POPULARITY
Yaşadığı çağın izlerini üzerinde taşıyan bir varlık insan. İçinde bulunduğumuz zaman ve mekânın şartları, her açıdan üzerimizde etki bırakıyor. Az ya da çok, ama mutlaka etkiliyor insanı. Yirmi birinci yüzyılda yaşıyoruz. İnsanlık, zamanın bu dilimine gelinceye kadar çeşitli açılardan pek çok evreler geçirdi. Konumuz gereği insanlığın din ve inanç açısından yaşadığı gelişim ya da değişim evrelerine baktığımızda “zamanın ruhu” denilen şeyle karşılaşıyoruz.
Bu hafta Sinematris'te, bayram dolayısıyla özel bir bölümle karşınızdayız. Konumuz, Sinemanın Sanat Tarihindeki Yeri. Keyifli dinlemeler...
Beklenen bölüm geldi.Konumuz yine mutluluk.Yine felsefi sulardayız bu bölümde.Her şeyi okumanın üzerimizde yarattığı ağırlık bir yanda...Hiçbir şeyden haberdar olmamanın yarattığı korku ve mutsuzluk diğer yanda...Tabii bir de "düşünen" bir varlık olmanın, öleceğini bilmenin tek başına sebep olduğu endişe var.Tüm bu meseleler üzerine "Grandiosity Trap" denen psikolojik hallere, Narsisizme de biraz değineceğiz.İyi dinlemeler.NOT: Bir yerde "angst" kavramını Heidegger'e atfetmişim. Aslında Kirkegaard'a ait ama Heidegger'de de karşımıza çıkan bir kavram. Doğrusu notlarda vardı ama ağzımdan öyle çıkmış. Oluyor arada öyle. :)Biliyorsunuz Yeni Haller sizlerin desteğiyle yayın hayatına devam eden bir podcast kanalı.Beni aşağıdaki link'lerden destekleyebilirsiniz:www.patreon.com/yenihallerYeni Haller'in bir de Buy Me A Coffee hesabı var artık. Buradan destek olmak çoook daha kolay. Patreon'da sorun yaşayanlar için açtım efendim. Buyurun:https://www.buymeacoffee.com/yenihallerBölümde bahsi geçen Yeni Haller'in T24 Youtube kanalındaki özel içeriklerine şuradan ulaşabilirsiniz:T24 Youtube Yeni Haller ListesiBana ulaşmak için:https://www.instagram.com/eray_ozerhttps://twitter.com/ErayOzeryenihallerpodcast@gmail.com
Konumuz kaygı - zira kendisi tarafından kuşatılmış durumdayız, değil mi? Bu bölümde hem kaygıyla kendi ilişkimizi kurcalıyor, hem de kaygı ve korku arasındaki farkı anlamaya çalışıyoruz, bu müphem şeyi nasıl yöneteceğimize dair akıl yürütüyoruz. Elbette kitaplar ve filmlerin rehberliğinde.Bölümde adı geçen tüm kitap ve filmlerin listesini @1kitap1film.us instagram hesabımızda bulabileceğinizi hatırlatalım.Bu bölüme sponsor olarak bizi destekleyen vitruta'ya katkılarından ötürü çok teşekkür ederiz. Şubat ayı boyunca vitruta.com'dan yapacağınız alışverişlerde, 1kitap1film kodu ile indirimsiz ürünlerde %20 indirim avantajından faydalanabilirsiniz. vitruta.com'dan yapacağınız alışverişlerde geçerli olacak 1kitap1film özel avantaj kodunu, ürünü sepete ekledikten sonra çıkan sayfadaki “hediye kartı veya indirim kodu” alanına ödeme işlemi öncesinde tanımlayabilirsiniz.Kapak görseli: Eva Charkiewicz, Ghost Whisperer (2017)
Konumuz tetiklenmek. Tüm ilişkilerimizdeki o yüksek duygular, yönetilmesi imkansız durumlar geçmişteki bir anınıza işaret ediyor olabilir. Onu bulmayı isterseniz belki bu bölüm yardımcı olabilir. Keyifli dinlemeler!
"Hayat Bir Penceredir"Sular hep aktı geçti, kurudu vakti geçti. Nice han, nice sultan, tahtı bıraktı geçti. Dünya bir penceredir, her gelen baktı geçti. Yunus EmreMerhaba sevgili dostum ben Hasan Basri Budak. Bugün seninle derin ve anlamlı bir yolculuğa çıkacağız. Konumuz, hayatın bizlere sunduğu pencer. Bu pencereye her gelen bakar ve geçer. Peki, bu bakış sırasında ne gördük? Hayatın bizden istediği hikmeti anlamayı başarabildik mi? Kendimizi gerçekleştirebildik mi? Gel, bu soruların cevabını arayalım.Keyifli dinlemelerBecome a supporter of this podcast: https://www.spreaker.com/podcast/hasan-basri-budak-ile-kendine-gel--5728974/support.
Bu bölümde müsaadenizle biraz iç döküyoruz, çünkü sanıyoruz ki hepimizin ihtiyacı var. Konumuz "güvenmek", güvende hissetmek... Maruz kaldığımız gündemden, içinde yaşadığımız koşullardan ötürü o kadar uzun zamandır unuttuğumuz bir duygu ki. İnsan güvende hissetmeden nasıl mutlu olabilir, bu duyguyla nasıl yaşanır, bu kaygıları ne yapacağız? Anlayacağınız; kitaplara ve filmlere de başvurarak dertleşiyoruz, buyrun beraber olsun. Bölümde adı geçen tüm kitap ve filmlerin listesini @1kitap1film.us instagram hesabımızda bulabileceğinizi hatırlatalım. Bu bölüme sponsor olarak bizi destekleyen Doku Clinic'e katkılarından ötürü sonsuz teşekkür ederiz. Podcast kapağı için seçtiğimiz Lorenzo Quinn eserinin de kendilerinin koleksiyonundan olduğunu belirtelim.
Psikolog Dr. Gizem Sürenkök bu bölümde son zamanlarda aklını oldukça meşgul eden bir duruma parmak basıyor. Konumuz, ilişkilerde "razı gelmek". Karşımızdaki kişiyle gerçek anlamda bir mutluluk yaşamıyoruz. İyi zamanlarımızda görece iyi hissederken kötü zamanlarımızda çok kötü hissediyoruz. Fakat zihnimizdeki tüm soru işaretlerine rağmen yine de bu kişiyle beraberiz. Peki neden? Neden azla yetiniyor, kendimizi böyle ilişkilere mahkum bırakıyoruz? İlişkimizi sürdürme kararımızdan önce kendimize hangi soruları sormalı ve dürüstçe cevaplamalıyız? Tüm bunların üzerine konuşmak için bölümde buluşalım. ------- Podbee Sunar -------Bu podcast, Hiwell hakkında reklam içerir. Podbee50 kodumuzla Hiwell'de ilk seansınızda geçerli %50 indirimi kullanmak için Hiwell'I şimdi indirin. 1400'ü aşkın uzman klinik psikolog arasından size en uygun olanlarla terapi yolculuğunuza kolaylıkla başlayın.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Konumuz şifalı bitkiler, konuğumuz Türkiye'de şifalı bitki deyince ilk akla gelen isimlerden Nazım Tanrıkulu. Tıbbi bitkiler araştırmacısı, BAÇEM'in yöneticisi. Herkes şifa peşinde. Her yerde her derde deva iddiasıyla bitkiler satılıyor. Tanrıkulu, "dikkat edin" uyarısıyla başladı söze, bitkilerden maksimum şifayı almak için neye dikkat etmek gerektiğini anlattı. Satın alırken neye bakacağız, nasıl yiyeceğiz ya da içeceğiz? Nerede saklayacağız? Mesela papatya, lavanta gibi çiçekli bitkiler var, bir de ebegümeci, hatmi, mürver, keten tohumu gibi müsilajlı bitkiler var. Hepsinin çayı yapılabilir ama usulleri farklı. Ayrıca taze baharat olarak yemeklerde kullanılabilir bitkiler de var. Tanrıkulu adaçayını hem salatada, hem patatesten yumurtaya kadar yemeklerde kullanabileceğimizi söylüyor. Ama uyarıyor, "Bunlar şifacı bitkiler. Gelişigüzel kullanmamalı. Zarar verebilir" diyor. Yani, "İhtiyacımız olduğu zaman, ihtiyacımız kadar kullanmalıyız" diyor. Eskilerin bitkiyi toplarken bitkiden "rızalık aldığını" hatırlatıyor. Mesela uykusuzluk varsa, eskilerin "yürek neşesi" dediği melisa çayının kullanılabileceğini söylüyor. Ama hepsinin süresi var. Nazım Tanrıkulu, evde şifalı bitkiler yetiştirmek isteyenler için bir "ecza balkonu" listesi de hazırladı. Kolay yetiştirilebilecek bitkileri saydı, neye yaradıklarını anlattı. Kendisi "ıtırcı". Balkonda özellikle ıtır yetiştirmeyi önerdi, ıtırdan kahve, çay ve dondurma tarifi de verdi. Son olarak, Tanrıkulu'nun "Tıbbi Bitkileri Doğru Kullanma Rehberi" adlı kitabı olduğunu, tüm bitkilerle ilgili ihtiyaç duyacağınız bilgileri bu kitapta bulabileceğinizi ekleyelim. İyi dinlemeler,
Konumuz şifalı bitkiler, konuğumuz Türkiye'de şifalı bitki deyince ilk akla gelen isimlerden Nazım Tanrıkulu. Tıbbi bitkiler araştırmacısı, BAÇEM'in yöneticisi. Herkes şifa peşinde. Her yerde her derde deva iddiasıyla bitkiler satılıyor. Tanrıkulu, "dikkat edin" uyarısıyla başladı söze, bitkilerden maksimum şifayı almak için neye dikkat etmek gerektiğini anlattı. Satın alırken neye bakacağız, nasıl yiyeceğiz ya da içeceğiz? Nerede saklayacağız? Mesela papatya, lavanta gibi çiçekli bitkiler var, bir de ebegümeci, hatmi, mürver, keten tohumu gibi müsilajlı bitkiler var. Hepsinin çayı yapılabilir ama usulleri farklı. Ayrıca taze baharat olarak yemeklerde kullanılabilir bitkiler de var. Tanrıkulu adaçayını hem salatada, hem patatesten yumurtaya kadar yemeklerde kullanabileceğimizi söylüyor. Ama uyarıyor, "Bunlar şifacı bitkiler. Gelişigüzel kullanmamalı. Zarar verebilir" diyor. Yani, "İhtiyacımız olduğu zaman, ihtiyacımız kadar kullanmalıyız" diyor. Eskilerin bitkiyi toplarken bitkiden "rızalık aldığını" hatırlatıyor. Mesela uykusuzluk varsa, eskilerin "yürek neşesi" dediği melisa çayının kullanılabileceğini söylüyor. Ama hepsinin süresi var. Nazım Tanrıkulu, evde şifalı bitkiler yetiştirmek isteyenler için bir "ecza balkonu" listesi de hazırladı. Kolay yetiştirilebilecek bitkileri saydı, neye yaradıklarını anlattı. Kendisi "ıtırcı". Balkonda özellikle ıtır yetiştirmeyi önerdi, ıtırdan kahve, çay ve dondurma tarifi de verdi. Son olarak, Tanrıkulu'nun "Tıbbi Bitkileri Doğru Kullanma Rehberi" adlı kitabı olduğunu, tüm bitkilerle ilgili ihtiyaç duyacağınız bilgileri bu kitapta bulabileceğinizi ekleyelim. İyi dinlemeler,
Tekrar, öğrenmenin en önemi araçlarından biridir… O nedenle gelin bir kez daha hatırlayalım: İletişimin bir tek amacı vardır: İkna… İkna'nın da yine tek bir hedefi vardır: Değişim… Hedef kitlede bir değişim arzuluyorsanız, onu mutlaka ikna etmeniz lazım… “O ürünü alma, bu ürünü al…”, “Bu partiye değil, bizim partiye oy ver…”, “Onu değil, bunu yap” vs. İkna'nın ise iki ayağı vardır: Vaat ve Güven… Ortaya koyduğunuz vaadi hayata geçireceğinize ilişkin uyandırdığınız güvenin oranı, ikna düzeyini belirleyecektir… Gelelim değişime… Onun da iki ayağı vardır: Hedefindeki kitlenin İhtiyaçları ve Talepleri… Ancak bu iki ayağa uygun vaatler ve tesis edilmiş güven, değişimi sağlayabilir… Konumuz, Kamuda Tasarruf Paketi… Strateji ve Bütçe Başkanlığının verilerine göre; kamuda çalışan sayısı 5.238.424… Bir ailenin yakın ekosistemi 4 kişi desek, kamu çalışanlarını ilgilendirecek herhangi bir karar en azında 20 milyon kişiyi doğrudan geri kalanını da dolaylı olarak etkileyecektir… Paketi, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek birlikte mükemmel bir şekilde sundular. İçeriği de hayli radikal, ilginç ve inandırıcıydı… Paketin arkasında çok ciddi bir ekip çalışması olduğu besbelli… Sürece emeği geçen tüm taraflara ne kadar şükran duyulsa yeridir. Yeterli midir… Tabii ki hayır… Şimşek her ne kadar olayı herkesin anlayacağı bir tarzda ifade etmeye çalışmış olsa da geniş kitlelerin ikna olmaları ve değişimin bir parçası hâline gelmeleri pek öyle kolay değil… Bir de tabii ki ‘karşı' olan, eleştiren, tavır koyan çıkacaktır doğal olarak… Bu görüşler TV programlarında tartışma konusu olacak ve kafaların karışmasının engellenmesi giderek zorlanacaktır… Oysa yapılması gerekeni her iletişimci bilir… Büyükçe bir kampanya planlamalıdır… Bakanlıklar tek tek, Hazine ve Maliye Bakanlığı koordinasyonunda, hep birlikte en az 3-4 ay sürecek stratejik iletişim ve eylem planı oluşturmalı, yalın ifadeli infografikler ve çok sayıda kamu spotlarıyla olay en küçük tereddüde mahal vermeyecek şekilde, 6 yaşındaki çocuğun anlayacağı ve halkın ikna olacağı bir yaklaşımla kitlelere anlatılma, tasarruf fikrinin satın alınması sağlanmalıdır.
9W'da bir süredir yürüttüğümüz Cemiyet projesinin ilk podcast halini sizlerle paylaştığımız için çok mutluyuz. 2023 Eylül ayında başladığımız Cemiyet projesiye beraber Türkiye'yi ilgilendiren önemli siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel konuları bir araya gelerek yüz yüze münazara formatında tartışmaya başladık. Hem 49W'nun konuyu rafine bir şekilde konuşabilmek amacıyla davet ettiği konuşmacıların hem de etkinliğe katılan katılımcıların söz alıp konuşabilmesi Cemiyet'i çok sesli, katılımcı ve çok perspektifli kılıyor. Oxford ve Cambridge Unionların her hafta düzenledikleri kamuya açık tartışmaların daha katılımcı olan versiyonunu hedefleyen Cemiyet, şimdiye kadar 400'den fazla katılımcısı ve 60'tan fazla konuşmacısıyla kendi kültürünü yeşertmeye başladı bile. Amacımız önce ifade özgürlüğünü, tartışma kültürünü ve argümantasyon yeteneğini öne çıkarmak. Bu önemli değerlerin gelişimine katkı vermek. Ayrıca Türkiye'nin güncel ve yakıcı meselelerini derinlikli bir şekilde tartışma imkanı yaratacak ortamları oluşturmak. Cemiyet'in yayınladığımız bu bölümünü de 26 Ocak Cumartesi günü gerçekleştirdik. Konumuz da Hükümet inanır ki Twitter, Türkiye siyasetine zarar veriyor, idi. Bu konuyu hükümette gazeteci Ozan Gündoğdu, avukat Ali Gül ve siyaset bilimci Nurettin Kalkan ele alırken muhalefet kanadında ise 49W'dan Mehmet Yaşar Altundağ, Arayüz Kampanyası'ndan Nevzat Taşçı ve EDAM'da araştırmacı Ekin Balkan vardı. Bu 6 konuşmacı, Twitter'ın Türkiye siyasetine zarar verip vermediğini masaya yatırdı. Hükümet takımı Twitter'ın dezenformasyon yaydığını, insanları sinikleştirdiğini ve kutuplaştırmayı arttırmada önemli bir role sahip olduğunu iddia ederken muhalefet takımı da Twitter'ın kamusallığı ve iletişimi arttırdığını, Twitter'ın insanların farklı fikirlerle tanışmasına olanak sağladığını ve problemlerimizin ana kaynağının Twitter olmadığını savundu.
Arapça bir kelime olan ‘şehir', “Halkının çoğunluğu ticaret, sanayi ve yönetim işleri ile uğraşan, tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı; kent”; ‘emin' ise “Korkusuz; emniyet içinde olan; şüphe etmeyen, kesin bilgi sahibi; kendisine güvenilebilir; emniyet edilebilecek olan” demek Şehir ve emin'den oluşan ‘şehremini' ise, Osmanlı İmparatorluğu döneminde “İstanbul'da sarayların bakım ve onarımı ile ilgili görevli; İstanbul'da ilk belediye teşkilatı olan şehremaneti kurulduktan sonra, bu kuruluşun başındaki görevliye verilen ad; belediye başkanı” demek. (Çağbayır Sözlüğü) Buradaki ‘şehremaneti' terimini Mehmet Zaki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü'nde şöyle açıklamış: “İstanbul Belediyesi'nin eski adıdır. Başındaki memura ‘Şehremini' denilirdi. Eski İslam hükumetlerinde olduğu gibi Osmanlıda da belediye işleri Kadılar tarafından görülüyor ve ‘İhtisap Ağası' gibi bazı memurlar da bu hususta yardımcı mevkiinde bulunuyordu. Şehremantinin teşekkül tarihi 1271/1854-1855'tir. Şehremini terimini de “Biri Tanzimat'ın ilanına yakın bir zamana kadar saray memuru, öbürü Cumhuriyet devrinde tarihe karışan Belediye Reisi olmak üzere bu adla mevcut iki vazife sahibin unvanıdır. Saray memurları arasında bulunan ve vazifesi saray ve hükumete ait binaların tamir işlerine bakmak, lüzumlu şeyleri satın almak olan Şehremini'nin, Fatih Kanunnamesi'nde yazılı olduğuna göre eski memuriyetlerden olduğu anlaşılmaktadır.” şeklinde açıklamakla kalmamış, İsmail Hakkı Uzunçarşılı ve Osman Ergin gibi değerli isimlerin araştırmalarına yaslanarak tatlı tatlı anlatmış. Bugün itibariyle altmış yaş üstündekilerin ‘Belediye Başkanlığı ya da Mahalli İdare', daha aşağı yaştakilerin ‘Yerel Yönetim Birimi” olarak tesmiye ettikleri bir kurum için, dar çerçeveli de olsa bir kelime arkeolojisine başvurmamın nedeni, canlı hükmünde olan dilde bir kelimenin hangi değişikliğe uğrarsa uğrasın, ilk anlamını ve mahiyetini sûreta muhafaza etmesindendir. Buna göre sekiz gün sonra şehirlerimizde yeni bir ‘Yerel Yönetici' seçerken aslen şehrimize bir emin -Şehremini- seçeceğimizin, onun aslının Kadı'lık olduğunun, bu kurumla ilgili ilk emrin de Fatih Sultan Mehmet Han'dan geldiğinin bilinmesi gerekir. Bu mümkün olunca mahallî ya da yerel seçimler ahvali adiyeden bir siyasi ikbal seçimi olmaktan çıkıp, Peygamber Aleyhisselam'ın sıfatından mülhem bir ‘emin' arayışına dönüşecek ve bu manada kullanılacak her bir oy, ifa edilen bir sorumluluk ödülü ya da sorgusu olarak kullanıcılarına geri dönecektir. Emin, negatif karşılığını kendi içinde taşıyan bir kelimedir. Konumuz esasında eminin ilk anlamı kendisinden şüphe edilmeyen, kesin bilgi ile amel ettiğine inanılan, güvenilir olma, emniyeti hak etme… olduğuna göre, bunların negatifi davranışları kuşkulu olan, amel ederken doğru ile yalanı ayıramayan ve dolayısıyla yalan söyleyen, güvenilmeyen, emanete ihanet eden… şeklinde olacaktır. İstanbul'da ikamet eden biri olarak şehrime yeni bir yerel yönetici seçerken bunları dikkate alırım ve kendimi mevcut durum üzerinden mezkur ayrıştırmayı yapmakla yükümlü sayarım. Bunun aksi yalanı doğrudan, iyiyi kötüden ayrıma kabiliyetime - mümeyyizliğime- aykırı davranmam demek olacaktır. Bunlara şu iki husustan bakalım: Bir şehr-emini, devletten ve şehirdeki muhtelif ticari faaliyetlerde elde edilen gelirlerden oluşan bir bütçeyi şehir halkının mutluluğu ve refahı, şehrin daha da güzelleştirilmesi için değerlendirmekle yükümlü bir emanetçidir. Eğer bu emanetçi, bunlara dair kayda değer, dişe dokunur işler yapmadığı gibi, üç kalem olarak devraldığı bütçeyi eksi altı zararla devrederse, bu kişi önce kaydî manada emanete ihanet etmiş demektir.
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Kadınlar Günü'ne özel bu bölümde bu defa yalnızca Feyza, Emine ve ilk kez konuğumuz olan Semanur var. Bu üç kadın; kadın olmaktan, kadın olmanın sevdikleri yönlerinden, zorluklarından ve çok daha fazlasından bahsediyor. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Show Notes Özlem Tekin - Dağları Deldim - https://open.spotify.com/intl-tr/track/17wgsCCy5uZ5qs9S6bfHDJ?si=ec9da0ff08f14c04 Feyza'nın bahsettiği pankart; "Gece karanlıktan korkarsan bu kenti ateşe veririz!" https://x.com/pergruhii/status/1237095235345358852?s=20 Transcript Intro Feyza: [0:22] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Benim sesimi duyduğunuz için şaşırmış olabilirsiniz. Bugün bambaşka bir kadro var karşımızda. Bugün bu kaydı, bu podcasti sadece kadınlar olarak çekiyoruz. Adeta 23 Nisan. Emine abla ve Semanur'la birlikteyiz. Semanur, Emin'in eşi. Nasılsınız? Semanur, senden başlayabiliriz. Semanur: [0:47] İyiyim. Teşekkür ederim beni davet ettiğiniz için. Bugün Emin'in yerine geldim. Koltuğuna oturdum ve çok mutluyum sizinle birlikte olduğum için şu anda. Feyza: [0:59] Valla biz de çok mutluyuz. Emine: [1:01] Biz de evet, mutluyuz. İyi ki geldin. Semanur: [1:04] Teşekkür ederim. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Özel - Kadın Olmak Feyza: [1:05] Peki neden bugün bu podcasti üç kadın olarak çekiyoruz? 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü'ne özel bir bölüm olduğu için. Bugün erkekleri şutlayıp kanalın kontrolünü ele geçirdik. Konumuz da 'kadın olmak' olacak. Emine abla sen kadın olmayı seviyor musun? Emine: [1:27] Evet güzel bir soru. Ben kadın olmayı seviyorum tabii ki. Yani sonuçta bu şekilde geldik dünyaya ve bu şekilde hayatımızı sürüyoruz. Ben keyif alıyorum kadın olmaktan. Zorlukları her ne kadar olsa da bence olumlu tarafları daha fazla. Kadın olmak güzel bir şey diye düşünüyorum. Siz ne düşünüyorsunuz? Semanur: [1:47] Ben de aynı fikirdeyim. Tekrar dünyaya gelsem kadın olmak isterdim. Kadın olmayı çok seviyorum. Yani evet, çok fazla zorluğu var. Ama buna rağmen bu zorluklarla bile kadın olmak her şeyden çok güzel. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
NutSpor'a abone olmak için tıklayınız: https://www.youtube.com/c/NutSpor?sub_confirmation=1 ➡️ https://www.youtube.com/playlist?list=PLxXHfiAXdAdkHav7RkcNtt-GKVckX6MkF ➡️ https://www.youtube.com/playlist?list=PLxXHfiAXdAdlJLCMGLUkIUXhiy1xp7sn4 Efsane geri döndü; Bağış Erten ve Banu Yelkovan'ın sunduğu Yenilsen De Yensen De NutSpor'da. Yenilsen De Yensen De'de bu hafta özel bir bölümümüz var. Konumuz 14 Şubat Sevgililer Günü. Normalde takım taraftarlarını bir araya topluyorduk fakat bu hafta bir değişikliğe gittik, programdan aşina olduğumuz yüzleri eşleriyle ağırladık. Futbolu takip eden/etmeyen, aynı takımı tutan/tutmayan beş çiftimiz var. Gündeme gelen sorular da ona göre şekillendi: Tribünde evlilik teklifi olur mu, Sevgililer Günü'nde maç mı izlenir akşam yemeği mi yenir, 5-4'lük bir maç nasıl sıkıcı olabilir, totem için eşinize zorla maç izletir misiniz?.. Jürgen Klopp'un hanımcılığı, Taylor Swift'in beyciliği derken 14 Şubat'a özel enfes bir sohbet sizleri bekliyor. Derby sponsorluğunda yayınlanan Yenilsen De Yensen De programına katılmak için Derby ve NutSpor sosyal medya hesaplarını takip edip, aşağıdaki linkte bulunan formu doldurmanız yeterli. https://forms.gle/j1k8cmG9S533PnzZ9 Sosyal Medya Hesaplarımız;
Son günlerde F-35 konusu yine alevlendi. Size, amacım F-35 anlatmak olmayacak, bu tür ana silah sistemlerinin tedariğinde stratejik bakış açısı nasıldır, bunu anlatacağım.
Konumuz, milyonlarca ilk ve orta öğretim öğrencisinin, zorunlu din dersi yetmiyormuş gibi, dört bir koldan Sünni İslam ve muhafazakar kültür dayatmasına maruz bırakılması… Pedagojik formasyonu olmayan din görevlilerinin “manevi danışman” adı altında okullara girmesi, bakanlığın tarikat ve cemaatlerle protokoller imzalamasının ardından, eğitimde laiklik ilkesinin tabutuna çakılan son çivi, bu yıl müfredata sokulan, adı “seçmeli” olsa da, “seçmesi zorunlu” kılınan dinsel içerik tek dersler.
ABD-İsrail'in, Gazze önde olarak Filistin'in tamamında sürdürdüğü vahşet saldırısının 95. günündeyiz. Bu saldırısının 92. gününde, Gazze'deki hükümetin basın ofisinden yapılan açıklamada, 10 bini çocuk, 7 bini kadın olmak üzere toplam 22 bin 722 kişinin öldüğü, 58 bin 166 kişinin de yaralandığı bildirildi. Tv ekranlarından akan kan artık saldırı zulüm, kıyım, cinayet vb. kelimelere sığmıyor; hayvanî bir gaddarlığın, vicdansızlığın adı olan vahşet kelimesi, vahşet-âver, vahşet-engiz vb. terkipleri de bedenleri parçalanmış bebeklerin, kadınların, gençlerin... görüntülerinde soykırımın ulaştığı boyutları anlatmaya yetmiyor. Başladığı günden bugüne en çok gazetecinin (102 kişi) öldürüldüğü ve dolayısıyla yoğun bir haber karartma gayretiyle de başı çeken ABD-İsrail vahşeti, anlatma sorumluluğu duyanların sadece belli bilgileri tekrarlamasını da beraberinde getiriyor. Zira, ABD-İsrail'in ilgili her türlü iddiaları belli yalanların tekrarlanmasından ibaret. Değişmeyen tek şey var o da vahşetin gerçekliği! Gerçi, insan kelimesinin bir görüşe göre “unutma” anlamındaki “nisyan” kelimesiyle aynı kökten gelmesi sebebiyle tekrarda her zaman bir fayda gözetilmiştir. Konumuz esasında ilginç olan şudur ki, ABD-İsrail'in yalanları da bu duruma dayanmaktadır. Daha dün ABD Dışişleri Bakanı -ki Yahudi olduğu herkesin malumdur- Blinken, Türkiye'den Yunanistan'a geçer geçmez, ilkin 7 Ekim'de söylediği şu cümleyi aynıyla tekrarlamıştır: “İsrail'in kendini savunma hakkı vardır.” Bu cümle ABD-İsrail yetkililerinin Beyaz Saray ve Tel Aviv'de yaptıkları eşzamanlı ya da biri diğerini takip eden açıklamalarda ısrarla yaptıkları “saldırı” vurgusundan üretilmiş bir yalandır. Bu yalanın kurgusunda, Filistin'de sanki salt kendi imkanlarıyla ve tüm kurumlarıyla bidayetten beri yerleşmiş bulunan bir İsrail devletinin varlığı peşinen -de fakto- kabul ve telkin edilmekte, HAMAS'ın 7 Ekim'de başlattığı ABD-İsrail ablukasını yarma harekatı da bu kabul ve telkine göre “saldırganlık” olarak nitelenmektedir. Oysaki vuku bulan şey, Gazze özelinde HAMAS'ın, genelde işgalci terör devleti İsrail'e karşı Filistin direnişinin 76 yıldır belli takvimlerle süreklileşen harekatının bir yenisinden ibarettir. Tutarsız bir kurgudan ibaret de olsa söz konusu yalanın kendi içindeki mantıktan baktığımızda, tersine çevrilen gerçek şudur:
Malumunuz 2024 yılının ana ekonomi konusu enflasyon. Enflasyonun seyri atılacak adımların (En önemlisi faiz indirimi) zamanını ve şiddetini belirleyecektir. Elbette bu noktada enflasyonun seyrini hangi faktörlerin belirleyeceğini bilmek olayı anlamak adına önem arz etmektedir. İşte bu nedenle enflasyona dair herkesin anlayabileceği genel bir izahı yapmanın fayda sağlayacağı kanaatindeyim. Ancak odak olacağımız konu talep yönlü enflasyon olacaktır. Enflasyona ana hatlarıyla üç faktör sebep olmaktadır: Toplam talep etkisi Maliyetlerin etkisi Yapısal durum etkisi Toplam talebi etkileyen faktörler nedir? Toplam talebi etkileyen faktörler; üzerinde çokça konuşulan para arzı yani mal miktarından fazla artan para miktarı, bireylerin tasarruflarını etkileyen ileriye dönük beklentiler ile buna bağlı olarak piyasada fazla oluşan paranın çekilmesini hesaplayan paranın devir hızı, yatırım ile tasarruf arasındaki farkın eğer negatifse (bizde negatif) faizin durumu, kamu açıkları, cari denge bazen direk bazen ise de dolaylı olarak talebin durumunu ve enflasyona etkiyi belirler. Para arzı nasıl enflasyon oluşturur? Herkesin anlayabileceği şekilde basitçe bir örnek verecek olursak; piyasada 2 adet mal var buna karşılık 2 adet para varken mal başına 1 lira para düşer ancak mal adedi yine iki adette kalırken para arzını 4 adete çıkarırsak mal başına 1 para yerine 2 para gelir; yani yüzde yüz enflasyon oluşur. İleriye dönük beklentiler ne demek? Bunu tüm toplumumuz gayet iyi bilir; eğer enflasyonda hafif bir kıpırdanma eğilimi varsa bugün satın almak yarın satın almaktan kârlı hale gelir. Bu nedenle ihtiyacın olup olmamasına bakmaksızın fiyatın yükselme beklentisi nedeniyle ihtiyaçtan fazla talep oluşur. Bu talep kendi içinde yeni bir kıtlığı ve dolayısıyla yine enflasyonu oluşturur. Fasit bir döngü halidir. İsraf artarken, ahlak bozulur. Ahlak bozulması önceleri bilerek olmaz fakat sonradan bilinçli hale gelir. Buna örnek verecek olursak; esnaf ilk dalga enflasyonda kendisini korumak amacıyla kâr marjını örneğin yüzde 5'ten yüzde 10'a yükseltir zira artık kira, personel, elektrik giderinin yanı sıra “Yerine koyma maliyeti” vardır. Yerine koyma maliyeti nedir derseniz; bugün alıp vitrine koyduğun malın satışa döndüğü vakit geriye dönüp almak istediğinde karşılaştığın daha yüksek yeni fiyat diye tanımlayabiliriz. İlk adımdan sonrasında ise enflasyonist kaos ortamına alışan tüketiciye yerine koyma maliyetinin üstünde bir kâr oranı ekler zaten kimsenin itirazı kalmamıştır, ne etiket koyarsa koysun yadırganmaz!
İki bakanlığın adının başında “Milli” ifadesi yer alıyor. Milli Savunma Bakanlığı ve Milli Eğitim Ba-kanlığı. Milli Savunma her zaman terör örgütlerinin hedefinde oldu. PKK silahlı eylemler yaparken, FE-TÖ de TSK'ya sızarak orduyu içeriden zaafa düşürmeye kalkıştı. Milli Eğitim Bakanlığı ise FETÖ'nün kuluçka merkezi oldu. Fetullahçı Terör Örgütü eğitim merkezli bir ihanet şebekesidir. Osmanlı devletini kılıç zoruyla yıkamayan Haçlılar, çareyi içeri sızarak bünyeyi çürütmekte bulmuştu. 1800'lerin başında Osmanlı coğrafyasında küçük çaplı okullar açmaya başlayan Haçlı misyonerler, 1900'lerin başında büyük yol aldılar. Misyonerlerin okul sayısı Birinci Dünya Savaşı sonunda çeşitli kaynaklara göre, 4 bin ile 6 bin arasında olduğu bilgisi yer alıyor. Bu okullarda özellikle gayrimüslim Osmanlı vatandaşları eğitim alıyordu. Ve ne yazık ki Ermeni ve Rum çetelerinin temelleri bu okullarda atıldı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı devletine içeriden yapılan ihanetlerin büyük kısmı bu okullarda yetiştirilen militanlar tarafından gerçekleştirildi. Aynı ihaneti Kurtuluş Savaşı sırasında da görüyoruz. İtilaf devletlerinin içerideki aparatlarıydı, bu okullarda yetişenler. Sadece silahlı militanlar yoktu bunların arasında. Gazeteci, doktor, hukukçu, işadamı, her çeşitten meslek erbabı vardı bunların arasında. EĞİTİM ÜZERİNDEN TÜRKİYE'YE OPERASYONLAR HİÇ BİTMEDİ! Bu yüzden Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş senedi olan Lozan Antlaşması'nın müzakerelerinde yabancı okullar önemli yer alıyor. İtilaf devletleri yabancı okulların varlıklarını sürdürmesi için ısrar ederken, Türk heyeti okulların kapatılması için ısrarlıydı. Nitekim geçici bir formülle süreç zamana yayıldı ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu'yla yabancı okullar kontrol altına alındı. Konumuz yabancı okullar olmadığı için ayrıntıya girmiyorum. Ancak, eğitim üzerinden Türkiye'ye operasyonlar hiç bitmedi. Özellikle İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ABD ile kurulan ilişki ve imzalanan ‘eğitim anlaşması' ile aynı hedefler doğrultusunda faaliyetlerine devam ettiler. TBMM'de bütçe görüşmeleri hareketli geçer. Hatırlanacağı üzere geçen yıl İçişleri Bakanlığı bütçesi çok hararetli geçmişti. Malum terör operasyonlarından rahatsız olanlar vardı. 2024 Yılı Bütçesi'nde en ha-raretli gün Milli Eğitim Bakanlığı'nın bütçesinin görüşülmesi sırasında yaşandı. Muhalefet partileri milletvekilleri özellikle HDP/DEM sıralarından Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e yüksek sesli sataşmalar oldu. Belki bazıları Milli Eğitim Bakanlığı'nın bütçesi görüşülürken niye bu ka-dar hararet yaşandığına şaşırmış olabilir.
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Bu bölümde Emine ve Feyza'yla yemek için mi yaşıyoruz yaşamak için mi yemek yiyoruz sorusu üzerine konuştuk. Bildiğiniz gibi Türk mutfağı oldukça geniş bir mutfak ve Türkler de yemek yemeyi çok seviyor. Bol bol yemek hakkında konuştuğumuz bu bölümde bakalım Easy Turkish ekibinin üç üyesinin bu soruya cevapları ne olmuş? Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro Müzik Emin: [0:22] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast in yeni bölümüne hepiniz hoşgeldiniz. Ben Emin. Bu bölümümüzde Feyza ve Emine ablam bizimle. Birkaç önceki podcast bölümümüzde Berkin ile yurt dışına seyahat hakkında bir konu konuşurken, Berkin ve benim önceliğimiz genelde yemek üzerineydi. Buradan hani Türklerin yemeği ne kadar önemsediğini anlayabilirsiniz. Belki bu konuda bir ufak bir fikir edinmişsinizdir. Şimdi bu bölümümüzde de daha genel bir soru üzerine konuşacağız. Evet. Konumuz yemek için mi yaşıyoruz. Yoksa yaşamak için mi yiyoruz. Evet, Feyza. Bu konu senin fikrindi. O yüzden seninle başlamak istiyorum. Neler söylemek istersin bu konu hakkında. Feyza: [1:02] Yani ben de aslında senin dediğin gibi Türkiye de bence insanların yemekle ayrı bir bağı var. Çok seviyoruz çoğumuz yemek yemeği. Bu da çok sorulan bir sorudur. Aslında hepimiz böyle bir konuşmanın içerisinde bulunmuşuzdur bence daha önce. O yüzden konuşulabilecek bir konu olduğunu düşündüm. Ben kendi yemekle olan ilişkimden biraz bahsetmek istersem yemek yemeyi tabii ki çok çok severim. Ama yemek için mi yaşarız? Yaşamak için mi yeriz? Biraz hayatımı yaşamak için yemek yemeye doğru evirmeye çalışıyorum. Ama önceden böyle gerçekten kendimi tatmin etmek için yiyordum. Bunu kabul edebilirim. Siz ne düşünüyorsunuz? Emine: [1:48] Ben açıkçası yemek için yaşıyorum. Gerçekten yemek yemeyi seviyorum. Yemek yapmayı da seviyorum. O yüzden böyle yemek için yaşıyorum. Hatta yaşamak için yiyenleri de çok anlayamıyorum. Genel olarak hani nasıl sadece bu gözle bakabiliyorsunuz bu kadar güzel lezzetlere diye düşünüyorum. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Special Guests: Emine and Feyza.
Konumuz dişilerde görülen adet ve bu dönemde daha fazla görülen, bilimsel adıyla dışkılama, nazik adıyla "kaka yapma" olgusu. Bunu herkes deneyimlemeyebilir; ancak ortalamaya vurduğumuzda, adet dönemindeki dişilerin daha fazla dışkılama ihtiyacı duydukları tespit edilmiştir. Bunun sebebi ise prostaglandin isimli… Seslendiren: Selçuk Kandemir
Güzel yurdumdan bir örnekle başlayayım. Siz şimdi, Süper Lig'in zirvesinden, yarışından bahsedeceğimi zannetseniz de yok öyle değil. Konumuz 3. Lig'den... Darıca Gençlerbirliği futbolcuları Büyükçekmece Tepecikspor'a 1-0 mağlup olduğu maçtan sonra şiddet görmüş. Şiddetin derecesini kulübün yayınladığı açıklamadan öğreniyoruz. Hani gözden ırak olan, gönülden de ırak olur derler ya bu tam da böyle bir olay. Gözden ırak olan ilgiden de uzak olduğu için basın tarafından gündeme getirilmedi ya da getirilemedi. Darıca Gençlerbirliği kulübünden yapılan açıklamada maç sonu ‘Organize' olduğu iddia edilen silahlı saldırıya uğramışlar... Bundan sonrası adli bir konu olduğu için yorumumuzu saklı tutarak dünyanın bir başka yerinden, yazıyı sürdürelim. Bir başka dikkatimi çeken olay ise Brezilya'da gerçekleşti. Görüntüleri ile sabitlenen olayda Brezilya Serie A'da oynanan Gremio maçında Corintians takımının menajeri, VAR odasını bastı. Beyler tuz koktu... Aslında tuz çoktandır koktu. Tuz çoktandır koktu da müşkil budur ki, burnumuz bu berbat kokuya alıştı... Bahisti, kumardı, menajerden imza parasına evrilen transferlerdi derken, uzak diyarlarda zaman zaman fidye için kaçırılan futbolcu yakınlarından futbolcuya yönelik organize çete olayları ile günümüz futbolunun içinde hacı yatmaz gibi sallanıp duruyoruz. Günümüzde orta halli bir mekanın bile koparanı varken, milyon Euro'ların havalarda savrulduğu futbolu kendi başına bırakırlar mı sanırsınız? Herkes bu pastadan pay almanın peşinde. Gayri resmi kazancı gün yüzüne çıkartan, sanal kumar ortamını deşifre eden, bahis girdabını kıran iradeye aldırış etmeden ve o iradeyi örnek almayıp, kulağının üzerine yatarak yok hükmünde halen daha vaatlerde bulunan anlayışla nereye kadar? Geçin be kardeşim. Topun üç direk arasından geçmesine bile şüpheyle bakılan bir platformda siz hariçten gazel okuyorsunuz. Yaklaşık 10 yıldır iddia ettiğim tezimden yola çıkarak bir kez daha diyorum ki; futbol sadece futbol değil. Futbolun şeffaf bir şekilde oynanması ve hak edenin kazanması adına yapılan masumane mücadelenin keyfini sürmek varken bu güzel oyunu çamura bulayan, yetmedi çamurlaştıran ve çirkinleştiren anlayıştan adalet beklemek hayalcilik olur. Yeni Şafak gazetesinden Galatasaray'ı takip eden kardeşim Umut Yılmaz'ın Bayern Münih-Galatasaray maçının Portekizli hakemi Antonio Nobre'ye bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde maç verilmeyeceği bilgisinden sonra komedi dükkanını kapatalım. Konu güç, sonrası para... Türkiye'de Mete Kalkavan, Şampiyonlar Ligi'nde Antonio Nobre... Al birini vur ötekine... Konu güce dayalı sistem ve güçten beslenen futbol baronları.
Konumuz İsrail ve Filistin meselesi. Bu konuya 1948-2009 arasındaki savaşlar dönemi olarak gördüğüm tarihsel incelemeyle bakalım. Savaşlar diyorum ama ironik barış girişimlerini işaret edebilmek adına bunu ifade ediyorum. Bu yazıda diplomasi ve politika adına çok ilginç sonuçlar göreceksiniz. Aslında bu köklü sorun neden çözülmüyor bağlamında işaret ettiğim yazıların bir devamı niteliğindedir.
Konumuz spor ve beslenme ,yılların tecrübeli fitness eğitmeni Zafer hoca az bilinen gerçeklere ışık tutuyor.
Beslenmemiz de depresyonun gelişmesine büyük katkı sağlar. Yediğimiz besinler sadece sindirimimizi ve enerjimizi etkilemek ile kalmaz, aynı zamanda beynimizin, özellikle de nörotransmiterlerin nörokimyasını da değiştirir. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/tony-hill8/message
Bu bölümde yine www.yalnizdegilim.com 'un kurucu ortağı Klinik Psikolog Reha Üner konuğum. Konumuz ise favori konularımdan olan sınırlar. Bölümden sonra aydınlanacak, sınırlarınızı çizecek, hatta ilişkilerinizi gözden geçireceksiniz. Keyifli dinlemeler!
Canlı yayınımda sevgili arkadaşım Hülya Mutlu'yu konuk ettim.Geçtiğimiz günlerde çıkan ikinci kitabı üzerine sohbet ettik.Kitabının adı; Bu Bir Yayırım Tavsiyesidir: Psikolojik Sermeye
Bu hafta konumuz süt. Soframızda sütün önemli bir yeri var. Ancak dünyada süt tüketmeyen pek çok ülke var. Dünya nüfusunun önemli bir kısmı ise laktoz intoleransı yüzünden süt tüketemiyor. Özellikle Asya ülkelerinde bu durum çok yaygın. Örneğin Çin mutfağında hiç süt yer almaz. Gen yapımızdan ötürü bizde de süt şekerini yani laktozu sindiremeyenler çoktur. Asya mutfaklarının kimisinde süt hiç yokken, kimisinde de süt çok baskın. Moğolistan sütü temel almış bir mutfağa sahip, süt ile ilgili ilginç ritüelleri de var. Süt ise inekten ziyade yak, deve, kısrak sütü olabiliyor. Moğolistan için tam bir süt ülkesi denebilir ancak Moğol halkının ciddi bir oranı laktoz intoleransına sahip.
Delilerin Delisi #Akp #Savcı #milletittifakıRahmetli Kardeşim Cengiz Karlı Anısına.. Bu Günkü Konumuz İstanbul Başsavcısı Şaban YILMAZ Kapalı Çarşıda Mahmut Ak, Alaatin Ak, Mustafa Ak, Volkan Özer, Cengizler Döviz Ve Aklar Döviz Dosya No: İstanbul 2'ci Ağır Ceza Mahkemesi 2022 /130 Bilal Kadayıfçıoğlu, Sezai Bacaksız, Nihat Özdemir, Eski İstanbul Mit Bölge Başkanı İsmail Nişancı (Lakabı Bozo)
Sesli Köşe-Barış Terkoğlu-'Ne seks ne Versace konumuz ikiyüzlülük sadece'
Konumuz yine Büyük Anadolu Depremi ve BİRLİK bilinci. Bir önceki mesajda olduğu gibi bazılarınız rahatlama yaşayabilir, güç ve ilham alabilir ve bazılarınız da tetiklenebilir. Dolayısıyla, kalbinizden geliyorsa dinlemeyi tercih edin.
Akademiklink Podcast olarak bugün siz yalnızların yanında olmaya geldik. Konumuz yalnızlık. Merak etmeyin Akademiklink olarak sizlerin yanındayız. Basın play tuşuna, yalnızlığınız hafiflesin. Akademiklink.net üzerindeki yalnızlık testine ulaşmak için tıklayınız.
Aposto Premium dünyasına katıl! Selamlar 20'likler ve 20'lik kalanlar! 20'lik artık okurken bir yandan da dinleyeyim diyenler, yolda kulağımda 20'lik olsun diyenler ve diğer herkes için her hafta Aposto Radyo'da. İlk bölümümüzde, Aşk Meşk Fişek sayımızın ikincisi ile sizlerleyiz. Konumuz: rıza, ilişkiler ve sınırlar. Yazılar Zeynep Yılmaz, Ceren Kurt, Ayşe Burçak Tuğrul ve tabukamu ekibinden Tuğba Gökduman ve Rayka Kumru'dan. Sayıya buradan ulaşabilirsiniz.
Yapabilirsin Podacstin ilk bölümü ile karşındayım
Konumuz aç gözlü, tatmin olmayan, zihinle özdeşleşmiş egomuz. Mevcut olan, içerdeki değerlerin farkına varmak yerine dışardakiyle ilgileniyor.
Yayıncılık Tarihi Konuşmaları'nda Sevengül Sönmez ve Yalçın Armağan'la bu serideki üçüncü buluşmamız. Konumuz, Erdal Öz'ün Can Yayınları. A Dergisi Yayınları'yla başladığı yayıncılık hayatına Gim Yayınları, Sergi Kitabevi ve Arkadaş Kitapları'yla devam eden Erdal Öz, 1981'de Can Yayınları'nı kurar ve zor koşullar altında başlanan yayıncılık faaliyetine az zamanda pek çok kitap sığdırır. Kendi kuşağından modernist yazarların toplu yapıtlarını yayımladığı gibi dünya edebiyatı klasiklerinin nitelikli çevirileri için de özel bir çaba harcar. Can Yayınları'nın ilk yıllarındaki önemli tercihlerinden biri Latin Amerika edebiyatı olur. G. G. Marquez, J. Cortazar, J.L.Borges, C. Fuentes'in pek çok kitabı peş peşe Türkçeye çevrilir. Sevengül Sönmez ve Yalçın Armağan'dan, Can Yayınları'nın kuruluş yıllarını ve Erdal Öz'ün yayıncılığımıza ve edebiyatımıza katkılarını odağa aldıkları bir söyleşi.
Jeopolitik gelişimi görmeyenler, değerlendiremeyenler, dahası vizyon sahibi olmayanlar, kendi konumlandığı noktayı da doğru tarif edemezler! Konum tarifi yapabilmenin ilk adımı durumun farkındalığıdır. Size tamamen yeni bir perspektif, içerik ve sonuç odaklı jeopolitik eleştiri getiriyorum. Önce bazı sorularla ve tartışma tarifiyle başlayacağım açıklamalarına, sonra güncel güç odaklarının analizini yapacağım. Bunlar küresel açıdan değerlendirmeleri ve Türkiye açısından görünümü içerecek. Evet, var mısınız yeni ve sağlam bir Türkiye hikayesi yazmaya? Konumuz jeopolitiktir, kısır-iç politika değildir.
1 haftalık aranın ardından biriktirdiklerimizle geldik. Haftaya damgasını vuran "Google translate ile dil bilmeden edebiyat çevirisi yapılır mı" tartışmasından "Bir Skandalın Anatomisi" dizisine, MUBİ'de gösterimde olan Yüz (Twarz) filminden yeni gösterime gireceklere... Konumuz bol. Okuduklarımız arasında ise Sandor Marai'nin "İşin Aslı, Judit ve Sonrası", Jenny Erpenbeck'in "Gidiyor, Gitti, Gitmiş", Dostoyeveski'nin "Üç Novella" ve Julian Barnes'ın "Benimle Tanışmadan Önce" eserleri yer alıyor.
Konumuz deniz, denizlerimiz, deniz canlıları... Konuğum deniz biyoloğu, belgeselci, yazar ve sualtı fotoğrafçısı Mert Gökalp.Gökalp ile denizlerimizdeki canlıları, onları tehdit eden unsurları ve nasıl daha iyi olabileceğini konuştuk. Bir zamanlar yakın denizlerimizde balıkçılık nasıldı, tarihten bugüne İstanbul'un deniz zenginliği ve artık olmayan deniz canlıları, örnek alınabilecek ülkeler. Nasıl deniz biyoloğu olunur, su altında 'alaylı' bir belgeselci olmanın avantajları nelerdir? Dalyanlar, voliciler, biraz da lüfer... Hepsi bu bölümde.
Türkiye'de yaratıcı sektörler nasıl daha eşit, adil ve kapsayıcı hale gelebilir? Özlem Ece ve Itır Erhart'la bir araya geliyoruz. Konumuz yeni yayınlanan “Kültür-Sanat Dünyasında Toplumsal Cinsiyet” raporu.
51. Bölüm: Bu kaydımızla birlikte iki bölümden oluşacak yeni bir seriye adım atıyoruz. Konumuz melodramın ustası Douglas Sirk. İlk bölümde Douglas Sirk'ün hayatından kesitler var. Bir sonraki kaydımızda da yönetmenin 1955 yılında çektiği ve zaman içinde bir kült filme evrilen “All that heaven allows”; bizde bilinen adıyla, “Her Şey Senin İçin”e yakından bakacağız. Yararlandığım KaynaklarTom Ryan. 2020. The Films of Douglas Sirk: Exquisite Ironies and Magnificent Obsessions. University Press of Mississippi. Harry M. Benshoff & Sean Griffin. 2009. America on Film. Wiley-Blackwell. William H. Phillips. 1999. Film: An Introduction. Bedford/St. Martin's. "Sirk, Douglas." Encyclopædia Britannica Online. 2020. Encyclopædia Britannica Online, 2020-07-02. Web.Veysel Atayman & Tuncer Çetinkaya. 2016. Popüler Sinemanın Mitolojisi. Ayrıntı Yayınları.
110. Bölümde bigumigu.com editörlerinden Oğuz Gazan konuğum oldu. Koç Üniversitesi Medya ve Görsel Sanatlar mezunu...bigumigu.com'da yaklaşık 3 yılı aşkın bir süredir editör olarak görev yapıyor... Daha çok teknoloji, inovasyon, tasarım ve dijital dünya ile ilgili haberleri bizimle buluşturuyor. Bu bölümde de Wunderman Thompson Intelligence tarafından sunulan, önümüzdeki yılın trendlerini ve eğilimi incleyen "The Future 100: 2022" raporunu değerlendirdik. (00:00) - Açılış ve Oğuz Gazan'ı tanıyoruz. Oguz Gazan'ın daha önce katıldığı bölüm - Sesli Asistanlar Hayatımızı Nasıl Değiştiriyor? - https://spoti.fi/36brRJj (02:12) - Yeniden buluştuk:) Konumuz öncesi kısa bir ön konuşma. (04:56) - Wunderman Thompson Intelligence raporu nedir? "The Future 100: 2022" (07:25) - Nasıl bir yıl olacak? Kültür nasıl olacak? - Veriperi renk - Sürdürebilirlik - Karbon yakalama şirketleri / Climeworks - Highopeslabs - Carbfix - Web Summit CALF-20; karbon yakalama teknolojisinde enerji tasarrufu sağlıyor. (12:12) - Sürdürebilirlik ne kadar ciddiye alınıyor? Ocean Bird Gemisi - https://www.theoceanbird.com/ (16:16) - Yeme içme kültürü Blue Zone yaşam alanları (18:20) - Perakende sektörü Barbie serisi - https://bit.ly/34EZnaH Lego (19:50) - Markalar ve pazarlama trendleri - Ajansların hedefleri - Yeşil aklama - Green Washing Badvertising - https://www.badverts.org/ The Guardian - https://bit.ly/34KVO2C - Roblox - Metaverse - NFT - Krista Kim - Nike - https://swoo.sh/34ItFJm (31:05) - Yapay Et Kültür kahvesi Impossible Foods - Vegan - Vegetaryan - Tiktok Akıl sağlığı uzmanlığı ve Tiktok ilişkisi (37:10) - Dreamadvertising Coors reklamı (40:23) - İş dünyası ve çalışma hayatı Sanal odalar Etki sorumlusu yöneticisi - Lil Nas X Taco Bell - CIO nedir? (46:16) - Son sözler (48:00) - Kitap - Zorba (48:45) - Kapanış Oğuz Gazan - https://twitter.com/biritakdimrit Raporun özeti - https://bit.ly/355h8ji Sosyal Medya Hesaplarımız; Twitter - https://twitter.com/dunyatrendleri Instagram - https://www.instagram.com/dunya.trendleri/ Linkedin - https://www.linkedin.com/company/dunyatrendleri/ Youtube - https://www.youtube.com/c/aykutbalcitv Goodreads - https://www.goodreads.com/user/show/28342227-aykut-balc aykut@dunyatrendleri.com Bize Bağış Yapmak İsterseniz Patreon hesabımız - https://www.patreon.com/dunyatrendleri
Bu bölümde sizlerle bir kelime çalışması yapıyoruz. Konumuz daha çok finans / banka ile ilgili kelimeler. Vocabularycurrent accountwithdrawsavings accountinterestlendbank loandiscountreductionin bulkservicefeeOnline eğitimler ve diğer konulardan haberdar olmak için web sitesine buradan ulaşabilirsiniz.Görüşmek üzere! :)
Bu hafta Mahabharatadan bir hikaye ile devam ediyoruz. Konumuz niyetlerimize nasil odaklanmamiz gerektigi.