Podcasts about vakt

We interviewed VAKT CEO - Tasja Botha - to find out more about VAKT, the achievements of the first year with Tasja as CEO and where it goes from here. Our thanks to Tasja. More about VAKT - https://www.vakt.com/ More about CTRM - www.ctrmcenter.com and www.ettcenter.net Please do like, share and subscribe.

Hosted on Acast. See acast.com/privacy for more information.

Podkasten er produsert av P7 Kristen Riksradio

Julen – en høytid spekket av forventninger, tradisjon, mat, lys og masse følelser. For mange feires den gjerne med familie og de nærmeste. Mens for andre tilbringes den på andre måter. Noen må jo holde hjulene i gang på landets sykehus. Og det er nettopp noen av disse juleheltene vi møter i dagens episode. Nærmere bestemt en lege, en sykehusprest, to sykehusklovner – og et studentkor. For hvordan er det egentlig å skulle feire jul på vakt? Medvirkende i denne episoden er medisinstudent og kormedlem Lisa Dreessen, sykehusprest Ole Andreas Holen, barnelege Mari Oppebøen og sykehusklovner og skuespillere Marie Stork og Julie Solberg.Tilbakemeldinger kan sendes til stetoskopet@tidsskriftet.no.Stetoskopet produseres av Caroline Ulvin Johansson, Are Brean, Ragnhild Ørstavik og Julie Didriksen ved Tidsskrift for Den norske legeforening. Ansvarlig redaktør er Are Brean. Jingle og lydteknikk: Håkon Braaten / Moderne media     Coverillustrasjon: Stephen Lee   See omnystudio.com/listener for privacy information.

Tess drömmer om att ge sig in i politiken och humanisera de grova böterna på diverse olika kreativa sätt. David är upprörd över att åter igen blivit bestulen och bestämt sig för att fly landet. Och i föräldrabikten blir även en mamma bestulen på sin enda vardagslyx. Glad lyssning! ⚡️

Abdullah b. Abbas (r.a.) anlatıyor: “Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim, iki namazı özürsüz olarak cem ederse (aynı vakitte kılarsa), şüphesiz büyük günâh kapılarından bir kapıya gelmiş olur.” Ayrıca Hz. Ömer ve Hz. Ebû Mûsa (r.a.e.)'in, “Özürsüz olarak iki namazı cem etmek, büyük günahlardandır” dedikleri rivâyet olunmuştur. Hz. Hasan ve Muhammed (r.a.e.) şöyle demişlerdir: “Biz, Müzdelife'de akşam namazı ile yatsı namazının ve Arafat'ta da, öğle namazı ile ikindi namazının cem edilişi müstesna, hazarda veya seferde namazın cem edilişine dair bir sünnet (hadîs) bilmiyoruz.” Abdullah bin Mes'ud (r.a.) şöyle demiştir: “Ben Resûlullâh (s.a.v.)'ın, Müzdelife'de birleştirdiği iki namaz müstesna, hiçbir namazı bilinen vaktinin dışında kıldığını görmedim. Müzdelife'de akşam ile yatsı namazlarını birleştirdi. Bir de sabah namazını bilinen vaktinden önce kıldı.” Arafat ve Müzdelife'deki bu birleştirme uygulaması mevzuunda, müctehid imâmlar arasında görüş birliği vardır. Çünkü Vedâ Haccı sırasında Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in tatbikatı ve sözleri, namaz vakitlerini belirleyen âyet ve hadîsleri tahsis edecek kuvvettedir. Hac ibâdeti dışındaki yolculuk, hastalık, şiddetli yağmur-çamur ve benzeri sıkıntılı zamanlarında zarûretten dolayı öğle ve akşam namazlarını son vakitlerinde, hemen arkasından da ikindi ve yatsı namazlarını ilk vakitlerinde kılmak mümkündür. Böylece iki namaz birlikte fakat kendi vakitlerinde kılınmış olur. Bu uygulama, İslâm'ın müslümanlara getirdiği bir kolaylıktır. Müctehid imamlarımız meseleyi, “Allâhü Teâlâ sizin için kolaylığı ister, güçlüğü istemez” İlâhi düsturu istikâmetinde ele almışlar ve 5 vakit namazın, hiçbir zorlayıcı şartın bulunmadığı zamanlarda, keyfe göre istediğin zaman istediğin gibi bir araya getirilemeyeceğini, öğle ile ikindi, akşam ile yatsı namazlarının birleştirilerek kılınamayacağını ortaya koymuşlardır. (www.mevlanatakvimi.com)

Welcome to your one minute masterclass! To get the latest episodes first, subscribe to the DiscoverDance mailing list: https://discoverdance.us18.list-manage.com/subscribe?u=9d0eb3d3536d1544ab2f7979c&id=221ecffc19&fbclid=IwAR3nrjIxWTLLEb65jNpntPxm6EMlNqhuZNanQgSK51ZfXjsiFY2z4BAEGMo   Enjoy~ Andrea  

Ez itt a Paraméter napi hírösszefoglalója, a LÉNYEG. A nap legfontosabb eseményeit szemlézzük, így garantáltan nem marad le semmiről.

Svindlere utgir seg for å være brannmenn for å lure til seg penger og verdisaker. Brannvesenet og politiet i Sør-Vest har mottatt meldinger om slike tilfeller. Vakthavende brannsjef i Haugaland brann og redning, Audun Matre, kommer med tips om hvordan du kan oppdage slike svindelforsøk.

Some things aren't as good online as they are “in real life,” but multisensory learning isn't one of them! In this episode, I share how multisensory learning instruction can be carried out effectively online, specific tools to use, and examples of this in practice. When I first began my training, I thought multisensory instruction could only be done in person. Fast forward to now, I fully provide this service online! Multisensory instruction simultaneously ties in visual, auditory, kinesthetic, and tactile instruction, also known as VAKT, so that a student uses all the pathways of the brain at the same time. Some ways this can be achieved include the use of digital letter tiles, interactive online games, skywriting, digital drawing tools, and typing. I offer two examples of this in practice, one an auditory drill and the other a grapheme learning exercise. Multisensory learning online will often look different online than in person, requiring some extra creativity, preparation, and materials, but it is an entirely impactful way to offer multisensory learning online. Have a question or want a certain topic covered? Send us an email or a DM on Instagram. I want to support parents with dyslexic children and get this content in the hands of those who need it most. Click the share button and send away! Thank you. Listen to the episode on Apple Podcasts, Spotify, Stitcher, or on your favorite podcast platform. Topics Covered: What is multisensory instruction? Ways to be multisensory online Auditory drill example Grapheme learning example Resources Mentioned: Episode 16, Multisensory instruction: What is it? Connect: Visit my website Sign up for my newsletter Follow me on Instagram Join me on Facebook

Vaktölténnyel teli golyószóró 7x34 (51 perc) Résztvevők: Varga Attila alias „Sixx”, Mézes Gergely, Béres Attila Témáink voltak: 3:37 A szörnyűséges mérkőzés. 8:47 Darwin nem mosolygott, Domi nagyot játszott. 14:26 Durva statisztikai mutatók, de Sixx utálja a „statisztikamániát”. 25:28 Klopp cseréi. A magyar kommentelők. 37:00 A tizenegyes. Sixx statisztikákra hivatkozik. Amikor már csak a piócás ember segíthet. Esélylatolgatás. Patreon-oldalunkon, ahol feliratkozhatsz a hírlevélre: ⁠⁠⁠⁠www.patreon.com/poolbaratok⁠ Minden PoolBarátok-támogató 15 százalékos kedvezménnyel tud vásárolni a Football Craze-től, itt: footballcraze.store/ ⁠⁠⁠Facebook-oldalunk: ⁠⁠⁠⁠www.facebook.com/poolbaratokpodcast⁠⁠⁠⁠ Discord-szerverünk: https://discord.gg/TgDrqJSw Az intrót köszi Carson Coma! Track: ⁠youtu.be/OxhhjIesas4⁠ Spotify: ⁠open.spotify.com/artist/1q7g5SBAxtjizS3Vcof6Y6

Den så välplanerade Köpenhamnsresan faller på eget grepp och drinkar forsar nedför gatorna i vårt grannland. Åldersnoja har kickat in hos Hampus och Mia verkar vara i livets halvlek. Hånade röstpipan dammas av och snart kommer äntligen åtets bästa halvlek…..frågan är bara VAD man ska göra då?Medverkande: Mia Skäringer & Hampus NessvoldSkäringer & Nessvold klipps och redigeras av: Micke Solkulle & Anna SpolanderProduktionsbolag: Polpo Playwww.polpoplay.com Hosted on Acast. See acast.com/privacy for more information.

Den så välplanerade Köpenhamnsresan faller på eget grepp och drinkar forsar nedför gatorna i vårt grannland. Åldersnoja har kickat in hos Hampus och Mia verkar vara i livets halvlek. Hånade röstpipan dammas av och snart kommer äntligen åtets bästa halvlek…..frågan är bara VAD man ska göra då?Medverkande: Mia Skäringer & Hampus NessvoldSkäringer & Nessvold klipps och redigeras av: Micke Solkulle & Anna SpolanderProduktionsbolag: Polpo Playwww.polpoplay.com Hosted on Acast. See acast.com/privacy for more information.

A civileknek egyre több képességgel kell rendelkezniük, hogy el tudják érni azokat az embereket, akik a későbbi támogatóik lehetnek. A mai médiazajban nem lehet csak azzal kitűnni, hogy a szervezet és jó ügyet képvisel. Éppen ezért nem árt, ha a civil szervezetek tagjai folyamatosan képzik magukat és megtanulják például azt, hogyan lehet célzottan az ő közönségüket megszólítani, vagy hogyan tudják ellenőrizni, hogy elérte-e a kitűzött célt egy-egy kampányuk.  Az alábbi podcast adásunkban Szakács-Szekeres Juditot a Nem Adom Fel alapítvány kommunikációval foglalkozó munkatársát és Ormándlaki Balázst kommunikációs szakértőjét hallhatjátok. A beszélgetést Porkoláb Anikó, a NIOK Alapítvány munkatársa vezeti.

“Asla dönmeyi, insanı yaratan, özlerini huzurunda toplayan, şuur verip onlarla konuşan, ‘Ben sizin Rabbiniz değil miyim' diye soran, ‘Evet Rabbimizsin' diye cevap verdiğimiz, bu sözleşmeyi ruhumuza işleyen, sonra binlerce hikmetle insana dünya hayatını uygun gören…” varlığın huzuruna geri dönmek diye anlarsak, ölümle asla dönüş herkesin nasibidir, kaderidir; yaşarken -ölmeden- ölmek ve asla rücu etmek ise bu maksatla yola düşen ve emek çekenlerin nasibi olur. Bu yazıda daha farklı bir asla dönüşten söz etmek istiyorum ki, bu dönüşe başlık olarak “evli evine köylü köyüne” desem daha uygun olurdu. Bizim bir akrabamız vardı, bir köyde yaşardı, çok güçlü, çok çalışkan, tükenme bilmez enerji sahibi bir genç idi. Tarlalar ekti, bol tahıllar kaldırdı, yedi, içti, sattı, ihtiyaçlarına harcadı. Bağ dikti, üzüm yedi, pekmez yedi, yedirdi. Arı besledi bal aldı, yedi ve yedirdi. Süt veren hayvanları vardı, en temiz ve doğal süt ürünlerini elde etti, yedi, içti, yedirdi içirdi. Artık ona köyünde “ağa” denebilirdi; insanları köle gibi kullanan ağa değil, misafir ağırlayan, ikram eden manasında ağa. Gerektikçe Şehre gelir, teyzesinde misafir olur, işi bitince, cenneti hatıra getiren yuvasına dönerdi. Derken bir zaman aklına “bir şehir sevdası” düştü. Niçin diye soranlara verdiği cevap tatminkâr değildi, ama kararı karardı; davulun sesi uzaktan hoş gelmişti! Köyde nesi var nesi yok ucuz-pahalı sattı, satamadıklarını (birkaç parça tarlayı, ortak eken olmadığı için) boş bıraktı. Şehirden, bütün parasıyla bahçeli bir eski ev satın aldı. Neyle geçinecekti?

-Paralar nerede? Seçil Erzan oley...” Beşiktaş taraftarı, Eyüpspor ile oynanan kupa maçında rakip takımın teknik direktörü Arda Turan'a işte bu manidar tezahüratı yaptı!  Turan, “Ağar Roman” filmindeki hocası Sinyor Terim ile “Baba-Oğul” gibidir. En son, Yeşilçam yapımı “Ponzi-naikos” filminde birlikte oynadılar!  Sinyor, bir süre önce Yunanistan'a kapağı atmıştı. Komşu'da çalıştırdığı Yeşil-Beyazlı takım, kupada ezeli rakibini penaltılarla eledi. Bu macun sayesinde, “kendi adıyla anılan” fon olayının izi birazcık daha silindi!  Pek mutlu Panathinaikos taraftarının “Sinyor Etkisi” dediği mi? Ponzinaikos bahsinde “Narkoz Etkisi” anlamına gelir! BAS BAS PARALARI SEÇİL'E Denizbank'ın eski şube müdürü Seçil Erzan, çıktığı ilk duruşmada... “Fatih Terim Fonu”nu başlatan 300 bin doları Sinyor'dan aldığını söylemişti. Ne var ki, ikinci duruşmada Sinyor'un adını bile anmadı!  Hayrola: Demans başlangıcı mı var? Yoksa: Eski ABD Başkanı Reagan'ın İrangate Skandalı sırasındaki ifadesinde attırdığı “Hatırlamıyorum!” cevaplarıyla dolu bir unutkanlık numarası mı?  “Ben, fon falan demedim; gizli işlem dedim. İnsanlara bir sürü yalan söyledim. Kimilerine gizli fon dedim” gibi... “Çevir kazı yanmasın” laflarını birbiri ardına sıralayınca... Mahkeme salonunda kahkaha efektine gerek kalmamış!  “Herkes yer içer, hesabı Seçil öder” replikli işte bu “Yetenekli Bayan Ponzi” için artık şöyle diyorlar: “Bu süreçte doğruyu söylediği bir tek an varsa; o da, insanları ikna edebilmek için herkese farklı bir yalan söylediğine dair cümlesidir!”

Tottiler Messiler tam kadro yayında! Hüseyin Kıyıcı, Fritz Fassbender ve Koray Gök, TSL'de 8. haftayı değerlendirdi, sorularınızın hepsi de yanıtlandı. Menümüz için buyrunuz: (2.00) FB rahat kazandı, İsmail Yüksek & İsmail Kartal (19.00) Kartal'da ayrılık, Güneş dönemi, Burak Yılmaz ne vaat ediyor? (43.00) GS'nin Manchester zaferi, Davinson, Icardi, Ndombele, Antalya galibiyeti, (1.12.00) ADS-TS, Kluivert'ın tercihi, TS'de ayrılık, Avcı ihtimali, (1.20.00) Anadolu'dan notlar, Emre Belözoğlu, Rize 10 kişi kazandı, Pendik-Tekke başlamadan bitti (1.27.00) Soru-cevap-kapanış. İlginize teşekkürler, iyi dinlemeler!

20 juni. Regeringen ska rulla tillbaka skolans överdigitalisering och slå vakt om den fysiska boken. Dessutom ska handskriften återigen prioriteras i den svenska skolan. Paulina Neuding samtalar med skolminister Lotta Edholm (L) om detta och mycket mer.

Dette podcastepisoden diskuterer trusler og risikoer ved skyløsninger, inkludert phishing og sosial manipulering, og tar opp viktigheten av gode tiltak og risikovurderinger i leverandørkjeder for å sikre et trygt digitalt arbeidsmiljø. “Å være på vakt betyr at man ikke kan stole på alt man ser. Det er bedre å spørre en gang for mye enn en gang for lite." Dette lørner du:Typer trusler og risikoer ved skyløsninger og strategier for å unngå dem;Gode tiltak i leverandørkjeder;Konsept av “crime as a service”;Viktigheten av sikkerhetskultur.Anbefalt litteratur:“It's not all about me” av Robin Dreeke”People hacker” av Jennifer Radcliffe“The Security culture playbook” av Perry Carpenter og Kai RoerPodcast: “Layer 8” om social engineering og OSINT Hosted on Acast. See acast.com/privacy for more information.

Ronie Berggren och Björn Norström om det senaste i USA: Biden gör bort sig på årliga Easter Egg Hunt; Donald Trump intervjuad av Tucker Carlson; Frankrikes president Macron allt närmare Kina; Hur stor är egentligen betydelsen av de nya Pentagonläckorna?; Vakt som slår ner svart kvinna får rätt i självförsvar; Trosbaserad organisation i Texas hjälper hemlösa; Hemlösa slår upp läger vid de bästa utsiktsplatserna i Portland, Oregon; Schwarzenegger asfalterar; Whole Foods i San Francisco stänger pg a brottslighet; Simmerskan Riley Gaines om sina kritiker; Bidens justitiedepartement undviker straff för trans-gender som vandaliserade katolsk kyrka; Bid Light kommer sannolikt att förlora på sin woke-policy; Ytterligare demokratisk lokalpolitiker blir republikan; EU bygger egna murar och hycklar således när de kritiserar republikanernas gränspolitik i USA; A.O.C uppmuntrar till att ignorerar Högsta domstolen; Masskjutning i Delaware; Sheriff i Florida konstaterar att laglösheten är kopplad till nedvärderandet av amerikanska institutioner; Muslimska flickor i New Jersey vägrar delta i simlektioner pg a pojkars närvaro; George Soros son hade klippkort till Vita Huset under Obama och Biden. ------- STÖD AMERIKANSKA NYHETSANALYSER: http://usapol.blogspot.com/p/stod-oss-support-us.html

Microsofts integration av chattroboten Chat GPT har väckt nytt liv i sökmotorn Bing för att på allvar utmana Google. Men chattrobotens känslor och utspel både förför och förfärar. I veckans avsnitt diskuterar Ida Hansson Brusewitz och Marianne Agazzi även kapitalbehovet för den gröna omställningen med Northvolts börsplaner samt Kronofogdens heta nätauktioner som säljer gängens statusprylar.

Jegerkongen fra Solør har minst 17 viltkamera, men også kunstnersjelen følger med på rådyrterrenget sitt når han ikke er der. Her får du høre litt om muligheter, funksjoner, priser og regler. I studio hører du Jo Inge Breisjøberget (Statskog), Espen Farstad (NJFF) og Trond Gunnar Skillingstad (Statskog). Hosted on Acast. See acast.com/privacy for more information.

Förmiddagsgudstjänst

Globens säkerhetsvakter, PO:s nya porslinsfigurer, en mörk och livslång kalender, PO:s ”namnkul”, Forehead First och Fåret Shaun.

Heimevernsoldater står vakt langs norskekysten med skaprladdevåpen og passer på olje- og gassanleggene. Hva er det de ser etter og hvor stor er trusselen mot norske olje- og gassanlegg? Hosted on Acast. See acast.com/privacy for more information.

Mandag 19. september var det gravferd for Dronning Elisabeth 2. Kunstnaren og forkynnaren Odd Dubland hugsar tilbake til då han stod vakt ved kongeleg gravferd i Norge i 1957.

Gâliba temel soru şu: Vakt-i zamânında Thomas Hobbes'un dediği gibi insan insanın kurdu mu; değilse, bizim, artık sayıları çok azalmış olan hakimlerimizin arasında sıkça dile getirildiği üzere uzvu mudur? Bu soru, sanki, herkesin birbirinin cemâziyelevvelini bildiği, âşinâ olduğu kapalı topluluklarda sorulmaz. Sorunun, daha çok ne idüğü belirsiz olan hâricîler için sorulması beklenir. Bunun sosyal düşünce müktesebâtındaki karşılığı “yabancı”dır. İlişkilerimizi ve muamelelerimizi, en azından bir istikâmet kazandırması itibarıyla bu kavrayışlardan hangisini benimsediğimiz tâyin edecektir. Eğer insan insanın kurdudur diyorsak, rastladığımız her yabancı bizim için potansiyel bir tehlike olarak görülecektir. Eğer ikinci kavrayışı esas alırsak, hâricîler hüsn-ü kabûl görecek, potansiyel bir dost muamelesine muhatap olacaklardır. Elbette hikâyenin düz bir açılımı yok. Yukarıda işâret edilenler sâdece bir tesbittir. Her tespit gibi sapmaları olacaktır. Bir defâ, dâhilî-hâricî ayırımının o kadar da kesin, siyah-beyaz kabilinden olmadığını dikkate almak gerekir. Dâhilî olanlar arasında da hârîcîlik hayli yaygın bir durumdur. Hattâ, şahsî kanaâtim, baskın olan durumun biraz da bu olduğu yolundadır. Topluluk için bir barışı devâm ettirmek, zamana mukâvim, müzmin bir düşman bulmakla alâkalıdır. Ortak bir hâricî tehlikenin varlığı, topluluk içi muhtemel kardeş kavgalarının tehir edilmesine ve sıkı bir dayanışmanın tesisine yol açar. Düşmansız kalmak, topluluk bağlarının devâm ettirilmesi adına tehlike çanlarını çaldıran bir durumdur. Bunun muhtemel neticelerinden birisi de, topluluk içi çatışmaların su yüzüne çıkması, hayli kanlı olabilecek bir hesaplaşma ve kopuşlardır. Bu defâ, topluluk mensupları birbirlerini hâricî olarak görmeye başlayacaklardır. Kültürel târihlerin bir nev'i amipleşmeyle seyrettiği kolayca reddedilebilecek bir olgu değildir. Tuhaftır; kültür târihleri kendi içinde sürekli bölünen hücreler misâli bir manzara çıkarıyor. Ortak bir düşmanın varlığı bu bölünmeleri en fazla erteliyor. Katlin târihini merkezde belirleyen, Kâbil-Hâbil üzerinden kardeş katlidir (fraternicide) dersek, çok aşırı bir şey söylemiş olmayız. Meseleyi dallandıran, budaklandıran, belki de katmerleyen ise hâricî-dâhilî kavgasıyla, dâhilî-dâhilî-hâricî kavgalarının eş anlı yaşanmasıdır. Bilhassa demografik yığılmaların yaşandığı, yâni hâricîlerin ertelemez ve ötelenemez olduğu modern dünyâ tam da bunu açığa çıkarır. Modernlik, kaotik neticeleri olan bu harâretli alanları kontrol edebilmek için, insan ilişkilerini nesnel düzlemlere taşıyarak soğuttu. Meselâ modern işbölümü bu soğutmanın adıdır. Maddî şartlar da buna son decede elverişliydi. Kapitalizm işleri kamusal ölçeklere taşıyordu. Evvelâ kamusal-özel hayat ayırımı yapıldı. Özel, yâni, harâreti arttıran her türlü duygusal-kültürel bağlılıklar, özel alanlara, evlere hapsedildi. Kamusal alanlarda ise işi görenlerle iş arasındaki ilişki işin târifi ve kotarılma normlarına dayandırıldı. Yâni işler, işi görenlerin duygusal yatırımlarına kapatıldı. Modern bir Fordist sanayi yapılanmasında, akan bantlar yüzlerce çalışanı yan yana getiriyor, ama herkes işe o kadar odaklandığı için yanındakilerle en küçük bir temasta bulunmuyordu. Çalıştığı iş yerinde, iş arkadaşlarının pek çoğunun ismini bile bilmeden emekli olmak mümkündü. Elbette herşey iş hayâtının mesâisiyle sınırlı değildi. En basitinden, işe gelirken kullanılan vasıtalar, yemek yenilen lokantalar, apartman hayatları hâlâ sıcaklığını koruyordu. İş hayâtının dışında kalan bu sâhalarda da bir soğutma şarttı. Sıkı bir eğitim ve disiplin sürecinden geçirilen kitleler, bastırma ve sosyal kayıtsızlık örüntüsüne alıştırıldı. Hiç kimse diğerine bakmayacak, ilgilenmeyecekti. Modern uygar insan olarak târif edilen ve idealleştirilen insan, Freud, Elias, Foucault gibilerin işâret ettiği üzere tam da bu ehlileştirmenin, kimilerine göre yabancılaşmanın nesnesiydi.

Episode 22 i serien "Skjulte skatter"

Efendimiz (s.a.v.)'in bizlere olan emir ve vasîyetlerinden biri de, namâzın ilk vakti girmeden temizlik ve abdest hazırlığımızı yapmamız husûsundadır. Zira bu hazırlığı yapmayıp geç kalanlar çok defa cemaatle namâz kılma fazîletini kaçırırlar. Bir hadîs-i şerîfte; Abdullah ibn Mes'ud (r.a.) Hazretleri, Efendimiz (s.a.v.)'e, “Ey Allâh'ın Resûlü (s.a.v.)! Hâkk Teâlâ hangi âmelleri sever ve ondan hoşlanır” diye sorunca, Efendimiz (s.a.v.); “Vaktinde kılınan namazı” buyurmuşlardır. (Buharî) Resûlullâh (s.a.v.): “Allâh (c.c.)'u devamlı olarak anar, namazlarınızı da tam vaktinde kılarsanız, Hâkk Teâlâ ecir ve sevâbınızı kat kat arttırır” buyurmuşlardır. (Taberanî) Yine Nebî (s.a.v.): “Namazın ilk vaktinin sonuna nispeten üstünlük ve fazîleti, âhiretin dünyaya göre üstünlük ve fazîleti gibidir” buyurmuşlardır. (Deylemî) Resûlullâh (s.a.v.); “Rabbiniz Azze ve Celle şöyle buyurur. Namazını vaktinde kılan, namazlarına devam eden, namazın önemini hafife alıp zâyi etmeyen kişiyi cennete sokacağıma söz veriyorum” buyurmuşlardır. (İmâm Ahmed) Peygamber (s.a.v.): “Kişi abdestini tazeleyip namazlara vaktinde kalkar, rükû ye sücûdunu huşu içinde tamamlarsa, bu namaz o kişiden beyaz olarak pırıl pırıl parlayarak ayrılıp giderken, geri dönüp sahibine: “Beni koruduğun gibi Allâh (c.c) da seni korusun” der. Kim ki abdestini güzelce almaz, namazını vaktinde kılmaz, kıyâm, rükû ve sücûdunu huşu içinde yapmazsa, o namaz simsiyah olarak çıkıp giderken sahibine: “Beni zâyi ettiğin, hakkımı vermediğin gibi Allâh (c.c.) da seni heder etsin” der. Âdabına riâyet edilmeden kılınan bu namaz, Allâh (c.c.)'un dilediği yere kadar varınca, orada eski bir elbisenin dürüldüğü gibi dürülür, sonra sahibinin yüzüne çarpılır.” buyurmuşlardır. (Taberanî) (İmam Şarani, Büyük Ahidler, s.100-102)

Episode 23. En kort episode om noen av de hyppigste akutte problemstillinger hos pasienter med Parkinsons sykdom. Hva får vi oftest spørsmål om på vakt ved nevrologiske avdelinger og på legevakt? Lise Elveseter og Karoline Haslum i samtale med professor og nevrolog Mathias Toft, Oslo universitetssykehus. Hva kan oppstå akutt hos en pasient med Parkinson sykdom? Hvordan skal jeg gi medisiner og skal jeg legge inn pasienten på en Nevrologisk avdeling? Her får du noen enkle og lure triks og knep om hva du kan gjøre og hvordan du skal tenke på vakt hvis du møter en pasient med Parkinsons sykdom.    Redaksjon: Karoline Haslum (lege i spesialisering), Lise Elveseter (lege i spesialisering) og Jeanette Koht (nevrolog, ph.d)   Jingle: Christoffer E. Hørbo og Are Brean.  Logo: Tilde Rasmussen. Produsert av Oslo universitetssykehus, Nevrologisk avdeling.

Episode 23. En kort episode om noen av de hyppigste akutte problemstillinger hos pasienter med Parkinsons sykdom. Hva får vi oftest spørsmål om på vakt ved nevrologiske avdelinger og på legevakt? Lise Elveseter og Karoline Haslum i samtale med professor og nevrolog Mathias Toft, Oslo universitetssykehus. Hva kan oppstå akutt hos en pasient med Parkinson sykdom? Hvordan skal jeg gi medisiner og skal jeg legge inn pasienten på en Nevrologisk avdeling? Her får du noen enkle og lure triks og knep om hva du kan gjøre og hvordan du skal tenke på vakt hvis du møter en pasient med Parkinsons sykdom.    Redaksjon: Karoline Haslum (lege i spesialisering), Lise Elveseter (lege i spesialisering) og Jeanette Koht (nevrolog, ph.d)   Jingle: Christoffer E. Hørbo og Are Brean.  Logo: Tilde Rasmussen. Produsert av Oslo universitetssykehus, Nevrologisk avdeling.

Att vara mamma är det svåraste och roligaste som finns, enligt P4 Extra Gästen Kakan Hermansson. Hon har ibland fått tona ner sig för att slippa hot, men tar aldrig ledigt från kampen för allas lika värde.

Tómas Guðbjartsson hjarta og lungnaskurðlæknir hélt áhugaverðan fyrirlestur á námsstefnunni Á vakt fyrir Ísland, sem haldin er að Landssambandi slökkviliðs og sjúkraflutningamanna á dögunum. Þar ræddi Tómas um meðferð hníf og skotáverka á Íslandi. Við fengum Tómas til þess að setjast niður með okkur í Bráðavarpinu og segja okkur frá fyrirlestrinum og fleira!

Lût kavminin yaşadığı şehrin adı Sodom'un halkı, Allâh (c.c.)'un Kur'ân'ında beyân ettiği gibi erkeklere giderlerdi, oturak alemlerinde daha bir çok kötü hareketlerde bulunur, en bayağı çirkefliklerle meşgul olurlardı. Allâhü Te‘âlâ yüce Kur'ân'ının bir çok yerinde Lût kavminin kıssasını bize anlatmış ve şöyle buyurmuştur: “Vaktâ ki azâb emrimiz geldi, o memleketin üstünü altına getirdik ve tepelerine, balçıktan, pişirilmiş, istif edilmiş taşlar yağdırdık ki onlar Rabbinin katında hep damgalanmışlardı. Onlar zâlimlerden uzak değildir.” (Hud s. 83-84) Âyetteki: “Rabbinin katında hep damgalanmışlardı” yani taşlar dünya taşları cinsinden olmadığını belirleyen nişanlarla damgalanmıştı. Ve bu taşlar kimsenin tasarrufda bulunamadığı Allâh (c.c.)'un hazinelerinde saklı idiler. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz: “Sizin namınıza en fazla endişe duyduğum husus, Lût kavminin yaptığını yapmanızdır.” Onların yaptıklarını yapanı üç defa lânetleyerek: “Lût kavminin yaptığını yapana Allâh (c.c.) lânet etsin Allâh (c.c.) onun belâsını versin, Allâh (c.c.) ona ilensin” diye bedduâ etmiştir. Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu: “Lût kavminin yaptığını yapan kimseyi bulduğunuz vakit yapanı da, yapılanı da öldürünüz.” İbn Abbas (r.a.)'in şöyle dediği rivâyet olunmuştur: “Bir kısım adi özellikler Lût kavminin yaptığı fiillerdendir. Erkeklerin saçlarını örgü yapmaları, güvercin uçurmak, parmaklarla ıslık çalmak, yerde entarileri sürümek, içkiye devam etmek, erkeklere gitmek, hayvanları taşla öldürmek, kuşlara sapanla taş atmak. Bu ümmet de bu hasletlere bir fenâsını ilave edecek: Kadınların birbirlerine sürtmeleri (sevicilik).” Peygamberimiz (s.a.v.): “Kadınların aralarında sürtüşmeleri zinadır” buyurmuştur. İbn Abbas (r.a.): “Tevbe etmeden ölen livatacının vücudu, mezarında domuz suretine çevrilir” demiştir. Resûl-i Ekrem (s.a.v.): “Erkeğe giden ve kadına arka uzuvdan temas eden adama Allâh (c.c.) bakmaz” buyurmuştur. (İmâm Şemsüddin ez-Zehebî, İslâm Şeriatinde Büyük Günâhlar, s.38-39)

OTUZİKİ FARZ Îmânın şartı: Altı (6) İslâmın şartı: Beş (5) Namâzın farzı: Oniki (12) Abdestin farzı: Dört (4) Guslün farzı: Üç (3) Teyemmümün farzı: İki (2) Teyemmümün farzına üç diyenler de vardır. O zemân, hepsi otuzüç farz olur. Îmânın Şartları (6) 1-Allahü teâlânın varlığına ve birliğine inanmak. 2-Meleklerine inanmak. 3-Allahü teâlânın indirdiği kitâblarına inanmak. 4-Allahü teâlânın Peygamberlerine inanmak. 5-Âhiret gününe inanmak. 6-Kadere, ya'nî hayr ve şerlerin (iyilik ve kötülüklerin) Allahü teâlâdan olduğuna inanmak. İslâmın Şartları (5) 7-Kelime-i şehâdet getirmek. 8-Her gün beş kerre vakti gelince namâz kılmak. 9-Malın zekâtını vermek. 10-Ramezân ayında her gün oruc tutmak. 11-Gücü yetenin ömründe bir kerre hac etmesidir. Namâzın Farzları (12) A-Dışındaki farzları yedidir. Bunlara şartları da denir. 12-Hadesden tahâret. 13-Necâsetden tahâret. 14-Setr-i avret. 15-İstikbâl-i Kıble. 16-Vakt. 17-Niyyet. 18-İftitâh veyâ Tahrîme Tekbîri. B-İçindeki farzları beşdir. Bunlara rükn denir. 19-Kıyâm. 20-Kırâet. 21-Rükü'. 22-Secde. 23-Ka'de-i ahîre. Abdestin Farzları (4) 24-Abdest alırken yüzü yıkamak. 25-Elleri dirsekleri ile birlikde yıkamak. 26-Başın dörtde birini mesh etmek. 27-Ayakları topukları ile birlikde yıkamak. Guslün Farzları (3) 28-Ağzı yıkamak (mazmaza). 29-Burnu yıkamak (istinşak). 30-Bütün bedeni yıkamak. Teyemmümün Farzları (2) 31-Cünüblükden veyâ abdestsizlikden temizlenmek için niyyet etmek. 32-İki eli temiz toprağa vurup, yüzü mesh etmek ve tekrar iki eli temiz toprağa vurup, her iki kolu dirsekden avuca kadar sığamak. Namâz Kitâbı | Sayfa : 151 - 152 - 153

Ömer Tuğrul İnançer ile "Dinle Neyden" kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde insan yaradılışından, kardeşlikten ve daha pek çok şeyden bahsetti. Her hafta farklı konularla yanlış bildiğimiz doğruları çarpıcı üslubuyla izleyenlere anlatan Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde Peygamber efendimizin harp hukukunu, insanın nasıl yaratıldığını ve ikram etmeyi anlattı. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde başlıca şunlardan bahsetti; Vakt-i şerif hayrola, hayırlar fethola, şerler defola... İnşallah sloganda kalmayan bir temenni olmuş olur. Şöyle bir genel prensip var, insanlar ya yaradılışta eş, ya dinde kardeştir. Bu çok önemli. Bir kere Hz. Mevlana'nın buyurdukları gibi muhtelif kaplardaki sular, kapları kır, su birdir. İnançlar, inançların gereği olan ibadetler, yaşam biçimleri, ırklar, cinsiyetler, coğrafi bölgeler bunların hepsi birer kap... Bu kapları kırınca geride aynı su yani aynı insan... Peki, bir kapdan başka bir kaba boşaltıldığında, mesela Allah'ın Resulünü öldürmek kastıyla giden katil adayı Ömer, dönüşte başka bir kaba boşaltılmış, Peygamberlik benimle bitmeseydi benden sonra Ömer Peygamber olurdu diye iltifata uğrayan Ömer... Ağız, burun, kulak, göz, boy, pos, endam, huy, parmak izi, DNA hiçbir şey değişmedi, kabı değişti. İşte bu sebepten dolayı insan, bilâ istisna muhteremdir. Bu ihtiram ve hürmet, saygıdeğerlilik meselesinden dolayı dünyada harp hukukunun temellerini atan Peygamber Efendimiz Hazretleri'dir... Biz kardeşliği sadece aynı anadan babadan doğma zannediyoruz. Allah'ın tayin ettiği bir kardeşliğimiz var bizim. Nedir o? Din kardeşliği. Ama ne yazık ki öylesine bencil, öylesine benli, egoist, enaniyet sahibi insanlar olduk ki... Malumunuz ben avukatlık yapıyorum, gidin asli hukuk mahkemeleri yazı işleri müdürlüğüne sorun kaç tane miras davası var diye? Miras davalarının yüzde yetmişi, yetmişbeşi kardeşler arasındadır yani dörtte üçü kardeşler arasındadır. Aynı babanın neslinden geliyorsun, aynı ana rahminde büyümüşsün, aynı anadan beslenmişsin sonra aynı sofrada oturmuşsun belki abinin yada ablanın küçülmüş ama eskimemişlerini sen giydin, senin küçülmüş kıyafetlerini kardeşin giydi ama sonra anamızdan babamızdan kalan malın yüzde şu kadarı senin olacak, bu kadarı benim olacak... Ya, biz aynı anadan babadan kardeşliğimizi yaşayamayan insanlar olarak milyarlarca müslümanla nasıl kardeş olacağız?... Devamı videomuzda... Gelin, Beraber Yürüyelim...

The Netherlands was destined to be a leader in Blockchain and decentralised technology. A global hub for trade, financial services and payments innovation, and with a fascinating history steeped in working together to fight back the water; the Netherlands has all the ingredients to be a Blockchain super power. And they haven't been slacking... This episode cites more than 50 examples of projects or organisations working with Blockchain, as well as some important initiatives like the Dutch Blockchain Coalition that have been driving public-private partnerships locally and globally. This is one for the culture: colourful characters, medieval history, influential start-ups, mega-corporations, government experts and so much more. Shout to an amazing set of guests for this episode: Arne Rutjes, Jacob Boersma, Olivier Rikken, Marloes Pomp, Robert Verwayen, Simon Lelieveldt, Marieke de Ruyter de Wildt, Bob Gravestiyn, Aljosja Beije, Sabine Brink, Thibault Schrepel, Rutger van Zuidam, Rudolf van Ee, and Anna Klaapwijk On-air shouts to a huge number of companies, organisations and projects: IBM, WBNode, Dutch Blockchain Coalition, Ledger Leopard, Keen Ventures, ABN-Amro, ING, Rabobank, BlockLab, Port of Rotterdam, Shell, TheNewFork, Odyssey, University of Utrecht, Blockchain Netherlands, Deloitte, 2 Tokens, MDex, Bitonic, Python, Philips, Dutch Digital Delta Blockchain Experts Group, Sphereon, WordProof, TomTom, Booking.com, Adyen, Takeaway.com, Guts Tickets, Albert Heijn, Axiom, Equigy/Tennet, Vinturas, Samsung SDS, VAKT, Komgo, We.Trade, Marco Polo, Hyfen, Port XL, T-Mining, Biconomy, Tribe, Port of Singapore, Tu Delft, TU Eindhoven, Groningen University, Nijmegen University, Tilbert University, Maastricht University, Netherlands Bank, Rise, and Female Ventures

Ömer Tuğrul İnançer ile "Dinle Neyden" kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde nefsin mertebelerinden, Allah rızasından ve şükürden bahsediyor. Her hafta farklı konularla yanlış bildiğimiz doğruları çarpıcı üslubuyla izleyenlere anlatan Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde nefsin mertebelerini, Allah rızasını ve şükürü anlatıyor. Ömer Tuğrul İnançer Dinle Neyden'in bu bölümünde başlıca şunları anlattı; Vakt-i şerif hayrola, hayırlar fethola, şerler defola... Malum, nefis terbiyesi diye bir kurum, bir kavram var. Bu, Kur'an-ı Kerim'deki ifadesiyle; kişiye kötülük emreden, Yusuf suresinde anlatılan kişiyi kendi emir ve iradesi altına alan nefs-i emmare. Sonra Allah'ın verdiği akıl, fikir, duygu, sezgi gibi hallerle o emir veren nefsin her emrine uymanın yanlış olduğu algılamasıyla bazı yaptıklarını "yav iyi yapmadık böyle" diyen nefs-i levvame... Emmare nefs bir yandan emir veriyor, levvame tarafı levm ediyor yani yanlış yaptın, iyi yapmadın diyor bi yandan da başka bir nefs mertebesi o şeyi o kadar kötü yapacağına bu kadar iyi yap diye ilham etmeye başlıyor nefs-i mülhime oluyor. Bu nefs-i mülhimenin ilhamatı ile yapılan güzel haller kişide memnuniyet, itminan, tatmin uyandırıyor nefs-i mutmainne oluyor. Sonra nefesi almak bir nimet, vermek bir nimet. Biz nefes alamamaktan çok kolay şikayet ederiz, hiç nefes verememeyi denemediğimizden... Deneyelim. Nefesinizi alın, vermeyin. Bakalım ne kadar durabileceksiniz... Emin olun, nefes almadan duracağınız zamandan daha kısadır. Mutlaka vereceksiniz. Yani, önce vermeden nefes bile alınmaz... Cenab-ı Hakk nimetler veriyor. Konuşmamız, görüşmemiz, şu imkanlar, teknolojik imkanlar falan bunların hepsi nimet ve emrettiği istikamette doğru kullanıldığı zaman dünyamızı da, ahiretimizi de aydınlatıyor. Yanlış, ters istikamette kullanıldığı zaman da karartıyor. İşte bu nimetlere, öyle olmasaydı da böyle olsaydı diye burun kıvırmadan eyvallah demek razı olmak yani nefs-i razıyye, rıza göstermek ve çok sık kullandığımız ifade; "Allah razı olsun" onun adına da nefs-i mardıyye denir. Soruyorum; Biz, Allah'tan razı mıyız ki, Allah bizden razı olsun? Arz edebildim mi?... Onun için Allah razı olsun sloganı çok ucuz bir slogan olarak kullanılmamalıdır. Evvela biz Allah'tan razı olmayı öğreneceğiz. Allah'tan razı olmak, zannettiğimiz kadar kolay bir şey değildir ve çok slogan, çok basit olarak kullandığımız Allah razı olsun duasıda o kadar basite indirgenecek bir dua değildir...

”Socialdemokratin har en gruppbaserad och utjämnande syn på rättvisa, som är formad i en marxistisk tanketradition”, säger Caspian Rehbinder i veckans avsnitt. Relationen mellan liberaler och socialdemokrater har satt sin prägel på innevarande mandatperiod, och det mesta talar för att diskussionen kommer att bli allt intensivare ju närmare valet vi kommer.  Häromveckan publicerade Dagens Nyheters kultursida en artikel där redaktörerna för tidskriften Liberal Debatt, Emma Høen Bustos och Matilda Molander, tillsammans med den socialdemokratiska tidskriften Tidens chefredaktör Payam Moula argumenterade för att socialdemokratin och liberalismen delar viktiga ideologiska övertygelser som skulle kunna ligga till grund för ett gemensamt politiskt projekt. Men hur ser den ideologiska gemenskapen mellan liberaler och socialdemokrater egentligen ut, om den ens existerar? Behöver politiska samarbeten alltid bygga på starka värderingsgemenskaper? Och hur har socialdemokrater och liberaler historiskt sett förhållit sig till varandra?  Svend Dahl samtalar med Emma Høen Bustos, en av författarna bakom DN-artikeln, Caspian Rehbinder, som är medarbetare på Timbro, och Claes Arvidsson, författare till flera böcker om svensk politisk historia. 

Episode 2 i serien om Peters andre brev

Torgeir Ekerholt Sæveraas kommer til Litteraturhuset i anledning lansering av boka "Wehrmacht i Norge. På vakt i krigens skjebnesone". Norge var det tyskokkuperte landet med flest soldater per innbygger under den andre verdenskrig. Bevæpnede, tyske soldater utgjorde til tider opp mot en femtedel av landets befolkning. De mer enn 350 000 soldatenes tilstedeværelse preget hverdagen til innbyggere i hele Norge, i by og land. Hvem var de? Og hvorfor har ingen skrevet deres historie? De tyske Wehrmacht-soldatene satte utallige spor i nordmennenes liv - mange av dem traumatiske, andre tabubelagte, atter andre tause og ufortalte. I boka "Wehrmacht i Norge" gir forfatter og historiker Torgeir E. Sæveraas en utfyllende fortelling om de tyske soldatenes liv i Norge, og hvilke strategiske hensyn som krevde så mange soldater her i landet. Adolf Hitler mente at Norge ville være «krigens skjebnesone», hvor avgjørende slag ville stå. Basert på offisielle dokumenter og brev som soldatene skrev hjem, og mengder av hittil ubenyttede kilder, beskriver Sæveraas soldatenes egen oppfatning av krigen, av landet, av savnet av familien - og om deres ideologiske overbevisning om at Hitler-Tyskland ville seire. Sæveraas' grundige dokumentasjon gir et unikt innblikk i livet i et okkupert Norge, og i hvilket avtrykk Wehrmacht-soldatene satte i landet - både i naturen, i befolkningen og i samfunnet. Vi møter Torgeir Ekerholt Sæveraas i samtale med Anette Homlong Storeide, forsker ved Falstadsenteret. Torger E. Sæveraas er historiker og forfatter. Han har tidligere gitt ut "I skyggen mellom trærne. Om krig og ansvar", Spartacus 2018, romanen "Stridsrasjoner", Aschehoug 2009, samt en rekke kronikker og faglige artikler knyttet til okkupasjonstiden i Norge. Foto: Pax Forlag

Moonstar Tv - BUNU YAPAN BİR İLAHİYAT DEKANI... "GECE VAKTİ İŞİ BİTİRİRİZ" by Bahar Solukları

(Tam İlmihâl-Se'âdet-i Ebediyye) kitâbı, üç kısımdan meydâna gelmişdir: I. kısımda; İslâm dînine nasıl inanılacağı, ehl-i sünnet i'tikâdı, İslâm dinine iftirâ edenlere cevâblar, Kur'ân-ı kerîm ve tefsîrler, kur'ân-ı kerîmdeki ilmlerin sınıflandırılması, Nemâzın ehemmiyyeti, farzları, abdest, gusl, nemâz ile ilgili bütün husûslar, kaza nemâzları, Cum'a ve bayram nemâzları, Zekât, Ramezân Orucu, Sadaka-i Fıtr, Yemîn ve Yemîn Keffâreti, Adak, Kurban Kesmek, Hac, Mübârek Geceler, Hicrî ve Mîlâdî Senelerin birbirine çevrilmeleri, Selâmlaşmak, Muhammed aleyhisselâmın hayâtı, bütün husûslar, kaza nemâzları, Cum'a ve bayram nemâzları, Zekât, Ramezân Orucu, Sadaka-i Fıtr, Yemîn ve Yemîn Keffâreti, Adak, Kurban Kesmek, Hac, Mübârek ahlâkı, anne, baba ve dedelerinin mü'min oluşu, Sübhâne Rabbîke âyeti hakkında bilgiler... yer almakdadır. II. kısımda; Îmân, Akl, Kaza-Kader, Tefsîr ve Hadîs kitâbları, Hadîs âlimleri, Allahü teâlânın ismleri, Mezheb, Fıkh, İmâm-ı A'zam hazretleri, Vehhâbîlere Ehl-i Sünnetin cevâbı, Evliyâ rûhlarından faydalanma, Bozuk dinler, hurûfîlik, Sosyalizm ve Sosyâl adâlet, İslâmiyyetde nikâh, Talâk, Süt kardeşlik, Nafaka, Komşu hakkı, Halâl ve Harâmlar, İsrâf ve Fâiz, Fen Bilgileri, Tevekkül, Müzik ve Tegannî, Cin hakkında bilgi, Bir Müslimân babanın kızına nasîhatları, Mu'cîze, kerâmet, firâset, istidrâc... gibi konular yer almakdadır. III. kısımda, İslâmiyyetde kesb ve ticâret, Bey' ve Şirâ', Alış-verişde muhayyerlik, Bâtıl, Fâsid ve Mekrûh Satışlar, Ticârette adâlet ve ihtikâr, dinini kayırmak, ihsân, Banka ve Fâiz, Şirketler, Cezâlar, Ölüm ve Ölüme Hâzırlık, Meyyite Hizmetler, Ferâiz, Meyyit için İskât... gibi konular yer almakdadır. Ayrıca konular arasında, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin ve oğlu Muhammed Ma'sûm hazretlerinin (MEKTÛBÂT) kitâblarından çeşitli mektûblar vardır. Son bölümde (1020) zâtın hâl tercemesi yer almakdadır. Fihrist bölümünde zâtlar, kitâblar, mevzû'lar fihristleri vardır. Bine yakın eserden uzun bir zemânda hâzırlanan bu nâdîde eserde; insanı se'âdete kavuşduracak bütün husûslar yer almakdadır.

Moonstar Tv - BUNU YAPAN BİR İLAHİYAT DEKANI... "GECE VAKTİ İŞİ BİTİRİRİZ" by Bahar Solukları

NFL podcastimiz Cover - 2'nun Super Bowl Ön Değerlendirme bölümünde Arda Namlı, Arma Kaynar ve Devlet Karaz, Tampa Bay Buccaneers ve Kansas City Chiefs'in neler yapabildiklerini, neler yapmaları gerektiğini, maçtan beklentilerini, özel tahminlerini konuştu. Podcastin ilk 1 saatini maç analizine ayıran ekibimiz ikinci saatte ise sizden gelenleri cevapladı ve merakla beklenen prop betleri değerlendirdi. Keyifli dinlemeler!

सुलभाः पुरुषा राजन् सततं प्रियवादिनः । अप्रियस्य च पथ्यस्य वक्ता श्रोता च दुर्लभाः ।। C.Hariharan of The Madras Sanskrit college gives short lecture series (3-5 mins each) with one Sanskrit Shloka a day with simple meaning inTamil language. Here a famous niti shloka is explained. Image source: Google --- Send in a voice message: https://anchor.fm/harisanskrit/message

Den är en öppning mot äventyr och fantasi, men också något som stänger ute. Maja Andreasson reflekterar över dörren som symbol och verklighet i liv och litteratur. ESSÄ: Detta är en text där skribenten reflekterar över ett ämne eller ett verk. Åsikter som uttrycks är skribentens egna. En gång fick jag ett refuseringsbrev från ett större förlag. Det var vänligt formulerat, sa inte blankt nej till mitt manus, utan uttryckte snarare en slags tvekan inför texten. Kanske någon annan gång. Inte nu. Men kanske sen, framöver. På brevpappret syntes dörren in till förlaget. En stor träport med två dörrklappar. Givetvis var den stängd. En öppen dörr hade ju signalerat något annat än budskapet i själva brevet, nämligen att det var fritt fram, att jag var välkommen, inbjuden. Men det var jag inte. Eller var jag det nästan? För en dörr i all sin dörrighet går ju förstås att öppna. Om inte med nyckel så med lite våld, eller ren tur. Tänk om den plötsligt skulle glida upp framför ögonen på mig. Tänk om jag snabbt som attan kunde kila in min lilla fot och kliva in. Det hade varit som i en saga i sådana fall. För i sagans värld är ju dörren den instans som möjliggör det omöjliga. Utanför dörren råder den trista verkligheten, men innanför dörren kan vad som helst inträffa. Tänk bara på Narnia. Berättelsen om syskonen Pevensie som en dag går in ett klädskåp och ut i ett fantasilandskap. Med undantag för Mufasas död i Lejonkungen, är nog BBC:s filmatisering av C.S Lewis epos min största filmupplevelse som barn. Och det var särskilt skåpet som gjorde intryck. Minstingen Lucy som famlar med sina händer bland alla rockar och pälsar för att inse att väggen inte finns där. Istället för en hård yta av trä, breder vit pudersnö ut sig, och lite längre bort kikar en faun fram bakom en lyktstolpe. Vad jag inte förstod som barn men som jag förstår nu, är att Narnia inte bara är ett fantasiland, utan också en tillflyktsort. Syskonen Pevensie har evakuerats från London för att undkomma tyskarnas eventuella flygbombningar, och Narnia blir därför den fristad som barnen behöver. På liknande sätt fungerar pysslingtillvaron för Bertil, som i Astrid Lindgrens saga trycker på en spik för att i miniatyrform kunna ta sig in genom råtthålet och den pyttelilla dörren till Nils Karlssons-Pysslings värld. I den är han inte längre ensam. Där är man alltid två, och till och med den otäcka råttan går att uthärda om man hjälps åt med hyran. Bertil hjälper sin vän att skaffa mat, möbler, elda i spisen och bada. Han ger Nils den omsorg han själv skulle behöva, och pysslingen blir därför både ett sällskap och ett sätt att ta hand om sin egen litenhet i världen. Precis som Freud poängterade för dryga hundra år sedan, kan dagdrömmen, eller fantasin, betraktas som en plats där våra önskningar går i uppfyllelse. I detta vakna, kreativa tillstånd tillfredsställs både ens erotiska begär och ens äregirighet och maktlystnad. För syskonskaran i Narnia kan detta bäst illustreras genom det truliga mellanbarnet Edmund, som finner en lockelse i Häxans löfte om en plats på tronen. Den uppmärksamhet han annars tvingas att slåss om med sina präktiga syskon, blir hos häxan odelad, och som den auktoritära ledare hon är vet hon att mänsklig svaghet går att utnyttja med hjälp av gåvor och fördelar. Dörren in till Narnia blir, enligt detta sätt att se på saken, också en ingång till de egna begären, som kanske inte alltid är så smickrande att möta. Även i vuxenlitteraturen händer det att dörren står som en symbol för våra drömmar och drifter. I en av novellerna i Olga Tokarczuks Spel på många små trummor är det skåpet i sig som är föremålet för åtrån. Berättarjaget känner samma dragning till skåpet som till en man, och den glatta lilla knoppen får henne att ligga vaken om nätterna. En natt drar hon upp sin make ur sängen, och de ställer sig båda framför det mäktiga skåpet. Istället för att så att säga komma ut ur garderoben går de in i den, och blir sedan kvar där, medan resten av lägenheten står och samlar damm. Vad som faktiskt händer där inne bland alla klänningar och kostymer, får vi inte reda på, och likt många andra noveller som riktar sig till vuxna arbetar Tokarczuk med det tvetydiga och outsagda, snarare än att avrunda berättelsen med en tydlig knorr. I Narnia har berättelsen bara börjat när syskonen kliver in i det väldiga skåpet, men här tar den slut. Dörren stängs om paret, och läsaren får inte tillgång till det slutna utrymme de skapat omkring sig. Isoleringen är egendomlig, på gränsen till obehaglig, men eftersom den är självvald är den enklare att uthärda än det fångenskap som gestaltas hos exempelvis Franz Kafka. I novellen Förvandlingen vaknar den handelsresande och alltigenom rediga Gregor Samsa en morgon upp som en insekt. Även om han själv försöker att se tillvaron från den ljusa sidan, känner hans familj både skam och äckel över den metamorfos han genomgått. Hans mor skriker när hon för första gången får syn på honom och fadern driver tillbaka honom in i rummet med en käpp. Det är bara systern som förbarmar sig över sin bror och när ingen annan ser på smyger hon till honom gammal ost. Om dörren i barnlitteraturen syftar till att öppna andra världar, är dörren hos både Tokarczuk och Kafka en dörr som stänger det fantastiska inne. Den overkliga, absurda skapelse som Gregor Samsa har blivit tillåts inte komma ut, utan motas gång på gång bort av sin egen borgerliga familj. Insektsblivandet i Förvandlingen visar att dörrar är olika lätta att öppna beroende på vilka kroppar vi råkar vara, och Gregor med sin små sprattlande ben och otympliga hydda har mycket svårt att ens nå upp till låset. Han skadar sig själv när han försöker vrida om nyckeln med hjälp av käkarna. En brun vätska tränger ut från munnen och droppar ner på golvet. Att en dörr kan förvandla människor vet alla som någon gång fått en dörr öppnad för sig. Plötsligt får man kliva ut i den vita snön, andas en annan luft, träffa andra varelser än dem man är van vid. Men även om vi nog är många som vemodigt kan berätta om när den där symboliska dörren gick upp, är kanske ändå den stängda dörren ett vanligare fenomen. Alla rum som en inte har tillträde till, som kräver särskilda portkoder, eller misstänksamt stirrar mot en med sina vackert snidade ornament. Samtidigt finns det förstås de som kommer in lite varstans. Som har en nyckel till alla vrår och med självklarhet slår sig ner i den skönaste fåtöljen. Men för majoriteten, vill jag ändå påstå, finns det dörrar och dörrar. Vissa orkar man bara inte öppna. Vissa vill man öppna men vågar inte. Och om man ändå vågar, är det inte säkert att man gillar det man ser. Kanske är insidan sval och skrämmande. Kanske får man en känsla av att dörren var där av en anledning: som en markör, en mekanism för att stänga människor ute. Och då har jag inte ens nämnt alla de dörrvakter som har som jobb att avgöra vilka som får komma in och vilka som får bli kvar. Dörren är därför inte bara en metafor, utan också en realitet. En möjlighet eller en omöjlighet, beroende på vilka vi råkar vara. Att gång på gång mötas av stängda dörrar kan göra en nedslagen. Men att någon gång då och då, tvingas stanna upp utanför en port och undra vad som finns där bakom är nog inte så dumt. Åtminstone inte för ens fantasi. När allt kommer omkring är ju julkalendern som allra mest mystisk och spännande, innan man öppnat själva luckorna. Maja Andreasson, skribent och litteraturvetare