Podcasts about neyse

  • 88PODCASTS
  • 218EPISODES
  • 33mAVG DURATION
  • 1MONTHLY NEW EPISODE
  • May 23, 2025LATEST

POPULARITY

20172018201920202021202220232024


Best podcasts about neyse

Latest podcast episodes about neyse

KALT'ın Podcast'i
KALT'ın Podcast'i / 53. Bölüm / Tavır, Tavır, Tavır, Tavır...

KALT'ın Podcast'i

Play Episode Listen Later May 23, 2025 40:28


Araya zaman giriyor, araya mesafe giriyor, araya 21. yy'da tecessüm edebileceğini hayal bile edemeyeceğimiz tüm akılsızlıklar, ahlaksızlıklar, haksızlıklar, pezevenklikler girebiliyor ve uzak kalabiliyoruz. Olsun varsın, ona da varız. Var olmak için elimizden geldiğince ölmemeye çalıştığımız bu hayatta kalan tek keyfimizdi yaşamak. Onu da elimizden alacaksanız en azından bize bi şeyler verin. Para olabilir mesela... Neyse, sizlerden ayrı kaldığımızı sandığınız her an aslında sizlere daha da yaklaştığımızı bilin. Aklınızı başınıza alın, elinizi yüreğinize... Kiminin distopyası, kiminin ütopyasıdır diyeceğiz, sabrımıza sabretmeye devam edeceğiz ya da ani bir hareketle donu monu sıyırıp herkesin içinde kaka edeceğiz. Hepsi olumlu, hepsi uyar. Hoşça kalın....Recorded @ Yüksek İddialar

NTVRadyo
Engelsiz - Zümeyra Polat engel tanımıyor

NTVRadyo

Play Episode Listen Later May 12, 2025 14:14


TR724 Podcasts
Adem Yavuz Arslan | Neyse ki ‘cunta' tarafından yönetilmiyoruz! | 09.04.2025

TR724 Podcasts

Play Episode Listen Later Apr 9, 2025 8:55


Adem Yavuz Arslan | Neyse ki ‘cunta' tarafından yönetilmiyoruz! | 09.04.2025 by Tr724

taraf neyse adem yavuz arslan
Fantastik Sever
Late Night Hasbihal #52

Fantastik Sever

Play Episode Listen Later Apr 1, 2025 91:09


Selamlar trendeki dinleyici. Sırf senin için yapıyoruz bu programı. Eskiden istatistik kısmı aylık 1 dinleyici gösteriyordu, artık 31 gösteriyor. Ne oldu yahu, üredin mi? Umarım trende değildir... ya da kompartmanı falan vardır bilmiyorum. Neyse özelinize girmeyeyim, keyifli dinlemeler.

Yeni Şafak Podcast
ALİ SAYDAM - Mavi yakalı ne diyor?

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jan 4, 2025 7:19


Asgari ücret zammıyla ilgili “Neyse ne, nasılsa bu seneyi atlattık, bundan sonrasına 2025'in Aralık ayında bakarız” diye düşünenler varsa 24 Saatte İş adlı platformunun araştırmasına göz atmalılar… 2238 mavi yakalının katıldığı araştırmaya göre, yüzde 95,3 asgari ücreti yetersiz bulmuş. Yüzde 64,5'lik bir kesim mecbur kalmadıkça bu ücretlere çalışmayacağını belirtmiş. Deneklere ne hissettikleri de sorulmuş: Yarısından fazlası (%52,72) hayal kırıklığına uğradığını belirtmiş. Katılımcıların üçte biri (%29,3) ise kızgın imiş.

Aposto! Altı Otuz
Asgari talebi, Amazon üretimi I 20 Aralık 2024

Aposto! Altı Otuz

Play Episode Listen Later Dec 20, 2024 10:14


Türk-İş Genel Başkan Yardımcısı Ramazan Ağar, Asgari Ücret Komisyonu'nun üçüncü toplantısında da rakam telaffuz edilmemesi üzerine kendi taleplerini açıkladı. Amazon, 1.500 uydu parçasının üretimini Türkiye'ye taşıyacak. Bu bölüm ING hakkında reklam içermektedir. Yıl bitse de masraflar bitmiyor. Neyse ki, 31 Aralık 2024'e kadar ING'li olanlar 30.000 TL'ye varan nakit fırsatından yalnızca %0,99 faizle yararlanıyor. 6 ay vade ile 15.000 TL'ye varan ihtiyaç kredisi ve 3 ay vade ile Taksitli Destek Hesap ile toplam 30.000 TL'ye varan nakit, ilk kez ING'li olanları bekliyor. ING ihtiyaç kredisi ile tanışarak kendinize en uygun krediyi bulmak ve nakit fırsatından yararlanmak için buraya göz atabilirsiniz.

Fidiro Kahvesi
İhtiyaç Odası | Kovuk (Harry Potter ve Sırlar Odası, Bölüm 3)

Fidiro Kahvesi

Play Episode Listen Later Nov 11, 2024 46:42


Servet ve Hikmet, Harry Potter ve Sırlar Odası'nın üçüncü bölümünde Kovuk'a uçuyorlar. Fred ve George'u ayıran özelliklerden Mr. Weasley'nin mesleğine, Hedwig'in yeni dizide olası karakterinden Percy'nin gizemine, tel tokalardan plastik ördeklere, yercücelerinden gulyabanilere, Ginny'siz Quidditch serüveninden Chudley Cannons'a uzanan bu muhabbete buyrun gelin. Fanfic era'mdan çıktığım için beynimin kıvrımlarını geri kazandığımdan olacak, ne konuştuysak hepsini hatırlıyorum. Ama bölüm içinde bol bol unutkanlıklarımıza yine şahit olacaksınız hiç merak etmeyin. Mesela, Tonks Harry'i ne zaman almaya geliyor bir türlü hatırlayamamışım. Tabii ki de 5. kitapta "The Advanced Guard/Öncü Kol" bölümünde olmuştu. 6. kitapta Dumbledore geliyor, nasıl unutabiliriz yani yuh. Neyse bölüm açıklamalarına günlüğüm gibi muamele etmemeliyim. Gerçi bu kitapta Ginny de günlüğü olmayan bir deftere günlük muamelesi yapıyordu, o yüzden kitabın temasıyla çok uyumlu bir hareket oldu bu benimki. Buraya kadar okuyan kimse acaba hangi Hogwarts binasındayım diye düşünüyorsa hâlâ, ben söyleyeyim kardeşim, ravenclaw dışında kimse podcast açıklamalarını böyle okumuyor. Hermione hariç. Hermione eğer sen okuyorsan gözlüklerim bayadır yamuk ve düzelttirmeye gitmeye epeydir üşeniyorum. Harry'nin pelerinini alıp bi uğra, gözlüklerimi düzelt lütfen. Bak ne kadar mütevazi, hayattan şu an beklentilerim mini bir Oculus Reparo!Tiktok hesabımız için ⁠⁠⁠⁠⁠tıklayın⁠⁠⁠⁠⁠.Youtube Kanalımız için ⁠⁠⁠⁠⁠tıklayın⁠⁠⁠⁠⁠.İhtiyaç Odası kanalımızı takip etmeyi unutmayın.Salla-Demle filtre kahvelerinizi https://kahvegibikahve.com dan, internet pazar yerlerinden ve ulusal marketlerden edinebilirsiniz.Bu bölüm Kahvegibikahve Salla-demle filtre kahveleri hakkında reklam içerir.Reklam ve işbirlikleri için: fidirokahvesi@gmail.comInstagram: @fidirokahvesiTwitter: @fidirokahvesi Support the show

Yeni Şafak Podcast
FATMA BARBAROSOĞLU - Şiir Cumhuriyeti'nin o yalnız vatandaşları, merhaba...

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Nov 8, 2024 9:05


Bazen insan kendini kendinden kurtaracak bir şeyler ararken bir filme rastlar. Seyreder; seyrederken dağınık duran, dağınık durduğu için zihni ve kalbi yoran karmaşadan yavaş yavaş azat olduğunu hisseder. Her gün film izleyenlerden değilim. En sık rutinim haftada birdir. Ki çok güzel bir film izlemişsem haftalarca film izlemem. Dizi filmleri filmden saymıyorum. Onlar benim için daha ziyade... Neyse o cümleyi tamamlayıp bu yazının tadını kaçırmayayım. Şiire dair şiir gibi bir film izledim: Paterson.

Anlat Eren
Paslı Kılıç

Anlat Eren

Play Episode Listen Later Oct 26, 2024 23:54


Zaman zaman içinde, eski zamanların birinde, akıllı bir padişah ve üç oğlu varmış. Günlerden bir gün, yaşlı padişah hastalanmış. Üç oğlunu da çağırtmış ve vasiyetini onlarla paylaşmış. Sarayın kırkıncı odasındaki bir sandıkta paslı bir kılıç olduğunu söylemiş. Bu kılıcı, bir yolculuğa çıkmadan önce kuşanmalarını söylemiş. Böylece onlara kimse dokunamayacakmış. Kısa bir zaman sonra yaşlı padişah hayata gözlerini yummuş. Yerine büyük oğlu Ahmet tahta geçmiş. Bir gün yeni padişah çevreyi dolaşmaya çıkmak istemiş. Kardeşi ona babasının vasiyetini hatırlatmış, fakat yeni padişah paslı bir kılıçla halkın arasına çıkmayacağını söylemiş. Neyse, askerleriyle birlikte yola çıkmış. Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmişler ve bir kaleye varmışlar. Padişah askerleriyle kaleye girmiş ve gözlerine inanamamış. Kalenin içinde eşi benzeri görülmemiş güzellikte bir bahçe varmış...

Yeni Şafak Podcast
MEHMET METİNER - Şapka Devrimine Niçin Mi Karşıyım?

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Aug 30, 2024 9:17


İsterseniz evvela aşağıda sunduğum ilgili kanun maddesini okuyunuz. Bilmeden konuşanlardan, Atatürk tişörtü giyip yürüyenlerden olmazsınız. Aynen aktarıyorum… ŞAPKA İKTİSASI HAKKINDA KANUN Kanun Numarası : 671 Kabul Tarihi : 25/11/1925 Yayımlandığı Resmî Gazete : Tarih: 28/11/1925 Sayı: 230 Yayımlandığı Düstur : Tertip: 3 Cilt: 7 Sayfa: 108 Madde 1 – Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idarei umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve bilümum müessesata mensup memurin ve müstahdemin Türk milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının da umumi serpuşu şapka olup buna münafi bir itiyadın devamını hükümet meneder. Madde 2 – İşbu kanun tarihi neşrinden itibaren meriyülicradır. Madde 3 – İşbu kanun Büyük Millet Meclisi ve İcra Vekilleri Heyeti taraflarından icra olunur. Dikkat buyurunuz: Sadece kamuda/devlet dairelerinde görevli olanlar için getirilmiyor bu kanun; herkes için getiriliyor. “Türkiye halkının da umumi serpuşu şapka olup” denilerek. Devlet zoruyla bir millete şapka giydiriliyor. İşin özü bu. Oradaki bir ibare daha var ki dikkatinizi çekerim: “Türkiye halkı.” “Türk halkı” değil “Türkiye halkı.” Şimdi bunu ben söylesem “Türkiye halkı yok, Türk halkı var!” diyeceklerin sayısı da az değil. Hatta hızını alamayıp cahilce bizi bölücü ilan edecek olanların sayısı da mebzul miktarda biliyorum. Neyse bu bahsi diğerdir. Şimdi geliyorum sorunun cevabına. Niçin mi karşıyım şapka devrimine? Hiç lafı eğip bükmeden diyeyim.

Yeni Şafak Podcast
YASİN AKTAY - Taha Abdurrahman'ın Mutlak Kötülüğe Karşı Fikir Nöbeti

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Aug 12, 2024 7:22


İnsanları bilim yapmaya, felsefe yapmaya sevk eden veya hurafelere, dinselliğe, mitolojiye, akıldışılığa karşı bilimsel ve felsefi düşünmeye sevk eden amiller vardır. Bu motivasyonun akli, bilimsel veya felsefi bir keşif veya bir motivasyon olduğunu zannedenler çoğunluktadır. Oysa bilim adına, hatta akıl adına üretilen hurafeler ile tarih boyunca din adına üretilen hurafe ve mitolojiler birbiriyle yarışır orandadır. Bunun böyle olmadığını aslında bilimselci iddialarda bulunanlar bile kısa süre içinde fark ettiler ve negatif diyalektikler üzerinde durmaya başladılar. Ünlü bilim felsefecisi Paul K. Feyerabend insanları bilimsel davranmaya sevk eden amillerin hiç de bilimsel olmadığını, akılcı olmaya sevk eden motivasyonların da hiç de akılcı olmadığını “Akla Veda” kitabında oldukça veciz bir biçimde ifade etti. Tabi akılcılığın teolojisinin yapıldığı Aydınlanma dönemi filozoflarından David Hume, Jean-Jacques Rousseau gibi düşünürler de saf aklın hiçbir zaman doğada bulunamadığından epey bahsettilerse de bütün bir Aydınlanma gürültüsünden geriye artık tapınılan akıl ve bilim putları kaldı. Aslında günümüzün felsefe çevrelerinde bu konuda ciddi bir farkındalık oluşmuş durumda. Söylediğimiz şey kimsenin bilmediği yeni bir keşif veya iddialı bir söz de değil. Felsefenin veya bilimin baştan itibaren kendini ayrıştırmaya çalıştığı retorik ve mitolojiden hiç de uzaklaşamadığına dair ciddi bir öz-bilinç hali sözkonusu. Bu farkındalık bir tek bizim batı felsefesini uzaktan büyük hayranlıkla ama olduğundan çok daha farklı bir biçimde anlayarak takip edenlerde yok. Bizimkilerin Batıya ait felsefi metinleri veya şahısları okuma biçimleri üzerinde ayrıca durmak gerekiyor. Okudukları şahıslar ne diyor, bizimkiler neler anlıyor? Bizimkilerin batı felsefesini neredeyse retorikten ve mitolojiden arınmış bir nesnellik seviyesinde algılıyor olduğu çok açık. Neden böyle yapıyorlar? Çünkü putlara ihtiyaç duyuyorlar. Çünkü Allah'a şu veya bu duygusal nedenlerle, sosyal veya sosyetik etkilerle mesafe koymalarının ardından oluşan boşluğu yine Allah'a inanır gibi inanç-dışı olduğunu vehmettikleri bilimsel veya felsefi inançlarla doldurmaya başlıyorlar. Taha Abdurrahman'ın dediği gibi bu hal aslında bir “unutma” halini olabildiğince güçlü bir biçimde temsi ediyor. İnsanı kendi varlığına, yaratılmışlığı gerçeğine, bir yaratıcısı olduğu hakikatine ve bu yaratıcıdan başka kendi varlığı hakkında gerçek bir bilgi sahibi kılabilecek birinin olamayacağı gerçeğine karşı nisyana sevkeden bir süreç. Taha Abdurrahman “insan” kelimesinin “ünsiyet” kadar “nisyan” boyutunu da içerdiği gerçeğinden hareketle, sadece bugün değil, tarih boyunca insanın en yaygın, alışıldık varoluşunun nisyan ile malul olduğu üzerinden çok önemli bir felsefi kanal açıyor. Bu kanal üzerinden sekülerleşme, din ve siyaset ayırımları, ahlak ve siyaset ayırımları, bilim, medeniyet, felsefe ve daha birçok başka ayırımlar üzerine kendi felsefi düşünce biçimi üzerinden yeni bir açılım getirmeye çalışıyor. Durgun suları, hareketlendirecek, yaprakları kımıldatacak bir düşünce rüzgârı estiriyor adeta (Bkz. Din Ruhu isimli kitabı, Pınar Yayınları). Kur'an'ın kelimeleri üzerinden, kelimeler arasındaki geçişler üzerinden kurduğu ufuk açıcı ve enteresan onca alakayı hiç görmeden, dinlemeden sadece “retorik” diye geçiştiren müstağnileri utandırması gereken iddialı bir iş. Üstelik kendisi olabildiğince mütevazi bir öneri olarak sunuyor yaptığı işi. Neyse.

Yeni Şafak Podcast
AYDIN ÜNAL - Kuyruk Acısı

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jul 28, 2024 4:26


Cuma günü, “Odatv” isimli sol görünümlü internet sitesinin bir haberi düştü önüme. “Türk sağındaki alkış kırılması… Yıllarca dost bildiler” başlığını taşıyordu haber. Ben dahil 6 yazarın, Netanyahu'nun ABD Kongresi'ndeki konuşması üzerine yazdıklarımızı derlemişlerdi. Şahsen kendimi “sağcı” olarak tanımlamam; diğer 5 yazarın da takip ettiğim kadarıyla “sağcı” etiketini kabulleneceklerini sanmam. Ama mevzu bu değil. Odatv, alkış rezaletine dair paragraflarımızı alıntılamadan önce uzunca bir giriş yapmış. Özetle şunları söylüyor: “Türkiye'de özellikle sağcı yazarlar konuyu köşelerine taşıyarak ABD'ye sert tepki gösterdi. Ancak bu yazarların geldiği sağ gelenek Türkiye'de bugüne kadar ABD'ye alkış tutmasıyla biliniyor… Bugün ABD'ye kızan sağcılar dün ona alkış tutuyordu. 1968'deki 6. Filo protestolarında solcu gençlerin karşısına geçip Amerikan askerlerini koruyan daha sonra da ABD Filosuna dönerek ‘namaz' kılan sağcılar sola karşı ABD'yi kollamak için cihat çağrıları yapıyordu.” Ben doğmadan önce yaşanmış bir hadise üzerinden çelişkili olmakla suçlanıyorum. Üstelik kendimi bildim bileli Amerika karşıtıyım. Neyse, bunu da geçelim. Türkiye solcuları, 16 Şubat 1969'da yaşanan ve “Kanlı Pazar” dedikleri olayları aradan geçen 55 yıla rağmen unutamadılar. 55 yıl sonra bile “kuyruk acıları” dinmedi. 1968'de dünya genelinde yaşanan öğrenci olayları Türkiye'ye de sıçramıştı. Ankara, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere çok sayıda ilde öğrenciler protestolar yapıyorlardı. İş kontrolden çıkmaya başladı; solcu öğrenciler artık devrim rüyası görüyorlardı. Cadde ve sokaklar anarşiye teslim oluyor, gündelik hayat eylemlerden etkileniyor, özellikle üniversiteler işgal ediliyor, eğitim durma noktasına geliyordu.

Yeni Şafak Podcast
YUSUF DİNÇ - Şakşak tapınağı ve ABD seçimlerinin ekonomi politiği

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jul 27, 2024 4:51


Bir eşikteyiz. Kapı aralık, ışık basıyor, parlak bir gelecek mi, nükleer bir ışıma mı, nereye açılır, arkada ne vardır, henüz kestirilemiyor. Bu bulanıklıkta yoluna panikle devam eden şahıslar, şirketler, devletler de var, kendini rüzgâra bırakan da soğukkanlılıkla yönünü bulmaya çalışan da… Ortamın berraklaşana kadar; berraklaşma derken bir iyimserliği değil, bulanıklığın dağılmasını kastediyorum; herkes ve her şey Kasım'daki ABD seçimlerine kilitlendi. Ekonominin tüm parametreleri dahil… Faiz indirimlerini işte böyle bir ortamda tartışmaya başladı Türkiye. Gerçi FED'i beklemeden Kanada Merkez Bankası (iki kere), Avrupa Merkez Bankası, Macaristan Merkez Bankası faiz indirdi. Asıl önemli olansa Çin Merkez Bankasının indirim kararıydı. Çin'in Trump'ın seçilme ihtimaline hazır olduğunun çok önemli bir habercisiydi bu karar. İndirim yönlü bu genel havaya rağmen Japon Merkez Bankası ise faiz artırdı. Kendi parametreleri bunu gerektiriyordu vesaire vesaire. Bu seçimin bu denli belirleyici olmasının başta ABD hegemonyasının gücü olarak yorumlanabileceğini düşünmüştüm. Sonra Netansatan'ı ABD Senatosu'nda konuşurken gördüm. Anladım ki hegemonya falan değil, ABD'nin saldırganlığı ve yalancı şahitlik kabiliyeti mesele. Gerçi yalancı şahit; olay yerinde olmayıp yahut olay hakkında bilgisi olmayıp şahitlik yapana denir. Yani şahidin yalan söylemesinden farklı bir sorundur. Kimi zaman yalancı şahitlikle şahitin yalancılığının karıştırıldığını düşünüyorum. (Yalancı şahit doğruyu da söyleyebilir.) Neyse, ABD Gazze'de yalancı şahit midir, şahit yalancı mıdır önemli değil. ABD hem yalancı şahitlik yapabiliyor (ırak'taki kimyasal silah konusunda olduğu gibi) hem şahitliğine yalan katabiliyor (Gazze'deki katliamı durmaksızın alkışladığı gibi). Alkış putperestlikten miras kalmış bir davranıştır. Bu konuda çok yargılayıcı değilim. Bir iki alkış yeri geldiğinde rahatsız edici değildir. Ama onlarca kez alkış bir cinnet hali sayılmayacaksa tapınmadan başka nedir? İyi niyetli değerlendirsem konuşturmamak için alkışlıyorlar derim. Ama Senato'nun tam anlamıyla bir şakşak (applasue-fest) tapınağı olduğunu veriler gösteriyor.

Yeni Şafak Podcast
MEHMET ŞEKER - Ele geçen belge

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jul 23, 2024 3:58


Sürpriz sayılır mı sayılmaz mı karar vermek zor ama Baydın adaylıktan çekildi. Pek çok kişinin “Nihayet” dediğini duyar gibi olmadık, bizzat duyduk. Şimdi Tramp düşünsün. Bütün plan program değişecek. Amerika'da veya başka bir ülkede, bir daha hiçbir başkan adayı, böyle bir rakip bulamaz. * Baydın'ın çekilme kararı vermesi kolay olmadı. Gözü giderken bile o koltuğa dönük ayrılacak. Ayrılırken koltuğu evine götürmesi için izin vermelerini rica edebilir. Hatta bundan sonrası için böyle bir gelenek oluşması maksadıyla bir kanun teklifi verebilir. Ne sakınca olabilir ki? Her giden başkan koltuğunu yanında götürsün, yeni gelen başkan, kendine yeni bir koltuk seçsin. Neyse, geçmiş olsun. Biz bugün ABD'deki güvenilir kaynaklarımızdan aldığımız bilgiyi paylaşalım. Baydın kararını açıklamak için uzunca bir mesaj yayınladı malûm. Biz o mesajın orijinalini bulduk. Kâğıt imha makinesine atmayı ihmal etmişler. Kâğıtları parça pinçik eden makineye uğramayan her belge bir şekilde birilerinin eline geçer. Danışmanları görmeden Baydın'ın eliyle yazdığı mesajın ilk hâli şu şekilde. * “Amerikan dostlarım, canlarım benim… Son üç buçuk yılda millet olarak büyük ilerleme kaydettik. Bugün Amerika dünyanın en güçlü ekonomisine sahiptir. Ulusumuzu yeniden inşa etmek, yaşlılar için reçeteli ilaç maliyetlerini düşürmek ve uygun fiyatlı sağlık hizmetlerini yaymak için tarihî yatırımlar yaptık. Bildiğiniz gibi, benden bile yaşlılar var ülkemizde. Onları ve akranlarımı düşünmem gerekliydi. Hepsinin oy hakkı var. Başka neler yaptık, kısaca bahsedeyim. Bir milyon gaziye kritik düzeyde ihtiyaç duyulan bakımı sağladık. 30 yıl aradan sonra ilk silah güvenliği yasasını çıkardık. İlk Afrikalı Amerikalı kadını Yüksek Mahkemeye atadık. Amerika hiçbir zaman liderlik konusunda bugünkünden daha iyi bir konuma sahip olmamıştı. Çünkü bu kadar tecrübeli bir başkan bulmak kolay değil yeryüzünde. Bunların hiçbirinin siz Amerikan halkı olmadan yapılamayacağını biliyorum. Birlikte, yüzyılda bir görülen bir salgının ve Büyük Buhran'dan bu yana görülen en kötü ekonomik krizin üstesinden geldik. Dünyadaki ittifaklarımızı canlandırdık ve güçlendirdik. Başkanınız olarak hizmet etmek, hayatımın en büyük onuru oldu. Honore de Balzak olsa, bu kadar onur duymazdı. Bazen merdivende tökezledim, bazen bisikletten düştüm fakat iktidardan düşmedim. Dalgınlıkla elimi boşluğa uzattığım da oldu benim. Alkışı duydum, ihaneti gördüm. Sesim de oldu sessizliğim de… Öyle böyle bugüne kadar geldik. Artık hepsini geride bıraktık. Her ne kadar tekrar seçilme niyetim olsa da, yaşlısın çekil dediler. Çok direndim ama gördüğünüz gibi bir işe yaramadı.

Doe Raymee Podcast
S3-B1: Bu, İncil'e bir giriş niteliğindedir...

Doe Raymee Podcast

Play Episode Listen Later Jul 16, 2024 35:51


Bu materyalin bir kısmını diğer bölümlerde ele almış olabilirim. (sadece seninle benim aramızda, hatırlamıyorum). Neyse, bu bir süredir bölüm yapmadığım için podcast için yeni bir başlangıç, anlatabileceğim hikayeler... ...Tanrı hakkında bilgi edinelim...

Yeni Şafak Podcast
ÖMER LEKESİZ - Sebeb-i telifi neyse yazarı da odur

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jul 11, 2024 5:20


Lâmiî Çelebi, Bir Uludağ Efsanesi: Bahar ve Kışın Mücadelesi'nin (Büyüyenay, İstanbul 2023) sebeb-i telifini şöyle tamamlamış: “Ne öyle bir görüşe sahibim ki iltizam edeyim / Yârin fermanından yüz çevirebilecek bir yüzüm de yok / Ne bu dava için mükemmel bir zenginlik var / Ne de cesaretlendirmede ondan daha üstün bir yer var. ‘Dedi: Ya Rab! Benim göğsüme genişlik ver ve bana işimi kolaylaştır' (Taha 20/24-25) duasını can u gönülden her zaman vird edinip bu risale karalama halinden beyazın ak ve pak haline ihraç olundu ve erbab-ı keremin mesul olduğu ve himmet ashabından ümit edilen odur ki: ‘Rıza gözü, bütün ayıplardan yorgun düşmüştür.' muktezasınca ayıpların içinde bir hünere ve derya içinde bir cevhere nazır olalar.” Bu güzelliğin dimezen noksanı yoktur / Benim gibi baştan ayağa kusuru çoktur.  Ve her hesabın tutulmasında olduğu gibi kalemin ayakları zelil olup aşağılara yuvarlanabilir. Meramı anlatmadaki sürçmeleri, kelamdaki duraklamaları gördüklerinde Allah'ın yardımıyla dostlarının kusurlarına karşı afla muamele etme yoluna gidip, ıslah için ihsan dileyeler. Evet onlar fazilet ve kemal gibi eşsiz güzel hasletlere sahiptirler, affetmek gibi lütuf ve ihsanın da isteklileridirler. Kusur ve ayıp bulmaya çalışarak kötü huyluluk göstermezler. Şan ve şereflerinde yaşça en küçük olanların ayıplarını affedip, zatlarının yüceliği de kınamalarına galip gele. Hakirlerin kusur ve kabahatlerinin keşfi değil, yüzlerin başka tarafa çevrilmesi üstün tutulur ve tercih edilir.  Olsa yüz bin ayıp içinde bir hüner / O hünerdir ehl-i nazarın gördüğü  Ayıbı görmez asla hakkı hakikati gören göz / Batılın gözü hüner eyler hastalıklı görmeyi  Ve bu düşünceler içerisinde, hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'a güvenerek bu işe başladım.” Lâmiî Çelebi'nin sebeb-i telifine önceki yazımızda naklettiğimiz kısmıyla beraber baktığımızda şunları tespit edebiliriz: Kendilerine güzel konuşma ve yazma sanatı verilmiş üstatlara; güzel söz söylemelerine mani olunamayan fazilet ve kemal sahibi kimselere; manalar âleminin kutsiyetlerini keşf ve temaşa etmekten şaşkın ve perişan hale gelip, hayranı oldukları cennetlerin güzelliklerine öykünen ve bu sayede ‘Onlar, derecelere ve mertebelere ulaşan bir kavimdi.' İlahi hitabına mazhar olan şairlere kınama ve ayıplama caiz değildir. Lâmiî Çelebi, bunlardan duyduğu güvenle “dostların, ahbapların taleplerini reddetmek yiğitlik ve insanlıktan uzak olmaktır.” şuuruna tabi olarak, feyiz verici imtihan lütuf ve ihsanın müdriki olarak, “mevcûdatın karanlığından incinmiş ve kederli olarak beyaza çıkıp ihvanın huzuruna” arz edeceği mezkûr eserini yazmaya karar vermiş; kendisini ‘Dedi: Ya Rab! Benim göğsüme genişlik ver ve bana işimi kolaylaştır' ilahi hitabına göre konumlandırmakla hem duacı hem de vâridâta (ansızın kalbe inip onu işgal eden ilahi bağışa) açık bir muhtaç mertebesine yerleşip, erbab-ı kerem ve himmet ashabından “bütün ayıplardan yorgun düşen” rıza gözüyle (nazarıyla), “ayıpların içinde bir hünere ve derya içinde bir cevhere nazır” olmaların talep etmiştir.

Aposto! Altı Otuz
Aposto Altı Otuz | 22 Haziran Cumartesi - Boylam ödülü, kütüphane protestosu

Aposto! Altı Otuz

Play Episode Listen Later Jun 22, 2024 10:58


Longitude Ödülü, Türk bilim insanı Özden Baltekin'in de mucitleri arasında olduğu bir antimikrobiyal direnç testine verildi. Efes Antik Kenti'ni ziyaret edenler, özel bir organizasyon gerekçesiyle Celsus Kütüphanesi'ne alınmadı. Bu bölüm Yatsan hakkında reklam içermektedir. Hepimiz yazı özlerken bir anda soğuğu arar olduk, değil mi? Neyse ki Yatsan var ve hem serin hem kaliteli uyku için yanımızda. Yatsan ile her mevsimde ideal uyku sıcaklığını yakalayabilir ve kaliteli bir uyku sayesinde dinlenmiş uyanabilirsiniz. Yatsan mağazalarını ve yatsan.com'u ziyaret ederek yaz aylarında da uykunuzun güzelliğini bir üst seviyeye taşıyabilirsiniz. Aposto Gündem'e buradan ulaşabilirsiniz.

Banu Avar ile Yorum
İyi bayramlar!

Banu Avar ile Yorum

Play Episode Listen Later Jun 15, 2024 1:21


İyi bayramlar efendim,Ünlü yazar Aldous Huxley Cesur Yeni Dünya adlı kitabı hakkında Berkley Üniversitesi'nde bir konuşma yapıyor ve şöyle diyor:"Kaba güç bir süre işe yarar ama sürekli yaramaz .O nedenle er ya da geç ikna unsurlarını devreye sokmanız gerekir. İnsanların başlarına gelenleri kabullenmelerini sağlayacak unsurlar bulmalısınız. Çünkü insanların köleliklerini gerçekten sevmeleri sağlanmazsa sistemin devamı gelmez. "https://youtu.be/etNuJC6RYC4Yıllardır çile çeken bir milletiz. Bugün de inanılmaz bir ekonomik krizin en tepesindeyiz. Arsızca bize ait olanları sonuna kadar tüketen ve yok eden birileri bize sabret diyor! Trakya'da buğday üreticileri haykırıyor! Karadeniz'de çay üreticileri, fındık üreticileri sokaklarda. Her yerde emekliler, öğrenciler, öğretmenler, işçiler, çiftçiler haykırıyorken nasıl iyi bir bayram yaşanacaksa… Acaba bunca çileye rağmen bize işkenceye razı olmak mı öğretildi? Köleliğimizi severek mi bugüne geldik?Neyse yine de iyi bayramlar efendim. Hepinize tek tek selam, sevgi ve saygılarımı iletiyorum..

Yeni Şafak Podcast
YUSUF DİNÇ - Türkiye'nin Eksen Kayması Köpekleri Uykudan Uyandırabilir

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jun 8, 2024 7:11


İsveç, NATO üyeliğini hala bekliyor olsa bugün Türkiye de dünya da farklı olurdu. Mesele o denli belirleyiciydi. Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğine dair kararını vermesi için Kasım ayını beklemesinin fena bir tercih olmayabileceğini düşünmüştüm. Ama iş oraya kadar sarkıtılamadı, ekonomik parametreler çalışmış olmalı. Ekonomik parametreler çalıştı da muhatap yokluğu içindeki bir Batı ile yol yürümeye çıkılmış oldu. İngiltere'nin başında başbakan yok, Almanya'da vardır denemez, Fransa keza, dahası ABD'nin başkanı yok. Bir tek Meloni var. Yakında Lagarde gelebilir ama o da şimdilik yok. Her neyse… Olmasın, müesses nizam var, denebilir. Müesses nizam var da biz ille de bir muhatap ararız. Hepimiz böyleyiz. Kurumsal iletişimi dahi sevmeyiz. Doğrudan cepten ararız. Doğu'da ise Putin, Xi, Modi, MBS (Salman) gibi güçlü liderler var. Türkiye, kurduğu denge ekseninde Macaristan'ın durduğu gibi kalamayınca bu liderlerle de teması zayıflattı yahut kaybetti. Belki şu da söylenebilir; Doğu-Batı dengesinde Orban'ın kabiliyetleri daha yeterliydi. Ekonomik olarak… Dikkatli bakılırsa; Macaristan ile yürüdüğü yoldan Türkiye'nin ayrıldığı rahatlıkla gözlemlenebilir. Macaristan'ın Vietnam'la, peşi sıra Çin'le, kapsamlı iktisadi ve siyasi anlaşmalar imzaladığı da görülebilir. Ama Macarların bu süreçte çok iyi bir yol arkadaşlığı yaptığını söylememek de olmaz. Türkiye alanı Macaristan'a terk edince TESLA'yı geride bırakıp dünyanın en büyük elektrikli otomobil üreticisi olan Çinli BYD markası, otomobil fabrikası yatırımını bu ülkede yapma kararı aldı. Fabrikayı Türkiye'de yapardı demiyorum ama Macarlar Doğu-Batı dengesinin büyük esnekliğinde tek kaldı. Konu sadece fabrikadan ibaret değil. Evvelce Türkiye Batı eksenli iken Hyundai'nin fabrika yatırımını Çekya'ya kaptırdığını da hatırlayalım. Hatta Doğu-Batı dengesi yerine Batı'ya doğru yüzünü dönen bir Türkiye ile iş tutmaktansa Yunanistan'la ilişki geliştirip direk Batı'yla iş tutmayı seçen Hindistan gibi örnekler de görülebilir. Şunu söylüyorum; Doğu-Batı dengesinde iken Macaristan kazanıyordu ama Türkiye de kazanıyordu, Batı eksenine dönünce Macaristan ve Yunanistan kazandı, Türkiye kayıplarda. Arnavutluk mesela bu denklemi gördü. İvme kazandı, rol kapmaya başladı. Diğer Balkan ülkeleri analizi yaptıysa da irade göstermekten uzak görünüyorlar ama şu kesin ki tüm sürecin en büyük kaybedeni Bulgaristan oldu. Bulgaristan, onu özenle destekleyen, Varna'yı Avrupa'nın enerji ve Karadeniz'in lojistik üssü yapmaya yürüyen (bu husus biraz git gelli ve hileli idiyse de) Ruslara nasıl arkasını döndü anlamakta kim olsa zorlanır. Neyse, Türkiye'ye yaradı bu kısım. Gürcistan ve Ukrayna Batı eksenliliğin diğer kaybedenleri olurken Ermenistan'ın ise denge ile bir yol tutmaya başladığını bu çevre değerlendirmesinin son notu olarak ekleyip devam edeyim. Türkiye eksenini değiştirip değiştirmeme hususunda genel seçimlerden bu yana bir git gel yaşadı. Tam küresel ölçekte dengeler şekillenirken bu kısacık karasızlığın dahi maliyeti çok oldu. Doğu-Batı dengesinden türeyen birçok anlaşma kendi mecrasında gelişti. Bu maliyet karşılığında ödemeler dengesi krizi önlenmiş oldu gerçi. Fakat eksen kayması siyaseti de huzursuz etti.

Yeni Şafak Podcast
Mehmet Şeker - Tarih öncesinden kalmış ikinci el

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jun 7, 2024 4:18


Gözümle gördüm. Araba o kadar eski püskü görünüyor ki az sonra tak deyip duruverecek gibi. Her tarafı dökülüyor. Sanki ilk arabanın icadı zamanında yapılmış da bir şekilde bugüne ulaşmış. Sağı solu, önü arkası çarpma izleriyle dolu. Hangi marka olduğunu anlamak bile zor. Önünde arkasında bir işaret görünmüyor. Eski araba meraklılarının dahi ilgisini çekeceğini sanmam. Antikalığı aşmış. Her eski eşya antika değildir sözünü bizim AntikAcı Nevzat'tan mı duymuştum diye düşündüm, tam hatırlayamadım. Ne kadar doğru olduğu ortada. Bu araba tam o sınıfa girer. Sadece eski. Fazla eski. Rengi bile kalmamış. Bir zamanlar maviymiş denilebilir. Fırça ile yağlı boya sürülmüş galiba. Yamuk duran ön tampon tellerle, arkadaki ise iple bağlanmış. Plakasını okumak için yanına kadar gitmek gerekir. Hurdacıya götürüp vermek istese, sen ne yaptın buna diye sorar adam, hurdanın da hurdasını çıkarmışsın! * Pek çok eski araba gördüm bugüne kadar. Bu eskiliğinden öte, hor kullanılmış. Yürüdüğüne şaşıyor insan bunu görünce. Yine de gidiyor işte. Yolda büyük bir gürültüyle ilerlerken, dağılıp parçalara ayrılacak hissi veriyor. Tam anlamıyla gacırtı gucurtu makinesi. İçini tıka basa doldurmuş kullanan kişi. Koliler, çuvallar üst üste. Bir santimlik boş yer kalmamış. Kendine kalan yer bile daracık. Zorla sığıyor. Yan koltuğu da tavana kadar istiflemiş. Üstüne de birkaç çuval ve birkaç koli yüklemiş, urganla bağlamış. Kendisi de arabayla bütünleşmiş vaziyette. Saç sakal, kılık kıyafet bakımından o da arabasına benziyor. Mal sahibine benzer sözünün delili. * Tümsek veya çukur sağlam arabalar için bile sıkıntılıyken, bunun için büyük tehlike demek. Vites değiştirirken çıkardığı gacırtı, insanın içini tırmalıyor. Nereden gelip nereye gidiyor, ne taşıyor, bilinmez. Tahmin etsek neye yarar? Tutturamayız. Pazarcı desek olmaz. Hurdacı desek belki yaklaşırız. Belki de göç ediyor. Yolda trafikçiler görse, başı derde girer. Muayene denen şeyin ne olduğunu bile unutmuştur. Çöp ev konusunu haberlerden biliriz. Çok çok bir tanıdığımızın komşusundan. Bu da bir anlamda çöp araba. Ne bulduysa tıkıştırmış izlenimi veriyor. * Bu arabanın bir zamanlar yepyeni olduğunu, fabrikadan gıcır gıcır çıktığını, ilk sahibinin heyecanla, sevinçle alıp direksiyonuna geçtiğini düşünmek hiç kolay değil. Ama bu bir gerçek. Fabrikasından bu şekilde çıkmadı ya! Ne anılar vardır içinde. Mutluluklar, sevinçler, acılar, kederler... Nerelere gitmiştir kim bilir bunca sene boyunca. Kaç yağmur, kaç kar görmüştür. Belki selde sürüklenmiş, içi çamurla dolmuştur. Çok kaza yaptığı yıpranıklığından belli. Çiziklerden, yamukluklardan, şaftının kaymışlığından ilk bakışta anlaşılıyor kaza tecrübesinin çokluğu. Takla bile atmıştır Allah bilir. Kaç ustanın çekici değdi, kaç tamirci motoruna el attı, sayısını kimse tutturamaz. Bu durumdaki bir arabanın sicili yoktur. Bir şeyin çok fazla olması, bir yerden sonra yokluğa denk. Ne garip! * Zaman her şeyin ilacı derler ya, bunun için hiç de ilaca benzemiyor. Tam anlamıyla zehir sayılır. Yıllar fena yıpratmış. Yolda bir tümsek vardı. Üstündeki beyaz çapraz çizgiler iyice solmuş, görmek zor. Alacakaranlıkta hiç fark edilmiyor. Arabalar oraya gelince yavaşlıyor. Göremeyen, tümseği aşarken altını vuruyor. Bir zamanlar mavi olan eski püskü döküntü arabanın şoförü de göremedi ve tam o anda dört beş parçaya ayrılıp yığılıvereceğini sandım. Neyse ki öyle bir şey olmadı. Tak tuk sesleri çıkartarak, inleye inleye geçti gitti, arkasından bakakaldık. Bugüne kadar kaç el değiştirdiğini kimse bilemez. Her satışta “ikinci el” denilmesi başlı başına bir ironi. Önünden, arkasından, korna çalıp yanından hızla giden yeni arabaların bazıları da günün birinde buna benzeyecek, şayet trafikte kalmayı başarırlarsa.

studio04 by Sabliess
DEĞİŞEN GÜZELLİK ALGISI, HEROIN CHIC VE KARDASHIANLAR !!- studio04 with Sabliess (Sezon:2-Bölüm:2)

studio04 by Sabliess

Play Episode Listen Later Jun 6, 2024 14:40


2. Sezonun 2. bölümüyle tekrardan selammmm !! Bu bölümde yıllar boyunca değişen güzellik algılarından, BBL facialarından ve Kardashian ailesinin güzellik sektöründe yarattığı düşüncelerden bahsettim, bölümü çekerken kendimi adeta bir bok sandım ama yapabilecek bir şey yok :) Neyse hadi bakalım iyi seyirlerrr !!! --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/studio04bysabliess/message

Yeni Şafak Podcast
Mustafa Kutlu - Son ezan

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later May 29, 2024 4:43


Köy boşalmış. Bir dağ köyü. Kırk elli hane var galiba. Boşalan evlerin bir kısmı çökmüş. İnsan buraya neden yerleşir ki? Ne bağ var, ne bahçe. En düz tarla otuz derece, avuç içi kadar. Buğdayı iri ve lezzetli olur ama bire beş verir. Susuz. Burası galiba bir mezra imiş. Sırtını verdiği tepenin ardında bir mera var. Orada hayvan besliyorlarmış. Civar köyler de meraya ortak çıkınca kavga-dövüş, bıkmışlar anlaşılan. Zaten kışın gurbette yazın köyde kalmışlar. Zamanla gurbete hepten yerleşip köyü unutmuşlar. Bazı emekliler yazları gelip bir iki ay kalıyor, hatıralar tazeleniyor. Onların çocukları gelmez, gelseler de üç günden fazla durmaz. Köyde kalan dört aile. Aile demeyelim de dört kişi. Biri Bayram Efendi. İnatçı. “Köyde ölüp, köye gömüleceğim” diye tutturmuş. Oğlu kızı “Etme baba, hastalık var sağlık var, seni şehre götürelim” diye ne kadar ısrar ettilerse gitmedi. Eski evin eski eyvanında oturup aşağı dere köylerini seyre durdu. Bastona dayanarak zar-zor yürüyordu. Yaş kaç? Sekseni geçti doksana dayandı. Gözler de pek görmüyor, işte gözlükle falan. Oğlu, kızı yazın gelip bu inatçı keçinin kışlık erzakını tamamlıyor, kilerini, ocağını temizliyor. Sonrası Allah'a emanet. Kış bastırıp karlar durmaksızın yağınca evden çıkmak bir dert. Camiye kadar olan yolu yürümek Bayram Efendi'nin harcı değil. Neyse ki Ümmü Hala var. O da yalnız bir ihtiyar ama köydeki dört kişinin en dirisi. Bayram Efendi'nin evinden camiye kadar olan yolu kar küreği ile açıyor. Bir de ineği var, süt yoğurt çok şükür eksik olmuyor. Ümmü Hala da inatçılardan. O da “köyden çıkmam” dedi. Kaldı. Öteki iki kişi Reşit Efendi ile eşi Hatun yenge. Çocukları olmamış. Reşit Efendi merdivenden düşüp kalçayı kırınca sakat kaldı. Ancak tuvalete gidebiliyor, ona da artık güçten iyice düşmüş, ama hâlâ kocasına ve ahırdaki ineğe bakabilen karısı destek oluyor. Köy kadınları daha dayanıklı. Küçük yaşta işe alıştıkları için olmalı. Sevgili okur, anladığınız gibi küçük köy camisinin cemaati yok. Ama Bayram Efendi öğle, ikindi ve akşam namazlarını camide tek başına kılmaya devam ediyor. Titrek sesi camiden çıkıp meşelere, tepelere, kurda kuşa erişiyor. Ezanı caminin içinde okuyor, hoparlör olmadığı için sesin nereye kadar ulaştığı bilinmiyor. Aslında bunun bir önemi yok. Bayram Efendi camiyi ezansız bırakmıyor, hepsi bu. Yazın gelenler caminin odununu da hazırlayıp öyle gidiyorlar. Ortada koca bir odun sobası, çıra var, kâğıt var, kibrit, çakmak tekmil hazır. Ümmü Hala öğleüstü gelip sobayı dolduruyor, yakması Bayram Efendi'ye ait, kendisi yakacak illa. Öğle namazını kıldıktan sonra Ümmü Hala ona çorba, bazlama falan getiriyor. O da sıcak sobanın başında yemeğini yedikten sonra bir iki koyun postunu yan yana getirdiği sergiye uzanıp kestiriyor. Caminin kapısı kilitli değil, hırsız gelse çalacak bir şey yok. Bayram Efendi kapıyı çekip Reşitlerin eve gidiyor. İki eski yoldaş eski günlerden bahsedip vakti geçiriyor, Hatun yengenin çaylarını içiyorlar. Günler böyle geçiyor. Bu dağ başındaki dört haneye bu kış günü kim gelir. Zaten yollar kapalı. Bahara anca açılır.

Yeni Şafak Podcast
Yusuf Dinç - Afgan çobanlar

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later May 19, 2024 5:00


“İyi ki Afganlar var da tarımda işler yürüyor.” Bu sözü çokça duyduğunuzu biliyorum. Ama bu sözün ne anlattığı noktasında biraz detaya inmek istiyorum. Ya da belki bir sorgulama yapmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Dünyada işçi göçlerinin ve mültecilerin genellikle tarım sektöründen uzak tutulduğunu kendi deneyiminizle dahi görürsünüz. Gerçi stratejisi farklı olan ülke örnekleri de vardır. Varsa da saikler başkadır. Ama en basitinden Türkiye'den Avrupa'ya göç edenlerin çoğu çiftçi olduğu halde o dönemde fabrikalara işçi olarak alındıklarını görürsünüz. Gidenlerin tercihi mi bu yöndedir yoksa Almanya'nın veya Fransa'nın mı, bu da tartışılır. Ama vakıa bu. İşte bunun çünküsünü düşündüm. Ama önce şunu söyleyeyim; azılı bir mülteci karşıtı olarak falan tartışmıyorum konuyu hatta sorunlar bulunup çözülmeyecekse ben de iyi ki Afgan çobanlar var diyorum. Bu açıklamayı da mültecilerle ilgili yapılması gereken hemen her tartışmayı daha m demeden insaniyet, ırkçılık ya da tam tersi bağlamlarda etiketleyip yok etmeye hevesliler çok olduğu için yapma gereği duyduğumu da söylemek isterim. Neyse meseledeki çünküye geleyim. Tarım dünyanın her yerinde destek ve teşviklerle sürdürülür. Hatta işleri çığırından çıkaracak kadar çiftçi olarak köylünün şımartıldığı örnekler vardır. Örneğin Fransa'da çiftçilere sunulan imkân Türkiye'de sunulsa (ki Türkiye de bu anlamda hiç de az bonkör değildir) tepki bile görür. Hatta Fransa'daki gibi imkânlar sunulsa da çiftçiler hala Meclis önüne gübreler saçsa falan milletin tepesinin tası atar.

Anlat Eren
Keloğlan ile Nasreddin Hoca

Anlat Eren

Play Episode Listen Later May 18, 2024 11:06


Keloğlan pazara vardığında iki tavuğunu satmak için dolaşmaya başlamış. Bir adam Keloğlan'ın iki tavuğuna bir altın vermiş, ancak Keloğlan tavuk başına bir altın istemiş. Neyse... Fiyatta anlaşamamışlar. Aradan biraz zaman geçmiş. Bu sefer Keloğlan'ın yanına yaşlı bir adam yaklaşmış ve O'na ilginç bir takas önermiş. Cebinden bir kağıt parçası çıkarmış ve açmış. Bu bir hazine haritasıymış. Keloğlan'ın iki tavuğuna karşılık ona bu hazine haritasını teklif etmiş. Kendisinin yaşlı olduğunu, hazineyi arayacak gücü kuvveti olmadığını söylemiş. Bu teklif bizim maceracı Keloğlan'a cazip gelmiş ve teklifi kabul etmiş...

Yeni Şafak Podcast
AYDIN ÜNAL - Başıboş Köpek Sorunu Nasıl Çözülür?

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later May 12, 2024 4:31


En son Sivas'ta köpekler 14 yaşında bir kız çocuğuna saldırdılar ve yerde sürüklediler. Neyse ki görenler yardıma koştu da çocuk saldırıyı küçük sıyrıklarla atlattı. Kızcağızın babası, kendi ifadesine göre, köpekleri uzaklaştırmak için pompalı tüfekle havaya ateş açmış, köpekler bu kez de babaya saldırınca adam kendisini korumuş ve 4 köpek ölmüş. Bu ilk vaka değil, belli ki son da olmayacak. Başıboş sokak köpekleri çocukları öldürdüler, sakat bıraktılar, trafikte ölümlerine neden oldular. Sadece çocuklara değil büyüklere de saldırıp öldürdüler. Sorun gittikçe büyüyor. O kadar ki, bazı ülkeler Türkiye'ye turist olarak gidecek vatandaşlarını sokak köpekleri konusunda uyarır hale geldiler. Sorun büyüdükçe çözüm zorlaşıyor. Geçici tedbirler hiçbir işe yaramıyor. İç güvenlik meselesi haline gelen başıboş sokak köpeklerinin güçlü bir lobisi var. Bu lobiyi ikiye ayırmak gerekiyor: Bir kısmı köpek maması üreten uluslararası şirketlere aparatlık yapıyorlar. Diğer kısmı ise kelimenin tam anlamıyla ruh hastası. Bu ikinci kısım, köpek sevgisini abartmış ve adeta köpekperest olmuş durumdalar. Kalplerinde insana dair en küçük bir merhamet kalmamış. Köpekler tarafından parçalanarak öldürülen, sakat bırakılan ya da köpekten kaçarken araç altında kalarak hayatını kaybeden çocuklarla ilgili “korkmasaymış”, “kaçmasaymış”, “sevgiyle büyütülmedikleri için böyle olmuş” türünden akıl almaz açıklamalar yapabiliyor hatta çocukların ailelerine davalar açabiliyorlar. İnsana merhameti olmayanın köpeğe merhameti olmaz. Bir çocuğun ölümüne ya da sakat kalmasına üzülmeyen birinin köpek sevgisi tamamen plastiktir. Sineğe, böceğe, karıncaya, tavuğa, ineğe ya da koyuna aynı hassasiyeti göstermeyip köpek konusunda abartılı ve akıl dışı tavır sergileyen birinin köpekle ilişkisi olsa olsa bir tapınma ilişkisi olabilir. Bu da bir ruh hastalığıdır, bir sapkınlıktır. Meselenin çözümü hiç de zor değil: Başıboş köpekler sokaklardan toplanıp acısız şekilde itlaf edilmelidir. Bu işin artık lamı cimi yok. Ne geçici barındırma, ne kısırlaştırma, ne de sahiplendirme sorunu çözüyor. Köpek popülasyonu gittikçe artıyor ve tehlike de büyüyor. Nasıl ki belediyelerin ilaçlama yaparak sinekleri öldürmesi normalse, nasıl ki her yıl milyonlarca büyük ve küçükbaş hayvanı, tavukları, balıkları hayatımızı idame için öldürmek normalse, iç güvenlik sorunu haline gelen köpekleri itlaf da o kadar normaldir.

Yeni Şafak Podcast
Yusuf Dinç - Kamu tasarruf mu etmeli, fitness mı yapmalı?

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Apr 21, 2024 7:18


Dünyada borçlu olmanın çivisi çıktı. Sanki atalar “borç yiğidin kamçısıdır,” derken kapitalizmi ve onun bitimsiz enflasyon iştahını ve bugünkü merkez bankalarını ve yozlaştırdıkları kâğıt parayı evvelce görmüş de yiğitlere borçlanmanın nimetlerinden erken haber vermiş. Ve sanki bu söz evrenselleşmiş de dünyada herkes düstur edinmiş. Lidyalılar dünya için yaratılan adaletin bozulmamasına katkı vermişti. Yani parayı icat etmişlerdi. Çünkü takas ekonomisinde dönüşümlerin adaletini sağlamak zordu. Üstelik takaslı piyasalar eksik piyasaların en eksiğiydi. Ekonomik aktörler her takas yaptıklarında muhtemelen geceyi; doğru bir denklem kurup kuramadıklarını düşünmenin kederiyle ziyan ediyordu. Neyse ki Lidyalılar soruna bir çözüm getirmişti. Madem doğum yıldönümü, bu konuda Resulullah'ın katkısına da değineyim. Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.S) adil piyasa davasının üstüne gitti. İşe iğrenç bir şekilde insan gibi konuşmak yerine hayvan gibi homurdanarak işlemlerin yapıldığı kendi mahallesindeki takaslı piyasalardan başlayarak son verdi. Medine'deki çarşıları yıktı. Mimari tasarımından başlayarak kimsenin mağdur edilemeyeceği bir tasarım ve herkesin memnun kalacağı ilkelerle Medine Pazarını kurdu. Sonra her yer onun mahallesi oldu zaten. Parayı ve para olarak altın ve gümüşü önerdi.

Yeni Şafak Podcast
Fatma Barbarosoğlu - Bir arpa boyu yol, tesettürlü özne her kesime hâlâ yabancı...

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Mar 1, 2024 6:44


Muhafazakârların 28 Şubat “duyarlılıklarının” aksayan yönlerini ne zaman konuşacağız?  2000'lerden sonra doğanlar, başörtüsü yasaklarının ilk defa 28 Şubat 1997'de başladığını zannediyor. Lakayt bir şekilde “Annemler yaşamış bir şeyler” diyenlerin sayısı giderek artıyor.  En yakındakine bile aktarılamayan yakın geçmiş, günlük siyasetin malzemesi olarak eriyip bitmiş gibi...  Başörtüsü yasaklarını sadece 28 Şubat üzerinden anlatmak yerine Cumhuriyet Tarihi'nin dindarlar ile devlet arasındaki gerilim hattını takip etmek daha isabetli bir yöntem. Neyse ki bu takip için elimizde 3 ciltlik fevkalade bir çalışma var. Prof. Dr. İsmail Kara, yıllardır üzerinde çalıştığı Resimli Cumhuriyet Din Kitabı'nı Cumhuriyet'in 100. yılına armağan olarak sundu.    Kitabın metinleri kadar metinlerin içindeki resimler de uzun analizleri hak ediyor. “Geçmiş, nasıl geçmiş?” bahsi için fotoğrafların dili bülbül gibi şakıyor. Şu fotoğraf mesela... Bir cami girişi. Raflarda çeşit çeşit şapkalar. Müthiş bir görüntü. Ben bu fotoğrafı ilk defa gördüğümde sanki zamanın bir yerine batıp çıkmışım gibi hissetmiştim. Yaşananların bütün yükü sanki üzerime sinmişti  II- Şubat'ın son haftasına girince kayıtlı olmayan telefon aramalarında birdenbire bir artış oluyor. Arayanlar, “Tarihe tanıklık etme”nin altını çizerek “28 Şubat mağduriyeti” üzerine görüş istiyorlar. Oysa her yıl birbirini tekrar eden konuşmalar ve hatıralarla tarihe tanıklık etmiş olmuyoruz.  Birkaç gün önce, 28 Şubat temalı bu mutat görüşmelerden birinde, “Farklı bir şey yapmalısınız” dedim sivil toplum temsilcisine.  “Tarihe tanıklık, günden düne, dünden güne sefer eyleyen çift taraflı bir yolculuktur.”  “Mesela?” dedi, yaşının 32 olduğunu öğrendiğim genç hanım. “Farklı kişilerle konuşun” dedim. “Biz sizin kuşağınızdan kişilerle konuşmayı tercih ettik” dedi.  Benimle aynı yaşta olan, “Köy filozofu” olarak anılan Nuran Germiyanlı ile konuşun mesela” dedim. “Kendisini tanıyor musunuz?” diye sordu heyecanla. “Hayır. Ekranlardan tanıdım. Kendisini ilk defa Bursa TED konuşması vidyosundan izledim. Sonra peşine düştüm. Kanal D Haber'de, TRT'nin Bir de Bana Sor programında rastladım. Kendisini en iyi ifade ettiği programın TRT'deki o program olduğunu söyleyebilirim. Diğerleri, “köylü bir teyzenin ressamlığı”na odaklanmış haberlerdi.  “Ama” dedi genç hanım “bunun sizin başta söylediklerinizle bağlantısını pek kuramadım. Dünden güne, günden düne dediniz de...”

Yeni Şafak Podcast
SÜLEYMAN SEYFİ ÖĞÜN - Bunama Ve Çılgınlık Arasında

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Feb 21, 2024 6:15


Aşağı yukarı 9 ay kadar bir zaman kaldı. Tekmil dünyâ kilitlenmiş, ABD'de yapılacak seçimlerin neticesini bekliyor. Doğrusu bu zaman zarfında, dünyâyı derinden etkileyecek bir hâdise veyâ hâdiseler beklemiyorum. Futbol tâbiri ile söyleyecek olursak, herkes top çevirecek. Meselâ Ukrayna-Rusya savaşındaki taraflardan birisi olan Rusya muhtemelen bâzı ilerlemeler sağlayacak. Artık silâhları iyiden iyiye azalmış olan Ukrayna ise var gücüyle belli hatlarda tutunmaya çalışacak. Putin Trump için, Zelenski ise Biden için duacı olacak. Trump'ın gelişini dört gözle bekleyen Netanyahu liderliğindeki İsrâil ise Gazze'de yürütmekte olduğu savaşı tırmandıracak, Refah'a yığılmış zavallı sivillerden öldürebildiği kadarını öldürecek, kalanını ise Sina'ya sürmeye gayret edecek. Zaman zaman ateşi harlansa da Irak ve Sûriye'de nispeten yatışmış bir manzara izleyeceğimizi düşünüyorum. İran artık iyice sinmiş durumda. Çok arzu ettikleri Şii- Sünnî savaşı şimdilik tehir edilmiş vaziyette. Avrupa ise Trump'tan alabildiğine korkuyor. Yaralanmış ve azgınlaşmış olduğunu düşündükleri Rusya karşısında ABD tarafından yalnız bırakılacaklarından endişe ediyorlar. Başta Almanya olmak üzere sanayilerini hızla askerîleştirmenin derdine düşmüş durumdalar. Evet bu ara fasıl silâhlanmayla geçecek. Şimdi düşünelim; bu bir üretim işi ve ekonomik olarak düşünecek olursak her üretim gibi bunun da bir tüketimi olacak. Eskiden olsa manzarayı bu kadar dehşet verici bulmazdım. Soğuk Savaş, hattâ 2000'li senelerin başlarında silâhlanma işi merkezin işi değildi. Evet, tabiî ki ABD tek başına kendi silâhlanmasını devâm ettiriyordu. Ama Soğuk Savaş devrinde rakibi olan Sovyetler çöktükten sonra onun yerini alan Rusya'nın ilk on sene içinde askerî yapıları neredeyse darmadağın olmuştu. Gorbaçov ve Yeltsin iktidarlarında Rus askerlerin tank dâhil ağır silâhlarını sattıkları karaborsalar ortaya çıkmıştı. Neyse ki, bilhassa Putin işbaşına geldikten sonra sıkı bir toparlanma sağladılar. II. Umûmî Harp içinde askerî açıdan iyice yırtıcılaşan Japonya ve Almanya ise silâhsızlandırılmıştı. Avrupa devletlerinin bütçeleri içinde askerî harcamalar son derecede düşük tutulmuştu. Belçika, İsviçre, İsveç ekonomileri silâh üretiyor, ama bunları daha çok ihraç ediyordu. Yâni esen hava, gelecekte dünyâ barışının daha da sağlamlaşacağı; Avrupa'da II.Umûmî Harp benzeri bir felâketin bir daha yaşanmayacağı iyimserliğini taşıyordu. Afrika'da, Ortadoğu'da, Asya'da kanlı çatışmalar ise umurlarında değildi. Nasıl olsa kendileri zarar görmüyordu. Tam aksine bu çatışmaların devâm etmesi satışları ve kendi refahlarının devâmı içindi.

Seni Ne Mutlu Eder?
#13 Hayallerine Giden Kestirme Yol.

Seni Ne Mutlu Eder?

Play Episode Listen Later Feb 7, 2024 18:13


Çoğu zaman hayaller çok ulaşılmaz gelmiyor mu? Çoğumuz için evet. Neyse ki bizi hayallerimize götürecek bir teknik var. Olimpiyat sporcularını zirveye taşıyan ve bilimsel araştırmaların desteklediği güçlü bir teknik. Bu bölümde neler mi var? Jim Carrey neden kendine 10 milyon dolarlık hayali bir çek yazdı? Olimpiyat sporcularının performanslarını arttırmak için kullandıkları teknik ne? Beynimiz hayal ve gerçeği ayırt edemiyor mu? Hayal etmek neden çok faydalı? Hayallerimize ulaşmak için zihni nasıl eğitmeliyiz? Beni Instagram'dan takip edebilirsiniz, geri bildirim vermek isterseniz DM'lerim size açık. Sevgiyle kalın

studio04 by Sabliess
THE AYYAŞLAR ÖZEL BÖLÜM ve daha fazlası...- Konuk: Burak Sadal (puremagazine, wavemagazine), Bergen ve Dilber (studio04- Bölüm:5)

studio04 by Sabliess

Play Episode Listen Later Jan 28, 2024 50:39


Herkese tekrardan selammmm :) Bu bölümde bir önceki bölümde tanıdığınız canım arkadaşım Burak dışında 2 yeni konuğum daha var !!! Bergen ve Dilber ile bu bölümde yine kahkaha tufanı hakim umarım bizim çekerken güldüğümüz kadar sizde gülersiniz hhaahahahjshjs. Neyse şimdiden iyi dinlemelerrr :) --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/studio04bysabliess/message

NTVRadyo
Doğa Takvimi - 22 Ocak 2024 - Yanlış isimler

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Jan 22, 2024 1:03


Bugün 22 Ocak 2024 Pazartesi #doğatakvimi ❄️ Karıncayiyenler karıncalar bitince ne yiyecekler? Bu sorudan yola çıkan araştırmacılar bu hayvanın yanlış adlandırıldığını belirledi. Neyse ki meraklısı için bu hayvanların latince isimleri de var.

studio04 by Sabliess
Alkol Bağımlılığı, Kaliforniya Sober'ı Nasıl Olunur ve daha fazlası... (studio04- Bölüm:2)

studio04 by Sabliess

Play Episode Listen Later Jan 17, 2024 26:47


Merhaba, ikinci bölüme hoşgeldiniz !!! Bugün birazda alkoliklikten bahsedelim dedim, hayatımdaki alkoliklere selam olsun, ve eski alkol anılarımda bu podcast'te zuhahaha. Neyse sizi seviyorum iyi dinlemeler :) --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/studio04bysabliess/message

Yeni Şafak Podcast
YUSUF KAPLAN - MOSTAR KÖPRÜSÜ'NDE TAŞ ÜSTÜNE YAZILAN İBRETLİK SÖZ: "DON'T FORGET 1993"

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jan 14, 2024 8:33


Balkan seyahatimizin Mostar ayağının izlenimlerini Seyfullah Yiğit kardeşimizin sürgit işlek hâle gelen, nehir gibi akmaya başlayan kalemiyle aktarıyorum. Gazze-Poçitel hattı nasıl da benziyor birbirine...  Mostar'a gece vardık. Taksiyle şehir merkezine 10 dk mesafelik bir otelde konakladık. Yatay mimariyle yapılmış güzel bir hotel. Çok beğendim hotelin mimarisini. Kâinatla ve dolayısıyla insanla barışık bir mimariyle inşa edilirse yapılar, insanlar nefes alırlar. Diğer türlü olunca, dikey mimaride insan kendisini psikolojik olarak kötü hissediyor. Çok katlı yapılar, rüzgârı, güneşi, doğa manzarasını kesiyor. Kendinizi açık alanda hapsedilmiş gibi hissediyorsunuz. Daha da önemlisi inanç sembolümüz olan minarelerimizin, çok katlı yapılar arasında kaybolması, insanın en güçlü aidiyet duygusunun da zayıflamasına neden oluyor. Burası çok önemli bence. İmanın bununla ne alakası var diyebilirsiniz, ama öyle eğil. Zayıf damarlı insanlarda bilhassa bu durum daha çok olumsuz bir etki oluşturabiliyor. Minareler... şehirlerimizin sembolü olmalı ve minarelerden daha yüksek yapılara müsaade edilmemeli. Şehirlerimizi, çok katlı yapılarla kimliksizleştirmeyelim diyorum. Türkiye'de özellikle büyük şehirlerimizin çoğunda minarelerimiz, çok katlı yapılar arasında yetim gibi duruyorlar! Bu nedir? Tam bir çöküş! Buna dur demeliyiz. Gerekirse bütün bu çirkin yapıları yıkıp yeniden düzgün bir şekilde inşa etmeliyiz. Bunu ustam Yusuf Kaplan söylemişti. Ve bence çok haklıydı. Neyse uzatmadan seyahatimize geri dönelim. 17 Kasım Cuma sabahına Mostar'dan merhaba dedik. Kendimi çok iyi hissediyordum. Mostar'a daha önce hiç gelmememe rağmen sanki uzun yıllar önce burada yaşamış ve sonradan kendi memleketime gelmişim gibi hissediyordum. İşte tarihî doku'nun önemi! Tarihsel süreci bilmenin ve etraftaki tarihî yapılarla bu şuur üzerinden kurulan bağın getirdiği tanışıklık... Bu çok güzel bir şey. Mostar'a gelin ey Müslümanlar... Mostar, İslâm medeniyetinin Balkanlar'a nasıl harika bir damga vurulduğunun emsal şehirlerinden... Mostar'ın Poçitel köyüne doğru yol alıyoruz. Poçitel, sınırda yer alıyor, ismin anlamı da başlangıç demek. Bosna Hersek, Balkanlar'da en fazla Müslüman nüfusun yaşadığı ülkedir. Bu sınır köyünden sonra Hırvatların sınırı yani Avrupa'nın sınırları başlar. İnsanlar burada yaşamak için zar zor direniyorlar. Nüfusun çoğunluğu yaşlı Müslüman kadınlardan oluşuyor. Sevgili okuyucu, burada çok acı şeylere de yer vereceğim. Sansür yapmadan olduğu gibi anlatacağım. Niye mi? Unutmamak için. Bizler... Müslüman insanlarız. Kinle, nefretle hareket etmeyiz. Ancak tarihte yaşananları unutursak aynı katliamların bir benzerini bir daha yaşarız maazallah. Onlar bizim öğretmenimiz değil, olamazlar da.

Synergy Kendiyas
KOYUNBABA HZ. ÇORUM | HER DERDİ OLAN; DERDİ NEYSE KENDİNDEKİ HATAYI BULSUN 11.01.2024 | Synergy Kendiyas |

Synergy Kendiyas

Play Episode Listen Later Jan 11, 2024 1:14


HER DERDİ OLAN; DERDİ NEYSE KENDİNDEKİ HATAYI BULSUN! #synergykendiyas #çorumtürbeler #türbe #koyunbabahz Facebook : ⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠https://www.facebook.com/SynergyKendiyas⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠ İnstagram: ⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠https://instagram.com/synergykendiyas⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠ Youtube: ⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠https://www.youtube.com/channel/UC_xe-4OhrGjeQkX9dWA96fQ⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠ TikTok: https://www.tiktok.com/@synergykendys Yaay: https://yaay.com.tr/SynergyKendiyas Twitter: ⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠https://twitter.com/SynergyKendiyas?t=rF3t1yDh7eLgUg_Djh5khQ&s=0

Yeni Şafak Podcast
Ersin Çelik - Konya, Sincan ve Galata

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jan 4, 2024 6:26


Nereden çıktı bu “hilâfet” tartışması, yine darbe mi yapmak istiyorlar? Üç gündür kendime yönelttiğim soruya yanıt arıyorum. Açık kaynaklar, arşivler, manşetler bazı önemli işaretler veriyor. “Konya, Sincan ve Galata ne alaka?” diyenler olacaktır. Konya'da 6 Eylül 1980 günü düzenlenen “Kudüs'ü Kurtarma” mitingi ve Sincan'da 31 Ocak 1997 akşamı yapılan “Kudüs Gecesi” programlarından sonra yaşananlar, ilginçtir ki 1 Ocak 2024 sabahı Galata'daki tarihi Gazze buluşması üzerine oluşturulan suni gündeme tesadüf ediyor. Türkiye'de ne zaman Kudüs ve Filistin meseleleri üzerine yoğun hassasiyet gösterilse, buna paralel sokaklarda İsrail ile Amerika karşıtı protestolar düzenlense, “içeride” farklı gelişmeler yaşanmış. Görüyoruz ki yaşanmaya da devam ediyor. Önce Konya'yı hatırlayalım... İsrail'in Kudüs'ü 1980 yılının Temmuz ayında ebedi başkent ilan etmesi üzerine, Milli Selamet Partisi, Necmettin Erbakan'ın öncülüğünde 6 Eylül günü, Konya'da “Kudüs'ü Kurtarma” yürüyüşü düzenlemişti. Konya Belediyesi'nin organize ettiği ve 25 bin kişinin beklendiği mitinge 100 bine yakın insan katılmıştı. Ancak mitingde İstiklal Marşı okunurken küçük bir grubun ayağa kalkmaması kamuoyunda infiale neden olmuş, sarıklı, cübbeli insanların çokluğu ve de ellerdeki Kelime-i Tevhit bayrakları dönemin medyası tarafından “şeriat provası” olarak yansıtılmıştı. Hürriyet gazetesi 7 Eylül günkü haberinde mitingde üzerinde Arapça yazılı yeşil bir bayrak açıldığını ancak Türk bayrağının yürüyüş boyunca kapalı tutulduğunu iddia etmişti. Dönemin CHP Konya İl Başkanı, “Kıyafet yasasına aykırı şekilde giysilerle hareket etmeleri devleti hiçe saymaktı. Devlet, daha önce Konya'da olmalıydı” açıklamasını yapmıştı. Mitingten 6 gün sonra da 12 Eylül darbesi gerçekleşmişti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren anılarını kaleme aldığı kitabında, Konya'daki Kudüs mitingi için “31 Mart Vakası provası” nitelemesi yapmıştı. Konya mitinginin, 12 Eylül Darbesi'nin gerekçelerinden biri olduğunu ise dönemin Genelkurmay II. Başkanı Orgeneral Haydar Saltık şöyle açıklamıştı: “Konya Mitingi, 12 Eylül'e gelinmesinde bardağı taşıran son damla olmuştur.” Neyse ki arşivler var, bugüne dair birçok iz ve işaret kayıt altına alınmış. 28 Şubat darbesinin simgesi olan Sincan'da da Kudüs merkezli benzer kurgu çıkıyor karşımıza. Milli Gazete'nin 17 Ocak 2010 tarihinde yayınladığı, “Darbenin Yolu ‘Kudüs‘ten Geçiyor” başlıklı haberden alıntılayarak devam edeyim: “Sincan'da önceki senelerde de geleneksel olarak yapılan Kudüs Gecesi 31 Ocak 1997'de düzenlendi. Gecede Filistin'deki ‘intifada‘yı canlandıran bir de oyun sergilendi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve DGM Başsavcılığı Kudüs Gecesi ve geceyi düzenleyen RP‘li Belediye Başkanı Bekir Yıldız hakkında 2 Şubat 1997'de ayrı ayrı soruşturma açtı. Birçok çevrede askerlerin ‘uyarısı' olarak algılanan ve kamuoyunun belleğinde 28 Şubatı ‘sembolize' eden Sincan‘dan tankların geçmesi, hemen bu olayın ardından geldi.” Milli Gazete'nin 13 yıl önceki haberine önemli bir ekleme yapayım. Sincan'daki gecede sahnelenen, Kudüs'teki direnişi anlatan tiyatro oyununda rol alan belediyenin salon görevlisi Selçuk Öz tutuklanmış ve 4 ay Ulucanlar Cezaevi'nde kalmıştı. Bakın çok uzak bir zaman değil, Kudüs için sanat yapanları bile hapse attılar. Dahası var. Şu bilgiler de Cumhuriyet gazetesinden: Dönemin İçişleri Bakanı Meral Akşener, Sincan'dan tankların geçtiği gün Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız'ı görevden uzaklaştırdı. Dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, “Dini siyasete alet etmek isteyenler hem suç, hem günah işliyor” açıklaması yaptı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı “Türk Silahlı Kuvvetleri laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin bölünmez bütünlüğü uğrunda her türlü görevi yapacak azim ve kararlılığa sahiptir” dedi.

Yeni Şafak Podcast
MEHMET ŞEKER - MİT KUŞ UÇURTMUYOR

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jan 4, 2024 2:55


İsrail'in İbn-i Sina tıbbı üzerine ciddiyetle eğildiğini, sadece bir üniversitede o konuda dört profesör bulunduğunu Fazlıoğlu hocadan duymuştuk. Meşhur eseri El-Kanun fi't-Tıb 110 defa İbranice'ye tercüme edilmiş. Nasreddin Hoca'yı da yakından biliyor olmalılar. Hoca'nın dışarıda bir şeyler aradığını görenler merak edip sormuşlar. Evde yüzüğünü kaybettiğini söylemiş. (Kayıp eşyanın tespih olduğunu söyleyen de var.) Komşuları şaşırmış. “Niye burada arıyorsun?” Hoca ibretlik cevabı yapıştırmış: “Orası karanlık olduğu için.”  İsrail, gördü ki Gazze'de aradığını bulamayacak, etrafa yayılıp kaybettiği itibarını oralarda aramaya niyetlendi. Gazze'de yaşadığı büyük çaplı başarısızlık, epeyce canlarını sıkmış olmalı. İsrail, ateşi bölgedeki diğer ülkelere yaymak için üstünü başını yırtmaya başladı.  Lübnan'a sıçradı. Hamas'ın iki numaralı ismi Salih Aruri'ye Beyrut'ta suikast düzenledi. İran'a uzandı. Kirman vilayetinde art arda iki patlamayla 103 kişi öldü, 170 kişi yaralandı. Türkiye'de de benzer eylemler yapmaya niyetlendi. Eylem hazırlığındaki 34 Mossad casusu yakalandı. “Aklınızdan bile geçirmeyin” diyerek ikaz etmiştik, dinlemediler. MİT ve Emniyet teşkilatı için epeyce zevkli ve heyecanlı olmuştur mutlaka.  Düz ovada keklik gibi seken casusları, başları eğik, tek sıra hâlinde götürülürken gören İsrailli yöneticiler ne düşündü kim bilir? “Tüh, yine tosladık!” “Bu Türkler de çok oluyor!” “Biz Türkiye'de hiç eylem yapamayacak mıyız?” “Neyse, önümüzdeki eylemlere bakacağız artık.” “MİT kuş uçurtmuyor amirim! Emniyet göz açtırmıyor!” “Keklik gibi avladılar bizim elemanları.” “Biz bunlarla başa çıkamayız.” “Bu sefer olmadı, bir dahakine hazırlanalım.” “Bizim elemanların daha kırk fırın ekmek yemesi lâzım.” “Beceriksizler!” “Nerede yanlış yaptık?” “Nasreddin Hocalarının bu konuda bize yol gösterecek bir öğüdü yok muydu?” “Göle maya mı çalsak?” “Yok, eşeğe ters binelim.” “İyi dedin, gel bakalım bir deneyelim.”

Yeni Şafak Podcast
AYDIN ÜNAL - DEJAVU YA DA KISIR DÖNGÜ

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 31, 2023 3:28


1. Bugün miladi takvimle yeni yılın, 2024'ün ilk günü ve biz yine İsrail terör devletinin Filistin soykırımını ve ülkemize yönelik bölücü terörü protesto etmek için meydanlardayız. Gazze'de ölen 20 binden fazla insanımızın, terör saldırılarıyla şehit edilen güvenlik güçlerimizin yasını tutuyoruz yine. Neyse ki imanımız var, umudumuz var; on yıllardır devam eden bu kısır döngünün bir gün kırılacağına inanıyoruz. 2. Bugün Hristiyan takvimiyle yeni yılın, 2024'ün ilk günü. Biz yine kısır, içi boş, anlamsız tartışmalarla giriyoruz yeni yıla. Dönüyor, dolaşıyor, bir kez daha 1940'lara demir atıyor, sembollerin, kişi kültünün, heykel fetişizminin uykusundan uyanıp faşizm ateşini harladığı anları yaşıyoruz. Yine Arap düşmanlığı, yine Arap düşmanlığı arkasına gizlenmiş Müslüman nefreti. Ankara'ya kadar batı topraklarımızı işgal edip soykırım uygulayan Yunanistan'a, İstanbul'u işgal eden, yüzbinlerce Anadolu evladını şehit eden İngiltere'ye, Maraş'a kadar gelen Fransız'a, Antalya'ya kadar gelen İtalyan'a hürmette kusur etmeyenlerin, “Araplar bizi sırtımızdan hançerledi” yalanıyla içlerindeki nefreti kustukları bir akıl tutulmasını tekrar ve tekrar ve tekrar yaşıyoruz. Yine istismar. Yine istismar üzerinden kutuplaştırma. Kürt, Arap vatandaşını rencide edecek kör bir ırkçılık, bölücülük. Türkiye'nin ruhunu hazmedemeyen ve kaybolmasını beklerken kendisini yenileyip duran karanlık bir cehalet, yobazlık, tutuculuk. Türkiye'nin hasımlarını sevindirecek, onların değirmenine su taşıyacak bir aymazlık. Ulusçuluk maskesi ardına gizlenmiş bir ihanet. Aynı, değişmeyen sloganlar, gelişmeyen fikirler, dönüşmeyen zihinler. 1940'larda takılıp kalmış bir eğitim müfredatıyla formatlanan, tornadan çıkar gibi mezun olan standart bir nesil. Bir türlü kırılmayan, yeni yılda, Türkiye'nin yeni yüzyılında da kırılacak gibi görülmeyen bir kısır döngü. Türkiye'nin ufkunu kaplayan kesif sis. Allah büyük ve milletin feraseti inşallah o sisi de dağıtır.

Yeni Şafak Podcast
AYDIN ÜNAL - TERÖRLE 40 YIL... SONUÇ?

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 28, 2023 5:03


PKK Terör Örgütü ilk kanlı eylemini 1984 yılında yapmıştı. 40 yıldır terörle yaşıyoruz. 40 yıldır her boyutuyla terörü konuşuyoruz. Makalelerde, konferanslarda, panellerde, toplantılarda, gazetelerde, dergilerde, televizyonlarda, köy kahvelerinde, sohbet ortamlarında, her yerde her platformda her mecrada terörü analiz ediyoruz. Terörle mücadelede hemen her yöntemi de denedik. 90'larda anti demokratik ve hukuk dışı yöntemlere de başvuruldu, 2000'lerde özgürlük- güvenlik dengesi gözetildi. Askeri, siyasi, iktisadi, diplomatik, kültürel her yola başvuruldu. Farklı ülke tecrübelerinden yola çıkarak diyalog bile sınandı. Sınır ötesi operasyonlar yapıldı, sınıra duvar örüldü, kalekollar yapıldı, güvenlik sistemlerimiz modernleştirildi, savunma sanayiimizdeki gelişmelerle, özellikle İHA-SİHA teknolojisiyle etkili mücadele de yapıldı. Sonuç? PKK Suriye'nin kuzeyinde devletleşmeye başladı ve geçen hafta da 12 askerimizi şehit etti. 40 yılın bize öğrettiği şu: Terörü bitirmenin yegâne yolu, terörü kaynağında kurutmaktan geçiyor. Biz terörün kaynağını kurutamıyor, kaynağı besleyen kanalları tıkayamıyoruz. Bugün şunu çok net biliyoruz: ABD ve bazı Avrupa ülkeleri, PKK terörüne açıktan ya da gizliden, doğrudan ya da dolaylı destek veriyorlar. Hatta ABD, her ne kadar inkâr edermiş gibi yapsa da, Suriye'nin kuzeyinde PKK'ya açıktan destek veriyor, lojistik sağlıyor. Daha ilk terör eyleminde çözümün bu olduğu biliniyordu; bugün de biliniyor. Ama hiçbir hükümet bunu göze alamıyordu. Bugün bunu göze alabilecek güçlü bir devletimiz, güçlü bir hükümetimiz var. ABD ve o bazı Avrupa ülkelerine karşı net, kararlı, keskin bir tavır almadığımız sürece bu terör bitmeyecek. Her ne yaparsak yapalım bitmeyecek. Tek çözüm, teröre kol kanat geren bu ülkelere karşı bütün bedellerini göze alarak kararlı bir duruş sergilemektir. Savaş mı? Gerekirse bu dahi göze alınabilir. 40 yılda 50 binden fazla insanın öldüğü, trilyonlarca doların kaybedildiği bir sorunu çözmek için atılacak her adımın arkasında millet fedakârca ve sapasağlam duracaktır. BİR GARİP TABELA 12 Eylül 1980 sonrasında Diyarbakır Cezaevi'nde yapılan işkence ve insanlık dışı muameleyi incelemek amacıyla, 2016 yılında, kendisi de bir mağdur olan Mardin Milletvekili Sayın Orhan Miroğlu ile birlikte “Diyarbakır Cezaevini İnceleme Alt Komisyonu” kurmuş, çok sayıda tanığı şaşkınlıkla, üzüntüyle, kimi zaman da gözyaşlarıyla dinlemiştik. Komisyon çalışmalarını tamamladığında bende oluşan kanaat şuydu: 12 Eylül cuntası bütün Kürt muhalif hareketleri Diyarbakır Cezaevi'ne toplamış, bunları PKK çatısı altında birleştirmiş, PKK'ya da tepe tepe kullanacağı bir koz, bir hikâye vermişti. PKK'nın kuruluşunda, Abdullah Öcalan'dan daha çok, Diyarbakır Cezaevi İç Güvenlik Komutanı Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran'ın katkısı olmuştu. Keşke yargılanabilseydi ama 1988 yılında PKK tarafından öldürüldü. Geçen hafta İzmir'de bir okula Esat Oktay Yıldıran ismi verildi. Tam bir akıl tutulması. Neyse ki hata fark edildi ve tabela indirildi. Yıldıran'ı kahraman olarak gören var mıdır bilmiyorum ama onun kasıtlı ya da cahilce yöntemleri olmasa, PKK'nın bazı Kürtleri de istismar edecek bir hikâyesi olmayacaktı. Yakın tarihi cesaretle sorgulamazsak gerçekle yüzleşemez, sorunları çözemeyiz.

KALT'ın Podcast'i
KALT'ın Podcast'i / 40. Bölüm / Bir Değişiklik Oldu

KALT'ın Podcast'i

Play Episode Listen Later Dec 21, 2023 43:10


Bir gün gelecek, o kadar büyük bir değişiklik olacak ki dünya üzerinde "Neyse ya en azından bi değişiklik oldu..." diye yanındakini avutacak bir insan bile kalmayacak. O güne kadar MORAL BOZMAK = YASAKLANMIŞTIR......... Miks & Mastering: Göksel "Magnum" Elbüken Edit: Can Erdoğan Recorded @ Atölye5 Nişantaşı Sizler: Manyamış gibi bir hoşluk içindesiniz.....

Yeni Şafak Podcast
ALİ SAYDAM - BENİM İTTİFAKIM, SENİN İTTİFAKIN, ONUN İTTİFAKI

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 2, 2023 6:28


İki siyasi konumlama arasında ‘dünya görüşü' ve ‘duruş' farkı hiç bu kadar belirgin olmamıştı. Cumhur İttifakı, kurulduğu günden beri, aynı çizgide ve tutarlılıkta yoluna devam ediyor. Bir de Millet İttifakı'na bakalım... Hoş, Millet İttifakı kavramını çöp attılar mı; bundan sonra kullanacaklar mı; o da belli değil ya... Neyse... Malum ‘ilkesiz birlik cephesi'nde bir kaostur gidiyor... İYİ Parti'nin 26 Ağustos'ta Afyonkarahisar'daki açıklamalarından önce ortalıkta bir dolu ‘teori' dolaştı: “MHP ile ittifak yapacak... Cumhur İttifakı'yla iş birliği yapacak... İstifa edip siyaseti bırakacak...” Sonunda Meral Hanım; “Her şehirde kendi adayımızı çıkartacağız” dedi. Fakat hemen ardından “Yerelde iş birliklerine” açık olduklarını söyleyerek Partisinin bu konuda flört edilebileceği izlenimini uyandırdı... Hakeza matematik hesaplar da başka yol olmadığını söylüyor... O değil miydi ki “Dayatmaya boyun eğmeyeceğiz” diyerek 6'lı Masa'yı terk ettikten sonra geri dönen... O hâlde siyasi partiler de iş birliği kapılarını zorlayacaklardı elbette. CHP, “Nezaket ziyareti” parolasıyla öncü kuvvet Mansur Yavaş'ı kendisine göndermekle başladı işe. Ardından çiçeği burnunda yeni Genel Başkan Özgür Özel devreye girdi... Bu yılın başında “Akşener'in siyasal kampanyasını yöneten kişi, seçimlerden bir ay önce, ‘Meral Akşener, Erdoğan'ı cumhurbaşkanı seçiyoruz' dedi” diye açıklama yapan Ümit Özdağ da iş birliği peşinde... Önceki gün sosyal medya hesabından “Onu alma beni al” minvalinde mesajlar paylaştı: “Özgür bey sizi ziyaret etmeden önce bir el öpme ziyareti yaptı ve sonra Ergenekon'da FETÖ ile işbirliği yaparak Türk ordusuna kurulan kumpasa destek olan, bulduğu her fırsatta Türk devleti ve milletine saldıran TTB başkanı olan zatın ziyaretini kabul etti. [...] Sayın Özel yarın sizi HDP ile yaptığı yeni ittifaka davet edecek. Ve Sizden muhtemelen seçim işbirliği çerçevesinde bazı illerde CHP'nin İYİ Parti'yi desteklemesi karşılığında Ankara ve İstanbul için destek isteyecek. [...] Gelin, bazı önemli noktalardaki anlaşmazlıklarımızı sonra çözülmek veya çözülmemek üzere erteleyelim.” Şimdi de biraz geriye, seçim öncesine gidelim... ”Yan yana gelmeyiz” dedikleri HDP, Millet İttifakı'nın basbayağı 7. ortağı değil miydi? Demirtaş'a gönderilen selamlarla, beraber operaya gitmelerle CHP, seçimdeki başarısızlığının en büyük gerekçesi olan HDP'yle, yeni adıyla HEDEP'le tuttuğu yolu yürümeye hâlâ devam etmiyor mu? Özellikle İstanbul'da iş birliği yapmak için çırpınmıyor mu?.. Nasıl tablo ama?! O, bununla ittifak yaparken şuna gayriresmî iş birliği çağrısında bulunuyor... Benim ittifakım, senin ittifakın, onun ittifakı... İş birlikleri, ittifaklar havada uçuşuyor... Fakat bir türlü ‘bizim ittifakımız' noktasına gelemiyorlar. Bizce bunun özeti; en doğru ‘müptezel' kavramıyla yapılabilir. Türk Dil Kurumu şöyle açıklıyor: “Müptezel: 1. Saygınlığını yitirmiş; 2. Çok bulunmasından dolayı değerini yitiren; değersiz.” Sonuç; muhalefet partilerince ittifak ve iş birliği meselesi öyle bir sakız edilmiştir ki; hiçbir ağırlığı kalmamıştır.

Merdiven Altı Terapi
Derin Bir Konu: Orta Yaş Krizi

Merdiven Altı Terapi

Play Episode Listen Later Nov 18, 2023 58:14


Yolun yarısına gelince insan sormaya başlıyor; "Şimdiye dek ne yaptım? Ne kadar zamanım kaldı? Ne için yaşıyorum?" diye. Neyse ki bunları ilk soran ne sizsiniz, ne de Cahit Sıtkı Tarancı. Freud'dan Jung'a, Yalom'dan Spinelli'ye orta yaş krizi dosyası bu bölümde. La Roche Posay Retinol B3 serumu incelemek için: https://s.humanz.ai/retinolb3serum/316989

Anlat Eren
Kayıp Tarak

Anlat Eren

Play Episode Listen Later Nov 4, 2023 10:04


Bir varmış, bir yokmuş. Uzun zaman önce, burada, iyi yürekli dev adam yaşarmış. Dev adam, keçileriyle birlikte yaşar, keçilerinin sütünden ürettiklerini satarak geçimini sağlarmış. Günlerden bir gün, pazardan ihtiyaçlarını alırken bembeyaz bir keçi görmüş. Keçiyi satın almak için yanına gitmiş. Ancak keçinin çobanı gözüne tuhaf görünmüş. Neyse, dev adam beyaz keçiyi almış, fakat çoban keçiyle birlikte bir de tarak vermiş ve keçinin tüylerini her gün taramasını nasihat etmiş...

Cevheri Güven
EFENDİM, KÂHİN VARGA MI YARGA MI NEYSE DEMİŞMİŞ Kİ...

Cevheri Güven

Play Episode Listen Later Jul 8, 2023 13:16


EFENDİM, KÂHİN VARGA MI YARGA MI NEYSE DEMİŞMİŞ Kİ...

Medyascope.tv Podcast
Bülent Somay ile Akıntıya Karşı (67): Ya benimsin, ya kara toprağın!

Medyascope.tv Podcast

Play Episode Listen Later Feb 13, 2023 36:52


Kahramanmaraş-Pazarcık'ta 7,7 ve Kahramanmaraş-Elbistan'da 7,6 büyüklüğünde gerçekleşen iki depremin üzerinden bir hafta geçti. Ölü sayısı 29.605, yaralı sayısı da 80 bini aştı. Arama-kurtarma çalışmalarının devam ettiği yerler var, bazı yerlerde de enkaz kaldırma çalışmalarına geçildi. Bülent Somay, Akıntıya Karşı'da deprem felaketi üzerine konuştu: “Hakim olma hevesini 2013 civarlarında en sonunda hayata geçiren, 2016'da da perçinleyen AKP/Erdoğan iktidarı, yönetme becerisini de aynı süreçte kaybetti. Bu becerinin neredeyse kökünden ve iflah olmaz biçimde yok olup gitmiş olduğunu da yaşadığımız katliam gibi depremde izledik, hala da izliyoruz. Kendisi yönetemediğinde ise süreci yönetebilecek başkalarını da engellemek dışında hiçbir şey yapamaz haldeler. Neyse ki aynı korkunç ama öğretici süreçte şunu da görebildik: Onlar olmasa da, biz kendi kendimizi yönetebiliriz.”

Esra Sert Podcast
Her Şey Darmadağın Olduğunda

Esra Sert Podcast

Play Episode Listen Later Jan 30, 2023 23:36


Hayatın doğasında yaratım ve yıkım birbirini takip eden dalgalar halinde ve bu dalgalardan kaçış yok. Neyse ki farkındalık kası yeterince güçlenince dalganın altında kalmadan dalga ile yükselmek, adeta fırtınada sörf yapmak da bir başka ihtimal. Kendine yatırım yapmak için fırtınayı bekleme diyor Esra Sert ve Emrah Aktan bu bölümde. “Esra Sert Podcast'ta yayınlanan içerik tıbbi tedavi veya terapi yerine geçmez. Sunucular ve katılımcılar, tıbbi hastalık ya da diğer fiziksel, ruhsal durumların teşhisini koymamaktadır. Programdaki bilgi ve tavsiyeleri uygulamak dinleyici ve izleyicilerin tamamen kendi özgür seçimidir ve uzman doktor ve psikologlara danışılmadan uygulanmamalıdır.”

HAKKI ALKAN
TEKNOLOJİ GÜNDEMİ - 6-13 TEMMUZ 2022

HAKKI ALKAN

Play Episode Listen Later Jul 13, 2022 20:18


Merhaba dostlar. Bir süredir ara verdiğimiz podcast'lere fırsat buldukça devam edeceğimizi söylemiştim. Bu podcast'i Amerika'dan kaydediyorum. Buradaki saat farkının en büyük faydalarından biri de bazı işlere odaklanmak için kimsenin rahatsız edememesi. Ben uyandığımda siz uyuyorsunuz, siz uyuyorsunuz ben uyanıyorum. Arada 10 saat var. O nedenle podcast içeriği üretmek için güzel fırsat vardı, değerlendireyim dedim. Bu içerikleri takip ettiğiniz platformlara abone olur ve sosyal medya hesabınızdan veya değerlendirme göndererek destek olabilirsiniz. Dilerseniz, ilk başlıkla hemen başlayalım. İlgili konuların linklerini de podcast'in yayınlandığı bölümün açıklama kısmında bulabileceksiniz. https://shiftdelete.net/2-nesil-apple-ar-vr-baslik-ile-ilgili-yeni-iddiaKoumuz, sanal gerçeklik. Aslında bizzat yerinde izlediğim WWDC 22'de bizim beklentimiz, Apple'ın sanal gerçeklik ürünlerini duyurması idi ama maalesef olmadı. Maalesef diyorum, herkes bu alan hakkında konuşuyor. Yenilikçiyim diyen herkes hemen metaverse içerikli bir pazarlama metni kulalnıyor ama önemli bir eksik var. O da "bu metavers'e kim giriyor?" Geçen haftalarda, bir üniversitede konferansa katıldım. Salonda yaklaşık 300 kişi vardı, Metavers'e girenler el kaldırsın dedim, 5 kişi kaldırdı. Bunları neden anlattım? Şu anda teknoloji kullanıcılarının metaers'e girmesi için uygun bir cihaz yok. En yakın cihaz, eski adıyla Facebook, yeni adıyla Meta'nın Qest 2 ürünü ama o da ülkemizde resmi olarak satılmıyor. Bir şekilde satın alsanız bile, saç ve makyaj konusunda epey sıkıntılı olduğundan dolayı sürekli kullanmak için henüz doğru form faktöre sahip değil. Yenisinde düzelteceklermiş ama şu an için bunu söyleyebilirim. Gelelim Apple'a. Apple, bu işi çözebilir. Yani, sadelik temelli bir kullanıcı deneyimi ile sanal veya artırılmış gerçeklik konusunda çok özel bir ürünle karşımıza çıkabilir. Hatta, analist Ming-Chi Kuo, 2. nesil Apple AR/VR başlığı için de çalışmalara başlandığını bile söylemiş ama bunlar dedikodu. Heyecanla, bu ürünü bekleyeceğiz. https://shiftdelete.net/gokdogan-bozdogan-fuzesi-ozellikleriSavunma sanayiinden güzel haberler geldi. Severek takip ettiğim Savunma Sanayi Başkanı'mız İsmail Demir'in Twitter hesabında bir açıklama yapıldı. Mesajı olduğu gibi oluyorum: "GÖKDOĞAN görülmeyeni de vuracak! GÖKTUĞ Projemiz kapsamında testleri süren milli hava-hava füzelerimizden #GÖKDOĞAN Görüş Ötesi Füzemiz, radar arayıcı başlıkla atışını gerçekleştirdi ve önemli bir aşama daha tamamlandı. GÖKDOĞAN ve BOZDOĞAN füzelerimizi bu yıl TSK'ya teslim edeceğiz. Milletimize verdiğimiz bu bayram hediyesi için emeği geçen herkesi tebrik ediyorum." Biz de emeği geçen herkesi tebrik ediyoruz. SİHA konusunda çok iyi durumdayız. Hava savunma sistemleri konusunda önemli gelişmeleri bekliyoruz. Bu arada biraz da füzelerden bahsedelim. Mesela Bozdoğan füzesi. Kısa menzilli ve havadan havaya atılan bir füze. Uçaktan veya helikopterden atılabiliyor. Neyin yerine bu füzeyi kullanıyoruz onu da eklemiş olayım. Türkiye'nin 60 yıldır satın aldığı ve tanesi 90 bin doları geçen ABD yapımıdüzenin yerini alacağı için de önemli. Bu füzelerle ilgili gelen haberler güzel ama benim asıl beklediğm haberler arasında; hava savunma sistemimiz, Bayraktar TB3 ve AKINCI'nın güncellenen yetenekleri var. Onları da zamanı geldiğinde seve seve aktarırım. https://shiftdelete.net/apple-watch-pro-fiyatiApple tarafında, çok eleştirilen ama tüm dünyada en çok satılan akıllı saat konumunu kaybetmeyen Apple Watch ile alakalı özel bir duyum var. Apple Watch Series 8 için söylentiler ayyuka çıktı. Eylül ayında yeni iPhone ile beraber duyurulması beklenen saat için ekranın biraz daha büyük olduğu ve ekstreme sporlarla uğraşan kişiler için özelleştirilmiş bazı yeteneklerin olduğu modeller gelebilir. Yazılım tarafında da güç koruma özelliği ile beraber, daha uzun süreli kullanım konusunda iyileştirmeler gelebilir. Performans ve yeteneklerine diyecek sözüm yok ama şu bir gerçek; Apple Watch'ın varsa her gün şarj edeceksin. Huawei ve Xiaomi kullanan arkadaşların varsa, şarj süresi konusunda senin başını biraz ağrıtacak şakalara yapacak, bunlara maruz kalmayı da öğreneceksin. https://shiftdelete.net/samsung-islemci-lideri-olmakta-kararli-3nm-uretimi-hizlaniyorSamsung tarafı biraz sessiz gibi bu sıralar ama boş durmuyorlar. Aynı zamanda bir işlemci üreticisi olan Samsung, 3 nm işlemciler için kolları sıvadı. Bu alanda rakibi TSMC (yani Taiwan Semiconductor Manufacturing Company) ile bir rekabet içindeler. Aslında bir diğer rakibi de Qualcomm ama 3 nm konusunda henüz Qualcomm'dan ortalığı hareketlendirecek resmi bir açıklama duymadık ama onların da eli kulağında. Bu arada Samsung ve Qualcomm meselesine birazdan geleceğim. Garip bir ilişki var aralarında. Şimdi 3 nm işlemci ile beraber performans artışı ve güç tüketimi konusunda kullanıcı lehine birçok iyileştirme sunacak gibi görünüyor. Eğer her şey söylendiği gibi giderse, 3 nm işlemciler belki de Exynos 2300 serisinde kullanılabilir. Bu telefonların adı böyle mi olur bilmiyoruz ama "Samsung Galaxy S23 ailesinde kulalnılır mı?" diye sorduğumuzda, tıpkı S22 ailesinde olduğu gibi, bazı modellerde Exynoss bazı modellerde de Qualcomm Snapragon işlemciler kullanılır herhalde diye yanıtlayabiliriz ama bir duyuma göre de "S23 ailesinde Exynoss işlemciler terk edilebilir" denildi. O nedenle kafalar karışık. İster kullansın isterse kullanmasın ama bu durum, Samsung'un dünyanın en önemli teknoloji üreticilerinden biri olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Telefonun ekranını, işlemcisini, pilini, RAM'ini, depolama ünitesini, kamera sensörünü ürettiğini söylersem, ne demek istediğim daha net anlaşılır sanırım. Bu ürünler, sadece kendisi için değil, rakipleri için de kullanılabiliyor. https://shiftdelete.net/m2-macbook-air-turkiyede-satisa-cikti-iste-fiyatiApple'ın WWDC 22'deki en büyük sürprizlerinden biri M2 işlemci olmuştu. Podcast'in başında söylediğim gibi, herkes AR/VR beklerken yeni işlemci ve bu işlemciyi kullanan dizüstü bilgisayarlar çıktı. Onlardan biri de M2 işlemcili MacBook Air'ler oldu. Geçen haftalarda Amerika'daki Apple Store'larda görmüştüm ve sosyal medya hesaplarımdan paylaşmıştım. Bu arada hesaplarımı takip edebilirsiniz, epey emek veriyorum ve bilgilendirici içerikler sunuyorum. Neyse, yeniden MacBook Air'e gelecek olursak, ülkemizde hangi fiyata satılacağı ve konfigürasyonu belli oldu. 25 bin 999 TL‘den başlayan fiyatlarla satılacak. Konfigürasyon da 8 Çekirdekli CPU, 8 Çekirdekli GPU, 8 GB Birleşik Bellek, 256 GB SSD Depolama olacak. Eğer biraz daha iyi bir konfigürasyon isterseniz de 8 Çekirdekli CPU, 10 Çekirdekli GPU, 8 GB Birleşik Bellek, 512 GB SSD Depolama için 32.299,00 TL ödeyebilirsiniz. Bu arada ilk bahsettiğim modelde 30W adaptör var. Son bahsettiğim modelde ise çift Type-C çıkışlı olan 35 Watt'lık adaptör var. Onun da videosunu çekmiştim kanalda var. https://shiftdelete.net/snap-beyaz-saray-transfer-murrayİlginç bir haber var. Aslında bu olay çok eskilerde de oldu ama konum önemli olunca söylemeden geçemedim. Beyaz Saray'da gizli servisin başındaki kişi, işinden ayrılıyor ve bir sosyal medya şirketininin yönetim kurulunda yer alıyor. Gizli Servis başkanı James Murray'dan bahsediyorum. Yeni işi, Snapchat'te. Ya da daha doğru tabirle, Snap'te. Beyefendinin görevleri arasında, Amerikan Başkanlarını korumak da varmış. Bu gelişmeye benzer bir durum olduğunu söylemiştim. O konuyu da hatırlayanlar belki vardır veya söyleyince "tamam, doğru" diyeceksiniz. En büyük bulut depolama şirketlerinden Dropbox'ın yönetimin kuruluna kim gelmişti? Amerika Birleşik Devletleri'nde Savunma Bakanı olarak görev yapmış olan Condoleezza Rice gelmişti. O zamanlar, bölgemizde de çok ciddi operasyonlar yönetmişti. Orduyu yöneten kişi, bulut depolamaya geçti. Şimdi de Amerikan Başkanlarını koruyan kişi, Snapchat'e geçiyor. Hayırlısı bakalım. 2 konu hakkında bilgi verip, podcast'i sonlandıralım. Berlin'de gerçekleşecek olan IFA 2022 için kaydımı tamamladım. Tüketici elektroniği konusunda önemli gelişmelerin paylaşılacağı, önemli bir etkinlik. Son 2 senedir, pandemi nedeniyle yapılamamıştı. Bu sefer kısmetse gideceğim. Vize işi var, orda sorun olmaz herhalde diye düşünüyorum ama olan biteni sizlerle paylaşırım. https://shiftdelete.net/nothing-phone-1-ozellikleri-nelerBir diğer konu da hazır ABD'deyken beklediğim bir ürün var. Aslında beklediğim bir telefon var. Genelde siz ya Apple, ya Samsung ya da Google Pixel için Amerika'da sıraya gireceğimi düşünebilirsiniz ama bu sefer farklı. OnePlus'ı kuran kişi olan Carl Pei, şirketten ayrılıp nothng diye bir şirket kurdu. İlk ürünleri kulaklık olmuştu. Şimdi de telefonları geliyor. Hatta ekibimiz de bir video yayınladı bu telefonla alakalı. Eğer yapabilirsem, bu telefonu alıp memlekete geleceğim. Son bir dedikodu ile kapatayım https://shiftdelete.net/apple-ceosu-kullandigi-elektrikli-arabayla-herkesi-sasirttiBurada dikkatimi çeken tam elektrikli otomobil markaları arasında, Tesla'dan sonra Rivian var. Farklı modelleri var ve gerçekten çok iyi görünüyorlar. Hatta Amerika'da kaldığım evin komşusunda da var. Bi denk gelemedim kendisi ile. Neyse, asıl konu Apple'ın CEO'su Tim Cook'un geçtiğimiz günlerde Rivian'ı kullanması oldu. Geçici mi kalıcı mı bilemiyoruz tabi ama bu yakınlaşma, başka şekilde de sonuçlanabilir. Bu arada bir önceki efsane CEO Steve Jobs ise tam bir mercedes tutkunu idi. Magazine çevirmeden kapatalım. Podcast'in sonuna geldik. Her fırsatta sizler için içerik üremteye devam edeceğim. Takip etmeniz, içeriklerimi yorumlamanız ve paylaşmanız benim en büyük motivasyon kaynağım. Desteğinizi eksik etmeyin. Görüşmek üzere.  

MenEmen
TikTok'un modaya etkisi , Grammy'lerin sihri ve şarkıların seksi olanı-085

MenEmen

Play Episode Listen Later Apr 7, 2022 44:48


Men-E-Men Stüdyo tarafından hazırlanan seksenbeşinci bölüm sizlerle. Bu yeni bölüme de haber turumuzla başladık. Ed Sheeran'ın “Shape Of You”su hakkındaki davanın sonucu, Elon Musk'ın Twitter hisselerini satın alması ve 90'ların popüler grubu KLF'le ilgili belgesel hakkında konuştuk. Vizyonda olduğu beş haftada 5 milyon izleyiciyi geçen ve 1989'den bu yana en çok izlenen 10. Türkçe film oluşunu değerlendirdik. Gösterimi sürüyor ve bu sebeple daha üst sıraları zorlayacak. Ardından, TikTok'a geçtik. TikTok çok büyük sıkıntılar yaşayan Abercrombie & Fitch markasına hayat öpücüğü verdi. Bir marka yere çakıldığı zaman geri dönüş yapması çok zordur ama Abercrombie & Fitch bunu TikTok'u da kullanarak başardı. Pazarlama yöneticileri markanın TikTok'ta halihazırda bir miktar aktiviteye sahip olduğunu görünce hemen burada daha çok hareket oluşmasını sağlamışlar. Markanın hikayesini başından sonuna kadar konuştuk. Sonrasında, 3 Nisan 2022'de sahiplerini bulan Grammy Ödülleri'ni değerlendirdik. Gecenin kazananlarını, performanslarını, sürprizlerini özetledik. Neyse ki, Oscar Ödülleri'nin aksine Grammy Ödülleri kavgasız, gürültüsüz geçti. Bu bölümde de bir değil iki kez “Bi de buna bak” dedik. Önce eski formatına ve ayına geri dönen ve 41. kez sinemaseverlerle buluşan İstanbul Film Festivali'ni konuştuk. Ardından Prince'in 11 yaşında çekilen ve yeni ortaya çıkarılan videosu için “Bi de buna bak” dedik. Haftanın istek parçası içinse 1993 yılına gittik. Seçtiğimiz parçayı söyleyen grubun en önemli çağı aslında 80'lerdir ama 90'larda da çok iyi işler çıkardılar. Çok farklı hissiyatlar uyandırabilen bu parçayı hep birlikte hatırlayalım istedik.

DEĞER YARATMANIN FORMÜLÜ
DYF Kitap Kulübü ile Atomik Alışkanlıklar

DEĞER YARATMANIN FORMÜLÜ

Play Episode Listen Later Mar 7, 2022 56:45


DYF Kitap Kulübümüzde Şubat ayında James Clear'ın Atomik Alışkanlıklar adlı kitabını okuduk. Bu alışkanlık üzerine okuduğumuz ikinci kitaptı ilki Charles Duhigg'in Alışkanlıkların Gücü'nü tam bir yıl önce okumuştuk. Kitap küçük değişikliklerin yarattığı büyük farka dikkat çekiyor. Bu da bir alışkanlık kazanmak yolunda atalete karşı iyi bir bakış açısı sunuyor. Bu toplantıda konuyla özel ilgili iki arkadaşımız vardı. Bir alışkanlık koçu olan Sevgili Pınar Musaoğlu ve bir tasarımcı ve hoca, aynı zamanda tabii bir deneyim tasarımcısı Sevgili Melda Göknel. Onlar da kendi deneyimleriyle de renk kattılar. Bu toplantıda geçen ayki gibi rekor katılım vardı. Ve biliyorsunuz üç dakikalık süre tanıyoruz katılımcılara ancak bu bile zorlayıcı olacak eğer toplantıları 1 saat 15 dakikanın altında tutmaya devam etmek istiyorsak. Neyse ki artık kitap seçimini toplantı dışında tuttuğumuz için bir zaman kazandık o zamanı daha fazla paylaşımla değerlendirmiş olacağız. Yine çok güzel değerlendirmeler, yorumlar vardı. Sırasıyla söz alan arkadaşlarımız (02:13) İlker Aksoy; (05:22) Mustafa Başar; (07:41) Yavuz Abut; (11:45) Özge Saygün; (14:19) Melda Göknel; (18:25) Belgin Elmas; (21:36) Ayşegül Çetin; (23:53) Hatice Ergüven Doydum; (26:50) Derya Cantutan; (30:24) Pınar Musaoğlu; (36:01) Betül Emre; (39:22) Selim Uysal; (42:41) Gamze Ürkmez; (44:33) Güçlü Karavelioğlu; (45:36) Belgin Elmas; (46:58) Uğur Erol; (48:00) Ayşenur Taş; (49:45) Yasemin Karakaya; (52:35) Mürsel Çavuş; (53:42) Pınar Musaoğlu

MyMecra Podcast
İngiltere Devlet Değil Şirkettir - Çağrışımlar | Savaş Şafak Barkçin

MyMecra Podcast

Play Episode Listen Later Jan 21, 2022 50:42


Savaş Şafak Barkçin Çağrışımlar'ın bu bölümünde "İngiltere ve Siyonizm" üzerinde duruyor. Savaş Şafak Barkçin bu bölümde başlıca şunları anlattı: Serdar Tuncer: Geçen programda biraz Amerika'dan bahsettik, sosyal medya sallandı. Biz böyle bilmiyorduk, "Aa bu da mı vardı? Biden hakikaten öyle miydi?" filan ve şu manada talepler geldi abi; Savaş abinin perspektifinden bi de İngiltere'yi okumak isteriz. Savaş Şafak Barkçin: Ya biraz kendimize baksak daha iyi değil mi? :) Hep ellere baka baka kendimizden olduk :) Serdar Tuncer: Ama önceki programlar boyunca hep kendimizi konuşmaya gayret ettik. Aslında bu da kendimize daha doğru bakabilmek için orayı doğru okumak istiyoruz abi... Mesela İngiltere için derler ki; dünyanın aklıdır. İngilizler yönetir. İmparatorluk bakiyesi olmanın hakkını hala verirler filan... Kuruluşundan başlayarak İngiltere'den bahsedelim mi abi? Savaş Şafak Barkçin: Olur. Tabi şimdi İngiltere, dünyada bir sıralama yapsak, insanlık tarihinde bilenen tarihte en önemli devletler, dünya çapında egemen olmuş devletler gerçekten ilk onda yer alan bir devlet, öyle ufak tefek bir şey değil. Tarihleri geç yani. Osmanlı'ya göre geç bir tarih sahnesine çıkmaları olsa bile bugün bile devam eden etkileri var. Finansta, siyasette, bilimde, düşüncede, batı dediğimizin aslında bi nevi akıl merkezi... Şimdi ona geliriz ama İngiltere'nin başlangıcı şöyle; İngiltere aslında çok karışık bir toplum. Neresi karışık değil ki diyeceksin tabi ki yani bütün toplumlar göç ile oluşur, dünyada öyle saf bir toplum yok o yüzden bu ırkçılık işte gerçekten çok ahmakça bir şeydir, hiç bir gerçekliği olmayan bir şeydir. Dünyada öyle bir ırk yok yani zaten ırkın kendi başına bir kıymeti yok çünkü kendi kendini yaratmıyorsun, Allah yaratmış. Kıymet başka bir yerde. Kanında değil de yolunda daha çok... Neyse... Şimdi bu İngilizler'de çok ilginç bir coğrafya çünkü şöyle düşün Avrupa fakat Avrupa'nın açığında yani Avrupa ile direkt karasal bir teması olmadığı için Avrupa'dan gelen akıncılar, göçler özellikle Alman kökenli kavimler orayı işgal ediyor, Fransa üzerinden gelen kelt gruplar işgal ediyor... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...

Derin Seinfeld
8. The Jacket

Derin Seinfeld

Play Episode Listen Later Dec 16, 2021 28:40


Cefakar podcastçilerimiz bu bölüme bazı acı gerçeklerle yüzleşerek başlıyorlar. Neyse ki sonrasında pazarlama konusundaki beyin fırtınasında podcastin bütün problemleri kökünden çözülüyor. Mahmut ne yapıp edip konuyu dolara ve paraya getirip maaş artışı ve daha sonra da bir kaç damla bal ve bol mısır istiyor. Cem'in üniversite yıllarında düdük gibi bir kot montu ve kaslı bacakları olduğu iddia ediliyor. Ege yaşlılık ölçümü için son derece hassas bir zibidilik endeks öneriyor.