POPULARITY
Categories
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in bizlere vermiş olduğu emir ve vasiyetlerinden biri, yatsı namazından sonra vitri kılmadan 4 rekât namaz kılmamız hakkındadır. Vitir namazını ise bu dört rekât namazdan sonra kılarız. Hadîs-i şeriflerde şöyle buyrulmuştur: “Vitir namazı haktır, vitir namazını kılmayanlar bizden değildir.” (İmâm Ahmed) “Gecenin sonuna doğru kalkamayacağından korkan kişi vitir namazını yatmadan evvel kılsın. Gecenin sonunda kalkacağını ümid eden de bu vitir namazını gece sonunda kılsın. Zira gece sonundaki namaz meşhuttur ve mahzurdur (yani edası vaktinde rahmet melekleri hazır bulunur). Bu da daha çok fazileti celbeder.” (Müslim) buyrulmuştur. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in bizlere vermiş olduğu emir ve vasiyetlerinden biri de, her gece yatmadan önce bedenî temizliğimizi yapıp, gece teheccüdüne kalkmaya niyet etmemizdir. Allâh (c.c.) sevgisini kazânmanın sırlarından biri de âdeti olsa da olmasa da kulun teheccüde kalkmasıdır. Şer'î zaruret, uyku yenilgisi olmayınca abdestsiz, kirli ve cenâbet olarak yatmayı hiçbir vakit kendimize âdet edinmeyelim. Bununla berâber uyumadan önce ve uyandıktan sonra okunması iktizâ eden duâları okuyalım. Zira Allâh (c.c.) bu gibi şeyleri sever. Bir yönden de Nebi (s.a.v.)'in bildirdiği gibi, bu duâlar okunduğu takdirde okuyan kişi uyurken dahi şeytanların şerrinden sabaha kadar kendini kurumuş olur. Uyku esnasında ruh temiz olarak cesetten ayrılırsa, kişi uyanıncaya kadar ruha Allâh (c.c.)'un huzur meclisinde secde etmesine izin verilir. Şayet kirli olarak, temizlenmeden uyur, yani abdestsiz uyursa, ruh cesetten ayrılarak ilâhî çevrede Hâkk'ın huzurundan uzakta kalır.Bunlar, uykuya abdestli varmanın sırlarından bazılarıdır. Bunun içindir ki, Allâh ehli ulu kişiler, abdestli yatmaya titizlikle riayet ederler.(İmâm Şarani, Büyük Ahidler, s.131-135)
Hiç şüphesiz kişinin kaza namazlarıyla meşgul olması, nafile namazlarla meşgul olmasından evladır. Ancak farz namazların evvelinde ve sonunda kılınan sünnetler velev ki sünnet-i gayr-i müekked olsun bundan istisna edilmiştir. Yani kişinin bu sünnetleri terk edip yerine kaza namazı kılması evla değildir. Hatta kuşluk ve tesbîh namazları gibi hakkında eserler varit olan nafile namazlar da bu kabildendir. Zira bu emsal namazlar farz namazları ikmal eder. Ve bunlar belli bir vakitle mukayyet olduklarından dolayı vaktinin kaçırılması durumunda telafisi mümkün değildir. Kaza namazlarının ise muayyen vakitleri olmadığından kerahet vakitlerinin dışında her zaman kılınmaları mümkündür. Her iki namazın bir niyetle kılınması da caiz değildir. Kaza namazını kazaya niyetle, nafile namazı da nafileye niyetle kılınmalıdır. Namazları kazaya bırakmak bir günâhtır. Bu günâhtan mümkün mertebe kurtulmak için sünnetleri feda etmek münasip olamaz. Böyle bir günâhı işleyen kimsenin fazla ibadette bulunarak affı İlâhîye sığınıp, hakkında Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in şefaatine nail olmaya vesile olacak bir kısım mübarek sünnetleri, nafileleri terk etmesi nasıl muvafık olabilir? Hem bir kısım vakit namazlarını kazaya bırakmak, hem de diğer bir kısım vakit namazlarını tamamlayıcı olan sünnetlerden tecrit etmek, iki kat kusur olmaz mı? Bunun hilafına olan bazı nakiller muteber değildir, fetva verilen kavle muhaliftir. Hem sünnetleri, hem de kaza namazlarını kılmaya müsait vakit bulamadıklarını iddia edenler bulunursa, bunlar insaflı bir iddiada bulunmuş sayılamazlar. Beyhude yere en kıymetli vakitlerini zayi eden insanlar, böyle bir iddiaya ne yüzle cüret edebilirler?(Sualli Cevaplı İslam Fıkhı, c.3, s.49-50)
Bu makaleyi tam olarak anlamlandırmak için geçen haftanın makalesini okumanız gerektiğini ifade edeyim. Zira o bilgilere burada değinmeyeceğim.
Musik yang bikin goyang: Playlist dan cerita dibaliknyaKamu pikir playlist joget cuma asal pilih lagu? Eitsss, ternyata tiap beat ada ceritanya!
Siz de bazen bir şeyleri yapmaya geç kalmış gibi hissediyor musunuz? "Bu yaştan sonra olmaz, artık yapılmaz, o tren kaçtı geç kaldım, herkes yaptı ben hala yapamadım" diye düşünürken buluyor musunuz kendinizi ara sıra? Merak etmeyin, yalnız değilsiniz. Zira genç yaşlı fark etmeksizin herkesin sık sık yaşadığı bir his bu geç kalmışlık. 111 Hz'in bu bölümünde neden sürekli bir şeylere geç kalmış gibi hissettiğimizi anlamaya çalışıyor, her şeyin bir yaşı olup olmadığını sorguluyor ve bunu yaparken bazı "geç kalmış" isimlerin hayat hikayelerine göz atıyoruz.Sunan: Barış ÖzcanHazırlayan: Kevser Yağcı BiçiciSes Tasarım ve Kurgu: Metin BozkurtYapımcı: Podbee Media------- Podbee Sunar -------Bu podcast, getirfinans hakkında reklam içerir. getirfinans iyi faizi vade beklemeden günlük kazandırır. Kredi faiz oranı düşüktür. Aidatsız kredi kartı sunar. Para transferinden ücret almaz. Sen de getirfinanslı ol.Bu podcast, Garanti BBVA hakkında reklam içerir.Bonus Platinum Dinamik'le tanışın!Kendiliğinden saatte bir değişen güvenlik koduyla internet alışverişlerinin en yeni ve daha da güvenli ödeme yöntemi!See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Kafile, hacca gideceği zaman veya hac ayları girmiş olup gitme imkânı bulan ve haccın vacip olmasının ve edasının şartlarını bulunduran kişiye hacca gitmesi vacip olur. Kendisi bizzat gitme imkânı bulan kişinin, kendi adına başkasını hacca göndermesi caiz değildir. Bu yüzden derhal hazırlanıp kafile ile birlikte hacca gitmeye çalışmalıdır. Hacca gidemeyecek veya gitmeyecek olup ölümle pençeleşecek durumda kalırsa veya ölene kadar gidemeyeceğini anlarsa, adına birini derhal göndermelidir. Bunu da yapamıyorsa adına hac yaptırılması için varislerine vasiyet etmesi vaciptir.Hac kendisine vacip olduğu yıl, yola çıkıp haccını tamamlayamadan yolda veya hac esnasında ölen kişinin, kendi adına hac yapılmasını vasiyet etmesi vacip değildir. Zira bu kişi kendisine hac vacip olduktan sonra haccı tehir etmemiştir. Belki elinden geleni yapmış ama haccını tamamlamaya ömrü vefa etmemiştir. Kişi zengin ve muktedir olduğu yıllarda hac yapmayıp daha sonraki yıllarda hac yapma imkânı bulamayacak kadar fakir düşecek olursa hac, o kişinin yerine getirmesi farz olan bir borç olarak zimmetine yerleşir. Fakir düşmesi sebebiyle bu borç üzerinden düşmez. Zamanında muktedir iken sonradan sağlığını kaybeden kişinin durumu da böyledir. Böyle bir kimsenin sorumluluğunda hac borç olarak üzerine yerleşmiş olur. Bu yüzden kendi adına başkasını hacca göndermeli buna da gücü yetmezse varislerine adına hac yaptırmalarını vasiyet etmelidir.(Sualli Cevaplı İslam Fıkhı, c.4, s.29-30)
İki konuyu birleştirdim bu bölümde.Hem Harvard Üniversitesi'yle Trump yönetimi arasında yaşanan kavgayı hem de genel olarak üniversitelerin tarihini ve misyonunu anlatmak istedim.O yüzden hem çok geriye gittik hem de lafı fazla uzatmadan konuyu bir noktada Harvard'a bağladık.Bölümün iki sonu var bu defa üstelik. Zira kaydı yaptıktan sonra Amerikan yönetimi Harvard'ın yavancı öğrenci alımını yasaklamak istedi.Bu tuhaf kararın yürütmesi şimdilik mahkeme tarafından durduruldu.Yine de Harvard gibi bir üniversitenin pek çok şeyle birlikte "Çin Komünist Partisi"yle iş birliği yapmakla suçlanması akıllara ziyan bir vaziyet.Buyurun.Biliyorsunuz Yeni Haller sizlerin desteğiyle yayın hayatına devam eden bir podcast kanalı.Beni aşağıdaki link'lerden destekleyebilirsiniz:www.patreon.com/yenihallerYeni Haller'in bir de Buy Me A Coffee hesabı var artık. Buradan destek olmak çoook daha kolay. Patreon'da sorun yaşayanlar için açtım efendim. Buyurun:https://www.buymeacoffee.com/yenihallerBölümde bahsi geçen Yeni Haller'in T24 Youtube kanalındaki özel içeriklerine şuradan ulaşabilirsiniz:T24 Youtube Yeni Haller ListesiBana ulaşmak için:https://www.instagram.com/eray_ozerhttps://twitter.com/ErayOzeryenihallerpodcast@gmail.com
Dervişe sormuşlar: “Yârdan ayrılmaktan korkar mısın?” Dedik ya, bizim derviş az değişik adamdır. Kimine beklediği yerden, kimine ummadığı köşeden verir cevabı. Bu kez, dümdüz söylemiş: Ayrılık, yârin kendisinden başka biri olduğunu düşünenin korkusudur. Yâr öyledir ki araya “ve” de girmez, “-ile” de girmez. “Yâr benim, ben de yârimim” demek zaittir. Zira “yâr benim” demek, yâr ile kendi aranda bir mesafe olduğunu ihsas ettirir ki insanın yârinin olmadığına delalet eder.
Bardağın boş tarafını görmek isterseniz görürsünüz. Kusur ararsanız bulursunuz. Yanlışlık ararsanız bulursunuz. Olumsuzluk arayan gözlere sahipseniz anında bulursunuz. Zira hiçbir şey tam değildir. Hiç kimse eksiksiz ve kusursuz değildir.
Hz. Ebubekir es-Sıddik (r.a.), “Benim için yeryüzünde Hz. Ömer (r.a.)'den daha çok muhabbet duyduğum bir adam yoktur” demiştir. Hz. Ebubekir (r.a.) hasta olduğu vakit, “Ömer'i halife tayin ettiğinize göre Allâh (c.c.)'a ne diyeceksiniz?” diye soruldu. Hz. Ebubekir (r.a.) de, “Onlara içlerinden en hayırlı olanını tayin ettim diyeceğim” cevabını vermiştir. İbn Ömer (r.a.): “Resûlullâh (s.a.v.) vefat ettiğinden bu yana Hz. Ömer (r.a.)'den daha hiddetli ve daha cömert olan kimse görmedim” demiştir. İbn Mesud (r.a.): “Eğer Hz. Ömer (r.a.)'in hikmeti terazinin bir kefesine ve yeryüzünde yaşayanların hepsinin hikmeti de diğer kefesine konulacak olursa, Hz. Ömer (r.a.)'in bilgeliği ve ilmi hepsininkinden ağır basardı. Zira onlar, Hz. Ömer (r.a.)'in ilmin onda dokuzunu çektiğini bilirlerdi.” Huzeyfe (r.a.): “Beşeriyetin tüm hikmeti ve ilmi adeta Ömer'in bağrına gizlenmiş gibidir” demiştir. Yine Huzeyfe, “Andolsun ki, Ömer hariç Allâh (c.c.) yoluna hizmette kusur bulanların kınamalarının ilişmeyeceği başka kimseyi bilmem” demiştir. Hz. Aişe (r.anhâ) Hz. Ömer (r.a.)'i kastederek, “Andolsun ki, tek başına işleri üstlenirdi ve pek atılgandı” demiştir. Hz. Cabir (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: “Hz. Ali (r.a.) Hz. Ömer (r.a.)'in yanına gitti, bu sırada da Hz. Ömer (r.a.) namazdaydı. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a.) ona, “Allâh (c.c.) size rahmet bahşetsin! Peygamber (s.a.v.)'in muhabbeti hariç bu namazını kılandan başka, Allâh (c.c.) ile buluşmak için yaptığı amellerin benim indimde daha sevgili olduğu kimse yoktur” demiştir. İbn Mesud (r.a.) şöyle söylemiştir: “Salih olanlardan bahsedildiğinde tez olunuz ve Hz. Ömer (r.a.)'den bahsediniz. Şüphesiz ki o, içimizde Kitabullâh'ı en iyi bilenimiz ve en alim olanımızdır.” (Celaleddin Es-Suyuti, Halifeler Tarihi,s.132)
This week we're diving into a cult classic — Escape from the Planet of the Apes — and it's all thanks to our great Patreon supporter, Leigh! Leigh's not just a top supporter; he also runs a fantastic YouTube channel called Movie Vent where he shares his love for all things cinema with Ventriloquist dummy, Ned. Check it out at youtube.com/@ventmovies.Escape from the Planet of the Apes (1971) marked a clever shift in the Planet of the Apes franchise, driven by budget constraints and the desire to keep the series alive after the apocalyptic ending of the previous film. Director Don Taylor stepped in to helm the project, which reversed the formula by bringing the apes into the contemporary human world instead of humans stumbling into the apes' future. The screenplay, written by Paul Dehn, embraced elements of satire and social commentary, while working within a significantly smaller budget than its predecessors. To keep costs down, much of the action was set in familiar, modern-day Los Angeles locations, and only a few characters required full prosthetic makeup compared to the previous films' elaborate ape societies.The production leaned heavily on the strong performances of Roddy McDowall and Kim Hunter, reprising their roles as Cornelius and Zira, to carry the emotional weight of the story. Special effects were kept minimal, but John Chambers' iconic makeup design for the apes remained a standout. The studio saw Escape as a gamble, pivoting the franchise from large-scale spectacle to a more character-driven drama with underlying themes of fear, prejudice, and destiny. Despite initial doubts, the movie was a financial success and breathed new life into the series, paving the way for even more sequels down the line.If you enjoy the show we have a Patreon, so become a supporter.www.patreon.com/thevhsstrikesbackTrailer Guy Plot SummaryIn a world where the future is doomed, three apes take one last chance... and crash-land straight into 1970s America! Hailed as celebrities but hunted as threats, Cornelius, Zira, and Dr. Milo must navigate a society that's as fascinated by them as it is terrified of what they represent. Time is running out, danger is closing in, and the fate of two species hangs in the balance... in Escape from the Planet of the Apes!thevhsstrikesback@gmail.comhttps://linktr.ee/vhsstrikesback
In this 73rd episode we break down the first issue of the most recent apes comic series, Beware the Planet of the Apes. This 2024 Marvel Comics series tells a prequel story in a 4 issue miniseries set just before the events of the 1968 film. Nova takes center stage in a tale that disregards all previous tie-in material that served as prequels to the first movie such as Conspiracy of the Planet of the Apes and Death of the Planet of the Apes along with the entirety of the BOOM! Studios era. This is a new adventure set in the classic continuity of the original PLANET OF THE APES films! In a hostile world run by aggressive gorillas; scientists Cornelius and Zira are the only apes alive who see value in the mute human race - but even they know human capabilities have severe limits. So when Zira's nephew Lucius goes missing, it is with great trepidation that they turn to a human ally - a young woman who will someday earn the name "Nova"! But the search for Lucius brings them all deeper into the Forbidden Zone - which is forbidden for a reason. What never-before-seen dangers await them in the ruins? The citizens of Ape City believed they were alone on this planet, but a world of violence lies beyond their borders! For best enjoyment, watch the video version of this episode to see all the comic pages and panels. Now, Go Ape! Show Links: We recommend watching the YouTube version above! Audio version is below: Talking Apes Merchandise! Shop our entire TeePublic Shop here Contact Us Email: Apestv@SkywalkingThroughNeverland.com Tweet: @Skywalkingpod Facebook: Talking Apes TV Subscribe on iTunes | Stitcher | YouTube Want More Talking Apes?
Katil ve soykırımcı İsrail devleti Başbakanı Binyamin Netenyahu Türkiye'nin Palmira Askeri Hava Üssüne konuşlanmasını İsrail'in güvenliği için tehdit oluşturduğuna dikkat çekmiş ve bu üssü savaş uçaklarına bombalatarak kullanılmaz bir hale getirmişti. Netenyahu Türkiye'nin Suriye üzerinde artan etkisinden ciddi rahatsızlık duyduğu Türkiye'yi tehdit algısında ilk sıraya koymasından anlaşılıyordu. Palmira Hava üssü hem İsrail hem de Türkiye için stratejik bir öneme sahip! Zira Türkiye'nin Palmiradaki T-4 Hava Askeri Hava Üssünde konuşlanması ABD ve İsrail'in bölgedeki faaliyetlerini zayıflatıyordu. Zira bu askeri Hava Üssü Palmira Kürdistan adı altında 2'inci İsrail Devletinin denize açacak Davut Koridorunun tam ortasında bulunuyor.
İslam düşünce tarihi kader ve özgürlük sorunuyla başlar. Zira sahabiler arasında cereyan eden Cemel ve Sıffin savaşları sadece siyasi sonuçlar doğurmamış, aynı zamanda İslam'da nazari tefekkürün bütün dönemlerini şu veya bu ölçüde etkileyecek özgür irade sorununu da doğurmuştur. Sorun en kısa haliyle şöyle özetlenebilir:
Bilimin bilmeyi değil, ancak korkuları besleyerek büyüttüğü günlerden geçiyoruz. Bilim adamlarının deprem konusundaki çelişkili açıklamaları, birinin dediğini ötekinin yalanlaması kendi içinde normal görülüyor. Zira bilim, yapısı gereği ruhlara değil, maddi olgu, oluş ve olaylara mahsus sorulara cevaplar vermeye çalışıyor; üstelik bugün verdiği cevabın yarın değişebileceğini, bugünün bilimsel bir doğrusunun yarın bir fanteziye dönüşeceğini bilerek yapıyor bunu.
Bir kimsenin ölmek üzere olduğu bir takım alâmetlerle anlaşılır. Bunlar; ayaklarının gevşeyip sarkması, burnunun yumulması ve yanaklarının solması gibi şeylerdir. Bu alametler zahir olduğunda yanında bulunanlar, yüzü kıbleye gelecek şekilde onu sağ yanı üzerine yatırırlar. Bu sünnettir. Hastaya eziyet verecekse vazgeçilir. Âlimler; bu durumda olan hastanın ayakları kıbleye gelecek şekilde sırt üstü yatırılmasının ve yüzü kıbleye dönük olsun diye de başının altına bir yastık konulmasının daha uygun olduğunu söylemişler ve gerekçe olarak da ruhunun çıkması daha kolay olur, demişlerdir. Hastayı bu şekilde çevirme imkânı yoksa hali üzere bırakılır. Son sözü “Lâ îlâhe İllallâh” olsun diye başucunda durulup işiteceği bir tonla “Eşhedü Enlâ îlâhe İllallâh Ve Eşhedü Enne-Muhammed'en Resûlullâh” denir. Kendisine bunu söylemesi teklif edilmez. Hasta bu telkinden sonra bir defa kelime-i şehadet getirecek olursa, artık tekrar edilmez. Ancak şehadetten sonra başka bir söz söyleyecek olursa şehadet telkini beyân edildiği şekilde tekrarlanır. Bu telkinin sünnet olduğuna dair icma vardır. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ölülerinize (ölmek üzere olanlara) Lâ ilâhe illallâh'ı telkin ediniz. Ölüm esnasında son sözü lâ ilâhe illallâh olan kimse, ona ne isabet ederse etsin bir gün cennete girecektir.” Ölmek üzere olan kâfire telkin meselesine gelince, ona kat'i surette “eşhedü” lafzıyla iki şehadet yani “Eşhedü Enlâ îlâhe İllallâh Ve Eşhedü Enne-Muhammed'en Rasûlullâh” telkin edilir. Bu vaciptir. Zira kâfir, bu iki şehadeti getirmedikçe müslüman olamaz. (Suâlli Cevaplı İslâm Fıkhı,C.3,S.139-140)
“Ey ademoğulları; her mescide güzel elbiselerinizi giyinerek gidin; yiyin için ama israf etmeyin. Çünkü O; israf edenleri sevmez.” (A'raf 31)“De ki: Allah´ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz.” A'raf 32"Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir." (İsra 27)İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: Cahiliyye Arap kabileleri, Kabe'yi çırılçıplak olarak tavaf ederlerdi. Bunu, erkekleri gündüz, kadınları da geceleyin yaparlardı. Minâ'da mescide, ibadet ettikleri yere geldiklerinde, elbiselerini tamamen çıkararak, o yere çırılçıplak girer ve "Biz, içinde (giyinik iken) günah işlediğimiz elbiselerle tavaf (ibadet) etmeyiz" derlerdi. Bazıları da şöyle derlerdi: "Biz bunu, uğur sayarak yapıyoruz. Elbiselerimizi soyup attığımız gibi, günahlarımızdan da soyunup kurtulmuş oluyoruz." Onlar elbiseleri ile ibadet ediyor, yaşayacak kadar yiyor, et ve iç yağı yemiyorlardı. Bundan dolayı, müslümanlar, "Ya Resûlallah, bizim böyle yapmamız daha münasiptir" deyince, Cenâb-ı Hak bu ayeti indirdi. Bu, "Elbiselerinizi giyiniz, et ve iç yağı yiyiniz, (içilecek şeyleri) içiniz, ama israf etmeyiniz" demektir.Ayetteki "Zînetinizi alın"sözü, bir emirdir. Emrin zahiri vücûb (farziyyet) ifade eder. Dolayısiyle bu, her namaz kılındığında setr-i avretin vacib olduğunu gösterir.Bu, Ebu Bekr el-Esam'ın görüşüdür. Buna göre ayette bahsedilen israftan murad, cahiliyye Araplarının "bahire" ve "sâibe" gibi hayvanları haram saymalarıdır. Çünkü onlar o hayvanları, mülkiyetlerinden çıkarıyor ve onlardan istifade etmiyorlardı. Yine onlar hacc yaparlarken, Allah'ın kendilerine helal kıldığı bazı şeyleri haram sayıyorlardı. İşte bu da israftır.Daha sonra Cenâb-ı Hak, "Çünkü O, israf edenleri sevmez" buyurmuştur. Bu cümle, tehdidin doruk noktasını ifade eder. Zira, Allah'ın sevmediği herkes, sevabtan mahrum olarak kalır. Çünkü, Allah'ın kulunu sevmesi, ona mükâfatını ve sevabını ulaştırarak vermesi demektir. O halde, bu sevginin olmaması, sevabın ve mükâfatın olmaması demektir. Her ne zaman sevab bulunmazsa, orada ceza söz konusu demektir.Bu, bütün zînet çeşitlerini içine alan bir kelimedir. Böylece, ayette bahsedilen zînetin hükmüne, her türlü süsleme çeşitleri, bedeni her türlü şeyden temizleme, binecek şeyler ve her türlü takı çeşitleri dahil olur. Çünkü, bütün bunların hepsi bir zînettir. Eğer erkeklere, altın ve ipeğin haram olduğu hususunda bir nass (hadis) bulunmasaydı, bunlar da bu umûmî ifadenin hükmüne dahil olurlardı.Yine, ayette bahsedilen "temiz ve hoş rızıklar..." ifadesinin kapsamına, her türlü yiyecek ve içeceklerden leziz ve iştah çekici olanları girdiği gibi, aynı şekilde bunun hükmüne kadınlar ve güzel kokulardan faydalanmak da dahildir. Osman İbn Maz'ûn'dan rivayet edildiğine göre o, Hz. Peygamber (s.a.s)'e gelerek, "Nefsimin bana telkini, kendimi hadım etmeme karar verme hususunda bana üstün geldi..." dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, "Yavaş ol, ey Osman! Benim ümmetimin hadımlığı, oruçtur" buyurdu. Bunun üzerine Osman, "Nefsim bana, ruhban olmamı telkin ediyor" dedi. Buna karşılık Hz. Peygamber, "Benim ümmetimin ruhbanlığı, namaz vaktini beklemek için, mescidlerde beklemektir" buyurdu. O, "Nefsim bana, yeryüzünde seyahat etmemi telkin ediyor" deyince, Hz. Peygamber "Benim ümmetimin seyahati, savaşmak, hacc ve umre yapmaktır"; O, "Nefsim bana, malik olduğum bütün şeyi elden çıkarmamı telkin ediyor" deyince, Hz. Peygamber, "(Bu hususta) evla olan, senin, kendin ve çoluk çocuğuna harcaman, yetim ve yoksula acıman ve onlara bundan daha iyisini vermendir." O, "Nefsim bana, eşimle cima etmememi telkin ediyor" deyince,
Haftanın en önemli ekonomik gelişmelerinin başında Merkez Bankası faiz kararı vardı. Zira 19 Mart'ta başlayan sürecin piyasalar üzerindeki olumsuz etkileri nedeni ile Para Politikası Kurulu (PPK) 20 Mart'ta olağanüstü toplanmış ve politika faizini %42,5'te sabit tutarken gecelik vadede borç verme faiz oranını %44'ten %46'ya yükseltmişti.
Türkiye, geride bıraktığımız ay başlayan büyük bir siyasi çalkantıya sahne oluyor. Bunun nedeni, istibdad rejiminin CHP'nin 2028 seçimlerinde cumhurbaşkanı adayı olarak göstereceği, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yönelik arka arkaya gelen operasyonları. Önce 18 Mart'ta İmamoğlu'nun üniversite diploması usulsüz olarak alındığı iddiasıyla iptal edildi. Bir gün sonrasında da İmamoğlu suç örgütü kurmak ve yönetmek, irtikap, rüşvet almak, ihaleye fesat karıştırmak, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek ve terör örgütüyle işbirliği yapmak gibi uzunca bir listeden oluşan suçlamalarla sabaha karşı gözaltına alındı. Aynı operasyon kapsamında İmamoğlu'nun yanı sıra 100'den fazla kişi için de gözaltı işlemi yapıldı. İmamoğlu ve bazı diğer gözaltına alınanlar için tutuklama kararı verildi ve bu isimler hapse yollandı.İstibdad için her şey mübah!Bu iki işlemin arka arkaya iki güne sığdırılmış olmasının kendisi bile istibdad rejiminin rakiplerine saldırırken yargıyı ne şekilde bir aparat olarak kullanabileceğinin yeni bir kanıtı olurken, AKP'nin yılmaz savunucuları arasından bazıları dahi bu tür bir yargı hamlesinin, yine hukuki bir terimle “hayatın doğal akışına aykırı” olduğunda hemfikirdi. Zira istibdad rejimi göstere göstere yargıyı ve kolluk güçlerini kullanarak, aynı 12 Eylül darbesinin organı Millî Güvenlik Konseyinin 1983 yılında seçime girecek adayların bazılarını veto ettiği gibi, rakibini saf dışı bıraktı. Aynı günlerde istibdadın kalemşörleri İmamoğlu'ndan sonra anketlerde CHP'den adaylığı durumunda Erdoğan'ı zorlayabilecek bir diğer isim olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın da yakında hedef alınabileceğini utanmadan zikrettiler. İmamoğlu'nun ifade tutanağı, operasyonun bir parçası olarak istibdad medyasına el altından servis edildi. Tüm bunları İstanbul'da 4 günlük bir eylem yasağı izledi. Sosyal medyaya erişim engellendi ve internet erişimine kısmi bir kısıtlama getirildi. Bir süre sonra da CHP'ye kayyım atanabileceği söylentisi yayıldı ve CHP lideri Özgür Özel, partisini olağanüstü genel kurula götürerek bu hamleye karşılık vermek istedi.Biriken öfke sokaklara taştıİstibdadın İmamoğlu'na yönelik saldırısının önemli bir tepki doğuracağı açıktı. Öyle de oldu, İmamoğlu'nun ev baskını ile gözaltına alınmasının hemen ardından büyük kentlerden başlayarak kalabalık kitleler sokağa döküldü. Sosyalistler ve meslek örgütleri de bu eylemlere aktif bir biçimde katıldılar. Bunların bir kısmı açısından eylemlerin CHP'nin çağrısıyla, sevk ve idaresi altında cereyan etmesi önemli değildi. Bunlar için CHP doğal bir müttefik, İmamoğlu da şimdiden 2028'de oy verilecek adaydı. Diğerleri açısından ise eylemler aslında şeklen CHP'nin çağrısı ile yapılmaktaysa da, ardında Gezi'dekine benzer bir kitle hareketi vardı ve bu hareketi sosyalist kanallara akıtmak için mücadeleye katılmak gerekliydi.İstibdadı ancak emekçi halkın bağrından kopacak bir güç yenebilir! Devrimci İşçi Partisi, bu nedenlerle CHP'nin önderliğinde Saraçhane eylemlerinde yer almamış, emekçi halkımızı istibdada karşı olduğu gibi, onunla mücadelesinde zayıflatıcı bir unsur olarak CHP'ye karşı da uyarmıştır. Ama bu uyarıyı, emekçi halkın geniş kesimlerinin tüm zayıflıklarına karşın CHP saflarına koştuğu bir ortamda yapmıyoruz. Emekçi kitlelerin önemli bir bölümünün İmamoğlu'nun burjuva karakterinden, diploma olayının halk tarafından bir zengin çocuğunun kayırılması olarak görülmesinden, CHP'nin OVP'yi sahiplenen tutumundan ve belediyelerdeki yolsuzluk iddialarından duyduğu tiksinti ile istibdad cephesinin etkisi altına sokulduğu bir anda yapıyoruz. Görevimiz, emekçi halkımızın içinde istibdada yönelik biriktirdiği öfkenin düzen siyaseti tarafından kontrol edilmesini ve soğrulmasını önlemektir. Emekçi halkın öfkesinin Saraçhane merkezli CHP mitinglerinde değil, bütün meydanlarda, fabrikalarda, atölyelerde, iş yerlerinde, emekçi mahallelerinde ve önümüzdeki günlerde 1 Mayıs meydanlarında örgütlenmesini temin etmektir.
Video Bölümleri:00:00 - 00:27 Giriş00:27 - 05:30 19. Yüzyıla Girerken Osmanlı05:30 - 07:22 Halet Efendi ve İntisap07:22 - 10:15 Fransız İhtilali, Napolyon'un Mısır Seferi10:15 - 11:24 Halet Efendi'ye Elçilik Görevi Veriliyor11:24 - 14:28 Paris'e Ucuz Yollu Hediye Arayışı, Yolculuk14:28 - 18:34 Talleyrand'la İlk Kriz, Napoleon'la Tanışma18:34 - 20:13 Görüşme Krizi, Payitaht'la Anlaşmazlık20:13 - 26:11 Büyük Kriz: İmparatorluk Meselesi26:11 - 30:30 Elçiliğinin Sonu ve Eş Dostun Hediye İstekleri30:30 - 32:17 Yeni Elçi "Eşek Herif" Muhib Efendi32:17 - 38:18 Halet Efendi Komik Anlar Compiliation38:18 - 39:35 Devamını İster Misiniz?, Abonelik MeselesiOsmanlı Devletinin en zorlu günleri, 19. yüzyılın ilk yıllarıdır. Zira o günlerde Avrupa, Fransız İhtilali ve onun etkileriyle çalkalanmaktadır. İhtilal yetmezmiş gibi Napolyon Bonapart (Napoléon Bonaparte) adında düşük rütbeli bir subay, ihtilalin de etkisiyle basamakları hızla yükselerek iktidara gelir.Avrupa Tarihine Koalisyon Savaşları olarak geçecek uzun ve kaotik dönemi başlatır. Napolyon'a karşı ittifak kuran devletler, onu durdurmaya çalışsa da başarılı olamaz. Özellikle 1798 yılında hiç beklenmedik şekilde Napolyon'un bir Osmanlı toprağı olan Mısır'a saldırma kararı, tüm dengeleri değiştirir. Bu koalisyon ve ittifak ağına Osmanlı Devleti de katılmak durumunda kalır. 1802 yılında imzalanan Paris Barış Antlaşmasının ardından sözde "dostluk" adına Paris'e bir elçi göndermek durumunda kalan 3. Selim, bu görev için o günlerde pek tanınmayan bir isim olan Halet Efendi seçilir.Halet Efendi ise Osmanlı Tarihinin en hususi karakterlerdendir. Nüktedan, kurnaz, iktidar ve kudrete meyilli, gözü açık ve sinsi bir şahsiyete sahiptir. Paris'te Napolyon ve Fransa Dışişleri Bakanı Charles-Maurice de Talleyrand-Périgord (Mösyö Talleyrand) ile boy ölçüşebilecek az sayıdaki isimden birisidir. Görevinin ilk gününden itibaren kurnaz şekilde Fransızlarla mücadeleye başlar. Fakat dedik ya; en sancılı dönemdir. Emekleme aşamasında olan Osmanlı diplomasisi, neredeyse her hafta, her gün yeni bir krizle, sorunla karşı karşıya kalmaktadır. Diğer elçiler gibi Halet Efendi de bin bir sorunla boğuşur. Bir yandan Fransızlar, öbür yandan diğer ülke elçileri fakat en önemlisi bir yandan da Babıali ile mücadele etmektedir.Osmanlı'nın zayıf ekonomisi, çevresindeki eş dostunun bitmek bilmeyen hediye arzuları, Halet Efendi'yi Fransa günlerinde bunalıma girecek bir seviyeye getirir. İşte bütün bu hikaye içerisinde Mehmet Said Halet Efendi, hayatta ve ayakta kalmanın kavgasını verir. Nitekim 1806'da Paris elçiliği görevi sona erene kadar bunu başarır. İstanbul'a dönüşüyle birlikte hayatında yepyeni bir sayfa açılacaktır; iktidar sayfası. Her zaman olduğu gibi Kabakçı Mustafa İsyanında doğru kişilerle birlikte olan, doğru isimlere yardımda bulunan Halet, bu zor günlerden de alnının akıyla çıkar. Kısa süre sonra Alemdar Mustafa Paşa'nın girişimiyle tahta cülus edecek 2. Mahmut'un baş danışmanı olacak kadar yükselecek olan Halet, devlet dediğimiz mekanizmanın kontrolünü eline geçirir.1820'lerin başlarında patlak veren Rum İsyanına kadar muktedir olan Halet, Tepedelenli Ali Paşa'nın "tedib"i sürecindeki icraatları, yıllardır ayağına bastığı insanlar, yeniçerilerle usulsüz temasları ve Rum İsyanındaki rolü sebebiyle yolun sonuna gelir. Mehmet Said Halet Efendi'yi betimleyen en güzel satırlar, vefatının ardından halk arasında yayılır.“Ne kendi eyledi rahat, ne âlem buldu huzur,Yıkılıp gitti cihandan, dayansın ehli kubur”“Ne kendi rahat etti, ne de halka huzur verdi,bu dünyadan göçtü gitti, şimdi kabirdekiler düşünsün”Osmanlı İngiliz Savaşı Videosu: https://youtu.be/QqcRwGy7aKcKanalımızı desteklemek ve ek içeriklere ulaşmak için;https://www.youtube.com/channel/UCPlTdUoi8jAjEdk1wf5cQug/join
Şubat ayında yazdığımız makalede 2 Nisan için dünya ticaretinin miladı başlığını atmıştık. Zira değişmesi muhtemel tarifelerin dünya ticaretine, ticaretin de ötesinde üretim zincirine ve sosyolojik yapıya dair birçok konuyu temelden etkileyeceğini görmekteydik.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ının başlattığı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun da içinde yer aldığı yolsuzluk, rüşvet, irtikap ve terör soruşturmasının ardından ekonomide yaşananları yakından takip etmemiz gerekiyor. Zira zaten hassas dengeler üzerine kurulan ve başarılı olması belirli bir zaman ile sabır gerektiren programın özellikle enflasyon ayağında önemli bir aksama olacağı görülüyor.
Nasılsın trendeki dinleyici? Umarım her şey yolundadır ve demokrasin tadındadır. Zira benim bu geçmiş kayıdı yüklediğim gelecek vakti pek de iç açıcı değil. Lakin savaşıyoruz, biraz Terminatör filmi gibi.
İnsan bedeni itibariyle halk, ruhu itibariyle emir alemindendir. Bedeni, halk aleminden olan her nesne gibi zamanın tahribine, ruhu ise el-Hayy ismi şerifinin sürekli -diri ve hareketli tutan- etkisine tabidir. Fakat ruha mekân olması bakımından beden de dirime ve harekete dahildir. Zira el-Kayserî'nin söyleyişle ruh bedene bedenin kendisiyle birlikte etki eder. Yani elde bir hareketin olabilmesi için önce elin olması, ruhun da elden o hareketi talep etmesi gerekir. Buna göre ruh yöneten, beden kendisinin katılımıyla yönetilendir. Biz gündelik dilde bu ikisini ruh, heykel, suret, kim-lik, ferdiyet… olarak kapsayıcı tek bir kelimeyle ifade ediyoruz: Nefs!
Zekât, beş çeşit malda vaciptir. Bunlar; 1. Saime hayvanlar (koyun, keçi, sığır ve deve) 2. Altın ve Gümüş 3. Ticaret Malları 4. Maden ve Defineler 5. Ekinler ve Meyveler Hanefî fakihlerine göre; mal: İnsan tabiatının meylettiği ve ihtiyaç esnasında kullanılması için biriktirilmesi mümkün olan nesnedir. Velev ki şarap ve hınzır gibi mubâh olmasın. Bir nesnenin mal kâbul edilmesi insanların tamamının veya bir kısmının onu mal olarak kullanmasıyla olur. Semavi dinlerden herhangi birinin değer verdiği nesne mal kâbul edilir. Semavi hiç bir dinin mal olduğunu onaylamadığı bir nesneyi Mecusi ve benzeri semavi olmayan bir topluluk mal kâbul etse de mal olmaz. Bu ifadeye göre bir nesnenin mal kâbul edilmesi için iki şey gereklidir. 1. İnsan tabiatının o nesneye meyletmesi. 2. İhtiyaç esnasında kullanmak için biriktirilebilmesi. Buna göre, kişinin bevli gibi insan tabiatının meyletmediği şeyler biriktirilebilse dahi mal sayılmazlar. Fakat tarlalarda ekin için kullanılan hayvan gübresi maldır. Zira insan tabiatının meyletmesi ile kastedilen; faydalanmak için bir nesneye malik olmayı istemektir. Kendisinden faydalanılması ve biriktirilmesi mümkün olan her şeye “mal” denir. Bir şeyde iki özellik ağır basmadıkça ona mal denmez: Biriktirilme ve mutad bir şekilde faydalanma imkânı. Şafiî, Mâliki ve Hanbelîlere göre, menfaat sağlayan bütün varlıklar maldır. Onlara göre, malın mal olması için, bizâtihi biriktirilir olması gerekli değildir. Belki aslı ve kaynağı bakımından biriktirilme imkânının bulunması kâfidir. (Suâlli Cevaplı İslâm Fıkhı,c.3,s.221-223)
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve 100'den fazla kişinin gözaltına alınmasıyla başlayan süreç bir yargı süreci. Dolayısıyla ilk anda bir refleks olarak devreye girmesi gereken tutum hakkında soruşturma, kovuşturma, gözaltı veya yargılama işlemi yapılanların masumiyet karinesi haklarına saygı duymaktır. Doğrusu bu benim her zaman gözetmeye çalıştığım bir ilke. Türkiye'de yargı sürecinin medyayla birlikte yürütülmesinin ne kadar telafi edilmez büyük erken-infaz hatalarıyla beraber yürüdüğüne dair ibret alınacak yeterince örneğimiz var. Arkadaşımız Mehmet Metiner de haklı olarak işi bu yanından ele almış. Masumiyet karinesinin işletilmesi hiç kimsenin kendini mahkeme yerine koyarak peşinen hiç kimseyi suçlu ilan etmemesini gerektirir. Zira herkesin lekelenmeme hakkı azizdir. Ancak masumiyet karinesinin bir başka veçhesi de vardır ki, türlü iddialarla suçlanıp yargılanan birinin peşin peşin suçsuz ilan edilmemesini de gerektirir.
Türkiye ekonomisi yeniden bir stres testinden geçiyor. Hafta içinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın başlattığı operasyonlar kapsamında yaşanan gelişmeler olayın duyurulmasının ilk saatlerinden itibaren piyasalarda ciddi dalgalanmalara neden oldu. CDS'lerin yükseldiği, kurların hızla arttığı ve borsada satışların yoğunlaştığı sabahın ilk saatlerinden itibaren yaşananlar ekonomi güvenliğinin önemini bizlere bir kez daha hatırlattı. Öncelikle başlatılan soruşturmanın içeriği hakkında yeterince bilgi sahibi olmadan yapılan yorumlar ve maksatlı olduğu bariz olan gerçek dışı haberlere dikkat etmekte fayda olduğunu hatırlatalım. Zira bu gibi haberler ve yorumlar piyasalarda ilk andaki temkinli tepkiyi bir miktar panik havasına çevirdi.
Masumiyet hakkı doğru anlaşılmalıdır.Masumiyet karinesi, iddia ve suçlamalar hangi boyutlarda olursa olsun, ademoğlunun mahkeme nezdinde suçluluğu kanıtlanmadığı sürece suçsuz kabul edilmesidir. Bir başka deyişle, hiç kimsenin kendini mahkeme yerine koyarak peşinen hiç kimseyi suçlu ilan etmemesidir. Zira herkesin lekelenmeme hakkı azizdir.
Ben Peygamber (s.a.v.)'e “Bana bir tavsiyede bulununuz” diye rica edince. Peygamber (s.a.v.) bana ilk önce takvayı tavsiye etti ve “Takva bütün işlerin temeli ve köküdür” buyurdu. Ben, “Biraz daha tavsiyede bulununuz” dedim. “Kur'an-ı Kerim'i okumaya ve Allâh'ı zikretmeye devam et. Zira bunlar dünyada nur göklerde (ahirette) bir azıktırlar.” Ben daha fazla tavsiye etmesini isteyince buyurdular ki, “Fazla gülmekten sakın. Çünkü ondan dolayı kalp ölür ve yüzün nuru gider (yani insanın iç ve dışının her ikisine de zarar verir).” Ben daha fazla tavsiye istedim. Buyurdular ki, “Cihada ihtimam et. Çünkü ümmetimin ruhbanlığı budur. (Ruhban, önceki ümmetlerde dünyadan tamamen ilgisini kesip, yalnız Allâhü Teâlâ'ya ibadet eden kişiye denir)” Ben daha fazla tavsiye istedim. Buyurdular ki, “Fakir ve yoksullarla içli dışlı ol, onları dost edin, onlarla berâber otur.” Ben daha fazla tavsiye istedim. Buyurdular ki, “Devamlı senden aşağıdakilere bak (Ta ki şükür etmeye alışasın). Kendinden yukarıdakilere bakma. Yoksa Allâh korusun Allâhü Tealâ'nın sana vermiş olduğu nimetleri küçük görmeye başlarsın.” Ben daha fazla tavsiye isteyince, buyurdular ki, “Kendi ayıpların seni, başkalarını ayıplamaktan alıkoysun. Ve onların hatalarını araştırmaya çalışma, çünkü sen de hatalara müptelâsın. Kendinde olan hatadan habersiz kalarak onu başkalarında araman ve işlediğin kusurların aynısını onlarda yakalamaya çalışman sana kusur olarak yeter.” Sonra Peygamber (s.a.v.) elini şefkatle göğsüme vurarak şöyle buyurdu: “Ebû Zer! Tedbir gibi akılılık yoktur. (Allâh'ın) yasakladığı işlerden sakınmak gibi takva yoktur. Güzel ahlaktan daha büyük bir şeref yoktur.” (Zekeriya Kandehlevi, Fezaili Amal, S,214-215)
Sünnetin bir gelenek gibi sürekliliği ile din hayata geçirilmiş, müslüman toplumlarda birlik sağlanmıştır. Sünnet, müslüman ülkelerde kültür birliğini sağlarken bu ülkelerde, farklı âdetlerin görüldüğü gerçeği vardır. Bunlar İslâm'ın geneldeki hükümleriyle uyuşma içinde oldukları sürece yararlıdır; beşeri hayata muhtaç olduğu dinamizmi katar. Nihayetinde bu zengin farklılıklar, ümmet hayatının çokluk içinde birlik ilkesine göre tecelli etmesini sağlar. Ancak burada iyi teşhis edilmesi gereken bir nokta bulunmaktadır. Gelenekler, âdetler asıl olarak kâbul edilmezler. Sünnet ile gelenek arasındaki benzerlikler ve özellikle yaptırım gücü, geleneğin sünnetin önüne engel olarak çıkmasına sebep olabilmektedir. Ancak sünnetin dînî olması ve dinin kaynaklarından olması açısından sünnet farklıdır. Geleneklerin sünnete engel olması; onların dine aykırı olması durumunda söz konusu olur. İslâm'a aykırı olmayan gelenekler bir engel teşkil etmez. Sünnet ile geleneğin hayatı yaşama biçimi olmaları açısından benzerlikleri, geleneğin zararının da büyük olabileceğini gösterir. Sünnet, geleneklerin getireceği olumsuzluklara karşı bir engeldir. Sünnete göre yaşayan kişi, bu suretle aynı konudaki örf-âdete göre hareket etmemiş olur. Çünkü sünnet, hayatın her safhasına hitap etmektedir. Sünnet, İslâm kültürüdür. Kıtalararası müslüman milletlerde çağlar boyu gözlemlenen ortak değerler ve uygulamalar hep sünnetin birleştiriciliği, belirleyiciliği ve bütünleştiriciliğinden kaynaklanmıştır. Ümmet, sünnetle vardır, onunla yaşar. Yozlaşma da sünnetten ayrılmakla başlar. Bunun için hayatı yaşarken; şuurluluk, dikkat, tam bir uyanıklık ve kendine hâkimiyet hali içinde olmak gerekir. Zira başıboş bir şekilde yaşamak, dînî yaşayışı engeller. Sünneti, hayata yansıtmak gerekir. Sünnet yaşanıyorsa, toplum hayatına yayılmışsa orada yanlış âdetler ve gelenekler ıslah edilmiş demektir. (Aynur Uraler, Sünnete Uymanın Engelleri, s.113-114)
Trump'ın meşhur seçim sloganından yola çıkarak başlığı ben uydurdum: “Büyük Amerika mı, yoksa pişman Amerika mı?” Şahsım da dahil olmak üzere ağırlıklı olarak yazar çizer tayfa Trump ABD'sinin dünyaya vermesi muhtemel zararları irdeleyip yazmaya çalıştık. Ancak şimdilerde sıra kaynak ülkede; hakikaten Trump'lı ABD'nin, ABD'ye etkileri ne olabilir? Zira bu sorunun cevabı ABD ile beraber yine dünyayı etkileyecektir.
Pragmatik bir dille söyleyecek olursak, müminin zamandan bir faydası yoktur. Zira zaman tahkim etmez, tahrip eder. Bu yüzden onun mecazlarından biri değirmendir ve nesne, eylem… olarak varlığa çıkmış olan her şeyi öğütür. Bir yok etme olarak bu öğütme, suretin yok edilmesi demek olsa da hakikatte her bir suretin yüklendiği mana ve eylemin Yaratıcı'sına yani Allah'a döndürülmesidir (Bkz.: Lokman, 31/22; Âl-i İmrân, 3/109; Şûrâ, 42/53).
Teravih namazı İslam'da müekked sünnetlerden biridir. 2 rekatte bir selam verilerek ve mümkünse bir hatim inerek kılınması daha faziletlidir. Alimlerin büyük çoğunluğuna göre 20 rekattır. Daha fazla olduğunu söyleyen âlimler de olmuştur. Dört mezhep âlimlerinin kitaplarında rekat sayısı ile ilgili görüşler şöyledir: Hanefi Mezhebi: el-Muhitu'r-Radavi: 20 rekat, Mebsut: 20, Bedai: 20, el-Muhitu'l-Burhani: 20 sünnet 36 müstehap, Kuduri: 20, Hidâye: 20, Kenz: 20 , İbn Abidin: 20 Şafii Mezhebi: Muğni'l-Muhtac: 20 rekat, Tuhfetu'l-Muhtac: 20, Nihayetu'l-Muhtac: 20, el-Havi'l-Kebir: 20, Nihayetü'l-Matlab: 20, Halil Gönenç: 20'dir Maliki Mezhebi: İstizkar: 36 rekat, Bidayetü'l-Müctehid: 20 veya 36, Camiu'l-Ümmehat: 36 Hanbeli Mezhebi: et-Taliku'l-Kebir: 20 Rekat, Şerhu'z Zerkeşi: 20, Muğni: 20, Mecmuu'l-Fetava: 8, 20 veya 36 hepsi güzeldir, Mukni: 20, el-İnsaf (Merdavi): 20, fazlasında beis yok, Keşşafu'l-Kına: 20. Yatsı namazında cemaati terk etmiş olan kişi teravih ve vitir namazlarında imama uyabilir. Ancak imam da cemaat de yatsı namazını tek başlarına kıldılarsa teravih namazını cemaatle kılamazlar. Zira teravihin cemaati farzın cemaatine tabîdir. (Büyük İslâm İlmihali, Namaz) DUÂLARIN MAKBUL OLDUĞU VAKİTLER Cumartesi: Şafak vaktinden güneşin doğuşuna kadar Pazar: Öğle vakti Pazartesi: Akşam-Yatsı arası Salı: Duhâ vakti Çarşamba: İkindi vakti Perşembe: Zeval vaktinden önce Cuma :İkindiden sonra güneş batana kadar
Allah insanın yükünü hafifletmek ister “Allah, sizin yükünüzü hafifletmek ister. Zira insan zayıf yaratılmıştır.” (Nisâ 4/28) Yerlerin ve göklerin yüklenmeye cesaret edemediği “dünya hayatında sınanma emaneti”nin sorumluluğunu kabullenen insan (bk. ), ağır bir yük yüklenmiştir. İnsan olmak, hakikaten zordur. “İnsan” olmanın farkına vararak yaşamaya çalışmak; hayata, ölüme, varlığa, yokluğa dair kafa yorarak, bunları -künhüne asla vâkıf olamayacağımızı bile bile- anlamaya ve sorgulamaya çalışmak, bu zorluğu daha da şiddetlendirir. Sa'dî'nin dediği gibi “İnsan; bir damla kan, yüz bin endişeden ibaret bir varlık (Yek katre-i hûnest, sâd hezârân endîşe).” Hz. Mevlânâ'nın ifadesiyle insan, iç âleminde “dokuz yüz katlı” bir potansiyeli barındırıyor. Şayet Yüce Yaratıcı'nın kendisine yüklediği “hilafet emaneti”nin farkına varır ve kendisini esmâ-i ilâhiyyenin tümünün mazharı olmaya adarsa, melekleri kendisine hayran bırakacak bir potansiyele sahiptir.
Şüphesiz değil. Zira Emperyalist stratejilerde tesadüflere yer olmadığı planlanmış tasarlanmış rastlantılar ile pusuda bekleyen 28 Şubat Vesayetçisi veya zihniyeti temsilcilerini de harekete ve teyakkuza geçirmiştir. Zira, Öcalan'ın Terör Örgütü PKK'nın tüm bileşenlerini hedef alan silah bırakın çağrısı yaptığı bu tarihi günde 28 Şubat'ın temsil ettiği zihniyetten her alanda hesap sormuş olabilseydik ki diyemiyoruz! Çünkü bir taraftan bu ülkede yaşayan tüm insanlarımızın “Terörsüz Türkiye için tarihi adımlar atılırken devletine duyduğu güven itimadı sarsacak 28 Şubat'ın vesayetçi zihniyetinin hâlâ bize aba altından sopa göstermeye devam etmesini asla hafife almamalıyız. Örnek mi MSÜ'deki Genç teğmenlerin korsan yemin hadisesi yeterli bir kanıt!
Hafta başında Merkez Bankası Sektörel Enflasyon Beklentileri'ni yayımladı. Bu veri hem beklentileri görmek hem de para politikasının yönünü anlamak açısından oldukça önemli bir göstergeye dönüştü. Zira enflasyon beklentilerinin nasıl şekillendiği sadece profesyonellerin beklentileri ile değil aynı zamanda fiyatlamayı yapanlar ve talebi oluşturan tüketiciler cephesinden de takip edebilmek bize daha doğru tahmin yapma imkanı sağlıyor.
Mürekkebin genelde yazının özelde hüsnihattın estetiğine yani ‘plastik güzellik yaratma aracı' oluşuna dair sözler sarfetmek hiç de kolay değildir. Zira daha baştan mürekkebin bizzat kendisi, hat uygulamasında zeminle (kağıtla) bütünleşip, kelimenin manasının, kalemin maharetinin ve hattatın şahsi hünerinin (sanatının) gerisine çekilerek görünmeyi reddediyor ve dolayısıyla tanı(mlanmak)dan kaçıyor gibidir.
Bir cihazı imal eden firma, en güzel şekilde nasıl çalıştırılabileceğini gösteren kılavuzunu da yanına koyar. Eğer cihaz arızalanırsa tamir ettirmek için yine aynı firmaya müracaat ederiz. Eğer firmaya ulaşabilmemiz mümkün olmuyorsa yanında bulunan kılavuzu açar ve oradan bilgi ediniriz. Eğer bizler de kendimizi Allâh (c.c.)'un yaratmış olduğu bir makine gibi düşünürsek bizim için en uygun olan yasaları yapacak olanın da “Kadir-i Mutlak” olan Cenâb-ı Hâkk olduğunu anlamış oluruz. Yaşadığımız toplumdaki sosyal hastalıkların da nasıl tedavi edileceğini Allâh (c.c.)'un bildirdiği metod ve programda buluruz. Çünkü beşeriyetin sıkıntı ve problemlerine çare olabilecek yegâne program odur. Eğer Allâh (c.c.)'un yasalarının yerine problemlerimizin çözümü için beşeri kanunlara yönelerek orada çare aramaya kalkışırsak elbette ki dünya ve ahirette bedbahtlardan oluruz. Zira bizler kesin bir şekilde biliyoruz ki onlar bizleri yaratmamıştır. Dolayısıyla onlar insan nefsinin derinliklerindeki sırları ve psikolojik yapıyı kavrayamazlar. Bunun içindir ki Allâh (c. c.)'un kanunlarından başka uygulanan bütün beşeri kanunlar ancak insanın mutsuzluğuna ve huzursuzluğuna sebep olmaktadır. Peki, neden böyle olmaktadır? Çünkü biz kâinattaki her şeyin bizlere hizmet ettiğini görünce zannediyoruz ki bizim bu evrende asli bir varlığımız vardır. Evrende var olan her şeyin bizim emrimize sunulduğunu görünce en büyük zatın O (c.c.) olduğunu unutuyor, O'nun bizlere ihsan etmiş olduğu ilmi kendimize nisbet ediyor ve Karun gibi böbürleniyoruz. Ayet-i kerime'de şöyle buyruluyor: “Karun ise: O (servet) bana kendimdeki ilim sayesinde verilmiştir, dedi.” (Kasas s. 78) (Muhammed Mütevelli Şaravî, Kuran'da Kıyâmet Sahneleri,s.25-26)
it's the very end (for me). this planet of the apes series finishes off with a taste of hope and reassurance that perhaps the future is none of our business!! and also it's all we've got in this very moment?? shout out to anyone who listened to all 5, lemme know if you did and I'll know we now share an unhinged level of intimacy. prayers up for our boy Caesar, Cornelius, and most of all the Mother of Love, Zira :,) fuck yo banana & bless the filthy animals cover art: Rachel Abe, @rayrayrugs jingle: Ty Sorrell, @Ty_Sorrell patreon: https://www.patreon.com/queerretrograde
this is THE one, ok? Conquest of Planet of the Apes is a story told straight to your GD veins, unfurling and connecting all the threads that have humanity convinced they're captains on a wayward ship that actually prefers it ponytail Avatar style, yessirrrrr. it's a big brain agenda all throughout, the mirror of our time forever and always along with special guest Shakola Walker (she/her) @shakolawalker and her lifelong connect to the content
Sizlerle yılın bu zamanında üç yıl önce başlattığım seriyi sürdürüyoruz. Geçirdiğimiz yılın bir muhasebesini yapıp, önümüzdeki yıl için bir plan yapıyoruz.Bunun için Year Compass adlı çalışmadan faydalanıyoruz. Macar bir grup arkadaşın yılbaşı gecesi için hazırladıkları birkaç soru içeren kitapçık 2012'de viral oluyor. O zamandan beri 61 ülkeden 500'den fazla gönüllü ile uluslararası bir hareket haline geliyor. 52 dildeki bu ücretsiz form geçen yıl 2 milyon kez indirilmiş.Arka arkaya sorularla, sağından solundan, kıyıdan köşeden yılınızın özetini önünüze döküyor ve analiz ettiriyor, ardından önümüzdeki yıl için kararlar aldırıyor.Bu çalışmayı son üç senede bireysel olarak yapıp der ya topluluğu içinde grup halinde değerlendirmiştik, herkes uygun gördüğü kadarını paylaşmıştı tabii. Bu yıl da doldurduğumuz formlar üzerinden birlikte geçip, bazı bölümleri netleştirmek için birbirimizden bir anlamda destek, ilham almış olacağız. Bu kararları almak güzel ama yalnız olmadığınızı bilmek, hatta bunları paylaşmak size güç veriyor.Ben kendi adıma yıl içerisinde etraflıca bir değerlendirme yapma imkanı bulamıyorum. Bu çalışmayı yapacağımı bildiğim için kayıt tutmaya biraz daha dikkat ediyorum sadece, katıldığım etkinlikler, tanıştığım insanlar hakkında mesela. Ama yıl sonunda bu muhasebeyi yapmak bana iyi geliyor. Bir bakışta hedeflerim doğrultusunda neyi fazla veya eksik yaptığımı görebiliyorum. Hedeflerimin de yıl içinde değiştiğini fark ediyorum ama bu farkındalık bile öğretici ve değerli. Çünkü bu hiç bitmeyecek bir yolculuk, ben de küçük adımlarla farklı patikalar deneyerek yolculuktan aldığım keyfi arttırmaya çalışıyorum.Şimdi sizi üç yıl önce kaydettiğim year compass formunun anlatımıyla baş başa bırakacağım. Zira form hep aynı kalıyor.Hatta siz de 2025'e güzel bir plan sahibi ve topluluk üyesi olarak başlamak isterseniz hemen Patreon hesabımdan der-ya'ya katılın, Year Compass değerlendirmesi toplantımız 5 Ocak Pazar akşamında.Year Compas Kitapçığı'nı buradan indirebilirsiniz.Support the show
Frank Herbert tarafından yazılan ve 1965'te ilk kitabı yayınlanan Dune, çok derin ve etkileyici bir bilim kurgu destanı. Fakat Dune'u sadece bu sözlerle tanımlamak da haksızlık olur. Zira satır aralarına baktığınızda ekolojiden dinlere, psikolojiden politikaya kadar birçok kavramı etraflıca ele alıyor bu hikaye. İnsanın zihnini köreltebilen korku gibi duyguları da incelikle işliyor elbette. 111 Hz'in bu bölümünde bu hikayede çizilen haritayı takip ediyoruz. Dune'un felsefesi üzerinden korkularımızla yüzleşmenin yolunu arıyoruz.Sunan: Barış ÖzcanHazırlayan: Özgür YılgürSes Tasarım ve Kurgu: Metin BozkurtYapımcı: Podbee Media------- Podbee Sunar ------Bu Podcast, Hiwell hakkında reklam içerir.Pod50 kodumuzla Hiwell'de ilk seansınızda geçerli %50 indirimi kullanmak için Hiwell'i şimdi indirin. 1500'ü aşkın uzman klinik psikolog arasından size en uygun olanlarla terapi yolculuğunuza kolaylıkla başlayın.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Kitap Kulübü'müzün 46ıncı buluşmasında Abhijit Banerjee ve Esther Duflo'nun Zor Zamanlarda İyi Ekonomi adlı kitabını konuştuk.Yazarlar son 25 yıldır yoksulluğu anlamaya kendilerini adamış MIT'de profesör evli bir çift ve 2019 yılında ekonomist Michael Kremer ile birlikte "küresel yoksulluğu hafifletmeye yönelik deneysel yaklaşımları" nedeniyle Nobel Ekonomi Ödülü'nü alıyorlar.Kitabın girişinde de anlatıldığı gibi dünya kamuoyunda ekonomistlerin repütasyonu kötü, kimin en iyi derseniz en üstte hemşireler var. Ekonomistler ise en dipteki politikacılardan sadece bir seviye üstte. Bunun nedenini genelde ekonomistlerin tek bir ideolojiye bağlı kalmaları, tarafsız, dengeli bakamamaları olarak görüyorlar. Aslında bir nevi politikacılar gibi. Görüşlerini açıklıkla ve netlikle ifade edememeleri de bir diğer sebep. Zira ekonomi gibi karışık bir olguyu fizik kuralları gibi açıklama yanılgısına düşmemek gerekiyor. Banerjee ve Duflo da önce yoksulluğa karşı önyargıları ve yanlış kabullere karşı mücadele ediyorlar, çünkü yoksulluğun ortadan kaldırılmasının bir sihirli çözümü yok, ülkeden ülkeye de farklılıklar gösteriyor.Biz kitap kulübü olarak açıkçası biraz zorlandık, zira biraz ders kitabı gibi yazılmış ve yer yer çok fazla detaya girilmiş. Yani gerçekten kitap bir mesai ayırmayı gerektiriyor. Ama kendi çıkarımlarımızı yaptık, konu biraz yapay zekaya da kaydı, iş gücünde daha fazla otomasyonun yol açacağı istihdam kaybı, dolayısıyla yoksulluk tehlikesi nedeniyle. Umarım sohbetimizi dinlediğinizde siz de bir fikir edineceksiniz, karşı karşıya olduğumuz yeni ekonomik düzen ve tartışılan konular hakkında. (02:10) Yavuz Abut, (09:29) Mete Yurtsever, (14:41) Ömer Tural Support the show
we're on the CUSP of the biggest climax you'll ever witness in a tv box, what have they DONE. Zira and Cornelius I'll stay prayin' for you and everyone else in love with truth and critical thought cos damn it is a heartbreaker of a lifestyle. third installment of the series: Escape from Planet of the Apes is for the real ones. ALSO breaking news we're in the same timeline of this movie, but I feel like we knew that's where this was going all alongggg cover art: Rachel Abe, @rayrayrugs jingle: Ty Sorrell, @Ty_Sorrell patreon: https://www.patreon.com/queerretrograde
Escape from the Planet of the Apes: Episode 301 - Please, listeners, don't use the word Monkey to describe today's episode, it's offensive to us and goes against our special topic as we continue our journey covering the Ape Franchise with Escape from the Planet of the Apes! Zira and Cornelious go on a hell of a journey and your Normie hosts are along for the ride, including the surprise return of a podcast favorite actor. Get your hands off that unsubscribe button, you damn dirty Normies! Insta: @NormiesLikeUs https://www.instagram.com/normieslikeus/ @jacob https://www.instagram.com/jacob/ @MikeHasInsta https://www.instagram.com/mikehasinsta/ https://letterboxd.com/BabblingBrooksy/ https://letterboxd.com/hobbes72/ https://letterboxd.com/mikejromans/
“I think he's in both Bowling for Columbine and Fahrenheit 9/11!” - Chris, on Heston's sequel policy On this week's episode, we're going back to, well, Earth, to chat about the fun-as-hell sequel, Beneath the Planet of the Apes! How silly was it to make James Franciscus look exactly like Charlton Heston, instead of just having him play Taylor? How much of a total jerk is Dr. Zaius? Are these under-dwellers wearing those masks for outsiders only or what? How great are Zira and Cornelius as characters? And how fantastic is it to watch a big, Hollywood, sci-fi sequel and the movie's totally unconcerned with setting up the next one? PLUS: Never agree to follow Taylor in traffic, because he's gonna blow down the road and leave you in the dust! Beneath the Planet of the Apes stars James Franciscus, Kim Hunter, Maurice Evans, Linda Harrison, James Gregory, David Watson, Don Pedro Colley, Natalie Trundy, Thomas Gomez, Jeff Corey, Victor Bruno, Paul Richards, and Charlton Heston as Colonel George Taylor; directed by Ted Post. This episode is brought to you in part by Rocket Money! Stop wasting money on things you don't use. Cancel your unwanted subscriptions by going to RocketMoney dot com slash WHM. That's RocketMoney dot com slash WHM. RocketMoney dot com slash WHM. And also by Seed! Trust your gut with Seed's DS-01® Daily Synbiotic. Go to Seed.com/whm and use code 25WHM to get 25% off your first month. That's 25% off your first month of Seed's DS-01® Daily Synbiotic at Seed dot com slash whm, code 25WHM! Make the WHM Merch Store your one-stop shop for all your We Hate Movies merch-related needs! Including new SHEENPRIL, Night Vision & Too Old For This Shit designs!
You can now text us anonymously to leave feedback, suggest future content or simply hurl abuse at us. We'll read out any texts we receive on the show. Click here to try it out!Welcome back to Bad Dads Film Review, where today we're swinging into the classic realm of science fiction with a deep dive into the 1968 groundbreaking film, "Planet of the Apes." Directed by Franklin J. Schaffner and based on the novel by Pierre Boulle, this film not only redefined a genre but also left an indelible mark on popular culture with its innovative makeup, provocative themes, and its famously shocking ending."Planet of the Apes" stars Charlton Heston as George Taylor, an astronaut who, along with his crew, crash-lands on a mysterious planet in the distant future. They soon discover that this world is dominated by intelligent apes who speak, use tools, and rule the planet, while humans are mute and enslaved.The film follows Taylor's capture, struggle to communicate, and eventual escape with the help of two sympathetic chimpanzee scientists, Cornelius and Zira. As Taylor fights for survival and understanding, he uncovers the shocking truth about the planet and the origins of its ape civilization. The narrative is rich with allegory, dealing heavily with themes of race, science, and the pitfalls of human arrogance.At its core, the film challenges viewers to reconsider what it means to be civilized and human. It explores the dynamics of power, the dangers of unchecked technological advancement, and the moral questions surrounding animal rights and human nature.For any fan of science fiction and cinema, "Planet of the Apes" is a must-watch for its bold storytelling, special effects, and its impact on the genre. The film not only entertains but also provokes thought, making it a classic that resonates through the ages.So, whether you're revisiting this seminal work or experiencing its wonders for the first time, join us on Bad Dads Film Review as we explore the depths of "Planet of the Apes" and what it tells us about our world, our future, and ourselves.
Planet of the Apes: Episode 296 - YOU MANIACS! YOU PODCASTED IT UP! AH GOSH DARN YOU, GOSH DARN YOU ALL TO HECK! Planets of the May-pe continues as we take a trip down below and really do blow it all up (you maniacs)! It's not A MADHOUSE, it's Beneath the Planet of the Apes on Normies Like Us! Listener See, Listener Do, Listener Click Insta: @NormiesLikeUs https://www.instagram.com/normieslikeus/ @jacob https://www.instagram.com/jacob/ @MikeHasInsta https://www.instagram.com/mikehasinsta/ https://letterboxd.com/BabblingBrooksy/ https://letterboxd.com/hobbes72/ https://letterboxd.com/mikejromans/
Planet of the Apes: Episode 293 - YOU MANIACS! YOU PODCASTED IT UP! AH GOSH DARN YOU, GOSH DARN YOU ALL TO HECK! Heed the Lawgiver and get ready for a very special episode as we go bananas for our new long form series - Planet of the Apes (1968). Your hosts monkey around while discussing this one of a kind film that kicked off a major franchise with a new one releasing in May. It's not A MADHOUSE, it's Normies Like Us! Listener See, Listener Do, Listener Click Insta: @NormiesLikeUs https://www.instagram.com/normieslikeus/ @jacob https://www.instagram.com/jacob/ @MikeHasInsta https://www.instagram.com/mikehasinsta/ https://letterboxd.com/BabblingBrooksy/ https://letterboxd.com/hobbes72/ https://letterboxd.com/mikejromans/
IT'S A MADHOUSE!!! We finally make a monkey out of you, as we return for another entry in our Retro Movie Review series, this time with Chris' choice, the original Planet of the Apes. This classic Rod Serling and Franklin J. Schaffner science fiction opus crafted a franchise that is still cooking 56 years later. Murd, Ian, Chris and Shane discuss the minutia of the film itself, the world building, Charlton Heston's impossible to match gravitas, the relationship between Zira and Cornelius, beards making you look smarter, some trivia you may not know, and so much more. I love you, Dr. Zaius! (1:53:37)