Title of nobility
POPULARITY
İmamson Efendi, CHP'deki “Ön Seçim” için imza attı ve “Tek Aday” oldu. Parti yönetimi, Cumhurbaşkanı Adaylığı için “Ön Seçim” kararı aldığında coşmuş, “Bu bir demokratik devrimdir” demişti!
Die Bres sind zurück! Zum 3. Mal begrüßen wir Yung Kafa & Kücük Efendi im Deutschrap Plus Podcast
“Cümle âlem benden eyu / benden kemter yoğa benzer” diyor Yunus. Bu adamlar da böyle işte. İşin doğrusunun farkına çok çabuk vararak en hakiki cümleyi kurabilme kabiliyetleri var. Geçenlerde çok sevdiğim biri anlatmıştı. “Halvet nedir?” diye sormuş bir büyüğe. O da “şu zamanımızda halvet, sokağa çıktığında bu sokakta benden daha günahkârı yok diyerek önce kendine sonra da herkese dua etmektir” diye cevap vermiş.
“Ecevit ve Baykal ne kadar CHP'liyse, Özel ve İmamoğlu da o kadar CHP'lidir!” *** Fıkra kıvamındaki işte bu sözleri, Saraçhane Medyası'nın leşkeri bir “gazeteci” ekranda sarf etti. Ergenlik döneminden beri CHP'li Hususi Bey haydi neyse de “İmamson Efendi” ne iş yahu?
Hazret-i Sâmi (k.s.)'un hayatını manevi görevlisi ve ihvâna kılavuzu Muhterem Ömer Muhammed Öztürk'ün kaleminden yayınlıyoruz: 1892 Yılında Adana'nın Tepe bağ mahallesinde dünyâya teşrîf eden Hazret-i Sâmî (k.s.)'un babaları Müctebâ Efendi, anneleri Ümmügül süm Hanımefendilerdir. Dedelerinin ismi Abdurrahmân, büyük dedeleri İshâk ve Hüseyin Efendilerdir. Büyük Türk beyliklerinden Ramazânoğlu beyliğinin en son beylerinden olan Abdülhâdî Efendinin (ki Sâmî Efendi Hazretlerinin büyük dedelerindendir) tesbîtine göre Ra mazânoğlu beyliği aslen Türklerin Oğuz boyunun Üçok lar kabîlesindendir. Bu kabîlenin de şecereleri büyük Türk Hâkânı Nureddîn Zengî (Şehîd) vasıtası ile Sey fullâh Hz. Hâlid bin Velîd (r.a.)'e dayanır. Efendi Haz retleri kendi ifâdeleriyle doğumlarını şöyle nakletmekte dirler: “Benim doğumum (1308) târihindedir: Adana'da Vakıfsarayı'ndadır. Doğumumdan evvel kapıya bir zât gelmiş: “Bu evde, yakında bir doğum olacaktır, oğlan olacaktır, adını: Sâmî koyunuz; hayırlı bir insan ola caktır.” diyor, gidiyor. Bir müddet sonra doğum oluyor, oğlan oluyor. Adı: “Mahmûd Sâmî” konuyor. Sonra o zât tekrâr geliyor. Oğlan doğduğunu söylüyorlar. Adının da “Muhammed Mahmûd Sâmî” konulduğunu öğrenince: “Sandıktaki emânetimi veriniz!” diyor. Ona benzer bir emâneti veriyorlar: “Bu değil; esâs sandıktaki bana âid emâneti veriniz!” diyor. Veriyorlar. Memnûn oluyor. Duâ edip gidiyor.” Efendi Hazretleri bu ma'lûmât hakkında: “-Bunu kaydediniz. Mühimdir. Gelen zât, boş değildir. Bunları olduğu gibi sen kaydet. İleride neşredilir. İyi olur. Hayırlı olur.” diye buyurdular. Not: Bu ma'lûmât, Muhterem Ömer Kirazoğlu (Rh. Âleyh) Ağabey'in kendi el yazısı ile not defterinden alın mıştır. Metinden Hazretin ism-i şerîflerinin tam olarak “Muhammed Mahmûd Sâmî” olduğu öğreniliyor. Hazre tin 6 Kasım 1937de kendi el yazılarıyla, latince olarak, “Kadastro ve Tapu Tahrîrine Mahsûs Beyânnâme”de, sâdece “Sâmî” ismini ve imzâsını kullandıklarına ve nü fus cüzdanlarında da sâdece “Sâmî” ismini kullandığına göre, tam ism-i şerîflerinin kullanılmaması o devirdeki birtakım yasakları akla getirmektedir. Bu “Beyânnâ me”de, Hazretin doğdukları ev Seyhân vilâyeti, Adana kazâsı, Kayalıdağ mahallesi, Sabuncu Abdullâh sokağı olarak belirtilmiştir ki burada da isimler değiştirilmiştir. Hazretin doğdukları evin bulunduğu mahalle en son Te pebağ adını almıştır. (Ömer Muhammed Öztürk, www.ramazanoglumahmudsamiks.com
Diploma onaylı psikolog ve diyetisyenlerle internetin olduğu her yerden online görüşme yapabileceğiniz Eczacıbaşı Evital 'le şimdi tanışın. * Görüşmelerinizi %25 indirimle planlamak için OSB25 kodunu kullanabilirsiniz. Evital'i indirmek için: Tıklayın * Instagram: @ortamlardasatilacakbilgi Twitter: @OrtamlardaB * Reklam ve İş birlikleri için: ortamlardasatilacakbilgi@gmail.com Farkındalık Defteri: https://www.podcastbpt.com/ortamlarda-satilacak-bilgi * Bu bölüm "Evital" hakkında reklam içerir
Eyvahlar olsun: İmamson Efendi'nin “kurnaz tilkiliği” elinde kaldı! *** Şam ziyareti “Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan gelecek” denilerek iptal edilince şöyle bozuk çaldı, Ekrem: “-Şam Valisi, ziyaretin uygun düşmediğine karar vermiş! Bunu kimin sağladığını herkes biliyor!”
İbnülemin Mahmud Kemal Bey'in asıl büyük eserlerinin dışında bazı divanlara ve kitaplara yazdığı ciddi ve ayrıntılı mukaddimeler vardır ki, onlar için de biyografi tarzında kaleme alınmış mukaddimeler kültür dünyamız için büyük bir önem arz etmektedir. Üstadın Hersekli Ârif Hikmet Bey'in divanına 78 sayfa, Şeyhülislam Yahya Divanı'na 65 sayfa, Leskofçalı Galip Bey Divanı'na 47 sayfa, Mustafa Âli'nin “Menâkıb-ı Hünerveran”ına 133 sayfa tutan mukaddime yazdığını biliyoruz.
Her yıl aralık ayı gelince vefat yıl dönümleri olması dolayısıyla hem Hz. Mevlânâ hem merhum Mehmet Âkif hakkında toplantılar yapılır, yazılar kaleme alınır, konuşmalar birbirini takip eder. Esefle ifade edelim ki, bunların büyük bir bölümü her ölüm yıldönümünde tekrarlanan basmakalıp sözlerden ve yazılardan ibarettir. Bu minval üzere fikir beyan eden köşe yazarlarından da ufuk açıcı yeni bir şey öğrenmeniz mümkün değildir.
“Şam'a gidip Emevi Camii'nde namaz kılacağız” denildiğinde, malum cephe adeta ateş püskürmüştü. Dillerine pelesenk ettiler, yıllarca dalga geçtiler… Bu dalgacı güruh, 8 Aralık'tan itibaren dillerini yutmuş vaziyette!
Kendisini şimdiden “Cumhurbaşkanı” seçilmiş gibi gören İmamson Efendi, Ülke Politikaları Vakfı'nın düzenlediği “Süleyman Demirel 100 Yaşında” başlıklı anma toplantısında konuştu.
GezmekYetmez (25 Kasım 2024) - Atina'ya Giden Türklerin Bilmesi Gerekenler - Veli Efendi Hipodromu by Kafa Radyo
Son vak'anüvis Abdurrahman Şeref Efendi, kültür ve eğitim tarihimizin en önemli isimlerinden biri olarak bilinmektedir. Mülkiye Mektebinde on altı yıl, Galatasaray Lisesinde on dört yıl müdürlük yapan bu değerli bilginimiz memleket irfanına hizmet eden yüzlerce, binlerce talebe yetiştirdiği gibi, kaleme aldığı eserlerle de kültür dünyamıza bir hayli katkıda bulundu. Bu eserlerden bazılarının ders kitabı olarak yazıldığını biliyoruz.
Şairlerin, ediplerin ve diğer kalem erbabının toplu yazılarını bir arada görmek isteyenlerin derleme kitapları gözden geçirmeleri gerekiyor. Bu tarzda yapılan çalışmaların faydası şu ki, araştırmacının ilgilendiği konuyla veya şahısla alakalı hemen bütün malzemeyi böyle kitaplarda hazır vaziyette bulma imkânına kavuşmaktadır.
Nasıl bir insanının türbesini ziyaret ettim? Âtıf Hoca ile görüşen Japonya büyükelçisi Baron Uşida'nın tespiti şöyle: “Sizin gibi birkaç hoca daha olsaydı, İslâmiyet bütün Doğu'yu bu arada Japonya'yı da fethederdi.” Dünyaca meşhur bir İtalyan müsteşriki de Şeyhülislâmlık kapısına başvurarak bazı suallerine cevap istiyor. Onu Âtıf Hoca'ya gönderiyorlar. Âtıf Hoca ile saatlerce görüşüp ilmine hayran kalan müsteşrikin intibâı şöyledir:
Üstâdına olan muhabbet ve bağlılığını dâimâ arttırarak devâm ettiren Hazreti Sâmî Efendimiz bütün gün ve gecelerini hizmet yolunda geçirdiler. Sâmî Efendimiz dergâhın temizliğinden, ihvânın her türlü ihtiyaçlarına varıncaya kadar bütün hizmetlerini seve seve yaparlardı. Hazret-i Es‘âd Erbilî Efendimizin: “Mâ‘nen bizimle aynı mertebededir, lâkin bu vazîfe bize verildi” diye ta‘rîf ettikleri Hüseyin Efendi Hazretleri yatalak olunca: “Bu Zâtın hizmeti için kim tâlib olur?” diye ihvâna sorarlar. Hemen Sâmî Efendimiz o Zâtın hizmetlerine koşarlar. Defi hâcetleri dâhil her hizmetlerini uzun müddet seve seve görürler. Nihâyet bu hizmetleri sonunda Hüseyin Efendi Hazretleri: “Evlâdım, Cenâb-ı Hâkk'a niyâz ediyorum; Allâhü ‘azîmüşşân bize ihsân ettiklerini fazlası ile sana ihsân etsin!” diye duâ buyururlar. Dünyâ hayatını Nebî-yi Ekrem (s.a.v.) Efendimiz'in buyurdukları gibi: “Benimle dünyânın misâli ağaç altında bir mikdâr dinlendikten sonra yoluna devâm eden yolcunun hâline benzer” diye ana rahmi ile kabir arasında bir sefer olarak görürdü; Hz. Sâmî Efendimiz. Ve bunu uzun bir ömürde her an tatbîk ettiler. “Bir yabancı âlim, Fakire ken-dilerinin hâl ve kelâmlarından sordular. O anda hâtırıma gelen şu hâllerini anlattım: Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz: “Seferden döndüğünüzde hanımlarınızın yanına haber vermeden girmeyiniz” buyuruyorlar. Hz. Sâmî (k.s.) hayatı bir sefer olarak gördüğü için her yerinden kalkmalarını bir sefer kabûl ediyorlardı. Abdest almak için lavaboya her gidişlerinde yol zevcelerinin odasından geçiyordu. Yarım asırdan fazla süren evlilik hayatlarında bıkmadan, usanmadan, seve seve her defasında zevcelerini haberdâr ederlerdi. O'nun “Efendi buyur!” diye sesini duyunca odaya girer ve diğer tarafa geçerlerdi. Bu hâl altmış küsûr yıl günde en az on defa devâm etti” deyince yabancı ‘âlim ayağa kalkarak: “Bu zât Sâhibü'z-zamân'dır. Onun dışında hiçbir velî sünnet-i seniyyeyi bu kadar derin ve ihâtalı anlayıp tatbîk edemez, ancak o yapabilir” dedi. El-hâmdü li'llâhi râbbi'l-‘âlemîn. (Ömer Muhammed Özt ür k, www.ramazanoglumahmudsamiks.com)
Mürşid-i kâmilini bulan ve Zât-ı ‘Âlîlerinin onun ifâdesi ile “Eyyâm-ı şebâbını (gençlik günlerini) şerîat-ı mutahhare ve tarîkat-ı ‘âliyye hizmetinde” geçiren Hazreti Sâmî Efendimiz ma‘nevî mertebeleri hızla aşıyorlardı. Bu yolda kendi ifâdeleri ile ihlâs ve tam teslîmiyet şarttı. Ölünün yıkayıcısına teslîmiyeti gibi mürîd de mürşîdine teslîm olmalıydı ki bi-izni'llâh neticeye ulaşsın. Kendileri anlatıyorlar: “Allâme Taftadânî hazretlerinin talebelerinden biri bir şeyhe intisâb etmiş. Bu talebeden hocasının huzûrunda hikmetli kelâmlar sâdır olmuş. Hocası: “Evlâdım, bunları ben sana öğretmedim; sen bunları nereden öğrendin?” diye soruyor. Talebe: “Efendim ben bir şeyhe intisâb ettim; zikir çekiyorum, doğuş oluyor ve böylece hikmetli konuşuyorum.” diyor. Bunun üzerine ‘Allâme Taftadânî hazretleri: “Oğlum beni de şeyhine götür”; diyor. Kendileri de aynı şeyhe intisâb ediyorlar. Fakat ya teslîmiyet yok veyâ nasîbi yok aynı tecelliyâtlar kendilerinde zuhûr etmiyor, aynı istifâde olmuyor. Sâmî Efendimiz Hazretlerinin bu anlattığı kıssadan çıkan hükme göre nasîbi olan müsta‘îd kişiler mürşid-i kâmili bulup ona tam olarak teslîm olurlarsa bi-izni'llâh neticeye ulaşır, ma‘nevî mertebelerde hızla ilerleyerek kemâle ererler. Bunların hepsi kendilerinde bi-izni'llâh mevcûd olan Hazreti Sâmî (k.s.) kısa zamânda icâzet alırlar, irşâdla görevlendirilirler. Kelâmî Dergâhı'ndaki hizmet günlerine âid Adapazarlı Pehlivân Efendi şu hâtırayı anlatır: “Adapazarı'ndan on arkadaşımla berâber Es‘ad Efendi Hazretlerinin ziyâretlerine gittik. Sohbet esnâsında tekkeye dâhil olmuştuk. İçerisi kalabalık olduğundan dışarıda oturuyor, Es‘ad Efendi Hazretlerinin kendilerini göremiyor, sâdece seslerini işitiyorduk. İlk defa sohbetlerine gelmenin heyecânı içindeydik. Sohbet sırasında ihvân arasında genç bir zât dolaşıp hizmet ediyordu. “Bu genç orada dolaşmasa o zamân dikkatimiz dağılmaz, daha çok istifâde ederdik.” diye içimden geçirdim. Sohbet biter bitmez Es‘ad Efendi Hazretleri: “Adapazarlı Pehlivân Efendi ve on arkadaşı buraya gelsin!” dediler. Hâlbuki bizi hiç tanımıyorlar ve geldiğimizi de görmemişlerdi. “Sâmî evlâdımız hakkında sû-i zan ettiniz, helâllık alın.” buyurdular. Affımızı taleb edip böylece bu iki Zâtı ve aralarındaki derûnî muhabbet ve bağı öğrenmiş olduk. El-hamdü li'llâh. (Ömer Muhammed Özt ür k, www.ramazanoglumahmudsamiks.com
İlk, orta ve lise tahsîlini Adana'da tamâmlayan Hz. Sâmî (k.s.), yüksek tahsîlini İstanbul'da yaparlar. Hukuk Fakültesini birincilikle bitiren Hz. Sâmî (k.s.), bu arada bir müddet Gümüşhâneli Dergâhı'na devâm ederler. Bu sırada Bâyezıd dersiâmlarından Rüşdü Efendi (Eski Beşiktaş müftüsü Merhûm Fuat Çamdibi Hocanın babası): “Sâmî Evlâdım, gel seni Şeyhülmeşâyih Es‘âd Erbilî Hazretlerine götüreyim.” der. Bu teklifi kabûl eden Efendi Hazretleri, Rüşdü Efendi ile berâber Kelâmî Dergâhı'na giderler. Bu ilk karşılaşmanın devâmını kendileri şöyle anlatıyorlar: “Üstâdımızın huzûruna varıp ellerini öptük. Rüşdü Efendi Hoca: “Üstâdım bu getirdiğim genç Gümüşhâneli Ahmed Ziyâeddin Efendi'nin evlâdlarından Adanalı Sâmî Efendi”, deyince; birden Üstâdımız Es‘âd Efendi Hazretleri: “Hayır! O bizim evlâdımız” buyurdular. Ve orada devâm ettiğim evrâdın ne olduğunu sordular. “Günde beşbin zikrullâh, bir cüz Kur'ân-ı Kerîm tilâveti, Delâil-i Hayrât” diye cevâb verdim. “Evlâdım hastalık nerede ise tedâviye oradan başlamak lâzım, bu yüzden şimdilik bunları terk edip kalbî zikre başlayacaksın” buyurdular ve Fakîre inâbe verdiler.” Akarsu deryâya kavuşmuş; su mecrâını bulmuştu. Cenâb-ı Hâkk'ın lûtfu inâyeti ile Hz. Sâmî Efendimiz bir kaç ayda seyr-u sülûkunu ikmâl buyurdular. Daha önce iki yıl devâm edilen dergâhta olmayan tecellî burada bir kaç ayda olmuştu el-hâmdü li'llâh. Kısa sürede icâzet ve mutlak hilâfet alan Efendimiz Hazretleri mürşid-i kâmilin görevine âid şu kıssaları naklediyorlar: “Gençliğimde dergâha devâm ediyordum. Orada vazîfesi müntesiblerin ayakkabılarının tozunu almak olan bir dervîş vardı. Bir gün onun elindeki bezi aldım, pertavsızın (mercek) altına tutarak bir müddet güneşin altında tuttum. Güneşin harâretinin pertavsız vasıtasıyla bezin üzerine teksîf edilmesi ile bez tutuştu ve yanmağa başladı. Dervîş hayretler içinde kaldı. İşte mürşid-i kâmil, iki cihânın Serveri ve Rahmet Güneşi Nebî salla'llâhu ‘aleyhi ve sellem Efendimiz'den aldığı nûru müntesiblerden müsâid kimselerin kalblerine teksîf edip, o nûr-ı Muhammedî (s.a.v.) ile kalbleri diriltip kemâle erdiren kişidir, bi-izni'llâh. Mürşid-i kâmil çobana benzer; çoban dağda koyunları otlatırken bacağı kırılanı orada bırakır mı? Sırtına atıp ağıla kadar getirir. Mürşid-i kâmil de hiç bir evlâdını bırakmaz ve terk etmez bi-izni'llâh.” (Ömer Muhammed Özt ür k, www.ramazanoglumahmudsamiks.com
#HerkeseSanat #DedeEfendi NTVRadyo'nun Herkese Sanat programında bugün Dede Efendi'yle tanışıyoruz. İstanbul Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'ndan Müzikolog Doç.Dr. Şeyma Ersoy Çak, bize Dede Efendi'yi anlatıyor, şarkılarını çalıyor. Bu bölümde, Osmanlı Sarayı'nda gelişen edebiyat ve müziği de dinliyoruz. DEDE EFENDİ'Yİ DİNLİYORUZ ... Makam müziği, özümüzü anlamamıza yardımcı oluyor, iç dünyamızı yansıtıyor. Bazen bir türküyle, bir şarkıyla, küçükken dinlediğimiz bir ninniyle ilk tohumlar atılıyor. Bu bizim kültürel belleğimizde, içimizde var. Ve bunu ortaya çıkartmak, tarihimizi anlamak için bu müziği dinlemeliyiz. Belki de kendimizi tanımak için Dede Efendi'nin müziğini dinlemeliyiz. Dede Efendi bizim kutup yıldızımız. ... Dede Efendi, bir eseriyle III. Selim'in dikkatini çekerek saraya giriyor. O eser: Buselik makamındaki “Zülfündedir benim bahtı siyahım” şarkısı. ... Farklı bir kimlik, dönüştürücü bir sanatçı Dede Efendi. Hem saraya, hem halka hitap ediyor. Ahmet Hamdi Tanpınar da onu öyle tarif ediyor: Halka açık! ... 18 – 19 yaşındayken Yenikapı Mevlevihanesi'nin müdavimleri arasına giriyor, tasavvuf dersleri alıyor, 1801 yılında da ‘çile'sini tamamlayıp ‘dede' unvanı alıyor. ... 1842 yılında kendi isteğiyle saraydan ayrılıyor, Sultan Abdülmacit'in kendisi için yaptırdığı konağa geçiyor. 4 yıl sonra hacca giderken yolda ölüyor. ... 500'den fazla bestesi olan Dede Efendi'nin Türk musikisinin ayin, durak, tevşih, savt, ilahi, peşrev, saz semaisi, kar, karçe, kar-ı natık, murabba, semai, şarkı, türkü, köçekçe gibi dini ve din dışı sahadaki hemen her formunda eseri var. BÖLÜM MÜZİKLERİ Itri – Nevakâr open.spotify.com/intl-tr/track/4E…2e57ca7ef6754488 Dede Efendi - Yine bir gülnihal open.spotify.com/intl-tr/track/5O…3c48e9db2a574698 Dede Efendi - Gözümde Daim open.spotify.com/intl-tr/track/1Q…ab6fb19b55b4475e Dede Efendi - Yine neş'e-i muhabbet open.spotify.com/intl-tr/track/2j…b8ac8ee375c44348 NEDEN HERKESE SANAT? Uzak durduğumuz sanat dallarının seyircisi olmayı öğreniyoruz. Sizi, anlamayacağınızı düşündüğünüz sanat dalıyla, sanatçı, akademisyen, sanat tarihçisi, sanat eleştirmeni ve deneyimli seyirciler rehberliğinde tanıştırıyoruz. Çünkü anlamak için, sevmek için önce tanışmak gerekir! Operadan çağdaş dansa, resimden heykele, barok müzikten pop-art'a, performans sanatından dijital sanata, Picasso'dan Andy Warholl'a... Her sanat dalını, en iyi bilenlerden dinliyoruz. Nacide Berber onlara soruyor, Cengiz Saral yayına hazırlıyor. Herkese Sanat Cumartesi saat 12.30'da, tekrarı Pazar saat 18.30'da NTVRadyo'da. Kaçıranlar için programın tüm bölümlerin kaydı, radyoda yayınlandıktan sonra ntvradyo.com.tr adresinde ve podcast platformlarında.
#HerkeseSanat #DedeEfendi NTVRadyo'nun Herkese Sanat programında bugün Dede Efendi'yle tanışıyoruz. İstanbul Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı'ndan Müzikolog Doç.Dr. Ayşe Ersoy Çak, bize Dede Efendi'yi anlatıyor, şarkılarını çalıyor. Bu bölümde, Osmanlı Sarayı'nda gelişen edebiyat ve müziği de dinliyoruz. DEDE EFENDİ'Yİ DİNLİYORUZ ... Makam müziği, özümüzü anlamamıza yardımcı oluyor, iç dünyamızı yansıtıyor. Bazen bir türküyle, bir şarkıyla, küçükken dinlediğimiz bir ninniyle ilk tohumlar atılıyor. Bu bizim kültürel belleğimizde, içimizde var. Ve bunu ortaya çıkartmak, tarihimizi anlamak için bu müziği dinlemeliyiz. Belki de kendimizi tanımak için Dede Efendi'nin müziğini dinlemeliyiz. Dede Efendi bizim kutup yıldızımız. ... Dede Efendi, bir eseriyle III. Selim'in dikkatini çekerek saraya giriyor. O eser: Buselik makamındaki “Zülfündedir benim bahtı siyahım” şarkısı. ... Farklı bir kimlik, dönüştürücü bir sanatçı Dede Efendi. Hem saraya, hem halka hitap ediyor. Ahmet Hamdi Tanpınar da onu öyle tarif ediyor: Halka açık! ... 18 – 19 yaşındayken Yenikapı Mevlevihanesi'nin müdavimleri arasına giriyor, tasavvuf dersleri alıyor, 1801 yılında da ‘çile'sini tamamlayıp ‘dede' unvanı alıyor. ... 1842 yılında kendi isteğiyle saraydan ayrılıyor, Sultan Abdülmacit'in kendisi için yaptırdığı konağa geçiyor. 4 yıl sonra hacca giderken yolda ölüyor. ... 500'den fazla bestesi olan Dede Efendi'nin Türk musikisinin ayin, durak, tevşih, savt, ilahi, peşrev, saz semaisi, kar, karçe, kar-ı natık, murabba, semai, şarkı, türkü, köçekçe gibi dini ve din dışı sahadaki hemen her formunda eseri var. BÖLÜM MÜZİKLERİ Itri – Nevakâr https://open.spotify.com/intl-tr/track/4EpRarj7Q09vyFdcWsB29X?si=2e57ca7ef6754488 Dede Efendi - Yine bir gülnihal https://open.spotify.com/intl-tr/track/5OwYr4zZXwoyBzYeDIucq9?si=3c48e9db2a574698 Dede Efendi - Gözümde Daim https://open.spotify.com/intl-tr/track/1QmlblJnVTlD1vNBpvAqHX?si=ab6fb19b55b4475e Dede Efendi - Yine neş'e-i muhabbet https://open.spotify.com/intl-tr/track/2js7WdXnw6XOzn1IOXkEE1?si=b8ac8ee375c44348 NEDEN HERKESE SANAT? Uzak durduğumuz sanat dallarının seyircisi olmayı öğreniyoruz. Sizi, anlamayacağınızı düşündüğünüz sanat dalıyla, sanatçı, akademisyen, sanat tarihçisi, sanat eleştirmeni ve deneyimli seyirciler rehberliğinde tanıştırıyoruz. Çünkü anlamak için, sevmek için önce tanışmak gerekir! Operadan çağdaş dansa, resimden heykele, barok müzikten pop-art'a, performans sanatından dijital sanata, Picasso'dan Andy Warholl'a... Her sanat dalını, en iyi bilenlerden dinliyoruz. Nacide Berber onlara soruyor, Cengiz Saral yayına hazırlıyor. Herkese Sanat Cumartesi saat 12.30'da, tekrarı Pazar saat 18.30'da NTVRadyo'da. Kaçıranlar için programın tüm bölümlerin kaydı, radyoda yayınlandıktan sonra ntvradyo.com.tr adresinde ve podcast platformlarında.
Rest in Peace
Haberi medyadan öğrendik. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu 28. Dönem Üçüncü Yasama Yılı açılışı için Meclis'e geldiğinde geçmiş yılların aksine Cumhuriyet Halk Partili milletvekillerinin çoğunluğu ayağa kalktı. Bir grup ise salona girmedi. Cumhuriyet Halk Partisi lideri Özgür Özel “makama saygı” açıklaması yaptı.
Ey benim Cânım Efendim! Her ne kadar dünyevî kirlerin izlerini ruhumda lekeler halinde taşımanın manevî yükünü çekmekten iki büklüm olmuş olsam da, Sana “Cânım Efendim” diyebilmemin süruru, içimi ferahlatmaya yetiyor. Seni bana, bize ve tümüyle kâinâta “Efendi” olarak seçen ve gönderen âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah'a nâmütenâhî hamd olsun.
İslâm Hukuku, ceza hukuku adına dinin, canın, malın, neslin ve ırzın muhafazasına önem vermiş, bunlar hakkında Allâh (c.c.)'un koymuş olduğu sınırların aşılmaması istenmiş, suça teşvik edici unsurları ortadan kaldırarak suç işlenmesini önlemeye çalışmış fakat yine de suç işlenmişse cezâi müeyyideleri uygulamaya koymuştur. İşte bu nedenle İslâm, insan canına kasden kıyma suçuna karşılık kısâs cezâsını Kur'an-ı Kerim'de şöyle tayin etmiştir: “Ey iman edenler! Öldürülen kimselerin hakkını almak için size kısâs farz kılındı. Hür hür ile, köle köle ile, dişi dişi ile kısâs olunur. Ama kim, maktûlün velisi tarafından affedilirse kısâs düşer. Bundan sonra, diyeti ona güzel bir şekilde ve tam olarak ödemek gerekir. Bu esneklik Rabbiniz tarafından bir kolaylık ve lütuftur. Artık kim bundan sonra karşıdakinin hakkına tecavüz ederse, ona son derece acı bir azap vardır. Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Böylece korunmayı umabilirsiniz.” (Bakara s. 178-179) Ebussuûd Efendi, kısâsta hayat olmasıyla ilgili olarak dört farklı yorumda bulunmuştur. Birincisinde; kısâsın hayat olması, caydırıcı olmasında ve kendisine kısâs cezası uygulanacağını bilen insanın katle kolaylıkla cüret edemeyeceği, ikincisinde; cahiliye döneminde bir insana karşılık birçok insanın öldürüldüğünü, buna binâen kabile savaşlarının başladığını, kısâsla birlikte birçok insan hayatının kurtarılmış olduğunu, üçüncüsünde; hayattan muradın ahiret olduğunu, dolayısıyla dünyada kendisine kısâs yapılan kişinin katlinden dolayı ahirette mesul tutulmayacağını, dördüncü yorumunda ise; “kısâs” kelimesini “kasas” şeklinde okuyanların da olduğunu, bu kıraate göre ise ayetin manasının, “katlin hükmü konusunda size nakledilenlerde veya Kur'an'da hayat vardır” manasında anlaşılabileceği yorumlarında bulunmuştur. (Ebussuud Efendi, İrşad-ı Akl-ı Selim Tefsiri, s.237)
“CHP'nin tüzüğe değil anti-emperyalizme ihtiyacı var. En güzel tüzük olsa ne olur!” Bu “cuk oturan” sözler, rahmetli Uğur Mumcu'nun ağabeyi Ceyhan Mumcu'ya ait… *** Mister Kemal'den Hususi Bey'e, oradan İmamson Efendi'ye kadar Voice of America! Sadece “Örnek Olay” Namık Tantanyahu bile, CHP'nin “Batı Kulübü'nün siyasi partisi” olduğunu göstermeye yetiyor. *** CHP'nin yol haritasını belirleyen Büyük Sermaye'nin kompradorlarıdır. 2010'da, bir kaset operasyonuyla Baykal'ı devirip Kılıçdarson'u getiren; 2023'te ise aynı Mister Kemal'i “saha dışına alarak devre dışı bırakan” onlardır. DERİN BAĞLANTI Komprador (Dışarıya Bağlı) Burjuvazi ile CHP'nin arasındaki “bağlantı adamı” Erdoğan Toprak'tır. *** Paralel'in Abant Toplantıları'na katılan ilk CHP'liden bahsediyoruz! (9 Mart 2012) CHP'NİN KARA KUTUSU Gazeteci Enver Aysever, Erdoğan Toprak'a dikkat çekerken, onu şöyle betimliyor: “Parti Meclis'ine giremiyor, yok olmuyor… Merkez Yönetim Kurulu'na giremiyor, yok olmuyor… Medyada göremiyorsunuz, yok olmuyor… Erdoğan Toprak, hep var! Bir zamanlar Hüsamettin Özkan DSP'nin kara kutusuydu; Erdoğan Toprak da CHP için böyle gizemli bir isim, bir kara kutu, ilginç bir anahtar…” TİLKİ “ŞİMDİ” NEREDE?
Kemal Bey, Hacıbektaş'taki anma töreninde “İhanetten, kötülükten, menfaatperestlerden arınacağız” dedi. Hususi Bey ile İmamson Efendi de oradaydı. En başta “ihanet” vurgusu, adrese teslimdi. Mesajı aldıklarını söylemeye gerek var mı? *** 2010'da kasetle gelen Kemal Kısakılıçdaroğlu… Lafı muhataplarının yüzüne çakarken… Deniz Baykal'a “ihanet” edenin kim olduğunu da hatırlamış mıdır, acaba? *** “Men dakka dukka” deyip geçelim! EVSAHİBİ Bir ay önce Hacıbektaş'taki bir açılışta konuşan İmamson, bu ilçemizde “bir ev aldığını” açıklarken şöyle demişti: “Sayın önceki dönem genel başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu'nun da böyle bir niyeti vardı… Bir kere benim evim zaten Kılıçdaroğlu'nun da evidir…
Mustafa Kemal Atatürk (1881-1938) var den drivande kraften bakom grundandet av den Turkiska republiken år 1923 ur resterna av det Osmanska riket. Han föddes under enkla förhållanden i Thessaloniki i nuvarande Grekland och fick tillnamnet Kemal, 'perfekt', i militärskolan. Hans militära karriär präglades av det Osmanska rikets sönderfall.Efter att ha lett det turkiska frihetskriget (199-23), mot ententen som ockuperade landet efter första världskriget, etablerade han sig som president i den moderna turkiska republiken. Europa var förebilden när han reformerade ett muslimskt kejsardöme till en sekulär modern nation.I detta avsnitt av podden Historia Nu samtalar programledaren Urban Lindstedt med idéhistorikern Klas Grinell som är aktuell med boken Mänskliga rättigheter under attack – Turkiet och autokratin.Mustafa Kemal Atatürk är fortfarande en viktig gestalt i dagens Turkiet. Han föddes 1881 i Thessaloniki, då en blomstrande hamnstad i Osmanska riket. Han var son till en lägre tjänsteman Ali Rıza Efendi och Zübeyde Hanım som kom från en jordbruksfamilj väster om Salonika. Han blev tidigt faderlös och skulle senare studera vid en militärskola där han fick tillnamnet Kemal, den perfekta.Trots sin mors önskan att han skulle få en religiös utbildning tog Mustafa inträdesprov till militärskolan. Efter att ha avslutat sin utbildning vid Monastirs militärskola gick Mustafa Kemal in på Krigshögskolan i Istanbul i mars 1899.Hans militära karriär började med deltagande i italiensk-turkiska kriget 1911, där han frivilligt anmälde sig för att kämpa mot den italienska invasionen i det Osmanska Vilayetet Tripolitanien (nuvarande Libyen). Han deltog också i första och andra balkankrigen. Hans insatser under dessa konflikter stärkte hans rykte som en skicklig militär ledare.Under första världskriget, när Osmanska riket gick in i kriget på centralmakternas sida, fick Atatürk i uppdrag att organisera och leda den 19:e divisionen som var knuten till den femte armén under slaget vid Gallipoli. Han blev frontlinjebefälhavare efter att korrekt ha förutsett var de allierade skulle attackera och höll sin position tills de drog sig tillbaka.Mustafa Kemal Atatürk ledde det turkiska frihetskriget 1919-23 och blev sedan Turkiets första president. Atatürks reformprogram inkluderade statligt stöd till industriella och jordbruksmässiga initiativ för att främja ekonomisk självständighet. Han gjorde grundutbildningen gratis och obligatorisk, införde det latinska alfabetet, vilket ersatte det tidigare arabiska skriftsystemet, och reformerade nationens utbildningssystem för att inkludera sekulära ämnen. Kvinnors status förbättrades avsevärt; de fick rösträtt och rätt att inneha offentliga ämbeten.Lyssna också på Turkiets födelse och folkmordet på armenierna.Bild: Mustafa Kemal (Atatürk) vid skyttegravarna i Gallipoli under första världskriget. Wikipedia, public Domain.Musik: Den turkiska nationalsången "Istiklâl Marsi" av kompositören Osman Zeki ÜNGÖR i sin ursprungliga ton (i g-moll) för kör och symfoniorkester. Wikipedia. Public Domain.Klippare: Emanuel Lehtonen Vill du stödja podden och samtidigt höra ännu mer av Historia Nu? Gå med i vårt gille genom att klicka här: https://plus.acast.com/s/historianu-med-urban-lindstedt. Hosted on Acast. See acast.com/privacy for more information.
Ne gece kalkıp kıldığı teheccüd, ne cemaatle eda ettiği sabah namazı dindirebilmişti öfkesini. Rahmetli anasının öğrettiği gibi önüne bir bardak su koymuş, 19 kez sekine duası okumuş, her sekinenin ardından suya doğru üflemiş, dua bitince suyu üç yudumda içmişti ama çare bulamamıştı öfkesine. Hanımı “sabah ekmeği hazır” diye kapının eşiğine dikildiğinde “sen ye, benim içim almıyor bugün” deyip savmıştı onu başından. Boşa koydu dolmadı, doluya koydu almadı derken yekindi bağdaş kurduğu yerden. “Bu böyle olmaz, olmaz bu böyle” diye söylene söylene yüklük dolabını açtı. Yorganların, kadife kumaş toplarının, çarşafların ta en dibinden bulup çıkardı “emanet”i. Ağırlığını tartmak için şöyle bir yokladı. Omzuna koyup duvara doğru nişan aldı. Tetik düşürdü. Bir müddet, bir erkek uzunca süredir el değdirmediği silahına kavuştuğunda ne yaparsa onları yaptı anlayacağınız. Sonunda fısıldadı kendi kendine: “Yağ olacaktı bir yerlerde.” Hanımının şaşkın bakışları altında babadan kalma sekizli mavzeri bir iyice temizledi. Kundağından namlusuna, kayışından gezine kadar bir güzel aldı silahın yorgunluğunu üzerinden. Hanımı “ne olacak şimdi bu, durup dururken hacı bey? Nerden icap eti de çıktı tüfek yüklükten?” diye sormuştu sormasına ama dişe dokunur bir cevap alamamıştı Hacı Ömer efendiden. Mavzerin temizliği bitince birden hatırlamış gibi hoplayıp kalktı Hacı Ömer. Zaman zaman baston niyetine de kullanıp dayandığı şemşiyesini alıp çıktı evden. Öfkeliydi. Kasabanın av bayiine varıp “selamünaleyküm Hüseyin, sende sekizli mavzer mermisi var mı?” diye sordu yekten. Hüseyin, azıcık da şaşkın şekilde “ne edeceksin sekizli mavzer mermisini Ömer amca?” diye sormuş bulundu. Hacı Ömer Efendi, o saat ateş topuna döndü. “Ne edeceksem edecem, sana ne, sende mermi varsa iki yüz tane ver, uzun etme” dedi. Hüseyin anladı ki mesele ciddidir ve de gayetle naziktir. Esnaf oturmuşluğuyla geri vitese takıverdi: “Bana be tabii Ömer amcam, bana ne tabii. Yalnız bizde mavzer mermisi bulunmaz. Evvelden bulunurdu da sonrasında bu mavzerlere bir kanun mu çıkarttılar, bi düzenleme mi yaptılar ne, mermisi satılmaz oldu.”
fWotD Episode 2636: Empire of the Sultans Welcome to Featured Wiki of the Day, your daily dose of knowledge from Wikipedia’s finest articles.The featured article for Tuesday, 23 July 2024 is Empire of the Sultans.Empire of the Sultans: Ottoman Art of the Khalili Collection was a 1995–2004 touring exhibition displaying objects from the Khalili Collection of Islamic Art. Around two hundred exhibits, including calligraphy, textiles, pottery, weapons, and metalwork, illustrated the art and daily life of six centuries of the Ottoman Empire. Many of the objects had been created for the leaders of the empire, the sultans. Two of the calligraphic pieces were the work of sultans themselves.In the 1990s, the exhibition was hosted by institutions in Switzerland, the United Kingdom, and Israel. It visited thirteen cities in the United States from 2000 to 2004, a period when Islam became especially controversial due to the September 11 attacks and the subsequent wars in the Middle East. Critics described the exhibition as wide-ranging and informative. They praised it for showing beautiful art works – naming the calligraphy in particular – and for presenting a fresh view of Islam. Catalogues were published in English and French.The Ottoman Empire lasted from the 13th century until 1922 and, at its peak, had territory in three continents: Asia, Europe, and Africa. In 1516 and 1517, it took over Mecca, Medina, and Jerusalem, the holiest cities of Islam. Although officially an Islamic state, the empire was culturally diverse and multilingual, including Christians and Jews as well as Muslims. Through the history of the Ottoman Empire, its rulers, the sultans, were patrons of the arts. At the capital Constantinople, they created institutes to train and organise architects and artists, establishing distinctive Ottoman styles of architecture, manuscript illustration, and design. The Ottomans developed distinctive styles of Islamic calligraphy, improving its practice for nearly 500 years. In the 19th century it was routine for the sultans themselves to be trained in calligraphy. During the 16th-century reign of Suleiman the Magnificent, the empire reached its greatest extent. Suleiman and his successors used their wealth to build the Topkapı Palace and other buildings in Constantinople, including large mosque complexes decorated inside with architectural inscriptions.For much of its history, Islamic sacred art has been characterised by aniconism: a prohibition against depictions of living beings. Islamic cultures and time periods differed in how they interpreted this, either as applying narrowly to religious art or to art as a whole. Islamic artists compensated for the restrictions on figurative art by using decorative calligraphy, geometric patterns, and stylised foliage known as arabesque.Sir Nasser David Khalili is a British-Iranian scholar, collector, and philanthropist who has assembled the world's largest private collection of Islamic art. The Khalili Collection of Islamic Art spans the time period from 700 to 2000 and includes religious art works and decorative objects as well as those with secular purposes. Empire of the Sultans was the first exhibition drawn entirely from this collection and the first major exhibition at the School of Oriental and African Studies' Brunei Gallery. Some of its objects had never before been put on public display.The exhibition's curators were J. M. Rogers, the collection's honorary curator; and Nahla Nassar, its acting curator and registrar. More than 200 objects were on display, covering six centuries of the Ottoman Empire. These exhibits fell into four sections. "In the service of God" displayed texts including the Quran as well as furniture and ornaments for decorating mosques. "Sultans, soldiers and scribes" included armour, banners, and documents relating to the administration of the empire. "Arts and crafts" included metalwork, textiles, glass, and ceramics. Finally, "books, paintings and scripts" included manuscript paintings, calligraphic works, tools associated with calligraphy, and book bindings. Most objects in the exhibition bore some form of calligraphy.Some venues had listening stations that let visitors listen to music from Ottoman Turkey and hear stories in Arabic and English. At Brigham Young University, carpenters recreated facades of Turkish mosques.The religious manuscripts included thirty-two calligraphed Qurans or Quran sections. These included the work of notable calligraphers including Ahmed Karahisari, Sheikh Hamdullah, Hâfiz Osman, and Mustafa Izzet Efendi. Other literary works included the Masnavi of Rumi and the Dala'il al-Khayrat, a collection of prayers. Wooden roundels, painted with Quranic quotes or the names of the Islamic prophet Muhammad and of the first caliphs, had been used to decorate mosques. Similar decorative calligraphy was embroidered on silk or satin textiles, including a black satin panel from a covering for the door of the Kaaba. Mosque furnishings on display included candlesticks and decorative door fittings in brass or copper. There were qibla compasses used to find the direction of Mecca for prayer and astrolabe quadrants for telling the time for prayer from the rising of stars.The armour on display included helmets, chain mail shirts, and a 15th century war mask. These were mainly forged from iron or steel. Some of this armour was for horses: chamfrons which protected their faces and also served an ornamental purpose. A cotton talismanic shirt was decorated with Quranic quotations, prayers, and the 99 names of God. Weapons on display included daggers, swords, and flintlock guns, many with inscriptions and fine decorative patterns created by damascening (inlaying gold and silver wires into a metal surface). The daggers and swords included the earliest surviving example of a curved Islamic sword upon which was engraved the name of Baybars, a 13th-century Mamluk sultan. The Ottomans took this from Egypt and added gold damascening. Military banners bore the names of God and Muhammad along with prayers and invocations. An image distinctive to Ottoman banners was Zulfiqar, the two-bladed sword that Muhammad is said to have taken at the Battle of Badr. A section of one such banner was included in the exhibition.The documents included grants of land and income. As official proclamations of the sultan, these used highly ornate, stylised calligraphy and incorporated the sultan's tughra, an elaborate monogram that was their official seal. The display included tughras of Suleiman the Magnificent, Selim II, Murad III, Ahmed I, Mehmed IV, Abdul Hamid I, and Abdulmecid I. Two manuscripts told histories of the sultans, illustrated with portrait paintings.The third section included metalwork, pottery, jade, and textiles. The domestic metalwork objects were made of silver, brass, or gilt copper. The textiles, from the 16th and 17th centuries, included rugs and woven silk lampas panels from locations around the Ottoman Empire.In the late 16th century, the Ottomans used Iznik pottery, with its bold colours on white, to decorate imperial palaces and mosques. Several examples from Iznik were included in the exhibition, including tiles, dishes, and vases. Other pottery on display included fritware dishes from Syria and a set of twelve fritware bowls made in 1860, each inscribed in Arabic with "Imperial Chamber" and "a gift for his excellency Abraham Lincoln". The curators were not able to establish why or where this gift was made for Lincoln, beyond that the inscription suggests they were made in Turkey. A 16th or 17th century tile panel, 207 by 112.5 centimetres (6.79 ft × 3.69 ft), bore two calligraphed statements of faith, suggesting it was made to decorate a mosque.The final section of the exhibition included calligraphic works, manuscript paintings, decorative book bindings, and tools used by calligraphers. The calligraphic works included single panels, albums, and inscriptions on leaves. Among their scribes were notable calligraphers such as Sheikh Hamdullah, Mahmud Celaleddin Efendi, and Mehmed Şevkî Efendi. The exhibition had calligraphy panels by two sultans, Abdulmejid I and Mahmud II. One type of calligraphic work special to Islam is the hilye, a description in words of the qualities of Muhammad or other prophets of Islam. On display were several examples of hilyes. Some of these followed a standard pattern with main text inside a central medallion and additional names and quotations in surrounding panels; others had unconventional layouts or textual inclusions.Among the paintings and drawings were portraits from poetry manuscripts, painted within elaborate decorative borders, and two examples of the saz style which combines fantastical foliage and creatures. The exhibition travelled to a total of sixteen venues in four countries. Some venues put on special events, including performances of Turkish music, film viewings, lectures, and demonstrations of calligraphy.Musée Rath, Geneva, Switzerland, July – September 1995Brunei Gallery, School of Oriental and African Studies, University of London, UK, July – October 1996Israel Museum, Jerusalem, Israel, December 1996 – June 1997Thirteen venues were in the United States, the first time an exhibition from the Khalili Collections had been held in North America.Society of the Four Arts, Palm Beach, Florida, February – April 2000Detroit Institute of Arts, Detroit, Michigan, July – October 2000Albuquerque Museum of Art and History, Albuquerque, New Mexico, October 2000 – January 2001Portland Art Museum, Portland, Oregon, January – April 2001Asian Art Museum of San Francisco, San Francisco, California, August – October 2001Bruce Museum of Arts and Science, Greenwich, Connecticut, October 2001 – January 2002Milwaukee Art Museum, Milwaukee, Wisconsin, February – April 2002North Carolina Museum of Art, Raleigh, North Carolina, May – July 2002Museum of Art, Brigham Young University, Provo, Utah, August 2002 – January 2003Oklahoma City Museum of Art, Oklahoma City, Oklahoma, February – April 2003Frist Center for the Visual Arts, Nashville, Tennessee, May – August 2003Museum of Arts and Sciences, Macon, Georgia, August – November 2003Frick Art and Historical Center, Pittsburgh, Pennsylvania, November 2003 – February 2004Critics described Empire of the Sultans as broad and informative. Reviewing the Geneva exhibition for the Financial Times, Susan Moore observed that "no other single collection outside Istanbul has the range of material" to put on such a wide-ranging overview of Ottoman culture. She identified its main achievement as showing how the Ottoman world was affected by its conquest of other territories. The Middle East magazine said the Brunei Gallery offered a "beautifully curated" show that "cleverly illustrates how art was an integral part of Ottoman daily life". The Columbian concluded from the Portland exhibition that "Nasser D. Khalili's collection of Islamic art treasures is so extensive it nearly brings the Ottoman Empire to life." The New York Times described "[t]his treasure trove of a show" at the Bruce Museum as having "an impressive sweep".Critics praised the beauty of the exhibited art works. The Albuquerque Tribune described Empire of the Sultans as a "stunning exhibit of treasures of the Ottoman Empire" whose 225 objects "are simply breathtaking". Reviewing for the San Francisco Chronicle, David Bonetti found all the objects "at least interesting" and the best "gorgeous", naming the carpets and ceramics as highlights. For The Capital Times, Kevin Lynch described the Milwaukee exhibition as a "serenely gorgeous show" and "a must-see for those who want clarity in these troubling times." In his review of the year for 2002, Lynch named Empire of the Sultans as the fourth best visual arts event. Reviewing the London exhibition for The Times, John Russell Taylor found it a pity that some of the most interesting objects shown in Geneva had been excluded from the Brunei Gallery (usually for lack of space), but said that the somewhat reduced display still included "many real gems of significant art".The calligraphy, in particular, attracted praise. The Associated Press wrote that its beauty could be appreciated even by visitors who do not understand Arabic writing. Alan Riding in The New York Times described the calligraphy from the later years of the Ottoman Empire as "works of extraordinary delicacy". In The Oklahoman, John Brandenburg named the calligraphy section as the strongest part of the exhibition, saying that the "magnificent blend of art and science as well as military and cultural history" may require more than one visit to take in. The Atlanta Journal-Constitution highlighted the "superb" calligraphy as well as "wonderful" miniature paintings.Empire of the Sultans was described as showing Islam in a way that contrasted with existing prejudices and with current media coverage. Describing the Brigham Young University exhibition as a "[p]art decorative art extravaganza, part cultural history lesson", The Salt Lake Tribune praised it for sharing the artistic culture of the Islamic world at a time when news mentions of Islam were dominated by war in the Middle East. The US senator John Edwards said of the North Carolina exhibition in 2002, "Since Sept. 11, Americans have been asking more questions [...] about Islam and Islamic cultures in general. The Museum of Art's exhibition offers opportunities to enhance our understanding of Islam's rich and varied cultural history, as well as the events happening today." The New Statesman recommended "an unmissable exhibition" that showed Ottoman culture on its own terms rather than following Western preconceptions. The Pittsburgh Post-Gazette saw the exhibition as an alternative both to the way Islam was being portrayed in news reports and to a romanticised view of the Arabic world as mysterious and distant. A catalogue by J. M. Rogers was first published in both English and French in 1995 to coincide with the exhibition at the Musée Rath in Geneva. This included colour photographs of 203 exhibited objects. Updated English editions accompanied the Brunei Gallery exhibition in 1996. Fourth and fifth editions of the catalogue were produced for the United States tour, including 226 objects.Rogers, J. M. (1995). Empire of the Sultans: Ottoman Art from the Collection of Nasser D. Khalili. Geneva: Musée d'Art et d'Histoire. ISBN 1-898592-04-7. OCLC 34380041.Rogers, J. M. (1995). L'empire des sultans: l'art ottoman dans la collection de Nasser D. Khalili (in French). Geneva: Musée d'Art et d'Histoire. ISBN 9782830601190. OCLC 716306659.Rogers, J. M. (1996). Empire of the Sultans: Ottoman art from the collection of Nasser D. Khalili. London: Azimuth Ed. ISBN 9781898592075. OCLC 475490537.Rogers, J. M. (2000). Empire of the Sultans: Ottoman art of the Khalili Collection (4 ed.). London: Nour Foundation. ISBN 9780883971321. OCLC 471619620.Rogers, J. M. (2000). Empire of the Sultans: Ottoman art of the Khalili Collection (4 ed.). London: Nour Foundation. ISBN 9780883971321. OCLC 471619620.Official page on Khalili Collections siteOfficial video from the Israel exhibitionThis recording reflects the Wikipedia text as of 01:00 UTC on Tuesday, 23 July 2024.For the full current version of the article, see Empire of the Sultans on Wikipedia.This podcast uses content from Wikipedia under the Creative Commons Attribution-ShareAlike License.Visit our archives at wikioftheday.com and subscribe to stay updated on new episodes.Follow us on Mastodon at @wikioftheday@masto.ai.Also check out Curmudgeon's Corner, a current events podcast.Until next time, I'm standard Nicole.
Erzurum'un elektriği, okulu ve yolu olmayan bir dağ köyünde, 9 çocuklu bir ailede doğdu. İlk ve ortaokulu akrabalarının yanında okudu. Babası yıllar boyunca karlar üzerinde sırtında taşıdı. Kurt sürüsünün içinde kaldılar, birçok tehlike atlattılar. Tek amacı okumaktı. Ortaokul ikinci sınıfta çalışmaya başladı. Okuma hayatı boyunca ayakkabı boyacılığı, bulaşıkçılık, inşaatçılık ve fırıncılık yaptı. Ortaokulu ve liseyi birincilikle bitirdi. Üniversitedeyken yüz gecesini Erzurum Tren Garının banklarında geçirdi. Şiirlerini burada yazdı. 1990 yılında Türkiye Diyanet Vakfı ‘N'at-ı Şerif Büyük Ödülü'nü kazandıran ‘Yağmur' şiirini yazdı. 2001'de profesör oldu, danışmanlık şirketi kurdu. SPK üyesi ve Merkez Bankası Meclis Üyesi olarak görev yaptı. Şiir yazmayı hiç bırakmadı. Kim bu adam; Nurullah Genç. 5 yıl önce GZT'de yayınlanan sohbetin başında Nuriye Çakmak Çelik şairimizi böyle anlatmış. Hafta içinde Vav TV'de yüzler ve izler programının konuğuydu Nurullah Genç. 2 saatin nasıl geçtiğini anlayamadık. İzleyenlerin sohbetten büyük keyif aldığına eminim. Nurullah Genç'in hikayesi 2 saatte bitmedi ve bu hafta hikâye kaldığı yerden devam edecek. Geçen haftayı kaçıranlar bu haftaki sohbeti kaçırmasın. Şairin iktisat, ekonomi ve para konusunda ezber bozan düşünceleri var. ** Nurullah Genç'in sohbetin ortalarında anlattığı oduncu hikayesi verimli çalışmanın, başarının en kısa hikayesidir; Hattat İsmail Efendi dedelerinden kalan mirasla geçimini sağlayan ve hattatlıkla sadece meşgul olma amacıyla ilgilenen bir insandır. Bir gün arkadaşı şöyle der: Üstat böylesine büyük hattat olmayı nasıl becerdin, nasıl başardın bunu sırrı nerede saklı. Hattat İsmail Efendi, “Beni bir oduncu böyle başarılı bir hattat yaptı” der ve anlatmaya başlar; Akşam bahçemde kırılacak büyük büyük ağır kütükler var ve bekliyorum ki oduncu gelsin. O gün de ikindiden sonra hiçbir oduncu bizim sokaktan geçmiyor. Oduncu demek de zaten iri yarı, pazısı kuvvetli, güçlü adam demektir. İki balta asar iki omzuna sokakta gür bir sesle "oduncu” diye bağırır. Odun kırmanın saati bir altındır. Akşam oldu bugün oduncu geçmedi derken kısık bir ses duydum; Baktım ki bir oduncu.
Abdurrahmanoviç, Abidoviç, Ademoviç, Agiç, Ahmedoviç, Ayşiç, Alibaşiç, Aliç, Aliefendiç, Alihociç, Bayraktareviç, Bayramoviç, Beşiroviç, Begoviç, Cananoviç, Caniç, Çelebiç, Davutbaşiç, Davutoviç, Dervişeviç, Dizdareviç, Efendiç, Feyziç, Ferhatoviç, Habiboviç, Haciç, Hafızoviç, Haydareviç, Haliloviç, Hamzabegoviç, Hasanoviç, Hasiç, Hociç, Huremoviç, Hüseyinoviç, İbişeviç, İbrahimoviç, İsakoviç, İzmirliç, Yakuboviç, Yaşareviç, Yusufoviç, Kadriç, Kardaşeviç, Korkutoviç, Mahmutoviç, Mehmedoviç, Memişeviç, Muharremoviç, Muminoviç, Muratoviç, Mustafiç, Numanoviç, Ömeroviç, Osmanoviç, Paşiç, Rizvanoviç, Salihoviç, Selimoviç, Sinanoviç, İsmailoviç, Subaşiç, Süleymanoviç, Şahinoviç, Tabakoviç, Turkoviç, Tursunoviç, Uzunoviç, Zahiroviç… Srebrenitsa'da şehadet parmağı gibi yükselen bembeyaz mezar taşları arasında yürüyorum. Etraf, cennet bahçeleri gibi yemyeşil. Bir yandan, gördüğüm soy isimlerini zihnimde Türkçeye tercüme ediyorum: Abdurrahmanoğlu, Abidoğlu, Ağaoğlu, Ahmedoğlu, Alibaşoğlu, Canoğlu, Dervişoğlu, Haliloğlu, Feyzioğlu, Korkutoğlu, Mahmutoğlu, Müminoğlu, Kadrioğlu, Paşaoğlu, Şahinoğlu, Dizdaroğlu, İzmirlioğlu, Ömeroğlu, Sinanoğlu, Selimoğlu, Türkoğlu, Dursunoğlu, Zahiroğlu, İshakoğlu, Muratoğlu… Kiminin aile büyüklerine, kiminin mesleklerine, kiminin de göçüp geldiği şehre atıflar taşıyan sülale adları… İsimler de çok tanıdık: Mehmet, İdris, Fehim, Asım, Tayyib, Hamid, Fadıl, Muammer, Muhammed, Cemil, Nezir, Salih, Şaban, Eyüp, Mevlüt, Ramazan, Zahid, Hasib, Yusuf, Selim, Yunus, Niyaz, İzzet, Hamza, Adil, Ziyad, Fuad, Şemseddin, Mustafa, Kasım… “Tek suçları Müslüman olmaktı” diye mırıldanıyorum, mezar taşlarına ve üzerlerindeki doğum tarihlerine bakarken. Ölüm tarihi zaten hep aynı: 1995. Ne kadar yaşadıklarını ve kaç yaşında katledildiklerini hesaplıyorum. Yan yana yatanlar arasındaki akrabalık ilişkilerine dikkat kesiliyorum. Dede-oğul-torun görüyorum sık sık. “Modern” dünyanın gözleri önünde, Hollandalı askerlerin gözetimi altında, sözde “güvenli bölge” ilân edilen Srebrenitsa'da katledilen 8372 kişi, şimdi Potoçari Şehitliği'nde yekpare bir ibret abidesi haline gelmiş, yaşadıklarını haykırıyor, sağır kulaklara hakikatleri duyurmaya çalışıyor. Şehitliğe gelirken, Bratunac'tan Potoçari'ye kadar yol boyunca Bosna Savaşı'nda ölen Sırp milliyetçilerin siyah-beyaz fotoğrafları sıralanmıştı. Soykırımın yıldönümünde Potoçari'ye gelecek olan binlerce insan bu yolu kullanacağı için, Sırplar kendilerince şu mesajı vermek istiyordu: “Onlar da bizi öldürdü!” Hatta “Kendimizi savunduk!” Bu tezler Ermeni komitacılardan Siyonistlere, bütün katil sürüleri tarafından hunharca kullanıldığı için çok tanıdık. Sırpların Müslüman Boşnaklara reva gördüğü mezalim ise, öyle yol kenarına fotoğraf dizmekle örtülebilecek kadar basit ve sıradan değil. Potoçari Şehitliği'nde saatler geçirebilirsiniz. Sadece mezar taşlarını okumak bile, insanı derin tefekkürlere ve muhasebelere sürüklüyor. Mekân öylesine yoğun. Tüylerinizi diken diken eden somut bir gerilim yüklü havada.
Eski İstanbul kırâathânelerinin bir çoğu aynı zamanda ilim ve kültür merkezi olma özelliğini taşıyordu. Bunlardan biri de Çemberlitaş'ta, Karababa Sokağı'nın başında bulunan Diyarbakır Kırâathânesi idi. Büyük kitabiyat bilgini ve Millet Kütüphanesi'nin kurucusu merhum Ali Emiri Efendi bu kahvehânenin en başta gelen müşterilerindendi. Kilisli Muallim Rıfat Bilge'nin “Divânü Lügati't – Türk ve Ali Emîri Efendi” başlıklı yazısında belirttiğine göre, kitapların efendisi her akşam buraya gelir, gece yarısına kadar oturur, dostlarıyla görüşür konuşur, sonra da Parmakkapı'daki evine giderdi. Ali Emiri Efendi, hiç evlenmemişti. Dolayısıyla evinin kapısını kendisi kilitliyor, yine kendisi açıyordu. Bütün hayatını kitaba ve okumaya vermişti. Her türlü kitabı okumakla beraber, daha çok Osmanlı tarihi ile meşgul oluyordu. Hafızası son derece kuvvetliydi. Ezberimde yüz bin Türkçe beyit var, diye zaman zaman övünmekten kendini alamıyordu. Aziz dostu Muallim Rıfat Bilge bu hususla ilgili şu ifadeleri kullanıyor: “Ben bu ciheti nezâketle bir kere tecrübe ettim. Herhangi bir şâirin bir gazelinden, bir mısra seçtim. ‘Acaba şu mısra kimindir?' diye sordum. Güldü. Beni imtihan mı etmek istiyorsun? Falanındır, sonu şudur, tamamı şöyledir deyip ezbere okudu.”
Kütüphanemde yer alan lügatlerden birini de “Ahter-i Kebir” isimli meşhur sözlük teşkil ediyor. Ahteri Mustafa Muslihuddin el – Karahisari'nin hazırladığı bu kelimeler hazinesinden aşağıda söz edeceğim ama önce lise yıllarına gitmek istiyorum. Tokat İmam Hatip Okulu'nda okurken bir kırtasiyeciden birkaç tane büyük boy harita metod defteri almıştım. Beğendiğim şiirleri dolma kalemle bunlara yazıyor, ayrıca tarihle, edebiyatla ilgili olup da çeşitli gazetelerden ve dergilerden kestiğim bazı yazıları da sayfalarına bir güzel yapıştırıyordum. Hâlâ muhafaza ettiğim bu defterlerden birini geçen gün bir kere daha gözden geçirirken “Kur'anda İlim ve Fen” başlıklı bir makaleyle karşılaştım. Lise matematik öğretmeni Ahmet Bozkurt imzasıyla kaleme alınmış olan bu yazıyı kim bilir kaçıncı defa yine okudum. Yazarımız, işte bu makalesinin bir yerinde şöyle diyor: “Dünyanın yuvarlak olduğu Kur'an'dan 800 yıl kadar sonra anlaşılıyor. Kur'an ise, Nâziât Suresi'nin 30. ayetinde konuyu açıklıyor: ‘Velarda ba'de zâlike dehâhâ? (Ardından dünyayı dehâ şeklinde tertipledi) Demek ki Kur'an dünya bir ‘dehâ'dır, diyor. Dehâ'nın lügat mânâsı ise devekuşu yumurtasıdır. Yani dünyanın tam küre değil de biraz basık olduğunu ifade ediyor.” İşte bu satırları okuduktan sonra ayette geçen “dehâ” kelimesinin hangi lügatte böyle açıklandığını merak etmeye başladım. Afyonkarahisarlı büyük İslam bilgini Ahteri'nin sözlüğünü inceledikten sonra bu merakımı gidermiş oldum.
Önce 11 Haziran 2024 tarihli Hürriyet gazetesinde Hande Fırat imzasıyla yayımlanan şu cümleleri okuyalım: “Bugün gözler CHP Genel Merkezinde CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in misafiri Cumhurbaşkanı Erdoğan'da. Özgür Özel'in Hürriyet gazetesine yaptığı özel açıklamaları Turan Yılmaz'ın kaleminden okumuştunuz. Siyasi mesajlarının yanı sıra Özel'in Cumhurbaşkanına görüşmede ne ikram edeceğini de yazmıştık. Özel ‘Kendisine sorarız tabii. Ama burada başka yerde olmayan birkaç şey var; mesir çayı, mor reyhan çayı, keçiboynuzu çayı gibi' demişti. Özgür Özel biliyorsunuz Manisalı. Manisa denilince de akla ilk olarak meşhur Mesir Mâcunu geliyor. Özel'in bir de özel planı var. O planı da Hürriyet'e açıkladı: Mesir büyük bir haksızlığa uğruyor. 487 yıllık bir festival, gelenek. Dünyanın en eski halen devam eden halk ilacı, üstelik hâlâ kullanımda. Hem mistik, hem tarihi bir yanı var. Dokuz boğa deli deli koşuyor, önünden İspanyollar kaçıyor, bütün dünya orayı izliyor. Bizler böyle mucizevi bir şeyi 500 yıldır 100 bin kişiye saçıyoruz. Manisa'ya gelen 6 Çinli turist izliyor. Dünyaya mal edemedik. Çin büyükelçisine mesir ikram ettim ve faydalarını anlattım. Büyükelçiye, ‘Sizden sadece 6 turist geliyor, oysa 1,5 milyar kişisiniz' dedim. Gelecek sene için kendisini Manisa'ya davet ettim. ‘Bu mâcunu ülkeniz insanlarına anlatmanız lazım' dedim.” Çin büyükelçisinin 487 yıllık mesir mâcununun Çin halkına anlatmasını bir yana bırakalım, bu mistik ve tarihi geleneği kendi halkımıza yeteri kadar tanıtamadık. Bari ben bu konuda biraz bilgi vermeye çalışayım. Mesir Mâcunu deyince tabii ki aklımıza ilk önce Merkez Efendi hazretleri geliyor. İstanbul'da türbesi sık sık ziyaret edilen Musa Muslihiddin Efendi de, Akşemseddin hazretleri gibi hem bir gönül sultanı, hem de hâzık bir hekim idi. Kendi icadı olan Mesir Mâcunu ile Kanuni Sultan Süleyman'ın annesi Hafize Sultanı tedavi etmişti. Merkez Efendi, Denizli'de dünyaya geldi, bir müddet Manisa'da yaşadı, İstanbul'da vefat etti, Topkapı surlarının dışındaki türbesinde sırlandı.
Artık, İmamson Efendi'nin bir ayağı Ankara'da olacak. “Türkiye Belediyeler Birliği Başkanı” sıfatıyla TBMM'nin karşısındaki binada konuşlanacak. *** Onun bu ayak seslerine karşılık… Angara'nın bağlarında; sessiz ve sakin vaziyette bekleyen rakibi Mansur Başkan, “yavaş, yavaş” siyasi kozasını örüyor. *** Komprador Büyük Sermaye'nin “mavi boncuk” taktığı Ekrem İmamson'un siyasi hayallerini… Vakti geldiğinde “berhava edebilecek” potansiyele sahip, ciddi bir rakipten söz ediyoruz! ŞAHANE “TESADÜF” Şimdilerde Ekrem İmamfon Efendi'nin arka plandaki derin destekçilerinden biri olan Mister Komprador, 2013'ün 17 Aralık günü Fetullah'ın dizinin dibindeydi. *** Dönemin ABD Büyükelçisi Ricciardone tam da 17 Aralık günü AB üyesi devletlerin elçileri ile öğle yemeğinde buluşmuştu. Yemekte, Avrupa Birliği elçilerine şöyle seslendi: “Bugünden itibaren bir imparatorluğun çöküşünü izleyeceksiniz!”
Köy boşalmış. Bir dağ köyü. Kırk elli hane var galiba. Boşalan evlerin bir kısmı çökmüş. İnsan buraya neden yerleşir ki? Ne bağ var, ne bahçe. En düz tarla otuz derece, avuç içi kadar. Buğdayı iri ve lezzetli olur ama bire beş verir. Susuz. Burası galiba bir mezra imiş. Sırtını verdiği tepenin ardında bir mera var. Orada hayvan besliyorlarmış. Civar köyler de meraya ortak çıkınca kavga-dövüş, bıkmışlar anlaşılan. Zaten kışın gurbette yazın köyde kalmışlar. Zamanla gurbete hepten yerleşip köyü unutmuşlar. Bazı emekliler yazları gelip bir iki ay kalıyor, hatıralar tazeleniyor. Onların çocukları gelmez, gelseler de üç günden fazla durmaz. Köyde kalan dört aile. Aile demeyelim de dört kişi. Biri Bayram Efendi. İnatçı. “Köyde ölüp, köye gömüleceğim” diye tutturmuş. Oğlu kızı “Etme baba, hastalık var sağlık var, seni şehre götürelim” diye ne kadar ısrar ettilerse gitmedi. Eski evin eski eyvanında oturup aşağı dere köylerini seyre durdu. Bastona dayanarak zar-zor yürüyordu. Yaş kaç? Sekseni geçti doksana dayandı. Gözler de pek görmüyor, işte gözlükle falan. Oğlu, kızı yazın gelip bu inatçı keçinin kışlık erzakını tamamlıyor, kilerini, ocağını temizliyor. Sonrası Allah'a emanet. Kış bastırıp karlar durmaksızın yağınca evden çıkmak bir dert. Camiye kadar olan yolu yürümek Bayram Efendi'nin harcı değil. Neyse ki Ümmü Hala var. O da yalnız bir ihtiyar ama köydeki dört kişinin en dirisi. Bayram Efendi'nin evinden camiye kadar olan yolu kar küreği ile açıyor. Bir de ineği var, süt yoğurt çok şükür eksik olmuyor. Ümmü Hala da inatçılardan. O da “köyden çıkmam” dedi. Kaldı. Öteki iki kişi Reşit Efendi ile eşi Hatun yenge. Çocukları olmamış. Reşit Efendi merdivenden düşüp kalçayı kırınca sakat kaldı. Ancak tuvalete gidebiliyor, ona da artık güçten iyice düşmüş, ama hâlâ kocasına ve ahırdaki ineğe bakabilen karısı destek oluyor. Köy kadınları daha dayanıklı. Küçük yaşta işe alıştıkları için olmalı. Sevgili okur, anladığınız gibi küçük köy camisinin cemaati yok. Ama Bayram Efendi öğle, ikindi ve akşam namazlarını camide tek başına kılmaya devam ediyor. Titrek sesi camiden çıkıp meşelere, tepelere, kurda kuşa erişiyor. Ezanı caminin içinde okuyor, hoparlör olmadığı için sesin nereye kadar ulaştığı bilinmiyor. Aslında bunun bir önemi yok. Bayram Efendi camiyi ezansız bırakmıyor, hepsi bu. Yazın gelenler caminin odununu da hazırlayıp öyle gidiyorlar. Ortada koca bir odun sobası, çıra var, kâğıt var, kibrit, çakmak tekmil hazır. Ümmü Hala öğleüstü gelip sobayı dolduruyor, yakması Bayram Efendi'ye ait, kendisi yakacak illa. Öğle namazını kıldıktan sonra Ümmü Hala ona çorba, bazlama falan getiriyor. O da sıcak sobanın başında yemeğini yedikten sonra bir iki koyun postunu yan yana getirdiği sergiye uzanıp kestiriyor. Caminin kapısı kilitli değil, hırsız gelse çalacak bir şey yok. Bayram Efendi kapıyı çekip Reşitlerin eve gidiyor. İki eski yoldaş eski günlerden bahsedip vakti geçiriyor, Hatun yengenin çaylarını içiyorlar. Günler böyle geçiyor. Bu dağ başındaki dört haneye bu kış günü kim gelir. Zaten yollar kapalı. Bahara anca açılır.
Im neuen BACKSPIN Stammtisch wird es heute philosophisch! Niko und Yannick haben sich zwei ganz besondere Gäste eingeladen und zusammen stellen sie sich die Frage: Wie wird eine künstlerische Idee zur Wirklichkeit? Yung Kafa und Kücük Efendi sind in der Rapszene bisher als anonyme Cartoons mit hochgepitschter Stimme bekannt und erzählen heute, was hinter der Maske steckt und wie sie ihre Vision umgesetzt haben. Wie haben YKKE ihre erste Live-Tour wahrgenommen und was genau ist eigentlich ein Traumfeature? Viel Spaß bei einem Stammtisch der anderen Art!
Kafa Kafaya'nın yeni bölümünde Abdulvahit Gezer ve Mehmet Yaşar Altundağ, Robert Glover'ın "Efendi Adamın Toksik Kırılganlığı" kitabı üzerine konuştu. "No More Mr. Nice Guy" kitabında tanıtılan "efendi erkek sendromu" ne anlama geliyor? Efendi erkeklik neden bir kriz içerisinde? Erkeklik krizinin sosyolojik arkaplanını nasıl okumak gerekiyor?
İhramcızade İsmail Hakkı Efendi Camii Ziyareti! / Kerem Önder * En akıllı tüccarlar! - Kıyamete kadar bu mescitlerde kimler ibadet yaparsa, bu ibadetlerin sevaplarının bir misli de bu camileri yaptıranlara gidecek! İşte en akıllı tüccarlar bunlardır. * Neden sürekli farklı camilere gidiyoruz? - Her pazar bir camiyi ziyaret ediyoruz. 250 tane cami gezmiş olduk. Ölmeden önce 1000 camiyi ziyaret edebilirsek, Allah'ın izniyle bu mescitleri kendimize şahit edeceğiz. * Kulun Allah'a ibadet ettiği her yer, Mahşer günü Allah'a şahitlik edecektir! * Allah yolunda cihad sevabı, bütün ibadetlerin sevabı Allah yolunda cihadın sevabının bir damlası kadardır! * Kur'an Mü'minlerden bahsederken onlar namazdayken her saniye Allah'ın huzurunda gibi hissederler der! * Namazda Huşu! - 3 rekat yada 4 rekat mı kılındığından emin olmayan imamın sorusuna cemaatin verdiği efsane cevap! Allah hepimize huşu içinde namaz kılmayı nasip etsin!
This Rockin' Life | Inspiration | Healthy Lifestyle | Entertainment | Motivation | Life Coach
On this Faith & Freedom, former Assistant Secretary to the Treasury, Monica Crowley, joins us to discuss the upcoming 2024 election, and the deliberate destruction of America. Michelle Efendi shares her story of battling Boston vaccine mandates, highlighting the importance of personal choice and autonomy. Pastor Anthony Thomas of Naples Florida delivers a message of hope and spiritual warfare, emphasizing the power of prayer, and Jason "Storm" Nelson, a retired US Marine and former congressional candidate, shares his journey of faith and resilience. [1:46] Former Assistant Secretary to the Treasury and host of the Monica Crowley Podcast, Monica Crowley to discuss the most important topics in the upcoming 2024 election; the deliberate destruction of America; being on the precipice of absolute catastrophe; what President Trump is looking for in a vice president; Ted Nugent is suggested as a potential press secretary; where you can listen to more from Monica [13:00] Shemane welcomes Michelle Efendi to share her story and battle against the Boston vaccine mandates; the importance of personal choice and autonomy; Michelle shares about being arrested and charged with assault after protesting vaccine mandates, despite being the one assaulted; the negative effects on her family by government surveillance and monitoring; being put on a terrorist watchlist and how you can help [23:54] Pastor Anthony Thomas returns and shares a message of hope and encouragement, emphasizing the weight of God's presence and the shift from defense to offense in spiritual warfare; proof the enemy is running scared and spiritual warfare is increasing; divine encounters; the importance of praying out loud and releasing heaven's atmosphere into situations; Pastor Anthony leads a prayer for God to open the heavens, bring revival and awakening, and bind the enemy's plans, declaring that God's kingdom will come and His will be done; where you can listen to more from Pastor Anthony [34:58] Shemane welcomes Jason “Storm” Nelson, retired United States Marine and Texas Congressional Candidate, shares his story of being a disabled US Army Veteran and entrepreneur; how he maintained faith during difficult times in battle; his experience serving in Afghanistan and how his faith helped them maintain hope and resilience in the face of horrors and tragedies; the importance of sharing one's faith with others; how you can find out more Resources: Monica Crowley – The Monica Crowley Podcast Michelle Efendi – Give Send Go - Michelle Efendi Pastor Anthony Thomas – Tip of the Spear Church Jason “Storm” Nelson – X: @RealJasonNelson prepperbeef.com Sponsors Get clean healthy water with SentryH2O Use the promo code: “HEALTHY10” Use promo code “FREEDOM” to receive 15% off your first order at Field of Greens Get true American made products at switchtoamericawithshemane.com Protect yourself with EMP Shield Use the promo code “SHEMANE” Get EMF & WIFI protection with SperoGear & use the promo code "FAITH" Activate stem cells & reset your body's clock at lifewave.com/shemane Please send product inquiries to: shemane.lifewave@gmail.com Watch Faith & Freedom every Sunday, 10am est on America'sVoice.News Organic natural products to help your family thrive with Rowe Casa Organics & use promo code “FAITH” For a healthy & delicious on-the-go meal replacement, check out Kingdom Kandy at shop.fmidr.com Use promo code “FAITH” for 15% off Check out Shemane's books: Shemane's new #1 Bestseller ‘Killer House' "4 Minutes to Happy" Kill It and Grill It Cookbook Connect with Shemane: Send your questions, suggestions, & funny pet videos to shemane.chat@gmail.com Share your hunting photos & questions to shemane.chat@gmail.com Register for a FREE 4 Day Mini Course: 4 Habits of Wildly Well Living Watch Killer House Documentary: KillerHouse.org Get Wildly Well at shemanenugent.rocks Shemane's Social Media: Facebook: @shemane.nugent Instagram: @shemanenugent Youtube: /shemane Truth Social @Shemane
On this Faith & Freedom, former Assistant Secretary to the Treasury, Monica Crowley, joins us to discuss the upcoming 2024 election, and the deliberate destruction of America. Michelle Efendi shares her story of battling Boston vaccine mandates, highlighting the importance of personal choice and autonomy. Pastor Anthony Thomas of Naples Florida delivers a message of hope and spiritual warfare, emphasizing the power of prayer, and Jason "Storm" Nelson, a retired US Marine and former congressional candidate, shares his journey of faith and resilience. [1:46] Former Assistant Secretary to the Treasury and host of the Monica Crowley Podcast, Monica Crowley to discuss the most important topics in the upcoming 2024 election; the deliberate destruction of America; being on the precipice of absolute catastrophe; what President Trump is looking for in a vice president; Ted Nugent is suggested as a potential press secretary; where you can listen to more from Monica [13:00] Shemane welcomes Michelle Efendi to share her story and battle against the Boston vaccine mandates; the importance of personal choice and autonomy; Michelle shares about being arrested and charged with assault after protesting vaccine mandates, despite being the one assaulted; the negative effects on her family by government surveillance and monitoring; being put on a terrorist watchlist and how you can help [23:54] Pastor Anthony Thomas returns and shares a message of hope and encouragement, emphasizing the weight of God's presence and the shift from defense to offense in spiritual warfare; proof the enemy is running scared and spiritual warfare is increasing; divine encounters; the importance of praying out loud and releasing heaven's atmosphere into situations; Pastor Anthony leads a prayer for God to open the heavens, bring revival and awakening, and bind the enemy's plans, declaring that God's kingdom will come and His will be done; where you can listen to more from Pastor Anthony [34:58] Shemane welcomes Jason “Storm” Nelson, retired United States Marine and Texas Congressional Candidate, shares his story of being a disabled US Army Veteran and entrepreneur; how he maintained faith during difficult times in battle; his experience serving in Afghanistan and how his faith helped them maintain hope and resilience in the face of horrors and tragedies; the importance of sharing one's faith with others; how you can find out more Resources: Monica Crowley – The Monica Crowley Podcast Michelle Efendi – Give Send Go - Michelle Efendi Pastor Anthony Thomas – Tip of the Spear Church Jason “Storm” Nelson – X: @RealJasonNelson prepperbeef.com Sponsors Get clean healthy water with SentryH2O Use the promo code: “HEALTHY10” Use promo code “FREEDOM” to receive 15% off your first order at Field of Greens Get true American made products at switchtoamericawithshemane.com Protect yourself with EMP Shield Use the promo code “SHEMANE” Get EMF & WIFI protection with SperoGear & use the promo code "FAITH" Activate stem cells & reset your body's clock at lifewave.com/shemane Please send product inquiries to: shemane.lifewave@gmail.com Watch Faith & Freedom every Sunday, 10am est on America'sVoice.News Organic natural products to help your family thrive with Rowe Casa Organics & use promo code “FAITH” For a healthy & delicious on-the-go meal replacement, check out Kingdom Kandy at shop.fmidr.com Use promo code “FAITH” for 15% off Check out Shemane's books: Shemane's new #1 Bestseller ‘Killer House' "4 Minutes to Happy" Kill It and Grill It Cookbook Connect with Shemane: Send your questions, suggestions, & funny pet videos to shemane.chat@gmail.com Share your hunting photos & questions to shemane.chat@gmail.com Register for a FREE 4 Day Mini Course: 4 Habits of Wildly Well Living Watch Killer House Documentary: KillerHouse.org Get Wildly Well at shemanenugent.rocks Shemane's Social Media: Facebook: @shemane.nugent Instagram: @shemanenugent Youtube: /shemane Truth Social @Shemane
On today's show, Michelle Efendi will share her experiences of facing persecution by authorities in the USA due to her refusal to comply with COVID vaccine and mask mandates. She is a courageous individual who deserves support. GUEST OVERVIEW: Michelle Efendi is a mother of four who is currently facing legal action for her stance against COVID vaccine mandates.
Three moms – Michelle Efendi, Denise Aguilar & Tara Thornton – were arrested after protesting against COVID-19 lockdowns and vaccine mandates. Though the COVID vaccination policy ended in March 2022, they allege an ongoing campaign of harassment against their families and tyrannical persecution by government officials. Michelle Efendi is the mother of four kids and lives in Boston, MA, where she says she was surveilled, tracked, targeted, arrested, and physically harassed by local government officials after peacefully protesting mask and vaccine mandates. Follow her at https://x.com/EfendiMichelle Denise Aguilar & Tara Thornton are civil rights activists and cofounders of Freedom Angels. They were arrested in 2020 after protesting against California mask mandates – even though the arresting officers themselves were unmasked. Denise is currently running for State Assembly D13 . Follow them at https://x.com/FreedomAngels2 「 SPONSORED BY 」 Find out more about the companies that make this show possible and get special discounts on amazing products at https://drdrew.com/sponsors • GENUCEL - Using a proprietary base formulated by a pharmacist, Genucel has created skincare that can dramatically improve the appearance of facial redness and under-eye puffiness. Genucel uses clinical levels of botanical extracts in their cruelty-free, natural, made-in-the-USA line of products. Get an extra discount with promo code DREW at https://genucel.com/drew • COZY EARTH - Trying to think of the right present for someone special? Susan and Drew love Cozy Earth's sheets & clothing made with super-soft viscose from bamboo! Use code DREW to save up to 40% at https://drdrew.com/cozy • THE WELLNESS COMPANY - Counteract harmful spike proteins with TWC's Signature Series Spike Support Formula containing nattokinase and selenium. Learn more about TWC's supplements at https://twc.health/drew 「 MEDICAL NOTE 」 The CDC states that COVID-19 vaccines are safe, effective, and reduce your risk of severe illness. You should always consult your personal physician before making any decisions about your health. 「 ABOUT THE SHOW 」 Ask Dr. Drew is produced by Kaleb Nation (https://kalebnation.com) and Susan Pinsky (https://twitter.com/firstladyoflove). This show is for entertainment and/or informational purposes only, and is not a substitute for medical advice, diagnosis, or treatment. 「 ABOUT DR. DREW 」 Dr. Drew is a board-certified physician with over 35 years of national radio, NYT bestselling books, and countless TV shows bearing his name. He's known for Celebrity Rehab (VH1), Teen Mom OG (MTV), The Masked Singer (FOX), multiple hit podcasts, and the iconic Loveline radio show. Dr. Drew Pinsky received his undergraduate degree from Amherst College and his M.D. from the University of Southern California, School of Medicine. Read more at https://drdrew.com/about Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices
Cabi Omer Efendi was an Ottoman statesman and military commander who lived from 1750 to 1814. He served as the Grand Vizier of the Ottoman Empire three times, and was known for his military successes, administrative skills, and political influence. For this month's primary source, he provides a direct account of the execution of Dragoman Hadjigeorgakis Kornesios in 1809 and as a springboard for Part 2 of my interview with Professor of Ottoman and Turkish Studies, Antonis Hadjiantoniou. The text in full: "The dragoman of Cyprus caused sedition and discord by performing a great deal of villainy to the Muslim worshippers. He escaped from Cyprus, and when he arrived at Istanbul he was then arrested and executed in front of the Sublime Gate. His corpse was put upside-down in the basket of a broom-seller, carried around, and left outside the gate of the fish market. He thus became a warning to others. He was going to escape to Russia by converting his property and cash to bills of exchange. His house in Beşiktaş was given to the Chief tax inspector. It was rumored that all his property and cash totaled 5,500,000 kurush." -Cabi Omer Efendi 1809
Education https://archive.org/download/sesvekitap/EfendiileUsagiTolstoy.mp3 2615 mbirgin@m
Dearest wonderful listeners, from this episode we're changing things up a bit, not to mess with your minds but simply because we wanted to play more songs from recent Eurovision history. We hope you don't mind too much and we promise we'll still play some golden oldies. In this, our sixteenth episode, we debut our 'Last 5 years' category with the brilliant Mata Hari by Efendi, one of the songs that formed our soundtrack to living in Stockholm in 2021. We follow this with our previous 10 years category (Yep that's 2008 to 2107 - keep up at the back!) and that headphone-obsessed Slovenian duo Maraaya from 2015. There's a lot of excitement about this years' Czechia entry by Vesna, but back in 2002 it was Croatia's Vesna who was causing a fuss as she writhed around to Everything I Want on the stage in Tallinn. Vesna is the first in our new and ridiculously mammoth 1956-2007 slot! Or the Eurovision Archive as we are rather rudely calling it. Next up we have everyone's favourite scouser, the diminutive Sona who represented the UK in 1993 at Millstreet, Ireland, and only missed out on winning thanks to a truly bizarre set of points from Malta. We might forgive them one day, but it's unlikely. The Semi-Final exit slot brings us the joy that is the irrepressible Donna and Joe McCaul, a little-known (and little in size) Irish duo that Andy adores. He has a similar passion for what is the most current Deuce award we've ever included: Ulrikke Brandstorp who came second to Queen of Kings in the recent Melodi Grand Prix final in Norway with the wondrous power ballad Honestly. Finally, the Randomiser lives up to its name and offers up Liora singing Amen for Israel, in Ireland once again, who secured a top 10 finish in 1995. "But what is the theme of the episode?' I hear you cry? Well, Ryan thought he was on to winner when he noted that several of the artists have their own businesses, Efendi owns a sweet shop for instance, and Liora is a yoga teacher. Aside from this we realised after we recorded that there's a lot of performances in Ireland and of course there's pocket-sized Donna and Joe, so, yep, 'Entrepreneurs and, er, Leprechauns' it is. Apologies! Socials: Twitter: @EuroQueensPod Instagram: EurovisionQueens Email: EurovisionQueens@gmail.com Spotify playlist: shorturl.at/egvEP Season 1: Episode 16 Mata Hari by Efendi (Azerbaijan 2021) Here for You by Maraaya (Slovenia 2015) Everything I Want by Vesna Pisarović (Croatia 2002) Better the Devil You Know by Sonia (1993) Love? by Donna and Joe (Ireland 2005) Honestly by Ulrikke Brandstorp (Norway 2023) Amen by Liora (Israel 1995)
Tamam, ülkece gerçeklikten kopalı çok oldu da önümüzdeki seçimin vaatle değil birlik duygusuyla kazanılacağını da mı unuttuk? #seçim #aday Jenerik müziği: Rahman Altın