1 Ekim 2018'den beri etkinliklerini sürdüren Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi'nde gerçekleşen konuşma, söyleşi ve dinletilerin kayıtlarını bu kanaldan dinleyebilirsiniz.
Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi'nin 2018'den bu yana devam eden Genç Okurlar ve Yazarlar programının öğrencileri tarafından hazırlanan bu yepyeni podcastte edebiyata, sanata, topluma ve hayata meraklı ama sorgulayıcı gözlerle bakıyoruz! Öğrenciler, Aslı Tohumcu ve Suzan Demir'in rehberliğinde bu sene için belirlenen "Așk İçinde" teması ile ilgili çeşitli yapıtlar hakkında, ilgililerle görüşme imkânı yakalıyor. Bu podcastte yakın zamanda ülkemizde meydana gelmiş ve birçok ilimizi etkilemiş olan depremin kadınlar, kuir bireyler ve çocuklar üzerindeki etkisini konuşmak üzere Kadirhas Üniversitesi Dr. Ögretim Üyesi, sevgili Özlem Aslan'ı podcast serimizin dördüncü bölümünde ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz. Podcast sürecinde emeği geçen tüm Kıraathane öğrencilerine ve öğretmenlerine; özellikle Açelya Yılmaz, Zeynep Ceren Özden, İrem Dölen ve Gülten Bahar Gün'e sonsuz teşekkürler. Herkese şimdiden keyifli dinlemeler!
Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi, K24 Kitap Kritik, Sanat Kritik işbirliği ile, Seval Şahin'in moderatörlüğünde Vüs'at O Bener'in 100. yaşını kutluyoruz. Dört bölümlük bu podcast serimiz Yiğit Bener, Nedret Öztokat Kılıçeri, Mahmut Temizyürek ve Ayşegül Yüksel'in anlatılarından oluşuyor.
Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi, K24 Kitap Kritik, Sanat Kritik işbirliği ile, Seval Şahin'in moderatörlüğünde Vüs'at O Bener'in 100. yaşını kutluyoruz. Dört bölümlük bu podcast serimiz Yiğit Bener, Nedret Öztokat Kılıçeri, Mahmut Temizyürek ve Ayşegül Yüksel'in anlatılarından oluşuyor.
Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi, K24 Kitap Kritik, Sanat Kritik işbirliği ile, Seval Şahin'in moderatörlüğünde Vüs'at O Bener'in 100. yaşını kutluyoruz. Dört bölümlük bu podcast serimiz Yiğit Bener, Nedret Öztokat Kılıçeri, Mahmut Temizyürek ve Ayşegül Yüksel'in anlatılarından oluşuyor.
Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi, K24 Kitap Kritik, Sanat Kritik işbirliği ile, Seval Şahin'in moderatörlüğünde Vüs'at O Bener'in 100. yaşını kutluyoruz. Dört bölümlük bu podcast serimiz Yiğit Bener, Nedret Öztokat Kılıçeri, Mahmut Temizyürek ve Ayşegül Yüksel'in anlatılarından oluşuyor.
Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi'nin 2018'den bu yana devam eden Genç Okurlar ve Yazarlar programının öğrencileri tarafından hazırlanan bu yepyeni podcastte edebiyata, sanata, topluma ve hayata meraklı ama sorgulayıcı gözlerle bakıyoruz! Öğrenciler, Aslı Tohumcu ve Suzan Demir'in rehberliğinde bu sene için belirlenen "Aşk İçinde" teması ile ilgili çeşitli yapıtlar hakkında, ilgililere görüşme imkânı yakaladı. Bu bağlamda Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümü öğrencisi, Bulgbti+ kulübü üyesi sevgili Yaren Arabacı'yı podcast serimizin üçüncü bölümünde ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz. Podcast sürecine emeği geçen tüm Kıraathane öğrencilerine ve öğretmenlerine; özellikle Açelya Yılmaz, Zeynep Ceren Özden, İrem Dölen, Melike Tatlı ve Gülten Bahar Gün'e sonsuz teşekkürler. Herkese şimdiden keyifli dinlemeler!
Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi'nin 2018'den bu yana devam eden Genç Okurlar ve Yazarlar programının öğrencileri tarafından hazırlanan bu yepyeni podcastte edebiyata, sanata, topluma ve hayata meraklı ama sorgulayıcı gözlerle bakıyoruz! Öğrenciler, Aslı Tohumcu ve Suzan Demir'in rehberliğinde bu sene için belirlenen "Aşk İçinde" teması ile ilgili çeşitli yapıtlar hakkında, ilgililere görüşme imkanı yakaladı. Bu bağlamda, podcast serimizin ikinci bölümünün konuğu cinsiyet kimliği, cinsel yönelim, cinsel işlev bozuklukları alanlarında çalışan sevgili Psikiyatrist Dr. Seven Kaptan oldu. Kaptan ile cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve ergenlik döneminde LGBTİ+ birey olmak hakkında konuştuk. Podcast sürecine emeği geçen tüm Kıraathane öğrencilerine ve öğretmenlerine; özellikle Açelya Yılmaz, Zeynep Ceren Özden, İrem Dölen ve Gülten Bahar Gün'e sonsuz teşekkürler. Herkese şimdiden keyifli dinlemeler!
Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi'nin 2018'den bu yana devam eden Genç Okurlar ve Yazarlar programının öğrencileri tarafından hazırlanan bu yepyeni podcastte edebiyata, sanata, topluma ve hayata meraklı ama sorgulayıcı gözlerle bakıyoruz! Aslı Tohumcu ve Suzan Demir'in rehberliğinde bu sene için belirledikleri "Aşk İçinde" teması ile ilişkili çeşitli yapıtları sanatçılarla konuşacaklar. Bu podcast serisinin ilk bölümünün konuğu belgesel sinemacı, Boğaziçi Üniversitesi akademisyeni, doğa ile hak savunucusu ve nükleer karşıtı Can Candan. Podcastimizin bu bölümünde Candan ile 2013 yılında yayınladığı LGBTI+ topluluğundan bireyler ve aileleri ile söyleşilere dayalı “Benim Çocuğum” belgeseli üzerine konuşuldu. Herkese şimdiden keyifli dinlemeler!
İstanbul Edebiyat Evi'nde Gülten Akın'ı sevgiyle, Aksu Bora ve Duygu Kankaytsın'ın katılımıyla konuştuk, andık. “Kestim kara saçlarımı” ve “Sevgiyi yaktım” diyerek başkaldıran, “Ah kimsenin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya” diye kinayesini de esirgemeyen, inceliklerin şairi Gülten Akın. Mart 2020'de İzmir'de yapılması planlanan ve pandemi nedeniyle gerçekleşemeyen sempozyumu, Duygu Kankaytsın ve Asuman Susam, pandemiye rağmen kitaplaştırdılar. İncelikler Tarihi bu iki şair ve editörün imzasıyla Yapı Kredi Yayınları'ndan 2022 başında çıktı. Gülten Akın'ın şiirine ve yaşamına ilişkin yakın okumaların yer aldığı kitap, üç bölümden oluşuyor. Edebiyat dostluklarının, tanıklıkların, hatıraların yanında, Akın'ın modern şiirdeki yerine ilişkin yeni okumalar içeriyor. Bu sohbete de İncelikler Tarihi kitabı rehberlik etti.
Yayıncılık Konuşmaları'nın bu bölümünde 1933 Temmuzu'ndan bu yana kesintisiz olarak yayın hayatına devam eden köklü edebiyat dergisi Varlık'ı konu ediyoruz. 1946'dan itibaren Varlık Yayınları ile birlikte yayıncılık ve kültürel tarihimizi biçimlendiren bir merkez haline gelen Varlık dergisi üzerine, derginin yayın yönetmeni, yazar ve şair Mehmet Erte ile birlikte 90 yıllık bir hikâyenin çeşitli duraklarına bakacağımız sohbetin moderatörü ise Mesut Varlık.
Washington Üniversitesi (St. Louis) İngilizce ve Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü profesörlerinden Anca Parvulescu ile "Istanbul, Capital of Comparative Literature" çalışmasından yola çıkan hem Auerbach mirasını, edebiyat başkenti İstanbul'u hem de diğer çalışmalarını ele alan, Dünya Edebiyatı'nın imkânları ve sınırları üzerine bir sohbet.Bugün artık Dünya Edebiyatı'yla el ele giden Karşılaştırmalı Edebiyat'ın bir disiplin olarak başlangıcına dair en bilindik anlatılardan biri İstanbul'da doğduğudur. 1933'ten itibaren Nazi Almanyası'ndan kaçan ve Alman üniversitelerinden kovulan Leo Spitzer, Erich Auerbach, Alexander Rüstow, Ernst von Aster ve Hans Reichbach gibi birçok filolog ve bilim insanı Türkiye'ye gelmiş ve başta İstanbul Üniversitesi olmak üzere çeşitli üniversitelerde görev almıştır. Erich Auerbach, Marburg Üniversitesi Roman Dilleri ve Edebiyatları bölüm başkanlığından gelerek İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Okulu'nun başına geçirilmiştir. Hem İstanbul Üniversitesi'nde hem de tam on bir sene yaşadığı İstanbul'da kaleme aldığı Mimesis başyapıtı sayesinde Karşılaştırmalı Edebiyat disiplininin temellerini İstanbul'da ortaya koymuştur Auerbach. Başka deyişle İstanbul, Karşılaştırmalı Edebiyatın başkenti hâline gelmiştir. Auerbach ve Spitzer İstanbul'dan Amerika'ya gittiklerinde ise sürgünlük ve İstanbul deneyimlerini merkeze koyarak Amerika'da ilk kez Karşılaştırmalı Edebiyat bölümlerini kurarak çağdaş edebiyatın da seyrini değiştirmişlerdir.Karşılaştırmalı Edebiyat'ın başkenti İstanbul anlatısını şimdiye değin Edward Said, Aamir R. Mufti, Fırat Oruç, Emily Apter ve Kader Konuk gibi eleştirmenler ziyaret etmiş ve bu anlatının tarihsel ve kültürel bağlamını çözümlemişlerdir. Daha da önemlisi karşılaştırmalı yöntemlerin ışığında bireysel sürgünlük hikâyelerinin bilinmeyen ulus ötesi yönlerini de bize aktarmışlardır. Karşılaştırmalı Edebiyat, Dünya Edebiyatı, modernizm ve modernite, eleştirel kuram üzerine çalışan Anca Parvulescu, 2020'de yayınladığı ufuk açıcı Istanbul, Capital of Comparative Literature adlı çalışmasında aşina olduğumuz bu İstanbul başkent anlatısına yenilikçi bir soluk getiriyor. Parvulescu Karşılaştırmalı Edebiyat tarihi tartışmalarını Batı ve Avrupa merkezli olmaktan çıkararak, İstanbul'a özellikle Osmanlı İmparatorluğu sonrası bağlamında eleştirel yeni bir gözle bakmamızı öneriyor. Podcast dili İngilizcedir, buluşmanın Türkçe altyazılı video kaydını ise YouTube kanalımızda izleyebilirsiniz.
Şeceresinde kırk dağ doruğunun yazılı olduğu, ıssız koyaklarında kırk dengbejin uyuduğu çağdaş bir masal Serdestan. Kor zamanın hançer kınına sürülmüş külrengi bir ülkenin, yitirilmiş oğulların uzak kokusunda, parçalanan ömürlerin köz içinde ışıldayan hafızası. Ateşin özünün orada, hafızaya sarılı durduğunu bilmek iyi gelir, sürmü hayata tutunmak olanlara. "Müebbete yazgılı" bir hayat içinden, ebedî saflığı kuşanmış coşkulu bir hevesle sesleniyor Cengiz Sinan Çelik'in şiiri: "Günaydın ah uzak, ışıklı dünya! Merhaba! Roj baş!"Ayrıntı Yayınları 2022 başında okurlara sunduğu sürpriz şiir kitabı Serdestan'ın arka kapağına bu notu düşmüş. 1974 Hozat doğumlu, 1997'den beri müebbet cezasıyla hapis yatan siyasi mahkûm Cengiz Sinan Çelik'in ilk şiir kitabı bu. Kitabın editörü Levent Turhan Gümüş, Sabri Ejder Öziç'in moderatörlüğünde bizimle Serdestan'ın ve tecritte yaşayan kanser hastası şair Cengiz Sinan Çelik'in hikâyesini paylaştı.
Philippe Sands'in birçoğu Türkçeye de çevrilmiş olan kitapları hukukla edebiyatın kesiştiği yerde durarak, çok önemli bir gerçeği hatırlatır bizlere: hukuk, hayattan ve hukuku şekillendiren insanlardan kopuk, soyut bir kavram değildir. Bu konuşmada, "insanlığa karşı suçlar"ın tanımı üzerinde duruyoruz; İkinci Dünya Savaşı sonrasında bunun bir hukuki kavram olarak kabul edilmesinden günümüzde uluslararası insan hakları hukukunda sahip olduğu yere uzanan bir sohbet.Önde gelen Yahudi tarihçi Yosef Hayim Yerushalmi yakıcı bir soruyla baş başa bırakır bizi: "Unutmanın zıt anlamlısı hatırlamak değil de, adalat olabilir mi acaba?" Soykırım gibi insanlığa karşı işlenen suçlar hakkında yazmak ve suçları yargılamak üzerine konuşurken bu soruyu da aklımızda tutuyoruz.Podcast dili İngilizcedir, buluşmanın Türkçe altyazılı video kaydını ise YouTube kanalımızda izleyebilirsiniz.
Futbol ve tarihi üzerine kitaplarıyla tanınan Mehmet Şenol, yine içinden futbolun geçtiği ama çok daha geniş bir alana yayılan bir belgesel-roman kaleme aldı: Ruh-u Revan – Şemseddin Sami ve Ali Sami'nin Romanı. Osmanlı'nın son döneminde, Taaşşuk-ı Tal'at ve Fitnat'ın ve Kamus-ı Türki'nin yazarı, Arnavut milliyetçiliğinin önde gelen ismi Şemseddin Sami'yle başlayan, Galatasaray'ın kurucusu Ali Sami Yen ile devam eden bir belgesel roman.Cumhuriyet'in kuruluşundaki Arnavut hareketinin etkisinden İstanbul'da futbolun başlangıcına ve sonrasına uzanan bu kapsamlı eser üzerine, yazarı Mehmet Şenol'la gerçekleştirilecek sohbetin moderatörlüğünü, yazar İzzeddin Çalışlar üstleniyor.
Kıraathane'nin şair kadınlarla buluşmaları bu sezon da Betül Dünder'in Mor Pasaj'ında devam ediyor. Ritmin şiiri, şiirin ritmi arasında uzayan bir zamanda yazınsal üretimini farklı alanlarda çoğaltan şair Deniz Durukan'la şiiri, müziği 'yakın temas'la konuşuyoruz bu bölümde.
Devamını çocuklar için özenli kitaplar yayımlayan başka yayınevleriyle getirmek istediğimiz bu buluşmada Eda Doğançay ile Özge Akkaya'nın yayıncılık serüvenine kulak vermek istedik. 2017'de bu iki genç kadın bir çocuk kitapları yayınevi kurdular: Paraşüt Kitap. “Çocuklarla çıkmak istediğimiz bu yolculukta onlar okur, eğlenir, öğrenir ve sorgularken bir yol arkadaşı olarak yanlarında olmak en büyük dileğimiz. Sonsuz hayallerin kurulduğu bir dünyada, yan yana uçabilmek için…” diyerek başladıkları bu yolda beş yıldır çocuk kitapları yayımlamaya devam ediyorlar. Son zamanlarda bir de çocuklar arasında “mektup arkadaşlığı”nı yeniden kurmaya çalışıyorlar. Moderatörlüğünü Mesut Varlık'ın üstlendiği bu sohbette Paraşüt Kitap'ı, çocuk yayıncılığımızı ve bir okur kitlesi olarak anne-babaları konuşacağız.
Levent Kavas'tan bir Marx konuşması! YouTube kanalımızdaki gösterimi 5 Mayıs 2022'de, Marx'ın doğumunun 204'üncü yıldönümünde yapılan bu konuşmayı, Levent Kavas'ın kendi notuyla sunuyoruz: "Felsefeciler şimdiye dek genellikle Karl Marx'ın başkalarınca alımlanış ya da başkalarınca okunuş biçimlerini yorumlamakla uğraşmıştır. Oysa biraz da sakallının kendinden önceki düşünürleri, yazarları okuyuş yordamlarını, alımlayışının kılıklarını kurcalamak, Marx'ın ne dediğini anlamanın yanısıra Marx'tan okumayı öğrenmeye çalışmak gerekir. Öteki metinler, ötekilerin yazıları, örneğin Hegel için ancak içerilmek, kendi düşünüşüyle yoğrulmak üzere, Nietzsche için çoğunlukla kırılıp dökülmek üzere vardır; Marx'ın okuyuşuysa başka başka biçimler alabilir: didikleyici, iğneleyici, çözümleyici, ayıklayıcı, eşlikçi; evet, ters yüz edici de. Küçük küçük örneklerle biraz bakalım."
Yayıncılık Tarihi Konuşmaları'nda Sevengül Sönmez ve Yalçın Armağan'la bu serideki üçüncü buluşmamız. Konumuz, Erdal Öz'ün Can Yayınları. A Dergisi Yayınları'yla başladığı yayıncılık hayatına Gim Yayınları, Sergi Kitabevi ve Arkadaş Kitapları'yla devam eden Erdal Öz, 1981'de Can Yayınları'nı kurar ve zor koşullar altında başlanan yayıncılık faaliyetine az zamanda pek çok kitap sığdırır. Kendi kuşağından modernist yazarların toplu yapıtlarını yayımladığı gibi dünya edebiyatı klasiklerinin nitelikli çevirileri için de özel bir çaba harcar. Can Yayınları'nın ilk yıllarındaki önemli tercihlerinden biri Latin Amerika edebiyatı olur. G. G. Marquez, J. Cortazar, J.L.Borges, C. Fuentes'in pek çok kitabı peş peşe Türkçeye çevrilir. Sevengül Sönmez ve Yalçın Armağan'dan, Can Yayınları'nın kuruluş yıllarını ve Erdal Öz'ün yayıncılığımıza ve edebiyatımıza katkılarını odağa aldıkları bir söyleşi.
İstanbul Edebiyat Evi'nde Theater of War (Savaş Sahnesi) belgeselinin gösteriminden yola çıkarak Kerem Karabaoğa ve Mustafa Ünlü tiyatro, sinema ve belgesel sinemada özdeşleştirmeden anlatı kurma konusunu ele alıyor. Brechtyen tiyatronun en önemli araçlarından yabancılaştırma efekti, epik anlatı ve özdeşleş(tir)meden yoğunlaşmanın yolları üzerine bir konuşma.
Dünyada 1970'lerde başlayan, Türkiye medya alanında etkisini 90'lardan sonra gösteren neoliberal dönüşümün, gazetecilik kimliği ve gazeteci emeğinde önemli etkileri oldu. Bu dönüşümün en önemli başlıklarından birisi medyada sendikasızlaşmadır. 1980 sonrası, gazetecilik alanı dışından medya sektörüne giren ve başka sektörlerdeki yatırımlarıyla öne çıkan medya patronlarına karşı gazetecileri örgütsüz kılan sendikasızlaşma, sadece özlük haklarında değil haberin kalitesinde ve etik kodlara uygunlukta da bir bozulma yarattı. AKP iktidarının medyayı kendi kontrolüne aldığı 2000 ve 2010'larda ise neoliberal dönüşüme ek olarak iktidar baskısı, gazetecilerin örgütlülüğüne son darbeyi vurmuş, maddi olanaklardan yoksun bir şekilde gazetecilik faaliyetini devam ettirmenin imkânsızlığı gazetecileri yeni yollar keşfetmeye yöneltmiş, bu süreçte kolektif bir gazetecilik faaliyetinden ziyade bireyler ön plana çıkmıştır. Bu koşullarda gazeteciliğe devam etme iradesi göstermenin başlı başına bir değeri olsa da, yaratılan yeni modellerin ortaya çıkarttığı kimi sorunların da incelenmesi gerekiyor.Bu konuşmada, medyada sendikasızlaştırılma süreci, gazetecilik sendikalarının gazetecilik mesleği için olan önemi, sendikaların bir özdenetim modeli olarak düşünülmesi gerektiği, ancak emek örgütlülüğü olmadan sendikaların sendika niteliklerini kaybedip, sivil toplum kuruluşu vasfına bürünebildiği, günümüzde yaygınlaşan girişimci gazetecilik modelinin yarattığı sorunlar ile güvencesiz, örgütsüz ve serbest gazeteciliğin dezavantajları üzerinde duruluyor.
Didem Madak 8 Nisan 1970'de açmıştı gözlerini dünyaya. Kalleş bir hastalık onu hayattan bunca erken koparmasa, bu sene 52'nci yaşını kutlayacaktık. Türkçenin genç yaşında ölümsüzleşmiş bu güçlü şairini sevgiyle, bize bıraktığı dizeler için minnetle ve eserini daha iyi anlama çabasıyla, bir bütün olarak şiirini, özel olarak da son kitabı Pulbiber Mahallesi'nin mensuplarını, eğlencelerini, hüzünlerini ve dillerini konuşarak anıyoruz.Ve başlıktaki "at sineği" de nereden çıktı diyecek olursanız, metaforun Didem Madak'tan yadigâr olduğunu söylemeliyiz. Kendisinin bazı başka yazarlar, şairler gibi, at sineğini “şırraak” diye pembe sineklikleri ile öldürüp, yazmaya devam etmediğini anlatmıştı Madak bir keresinde: "Sinek hiç olmamış gibi olur, hiçbir şey onları 'kutsal' meşguliyetlerinden uzaklaştıramaz. Bendeniz at sineğini yazıma misafir ederek ondan kurtulmaya çalışıyorum."
Çağdaş fotoğrafçılığın en önemli isimlerinden biri olan Shirin Neshat'la İstanbul'da Dirimart'ta açılan sergisi The Land of Dreams ve sergiye paralel olarak İstanbul Film Festivali'nde gösterilen aynı adlı filmi vesilesiyle bir araya gelen eleştirmen Ahmet Ergenç'in yaptığı konuşmayı yayınlıyoruz. Fotoğraflarıyla yakın tarihe tanıklık eden ve genelde ‘ötekileri' merkeze aldığı fotoğraflarını bir şiirsel adalet sağlama aracı olarak kullanan Shirin Neshat'la fotoğraflar, filmler, hikâyeler, kimlikler, sürgünler, yolculuklar, mücadeleler, ötekiler, edebiyat, İstanbul ve diğer şeyler üzerine bir söyleşi.Podcast dili İngilizcedir, buluşmanın Türkçe altyazılı video kaydını ise YouTube kanalımızda izleyebilirsiniz.
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) bireysel başvuru hukuku üzerine uzmanlaşmış bir insan hakları hukukçusu ve avukat olan Benan Molu'dan hepimizin haklarını ilgilendiren çok önemli bir konuşma. Türkiye'nin ifade ve basın özgürlüğü alanındaki mevzuat ve uygulamaları, uzun yıllar boyunca AİHM'in çok sayıda ihlal kararına konu oldu. Bu kararlara göre Türkiye, ifade özgürlüğünü en fazla ihlal eden Avrupa Konseyi üyesi devleti.Bu konuşmada, ulusal ve uluslararası insan hakları kurumlarının hazırladıkları raporlarda en sık öne çıkan, ifade özgürlüğünün kullanımının karşısında engel olduğu düşünülen ve Adalet Bakanlığı tarafından yayımlanan adlî istatistiklere göre de en çok dava ve mahkûmiyet kararı konusu yapılan Türk Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu maddeleri, Türkiye ile ilgili son dönemde öne çıkan Anayasa Mahkemesi, AİHM ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi kararları ışığında ele alınıyor.
Ümit Kurt ile Mert Kayhan'ın Tarih-i Ahval & Ahval-i Tarih serisinden bir sohbet. Mustafa Reşat, İstanbul'da 24 Nisan 1915'te gerçekleştirilen Ermeni cemaatinin önde gelen figürlerinin tutuklanması ve tehcir edilmesi operasyonunda kilit rol oynar. Söz konusu kişilerin listesi Mimaroğlu'nun direktifleriyle hazırlanır ve gözaltına alınan Ermeni aydınların sorgularını bizatihi kendisi yapar. 1917-1918'de Çankırı ve Bolu Mutasarrıfı olan Mustafa Reşat, 1919'da tutuksuz olarak yargılanırken İngiliz yetkililer tarafından 10 Mart'ta tutuklanır ve daha sonra 31 Mayıs 1920'de Malta'ya götürülür. 9 Ekim 1922'de Malta'dan geri gönderilen son kafileyle İstanbul'a döner ve yeni kurulan Cumhuriyet'in bürokratik kadrolarında kendine yer bulur. 1934'te ise Şura-yı Devlet (Danıştay) Reisliğine kadar yükselir. Bu bölümde Osmanlı'dan Cumhuriyet'e bürokraside kritik roller üstlenmiş bu bürokrata odaklanıyoruz.
"Karşılaştırmalı Mistisizmler" konuşma serimizi, Daoizm, Budizm ve Hinduizm'e birer mistik ve eseri üzerinden baktıktan sonra, Tasavvuf'la noktaladık.Ahmet Soysal, bu bölümde, ilk üç konuşmada gezindiği coğrafyalardan daha Batıya ve yakın tarihe gelerek, İslâm Tasavvufu olgusuna sentetik bir bakış denemesi gerçekleştirdi. Bu aşamada, Suhreverdî ile İbn Arabî 'nin çeşitli metinleri bize ışık tuttu.
Sevengül Sönmez ve Yalçın Armağan'ın hazırladıkları Yayıncılık Tarihi Konuşmaları serimizin bu sezonki ikinci buluşmasında konumuz, “Ferit Edgü'nün Ada Yayınları.” Edgü, İlhan Berk'in kendisine teslim ettiği şiir dosyasını yayımlamak için Ada Yayınları'nı kurduğunu söyler ama bu girişimi bir “heves” olmakla kalmaz, zaman içinde Edip Cansever, Tomris Uyar ve Tezer Özlü gibi önemli şairlerin ve yazarların kitaplarını da yayımlayan etkili bir yayınevine dönüşür. J.L. Borges ya da A. Ginsberg gibi o güne kadar kitapları çevrilmemiş yazarlar Ada Yayınları sayesinde Türkçeye kazandırılır. Ada Yayınları'nın kuruluş yıllarına ve Ferit Edgü'nün yayıncılığımıza katkılarına Sevengül Sönmez ve Yalçın Armağan'ın rehberliğinde bakıyoruz.
Aksu Bora'nın iki kitabı 2021 sonunda yeniden ve genişletilmiş olarak vücut buldu. "Feminizm Kendi Arasında" kitabı için yazdığı yeni önsözde “Başka tür bir hafıza kaydı” dediği denemelerini “Unutuşun kara deliklerine karşı hatırlayarak devam etmenin işaretleri” diye tanımlıyor. Daha da önemlisi, bu denemeler, birlikte düşünmeye ve yeni ortaklıklar üretmeye bir çağrı."İradenin İyimserliği" ise, on beş kadının yazılarını içeren sıkı bir derleme, kadınların ne çok alanda görünür olmaya başladığına, nasıl yeni yollar açtıklarına dair bir tanıklık. Ama çok önemli bir meselesi daha var. Aksu Bora şöyle tanımlıyor: “Feminizm saldırı altında. Kadınlara yönelik bir saldırının da parçası olduğu, feminizmin temelindeki eşitlik ve özgürlük mücadelesine karşı bir saldırı bu. Size saldırıldığında, ister istemez savunmaya geçersiniz. Ben kadınların bundan fazlasını yaptıklarını görüyorum. Kitaptaki her yazı, işte bu fazlayı gösteriyor. Sanattan balıkçılığa, her alanda kadınlar varlar, giderek daha fazla, giderek kendilerinin daha farkında olarak.” İşte bu yüzden yeni basımın önsözüne, Ursula Le Guin'den aldığı “Kaybedecek vakit yok” cümlesini başlık yapmış Aksu Bora. Çünkü, diyor, “eylem bizi dönüştürür, güçlendirir, özgürleştirir.” Çünkü kendini gerçekleştirmek eylemektir. Çünkü irade, iyimserdir. Aksu Bora'yı 24 Şubat 2022 akşamı Kıraathane binasında konuk ettiğimiz bu sohbette, “Yol Açan Kadınlar” radyo belgesliyle ödül alan, feminizm ve siyasal düşünce üzerine birçok kitabın editörlüğünü yapan Nacide Berber moderatörlüğü üstlendi.
Nocilla Rüyası adlı romanı 2006'da yayımlandığında, o güne dek sadece şiirleri yayımlanmış fizikçi Agustín Fernández Mallo, İspanyol edebiyat çevrelerinde yepyeni bir soluk, yepyeni bir enerji etkisi yaptı. Ardından, Fernández Mallo'nun Nocilla Projesi adını verdiği üçlemenin diğer kitapları olan Nocilla Deneyimi 2008'de, Nocilla Laboratuarı ise 2010'da okura ulaştı. Fernández Mallo, bu üç kitap sayesinde bugün post-postmodern edebiyat tartışmalarının simge isimlerinden biri, en azından ilk dönem kitaplarında izlediği yönteme verilen isimle de "post-şiirsel" estetiğin en önemli temsilcisi. Fernández Mallo'nun Nocilla Projesi, İspanya'da deneysel şiir yazan ve edebiyatın diğer alanlarında yenilikçi eserler veren bir kuşağın "Nocilla Kuşağı" olarak anılmasına da yol açtı.Yayın hayatına başladığından beri üslubuyla da yenilikçi çağdaş dünya yazarlarının kitaplarını çevirmeye ağırlık veren Harfa Yayınevi, Nocilla Rüyası'nı 2021'in son aylarında Sena Akalın'ın çevirisiyle Türkçeye kazandırdı. Yayınevi üçlemenin diğer iki cildini de 2022 ve 2023'te okura sunmayı planlıyor.Fernández Mallo ile çok kapsamlı bir sohbet sunuyoruz: İspanyol yazarla hem Nocilla Projesi hem de onu izleyen Trilogia de La Guerra (Savaş Üçlemesi) romanını, yanı sıra, El Hacedor (de Borges), Remake adıyla Borges'in Yaratan'ını "yeniden yaratan" kitabını, post-şiirsel edebiyatın imkân ve sınırlarını, ve günümüzde edebiyatı, sanatı kavramanın bir aracı olarak Çöpün Genel Teorisi'ni konuşuyoruz.Podcast dili İngilizcedir, buluşmanın Türkçe altyazılı video kaydını ise YouTube kanalımızda izleyebilirsiniz.
2021 Yaşar Nabi Şiir Ödülü'ne Hoş Koku kitabıyla değer görülen Emre Söylemez Şiir Gecesi'nin konuğuydu... İlk kitaplar her zaman şairler ve şiir ortamı için işaret fişeği özelliği taşırlar. Şairlerin çıkış noktalarını gösterdikleri kadar geleceklerine ilişkin ipuçları da sunarlar.Bugünün genç ve ilk kitap sahibi şairlerini, dünün ilk kitabıyla birlikte gelişip var olmuş şairlerini aynı anda buluşturmayı amaçlayan Şiir Gecesi'nde, bu kez hem Emre Söylemez şiirini hem de bu şiirin ve bu şairin Cahit Zarifoğlu'nun İşaret Çocukları ile açık ve kapalı akrabalıklarını Ömer Erdem'in evsahipliğinde konuştuk.
2003 yılından itibaren, Hakkâri bölgesinde sözlü kültür derleme çalışmaları yapmaya başlayan, sözlü kültür üzerinden şekillenen müzikal zenginliği günümüz dinleyicisine ulaştırmaya çalışan LaWje grubu, davetimiz üzerine stüdyoya girerek, Kıraathane için bir Ev Konseri gerçekleştirdi. Çekimini YouTube kanalımızda yayınladığımız bu özel konseri burada dinleyebilirsiniz.
Sevengül Sönmez ile Yalçın Armağan'ın Yayıncılık Tarihi Konuşmaları 2019'da binamızda gerçekleşen buluşmalar sonrasında, uzun bir pandemi arasının ardından bu kez stüdyomuzda başladı. Edebiyat tarihini, yalnızca metinler tarihi olarak yorumlamak yerine, metni çevreleyen yapıları da dikkate alarak daha geniş bir perspektiften yeniden yazmak mümkün. Edebî metnin dolaşıma girmesi, kabul görmesi ve bu yolla edebiyat tarihine mal olmasında en önemli aktörlerden biri yayıncılar elbette. Bu yüzden de yayıncıların konumunu, tercihlerini, imkânlarını bilmeden edebiyata dair konuşmak her zaman eksikle malul.Bu sezon Kıraathane'de gerçekleştireceğimiz “Yayıncılık Tarihi” konuşmalarının ikinci serisinde, Türkiye'de yayıncılığın 1960'lardan 1990'a kadar nasıl şekillendiğini, edebiyat kanonunun oluşmasında ne tür bir etki yaptığını dönemin üç önemli yayıncısı ve yayınevi üzerinden tartışmaya çalışacağız: Oğuz Akkan'ın Cem Yayınevi, Ferit Edgü'nün Ada Yayınları ve Erdal Öz'ün Can Yayınları. Bu ilk buluşmamızda konumuz, “Oğuz Akkan'ın Cem Yayınevi”. Oğuz Akkan, 1964'te kurduğu Cem Yayınevi'nde Nâzım Hikmet, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Bekir Yıldız başta olmak üzere Türkçenin önemli yazarlarının kitaplarını yayımlarken en başta “Nobel Yayınları” dizisi olmak üzere dünya edebiyatının önemli metinlerinin Türkçeye çevrilmesini sağladı. Cem Yayınevi'nin kuruluş yıllarından -özellikle 1965'te Türkiye yayıncılığının hareketlenmesi çerçevesinde- 1990'lara uzanan serüvenini ve Oğuz Akkan'ın yayıncılığa katkılarını Sevengül Sönmez ve Yalçın Armağan anlattı.
Murat Daltaban bir gün Özlem Daltaban'a “Ben ormanda tiyatro yapmayı hayal ediyorum” diyor ve macera başlıyor. Önce DotOrman'da deneyimi... Ardından Nilüfer Kent Tiyatrosu'na da ormanda bir sahne kazandırıyor ikili. Ormanda tiyatro artık hayal değil, gerçek.Hem Türkiye'de tiyatronun hayat memat kavgasını hem de genel olarak sanatın, özel olarak da performans sanatlarının ekolojiyle ilişkisini ve bu ilişkiyi anlatıdan deneyime dönüştürme egzersizi olarak "ormanda tiyatro"yu, Murat Daltaban ve Özlem Daltaban'la, Ayşen Güven'le konuşuyor.
Argonotlar güncel sanat yayını ile ortak bir programımızda Nergis Abıyeva'nın Argonotlar'da yayımlanan "Plautilla Nelli ve Son Akşam Yemeği" yazısı üzerinden Rönesans'ın az bilinen, unutulmuş, unutturulmuş sanatçı kadınlarına bakıyoruz. Giorgio Vasari'nin Sanatçıların Hayat Hikâyeleri kitabında yer verdiği dört sanatçı kadından biri olan Nelli'nin sanat tarihindeki yerini inceliyoruz.
Ümit Kurt ve Rober Koptaş, Ermeni entelektüel tarihinin köşebaşı isimlerinden Yervant Odyan'ı ve onun Lanetli Yılları'nı konuşuyorlar. Meşrutiyet'in ilanından bir süre sonra İstanbul'a dönen, farklı gazete ve dergilerde günlük yazılar, tefrika öykü ve romanlar yazan; mizahı kaleminden hiç eksik etmeyen deyim yerindeyse "larger than life" bir yazar/entelektüel İstanbul Yeniköylü Yervant Odyan. Bu programda Kurt ve Koptaş uzun bir zaman sonra ilk defa Türkçeye kazandırılan Odyan'ın tehcir ve soykırım yıllarında başından geçenleri anlattığı Lanetli Yıllar'ı odaklarına alıyorlar.
Farklı bir Şiir Gecesi. Odağında, Holokost üzerine bir belgesel şiir kitabı olan tutanak (Almanca nachschrift) var. Konusunun soykırım olması, onu en baştan zor, belki de olanaksız bir edebî ödevin parçası kılıyor, çünkü, diyor Friedrich Achleitner, tutanak'ın sonsözünde: “Nasyonal sosyalist imha ne betimlenebilir ne de temsil edilebilir. Asıl gerçekliği aktarabilecek bir araç, bunun yerini tutabilecek bir gerçeklik yoktur. Her deneme abartılamaz olanın abartılmasıyla sonuçlanır, böylece sonunda ulaşılan ikincil bir gerçeklik ya da kitsch olur”. İtiraz etmek olanaksız bu cümlelere, ancak soykırımları aktarmanın yollarını da bulmak zorundayız. Peki ama nasıl? Heimrad Bäcker nasıl yapmıştı? Heimrad Bäcker tutanak'ı, tamamen fail ve kurbanlara ait otantik metinlerden yaptığı alıntılarla kurmuş. Yapıt bu yolla belgesel niteliği kazanmış. Ancak fail metinleri oldukları halleriyle bırakılamayacağı, çünkü hepsi birer hissizleştirme ve örtbas etme örneği olduğu için deşifre edilmeleri gerekiyor. Bu amaçla Bäcker yüzyıl avangartlarının tekniklerini kullanmış. Böylelikle yüzyılın en büyük vahşeti, yüzyıl avangartlarının edebi kazanımlarıyla deşifre edilerek bize ulaştırılmış. Bu tutanak'ı yüzyılın en ilginç ve önemli yapıtlarından biri kılıyor, soykırımın edebiyatta temsili üzerine düşünürken görmezden gelinemeyecek bir yapıt yapıyor onu. tutanak'ın Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan Türkçe edisyonunun çevirmenlerinden Erhan Altan 10 Mart 2022 akşamı Kıraathane'de konuğumuzdu. Altan, bize hem kitaptan bölümler okudu hem de Heimrad Bäcker ve yazdıkları üzerine katılımcılarla sohbet etti.
Binbir Gece Masalları'nın (The Arabian Nights) şair ve çevirmen Yasmine Seale tarafından Arapçadan İngilizceye yapılan yeni tercümesi, Paulo Lemos Horta'nın editoryal notlarıyla birlikte W.W. Norton yayınevince 2021 sonbaharında yayımlandı. Bu programda dünya edebiyatının köşetaşı ve tükenmez ilham kaynağı olan bu olağanüstü kitabı en yeni çevirmeni Yasmine Seale ile konuşuyoruz.Podcast dili İngilizcedir, buluşmanın Türkçe altyazılı video kaydını ise YouTube kanalımızda izleyebilirsiniz.
Bu programda, editörü Eda Sezgin'le, İletişim Yayınları Sanat Hayat Dizisi'nden yayımlanan Sanat ve Ekoloji kitabı üzerine bir söyleşi gerçekleştiriyoruz. Moderatörlüğü Ayşen Güven yapıyor. Günümüzde dinamik bir toplumsal-politik hareket olarak ekolojinin sanatçılar, küratörler, kurumlar ve eleştirmenler için bir cazibesi var; sanat üretimlerinin de konunun acilliği ve vahametinden kaynaklı bir dokunulmazlığı. Oysa bu sergi ve sanat pratiklerinin kimi zaman tam da kendisi, ya yaklaşımı ya da icrası ve koşulları gereği ekoloji karşıtı bir yerde konumlanabiliyor. Yakın zamanda çıkan Sanat ve Ekoloji. Sanat/Yaşam/Üretim, sanat ve ekoloji ilişkisinin kafalarda oluşturduğu bu ve benzeri sorunlara, ortaya çıkardığı çelişki ve açmazlara politik ekoloji ekseninden bakmayı amaçlıyor.
Türkiye'nin en önemli yaratıcılarından birinin, değerli besteci İlhan Usmanbaş'ın hayatını ve eserini kutladık evimizde. İlhan Usmanbaş'ın müziğinde iki ayrı anlayışı yansıtan Çizgiler ve Yaylı Dördül İçin Adagio-99 adlı eserlerini dinleyeceğimiz ev konserimiz, özel bir sunumla başlıyor. Arpist İpek Mine Sonakın'ın, kendisinin de kompozisyon hocası olan İlhan Usmanbaş'ın bestecilik dilini ve çağdaş sanata bakışını anlatacağı sunumun ardından müziğe kulak veriyoruz.Program--- Çizgiler : Klarnet, Gitar, Vurmalılar ve Piyano (1986) Erhan Birol (gitar), İnci Yakar Birol (piyano), Ebru Mine Sonakın (klarinet), Okan Akan (vurmalı çalgılar).--- Yaylı Dördül için Adagio-99 (1999)Ülkü Koper (keman), Leyla Berk (keman), Vesile Deniz Yücel (viyola), Murat Berk (viyolonsel).
Emre Can Dağlıoğlu'nun derlediği Arapların 1915'i: Soykırım, Kimlik, Coğrafya, İletişim Yayınları'nca Kasım 2021'de yayımlandı. Kitapta Emre Can Dağlıoğlu'nun kaleme aldığı "Korkunun Propagandası: Ermeni Soykırımını Bir Bedevi Asilzadesinin Kaleminden Okumak" makalesinin yanı sıra, Hamit Bozarslan, Nora Arissian, Samuel Dolbee, Anna Aleksanyan, Narine Margaryan, Keith David Watenpaugh, Victoria Abrahamyan, Şule Can ve Rashid Khalidi'nin makaleleri yer alıyor.Yayınevinin notundan aktarırsak, bu kitap: "Ermeni soykırımı çalışmalarına yeni bir bakış açısı kazandırıyor, soykırımın tarihlendiği 1915 ve sonrasını Arap coğrafyası açısından ele alıyor. Bunu yaparken tarihi de dahil ediyor, 1915'i 'sabitlik'ten çıkarıp, daha öteye bakmamıza olanak sağlıyor. Yeknesak bir soykırım anlayışı yerine, yerelliklere ve bu yerellik ilişkilerinin ortaya çıkardığı farklılıklara odaklanıyor. Osmanlı İmparatorluğu'nun Arap vilayetlerine tehcir edilen Ermenilerin karşılaştıkları politikalar, Ermeni soykırım anlatılarında her daim karşımıza çıkan çölün aynı zamanda bir hayatta kalma aracı olabilmesi, soykırımın bugüne değin süren etkileri, Arapların soykırım karşısındaki tutumları, soykırımda basın-yayın organlarının etkisi, zorla evlendirilen Ermeni kadınların ve yetim çocukların kurtuluşu ve kurtulamayışı gibi hususları içeren bu çalışma, Ermeni soykırımını ve sonrasını anlamak için yeni bir ufuk açıyor."Tıpkı bu tarifteki gibi sabitlikten, yeknesaklıktan kurtulmuş bir bakışla, ufuk açıcı bir tartışma sunuyoruz bu yayında. Emre Can Dağlıoğlu'nun editörlüğünü yaptığı kitap üzerine anlatacaklarını, Yektan Türkyılmaz'ın soru ve değerlendirmeleri eşliğinde dinliyoruz.
Yayıncılık Konuşmaları'nda bu kez yolumuz Ankara'ya düşüyor. Dipnot Yayınları'ndan Emir Ali Türkmen ile yayınevinin yirmi yıllık hikâyesini ve bugününü konuştuk. Elbette yayıncılığımızın Ankara'dan nasıl göründüğüne dair bir sohbet de oldu bu. Bağımsız, butik, küçük, dar bütçeli yayınevleriyle sürdürdüğümüz bu söyleşi dizisinin değer bölümleri gibi Dipnot'la sohbetin moderatörlüğünü de Mesut Varlık üstlendi.
Japon edebiyatçı Haruki Murakami eserleriyle sinemaya ilham vermeye devam ediyor. Özellikle 2018 tarihli Beoning (Şüphe) ve bu yıl ödül sezonunun gözdesi hâline gelen Drive My Car dünya çapında ilgi gördü. Ağırlıklı olarak bu iki film üzerinden, Murakami edebiyatında sinemasallık ve sinemadaki Murakami uyarlamaları üzerine Ayşe Görkem Kozanoğlu ile Şenay Aydemir'in sohbetini dinleyebilirsiniz.
İlkbahar 2022 sezonumuzun bizim için sevinçli anlarından birinde, Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi olarak Baltık Yazarlar ve Çevirmenler Merkezi, İsveç Araştırma Enstitüsü ve İsveç Yazarlar Birliği ile birlikte başlattığımız “Gotland'da Üç Hafta” programımızın ilk "yolcuları" olmaya hak kazanan Birgül Oğuz ve Deniz Gedizlioğlu'nu İsveç'e uğurlamıştık.Zaman hızla geçti. Birgül Oğuz ve Deniz Gedizlioğlu Gotland adasındaki Visby şehrinde Baltık Yazarlar ve Çevirmenler Merkezi'ndeki misafirliklerini tamamlayıp kısa süre önce Türkiye'ye döndüler. Ve bizi kırmadılar; deneyimlerini taze taze paylaşmak üzere Kıraathane stüdyosunda konuğumuz oldular. Bu yayında hem onlardan Gotland serüvenlerini dinliyoruz hem de "Uzakta Yazmak" başlığıyla, işi kelimelerle olan, işyeri yazı masası olan insanlar evlerinden, ofislerinden, alıştıkları çevreden uzaklaşarak, farklı bir iklimde, farklı insanlar arasında, farklı bir yazı masasında çalıştıklarında, bu değişimin üretimlerine nasıl yansıdığını öğreniyoruz.
Alakarga Yayınları'ndan Tanrı'nın Karısı adlı romanı Özlem Akpınar Ciaccio'nun çevirisiyle çıkan Yunan yazar Amanda Michalopoulou konuğumuz. Moderatörümüz Nilüfer Kuyaş. Cesur bir roman, cesur bir yazar. Tanrı'nın bir karısı olsaydı, ne olurdu? Kadına ve evliliğe pek yer olmayan, ataerkil Hristiyanlık geleneğinde, gene de nefsinden sıyrılıp Tanrı ile bir olmaya çalışan, bazıları azize mertebesine ulaşan çok sayıda mistik kadın vardır. Ama Michalopoulou'nun kadın kahramanı azize değil, hepimiz gibi bir insan. En önemli özelliği, Yaratıcı'nın karısı olarak, kendisinin de daha ufak ölçüde “yaratmaya” başlaması. Bir okur yaratması ve o okura hitaben mektup şeklinde yazdığı bir hikâye yaratması, yazmaya başlaması.Aynı zamanda oyun yazarı da olan Amanda Michalopoulou'nun “Fedra Yanıyor” (Phaedra On Fire) adlı en yeni oyunu 2021 Temmuz ayında Atina Tiyatro Festivali kapsamında Epidauros'ta sahnelendi. Kışkırtıcı, risk almayı seven bir yazarla, yazmak üzerine konuştuk.Podcast dili İngilizcedir, buluşmanın Türkçe altyazılı video kaydını ise YouTube kanalımızda izleyebilirsiniz.
Doğu'da karlar altındaki bir yatılı okulun hikâyesini anlatan Okul Tıraşı filmiyle ulusal ve uluslararası festivallerden 30'un üzerinde ödül alan yönetmen ve senarist Ferit Karahan İstanbul Edebiyat Evi'nde konuğumuz oldu.Politik ve çok katmanlı filmleriyle sinemamıza yenilikçi ve güçlü bir boyut kazandıran Ferit Karahan'ın yönetmenlik serüvenini yapımcı ve senarist Sinan Yusufoğlu moderatörlüğünde konuştuk. Sohbetin kesintisiz kaydını burada dinleyebilirsiniz.
Kumbaracı50'nin sahnesinde önem verdiğimiz iki kitaptan uyarlanmış bir oyun var: Muamma. Gaye Boralıoğlu'nun Mübarek Kadınlar ve Hepsi Hikâye adlı öykü kitaplarında yer alan dört öykü, İsmail Sağır'ın reji yorumuyla tiyatrolaştı ve kadınların “muamma”sını sahneye taşıdı. Bu stüdyo buluşmasında, Gaye Boralıoğlu ve İsmail Sağır'la, Ayşen Güven'in moderatörlüğünde, öykünün oyuna dönüşümü, edebiyat ve tiyatro arasındaki bağ, Muamma'daki oyunculuk üslubu, öykülerde ve oyunda kadınlığa bakış üzerine Gaye Boralıoğlu ve İsmail Sağır'la, Ayşen Güven'in ev sahipliğinde konuştuk.
İstanbul'daki göçmen müzisyenlere kulak verdiğimiz serimizin bu bölümünde, Kongolu bir bateristle birlikteyiz. Farklı bir müzik, farklı bir göç hikâyesi. Ayşen Güven'in Heritier-Boy'la sohbeti ve tabii yine minik bir konser sizleri bekliyor.Heritier-Boy: Arkadaşlarının ona seslenmeyi tercih ettiği Erick ismini müzik hayatında kullanıyor. Orta Afrika'daki Demokratik Kongo'da doğdu. 28 yaşında. "Müzik, gitmeyi hiç düşünmediğim yerlere seyahat etmemi sağladı her zaman. Müzikle birlikte çok şey öğrendim" diyor. Birçok geleneksel ve klasik müzik aleti çalıyor ama vurmalı çalgılarda ustalaşmış. Çoğunlukla da geleneksel Batı Afrika enstrümanlarıyla müzik yapıyor.
Füruzan Konuşmaları serimizin son konuşması, yazarın en çok bilinen kitaplarından biri üzerine değil, belki de çoğumuzun görmediği, okumadığı bir metin üzerine. Serimize Berlin'den katılan Nazan Maksudyan, Füruzan'ın derlediği sıra dışı bir çocuk kitabından hareketle, yazarın kişiliğini ve hayattaki duruşunu daha iyi anlamamıza yardımcı bir konuşma yapıyor.Göğsü Kınalı Serçe: Türkiye Hakkında Resimli Kitap (Vom rotgesprenkelten Spatzen: Ein Bilderbuch über die Türkei), Füruzan'ın Doğu Almanya'nın çocuk ve gençlik edebiyatında önemli yeri olan Wera ve Claus Küchenmeister'la birlikte “derlediği” bir çocuk kitabı. 1980 yılında Der Kinderbuchverlag tarafından basılan kitap Doğu Almanya'daki okura, çocuk kitabı estetiğine sadık kalarak, ancak içerik itibariyle kimi zaman daha “yetişkin” bir söylemle Türkiye'yi ve Türkçe edebiyatı tanıtmayı hedeflemiş.Kitaba adını veren “göğsü kınalı serçe” masalının ve hikâyedeki kıssanın Füruzan için ne anlama geldiği konusunda düşünmekte fayda var. Aslında fırtınadan çok korkan, “eti ne budu ne” bir minik serçe, yine de olası felaket karşısında direnişini sürdürür. Kendi canından hiç söz açmaz, yeryüzündeki diğer sayısız canlıyı korumaktır esas amacı. Diğerkâmdır, dayanışma içindedir. Küçük bir serçenin, küçük bir ülkenin, küçük bir çocuğun sarsılmaz mukavemetine, mütevazı cesaretine, cömert fedakarlığına, kahramanlık taslamadan dünyaya kafa tutmasına hayranlık vardır masalda.Kitabın merkezinde de ezilmişliği dışlamayan, aşağılanmışları sessizleştirmeyen, dolayısıyla abartıya kaçmayan, ama yine de makul ve mümkün bir umut var. Küçük bir yıldız gibi yanıp sönen bir umut ve direnç.
Şiiri tarihsel ve toplumsal olarak erkeğin bir yeteneği ve etkinliği olarak değerlendirenler son yıllarda şair kadınların çoğalan varlığıyla eril tahakkümün sarsılmasına şaşırmış olabilirler. Şimdiye kadar önemsemedikleri, görmezden geldikleri, "bir hevestir vazgeçerler" dedikleri yerde, bugünün şiirini temsil eden kadınların çoğalan, derinleşen seslerini duyuyorlar. Şair kadınların deneyimleri, mücadeleleri ile Türkçe şiirde yeni bir sayfa açılalı çok oldu halbuki... Bu programda farklı kuşaklardan şair kadınlar, programın YouTube kanalımızda yayınlandığı 8 Mart'ın "birlik dayanışma ve mücadele" ruhuna bir selam vermek için şiirleriyle Mor Pasaj'da. Serinin yapımcısı ve moderatörü Betül Dünder başta olmak üzere, katılan tüm şairlere, Bengi Özsoy, Beste Naz Karaca, Çağla Meknuze, Duygu Kankaytsın, Meryem Coşkunca ve Petek Sinem Dulun'a teşekkürlerimizle... En sonda, Gülten Akın'ın şiiriyle bize katılan Loli'ye de şükranlarımızı sunuyoruz.
Kerime Nadir'in edebiyat tarihlerinde "popüler aşk edebiyatı" kategorisine sıkıştırılmış romanlarındaki kadınlık meseleleri, modernleşme ve özgürlüğünü arayan kadın kahramanlarını Aslı Güneş ve Didem Ardalı Büyükarman ele alıyorlar.
Yayıncılık Konuşmaları'nda Mesut Varlık, Sözcükler'e odaklanmak üzere Turgay Fişekçi'yi konuk ediyor. “Dergisi olan yayınevleri” diye ayrı bir yayıncı profilinden pekâlâ bahsedebiliriz. Vaktiyle dergi çıkarmış ve sonra pes etmiş olanlar da var. Sözcükler dergisiyle yolculuğuna başlayan Sözcükler Yayınları bugün ardı ardına yayımladığı şiir, deneme kitaplarıyla yolculuğuna devam ediyor.Sözcükler'in kurucusu ve Yayın Yönetmeni olan Turgay Fişekçi aynı zamanda yayıncılığımızın son otuz yılının da yakın tanıkları arasında. Sözcükler'in yanı sıra, Memet Fuatlı yıllardan bugüne yayıncılığımızı konuştuğumuz bir sohbet.
"Karşılaştırmali Mistisizmler" serimizin bu üçüncü bölümünde, Ahmet Soysal'ın ilk iki konuşmada ele aldığı Daoizm ve Budizm'den de eski bir geçmişe dayanan Hinduizm'in Vedanta geleneğinin doruğu sayılan bir düşünürün, Türkçe'de ilk defa Tanık Özne, Şankara ile Diyalog kitabında (Monokl, 2019) sunulan çeşitli metinlerini ele alacağız. Bu düşünür, Şankara, M.S. 7. yüzyılın sonlarına doğru yaşamıştır.