POPULARITY
Venezuela'nın Ulusal Meclis Başkanı Juan Guaido, ülkede düzenlenen hükümet karşıtı gösterilerde kendisini “geçici devlet başkanı” ilan ettiğinde arkasına Amerika ve Avrupa'yı almıştı. Ocak 2019'du. Halka kendisini destekleme çağrısı yapan Guaido'nun sözleri şöyleydi: “Biliyoruz ki bu tek kişilik bir iş değil ve sonuçları olacak. Yorulacak mıyız? Hayır. Demokrasiye, özgürlüğe ulaşana kadar direneceğiz.”
İktidarda bir “iç cephe” edebiyatı sürüp gidiyor. “Dış cephede tehlikeler var, iç cepheyi sağlam tutmak gerekir” diyorlar. Her zaman olduğu gibi dedikleri ile yaptıkları birbirini tutmuyor. Dış cephede ABD ve İsrail tehdidinden bahsedip emperyalist ve Siyonist güçlere hizmet etmekten geri durmuyorlar. İncirlik üssünden vızır vızır kalkan Amerikan uçakları Siyonist soykırım makinesine cephane taşıyor. İskenderun'dan Azerbaycan petrolü Gazze'deki yangını harlamak üzere İsrail'e akıyor. Malatya Kürecik'teki NATO radarı İsrail'in gözü kulağı kalkanı… İsrail'e ticaret kesilmedi. İsrail'e kesilen faturaların adresi değişti sadece. Dış tehdit mi dediniz? Tehdit sınırın ötesinde değil içinde. 15 Temmuz'da TBMM'yi bombalayan uçaklar sınır dışından değil İncirlik'ten geldi unutma! Amerikan başkanı Trump, Rahip Brunson olayında Türkiye'yi füzelerle değil bir tivitle ve Amerikan dolarıyla vurdu. Dış tehditten bahsedenler ekonomiyi İngiliz Mehmet'e teslim etmiş, Merkez Bankası Başkanı İMF'nin direktifleriyle hareket ediyor. İç cephe dedikleri duvar sıvası değil de bu memlekette yaşayan insanlarsa eğer bu iktidar o cepheyi sağlamlaştırmak bir yana yıkıyor! Açlık sınırının altındaki asgari ücretle, ağır vergilerle ve zamlarla milletin emekçi çoğunluğunun belini kırıyorlar. Ülkenin bölünmez bütünlüğünden bahsediyorlar ama patronlar çoktan bağımsızlıklarını ilan etmiş, ne anayasa tanıyorlar ne hak ne de hukuk! Ülkenin Anayasası fabrikalarda, madenlerde, tersanelerde askıya alınmış durumda, sermayenin orman kanunları hüküm sürüyor. İşçiler köylüler hakkını aramaya kalktı mı polisi ve jandarmayı karşısında buluyor. Türkün Kürdü, Kürdün de Türkü sevmesi farzmış… Biz işçiler, emekçiler, yoksullar olarak birbirimizi severiz! Yeter ki siz aramıza nifak tohumları ekmeyin. Bizim sevgimiz lafta da kalmaz. Polonez'den MKB Rondo'ya, Perfetti'den Eker'e, As Plastik'ten Mersen'e grevlerde direnişlerde Türk ve Kürt iş aş hürriyet için birlikte direniyoruz. Edirne'den Batman'a Samsun'dan Diyarbakır'a 100 bin işçi Ankara'da birleştik, “zordayız geçinemiyoruz” diyerek haykırdık. Biz işçiler, emekçiler, yoksullar olarak birbirimizi seviyoruz! Ama siz sadece parayı ve patronları seviyorsunuz! Biz aynı gemide de değiliz, aynı cephede de değiliz. Sizin “iç cephe”yi sağlamlaştırmaktan anladığınız, milyonlarca işçinin ve emekçinin, zulme karşı sesini çıkarmadan susup sinmesidir. Emperyalistlere ve Siyonistlere yaptığınız hizmetlere gözlerini ve kulaklarını kapatması tepki göstermemesidir. Türk ve Kürt birlikteliğinden anladığınız Türk ve Kürt yoksullarının kârlarınız için fabrikalarda alın terini, savaşlarda kanını dökmesidir. Biliyoruz ki Türk ve Kürt yoksulları köleniz de fedainiz de olmayı reddettiğinde sevmek farzdır diyen aynı ağızlar, katli vaciptir fetvaları verecek. Kardeşlik edebiyatınıza da yalancı sevgi sözlerinize de kanmayacağız, vatan millet edebiyatıyla bizi birbirimize düşürmenize de izin vermeyeceğiz. İşçi sınıfının, emekçilerin yoksulların cephesi emperyalizme, Siyonizme, yerli/yabancı parababalarına ve sermayeye karşıdır. Bizim içeride cepheyi sağlamlaştırmaktan anladığımız Birleşik İşçi Cephesi'dir. Evet o cepheyi sağlamlaştırmamız lazım. Çünkü hâlâ dağınığız. Ankara'da Türk-İş'le 100 binler olup alanı doldurduk. Ama DİSK'le Hak-İş'le KESK'le, meslek odalarıyla, demokratik kitle örgütleriyle ayrı gayrı demeden yeniden 1990'lı yılların “Emek Platformu”nu inşa edersek milyonlar olabiliriz. Milyonları açlık sınırına mahkûm edip sermayeye ucuz işgücü olarak sunmak isteyenlere karşı fabrikalarda madenlerde direnişler grevler artıyor. İşçiler örgütlenerek kendi kaderlerini ellerine alıyor. Ayrı gayrı demeden Birleşik İşçi Cephesi'ni inşa etmeli, hiçbir mücadeleyi yalnız bırakmamalıyız. Her grevi her direnişi işgalciye karşı vatan toprağını savunur gibi savunmalıyız! Direniş ve grev dereleri birleşmeli, genel grev genel direnişle sömürünün bentlerini yıkan bir sele dönüşmeli! İş, aş, hürriyet için ileri!
Sepsis, Avustralya'da on binlerce insanı etkileyen bir hastalıktır. Çoğu kişi için ölümcül olsa da bir fotoğrafçı, hastalıktan kurtulan insanların kişisel hikayelerini paylaşarak bu durum hakkında farkındalık yaratmaya çalışıyor.
İmtihan dünyası işte… Bazen nimet(ler)e gark oluyor, şükürle sınanıyoruz; bazen de musibet(ler)e dûçâr oluyor, sabırla sınanıyoruz. Kâh lütuf meltemleri serinletiyor içimizi; kâh kahır kasırgaları zorluyor takatimizi. Biliyoruz ya bizi O sınıyor; inanıyoruz ya bize O gönderiyor… Hamdediyoruz O'nun varlığına; şükrediyoruz O'na olan imanımıza. Lütfunu da, kahrını da hoş karşılıyor ve “Ne kahrı dest-i a'dâdan ne lütfu âşinâdan bil/ Umûrun Hakk'a tefvîz et Cenâb-ı Kibriyâ'dan bil” diyoruz.
Sosyal medya platformlarının tabu gördükleri ve taviz vermeye yanaşmadıkları üç başlık var. Birincisi eşcinselliğin (LGBT) sorgulanması. İkincisi İsrail karşıtı paylaşımlar. Üçüncüsü ise Filistin yanlısı içerikler. Biliyoruz ki yeni bir durum değil. Ancak 7 Ekim'den sonra İsrail'in Gazze'de başlayan soykırımını gölgeleme rolü üstlenen Facebook ve Instagram sınırsız özgürlüklerin mecralarından devasa sansür platformuna dönüştüler. WhatsApp'ı da bünyesinde barındıran META, İsrail'in politikalarını desteklemenin de ötesine geçerek soykırımı örtbas etme ve Siyonizm terörünü meşrulaştırma misyonunu yüklendi. Bu benim yorumum ya da gözlemim değil. Sosyal medyayı çiçek böcek paylaşımları yapmak için kullanmayan ve dünyada olup bitenlere duyarsız kalmayan her kullanıcı çok ağır baskı altında. Maruz kalınan sınırsız ve sorgusuz sansürün bir sistematiğe dönüşmesinde ise yapay zeka robotlarının tam teşekküllü devreye alınmasının rolü çok büyük. Instagram'ın önceki gün Türkiye'de erişime kapatılmasının nedeni de META'nın kendisini devletlerin, anayasaların üzerinde görmesi ve düşünce özgürlüğünü kendi çıkarlarına göre sınırlaması var. Hamas Siyasi Lideri İsmail Heniyye'nin İsrail tarafından şehit edilmesinden sonra yapılan milyonlarca paylaşımın neredeyse eş zamanlı olarak Instagram'dan kaldırılması ise bardağı taşıran son damla oldu. META yapay zeka robotlarını devreye sokarak, içeriğinde İsmail Heniyye geçen ve Heniyye'nin fotoğraflarının olduğu paylaşımları otomatik olarak kaldırdı ve kullanıcıları “terör örgütünü desteklemekle” suçladı. Yapılan çok net; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına politik görüş dayatmak ve İsrail adına yaptırım uygulamak! Instagram'ın Türkiye'de kısıtlanması sansür ve özgürlüklere müdahale tartışması da başlattı. Ancak perde gerisinde kullanıcılara kısıtlamanın her türlüsünü uygulayan ve düşünce özgürlüklerine set çeken META'nın asla uzlaşmaya yanaşmaması söz konusu.
Dijital tüketimin gerçekleştiği her kanalda satışları artırmayı amaçlayan Mindsite kurucu ortağı ve CEO'su İsmail ile geçtiğimiz hafta kapattıkları yeni yatırım turunu ve gelecek hedeflerini konuştuk. Swipeline Podcast'in 198. bölüm konuğu Mindsite kurucu ortağı ve CEO'su İsmail Arapzade. İsmail Arapzade: https://www.linkedin.com/in/ismail-arapzade-2365b883/ Mindsite: https://www.linkedin.com/company/themindsite/ 00:00:00 - Swipeline Intro 00:00:42 - Yeni yatırım turu 00:02:07 - Mindsite nedir? 00:05:15 - Datayı nereden topluyorsunuz? 00:12:45 - Büyüme süreci 00:14:37 - Yurt dışı satışları 00:18:23 - Gelecek planları 00:25:00 - Swipeline Outro - *GÜNLÜK E-POSTA BÜLTENİMİZ*
Lösemi Vakfı'nın verilerine göre Avustralyalıların yüzde sekizi, yaşamları boyunca bir tür kan kanseri teşhisiyle karşılaşacak! Vakıf herkesi etkileyebilecek bu durumla ilgili bilgi sahibi olmanın kritik önemi olduğunu hatırlatıyor.
Salyangozlar, kimilerinin gözünde evlerini sırtlarında taşıyan küçük sevimli canlılar (aralarında büyük bir türde vardır; kara salyangozu olan Achatina achatina yani dev Afrika salyangozu), kimilerinin gözünde ise yapış yapış izler bırakıp bahçeye bostana zarar veren küçük yaratıklardır. Kimilerinin… Seslendiren: Selçuk Kandemir
Esmiyor Podcast'in dördüncü sezonunun on beşinci bölümünde konuğumuz Bülent Arıkan ve kendisine "Eski iklimleri nasıl biliyoruz? diye soruyoruz.İklim biliminin en ilginç sorularından biridir bu: milyonlarca yıllık iklim şartlarını nasıl biliyoruz? Bülent Hoca, arkeoloji geçmişini, yer sistem bilimleriyle birleştirip, paleo-iklim biliminin gizemli kapılarını Esmiyor Podcast dinleyicileri için aralıyor. Keyifli dinlemeler.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
3 yıllık bi tecrübeli olunca yanınızda yargılanmalar azalıyo
Cumhuriyet'in kuruluşuna giden bağımsızlık adımlarını, o dönemde yaşananları ve yansımalarını İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyasi Tarih Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ö. Alkan'dan dinliyoruz.
Biliyoruz ki İsrail, Gazze'ye tek başına saldırmıyor. Arkasında sadece Amerika, İngiltere ve Avrupa devletleri yok. Uluslararası medya da Gazze katliamına tam destek veriyor. Önceki akşam Gazze'deki ‘Hastane Katliamı' İsrail-medya işbirliği ile gerçekleştirildi. Ortada hiç şüphe bırakmayacak, “habercilik delileri” var. Almanya'nın resmi haber organı DW, İngiliz yayın kuruluşu BBC ve Amerika'nın en güçlü gazetesi New York Times sivillerin hastanede katledilmesinde bariz rol aldılar. BBC, 16 Ekim günü yayınladığı haberle vurulan hastaneyi açıkça hedef gösterdi. DW ise aynı gün yayınladığı haberde, bir hastanenin vurulmasının “savaş suçu olarak değerlendirilmeyeceğini” yazdı. New York Times ise Gazze'de 500'den fazla sivilin öldüğü hastane saldırısını, “hastanede patlama” ifadeleriyle servis etti. Gazeteciliğin temel haber yazım kuralı olan “giriş, gelişme ve sonuç” üçlemesi, sivillerin katledilmesinin meşrulaşması için üç ülkeden, üç küresel medya organı tarafından tamamlandı adeta. 16 Ekim gününe dönersek... BBC'nin Uluslararası Baş Muhabiri Lyse Doucet, ismi bilinmeyen bir okurdan geldiği iddia edilen, “Hamas hastanelerin ve okulların altına tünel mi inşa ediyor?” sorusu üzerine yayınladığı haberinde kelime oyunları yaparak “evet” yanıtını verdi. Lyse Doucet, haberini şöyle temellendiriyor: “Militanların tespit edilmeden kaçabilmesi için bazı geçitlerin evlerin, camilerin, okulların ve diğer kamu binalarının alt katlarına girişlerinin bulunduğuna dair haberler var.” BBC'nin hastane ve okul gibi kamu binalarının altında Hamas tünelleri olduğuna dair haberi, bir kanıta, tanığa, belgeye değil de bu yöndeki haberlere dayanıyor. Bahsi geçen haberler ise ilginç bir şekilde haberde yer almıyor. Sadece Twitter'da 30 milyon gösterim alan BBC'nin tünel haberini, yani Gazze'deki tünellerin yok edilmesi için üstündeki yapıların vurulması gerektiğini ise DW yazdı. Yine 16 Ekim günü, yani hastane katliamından bir gün önce, DW, “Savaş suçu nedir?” başlıklı analiz haberinde sivillerin katledilmesine meşruiyet kazandırma, İsrail'in hastane ve okulları neden vurmak zorunda kaldığını anlatma çırpınışları vicdanı olan herkes tarafından tek okuyuşta anlaşılıyor. DW'nin Türkçe servisinde yer alan ve daha önce yayınlanmış raporlar ile bazı uzmanların yine geçmiş açıklamalarından derlenen analizde geçen ifadeler, tanımlar açıkça Gazze'deki sivil katliamını hem destekliyor ve hem de teşvik ediyor: - “Sivillere yönelik saldırılar her zaman savaş suçu sayılıyor mu? Bunun kısaca cevabı, hayır.” - “Mark Kersten, ‘Savaş yasaları, sivilleri her zaman ölümden korumaz' demişti.” - “Kersten, her sivil ölümünün yasa dışı sayılmadığına dikkat çekmişti.” - “Örneğin, bir okulun ya da bir apartmanın bombalanması, uluslararası hukuka göre askerî açıdan gerekli görülürse savaş suçu olarak değerlendirilmeyebiliyor.” - “Gazze, dünyanın en yoğun nüfuslu bölgelerinden biri. Uzmanlara göre, bu nedenle Gazze'de sivil - askeri hedef ayırımını yapabilmek zor.” - “Tüm bunlara rağmen, savaş suçunu tanımlamak hâlâ zor olabiliyor.” - “İsrail'in geçen Cuma Gazze'nin kuzeyindeki sivillere tahliye çağrısı yapması ihtiyat ilkesi kapsamında değerlendirilebilir.” - “Kimileri Hamas saldırılarının vahşeti göz önünde bulundurulduğunda...” - “Bazıları ise İsrail ordusunun çok ileri gittiğini söylüyor.” Almanya'nın resmi yayın organı DW'nin sivil katliam çığırtkanlığı yaptığı bu haber gazetecilik tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Öyle umuyorum.
Bitcoin'e dokunan bilgilendirici, eğlenceli ve orijinal içeriklerin konuşulduğu; finansal ve ekonomik gelişmelerin yorumlandığı Murat Tufan ile Cafe Bitcoin'in bu bölüm konuğu stratejist Emre İşlek oldu. Bu bölümde #Bitcoin'in temel ve teknik özelliklerinin yanı sıra halving öncesi Bitcoin'in seyri ve gelecek dönem beklentileri tartışıldı. Murat Tufan'ın keyifli ve bilgilendirici soruları, Emre İşlek'in bilgilendirici yorumları ile karşınızda!
Doç. Dr. Selçuk Topal, Bilim Genç sesli yayınının yeni bölümünde, UFO'lar hakkında yapılan araştırmalardan ve Dünya dışı yaşam arayışındaki son gelişmelerden bahsediyor.
Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan, açıklanan doğalgaz rezervleri konusunda “Sakarya gaz bölgesinde bir keşfin yapıldığı doğru ama sondaj çalışmaları devam ederken rezerv açıklamanın yanlış olduğunu biliyoruz. Sondaj noktasal bir alanın verilerini verir. O bölgede test çalışmaları sonucunda rezerv miktarını açıklayabilirsiniz” dedi.
İnsanı insan yapan, insanlık yolculuğunda ilerleten şey birşeyler işitmeye, işittiklerinden öğrenmeye, öğrendiklerinden kendini değiştirmeye açık olma seviyesidir. Ama hepimiz de biliriz ki insan her zaman işitmiyor, işitse öğrenmiyor, öğrense de bunu eyleme dönüştürmüyor. Nedir bu farkı oluşturan şey? Kimden ne işiteceğimize, işittiklerimizden ne öğreneceklerimize, öğrendiklerimizden neyi eyleme geçireceğimize kadar geçen süreçte kendi farkımızı ortaya koyuyoruz. Bir kulağımız var ve bu istesek de istemesek de birşeyleri bize işittiriyor. İstemeden işittiklerimiz ile “bile-isteyerek, arayarak” işittiklerimiz arasında hangi ses, kimin sözü, neremize ne kadar ulaşır? “Biri ötekinin gelişine nasıl hazırlanmalı? Öteki, öteki olarak, insanın tam olarak hazırlanmadığı kişi değil midir? Hazırlık, ötekini kendi başkalığından kurtarmıyor mu, yani biz hazırsak, o zaman gelen şey öteki değil aynı olan, yani tam da beklediğimiz şey olmuyor mudur? Ötekine karşı gerçek konukseverlik, kişinin her şeye hazırlıklı olduğu, yani aslında hazırlıklı olmadığı anlamına gelen belirli bir şartsızlığa sahip olmayı gerektirmez mi? Ötekinin gelişi için yeterli olan tek hazırlık, gelecek olana hazırlıklı olamayacağımızı itiraf etmek midir? O halde nasıl hazır(lıksız) olunabilir, yani asla hazır olamadığımız birinin ilerleyişi için nasıl hazırlıklı olunabilir?” John D. Caputo'nun bu soruları Öteki'ne karşı, aslında dosta karşı, onun gelişine veya onun bize seslenişine nasıl ve ne kadar hazır olduğumuza dair sorulmuş oldukça uyarıcı sorular. Tam bu sorular nedense bende Nasrettin Hoca'nın meşhur düşündürücü fıkrasında yaptığını andırır. Hoca'nın bir gün camide vaaz kürsüsüne çıkıp cemaate sorduğu soruyla başlayan fıkra: “cemaat, bugün size ne diyeceğimi bilir misiniz?” Cemaat şaşkın, hiç beklemedikleri ve bir anlam vermedikleri bir soru. Nereden bileceklerdir ki? Aynen öyle derler: “hayır hoca, bilmiyoruz”. Bu cevap üzerine Hoca şöyle bir bakar cemaate “iyi, o halde anlatmayayım” der. Cemaat iyice şaşkın. Biliyoruz mu demeliydik? Hoca bilmediğimizi anlatmak için yok muydu zaten orada? Neyse, aradan bir hafta daha geçiyor, cemaat ve hoca tekrar biraraya gelirler, Hoca yine kürsüde etrafına tekrar bakındıktan sonra aynı soruyu tekrarlar: “Cemaat, ne diyeceğimi biliyor musunuz” Cemaat yine şaşkın, geçen haftaki olayın tekrarlamasını hiç beklemediği için hazırlıksız ama o anda herkeste bir refleks olarak geçen haftaki cevabı verdikleri taktirde hocanın konuşmayacağını düşünerek hepsi birden “biliyoruz” deyiverirler. Hoca bu söz üzerine de “iyi o halde, madem biliyorsunuz, anlatmama gerek yok”. Cemaat iyice şaşırmıştır. Bu sefer bir hafta sonrasını iple çekmişlerdir çünkü iki defa tekrarlayan mutlaka üçüncü defa da tekrarlar diye düşünerek hazırlığını yapmıştır. Hoca tekrar kürsüye çıkıp “cemaat ne diyeceğimi biliyor musunuz?” diye sorunca cemaat hazırlık yapmakta isabet ettiklerini düşünür. Hemen kararlaştırdığı gibi, bir kısmı “biliyoruz” der, bir kısmı da “bilmiyoruz” der. Ne var ki, Hocanın cevabı değişmemiştir. Bu sefer “iyi o vakit, bilenler bilmeyenlere anlatsın” diyerek yine hiçbir şey anlatmadan kürsüden iner. Hiçbir şey anlatmadan üç hafta yaptığı bu hareketle aslında İsmet Özel'e göre de hoca çok şey anlatmıştır (Zor Zamanda Konuşmak). Hocanın kürsüden söyleyeceği şeyi, söyleyebileceği şeyleri hiç bilmeden camiye gelenler ne aradıklarına dair hiçbir fikirleri olmayan, işi tamamen rutine bağlamış insanlar. Hoca ne anlatsa zaten hiç bilmediği için hiçbir şey de duymayacak, öğrenmeyecektir. Hocayla arasındaki iletişim gelmekte olan dostu karşılamaya hazır bir insanın iletişimi değildir. Burada camideki vaaz ne söylese söylesin, kendi rutininde hareket eden cemaatin hayatını değiştirmeyecektir. Onlara bir şeyler anlatarak, bilmedikleri ve bilmeyecekleri şeyleri söyleyerek kendini harap etmenin anlamı yok.
"Öğretebiliriz: Dövüşmeyi insanlarımız için, ve her gün biraz daha candan, biraz daha iyi sevmeyi..."
Siz “mizan” deyip sırat-ı müstakîm üzere yürümeye gayret ederken, bir kısım gulyabanîler önünüzü kesebilirler. “Geçmiş ümmetlerin başlarına gelenlere mâruz kalmadan Cennet'e gireceğinizi mi sandınız?” Cenâb-ı Hak, şöyle buyuruyor: أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَاءُ وَالضَّرَّاءُ وَزُلْزِلُوا حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ مَتَى نَصْرُ اللهِ أَلاَ إِنَّ نَصْرَ اللهِ قَرِيبٌ “Yoksa siz, daha önce geçmiş ümmetlerin başlarına gelen durumlara mâruz kalmadan Cennet'e gireceğinizi mi sandınız?!. Evet, onlar öyle ezici mihnetlere, zorluklara dûçar oldular ve öyle şiddetle sarsıldılar ki, Peygamber ve yanındakiler, ‘Allah'ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?' diyecek hale geldiler. İyi bilin ki Allah'ın yardımı yakındır.” (Bakara, 2/214) Zannediyorum, en ağır olan da bu, Kur'an-ı Kerim'de. أَمْ حَسِبْتُمْ أَنْ تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُمْ مَثَلُ الَّذِينَ خَلَوْا مِنْ قَبْلِكُمْ Sizden evvelkilerin başlarına gelen şeyler, başınıza gelmeden, cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz?!. مَسَّتْهُمُ الْبَأْسَاءُ وَالضَّرَّاءُ Türlü türlü baskılar, tazyikler, balyozlamalar, preslemeler ve aynı zamanda değişik zararlar, ızdırar etmeler karşısında, وَزُلْزِلُوا Sarsıldılar. Sarsılma, devrilme demek değildir. İnsanın, tabiatı icabı, bir yere kadar gücü-kuvveti vardır. Bir yerde belâ ve musibetlerin, esen fırtınaların, hortumların, tayfunların, tsunamilerin şiddetine göre bir insanın şöyle-böyle sendelemesi mukadderdir. Evet, وَزُلْزِلُوا diyor, aynı zamanda sarsıldılar onlar. Öyle ki, حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ Ta ki Rasûl şöyle dedi. Aslında Rasûller o türlü şeylerde şikâyete girmezler. Fakat himmetleri âli olan insanlar, bir yönüyle başkalarının ızdıraplarını kendi ruhlarında yaşadıklarından dolayı, arkalarındaki insanların immün sistemlerini gözetirler. Onun için, arkasındakilerin mukavemetleri açısından ilk önce “Rasûl” diyor. حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ Ya Râb!.. Fırtınalar böyle şiddetle eserse, böyle çınarlar bile devrilirse, selviler bile böyle devrilirse, toprak savrulursa, sular köpürür durursa şayet, herkes buna dayanamayabilir! Onun için, Peygamber öne alınıyor orada; حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ Demek ki, her Peygamberin başına gelen bir şey olması itibariyle, oradaki harf-i tarifi “cins” için ele alacak olursanız, “bütün Peygamberler cinsi” dersiniz veya “istiğrak” için alacak olursanız, o mevzuda bütün Peygamberler, hatta belki verese-i enbiya dahi aynı şeyi söylediler şeklinde anlarsınız. “Allah'ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?” Sonra, وَالَّذِينَ آمَنُوا مَعَهُ Onunla beraber olanlar bile. Bir “maiyyet”e mazhar olanlar. “Beyne-beyne” olanlar, Araf'ta duranlar, o türlü durumlarda hemen yeni bir yer, yeni bir yön seçer, hemen durumlarını belirlerler. İtiraf adı altında iftirada bulunur, münafıklık yaparlar. Villalar karşılığında dize gelirler, filolar karşısında dize gelirler. 5-10 lira karşısında dize gelirler. Fakat Nebi ile beraber olanlar, Nebi ile beraber dururlar; “maiyyet-i hâsse”ye mazhar olan insanlar da Nebi'nin dediğini derler: مَتَى نَصْرُ اللهِ Yâ Rabbi! Nusret edeceğin muhakkak da… İnanıyoruz, rahmetin gazabına sebkat etmiştir. Sen Rahman u Rahim'sin. Allah dedikten sonra “Rahman u Rahim” diyorsun, “Hayy u Kayyum” diyorsun. مَتَى نَصْرُ اللهِ Yardım ne zaman?!. Biliyoruz gelecek o ama ne zaman, merak ediyoruz!.. Tayfun, tayfun üstüne; fırtına, fırtına üstüne; tsunami, tsunami üstüne; her taraf işgale maruz kalıyor; “Allah'ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?”
Men-E-Men Stüdyo tarafından hazırlanan sekseninci bölüm sizlerle. Evet seksene ulaştık. Bir başka kilometre taşı...
Yer kabuğu ve yer kabuğuna yakın olan katmanlar hakkında doğrudan bilgi edinebiliyoruz, çünkü bu katmanlara ulaşmak görece daha kolay. Peki Dünya'nın merkezinde ne olduğunu nasıl biliyoruz?
Sanayi devriminden bu yana dünyadaki çoğu ülkenin enerji üretimine fosil yakıtlar hakim oluyor. Fosil yakıtlar, hava kirliliği yaratarak küresel iklime ve insan sağlığına ciddi zararlar veriyor. Hava kirliliğini azaltmak için dünyanın düşük karbonlu enerji kaynaklarını kullanması gerekiyor. Peki yenilenebilir enerjiler hakkında ne biliyoruz? Gelin birlikte öğrenelim…
Bu insan bunu yapıyordu, şunu yapıyordu diye bizler böyle bir şeyde ön yargıda bulunmayalım. Rabbim kime neyi nasip eder, nasıl nasip eder bilemeyiz. Biz kuluz, kendi terazimizle başkalarını tartmayalım. Kendi terazilerimizle kendi iyi yönlerimizle başkalarının günahını ölçmeyelim. Kendi günahımızın da karşılığını gerçekten bilsek, gerçekten idrak etsek hiç kimse yalan söylemez, hiçbir kadının saçının teli görünmez, hiçbirimiz gece namazını kaçırmayız. Biliyoruz ama yapmıyoruz. #synergykendiyas #ahiret #ahirethayatı #önyargı #kul #terazi #günah #ibadet #iman Facebook: https://www.facebook.com/SynergyKendiyas İnstagram: https://instagram.com/synergykendiyas Youtube: https://www.youtube.com/channel/UC_xe-4OhrGjeQkX9dWA96fQ TikToc: https://www.tiktok.com/@synergykendys Yaay: https://yaay.com.tr/SynergyKendiyas Twitter: https://twitter.com/SynergyKendiyas?t=rF3t1yDh7eLgUg_Djh5khQ&s=09
Türkiye şiddetli bir ekonomik saldırı ile yüzleşti. Dünyanın geleceğine bakıp, kendi geleceğini güvenceye alacak yapısal tedbirler almasına çok sert karşılık verildi. Uluslararası finans sistemi ve içerideki muhalefet, el birliği ile Türkiye'ye bir kâbus yaşatmak istedi. Amansız ve çirkin bir saldırı başlattı. Korkuyla, şantajla, yalanla, panik havası estirerek bir siyasi sonuç almaya kalkıştı. “YENİ FIRSAT YAKALADIK, BU SEFER BAŞARACAĞIZ...” “Yeni bir fırsat yakaladık” dediler. “Bu sefer başaracağız” dediler. “Milletin ekonomik hassasiyetlerini istismar edersek hiçbir güç bunun karşısında duramaz” dediler. Milletin imhasını bile göze alan, Türkiye'nin felaketini, çöküşünü göze alan bir saldırıydı bu. Arkasında ne vardı? Türkiye'yi imha ettirecek ölçekte ne tür bir ajanda vardı? O büyük hedef neydi ki, dışarıdakiler ve içeridekiler bütün silahlarını sahaya sürdü? Biliyoruz. Hep biliyorduk... Mesele Türkiye'yi durdurmaktı. Dolar ve kur üzerinden ekonomiyi batıracak senaryoyu en çirkef, en alçak şekilde uygulamaya soktular. ZENGİNLİK BATI'YA AKMALIYDI. BUNU GARANTİLEMEK İSTEDİLER. Bu sefer durduracaklardı. Bu sefer Erdoğan gidecekti! Bu sefer dolar silahı ile siyasi darbe yapılacaktı. Var olan talan düzeni devam etmeliydi. Çünkü bu bir vesayetti, büyük bir kazanç kapısıydı, milletin birikimlerini hortumladıkları kesintisiz bir yatırımdı. Zenginlik Batı'daki kaynaklara akmaya devam etmeliydi. Bu, en acımasız sömürü yöntemiydi. On yıllardır düzen öyle işliyordu. Türkiye, ekonomide sağlam, kalıcı temeller atmamalıydı. Bu, mutlaka engellenmeliydi. Bu sefer mutlaka durdurulmalıydı! Silahlar etkisizleşiyor, barut tükeniyor, zaman azalıyordu. TÜRKİYE DURAMAZ. EKONOMİK SALDIRI BİLE DURDURAMAZ. Ama Türkiye durmayacaktı, duramazdı. 21. yüzyıl zayıfların, güçsüzlerin yüzyılı değildi. Hele bir de Türkiye, bütün iddialarıyla, bütün imparatorluk aklıyla bu yüzyıla dönmüşken, duramazdı. Bu açıdan devrimler yapıyordu. Büyük kararlar alıyordu. Büyük adımlar atıyordu. Her girişimi Batı başkentlerinde yankılanıyordu. Yüzyılların sömürge düzeni sorgulanıyor, zayıflatılıyordu. Türkiye bu devrimleri siyasi alanda yaptı, durdurulamadı. Güvenlik alanında yaptı, durdurulamadı. Teknoloji alanında yaptı, durdurulamadı. Jeopolitik alanda yaptı, durdurulamadı. Doğrudan saldırılar yapıldı, yine durdurulamadı. Ekonomik saldırı ile de durdurulamayacaktı. MİLLETİ CEZALANDIRIP, TÜRKİYE İLE HESAPLAŞ! Türkiye yükselmeye devam ediyor, hedeflerine adım adım ilerliyordu. Yüzyılların bilgeliği ile 21. yüzyılın sürprizi haline geliyor, çok hızlı güç inşa ediyordu. Bu sefer de durdurulamazsa 2023'te hiçbir güç onu durduramayacaktı. Bu yüzden; toplumsal infial uyandırılarak köşeye sıkıştırılmak, diz çöktürülmek istendi. Döviz silahı ile siyasi darbe hazırlığı yapıldı. Uluslararası finans sisteminin talan düzeni ile içeridekilerin siyasi açgözlülüğü birleştirilip toptan milletin imhasına yöneltildi. Saldırı milletin kendisineydi, hepimizeydi. “Millet fakirleşirse öfkelenir, millet zayıflarsa devlet zayıflar, millet çaresiz kalırsa Erdoğan çaresiz kalır” diye düşündüler. Milleti cezalandırıp Türkiye ile hesaplaşma yoluna gittiler. BİRÇOK ÜLKEYİ BATIRAN AKILLICA BİR TAKTİKTİ. AMA ESKİ TÜRKİYE YOK! Çok akıllıcaydı. Birçok ülkede işe yaramıştı. Kitleler sokaklara dökülmüş, darbeler yapılmış, Batı'nın ve var olan sistemin çıkarları korunmuş, küresel finans talanının devamı sağlanmıştı. Mesele sadece ekonomik değildi. Ekonomi-politik, jeopolitik bir hesaplaşmaydı. Siyasi sonuçları, güvenlik sonuçları, coğrafi sonuçları olacaktı. Onlar kazanırsa Türkiye durdurulacak, çok ciddi güç kaybı yaşatılacaktı. Türkiye kazanırsa yolu daha da açılacak, yükselişi daha da hızlanacaktı. Bu, acımasız, amansız bir hesaplaşmaydı.
Omicron varyantı ile ilgili ne biliyoruz? - Konuk: Doç. Dr. Ali İhsan Ökten
Yeni koronavirüs varyantı: Neler biliyoruz? Dr. Nuriye Ortaylı aktarıyor
Biliyoruz, siz de motivasyonsuz ve amaçsız hissediyorsunuz. Kafanızı herhangi bir şeye vermek mümkün değil. Keyfiniz yok ama depresyonda değilsiniz. İşte pandemi sonrası tüm dünyanın yaşadığı bu duygunun artık bir adı var: Languishing. Bu aralar herkesin aklında, dilinde, cebinde Paribu. Sen de Bitcoin dünyasına ilk adımını Paribu ile at. https://app.adjust.com/gi6gqy5 İnstagram: https://www.instagram.com/bumuyanipodcast/ Twitter: https://twitter.com/bumuyanipodcast Destek: https://patreon.com/bumuyani İletişim: bumuyanipodcast@gmail.com Website: https://bumuyanipodcast.com
Ömer Tuğrul İnançer Dinle Neyden'in bu bölümünde sabır kelimesini anlatıyor. Ömer Tuğrul İnançer bu bölümde başlıca şunları söyledi; Pek sıkça kullanılan ama yanlış olan bir tabir var, dizilerde, filmlerde falan da rastlıyoruz; Allahümmesabirin... Yani bu kadar kulaktan dolma, hiç bir mana ifade edip etmediği araştırılmaksızın... Bu şekilde suistimal deyince biz hep haksızlık, yolsuzluk filan zannediyoruz. Suistimal aslında kötü kullanmak demek. Bu da, bu tabir de kötü kullanılıyor. Allahümme, ey Allah'ım demek ve dua cümlesinin başlangıcıdır. Sabirin, sabredenler demek. Allahümmesabirin... Ey Allah'ın sabredenler?... Ne manası var? Eğer söyleyeceksek, Kitab-ı Kerim'imimizdeki; "İnnallahe meassabirin" demek lazım. İnna: muhakkak ki Allah... Mea: beraberdir... Essabirin: sabredenlerle... "Allah sabredenlerle beraberdir" İnşallah düzelmeye vesile olur bu söylediğimiz... Gelelim sabrın ne olduğuna... Ne yazık ki pek çok kavramları yanlış bildiğimiz gibi bunu da yanlış biliyor ve yanlış tatbik ediyoruz. Sabır: hiç bir şey yapmadan alalade beklemenin adı değildir... Sabır, kısaca tarifiyle ki yegane tarifi bu değil başka tariflerde yapılabilir; Bir neticeyi elde etmek için lazım olan sebepleri ve yükümlülükleri yerine getirdikten sonra neticeyi Hakktan beklemenin adı sabırdır... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...
Annesinin Mustafa'sı, Anadolu kadının Kemal'i ve herkesin Atatürk'ü... Lafazan'da bu hafta Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk konuşuldu efendim, iyi dinlemeler!
Programda otoriter rejimleri nasıl tanımlıyoruz, soğuk savaş sonrası çeşitlenen otoriter rejimler, otoriter rejimlerde muhalefetin rolü, rekabetçi otoriter rejimler gibi başlıklar yer aldı.
Dinle – Yoga Dersleri 37. Bölüm'de öfke duygusuna, duygu yönetimi konusuna ve bilinçli farkındalığın ne etkisi olabileceğine bakıyoruz. Duygu nedir? Öfke nasıl oluşur? Öfkenin oluşum sürecine ve verdiğimiz tepkilerin nasıl oluştuğuna bakıp, hangi metotların işimize yarabileceğini değerlendiriyoruz. Biliyoruz, herkesin yaşadığı deneyim öznel ve çok değişkenli; ama neden bu verileri görebilme becerimizi arttırmayalım? İnsan olarak en ihtiyaç duyduğumuz şey ilk önce var olan duygularımızı fark edebilmek ve doğru ifade edebilmek. Yani fark edip, tercihimizi gerçek arzularımıza, niyetimize göre yapabilmek. Reaksiyon göstererek yaşamak yerine kendimiz olma tercihine sahibiz ve biliyoruz ki kendilik ben'le değil biz'le ilgili :) Pratik: 3-2-4 Acil Nefes Çalışması ve Şefkat Meditasyonu
Hadisleri Öğreniyorum serisinin ilk kitabı Paylaşmayı Biliyoruz. Bu seride çocukların ezberleyeceği uzunlukta ve anlayabileceği konularda hadisler işleniyor. Okul öncesi ve 7-12 Yaş grubu çocukları hadisleri rahatlıkla ezberleyebilir.
Fırsat kaçtı. ‘Yazık oldu' diyebiliriz. Biliyoruz, Türkiye zorladı, diplomatik görüşmelerin sayı ve süresi dahi ‘bayıcı' rakamlara ulaştı, ama ‘şartlar oluşmadığı için', Afganistan'dan ‘şimdilik' ayrıldık... Yeniden kazanılamayacak bir pozisyonu kaybetmedik. Ama zaman kaybettik... Çabalara şahidiz ama ıvır-zıvır, çamur atmak için, günlük siyasetin pisliğini sıvamak için hükümete saldıranların yanında, ‘burada tutunmalıydık' demek, stratejik ve yapıcı eleştiri olur ve dahi Türkiye'nin menfaatinedir... Ama.. Samimi mazerettir, hayıflanarak kabul ediyoruz; ‘şartlar oluşmadı'.. Kaybetmedik, kazanmadık da.. Beraberlikleri artık sevmediğimizden ‘vah'lanıyoruz...
Kişisel olarak tanısaydık, kesinlikle kadim dostlarımızdan biri haline gelirdi diyebileceğimiz sevgili filozof Alain de Botton'un 'Statü Endişesi' adlı kitabını önümüze koyduk ve hem seni hem de arkadaşlarını değerlendirdik. Evet, seni ve arkadaşlarını. Bi sorunuz olur ise hello@wearebando.com'dan ulaşabilirsiniz. Belki yanıtlarız. (Yanıtladıklarımız oldu.)
An’da olmak ve zaman yönetimi Prof. Dr Mehmet Kanar’ın Osmanlı Türkçesi sözlüğünde an sözcüğünün anlamı kısa zaman ve fırsat olarak verilmiş. Aynı sözlükte zam ise ekleme, ek, ilave olarak tanımlanmış. Peki zaman’ı birbirine eklenmiş fırsatlar olarak tanımlamaya ne dersiniz? Zaman yönetiminde böyle bir tanım işimize yarar mı? Biliyoruz ki zamanın özü değişim. Nöropsikolog Daniel Levitin’in zaman yönetimine dair tavsiyeleriyle birlikte an’da olmak ve zaman yönetimi ilişkisine bakıyoruz. Pratik: Omuz Elevasyon-Depresyon / Sallanan Söğüt / Pelvik Masajı
Biliyoruz ki gerçekçi bir şekilde olumlu olduğumuz zaman, hayatta karşımıza çıkan olumsuzlukları tehdit ve tehlike olarak adlandırmaktansa onların bizi geliştiren, bizim alternatif yollar bulmamızı sağlayan ve bizi güçlendiren durumlar olarak görürüz.
Fenerbahçe Kasımpaşayı da kayıpsız geçti. 3-2 biten maçla ilgili değerlendirmeler bu programda. Artık ilk 11i biliyoruz, Kasımpaşa Galibiyeti, Şampiyonluk Hesapları, Yükselen Bireysel Performanslar.. Naz:'Her yayında söyledim, Valencia adamdır.' Konuşanlar: Selcan Naz Cansu, Furkan Zengin, Ali Hikmet Kalkan #FB #Harun #PubLiga #Euroleague
Meraklısına Bilim programının 88. bölümünde Şükran Şençekiçer’in konuğu Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nden Özgün Konca’ydı. Programda deprem nedir, nasıl oluşur, depremler hakkında bildiklerimizi nasıl öğreniyoruz üzerine konuşuldu.
Anda kalabilmenin en önemli anahtarların bir tanesi; zihnimizin yoğunlaştığını fark ettiğimizde dikkatimizi duyularımızdan birine vermek. Biliyoruz ki; görme, duyma, koklama, tatma ve dokunma duyularımız var… Duyularımızın kullanıldığı durumlarda zihnimiz otomatikman devre dışı kalıyor.
Bilim Akademisi işbirliğiyle hazırladığımız Meraklısına Bilim’in bu haftaki bölümünde Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Jeofizik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgün Konca ile depremler hakkında bildiklerimizi, bilim insanlarının depremlerle ilgili araştırma yöntemlerini ve bu konudaki araştırmaların ne yönde ilerleyebileceğini konuştuk.
Esmiyor Podcast'in dördüncü bölümünde konuğumuz Doç. Dr. Burcu Özsoy. Kendisi TÜBİTAK'ın Kutup Araştırmaları Enstitüsü müdürü ve bilimsel araştırmalar amacıyla toplam 6 kez Antarktika, bir kez de kuzey kutup bölgesini ziyaret etmiş. Bu bölgelerde yapılan bilimsel araştırmalar, iklim değişikliğini ve buna sebep olan karmaşık süreçleri anlayabilmemiz için bizlere çok önemli veriler sağlıyor. Esmiyor Podcast'te yapacağımız sohbetlerin tamamının temelinde yer alan problemi, iklim krizini, işte bu veriler sayesinde algılıyoruz. Burcu Hoca ile de bu araştırmaları ve araştırmaların yapıldığı koşulları konuşacağız ve kendisine ‘İklimin değiştiğini nereden biliyoruz?' diye soracağız.Bu podcast, Garanti BBVA hakkında reklam içerir.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Biliyoruz her gün onlarca işinin arasında, teknoloji ve girişimcilik dünyasında yaşanan son gelişmeleri takip edemiyorsun. Merak etme bu podcastle bu sorunu büyük ölçüde çözebileceksin. Biz hafta içi her gün, gündeme oturmuş haberleri 10 dakikadan kısa bir sürede sana anlatacağız. Detayını öğrenmek istersen de linklerini açıklamalarda bırakabileceksin. Mail bültenimize abone olarak hem bölüm detaylarını ilk alabilirsin, hem de özel içeriklerimizi okuyabilirsin: https://5dakikadateknolojigundemi.substack.com/welcome Atakan LinkedIn: https://www.linkedin.com/in/atakan-babacan-b848a4107/ Seha LinkedIn: https://www.linkedin.com/in/seha-g%C3%BCrb%C3%BCz-21971b149/ Atakan Twitter: https://twitter.com/atakanbbcn Seha Twitter: https://twitter.com/ShGrbz Canan'ın sosyal linki: https://linktr.ee/cananulyanabaser Podcast Boş İşler Podcast: https://link.chtbl.com/bosislerpodcast Boş İşlere Medya Instagram: https://www.instagram.com/bosislermedya/ Podcast Boş İşler Instagram: https://www.instagram.com/podcastbosisler/
Sen Gittin Ya Ben Çok Güzelleştim Sadece hayatta değil, ayakta da kalarak, mutlu olarak, kahkaha atarak yeneriz düşmanlarımızı. En büyük intikam, intikamı bile düşünmemektir. En büyük intikam, bizsizliktir. En büyük intikam, senin aynada gördüğünü onun artık görememesidir... Nilgün Bodur Bir sene kadar önce eşyalarımı toplayıp sessiz sedasız giderken biliyordum terk ettiğimin terk edenim olduğunu. Gürültü çıkarmadığım, ağlamadığım, kapıları çarpmadığım, eşyaları kırmadığım için hissediyordum bu gidişin dönüşü olmadığını. Bazı gitmeler, beceriksizce teşebbüs edilmiş intihar gibidir. Not bırakırsın, anlatırsın, ağlarsın... Geride kalanları acıtmaya çalışırsın. Hâlâ bir umudun olduğunu gösterir bu haber veriş, kendini özetleyiş. İşte böyle ölemezsin. Bağın varsa gidemezsin. Ben not bırakmadım giderken, çıt çıkarmadım. Çıkaracağım tüm seslerin duyulmayacağını anladım. Gitmedim aslında, kabullendim ve vazgeçtim. Kapıyı kaparken, kolundan tutanın olmadığında eyleminin adının terk etmek olmadığını anladım. Terk eden, terk edilmiştir. Ardında bırakacağı gürültü sadece başarısız bir intihar girişimidir. Yani gitmek bana ait bir eylem gibi görünürken, anladım ki giden sendin. Bir sene sonra geriye bakıyorum da, sen gittin ya ben çok güzelleştim... https://www.dr.com.tr/Kitap/Sen-Gittin-Ya-Ben-Cok-Guzellestim/Edebiyat/Roman/Turkiye-Roman/urunno=0001761225001 --- This episode is sponsored by · Anchor: The easiest way to make a podcast. https://anchor.fm/app --- Send in a voice message: https://anchor.fm/nilgun-bodur/message
(Doç. Dr. Zafer Duygu - Röportaj)
CoopKoyu: Assassin's Creed Valhalla Hakkında Neler Biliyoruz?
Halit Ergenç, Oktay Kaynarca değildir ve bu denklem bize gösteriyor ki; Oktay Kaynarca da Halit Ergenç değildir, günün sonunda bu iki insanın aslında farklı iki insan oluşu su götürmez bir gerçektir. Evet sevgili dostlar, yine güldürürken...
Multiple Skleroz Hastalığı hakkında bildiklerimiz.
CoopPlay #66 Diablo 4 Hakkında Neler Biliyoruz
Biliyoruz, çok özlediniz! İki haftalık aranın ardından ADA SAHASI döndü. Fırat ve Şafak mikrofonda Liverpool - Tottenham (ANFIELD RUHU) mücadelesini, City'nin galibiyetini, Manchester United'ın yalancı baharını(!) (özellikle Martial'ı), Arsenal'ın mantıksızlığını, Leicester'ın 0-9'luk tarihi galibiyetini ve Lampard'ın sansasyonel Chelsea'sini değerlendirdi. ADA SAHASI PODCAST sizlerle.
Biliyorsunuz, biz bir şeylerin popülaritesi düştükten sonra o şeyleri konuşmaya bayılıyoruz. Yahut, konuşuyoruz da, elimizde olmayan sebeplerden dolayı, çok sonra yayınlıyoruz. Konumuz, geçtiğimiz ay BM'de bir konuşma yapan Greta Thunberg. Farklı görüşlerimizi Greta özelinde aktarıyor, aynı zamanda bu görüşlerimize dair bolca çatışıyoruz. Biliyoruz, çok uzun zamandır buralarda değiliz, planımız her zaman oturumları daha da sıklaştırmak üzerine olsa da, artık bunun sözünü vermekten utanıyoruz. O sebepten, muhakkak yine görüşeceğiz, ancak ne zaman bilemiyoruz. Kendinize iyi bakın, bir sonraki oturumlarda yine buralardayız.
Ankara, salı günü önemli bir zirveye ev sahipliği yaptı.Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in katılımıyla Suriye gündemiyle üçlü zirve gerçekleşti.Astana formatının devamı olarak görülen beşinci buluşmada, Erdoğan’ın köşeye sıkıştığı yorumları ağırlık kazanmış durumda.Ankara’daki üçlü zirve sonrası Erdoğan’ın pozisyonu, parlamentodaki çoğunluğunu yitiren ve üç oylamayı da kaybeden İngiltere Başbakanı Boris Johnson için Guardian’ın attığı “Cornered Johnson” (Köşeye sıkışmış Johnson) manşetini akıllara getirdi.Erdoğan’ın Suriye politikasında tümüyle yalnız kaldığı bir tabloda gercekleşen zirve, Suriye’nin geleceğinin nasıl şekilleneceğine dair de ipuçları verdi.AhvalPod’da Moskova’dan programında Rusya uzmanı Dr. Kerim Has ile zirveden öne çıkan başlıkları ve Suriye’de bundan sonrası için olası gelişmeleri konuştuk.Zira, Putin, "İdlib'de Suriye ordusunu destekleyeceğiz" derken, Ruhani'den de tam destek aldı.Has, zirvedeki en net sonucun Suriye Anayasa Komisyonu konusunda varılan mutabakat olduğunu söylüyor. Ancak burada da 150 üyelik komisyonda işin zor kısmının bittiğini ama bu süreçte Ankara’ya da baskının artırılacağını düşündüğünü belirten Kerim Has, İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin yaptığı kısa değerlendirmede, Türkiye’nin sorumluluklarını yerine getirmediğini söylediğine dikkat çekiyor.Ruhani’nin önceki zirvelere göre çok daha sert ifadeler kullandığını kaydeden Has, İran Cumhurbaşkanı’nın, “Dokuz seneden beri Suriye halkı teröristlerden eziyet çekmektedir, baskı görmektedir. Biliyoruz ki bu teröristler kim tarafından destekleniyor. Bazılarının peşinde olduğu yönetimi değiştirme yaklaşımlarının bu süreçte elde edilen tecrübeler ışığında artık geçerliliğini yitirdiğine inanıyoruz" sözlerinin manidar olduğunu vurguluyor:“Ruhani belki daha çok ABD’yi kastetti ama üzerine mesaj alması gereken herkese de gönderme yaptı.”“Türkiye, İdlib konusunda köşeye sıkıştırılmış bir pozisyonda bırakılmış gözüküyor” diyen Has, “Ankara’ya, ‘İdlib’de yolun sonunun görüldüğü ve kendisine bir çıkış bulması gerektiği’ mesajı verildi” görüşünü dile getiriyor.Has, Türkiye’nin her geçen gün daha da köşeye sıkışmış bir pozisyona gireceğini öngörüyor ve ekliyor:“Türk askeri Rus askerinin gözetimi altına girmişti. Bu son madde ile ileride olası zayiatın önlenmesi amaçlanmış. Zaman içerisinde Türk asker noktaları peyder pey Suriye rejim güçleri tarafından kuşatılacak. Bunlardan dolayı da her seferinde Erdoğan belki de Rusya’ya gitmek zorunda kalacak. İdlib meselesinden anladığımız, Erdoğan’ın Moskova ziyaretlerini sıklaştıracağı yolunda.”Ruhani’nin ilk defa bu kadar netlikte Adana mutabakatına atıf yapmasının da önemli olduğunu söyleyen Has, “Putin daha önce bunu gündeme getirmişti bildiğiniz üzere. Burada İran desteğini de almış olması önemli. Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda ABD ile iş tutması hem Moskova’da hem de Tahran’da rahatsızlık oluşturmuş gözüküyor. Putin, Ankara’ya bir anlamda Şam’la temas kurup Adana mutabakatını harekete geçirin mesajı vermiş oldu” diyor.Kerim Has, buradan çıkışın makul ve en kestirme yolunun bir an önce Şam’la doğrudan diyaloğu başlatmak olacağını düşünüyor. “Suriye’de Esad rejimine askeri lojistik verilmesi gerekecek” diyen Has, “Bu, Esad’a yönelik herhangi bir pozitif duygular beslediğim için değil… Ama neticede devletler çıkarlarına bakıyor. Ankara’nın çıkarlarını kişisel öfkelerinin önüne koyması gerekiyor. Burada, İdlib’deki radikal grupların silah bırakmaya zorlanması gerekiyor ve lojistik desteğin kesilmesi şart. Belki silah bırakma sonrası daha sofistike bir af çıkarma olabilir. Bunun da şartı bir an önce bu grupların silah bırakılmaya Türkiye’nin zorlayıcı bir rol oynaması gerekir” ifadesini kullanıyor.Tarafların Suriye’deki soruna bakış açısında ayrılıklarının devam ettiğini belirten Has, sözlerini şöyle sürdürüyor:“Erdoğan, yanında Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak yer alırken Putin’in yanında ise savunma bakanı, dışişleri bakanı ve Suriye konusuna hâkim olan yardımcısı yer aldı. Türkiye TOKİ derken Rusya tarafı ‘İdlib’i halletmemiz lazım, Şam’la diyalog şart’ diyor.”Son olarak Esad’la uzlaşı ihtimaline ilişkin Suriye hükümetinin Birleşmiş Milletler’e yolladığı mektubu değerlendiren Has, YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri için (SDG) “bölücü terör örgütü” ifadesini kullanılmasının önemli olduğunu ifade ediyor ve ekliyor:“Bir anlamda Esad yönetimi, Ankara’ya bu konuda işbirliğine açığız mesajı vermiş oluyor. Ama Esad yönetimi ile Ankara anlaşsa dahi YPG’nin bölgeden çıkarılması o kadar kolay değil. ABD desteği oldukça YPG varlığı devam edecektir. Bu başlı başına bölgedeki Kürt sorununu da çözmeyecektir. Bunlar, insani hukuk standartlarının hayata geçirilmesiyle olabilecek şeyler.”
Stat tabelası görünce direksonu kırma hikayeleriyle başlıyoruz, stat gezginliği hikayeleri yani. Sonra takımların sezon öncesi hazırlıkları, eksikler, transferler, gariplikler. Son olarak da Hollanda ve Belçika'dan sezon öncesi son haberler.
Biliyoruz bizi çooook özlediniz. Denetimsiz Mikrofon'un bu haftaki bölümünde Fetullah Karaman ve Oğuzhan Divarcı var, End Game beklentileri karşıladı mı ? Kitap mı yoksa kitaptan uyarlanan film/dizi mi ? Bu ve bunun gibi bir çok soruya cevap aradı. Onlara kulak kesilmeye ne dersin ? Bir sonraki bölümleri kaçırmamak için bizi takip edin! Öneri ve yorumlarınız için bize denetimsizmikrofon@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz. Instagram: marmaradenetimkulubu Twitter: @dntmsizmikrofon Instagram: @denetimsizmikrofon
13 Nisan 2019 Cumartesi günü Türkiye Tarihi Evleri Koruma Derneği TÜRKEV’in katkılarıyla Dede Efendi Evi'nde gerçekleşen Türk Müziği Akademik Çevresi Bilim-Sanat Etkinlikleri'nin dördüncüsünde, İTÜ TMDK Müzikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Miltiadis Pappas, “Rum Kaynaklarında Dede Efendi” başlıklı bir sunum yaptı. SUNUM HAKKINDA Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisinde yaşamış olan Rum musikişinaslar, 16.yüzyıldan 20. yüzyılın başlarına kadar halkın rağbet ettiği çok sayıda besteyi Rum Ortodoks kilisesinin notasyon sistemiyle kayda almışlardır. 1830 – 1908 yılları arasında bu nota sistemiyle kaydedilmiş Osmanlı-Türk musikisi bestelerini içeren 10 kitap yazılmıştır. Bu kitaplarda 500’den fazla eser mevcuttur ve içerisinde Dede Efendi’ye de ait 50 eser bulunmaktadır. Dede Efendi’nin Rum kaynaklarında, resmi TRT kurumu repertuvar kitaplarında ve bilinen güfte mecmualarında bulunmayan eserleri de mevcuttur. Rum kaynaklarındaki versiyonlar, TRT repertuvarında bulunanlarla karşılaştırıldığında, ezgi ve güfte bakımından önemli farklılıklara sahiptir. Eserler, başka bir makamda veya usûlde yazılmış, bestekârları farklı bir isimle kaydedilmiş olabilmektedir. Bu 10 kitapta yer alan bazı eserler, Dede Efendi hayattayken yazıldıkları için tarihlendirmelerinde bir kesinlikten söz etmek mümkündür. Ayrıca bir eserin aynı yayımcının elinden çıkan değişik versiyonlarının bulunması da önemli bir tespittir. Rum kaynaklarındaki bu eserler, bilimsel anlamda bir önem arz etmektedir fakat çeşitli nedenlerden dolayı üzerinde detaylı araştırmalar yapılmamıştır. Söz konusu eserler, etkinliğimiz kapsamında çeşitli örnekler eşliğinde sunulacaktır. Biliyoruz ki, Dede Efendi’nin ölümünden 40 sene sonra taş plaklar ortaya çıkmıştır ve Dede Efendi eserleri okunmaya başlanmıştır. Bu sunumda da bahsedilen bu ilk kayıtlardan örnek eserler dinletilecek ve eserler üzerinden değerlendirmeler yapılacaktır. Etkinliğin ikinci bölümünde ise, bugüne kadar yapılan araştırmalarımızın ışığında, Dede Efendi’nin taş plaklara kaydedilmemiş veya sonraki süreçte hiç icra edilmemiş 5 eseri, TUMAC İcrâ Heyeti tarafından seslendirilecektir. Dr. Miltiadis Pappas İTÜ TMDK Müzikoloji Bölümü’nde öğretim üyesidir. Yüksek Lisans ve Doktora derecesini İstanbul Teknik Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Çalışmalarında özellikle Osmanlı-Türk, Bizans sonrası (post Bizans) ve aralarındaki ilişkileri üzerine yoğunlaşan Pappas, özellikle 17-19. yüzyıllardaki Osmanlı müziğinin nazariyatı üzerine araştırmalarına devam etmektedir.
Gurur kaynağımız mezunlarımızı görkemli bir törenle geleceklerine uğurladık. Biliyoruz Dünyayı onların beyni değiştirecek. Yolları açık olsun.
İnsanoğlu oldukça enteresan bir varlık. Geleceğe doğru attığı adımları işaretleme, zamanı geldiğinde arkasına bakarak geçmişini kutsallaştırıp zamanında koyduğu mihenk taşlarını keyifle yad etme onun en bilinen özelliklerinden. Tam da bu yüzden, Arthur Schopenhauer’in Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine isimli kitabını okuyup yorumladığımız beşinci oturumumuz bizim için ayrı bir özel. (:Kitabı öneren Dilşat, her zamanki usul gereği moderatörlüğümüzü de yaptı. Dördüncü oturumda olduğu gibi, daha rahat; biraz sohbet havasında bir oturumla karşınızdayız yine. Oturuma Dilşat, Eren ve Ömer katıldı. Bu oturumda oldukça şaşırtıcı iki detay siz takipçilerimizin hemen gözüne çarpacak: Birincisi, Eren’in “sınırsız ve yüksek hızlı” internetinin bir anda yavaşlamayı tercih ederek oturumu baltalama girişimi, diğeri ise Ömer’in üst kat komşusunun oturumun yapıldığı gece saatlerinde evde matkap, çekiç gibi eşyalarla tadilat yapmaya karar vermesi. Elbette bu iki talihsiz, münferit olayın 21. yüzyılın gerek altyapı olarak, gerek fikren ve zihnen çok gelişmiş Türkiye’sine yakışmayan durumlar olduğunu ve geneli yansıtmadığını siz de bilecek, tıpkı bizim gibi çok şaşıracaksınız. Biliyoruz.Bu oturumu yayına almakta biraz geciktiğimizi biliyor, bunun için siz takipçilerimizden özür diliyoruz. Zira çok kereler söylediğimiz gibi çalışan insanlarız ve zaman zaman herkese uygun bir zaman dilimi belirlemek ziyadesiyle zor olabiliyor. Yine de bundan sonra takvimimize uyma konusunda daha dikkatli olacağımızı, yani elimizden geleni yapacağımızı da belirtmek isteriz.Önceki bölümlerimizde belirttiğimiz üzere, sizden kitap önerilerini almaya başladık. Öneride bulunan takipçilerimize çok teşekkür ediyoruz, gerçekten oldukça enteresan ve bizi mutlu eden tavsiyelerle karşılaştık. Kitap önerisinde bulunan arkadaşları unutmuş değiliz, sadece değerlendirme sürecimiz beklenenden uzun sürüyor diyelim. (:Kitap öneri formumuz mütemadiyen açık kalacak. Dileyen arkadaşlar diledikleri zaman kitap önerebilsin, biz de elimizden geldiğince okuyup sizlerle buluşalım istiyoruz çünkü.Bir sonraki kitabımız Hermann Hesse’in Siddharta’sı olacak ve kitabı yorumladığımız oturumumuzu Nisan ayı ortasındaki hafta sonunda yayına almak niyetindeyiz. Bu oturumumuzu beğeneceğinizi umuyor, gelecek oturumlarda yine karşılaşmak ümidiyle şimdilik aranızdan ayrılıyoruz.Görüşmek dileğiyle, keyifli kalın!- Kitap Öneri Formu: https://form.jotform.com/80362603803955- Videonun tanıtımı ve genel hissiyatlarımıza Eren'in yazdığı blog yazımızdan ulaşabilirsiniz: http://bit.ly/2q69M7LKitaba yönelik yaptığımız paylaşımlar:- Eren'in kitabı okurken altını çizdiği cümle ve yorumu: http://bit.ly/2q57XYC- Ömer'in kitabı okurken çektiği bir fotoğraf ve kitaptan yaptığı bir alıntı: http://bit.ly/2Ixm2VF---Bölümlerimizin orijinal video kayıtlarını izleyebilmek için YouTube kanalımıza abone olabilir, videolara yayınlandıkları an erişebilirsiniz:Satır Arası YouTube: http://bit.ly/satirarasi-youtubePodcast platformlarında Satır Arası:Spreaker: http://bit.ly/satirarasi-spreakerApple (iTunes) Podcast: http://bit.ly/satirarasi-appleDiğer platformlarda Satır Arası:Blog: http://bit.ly/satirarasi-blogFacebook: http://bit.ly/satirarasi-facebookTwittter: http://bit.ly/satirarasi-twitterInstagram: http://bit.ly/satirarasi-instagramGoodreads: http://bit.ly/satirarasi-goodreadsÇağrı'nın kitapları okurken tuttuğu notlar ve Satır Arası olarak edindiğimiz deneyimleri anlattığı blog yazıları: http://bit.ly/2FQaRX1
Bir Yunan, bir oyun programcısı, bir pilot ve bir kadınlar tarafından beğenilmek ve içinde bulunduğu toplulukta ezilmemek için ne yapması gerektiğini internetten araştıran sünepenin ortak özelliği nedir? Alfanın ne olduğunu çok iyi bilmeleri. Bir yandan alfaya yaranmaya çalışıp bir yandan ona özenen betalar, alfa beta uğraştırmayın, ben tek takılacağım diyen omegalar, her girdiği ortama uyum sağlayan omurgasız gamalar ve kendini kukla ustası sanan sigmalar. Toplum bilim hiç bu kadar kolay olmamıştı. Erkeklerin burç muhabbeti yapma eksiğini kapatan alfalık konusunu tartışıyoruz. Basit, hiyerarşik ve çoğu zaman errrkeklikle yan yana gidiyor. Biliyoruz ama konuşması eğlenceli. Kırmızı hapı almayı düşünüyorsanız, yutmadan önce 24. bölümümüzü mutlaka dinleyin.
Selam Gençler! Biliyoruz dizi yayımlanalı bayağı oluyor ama ancak fırsat bulup izleyebildik The Get Down’u. Mükemmel bir dizi deneyimi olduğunu çekinmeden söyleyebiliriz. Bu arada tüm yemeklerin R.ist.T.O. ve Gökçe tarafından yapılıyor olmasını kıskanmış olmalı ki, bu podcast öncesi oturup bir de lazanya yapmışlar, yanına da sarımsaklı ekmek… Patreon destekçilerine ödül [...] The post Balkon Keyfi 66: The Get Down appeared first on Geekstra.
Selam Gençler! Biliyoruz dizi yayımlanalı bayağı oluyor ama ancak fırsat bulup izleyebildik The Get Down’u. Mükemmel bir dizi deneyimi olduğunu çekinmeden söyleyebiliriz. Bu arada tüm yemeklerin R.ist.T.O. ve Gökçe tarafından yapılıyor olmasını kıskanmış olmalı ki, bu podcast öncesi oturup bir de lazanya yapmışlar, yanına da sarımsaklı ekmek… Patreon destekçilerine ödül [...]
Selam Gençler! Biliyoruz dizi yayımlanalı bayağı oluyor ama ancak fırsat bulup izleyebildik The Get Down’u. Mükemmel bir dizi deneyimi olduğunu çekinmeden söyleyebiliriz. Bu arada tüm yemeklerin R.ist.T.O. ve Gökçe tarafından yapılıyor olmasını kıskanmış olmalı ki, bu podcast öncesi oturup bir de lazanya yapmışlar, yanına da sarımsaklı ekmek… Patreon destekçilerine ödül [...]
Selam Gençler! Siz istediniz biz de çektik! Yeni ekipman (nam-ı diğer Ristto’nun yeni telefonu) ayarlarını denerken Raymond’un konuk olduğu podcastimiz güme gittiğinden, oturduk Batman V Superman: Dawn of Justice ve Captain America: Civil War fragmanlarını yeniden konuştuk. Biliyoruz ki bu fragmanları değerlendirmemizi çok isteyen arkadaşlar bulunuyordu. Umarım bizim podcastleri çekerken [...]
Selam Gençler! Siz istediniz biz de çektik! Yeni ekipman (nam-ı diğer Ristto’nun yeni telefonu) ayarlarını denerken Raymond’un konuk olduğu podcastimiz güme gittiğinden, oturduk Batman V Superman: Dawn of Justice ve Captain America: Civil War fragmanlarını yeniden konuştuk. Biliyoruz ki bu fragmanları değerlendirmemizi çok isteyen arkadaşlar bulunuyordu. Umarım bizim podcastleri çekerken [...]
Hemzemin: 125 Ağustos 2015 25 Ağustos 2015'de yayımlanan bu Hemzemin'de, Yaşama Dair Vakıf'dan Mehmet Ali Çalışkan ile "Bir İyilik var, Biliyoruz, Anlatamıyoruz!" başlığı altında bağış kampanyalarının söylemi üzerine konuştuk. Damla Özlüer ve Rauf Kösemen'in hazırladığı Hemzemin, her salı 16:30'da Açık Radyo 94.9'da. Hemzemin'de, daha iyi bir sosyal fayda iletişimi için fikirler, tartışmalar ve örnekler var.