city in Jammu and Kashmir, India
POPULARITY
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti Teşkilat Akademisi Liderlik Okulu Programı'nda yaptığı konuşmada “Coğrafya ve tarih Türk, Kürt ve Arap'ı çözülmez, dağılmaz biçimde birbirine sıkıca bağlamıştır. Malazgirt, Çaldıran, Ridaniye, Kudüs'ün ve İstanbul'un fethi Türk, Kürt ve Arap'ın ortak zaferidir. Biz bu coğrafyada ittifak yapınca büyüdük, güçlendik, cihana hükmettik” ifadelerini kullandı.
İngiltere manda yönetiminin tesisiyle başlayan Filistinlilerin fiilî mücadelesi kesintisiz devam ediyor. Hamas ile birlikte özellikle Gazze'de yoğunlaşan Filistin mücadelesi yüzyıllık zamanda elbette inişli çıkışlı seyir takip etti. Siyonist İsrail ve hamileri birçok defa Filistinlilerin direncini kırdıklarına ve hedeflerine ulaştıklarına inandılar. Fakat aynı şekilde birçok defa Gazze'de, Batı Şeria ve Doğu Kudüs'te neredeyse bütün bir insanlığı hayrete düşüren bir yeniden doğuşa tanık olduk. Filistinliler Filistin davasını hiçbir zaman terk etmediler. Bu kararlılık 7 Ekim 2023'ten sonra da devam etti.
Siyonist İsrail'in Gazze'den sonra Suriye'ye yönelik yasadışı saldırıları giderek artıyor. Böylelikle Siyonistler Gazze, Batı Şeria ve Kudüs'te olduğu gibi Suriye'de de uluslararası hukuku çiğneyerek neredeyse bütün dünyayı karşılarına alıyorlar. Evet, bütün dünyayı karşılarına alırken küstahlık etmeyi de ihmal etmiyorlar. Artık Siyonistler, “Nazilerden farklı olarak” işledikleri suçları örtme gereğini hissetmiyor. On sekiz ay boyunca Gazze'de işledikleri savaş suçlarını Siyonist askerler sosyal medya hesaplarından yayımladı ve dünya, olanları, dehşetle izledi. En son sağlık çalışanlarına yönelik kasti saldırılar ortaya döküldü.
#acıtatlımayhoş #ramazanmenüsü
A 68. adás vendége Kudász Gábor Arion fotográfus, oktató, a Moholy-Nagy Művészeti Egyetem docense..Arion az alkotásán és az egyetemhez kapcsolódó tevékenységén keresztül kiemelkedően fontos szerepet játszik a magyar fotográfia helyzetének és nemzetközi megítélésének előremozdításában. Művészcsaládba született, gyerekkorától szívta magába az alkotói légkört és igen korán eldöntötte, hogy a fényképezéssel szeretne komolyabban foglalkozni. A Magyar Iparművészeti Egyetemen (a MOME elődjén) tanult fotográfiát, ahol 2003-ban diplomázott le, majd az oktatásra is lehetőséget kapott. 2014 és 2025 között vezette a fotográfia mesterképzést, 2017 óta témavezető a MOME Doktori Iskolájában, irányítása alatt 2022-ben állt át a fotográfus mesterképzés angol nyelvre. Arion fotográfiai munkái megrendezett és fiktív elemeket építenek be hosszú távú dokumentarista projektekbe, amelyeket a honlapján részletesen bemutatva is láttok. Javaslom, az adás előtt vessetek erre egy pillantást, különösen legújabb, Tropical Depression című munkájára, melyből nemrég könyv is készült és amelyet az adásban részletesen górcső alá veszünk.Eredményeit számos díjjal és ösztöndíjjal ismerték el, többek között 2013-ban a Magyar Köztársaság Balogh Rudolf-díjával, 2015-ben Robert Capa-nagydíjjal, 2018-ban a Magyar Művészeti Akadémia ösztöndíjával, 2021-ben pedig részt vett az egy díjjal felérő Saari Residence programban. Arion művei nemzetközi kiállításokon láthatók és magánkiadásban fotókönyveket is megjelentet..Az adás első részében kérdeztem őt a már említett, Vietnámban készült Tropical Depression anyag és könyv kalandos történetéről. Ennek kapcsán mesélt a fiatal generáció élethelyzetéről; gyermekeiről és a családi dinamikákról; az alkotásban felmerülő nehézségek és kudarcok kezeléséről; Vietnámról és arról is, hogyan jelenik meg a valóság és az igazság kérdésköre a fotográfiai gondolkodásban. A műsor második részében a fotóhoz vezető útjáról, illetve az életében meghatározó szerepet játszó MOME-ról beszélgettünk. Az utazást a magyar fotográfia helyzetének vizsgálatával zárjuk, így lett kerek a történet. Jó szórakozást kívánok hozzá!------------- FONTOS:A wopcast-et támogathatod Patreon-on és egyszerű utalással is..Patreon:https://www.patreon.com/wopcast.Az utalás ide érkezhet:Kocsány Kornél - CIB Bank10700495-62634067-51100005------------Arionról bővebben:https://www.arionkudasz.com/https://www.instagram.com/arionkudasz/.A „Tropical Depression” című könyv:https://www.arionkudasz.com/tropical.html------------Az Arion által említett fotográfusok:.Diane Arbus:https://en.wikipedia.org/wiki/Diane_Arbushttps://fraenkelgallery.com/artists/diane-arbushttps://youtu.be/Q_0sQI90kYI?si=rOByt_5wd8K5VRfshttps://www.instagram.com/diane_arbus/.Bognár Benedekhttps://www.instagram.com/benedekbognar/https://cargocollective.com/benedekbognar-------------A wopcast, a wonderzofphotography és a wonderzofpainting:https://www.facebook.com/wopcastforlifehttps://www.facebook.com/wonderzofphotographyhttps://www.instagram.com/wopcast_hunhttps://www.instagram.com/wonderzofphotographyhttps://www.facebook.com/wonderzofpaintinghttps://www.instagram.com/wonderzofpaintingwww.youtube.com/@wopcast-------------Ha bármi kérdésetek, kérésetek lenne, keressetek bátran awonderzofphotography@gmail.com emailcímen vagy közvetlenül bármelyikközösségi médián.-------------Műsorvezető: © Kocsány Kornélhttps://linktr.ee/kornelkocsanyArculatfelelős: © Kocsány Ákoshttps://linktr.ee/wyldebeest
Gazâlî'nin sâlik vasfıyla katettiği Şam, Kudüs ve el-Halil menzillerinden sonra eriştiği Mekke ile Medine'nin, “Hakka giden Yolu tutmak” anlamında (Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü) sülûk merkezli karşılıklarına gelince…
Gazâlî'nin, İhyâ'sının ikinci kitabı Akaid'i Kudüs'te yazdıktan sonra el-Halîl'e geçtiğini söylemiştik. Horasan Emiri Sencer'e yazığı mektupta zikrettiği üzere El-Halîl'de Hz. İbrahim (a.s.) ile diğer peygamberlerin kabirlerini ziyaretinde “Hiçbir sultanın malından almamak, onlarla bu konuda bir hesap ve münazaraya da dahil olmamak için” söz vermiş, “on iki yıl boyunca da bu sözüne vefa göstermiştir.” Bu bilgi Gazâlî'nin uzletle eriştiği nefis tezkiyesiyle diğer bir söyleyişle ruhunu, aklını, duyularını ve duygularını dünya kirlerinden temizlemeyle elde ettiği mekanetin mekanla olan ilişkisini göstermektedir.
Konda Araştırma işbirliğiyle hazırlanan Apaçık Radyo Dinleyici Araştırması: https://konda.com.tr/apacikradyo -- İlk bölümde Pakrat Estukyan ile Türkiye'nin ve Ermeni toplumunun gündemini konuşuyoruz. İkinci bölümde 12 Eylül Döneminde Ermeniler- Olaylar Tanıklıklar kitabının yazarı Serdar Korucu konuğumuz oluyor ve kapsamlı çalışmanın ayrıntılarını bizlere aktarıyor. Son bölümde ise bu hafta Agos'ta başlayan yazı dizimiz 'Kudüslü Ermeniler Anlatıyor' dizisinin yazarı Ayşe Köse, dizi için yaptığı görüşmelerden kesitler paylaşıyor, Kudüs'ten izlenimlerini aktarıyor.
İlk bölümde Pakrat Estukyan ile Türkiye'nin ve Ermeni toplumunun gündemini konuşuyoruz. İkinci bölümde 12 Eylül Döneminde Ermeniler- Olaylar Tanıklıklar kitabının yazarı Serdar Korucu konuğumuz oluyor ve kapsamlı çalışmanın ayrıntılarını bizlere aktarıyor. Son bölümde ise bu hafta Agos'ta başlayan yazı dizimiz 'Kudüslü Ermeniler Anlatıyor' dizisinin yazarı Ayşe Köse, dizi için yaptığı görüşmelerden kesitler paylaşıyor, Kudüs'ten izlenimlerini aktarıyor.
Suriye devrimi sıradan bir devrim değildir. Şam'ın asıl sahipleri geri döndüler. Selahaddin'in davası gayrı emin ellerde. Şam'da Filistin davasıyla büyüyen mücahitler iktidarda. İsrail'in asıl korkusu bu. Selahaddinler Şam'a geri döndüler. Şam'ın artık sahibi onlar. İsrail biliyor ki Kudüs'ün kapısına Şam'dan girilir.
Hindujci poznajo veliko bogov. Eden od njih je Bidatha, bog, ki vsakemu človeku ob rojstvu zapiše na čelo njegovo usodo, je nekega revnega brahmina obsodil na nenavadno zivljenje. Usojeno mu je bilo, da se nikoli ne bo do sitega najedel. Ko je pojedel pol obroka riža, ga je vedno nekaj zmotilo, da ni mogel pojesti do konca. Mu bo kdaj uspelo? Kako se je izognil zapisani usodi, izvemo v indijski pravljici Kako je brahmin pojedel boga. Še morda neznani besedi: brahmin je pobožen človek. radža pa je knez, vladar Vir: Indijske pravljice, prevedla Dušanka Zabukovec, KUD 2017, bere Nataša Holy
“Şam'dan sonra Kudüs” söylemi İsrail'i gerçekten de derinden etkilemiş, korkutmuş. Güvenlik ve bölge hesaplarını büyük oranda bu “tehdit” üzerine yoğunlaştırmaya, bu yönde hazırlıklar yapmaya, Filistin-Lübnan-Suriye ekseninde bu “tehdidi” boşa çıkaracak “yıkıcı, yıpratıcı ne yapabilirim”i düşünmeye başladı.
Her yıl üç aylar girdiğinde, milletimizin çokça rağbet ettiği; tevbe istiğfar ve muhasebeye vesile kıldığı mübarek gün ve geceler (kandil geceleri) hakkında çeşitli tartışmalar öne sürülmektedir. Halbuki hadisleri toplamak ve sünneti korumakta çok hassas davranan âlimler, bu ibadetleri nakletmiştir. Bu ibadetlerden biri de Regâib namazıdır. İbnü'l Esir Câmiu'l-Usûl'de, yaygın olan şekliyle Regâib namazını ve sonrasındaki duâya icabet edilmesini anlattıktan sonra şöyle demiştir: “Bu (regaib namazı rivayeti), Rezîn'in kitabında bulduğum bir hadistir. Hadis ilmindeki yüce konumu olan Şeyh Îbnü's-Salâh (r.âleyh)'in (ö. 643/1245) bu hadise itibar etmesi ve bu namazı kılmanın caiz olduğunu tercih etmesi yeterlidir. Aynı şekilde Hüccetü'l-İslâm Gazâlî İhyâ'da (c.1, s.202) ve diğer meşâyih ve âlimler de bu namazı kılmanın caiz olduğunu tercih etmişlerdir. İmâm Gazâlî (r.âleyh), Regâib namazının kılınması müstehap bir namaz olduğunu, yılın tekrar etmesiyle kılınan teravih ve bayram namazları kadar olmasa da bu namazın âhâd yollarla geldiği için mertebesinin onlardan aşağıda olduğunu, Kudüslülerin bu namaza devam ettiklerini, bu namazın terk edilmesine müsamaha göstermediklerini gördüğünü, bundan dolayı zikretmeyi uygun bulduğunu ifade eder. Hadis hafızı ve Hanefî fakîhi Murtazâ ez-Zebîdî (r.âleyh) Regaib Namazı hakkında itiraz konularını değerlendirerek tek tek cevaplarını vererek: “Bu namaz dört yüz senesinden sonra ortaya çıkmıştır iddiasına gelince, sanki o, bu namazın meşhur olma zamanını kastetmektedir. Yoksa Ebû Tâlib el- Mekkî (r.âleyh) bu namazı kendi senediyle Kûtu'l-kulûb'da nakletmiş ve o hicri 383'te vefat etmiştir. Sonra bu nafile bir namazlardandır, dileyen kılar…” (Molla Aliyyü'l Kâri, el-Edep fi Recep, s.29-38)
Víno neroste, víno tvoří vinař, tvrdí sommeliér a soudní znalec Ivo Dvořák, který se jako konzultant podílel na knize Bible vína. „Doufám, že tahle kniha bude platná ještě dlouho. Víno je kulturní a historický nápoj a já doufám, že se bude pít pořád,“ říká v pořadu Hovory Českého rozhlasu Plus. Přesto může vývoj vinařství ovlivnit například klimatický změna. „Nedávno jsem pil výborné víno odrůdy Sangiovese, která je typická pro střední Itálii. A bylo z Kudějova,“ poukazuje. Všechny díly podcastu Hovory můžete pohodlně poslouchat v mobilní aplikaci mujRozhlas pro Android a iOS nebo na webu mujRozhlas.cz.
Hazreti Ömer'in Kudüs'ü fethi, Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul ve Saraybosna fetihleri, İslam geleneğinde ‘eman' veren, güven sağlayan, verdiği söze sadık devletler, komutanlar ve liderler tarih boyunca yalnızca kitaplarda okuduğu-muz örnekler olarak hafızalarımızda yer etmiştir. Özellikle Fatih'in Saraybosna Fermanı bu bağlamda konuşulmaya değerdir. Peki, neden bu konu tahmin ettiğimizden daha önemli hale geldi?
Nuh Aslantaş hoca ilgili tabloyu yollayınca tekrar hatırladım. Kudüs'ün Müslümanlar elinden 1917'de çıktığını düşünürsek bu mübarek şehir toplamda tamı tamına 1176 yıl Arap, Kürt ve Türk Müslümanların elinde kalmış. Yahudiliğin ortaya çıkışından itibaren şehrin yani aslında Mescid-i Aksa yurdunun Yahudilerin elinde kaldığı süreyse toplamda 498 yıl. Milattan önce 586 yılından, milattan sonra 638 yılında Hz. Ömer tarafından fethine kadar şehirde hiçbir zaman Yahudi hâkimiyeti söz konusu olmamış. Babilliler, Romalılar, Pitomeler gibi medeniyetlerde olmuş şehir.
Emperyalistlerin Batı Asya'daki (Ortadoğu) ileri karakolu İsrail, 1948'den beri Filistin'deki Siyonist sömürgeci işgalini sürdürürken emperyalizmin çıkarlarını da tüm bölge çapında korumaya devam etmekte. Bunun için defalarca savaşa ve katliamlara başvurdu. Son dönemde, bilhassa 2017 sonrasında askeri saldırganlığı elden bırakmadan ABD'nin koordinasyonunda bölgedeki gerici rejimlerle kol kola Filistin'i yavaş yavaş haritadan silme planları için ellerini ovuşturmaktaydı. Körfez emirlikleri ve krallıklarıyla İbrahimi anlaşmalar adıyla başlatılan, Türkiye'yi de yakın zamanda kapsama alan bu yeni işbirlikçi yapılanmaya darbe indiren, Filistin direniş örgütlerinin El Aksa Tûfânı operasyonu oldu. Direnişle tek başına baş edemeyen İsrail savaşı yaymak ve ABD'yi kendi yanında sıcak çatışmanın içine çekmek istiyor İsrail El Aksa Tufanı'na vahşi bir işgalle ve soykırım saldırısıyla yanıt verdi. Filistinli direniş örgütleri ile İran'dan Irak'a, Lübnan'dan ve Yemen'e uzanan Direniş Ekseni güçleri İsrail'in soykırım saldırısına askeri olarak karşılık vermekte. Böylelikle bir süredir düşük bir tempoda ilerleyen gerilimlerin yerini, bölge sathına yayılabilecek bir savaşın girizgâhı olarak yorumlanabilecek bir süreç aldı. Bugün bir savaş olasılığını arttıran faktör, Siyonist gayrimeşru devlet mekanizmasının dümeninde Netanyahu'nun bulunması ve hem Hamas lideri Haniye hem de Hizbullah lideri Nasrallah'ı katletmeyi hem de sivil katliamlarını, hava bombardımanlarıyla Lübnan'ın başkentine taşımayı, İran'ı da havadan vurmayı içeren kışkırtıcı hamleleri. Netanyahu hem İsrail içindeki muhaliflerini bir savaş atmosferinde etkisizleştirmek hem de bölgede İsrail'in düşmanlarına tayin edici darbeyi indirmek için ABD'nin savaş makinesini kendi yanında doğrudan çatışmanın içine çekecek büyük bir savaşı başlatmak istiyor. ABD emperyalizmi İsrail'e tam destek veriyor ama patron benim demeye devam ediyor Fakat emperyalizmin gündeminde İran'a yönelik topyekûn bir saldırının en azından bu aşamada bulunmadığı anlaşılıyor. ABD 2023 Ekim'inden bu yana bölgesel bir savaşa kapı açacak gelişmeler karşısında hep temkinli bir pozisyon aldı. Yine benzer şekilde İran'ın da savaştan kaçındığını söylemek olanaklı. ABD açısından, aynı anda hem Ukrayna'da NATO'nun Rusya'ya yönelik savaşını finanse etmek hem de İsrail'in saldırılarına arka çıkmak giderek daha büyük maliyetler doğurmakta. İkinci bir husus, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Katar gibi bölgedeki işbirlikçi rejimlerin, bir tarafı doğrudan İsrail olan bir bölgesel savaşta İsrail'le aynı safta tam anlamıyla seferber edilmesinin zor olması. Suud egemenliğindeki, petrol parası ile büyük oranda satın alınmış bir nüfus için bile açık açık İsrail'le birlikte savaşmanın kolay kabul edilemeyeceği tahmin edilebilir. Benzer bir durum nüfusunun bir bölümü Şii olan Bahreyn ve Filistinli nüfusun büyük ağırlık taşıdığı Ürdün için çok daha geçerli. Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıyan ve İbrahimî anlaşmaların da mimarı olan Trump'ın ABD başkanlığını kazanmış olması, normalde bölgesel savaş olasılığını arttıran bir diğer faktör olarak sayılabilirdi. Trump'ın Netanyahu'ya Ocak ayında kendisi göreve gelene kadar Gazze'deki işi bitirmesini söyleyen çıkışı, daha önemli bir rakip olarak gördüğü Çin'e odaklanma isteğini gösteriyorsa, bunun tersi söz konusu olur. Zaten İsrail ordusu da Kasım ayı içinde Lübnan'da Hizbullah karşısında zorlandıktan sonra ABD'nin arabuluculuğunda bir geçici ateşkese imza atmak zorunda kalmış durumda. Siyonistlerle tekfirci-mezhepçi çeteler kirli ve kanlı bir işbirliği içinde
Za15 godina svog postojanja Kulturno-umjetničko društvo "Dukat" etabliralo se u najpoznatijeg čuvara bosanske folklorne tradicije u cijeloj Australiji. Djeca izbjeglica i migranata iz BiH, ujedinjena ljubavlju prema muzici i igri, svakim svojim nastupom donose radost izazivajući toplinu i razigranost u srcu, pa se često desi da im se mnogi ljudi iz publike pridruže. S druge strane, njihovi brojni nastupi, doprinose slici multukuturalne Australije, u čijem mozaičnom šarenilu s ponosom predstavljaju boje prve domovine njihovih roditelja – Bosne i Hercegovine. Reportaža snimljena na njihovoj probi u društvenom centru u St Albansu, na zapadu Melbournea, gdje se pripremaju za godišnju zabavu KUD-a i obilježavanje Dana državnosti BiH, najviše svjedoči o dubokim prijateljskim vezama koje ih vežu i pozitivnim vibracijama.
Haçlı işgalleri döneminde; Kudüs'ten Antakya'ya, Filistin'den Şam'a bütün bölgeyi nasıl parçalamışlar ve işgal etmişlerse bugün de aynı taktiği izliyorlar. Haçlı işgalleri ve yönetimleri döneminde ne tür vahşetlere imza atmışlarsa bugün de aynı vahşeti, kitlesel terör ve katliam yöntemlerini izliyorlar.
Bir Müslüman ve Türk olarak şahsen Silahlı Kuvvetlerimizin hemen şimdi harekete geçmesini, Kudüs'ü fethetmesini, bayrağımızı Kudüs surlarına çekmesini çok ister, çok arzularım ama işler böyle yürümüyor. Birincisi devletin de bunu benim kadar istemesi gerekiyor. İkincisi devletin bunu gerçekleştirecek güce sahip olması gerekiyor. Üçüncüsü ve en önemlisi milletin de bunu istemesi gerekiyor.
Eğer Yahya Sinwar'a bir mektup yazsaydım, kendisine nasıl hitap ederdim acaba? Hiç görüşmemiş olsak da… Olsun. İnsanlar yıllar boyunca kelimelerle tanıştı, kelimelerle hasret giderdiler. Dünden beri bu soru zihnimde dönüp duruyor: İmkân bulsaydım, Şehit Yahya Sinwar'ı hangi kelimeyle kucaklar, ona nasıl hitap ederdim? Nereden estiğine gelecek olursak… Sadece ayaklarımızın değil, ruhumuzun da “Kudüs gücü”ne çok fazla ihtiyacı olduğu zamanlardayız. İzzetimizin, onurumuzun ve büyük Filistin davamızın son komutanı en ön safta göğüs göğüse savaşırken şehit düşmüştü.
MAİDE SÛRESİ 110-120 MEALİ N112 M005 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile 110 Allah şöyle demişti: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Seni Ruhül Kudüs (Cebrail)le desteklemiştik. İnsanlara hem beşikte, hem de yetişkinken konuşuyordun. Sana kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettik. İznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyor sonra üflüyordun da iznimle kuş oluyordu. Anadan doğma körü ve abras (alaca) hastasını iznimle iyi ediyordun. İznimle ölüyü hayata çıkarıyordun. Onlara apaçık mucizeler getirdiğinde İsrail oğullarını Senden defetmiştik. Onlardan kâfir olanlar "Bu ancak apaçık bir sihirdir" dediler. 111 Hani havarilere: "Bana ve peygamberime iman ediniz" diye vahyetmiştim de onlar "Biz iman ettik, şüphesiz bizim Müslüman olduğumuza şahit ol" demişlerdi. 112 Havariler şöyle demişlerdi: "Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin gökyüzünden bize sofra indirmeye gücü yeter mi?" O da "Eğer iman ediyorsanız Allah'tan sakının" dedi. 113 "Kalplerimizin kanaat getirmesini, Senin bize doğru söylediğini bilmek, ve onu (Sofrayı) görenlerden olmak için (gökten inen sofradan)yemek istiyoruz" dediler. 114 Meryem oğlu İsa: "Allah'ım, Ey Rabbimiz, gökyüzünden öyle bir sofra indir ki, öncekilerimiz ve sonrakilerimiz için bayram olsun, senden de bir mucize olsun. Bizi rızklandır, sen rızk verenlerin en hayırlısısın" dedi. 115 Allah buyurdu: "O'nu size indiririm, ancak ondan sonra sizden kim inkâr ederse onu âlemlerde hiç kimseye yapmadığım azapla azap ederim." 116 Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara "Anamı ve beni Allah'tan başka iki ilâh edinin diye sen mi söyledin?" dediğinde, O, "Seni tesbih ederim, hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer onu söylemişsem sen mutlaka bilirsin. Sen benim nefsimde olanı bilirsin, Ben ise Sende olanı bilmem. Gizli olanları bilen ancak sensin Sen" dedi. 117 Ben onlara ancak: "Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a kulluk yapın" diye Bana emrettiğini söyledim. Onların arasında kaldıkça ben onlara şahit oldum. Sen beni vefat ettirince, onlar üzerinde gözetici Sen oldun. Sen her şeye şahitsin. 118 Eğer Sen onlara azap edersen, şüphesiz onlar, Senin kulların. Eğer onları afvedersen, şüphesiz Sen aziz'sin, hakim'sin. 119 Allah buyurur: "İşte bugün doğrulara, doğruluklarının fayda verdiği gündür. Onlara, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Orada ebedi olarak kalıcıdırlar. Allah onlardan razıdır. Onlar da Allah'tan razıdırlar. İşte bu büyük bir başarıdır. 120 Göklerin, yerin ve bunlardakilerin hükümranlığı Allah'a aittir. O her şeye gücü yetendir. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/maide-suresi-110-120-tefsiri
Aksâ Tufanı'nın başlangıcından itibaren, Türkiye'nin çeşitli illerinde, çok farklı kurumların çatısı altında ve online platformlarda en az 346 konuşma yapmışım. Kudüs ve Mescid-i Aksâ'nın biz Müslümanlar açısından ehemmiyeti, Filistin tarihi, Siyonist işgalin süreçleri, işgale karşı Filistin cephesinde gösterilen direnişin safhaları, İslâm dünyasının ve Müslümanların ahvali, Ortadoğu yakın tarihinin dönüm noktaları gibi birçok başlık altında gündemi yorumlarken, tüm bu konuşmaların bir yerden sonra karşılıklı dertleşmeye dönüşmesi de kaçınılmazdı elbette.
Bugün dünyada dalgalanan Filistin bayrağı, ABD bayrağından daha fazladır. Filistin, bir gün bağımsız bir devlet olduğunda dünyanın en küçük devletlerinden biri olacaktır. Fakat dünya milletlerinin yarısı Filistin'in yanında saf tutmuştur. Kudüs, tarih boyunca Yahudilerin, Hristiyanların ve Müslümanların kutsal mekânı olarak var olmuştur. Hz. Ömer döneminde İslam topraklarının bir parçası olan Kudüs-i Şerif, Mekke ve Medine'den sonra İslam dünyasının üçüncü kutsal mekanıdır. Yahudilik ve Hristiyanlık için ise her iki dinin en kutsal mekanıdır.
7 Ekim'den beri İsrail'in Gazze'ye yönelik şiddetli saldırıları sürerken, öte yandan Mescid-i Aksa'da siyonistlerin provakatif eylemleri devam ediyor. Mirasımız Kudüs Derneği Başkanı Muhammet Demirci ile Kudüs'teki son durumu ve derneğin bu yıl altıncısını düzenlediği “Uluslararası Karikatür Yarışması”nın önemini konuştuk.
2 milyarlık Müslüman ümmetin bugün Filistin, Kudüs, Gazze üzerinden maruz kaldığı saldırılar karşısında bir varlık ortaya koyamıyor olması üzerine dönüp dolaşıp duruyoruz. İçimiz kan ağlıyor, dişimizi sıkıyoruz, dudağımızı ısırıyoruz, gözümüzü yumuyoruz ve kendi acı gerçekliğimizle başbaşa kalıyoruz. Çok bilmiş sosyal medya ergenlerinin hemen işi İslam dünyasının varlığına-yokluğuna getirmesi çok daha ağır geliyor. Buraya nereden geldiğimizi nereden bilecekler, bilseler ne kadar önemseyecekler, neyin derdini tasasını yaşayacaklar?
Otuz yıl kadar önce (1995) üç arkadaşımla, İslam İlimleri Fakültesi'nin daveti üzerine Filistin ve İsrail'e gitmiştik. Dönünce Siyonistlerin “mel'un” hedefleri konusunda şunu yazmıştım: “Arz-ı Mev'ud özlemi Yahudiler'de bütün canlılığı ile yaşıyor. Bunu Yahudi mekteplerinde ders kitaplarında, sofu Yahudiler'in hareketlerinde, tavırlarında, ondan sonra haham yetiştirmek üzere gözden ırak ama aynı zamanda mükemmel okullarda görmek mümkün. Ayrıca turistlik bölgelerde, eski Kudüs'te, bizim Kanuni'nin yaptırdığı kale ve mescitte –ki o mescit şimdi müze haline getirilmiş- o müzenin içerisinde yapılan sinevizyon gibi gösterilerde yaptıkları beyin yıkama çalışmalarında açıkça görülmektedir. Orada, devamlı İsrail'in tarihi, Filistin, Osmanlı dönemi, daha önceki dönem, Osmanlı-İsrail arası dönem, sonra İsrail dönemi belli bir bakış açısıyla anlatılıyor. Bunların anlatım tarzı, bayrakların indiriliş kaldırılışları, hep o fikri yansıtıyor. Sonra bu Kanuni mescidinde yanında resim çektirdiğim bir levhada açıkça hem İngilizce hem Arapça olarak “Fırat'tan Mısır'a kadar İsrail” yazısını yazmalarında, açıkça bunu görürsünüz...”
Haçlıların bugünkü Ortadoğu'yu tamamen işgal ettiği zaman diliminde (1097 ve sonrası) yaşamış olmayı tasavvur ettiniz mi hiç? İznik'te, Urfa'da, Antakya'da, Trablusşam'da, Halep'te, Marratu'n-Nu'mân'da, Humus'ta, Şam'da, Kudüs'te, Akkâ'da kılıçtan geçirilen binlerce Müslüman… Yağmalanan zenginlikler, yakılan kütüphaneler, yok edilen mimarî eserler… Hristiyan barbarların eline geçen İslâm medeniyetinin nice nadide beldesi… O zamanlarda yaşasaydık, muhtemelen artık tarihin sonunun geldiğinden, kıyametin bütün alametlerinin belirdiğinden ve İslâm coğrafyasının bir daha asla ayağa kalkamayacağından dem vuracaktık.
Dvě témata, dva mišmaše, jeden rozhovor a něco navrch k tomu. Dnešní vidcast praská ve švech a nabízí toho opravdu hodně. Probereme auta ve hrách, zamyslíme se nad minulostí i budoucností jednoho z nejslavnějších herních vývojářů a samozřejmě chybět nemůže ani rozhovor. Seznam témat 00:00 - Start 11:39 - Peter Molyneux - padouch, nebo hrdina? 54:27 - Nejrozšířenější a nejoblíbenější auta ve hrách 1:16:04 - Rozhovor s Vladimírem Kudělkou 1:44:01 - Závěrečný mišmaš
Zaman zaman tasavvufî düşünce ve kültürün, Müslümanları atâlete ve tembelliğe sevk ettiğine, dünyadan el etek çektirip pasifize ettiğine ve cihat ruhundan uzaklaştırdığına dair eleştirilere şahitlik ediyoruz. Oysaki; tarihî gerçekler, bu eleştirinin isabetsiz olduğunu göstermektedir. Zira tarih, - bazı istisnaları olmakla birlikte- sûfîlerin, zikir meydanına koşarken hangi heyecanla koşmuşlarsa, yeri geldiğinde cihat meydanına da aynı şuur ve heyecanla koştuklarına şahitlik etmektedir. Evet; tasavvufî terbiyede bir pasifize etme boyutu vardır. Ancak bu, nefs-i emmâreye yöneliktir. Muhakkik sûfîlerden anladığımıza göre, tasavvuf; nefsin insana kötülüğü emreden katmanını/boyutunu pasifize etme sanatıdır; nefsini köreltip öz canından geçerek izâfî varlığını “hakikî ve mutlak varlığın yegâne sahibi olan” Cenâb-ı Hakk'ın varlığında ifnâ ve ibkâ etmektir. Şu halde, dünyevî zevk ve menfaatlerden geçmek şöyle dursun, bütünüyle varlığından geçmeye yönelik bir manevî eğitim almış birinden beklenen, elbette îlâ-yı kelimetullah uğrunda gayret sarf etmektir. İçindeki kâfir olan nefs-i emmâresi ile büyük cihadında, fenâ-yı can edip cemâlullahı müşâhedeyi hedeflemiş olan bir dervişin, yeri geldiğinde hariçteki küffâr ile küçük cihadında fedâ-yı can edip âlem-i cemâle şehadet ile göçmeyi hedeflemesi son derece tabiîdir. Şimdi gelin, sûfîlerin tarihte cihat hareketlerine nasıl öncülük ettiklerine özet bir şekilde bakalım. Şam'da Şeyh Rislân diye anılan Türk asıllı sûfî Şeyh Arslan'ın (ö. 1155?), haçlı saldırılarına karşı Şam halkını cihat ruhuyla örgütleyerek Şam'ın savunmasında büyük katkısı olmuştur. Onun, Şam'ın surları dışında hem ön karakol hem de tekke olarak kullanılan “ribat”ı meşhurdur. Dervişlik ile mücahitlik ruhunu mezcetmesi dolayısıyla kendisine “imamu's-sûfiyye ve şeyhu'l-mücâhidîn” ünvanı verilmiştir. Nureddin Zengî'nin de tasavvufa gönül veren, hatta sûfîlerin bir nevi şiarı olan yün giymeyi âdet edinen, tekkeleri ve tekke erbabını destekleyen mücahit bir devlet adamı ve komutan olduğu bilinmektedir. Kezâ; Kudüs fatihi Selahaddin Eyyûbî de tıpkı selefi Nureddin Zengî gibi tasavvufu benimsemiş, sûfîlerin zikir meclislerine katılmış ve onları desteklemiş mücahit bir sûfîdir. Selahaddin, inşa ettirdiği medreselerin yanına genellikle bir de tekke yaptırmıştır. Onun ordusunda sûfîlerin özel bir yeri ve önemli katkıları olmuştur. Meselâ Hıttin bölgesine getirdiği askerlerin çoğu, gönüllü sûfîlerden oluşmuştur. İbn Hallikân, Kudüs'ün fethi için şöyle der: “Kudüs'ün fethi görülmeye değer bir ihtişama sahipti. Bu fethe, ilim ehlinden de, züht ve tasavvuf ehlinden de pek çok kimse katılmıştı.” (Bk. Sûfîler ve Aksiyon, Es'ad el-Hatîb, s. 57-76).
Mağrib ve Endülüs topraklarına yayılan kudretli Muvahhid İmparatorluğu'nun ikinci hükümdarı Ebû Yakûb Yûsuf, ordusuyla Lizbon'u kuşatmaya hazırlanırken, düşman saflarından atılan bir okla öldürüldüğünde tarihler 29 Temmuz 1184'ü gösteriyordu. Mağrib'deki başkent Marâkeş'in yanı sıra Endülüs'te İşbîliye'yi (bugün İspanya'nın Sevilla şehri) merkez edinen Ebû Yakûb, 21 yıllık saltanatı sırasında imparatorluğu her yönden istikrara kavuşturmuş, İşbîliye Ulu Camii'nin ünlü minaresini yaptırmış, İbn Rüşd başta olmak üzere pek çok önemli ismi de himayesi altına almıştı. Babasının na'şıyla başkent İşbîliye'ye dönen 24 yaşındaki Veliaht Prens Yakûb, hızlı bir şekilde yönetimi devraldı. Tıpkı babası gibi Endülüs'te Hristiyanlarla mücadeleyi sürdüren Sultan Yakûb -ki “el-Mansûr” unvanını bu yüzden kazanmıştır-, bir yandan da Mağrib'in imarına odaklandı. Marâkeş'in simgesi durumundaki Kutubiyye Camii'ni tamamlatan Yakûb, Rabat'ta “dünyanın en büyük camisi”nin inşaatını başlattı. Ne var ki, bu cami kendisinin 1199'daki ani vefatıyla yarım kalacaktı. Tüm bunların ötesinde, Sultan Yakûb el-Mansûr'un İslâm tarihinde oynadığı en kritik rol, hiç şüphesiz, kendisiyle aynı zaman diliminde binlerce kilometre uzakta Haçlılarla mücadele etmekte olan Salahaddîn Eyyûbî ile kurduğu müspet münasebetlerdi. Eyyûbî devletinin elçisini Marâkeş'te kabul eden Sultan Yakûb el-Mansûr, Filistin topraklarına gönderdiği birlikleri Salahaddîn'in emrine verdi. 1187'de Hıttîn Savaşı'na katılan Mağribli askerler, Kudüs'ün Haçlılardan geri alınmasından sonra, aileleriyle birlikte Mescid-i Aksâ'nın batı tarafına yerleştirildiler. Kudüs'ün 1967'deki işgalinin ardından İsrail buldozerlerinin yıktığı “Meğâribe [Mağribliler] Mahallesi” işte böyle kuruldu. * * * Fas Krallığı, 15 yıldır her yaz düzenlenen bir program kapsamında, yaşları 11 ila 14 arasında değişen Kudüslü 50 kız ve erkek öğrenciyi iki hafta boyunca ağırladı. Fas'ın tarihî ve kültürel mekânlarında vakit geçiren Kudüslü gençler, memleketlerine dönmeden evvel Veliaht Prens Mûlay Hasan tarafından Tetvan'daki kraliyet sarayında kabul edildiler. Fas devlet televizyonunun uzun ve ayrıntılı biçimde haberleştirdiği program vesilesiyle, elbette Kral VI. Muhammed'in Filistin davasına gösterdiği yakın ilginin altı defaatle çizildi.
Devlet, bugün Malazgirt Zaferi'nin yıldönümü münasebetiyle Ahlat'ta toplanıyor. Malazgirt Zaferi, bir ordunun bir başka orduya karşı verdiği bir savaşın sonucunda elde edilmiş bir zaferin adı değildir. Malazgirt Zaferi, bir ruhun adıdır; direniş ve diriliş ruhunun. Mekke'den süt emen, Medine'den beslenen, Kudüs'te meyve veren hakikat medeniyetinin insanlık çapında bir yürüyüşe soyunmasının başlangıç noktasıdır. Malazgirt, sadece Türklerin tarihinde dönüm noktası değildir; hem İslâm tarihinde hem de insanlık tarihinde tarihin akışının, yönünün, yörüngesinin belirlendiği bir büyük dönüşümün miladıdır. O yüzden Malazgirt ruhu, Selçuklu'nun ufku, insanlığın umududur. ALP ARSLAN: SAMİMÎ BİR MÜSLÜMAN, ASALET VE MERHAMET TİMSALİ BİR SULTAN Sultan Alp Arslan, 1030 yılında doğdu, 43 yaşında ömrünü doldurdu. Bu kısacık ömrüne hem bu toprakların insanlarının, hem bütün müslümanların hem de insanlığın kaderinin nihâî yönünü belirleyecek bir dünya tarihi haritası sığdırdı. Sadece dokuz yıl hükümran oldu, dokuz yılda yaptıklarıyla dünya tarihinin alacağı şeklin tohumlarını ekti, yörüngesini belirledi. Anadolu'dan Balkanlar'a, Kuzey Afrika'dan Yemen'e kadar dalga dalga, sayha sayha yayılacak Hakikat Medeniyeti Çınarı, Sultan Alp Arslan'ın diktiği işte bu dev çınardı. Böylesi bir çınarı herkes dikemezdi; bu şeref herkese lûtfedilemezdi. Sultan Alp Arslan, her şeyden önce, samimî, ihlaslı, donanımlı bir müslümandı. Asalet timsali bir sultandı. Adalet, ahlâk ve merhamet anıtı bir insandı. Sadece müslüman kaynaklar değil, Süryani, Ermeni, Rum kaynaklar da, Sultan Alp Arslan'ı böyle tasvir ediyorlardı. Alp Arslan, bu hakikati kendisi de açıkça dile getirmiştir: “Biz, tertemiz, bid'atten uzak müslümanlarız. Allah rızasını kazanmak için kefenimizle yola çıkmış insanlarız. Bu sebepledir ki, Allah Teâlâ bize yardımını esirgememiştir.” ASKERÎ ORDULAR YETMEZ; FİKİR VE MEFKÛRE ORDULARI ŞART! Sultan Alp Arslan, İslâm dünyasının yaşadığı fitne-fesadı, darmadağınıklığı, kaosu, yıkımı iliklerine kadar yaşayan, o yüzden yüreği yangın yerine dönen bir müslüman, hedefe kilitlenen bir sultandı. İslâm dünyasının yaşadığı iç buhranları ve dış sorunları hal yoluna koymayı kafasına koymuştu.
“Babam, sufî idi; tarikat şeyhiydi. Evimizde daima sufîleri misafir eder ve zikir meclisleri kurardı. Çocukluğumda böyle bir iklimde büyüdüm. Evimize yakın bir tekke vardı. Babam o tekkenin şeyhiydi; ben de oradaki zikir meclislerine katılırdım. Orada mevlid meclisleri olurdu, taziyeler tekkede yapılırdı. Taziyelerde, üç gün boyunca Kur'an-ı Kerim okunurdu. Ben de bu meclislerde Kur'an okuyanlardandım. Yetmişli yılların ortalarına kadar bu zikir meclislerine katıldım. Babam, aynı zamanda evimize yakın bir mescidin müezziniydi. Daha ben altı yaşlarındayken, beni sabah namazı için kaldırırdı. O zamanlarda yollarda ve camilerde elektrikli lambalar yoktu; babamla birlikte el feneriyle camiye giderdik. Feneri ben tutardım. Sabah namazını babamla beraber o yaşlardan itibaren cemaatle kılardım. İşte çocukluğum ve gençliğim böyle bir ortamda geçti.” (https://www.youtube.com/watch?app=desktop&v=FUgk5NCi0Lw). Bu sözler, yakın zamanda müminlere örnek olacak bir hayat yaşayıp, yine onları gıpta ettirecek onurlu bir şehadetle âlem-i cemâle göçen İsmail Heniyye'ye ait. Heniyye'nin, ilahiler okuyarak bir zikir meclisini yönettiğine dair görüntü ise, hakikaten insanın içini ısıtıyor ve “Ah keşke ben de orada olabilseydim!” dedirtiyor. (https://www.youtube.com/watch?v=8xs2cKdj6YA). Heniyye gibi, kendisini ve ailesini îlâ-i kelimetullah davasına ve ümmet adına Filistin'deki onurlu direnişe adamış örnek bir mücahidin, sufî meşrep olmasında, iki yönlü ders vardır: 1. Zaman zaman tasavvufî düşünce ve kültürün, Müslümanları atâlete ve tembelliğe sevk ettiğine, cihat ruhundan uzaklaştırdığına dair eleştiriler yapılır. Heniyye gibi bir şeyh çocuğunun, sufî meşrep bir zatın, önemli bir cihat hareketinin lideri olması, bu eleştirinin yersizliğinin en somut örneklerindendir. 2. Kendilerini tasavvufun bir şekilde temsilcisi, savunucusu, sözcüsü gibi gören bazı kişilerin; ümmeti, milleti, dünyayı, İslâm coğrafyasını ya da ülkemizi ilgilendiren temel meselelerde, maalesef ya sessiz kaldıklarını ya da yanlış bir pozisyon aldıklarını görüyoruz. Ya da bunların, tüm ümmeti ilgilendiren, Müslümanların ve İslâm'ın geleceğini tehdit eden onca önemli mesele varken; fındıkkabuğunu doldurmayacak lüzumsuz meselelerle uğraştıklarını, tasavvufun ruhundan ziyade şekle odaklandıklarını, hatta tarikat içi problemlerle hem tarikat mensuplarını hem de tüm ülke insanlarını lüzumsuz yere meşgul ettiklerini görüyoruz. Hâlbuki Heniyye, tasavvufun ruhunu özümsemiş bir mümin olarak, Müslümanların onurunun ayaklar altına alınmaya, Kudüs'ün işgal edilmeye, Mescid-i Aksa'nın katiller sürüsünün kirli postallarıyla çiğnenmeye çalışıldığı bir ortamda; bu meselelere bigâne kalıp bir şeyh çocuğu olarak, bir köşede tekke açıp suya sabuna dokunmadan posta oturmayı yeterli bulmamıştır. Bunca hayati mesele varken, son derece basit ve lüzumsuz meselelerle kendini ve ümmeti meşgul etmemiştir. Sufi meşrep bir zat olarak Heniyye'nin cihadı ve onurlu mücadelesinde, aslında tüm sufîler için muazzam dersler vardır. O, bize tasavvufun dünyadaki olaylardan değil, dünya sevgisinden el etek çekmek olduğunu, cübbe- sarık ya da haydariyye-arakiyye giymekten ibaret olmadığını; asıl dervişliğin zulüm karşısında kefenini giyip zalimlere karşı var gücüyle hak yolunda mücadele etmek olduğunu ve en büyük zikir meydanının cihat meydanı olduğunu yaşayarak göstermiş mücahit bir sufîdir.
21 Ağustos 1969 günü yani bundan tam 55 yıl önce bugün, Michael Dennis Rohan adlı Avustralya kökenli bir müfritin Mescid-i Aksa'yı ateşe vermesiyle caminin güney tarafında yer alan mescidin doğu kanadında çıkan yangın, Selahaddin Eyyubi'nin tarihi minberi de dâhil olmak üzere içindekilerin tamamını yakıp kül etmiş, aynı zamanda mescidin antik kubbesini de tehdit etmişti. Kudüs'ün İngilizlerin eline düştüğü 1917 yılından beri adım adım ilerleyen Siyonist işgalin Müslüman dünyayı aşağılayarak kurduğu düzene karşı ümmet çapındaki ilk Müslüman tepkisi de bu olay üzerine canlandı. 1917 yılından bir yıl sonra zaten Dünya Savaşının bitişi ve Osmanlı Devleti'nin işgal süreci başlamıştı. 1918 yılında Osmanlı'nın savaşmadan terk ettiği topraklar üzerinde kurulan sözüm ona Müslüman devletlerin hiçbirinin Kudüs diye bir önceliği yoktu. Haddi zatında İslam veya Müslümanlar diye bir derdi de yoktu. Zaten kuruluş genetiğinde böyle bir derde yer yoktu. 1924 yılında Hilafetin de kaldırılmasıyla birlikte onları herhangi bir zamanda böyle bir dert etrafında toplanmaya çağıracak bir merkez de kalmamış oluyordu. Filistin topraklarında bir Siyonist yapılanmanın oluşması o yüzden herhangi bir uluslararası muhalefet olmaksızın adım adım ilerliyordu. İsrail'in kuruluşuna karşı zamanla sergilenen Arap tepkilerinin İslam yerine ikame edilmiş bir nasyonal kimliği beslemekten başka bir işlevi olmuyordu. Savaşın bir Arap-İsrail savaşı değil Müslümanlarla Siyonistler arasında olduğunun şuurunda olan devlet-dışı oluşumlar savaşta yerlerini alıyor ve direnişi besliyorlardı. Ancak devletlerin derdi bambaşkaydı. Yıllarca İsrail karşıtlığını resmi politikaları haline getirmiş olan Suriye'de 1967 savaşında İsrail'e bir işgal imkânı sağlayan üstünlüğün bizatihi İsrail ordusundan ziyade Hafız Esad'ın ihanetinden kaynaklandığını herkes biliyor. Golan'ın bu savaş esnasında İsrail'e hiç savaşılmadan terkedilmesi 1918 yılındaki benzer entrikaların enteresan bir tekrarıydı sadece. Golan'ı bu şekilde sattıktan sonra bütün resmi ideolojiyi Golan'a ağlamak üzerine kuran Hafız Esad'ın Baas resmi ideolojisi I. Dünya Savaşı Osmanlı toprakları üzerinde kurulmuş olan bütün rejimlerin tipik söylemi ve modelidir. Golan'ın işgali üzerinden kurduğu dramatik resmi söylemi hiçbir zaman İsrail'e karşı bir direniş veya isyan motivasyonuna veya politikasına dönüştürmeyen Baas rejiminin bu resmi söylemi sadece kendi halkını kontrol altına almak üzere işledi. Sadece Suriye'de değil, bütün benzer rejimlerde. O yüzden şehid Seyyid Kutup “Bizim ordularımızın azametine bakarak düşmana karşı kendinizi güvende hissetmeyin. Bu orduların amacı asla düşmana veya İsrail'e karşı savaşmak değil, sadece kendi halklarına karşı savaşmaktır” şeklinde meşhur sözünü söylemiştir. 55 yıl önce bugün gerçekleşen Mescid-i Aksa yangını ise her şeye rağmen Hilafetin ilgasından sonra bütün İslam dünyasında ilk defa bir ümmet cephesini uyandırmıştır. Bu saldırı üzerine harekete geçen Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdülaziz, İslam Konferansı'nı toplamış ve bu sayede Hilafetin kaldırılmasından tam 45 yıl sonra ilk defa bütün İslam ülkelerinin, Müslüman olma vasıflarıyla bir konuyu dert edinmeleri mümkün olabilmiştir.
İran Devleti ABD'ye rağmen kurulmuş bir devlet olarak 79 devriminden sonra tarih sahnesine yeniden çıkmıştır. Yeni kurulan İran Devleti'nin kurucu ideolojisi ABD karşıtlığı üzerinden temellendirilmişti. Ancak İran resmi ideolojisine daha yakından bakıldığında belli başlı konulara daha yakından bakmak gerekiyor. İran resmi ideolojisinin dayandığı argümanlardan ilki herkesin dillendirdiği yaygın kanaat ABD karşıtlığıdır. İran rejimi kurulduğundan beri ABD bu sistemi ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Birbirinin ötekisi olması ABD ve İran'ı bölge politikaları itibariyle söylemsel düzeyde yakınlaştırmaktadır. En temelde ABD İran'ın düşmanıdır. Bu düşmana karşı mücadele halinde olunması İran resmi ideolojisinin ana taşıyıcı unsularından birisidir. İkincisi bir Şii devlet olarak İran, İsrail'e karşı mücadele etmek ve Kudüs'ü kurtarmak gibi bir misyona sahip. Bu misyon, Müslüman sorumluluğunun ötesinde politik ve teo-politik amaca hizmet etmektedir. İsrail'in kuşatmasına karşı Müslümanların hamiliğini üstlenmek istemesi ve ayrıca Sünnilere karşı üstünlük tesis etmek gibi bir amaca matuftur. Üçüncüsü ABD ve İsrail karşıtlığı İran iç siyasetinde reformculara karşı üstünlük sağlamak için kullanılan önemli bir argümandır. İçerideki reformcuların özgürlükler ile ilgili çıkışını ABD ve İsrail karşıtlığı üzerinden bastırmak resmi ideolojinin varlığını ve sürdürülebilirliği için zaruri görülmektedir. Diğer taraftan 79'da yaşanan devrim ve bu devrimi civara ihraç etmek de İran resmi ideolojisinin dayanaklarından bir tanesidir. Bugün ise bu ideolojik motivasyon İran'ın Irak, Suriye ve Yemen'deki vekil güçlerini motive etmek için kullanılan bir araç niteliğine tekabül etmektedir. İran bölgede diğer ülkelerin istikrarsızlığını kendi istikrarı için bir dayanak olarak görmüştür. Etrafındaki ülkelerin kaos içerisinde olması bir yönüyle İran'ın istikrarını teminat altına almaktaydı. Fakat gelinen noktada durum şu ki; bölge ülkelerindeki kaosun devam etmesi aynı zamanda İran'ı da kaos süreçlerine dahil edecek gibi duruyor. Pakistan'da, Irak'ta, Suriye'de birçok ülkede istikrarsızlığın hatta kaosun olması bir zaman sonra İran'ı da bu kaosun içerisine çekme ihtimali yüksek. Bu zamana kadar “Düşmanlarımızla Huzistan'da savaşmaktansa (İran toprağı) Suriye, Irak veya Lübnan'da savaşmayı tercih ederiz” mottosu artık geçerliliğini yitiriyor.
Hamas, 7 Ekim'deki meşru operasyonu kadar, direnmek suretiyle Gazze'de kayıplara ve ağır tahribata sebep olmakla da eleştiriliyor. Hamas'a, “bir hiç uğruna direniyorsunuz”, “bütün dünyayı arkasına almış, en modern silahlara sahip bir ordu karşısında direnerek Gazze'de kayıpları artırıyorsunuz”, “kaybedeceğiniz bir savaşta daha fazla can kaybına ve yıkıma neden oluyorsunuz” eleştirileri yapılıyor. Kuşatma, insanlık tarihi kadar eski bir savaş taktiğidir. Bir taraf, şehrinin etrafına aşılması zor surlar inşa eder, içerde ordusunu ve halkını uzun süre ayakta tutabilecek, savunmayı sürdürebilecek yığınak yapar. Diğer taraf ise şehri ablukaya alır, dışardan saldırılar yapar, suyu keser, lojistiğin erişimini engeller; ya surları aşarak, ya da şehrin çaresiz kalıp teslim olmasını bekleyerek zafer kazanmak ister. Kudüs örneğin… Tarihçiler, son 4 bin yılda 118 kez kuşatıldığını ifade ediyorlar. 1099'da Haçlılar şehri kuşatmış, sonra şehre girmiş, binlerce Müslümanı katletmiş, Yahudileri sinagoglar içinde yakmış, İslam ve Museviliğe ait mezar ve yapıları tahrip etmişlerdir. 1187'de Selahaddin Eyyubi Kudüs'ü tekrar kuşatmış, fethetmiş, şehre girerken hiç kimsenin kılına dokunulmaması yönünde kesin emir vermiş, gerçekten de öyle olmuştur. Haçlıların Hatay (Antakya) kuşatması 300 gün sürmüştür. Kuşatmacılar çok zor şartlar altındadır: Çamurun, bataklığın içindedirler ve sürekli depremler olmaktadır. Ancak kuşatmadan vazgeçmezler. Hatay Müslümanlarına yardım gelmeyince, 300 günün sonunda şehir düşer. Haçlılar şehir içindeki herkesi kılıçtan geçirir, evlerin tamamını ateşe verirler. Aynı dönemde yine Haçlılar tarafından kuşatılan Trablusşam şehri tam 2 bin gün direndikten sonra düşer. Birkaç yüz yıl sonra Moğollar gelir, Basra'da taş üstünde taş bırakmazlar. Bağdat'ı kuşatırlar, şehir teslim olmasına rağmen tamamen yıkar, kütüphaneleri yakar, omuz üstünde baş, taş üstünde taş bırakmazlar.
Amerika Birleşik Devletleri'nin eski başkanı Donald Trump'a yönelik suikast girişimi; hem bir seçim öncesinde, hem de Trump tekrar aday olduğu için herkesin aklına yakın tarihteki siyasi suikastları getirdi. Mesela… Adı hiç suikast olarak konulmasa da İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi taşıyan helikopterin düşmesi; yine bir suikast denilmesi zor da olsa İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin Amerikan saldırısında öldürülmesi; Ukrayna ile savaş halindeki Rusya'da, paralı asker şirketi Wagner'in lideri Yevgeny Prigojin'i taşıyan uçağın düşmesi, hem de Putin'e karşı isyan bayrağını açtıktan sonra; iki yıl önce, eski Japonya Başbakanı Şinzo Abe'nin silahlı bir suikast sonucu öldürülmesi, hem de seçim kampanyası kapsamında, konuşması sırasında; bundan bir yıl önce Haiti Devlet Başkanı Jovenel Moise'nin, hem de evini basan silahlı kişilerce öldürülmesi… Daha yakınlarda Türkiye'de, Ülkü Ocakları'nın eski genel başkanı Sinan Ateş'in, güpegündüz, Türkiye'nin başkentinin ortasında öldürülmesi… Olası-Kast'ta bu hafta Türkiye'nin yakın tarihindeki siyasi suikastlar ve suikast girişimleri var…
Fidiro Kahvesi bu bölümünde Filistinli aktivist Mohammed El-Kurd çocukken Kudüs'teki evinin işgal edilmesini anlatan My Neighbourhood (Mahallem) kısa filmini konuşuyor. Müdavimlerimiz bir mahallenin İsrailli yerleşimciler tarafından işgalini sahne sahne ele alırken, bir yandan da işgal karşıtı İsrailli aktivistlerin duygu dünyasını inceliyor. ‘Yerleşimci' nedir? İsrail devleti kimleri yerleşimci olarak seçiyor ve kullanıyor? Çocukluğun işgal ile geçmesi ne demek? İsrailli aktivistlere güvenebilir miyiz?Filistin'i, zorla yerinden edilmeyi, aktivizmi, Filistin- Suriye ilişkisini ve Türkiye'deki göç politikaları ve artan ırkçılığı konuştuğumuz bu içten sohbete sizler de buyrun ve dinledikten sonra yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!Kısa film belgeselin linki: https://justvision.org/myneighbourhood/watch#watchBelgeselin websitesi: https://justvision.org/myneighbourhoodYönetmenler: Julia Bacha ve Rebekah Wingert-Jabi In Bad Faith: https://www.youtube.com/watch?v=4m1aDlglA-kRanda Abdel Fattah röportajı: https://youtu.be/LuA59Tu6yZk?si=uOuzXJ6YzsSyqk6f Bahsedilen diğer kaynaklar: İşgal karşıtı İsrailliler hakkında: https://perspektif.eu/2024/07/19/alon-sahar-isgale-son-vermek-yalniz-filistin-icin-degil-israil-icin-de-gerekli/İsrail eğitim sistemi hakkında: https://perspektif.eu/2024/03/29/nurit-peled-elhanan-filistinliler-israillilerin-bilincinde-yoklar/ Bu devlet gibi düşünme meselesini de bir yerde okumuştum ama hatırlamıyorum. Hatırlayınca burayı güncelleyeceğim! - ServetSupport the Show.
Senada Ekić je prisutna u mnogim sferama društvenog života bosanskohercegovačke zajednice ne samo Melbournea i Viktorije, nego i cijele Australije. Ona je neumorna aktivistica u bosanskohercegovačkoj zajednici, dugogodišnja predsjednica Glavnog odbora KUD-a Dukat, glas pozitivne akcije, volonterizma, pomoći i podrške, kako za starije, tako i za mlađe generacije. Kada je u pitanju njen profesionalni rad Senada Ekić radi kao Communuty Project Leisure Officer pri organizaciji ACCS - Australijsko hrvatskim društvenim uslugama, koji uskoro organizuje Sajam zdravog strenja, pa smo tim povodom upriličili naš današnji razgovor.
Rozmawiamy o posiadaniu dziecka z perspektywy ojca. Czy da się przygotować do tacieżyństwa? Co się zmieniło, odkąd pojawiło się dziecko? Jakie są plusy posiadania dziecka, a jakie minusy? Czy nasz gość zmienia pieluchy? Z tematami odcinków lub chęcią wystąpienia jako gość odcinka, piszcie do nas na: dominika@odwyk.com karolina@odwyk.com Jeśli chcecie kontakt do Kudłatego, dajcie nam znać w mailu :) Po więcej zapraszamy na: www.odwyk.com #rodzina #mężczyzna #relacje
İsrail Filistin çatışmaları ne zaman, nerede, neden başladı? Yahudiler neden bu topraklarda hak iddia ediyor? Kudüs neden paylaşılamıyor? Tüm bunları ve daha fazlasını konuşacağımız Pelin Batu ile Her Şeyin Kökeni'nin üçüncü bölümündeyiz. İyi dinlemeler.
Konuklarımızın hikayesini de ülkemizin hikayesini de konuşuyoruz. Türkiye'nin seçkin isimleri Türk Kahvesi'nde ağırlanıyor, samimi ve sıcak bir atmosfer evlerinize taşınıyor. Ayşe Böhürler Pazar sabahlarını, Türk Kahvesi ile tatlandırıyor. Sanat ve entelektüel hayat üzerine değerlendirmeler, nostalji, mimari, tarih ve eski uygarlıklar üzerine birçok konunun konuşulduğu programda aradığınız her şeyi bulacaksınız. Türk Kahvesi'nde bu hafta konuğumuz Dr. Nurcan Özkaplan Yurdakul 00:00 Giriş 04:22 Kudüs meselesine giden yol nasıl döşendi? 12:12 Osmanlı-Yahudi ilişkileri nasıldı? 16:19 Napolyon'un Mısır'a girişi neyi başlattı? 21:53 Rusya'nın batıdan Doğuya dönüşü nasıl gerçekleşti? 31:32 Doğu Akdeniz'de Rus-İngiliz nüfuz mücadelesi 48:05 İngilizlerin Filistin Keşif Fonu'nun amacı nedir? 56:57 Kudüs meselesinin arka planı nedir? 1:03:25 İngilizlerin kurduğu siyonist çeteler ne yaptı? 1:08:49 İngiliz-Siyonist kavgası nasıl başladı? 1:11:11 İsrail toplumu İsrail Devleti'nin sahibi midir? #filistin #gazze #israil #aksatufanı #nurcanözkaplanyurdakul
Bu bölümde Seyfeddin'in Kıbrıs gezisi ve Vakitler uygulaması, hiking, Hamburg ve Türk tatlılarının tarihi, Nuri Bilge Ceylan'ın yeni filmi Kuru Otlar Üstüne ve zamanla kötüleşen mobil uygulamalar üzerine sohbet ettik.Bizi dinlemekten keyif alıyorsanız, kahve ısmarlayarak bizi destekleyebilir ve Telegram grubumuza katılabilirsiniz. :)Yorumlarınızı, sorularınızı ya da sponsorluk tekliflerinizi info@farklidusun.net e-posta adresine iletebilirsiniz. Bizi Twitter üzerinden takip edebilirsiniz.Zaman damgaları:00:00 - Giriş02:14 - Hamburg Tarihi12:33 - Hiking24:29 - Kıbrıs29:00 - Vakitler, iOS uygulaması geliştirme, Xcode1:13:05 - İzlediklerimiz, Kuru Otlar Üstüne1:29:30 - Okuduklarımız, Tatlıların Tarihi2:00:00 - Activision Blizzard artık Microsoft'unBölüm linkleri:Robin and the Tour GuidesFree Tour CommunityMert ÇobanovNDRVakitlerDashN26Past LivesKuru Otlar ÜstüneAhlat AğacıManchester by the SeaThe Creative Act: A Way of BeingBon IverDaft Punk - Within (Drumless Edition) (Official Lyric Video)Âlem-I İslâm YazılarıKudüs: Bir Şehrin BiyografisiGülbeşeker - Türk Tatlıları TarihiMicrosoft's Activision Blizzard deal approved by UK regulators
Welcome Back! Thank you so much for joining us! I am so excited to share my conversation with you that I had with Dr. Cornel Stanciu! Dr. Stanciu is an Addiction Psychiatrist who has been a part of numerous NIH-published research papers examining the potential harms and benefits of kratom. I had a really wonderful chat with Dr. Stanciu about everything from opiate addictions and recovery, to what him and his colleagues are referring to a KUD or kratom use disorder. We spoke about the various degrees and nuances surrounding KUD and those deemed suffering with it. We learn about the history of how methadone clinics and modern day addiction treatment came to be in the US. As well as how neuroplasticity plays a major role in ones addiction and recovery! PLUS much, much more! I always love to get a chance to sit down with such distinguished guests and pick their brain about everything I find interesting! It was such an honor to have Dr. Stanciu on the show, I hope you enjoy our chat! Dr. Stanciu is an addiction psychiatrist out of Manchester, NH. He's involved in clinical care, research, and policy concerning services and treatments for people with addictive disorders. Throughout his career he's developed an abiding interest in Kratom, and not only the impact it has on patients with mental health and addictive disorders, but also on the general population. This interest translated over the years in numerous studies and publications concerning all aspects of Kratom. Dr. Stanciu has presented at various national physician conferences as well as at other educational endeavors. Having served on the NH Therapeutic Cannabis Monitoring Oversight Board in NH, he's well versed in botanicals with harm as well as therapeutic potential. **** If you would like to be involved in the BAN advocacy efforts or would like more information on the WAR ON PLANTS documentary and fundraiser, please fill out this contact form -> https://tinyurl.com/WarOnPlants If you would like to be a guest or sponsor of the show please contact us at kratomguyshow@gmail.com or call/ text (617) 917-5242 Enjoy the show! This episode is sponsored by: Kratom Family https://thekratomfamily.com ‘Bringing holistic families together' Use the coupon code KRATOMGUY to save 15% off your first purchase! Music by: Lion Heights Track: “Dread Step” https://lionheights.com Sources: #FreeShainaBrown legal defense fundraiser https://www.gofundme.com/f/shaina-brown-arrest-unconstitutional-confinement #WarOnPlants documentary https://www.gofundme.com/f/war-on-plants Weekly LIVE TWITTER - KRATOM ROUNDTABLE - WEEKLY OPEN DISCUSSION (replays) https://spacesdashboard.com/u/KratomGuyShow Wednesdays 4pm est: https://twitter.com/KratomGuyShow (check the pinned tweet) Jon Griggs and Mike on Joey Talks, interviewed about kratom, the law and the craziness surrounding #FreeShainaBrown #JusticeForMarshallPrice https://www.youtube.com/watch?v=J54X6MAIMVo Massachusetts KCPA bill and hearing replay https://malegislature.gov/Events/Hearings/Detail/4581 Dr. Stanciu: https://survey.az1.qualtrics.com/jfe/form/SV_5dWBqO4QpQ7cTmC https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/33974767 https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7203303 https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36001875 https://www.verywellmind.com/dsm-5-criteria-for-substance-use-disorders-21926 --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/kratom-guy-show/message