POPULARITY
"İnsanlarla münasebetin ateş ile münasebetin gibi olsun; çok fazla yaklaşma yanarsın, çok fazla uzaklaşma donarsın" diyor dünya edebiyatının en önemli klasikleri arasında yer alan Gülistan ve Bostan'ın yazarı ünlü şair, edebiyatçı, filozof ve İslam alimi Şadi Şirazi. Bin 200'lü yıllarda yaşamış şairimize göre insanın cehennemi de yalnızlık cenneti de. Ancak insan başkalarıyla bir arada olduğunda yaşayabilen toplumsal bir varlık. Doğduğunda başlıyor başkalarına olan ihtiyacı. Kendi ayakları üzerinde durup hayata tutunabilmek için uzun yıllara ihtiyacı var. Doğduğu gibi hayata başlayan hayvanlara benzemiyor insanoğlu. Hem yalnız kalmak hem de kalmamak için çaba gösteren garip bir varlık insan. ** İş dünyasında insanın çevre genişliğine network diyorlar. Çevrende iş yaptıkların, görüştüklerin, hatırının geçtikleri, dostların arkadaşların ne kadar genişse o kadar fazla itibarın oluyor. Sosyal hayatımızda bu çevrenin adına elalem bu çevrenin olumlu ve olumsuz etkilerine ve yönlendirmesine de mahalle baskısı deniyor. ** Amerikan Psikoloji Derneği'nin yayınladığı Journal of Personality and Social Psychology (Kişilik ve Sosyal Psikoloji Dergisi) 1965 yılında kurulan aylık hakemli bilimsel bir dergi. Sosyal psikoloji ve kişilik psikolojisi alanlarına ait makale ve araştırmaların yayınlandığı dergiden şöyle bir yazı alıntılamış birisi. Yazı şöyle; “Kirpi İkilemi, ünlü psikanalist Sigmund Freud tarafından kavramsallaştırılan, insanların başkalarıyla olan yakın ilişkilerinde karşı karşıya kaldıkları ikilemi anlatan bir metafor. İnsanlara çok yaklaştıkça dikenlerinin batması ama insansız da kalamıyor oluşumuz bu ikilemin en açık ifadesi. Kavramın kökeni, filozof Arthur Schopenhauer tarafından kirpiler hakkında anlattığı şu gözleme dayanıyor: "Soğuk bir kış sabahı çok sayıda kirpi, donmamak için birbirine bir hayli yaklaştı.
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Podcastlerimizin ana teması olan 'denge' neden bu kadar önemli? Bu bölümümüzde Emin, Onur ve Emine 'denge' unsurunun önemini derinlemesine irdeliyorlar. 'Hayatımızda dengenin önemi nedir?', 'Ne kadar dengeliyiz?' gibi soruları cevaplıyorlar ve denge unsurunun faydalarından ve olası zararlarından konuşuyorlar. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Show Notes Tüm Easy Turkish içeriklerine ve içeriklerimiz hakkında detaylı bilgiye buradan (http://www.easyturkish.org/membership) ulaşabilirsiniz. Transcript Intro Emin: [0:22] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin, bugün Onur ve Emine ablamla beraberiz. Nasılsın Onur? Onur: [0:31] İyiyim Emin, teşekkür ederim. Sen nasılsın? Emin: [0:33] Ben de iyiyim. Emine abla sen nasılsın? Emine: [0:35] Ben de iyiyim, teşekkürler. Emin: [0:37] Bizi bir süredir takip eden dinleyicilerimiz varsa her bölümde 'denge' unsuru hakkında konuştuğumuzu fark etmiştir. Hatta bu konuda kendi içimizde espriler de yapıyoruz. Her konu dönüyor, dolaşıyor ve hayattaki denge unsuruna geliyor. Bugün de dengeyle ilgili bir bölüm çekelim dedik. Neden her konuda kapı dengeye çıkıyor? İşte dengeli bir insan mıyız vesaire... Bu konuları konuşalım dedik. Evet, öncelikle sizce hayatta neden her konuda kapı dengeye çıkıyor? Onur, seninle başlayalım. Hayatta her kapı neden dengeye çıkıyor? Onur: [1:10] Ya çünkü dengeher işin iyisini ve kötüsünü bir araya getirip... Çünkü her şeyin mutlak şekilde iyi olması mümkün değil. Her şeyin mutlak şekilde kötü olması da mümkün değil. O yüzden dengeli olduğumuz zaman bir şekilde her şey yolunda gidebiliyor. Yolunda gitmediği zaman da mahvolmuyoruz. Yani ben açıkçası bu cevabı verdim ama ben de tam bilmiyorum. Yani niye dengeye çıkıyor her zaman? Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
Düşünce dünyamıza yön veren Batı menşeli fikirler, günümüzde de bakışımızı belirliyor. Bu fikirlerin siyaset dünyasından ekonomiye, dinî düşünceden entelektüel hayatımıza birçok alana sirayet ettiğini görebiliriz. Anglosakson emperyalizminin diğerlerine göre daha az şiddet ürettiği iddiası bunlardandır. Bu görüşü savunanlar İspanyol, Portekiz ve Fransız emperyalizmi ile karşılaştırıldığında İngilizlerin daha “makul” ve hatta diğerlerine göre daha insanî bir sistem kurduğunu iddia ederler. Onlara göre İngilizler, güya, daha “sinsi” bir politika takip ederek kolonilerde yaşayan yerlilere nüfuz eder ve onların zihinlerini ele geçirirler. Türkçede yaygın bir şekilde kullanılan sömürge kavramı da bu varsayımı haklı çıkaracak anlamda kullanılmaktadır. Zihnî sömürge kavramını kullananlar da bu varsayımdan esinlenmektedir. Kavram tercihinde yanlışlık yapıldığı için sonraki tanımlamaların yanlışlıklar içermesi gayet tabiî bir durumdur. Örneğin zihnî sömürge, belirsiz bir duruma karşılık geldiği için yanlış kullanımın yol açtığı kavramlarla gerçeklikten uzaklaşılmaktadır. İngiliz tipi kolonyalizmin mirasını ortaya çıkarmak ve bu mirası diğerleriyle karşılaştırmak elbette tarihin son beş yüzyılını anlamak bakımından önemlidir. Modern imparatorlukları Roma ve Osmanlı gibi klasik dönem imparatorluklarıyla karşılaştırabiliriz. Bu karşılaştırmalar neticesinde ufuk açıcı sonuçlara ulaşmak mümkündür. Burada sadece temel bir kavramın yanlışlığına değineceğim. Sömürgecilik kavramının mevcut anlamından hareketle karşılaştırmalar yapıldığı için yanıltıcı sonuçlara ulaşılmaktadır. Türkçede sömürgecilik kavramı çok yaygındır ve karşılaştırmalar “sömürme” yani istismar eyleminden hareketle yapılmaktadır. Sonuçta Osmanlı devletinin sömürgeci olduğu fikri, zihinlere yerleşmektedir. Hâlbuki daha önce yazdığımız gibi kavramın orijinali kolonyalizmdir ve yaklaşık olarak 1960'lara kadar müstemlekecilik kavramı ile karşılanmıştı. Özellikle Batı üniversitelerinde yapılan çalışmalarda modern dönem kolonilerinin tarihte görülmediği ve son beş yüzyılda sistemli bir yapının ortaya çıktığı gündeme getirilmiştir. Bu çerçevede yerleşimci kolonyalizmin benzersizliği üzerinde durulmuştur. Bu yeni sistemde asıl amaç “sömürme” yani istismar eylemi değildir. Bu, İngiliz tipi kolonyalizmdir. Müstemleke kavramı dahi bu durumu tanımlamakta yetersiz kalır. Bu sistemde temel amaç imparatorluk hâkimiyetine alınan deniz aşırı topraklarda yeni İngiltereler icat etmektedir.
Bu hafta Sinemasal Açılımlar dosyamızın 31. bölümünde sinemada tür kavramını inceledik. Keyifli dinlemeler.
Bu hafta, Sinemasal Açılımların 30. Bölümünde Sinema Tarihinde akım kavramını incelemeye ve sinemanın en önemli akımlarını özetlemeye çalıştık. Keyifli dinlemeler.
Amerikalı feminist ve felsefe kuramcısı Judith Butler, “toplumsal cinsiyet” teorisini temellendirdiği kitaplarında, birer “biçim” olarak pedofili ve ensesti de savunur. Kendisi de lezbiyen olan ve kaleme aldığı ‘Cinsiyeti Çözme' isimli kitap dünyada en çok okunanlar arasına giren Butler, kadın ve erkek kimliğinin tarihsel bir hastalık olduğunu ileri sürer. Birkaç ay önce bu köşede söyleştiğimiz Psikiyatr Mustafa Merter, Judith Butler için “üçüncü feminizm akımının mimarı” demişti. “Toplumsal cinsiyet eşitliği” ya da artık “ideolojisi” olarak kodlanması gereken bu kavramı son yıllarda çok fazla duyuyoruz. Son olarak CHP Genel Başkanı Özgür Özel katıldığı yayında, iktidara gelmeleri halinde mevcut Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığını kaldıracaklarını, yerine Kadın ve Cinsiyet Eşitliği Bakanlığı kuracaklarını açıkladı. Dikkat ediyorsanız aileyi ortadan kaldırmaya yönelik, kurumsal ve yapısal olarak yok sayan politik bir vaatte bulunuyor Özgür Özel. Kesin, net ve kararlı! Cinsiyet eşitliği kavramına dönecek olursak; sempatik, insani ve kulağa sıcak geliyor. Farklı düzlemlerde kadın ve erkek arasında sosyal eşitlik sağlanacağının teminatı olarak sunuluyor. Ancak perde gerisindeki manzara öyle değil. Toplumsal cinsiyet (gender) kavramı, cinsiyetin biyolojik farklılıklardan ayrı olarak toplumsal ve kültürel faktörler tarafından şekillendiğini vurgulayan anlayışı ifade eder. Bu anlayışa göre; “cinsiyetler birer psikolojik duyumdan ibaret olup kişinin öz algılayış biçimlerine göre değişkenlik gösterebilmektedir.” Kavramın kökenleri, 1960'larda ve 1970'lerde cinsiyet çalışmaları ve feminist hareketin yükselişiyle bağlantılı. Judith Butler gibi toplumsal cinsiyet ideolojisine katkı sağlayan feminist düşünce üreticilerinin söylemleri iyi irdelenirse bugün karşı karşıya kalınan dayatmaların asıl amacı görülebilir. Isaac Madison Bentley, 1945 yılında toplumsal cinsiyet kavramını kullanan ilk kişi olarak; bugün maalesef nüfus cüzdanlarımızda da cinsiyetin İngilizce karşılığı olarak yer alan ‘gender' ifadesini, "cinsiyetin (İngilizcede “sex”) toplumsallaştırılmış tarafı" olarak tanımlıyor. Yine feminist düşünür Simone de Beauvoir 1949 yılında cinsiyetin yalnızca biyoloji ile açıklanamayacağı ve biyolojik faktörlere indirgenemeyeceğini, kişilerin toplumsal, kültürel etkileşimlerle şekillenen bir kimlik geliştirebileceğini vurgulayarak toplumsal cinsiyet ideolojisine zeminler inşa ediyor. Kaleme aldığı ‘İkinci Cins' adlı kitabında "kadın doğulmaz, kadın olunur" tanımlamasını yapan Beauvoir verdiği bir söyleşide ise "Hiçbir kadına evde kalıp çocuklarını büyütme yetkisi verilmemelidir. Toplum tamamen farklı olmalıdır. Kadınların böyle bir seçeneği olmamalıdır çünkü böyle bir seçenek olursa, çok sayıda kadın bunu yapacaktır” diyor. Yani kadınların, fıtratlarından gelen dürtülerinden, başta da annelik vazifelerinden uzaklaştırılması gerektiğini savunuyor. Burada, kadınları anneliklerinin yaşayabilecekleri ev ortamından uzaklaştırmak isterken, kitabında sunduğu “kadın doğulmaz, kadın olunur” tezini yani kendisini de yalanlamış oluyor aslında.
Kuşak kavramı son yıllarda her türlü sosyal gerilimi, toplumsal beklentiyi ya da hayal kırıklığını “Z kuşağı” üzerinden analiz etmek üzere sıklıkla kullanılıyor. Sorunları bir paydada bütünleyerek toplumsal tasvir oluşturmanın elbette çok işlevsel bir yanı var ve bu çoğu zaman gerekli. Ancak yeni davranış biçimlerini sadece belli bir kuşağa atfederek analiz yapmak çoğu şeyi görmemizi engelliyor. Z kuşağı tasviri, dijital dünyanın ilk yerlilerinin davranış kodlarının analiz edilmesi açısından önemli şüphesiz. Dijital kültür, sanal âlem üzerinden yeni bir evren inşa etti ve bu yeni evrenin içine doğanlara “dijital yerliler” adı verildi. Kavramın sahibinin adı pek bilinmese de toplumun neredeyse her kesimi dijital yerli, dijital göçmen kavramlarını “ekran tartışmacıları” vesilesiyle öğrendi. Kavram, eğitimci, fütürist Marc Prensky'e ati. “Dijital yerliler” kavramını yeni teknolojilerle büyüyen kuşak için kullanan Prensky, internet ve web ile yirmili yaşlarından sonra tanışan kuşak için ise “dijital göçmenler” kavramını kullanıyor. Gözden kaçırmamamız gereken nokta şu, yirmili yaşlarından sonra internet ile tanışanların hepsi teknoloji tabanlı öğrenimin dışında, teknoloji okuryazarlığına uzak oldukları halde bir kısmı kendilerini “içerik malzemesi olarak sunma” konusunda çok istekli ve gayretliler. Özellikle sosyal medya söz konusu olduğunda, okuma yazması olmayan yaşlı bireyler bile “hayatım film” anlayışı ile torunları tarafından kaydedilmiş vidyoları üzerinden göçebe olarak dâhil oldukları ortamın maskotu haline gelme pahasına ya da tam da bu niyetle, “etkileşim” arttırmak üzere “dijital sürü”nün önüne atılıyor. Sorun şu: Dijital yerliler hayat tecrübesinden ve görgüsünden yoksunlar; dijital göçebeler ise hayat görgüsü ve tecrübelerini dijital evrene aktarırken yerlilerin mihmandarlığında ilerledikleri için performans öznesi olarak etkileşim almak üzere kendilerini, yakınlarını ifşa eden, akletme sıkıntısı yaşayan ergen tavrı gösteriyorlar. Dijital yerli ve dijital göçmen arasındaki geçişkenliğin negatif görüntüsünü bir örnek üzerinden anlatmak istiyorum: 14 Mayıs 2023 seçimlerinin benim açımdan en önemli “fotoğrafı”, geçmişte “ham çökelek” şarkısı ile ünlenmiş, son zamanlarda sosyal medya fenomeni olma yolunda performans gösteren şarkıcının paylaşımı oldu. Gençler arasında adeta bir akım olarak, oy kullanamasınlar diye ebeveynini, dedesini, amca ve yengesini eve kilitlediğini söyleyenlerin paylaşımlarını taklit etmek pahasına, evinde misafir ettiği amca ve yengesinin oy vermesini engellemek için onlara otobüs bileti almadığı “bilgi”sini paylaştı, sosyal medya hesabından. Özgürlüklerinin kısıtlandığından şikâyetçi bu “özne”nin özel hayatından sunduğu bu bilgi sebebiyle takipçilerinden tepki alması beklenir. Neden beklenir? Voltaire'e ait olduğu söylenen –ait olmadığını söyleyenler de var- şu vecize: “Düşüncelerine katılmıyorum ama senin düşüncelerini savunma hakkını sonuna kadar destekleyeceğim.” Bu cümle özgürlükleri savunan herkesin, daha doğrusu kendisini mağdur hisseden herkesin dilindedir. Sorun şu ki, herkes mağdur olma hakkını kendi tekelinde bulundurmak istiyor. Kapitalist düşüncenin “Kazanan hepsini alır” anlayışı, “Mağdur olan her şeyi yapabilir”e dönüşmüş görünüyor.
Bu hafta Sosyolog Catherine Hakim'in "erotik sermaye" kavramını mikrofona taşıdım. Dış güzelliğin, auranın, dışarıya verdiğimiz izlenimin ve kılık kıyafetimizin, tarzımızın hayatımızda, ilişkilerimizde ve en önemlisi de iş yaşamımızdaki etkisinden bahsettim. Kavram ve Hakim'in vardığı sonuç çok tartışmalı. Gelin beraber bakalım, azcık zihnimizin labirentlerinde dolaşalım. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/gelisiguzelhayaller/message
Sürdürülebilir şehirler; çevresel, ekonomik ve sosyal açıdan sürdürülebilir olan şehirler olarak tanımlanır. Bu şehirler; doğal kaynakları verimli bir şekilde kullanır, iklim krizi ile mücadele eder, sosyal adaleti sağlar ve tüm vatandaşlar için yaşam kalitesini yükseltir. Gelin, podcast'imizin bu bölümünde öncelikle sürdürülebilir şehirlerin temel ilkelerini ve faydalarını birlikte inceleyelim.
14 ve 28 Mayıs seçimlerinin ardından Millet İttifakı'nı oluşturan bileşenlerde bir muhasebe söz konusu olmuş ve seçimin neden kaybedildiği tartışılmıştır. Ciddi bir kan kaybı yaşayan ittifakın gelinen noktada sürdürülemez olduğunu gören CHP'nin yerel seçimler öncesinde bir arayış içerisinde olduğu açık. Özellikle CHP'nin kent uzlaşısı üzerinden kısmi bir ittifak geliştirdiği DEM üzerinden yapılan tartışmalar, seçimler öncesindeki en önemli tartışmalardan biri olacak. Siyasette belirli dönemlerde yaşanan tıkanıklıkları aşmak hiç kuşkusuz yeni kavram ve paradigmalarla mümkün olmaktadır. Türk siyasi tarihinde de muhtelif örnekler üzerinden analiz edilebilecek bu tür açılımlar, mevcut koşullarda yaşanan sıkışmışlıkları ortadan kaldırmak adına önemli işlevleri yerine getirmişlerdir. Örneğin 1960 darbesi sonrasında yüzde 38 oy alan CHP, askeri vesayetin de baskısı ile kurulan koalisyon hükümetine vaziyet etmiş ve iktidar olabilme açısından ciddi sorunlar yaşamıştır. 1965 seçimleri öncesinde İnönü'nün değişen koşullara ayak uydurmak ve Türkiye İşçi Partisi gibi yeni bir fenomenden ideolojik olarak kendisini ayrıştırmak için “ortanın solu” kavramını ihdas etmiş ve bu kavram yeni CHP'nin sonraki yıllardaki güzergahını oluşturmuştur. 1972'de Parti Genel Başkanlığını devralacak olan Ecevit, ortanın solu kavramını 1966 yılında yazdığı bir kitap ile ayrıntılandırmış ve sonrasında yeni çalışmalarla bu kavramın gelişimine katkı sağlamıştır. 1970 sonrasında CHP'yi iktidara taşıma noktasında önemli bir işlev gören bu politik açılım, partideki statükonun aşılmasında da önemli olmuştur. Siyasi tarihimizdeki bir diğer örnek de 2001 yılında kurulan AK Parti'nin kendisini “muhafazakar demokrat” kavramı üzerinden tanımlaması idi. 1990'ların sonunda yaşanan sosyal ve politik buhranı aşma ve topluma öngörülebilir bir gelecek perspektifi sunma noktasında yeni bir açılıma işaret eden bu kavram, kısa süre içerisinde geniş toplumsal kesimlerin kabullendiği bir politika olmuştur. Dünya örnekleri ile benzerlik arz eden bu muhafazakarlık zaman içerisinde Türkiye'nin sosyo-kültürel dinamikleri ile bütünleşmiş ve Türkiye'nin hakim siyaseti olmuştur. 2002 ve sonrasında ana hatları belirginleşen bu siyaset tarzıyla hareket eden AK Parti, girdiği bütün seçimlerde büyük bir başarı yakalamış ve literatüre hakim parti (dominant party) olarak ismini yazdırmıştır.
*Dante'nin cehennemiInstagram: https://www.instagram.com/oradanburadanbilgi/Twitter: @oradanburadanb*Reklam ve İş birlikleri için: oradanburadan7@gmail.comKAYNAKLAR* Inferno,Dante Alighieri
Türkiye kendi iç gündemine hapsoldukça, dünya gündeminden kopuyor. Bu bölümde dünyanın en trend kavramı sürdürülebilirliği konuşuyoruz. Bölüm konuğumuz Vodafone Türkiye İcra Kurulu Başkan Yardımcısı ve Vodafone Vakfı Başkanı Hasan Süel. Keyifli dinlemeler.Bu podcast, Vodafone hakkında reklam içerir.Vodafone Türkiye 2023 - Çevresel, Sosyal ve Yönetişim (ÇSY) RaporuSee Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
İslamafobi kavramı nasıl üretildi? Medyada İslamafobi ile nasıl mücadele edilir? Daily Sabah Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Altay ile konuştuk.
Sosyolojik anlamda ‘yer bildirimi' ifadesinin içerdiği anlamları, entelektüelin yer bildiriminde bulunmasının önemini ve yer bildiriminde bulunmanın beraberinde getirdiği sorumluluğu, Sosyolog Dr. Necdet Subaşı ile konuştuk.
Anti Cahiliye'nin yeni bölümü, günümüz gündemine etki eden ve kökü geçmişin derinliklerinde olan bir konuyu ele alıyor. Müjdat Çetin ve bu bölümdeki konuğu Jakoben Tilki, kitaplarını binlerce liradan satan yazarlarda da sıkça görülen Gardırop Atatürkçülüğünü konuştu. Kavramın ortaya çıkış süreci, yakın tarihteki tezahürleri ve günümüzdeki Atatürkçülük algısını perişan edişi; gardıroplara sığdırılmaya çalışılan Atatürk'ün devrimleri hatırlatılarak irdelendi. Anti Cahiliye'nin 4. bölümü yayında! Jakoben Tilki'nin YouTube'da ürettiği içeriklere buradan ulaşabilirsiniz: https://www.youtube.com/@JakobenTilki
Podcastin sosyal hali Poddy'yi hemen denemelisin: www.poddy.net/indir Bu hafta, Sinemasal Açılımlar dosyasında Sinemada Adalet Kavramını incelemeye çalıştık. Keyifli dinlemeler.
Bu bilgilendirici podcast bölümünde, kişisel ve profesyonel hedeflere ulaşmada dönüştürücü bir etkiye sahip olan hedef belirleme kavramını derinlemesine ele alıyoruz. Endüstri uzmanları ve düşünürlerle yapılan etkileşimli tartışmalar aracılığıyla etkili hedef belirleme ve gerçekleştirme için temel stratejileri ve araçları ortaya çıkarıyoruz. Berrak hedefler belirleme, engelleri aşma ve başarı yolunda motivasyonu koruma süreçlerinin inceliklerini keşfetmek için bize katılın. Hedef belirleme sürecinin tam potansiyelini keşfetmeye ve istekleriniz için tatmin edici ve amaç odaklı bir yolculuğa yol açmak için hazırlanın. www.trainofthoughts.co adresinden ÇEKİM YASASI GÜNLÜĞÜ'nü güvenli ödeme sistemi ile ödeme seçenekleriyle satın alabilirsiniz! Günlük haberlerini takipte kalmak için @trainoofthought instagram hesabını takip etmeyi unutmayın! SIZE OZEL KOD'lar: CEYLINKO (takipçilere özel indirim) Train of Thought IG hesabı: @trainoofthought Kişisel IG hesabım: @ceylinkocagz --- Support this podcast: https://podcasters.spotify.com/pod/show/ceylin-kocagoz/support
İsraf, kişinin sahip olduğu maddî ve manevî varlığı, ölçüsüz ve gereksiz bir şekilde harcamasıdır. Bir başka ifadeyle malı ve zamanı boş yere heba etmesidir. Buna karşılık, insanın sahip olduğu maddî ve manevî varlığını yeri ve sırası geldiğinde sarf edip kullanmaması da cimrilik ve pintilik olarak değerlendirilmiştir. Öyle ise her iki halde de insanlar davranışlarında ölçülü olmalıdırlar. Allâh (c.c.) katında yaratılmışların en değerlisi insandır. Zira Yüce Allâh, onu en güzel bir surette yaratmış, kâinattaki canlı cansız her şeyi onun hizmetine vermiştir. İnsana verilen değerden dolayı asıl israf edilmemesi gereken şey insandır. Nitekim insanın yaptığı şeylerde haddi aşması israf olarak tarif edilmektedir. Allâh (c.c.)'a ibâdet için yaratılmış olan insanın isyân etmesi bir nevî haddi aşmaktır. İnsanın kendisine kılavuz olarak gönderilen peygamberlere uymaması, onların rehberliğini kabul etmemesi insanın kendini israf etmesi demektir. Beden ve ruh olmak üzere iki unsurdan yaratılmış olan insan, ruhi hayatını devam ettirebilmek için nasıl bir takım manevî motivasyonlara ihtiyacı varsa, fiziki hayatını devam ettirebilmek için de yemek ve içmeye ihtiyaç duymaktadır. Nitekim Yüce Allâh: “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz; çünkü Allâh israf edenleri sevmez.” (A'raf s. 26) buyurmaktadır. Demek ki insan ne tıka basa karnını aşırı bir şekilde dolduracak, ne de güç ve takatten düşecek derecede aç duracaktır. İnsanların hoyratça harcadıkları ve değerini bilemedikleri nimetlerden biri de zamandır. Malımızı gereksiz şekilde saçıp savurmaktan sakınacağımız gibi, zamanımızı da israf etmekten sakınmalıyız. O gidince, bir daha geri gelmez. Allâh (c.c.) bu konuda şöyle buyurur: “Asra yemin ederim ki, insan ziyândadır.” (Asr s. 1) Zamanı gerektiği şekilde değerlendirebilen insanlar hem dünyada hem de ahirette başarıya ulaşacaklardır. (Prof. Dr. Mehmet Soysaldı, Kur'ân'da İsraf Kavramı, s.13-15)
İkinci bölümde Türkiye'de dizilerde aile kavramının hangi kodlarla ele alındığını ve bunun Kızılcık Şerbeti'nde nasıl farklılaştığını anlatıyorum. Atölyemize katılmak isterseniz 0533 692 43 88 whatsapptan Mehmet Sindel'e ulaşarak kaydolabilirsiniz.
Merhaba arkadaşlar. Peki Sonra röportajlarımız devam ediyor. Bugün konuğumuz türk medyasının emektar isimlerinden Murat Çiçek. Gazeteciliğe çok genç yaşlarda gazete dağıtıcısı olarak başlayan Murat Çiçek ile sektörde yaşadıklarını, kendi macerasını, hayat yolculuğundaki duraklarını, anılarını, medyanın bugünü ve yarınını, kutuplaşmayı ve çok daha fazlasını konuştuk. 30 yılı aşkın sektör tecrübesi ile anlattıklarına çok değer verdiğim Murat Çiçek'e bizleri kırmadığı için teşekkür ederim. Şimdiden herkese iyi seyirler dilerim.
Göç kavramı üzerinden yola çıkarak kavramın getirdiklerini ve götürdükleri hakkında konuşuyoruz.
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Yaşlanıyoruz! Yaş olarak büyümenin hayatımızda değiştirdiklerini konuşuyoruz. Arkadaşlıklar, aile, alışkanlıklar, sağlık… 30'lu yaşlara giderken tüm bu kavramların hayatımızdaki yerinin nasıl değiştiğini inceliyoruz. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Show Notes Who We Spend Time with as We Get Older: https://flowingdata.com/2022/04/22/changing-who-we-spend-time-with-as-we-get-older/ Transcript Intro Müzik Emin: [0:27] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Uzun bir aradan sonra Cihat tekrardan bizimle. Geçmiş olsun Cihat. Nasılsın? Cihat: [0:36] İyiyim Emin. Teşekkür ederim. Hem hastaydım hem de iyileştikten sonra da işteki yoğunluk sebebiyle, onu tekrar yakalamaya çalıştığım için çok katılamamıştım. Özlemişim podcast kaydetmeyi. Sen nasılsın bu arada? Emin: [0:50] Evet. Biz de seni özledik. Ben de iyiyim. Toparlamaya çalışıyorum. Bu aralar bir salgın var diyorlar. Senin durumun neydi? Hastalığın neydi? Cihat: [0:58] Ya benim aslında boğazım çok kötüydü ve ateşim vardı. Hava da çok sıcak olduğu için hastalanmak biraz daha garip gelmişti bana yani. "Nasıl olur?" diye. Klimanın çarptığını düşünüyoruz içten içe. Bir yandan bir salgın olduğunu da söylüyorlar ama herkesinki aynı değil sanırım. İnsanlarda daha çok kusma falan onun olduğu bir hastalık varmış. Benimki çok öyle değildi. Emin: [1:22] Evet benimki öyleydi. Cihat: [1:23] Benimki normal farenjit gibiydi yani. Emin: [1:26] Bende çok ciddi mide bulantısı, kusma vesaire vardı. Ama çok şükür geçti. (Geçmiş olsun sana da.) Ama antibiyotik kullanmak zorunda kaldım. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
CANLI YAYIN 34 / Nafaka Kavramına Felsefi Bakış (L034) | Dr. RedPill
Konuğumuz Gülçin Tuğba Nurdan'la postmodern Türk romanında grotesk kavramı üzerine konuşuyoruz.
Bu bölümde Kierkegaard'ın iman kavramından bahsediyorum. Kierkegaard'ın hayatı yaşama şekillerimiz üzerine ortaya attığı fikirlerini sunuyorum.
Bu sezonun 10 yaşındaki dört programcısı Ece, Hüseyin Kaan, İpek Defne ve Mehmet Alp, sezon kapanışını yaptığımız bu bölümde radyo deneyimlerini anlatıyorlar. Neler yaşadılar, neler hissettiler, çevrelerinden nasıl tepkiler aldılar, bu deneyim hayatlarına ne kattı? Bu kez sizi felsefi tartışmaya değil, çocukların kişisel hikayelerini, duygu ve düşüncelerini dinlemeye davet ediyoruz.
"Avatar: Son Hava Bükücü" çizgi dizisinin bir bölümüne odaklanıyor ve güç kavramı üzerinden etik bir tartışma gerçekleştiriyoruz.
Heinrich Böll'ün "Balık Tutma Dersi" kitabı üzerinden, ihtiyacı ölçüsünde balık tutan ve belli bir düzende yaşayan balıkçıyla ona büyüme hedefli üretimi tavsiye eden turistin bakış açılarını tartışıyoruz.
Umur Çağın Taş ve Seda Artar ile hem En İyi Film adaylarından beşini konuştuk hem de Akademi'ye ve bize göre En İyi Film'in ne olduğunu tartıştık. Sohbetimiz Elvis Presley'den eşek Jenny'e, Sarah Polley'den James Cameron'a, En İyi Erkek Oyuncu yarışından ‘Oscar yemi' kavramına uzandı.
“Sürdürülebilirlik kavramını yaşama nasıl taşıyabiliriz?” sorusunu, İğneada'da hayat bulan ÖTE'nin kurucularından Tuba Gürcan'la tartışıyor ve ÖTE'nin hikâyesini konuşuyoruz.
Afra Teren Gürlüler, Birol Başkan ile devlet kapasitesi liberteryenizmini Başkan'ın yazısı üzerinden tartışıyor. Programda devlet kapasitesi kavramının anlamı ve sonucu konuşulacak.
Terör, kelime olarak Latince “allak bullak eden, felç eden aşırı derecedeki korku” anlamına gelen “terror” kelimesinden 14. Yüzyılda Fransızcaya “terreur” olarak geçmiş. 1789 Fransız İhtilali'nden sonra, iktidarı kaybeden soyluların, kilisenin ve Britanya'nın yardımıyla iktidarı yeniden ele geçirmeye teşebbüs etmesi üzerine iktidardaki Jakobenler, Eylül 1793'ten Temmuz 1794'a kadarki 10 ay, “karşı devrimci” olarak gördükleri ve “iç düşman” diye etiketledikleri halk yığınlarını giyotine yollamışlar, bu kanlı dönem tarihe “Terör Rejimi” (Regime de le terreur) olarak geçmişti ve Fransız devrimcileri kendilerini gururla “terörist” olarak adlandırmışlardı.
Fringe İstanbul ve Aposto işbirliği ile hazırlanan, alternatif tiyatro sahnesinin hikayeleri, dertleri ve kavramlarına odaklanan Nedir Bu Alternatif Sahne podcastimiz başladı! Fringe İstanbul Festivali Kültür Politikaları Direktörü Zeynep Uğur'un sunuculuğunu üstlendiği program her bölümde alternatif tiyatro sahnesinden farklı bir konuk ile alternatif olmak üzerine konuşacak. İlk bölümde Zeynep sizlere "Fringe" kavramının çıkış noktası ve Fringe İstanbul Festivali'nin serüveninden bahsedecek. Keyifli dinlemeler.
Dünya Edebiyatı Enstitüsü'nü (The Institute for World Literature), yaz programını ve içeriğini konuşmaya devam ediyoruz. Bu kez Vietnam asıllı Amerikalı yazar ve akademisyen V Nguyen'nin "Refugeetude" adlı kavramını tartışmaya açıyoruz. Bu kavram ışığında göçmenlik ve mültecilik deneyimleri, kuşaktan kuşağa aktarılan ortak mültecilik yaşam bilgisi hakkında konuşuyoruz.
Pınar Gültekin davasında Cemal Metin Avcı'ya “haksız tahrik” indirimi uygulanmasına verilen tepkilerin bir karşılığı olacak mı? Birçok ilde kadın örgütlerinin protestoları nasıl okunmalı? “Haksız tahrik” indirimi kadın cinayetlerinin önünü mi açıyor? Aysuda Kölemen ve Ayşe Çavdar Geniş Zaman'da tartışıyor. Yayını izeyebilirsiniz: bit.ly/3b6ZZse
Yine içinde bulunduğumuz yüzyılı sorguladığımız bu bölümde kavram karmaşasını konuşuyoruz..
Socrates FC'nin 110. bölümünde, Atahan Altınordu, Buğra Balaban ve İlhan Özgen'in gündeminde, Şampiyonlar Ligi'ndeki Real Madrid-PSG ve Liverpool-Inter eşleşmeleri, Abramovich'in Chelsea'yi satamaması, sermaye kulüpleri üzerinden güçlü takım kavramı ve MHK'nin 13 hakemi ihraç etmesi var.
Socrates FC'nin 110. bölümünde, Atahan Altınordu, Buğra Balaban ve İlhan Özgen'in gündeminde, Şampiyonlar Ligi'ndeki Real Madrid-PSG ve Liverpool-Inter eşleşmeleri, Abramovich'in Chelsea'yi satamaması, sermaye kulüpleri üzerinden güçlü takım kavramı ve MHK'nin 13 hakemi ihraç etmesi var.
Medyascope Podcast'ten herkese merhaba. Hafta Sonu Yazıları köşemizde yayınlanan yazılarımızın seslendirmesiyle karşınızdayız. Haluk Levent'in “Yağmacı devlet kavramı” başlıklı yazısını ben Murat Türsan sizler için seslendirdim. Beğenerek dinlemenizi umuyorum.
Konuğumuz Alp Eren Topal ile “Osmanlıcılık” kavramını Genç Osmanlılar üzerinden eleştirel bir yaklaşımla değerlendiriyoruz.
Mazlumların hak arayışı mı, bir intikam ve şöhret isteği mi? "İptal Kültürü" (Cancel Culture) kavramı ne zamandır dilimizde? Ne anlama geliyor, ne işe yarıyor? Kavramın etrafında dönen tartışmada taraflar ne diyor? Spinoza'dan Çinli "insan eti arayıcılarına", Özgür'ün dile yeni katkısı "kafes ekini"nden Harvey Weinstein, Bill Cosby, Kevin Spacey ve JK Rowling'e... İptal Kültürü kavramına dair her şey bu bölümde.
Sözcüklere yüklenen yetkiler bizim sosyal konumumuzu belirler mi? Tıpkı bir üniversite girişinde gösterilen kimlik gibi bazı topluluk sınırlarından geçebilmek için de o topluluğun "jargonuna" uyum sağlamak düşünceyi tembelleştirmez mi? Gayrisafi Fikirler'in 101. bölümü karşınızda: Neden Her Tartışmada Post-Truth Kavramını Anıyoruz? Bu bölümde konuğumuz çevirmen ve yazar Erkam Evlice. Bizi Twitter'da gayrisafikirler adıyla takip edebilirsiniz. Ayrıca iTunes üzerinden yorumlayabilir, ekşisözlük üzerinde entrylerle tanımlayabilir ve gayrisafifikirler@gmail.com'dan bir sonraki bölümlerimizde incelememiz icin sorularınızla baş başa bırakabilirsiniz. Learn more about your ad choices. Visit megaphone.fm/adchoices