Podcasts about mutlak

  • 68PODCASTS
  • 117EPISODES
  • 19mAVG DURATION
  • 1MONTHLY NEW EPISODE
  • Feb 21, 2025LATEST

POPULARITY

20172018201920202021202220232024


Best podcasts about mutlak

Latest podcast episodes about mutlak

Mevlana Takvimi
İNSANLIĞIN İHTİYACI İLÂHÎ KANUNLARDIR-21 ŞUBAT 2025-MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Feb 21, 2025 2:25


Bir cihazı imal eden firma, en güzel şekilde nasıl çalıştırılabileceğini gösteren kılavuzunu da yanına koyar. Eğer cihaz arızalanırsa tamir ettirmek için yine aynı firmaya müracaat ederiz. Eğer firmaya ulaşabilmemiz mümkün olmuyorsa yanında bulunan kılavuzu açar ve oradan bilgi ediniriz. Eğer bizler de kendimizi Allâh (c.c.)'un yaratmış olduğu bir makine gibi düşünürsek bizim için en uygun olan yasaları yapacak olanın da “Kadir-i Mutlak” olan Cenâb-ı Hâkk olduğunu anlamış oluruz. Yaşadığımız toplumdaki sosyal hastalıkların da nasıl tedavi edileceğini Allâh (c.c.)'un bildirdiği metod ve programda buluruz. Çünkü beşeriyetin sıkıntı ve problemlerine çare olabilecek yegâne program odur. Eğer Allâh (c.c.)'un yasalarının yerine problemlerimizin çözümü için beşeri kanunlara yönelerek orada çare aramaya kalkışırsak elbette ki dünya ve ahirette bedbahtlardan oluruz. Zira bizler kesin bir şekilde biliyoruz ki onlar bizleri yaratmamıştır. Dolayısıyla onlar insan nefsinin derinliklerindeki sırları ve psikolojik yapıyı kavrayamazlar. Bunun içindir ki Allâh (c. c.)'un kanunlarından başka uygulanan bütün beşeri kanunlar ancak insanın mutsuzluğuna ve huzursuzluğuna sebep olmaktadır. Peki, neden böyle olmaktadır? Çünkü biz kâinattaki her şeyin bizlere hizmet ettiğini görünce zannediyoruz ki bizim bu evrende asli bir varlığımız vardır. Evrende var olan her şeyin bizim emrimize sunulduğunu görünce en büyük zatın O (c.c.) olduğunu unutuyor, O'nun bizlere ihsan etmiş olduğu ilmi kendimize nisbet ediyor ve Karun gibi böbürleniyoruz. Ayet-i kerime'de şöyle buyruluyor: “Karun ise: O (servet) bana kendimdeki ilim sayesinde verilmiştir, dedi.” (Kasas s. 78) (Muhammed Mütevelli Şaravî, Kuran'da Kıyâmet Sahneleri,s.25-26)

Yeni Şafak Podcast
ÖMER LEKESİZ - Albayrak Hat Eserleri Sergisi'nde gördüklerim

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jan 11, 2025 5:21


Albayrak Grubu Yönetim Kurulu üyelerinden Mesut Albayrak'ın şahsi Hüsnihat koleksiyonu oluşturma gayretiyle başlayıp, ilki 2014 yılında açılan ve 2018 yılında Ketebe.org adıyla halka açık dijital bir arşivle tahkim edilerek bugüne kadar kesintisiz olarak sürdürülen Albayrak Hat Eserleri Sergisi'nin on birincisi geçtiğimiz perşembe günü Âdil-i Mutlak temasıyla Tophane-i Amire'de açıldı.

Bir bakışta
Albayrak Hat Eserleri Sergisi, "Adil-i Mutlak" temasıyla sanatseverlerle buluştu

Bir bakışta

Play Episode Listen Later Jan 10, 2025 16:31


Tophane-i Âmire'de sanatseverlerin ilgisine sunulan ve Kur'an-ı Kerim'deki ‘adalet' konulu ayetlerin hat ve tezhip sanatçıları tarafından işlendiği “Âdil-i Mutlak Hat Eserleri Sergisi”nin detaylarını, Sergi Küratörü ve Mimar Yasemin Karaca ile konuştuk.

Yeni Şafak Podcast
SELÇUK TÜRKYILMAZ - 7 Ekim: Kolonyalizmin mutlak reddi

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 5, 2024 5:20


İngiltere ve ABD her geçen gün biraz daha İsrail yayılmacılığının aslî unsuru olduğunu gösteriyor. Trump'ın Filistinlilere yönelik son çıkışını bu çerçevede değerlendire-biliriz. Trump, başkanlığı devralacağı güne kadar esirler bırakılmazsa diye başlayan cümlesiyle adeta dehşet saçtı. İfadeden Hamas'ın kastedildiği anlaşılıyor. Trump aynı cümlede Hamas'ı insanlığa karşı suç işlemekle itham ediyor. Bu ifadelerin ne anlama geldiği üzerinde durmamız gerekiyor.

Kerem Önder
Ben evliya mıyım? - Mektubat 135, 137 / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Nov 15, 2024 36:56


Bu mektûb, yine, hep iyi düşünen, sâdık olan Muhammed Sıddîka yazılmışdır. Evliyâlık mertebelerini bildirmekdedir: Vilâyet, ya'nî evliyâlık, Fenâya ve Bekâya kavuşmak demekdir. [Fenâ, kalbde, mahlûkların düşünülmesi, sevgisi kalmamasıdır. Bekâ, kalbde yalnız Allah sevgisi bulunmasıdır.] Bu da, herkes için olur veyâ belli kimseler için olur. Herkes için olan (Mutlak vilâyet)dir. Belli kimselere mahsûs olan ise, (Vilâyet-i Muhammediyye)dir “alâ sâhibihessalâtü vesselâmü vettehıyye”. Buradaki Fenâ tâmdır. Bekâsı da ekmeldir. Bu büyük ni'mete kavuşmakla şereflenen kimsenin derisi ibâdet için yumuşar. Göğsü islâmiyyet için genişler. Nefsi, itmînân hâsıl ederek Mevlâsından râzı olur. Mevlâsı da, ondan râzı olur. Kalbini sâhibine teslîm eder. Rûhu kurtularak, hakîkî sıfatları [Allahü teâlânın sıfât-ı hakîkıyyesini] keşf eder. Sırrı, o makâmda, şü'ûn ve i'tibârları müşâhede eder ve bu makâmda, şimşek gibi çakıp hemen gayb olan (Tecelliyât-i zâtiyye)lere kavuşmakla şereflenir. Hafî denilen latîfesi, tenezzüh, tekaddüs ve kibriyânın kemâli karşısında şaşkına döner. Ahfâsı, anlaşılamıyan ve anlatılamıyan bir vuslata kavuşur. Arabî mısra' tercemesi: Ni'mete kavuşanlara âfiyet olsun! Bundan anlaşılıyor ki, (Vilâyet-i hâssa-i Muhammediyye) “alâ sâhibihessalâtü vesselâmü vettehıyye”, başka vilâyetlerin mertebelerine benzemez. Yükselirken de ve inerken de onlardan başkadır. Yükselirken başkadır dedik. Çünki, ahfâ denilen latîfenin Fenâsı ve Bekâsı yalnız bu Vilâyet-i hâssada olur. Başka vilâyetlerdeki urûc, yalnız hafîye kadardır. Fekat çokları, rûh makâmına kadar veyâ sır makâmına kadar, birkaçı da hafîye kadar yükselir. Herkes için olabilen (Vilâyet-i âmme) derecelerinin en sonu, hafî makâmıdır. İnişdeki başkalığa gelince, (Vilâyet-i hâssa-i Muhammediyye) ile şereflenen Evliyânın, maddeden olan cesedleri de, bu vilâyetin derecelerinin kemâllerinden pay alır. Çünki, bunların Peygamberi “sallallahü teâlâ aleyhi ve alâ âlihi ve sellem” mi'râc gecesi Allahü teâlânın dilediği makâma kadar, mubârek cesedi ile götürüldü. Cennet ve Cehennem kendisine gösterildi. Kendisine gizli şeyler söylendi. O makâmda Allahü teâlâyı baş gözü ile görmekle şereflendi. Mi'râcların böylesi, bu yüce Peygambere “aleyhissalâtü vesselâm” mahsûsdur. Ona tâm uyan, izinde giden Velîler de, bu husûsî mertebeden serpilen kırıntılara kavuşurlar. Arabî mısra' tercemesi: Kerîmlerin sofrasından toprağa da pay düşer. Böyle olmakla berâber, Allahü teâlâyı dünyâda görmek, yalnız Muhammed aleyhisselâma mahsûsdur. Onun ayakları altında bulunan Evliyâya “kaddesallahü teâlâ esrârehümül'azîz” hâsıl olan hâl, görmek değildir. İkisi arasındaki başkalık, birşeyin kendi ile resmi veyâ kendisi ile gölgesi gibidir. Bunların birbirinden başka olduğu meydândadır. Bu mektûb, Efganistânlı hâcı Hıdıra yazılmışdır. Nemâz kılmak şerefinin yüksekliğini bildirmekdedir ki, bunu nihâyete yetişen büyükler anlayabilir: Kıymetli mektûbunuz geldi. İçindekiler anlaşıldı. İbâdetlerden zevk duymak ve bunların yapılması güç gelmemek, Allahü teâlânın en büyük ni'metlerindendir. Hele nemâzın tadını duymak, nihâyete yetişmiyenlere nasîb olmaz. Hele farz nemâzların tadını almak, ancak onlara mahsûsdur. Çünki, nihâyete yaklaşanlara, nâfile nemâzların tadını tatdırırlar. Nihâyetde ise, yalnız farz nemâzların tadı duyulur. Nâfile nemâzlar, zevksiz olup, farzların kılınması büyük kâr, kazanc bilinir. Fârisî mısra' tercemesi: Bu iş, büyük ni'metdir. Acabâ kime verirler? Nemâzların hepsinde hâsıl olan lezzetden, nefse bir pay yokdur. İnsan bu tadı duyarken, nefsi inlemekde, feryâd etmekdedir. Yâ Rabbî! Bu, ne büyük bir rütbedir! Arabî mısra' tercemesi: Ni'mete kavuşanlara âfiyet olsun! Bizim gibi, rûhları hasta olanların, bu sözleri duyması da, büyük bir ni'metdir ve hakîkî se'âdetdir. Fârisî mısra' tercemesi: Bâri kalbimize bir tesellî olsun. İyi biliniz ki, dünyâda nemâzın rütbesi, derecesi, âhıretde, Allahü teâlâyı görmenin yüksekliği gibidir.

Lagu Dari Langit Podcast ( KOTA MARUDU)
S16E2 Part 2 : KUALA LUMPUR TETAP BERKUASA MUTLAK?

Lagu Dari Langit Podcast ( KOTA MARUDU)

Play Episode Listen Later Sep 21, 2024 26:34


S16E2 Part 2 : KUALA LUMPUR TETAP BERKUASA MUTLAK?   1.      Kami interview bekas calon PKR, Uncle Amru Abdul Kadir 2.      Semua sistem perlembagaan pucuk pimpinan parti ada kuasa yang lebih besar. 3.      Siapa paling sesuai mengetuai Local Block Party! 4.      Undi 18, kita bagi peluang pucuk pimpinan muda, untuk bersuara dan menjadi calon PRN17 Sabah Jom datang Beramai-ramai ke ;-   Global Agritech Summit 2024 8 dan 9 October 2024 SICC, Kota Kinabalu Sabah   untuk mengetahui lebih lanjut lagi, layari www.globalagritecsummit.com atau  email mereka di info@globalagritechsummit.com dan  whatsapp mereka di 0123355067 Out on Spotify, Apple Podcast, YouTube dan semua podcast platform.   Produced by 

Dersimiz Fitness
80: Kas Gelişimine En Çok Yardımcı Olacak Hareketler

Dersimiz Fitness

Play Episode Listen Later Aug 16, 2024 72:59


Dersimiz Fitness'ın bu bölümünde kas yapımı, yağ yakımı ve en önemlisi sinir sisteminin gelişimi için sana en çok yarar sağlayacak olan antrenman modeli ve egzersizler ele alındı. Sen de fiziğine seviye atlatmak istiyorsan bu bölümde konuşulanları kaçırma.  (00:00:07) Senin için en iyi olan egzersiz, yapmadığın egzersiz. (00:07:06) Hareketlerde ne kadar set ve tekrar yapman ya da ne kadar ağırlık kaldırman gerekiyor? Adaptasyon çeşitleri (hypertrophy, strength, power, endurance). Şiddet ölçümü (Mutlak şiddet, göreceli ölçülebilir şiddet, göreceli efor/çaba). (00:18:05) Yıldan yıla değişen egzersiz modası Antrenman Programında Olması Gereken Hareketler:  (00:21:09) #1 Turkish Get-up (00:37:27) #2 Windmill  (00:42:29) #3 Farmer's Walk, Sled Push, Overhead Carry (00:45:44) #4 Bulgarian Split Squat (00:48:49) #5 Z Press (00:53:56) #6 Zercher Squat (00:56:03) #7 Snatch Grip Deadlift  (00:57:49) #8 Single Leg Deadlift  (01:02:20) #9 Lateral Movement/Lunge  (01:05:24) #10 CB Torso Rotation (Pull + Rotate + Press) (01:07:21) #11 Landmine Lunge Press (01:10:17) #12 Chin-up/Reverse Grip Kneeling Single Arm Pulldown, DB Pullover Sosyal Medya: https://linktr.ee/dersimizfitness  Email: bilgi@dersimizfitness.com Hepinize güzel yorumlarınız için teşekkürler! 

Yeni Şafak Podcast
YASİN AKTAY - Taha Abdurrahman'ın Mutlak Kötülüğe Karşı Fikir Nöbeti

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Aug 12, 2024 7:22


İnsanları bilim yapmaya, felsefe yapmaya sevk eden veya hurafelere, dinselliğe, mitolojiye, akıldışılığa karşı bilimsel ve felsefi düşünmeye sevk eden amiller vardır. Bu motivasyonun akli, bilimsel veya felsefi bir keşif veya bir motivasyon olduğunu zannedenler çoğunluktadır. Oysa bilim adına, hatta akıl adına üretilen hurafeler ile tarih boyunca din adına üretilen hurafe ve mitolojiler birbiriyle yarışır orandadır. Bunun böyle olmadığını aslında bilimselci iddialarda bulunanlar bile kısa süre içinde fark ettiler ve negatif diyalektikler üzerinde durmaya başladılar. Ünlü bilim felsefecisi Paul K. Feyerabend insanları bilimsel davranmaya sevk eden amillerin hiç de bilimsel olmadığını, akılcı olmaya sevk eden motivasyonların da hiç de akılcı olmadığını “Akla Veda” kitabında oldukça veciz bir biçimde ifade etti. Tabi akılcılığın teolojisinin yapıldığı Aydınlanma dönemi filozoflarından David Hume, Jean-Jacques Rousseau gibi düşünürler de saf aklın hiçbir zaman doğada bulunamadığından epey bahsettilerse de bütün bir Aydınlanma gürültüsünden geriye artık tapınılan akıl ve bilim putları kaldı. Aslında günümüzün felsefe çevrelerinde bu konuda ciddi bir farkındalık oluşmuş durumda. Söylediğimiz şey kimsenin bilmediği yeni bir keşif veya iddialı bir söz de değil. Felsefenin veya bilimin baştan itibaren kendini ayrıştırmaya çalıştığı retorik ve mitolojiden hiç de uzaklaşamadığına dair ciddi bir öz-bilinç hali sözkonusu. Bu farkındalık bir tek bizim batı felsefesini uzaktan büyük hayranlıkla ama olduğundan çok daha farklı bir biçimde anlayarak takip edenlerde yok. Bizimkilerin Batıya ait felsefi metinleri veya şahısları okuma biçimleri üzerinde ayrıca durmak gerekiyor. Okudukları şahıslar ne diyor, bizimkiler neler anlıyor? Bizimkilerin batı felsefesini neredeyse retorikten ve mitolojiden arınmış bir nesnellik seviyesinde algılıyor olduğu çok açık. Neden böyle yapıyorlar? Çünkü putlara ihtiyaç duyuyorlar. Çünkü Allah'a şu veya bu duygusal nedenlerle, sosyal veya sosyetik etkilerle mesafe koymalarının ardından oluşan boşluğu yine Allah'a inanır gibi inanç-dışı olduğunu vehmettikleri bilimsel veya felsefi inançlarla doldurmaya başlıyorlar. Taha Abdurrahman'ın dediği gibi bu hal aslında bir “unutma” halini olabildiğince güçlü bir biçimde temsi ediyor. İnsanı kendi varlığına, yaratılmışlığı gerçeğine, bir yaratıcısı olduğu hakikatine ve bu yaratıcıdan başka kendi varlığı hakkında gerçek bir bilgi sahibi kılabilecek birinin olamayacağı gerçeğine karşı nisyana sevkeden bir süreç. Taha Abdurrahman “insan” kelimesinin “ünsiyet” kadar “nisyan” boyutunu da içerdiği gerçeğinden hareketle, sadece bugün değil, tarih boyunca insanın en yaygın, alışıldık varoluşunun nisyan ile malul olduğu üzerinden çok önemli bir felsefi kanal açıyor. Bu kanal üzerinden sekülerleşme, din ve siyaset ayırımları, ahlak ve siyaset ayırımları, bilim, medeniyet, felsefe ve daha birçok başka ayırımlar üzerine kendi felsefi düşünce biçimi üzerinden yeni bir açılım getirmeye çalışıyor. Durgun suları, hareketlendirecek, yaprakları kımıldatacak bir düşünce rüzgârı estiriyor adeta (Bkz. Din Ruhu isimli kitabı, Pınar Yayınları). Kur'an'ın kelimeleri üzerinden, kelimeler arasındaki geçişler üzerinden kurduğu ufuk açıcı ve enteresan onca alakayı hiç görmeden, dinlemeden sadece “retorik” diye geçiştiren müstağnileri utandırması gereken iddialı bir iş. Üstelik kendisi olabildiğince mütevazi bir öneri olarak sunuyor yaptığı işi. Neyse.

TR724 Podcasts
Mahmut Akpınar | Reisi'nin ölümü üzerinden Türkiye okuması; adım adım mutlak otoriter rejime!

TR724 Podcasts

Play Episode Listen Later May 24, 2024 9:23


Mahmut Akpınar | Reisi'nin ölümü üzerinden Türkiye okuması; adım adım mutlak otoriter rejime! by Tr724

Agah AYDIN
95- Birbirimizi anlamanın ve anlaşmanın bir yolu var mı?

Agah AYDIN

Play Episode Listen Later Apr 17, 2024 18:09


Birbirimizi anlamanın ve anlaşmanın bir yolu var mı? * Anlamanın önündeki en büyük engel zekâ değil niyettir. * Mutlak anlamda ne anlayabilir ne de anlaşılabiliriz!Ama anlaşabiliriz. * İyi yaşam doğru insanlarla karşılaşmaya dayanan olağanüstü bir talihtir. Başka deyişle kötüdeki iyiyi görebilecek kadar iyiye sahip olanların talihidir. Yani kötüyü başkasına atıp, kendi iyiliğinden kuşku duymayan dedikodu şebekelerinin bile iyi bir yaşam için ufak bir şansı vardır.   Pessoa, sevilmeyi düşünmektir bizi tek yoran, telaşa düşürecek kadar yorar hem de, der. Yaşadım demek için karmaşık ve zor yollar deneyip muhteşem çözümler üretti insan. Benim durduğum yerden mevzu daha basit görünüyor! Hemingway'in dediği gibi, tüm kusurlarınızı bilmesine rağmen, sizin hala muhteşem olduğunuzu düşünen birisinin olması yeter. Bir kişi yani! *** (18 Ocak 2024, Pınar Sabancı ile Yaşadım demek için ne yapmalı? Zorlu Performans Sanatları Merkezi)

Yeni Şafak Podcast
Gökhan Özcan - Hakikat mürekkebinde demlenen kalem

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jan 15, 2024 4:11


Derler ki bütün kainat bir noktadan ibarettir; insana verilen o noktada mündemiçtir ve bildiğimiz her şey o noktadan türemiştir. Hattat yazmaya kalemin kağıda dokunduğu yerden başlar, her şeyi içine sığdıran o sırlı noktadan... Sonradan kağıda nakşedilen her kelime o noktanın hakikatinden doğar, cümle lisan o bir tek noktanın içine dürülmüştür. Kelimeler gibi kalemin yazıp çizdiği her şeyin aslı ve muhtevası da, alemleri içinde barındıran o bir tek noktanın söylediğidir. Noktanın kendisi dahi, ilahi mürekkebin pirûpak varlık kağıdına dokunuşu, olmayanı olana çevirişidir. Nokta tevhid noktasıdır, ondan vücuda gelen her şey de bir kesret tecellisidir. Kalemin yazdığı harfler ve kelimeler, çizdiği şekil ve resimler alemlerin sahibi Yüce Allah'ın yokken var kıldığı birer tecellidir. Kainatta hayat süren cümle varlığın, hakikat ilminde bir noktadan ibaret olduğunu bilenlerin kalemi, her yazdığının ve her çizdiğinin de kendileri gibi birer yaratılmış olduğunun şuuruna sahiptir. Bu sebeple her inanmış gibi, kağıda yakîn imanla dokunan her kalemin de boynu her daim Rabbi karşısında büküktür. Mürekkep kalemin değildir, kalem onu tutan elin değildir, el ait olduğu bedenin değildir ve o beden bir zaman sonra toprağa gidecek cismin değildir. Her an, bir tek anın sonsuz tezahüründen ibarettir ve yine her an tekrarı olmayan biricik hikayesini taşır içinde. Tıpkı kalemin yazdığı her harf, her kelime, çizdiği her şekil, her resim gibi... İmanla çizen el, tıpkı imanla yazan el gibi, hakikat bahçesinden derdiği bir kokuyu, bir hissi, bir mânâyı varlık kağıdında gören gözlere aşikar kılmak derdindedir. Allah insana ruhundan üflemiştir. İnsan bedeniyle fanidir ama içiyle sonsuzdur ve sonsuza akar. Tutan elin kalemini bandığı mürekkep ilahidir; bakışı da, akışı da faniden alır, bakiye bağlar. Kalemin her dokunuşu kağıt için rahmettir ve her dokunuştan zuhur eden her harf, her şekil hakikate yönelen gözler için mana sofrasına konan birer rızıktır. Şeylerin hakikatinden bir iz görebilmek için her şeye hakikatli bir bakışla bakmak icap eder. Hakikatli bakış sonluya değil, sonsuza bakar. Dünyaya değil, dünyaya ve ötelerine bakar. Hakikate yönelen zihin sadece insanı değil, insanın hakikatini arar. Nereye yönelse, orada Vechullah'ı görür. İnsan›dan varlığa, sınırlı varlıktan Vücud-u Mutlak›a bakar. Dünya bir gölgelik, hayat bir seraptır. İçinden aktığımız bütün hikayeler de aynı ummanın içinde fena bulan birer damladır. Bütün hikayelerin aslı, her şeyi içine alan ve hiçbir şeyle sınırlanmayan asıl hikayenin içinde bir cüzdür. Bu öyle bir sırdır ki, içinde nefes alıp verdiğimiz ve sınırlarla noksan olduğumuz için hakikatini göremeyiz. Sanatçı, bu sırrı bilen değilse bile sezen kişiye denir. Kalemini Allah'ın mürekkebine banan, harf harf, kelime kelime kendinden taşan, şekil şekil, resim resim sonsuzu adımlayandır. Varlık sırrını sezen, içine sığdıramayan, dışına taşırandır.

Evrim Ağacı ile Bilime Dair Her Şey!
Dünya'nın En Uzun ve Büyük Penisli Canlısı Hangi Türdür?

Evrim Ağacı ile Bilime Dair Her Şey!

Play Episode Listen Later Dec 8, 2023 3:55


Dünya üzerinde mutlak olarak en büyük penise sahip canlı mavi balina olarak bilinen Balaenoptera musculus türüdür. Mutlak olarak diyoruz, çünkü balinaların kendileri çok büyük oldukları için, penislerinin (veya örneğin beyinlerinin) çok büyük olması da gayet beklendiktir. Yine de sayılar epey "büyük";… Seslendiren: Sema Tezel

Yeni Şafak Podcast
Yaşar Süngü - Önce zihinleri sonra rafları işgal ettiler

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 3, 2023 4:37


“Sadece Gazze değil, her yer işgal altında” diyor konuşmacımız. Haklı. Örgütlü kötülüğün askerleri olan küresel şirketler haksız ve yok edici rekabetle önce ülkeleri işgal ettiler, sonra zihinleri sonra da market raflarını. İslam Düşünce Enstitüsü (İDE) tarafından düzenlenen “İnsanlık Vicdanı Yol Ayrımında: Gazze” başlıklı panelde konuşan edebiyatçı, çevirmen ve sosyal bilimci Ayçin Kantoğlu İsrail'in Gazze saldırılarında insanlığın yok edilişini tokat gibi cümlelerle anlattı. Bu cümleler örgütlü kötülüğün yeryüzündeki temsilcisi olan israi'lin öldürmek için özellikle çocukları seçerken insan kalabilen ya da insan olduğunu hatırlayan herkesin içinden geçen ama seslendiremedikleridir. Bu haykırışı herkesin duyması gerekiyor; “Gazze dışında dünyada her yer işgal altında, hepimiz işgal edildik. Bu savaş, insan haysiyetinin yeryüzünü aştığı bir savaştır. Çünkü haysiyetin yeryüzünde ineceği bir yer kalmadı. Bereket hala acıyı hissedebilecek yüreklerimiz var. Buna sahip olmayanlar da var. Üstelik kendi aramızda da var. Bugün dünyanın her bir yerinde bu çocuklar için insanlar ayağa kalkıyorlar. Tabii alıştığımız usulde İsrail-Filistin savaşı adını koyuyoruz ama bana sorarsanız bu insan haysiyetinin yeryüzüne açtığı bir savaştır. Çünkü haysiyetin ineceği bir yer kalmadı yeryüzünde ve hava da. Mutlak surette bir yere inecek. Biz orada olacak mıyız olmayacak mıyız? Aslında biraz meselemiz böyle. Çünkü görünen o ki Gazze dışında dünyada her yer işgal altında. Hepimiz işgal edildik. Bununla nasıl başa çıkacağız? Anam babam usulü başa çıkacağız. Evdeki kör makası çıkaracağız, cebimize kursağımıza kadar girmiş olan bu kanlı eli, az çok demeden gözümüz gücümüz neye yetiyorsa kesmeye başlayarak. Bu vatanın bir evladı olarak aslında burada bu konuşmayı yapıyorum. Kariyerimin bir anlamı kalmadı. Kütüphanemin bile bir anlamı kalmadı. Dönüp yaksam yeridir.” Dinlemek isteyenler için linkini buraya koyuyorum; https://www.youtube.com/watch?v=NI9yf19SrZw “Gazze'de çocuklar 2 aydır bize Kur'an'ı tefsir ediyor” diyor konuşmacımız. Gazze direnişini tek cümlede anlat deseler bu kadar veciz ve net anlatılamazdı herhalde.  Siyonist küresel sermayenin rekabet anlayışı da vahşidir. Bir ülkeye girecekse 2 yıl zarar etmeyi göze alır. Girdiği ülkelerde elindeki sermayenin gücünü kullanarak önce yerli rakipleri ezer. En az 2 yıl boyunca düşük fiyat politikası izleyerek kendisine rakip olabilecek yerli sermayeli markaları tek tek iflas ettirir. Bunu yaparken yerli medyada yaptığı yoğun reklam kampanyaları ile halkı markaya bağımlı müşteriye dönüştürür. Yani önce zihinleri işgal eder sonra market raflarını.

SESLİ DERGİ
Genç-Kurandan Uzak Bir Hayat Mutlak Bir Ebediyet İntiharıdır

SESLİ DERGİ

Play Episode Listen Later Oct 13, 2023


Podcast Ruang Qolbu
Apakah Puasa Ayyamul Bidh Mutlak Dikerjakan Pada Tgl 13 14 15 di Bulan Hijriah

Podcast Ruang Qolbu

Play Episode Listen Later Jul 7, 2023 6:51


Puasa Ayyamul Bidh adalah puasa yang biasa dikerjakan Rasulullah ketika bulan purnama (bulan putih) yaitu tiap tanggal 13, 14 dan 15 dalam perhitungan bulan Hijriah. Lantas apakah puasa Ayyamul Bidh mutlak dikerjakan di tiga hari tersebut? Bolehkan apabila dikerjakan di tiga hari yang lain? Dengarkan penjelasan islami di podcast Ruang qolbu episode kali ini.

Voice of Truth
DISUBORDINASI MUTLAK OLEH ALKITAB

Voice of Truth

Play Episode Listen Later May 26, 2023


Hizmetten
O'nunla münasebeti kavi tutmak lazım! | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later May 19, 2023 9:10


Bu video 27/12/2015 tarihinde yayınlanan “Dünyaya Tapanların Çağı” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Türkçe de söyleyebilirsiniz Arapça da; aynı mazmun çerçevesinde daha başka hususlar da katabilirsiniz; fakat bütün istekleriniz şu noktada temerküz etmeli: اللّهُمَّ تَوَجُّهَكَ وَنَفَحَاتِكَ وَأُنْسَكَ وَقُرْبَكَ وَمَعِيَّتَكَ وَحِـمَـايَـتَـكَ وَرِعَايَتَكَ وَكِـلَاءَتَـكَ وَنُـصْـرَتَـكَ وَحِفْظَكَ وَحِصْنَكَ الْحَصِينَ وَحِـرْزَكَ الْحَصِينَ وَالنُّـصْـرَةَ عَلَى أَعْدَائِنَـا مِنَ الْإنْسِ وَالْجِنِّ وَالْغُولِ وَالْغُولَةِ وَالسَّاحِرِ وَالسَّاحِرَةِ وَخَالِصَ الْعِشْقِ وَالْإشْتِيَاقِ اِلَى لِقَائِكَ وَاِلَى لِقَاءِ حَبِيبِكَ وَأَحِبَّائِكَ أَبَدَ الْآبِدِينَ وَدَهْرَ الدَّاهِرِينَ “Allahım, sevgi ve rahmetle bize teveccüh buyurmanı; ilâhî nefhalarınla, ötelerden esintilerinle gönlümüzü şâd kılmanı; dostluğun, yakınlığın ve yüce şanına yaraşır şekildeki beraberliğinle bizi yalnızlıklardan kurtarmanı; vekilimiz olarak bizi gözetip kollamanı, hıfz u sıyanetinle korumanı, aşılmaz manevî kalelerinin ve sağlam sığınaklarının içine almanı; yardımınla destekleyip insanlardan, cinlerden, türlü türlü habis ruhlardan, erkek veya kadın sihirbazlardan olan düşmanlarımıza karşı zafere ulaştırmanı diliyoruz. Her şeyden öte Zâtına karşı gönülden aşk u alaka, Sana kavuşma iştiyakı, Habîbine (sallallâhu aleyhi ve sellem) ve sevdiklerine vuslat arzusu talep ediyoruz. Bunları ebedî, zaman üstü, zamanı aşkın olarak istiyoruz.” *Cenâb-ı Hakk'ın lütufları karşısında aklımıza “Bir şeyler yaptık” mülahazası geldiği zaman hemen o düşüncenin başını “mâ abednâ”, “mâ arefnâ”, “mâ hamidnâ”, “mâ şekernâ”, “mâ sebbahnâ” (İbadetin, marifetin, hamdin, şükrün, tesbihin hakkını veremedik!) duygusuyla ezmeliyiz. “Ey ibadete layık yegâne Ma'bud, Sana hakkıyla ibadet edemedik!.. Ey bütün mahlûkat tarafından bilinen Rabbimiz, Seni bilinmesi gereken ölçüde bilip tanıyamadık!.. Ey her dilde meşkûr olan Rabbimiz, Sana gereğince şükredemedik! Ey yerde ve gökte her varlık tarafından adı anılan ve tesbih edilen Rabbimiz, şanına lâyık zikr u tesbihi yapamadık!” deyip O'na gerektiği gibi kullukta bulunamadığımızı, O'nu hakkıyla bilemediğimizi, ululuğu ölçüsünde zikredemediğimizi ve şükür vazifesini tam yerine getiremediğimizi avaz avaz ilan etmeliyiz. *O'nunla münasebeti kavi tutmak lazım. Dünyanın cazibedar güzellikleri baş döndürebilir. Hatta inanıyor gibi görünen insanlar bile bütün kalbleriyle dünyaya bağlı olabilirler. Hafizanallah, dünyayı seviyor, onu her şeye tercih ediyor ve bu açıdan da yanılıyor olabilirler. Yanılmamanın yolu, günde yüz rekât namaz kılsak ve yüz bin defa tesbih u takdis u tebcil u takdirde bulunsak da yine vazifemizi yerine getiremediğimize inanmamızdır. “Senin hakkını eda edemedik ey Mabûd-u Mutlak, ey Maksud-u bi'l-istihkak!” hissiyle dolu olmamızdır. Belki böyle bir mülahaza, rahmet-i ilahiyeyi harekete geçirerek bizim kulluk adına bıraktığımız boşlukları da doldurur ve öbür tarafta çok önemli, tam, hatta etemm teveccühlere mazhar oluruz. “Onlar dünya hayatını bile bile âhirete tercih ederler.”

Hizmetten
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz!...'' | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Mar 6, 2023 9:00


Bu video 24/01/2016 tarihinde yayınlanan “ŞEFKAT YÂ HÛ!..” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... *Ciğerini heva-i nefsine ısırtmış insanlar öyle çaresiz bir hummaya tutulmuşlardır ki, o marazın dermanı yoktur!.. *Bütün yalanları, iftiraları, saygısız lafları söylettiren ve bütün merhametsiz, şefkatsiz, insafsız fiillere sebebiyet veren, heva-i nefistir. Muzaffer el-Kirmanşahî der ki: “Hevâ yılanı akıttı gönlüme zehirini / Ne tabib var derdime ne bir nefesi kuvvetli / Sadece delicesine sevdiğim o Yar var ki / Ondadır efsunum, Ondadır kalbimin merhemi.” Evet, ciğerini heva-i nefsine ısırtmış insanlar öyle çaresiz bir hummaya tutulmuşlardır ki, o hummanın dermanı yoktur. *Hep “saray.. saray.. saray..” veya “para.. para.. para..” diyenler, kalbini hevâ-i nefse ısırtmış kimselerdir. Onlar kendilerine şöyle ya da böyle muhalefet edenlere değişik ad ve unvanlar takmak suretiyle konuyu değiştirerek kendi mesâvîlerini kapamak isteyen densizlerdir. Bağışlayın, o vandallar, mesâvîlerini setretmeye matuf hiç olmayacak şeyler söylerler. Böylece isyan deryasına yelken açan ve filosuyla, gemisiyle, sarayıyla, servetiyle, kaçırdığı paralarıyla, dolarlarıyla, riyalleriyle, altınlarıyla, gümüşleriyle mesut yaşayacağını zanneden hevaperesler katiyen huzur yudumlayamazlar. Kafalarını saran, nöronlarına gelip oturan istikbal ve akıbet endişesi onları öyle kıvrandırır ki gafletle kendilerini eğlenceye verirler. *Hadis olarak rivayet edilir: “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz; nasıl ölürseniz öyle diriltilir ve haşredilirsiniz.” Nasıl, hangi duygu ve hangi anlayışla yaşıyorsanız, o hal üzere ölür, öyle dirilir ve o muameleyi görürsünüz. *Sultan İkinci Ahmed, alev alev peygamber aşkıyla yanarak şunları söyler: “İftirakınla Efendim bende takat kalmadı!” Efendim kim? Mutlak zikir kemâline masruftur, İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Yahpâre oldu bu dil, aşkta muhabbet kalmadı / Şol kadar ağlattı ben bîçarei hükm-i kaza / Giryeden hiç Hazreti Yakub'a nevbet kalmadı.” *Sultan Ahmed Camii yapılırken, Efendiler Efendisi'nin (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) kadem-i pâkini sorguç gibi tacına takan Sultan Ahmed cennetmekan aleyhir-rahmetü ve'l-gufran hazretleri de eteklerine taş doldurup işçi ve ırgatlarla beraber taş taşımaktaydı. Amele gibi çalışırken şöyle diyordu: “Allahım, Ahmed kulunun günahlarını mağfiret eyle; bu hizmetini de kabul buyur!” Ceddiniz buydu sizin. Onlar, cihana hükmettikleri dönemde neyin mahkûmu, neyin bendesi, neyin kulu olduklarının da farkındaydılar.

MyMecra Podcast
Hangi Dua Geri Çevrilmez? - B96 - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

MyMecra Podcast

Play Episode Listen Later Mar 2, 2023 21:02


Her hafta birbirinden farklı hikayelerle izleyicilerini kıssadan hisse almaya davet eden Serdar Tuncer, bu hafta Biri Bir Gün'de "Mazlumun Ahı" hikayesini anlatıyor. Serdar Tuncer bu bölümde başlıca şunları anlattı: Selamunaleyküm erenler ve dahi erenlere gönül verenler. Erenlere gönül verenleri sevenler. Onlara laf ettirmeyenler ve dahi duanın sadece bir müşkül zamanda ellerini açıp Cenab-ı Hakk'a yakarmak değil de her daim başlı başına ibadet olduğunu bilebilenler. Bugün dua bahsiyle alakalı iki güzel hadise anlatacağım size. Cenab-ı Hakk Âyet-i Celîle'de buyuruyor ki: "Benden isteyin, istediğinizi vereyim." Çünkü Allahu Teala'nın kendisinden istenmesi hoşuna gidiyor. Kul elini açıp da Cenab-ı Hakk'tan bir şey istediği vakit sadece halledemediği bir şeyi "Ya Rabbi sen büyüksün, sen çözersin" demiş olmuyor. Aynı zamanda şunu diyor: "Ya Rabbi ben eksiğim, Ya Rabbi ben noksanım. Ya Rabbi ben kendi işlerini halle bile takati yetmeyen bir kimseyim ama sen ol deyince olduransın, sen Gani-yi Mutlak'sın, sen Kadir-i Mutlak'sın, sen isteyin vereyim diyensin yani ben kulum sen Allah'sın. Dua etmek biraz bu da demek... Devamı videomuzda... Gelin, Beraber Yürüyelim...

Hizmetten
Hiçbir şey gizli kalmayacak... | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Feb 27, 2023 7:26


Bu video 31/01/2016 tarihinde yayınlanan “YÜREĞİN VARSA, NEFSİNLE YÜZLEŞ!.” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Burada hesaplı yaşayın ki, ötede, görülmemiş hesapların altında ezilmeyesiniz!.. *Peygamber Efendimiz (aleyhi ekmelü't-tehayâ) en büyük mahkemede hesaba çekilmeden önce dünyadayken sık sık nefsi sorgulamayı akıllılık ve mü'minlik emaresi olarak zikretmiş; Hazreti Ömer Efendimiz de Allah Rasûlü'nden işittiği bu hakikati farklı bir üslupla seslendirerek şöyle buyurmuştur: “Ahirette hesaba çekilmeden evvel kendinizi hesaba çekin. Ötede amelleriniz tartılmadan önce burada kendiniz tartın. En büyük arz ve mahkeme için şimdiden gerekli hazırlıklarınızı yapın. Bilin ki, o gün huzura alındığınızda size ait hiçbir şey gizli kalmayacak ve bütün sırlarınız bir bir sayılıp dökülecek.” *“Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz.” حَاسِبُوا أَنْفُسَكُمْ قَبْلَ أَنْ تُحَاسَبُوا buyuruyor Hazreti Ömer. Hesaplı yaşayın; tabir-i diğerle, riyâzî, yani matematikteki katiyetler ölçüsünde yaşayın. “Bu hayat tarzım, mülahazalarım, tefekkür, tedebbür, tezekkür dünyam riyâzî bir kat'iyette -Allah'ın izni ve inayetiyle- bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa öbür gün, öbür gün olmazsa daha öbür gün Cenâb-ı Hakk'ın rıza ufkuna ulaşmama vesile olacaktır.” yörüngesine bağlı bir muhasebe içinde yaşayın. Şayet böyle sürekli kendinizle uğraşma ve nefsinizi sorgulama yerine başkalarının kusurları arkasına takılır, onların eksiklikleriyle meşgul olursanız, şeytan sizi işgal eder. Aynı delikten ikinci defa ısırılmamak için “hüsn-ü zan ama adem-i itimat!” *Hazreti Sâdık u Masdûk Efendimiz, “Hüsn-ü zan sahibi olması, kişinin kulluğunun güzelliğindendir.” buyurmuş; hâlis niyetli, müspet düşünceli ve güzel görüşlü olmayı İslam'ı hazmetmenin, onda derinleşmenin ve Allah tarafından görülüyor olma mülahazasına bağlı yaşama enginliğinin bir alâmeti saymıştır. Evet, başkaları hakkında hüsn-ü zan en güzel ibadettir. Ama hususiyle günümüzde olduğu üzere, birileri sürekli yılan gibi ısırıyorlarsa, adem-i itimat mülahazasını da -eskilerin ifadesiyle diyeyim- nazardan dûr etmemek lazım. *Evet, hüsn-ü zan mümkün oldukça hüsn-ü zan etmek ve hüsn-ü zanna kilitlenmek esastır. Fakat yine bir hadîsin ifadesiyle, “Bir mü'min bir delikten bir defa ısırılır.” Mutlak hüsn-ü zan eder, takılıp arkalarından sürüklenirseniz, fırsat bulunca sizi yine ısırırlar. Öyleyse, bir daha ısırılmamak için lazım gelen tedbiri, temkini almalısınız. Tasavvufun ilk basamağı teyakkuzdur; teyakkuza geçmelisiniz. Hüsn-ü zan ettiğiniz hususlarda sürekli negatif bir kısım tavır ve davranışlarla karşı karşıya kaldıysanız, bu defa Hazreti Pir'in verdiği ölçüler çerçevesinde, “hüsn-ü zan ama adem-i itimat” prensibini işletmelisiniz. Dünyaya gönlünü kaptırıp ahireti elinin tersiyle itenler gibi olmayın!..

Voice of Truth
HAL YANG MUTLAK

Voice of Truth

Play Episode Listen Later Feb 10, 2023


The post HAL YANG MUTLAK appeared first on Truth Voice.

mutlak truth voice
IKIM
SYARIAH DAN PERUNDANGAN EPISOD 05 - Hentikan Kebebasan Mutlak Memerangi Islamofobia - 31/01/2023

IKIM

Play Episode Listen Later Feb 3, 2023 40:20


SYARIAH DAN PERUNDANGAN EPISOD 05 - Hentikan Kebebasan Mutlak Dalam Memerangi Islamofobia - 31/01/2023

Ebay Dropshipping
2022 Yılında Türkiyeden Paypal Hesabı Nasıl Açılır ? | Dropshipping Ödeme Almak | En Temel Anlatım

Ebay Dropshipping

Play Episode Listen Later Nov 4, 2022 27:02


Merhaba Arkadaşlar ben Akın Yılmaz. eBay'de ödeme almakta ve yapmakta sorun yaşıyorsanız bu video tam size göre. eBay'de alış ve satış yapmaya geri dönebilmeniz için en yaygın ödeme sorunlarını nasıl çözeceğinizi göstereceğim ve bu yaşadığınız sorunları tamamıyla çözebilmeniz için sizlere yeni bir yöntem hakkında bilgi vereceğim. Ayrıca gelecekte ödeme sorunlarından kaçınmanız için size bazı ipuçları vereceğim. Dolayısıyla, eBay ödemelerinizle ilgili sorun yaşıyorsanız, bu videoyu izleyin ve biz de bu sorunu çözmenize yardımcı olalım. Mutlak olarak tanıtacağım bu yöntem ile tüm ödemelerinizi gönül rahatlığıyla sağlayabilecek ve sizlere yapılacak olan ödemeleri de askıda kalmadan rahatlıkla elde edebileceksiniz. Gerekli çabayı , gücünüz , yaratıcılığınız ve idealleriniz ile birlikte harekete geçirip pes etmezseniz , başarı kaçınılmaz ve bir o kadar da hayatınıza anlam katacak sürekli bir olgu haline dönüşür. İlerleyin, durmayın… REVOLUT: https://bit.ly/3MlXYae ▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬▬ ⭐⭐⭐⭐⭐

Hizmetten
Yâ Bizdensiniz Ya Da Mürtedsiniz, Hâinsiniz” Dediler... M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Sep 26, 2022 5:13


Bu video 23/10/2016 tarihinde yayınlanan " İRTİDAT, DİN ŞÛRASI (!) VE HİZMET HAREKETİ" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Mutlak biat etmeyenlere “Yâ bizdensiniz ya da mürtedsiniz, firak-ı dâlledensiniz, hâinsiniz, terör örgütüsünüz, paralelsiniz!” deyip duruyorlar. Onca hakarete maruz kaldığınız halde, hâlâ durduğunuz yerde sabitkadem durmanız gösteriyor ki, onların size yol değiştirtmeleri mümkün değil. Çünkü öyle bir şehrah bulmuşsunuz ki, tâ bidayetinde ifade edildiği gibi, elli tane şeridi kendi hesabınıza kullanıyorsunuz. Ve diğer meşreplere karşı saygılısınız tepeden tırnağa. Kendi meslek, yol ve yönteminize, kendi dininize ve dinî değerlerinize dair mülahazalarınız burnunuzun kemiklerini sızlatacak mahiyette. Aynı zamanda, kendi değerlerinize delice bağlı olmanız, başkalarına karşı saygısızlığı gerektirmiyor. Siz, onlara karşı da derin bir saygı içindesiniz. Böylece yürüdüğünüz güzergâh emniyetini sağlama almış oluyor ve bir şerit yerine elli tane şeridi kullanıyorsunuz. Kendi yollarını daraltanlar ise, önlerinde mutlak bağlılık sergilemeyenlere “Yâ bizdensiniz ya da mürtedsiniz, firak-ı dâlledensiniz, hâinsiniz, terör örgütüsünüz, paralelsiniz!” deyip duruyorlar. Oysa bu safsatalar, sadece şeytanın ilhamıyla veya vesvesesiyle söylenecek sözlerdir. Ayet-i kerimede buyurulduğu üzere, وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوًّا شَيَاطِينَ الإِنْسِ وَالْجِنِّ يُوحِي بَعْضُهُمْ إِلَى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا “İşte, (tekvinî kanunlarımız çerçevesinde) her peygamberin karşısında insan ve cin şeytanlarından oluşan bir düşman şebeke var etmişizdir: Birbirlerine tamamen aldanıştan ibaret yaldızlı sözler fısıldayıp telkinde bulunurlar.”(En'am, 6/112) Kur'an-ı Kerim ferman ediyor: İnsî ve cinnî şeytanlar, teşvik maksadıyla, birbirlerine birtakım yaldızlı sözler fısıldayıp telkin ederler. İşte bir ahmağın mü'minlere “mürted” demesi de bu türdendir. Oradaki diğer ahmaklar da, bilmiyorum, eğer “hayır” demedilerse, âhiretlerini mahvettiler ve hepsi, o gayyaya yuvarlandılar. Tasvip etmedikleri halde sessiz kaldılarsa, dilsiz şeytan kesildiler. Yok, protesto ederek kalkıp gittilerse, insanca davrandılar, insanlıklarını korudular; Allah (celle celâluhu) ile münasebetlerine karşı saygılı olmaya çalıştılar, Efendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) karşı saygılı olmaya çalıştılar.

Kardelen
Cüz'î irade şart-ı âdidir. Dua hayır eğilimine kuvvet verir tevbe şer eğilimini keser [Risale-i Nur - 81 | 26. Söz - 11]

Kardelen

Play Episode Listen Later Sep 22, 2022 20:19


https://www.youtube.com/watch?v=zuOkFO3BkOc YİRMİ ALTINCI SÖZ İkinci Mebhas Ehl-i ilme mahsus, ince bir tetkik-i ilmîdir. Eğer desen: Kader ile cüz-ü ihtiyarî nasıl tevfik edilebilir? Elcevap: Yedi vech ile. … Yedincisi: İrade-i cüz'iye-i insaniye ve cüz-ü ihtiyariyesi, çendan zayıftır, bir emr-i itibarîdir. Fakat Cenâb-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, o zayıf, cüz'î iradeyi, irade-i külliyesinin taallûkuna bir şart-ı âdi yapmıştır. Yani, mânen der: "Ey abdim, ihtiyarınla hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm. Öyle ise mes'uliyet sana aittir." Teşbihte hata olmasın, sen bir iktidarsız çocuğu omuzuna alsan, onu muhayyer bırakıp "Nereyi istersen seni oraya götüreceğim" desen; o çocuk yüksek bir dağı istedi, götürdün. Çocuk üşüdü yahut düştü. Elbette "Sen istedin" diyerek itab edip, üstünde bir tokat vuracaksın. İşte, Cenâb-ı Hak, Ahkemü'l-Hâkimîn, nihayet zaafta olan abdin iradesini bir şart-ı âdi yapıp, irade-i külliyesi ona nazar eder. Elhasıl: Ey insan! Senin elinde gayet zayıf, fakat seyyiâtta ve tahribatta eli gayet uzun ve hasenatta eli gayet kısa, cüz-ü ihtiyarî namında bir iraden var. O iradenin bir eline duayı ver ki, silsile-i hasenatın bir meyvesi olan Cennete eli yetişsin ve bir çiçeği olan saadet-i ebediyeye eli uzansın. Diğer eline istiğfarı ver ki, onun eli seyyiâttan kısalsın ve o şecere-i mel'unenin bir meyvesi olan zakkum-u Cehenneme yetişmesin. Demek, dua ve tevekkül meyelân-ı hayra büyük bir kuvvet verdiği gibi, istiğfar ve tevbe dahi meyelân-ı şerri keser, tecavüzâtını kırar.

Hizmetten
Harabât ehline hor bakma | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Sep 18, 2022 9:38


Bu video 06/11/2016 tarihinde yayınlanan " DEFİNEYE MÂLİK VİRÂNELER VE ÇAĞIN GARABETİ" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... “Harabât ehline hor bakmayın; defineye mâlik virâneler var!..” Nice derbeder gibi görünen kimseler vardır ki, onların içleri define doludur. Bu hakikati İbrahim Hakkı Hazretleri bir şiirinde şöyle ifade eder: “Harabât ehline hor bakma Şâkir / Defineye mâlik viraneler var!..” Bu da bizdeki hüsn-ü zannın blokajlarından birisi sayılır. Falanı derbeder, perişan, yıkık-dökük, sürüm sürüm görünce, hemen onun hakkında olumsuz bir hükme varma!.. “Hakkı, gel, sırrını eyleme zâhir, Olayım der isen, bu yolda mâhir, Harabât ehline hor bakma Şâkir, (büyük oğlu) Defineye mâlik virâneler var!..” Hazreti Hızır ile Hazreti Musa kıssasında da defineye mâlik bir viraneden bahsedilir. Antakya'da olduğu söylenir, Allahu a'lem. Hızır ile Musa (aleyhimesselam) sergüzeştisi içinde, vak'ayı noktalayan husus, mâil-i inhidam olan bir duvarın düzeltilmesi. O mâil-i inhidam duvarın altında babaları tarafından saklanmış hazine var. “Harabât ehline hor bakma Şâkir / Defineye mâlik virâneler var!..” Derbeder, perişan, mukassî gördüğünüz nice kimseler vardır ki, hiç belli değil, bakarsınız bin velinin kalbî ve ruhî hayatını, sırrî hayatını, hafâ-ahfâya ait ufkunu, vicdanının enginliğinde taşıyor. Rasat ediyor edilmezleri; görüyor görülmezleri; duyuyor duyulmazları; biliyor ufkumuzun idrakinden âciz olduğu şeyleri… Evet, biz, مَا عَرَفْنَاكَ حَقَّ مَعْرِفَتِكَ يَا مَعْرُوفُ “Ey bütün mahlûkat tarafından bilinen Rabbimiz, Seni bilinmesi gereken ölçüde bilip tanıyamadık!..” diyeduralım.. مَا عَبَدْنَاكَ حَقَّ عِبَادَتِكَ يَا مَعْبُودُ “Ey ibadete layık yegâne Ma'bud, Sana hakkıyla ibadet edemedik!..” diyeduralım.. مَا حَمِدْنَاكَ حَقَّ حَمْدِكَ يَا مَحْمُودُ “Ey herkes tarafından hamd u sena ile yâd edilen Mabud-u Mutlak, Sana hakkıyla hamd edemedik.” diyeduralım.. مَا شَكَرْنَاكَ حَقَّ شُكْرِكَ يَا مَشْكُورُ “Ey her dilde meşkûr olan Rabbimiz, Sana gereğince şükredemedik!..” diyeduralım.. مَا سَبَّحْنَاكَ حَقَّ تَسْبِيحِكَ يَا سُبْحَانُ “Ey yerde ve gökte her varlık tarafından adı anılan ve tesbih edilen Rabbimiz, şanına lâyık zikr u tesbihi yapamadık!” diyeduralım.. مَا قَدَرْنَاكَ حَقَّ قَدْرِكَ يَا اَللهُ الْحَيُّ الْقَيُّومُ، يَا اَللهُ اْلأَحَدُ الصَّمَدُ، يَا اَللهُ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ “Ey Hayy, Kayyûm, Ehad, Samed, Rahman, Rahim Allah'ımız, zâtını, esma ve sıfatını, nimet ve lütuflarını hakkıyla takdir edemedik!..” diyeduralım. (Antrparantez; Zâtî ismini, izafeten çok defa bu kelimelerle yeniden isimlendirdiğinden dolayı, onları betahsis zikrettim, zikrediyorum.) “Biz O'nu (celle celaluhu) hakkıyla takdir edemedik!..” diyeduralım… Çokları -bir yönüyle- o takdirin, o tahmîdin, o teşekkürün, o irfanın çağlayanları içinde sonsuza doğru bir yelken açmışlar ki, deryaya varacakları mukadder, tebahhur edecekleri (yani “fenâfillah-bekâbillah” olacakları) mukadder, rahmete dönüşmeleri mukadder, başımızdan aşağıya rahmet gibi sağanak sağanak boşalacakları mukadder. Bazıları da öyle…

Kerem Önder
En kolay din: ATEİZM / Kerem Önder

Kerem Önder

Play Episode Listen Later Aug 21, 2022 50:11


En kolay din: ATEİZM - Kerem Önder Bebeğin oluşum süreci başlı başına bir mucize Bir bebek ortalama 50 cm boyunda 3 kilo ağırlığında doğar Yıllar içinde bu bebek 170 cm boya 70 kiloya ulaştığını düşünelim Bebek sanki çok yumuşak bir plastikten yapılmış bir balon ve hava basılıyor istisnasız herşeyi orantılı olarak büyüyor Örneğin tırnakları orantılı olarak büyümese bebek tırnakları gibi küçücük kalsa ortaya ucube bir görüntü çıkar Mesela ayak kemikleri ile et kas ve deri tabakaları orantılı büyümese ya kemik açığa çıkar ya da kemiğin tutmadığı et yığınları ortaya çıkar. Başka bir örnek damarlarımız sinirlerimiz, büyük atar veya toplar damarlarımız vücut ile orantılı büyümese ölürüz. Kulak burun dil diş vesaire her şey Sonuç olarak sanki BİR GÜÇ çok yumuşak plastikten bir balon şişirir gibi bizim her yerimizi orantılı bir şekilde büyütüyor ve ayrıca kemik kan sinir damar deriyi vesaire orantılı büyütmekte balon şişirmeye benzemez Alimlerden biri, çölde deve çobanını gördü, dedi ki Allah'ın var olduğunu nasıl bilirsin? Çoban dedi ki, kumun üzerinde deve izlerini görürsem bilirim ki ordan deve geçmiştir. Dünyaya baktığımda bir yaratıcının izlerini görüyorum. Dünyadaki hiç kimse her şeyi bilemez. Herkes bildiğinin alimi, bilmediğinin cahilidir. Bildiğiniz doğru ilimleri hakkıyla yaşar ve insanlara karşılıksız öğretirseniz, Allah da size bilmediğiniz bilgileri öğretecektir. "Bildiklerinizle amel ederseniz, bilmediklerinizi Allah size öğretir." (Aclunî; Keşfü'l hafâ, h.no: 2542) "Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız, O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir..." (Enfal 29) Her şeyi bilmek zorunda değilsin ama bildiğin kadarını anlatmak zorundasın. Ebu Hureyre'nin her şeyi öğrendikten sonra mı anlatalım sorusu… İnsanlar okumuyor, dinlemiyor ve düşünmüyor! Çalıştırmamaktan sebep, beyinler paslandı ve tembelleşti artık. Şu durumda, birine anlatacağın dini bir hakikati olabildiğince basitleştirmen gerekiyor. Eğer basit bir şekilde açıklayamıyorsan, yeterince anlayamamışsın demektir! Bir daha oku, bir daha dinle, üzerinde düşün ve daha açık anlat. "Söz, etkisiz ise ya dinleyenin kalbi kararmıştır veya söyleyen, söylediğini yaşamıyordur." Mevlâna Celaleddin (rahmetullahi aleyh) Şu halde asıl ispatlanması istenecek olan iddia, İnkâr düşüncesidir. Aklın düşünme kurallarından biri olarak bir şeyin varlığını ispat kolaydır, bir iki karîne ve delil ile kanaat getirilir. Mesela, Hindistan cevizi ağacının var olduğunu iddia eden bir kimse "meyveleri süt konserveleri gibi olan bu ağaç yeryüzünde vardır. Bunun delili de işte bazı meyvelerini taşıyan şu daldır." diye göstermekle davasını ispat eder. Fakat dün-yada böyle bir ağacın bulunmadığını iddia eden kimse, yeryüzünü karış karış dolaşıp bulunmadığını tespit etmediği müddetçe iddiasını ispatlayamaz ve iddiası aklen geçerli olamaz. Karış karış dolaşmak ise, imkânsız denecek derecede zordur. Onun içindir ki, bir mantık kuralı olarak "Mutlak yokluk (nefy) ispatlanamaz" denilmiştir. Mesela ahreti inkâr da böyledir. Geçmiş ve gelecek bütün zamanları elekten geçirmeden, aklen geçerli olmak kaydıyla, hiç kimse çıkıp "ahiret hayatı yoktur" diyemez. Objektif, dış dünya hakkında hüküm veremez. Onun en fazla yapabileceği iş kendi sübjektif köşesinde "Bana göre yoktur, ben inanmıyorum" demekten ibarettir. اَمْ خُلِقُوا مِنْ غَيْرِ شَيْءٍ اَمْ هُمُ الْخَالِقُونَۜ “Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar?” Tur 35 Ateizm de bir din'dir! Tanrısı, Evren; Peygamberi, Darwin; Kitabı, Türlerin Kökeni; Mucizesi de Tesadüf'tür... Samiri'nin buzağısı gibi, kendi ellerinle yaptığın bir tanrıya egoya tapıyorsun Ateist! Akıl nerede? ...

TapirCast
#150. Nicolas Léonard Sadi Carnot (Bilim Tarihi Serisi B17) - 05/06/2022

TapirCast

Play Episode Listen Later Jun 5, 2022 33:49


Doç. Dr. Serhan Yarkan ve Halil Said Cankurtaran'ın yer aldığı Bilim Tarihi Serisi'nin yeni bölümünde, 1 Haziran 1796 tarihinde doğan Nicolas Léonard Sadi Carnot üzerine konuşulmuştur. Termodinamik üzerine çalışmalar yapan ve içten yanmalı motorların gelişiminin temellerini oluşturan Carnot'nun yaşamını, günümüze olan etkilerini ve diğer bilim insanlarıyla olan ilişkisini anlayabilmek için hayatından, etkilendiği ve etkilediği bilim insanlarından ve dönemdaşlarından bahsedip, güncel olayların ve ekollerin bilim insanlarının çalışmaları üzerine olan etkilerini konuşuyoruz. Ayrıca termodinamik deyince akla gelen Clausius, Boltzmann, Gibbs, Thomson ve Young gibi pek çok bilim insanına değiniyoruz. Bu isimlere ek olarak önemli çalışmalara imza atmış Émilie du Châtelet'e ve hayatına da kısa bir bölüm ayırıyoruz. Keyifli dinlemeler! 00:00 Giriş 03:00 Sadi Carnot kimdir? Yaptığı çalışmalar nelerdir? 06:24 Carnot'nun çevresi, etkilendikleri kişiler ve olaylar 08:59 Carnot'nun çalışmalarının önemi nedir? 14:10 Carnot'dan sonra süreç nasıl ilerledi? Olasılık, istatistiksel mekanik, entropi ve zamanın oku 20:04 Mutlak bilgi elde edilebilir mi? 24:24 Émilie du Châtelet 25:43 Dönemin diğer bilim insanları ve çalışmaları 30:37 Eşleri ile birlikte çalışan bilim insanları, bilim tarihinde kadınlar 33:08 Kapanış , Rudolf Clausius'un "Entropy" kelimesini önerdiği makalesi: Annalen der Physik 1865: Vol 125 Issue 7, p.390 https://archive.org/details/sim_annalen-der-physik_1865_125_7/page/390 Émilie du Châtelet'in ışığın ağırlıksız parçacıklardan oluşması gerektiğini iddia etti pasaj: "But, the effect of the force of bodies being the product of their mass by the square of their speed, a ray that was only the 1/2777555560000th part of a one-livre cannonball would have the same effect as the cannon, and a single instant of light would destroy all the universe. Now I do not believe that we can determine a minimum for the extreme fineness of a body that, being only the 1/27775555560000th part of a one-livre cannonball, would have such terrible effects, and of which millions of billions pass through a pinhole, penetrate the pores of a diamond, and strike ceaselessly the most delicate organ of our body, the eye, without wounding it or even being felt. 14. So I believe that it is incontrovertibly demonstrated, by the way we see, by the phenomena of light, and by the first laws of the collision of bodies, that (supposing fire has weight) we cannot perceive its weight, and that if all the rays of the Sun sent to our hemisphere during the longest day of summer weighed only 3 livres, our eyes would be useless, and the Universe could not sustain a moment of light." Makalenin aslı (Fransızca): 1. "14." ile başlayan bölüm: https://gallica.bnf.fr/ark:/12148/bpt6k756786/f41.item.texteImage 2. Ağırlıksız parçacıklardan oluşması gerektiğini söylediği yer: https://gallica.bnf.fr/ark:/12148/bpt6k756786/f42.item.texteImage İngilizce kaynak: Selected Philosophical and Scientific Writings Emilie Du Châtelet Translated by: Isabelle Bour and Judith P. Zinsser, https://www.degruyter.com/document/doi/10.7208/9780226168081/html TapirCast - Mühendislik Kavramları: https://youtube.com/playlist?list=PLwvStmyxv708xJad4QY9ZueBMGdLSz3m6 TapirCast - Bilim Tarihi: https://youtube.com/playlist?list=PLwvStmyxv70_XdrpkVTcYEylAltcL0Kth Apple Podcasts: @TapirCast, https://podcasts.apple.com/tr/podcast/tapircast/id1485098931 Spotify: @TapirCast, https://open.spotify.com/show/1QJduW17Sgvs1sofFgJN8L?si=6378c7e84186419e Tapir Lab. GitHub: @TapirLab, https://github.com/TapirLab Tapir Lab. Instagram: @tapirlab, https://www.instagram.com/tapirlab/ Tapir Lab. Twitter: @tapirlab, https://twitter.com/tapirlab?s=20 Tapir Lab.: http://tapirlab.com/

Askıda Kitap
Nefsin Sevgisi!

Askıda Kitap

Play Episode Listen Later May 7, 2022 6:11


Allahü teâlâ, Peygamberlerin en üstünü hurmetine “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” size selâmet ve âfiyet versin! Hadîs-i şerîfde, (Kişi, sevdiği ile birlikde olur) buyuruldu. Kalbinde, Allahdan başka hiçbirşeyin sevgisi kalmayan ve ancak Onu “teâlâ ve tekaddese” dileyen kimselere “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma'în” müjdeler olsun. Bu hadîs-i şerîfe göre, bu kimse, Allahü teâlâ ile berâber olur. Görünüşde insanlar ile birlikde ve onlarla alış verişde ise de, hakîkatde Allahü teâlâ iledir. Kâin ve bâin olan sofînin hâli böyledir. Bu sofî, Allahü teâlâ ile (Kâin)dir. Ya'nî Allahü teâlâ ile bulunur ve insanlardan (Bâin)dir. Ya'nî ayrıdır. Yâhud, görünüşde insanlar ile kâindir. Hakîkatde ise insanlardan bâindir. Kalb, ya'nî gönül birden fazla şeyi sevmez. Bu bir şeye olan sevgisi kesilmedikçe başka şeyi sevemez. Kalbin mal, evlâd, mevkı', medh olunmak gibi çeşidli arzûları ve bağlantıları ve sevdikleri görülür ise de bu sevgilileri hakîkatde hep bir sevgilisi içindir. O biricik sevgilisi de, kendi nefsidir. Onların hepsini, kendi nefsi için sevmekdedir. Bunları, hep kendi nefsi için istemekdedir. Onların nefslerini düşünmemekdedir. Nefsine olan sevgisi kalmazsa, nefsi için onlara olan sevgisi de kalmaz. Bunun içindir ki, kul ile Rabbi arasındaki perde, kulun kendi nefsidir. Çünki hiçbirşeyi o şey için sevmemekdedir. Onun için hiçbirşey perde olmaz. Kul, hep nefsini düşünmekdedir. Bunun için perde, yalnız kendisidir. Başka hiçbir şey değildir. Kul, kendinin nefsini düşünmekden büsbütün kesilmedikçe Rabbini düşünemez. Allahü teâlânın sevgisi onun kalbine yerleşemez. Bu büyük ni'met, ancak tam fenâ hâsıl oldukdan sonra elde edilebilir. Mutlak olan Fenâ da, Tecellî-i zâtîye bağlıdır. Çünki, ortalıkdan karanlığın kalkması, ancak, parlak olan güneşin doğması ile olur. (Muhabbet-i zâtiyye) denilen bu sevgi hâsıl olunca, sevgilinin ni'metleri ve elemleri, sevenin yanında eşid olur. Bu zemân, ihlâs hâsıl olur. Rabbine ancak Onun için ibâdet eder. Kendi nefsi için değil. İbâdeti, ni'metlere kavuşmak için olmaz. Çünki, ona göre ni'metlerle azâblar arasında başkalık yokdur. İşte bu hâl mukarreblerin derecesidir.

Hizmetten
“Verdiğiniz sözü tutun“ | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Apr 27, 2022 8:34


Bu video 16/04/2017 tarihinde yayınlanan "ÖTELERE İŞTİYÂK VE PEYGAMBERÂNE ÎSÂR" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Yüce bir gaye uğrunda, damla ile deryaları kazanma ufkuna yürürken çekilen sıkıntılar yolun kaderi olarak görülmelidir. Bize gelince, dileğimiz: Allah'ım! Bize, Zâtına ve Habîbine karşı öyle delirtici bir iştiyak ver ki; başka bütün iştiyaklar, sinemizden silinip gitsin! Ey yegâne merhametli, başka bütün iştiyaklar, sinemizden silinip gitsin! Cennet bile silinip gitsin! Onun kıymeti de orada Allah'ın Cemâli var, Rıdvân'ı var, Enbiyâ-ı ızâm var, Allah'ın sevdikleri var; ondan dolayı, onların hatırına. Yoksa, bizim sevdalı olduğumuz şey, O (celle celâluhu).. Hû.. Allah Hû. Evet, dünyada, böyle bir yüksek gâye-i hayal için durmaya değer. Kıtmîr'in mülahazası; iştirak etme mecburiyetinde değilsiniz. Ben, Sultanlar Sultanı'nı (celle celâluhu) insanlara anlatamayacaksam.. bu mevzuda bir hizmetim olmayacaksa.. Efendimiz ile alakalı iki tane gönle O'nu (sallallâhu aleyhi ve sellem) sevdiremeyeceksem şayet.. bir insanın hidayetine -Allah'ın yaratmasıyla- vesile olamayacaksam şayet.. kendi şahsî hayatım adına eğer böyle yüksek bir gâye-i hayale dilbeste olamamışsam… Siz beni mazur görün, kendime ait bir söz ile söylüyorum; cihanları fethetme dahi olsa onun karşılığında, kendimi “eşek” sayarım. Sakın size bir şey söyledim zannetmeyin! Ben, düşündüğüm şeyi -kendi adıma düşündüğüm şeyi- kendime söyledim!.. O'nu (celle celâluhu) sevdirme… Emir: حَبِّبُوا اللَّهَ إِلَى عِبَادِهِ يُحْبِبْكُمُ اللَّهُ buyuruyor: “Allah'ı sevdirin kullarına ki sevsin Allah da sizi!” Mukabele… Böyle bir mukabele!.. Bir damla ile O'na (celle celâluhu) doğru adım atın, size derya ile mukabelede bulunsun! Bir zerre ile O'na (celle celâluhu) doğru bir adım atın, size güneşler ile mukabelede bulunsun! Bir fâni âlem ile O'na (celle celâluhu) doğru bir adım atın, bir bâkî âlemi size bahş eylesin! Pazarlığa bakın! “Te'âtî”ye bakın! Ticarette “te'âtî” yolu ile alışveriş vardır. Malın fiyatı üstünde, bellidir; karşılığını verir, alırsın; pazarlık yapmadan, be'y ü şirâ mülahazasına girmeden. Buna da Kitabü'l-Büyû'da, “te'âtî yoluyla alışveriş” denir. İşte bu, “te'âtî”dir: وَأَوْفُوا بِعَهْدِي أُوفِ بِعَهْدِكُمْ “Verdiğiniz sözü tutun, bakın nasıl söz tutuluyormuş, Ben nasıl size verdiğim sözü tutacağım!” (Bakara, 2/40) Hele bir dilbeste olun, hele bir gönlünüz ile O'nun (celle celâluhu) arasındaki engelleri, mâniaları, surları elinizin tersiyle itin! Hele O'nun (celle celâluhu) ile bir kalbî bütünlüğe geçin; bakın başınızdan aşağıya sağanak sağanak neler yağdırıyor!.. Evet, O'nun (celle celâluhu) bir şey kazanmaya ihtiyacı yok. O (celle celâluhu), Ganiyy; O, Muğnî; O, Müstağni-i Mutlak. Siz/biz, muhtaç. Üyevsü'l-Karnî'nin münâcaatında dediği gibi; belki daha öncesi Seyyidinâ Hazreti Ali'ye, Zeynülâbidîn'e, Hasan Basri gibi kimselere dayanıyor. Evet, O (celle celâluhu), Ganiyy-i ale'l-ıtlâk, Müstağnî-i Mutlak!.. Muhtaç olan, biziz; fakir olan, biziz; âciz olan, biziz; sermayesi damla olan, biziz; sermayesi zerre olan, biziz!.. Bu minicik şeyleri vermek suretiyle cihan-bahâ şeyleri elde etmek, ne kadar kârlı bir ticaret!.. إِنَّ اللهَ اشْتَرَى مِنَ الْمُؤْمِنِينَ أَنْفُسَهُمْ وَأَمْوَالَهُمْ بِأَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَ “Allah, karşılık olarak cenneti verip müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır.” (Tevbe, 9/111) buyuruyor.

Bebas Terbatas
Kebenaran Mutlak

Bebas Terbatas

Play Episode Listen Later Apr 11, 2022 7:49


Hakim-hakim 21

Voice of Truth
Disubordinasi Mutlak Oleh Alkitab

Voice of Truth

Play Episode Listen Later Feb 18, 2022


The post Disubordinasi Mutlak Oleh Alkitab appeared first on Truth Voice.

oleh mutlak truth voice
Voice of Truth
Bukan Sudah Final Mutlak

Voice of Truth

Play Episode Listen Later Feb 11, 2022


The post Bukan Sudah Final Mutlak appeared first on Truth Voice.

Acilci.Net Podcast
HIV Enfeksiyonu ve Acilde Yaklaşımlar-2

Acilci.Net Podcast

Play Episode Listen Later Feb 7, 2022 8:12


Merhaba! Daha önceden HIV enfeksiyonunun seyri ve profilaksi üzerine ilk yazıyı paylaşmıştık. Bu yazıda ise HIV enfeksiyonuna ait çeşitli komplikasyonlar ile acil servise başvuran hastaların yönetimi üzerinde duracağız.​1​ ​2​ ​3​ Unutulmamalıdır ki antiretroviral tedaviye uyum gösteren hastalar, saptanamayan viral yüke, iyileştirilmiş yaşam kalitesine ve normal yaşam beklentisine ulaşabilir. Tedavi uyumsuzluğu olan veya henüz tanı almamış hastalar fırsatçı enfeksiyonlara ve ateş, kilo kaybı, yorgunluk ve halsizlik gibi sistemik semptomlara daha yatkın olabilir. HIV ile yaşayan bireyler için en önemli başvuru nedenlerinden biri ateştir.​4​ Bu hastaların fırsatçı enfeksiyonlara yakalanma ihtimalini ise en çok CD4+ T lenfosit sayısı değiştirir. Genel olarak, CD4+ T lenfosit değerleri

Nuhdaku
I'anatut Tholibin #57 Mengqodo Sunah, Sunah Mutlak. PEMBAGIAN BIDAH, KHOTAM JUZ 1. J.1 H.268-271

Nuhdaku

Play Episode Listen Later Feb 6, 2022 42:55


Kajian Fathul Muin di Pst Nuhda Sukamaju Cihaurbeuti Ciamis Jabar oleh H Syarip SAH

Nuhdaku
I'anatut Tholibin #9 Air Mutlak Tak Berubah, Ukuran 2 qulah, Najis dimaafkan di Air J.1 H.29-33

Nuhdaku

Play Episode Listen Later Jan 24, 2022 59:50


Kajian Fathul Muin di Pst Nuhda Sukamaju Cihaurbeuti Ciamis Jabar oleh H Syarip SAH

Haluk TATAR İLE YENİ BİR SEN
KISKANÇLIĞIN 9 MUTLAK BELİRTİSİ - DUYGUSAL KANSER

Haluk TATAR İLE YENİ BİR SEN

Play Episode Listen Later Dec 28, 2021 8:14


Yeni Şafak Podcast
Faruk Beşer - Akıl Ve Özgür İrade Varsa Mutlak Determinizm Olamaz

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 19, 2021 4:32


lbette size felsefe dersi verecek halim yok. Ama, dindar bilinç doğadaki zorunluluğu yani bir anlamda determinizmi kavramadığı için bilim yapamaz gibi sözlere de fikrimizi söyleyebiliriz. Şunu demek istiyorlar: Tabiattaki her olay, her olgu belli sebeplerin zorunlu sonucudur. Aynı şartlar ve aynı sebepler var olduğunda o olgu ya da olay var olur. Tabiatı inceler, onun kanunlarını tespit ederseniz hangi şartların nasıl sonuçlar vereceğini bilir ve ondan yararlanırsınız. Bu da bilimi ortaya çıkarır. Ama dindar bilinç tabiatta olup biten her şeyin “tanrı”nın, kendi istediği gibi yaratmasıyla olduğuna, onun sebeplere bağlı bulunmadığına, o ne derse onun olacağına inanır. Böyle olunca da öngörüde bulunamaz, aynı şartların aynı sonuçları doğuracağını bilip istediği şartları oluşturmaya çalışmaz, sonuçta da tabiatı okuyamaz, okuyamayınca da bilim yapamaz, geri kalır. Aslında iddianın her iki tarafı da bir yönüyle doğru, ama yine her ikisi de eksik. Allah'ı olduğu gibi bilen dindar, bu iddianın muhatabı olamaz. Burada “tanrı” dememizin de bir sebebi var. Çünkü Allah, herhangi bir tanrı değildir. Her ikisi de bir yönüyle doğru diyoruz, çünkü tabiatta elbette hislere gelen yönüyle bir sebep sonuç ilişkisi vardır. Allah (cc) her şeyi bir ölçü ile yarattığını kendisi söylüyor (54/49). Zamanında dünyaya hakim olan, Allah'ın övdüğü kul Zülkarneyn her şeyin sebebine sarılan böylece kadim zamanlarda madenlerden çeşitli alaşımlar yapabilecek kadar teknolojiyi bilen ve uygulayan bir yönetici idi (18/Kehf 84). Bu ölçülere “sünnetullah” denir. Allah'ın yaratmadaki kanunu da diyebiliriz. “Sünnetullahta değiştirme olmaz”. O halde çalışmadan kazanama-yacağınızı, kazanmadan yiyemeyeceğinizi, ekmeden biçemeyeceğinizi, güçlü olmadan ayakta duramayacağınızı bilmelisiniz. Bilim de bu bilgi üzerine oturur, ya da bu bilgi sizi bilim yapmaya zorlar. Böyle olmasa hiçbir şeyi ne öngörebilirsiniz ne tedbirini alabilirsiniz ne de tedbirin ne olacağını öğrenebilirsiniz. Bu sebeple Allah bizim yere göğe, bitkiye hayvana, kısaca varlığa bakmamızı emreder. Bu konuda Kurân-ı Kerim'de yüzlerce ayet-i kerime vardır. Buradaki bakma “nazar” diye ifade edilir. Nazar çıplak gözle bakma değildir, bir şeyi ona uygun bilgi aracıyla inceleyip akılla anlama demektir. Allah (cc) “gökyüzüne bakmıyor musunuz?” buyururken ona tirene bakar gibi bakmamızı kastetmiş olabilir mi? Diğer yönden, mutlak determinizme benzer cebri düşünceye sahip dindarlar da yok değildir. Dindar bilinç diye onlar kastediliyorsa söylenenler bu açıdan da doğru olabilir. Bugün bile kader deyince hala bunu anlayanlar var. Ama bunun İslam'ın kader dediği şey olmadığını da dini bilen herkes bilir. Bu itibarla aslında Cebriyye mutlak determinizme inanır. Çünkü sadece tabiatta olanları değil insan iradesini bile cebre/zorunluluğa bağlar. Fark sadece onların her şeyi Allah'ın yaptığını, deterministlerin ise yapanın tabiat olduğunu söylemesidir. O halde böyle bir determinizm ile bilim olmaz, aksine bu tembelliği doğurur. Kastedilen bu ise bu doğrudur.

Damla Dönmez ile Yoga
Bhagavad Gita Sohbetleri -57- Bireysel Irade ve Mutlak Irade

Damla Dönmez ile Yoga

Play Episode Listen Later Dec 10, 2021 23:49


"Kişi, her ne kadar kusurlu olsa da doğasından, mizacından (doğumu ile) gelen karma'yı ey Kaunteya (Arjuna), asla terk etmemeli, bırakmamalı. Çünkü nasıl ki ateşin üzerini duman kaplarsa benzer şekilde her eylem de illaki bir kusurla örtülür. (18.48) Zihni her koşulda bağımlılıktan, tutunmadan azade olan, kendi üzerinde hakimiyet kurmuş, nefsini terbiye etmiş, hiçbir şeye karşı içinde arzu kalmamış kişi terk ile eylemsizliğin en mükemmel haline erişir. (18.49) (Antahkarana şuddi) Zihnini saflaştırabilen kişi nihai bilgi olan Brahman'a kesinlikle ulaşır, bunu Ben'den iyi duy, iyi öğren ey Kaunteya (Arjuna)! (18.50)"

Damla Dönmez ile Yoga
Bhagavad Gita Sohbetleri -56- 4 Mizaç, Kişinin Potansiyeline Uyanması

Damla Dönmez ile Yoga

Play Episode Listen Later Dec 8, 2021 28:26


"Brāhmana'lar, kṣatriya'lar, vaişya'lar ve şudra'ların görevleri Nitelikler uyarınca farklı svabhāva'lar olarak kendini gösterir ey yiğitler yiğidi, Arjuna! (18.41) Zihin kontrolü (karşıtlar altında içeride denge/dinginliği korumak, śama), nefis kontrolü/öz-disiplin (tapas), duyu kontrolü (dama), saflık/temizlik (śauca), uyum (kśānti), dürüstlük (arjavam), bilgi (jñānam), özümsenmiş bilgi (vijñānam), Veda'larda söylenilenleri kabul etmek (astika), bir brāhmana'nın svabhāva'sı uyarınca görevi, ödevidir. (18.42) Gözü peklik (śauryam), öz-güven (tejas), kararda istikrar (dhṛtir dākṣyaṃ), dirayet (yuddhe), çatışmadan kaçmamak (capy apalayanam)), yüce gönüllükle vermek (dānam), kontrol etmek-yönetmek (īśvara-bhāva) bir kṣātriya'nın svabhāva'sı (mizacından) uyarınca görevi, ödevidir. (18.43) Tarım, hayvancılık, ticaret vaiśya'nın svabhāva'sından (mizacından) kaynaklı görevidir. Śudra'nın svabhāva'sı (mizacı) uyarınca görevi ise hizmettir. (18.44) Kişi kendi mizacından kaynaklı görevini keyifle icra ederse görevinde başarılı olur. Şimdi kişinin görevine kendini nasıl adayacağını, nasıl başarı bulabileceğini dinle Arjuna! (18. 45) Eğer kişi işini, görevini tüm varlıkların efendisine, her yerde ve her şeyde olan Mutlak'a ibadet gibi görerek icra ederse o zaman o işte başarılı olur. (18.46) Kişinin kendi görevini bir itibar, övgü almasa bile yine de icra etmesi başkasının görevini çok iyi icra etmesine yeğdir. Kişi kendi mizacına, doğasına uygun eylemde bulunduğunda küçücük bir leke ile bile asla kirlenmez. (18.47)"

Mevlana Takvimi
EHL-İ SÜNNET VE'L-CEMÂAT - 2 ARALIK 2021 MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Dec 2, 2021 2:28


Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâat, sünnet ve cemâat taraftarı, mensubu ve yanlısı demektir. Sünnet, Kur'ân-ı Kerîm'in hayat hâline gelmiş en güzel tefsiri ve en güzel uygulaması; dini tebliğ, ifta, beyân ile görevli kılınan Efendimiz (s.a.v.)'in İslâm'ın temel konularını anlama ve benimseme tarzıdır. Cemâat, Efendimiz (s.a.v.)'in sözü edilen hayatını bütün olarak benimseyen ve yansıtan müslüman toplumdur ki; vahyin ilk muhatapları olup inanç, ibâdet, hukuk ve ahlâk cepheleriyle İslâm'ı bir bütün olarak sonraki nesillere aktaran Ashâb (r.a.e.) cemâati anlamına gelir. Sünnet ehli dediğimiz zaman, Efendimiz (s.a.v.)'in sünnetini benimseyip tâbi olan kimse demektir. Ehl-i Sünnet olanlar, Kur'ân-ı Kerîm'i, Efendimiz (s.a.v.)'in sünnetini ve sahabe (r.a.e.)'in icmasını kabul edenlerdir. Ehl-i sünnet isabetli bir yoldur. Çünkü Ehl-i sünnet, Kur'ân ve Sünnet'e uyulması gerektiğini kabul edip aklı, nakle tâbi kılmakla diğer mezheplere göre isabetli yolu tercih eden ana mezheptir. Zira dinde ana prensip vahye uymaktır. Mutlak ve mükemmel bir bilgi kaynağı olmayan aklın, nakle hâkim olması veya naklin akla tâbi kılınması halinde, vahye ihtiyaç kalmaz ve ilâhî emirler bir anlam taşımaz. İnsan bilgisi için vazgeçilmez bir kaynak olmasına rağmen sınırlı, dış tesirlere açık ve geleceği keşfetmekten yoksun bulunan akıl, vahyin desteğine muhtaçtır. Ehl-i Sünnet, aklı vahye tâbi kılıp vahiyle akıl arasında bir denge kurmak, ayrıca Kitap, Sünnet, İcma, Kıyas gibi bütün şer'i usullere başvurmak suretiyle doğruya ulaşma ihtimalini yükseltmiş ve hemen hemen her konuda mutedil (dengeli) bir çizgide yer alıp aşırı uçlardan uzak kalmayı başarmıştır. Ehl-i Sünnet'in benimsediği itikâdî ve amelî hayat anlayışı, Efendimiz (s.a.v.) ve Dört Halife (r.a.e.) döneminde en güzel şekliyle yaşanmıştır. (İbrahim Cücük, Delilleriyle Ehl-i Sünnet Akaidi)

Yeni Şafak Podcast
Faruk Beşer - Bâtıl Nedir, "Mallarınızı Batıl Yollarla Yemeyin" Ne Demektir?

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 2, 2021 5:01


“Mallarınızı aranızda bâtıl yollarla yemeyin”. Bu, Allah'ın yasak cinsinden bir hükmüdür. O'nun hükümleri emir ya da yasak şeklinde olur. Emrettiği şeyler farz, yasakladığı şeyler haramdır. Mümin böyle inanır. Bunların da farklı tonları ve dereceleri vardır. Haram bir şey aynı zamanda bâtıldır. Bâtıl, hak olmayandır. O halde hak ve bâtıl birbirinin zıddıdır. Hak hem gerçek hem de doğru anlamına gelir. Mutlak yani her bakımdan Hak olan sadece Allah'tır. O'nun dışındakiler bir bakıma hak olabilir ama her bakımdan hak olamaz. Bizim varlığımız haktır/gerçektir ama her bakımdan değil, geçici olarak ve hiç olmayana göre böyledir. Resûlüllah (sa) Lebîd için: “Bu şairin söylediği en doğru söz, 'Allah'ın dışındaki her şey bâtıldır' sözüdür” buyurmuştu (Buhari). Bu hadis-i şerifte hem doğru hem gerçek bir arada kullanılmıştır. Her bakımdan hak olan Allah'tan başka bir varlığın bulunmadığı gerçektir/hakikattir ve böyle söylenmesi de doğrudur. Tabii, bundan vahdet-i vücuda bir kapının açılmayacağı da ayrı bir gerçekliktir. Çünkü eşyanın varlığı, dolayısıyla bizim varlığımız göreceli de olsa haktır/gerçektir. Hak, Allah'ın buyurduklarıdır, bâtıl ise bunun zıddıdır, şeytan işidir. Allah hem şeytana hem insana hakkı ya da batılı seçme yetisi vermiştir. Hakkı sözlükler şöyle tarif eder: “Her şeyi hikmetin gereği olarak var eden Allah, bâtılın zıddı, sabit ve gerçek olan, hikmete uygun olarak var olan, mesela ölüm haktır denir. Bir şeye tam olduğu gibi inanmak, ayrıca bir şeyi kullanma ve ondan yararlanma yetkisi. Yani yapılması ve edinilmesi meşru olan”. Hakkın zıddı olan bâtıl ise şöyle tarif edilir: “Hak olmayan, aslı ve gerçekliği bulunmayan, yapılması hükümsüz olup boşa giden, meşru sayılmayan, bu sebeple yaptırım ya da cezayı gerektiren”. Çok cesur insana 'batal' denmesi de buradandır. Çünkü o kanını ve canını korkusuzca yok sayabilir.

Bang Bando
MAHAL (?) bukan sesuatu yang MUTLAK

Bang Bando

Play Episode Listen Later Nov 30, 2021 3:19


beda mahal lo & mahal gue. semua juga beda lah

Yeni Şafak Podcast
İsmail Kılıçarslan - Sallama Din, Demleme Din

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Oct 23, 2021 5:19


İhsan Fazlıoğlu hocanın insana hem ilham hem fırsat veren bir tarafı var. Bunu, Kahramanmaraş'ta kendisiyle geçirdiğimiz iki gün içerisinde iyice anlamış bulunuyorum. Burada ilham kavramını, “düşünmenin kendisine doğru bir tahrik” anlamında ele alıyorum. Hoca çemberi kapatmak, meseleyi çerçeveleyip duvara asmak yerine dinleyenine, okuruna bir pencere açmayı tercih ediyor. Hocaya, Maraş'ta verdiği ilk konferansın ardından “hocam, bu konferanstan 5-6 yazı çıktı bana” deyişim de tam bu yüzdendir. Kendinizi hocanın anlattıkları üzerine düşünmek zorunda hissediyorsunuz. İşin ilham boyutu da burada devreye giriyor. “Anlatılacak her şeyi anlattı” değil, “üzerine düşünülecek ne çok söyledi.” Sizi bilemem ama hakiki “ilim adamlığı” tam böyle bir şeymiş gibi geliyor bana. Tek bir ırmak gibi akmak ve ırmaktaki bütün balıkların çeşitlerini tanımlamak yerine bir deltaya dönüşerek geniş ve büyük bir okyanusa doğru kollar oluşturmak. “Fırsat” da burada işte. Kendi akışına tav etmek, kendi debisine hayran bırakmak yerine “kendine bir akış bul” diyor hoca. Bu tavrı çok ama çok kıymetli buluyorum. Gelelim “bana bu konferanstan 5-6 yazı çıktı” dediğim yazıların ilkine. Yani hocanın kavramsallaştırmasıyla “sallama din” meselesine. Hoca, “Sallama din tasavvuruna karşı değiniler” yazısında mitolojik, psikolojik ve kelâmî (teolojik) tanrı tasavvurları üzerinden şunu söylüyor kısaca: “Bilgi herkese açık, ancak bilginin ait olduğu alanda belirli bir eğitim sürecini başarmış insanların elde edebileceği bir şeydir.” Bana kalırsa bilginin bu “farklılaştırıcı” yanı futbol, politika ve din konusunda çalışmamaktadır. Bu kavramlar üzerinde hiçbir fikre, hiçbir birikime, hiçbir eğitime muhatap olmamış olsanız bile rahatlıkla konuşabilir, rahatlıkla kalem oynatabilirsiniz. Dahası başka bütün alanlarda “bilmiyorum” demeniz affedilebilir fakat bu üç alanda “bilmiyorum” demenin cezası idamdır. Mutlak surette bilmek, mutlak surette o bildiğiniz şey üzerinden yorum yapmak zorundasınızdır ki sizin “düşünen bir varlık” olduğunuza ikna olalım.

Çağlayan Dergisi
KAN PULCUKLARI NELER ANLATIYOR?

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later May 2, 2020 11:50


Bir yara daha sarıldı ve iyileşmesibekleniyor” diye düşündüm. Bu kadar küçük veönemsiz sayılabilecek bir yarayı bile bu şekildesaran Kadir-i Mutlak, elbette bütün yaraları hiçummadığımız şekilde sarmaya kadirdir. Yeterki sabredelim.

Çağlayan Dergisi
Insanın Vazifesi / 2019 Eylül

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Sep 3, 2019 5:34


Böylesine harika bir varlık olan insanı Allah niçin yarattı, onun asli vazifesi nedir? Yaratılış gayesine uygun olarak vazifesini yapıyor mu? Her az çağrılmak üzere, misafir bulunduğu dünyadan, fırsatları değerlendirip üzerine düşen sorumlulukları yerine getiriyor mu? Her insan bu sorular karşısında dehşete düşüp sarsılmalı ve kendini derin bir muhasebe ve murakâbeye tâbi tutmalıdır. Hayat ve memat Allah'a aittir. Bizler emanetçiyiz. Allah hayatı verirken sormadığı gibi, alırken de sormayacaktır. Kim, nerede ve nasıl ölecek, belli değildir. Bugün milyarlarca insan, Yaradan'ını gerçek mânâda tanımamaktadır. Bu insanlara hakikatleri anlatmak ve sevdirmek vazifesi, imanla şereflendirilen müminlere düşmektedir. Müminler, dünyevî ve uhrevî hiçbir beklenti içinde olmadan; ihlas, samimiyet, vefa ve sadakatle bu sorumluluğu yerine getirme gayreti içine bulunmalıdırlar. Dünyamızı aydınlatan Güneş'i, takvimcilik yapan Ay'ı, gece gökyüzünü süsleyen yıldızları, dünyayı değerli hâle getiren denizleri, ırmakları, ormanları, yağmurları ve bulutları, rengârenk açan çiçekleri, konserve edilmiş, rengi, tadı ve güzelliği farklı meyveleri, türlerini tam olarak bilemediğimiz, cıvıl cıvıl öten, hâl diliyle Mevla'yı zikreden kuşları, denizlerdeki balıkları, insan vücudunda vazife yapan harika uzuvları, emrimize ve hizmetimize veren Allah'tır. Böylesine nefes kesen sanatlar, Halık-ı Zülcelal'e ayna olmaktadır. İnsan, yaratılan varlıkların en harikasıdır. Allah ona öyle bir beyin ihsan etmiştir ki zerrelerden müteşekkil, kıvrım kıvrım bu beyin, Sani-i Mutlak'a dikkatleri çekmektedir. Beynimizde sinirlerden meydana gelen bir ağ vardır. Bu ağ, trafik kontrol merkezi gibi çalışır. Beyne gelen milyonlarca mesajı denetler. Lüzumsuz olanları eler, önemli olanları seçer ve akla havale eder. Mütehassıslar bugüne kadar beyin hakkında bilinenler, bilinmeyenler yanında çok azdır derler. Beyin hakkındaki hayret verici harikalar, anne karnında başlamaktadır. Doğumdan sonra sinir hücrelerinin bir ağ şeklinde gelişimi devam eder. Mutlak kudret sahibi Halık-ı Zülcelal'in, beyni gelişmeye müsait bir şekilde yarattığı görülmektedir. Üstad Bediüzzaman, kabiliyetlerin taallümle tekemmül ettiğine dikkat çekerken, insanda inkişafa müstaid kuvveler, hisler ve latifelerin yaratıldığına dikkat çekmektedir. Dil, el, göz, kulak, hayal gücü, akıl, irade ve şuur; insanda çok önemli vazifeler icra etmektedir. Küçük bir et parçası olan dil, yüzlerce farklı dilin telaffuzunda istihdam edilmektedir. Ayrıca Cenab-ı Hakk'ın, dünya sofrasında, saymak için ömrümüzün yetmediği nimetlerinin teftişini yapmaktadır. Ellerin, gözlerin, kulakların ve hayal gücünün yaptığı muhteşem işlere bakılınca, mülkün hakiki sahibinin Allah (celle celâluhu) olduğunu açıkça görmek mümkündür. İnsandaki isteme, merak etme ve araştırma duygusu, susama, acıkma, ağlama, gülme, sevinç duyma, sevme, nefret etme hisleri, kâinatın büyüklüğü, insanın küçüklük ve acizliği; zaman ve mekânların sahibi Allah'ı hatırlatmaktadır. Bütün bu harikulade sanat eserleri, her şeyin bir plan dâhilinde, bir emirle hareket ettiğini göstermektedir. Bütün bunlara, her şeyi yaratan Allah'ın mührünün vurulduğuna şüphe yoktur. Rabbimiz, “Ben cinleri ve insanları sırf Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım” (Zâriyât, 51/56) buyurmaktadır. İnfitâr sȗresinde ise biz kullarına şu şekilde hitap etmektedir: “Ey insan, nedir seni o kerim Rabbin hakkında aldatan? O değil mi seni yaratan, bütün vücut sistemini düzenleyen ve sana dengeli bir hilkat veren ve seni dilediği bir surette terkip eden?” (82/6–8). Bir dilekçe verip insan olmadık. Para verip satın almadık. Mülk Allah'ındır, tasarruf da O'na aittir. Bize düşen vazife, emaneten verilen sermayeleri O'nun yolunda, O'nun rızası istikametinde değerlendirmek olmalıdır.

Çağlayan Dergisi
Hicret Diyarlarında Uzun Bir Yolculuk / 2019 Ağustos

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later Aug 2, 2019 7:05


1979 kışında Afganistan'ın Tahar vilayetindeki Moğol Kışlak köyündedünyaya geldim. Türk vatandaşıyım,ancak Özbek asıllıyım. Bugün Afganistan'ın kuzeyinde yaşayan yaklaşık 8 milyonÖzbek'ten biriyim. Aslında ailemin ve dedelerimin yaşadığı ve memleketimiz dediğimiz yer,Özbekistan'ın meşhur Buhara şehridir. Bolşevik İhtilali ile başlayan komünizmin baskısıyla Gani-i Mutlak bizi 1920'li yıllardan itibarenoralardan ayırmış ve bir asırdır hicret yollarında olmamızı murat buyurmuş.Ailem Buhara'dan ayrılarak Tacikistan'ın Kulob şehrine yerleşmiş. 1935'e kadar oraları hicret diyarı olarak benimseyip kalmışlar. AncakRusların baskısı yıllarca devam etmiş ve maalesef oradan da ayrılmak zorunda kalmışlar. Zorluşartlarda Amuderya (Ceyhun) nehrini geçerekbugün yaşadıkları Afganistan'ın kuzey bölgesine yerleşmişler. Hatta rahmetli dedem birçokakrabam, Amuderya'nın sularında kaybolmuş.Ailem ve akrabalarım yaklaşık 40 yıl Afganistan'da kalmışlar. Dünyaya geldiğim dönemde, Sovyet birlikleri Afganistan'a müdahaleetmiş ve 10 yıl sürecek bir savaş başlamış. Annem, “Sen doğduğunda, köyümüzün üstündensavaş uçakları geçiyordu” diyerek o günleribana anlatırdı.Rahmetli babam savaş başlayınca mücahitgruplara katılmak için birliklerin olduğu dağagidiyor. Orada silah dağıtımı yaparken kendisine verilmiyor ve varsa evdeki silahları getirmesini istiyorlar. Kendisi geri dönerken diğer birgrup tarafından savaştan kaçıyor diye yakalanıyor ve sorgulanıp infaz edilmesine karar veriliyor. Üstündeki değerli her şeyi alıp infaz etmekiçin duvarın kenarına götürdüklerinde içlerinden birisi onu tanıyor ve söylediklerinin doğruolduğuna inandığını söylüyor. Rahmeti babambu badireden kurtuluyor ancak yaşadığı şokuntesiriyle uzun süre kendine gelemiyor ve yaşadığımız yerlerden ayrılmaya karar veriyor. Sadece evli olan ablamı bırakıp annemi ve bizlerialarak İran'daki bir arkadaşının yanına gitmeküzere yeniden hicret yollarına düşüyor.Babamın arkadaşı bize çok iyi davranmışve yaklaşık altı ay yanında kalmışız. Rahmetlibabam da arkadaşının bu cömertliğine karşılıkolarak evinin yanında kuyu kazmasına yardımcıolmuş. Kuyuyu bitirmek için son kez kuyuya inmiş. Arkadaşı ile birlikte kuyudayken bir andakuyu suyla dolmaya başlamış. Maalesef babamo kuyudan çıkamamış ve annem altı çocuğuylaberaber dul kalmış. O zaman üç yaşındaydım.Annem, babamın bizler için biriktirdiği birmiktar parayı alarak dayılarımın sığındığı, Pakistan'ın Karaçi şehrine, altı çocuğuyla birlikteyürüyerek gidiyor. Ancak oraya vardıktan sonra bazı akrabalar, annemin elindeki parayı alıyorlar. Annemin uzun yıllar parasını geri almakiçin uğraştığını, bu kadar acının yanında bir dekardeşlerinden gördüğü bu eziyetin onu dahaçok üzdüğünü hatırlıyorum.

Çağlayan Dergisi
Tesadüf Sadece Bir Kelimedir / 2019 Mayıs

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later May 10, 2019 9:15


Bazı bilim adamları, mevcudatın tesadüfenoluşma ihtimali sıfır olduğu halde tesadüfe sığınabiliyor. Buna insan zihninin, vehminin vehayalinin çelişki dolu bir tezahürü olarak dabakılabilir.Bediüzzaman Haretleri, bu husususta şu tespitte bulunur: “Âciz-i mutlak ve yalnız bir cüz-üihtiyarîden başka ellerinde olmayan �iravunlaşmış kendi ne�isleri, hiçbir şeyi idam ve yokedemediklerinden ve hiçbir zerreyi, bir maddeyi, hiçten, yoktan îcad edemediklerinden vegüvendikleri sebeplerin ve tabiatın ellerindenhiçten îcad gelmediği cihetle, ahmaklıklarından ‘Yoktan var olmaz. Var da yok olmaz' deyipbu bâtıl ve hatalı düsturu, Kadîr-i Mutlak'a teşmil etmek istiyorlar.” (Yirmi Üçüncü Lem'a).Her şeyin mükemmel ve belli kanunlar çerçevesinde cereyan ettiği bir sistem, nasıl insanların uydurduğu bir kavramla, tesadü�le izahedilebilir? İnsanların kendi ürettikleri eşya vecihazları değil de, onlarla kıyaslanamayacakkadar kompleks ve harika varlıkları tesadü�leaçıklamak, sadece bir vehimden ibarettir. İnsangözü ile fotoğraf makinasını yan yana koyduğumuzda ne demek istediğimiz kolaylıkla anlaşılır.Bir yönüyle tabiatın içindeki ve canlılardakimuazzam düzenlerle meşgul olan modern bilime göre maddî faktörler maksatsız ve önemsizşekilde birbirlerini etkilemektedir. Öyleyse milyonlarca sistem içinde hikmetsiz hiçbir hadisevuku bulmazken, herşeyin tesadüfe dayandırılması mânâdan mânâsızlığa, hikmetten mantıksızlığa bir kaçıştır.

Çağlayan Dergisi
Kendini Bilen Rabbini Bilir / 2019 Mayıs

Çağlayan Dergisi

Play Episode Listen Later May 10, 2019 7:28


nsan vücudunun harika işleyişinde yer alanmekanizmalar, haberleşme sistemleri ve etkileşimin mükemmel olması, bütün bu faliyetlerinkontrol altında tutulup dengenin sağlanması,aynı muvazenenin kâinatta da bulunması, birtek Hâkim ve Hakîm-i Mutlak'ın varlığını ifadeetmektedir.Mü'minûn sûresinde yaratılış gerçeğişöyle anlatılmaktadır: “Şu bir gerçektirki Biz insanı süzme çamurdan yaratırız. Sonra onu nutfe (sperm) halindesağlam bir yere yerleştiririz. Sonra nutfeyi alakaya (yapışkan, döllenmiş hücreye), alakayı mudgaya,yani bir çiğnem et görünümündekivarlığa, mudgayı kemiklere dönüştürür, sonra da kemiklere et giydirip,derken yeni bir yaratılışa mazhar ederiz.İşte bak da, Allah'ın ne mükemmel yaratan olduğunu bir düşün!” (23/12–14).