POPULARITY
Tevazu ve Mahviyet | Gönülden Nağmeler 18 | 29 Ağustos 1980 by Çınar Medya
On güzel özellik var ki, bunlar kulu iyiler seviyesine ulaştırır. Üstün dereceler kazandırır. 1. Çok sadaka vermek. 2. Çok Kur'an okumak. 3. İnsana âhireti hatırlatan, dünyada haramlardan sakındıran kişilerle dostluk. 4. Akrâba ziyareti yapmak. 5. Hastayı ziyaret etmek. 6. Zenginlikleri, kendilerini dinî vecibelerini yerine getirmekten alıkoyan varlıklı kimselerle az oturmak. 7. Yarın göçüp gideceği âhiret âlemini çok düşünmek. 8. Kısa emelli olmak, ölümü çok hatırlamak. 9. Sükûta devam edip az konuşmak. 10. Tevazu edip, öyle süslü şeyler giymeyip orta halli bir şey giymek, fakirleri sevmek ve onlarla oturmak. Yetimlere, miskinlere yakın olmak ve onların başını okşamak. Anlatıldığına göre, şu yedi şey sadakayı artırır ve büyütür: 1. Helâl maldan sadaka vermek. Çünkü bu konuda Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu; “Ey imân edenler! Kazandığınız temiz şeylerden sadaka veriniz.” (Bakara s. 267) 2. Sadakayı, az.maldan vermek. 3. Ölüm korkusu, mal elden çıkma endişesi ile sadakayı çabuklaştırmak. 4. Cimriliği yok etmek için, malın en kıymetlisinden sadaka vermek, düşük maldan değil. Bu konuda Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu: “...Size verilse gözünüzü yummadan alamayacağınız âdi malları, sadaka diye vermeye kalkışmayın. Biliniz ki Allâh herşeyden müstağnidir; övgüye lâyıktır.” (Bakara s. 267) 5. İçine gösteriş girmemesi için sadakayı gizli vermek. 6. Sevabı yok olmaması için minnetle sadaka vermemek. 7. Günâha girmemek için sadaka verilene eziyet etmemek. Nitekim bu konuda, Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu: “Başa kakmak ve incitmek suretiyle yaptığınız iyiliklerinizi boşa çıkarmayın” (Bakara s. 264) (Ebu'l-Leys es-Semerkandi, Tenbihü'l- Gafilin, s.367-368)
EFENDİMİZDEN HAYAT ÖLÇÜLERİ
EFENDİMİZDEN HAYAT ÖLÇÜLERİ
İslamda Güç ve Tevazu Dengesi | Gönülden Nağmeler 10 | 5 Eylül 1980 by Çınar Medya
EFENDİMİZDEN HAYAT ÖLÇÜLERİ
EFENDİMİZDEN HAYAT ÖLÇÜLERİ
EFENDİMİZDEN HAYAT ÖLÇÜLERİ
EFENDİMİZDEN HAYAT ÖLÇÜLERİ
Adı bile ne kadar naif. Kulaktaki tınısı, zikretmesi... Anlamı ve olma halinin güzelliği ise beni müthiş yükseltiyor. Bana göre tevazu bir yolcunun özden, kalp gözüyle tertemiz yaşayan haline gelmiş olmasının en büyük göstergesi. Ve benim de olmaktan çok memnun olacağım yerlerden biri. Kibir, sus hali, öz değer ve öz sevgiden dem vurarak tevazuda olma ve kalma halini konuştum. Haydi gel sen de eşlik et bu sohbete...Support the Show.arkafonhikayeleri.podcast@gmail.com https://instagram.com/arkafonhikayeleri?utm_source=qrYouTube: https://www.youtube.com/channel/UC11V-FdnYq0_yqCP5BUayrg
"İki Büyük Gönül"Yunus Emre buyuruyor; Tevazu ile gelsin, kimde erlik var ise. Merdivenden iterler, yüksekten bakar ise. Kimki yüksekte gezer, er geç yolundan azar. Dış yüzüne o sızar, içinde ne var ise. Yol odur doğru vara, göz odur Hakk'ı göre, er odur yerde dura, üstten bakan göz değil. Yunus Emre'nin bu dizeleri bu haftanın mottosu. Merhaba sevgili dostum ben Hasan Basri Budak. Bu mottonun ışığında bir Kendine Gel podcast'i dinleyeceksin. Keyifli dinlemelerBecome a supporter of this podcast: https://www.spreaker.com/podcast/hasan-basri-budak-ile-kendine-gel--5728974/support.
Karşımda oturan adama bakıyorum. Tevazu postuna bürünmüş bir kibir abidesiyle karşı karşıya olduğumu hissettiğimde “Eyvah!” dedim içimden. “Bu kez de yanıldım.” Bir insanın gerçek yüzünü görmek istiyorsanız ona bir ünvan, sıfat ve makam vermeniz şart. İçimden esefle söylenmeye başladım: “Henüz koltuğa oturmadan böyleyse oturduğunda kim bilir nasıl olur.” Kimsenin aklına, hatta desteğine bile ihtiyaç duymayan, zaten kazandığını varsayarak şimdiden herkese tepeden bakan, geçmişten getirdiği kıskançlık ve kinini açığa vurmaktan kaçınmayan, en fenası da teşkilat ve vekil dinlemeyen, yalnızca kendi aklına ve çalışma metoduna inanan birine hiçbir şey anlatamazsınız. Başarılı sonuç alınırsa bunu kendinden. başarısızlığı da teşkilattan ve vekillerden bilen insan tiplerini geçmişte de görmüştük. Bu tipler öylesine benmerkezcidirler ki sizi bile kendileri için tehdit unsuru olarak görürler. Davanız için katkı sunmak istediğinizde isminizin karşısında ikincil plana düşeceklerine inanıyorlarsa şayet, sizi türlü yöntemlerle küstürüp uzaklaştırmakta hiçbir sakınca görmezler. Bunun en basit yolu da şu propagandadan geçiyor: “Onu seçim bölgemde istemiyorum. Çünkü onun varlığı bana seçim kaybettirir.” Çok sevilen ve sözü dinlenilir biri olmanız onu rahatsız eder çünkü. Reis'in “İçimize sinmeyen durumlar var” derken kastettiği bütünün içinde eminim ki bu tiplere dair kendisine ulaşan bilgiler de vardır. Allah sonumuzu hayreylesin. xxxxx Adıyaman'ın belediye başkan adayı değerli kardeşim Ziya Polat sahayı toparlamış. Mütevazı ve birleştirici kişiliğiyle de kendini tez vakitte sevdirmiş. Teşkilatla uyum içinde sürdürdüğü faaliyetlerin karşılığını bulduğu aşikâr. Genç il başkanımız Emrah Erkan Bulucu kardeşimin herkesi sevgiyle kucaklayan kişiliğine ve kibirden azade o birleştirici temsil gücüne hayran kaldım. Merkez ilçe başkanımız değerli kardeşim Ziya Başaran da arı gibi maşallah. Kadın ve gençlik kolları başkanlarımız da öyle. Vekillerimizden Doç. Dr. İshak Şan ile Av. Mustafa Alkayış kardeşlerimi sahada aktif gördüm. Neredeyse her yerdeler. Kâhta ve Besni ilçe başkanlarımızı da yeri gelmişken takdir etmek isterim. Onca olumsuzluğa rağmen teşkilatı zinde tutmayı başardıkları için. Zira bölünmüşlük ve savrulmuştuk ciddi bir sorun. Küskünlükler ve dargınlıklar da cabası. Çetin bir imtihandan geçiyoruz her birimiz. İçimize sinmeyen durumlar umarım 31 Mart sonrası yeni bir yol haritası ve yeni bir anlayışla ortadan kaldırılır. xxxxx Reis'in hatırı ve davamız için yollarda olmayı sürdürüyoruz. Demokrasi ve Birlik Derneği'mizin Adıyaman/Kâhta şubesince düzenlenen görkemli iftar etkinliğine katılmak için 15 Mart'ta geldiğim Adıyaman'dan Gaziantep üzerinden İzmir'e, oradan da doğruca Milas'a dönüyorum. Bu yazıyı dün sabah İzmir'e uçarken uçakta yazıyorum. Pazar günü Gaziantep'teydim. GAZİANTEP: AK BELEDİYECİLİĞİN MARKA ŞEHRİ
İlim tahsil ederken, kalbi dağıtacağı için şaka yapmamalı, ilim okuma ve dinleme esnasında, kalbi öldüreceği için gülmemeli ve oyun oynamamalıdır. İlimde mücâdeleye ve münâkaşaya girmemelidir. Çünkü din bilgilerinde tartışmaya girmek sapıtmaya yol açar. Dinde sünnet olanlardan birisi, din ilimlerinden öğrendiklerini hatırda tutmak, ezberlemek, iyice sindirmek, kalbe yerleştirmektir. Bilgiler tarlada biten ve yeşeren ekin gibi insan tabiatında yetişmelidir. Din hakkında ihtiyacı olduğu şeyi sormalı, bildikleri ile yetinmemelidir. Suâli güzel sormalıdır. Çünki suâli güzel sormak ilmin yarısıdır. Suâl ilim hazînesinin anahtarıdır. Âlimlerin göğüsleri ilim hazîneleridir. Suâl sorarak hazînelerin kapıları ya'nî âlimlerin ağızları açılır. Baliğ olmadan önce küçük yaşda din bilgileri öğrenilmelidir. Hadîs-i şerîfte bildirildiği gibi: “Küçük yaşta ilim öğrenmek, taş üzerine döğme yapmak, yazı yazmak gibidir. Büyük yaşda ilim öğrenmek su üzerine yazı yazmak gibidir.” Çünkü taş üzerindeki yazı uzun zaman kalır. Su üzerindeki yazı hemen bozulur. Bunun gibi ağaç yaş iken düzeltilirse doğrulur. Kuruduktan sonra düzeltilmez demişlerdir. Küçük, büyük, zengin, fakir herkes ilim öğrenecektir. İlim öğrenmekten geri durmak yoktur. Kendinden daha aşağı derecede olan kimseden de ilim alınır. Çünkü hikmet, mü'minin kaybettiği malıdır. Nerede bulursa almalıdır. İlim, cehâlet canavarından kurtulmağa sebeptir. Pazartesi, Perşembe ve Cum'a günleri ilim talep etmek, öğrenmek sünnettir, âdettir. Zîra o günlerde ilim öğrenmek kolay olur. Bir harf bile olsa, hayır ile ilim öğretene tevazu' ve ikrâm etmelidir. Tevazu' hakkını vererek alçak gönüllülük göstermektir. Resûlullâh (s.a.v.): “İlmi yazarak kaydediniz” buyurmuştur. Denildi ki; hıfz etmek, ezberlemek avdır. Yazmak onu bağlamaktır. Böylece ilim yok olmaktan kurtulur. Sünnetlerden biri de, okunaklı yazmaktır. Nasıl ki sözün güzeli anlaşılır olansa, yazının güzeli de okunaklı olanıdır. (Seyyid Alizâde, Şir'atü'l İslâm)
Seçimler yapıldı. 70 küsur yıllık parlamenter tarihimizin en zorlu seçimiydi bu seçimler. O yüzden kader seçimi olarak görüldü bütün toplum kesimleri tarafından. Türkiye, direkten döndü! Türkiye'deki siyasî seçimler değil, toplumun ve ülkenin gideceği yer, yön ve yörünge seçimi, kader seçimi olarak görülmeli asıl. Geleceğimizi belirleyecek mahşerin beş atlısı olarak adlandırdığım beş alan var. Bu beş alanın buluştuğu ortak ama hayatî nokta şu: Hepsinin öznesi de insan. Hepsi de, bir toplumun varlığının teminatı ruh mâcerasını yaşadığı, yaşattığı imkânlar, alanlar, dünyalar... EĞİTİM, ÖNCÜ KUŞAKLAR YETİŞTİREMEZSE, TOPLUMUN MEZARINI KAZMAKTAN BAŞKA BİR İŞE YARAMAZ! Eğitim, bir toplumun insan yeşerten bahçesi, tarlasıdır. Bir toplumun insan tipini, anlam haritalarını, ruh köklerini genç kuşaklara aktarır eğitim. Bir ülkenin umudunun ve ufkunun ipuçlarını ele verir. Eğitimde büyük atılımlar yapamayan toplumlar, geleceğe umutla bakamazlar. Eğitim, bir medeniyet meselesidir. Medeniyet iddiaları ve rüyaları üzerine bina edilen bir eğitim sistemi, güçlü tohumlar eker toprağa. Tohumlar, yeşerir, meyve verir, hayat sunar topluma ve insanlığa her alanda çığır açacak öncü kuşaklar yetiştirerek... Bir eğitim sistemi, çocuklarına medeniyet ruhunun ve dinamiklerinin özü, özeti demek olan şu beş temel özelliği kazandırmak zorundadır: 1-Ruh. 2-İdeal. 3-Ahlâk. 4-Tevazu (kendisi gibi düşünmeyenlere, yani başkalarına saygı). 5-Özgüven. Eğer eğitim sistemi, çocuklarına bu beş temel özelliği kazandırarak her alanda çığır açacak öncü kuşaklar yetiştiremezse, toplumun mezarını kazmaktan başka bir şe yaramaz! GENÇLERİNİ İHMAL EDENLER, GELECEKLERİNİ İMHA EDERLER! Gençlik, bir toplumun, geleceğini inşa edecek umudu, ufku ve yurdudur. Gençlik, benim gözümde biyolojik değil ahlâkî niteliği bakımından anlam ve değer ifade eder: Genç, isyan eder, isyan edendir: Yetişkinlerin duyarsızlıklarına, ruhsuzluklarına, vurdumduymazlıklarına, kaşarlanmışlıklarına, kanıksamışlıklarına başkaldırandır. Bütün bu insanî özelliklerin yitirilmesine başkaldırmıyorsa, isyan etmiyorsa, genç genç değildir, fosildir. Genç, zamanı durduran, hayatı karartan, mekânı solduran her şeye isyan ediyorsa, gençtir; diridir, yaşıyordur, diriltici bir heyecan ve ruh yeşertebilir demektir. Bir toplumun gençliği kültürünü, kültürel kimliğini koruyabilecek, diri tutabilecek, yaşatabilecek ve yeniden üretebilecek kadar yaşıyor ve yaşatabiliyorsa, o toplumun geleceği parlaktır, önünü görebilir demektir.
Efendimiz'in Fetanetinin İki Buudu Kerem Ve Tevazu l Sonsuz Nur Vaazları 19 l M. Fethullah Gülen by Çınar Medya
Tevazu ve Minnet Üzerine Meditasyon
Hiçbirimiz tamamen fazlasıyla insani özellikler olan gurur ve egodan muaf değiliz ama hakiki kibir güvensizlikten gelir. Başkalarından daha büyük olduğumuzu hissetme ihtiyacı, daha küçük olduğumuza dair dırdır eden korkudan kaynaklanır… (Mutluluğun Kitabı, sf. 189)
Hatemü'l-Enbiyâ (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri, Mekke'den sekiz sene evvel hicret buyurarak nasıl çıktığını ve bugün Mekke'ye girerken büyük bir fütuhâtla ve nasıl bir ihtişamla girdiğini düşünerek, Cenâb-ı Hâkk'ın bu lütuf, kerem ve inâyetine karşı son derece ubûdiyetkârâne bir vaziyet alarak, başını devesi üzerine eğmişti. O derecede ki, mübârek re's-i saâdeti, devenin boynunda secde eder gibi bir vaziyet almıştı. Hâlâ Zahr denilen Zîtuva mevkiinden itibaren böylece mütevazî ve Cenâb-ı Hâkk'a karşı mütezellil bir vaziyette tesbih, tehlil ederek, duâ ederek ve mübârek başında siyah imame (sarık) olduğu halde Mekke-i Mükerreme'ye girdiler ve doğru Kâbe-i Muazzama'ya azîmet buyurdular. Bu sırada bütün Kureyş, Mescid-i Haram'da toplanmış, saf bağlamış, haklarında ne muamele olunacağını dikkatle bekliyorlardı. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri, yalnız Kureyş'e ve Mekkelilere değil, bütün beşeriyete seslenen bir hutbe îrad buyurdular ve sonra: “Ey Kureyş cemaati! Şimdi size ne muamele edeceğimi sanırsınız?” diye sordu. O Fahrü'l-Mürselîn (s.a.v.) Efendimiz Hazretlerinin ne derece merhametli ve âlicenab olduğunu bilen Kureyş müşrikleri ve Mekkeliler, hep bir ağızdan: “Hayır umarız! Sen kerîm bir kardeş ve âlicenap bir kardeşin oğlusun” dediler. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz Hazretleri de: “Yusuf'un kardeşlerine dediği gibi ben de size, artık bugün geçmişten dolayı tevbih (azarlama) ve muahaze yoktur, derim. Haydi gidiniz! Azadsınız!” buyurdu. Bu, bir afv-ı umûmî idi. Evvelce herbir fenalığı irtikâp eden herhangi zâlim bir kavmi de, afv ile beraber, bütün beşeriyete hitâben onları hakka, adalete, hürriyete, müsavaata (eşitliğe) davet etmiştir. (Hz. Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu (k.s.), Hz. Hâlid bin Velid (r.a.), s.74-78)
- Besin zincirinin en yırtıcı varlığı esnaf mıdır? - Sokak hayvanlarına tepkili olmak cahillik midir? - Public sex cahillik midir? - Nordic ülkelerde misafirliğe gidenin yemek beklemesi cahilce midir? - Terapi cehalet midir?
Nâbi'den Şeyh Gâlib'e, Bâki'den Fuzûli'ye nice müstesna değerimizin en güzel şiirleri ile günümüze ve gönlümüze taşınacağı Hayati İnanç ile 'Can Veren Pervâneler' programında... Discord https://discord.gg/gpyGxZW4As Ahmet Çadırcı https://ahmetcadirci.com/podcast/
Gerçek manada tövbe ederken suçu şeytana ve nefse atmamak. #synergykendiyas #halife #tevazu #tövbeetmek #şeytanauydum #nefsimeuydum #rıza #şeytan #nefs Facebook: https://www.facebook.com/SynergyKendiyas İnstagram: https://instagram.com/synergykendiyas Youtube: https://www.youtube.com/channel/UC_xe-4OhrGjeQkX9dWA96fQ TikToc: https://www.tiktok.com/@synergykendys Yaay: https://yaay.com.tr/SynergyKendiyas Twitter: https://twitter.com/SynergyKendiyas?t=rF3t1yDh7eLgUg_Djh5khQ&s=09
“İlahi/Üstün Karakter Üzerine” Erdemler Devam (16.2): Dayaa (Şefkat ) Bhuteşvaloluptvam (Nesnelere arzusuz & kayıtsız kalma) Mardavam (Naziklik) Hrir (Alçakgonulluluk/Tevazu) Acaapalam (Gereksiz Söz/Eylem Sarfetmeme)
İnsanoğlu bir tuhaftır. Bir o kadar da meçhul. Elinde güç yok iken Köroğlu kesilir. Güç sahibi olduğunda da Bolu beyi gibi ahkâm keser. İktidar erkine sahip değilken Pir Sultan kesilir, Sivas'ın Hızır Paşasının şahsında dönemin Osmanlı sultasına çemkirir durur. İktidar sahibi olduğunda da Hınzır Paşa'ya dönüşüverir. Bir insanın adamlığı da, ayarı da güç sahibi olduğunda anlaşılır. Zayıf ve güçsüz insanın tevazuu hiçbir anlam ifade etmez. Hiç kimsenin dikkatini dahi çekmez. Tevazu, güç sahiplerinin üstünde görülür. İktidar ve nam sahibi insanların tevazuu herkes tarafından görülür ve dahi alkışlanır. Faşizm bir büyüklenme/kibir ideolojisidir. Güç/iktidar aygıtıyla beslenir büyür. Sonuçta sahipleriyle beraber toplumların da yıkımına yol açar. Mussolini ve Hitler örneği ortada. Bir faşistin gözünde “yabancı” ve “düşman” başka ülkelere ait olanlarla alakalı bir tanım değildir. Kendi ülkesindeki, hatta yanı başındaki insanları da kendisi gibi düşünmediği ve kendisi gibi bir hayat tarzına sahip olmadığı için “düşman” gibi görür. Bu ülkede faşizm iki şekilde de görüldü/görülüyor: 1-Başka ülkelerden gelen, özellikle de Arap/Müslüman
Ataleti kırıp harekete nasıl geçebiliriz? Tevazu hayatımızda neden çok önemlidir? ve daha nice güzel konuyu anlatıyor "Mistik Yalancı" kitabının yazarı sevgili Celalettin Berberoğlu "Sonsuz Muhabbetler"de...
Ömer Tuğrul İnançer ile Dinle Neyden yoğun ve anlaşılır içeriğiyle devam ediyor... 'Tevazu nedir?' bu bölümün temel sorusu oluyor. Mütevazi mi? Mütevazı mı? doğrusu nedir? Yanlış kullansak ama derdimizi anlatabilsek yine de olmaz mı? Bir kavramı tam anlamanın yöntemi nedir? Tevazu sahibine mütevazı denir, doğrusu budur. Bizim algılamamız sadece bedenimize ait beş duyu ile sınırlı değildir. Sanatçı ne ile o eserleri ortaya çıkarıyor. İç itici kuvveti vardır ve ona ilham denir. İlhamı beş duyusuyla algılamaz. Beş duyu dışında kalan alanlarda biz olayları seziyoruz. Beş duyu organ dışındaki algılama, zihnin - idrakin değil kalbin algılamasıdır. Ömer Tuğrul İnançer Dinle Neyden programının devamında şunları da ilave ediyor. Kavramları yanlış kullansak da aramızdaki anlaşmayı temin edebiliriz. Ama bunu bedenin anlar, Sen anlamazsın. Alçak gönlülüğe gelince, gönül çok yüksek bir mevkidir. Başka bir lisanda bunun karşılığı yok. Kalp başka, gönül başka. Doğru anlamak için kalbi anlamak lazım. Gönül öyle yüce ki, yanına alçak kelimesini koysan 'alçak gönüllü' diye yükseltmiş olursun. Çünkü; Kabe bünyadı Halil-i azer'est Dil nazargah-ı Celil-i Ekber'est Gönlü tamir etmeden Kabe'ye gidersen mukallit olmaktan yukarı çıkamazsın ve taklit tefekkürü yok eder. Alçak gönüllü olmak Allah'ın en sevmediği kibir, gurur belasından halas olmak demektir. Kibir öyle bir derttir ki... Alçak gönüllü olmak hakikati gizlemek demek midir? Hayır! Peygamber efendimiz bir takım meziyetler sahibi olduğunu söylemeseydi biz nereden bilecektik... Ama bunu hemen şu sözle tamamlardı, "büyüklenmek için söylemiyorum." biz bilelim diye söylerdi. Biz Muhammed (s.a.s) tapmıyoruz, biz Onun tapın dediğine tapıyoruz. Hz. Mevlana; Seçilmiş Muhammed (s.a.s) yolunun toprağıyım demiş, tevazu da ki güzelliği görüyor musunuz? Hürriyet Allah'a kul olmakla, yükseklik Muhammed (s.a.s.) tabi olmakla elde edilir. Taş kalpli olma, toprak gibi ol. Baharda dünyanın güneşi yer yüzüne vurduğu zaman taş değil toprak yeşerir. Sana da bir gün güneş gibi biri vurduğu zaman toprak gibi olursan nice çiçekler açar. Tevazunun karşıtı, kibrin bir özel şubesi ucubtur. Muzaffer Ozak Efendi: Ucub kendini alim zannedenlerde olur. İnsanların ayakları altında ezilmek tevazu değildir. Her eyvallahın bir illallah noktası vardır. Bursa kadısı Aziz Mahmud Hüdayi'ye Mürşid'i sırtında ciğer satırdı. Ama bu Onun zati terbiyesiydi. diyerek satır satır birbirinden kıymetli bilgiler verdi. O zaman son cümle yine Ömer Tuğrul İnançer 'den... Hoşçakalmayın hoş kalın. Gelin, Beraber Yürüyelim...
11 Şubat 2021 tarihli sabah kaydında, tevazu yani alçakgönüllülüğü anlatan bir öykü paylaşılmıştır.
23.Hikmet Penceresi-Tevazu --- Support this podcast: https://anchor.fm/ne-var-ne-yok/support
Büyüğe tevazu küçüğe ise saygı düşer | İrfan Deryası - 9 | M.Fethullah Gülen Hocaefendi by
Hizmetten - Büyüğe tevazu küçüğe ise saygı düşer | İrfan Deryası - 9 | M.Fethullah Gülen Hocaefendi by Bahar Solukları
Hizmetten - Büyüğe tevazu küçüğe ise saygı düşer | İrfan Deryası - 9 | M.Fethullah Gülen Hocaefendi by Bahar Solukları
Şer'i ve Tasavvufi Öğütler Büyük bir velinin ölü gönülleri dirilten, gafletten uyaran, ebedi saadete yönelten mübarek ve muazzez eseri. Fethu'r Rabbani'nin Çevirisidir. Muhammed Esad Erbili Hazretleri bu kitap hakkında şöyle söylemiştir Vücudu zarûri olan Cenâb-ı Allah'ın eşi ortağı olmayan tek ve benzersiz olduğu gibi, şerefli kitabının da diğer kitaplara nisbetle eşsiz ve benzersiz olduğu âşikâr ve tabiidir. Bunun ikincisi, bildiğiniz gibi Hadis-i şerif'lerdir. Üçüncüsüne gelince onu da olsa olsa Peygamber vârisi gerçek âlimlerin güzel eserlerinde aramak gerekir. Zira Âyet-i celile'de “Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden olan ulü'l emre de itaat edin.” (Nisa: 59) buyurulmuştur. Bendeniz araştırma neticesi Fethu'r-Rabbânî kitabının üçüncü olduğuna kanaat getirmiş ve o suretle ifade ederek faziletli zâtınıza bir nüsha takdim etmiştim. İlahi Armağan "Ey cemaat! Hak Teâlâ ile karşılaşacağınızı biliniz. İşlerinizi ona göre yapınız.” "Mahrum, Allah'tan yardım bulamayandır.” "Asıl zavallı, ahirette Allâh'a yakınlık duygusunu kaybedendir.” "Nefsinin perişanlığına ağla. Bir çocuğun ölse, kıyamet kopmuş gibi gözyaşı dökersin. Kalbindeki inancın ölürse hiç düşünmezsin.” "...Her zaman Hakk'a hitap ediniz. O'na hitabınız yalnız namaz vaktine mahsus olmasın. O'nun varlığını hazır bilin; kulluğunuzu o niyetle yapın.” "Ey cemaat! Kendinizi tevbe etmeye alıştırın. Tevbe ilaçtır. Günahlar ise, her biri birer mikrop gibidir. Tevbe imanın ayrılmaz bir parçasıdır.” "Nefislerinizi, arzularınızı ve kuru isteklerinizi bir yana atınız. Onları azîz ve celîl olan Hakk'a karşı çıkarmayınız.” "Ey sofu elbisesi giyen, önce onu içine giy. Sonra nefsine giy, sonra bedenine...” "Tevbe bir kuvvettir. O her iyiliğin kalbi sayılır.” "Ey kardeşim! Kalbini mescit eyle.«Mescitler Allah içindir. Orada Allah'tan başkasına dua etmeyiniz.» (Cin, 18) âyet-i celîlesinin mânâsını düşün.”
Necdet İçel - HİZMET REHBERİ DERSLERİ (DERS.10)MAHVİYYET VE TEVAZU U MUTLAK by Bahar Solukları
Necdet İçel - HİZMET REHBERİ DERSLERİ (DERS.10)MAHVİYYET VE TEVAZU U MUTLAK by Bahar Solukları
Kalfa ve Çırak bu bölümde "Kibir ve Tevazu" konusunu ele aldılar. Gereksiz tevazu göstermek kibirli olmanın bir göstergesi olabilir mi? Özgüven, Özsaygı ve Kibir arasında nasıl bir fark vardır?Bölümde Bahsi Geçen Kitaplar; Kendiliğin Çözümlenmesi (Heinz Kohut) - https://www.amazon.com.tr/Kendili%C4%9Fin-%C3%87%C3%B6z%C3%BCmlenmesi-Heinz-Kohut/dp/9753422040Hasta ve İktidarda (David Owen) - https://www.amazon.com.tr/HASTA-VE-%C4%B0KT%C4%B0DARDA-Kolektif/dp/605576590X/Bölümde Bahsi Geçen Filmler; Şeytanın Avukatı (1999) - https://www.imdb.com/title/tt0118971Yer Demir Gök Bakır (1987) - https://www.imdb.com/title/tt0092955See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Swami Şivananda'nın büyük, temel sayılan kitabı 'Sadhana'dan belli bölümler üzerine konuşmaya başladığımız sohbetlerin üçüncüsüdür.
https://www.youtube.com/watch?v=JStzXB0u_Ck 19. LEM'A - 5. NÜKTE Cenâb-ı Hak, kemâl-i kereminden, en fakir adama en zengin adam gibi ve gedâya, yani fakire, padişah gibi, lezzet-i nimetini ihsas ettiriyor. Evet, bir fakirin, kuru bir parça siyah ekmekten açlık ve iktisat vasıtasıyla aldığı lezzet, bir padişahın ve bir zenginin israftan gelen usanç ve iştahsızlıkla yediği en âlâ baklavadan aldığı lezzetten daha ziyade lezzetlidir. Câ-yı hayrettir ki, bazı müsrif ve mübezzir insanlar, böyle iktisatçıları hısset ile ittiham ediyorlar. Hâşâ! İktisat, izzet ve cömertliktir. Hısset ve zillet, ehl-i israf ve tebzîrin zâhirî merdâne keyfiyetlerinin içyüzüdür. Bu hakikati teyid eden bir vakıa: Kaideme ve düstur-u hayatıma muhalif bir surette, bir talebem 2,5 okkaya yakın bir balı, bana hediye kabul ettirmeye ısrar etti. Ne kadar kaidemi ileri sürdüm, kanmadı. Bilmecburiye, yanımdaki üç kardeşime yedirmek ve Şâbân-ı Şerif ve Ramazan'da o baldan iktisatla 30-40 gün üç adam yesin ve getiren de sevap kazansın ve kendileri de tatlısız kalmasın diyerek, "Alınız" dedim. Bir okka bal da benim vardı. O üç arkadaşım, gerçi müstakim ve iktisadı takdir edenlerdendi. Fakat, birbirine ikram etmek ve herbiri ötekinin nefsini okşamak ve kendi nefsine tercih etmek olan, bir cihette ulvî bir hasletle iktisadı unuttular. Üç gecede 2,5 okka balı bitirdiler. Gülerek: "Sizi 30-40 gün o bal ile tatlandıracaktım. 30 günü üçe indirdiniz. Afiyet olsun!" dedim. Fakat, kendi o bir okka balımı iktisatla sarf ettim. Bütün Şâban ve Ramazan'da hem yedim, hem, lillâhilhamd, o kardeşlerimin herbirisine iftar vaktinde birer kaşık verip mühim sevaba medar oldu. O halimi gören belki hısset, öteki kardeşlerimin üç gecelik vaziyetlerini bir civanmertlik telâkki edebilir. Fakat, hakikat noktasında, o zâhirî hısset altında ulvî bir izzet ve büyük bir bereket ve yüksek bir sevap gizlendiğini gördük. Ve o civanmertlik ve israf altında, eğer vazgeçilmeseydi, bir dilencilik ve gayrın eline tamahkârâne ve muntazırâne bakmak gibi, hıssetten çok aşağı bir hâleti netice verirdi. 6. NÜKTE İktisat ve hıssetin çok farkı var. Tevazu, nasıl ki ahlâk-ı seyyieden olan tezellülden mânen ayrı ve sureten benzer bir haslet-i memdûhadır. Ve vakar, nasıl ki kötü hasletlerden olan tekebbürden mânen ayrı ve sureten benzer bir haslet-i memdûhadır. Öyle de, ahlâk-ı âliye-i Peygamberiyeden olan ve belki kâinattaki nizam-ı hikmet-i İlâhiyenin medarlarından olan iktisat ise, sefillik ve bahillik ve tamahkârlık ve hırsın bir halitası olan hısset ile hiç münasebeti yok. Yalnız sureten bir benzeyiş var. Sahabenin en mümtazlarından olan Abdullah ibni Ömer (r.a.) Hazretleri çarşı içinde, alışverişte, 40 paralık bir meseleden, iktisat için ve ticaretin medarı olan emniyet ve istikameti muhafaza için şiddetli münakaşa etmiş. Bir Sahabe onun 40 para için münakaşasını acip bir hısset tevehhüm ederek ahvâlini anlamak ister. Baktı ki, Hazret-i Abdullah hane-i mübarekine girdi. Kapıda bir fakiri gördü. Bir parça eğlendi, ayrıldı, gitti. Sonra hanesinin ikinci kapısından çıktı, diğer bir fakiri orada da gördü. Onun yanında da bir parça eğlendi, ayrıldı, gitti. O Sahabe, "Fesübhânallah! Çarşı içinde 40 para için böyle münakaşa etsin de, sonra hanesinde 200 kuruşu kimseye sezdirmeden, kemâl-i rıza-yı nefisle versin!" diye düşündü. Hazret-i Abdullah ibni Ömer'i gördü, dedi: "Ya imam, çarşıda böyle yaptın, hanende de şöyle yapmışsın." Cevaben dedi ki: "Çarşıdaki vaziyet iktisattan ve kemâl-i akıldan ve alışverişin esası ve ruhu olan emniyetin, sadakatin muhafazasından gelmiş bir hâlettir, hısset değildir. Hanemdeki vaziyet, kalbin şefkatinden ve ruhun kemâlinden gelmiş bir hâlettir. Ne o hıssettir ve ne de bu israftır." İmam-ı Âzam, bu sırra işaret olarak "Hayırda ve ihsanda —müstehak olanlara— israf olmadığı gibi, israfta da hiçbir hayır yoktur." demiş.
Zengine, zenginliği dolayısıyla ondan bir menfaat koparmak için tevazu göstermek hadis-i şerifle zemmedilmiştir.
Merih FM Kitap Okumaları
Hadîs-i Kudsî'de şöyle buyurulmuştur: **“Yâ İsâ! Melâike-i Mukarrebûnun (şerefi, değeri ve fazileti itibariyle Allâh (c.c.)'a yakın olan melekler) vasıflarına sâhib olmak ister misin? Şefkat ve merhamette güneş gibi, ayıpları örtmekte gece gibi. Tevazu ve mahviyyette yeryüzü gibi. Hilimde (huy yumuşaklığı) ölü gibi. Cömertlikle nehirler gibi ol.”** Resûlullah (s.a.v.) buyuruyor: “Hakk Teâlâ hazretleri dört şeyin hikmetini dört şeyde gizledi: 1. İlmin bereketini üstada hürmette, 2. İmânın bekasını (devamlı ve sabır olmasını) ilahi emirlere hürmette, 3. Hayatın dirlik ve lezzetini ebeveyne ihsan ve itaatta. 4. Ateşten kurtuluşu da halka ezayı terkte gizlemiştir.” Ebû Bekir Es-sıddîk (r.a.) şöyle demiştir: Karanlıklar beştir. Bunlara karşılık beş de kandil (ışık) vardır: 1. Dünya muhabbeti bir karanlık. Allâh (c.c.)'a ibâdet ise o karanlıktan kurtulmanın kandilidir. 2. Günâh bir karanlık, tevbe ise kandilidir. 3. Kabir bir karanlıktır, Kelime-i Tevhîd ise kandilidir. 4. Âhiret karanlıktır, salih ameller ise kandilidir. 5. Sırat karanlıktır, yakîn ise kandilidir. Ömerü'l-Fârûk (r.a.) der ki: 1. Bütün dostlara baktım, içlerinde dilini tutmaktan efdal dost görmedim, 2. Bütün libâslara (elbise) baktım, içlerinde verâdan (Allâh (c.c.) korkusu) güzel libâs bulamadım, 3. Bütün mallara baktım, içlerinde kanâatten efdalini göremedim, 4. Bütün yiyecekleri tattım, içlerinde sabırdan tatlısını bulamadım. **(Mahmud Sami Ramazaoğlu(k.s.), _Musahabe 4_, s.98-99)**
Sekizinci Bölümümüzde Fazilet Çıkmazı üzerine konuşuyoruz. Bölümümüzün konusu "Ahlak ve Erdem". Bu bölümde fazilet, erdem ve ahlak üzerine konuştuk. İnsan neyle yaşar ve Aristotales'in erdemli insanların özelliklerine değindik. Yorumlarınızı bekliyoruz. Düşünceleriniz bizim için oldukça değerli. Keyifli dinlemeler.
M. Fethullah Gülen - Vaaz Serisi - Ahlâkî Mülâhazalar 13 29 Ağustos 1980 -Bornova/İzmir Büyüklerde büyüklüğün alameti: Tevazu, Küçüklerde küçüklüğün alameti: Kibir. İnsan Allah (cc) katında tevazusu kadar değerlidir. Kibir ve gururun sebep olduğu büyük cinayetler. İnsanı firavunlaştıran; Mal, mülk, şöhret, mansıp. Kibirli insan, dünyevi ve uhrevi mahrumiyetlere uğrar. Hz. Ömer'in (ra) bir valisine yazdığı mektup.
Kuran Ahlakına Doğru 14 - M. Fethullah Gülen Hutbe Serisi 5 Eylül 1980 - Bornova Camii - Peygamberimizin tevazu ve vakarla hareket ettiği… - Hazreti Süleyman’ın tevazusu - Yavuz Sultan Selim’in, Zenbilli’nin cübbesinin kefenine sarılmasını vasiyet etmesi Hutbenin yazıya dökülmüş haline aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: https://drive.google.com/open?id=1ny66Yqls3ZNbJQJMC6gv83OXhql-VlS8
Kuran Ahlakına Doğru 13 - M. Fethullah Gülen Hutbe Serisi 29 Ağustos 1980 - Bornova Camii - Kur’an, insan olmanın yolunu gösteriyor - Kur’an ahlakıyla insan, insanlık tahtına oturur - Hazreti Ömer’in tevazuu Hutbenin yazıya dökülmüş haline aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: https://drive.google.com/open?id=1hmEVrEIt7Pkr2HpIZuFJTOa6SiT-mS_D
#3: Entelektüel Tevazu by Bora Özkent
Sohbetlerin tamamı için www.tomorhoca.com adresini ziyaret ediniz.
Bu sohbette tevazu sahibi olmanın , yani mütevazi olmanın alametleri ve işaretleri belirtilmekte, tevazu göstermekle, hakikatten tevazu sahibi olmanın farklı şeyler olduğu anlatılmaktadır.
Bu sohbette tevazu sahibi olmanın , yani mütevazi olmanın alametleri ve işaretleri belirtilmekte, tevazu göstermekle, hakikatten tevazu sahibi olmanın farklı şeyler olduğu anlatılmaktadır.