POPULARITY
Categories
Merhaba değerli dinleyiciler! Günümüzün en çok konuşulan konularından biri olan Bitcoin ve diğer dijital para birimlerinin fıkhi hükümlerini merak ediyor musunuz? Bu bölümde, İslam hukuku uzmanlarının bu çağdaş finansal enstrümanlara bakışını derinlemesine inceleyeceğiz.Bitcoin, internet üzerinde geniş çapta yayılan, eşsiz özelliklere ve risklere sahip yeni bir elektronik para birimidir. Uzmanlar, Bitcoin'in fiziksel varlığı olmaması, sanal olması ve merkezi bir otorite tarafından kontrol edilmemesi gibi özellikleriyle geleneksel paralardan ayrıştığını belirtir. Üretimi "madencilik" adı verilen programatik bir süreçle gerçekleşir ve bu işlemler, işlem doğrulama ve yeni para birimlerinin oluşturulmasını sağlar.Peki, Bitcoin caiz midir? Başlangıçta bazı fıkıh alimleri "garar" (belirsizlik) ve "cehalet" (bilinmezlik) gibi sakıncalar nedeniyle şüphe duysa da, Şeyh Abdurrahman bin Nasır el-Berrak gibi bazıları artık işlemlerin helal olduğunu belirtmektedir. El-Berrak'a göre, bu sakıncalar tüm işlemlerde mevcut değildir ve bir para birimi olarak güvenilir bir "örtüye" sahipse, çeklere veya diğer geleneksel paralara benzer şekilde kabul edilebilir.Bu dijital paralar, geleneksel paralar gibi kabul edildiğinden, faiz (riba) haramdır. Ayrıca, mal sahibini zengin kıldığından ve miras bırakılabildiğinden, belirli bir nisap miktarına ulaştığında ve üzerinden bir yıl geçtiğinde zekat vaciptir. Zekat nisabı, altın veya gümüşten hangisinin değeri daha düşükse ona göre belirlenir. Bitcoin cüzdanları, paranın saklandığı "hirz" (korunan yer) olarak kabul edilir. Bu cüzdanların hacklenmesi veya giriş bilgilerinin çalınması, İslam hukukuna göre hırsızlık hükmüne girer.Bitcoin'in getirdiği avantajlar arasında gizlilik, doğrudan işlem yapma imkanı, düşük transfer ücretleri, şeffaflık ve hızlı doğrulama yer alır. Ancak, kara para aklama ve yasa dışı ticarette kullanılması, siber saldırı riski ve düzenleyici belirsizlikler de önemli tehlikelerdendir.Bu bölümde, Bitcoin'in doğasını, kullanım alanlarını ve İslam hukukundaki yerini ele alarak, bu yeni finansal devrimin karmaşık yönlerini aydınlatacağız. Bizi dinlediğiniz için teşekkür ederiz!Kaynak 1 Kaynak 2
Bölüm içeriği ve zaman damgaları: 00:00 Giriş | Takip Et, Bildirimleri Aç00:12 Faiz hassasiyeti olanlara uygun temel yatırım araçları00:40 Katılım hesapları (faiz / mevduat alternatifi)01:40 Katılım endeksli hisse senetleri (borsa)02:18 Katılım fonları (yatırım fonu türü)02:50 Gayrimenkul yatırımları (emlak, arsa vs.)03:23 Altın, gümüş ve diğer değerli metaller03:55 Kapanış | Bölümü Paylaş Bir "Zorlu Ekonomilerde Servet Edinme ve Varlık Yönetimi" yayını olan Finans Podcasti, tüm sosyal ağlarda @finanspodcasti kullanıcı adıyla, tüm podcast platformlarında ise adıyla bulunabilir. Soru, öneri ve diğer iletişim ihtiyaçları için finanspodcasti@gmail.com e-posta adresinden bana ulaşabilirsiniz. Tüm önemli sayfaların bağlantıları finanspodcasti.com adresinde. Bölümü bulmanızı kolaylaştıracak diğer ilgili konu başlıkları: Helal Yatırım Araçları, Faizsiz Finans, Katılım Bankacılığı, Sukuk Yatırımı, Faizsiz Tahvil, Altın Yatırımı, Gümüş Yatırımı, Kripto Paralar, Kıymetli Madenler, Arsa Yatırımı, Gayrimenkul Yatırımı, Ortaklık Modelleri, Borsa Yatırımı, Hisse Senedi Alımı, ETF Yatırımı, Endeks Yatırımı, Temettü Yatırımı, Tarım Yatırımları, Enerji Yatırımları, Yenilenebilir Enerji, Vakıf Modelleri, Faizsiz Portföy Yönetimi, İslami Finans Prensipleri, Zekat ve Sadaka, Faizsiz Emeklilik Fonları, BES Katılım Fonları, Etik Yatırım Araçları, Küresel İslami Finans, Katılım Endeksleri, Ortak Girişim Yatırımları, Faizsiz Fon Yatırımları, Değer Yatırımı, Finansal Planlama, Helal Kazanç, Bilinçli Yatırım, Uzun Vadeli Yatırımlar, Faizden Kaçınma Stratejileri
"Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur." (İsra 36) Enseye de, insan bedeninin arkasında olduğu için, "kafa" denmiştir. Çünkü ense, sanki bedeni izleyen ve onu takip eden birşey gibidir. Binâenaleyh ayetteki la takfu "Hakkında bilgin olmayan şeyi, söz söyleyerek veya fiili olarak takîb etme, peşine düşme" manasında olur. Bunun neticesi, bilinmeyen birşey hakkında hüküm vermekten, konuşmaktan nehyetmeye varıp dayanır. Bununla, atalarını taklid ettikleri için, ulûhiyyet ve nübüvvet hususunda İnandıkları şeylerden, müşrikleri nehyetmek murad edilmiştir. Çünkü Allah Teâlâ o müşriklerin bu inançlarında, hevâ-ü heveslerine uyduklarını bildirerek, "Bu (putlar), sizin ve atalarınızın taktığınız boş adlardan başka bir şey değildir. Allah onların tanrılığı hakkında hiçbir hüccet indirmedi. O müşrikler, kuruntudan ve nefislerinin arzu ettiği hevâ-ü hevesden başkasına tabi olmazlar" (Nm, 23) buyurmuştur. "Allah'tan dosdoğru bir delil olmaksızın, hevâü hevesine uyandan daha sapık kimdir?" (Kasas 50) Muhammed b. Hanefî, bu ayetten muradın, yalan yere şâhidlik etmek olduğunu söylediği nakledilmiştir. İbn Abbas (r.a) da, "Ancak, gözünün gördüğü, kulağının işittiği ve kalbinin iyice anladığı şeyler hususunda şâhidlik et" demiştir. Bununla, evli erkek ve kadınlara (zina) iftirasında bulunup, onlar hakkında asılsız şeyleri uydurmak nehyedilmiştir. Çünkü bu, Arapların adeti idi. Onlar, hicivlerinde bunu yapar ve çok ileri giderlerdi. Bununla, yalan söyleme nehyedilmiştir. Katâde: "Duymadığım halde "duydum", görmediğim halde "gördüm", ve bilmediğim halde "biliyorum" deme" demiştir. Kıyası kabul etmeyenler, bu ayeti delit getirerek şöyle demişlerdir: "Kıyas, ancak zan ifade eder. Zan ise ilimden farklıdır. O halde, Allah´ın dini hususunda kıyas ile hükmetmek, insanın bilmediği bir hususta hüküm vermesi demektir. Binâenaleyh Hak Teâlâ´nın, "Senin için hakkında bir bilgi olmayan şeyin ardına düşme" buyruğundan ötürü, bunun caiz olmaması gerekir. Buna birkaç yönden cevap verilir: 1) Sırf zanna dayanarak din hususunda pek çok yerde hüküm vermek, icmâ i ümmet ile caiz görülmüştür: a) Fetvaya göre amei etmek, zan ile amel etmektir ve caizdir. b) Şâhidlerin şahidliğine göre işlem yapmak, zan ile hüküm vermektir ve bu da caizdir. c) Kıbleyi araştırmadaki gayret sadece zanna dayanır, ama caizdir. Hz. Peygamber (s.a.s) "Biz zahire (görünüşe) göre hüküm veririz. Allah Teâlâ ise, içlerde olanı bilir" buyurmuştur. Binâenaleyh, "işi zan özerine bina etmek caiz değildir" diyen kimsenin sözü batıldır, yanlıştır. Ayet şöyle de izah edilir: O kimselerin hepsi, kulağından, gözünden ve kalbinden mes´ul olacaklardır ve onlara, "Kulağınızı Allah´a taatta mı, yoksa isyanda mı kullandınız?" denilecek. Diğer uzuvlar hakkında da aynı sorgu yapılacak. Çünkü bu duyular, nefsin alet edevatıdır. Nefis de adetâ onların başkanı, emîri ve onları kendisi için kullanan efendi gibidir. Binâenaleyh, eğer nefis onları hayırlarda kullanırsa mükâfaatı, yok eğer şerlerde ve günahlarda kullanırsa cezayı hakeder. Allah Teâlâ´mn, ahirette insanın uzuvlarında hayatı yaratacağı ve onların da insan aleyhine şahidlikte bulunacağı Kur´ân ile sabittir. Bunun delili, "O gün, aleyhlerinde kendi dilleri, kendi elleri, kendi ayakları neler yaptıklarına şahidlik edecektir" ayetidir. İşte bundan ötürü Cenâb-ı Hakk´ın, uzuvlarda hayatı, aklı ve konuşma kabiliyetini yaratıp, sonra onlara soru sorması uzak bir ihtimal, olmaz bir şey değildir.” Razi Bera b. Azib rivayet etti: “Biz Hz. Peygamber'in yanında oturuyorduk. Peygamberimiz dedi ki: İslam'a en iyi bağlayan şey nedir? Sahabeler namazdır dediler. Peygamberimiz cevabınız güzel fakat o değildir. Sahabeler dediler: Zekat vermek. Peygamberimiz dedi ki: Cevabınız güzel fakat o da değildir. Sahabeler Ramazan orucudur dediler. Peygamberimiz cevabınız güzel fakat o da değildir dedi. Sahabeler Hacca gitmektir dediler.
Müslüman Olarak Ölmeye Çalışın | Zekat Hutbeleri 8 | M. Fethullah Gülen by Çınar Medya
İslâm'da İktisadî ve İçtimaî Yapının Temelleri | Zekat Vaazları 8 | M.Fethullah Gülen by Çınar Medya
Veladet-i Nebevi | Zekat Hutbeleri 7 | M. Fethullah Gülen by Çınar Medya
Sosyal Hayatta Cömertliğin Önemi | Zekat Vaazları 7 | M.Fethullah Gülen by Çınar Medya
Zekat Verilecek Yerler | Zekat Vaazları 6 | M.Fethullah Gülen by Çınar Medya
Allah Yolunda Olma Sorumluluğu | Zekat Hutbeleri 6 | M. Fethullah Gülen by Çınar Medya
Elinizle Kendinizi Tehlikeye Atmayın! | Zekat Hutbeleri 5 | M. Fethullah Gülen by Çınar Medya
İslâm'a Göre Açık ve Kapalı Mallar | Zekat Vaazları 5 | M.Fethullah Gülen by Çınar Medya
Siz Onları Simalarından Tanırsınız | Zekat Hutbeleri 4 | M. Fethullah Gülen by Çınar Medya
Zekatı Verilecek Mallar ve Miktarları | Zekat Vaazları 4 | M.Fethullah Gülen by Çınar Medya
Sevdiğiniz Şeylerden İnfak Ediniz | Zekat Hutbeleri 3 | M. Fethullah Gülen by Çınar Medya
Toplumda Cömertlik Duygusu ve Önemi | Zekat Vaazları 3 | M.Fethullah Gülen by Çınar Medya
Fert Açısından Zekatın Önemi | Zekat Vaazları 2 | M.Fethullah Gülen by Çınar Medya
Neslin İhyası İstikametinde Cömertlik | Zekat Hutbeleri 2 | M. Fethullah Gülen | EN, DE, FR, NL | 4K by Çınar Medya
Efendimiz (sav), fıtraten son derece cömert idiler. Peygamberlik tacıyla şereflenmeden önce de, imkânı nispetinde fakir fukaraya yardımcı olur, hayır hasenat işlerine öncülük ederlerdi. Nitekim Hz. Hatice Annemiz (ra), buna tanıklık etmiş ve O'nun (sav) bu yönünden çok etkilenmişti. Nübüvvete mazhar olduktan sonra, Efendimiz'in (sav) cömertliği o derece artmıştı ki, elinde avucunda ihtiyaç fazlası ne varsa hemen muhtaçlara dağıtır olmuştu. Bu sebeple; hiçbir zaman, üzerinden zekat verilmesi gerekecek miktarda bir mâlî birikimi olmamıştı. Dolayısıyla bu yazımız, O'nun (sav) kendi zekatını nasıl verdiği hakkında değil, tabiri caizse “neden zekat veremediği” hakkında olacaktır. Bir başka ifadeyle, “O'nun (sav) cömertliği” ve “sadakaya düşkünlüğü” hakkında olacaktır. Efendimiz (sav), ihtiyaç fazlası mal mülk biriktirmek bir yana, bir gün dahi böyle bir malın elinde ve evinde beklemesine razı gelmezlerdi. Şayet hâne-i saâdetlerinde ihtiyaç fazlası bir para görürlerse; huzurları kaçar, onun derhal muhtaçlara dağıtılmasını emrederlerdi. Sahâbîlerin anlatımlarına göre; hayatı boyunca kendisinden bir şey istenildiğinde, kimseye “hayır!” dememişlerdi. Kim; kendisinden bir şey istemişse, ya istediğini ya da elinde onun ihtiyacını gidermeye en müsait ne varsa onu vermişlerdir. Bunu yaparken de asla cömertlik gösterisi yapmamış, pür tevazu ve kemâl-i edeple “(Aman ha! Benim size bir şeyler verdiğimi zannetmeyin sakın!) Ben yalnızca dağıtıcıyım. Veren ise Allah'tır. Ben, O'nun verdiğini dağıtıyorum (Ene kâsim. Vallahu yu'tî).” buyururlardı. (Buhârî ve Müslim) Zaman zaman Fedek ve Bahreyn gibi yerlerden Medine'ye haraç vergileri gelirdi. Efendimiz (sav); bunlardan kendisine bir şey almaz, bunların tamamı dağıtılana dek, gece sabahlara kadar Mescid-i Nebi'de beklerlerdi. Tamamı dağıtılınca rahatlar ve öyle hâne-i saâdete çekilirlerdi. Efendimiz (sav), isteselerdi savaşlardan elde edilen ganimetlerden ve fethedilen yerlerden gelen vergilerden ciddi bir şahsî birikim yapıp müreffeh bir hayat yaşayabilirlerdi. Ancak kendileri, son derece sade ve mütevâzı bir hayat yaşamayı tercih etmişlerdi. Maddeye ve dünyaya nübüvvet makamının burcundan bakan bir zatın, başka türlü bir tercih yapması da herhalde beklenemezdi. Öte yandan, O (sav); kendisi son derece sade yaşarken, ashâbını ticaret yapıp para kazanmaya teşvik eder, Enes b. Malik gibi bazı sahâbîlerin zengin olmaları için özel dua ederdi. Meşhur bir hadisinde zikredildiği üzere, “Veren el, alan elden üstündür.” (Buhârî, “Zekat”) buyururlardı. Demek ki Müslümanın ticaret yapıp mal mülk sahibi olması, yadırganacak bir şey olmanın ötesinde, teşvik edilen bir şeydir O'nun (sav) nezdinde. O'nun (sav) öğrettiği İslâm'da yerilen şey, “dünya malına sahip olmak değil, esir olmaktır”. Dünya sevgisi kalbimize sahip olmadığı sürece, dünyalığa sahip olmakta bir beis yoktur. Hz. Mevlânâ bu hususu, veciz bir şekilde şöyle ifade etmiştir: “Nedir dünya? Allah'tan gafil olmaktır. Kumaş, para, ölçü, tartı ve kadın dünya değildir. Malı din için, Allah için yüklenirsen; Peygamber buna ‘Ne güzel mal!' demiştir.” (Mesnevî, çev. A. Gölpınarlı, I/242) Hz. Mevlânâ, son mısrada Efendimiz (sav)'in Amr b. As'a söylemiş oldukları “Temiz bir adamdaki temiz mal ne güzeldir!” (Buhârî, el-Edebu'l-Müfred) hadisine atıf yapmıştır. Bu hadis, aslında Muhammed Mustafa Efendimiz (sav)'in tebliğ etmiş olduğu İslâm'ın dünya malına bakışını gayet güzel özetlemektedir: Helâl yollarla kazanılmış bir mal, sâlih bir Mümin için ne kadar güzel bir şeydir. Zira onun elinde helâl, faydalı ve güzel bir yolda kullanılmış olacaktır. Özellikle günümüzde sermayenin, nasıl bir küresel tahakküm ve emperyal sömürü aracı haline geldiğini dikkate aldığımızda, Müslümanların sermayeden uzak durmayı dinî bir gerekçe ile açıklamalarına imkân yoktur. “Kuvvetli Mümin, zayıf Müminden hayırlıdır” (Müslim) hadis-i şerifinde de ifade buyurulduğu üzere,
Ben İnfakla Emrolundum | Zekat Hutbeleri 1 | M.Fethullah Gülen by Çınar Medya
Toplum Açısından Zekatın Önemi | Zekat Vaazları 1 | M.Fethullah Gülen by Çınar Medya
Zekat Vaazları-1 | 24 Kasım 1978 İzmir | Fethullah Gülen Hocaefendi by
Zekât verilmeyince, işin yümün ve bereketi belki bütünüyle zâyi oluyor. Toplumun değişik kesimleri arasında kopmalar meydana geliyor. Servet sahipleri ile fakr u zaruret içinde bulunanlar iyice kopuyor. Sosyal ihtilaller tarihine baktığınız zaman, asırlarca Avrupa'da kapitalistlerle işçi sınıfı arasında yaşanmış mücadeleleri görürsünüz. Bu iki zümrenin birbirinden kopması, aralarındaki bütün köprülerin yıkılması ve tarafların birbirine düşman haline gelmesi, Doğu'da ve Doğu'nun da doğusunda bir kısım felaketlere sebebiyet verecek şekilde çok farklı sistemlerin oluşmasına yol açmıştır. İki sınıf arasında, Hazreti Pir'in ifadesiyle, yukarıdan aşağıya hep baskı olmuştur; aşağıdan yukarıya da mızrak sallama, top atma, gülle fırlatma ve düşmanlık duygularını coşturma gibi şeyler vuku bulmuştur. *Hazreti Üstad, zekât müessesesinin işletilmemesinin neticesini şu sözlerle ifade eder: “Bu yüzdendir ki, aşağı tabakadan yukarı tabakaya ihtiram, itaat, muhabbet yerine ihtilâl sadaları, hased bağırtıları, kin ve nefret vaveylâları yükselir. Kezalik yüksek tabakadan aşağı tabakaya merhamet, ihsan, taltif yerine zulüm ateşleri, tahakkümler, şimşek gibi tahkirler yağıyor. Maalesef tabaka-i havastaki meziyetler, tevazu ve terahhuma sebeb iken, tekebbür ve gurura bâis oluyor. Tabaka-i fukaradaki acz ve fakirlik, ihsan ve merhameti mûcib iken, esaret ve sefaleti intac ediyor. Eğer bu söylediklerime bir şahid istersen âlem-i medeniyete bak, istediğin kadar şâhidler mevcuddur.” (İşaratü'lİ'caz, Sayfa 49) Haccın ve ondaki hikmetlerin ihmali, sadece musibeti değil, gazap ve kahrı da celb eder! *Bilindiği gibi hac ibadeti Müslümanlar arasında yapılan yıllık bir kongre ve bir kurultay niteliğini taşır. Hac vazifesini eda edenler, aynı zamanda âlem-i İslâm'ın kaderini düşünerek evrensel bir kongre akdediyor olma şuurunda bulunsalar, haccın teşriindeki çok önemli esaslardan birini daha yerine getirmiş olacaklardır. Fakat maalesef zamanımızda bu kongrede, eda edilmesi gerekli ibadetlerin yanında, gözetilmesi lazım gelen meseleler gözetilmediğinden, yeryüzünde tam bir İslâmî heyetin oluştuğu söylenemez. *Hacdaki ihmalin ve onun cezasının büyüklüğüne dikkat çeken Hazreti Üstad, şöyle buyurmaktadır: “Haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazap ve kahrı celb etti. Cezası da keffâretü'z-zünub değil, kessâretü'z-zünub oldu. Haccın bahusus taarrüfle tevhid-i efkârı, teavünle teşrik-i mesaiyi tazammun eden içindeki siyaset-i âliye-i İslâmiye ve maslahat-ı vâsia-i içtimaiyenin ihmalidir ki, düşmana milyonlarla İslâmı, İslâm aleyhinde istihdama zemin ihzar etti.” Her ibadetin pek çok hikmeti ve her muâmelenin de taabbudî derinliği vardır. *İslam'da amelî hükümler, ibadetler ve muâmelât olmak üzere iki başlık altında toplanabilir. Sözlükte, boyun eğme, itaat etme, tapınma, kullukta bulunma manalarına gelen ibadet, Allah rızasını kazanmak için yapılan, Allah'a yakınlık kazandıran ve şekli/esasları Allah tarafından belirlenmiş bulunan, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek gibi şuurluca ortaya konan fiillere denir. Muâmelât ise, evlenme, boşanma, akit, ceza, miras, şahitlik, alış-veriş ve davalar gibi, ibadetlerin dışında kalan ve insanların gerek birbirleriyle gerekse toplumla olan münasebetlerini düzenleyen hususları ihtiva eden hükümlerdir. *Taabbudîlik; ibadetleri sadece ubudiyet anlayışı ve kulluk şuuruyla yerine getirme, ibadetlerin arkasında emr-i ilahîden başka değişik sebepler aramama, onları zamanına, şekline ve keyfiyetine riayet ederek ifa etme ve neticesini de ahirette Allah'tan beklemeli... Bu video 13/12/2015 tarihinde yayınlanan “İbadetlerin İhmali ve Savaş Endişesi” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...
Twitter' dan paylaştığınız "Sihir büyü sadece materyal kullanarak olmaz. Kişinin ağzından çıkan her talep ya da işlediği her günah buna dönüşebilir. Yapılan beddualar en etkili sihir büyü sebebidir. Bunun dışında kul hakkı, faiz yeme zina gibi suçların da kişiye sihir büyü olarak etkisi dönüşü olur. "paylaşımımıza gelen bir takipçimizin yorumu olan " Hocam gözünü seveyim kul hakkı vs bu günahları sihir büyüye bağlama. Bunlar direk musallat sebebidir. Zekat vermezsen kul hakkı yersen faiz yersen adak adayıp Allah a verdiğin sözü tutmaz isen şeytan musallat olur. Bu kadar açık ve nettir. Büyünün hükmü felak ve nas süreleri İle ortadan kalkmıştır. " a cevap olarak bu video çekilmiştir. Facebook : https://www.facebook.com/SynergyKendiyas İnstagram: https://instagram.com/synergykendiyas Youtube: https://www.youtube.com/channel/UC_xe-4OhrGjeQkX9dWA96fQ TikTok: https://www.tiktok.com/@synergykendys Yaay: https://yaay.com.tr/SynergyKendiyas Twitter: https://twitter.com/SynergyKendiyas?t=rF3t1yDh7eLgUg_Djh5khQ&s=0
Ömer Tuğrul İnançer Dinle Neyden'in bu bölümünde bilgi sahibi olmayı, irfanı ve eğitimi anlatıyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde başlıca şunları söyledi; Hz. Pir Niyaz-ı Mısri (k.s) buyuruyorlar ki; "Savm-u Salat-ü hac ile Sanma zahid biter işin İnsan-ı Kamil olmaya Lazım olan irfan imiş" Savm oruç. Salat namaz. Hac, bir çok menasıkı olan, Zekat bir çok hesabı olan yani bilgiye ihtiyaç duyulan haller... Bilgisiz namaz kılınmaz, bilgisiz oruç tutulmaz, zekat verilmez, hacca gidilmez hac edilmez daha doğrusu. Gitmek başka, hac etmek başka... Hepsi bir bilgi istiyor. Bu ibadetleri yerine getirerek İnsan-ı Kamil olmaya varamayız çünkü bunlar asgari mükellefiyetlerdir manası var ayrıca bilgi sahibi olmak da irfan sahibi olmaya yeterli olmadığını söylüyor Niyaz-ı Mısri Hazretleri... Bilgi sahibi olmak illa irfan sahibi olmayı gerektirmiyor yani bilginin sonucu irfana ulaşmıyor, otomatik bir şey değil. Nice bilgi sahipleri var bilgilerini zarar için kullanıyorlar... Biz, bilgi sahibi kılmaya eskiden tedris yani dersleşme, ders verme ve ders alma olarak isimlendirirdik. Sonra bi ara maarif olarak yani asıl doğru söz o; irfan kazandırma olarak isimlendirdik. Şimdi de eğitim diye isimlendiriyoruz. Bakın, eğitim ile maarif arasında çok ciddi farklar vardır. Yani birbiriyle mukayese edilemeyecek iki ayrı kurumdur bilgi ve irfan. Yani maarif ve eğitim mukayese edilemez. İsim değişikliği bunu ortaya koyamıyor ve maalesef irfansızlık ortaya çıkıyor... Bakın, eğitimin kelime manası, içerdiği mana, ihtiva ettiği mana; kişi muhatabına bir şeyler öğretir ama bu öğretinin gayesi ona bir şey kazandırmak değil, kendisine doğru cevap alabilmektir. Yani, öğretici öğrettiğinden istediği cevapları almak için öğretmesine eğitim denir... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
Ömer Tuğrul İnançer ile “Dinle Neyden” kendine has üslubuyla kaldığı yerden devam ediyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde insan olmaktan, cömertlikten ve fukaranın zengin üzerindeki hakkından bahsediyor. Her hafta farklı konularla yanlış bildiğimiz doğruları çarpıcı üslubuyla izleyenlere anlatan Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde insan olmayı, cömertliği ve fukaranın zengin üzerindeki hakkını anlatıyor. Ömer Tuğrul İnançer Dinle Neyden'in bu bölümünde başlıca şunlardan bahsetti; Efendim vakt-i şerifler hayrola, hayırlar fethola, şerler defola. Hayır ve şer bizim için vardır ama avamın üzerindeki has tabakası bir de onun üzerinde hassül havas tabakası var işte o en yüksek tabaka doğuştan elde edilen bir tabaka sahipliği değil irade ile yapılan, Hakk emrine riayet, Hakk Resulü'nün sünnetine riayetle kazanılacak mertebelerdir. İşte o mertebeyi kazanmış olanlar indinde hayır ve şer yoktur, hep hayırdır… İnsan bir anne babadan dünyaya gelmek insan olmak için yeterli olmadığını biliyoruz. İnsanlık irade ile yapılan çalışmaların neticesinde kazanılan pek yüce bir mertebedir yani Hz. İnsan. Öteki insanlar, o Hz. İnsan'ın şeklini taşıdıkları için onlar da mutlaka saygıdeğerdir. En delisi, en şakisi, en asisi olsa bile… çünkü tövbe kapısı açıktır, günün birinde bütün o olumsuz hallerini bırakıp doğruya, iyiye, güzele, yüceye yönelebilir… Zekat, çok basit bir tabirle fukaranın hali vakti yerinde olanlar üzerindeki hakkıdır. Neden hakkı oluyor diye soranlar Asr-ı Saadet'deki müşriklerdir onun için sakın neden hakkı oluyor ya diye bir şey sormayalım çünkü o hakkı onlara Allah tayin etmiştir. Fukara zenginin malı üzerinde hak sahibidir. Çünkü insandır. O insanlığı bir anlayabilsek… Benim demenin ana zemini olan ben lafını ve benin ifade ettiği hali ortadan kaldırabilsek zaten bu izaha lüzum kalmaz… Gelin, Beraber Yürüyelim...