriyle, adaleti çiğneyen müesseseleriyle, insanlara tasalluttan, tağallüpten, tahakkümden onları vazgeçirse!.. Keşke, keşke, keşke…
San Francisco 49ers'ın bitmek bilmeyen quarterback kabusundaki son büyük kabusla sona eren sezon finali, Philadelphia Eagles'daki çilingir koşu oyunu, 49ers'ın kabusu olan defensive line, Haason Reddick'ın özel performansı ve 49ers için bundan sonrası (02:09) NFL'in yeni en sıcak rekabetinde Kansas City Chiefs'in bu kez yüzünü güldüren Patrick Mahomes'un büyümeye devam eden efsanesi, Chiefs savunmasındaki Spags ve Chris Jones faktörü, dramatik bir şekilde Super Bowl biletinden olan Cincinnati Bengals'i yine ayakta tutan savunması, Joe Burrow ve arkadaşları için bundan sonrası (30:18) NFL'deki yeni genel menajer ve head coach atamalarından öne çıkanlar; Monti Ossenfort'u Arizona Cardinals'da bekleyenler (1:09:56), Ron Carthon'ın Tennessee Titans'daki geleceği (1:15:50), nostaljik bir hikayeye de göz kırparak franchise tarihinin ilk quarterbacki Frank Reich'ı takımın başına getiren Carolina Panthers (1:21:31), en heyecan verici koordinatörlerden DeMeco Ryans ile anlaşan Houston Texans (1:27:32), Sean Payton ile off-seasondaki en ses getiren hamleye imza atarak yeni bir döneme adım atan Denver Broncos (1:33:48) Bir yıl aradan sonra tekrardan emekliliğini açıklayan Tom Brady'nin eşsiz kariyerinden ve geride bıraktığı mirasına dair öne çıkanlar (1:50:17) Host: Görkem Şahinoğlu, Çağrı Turhan
Beşinci kez üst üste AFC Championship Game'e çıkan Kansas City Chiefs'de Patrick Mahomes'un olağanüstü kariyerinin yeni imza maçı 'Ankle Mahomes', Jacksonville Jaguars için bundan sonrası (1:41) New York Giants'ın Cinderella sezonunu kapatırken korkutucu bir görünümde olan Philadelphia Eagles'ın nefes aldırmayan savunması, Giants'ın önündeki önemli kararlar (17:03) Ağır favori olarak başladığı sezonu hayal kırıklığı bir maçla son bulan Buffalo Bills'teki sorunlar ve onları bekleyen büyük soru işaretleri, Cincinnati Bengals'ın sansasyonel deplasman galibiyetinden öne çıkanlar, Lou Anarumo'nun son savunma şaheseri (26:39) Dallas Cowboys'un kaçırdığı dev fırsat ve büyük ödülden uzak kalınan bir sezon daha, 49ers'ın rakipleri ezip geçmeye devam eden savunması (54:24) Championship Sunday'de ilk maç NFC'deki ağır sıklet ünvan maçı Philadelphia Eagles vs. San Francisco 49ers. Eagles hücumu 49ers'ın nefes aldırmayan savunmasına karşı nasıl bir strateji izleyebilir? Kyle Shanahan hücumuna karşı Eagles savunmasındaki kritik faktörler neler? (1:18:17) Yeni AFC klasiğinde yeniden Kansas City Chiefs'e konuk olacak Cincinnati Bengals'a karşı Andy Reid ve Patrick Mahomes şeytanın bacağını kırabilecek mi? Mahomes'un sakatlığının oyun planlarına etkisi, Joe Burrow ve Steve Spagnuolo arasındaki akıl oyunları ve Andy Reid vs. Lou Anarumo satranç mücadelesi (1:41:10) Host: Görkem Şahinoğlu, Çağrı Turhan
Wild Card eşleşmelerinden akılda kalanlar ve öne çıkanlar: 49ers, Seahawks karşısında farklı galibiyete rağmen uzun süredir ilk kez bu kadar yenilebilir ve kırılgan mı gözüktü? Seattle Seahawks'ın gelecek sezon öncesi görünümü (4:18), Los Angeles Chargers'ın Jacksonville'deki son 'Chargering' vakası ve Jaguars'ın Cardiac Cats sezonuna yakışan tarihi geri dönüşü (14:53), Josh Allen ve Buffalo Bills hücumundaki endişe seviyesi ile Miami Dolphins'i büyük bir sürpriz galibiyetten eden hataları (28:02), Brian Daboll ve New York Giants'ın özel sezonuna yakışan bir imza galibiyeti, Daniel Jones'un etkileyici performansı ve Minnesota Vikings'in düşen maskesi (38:35), Baltimore Ravens'ın Cincinnati'de çok yaklaştığı büyük sürpriz ve Joe Burrow'lu Bengals hücumunu dizginlemeleri (49:10), Dallas Cowboys'un Tampa Bay'deki etkileyici galibiyeti ve Tom Brady'nin Buccaneers'a vedası (?) (1:05:11) Sezonun en merakla beklenen hafta sonu Divisional Round'dan beklentiler: Andy Reid ve Doug Pederson'ın usta çırak eşleşmesinde Kansas City Chiefs vs. Jacksonville Jaguars (1:12:25), favori Philadelphia Eagles karşısında yeni bir sürpriz arayan New York Giants (1:18:01), Josh Allen'lı Buffalo Bills ile Joe Burrow'lu Cincinnati Bengals'ın klasik olmaya aday potansiyel düellosu (1:25:20), bir retro NFC klasiği olarak 49ers karşısında San Francisco'da sürpriz arayacak olan Dallas Cowboys (1:39:04) Host: Görkem Şahinoğlu, Çağrı Turhan
Aposto Premium dünyasına katıl! Günaydın. İTO, İstanbul enflasyonunun yıllık bazda %92,9 seviyesinde gerçekleştiğini açıkladı. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, erken seçime ilişkin açıklama yaptı. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'nden resmen çekildi. Bugünün bülteni Zingat ile birlikte ulaşıyor. Fotoğraf: Reddit
Bir Dolap Kitap'ta bugüne dek konuştuklarımızı kısaca söz konusu ediyor, programımız bağlamında olup bitenleri konuşuyoruz.
İlahiyatçı İhsan Eliaçık ve Ruşen Çakır, Türkiye'de İslamcılığın durumunu değerlendirdi. “Türkiye'de İslamcılıktan geriye ne kaldı?” sorusuna yanıt aradı. Yayını izleyebilirsiniz: bit.ly/3psA8z7
Adını Koyalım‘ın bu bölümünde Ruşen Çakır, Ayşe Çavdar, Kemal Can ve Burak Bilgehan Özpek geçtiğimiz günlerde altıncı yıldönümü geride kalan 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye'de yaşananların etkilerini, bundan sonra yol açabileceği sonuçları ve Fethullahçılığın Türkiye'deki geleceğini tartıştı. Yayını izleyebilirsiniz: bit.ly/3RMefYh
Bu video 05/02/2017 tarihinde yayınlanan "MAHPUSLAR, MAZLUMLAR, MUHÂCİRLER VE HİMMET" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Himmet, Allah'ın lütuf buyurduğu her türlü rızıktan infakta bulunarak dine/insanlığa hizmet etmektir; beşer onu kâmil manada İnsanlığın İftihar Tablosu'ndan öğrenmiştir. Himmete müracaat, esasen… Bir tanesi kalktı, ne dediğini bilmeyen, zil-zurna cahil… Bazen diplomalı cahiller, diplomasız cahillerden daha tehlikelidir; çünkü diplomalı cahil, diğer cahilleri inandırır, sürü gibi şeyin arkasına takılır yürürler. Himmet'i tenkit ediyor… İnsanlığın İftihar Tablosu, dini i'lâ adına himmete müracaat etti mi, etmedi mi?!. Hem de çent defa. Hatta insanların, O'nun o mevzudaki telkinine rağmen biraz alakasız kalmaları karşısında, teessür duydu mu, duymadı mı?!. O'nu, yüksek basiretiyle, firasetiyle keşfeden, O'ndaki insibağ ile duyguları uyanık olan, hüşyâr olan bir sahabi, evine koştu mu, koşmadı mı?!. Avuç dolusu bir himmet ile geldi mi, gelmedi mi?!. Meselenin öyle yapılması gerektiğini sahabe-i kiram, anladı mı, anlamadı mı?!. Ve sonra her biri evine koşup getireceği şeyi getirdi mi, getirmedi mi?!. Kimisi bütün varlığını getirip oraya döktü mü, dökmedi mi?!. “Himmet, milletin yaptığı yardımlar, suiistimal edilerek, bu türlü şeylerde…” Nede kullanılıyormuş?!. Dindar nesil yetiştirme okulları açmakta.. üniversiteye hazırlık kursları açmakta.. zalimin, hainin, hasetçinin çekemediği müesseseler açmakta.. dünyanın değişik yerlerinde cehalete karşı, fakirliğe karşı, ihtilafa karşı -üç tane, dört tane, beş tane yaygın maraza karşı- bir yönüyle, i'lân-ı harp etmekte… Bunları akıllıca bertaraf etme istikametinde himmete müracaat ediliyor. O zavallı, diplomalı cahil, “Himmet, falan yerlerde çar-çur edildi!” demek suretiyle… Zavallı!.. Cenâb-ı Hak, hidayet etsin; o da aklını başına alsın, aynı haltı bir daha yapmasın, sizinle beraber -inşaallah- cennete girsin! Hüsn-i zan ediyoruz. Geriye dönelim… Değişik yerlerde himmet organizasyonları yapmak suretiyle, yurt içinde ve yurt dışındaki muhtaçlara yardım etmeli. Malı mülkü zalimlerce gasp edilen, mağduriyetler sarmalında eziyet çeken ve zulümden kaçıp cebrî hicret yollarına düşen insanlara mutlaka maddî manevî yardım edilmeli!.. Hazreti Musa demişti ki: فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ “Sizinle beraber bulunmaktan korkup kaçtım.” (Şuarâ, 26/21) “Kaçtım sizden!..” Zindanlara girip bazıları ölüyor, kimsenin haberi yok; dövüle dövüle ölüyor. Bazıları işkenceye maruz kalıyor. Bazıları günlerce hücrede kalıyor. Bazılarına namaz kılma, abdest alma imkânı bile verilmiyor. Kafalar karıştırılmaya çalışılıyor. Ve aynı zamanda itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor o insanlar. Dolayısıyla onlar da فَفَرَرْتُ مِنْكُمْ لَمَّا خِفْتُكُمْ “Sizin şerrinizden korktuk, kaçtık!” diyor gidiyorlar. Ama her şeylerini arkada bırakıyorlar.
Bu video 26/02/2017 tarihinde yayınlanan "SİZ NEREDESİNİZ EY MÜ'MİNLER!.." isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Hakkın Hatırı, Münazara Adabı ve İmam Azam Ebu Hanife Hazretleri Değişik vesilelerle hep tekerrür ettiği gibi, bir kere daha tekrar etmek istiyorum, mazur görürseniz: Ebu Hanife, gecenin yarısına kadar talebeleriyle bazı meseleleri müzakere edermiş. Bizdeki münazara âdâbına göre; yoksa televizyonlardaki birbirine karşı saygısızlık yapma tartışması değil. Münazaranın âdâbı vardır, o mevzuda yazılmış kitaplar vardır: İnsanlar birbirlerine karşı hakikati nasıl savunacaklar? Herkes kendi düşüncesini nasıl ortaya koyacak? Nasıl ifade edecek onu? Geriye dönmesini nasıl yapacak? İleriye adım atmasını nasıl yapacak? Orada karşı tarafın duygu ve düşüncesine nasıl saygılı olacak? Kendi duygu ve düşüncelerine nasıl saygı toplayacak? Buna dair kitaplar yazılmış. Televizyonlardaki o tartışmalar, oradaki o tartışmalar, vahşîce boğuşmalar gibi bir şey. Öyle değil, “münazara âdâbı”na göre… Ebu Hanife hazretleri, münazara âdâbına göre, gecenin yarısına kadar münazara yapıyor. Muhammed İbn Hasan eş-Şeybânî hazretleriyle, İmam Yusuf hazretleriyle, Züfer hazretleriyle… Beş bin tane, derslerine devam eden insan var. Birisi, mübalağa mı yaptı, bilemiyorum; yapabilir, çağımız, mübalağa çağı: “Elli bin tane, derslerini dinleyen insan vardı; kitaplara bakarak, derse iştirak ederek, onun mütalaalarını müzakere eden insanlar vardı.” demişti. “Elli bin” olmasın, “beş bin” bile olsa, öyle entelektüel, öyle kapasiteli, öyle yürekli, öyle hakşinâs insanın bulunması çok önemli; demek ki, o dönem, hakikaten bir “altın çağ”. Gecenin yarısına kadar müzakere ediyor. Ve sonra talebeler diyorlar ki: “Üstadım!” Ne diyorlarsa, “Ey büyük müctehid! Ey babayiğit adam!” Ne diyorlarsa, nasıl hitap ediyorlarsa o gün. “Senin dediğin gibiymiş bu!” diyorlar. Talebesiyle, meseleyi müzakere ediyor. Hazret, gittikten sonra, bir daha temel kaynaklara müracaat ediyor; Kitap, Sünnet, Sahabe ve Tâbiîn'in kavilleri… Kendisi Tâbiîn'den değil; bazıları onun bir sahabî gördüğünden bahsederek, onu da Tâbiîn'den sayarlar; oysaki kendi, Tebe-i Tâbiîn'den, üçüncü sınıftan. Seleflerinin mütalaalarına, müzakerelerine, yorumlarına başvuruyor. Sabah namazına geldiğinde… Nasıl hitap ediyorsa onu da bilmiyorum, “Çocuklar!” mı diyor; yoksa Kıtmîr'in beraber ders müzakere ettiği ders arkadaşlarına dediği gibi, “Ali Hoca, Veli Hoca!” dediği gibi, öyle mi diyor, bilemiyorum. Ben, efendiler efendisi o insanın, kendi talebelerine seslenirken bile, efendiliğini koruduğuna inanarak, mutlaka onları tazimle yâd ettiğine inanıyorum. Nasıl diyordu, belki “Ey Ebu Yusuf Efendi! Ey Muhammed Efendi! Ey Züfer Efendi!” Paşazade çünkü, o da; “Ey Züfer Efendi!..” “Ben sabaha kadar, o dediğimiz meseleyi bir kere daha gözden geçirdim, sonra gördüm ki, benim değil de, sizin dediğiniz doğruymuş!” Hakk'ın hatırı, âlidir; hiçbir hatıra fedâ edilmemelidir. İlle de “Benim dediğim dedik. Benim dediğime uyulmadığı takdirde, herkes yok edilmelidir, zindanlara atılmalıdır; taziplere, tehcirlere, tehditlere, tevkiflere maruz bırakılmalıdır!” Bu, Firavunların düşüncesi… Bu, zâlimlerin, gaddarların, hattârların, müfsitlerin düşüncesi!.. Ebu Hanife'nin düşüncesi, Râşit Halifeler'in düşüncesi, Efendimiz'in düşüncesi ise, meşveret yörüngeli. Ümmetine fikir soruyor, onlar bir şey söyleyince, dikkate alıyor. Geçen sohbette zikredildiği üzere, Selmân-ı Fârisî'nin mütalaasına uyarak, “Hendek!” diyor. Sahabesiyle meşveret ediyor; Uhud savaşında, dışarıya çıkıyor. Her şeyi O'ndan öğrendikleri bir insan… Onların düşüncelerine saygının gereği, “küçüklük” demiyor. Her şeyi O'ndan öğreniyorlar ama meşverette onların dediklerine uyuyor; Uhud'da dışarıya çıkıyor, yoksa Efendimiz'in kendi düşünceleri, içeride kalıp tabya savaşı vermek, müdafaa savaşı vermek istikametindeydi.
Turkish Stories for Learner Turkish Çocukların Öğrettiği Kar yağıyordu. Camı kırık pencereden odaya soğuk rüzgâr doluyordu. Tüyleri dökülmüş bir kedi, iki gündür ateş görmemiş sobanın kenarına yatmış, titriyordu. Fatma, küçük kardeşine soğuğu ve açlığı unutturmak için hikâye anlatıyordu. Sonra her şey silindi gözlerinden. Yüreklerinde kurdukları dünya sıcacıktı. Fatma anlatıyordu: Ülkenin birinde zengin; ama huzursuz, sinirli, cimri bir adam varmış. Hiç kimseye iyilik etmez, hiçbir yoksula bir kuruş vermezmiş. Her geçen gün huzursuzluğu artmış. Bir gün yapayalnız bir yolculuğa çıkmış. Epeyce yürüdükten sonra küçük bir ilçeye gelmiş. Bir duvarın yanına oturup dinlenmeye başlamış. Birden, duvarın arkasında konuşan iki çocuğun sesini duymuş. Çocuklardan birisi: – Çok param olsaydı keşke, diyormuş. Diğeri sormuş: – Ne yapacaksın çok parayı? – Bilsen neler yapardım, demiş birinci çocuk. – Paranın bir kısmıyla ilçemize büyük bir kütüphane yaptırırdım. Çocuklar, orada aradıkları her kitabı bulurlardı. Sonra biliyorsun, ilçemizde aç, yoksul bir sürü insan var. Onların rahatça yaşaması için de seve seve paramın bir kısmını harcardım. Okulumuz çok eski, yıkılabilir. Paranın bir kısmıyla yeni bir okul yaptırırdım. İlçemize bir de hamam yaptırırdım. İnsanlar parasız yıkanır, temizlenirdi. Ayrıca ilçemizin en güzel yerlerine çocuk bahçeleri yaptırırdım. Bahçenin içine yüzlerce oyuncak doldurur, çocukların sevinç içinde oynamalarını sağlardım. Dikkatle onu dinleyen diğer çocuk: – Aa, dur bakalım! Geriye paran kaldı mı, demiş. – Tüh! daha yapacağım işler bitmemişti! Duvarın arkasındaki huzursuz zengin adam bunları duyunca çok üzülmüş. Başını soğuk taşlara koyarak mırıldanmış: – Ah ah, boşa yaşamışım ben! Ellerinde hiç paraları olmayan şu çocuklar kadar olamadım. Bundan sonra hep iyilik yapacağım, iyiliklerle yaşayacağım, demiş. Fatma, hikâyesini bitirdiğinde kardeşine baktı. Hemen üstünü örtüp yanına sokuldu. Birbirlerini ısıtarak uyumaya çalıştılar. Güneşin doğmasına epeyce vakit vardı.
Bu video 30/04/2017 tarihinde yayınlanan "ÜFLEMEKLE SÖNMEZ, SÖNDÜRÜLEMEZ!.." isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Öyle şirk ifadelerine ve çirkin laflara göz yumdular ki, sonunda “Falanların eşleri bize helaldir!” diyebilen ahlaksız vandallar türedi!.. Geriye dönüyorum: İmtihan. وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْأَمْوَالِ وَالْأَنْفُسِ Öldürürler; nefislere de tecavüz ederler. İslam hukukunda ve aynı zamanda Modern Hukuk'ta “usûl-i hamse” (canı, dini, namusu, aklı, nesli korumak) esastır; “hürriyet” ile beraber, “usul-i sitte” esastır. -Bilmiyorum, usûl ilmini biliyorlar mı?- Fakat وَالْأَنْفُسِ “Enfüs” kaydının da ifade ettiği üzere, nefislere/canlara da kastedebilirler. Bakın, bir vandal kalkıp bir şey dedi. Hani daha önce bir vandal, “Falan, Allah'ın evsâf-ı âliyesiyle muttasıf…” dedi. Yani, Sübutî sıfatlar; Hayat, İlim, Sem', Basar, Kudret, İrade, Kelam, Tekvin sıfatlarıyla muttasıf demek bu. “Allah'ın evsâfıyla muttasıf!” demek, ne demek bu?!. Zâtî sıfatlar: Vücûd, Kıdem, Bekâ, Vahdaniyet, Muhalefetün Li'l-havâdis, Kıyam binefsihi. Ef'âl sıfâtı: Halk, İbda', İnşâ, İhyâ, İmâte, Terzîk. “Bütün bu evsâf-ı âliye-i İlahîye ile ittisaf etmiş!” Buna sadece “küfür” denmez; buna, Ziya Gökalp'ın ifadesiyle, “mük'ab küfür” denir, “mük'ab”. Cephe hatırına kimse, “Yahu, sen biraz ayıp ettin, ileriye gittin!” demedi. Allah'a karşı mük'ab terbiyesizlik irtikâp edildiği halde, sesini kesen “dilsiz şeytan”lar!.. Dünyanın dört bir yanında dinlerini, diyanetlerini, iffetleriyle, ismetleriyle temsil eden insanlara karşı savaş ilan ediyor gibi, umumî harp ilan ediyor gibi, cihada gidiyor gibi yola çıkan insanlar!.. Onların, neyin peşinde oldukları belli!.. Efendim, biri öyle dedi; biri de “Bakara-Makara!” dedi. Gördünüz mü, o cepheden ona itiraz eden bir insan! Bir kişi kalktı sadece, bir câmi vaizi veya hatibi; sadece o, bu mevzuda bir şey söyledi. Belki bir-iki ceridede de çıktı. Fakat cephe hatırına Allah'a sövüldüğü zaman bile ses çıkarılmadı. Koskocaman bir yurdun masum çocukları tecavüze uğradığı halde, örtbas edildi. Efendim, uyuşturucu, onların kutsadığı mekteplere kadar indi; ilk mektep talebelerine kadar indi, seslerini çıkarmadılar. Bütün me'âsîye, mesâvîye “evet” dediler, “Olsun! Madem bizim cephemizde; biz affettik, Allah da affeder!” Allah'a inanıyorlar mı, bilmiyorum; tabiî onu, Allah bilir. Bakın bu denen şeylere!.. Daha neler dendi neler?!. “Elini sürmek ona, ibadettir!”; bu da ayrı bir küfür. Bütün bunlara karşı sessizlik, dilsiz şeytanlık ve sesini çıkarmayan insanların hali, bu mevzudaki cüretkâr bir kısım saygısız ve terbiyesizleri daha da cesaretlendirdi. “Bu, yurt dışına kaçan insanların veya bizim içeriye attığımız insanların kadınları/kızları bize helaldir!” dediler. Biri dedi; ser-münâfıktan hâr-münafığa kadar, kimse sesini çıkarmadı. Cesarete geldi, bir başkası da aynı şeyi söyledi. Kim bilir kapalı kapılar arkasında daha niceleri aynı şeyleri tekrar ediyorlar?!. Ne olursa olsun, sarsılma; “Gamı, tasayı bırak, iraden canlı ise / Ümit kaynağı ol, olabilirsen, herkese!”
Ruşen Çakır, 1 Mart tezkeresini reddedilmesinin 19. yılında “TBMM bugün neden işlevsiz ?”, “Güçlendirilmiş parlamenter sistem sorunları çözer mi?” sorularına yanıt aradı.
Uzun süre PKK'da üst düzey yöneticilik yapan, 2004 Eylül ayında örgütten ayrılan, Abdullah Öcalan'ın kardeşi Osman Öcalan koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetti. Kendisinden geriye, son yerel seçimler öncesi AKP lehine propaganda yapması için TRT'ye çıkmış olmasından başka bir şey kaldı mı, kalacak mı?
Sedat Peker 2 Mayıs ile 6 Haziran arasında yaptığı ve her biri milyonlarca kez izlenen dokuz videoyla Türkiye'yi derinden sarstı ama hiçbir şey değişmedi. Bunun sorumlusu herhalde Peker değil. Neden böyle oldu? Bundan sonra ne olabilir?