POPULARITY
#doğakonuşmaları
Doğa Yurduneri'nin sunduğu Sürdürülebilir Geleceğe Adım podcast serisi bireysel ve toplumsal sürdürülebilir tercihlere odaklanıyor, her bölümde hayatın farklı alanlarındaki tercihlerin nasıl geleceği de düşünerek dönüştürülebileceğini tartışıyor, her ay başka bir temayı mercek altına alıyor.Doğa bu bölümde sürdürülebilir moda kavramını ele alıyor, hızlı moda anlayışıyla üretilen tekstil ürünlerinin çevre ve iklim üzerindeki etkilerine değiniyor, sürdürülebilir bir gardıroba sahip olmak için yapabileceklerimizi anlatıyor.Sürdürülebilir Geleceğe Adım podcast serisinin dokuzuncu bölümünün konusu sürdürülebilir moda kavramı ve çevre dostu bir ga. Doğa bu bölümde, Bu program Yapı Kredi'nin sürdürülebilir tercih programı Step işbirliği ile gerçekleşmektedir. Sürdürülebilirliğe bir öğrenim alanı olarak yaklaşan Step ile ilgili daha fazla bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz. Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
5 Kasım'da dünyanın en güçlü ülkesi ABD'de yapılan seçimi kazanarak yeniden iktidara gelen Donald Trump, zaferini büyük ölçüde işçi sınıfının ve köylülerin çıkarlarına sahip çıkar görünmesine borçlu. Varsa yoksa “Amerikan işçisinin çiftçisinin çıkarları” diyor. Kendisi dünyanın dört bir yanında yatırımları olan, İstanbul'da koskoca bir “Trump Tower” kurmuş bir patron nasıl olacak da işçinin, küçük çiftçinin çıkarları için çalışacakmış? Söylediği şu:“Küreselleşme” denen “serbest piyasa” politikaları sermayenin Amerika ve Avrupa gibi zengin ülkelerden ve bölgelerden düşük ücret ekonomilerine kaçmasına yol açtı. Bir de göç politikası milyonlarca yabancının ülkeye akmasına neden oldu. Hem sermaye kaçtığı için hem göçmen işçiler daha ucuza çalışmaya razı olduğu için Amerikan işçisi işinden oldu. Trump efendi bu “küreselleşme” politikasına son vererek Amerika'yı yeniden “büyük” kılacak. Bütün ülkelerden yapılacak ithalata yüzde 10 ya da 20 gümrük vergisi koyacak. Amerika'nın esas güçlü rakibi Çin'e ise yüzde 60! Daha önce başkanken Çin'e yüzde 20 uygulamıştı, şimdi yüzde 20 herkese, Çin'e ise yüzde 60! Böylece Amerika içinde yapılacak üretimi desteklemiş olacak. Trump o kadar işçi yanlısı ki, Amerikan kapitalist sisteminin kalbi olan borsasıyla ünlü Wall Street'in Washington'daki hâkimiyetine de sövüp sayıyor. Hatta 2016 seçiminde dünyaca ünlü finans kapitalisti George Soros'a bir küfür etmediği kalmıştı. Güzel. Yalnız bir küçük sorun var. Trump şimdi bakanlarını seçiyor. ABD sisteminin en önemli iki bakanlığına kimleri getirdi dersiniz? Hazine Bakanlığı'na, yani İngiliz Mehmet rolüne, Soros'a on yıldan fazla para kazandırmış, 1992'de İngiliz lirasını çökerterek Soros'a milyarlarca dolar kazandırmış olan birini, Scott Bessent'i. Gümrük tarifelerinin uygulanmasından sorumlu bakanlık olan Ticaret Bakanlığı'na da Wall Street'te paradan para kazanan iki şirketin birden yöneticisi (CEO'su) olan Howard Lutnik'i. Demek ki bir bit yeniği var bu işte. Şu: Kapitalizm öylesine derin bir kriz yaşıyor ki, her ülke yaşadığı krizden kurtulmak için diğerlerine ekonomik olarak saldırmak zorunda. ABD de en çok Çin'e. O yüzden milliyetçi ekonomi politikaları patronlar sınıfının kendi ihtiyacı. Bu milliyetçi politikaların iki avantajı var tek tek ülkelerin sermayeleri için. Birincisi, rakip ülkelerin sermaye gruplarına karşı kendi sermaye gruplarının çıkarını koruyor bu politikalar. İkincisi bizce daha bile önemli: işçi sınıfına hedef şaşırtıyor. Onlara kendi sorunlarının sorumlusu olarak başka ülkelerin işçilerini ve göçmenlerini gösteriyor. Yani dünya çapında işçi sınıfını bölüyor, birbirine düşürüyor. Bu şekilde her ülkede işçi sınıfı kendi patronlar sınıfı karşısında zayıf düşecek. Sınıf mücadelesi vermeye hazır sendikalar “hain” ilan edilecek. İşçi sınıfının “millî çıkarlar” edebiyatından bağımsız örgütleri, partileri düşman ilan edilerek ezilecek. Kapitalizmin dünya çapındaki büyük krizleri sırasında işçi sınıfını sözde “ulusal çıkarlar” temelinde bölerek zayıflatan, sınıfın kapitalizme karşı tepkisini “ulusal” öfkeye dönüştüren, bağımsız sınıf örgütlerini “hain” ilan edip ezen, bunları yapabilmek için bütün demokratik hak ve kuralları ayaklar altına alan hareketlere verilecek bir tek ad vardır: Faşist! Trump'ın “Hitler iyi şeyler de yaptı” demiş olduğu iddia ediliyor. O reddediyor, yalan diyor. Demiştir. Çünkü kendisi de faşisttir. Yalnızca kendi milisleri, askerî birlikleri, sokakta “itleri” yok henüz. Onun için ön-faşist diyoruz ona ve benzerlerine. Yarın doludizgin faşist olacak bunlar. Amerikan işçisinin ve gençliğinin şimdiden özsavunma birlikleri kurması gerekiyor. İşçiler, Trump Türkiye için iyi midir, kötü müdür tartışmasına kanmayın. Faşizm, hangi ülkede olursa olsun, işçiler için kötüdür. Tarihî görevi sizi, işçi sınıfını ezmek, un ufak etmektir. Nerede görülürse ezilmelidir. Trump ve bütün faşistler, dünyada ve Türkiye'de, sizin, çocuğunuzun, ekmeğinizin düşmanıdır. Bütün ülkelerin işçileri, her bir ülkede faşizme karşı birleşin!
#DoğaKonuşmaları
Gökçe Çalışan, ICRYPEX Podcast kanalı Kripto Gündemi programının yeni bölümünde, kripto piyasalarındaki gelişmeleri değerlendiriyor.
#doğakonuşmaları
#doğakonuşmaları
3 Mayıs'ta Ticaret Bakanlığı İsrail'le yapılan ticaretin tamamen durdurulduğunu açıkladı. 9 Nisan'da 54 ürün grubunda İsrail'le ticarete kısıtlama getirilmişti. Atılan yeni adımın sebebi olarak ateşkes beklentisi konusunda adım atılmaması, Refah'taki gelişmeler ve Filistin'deki trajedinin kötüleşmesi gösterildi. 7 Ekim'den 9 Nisan'a kadar 6 ay boyunca soykırıma serbest ve sınırsız şekilde mal taşıyan kanlı ticaret halkın büyük tepkisiyle karşılaşmış, bu tepki 31 Mart yerel seçimlerine yansımış, kanlı ticaretin durdurulmasına yönelik eylemlere yapılan saldırılar tepkiyi daha da arttırınca hükümet adım atmak zorunda kalmıştı. NATO'da olan İsrail'e çalışır! NATO'da kalan İsrail'e çalışmaya devam eder! Erdoğan, “Tüm Batı, İsrail'e çalışıyor. Biz daha sabredemezdik ve adımlarımızı attık” dedi. 6-7 ay boyunca tüm Batı ile birlikte Türkiye'deki iktidar da İsrail'e çalışmıştır. Sadece kanlı ticaret hız kesmeden sürmemiş, İncirlik üzerinden Kıbrıs'taki İngiliz üslerine, oradan da İsrail'e silah ve mühimmat taşınmıştır. Kürecik'ten İsrail'e NATO ve ABD üzerinden istihbarat iletilmiştir. Bu üsler İran'ın 19 Nisan'da İsrail'e karşı yaptığı misillemede Siyonizmin demir kubbe savunmasına dahil olmuştur. Üsler halen açıktır. Türkiye halen bir NATO üyesi olarak Batı'nın bir parçasıdır ve İsrail'e çalışmaya devam etmektedir. Türkiye NATO'dan çıkmalı! İncirlik ve Kürecik üsleri kapatılmalıdır! Kanlı ticaretin alternatif yollarla sürdürülmesine hayır! Ticaret Bakanlığının kararının bu haliyle dahi yeterli olmayacağını da görmeliyiz. BBC Türk, ithalat ve ihracatçılarla yaptığı röportajda bu utanmaz tüccarların İsrail'le ticaret için Mısır, Lübnan ve Ürdün üzerinden alternatif güzergahlar aramaya başladığını yazmıştır. AKP Genel Başkan Yardımcısı ve Ekonomi İşleri Başkanı Nihat Zeybekçi İsrail'in soykırımına eyvallah çekip “İsrail'de çok önemli bağlantıları olan arkadaşlarımız var. 6 satıp 1 alıyoruz” diyerek İsrail'le ticareti savunmuştu. Ticaret Bakanlığı ve AKP iktidarı bunu önlemek için bir adım atacak mıdır? Yoksa arkadaşlarının yeni bağlantılar üzerinden ticareti sürdürmesi için kulağının üstüne mi yatacaktır? Mücadeleye devam! Soykırıma değil direnişe ortak ol! Erdoğan “daha fazla sabredemezdik” diyor. O zaman da bize şu soruyu sorma gereği doğuyor: Yüzde 70'i kadın ve çocuklardan oluşan en az 35 bin Filistinlinin katledildiği soykırım saldırısı 6 ay boyunca sürerken neden ve nasıl sabrettiniz? Bu adımların, ateşkes görüşmelerinin hız kazandığı ve İsrail'in tüm dünyada sıkıştığı bir dönemde gelmiş olması da manidardır. İktidar İsrail'i sıkıştırmak için değil, İsrail sıkıştığında adım atmıştır. Ateşkesin ilan edilmesini ve ticaretin yeniden başlamasını ummaktadır. Tüm bunlar bize şu gerçeği gösteriyor. Hükümetimiz gerekli adımları atıyor diye düşünerek Filistin dostları asla rehavete kapılmamalıdır. Tam tersine İsrail'in yalıtılması, soykırım ortaklığına son verilmesi ve direnişe destek olmak için mücadele büyütülmelidir.
Bugün 25 Mayıs 2024 #doğatakvimi
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Doğa Dostu Topluluğu & Doğa Dostu ve Hayvanları Koruma Derneği'nden Enise Gizay Taştekin ile 29 Mart gecesi Çubuk Belediyesi'ni Kahramankazan Belediyesi sınırları içinde araç dolusu köpeği toplayıp götürürken yakalanmaları olayından yola çıkarak belediyelerin köpeklerle ilgili hukuksuz ve etik dışı yaptırımlarını konuşuyoruz.
Bu masallar yapay zekaya yazdırılıp seslendirilmiştir. Siz de ücretsiz olarak bir çocuğa özel masal yazdırın: https://cagrisarigoz.com/masal Read More
Behçet Necatigil “Ne zaman bir şiir yazmaya kalksam önümde hep Ziya Osman Saba. İnsanın bir kaderi gibi, bir ya da ancak birkaç şairi olmalı.” diyerek sonlandırır Ziya Osman üzerine yazdığı dördüncü yazısını (Düzyazılar 1); böylece önce kendine bir had belirtir, sonra “insanın…olmalı…bir, birkaç” vurgusuyla birazcık artırır şiir zevkinden nasiplendiklerinin sayısını. Şair A. Ali Ural, “Şairin Şairleri” adlı kitabındaki (Şule Yayınları, İstanbul 2023) yazıları yazarken, zannetmem ki Necatigil'in bu sözünü ıskalamış olsun. Yoksa kitabını Yunus Emre'nin “Boncuk değil sır gözü / Gel gidelim ko sözü / Dostu görmez baş gözü / Ayrıksı basar gerek” deyişi ve “Ayrıksı bakış sahibi şairlere…” vurgusuyla “takdim ve tahkim” etmezdi. Fakat kendi adına, Necatigil'inki gibi seçimi açık etmemiş, oradaki “birkaç”ı da 27 şairin portresini birden yazmakla “biraz” aşmış. “Biraz” diyorum çünkü, “birkaç ve biraz”, bir sayıyı ima eder ama belirtmez. O halde, Ural'ın kendi şairlik haddince 26'sı birini, birisi 26'sını işaret edebilen şairlerin isimlerini -kitaptaki gibi vefat/hayat tarihleriyle sıralı olarak- zikretmek zorundayız: Ahmet Haşim, Mehmed Âkif Ersoy, Kemalettin Kamu, Orhan Veli Kanık, Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman Saba, Yahya Kemal Beyatlı, Âsaf Hâlet Çelebi, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nazım Hikmet Ran, Faruk Nafiz Çamlıbel, Aşık Veysel Şatıroğlu, Behçet Necatigil, Ahmet Muhip Dıranas, Necip Fazıl Kısakürek, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cahit Zarifoğlu, Cemal Süreya, Melih Cevdet Anday, Ece Ayhan Çağlar, Attila İlhan, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Gülten Akın, Ülkü Tamer, Sezai Karakoç ve İsmet Özel. Ural, vefat eden 26 şairi 6 ila 17 sayfa arasında işlemiş olmasıyla, Necatigil'vari seçimini öğrenmemize imkân vermiyor. Zira sayfa sayıları biraz da ilgili şairlerin hayat malzemesi ve şiir müktesebatıyla alakalı. Şairin Şairleri'ndeki son ve yaşayan tek isim -Rabbimiz ömrünü hayırla ziyade etesin- İsmet Özel. Ural'ın ona ayırdığı sayfanın sayısı 24'ten biraz fazladır! Zikrettiğimiz esasta bu sayının nasıl bir bağlama oturduğunu takdir etmeyi okurlara bırakmamız ise sanırım daha uygun olacaktır.
Bu masallar yapay zekaya yazdırılıp seslendirilmiştir. Siz de ücretsiz olarak bir çocuğa özel masal yazdırın: https://cagrisarigoz.com/masal Read More
Bir varmış, bir yokmuş... Çok eski zamanlarda, buradan çok uzaklarda bir ülkede iyi yürekli genç bir bey yaşarmış. Bey'in bir tek kusuru varmış. O da çok aceleci olmakmış. Bey'in bir de Aşkar adında bir köpeği varmış. Bey ve Aşkar birbirlerinden hiç ayrılmazlarmış. Bir gün Bey, yanında can dostu Aşkar ile ormanda bir yolculuğa çıkmış. Gelin görün ki, Bey su dolu kırbasını yanına almayı unutmuş. Ormanda bir su kaynağı ararken bir kuyuya varmışlar...
Antrenmanlarınızda eklem sorunları yaşamamanız için dikkat etmeniz gereken noktalar nelerdir?
Velî dost demek olup Allâh (c.c.) dostlarına velî denilir. Velînin çoğulu evliyadır. Ehl-i sünnet itikâdına sahip olup, günâhlardan sakınan, tâat ve ibâdete devam eden, farz ve vâciplerden başka imkânı olduğu kadar nafile ibâdetlere de devam eden, kötü ahlâktan sakınıp güzel bir ahlâka sahip olan ve insanları üzüp kırmayan, başkalarının mal, ırz, namus ve canlarına zarar vermeyen Allâh kulları birer evliyadır. Evliya edep ve hâyâ sahibi olur. Kitap ve sünnete yani Kur'an ve hadislere uyar. Şefkâtli, merhametli ve cömert olur. Herkese hayır öğütlü olur. Kendinden bir günâh sadır olursa hemen istiğfar eder. Çok çok istiğfarda bulunur, çok zikreder, çok şükreder. Dâima Allâh korkusu taşır. Âhiret sıkıntısından ve cehennem azâbından emin olmaz. Lüzumsuz, kötü ve boş sözlerden sakınır. Sevdiğini Allâh (c.c.) için sever, kızdığına Allâh (c.c.) için kızar. İnsanlarla iyi geçinir. Böyle kimselere evliya, sâlih, ebrâr, zâhid ve müttekî denir. Allâh (c.c.)'un, böyle zatlarda kerâmet yaratması mümkün ve vâkîdir. Kerâmet, veli olan kullarına Allâh (c.c.)'un bir ikrâmıdır. Velîlerde az zamanda çok uzak yerlere gitmek, uçmak, su üstünde yürümek gibi kerâmetler görülmesi hak ve gerçektir. Bir velinin kerâmeti, onun bağlı bulunduğu peygamberin mûcizesidir. Her müslümanda imânının kuvvetliliği ve ibâdeti nisbetinde bir velilik yani dostluk makâmı vardır. Allâh (c.c.) dostlarına düşmanlık yapanlar, büyük manevî zararlara uğrarlar. Yalan yere evliyalık taslayanlar ise Allâh (c.c.) korusun imânlarını kaybetmek gibi büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar. Çünkü kerâmet âyetle sabittir. Hz. Meryem'in, peygamber olmadığı halde yanında yaz mevsiminde kış, kış mevsiminde de yaz meyvesi bulunması ve yine peygamber olmadığı halde, Süleyman (a.s.)'ın vezirinin uzak mesafeden Belkıs'ın tahtını göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir zamanda getirmesi birer kerâmettir. Bu kerâmetler âyetle bildirilmiştir. Dolayısıyla bunları inkâr etmek insanı imândan çıkarır. (Muhammed Alâüddin, El-Hediyyetü'l- Alâiyye, s.930-931)
Defne’nin Büyülü Rüzgar Macerası: Korku Krallığı ve Flamingo Dostu Bölüm 1: Büyülü Kitabı Buluş Bir zamanlar, Defne adında altı yaşında tatlı bir kız çocuğu yaşarmış. Defne’nin en büyük tutkusu kitap okumaktı. Her gün okula gittikten sonra eve gelip annesiyle birlikte kitaplara dalar ve büyülü dünyaların içinde kaybolurmuş. Bir gün, annesi Defne’ye yeni bir kitap hediye etti. Bu kitap diğerlerinden çok farklı ve gizemli görünüyordu. Kapak resminde güçlü bir rüzgar esiyor ve bir flamingo şemsiye taşıyormuş gibi resmedilmişti. Defne çok heyecanlıydı ve hemen kitabı okumaya başladı. Defne’nin en yakın arkadaşı Damla da onunla beraber okula gidip gelen ve aynı sınıfta bulunan bir kızdı. İkisi beraber vakit geçirmeyi çok severler ve sürekli birbirlerine masallar anlatırlardı. Bu yeni kitabı da Damla’yla paylaşmak istediğine karar verdi ve onu eve çağırdı. Damla geldiğinde, her zamanki gibi Defne’nin yanında oturdu ve ikisi büyülü kitabın sayfalarını çevirmeye başladılar. Defne ve Damla kitabı okuyup bitirdiklerinde, bir tuhaflık hissettiler. Sanki kitabın sayfalarında anlatılan hikâyeler gerçekçi ve içlerinde yaşanmış gibiydi. Birden güçlü bir rüzgar esti ve kitabın sayfaları hızla çevrilmeye başladı. İşte o anda, Defne ve Damla kitap sayfalarında fırtınaya kapılıp içine düşerler ve bir anda kendilerini farklı bir dünyada bulurlar. Bu dünya, masalın geçtiği o korku krallığıydı! Bölüm 2: Korku Krallığında Macera Defne ve Damla kendilerini büyülü kitabın içinde, suyla çevrili korku krallığında bulmuşlardı. Etrafta kâbus gibi canavarlar ve hayaletler cirit atıyordu. İkisi de çok korkuyor ama ellerinden bir şey gelmiyordu. Acaba bu dünyadan nasıl çıkacaklarını bilmeden orada ne kadar zaman geçireceklerdi? Bu düşüncelerle başlarına gelecekleri düşünürken, flamingo resmindeki şemsiye taşıyan bir sesle irkildiler. Başlangıçta sesin nereden geldiğini anlamadılar, ta ki karşılarına o flamingonun çıktığını görene kadar. Flamingo, onlara yardım edeceğini ve birlikte bu dünyadan çıkabileceklerini söyledi. Defne ve Damla’nın içine bir umut doğdu. Belki de bu maceradan kurtulabilirlerdi. Flamingo, Defne ve Damla’ya bu dünyadan çıkmanın yollarını anlattı. Önce başlarına gelen olayları ve çözüm yollarını öğrenmeleri gerekiyordu. Bu dünyada kaldıkça, daha fazla tehlike ve korkuyla karşılaşacaklardı. İlk olarak, güçlü rüzgarın gücünü yeniden kullanabileceğini ve onların dünyalarına dönmelerine yardımcı olacağını öğrendiler. Fakat rüzgarın gücünü kullanabilmek için önce farklı görevleri yerine getirmeleri gerekiyordu. Defne ve Damla’nın ilk görevi, korku krallığının derinliklerinde bulunan ve canavarların korkusunu yayan ‘Karanlık Ağaç’ adını verdikleri büyülü ağacı bulup yok etmekti. İkisi korku dolu dünyada ilerlerken, birbirlerine ve flamingo dostlarına olan güvenleri artıyordu. Bu korkunç dünyada, birbirlerinin desteği ve cesareti sayesinde başarıya ulaşabileceklerini biliyorlardı. Bölüm 3: Başarı ve Özgürlük Defne, Damla ve flamingo dostları, Korku Krallığının derinliklerine ilerledikçe, korkunç yaratıklarla ve engellerle karşılaşıyorlardı. Fakat hiçbir şey onların kararlılığını kıramazdı. Nihayet ‘Karanlık Ağaç’ı buldular ve onu yok etmeyi başardılar. Tüm canavarlar ve hayaletler gözden kayboldu ve korku dünyası yok oldu. Şimdi sıra rüzgarın gücünü kullanmaya gelmişti. Flamingo, Defne ve Damla’ya, rüzgarın gücünü kullanarak büyülü kitabın sayfalarından çıkabileceklerini anlattı. İkisi, flamingo dostlarıyla vedalaşıp, rüzgarın gücünü kullanarak büyülü kitabın sayfalarından çıktılar. Bir anda kendilerini evlerinde, kitabın başında buldular. Defne ve Damla bu maceradan sonra, birbirlerine olan bağlarının ne kadar güçlü olduğunu fark ettiler. Aynı zamanda, korkularını yendiklerinde neler başarabileceklerini de öğrendiler. Bu macera onlara özgüven, cesaret ve dostluk
Yaramaz Pony Ece ve Küçük Dostu Tuna: Gökyüzündeki Macera Bölüm 1: Meraklı Yaramaz Pony Ece Bir zamanlar, gökkuşağı ötesinde büyülü bir dünyada, Yaramaz Pony Ece adında sevimli, akıllı ve meraklı bir çocuk pony yaşardı. Ece, sıradışı bir ponydi, çünkü uçabilen tek boynuzlu bir attı! Ailesi ve arkadaşları onun bu özelliğiyle gurur duysalar da, Ece’yi sürekli uyardılar: “İnsanların dünyasına gitme, orası bizim gibi ponyler için çok tehlikeli!” Yine de Ece’nin içinde insanları ve dünyalarını merak etmekten alıkoyamadılar. Bir gün, cesaretini toplayarak, gökkuşağı sınırını aşmaya ve insanların dünyasına gitmeye karar verdi. Ece’nin bu gizli planını öğrenen iyi kalpli gök kuşağı sınır perileri, onu engellemeye çalıştılar. Ancak Ece, zekası ve hızı sayesinde, perilerin ellerinden kaçmayı başardı ve göz açıp kapayıncaya kadar insanların dünyasında buldu kendini. Bölüm 2: Küçük Tuna ile Tanışma İnsanların dünyasında, akıllı ve cesur bir kız çocuğu olan Tuna yaşardı. Tuna, okulu, arkadaşlarını ve dans etmeyi çok seven, çalışkan bir çocuktu. Ece, Tuna’nın bahçesinde gizlenirken onu gördü ve hemen onunla arkadaş olmak istedi. Tuna, başta Ece’den biraz korksa da, onun sevimli ve dost canlısı olduğunu anlayınca, arkadaş olmaya karar verdiler. Tuna, Ece’ye insanların dünyasının kötü olmadığını, sadece bazı insanların düşüncesiz ve bencil olduğunu anlattı. Bu insanlar, doğaya ve başkalarına zarar vermekten çekinmiyorlardı. Ece, Tuna ve arkadaşları Defne, Miray, Erin ve Yiğit ile tanışarak, insanların iyi ve kötü yönlerini öğrenmeye başladı. Ancak, Ece’nin insanlarla tanışmasının bir tehlikesi vardı. Kötü kalpli ve bencil Yaban Bey, Ece’yi ele geçirip onu bir sirk hayvanı gibi sergilemek istiyordu. Tuna ve arkadaşları bu durumu öğrenince, hemen Ece’yi koruma altına aldılar ve Yaban Bey’i durdurma planları yapmaya başladılar. Bölüm 3: Yaban Bey ve Büyük Mücadele Yaban Bey, Ece’yi ele geçirmek için harekete geçtiğinde, Tuna ve arkadaşları hazırlıklıydı. Ona karşı birleşerek, Yaban Bey ve adamlarını alt etmeyi başardılar. Ayrıca, Yaban Bey’in çevreye verdiği zararları belgeleyip, yetkililere bildirdiler. Bu sayede, Yaban Bey’in fabrikası ve sirk hayvanlarına kötü davrandığı sirki kapatıldı. Ne yazık ki, bu sırada büyük bir zehirli gaz bulutu Tuna’nın şehrine ilerliyordu. Tuna, Ece ve arkadaşları, bu tehlikeyi engellemek için ellerinden geleni yapmaya karar verdiler. Ece, Tuna’ya pony dünyasının yardımına başvurabileceklerini söyledi ve birlikte dostluk mesajları ile ponyleri insanoğlunu kurtarmaya çağırdılar. İki dünya arasındaki dostluk bağı sayesinde, binlerce pony gökyüzüne yükselerek, kanatlarıyla zehirli gazları uzaya atmosfer dışına süpürdüler. İnsanlar ve ponyler, birlikte bu tehlikeyi aşarak, birbirlerine karşı saygı ve sevgiyle yaklaşmaya başladılar. Yaban Bey ve adamları da hatalarını anlayarak, doğaya ve diğer canlılara daha saygılı olmaya söz verdiler. Tüm şehir, Pony Ece ve insan Tuna’ya minnettarlıkla dolup taştı. Onların örnek davranışları ve dostlukları, her iki dünyanın çocuklarına ve yetişkinlerine ilham verdi. Artık, iki dünya arasında köprüler kurulmuştu ve insanlar, ponyler ve diğer canlılar daha uyumlu bir şekilde yaşamayı öğrenmeye başladılar. Ve böylece, Yaramaz Pony Ece ve küçük dostu Tuna’nın gökyüzündeki macerası mutlu sonla bitti. Onların serüvenleri, dostluk, dürüstlük, cesaret ve merakın önemini herkese gösterdi. Bu masal sayesinde, çocuklar ve yetişkinler önyargıların kötü olduğunu, merakın olumlu bir duygu olduğunu ve insanın başkalarının mutluluğu ve huzuru için çalışmanın en güzel hayat amacı olduğunu öğrendiler.
Erdoğan ve AKP'liler propaganda yaparken gerçekten o kadar çok kopuyorlar ki bazen “bizden önce buzdolabı bile yoktu” diyecek kadar ileri gidebiliyorlar. Tabii ki Türkiye 20 yıl öncenin Türkiyesi değil. İlerleme ve büyüme hayatın doğasında olan bir şey. Sadece Türkiye değil dünyanın her ülkesi belirli bir oranda büyüyor ve gelişiyor. O zaman eğer Erdoğan ve AKP ekonomide başarılı ise Türkiye'yi benzer konumdaki ülkelerden yani emperyalizme bağımlı orta gelişkinlikteki ekonomiler içinde daha iyi konuma getirmiş olması gerekir. Halbuki rakamlar bunun tam tersini söylüyor. “Bizden önce buzdolabı yoktu” diyen Erdoğan ülke ekonomisini nasıl geriye götürdü? Erdoğanlı yılların sonucu: 8,5 milyonluk işsizler ordusu! Erdoğan'ın özelleştirme rekoru: 80 yılda yapılanı 20 yılda sıfırladılar! Emekçi halkı enflasyonla soydular AKP'nin faiz zulmü: Erdoğan İMF'yi, yerli ve yabancı tefecileri hiç üzmedi! AKP'nin elindeki işçi kanı: İş cinayetleri! Çocukların canını alan geleceğini karartan bir iktidar! 12 Eylül diktatörlüğünün varisi AKP'den grev yasaklama rekoru! AKP tarafından ertelenen grevlerin listesi: – 2003: Petlas AŞ (Petrol İş) – 2003: Şişecam (Kristal İş) – 2004: Şişecam (Kristal İş) – 2004: Pirelli, Good Year, Brisa (Lastik İş) – 2005: Erdemir Madencilik (T. Maden İş) – 2014: Şişecam (Kristal İş) – 2014: Çayırhan ve Çöllolar Kömür İşl. (T. Maden İş) – 2015: MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi (Birleşik Metal İş) – 2017: Asil Çelik (Birleşik Metal İş) – 2017: Emis Grup (Birleşik Metal İş) – 2017: Akbank (Banksis) – 2017: Şişecam (Kristal İş) – 2017: Meraf İlaç (Petrol İş) – 2018: MESS Grup (Birleşik Metal İş, Türk Metal, Çelik İş) – 2018: Soda Kroman-Şişecam (Kristal İş) – 2019: İzban (Demiryol İş) – 2020: Soda Sanayi AŞ (Petrol İş) – 2022: Bekaert (Birleşik Metal İş) – 2022: Bekaert (Öz Çelik İş) – 2023: Schneider Enerji (Birleşik Metal İş)
“İklim Dostu ve Yaşanabilir Kentler İçin Ne Yapılmalı?” sorusunu tartışıyoruz. Bu soruyu konuğumuz Aydan Çelik ile tartışırken de nesnemiz ‘bisiklet'. Bisikletin ülkemizdeki tarihinden bahsederek bu sorunun yanıtını arayacağız.
Kahramanmaraş merkezli depremin ardından çok sayıda çocuk ve genç de çadırlarda yaşamaya başladı. Onların sosyalleşmesi ve kendilerini oyun oynayarak ifade edebilmeleri için bölgede ‘çocuk dostu çadırlar' kuran Yeryüzü Çocukları Derneğinden Psikolog Merve Özdenler ile konuştuk.
Bu mektûb, mirzâ Alî Cân için yazılmışdır. Ölüm için sabr dilemekdedir: “Hak teâlâ, hepimizi islâmiyyetin doğru caddesinde bulundursun “alâ sâhibihessalâtü vesselâmü vettehıyye”! Enbiyâ sûresi otuzbeşinci ve Ankebût sûresi elliyedinci âyetlerinde, (Her canlı, ölümün tadını tadacakdır!) buyuruldu. Bunun için her insan ölecekdir. Ölümden kurtuluş yokdur. Hadîs-i şerîfde, (Ömrü uzun, ibâdetleri de çok olana müjdeler olsun!) buyuruldu. Dostu dosta ölümle kavuşduruyorlar. Bunun için, Allahü teâlânın âşıkları, ölümü düşünerek tesellî buluyor, üzüntüleri azalıyor. Ankebût sûresinin beşinci âyetinde, (Allah'a kavuşmak istiyenler! Biliniz ki, Allah'a kavuşmak zamânı herhâlde gelecekdir) buyuruldu. Evet, biz geride kalanlar ve nefse esîr olanlar ve Allahü teâlânın rızâsına kavuşmuş olanların ve dünyâya düşkün olmakdan kurtulanların sohbetlerinden mahrûm kalanlar, zararda ve başı yerdeyiz. Ni'metlerini size saçan merhûme vâlideniz, günümüzün en kıymetli varlığı idi. Onun size olan ihsânlarına karşı, şimdi sizin de ona ihsân etmeniz lâzımdır. Düâ ederek ve sadaka vererek her ân yardımına koşunuz! Hadîs-i şerîfde, (Mezârdaki ölü, denizde boğulmak üzere olan kimse gibidir, babasından, anasından, kardeşinden ve arkadaşlarından gelecek bir düâyı hep beklemekdedir) buyuruldu. Bundan başka, onların ölümünü görerek, kendi ölümünü de düşünmeli. Bütün varlığı ile, Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmağa sarılmalıdır. Dünyâ hayâtının insanı aldatmakdan başka birşey olmadığını düşünmelidir. Dünyâ kazançlarının Allahü teâlânın yanında az bir kıymeti olsaydı, düşmanı olan kâfirlere ondan kıl ucu kadar vermezdi. Allahü teâlâ, bizi ve sizi, kendisinden başka herşeyden yüz çevirmekle nimetlendirsin! Yalnız kendisine bağlanmakla şereflendirsin! Bu düâmızı, Peygamberlerin efendisi hurmetine kabûl buyursun “aleyhi ve alâ âlihi ve aleyhim minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ”! Vesselâm, vel ikrâm. Âfet-i gamdan aceb, dünyâda kim âzâdedir? Herkesin bir derdi var, mâdem ki, âdem-zâdedir. Bir hûmâ-yı zevki bin sayyâd-ı gam ta'kîb eder, Böyle bir mevhûma bilmem, halk neden üftâdedir?” İmam Rabbani Aklın en büyük paradoksu şudur: Ne elde edersen et ondan sıkılacaksın. Her neyi elde edemezsen, ona karşı büyük özlem duyacaksın. Aşk, vermek ister. Akıl, almak ister, menfaat ister. Kalp, muhabbetin zuhur ve yaşama yeridir. Bildiğimiz o dört odalı et parçası pompadan bahsetmiyoruz. Bu bir sembol. O doğruyu, nefs eğriyi teşvik ediyor. Akıl ise aklın içinde de nefs var hem süzecek, hem kullanacak, hem kendine tâbî olacak fakat Hz. Mevlâna'nın tâbiriyle akıl, aşk meselesinde batağa düşmüş eşek gibidir, sadece çırpınır. Çıkamaz içinden. Aşk meselesine akıl ermez. Çünkü aşk vermektir. Almak değildir. Akılda mutlaka menfaat vardır, almak ister. Yani, bir kişinin karşı cinse âşık oldum demesi için, ondan hiçbir şey talep etmemesi lazım. Gönülden talep etmemesi lazım. Ne varsa vermek... İnanç dediğimiz şey bazı fikir ve düşüncelere olan bağımlılıktır. Onları kesin doğrularımız olarak görürüz. Annemiz bize geçmişte bir şey söylemiştir; "sobayı elleme, elin yanar" denemiş veya denememiş ama deneyen birisini gözlemlemişizdir ve gerçekten de eli yanmıştır. Biz onu çok sağlam bir şekilde kodlarız, artık sobayı ellemeyiz. Ama yaz gelip de artık onun içinde ateş yanmıyor olsa bile, onun yakmadığını bilsek bile, yine de ona dokunmaktan kaçınırız, çünkü inancımız vardır. Size söylenenler, duyduklarımız, okuduklarımız, gördüklerimiz hepsi birer inanç oluşturur. Hepsinin doğru olduğuna inanır ve inandıklarınıza göre yaşarsınız. İnancı aşabilecek bir şey yoktur, beynimizi inançlarımıza göre programlarız. Eğer yanlış bir bilgiyi inanç halinde kodlamışsak, bize onun tamamen yanlış olduğu gözümüze sokarak gösteriliyor olsa bile ondan vazgeçemeyiz, inanmak ikna olmaktır. Kabul etmektir. Selefiler oy veren kafir olur dediler.
Wolfgang Amadeus Mozart'ın hayatı, ilk aşkı, müzik tarzı, büyük bestecilerin ve müzisyenlerin Mozart ile ilgili düşünceleri…*Instagram: @oradanburadanbilgi*Reklam ve İş birlikleri için: oradanburadan7@gmail.com
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesinden Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü, TRT Radyo 1 kanalının ''Gündem Hafta Sonu'' programına konuk oldu. Uzm. Dyt. Örkçü, Beyin Dostu Bir Beslenme anlayışını insanlar ile nasıl tanıştırabileceğimizi, bu beslenme alışkanlığının insan vücuduna ne kadar yararlı olduğu hakkında değerli görüş ve önerilerini dinleyicilerle paylaştı.
Hazret-i Ebû Hüreyrenin “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet etdiği hadîs-i şerîfde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular: (Bize her ni'meti veren ve iyilik eden kimseye karşılığını verdik. Ebû Bekrin iyilik ve ikrâmının karşılığını veremedik. Hak Sübhânehü ve teâlâ hazretleri kıyâmetde ona karşılığını verir. Ebû Bekrin malının fâide verdiği gibi, bir kimsenin malı bana fâide vermedi. Eğer ben halîl [dost] ittihâz edici olsa idim [edinse idim], Ebû Bekri dost edinirdim. Lâkin bilmiş olun, sizin sâhibiniz, Allahü teâlâ hazretlerinin dostudur.) Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” buyurdular ki, Ebû Bekr bizim seyyidimiz, hayrlımızdır ki, Habîb-i Ekrem hazretlerine cümlemizden sevgilidir. Menâkıb-ı Çihâr Yâr-i Güzîn | Sayfa : 39
Dostluk yeryüzündeki serüveninde insana verilmiş en önemli nimetlerden biridir, ama bütün nimetler gibi bu da insanın değerini bilip ona nerede nasıl davranacağını bilmesini gerektiren, bu gereklilikle sürekli imtihan edildiği bir nimet. İyi veya gerçek dostları olmayan insanlar zaten iyi dost olamayanlardır. Gerçek dost bulamamaktan şikâyet edenler dostluk yapmasını bilmediklerinden, karşılarına çıkan dostları tanımadıklarından, tanıyamadıklarından, tanımadıkları için de onlara nasıl davranacaklarını bilemediklerinden bolluk içinde yokluk çeken fukarayı yaşarlar. Diğer yandan dostluk üzerine yapılan felsefelerin veya edebiyatın büyük kısmının dostluğa atfettiği özellikler etrafımızdaki dostlara karşı bizi daha fazla körleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Bu tür yüklemelerle dosta kendi özelliklerimizi, beklentilerimizi yükleyerek dostu veya dost ihtimalini öldürdüğümüzü söylemiştik. Bir de her yola çıktığımız dosttan bir Hızır performansı beklemek de aynı kapıya çıkar. Kendimiz Hızır olmadığımız, olamadığımız için başkasından Hızırlık beklentimiz, nasıl onu kendimizle aynılaştırmak olabilir? Buradaki aynılık kendimize atfettiğimiz özellikler değil, bilmediğimiz, tanımadığımız kişiden ne olmasını beklememizle, onu kendi beklentilerimize, hayallerimize hapsetmemizle ilgilidir. Dostluktan söz açıldığında Aristoteles'e atfedilen meşhur ifadeye değinmeden geçilmez: “Dostlarım! Dost yoktur” dediği rivayet edilir filozofun. Rivayet edilir diyorum, çünkü bazı incelemelerde bu sözün aslının “çok dostu olanın dostu yoktur” şeklinde olduğu ve bir şekilde aktarımlarda buna dönüştüğü söylenir (Agamben, Cogito). İfadenin her iki şekli aslında dostluk edebiyatını ayrı kulvarlarda gelişmeye, renklenmeye vesile olmuştur, olabilir. “dost yoktur” şeklindeki nakil dostlukla ilgili müphem tanımları veya çelişkili durumları ifade etmek üzere sıkça atıf yapılan bir rivayet. Ünlü Fransız Postyapısalcı filozof Jacques Derrida da bu şeklini aktararak meşhur “Dostluk Politikası” isimli kitabının ekseni haline getirir. Oysa Derrida sözün aslının böyle olmadığını da (en azından Agamben'in uyarısıyla) bildiği halde bu tahrif edilmiş şeklini tercih eder, çünkü kendi kurgusuna bu daha fazla hizmet edecektir. “Dostlarım” diye hitap ettiği insanlara kendisinden veya dost bildiklerinden neyi ne kadar dinlemeye hazır olduklarını sorgulamaya davet etmektedir Derrida. Böylece, kendisini dinlemek veya yazdıklarını okumak için gerekli olan dostluğu sergilemiş olanlara “dostlarım” demeyi esirgemiyor. Zira iyi okumak-yazmak için asgari bir dostluk, belli bir cana yakınlık ve karşılıklı anlayış, anlaşılma isteği vardır ve bu mevcuttur.
Sesli Köşe-Mehmet Ali Güller-'Türkiye'nin dostu kim, düşmanı kim?'
Toplum ve içindeki birçok insan hayatta bizleri sadece dertlerini anlatıp borç alabilecek tipler olarak görürler. Sizin bir derdiniz varmış, o gün ruh haliniz nasılmış zerre umurlarında olmaz. Hiç kimse kusura bakmasın ama bir telefon açıp halimizi hatırımızı sormayan insanların finansal kurtarıcısı ya da ruh hali düzelticisi değiliz. Biz o birikimleri sizin saçma sapan harcamalarınızı kurtarmak için de yapmıyoruz. Lakin herkes böyle mi? Bazı insanlar var ki dört elle sizin derdinize koşar, derdinizi derdi gibi sahiplenir. İşte bu insanların önemi hakkında konuştuk bu hafta. Ve Barış Manço'dan alıntılayarak dedik ki: Yaz dostum. Hem derdimize koşan kara gün dostlarını hem de toplum zehrini içinde bulunduran bencilleri unutmamak için yaz dostum.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki hain darbe girişiminin üzerinden 6 yıl geçti. Halkın kahramanca direndiği gecede, 251 vatandaş şehit olurken iki binin üzerinde de vatandaş gazi oldu. 15 Temmuz şehidi Halil Kantarcı'yı yakın dostu Yazar Yakup Köse anlattı.
Her hafta birbirinden farklı hikayelerle izleyicilerini kıssadan hisse almaya davet eden Serdar Tuncer, bu hafta Biri Bir Gün'de Abdülkâdir Geylânî Hazretlerinin (k.s) merkad-i şeriflerinden sesleniyor sizlere... Serdar Tuncer bu bölümde başlıca şunları anlattı; Selamun Aleyküm erenler ve dahi erenlere gönül verenler demeyeceğim çünkü bir erenin huzurundan sesleniyorum... Buradan bakınca size erenler diye selam vermem edepsizlik olur. Şöyle diyeyim; Selamın aleyküm erenlere gönül verenler ve dahi erenlere gönül verenleri sevenler hatta ve hatta erenlere zinhar laf ettirmeyenler... Neredeyiz biliyor musunuz? Kutb-u Rabbani, Muhyiddin, Sultanü'l Evliya, Gavsü'l Azam, Seyyid Abdülkâdir Geylânî (k.s) efendimizin merkad-i şeriflerinin eşiğinin başındayız. Şu kapının arkasında Abdülkâdir Geylânî efendimizin (k.s) kabr-i şerifleri var. Bu Biri Bir Gün'ün sonunda içeri girip beraberce inşallah Fatiha'larımızı okuyacağız... Irak'tayız, Bağdat'ta. Bağdat, yaşadığı badireler sebebiyle belki pek çoğumuzun gelmekte zorlanacağı, güvenlik ve sair endişelerle gelme sıkıntısı çekebileceği bir yer ama niyazım şu; bu ziyaret vesilesiyle gelemeyecek olanlar da huzura gelip niyazda bulunmuş gibi ecir alsınlar niyazım o... Olur mu böyle bir şey? Olur. Kimi Ahmed seni uzaktan tanır, kimi yaklaşır da kör olur gider. Kimi buralara kadar gelir, kapıdan içeri girer de nasibi yoktur eli boş döner. Boş döndürmezler gerçi, elleri boş bırakmazlar ama kimi de oturduğu yerden öyle bir gönülle, öyle bir muhabbetle, öyle bir bağlılıkla bir niyaz eder, bir boyun büker, bir Fatiha-i Şerife okur ki o alır gider sahibini buluverir... Mekan, söz konusu bu zevat-ı kiram olunca problem değildir tıpkı zamanın da problem olmadığı gibi... Abdülkâdir Geylânî (k.s) efendimizin zamanında yaşayan ilmiyle meşhur zatlardan birisi Hz. Abdülkâdir'i bir Cuma günü gidip sualleriyle bunaltmak istemiş. Vardır böyle. Evliya-i Kiram Hazeratının münkiri vardır, olması da usuldendir. Niçin?... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
Her hafta birbirinden farklı hikayelerle izleyicilerini kıssadan hisse almaya davet eden Serdar Tuncer, bu hafta Biri Bir Gün'de Hallac-ı Mansur Hazretlerini (k.s) ve kıssalarını anlatıyor... Serdar Tuncer bu bölümde başlıca şunları anlattı; Selamın aleyküm erenler ve dahi erenlere gönül verenler hatta ve hatta erenlere gönül verenleri sevenler ve dahi erenlerin yolunun pek çok olduğunu bilip hepsine birden eyvallah diyebilenler. Demiyor mu; "Erenlerin çoktur yolu, Cümlesine dedik beli. Ko desinler bize deli, Usludan yeğdir delimiz." Bunu anlasak pek çok mesele hallolacak... Erenlerin yolu çoktur... Bir büyüğüm demişti ki; "Bu yolda temessük olur ama taassup olmaz." Temessük ve taassubun arasındaki farkı kalbinize emanet ederim... Hallac-ı Mansur Hazretlerinden bahsetmek isterim size bugün Biri Bir Gün'de... Hallac-ı Mansur zindandadır... Bir delikanlı onun methini duymuştur ve zindanda olduğunu bilmez, gelip kendisine 3 büyük müşkülü vardır onlar hakkında danışmak istemektedir... Şehre gelir, sorar Hallac-ı Mansur Hazretleri nerede diye? Hallac; pamuk işiyle uğraşan demek. Hazrete, Hallac lakabının verilmesinin de bir sebebi var. Bir gün bir pamukçu dostuna gitmiş, bir müşkülü var , o müşkülü halledivermesi için kendisinden ricacı oluyor. O da diyor ki sen dükkanda dur da ben bi gidip halledeyim. Gitmiş, iş de birazcık uzun sürmüş. Geri döndüğünde işin halloldu da demiş benim iş kaldı, şimdi ben bu pamukları nasıl didikleyeceğim? Rivayet edilir ki; Hazreti Mansur, parmaklarını pamuklara doğru uzatıvermiş. O uzatışla beraber pamuklar kendi kendine bir Hallac'ın uğraşmasıyla didiliyor gibi didilmiş, hazır hale gelmiş filan... Bu kerametin üzerine hazrete Hallac-ı Mansur demişler, pamuk işiyle uğraşan Mansur... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
Sesli Köşe-L. Doğan Tılıç-'ABD'nin dostu olmak'
Dünya genelinde yaşanan enerji krizi, doğrudan fiyatlara yansıyor. Enerji yoksulluğundan sadece Türkiye gibi az gelişmiş ülkeler değil, Almanya gibi AB ülkeleri de zarar görüyor. AB Komisyonu soruna çözümü nükleer enerji ve doğal gazı „çevre dostu“ olarak sınıflandırmakta buldu. Karara tepkiler devam ediyor. Konuyu Avrupa Parlamentosu Milletvekili İsmail Ertuğ ve Türkiye Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü Özlem Teke ile enine boyuna konuştuk. Von Celik Akpinar.
Valilik yapmak veya Allah dostu olmak [Veysel Ayhan]
Veysel Ayhan | Valilik yapmak veya Allah dostu olmak | 26.11.2021 by Tr724
Kaçık Prens Podcast: Psikoloji ve Günlük Hayat Üzerine Söyleşiler
Melih evin duvarında bantlı muz eserini sergilemeye karar verince, orijinal eserin sahibi Maurizio Cattelan'dan izin almam gerekir mi diye sordu. Temple Üniversitesi'nde sanat tarihi çalışan sevgili Özlem Yıldız'a sorduk. Sağolsun hem sorumuzu cevapladı, hem de bize sanatın ne olduğu ve yüzyıllar içinde nasıl evrildiğini anlattı. O bizi aydınlattıkça biz de elden geldiğince öğrendiklerimizi sosyal psikoloji çerçevesinden yorumlamaya çalıştık. Ortaya çok keyifle kaydettiğimiz yeni bölümümüz çıktı.
Bu haftaki yayınımızda çocuk ve yetişkin dostu turizm-eğlence sektöründeki güncel durumları ele aldık. Çocuklarıyla birlikte tatil yapmaktan hoşlanan aileler için tesisler elverişli mi ya da çocuğuyla tatil yapan ebeveynler yeterince dinlenebiliyor mu? Peki ya çocuksuz tatili tercih eden anne-babalar ne yapmalı? Çocuğu olmayıp çocuklu ortamlardan uzak duran yetişkinlerin kaliteli zaman geçirmeye hakkı yok mu..?Bu ve benzeri soruların cevaplarını aramızda konuştuk, şimdi bu sohbete sizleri de davet ediyoruz
“Evcil hayvan” değil “refakatçi hayvanlar” ya da “aile üyeleri” demek arasında ne fark var? Kullandığımız dil, dünyaya bakış açımızı şekillendiren önemli bir güç.
Bilgi üniversitesi, hayvan dostu iletişim kılavuzu hazırladı. Bu ne demek? Hayvanlardan bahsederken kullanılan dili gözden geçirmek, onları da birey olarak kabul etmek demek. Haberlerde ya da günlük iletişimde "telef oldu" yerine "can verdi", "itlaf edildi" yerine "öldürüldü" ifadelerini kullanmak, görece güzel insanı kelebeğe, çirkin insanı domuza benzetmemek öneriler arasında. Kılavuz gazetecilik, halkla ilişkiler, reklam, TV ve eğlence sektörlerinde çalışan profesyonellere, insan dışındaki diğer tüm türlerin adil, dürüst ve saygılı bir şekilde nasıl anlatılacağı ve temsil edileceği konusunda rehberlik etmeyi amaçlıyor. Kılavuzu hazırlayan ekipten Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Barika Göncü anlatıyor.
Eski dostluklar kaldı mı gerçekten?Çağımızda dostluklar gitgide azalıyor.Ahir zamanda az bulunan şeylerdenikisi, helal rızık ve halis dost. Halisdostların sayısının azalması, mânâsınıyitirmiş bir dünyaya işaret ediyor. Dostlukolmasa, hayat güzelliğini kaybeder.Dostu olmayanın nesi olur dünyada?