POPULARITY
50 yaş üstü Avustralyalılar, yeni bir raporda bu yaş grubundaki her üç Avustralyalıdan ikisinin zayıf kemik sağlığıyla yaşadığını tespit ettikten sonra kemiklerine iyi bakmaları konusunda uyarıldi. Healthy Bones Australia tarafından yayınlanan rapor, artan kemik yoğunluğu hastalıkları sayısı ile sağlık sistemi üzerindeki artan ekonomik yük arasındaki bağlantılara da ışık tuttu. Doktorlar ve bu rahatsızlıkla yaşayanlar, insanları kemiklerini düzenli olarak kontrol ettirmeye teşvik etmek için farkındalık yaratıyor...
Sağlık hizmetleri günümüzde, yalnızca ülkemizde değil dünyada da yüksek teknolojinin çok fazla kullanıldığı ve ileri derecede uzmanlaşmış doktorların çoğunlukta olduğu bir ortamda sunuluyor. Hatta ancak bu şekilde sağlık hizmetlerinin kaliteli sunulabileceği iddia ediliyor. Ancak dünya geneli dikkate alındığında sağlık göstergeleri, bu yönde harcanan çabaya ve yapılan harcamaya kıyasla yeterince iyileşmiyor hatta bazı parametrelerde kötüleşiyor. Çünkü sağlıklı toplumlar yaratmanın yolu, sadece yüksek teknolojiden ve alanında en uzman doktorlar yetiştirmekten geçmiyor. Çin'de 1960'larda başlayan, Ekim devriminden ilham alan “çıplak ayaklı (yalınayak) doktorlar” uygulaması bunun tarihteki en güzel kanıtlarından biri. Tıp eğitimi (doktor yetiştirme), 20. yüzyılın başlarında dünya genelinde, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ekolünden etkilenerek genellikle 6 yıl olarak planlanmış ve çok detaylı bir eğitim sürecini öngörmüştür. Bu en başta insana makul görünebilir. Ancak tıbbi bilginin hepsi aynı önemde değildir. Örneğin, o ülkedeki en sık görülen, en çok öldüren ve en çok sakat bırakan hastalıklar ve bunlara dair yapılması gerekenler; korumanın, tedaviden önce gelmesi gerektiği; az bir çabayla üstesinden gelinebilecek sorunların/hastalıkların önceliklendirilmesi gibi bilgiler tıbbi yaklaşımın temelini oluşturur. Oysa ABD ekolünde doktorlar genellikle işin bu abecesini kaçırır, zaten müfredat da kaçırması üzerine kurulmuştur.
Türkiye, bazı özel hastanelerin yenidoğan yoğun bakımlarında SGK'dan (Sosyal Güvenlik Kurumu) daha fazla para almak için bebeklerin canlarını hiçe sayan bir organize çetenin açığa çıkartılmasıyla çalkalandı. Sağlıkta özelleştirmenin halkın sağlığını nasıl gasbettiğini acı şekilde yaşamış olduk. Yorgan gitti, yani çete yakalandı ama kavga bitmiş değil. Çünkü kavganın esas muhatabı böyle bir vicdansızlığı yaptırabilecek ortamı yaratan, amacın yalnızca kâr etmek olduğu özelleşmiş sağlık ortamı. Türkiye'de sağlık alanında özel hastanelerin varlığı uzun zaman önceye dayanıyor. Ancak esas 1980'lerden itibaren sayıları artmaya başlıyor. Serpilip gelişmeleri ise 2000'lerin başında oluyor. AKP iktidar olduktan sonra, amacı sağlık emekçilerinin örgütsüzleştirilmesi ve sağlığın özelleştirilmesi olan “Sağlıkta Dönüşüm Programı”yla beraber özel hastanelerde yapılan işlemlere SGK ödeme yapmaya başladı. Yani kamunun parası, özellere aktarılmaya başlandı. Türkiye'de 2000'lerin başından günümüze özel hastane sayısı iki katından fazla arttı; hastane yataklarının beşte biri özelde ve çoğu nitelikli yataklar; yenidoğan yoğun bakım yataklarının yarısından fazlası özelde. Her yıl özel hastanelere aktarılan paralar da çığ gibi artıyor. Özel sağlık sektörü, devlete getirdiği mali yük ve halk sağlığına karşı tehdit olmasının yanında sağlık emekçilerinin kötü çalışma koşullarına sahip olduğu bir sektör. Doktorların bile bordrolu şekilde çalışamadığı, pek çok hak gasbına uğradığı; keza doktor olmayan sağlık emekçilerinin asgari ücret ve ona yakın ücretler aldığı, çalışma şartlarının çok ağır olduğu bir sektör. Ancak böyle gelmiş böyle gitmez diyen örnekler de yok değil. Özelleşmiş sağlığın panzehiri sağlıkta kamulaştırmadır. Kamulaştırmayı gündeme taşımanın yolu da emekçi halkın ücretsiz ve nitelikli sağlık hakkı için mücadele etmesi kadar, özel hastanelerde sendikal örgütlenmeden geçiyor. Bu yönde son yaşanan örnek olan Özel Lokman Hekim Van Hastanesi'nde çalışan sağlık emekçilerinin mücadelesi üzerinde özellikle durmak gerekli. Özel Lokman Hekim Van Hastanesi'nde çalışan sağlık emekçileri asgari ücret düzeyinde ücretler ve kötü çalışma koşullarına dur demek için Türk-İş'e bağlı Sağlık-İş sendikasında Ağustos ayı ortasında örgütlenmeye başlamış. Birkaç günde sendikaya üye sayısı yüzü aşmış. Bunu haber alan özel hastane patronu 7 öncü işçiyi “performans düşüklüğü” bahanesiyle işten atarak karşılık vermiş. Elbette atılan işçi kardeşlerimiz yılmamış, patrona karşı sendika aracılığıyla hukuki mücadele başlatmışlar. Aynı zamanda eylemlerinin görünür olması için hastane önüne sendika çadırı kurmak istemişler. Ancak çadır kurma girişimleri valilik tarafından engellenmiş. Bu süreçte patron üç işçiyi daha atmış. Patron, işçilere sendikal haklarından vazgeçmeleri için türlü teklifte bulunmuş ama işçiler bu teklifleri ellerinin tersiyle itmiş ve sendikaya üye olma hakkının ihlali nedeniyle açtıkları işe iade davalarından vazgeçmemiş. İşçilerin mücadelesi hâlen devam ediyor. Devlet, bakanlık, patron bir olmuş işçiyi, emekçiyi sefalete mahkûm ediyor, anayasada açıkça yazan hakkını gasbediyor. Bugün için sermaye tarafı güçlü, emek cephesi zayıf. Biz işçiler, emekçiler olarak mutlaka Birleşik İşçi Cephesi'ne yığınak yapmalıyız. Ama bu yalnızca işçilerle olmaz. Konfederasyonlar, Türk-İş, DİSK ve Hak-İş ortak hareket edeceklerini açıklamıştı. Bunun gereği özel sağlık alanında yapılmalı. Bu alanda örgütlenme yürüten sendikalar, Sağlık-İş, Dev Sağlık-İş ve hatta Öz-Sağlık-İş sendikalaşmayı en öncelikli mesele olarak görüp eylemde birliği esas almalı. Bunlara emek meslek örgütleri de destek vermeli. Mücadele alanlarında “Sendika haktır, engellenemez!” sloganının yanında mutlaka “Sağlıkta özelleştirme ölüm demektir!” ve bunun gereği olarak “Özel hastaneler kamulaştırılsın!” sloganları da eşlik etmeli
#HiçUnutmam Önce kendisine teşhis koydu sonra ailesine… Test sonuçları aksini söylese de aylarca doktor doktor dolaştı. Doktorlar bazen, hastalarını hasta olmadığına ikna etmeye çalışır. Bu da öyle bir hikaye. Prof.Dr. Alper Şener #HiçUnutmam dediği vakayı anlatıyor.
İç savaşta 15 bin kişi hayatını kaybetti, 18 milyon insan açlıkla karşı karşıya, 20 milyon çocuk okula gidemiyor. Ülkede sürekli katliam, talan ve saldırı var. Gözden ırak bir Afrika ülkesi olan Sudan'da çağımızın en büyük insanlık dramı yaşanıyor. Sınır Tanımayan Doktorlar Örgütü Sudan Acil Durum Koordinatörü Tuna Türkmen, podcast Cosmo Türkçe'de gölgede kalan bu dramı ve yürüttüğü zor görevi anlattı. Mikrofonda Aydın Işık ve Elmas Topcu var. Von Aydin Isik.
Sinan Tartanoğlu, Olası Kast'ta bu hafta; sokak röportajlarını izlerken sosyolojik çatışmalara girmeyelim isteyenlerin, el kadar çocukları nasıl kendilerine muhalif ettiklerini ele aldı: Instagram yasaklanırken, yeni yasakların cennetin kapılarını aralamakla bir tutulduğu… Cezaevleri dolup taşarken, sivil toplum ve basın yayın faaliyetlerinin “etki ajanlığı” gibi, televizyon yayınlarının “kitleleri sosyolojik çatışmalara sevk etmek” gibi yeni yeni suçlamalarla susturulmaya çalışıldığı… Seçilmişlerin seçildikten sonra hapsedildiği, hapisteyken seçilenlerin salıverilmediği… Doktorların “Yurt dışına giderseniz gidin” denildiğini duyduğu; gençlerin çoktandır gitmek istediği… Ama kimsenin vize alamadığı için hapsolduğu… Muhaliflerin sabaha karşı evleri polis tarafından basılırken, 729 bin Suriyelinin bir zamanlar devlete bildirdiği evde artık oturmadığının anlaşıldığı… Kişi başına kredi kartı borcunun 80 bin lirayı geçtiği… Ucuza bir şeyler alabilmek için başvurulan online alışverişe ek vergilerin getirildiği, bu yüzden uluslararası giyim markalarının online satışı dondurduğu… İsrail'e terörist demedikçe, hayvanların katledilmesine itiraz edilemeyeceğini söyleyen iktidar temsilcilerinin, temsil ettiği şirketlerden birinin İsrail ordusuna kendi halkından daha ucuza elektrik sattığı… Emeklilerin, işçilerin-emekçilerin, öğrencilerin, memurların, kadınların ve hatta zeytin ağaçlarının, derelerin, denizlerin, sokak köpeklerinin bile muhalif olduğu bir ülkeyi; 22 yıldır yöneten siyasal parti yarın 23. yaşına giriyor. Ve bu parti, sadece oyun oynadığı hatta oynayacağı oyunu geliştirebileceği bir platformu- Roblox'u yasakladığı için çocukları bile kendisine muhalif yapabiliyor, artık.
Kadın Sağlıkçılar Eğitim ve Dayanışma Vakfı (KASAV), İsrail'in saldırılarından etkilenen Gazze'de yardım faaliyetleri yürütüyor. Son olarak Yeryüzü Doktorları'yla iş birliği yaparak Gazze'deki sağlık sistemine destek olmayı amaçlayan KASAV'ın Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Buhara Sultan Güney ile bölgedeki durumu konuştuk.
Yeni rakamlar, Avustralya'nın sağlık sisteminde çalışan yabancı doktorların, hemşirelerin ve sağlık profesyonellerinin sayısında bir artış olduğunu gösteriyor. Ancak tıp grupları, halihazırda burada bulunan binlerce uluslararası/yabancı tıp mezununun aldıkları eğitimlerinin yani niteliklerinin tanınması için mücadele ettiğini söyleyerek, hükümete karşı karşıya oldukları engelleri yıkması çağrısında bulunuyorlar.
ABD Başkanı Joe Biden'a Demokrat Parti içinden başkanlık yarışından çekilmesi yönünde yeni çağrılar geldi. Biden ise verdiği bir röportajda doktorun böyle bir şeyi gerektirecek bir rahatsızlığı olduğunu söylemesi halinde yarışta kalıp kalmamayı yeniden değerlendirebileceğini belirtti
Dört milyon Avustralyalı bel ağrısı sorunlarıyla yaşıyor ve bunun Avustralya'ya yıllık tedavi maliyeti 3 milyar dolardan fazla. Omurga disklerini rehabilite etmeye yönelik yeni bir teknik birçok kişiye yeni umutlar sunuyor.
Pensilvanya'daki terörist başı Fethullah Gülen'in sağlık durumunun kötüye gittiği komada olduğu hatta öldüğüne yönelik iddialar yaklaşık bir aydan bu yana kamuoyunun gündemini meşgul ediyordu. Anlaşıldığı kadarıyla Milli İstihbarat teşkilatımızda terörist Gülen'in öldüğüne yönelik bir bilgi olmadığı için bu konuda bir açıklama yapılamamıştı. Ancak terör elebaşının yerine geçmek için ölüm döşeğindeki teröristbaşı Gülen'e imzalatılmaya çalışılan metin ve Gülen'i kaçıran terör örgütünün üst düzey militanları Mustafa Özcan, Cevdet Türkyolu ve Ekrem Dumanlı FETÖ içinde açıkça bir iç savaş başlatmışlardı. Terör elebaşı Gülen'in yeğeni Ebu selam'ın FETÖ terör örgütü aleyhine yaptığı itiraflar sonrasında FETÖ içinde yaşanan liderlik iç mücadelesi daha da gerginleşerek bir iç savaşa dönüşmüştü. SORULARA CEVAP VEREMEYECEK DURUMDA? Terörist başını kaçıran Mustafa Özcan, Cevdet Türkyolu, Ekrem Dumanlı Gülen'in yanına yine FETÖ'cü lider adaylarından Adem Yavuz Arslan, Metin Yıkar ve Abdülhamit Bilici'yi getirdi. Aktarılan bilgilere göre Arslan, Yıkar ve Bilici röportaj yapamadan kendi kendilerine konuşup yanıt alamadan geçmiş olsun diyerek Gülen'in yanından ayrılmışlardı. FETÖ elebaşı ile ilgili olarak akli melekelerini kaybettiğine yönelik iddialar FETÖ'cü sözde liderlerden Abdülhamit Bilici ve Adem Yavuz Arslan ‘Hain XGrup' tarafından da doğrulanmış oldu. Sosyal medyada Metin Yıkar'la yaptıkları yayında Fetö elebaşının sağlık durumunun kötü olduğunu itiraf eden FETÖ'cü ekip sorulara dahi cevap veremeyecek durumda olduğunu kabul etti. FETÖ'cü Bilici canlı yayında "Röportaj yapmamıza izin vermeyecek kadar sağlık sorunları var ama yatalak durumda değil selamlaştık geçmiş olsun dileklerimizi iletip dua talebinde bulunduk" demişti. FETÖ'cü Arslan ise "Doktorları ziyaretin kısa olması gerektiğini sorularımıza yanıt veremeyeceğini zaten baştan söylediler. Soru sorma ihtimalimizin olmadığını bilerek yola çıktık. "Kısaca FETÖ hain ölmemişti ancak durumu kötüydü' ''FETÖ'YÜ KİMİN YÖNETECEĞİ TARTIŞMA KONUSU'' FETÖ'de bir karışıklıklar var. Bir anda ortaya çıkan bir şey olmadı, yıllardır konuştuğumuz şeyler. Gülen şu an hayatta ama gitti gidiyor. Son günlerini yaşıyor. Gülen öldükten sonra örgütü kim yönetecek? Örgütte ciddi bir finans gücü,Türkiye başta olmak üzere 120 ülkede istihbarat ağı söz konusu. Bu gücü örgütte kimin yöneteceği tartışma konusu! GÜLEN'İ ÖLDÜRME PLANLARI MI YAPIYORLAR?
Son dönemde sağlık alanında yaşanan en büyük problemlerden biri, hastaların kamu hastanelerinde doktor randevusu bulamamasıydı. Bu sorun, AKP iktidarının yirmi yıldan fazla süredir sağlığı özelleştirmek ve piyasalaştırmak için uyguladığı “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın (SDP) yarattığı bir sonuç. Dolayısıyla çözüm, SDP'nin geri püskürtülerek, kamu eliyle verilecek bir sağlık sistemini inşa etmekten geçiyor. Sağlık Bakanı geçtiğimiz ay randevu meselesine el attı. Atmasa daha iyiydi. Bulduğu çözüm günlük randevu sayısını arttırmak, yani her bir hastaya ayrılan muayene süresini kısaltmak oldu. Zaten kısa olan muayene süresini ortalama 1-2 dakikaya indirdi. Böylece doktorlar çok daha yoğun çalışmak zorunda kalacak ve hastalara nitelikli bir sağlık hizmeti de sunamamış olacak. Doktorun emeği değersizleşirken, halkın sağlık hakkı da gasbedilecek. Öncelikle şunu sormamız gerekiyor: Neden nüfusu 85 milyon olan bir ülkede, yıllık neredeyse 1 milyar poliklinik başvurusu oluyor? Bunu biz soruyoruz da, o ülkenin sağlıktan sorumlu en üst yetkili kişisi Sağlık Bakanı sormuyor sanırız. Sağlıkçı olmayan birine bile bu sayıları söylesek, çok yüksek ihtimalle şaşıracak ve muhtemelen ülkede bir sağlık felaketi yaşandığını düşünecekti. Bu sayılara başka türlü mantıklı bir izah bulmak oldukça güç. Türkiye toplumunun evinden sonra ikinci adresi olduğunu anladığımız sağlık merkezlerine bu kadar fazla başvuru oluyor da Türkiye toplumu daha mı sağlıklı oluyor? Hayır tabii ki. Kronik hasta sayımız yıldan yıla artış gösteriyor. Diğer sağlık göstergelerinde de olumlu bir sıçrama yapmış değiliz. Kamu hastanelerinde yaşanan randevu sorunu dâhil her bir sorunun arkasında her geçen gün daha fazla özelleşen sağlık alanı var. İyi işleyen bir kamu sağlık sistemini, özel sağlık sermayesi istemiyor. Kamuda iyi hizmet alacağını bilen hasta niye yüksek ücretler ödeyeceği özel hastanelere gitsin? Ayrıca kamu, harcama kalemlerini piyasadan sağlıyor. Hiçbiri kamu eliyle üretilmiyor. Çok başvuru, çok harcama demek. Bu da sağlık piyasasına daha fazla kamudan para akması demek oluyor. Bunu biz görüyoruz da Sağlık Bakanlığı görmüyor mu? Görüyor tabii. Sağlık Bakanlığı özel sağlık sermayesine “yürü ya kulum” derken kamuda ise doktorlara ne kadar fazla tetkik ister ne kadar fazla hasta bakarsa ek prim vadediyor. “Sağlık piyasasına kazandırdığın ölçüde sana para veririm” mesajı vermiş oluyor. Bir ülkenin sağlık alanında gurur duyacağı şey, ne kadar çok hastaya baktığı değil ne kadar fazla hastalığı önlediği olmalı. İnsanların yaşadığı ve çalıştığı ortamda potansiyel hastalık risklerine karşı önceden önlem alarak mümkün olan en az şekilde hasta olacağı bir sistemi kurmak marifet. Ama bunun yolu sağlığı piyasalaştırmaktan ve özelleştirmekten geçmiyor. Kamu eliyle planlanmış, ücretsiz ve nitelikli şekilde verilen bir sağlık sistemini inşa etmekten geçiyor. Geçen ay İstanbul Tabip Odası (İTO) seçimlerini Demokratik Katılım Grubu (DKG) kazandı. Doktorların hak mücadelesini; eşit, ulaşılabilir, nitelikli, ücretsiz, kamu eliyle verilen bir sağlık sistemi için mücadele ile beraber yürüten DKG'nin yeniden yönetime seçilmesi, önümüzdeki dönemde iktidarın Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) kapsamında yürüteceği, doktorların ve sağlık emekçilerin kazanılmış haklarına, halkın sağlık hakkına saldırmak için uygulamaya koyacağı düzenlemeleri püskürtmek için iyi bir fırsat sunuyor. Sağlık Bakanlığı'nın ilk kez Göztepe Şehir Hastanesi'nde denediği, muayene süresini ortalama 2 dakikaya çektiği uygulamayı, İTO'nun, sağlık emekçilerinin yüksek katılımıyla hastanede gerçekleştirdiği eylemle boşa düşürmesi bunun güzel bir kanıtı oldu. SDP'yi ve onun ürünü olan bu sağlık sistemini değiştirmenin, sağlık emekçilerinin haklarını iyileştirmenin, daha sağlıklı bir toplumda yaşamanın yolu örgütlü mücadeleden geçiyor. İTO, doktorların ve sağlık emekçilerinin de hastaların da memnun olmadığı, iktidar eliyle yaratılan bu ucube sağlık sistemini değiştirmek için mücadeleye talip. Gelin bu fırsatı değerlendirelim
Sınır Tanımayan Doktorlar kurumunun uluslararası başkanı Avustralya hükümetinden İsrail'e yaptırım kararı almasını istedi. Sınır Tanımayan Doktorlar temsilcileri Dışişleri Bakanı Penny Wong'dan randevu talep ederken ateşkes çağrısının tek başına anlamı olmadığını söyledi.
Alerjisi olanlar genellikle yorgun uyanmaktan, geceleri uykuya dalarken sıkıntı yaşadıklarından şikayet eder. Doktorlar da ilaçların genellikle gece kullanılmasını tavsiye eder. Peki alerji gece neden artar ve ilaçları özellikle neden gece alınır? Kulak Burun Boğaz Uzmanı Dr. Artunç Kaan Turanoğlu anlatıyor.
İsrail'in Gazze'de yürüttüğü soykırım er ya da geç sona erecek. Sonra, hem İsrail, hem onu destekleyenler, hem de susup izleyenler, sanki hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam etmek isteyecekler. Hayır. Yaşananları unutma, sakın unutma! 40 bine yakın masum savunmasız sivil öldürüldü. Bunların 15 bini çocuk. Şehirler harabeye döndürüldü, okullar, üniversiteler, hastaneler yıkıldı. Doktorlar, öğretmenler, gazeteciler, yazarlar, bilim insanları, yardım gönüllüleri katledildi. Evlerini terk edip güvenli bölgelere sığınan milyonların ekmeğe, suya, ilaca erişimi engellendi. Hitler'in soykırımını dahi gölgede bırakacak, tarihin en büyük zulmü yapıldı. En başta bu soykırımın korkunç boyutunu sakın ha unutma! Soykırımı adına İsrail denilen terör devleti yaptı; Amerika Birleşik Devletleri soykırıma nakit ve silah desteği verdi. İngiltere, Almanya, Fransa başta olmak üzere Avrupa'nın hemen tamamı soykırıma açık destek sağladı. Hepsinin elinde soykırımın izi var, ellerinde kan var. Bunu sakın unutma.
Avustralya'da tüketilen antibiyotik miktarının artması endişe yaratıyor.
İsveçli Karoline Olsson, 1876 yılının soğuk bir şubat günü uykuya daldı. 14 yaşındaydı ve bir daha uyanmadı. Doktorlar ona ne olduğunu çözemediler, ailesinin elinden kızın başında beklemekten fazlası gelmedi. Oknö'nün bu gizemli kızının başına gelenler türünün tek örneğiydi.
İsveçli Karoline Olsson, 1876 yılının soğuk bir şubat günü uykuya daldı. 14 yaşındaydı ve bir daha uyanmadı. Doktorlar ona ne olduğunu çözemediler, ailesinin elinden kızın başında beklemekten fazlası gelmedi. Oknö'nün bu gizemli kızının başına gelenler türünün tek örneğiydi.
ABD'li yetkili ağzın, Rusya, İran ve Çin'in birlikte çalıştıklarını ve dünya çapında saldırgan olduklarını açıkladığı saatlerde ABD Temsilciler Meclisi İsrail'e 26 milyar dolar yardım yapılmasını öngören tasarıyı onayladı. “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” derler ya tam da böyle bir şey. Hem katili besliyor hem gizliyor hem de başkalarını suçluyor. ** İki gün önce israil savaş uçaklarının sınırdaki Refah bölgesini vurması sonucu hamile olan bir kadın hayatını kaybetti. Doktorlar, anne karnındaki bebeği kurtarmayı başardı. Filistinli bebeğin babası ve kardeşi de bu saldırıda hayatlarını kaybetti. Gazze'de güvenli hiçbir yer yok. ** İsrailli katiller, iki gün önce de El Hamra askeri kontrol noktasında Filistinli bir kadını vurdular, ambulans ve sağlık görevlilerinin kadına ulaşmasını da engellediler. Bunlar sadece katil değil, ruhları da cani. Binlerce İsrailli, bu hafta da İsrail Başbakanı Netanyahu'nun istifa etmesi için Tel Aviv'de toplanıp eylem yaptı. İsrailde yaşayan yahudiler bu işin faturasının sonunda kendilerine çıkacağını biliyorlar. ** Gazze Sağlık Bakanlığı: 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye yönelik saldırılarda 34.097 Filistinli şehit oldu ve 76.980 Filistinli yaralandı. Göz yumdukça şımardılar ve küstahlaştılar. Gazze'de Han Yunus'ta bulunan bir toplu mezarlıktan şimdiye kadar 210 naaş çıkarılmış, naaşların çoğundan organlar çalınmış. Hem katiller hem hırsızlar.
1960 Roma Olimpiyat Oyunları'nda 100, 200 ve 4x100 metrede üç altın madalya kazanan Wilma Rudolph, tarihte tek Olimpiyat'ta bunu başaran ilk Amerikalı kadındı Yaşamaz denen, yürümesi bile beklenmeyen bu kadın imkânsızı başarmıştı! Babasının iki ayrı evlilikten olan 22 çocuğunun yirmincisiydi Wilma. Zatürre, kızıl hastalığı derken çocuk felci olmuştu. Sol bacağı felçliydi. Doktorlar ona bir daha yürüyemeyebileceğini söylerken, annesi asla pes etmemişti. Peki, durum böyleyken üç altın madalyayı kazanmayı nasıl başardı? Berna Abik'in sunumu, Ali Murat Hamarat'ın metinleriyle dünden bugüne Olimpiyat tarihinde yaşananların anlatıldığı '60 Saniyede Olimpiyatlar' video serisinde Rudolph'un hikâyesi var. Video
Ben bir bağımlıyım. ”Evet” deme bağımlısı. Doktorlar böyle bir teşhis olduğuna inanmıyor. Ama hastayım. O 5 harfi yan yana getiremiyorum. […]
Türkiye'yi terk eden doktor sayısı rekor seviyeye ulaştı. Çoğu uzman binlerce Türk hekim başta Almanya olmak üzere Avrupa'ya göç etti. Doktorlar çalışma şartlarının kötülüğünden, ekonomik sıkıntılardan, en önemlisi de şiddetten ve baskıdan bunaldıkları için ülkeyi terk ediyor. Türk Tabipler Birliği Başkanı Dr. Şebnem Korur Fincancı ile hastanelerdeki koşulları konuştuk. Almanya'ya gelmiş bir doktor olan Hakan Bahadır, buradaki tecrübelerini anlattı. Mikrofonda Hülya Topcu ve Gökçe Göksu var. Von Hülya Topcu.
Son birkaç gündür Türkiye Futbol Federasyonu'nun mcdonald's (baş harfler yine küçük) ile imzaladığı sponsorluk anlaşması tartışma gündeminde... Elbette haklı bir tartışma bu; Gazze'de insanlığın tarihi boyunca gördüğü en vahşi soykırım gerçek- leştirilirken, bu cürümü işleyen siyonist/terörist devlet israil ile beraber görünmekte, kol kola girmekten sakınca görmeyen bir küresel markanın milli takımlar sponsoru olması eleştiriyi dibine kadar hak eden bir durum... Hatta ben kişisel olarak yazının başlığına da konumladığım gibi utanç duyuyorum bundan. Söz konusu şirketin markalarına karşı bütün dünyada uygulanan boykotun yol açtığı zararları giderebilmek için son günlerde yaptığı açıklamalardan da zerre kadar etkilenmiyorum. Yapılan sponsorluk sözleşmesinin dört yıldan beri zaten uygulanmakta olduğunu ve TFF'nin kamuoyuna yansıyan imza töreni fotoğrafının Haziran 2023 tarihinde çekildiğini ben de dün Ersin Çelik dostumuzun bu anlaşmayı çok yönlü biçimde eleştiren yazısında okudum. Doğrusunu isterseniz törenin 7 Ekim'den önce yapılmış olması, benim bu kahır verici anlaşmadan duyduğum utancı azaltmadı. Sadece mcdonalds'ın milli takımlarımızın sponsoru olduğundan haberdar olmadığım için kendimi kınadım. Bu benim eksiğim, bundan haberdar olmam ve bu anlaşmanın yapıldığı ilk tarihte, yani dört yıl önce eleştiri konusu etmem gerekirdi. Bu sponsorluğun benim gibi insanları haberdar kılacak kadar etkin ve görünür kılınamamış olması teselli edici bir şey mi, o da tartışılır. Gazze'de bu vahşet yaşanmasaydı da mcdonald's markasının milli takımlarımızın sponsoru olması son derece sıkıntılı... Sadece siyonist dünya ile ilgili sermaye ilişkileri bakımından değil, daha fazlası var. Dünyada sportif faaliyetlerle kendini aklamaması gereken markaların başında mcdonald's geliyor çünkü. Neden? Çünkü günümüzde yanlış beslenmenin ve fast food kültürünün sembolü bu marka... Obezliğin temel müsebbiplerinden de biri... Üstelik bilinmeyen şeyler de değil bunlar! İnternet üzerinde bununla ilgili onlarca bilimsel çalışma bulabilirsiniz. Ama daha pratik bir yol izleyip, yine bir Amerikalı, Morgan Spurlock tarafından çekilen ‘Super Size Me-Şişir Beni' belgeselini izlemek yeterli olacaktır. ‘Şişir Beni' belgeseli kendini kobay olarak kullanan yönetmenin bir ay boyunca sadece mcdonal's ürünleri tüketerek yaptığı feci deneyi anlatıyor. Deneyin başında kapsamlı bir doktor kontrolünden geçen ve herhangi bir sağlık sorunu olmadığı tespit edilen 32 yaşındaki Spurlock, sadece mcdonald's menülerinden beslendiği ilk üç haftanın sonunda kalbinde ritim bozukluğu yaşamaya başladı. Doktorların uyarılarına rağmen deneyi sürdürdü. Bir ay dolduğunda Spurlock tam 13 kilo almıştı. Vücut yağ oranı yüzde 60'ın üstünde artmış, karaciğeri ciddi şekilde zarar görmüş, kalp krizi görme riski katlanmıştı. Sadece bir ayda, hatta ondan daha kısa bir sürede... Sonrasında Spurlock'un bu deney sırasında aldığı kiloları vermek için tam 14 ay sıkı bir vegan diyeti yapması gerekti.
İsrail'in Gazze'ye bombalı saldırılarında birçok hastane yerle bir olurken bazı hastanelerin bölümleri ise hizmet veremez hale geldi. Bölgedeki doktorların ve hastanelerin durumunu, Yeryüzü Doktorları Başkanı Yahyahan Güney ile konuştuk.
“insanların çoğu, kendilerinin bir insan oldukları gerçeğine gereken önemi vermezler. Onun yerine, kafalarında kendi vasıflarının ve kimliklerinin birçok hayalî imajlarını oluştururlar. ‘Ben kimim?' sorusuna çoğu zaman: ‘Bir öğretmenim', ‘bir işçiyim' ya da ‘bir doktorum' şeklinde cevap verirler” diyor Erich Fromm ‘Hayatı Sevmek kitabında. Önemli bir mesele bu! Pek çoğumuz bu tedirgin edici soruya buna benzer cevaplar veriyoruz. Ne iş yaptığımızla, dünya görüşümüzün ne olduğuyla, hangi takımı tuttuğumuzla, doğduğumuz şehirle, kendimize biçtiğimiz imajla ilintili cevaplar... Sorunun derinliğiyle orantısız sığlıkta, düz cevaplar bunlar. Kendimizi gerçekten bu cevaplardaki kelimelerle sınırlı birer varlık olarak görüyorsak, her şeyi bir tarafa, ‘insan'lığımıza bir haksızlık olur bu! Gerçekten hayatımızın sadece küçücük bir parçasını öne çıkaran bu kelimeler bizi tarif ediyor olabilir mi, inanabilir miyiz buna? Peki ama kimiz gerçekte? Verdiğimiz cevapların bizi asla yeterince tarif edemeyeceğini, anlatamayacağını gayet iyi bildiğimiz halde, neden bu sığ cevaplara sığınıyor, sorunun hakkını verecek gerçek bir cevap arayışından bu kadar ısrarlı bir şekilde kaçınıyoruz? “Sizinle daha önce tanışmıştık değil mi?” diye sordu yolda karşılaşan iki kişiden biri. “Pek tanışmak sayılmazdı” dedi diğeri, “birbirimize isimlerimizi söylemiştik sadece!” Kim olduğumuz sorusu, varoluşumuzun önemli sorusudur aslında. Kendimize sorduğumuz, sormamız gereken diğer bütün soruların, bu soruya verebileceğimiz cevaptan kaynağını alacağı, oradan hayat bulacağı da söylenebilir rahatlıkla. Kimileri için bu sorunun cevabı, bütün bir ömür süren heyecan verici, sarsıcı ya da her halükârda sancılı arayışların neticesinde ortaya çıkar. Bu cevabı çok arayıp bulamayanlar da olur hatta. Herkes gibi bir kelimelik cevaplarla durumu idare etmek varken, kim böyle can yoran bir uğraşa girer? Pek kimse girmez, girmiyor zaten görünüşe göre. Doktorlar, mühendisler, filanca şehirliler, falancasporlular, sağcılar-solcular, esmerler-sarışınlar olarak yaşayıp gidiyoruz çoğumuz bu yüzden. Sıradanlaştırıcı imajlarımıza böyle sıkı sıkıya tutunuyor oluşumuz, bizi sarsıcı ve sancılı arayışlara girmekten kurtarıyor belki; ama insan olmanın beraberinde getirdiği engin potansiyele doğru yürümekten de alıkoyuyor aynı zamanda. Kendimizi, gerçek mana, potansiyel ve derinliklerimizle birlikte göremediğimizde, tasavvur edemediğimizde, düşünemediğimizde, dünyamız ilkokul hayat bilgisi kitaplarında göründüğünden daha gerçek olmuyor tabiatıyla. Yüzeysel yaşantıların karton karakterleri... Yetiyor mu gerçekten bu kadar hayat bize? Keşke yetmediğine dair işaretler bulup sıralayabilsem buraya!
Bir bilen safsatası tarihsel tanımına göre, bu safsata “iddiayla alakasız” bir konudaki otoritenin tanık gösterilmesiyle ortaya çıkar. Ne var ki bugünkü kullandığımız anlamıyla “veri yerine otoritenin dayanak olarak gösterildiği” her argümanın safsata niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. Zira günümüz tartışmalı konularında aynı alanın otoriteleri farklı görüşlere sahip olabilir. Tabii böyle düşündüğümüz zaman çok ciddi bir krizle karşı karşıya kalırız. O zaman “deprem uzmanları uyardı!” gibi bir başlık altında sergilenen haberlere inanmayacak mıyız? “Doktorlar gereksiz antibiyotik kullanımının zararlı olabileceğini söylüyor” gibi bir cümleye, “Hadi oradan, bu bir safsata mı?” diyeceğiz? Bu soruya verilmiş bir yanıt var. Otoriteye başvurma safsatasını ilk olarak İngiliz düşünür ve hekim John Locke 17. Yüzyıl sonunda kaleme aldığı bir eserinde tanımlamıştır. Locke'a göre otoriteye dayanan önermelerin hepsi safsata değildir; safsata okurlara ve dinleyenlere bir fikri kabul ettirebilmek için otoritenin saygınlığının kötüye kullanılması halinde ortaya çıkar. Safsata Ekspresi'nin yedinci bölümünde "Bir Bilen Safsatası"nı ele aldık. İyi seyirler. Hazırlayan ve Sunan: Dr. Tevfik Uyar Oyuncular ve Montaj: Ecem Uyar, Yaren Abay Logo: Harun Aydın Animasyon: Halit Gülmez Kaynak: Safsatalar, Destek Yayınları Müzik: Bensound #safsata #akılvarmantıkvar #tevfikuyar #bilim
To enjoy all 100+ episodes, please subscribe on https://anchor.fm/turkish-learners-network/subscribe We publish new episodes weekly! Basit Türkçe ile Haberler / News in Simple Turkish by Turkish Learners Network Basit Türkçe ile Haberler'in yeni bölümüne hoş geldiniz. İkiz: Twin Yaş günü: Birthday Ortalama: Average Doğum: Birth Gebelik: Pregnancy Yenidoğan: Newborn Bugün 7 Mart 2023 Salı. Dünyanın En Erken Doğan İkizleri Guinness Rekorlar Kitabı'na Girdi Kanadalı iki kardeş, dünyanın en erken doğan ikizleri olarak Guinness Rekorlar Kitabı'na girdi. Adiah ve Adrial, 4 Mart'ta birinci yaş günlerini kutladı. İkizler ortalama bir doğumdan 126 gün daha erken dünyaya geldi. Daha önceki rekor ABD'nin Iowa eyaletindeki ikizlere aitti. Iowalı ikizler 2018 yılında normalden 125 gün daha erken doğdu. Ortalama bir gebelik 40 hafta sürüyor. Adiah ve Adrial'ın annesi Shakina ise 21. (yirmi birinci) haftanın sonunda doğuma başladı. Doktorlar, bebeklerin yaşama şansının olmadığını söyledi. Shakina, Toronto'daki Mount Sinai Hastanesi'ne gitti. Bu hastane yenidoğan yoğun bakımı konusunda uzman. Hastane Shakina'ya bebeklerin 22. (yirmi ikinci) haftadan önce doğamayacağını söyledi. Bu nedenle Shakina, kanamaya rağmen 22. haftayı bekledi. Kız bebek olan Adiah 330 gram, erkek kardeşi Adrial 420 gram doğdu. Toplamda 750 gram ağırlık ile şimdiye kadarki en hafif ikizler olarak doğdular. Adiah ve Adrial, başlangıçta ciddi sağlık sorunları yaşadılar. Doktorlar ikizlerin durumunu hâlâ dikkatle takip ediyor. Doktorlara göre, ikizler şimdiye kadar çok iyi gidiyorlar. Dinlediğiniz için teşekkürler! Lütfen bu bölümü Türkçe öğrenen diğer kişilerle de paylaşın! Yeni bölümde görüşmek dileğiyle, hoşça kalın!
Fransa'da doktorlar neden greve çıktı, ne talep ediyorlar? Grev sağlık krizini nasıl ortaya çıkardı? Özellikle başkent Paris'te yaşanan sağlık hizmetlerine erişim sorunu nasıl çözülecek? Pınar Kılavuz, Paris'ten bildiriyor.
Doktorlar ve uzmanlar, devam eden COVID-19 salgına rağmen, önemli sağlık kontrolleri için randevu alınması çağrısı yapıyor.
Tekrarlayan şikayet, acile birden fazla ziyaret. Doktorlar bu vakayı çözmek için adeta dedektif gibi çalıştı. Rahatsızlığın nedeni bir adli olayın da çözümü oldu. Acil Tıp Uzmanı Prof.Dr. Nurettin Özgür Doğan anlatıyor. #HiçUnutmam
Erken doğdu, ciddi bir beyin kanaması geçirdi. Doktorlar yaşattı ama yürümesi, konuşması imkansız gibiydi. Yenidoğan Uzmanı Prof.Dr. Merih Çetinkaya yıllar sonra o bebekle yeniden karşılaştı.
Resmi Gazete'de yayımlanan "Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik" pek çok doktor ve uzmanlık derneklerinin tepkisini çekti. Peş peşe açıklama yapan dernekler tarafından bu değişiklik ile doktorların serbest meslekl...
Bu video 11/12/2016 tarihinde yayınlanan " KALBE OKLAR SAPLANIRKEN" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Gerçek sabır, hâdisenin şoku yaşandığı ânda olandır!..” Ben çoğu arkadaşımızdan onu duydum; “O vermişti, O aldı; Allah'a binlerce hamd u senalar olsun!” falan dediler. Bu açıdan da ilk defa aklımıza geldiğinde, o zaman sabretmek düşüyor. Nitekim İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) إِنَّمَا الصَّبْرُ عِنْدَ الصَّدْمَةِ الأُولَى “Sabır, hâdisenin şoku yaşandığı ândadır!” buyuruyor. İğneyi batırdıkları zaman, dişini sıkacak, “Ufff!” demeyeceksin. Hani Urve b. Zübeyr hazretlerinin menkıbesinde anlatılır ya!.. Urve b. Zübeyr, oğlu Muhammed ile beraber Velid b. Abdilmelik'i ziyaret maksadıyla Şam'a gitmişti. Oğlu Muhammed atların bulunduğu yere girmiş, bir atın tekme vurmasıyla orada vefât etmişti. Az bir zaman sonra İmam'ın ayağında bir yara çıkmış, Velid'in doktorları ayağın kangren olduğunu, bunun ancak kesilmekle tedavi olabileceğini, yoksa bütün vücudu kaybetme ihtimalinin bulunduğunu söylemişlerdi. İmam ayağının kesilmesini kabul edince, doktorlar ameliyat için devrin şartlarına göre narkoz mahiyetinde uyuşturucu vermek istemişlerdi. Fakat İmam, onu kabul etmemiş; şuurunun muvakkaten de olsa izale edilmesini katiyen uygun görmemişti. Doktorlara “Siz böylece vazifenizi yapınız!” diyerek hazır olduğunu bildirmişti. Doktorlar kendisini bağlamak isteyince, “Herhangi bir harekette bulunmayacağım, endişe etmeyiniz.” deyip başlayın işareti yapmıştı. Doktorlar, kemiği testere ile kesmeye başlayınca İmam'ın Allah'ı zikre daldığını görmüşlerdi. Buna taaccüp eden doktorlar, kestikleri ayağı, kızgın yağa daldırıp yaktıkları zaman İmam'a küçük bir baygınlık gelmiş, uyanır uyanmaz yüzünün terini silerek şu mealdeki âyeti okumuştu: “… Gerçekten bu seyahatimizde epey yorgun düştük.” (Kehf, 18/62). Kesilen ayağı kendisine gösterilince de şu sözü söylemişti: “Beni senin üzerinde yürüten Zât'a yemin ederim ki, seninle hiç harama yürümedim.” Urve bin Zübeyr, o seferden sonra hep şöyle hamd edermiş: “Allahım! Sen bana yedi oğul verdin, birisini alsan da altısını bana bıraktın; bana dört âzâ verdin birisini aldın ama üçünü bana bıraktın. Sana hamd ü sena ederim!” Evet, hâdisenin şoku yaşandığı ân, dişini sıkıp sabretmek…
Selam Fularsızlar, konumuz beyin göçü. Fazla istatistiğe boğmayacağım sizi, biraz daha kişisel yaklaşacağım. Şu an hayatımda ilk defa İsveç'i ziyaret ediyorum ve bizi misafir eden doktor arkadaşların durumu klasik bir beyin göçü öyküsü, oradan başlayalım....Bu bölüm Paladin Bilişim sponsorluğundadır..Bölümler(00:05) Osmanlıya gelen Yahudiler.(01:05) Türkiye Gençlik Araştırması.(03:10) Doktorlar: 30 senede yetişenlerin göçü.(06:40) Sanal beyin göçü.(08:10) Dışardan gelen paralar.(09:55) İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sonrası beyin göçü(13:05) Kalifiye işçiler ve Tavan 2.0.(15:05) SODEV: 10 bine Arabistan mı, 5 bine İsviçre mi?(16:35) Nitelikli insanları kapmanın ahlakı.(19:00) TR'ye dönmeme sebepleri.(21:10) Esas sorumluluğunuz kime?See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Siyasetbilimciler Edgar Şar, Sezin Öney, Özgün Emre Koç ve Anıl Kemal Aktaş Dördüncü Yol'un yeni bölümünde Konya'da görevi başında öldürülen Dr. Ekrem Karakaya'nın ardından hekimlerin başlattığı eylemleri, Sedat Peker'in Twitter üzerinden yaptığı yeni ifşaatları ve Demirtaş'ın yazısı ile Kılıçdaroğlu'nun helalleşme ziyaretleri üzerinden muhalefetteki son durumu konuştu. Yayını izleyebilirsiniz: bit.ly/3z4tWD7
Sağlıkta şiddetin sona ermesi için eylem yapan doktorlar ve sağlık çalışanları hedef haline geldi. Bahçeli doğru bulmadığını söyledi, bir imam hekimleri hedef gösteren vaaz verdi...
Basit Türkçe ile Haberler / News in Simple Turkish by skypeturkish.com Bugün 8 Temmuz 2022 Cuma. Basit Türkçe ile Haberler'in yeni bölümüne hoş geldiniz. Japonya'nın Eski Başbakanı Şinzo Abe'ye Suikast Japonya'nın eski başbakanı Şinzo Abe, Japonya saatiyle sabah 11:30'da suikaste uğradı. Japonya'da pazar günü seçimler var. Bu nedenle Abe, Kyoto yakınlarında bir konuşma yapıyordu. 67 yaşındaki eski başbakan suikastin ardından hastaneye kaldırıldı. Doktorların müdahalesine rağmen hayatını kaybetti. Suikasti düzenleyen kişi Tetsuya Yamagami adında eski bir deniz subayı. Suikastçi ilk sorgusunda Abe'nin politikalarını beğenmediği için onu öldürmek istediğini söyledi. Abe, Japonya'nın en uzun süre görev yapan başbakanıydı. Sekiz yıl görev yaptıktan sonra 2020 yılında sağlık sorunları nedeniyle görevi bıraktı. Ama Liberal Demokrat Parti içinde hâlâ büyük bir ağırlığı vardı. Suikast haberinin ardından pek çok dünya lideri Japonya ile dayanışma mesajları paylaştı. Dinlediğiniz için teşekkürler! Lütfen bu bölümü Türkçe öğrenen diğer kişilerle de paylaşın! Yeni bölümde görüşmek dileğiyle, hoşça kalın!
Doktor Ekrem Karakaya'nın bir hasta yakını tarafından öldürülmesi sonrası iş bırakan doktorlar, sağlık sektöründe artan şiddetten Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın politikalarını ve geçmiş şiddet eylemleri sonrası harekete geçmemesini sorumlu tutuyor. Gazeteci Yavuz Oğhan Türkiye'deki gelişmeleri değerlendirdi.
Günaydın. İŞKUR işsizlik rakamlarını açıkladı. Petrol fiyatları yükselişe geçti. Doktorlar, iki gün sürecek bir görev bırakma çağrısı yaptılar. Birleşik Krallık'ta ise 38 kişinin istifası sonrasında hükümet krizi yaşanıyor. Bugünün bülteni Alternatif Bank destekleriyle ulaşıyor. Fotoğraf: Getty Images
Günün öne çıkan haberlerini tarafsız bir bakış açısıyla ve FOX Haber farkıyla dinleyin! Güvenilir, tarafsız ve kaliteli haberin adresi FOX Haber; podcast yayınlarıyla sizlerle. Türkiye'nin lider sabah haber programı Çalar Saat, podcast yayınlarıyla sizlerle! FOX Türkiye Resmi Web Sitesi: www.fox.com.tr Facebook: https://www.facebook.com/foxhaber Twitter: http://www.twitter.com/FOXhaber Instagram: https://www.instagram.com/FOXhaber/
Turkish Stories for Learner Turkish MEDENİYETİ YÜKSELTEN VEBA SALGINI Felaket olarak bildiğimiz olayların bazen hayırlı yanları da vardır. Buna tarihte görülen veba salgınını örnek verebiliriz. Kara ölüm adı da verilen bu salgın yüzyıllar önce ortaya çıkmıştır. Çin ve Hindistan'dan İzlanda ve Greenland'e kadar bütün Asya ve Afrika memleketleri bu felaketten nasibini almıştır. Bu hastalık dünya nüfusunun korkunç ıstıraplar içinde azalmasına sebep olmuştur. 1348 yılında Doğu Akdeniz memleketlerinden gelen baharat yüklü üç gemi Cenova limanına uğradı. Tayfalar şehri gezmek üzere sahile indiler. Tayfalarla birlikte gemide bulunan yüzlerce fare diğer farelerle buluşmak üzere şehre dağıldı. Birkaç gün sonra şehrin sokaklarında fare ölülerine rastlandı. Sokaklarda fare ölülerinin görülmesinden sonra insanlarda hastalıklar baş gösterdi. Hastalığa yakalananlar sabahleyin baş ağrısı ile uyandılar. Zangır zangır titreyen insanlar, göğüslerinde müthiş sancılar hissediyor ve kan kusmaya başlıyordu. Hastaların durmadan ateşi yükseliyor, nefes almaları güçleşiyor, birkaç gün sonra da ölüyorlardı. Bazı hastaların koltuk altlarında, kasıklarında, boyunlarında yumurta büyüklüğünde şişlikler peyda oluyor, bu şişlikler kararıyor ve deriyi çatlatıyordu. Doktorlar sebebini bilmedikleri hastalıkla mücadelede âciz kalıyor, hastaların yanına yaklaşmaktan bile korkuyorlardı. İlk günler fakirleri etkileyen hastalık zamanla toplumun bütün sınıflarına, aristokrat ailelerin saraylarına, zengin tüccarların köşklerine de girdi. Bunların birçokları evlerini barklarını terk ederek kırlara, dağlara kaçtılarsa da hastalık onları orada da buldu. Salgınla limandaki üç gemi arasında bağlantı kuranlar oldu. Bunun sonucu olarak da tayfalar şehirden kovuldular. Kovulan gemilerden biri Marsilya'ya, diğerleri de Akdeniz'in diğer limanlarına uğrayarak hastalığı orada da yaydılar. Dünyanın sonunun geldiğine inanılıyordu. Hakikaten dünyanın sonu gelmişti. Fakat bu son, derebeylik düzeninin sonu idi. Salgın iki yıl içinde Avrupa ve Asya nüfusunun yarısını alıp götürdükten sonra, geldiği şekilde, aniden çekilip gitti. Avrupa'da 25 milyon, Asya'da 24 milyon insan ölmüştü. Hastalığın yok olmasına 1350 yılındaki korkunç kış sebep oldu. Görülmemiş derecede yağan kar günlerce yerde kalarak mikropların yok olmasını sağladı. Hastalığın etkisiyle milyonlarca insanın ölmesi Avrupa'daki insan nüfusunun yapısı üzerinde büyük değişikliklere yol açtı. Ölen insanların toplumun her sınıfından olması, bu sınıfların yeniden şekillenmesine neden oldu. Ölenlerin içinde ilim sınıfından da binlerce insan vardı. İlim ve edebiyat dili olan Latinceyi öğreten insan kalmadığından dersler millî dillerde okutulmaya başlandı. Böylece kültür, geniş halk tabakaları arasında yayıldı. Aynı sebepten İngiltere'de asilzade sınıfının resmî dili Fransızca olmaktan çıktı, İngilizce oldu. Salgın, derebeylik rejimini temelden sarstı. Salgın sonucunda işçi sınıfının sayısındaki azalmaya çare olarak birçok keşifler yapıldı. Bu teknik keşifler, ziraat ve sanayi verimini artırdı. Geniş halk kitleleri arasında yayılan kültür, Rönesans'ın ortaya çıkmasına ve yeni bir medeniyetin doğmasına neden oldu.
Uzman çavuş doktor olayı nedir? Doktor maaşları ne durumda? Doktorlar neden göç ediyor? Aslında tüm bu soruların (maaş hariç:)) cevabı ve çözümü aynı yerde. Yani sistemde. Ancak bizler sistem yerine bireyler ve olaylar üzerinden yanlış yargılara varmaya meyilliyiz. İşte bu videomuzda, sağlık sistemimizdeki sorunları, doktorlara yönelik şiddeti, hasta haklarını ve gündem olan uzman çavuş ve doktor kavgasın farklı bir noktadan ele almaya çalıştık.
Popülizmin en büyük başarısı, çeşitli meslek gruplarını, aydınları, bazı orta-sınıf kesimlerini “elit”, “seçkin” diye yaftalayıp nüfusun geri kalanına ‘”düşman” diye işaret ederek, gerçek hakim sınıfları gözden gizleyebilmesidir. O yüzden “Doktorlar gitsin mi, kalsın mı”?” sorusu sahte bir soru. Eğer “Kalın da birlikte mücadele edelim” diyebiliyorsak, kalsınlar tabii. Ama düşman görüp “Gitsinler, biz onlarsız da yaparız” diyorsak, neyi kaybettiğimizi onlar gidince anlayacağız. Bülent Somay, Akıntıya Karşı'da bu hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Türkiye'den göçen doktorlar için “Giderlerse gitsinler” sözlerinin ardından büyüyen tartışmayı ele aldı.
Bu bölümde konuğum Hacettepe Tıp Fakültesi dekanlığı da yapmış bir cerrah, Prof. Dr. İskender Sayek. İskender Bey, önemli bir doktor, bir cerrah olmasının yanı sıra geleceğin doktorları ve onların eğitimleri üzerine de çok kafa yoran, bu konuda çalışan biri. Eğitim için ABD'de geçirdiği 5 yılı çıkarırsak 42 yılını Hacettepe Tıp Fakültesi'nde geçiren Sayek ile dünün ve bugünün doktorluğunu konuştuk. Doktor olmak kolay mı? Nasıl iyi doktor olunur? Doktorların yurtdışında çalışmayı istemelerinin nedenleri neler? Her yıl Hatay'ın Arsuz ilçesinde düzenlenen Füsun Sayek Anma Etkinlikleri'ni de konuştuğumuz bu bölümü kaçırmayın...
Bugün 14 Mart Tıp Bayramı. Doktorlar ile iktidarın arası gergin. Çalışma şartlarından şikayetçi olan sağlık çalışanları, çözümü yurtdışına gitmekte buluyor. Aldıkları cevap ise: "Giderlerse gitsinler". 117. bölümde, Türkiye'den doktor göçünü masaya yatırıyoruz.Bu podcast, TAKK ve Qumpara hakkında reklam içerir.Bizleri sıkıştırıldığımız kalıpların dışına davet eden, kişisel bakımımıza yeni bir soluk getiren TAKK'ı incelemek ve kontratsız, ön ödemesiz, iptal cezası olmayan aboneliğinizi başlatmak için tıklayın. 2 milyonu aşkın kullanıcısı ile alışverişçi dostu uygulama Qumpara'yı indirmek ve TREND15 kodu ile birçok markadan hediye çeki, akaryakıt puanları, dijital abonelik fırsatlarını yakalamanı sağlayacak 15 TL Qumpara'nın sahibi olmak için tıklayın.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Cumhurbaşkanı doktorların gönlünü alamadı | 14.03.2022 Bidebunuizle by Yavuz Oğhan
Günün öne çıkan haberlerini tarafsız bir bakış açısıyla ve FOX Haber farkıyla dinleyin! Güvenilir, tarafsız ve kaliteli haberin adresi FOX Haber; podcast yayınlarıyla sizlerle. Türkiye'nin lider sabah haber programı İsmail Küçükkaya ile Çalar Saat, podcast yayınlarıyla sizlerle! FOX Türkiye Resmi Web Sitesi: www.fox.com.tr Facebook: https://www.facebook.com/foxhaber Twitter: http://www.twitter.com/FOXhaber Instagram: https://www.instagram.com/FOXhaber/
Cemalettin Taşcı ile birlikte hazırladığımız “Ve Fakat” programının ilk bölümüyle karşınızdayız. Bu hafta AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yurtdışına göç eden doktorları ile ilgili açıklamalarını konuştuk. #cemalettin taşçı #sema kızılarslan #erdoğan #doktorlar #ve fakat #podcast
Demokrasiye yeni bir tanım getirerek hoşlanmadığı herkes için "gitsin" demek... hayaldi...
Medyascope Podcast'ten herkese merhaba. Hafta Sonu Yazıları köşemizde yayınlanan yazılarımızın seslendirmesiyle karşınızdayız. Alphan Telek'in “Doktorların göçü: Neden şimdi?” başlıklı yazısını ben Gamze Elvan sizler için seslendirdim. Beğenerek dinlemenizi umuyorum.