POPULARITY
Dizi ile sinema sektöründeki tekelleşme tartışmaları ve camiayı tahkim edenlerin “politik yönleri” ile konuşulması her şeyden önce bir kırılmadır. Cesarettir. Meydan okumadır. Daha da önemlisi “ekosistem” değişikliğinin ayak sesidir. İsmail Kılıçarslan'ın yıllar evvel kavram olarak önümüze koyup, ülkemizde yaşanan siyasi, ticari ve sosyal gerginlikler ile iletişim kaoslarının arkasında kültür endüstrisine yön verenlerin olduğuna dikkat çektiği “Kültürel İktidar” meselesi nihayet kendi zemininde tartışılıyor. Bu iktidarı elinde tutanların ilk defa, mesleklerinin dışındaki “yüzleriyle” sorgulanmaları şaşkınlığa ve akıl tutulmasına da neden oldu. Birtakım çevrelerin güvendiği dağlar yerinden oynadı. Bazılarının varlık sebepleri ortadan kalktı. Öyle görünüyor ki sinema çevresinde yeteneksizlikleriyle ortada kalacaklar da var bu zamana kadar hakkı yenilen ve önü açılacaklar da.
Sezon 5, Bölüm 6: Birtakım bilgilerin kaynağını cesurca açıkladığımız bu bölümde arkadaşlık periyotlarını, 2000'ler heyecanını, aforizmaları ve Shakespeare'in büyük ayıbını konuştuk. Herkese mutlu yıllar.
Dünyanın en özgür ve en eğlenceli mahallerinden birinde, Toronto Gay Village'ın üzerinde, 2010 yılından beri kara bulutlar dolaşıyordu. Birtakım adamlar bir anda kayboluyor, hiçbirinden haber alınamıyordu. Ta ki o güne kadar… 2017'deki kayıp diğerlerinden farklıydı. Polis sonunda harekete geçip bu seferki kaybın izini sürmeye karar verdi. Fakat Bruce Mcarthur'un kapısına dikildiklerinde artık her şey için çok geçti. Acaba polis, kendi elleriyle bir seri katil yaratmış olabilir miydi?Sunan: Sezgi AksuHazırlayan: Kevser Yağcı BiçiciSes Tasarımı ve Kurgu: Tolgacan BozcaYapımcı: Podbee MediaCanlandıranlar:Mr. Dickinson: Serdar KuzuloğluHannah: Hazal Beril ÇamOğul: Ada KamburPolis: Şevval BalkanDış Ses: Metin Bozkurt------- Podbee Sunar -------Bu podcast, Hiwell hakkında reklam içerir.Hiwell'in klinik psikologlarıyla ücretsiz tanışma görüşmeleri yapmak ve terapi seanslarınızda pod10 koduyla %10 indirimden faydalanmak için Hiwell'i indirin.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Hediye Levent'e göre, Krokus saldırısıyla gündeme taşınan IŞİD-Horasan olgusu Türkiye için kaygı verici. Son bir yılda 3 bin militanın yakalandığını anımsatan Levent, Türkiye'deki kimi davalarda ortaya çıkan bilgilerin İstanbul'un Suriye ve Irak'ın yanı sıra Orta Asya'dan Afganistan'a militan akışının merkezi haline geldiğini gösterdiğini belirtti.
Terörle mücadele alanında Türkiye'nin önemli bir geçmişi var. 1980'lerin başından bu yana etnik ayrılıkçı terör örgütü ile mücadele eden Türkiye'nin son on yılda DAEŞ ve FETÖ gibi terör örgütleriyle de yoğun bir mücadelesi söz konusudur. Teknolojik imkanlar ve uluslararası etki ile tehdit boyutlarını değiştiren söz konusu terör örgütleri ile mücadelede de yeni anlayışlar ortaya koyulmaktadır. Öyle ki son dönemde Kuzey Irak'ta PKK'nın yaptığı saldırılar sonucunda birçok askerimizin şehit olması, terörle mücadele konusunda benimsenen yeni anlayışa yönelik sorgulamaları beraberinde getirdi. Birtakım spekülasyonlarla konuya yaklaşanların sordukları, “sınırlarımızın ötesinde ne işimiz var” sorusu, konunun ciddiyetini anlamaktan uzak olsa da bunun sosyal ve politik bir tartışmaya evrilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Hiç kuşkusuz terörle mücadeleye yönelik hükümetin izlediği yöntemlere ilişkin belirli eleştiriler geliştirilebilir. Terörle mücadelenin konsepti, tarzı ve ortaya çıkarttığı sonuçlara ilişkin besleyici eleştirel bir ortam tesis edilebilir. Fakat burada kırmızı çizgi, Türkiye'de terörle mücadele anlamında toplumsal ve siyasal bütünlüğü zedeleyecek spekülatif davranışlardan kaçınılmasıdır. Nihayetinde terör örgütleri, eylemlerini sadece siyasal amaçlı icra etmemektedirler. Terör örgütleri herhangi bir eylem ve saldırı sonucunda hedef kitlesinde psikolojik tedirginlik yaratmak ve güvenlik algısına yönelik soru işaretleri de uyandırmak ister. Söz konusu toplumsal vasatın oluşması durumunda, terör örgütleri daha fazla tartışılmakta ve onlarla mücadelede sonuç alma durumu bir kat daha zorlaşmaktadır. Bu sebeple içeride siyasal partilerin birlik görüntüsünden uzak bir tavır sergilemeleri, topyekun mücadele anlamında zaaflar olduğuna işaret edebilir. Hem Osmanlı son dönemi hem de Milli Mücadele'deki anlamlı gayretleri ile hatırladığımız Mehmed Akif Ersoy'un milliyetçilik akımları ile ters yüz olan Osmanlı'daki tefrika sürecine yaptığı atıflar bugünümüzü anlama adına önemlidir. Akif'in “girmeden tefrika bir millete düşman giremez” dizelerinin anlamı, parçalı toplumların ne denli zafiyet içerisinde olduğunu göstermesi açısından kıymetlidir. Terörle mücadele gibi kritik bir alanda, toplumsal ayrılığı artırma yönündeki beşinci kol faaliyetlerine prim verilmemesi, ve asgari müşterekte bulunulması büyük önem arz etmektedir. TERÖRLE MÜCADELENIN YENI DINAMIKLERI
Birtakım olaylar suda çimmekte olan bir kurbağa ile Yasemin'in hayatlarını kesiştirir. Bakalım Yasemin kurbağayı kendi hayatına kabul edebilecek mi?
Önce alanı bir temizleyeyim kendi adıma. Bir: Suud yönetiminin değil bir Osmanlı subayı olan, Cumhuriyet'in banisi Mustafa Kemal'e, bugün yaşayan Kamalistlerin en ahmağına bile hakaret etmesi haddine değildir. Sokaklarda “Gazze” denilmesini yasaklamaya çabalayan; ömrü boyunca Müslümanların ve mazlumların yanında yer alma cesareti gösterememiş; Ebu Ubeyde'nin değil kendisinden, kefiyesinin renginden bile rahatsız olan bu dikta rejimi batacağı yer neresiyse oraya batsın. Umurumda değiller ve hiçbir zaman da olmadılar. İki: Bu suni krizi yönetemeyen, hatta bana sorarsanız bu krizin çıkmasını bizatihi isteyen TFF Başkanı Büyükekşi ve adamları bütünüyle ve derhal istifa etmelidirler. Hatta siz bu yazıyı okurken istifa haberi belki de gelmiştir. İstifanın da yeterli olduğunu düşünmüyorum ayrıca. Hukuk işini yapmalı, derinlemesine bir soruşturma başlatmalıdır. Varsa bir FETÖ yahut başka bir örgüt iltisakı, ivedilikle ortaya çıkarılmalıdır. Üç: Ali Koç ve Dursun Özbek de yönettikleri kulüplerin başkanlıklarından derhal istifa etmelidirler. Süper Kupa finalini 6 Şubat'ta yaşadığımız asrın felaketinin yaralarının sarılması için büyük bir organizasyona çevirmek yerine yahut hiç olmazsa iki kulübü de bağrına basma sözü veren Azerbaycan'da oynamak yerine “Suud bu işlere iyi para veriyor” diyerek “cukka doldurmaya” çabalayan bu iki ismin bu iki önemli takımımızı yönetmeye devam etmesi bence “utanç vesikası”dır bu saatten sonra. Bu üç madde burada bir dursun. Gelelim asıl derdime. Bu krizin aslında “çıkarılmış bir kriz” olduğunun ortaya çıktığını inkâra yeltenen kim varsa ya belge okumayı bilmiyordur ya da dümdüz kötü niyetlidir. Şundan: Aylardır kamuoyunun tartıştığı ve kahir ekseriyetinin “oynanmasın kardeşim bu maç Suud'da” dediği bu organizasyonda takımların dakika dakika ne yapacakları, statta Cumhuriyetimizin 100. Yılı kutlamalarının nasıl olacağı, Mustafa Kemalli görsel şov düzeneklerinin nasıl kurulacağı ve nasıl gösterileceği bir protokolle, hem federasyon yetkilileri hem de kulüpler tarafından imza altına alınmış mı? Evet, alınmış. Suudi Arabistan'ın milli marşının da o statta okunacağı bu protokolde yazılı mı? Evet, yazılı. Sahaya herhangi bir pankartla, idmana herhangi bir tişörtle çıkılması talebi Suud'a iletilmiş ve protokole eklenmiş mi? Hayır, iletilmemiş ve eklenmemiş. Son dakika tişört ve pankart talebi olunca Suud demiş ki “Çıkamazsın kardeşim. Benimle imzaladığın protokol buna müsaade etmiyor. Değil mi ki parayı ben veriyorum, düdüğü de ben çalacağım.” Mesele bundan bir gram eksik de değil bir gram fazla da değil. Hem Suud'un kendilerine ateşleyeceği parayı cukkalama niyeti var başkanların hem de dayılık taslıyorlar bile isteye. Durum budur. Durum bu olmasaydı, TFF ile iki kulübün ortak açıklaması “Birtakım sorunlar oldu da ondan şey ettik, ekiki ekiki” şeklinde olmazdı. Adam gibi, kükreyen, “Krizse kriz ulan” tadında bir açıklama olurdu.
Birtakım olaylar suda çimmekte olan bir kurbağa ile Yasemin'in hayatlarını kesiştirir. Bakalım Yasemin kurbağayı kendi hayatına kabul edebilecek mi?
daha İsrail yeni bir soykırıma girişmeden Hamas aleyhine konuşulmuş ve tutum belirlenmişti. En çarpıcı olan ve yankı uyandıran görüşe göre Filistinliler topraklarını sattıkları için bugünkü hâle düşmüştü. İkinci ve belki de daha önemlisi ise Hamas ne yaparsa yapsın kaybetmeye mahkûmdu çünkü o bir terör örgütüydü. Bu iki görüş Siyonist propagandanın eseriydi fakat farklı mecralarda hararetli bir şekilde karşılık buldu. Çok meşhur kişiler dahi Filistinliler topraklarını sattığı için bugünkü hâle düştüler iftirasını dillendirmekte sakınca görmedi. Bu görüşlerin Siyonist bakış açısına göre şekillendiği ve propaganda amacıyla piyasaya sürüldüğü bilindiği hâlde açık alanda sahiplenildi. Hâlbuki daha ilk haftalardan itibaren emperyalist Batı ülkelerinin sokaklarında dahi hâkim Avrupamerkezci görüşler Filistin bağlamında açıkça terk edilmekteydi. İsrail, fütursuzca elli gün boyunca soykırım suçu işlemesine rağmen kurbanlarla aynı cepheden çıkıp gelen Hamas temsilcileri yüzlerini göstermeseler de ekranlara yansıyan zarif tavırlarıyla İsrailli rehinelerin dahi gönlünde sıcak hisler uyandırdı. Bu sıcak duyguları uyandırabilmek için propaganda savaşının kurallarını iyi bilmek yeterli olmaz, bunu bu tür meselelere az çok aşina olan herkes bilir. Hadiselerin ilk bakışta bize gösterdiklerin yanında daha dikkatli bakmayı gerektiren zenginlikler barındırdığını da teslim etmek zorundayız. Hamas siyasî bir parti olmanın ilerisinde muhtemel bir devletin hangi niteliklere sahip olabileceğini gösterdi. Bütün dünyaya çok açık bir şekilde güven telkin ettiler. Buna mukabil İsrailli yöneticilerin özellikle esir takası dönemindeki açıklamaları savaşın yaşattığı acıları bile aşar nitelikte tehditler içerdi. Gelişmeler bütün dünyada Siyonist propagandanın gücünü kırdı fakat içeridekilerin Hamas hakkındaki düşüncelerinde bir değişim olmadı. Daha da vahimi sütre gerisine çekilmeyi tercih ettiler. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde sokaklara sirayet eden yeni düşünceler Türk solunu oldukça sınırlı düzeyde etkiledi. Bu sınırlı düzey elbette sadece Türk solunu içermemektedir. Birtakım sağ liberal muhafazakâr gruplar da benzer kapalılıkla maluldür. Onlar da Avrupamerkezci ideolojilerin eseridirler. Bağımlılık olarak adlandırılan durumun fikrî karşılığı üzerine daha fazla kafa yormamız gerekiyor. Toprağı sattılar iftirasını içselleştiren grupların çeşitliliği ideolojik belirsizlik ve muğlaklığın ne derecede yaygın olduğunu gösterir ve bu durum hakikaten kaygı vericidir. Hâlbuki elli günlük zaman zarfında direnen yalnızca Hamas değildi. Diğer gruplar da Gazze'de fiilî olarak savaşın içindeydi. Fakat asıl önemli olan bir halkın topyekûn direnişe katılmasıydı. Gazze'de bütün bir halk insanüstü gayret ile mücadele etti. Evet, Ebu Ubeyde gerçek manada bütün Gazzelilerin sesi oldu. “Karadan, denizden ve havadan” bir halkın üzerine günlerce ölüm yağdı fakat onlar topraklarını terk etmedi.
Caz & Birtakım Aykırı Şeylerin Yeni Bölümü! Bu Seride Neredeyse Bir Yıl Sonra Yine Rezalet Bir Kayıtta Postmodernizm ve Cazda Postmodernist Arayışlar, Japon Noise Soundu, No Wave ve Londra Caz Sahnesine Giriyoruz. Beeeelki Bir Final Bölümü, Beeeelki de Değil. Ancak O Kadar Uzun Sürenin Ardından 10 Dakika Katlanamayacağınız Yeni Bölüm Malum Alanlarda. Penguenle, JJ. Bölümle Beraber Bahsedilen Müziklerin Ne Olduğuna Dair Bir Merak İçindeyseniz Buyrun Playlist.
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecîd Tebbûn, 13-16 Haziran tarihleri arasında Rusya'ya kritik bir ziyaret gerçekleştirdi. Rus devlet gelenekleri çerçevesinde kendisine en üst düzeyde protokol uygulanan Tebbûn, Kremlin Sarayı'nda Vladimir Putin'le görüşürken oldukça sıcak karşılandı. “Dostumuz Tebbûn'u Kremlin'de ağırlamaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz” diyen Putin, “Cezayir, Arap dünyası ve Afrika'da bizim için kilit bir ortaktır” ifadelerini kullandı. İki ülke arasında çok sayıda anlaşmanın imzalandığı ziyarette, ayrıca “derin stratejik ortaklık belgesi” üzerinde de ittifak sağlandı. Putin, imza töreninden sonra yaptığı açıklamada, temmuz ayında St. Petersburg'da düzenlenecek olan “Afrika Zirvesi”nde Tebbûn'u da bizzat görmekten mutluluk duyacağının altını çizdi. Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecîd Tebbûn da, gösterilen hüsnükabule teşekkür ettiği konuşmasında dikkat çekici bir vurguya yer verdi: “Birtakım yabancı devletler bize baskı uygulayabilir, ancak bu, ilişkilerimizi kesinlikle etkilemeyecektir.” Tebbûn elbette ülke ismi vermedi, ancak akıllara Fransa başta olmak üzere bir dizi Batılı odak geldi. Tebbûn'un Cezayir Bağımsızlık Savaşı'nda (1954-1962) Sovyetler Birliği'nin kendilerine verdiği desteği hatırlatması ve bugünkü ilişkilere yönelik cümleleri ise, açıkça Fransa'ya yönelik bir tavırdı: “İlişkilerimiz hiç değişmedi. Hâlâ birbirimizi destekliyoruz. Bağımsızlığımızı korumamız gerekiyor. Rusya da bize her türlü silah desteğini sunmaya devam ediyor.” Tebbûn'un, normalde aynı günlerde Fransa'nın başkenti Paris'e resmî bir ziyarette bulunması bekleniyordu. Ancak hem iki ülke arasındaki bazı diplomatik pürüzler hem de Fransa'da haftalarca devam eden protesto gösterileri sebebiyle bu ziyaret sürekli ertelendi. Putin ise Tebbûn'u geçtiğimiz yılın mayıs ayında Moskova'ya davet etmişti, dolayısıyla Rusya seyahatinin belirlenmiş bir takvimi yoktu. Taraflar konuyla ilgili doğrudan bir açıklamada bulunmasa da, siyaset kulislerinde Tebbûn'un Moskova'yı Paris'e tercih ettiği yönünde yorumlar yoğunluk kazandı. Abdulmecîd Tebbûn'un ziyareti, Avrupa ülkelerinin Ukrayna savaşı yüzünden doğalgazda rotayı Rusya'dan Cezayir'e çevirmeye başladığı bir döneme denk gelmesiyle de dikkat çekti. Örneğin Cezayir, şu anda İtalya'nın bir numaralı doğalgaz tedarikçisi konumuna yükselmiş durumda. Tebbûn yönetimi bir yandan Fransa ve diğer Avrupa ülkeleriyle “denk” ilişkiler kurmanın mücadelesini verirken, diğer yandan da Rusya ile safları sık tutuyor. Fakat burada altı çizilmesi gereken bir nokta var: Tebbûn, ülkesinin güneybatı komşusu Mali ile doğu komşusu Libya'da faaliyet gösteren Rus paramiliter örgüt “Wagner Grubu”na yönelik sert eleştirilerini de esirgemiyor. Wagner Grubu'nun Rus hükümetiyle doğrudan bağlantıları hatırlandığında, Tebbûn'un buna rağmen Moskova'da bu şekilde el üstünde tutulması daha ilginç hale geliyor.
Fidiro Kahvesi bu kahve arası bölümünde gurbette Ramazan tecrübelerini ve son zamanlarda izledikleri iyi kötü yapımları sizlerle paylaşıyor. Hadi kahvelerinizi demleyin, Servet ve Hikmet Hanımın bu sıcak sohbetine sizler de buyurun.7:29 Shadow and Bones8:40 Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?11:20 Beef15:19 The Last of Us18:05 Walking Dead22:30 Vanderpump Rules28:27 Love is Blind34:19 Succession'ın efsane son bölümü (S4E3)Support the show
Günün Önemi, Şamata Tadında Gündem, Günün Konusu: Kendini Ne Zaman Elin Kolun Bağlı Hissettin? Senin Hikayen, Yeni Çıkanlar: Özlem Çadırcı - Birtakım Fısıltılar, İz Bırakan Söz.
Sezon 4, Bölüm 4: Birtakım talihsiz beyanatların ve konu seçimlerinin yer aldığı bu bölümde, Ahlat Ağacı ve telif mevzusu da Lafola'daki yerini buldu. https://www.instagram.com/lafolapodcast/
Yazan: Ceren Mısır Düzenleyen: Esranur Maral Seslendiren: Merve Kaş COVID-19 pandemisi ile adını sıkça duyar olduğumuz izolasyon kavramı, 20. yüzyılın sonlarında İtalyan Sosyolog Maurizio Montalbini için araştırma konusu idi. Güneş ışığından mahrum ve insanlardan uzak bir şekilde mağaralarda zaman geçirmiş ve izolasyonun hem insan psikolojisine hem de fizyolojisine etkilerini araştırmıştır. Aynı deneyleri farklı deneklerle de denemiştir. Birtakım deneyler sonucunda izolasyonun beden sağlığını da zihin sağlığını da olumsuz etkilediği sonucuna ulaşmıştır. Yazıya aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz: https://gelecekbilimde.net/magarada-izolasyon/
Gereksiz Tekerlemeler, Muğlak Dandiklikler, Birtakım Personalar ve dahası…#spritehararetlisorular
SÜRPRİZ! BONJOUR! BU SEFER ARAYI UZATMADIK ÇOK! Cazdan ve Birtakım Aykırı Şeylerden Bahsettiğimiz Bu Serinin Yeni Bölümünde Bu Sefer Birazcık Aykırı Şeylere Kaçıyoruz, ve Önce Şunun Cevabını Veriyoruz; Modern Sanata Karşı Neden Bu Kadar Öfkeliyiz, Bardağı Şöyle Koyunca Sanat Olup Böyle Koyunca Sanat Olmuyor mu? Sonrasında Bu Eksende Özgür Doğaçlamayı ve Kuzey Avrupa'dan Çıkan Empresyonist Sound'a Bakıyoruz. Evdeyseniz Çayınızı Kahvenizi Hazırlayın, Otobüste Falansanız Sırtınızı Bir Kenara Yaslayın, Bu Sefer 1 Saat Civarlarındayız, Yeni Standartlarımıza Göre Kısa. Hadi Öptüm, XOXO, Penguenle. JJ. Ha, Bu Özel Seri İçin Bir Playlistimiz Var, Burada.
Soğuk Savaş döneminde olsaydık sağ, sol veya muhafazakâr dindarları işaret ederek herhangi bir meselede tanımlama kolaylığına sığınabilirdik. Ama bugün Metin Feyzioğlu'nun Lefkoşe Büyükelçisi olarak atanmasıyla ilgili “sömürge valisi” suçlamasını aynı ölçüde kategorize edebileceğimizi zannetmiyorum. Bu suçlama ilk önce belirli kişiler ve çevreler tarafından gündeme getirildi. Fakat bu kişileri tanımış olsak da onların dâhil olduğu çevreyi kategorize etmek o kadar da kolay değil. Onları biliyoruz fakat tanımadığımız çok açık. Birtakım somut verilerden hareketle siyasî kimlikler hakkında Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi artık kolay bir değerlendirme yapamıyoruz. Fakat bununla zıtlık oluşturacak şekilde sağ, sol ve muhafazakâr dindar kavramlarının yeterince tanımlayıcı olamayacağı konusunda kesin bir yargıya varabiliriz. Artık tarafları tanımlamakla ilgili ciddî bir zorluk içinde olduğumuz çok aşikâr. Örneğin yukarıdaki suçlamayı yönelten kişi ve kişiler sağcı mı solcu mu ya da muhafazakâr dindar mı?
Selam, Caz Müziğin Serüveninin Anarşileşip Çerçeveleri Kırma Hikayesi Caz ve Birtakım Aykırı Şeyler Serisinin 2. Bölümü Alanlarda! İkinci Bölümde Özgür Müzik Kavramından Alıp Free Jazz'a Gidiyor, Sonra Contemporary Music İle Görüntüyü Bulanıklaştırıp İkinci Chicago Okulu ve AACM'e Varıyoruz. İlk Bölüme Göre Ses Kalitemiz Daha İyi, Yani Sanırsam. Biraz Daha Akıcıyız, ama 1 Saat 20 Dakika. "Dinlene Dinlene Dinlersiniz" Dememe Artık Gerek Yok Sanırım. Sonraki Bölümlerde Görüşürüz, Penguenle. Jack Joyce. Bu Seriyi Takiben Örneklerin Bulunduğu Playlist İçin; Buyrun
Öğrencilik yıllarında Kredi Yurtlar Kurumundan alınan kredilerin geri ödenmesinde yüksek enflasyon nedeniyle yaşanan sıkıntıları göz önünde bulunduran hükümet, faiz ve enflasyon güncellemesinden kaynaklanan farkları sildi. Öğrencilik döneminde bu krediden yararlanıp borçlananlar sadece aldığı anaparayı ödeyecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan, on binlerce gence müjdeyi şu ifadelerle duyurmuştu: “Son dönemde enflasyonun arzu etmediğimiz düzeylere yükselmesi, öğrenim kredisi güncellemelerinde beklenmedik rakamların ortaya çıkmasına yol açtı. Haftalar öncesinden ilgili arkadaşlarıma talimatlarımızı verdik. Kredi geri ödemelerinin herhangi bir enflasyon farkı veya faiz uygulaması olmaksızın sadece alınan kredi rakamı üzerinden yapılmasını kararlaştırdık. Yani anapara.” CHP'liler hükümetin bu kararından sonra “Biz dedik, Erdoğan yaptı” kampanyası başlattı. Hatta yoldaş medyalarında manşetler atıldı. AK Partililer ise CHP'nin içerden bilgi edindiği iddiasını dile getirdi. Eski adıyla Yurt-Kur'un kredileri siyasetin ilgi alanına girer. Bütün siyasi partilerin en popüler vaadidir, harç ve öğrenim kredileri. “Yeni nesil harç kredisi de nedir?” diye sormayın. Eskiden bu kredi iki ayaklıydı. Üniversitelere harç ödenirdi, AK Parti iktidarı zamanında harç kaldırıldı. Dolayısıyla şimdi sadece öğrenim kredisi var. Bu krediler hep siyasetçilerin gündeminde olduğu için CHP'nin “Biz söyledik, Erdoğan yaptı” iddiası ciddiye alınmadı, “he he” denilip geçildi. ««« Bir akşam Bay Kemal, yine apar topar sosyal medya hesabından “Saat 22.00'de buluşalım” çağrısı yaptı. Mutfağında kamera karşısına geçen Kılıçdaroğlu, Alman otomobillerinden yüksek ÖTV alındığını ileri sürerek, iktidara geldiklerinde bu ÖTV'yi düşürecekleri vaadinde bulundu. Aynı saatlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan TRT'de canlı yayındaydı. 2021 yılında Vergi Usul Kanunu'nda yapılan değişiklikle Cumhurbaşkanı'na sigara ve otomobil ÖTV'leri konusunda yetki verilmişti. Erdoğan yayına çıkmadan önce Maliye-Hazine Bakanlığı konuyla ilgili bir tebliği yayınlanmak üzere Resme Gazete'ye göndermişti. Tebliğin yayınlanmak üzere Resmi Gazete'ye gönderildiği saatlerde Kılıçdaroğlu'nun sosyal medyada kameraların karşısına geçmesi, CHP'nin içerden bilgi aldığı tezlerini güçlendirdi. Aradan çok zaman geçmeden CHP'ye yakınlığı ile bilinen gazeteci Özlem Gürses sosyal medya hesabından paylaşımında, “Bürokrasiden CHP'ye ve altılı masaya bilgi geliyor. Seçim ekonomisine geçti iktidar, kesenin ağzı açıldı. Birtakım kesimlere iyileştirici tedbirler alınmaya çalışılıyor. İktidar bu adımları atmadan muhalefet önceden öğreniyor” ifadelerini kullanarak, durumu açıklığa kavuşturdu. Gerçekten de CHP içerden bilgi ediniyormuş. Siyasette bunlar normal şeylerdir bence. İçerden bilgi edinmek, öngörüde bulunmak, rakibini köşeye sıkıştırmak, siyasetin doğasında var. Bunları ciddiye almaya gerek yok.
Yeni bölümde Onur Haftası nedeniyle MUBİ'ye gelen "Cameron Post'a Ters Terapi" filmi üzerine konuşuyor, ardından bir kısım Gibi sohbeti yapıyoruz. Bu haftanın kitabı Lawrence Durrell imzalı "Kıbrıs'ın Acı Limonları". Orhan Pamuk'un yıkılacak apartmanına dair bazı ilginç haberler ve Alejandro Zambra'nın konuşmacı olacağı Yay-Bir Kurultayı da gündemimizde.
“Ev kredilerinin faiz oranı 0,99'a düştü” diye yazdı gazeteler. Tabii ki bu beni alakadar etmedi zira faizli kredi ile ev almanın haram olduğunu biliyorum. Yine de “belki faizsiz bankalar da aynı orandan konut kredisi veriyorlardır” diyerek, standart bir vatandaş yaklaşımıyla “ne öderim acaba aylık?” sorusunu sordum. Babadan değil ama “okuldan” Üsküdarlıyım ben. 25 yıldır Üsküdar'ın tozunu yutuyorum. Dolayısıyla o malum siteye girip Üsküdar'da 3+1 daire fiyatlarına baktım. Üsküdar'ın epey kenarında, oturulabilir bir daire de buldum. Bir milyon yedi yüz bin liraya... Bunun yedi yüz binini peşin verip bir milyon lirasına 0,99 ile kredi kullanarak 10 yılda ödeyeceğim planda aylık taksitlerim kaç para biliyor musunuz? 14.700 TL. Hadi diyelim peşinatın bir milyon lirasını denkleştirip 700 bin lirasına borçlansam bu sefer de taksit 10.000 TL. Yanlış anlaşılmasın. Ev alacağımdan, daha doğrusu alabileceğimden değil. Meraktan baktım. Sonra dedim ki kendi kendime, bu taksitlerle ancak üst sınıflar ev alabilir artık. İstanbul ya da Ankara gibi şehirlerde “ev almak” bir üst sınıf eğlencesine dönüşmüş gibi geldi bana bu fiyatlarla.
Mühdan Sağlam'ın "Ekonomi Sohbetleri"nin ilk konuğu Ziraat Bankası Eski Genel Müdürü, Başkent Üniversitesi Ticari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Şenol Babuşçu, enflasyonla ilgili çarpıcı bir görüşü dile getirdi: Enflasyonu düşürmekle bilerek uğraşmıyorlar. '2022 enflasyonu yüksek çıksın... 2023'ün ilk altı ayında seçim öncesi bir şeyler yaparız. Birtakım tedbirlerle altı ayda yüzde 40'a indiririz...' Bu bir seçim stratejisi..."
Tao & Kognitif Zeka Sanatında Yeni Bir Mini Seriye Başlıyoruz, Zamanında Müzik Konuşurken Asla Götümüzün Yemediği Caz Hakkında Olacak Bu Seri. Ancak Daha İlk Bölümden Bilindik ve Daha Aşina Olunan Ana Akım Caz Tarihini Bitiriyoruz, 1 Saat Boyunca Bir Bilgisel Yağmuruna Tabii Tutuluyorsunuz, 20 Dakika İçinde Kopmanız Çok Olası. Yine de Bugün Doğum Günü Olan Walters'ın Barlarda Kıvırcık Saçlı Kızlara Satacağı Bilgi Külliyatı Olarak Durur En Azından, Dinlene Dinlene Dinlersiniz. Dinlerken Referans Olabilecek Şarkılardan Oluşan Playlist de Şurada. Penguenle. Jack Joyce.
Fatih Yaşlı: Savaş, barış ve birtakım sorular
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Yunanistan'ın son dönemdeki silahlanma çalışmalarına ilişkin, "Birtakım ülkelerin teşvik ve tahrikleriyle kendilerince silahlanmak suretiyle Türkiye'ye üstünlük sağlamaya çalışıyorlar. Bu, beyhude bir gayrettir." ...
Gündeme dair kısa bir değerlendirme Son 2 ayda Anadolu Efes'te yoluna girenler, girmeyenler, maç içi ve maçtan maça dalgalanmalar 4 maç üst üste kazanan Fenerbahçe neleri iyi yaptı, zaafları neler, bu takım doğru yolda demek mümkün mü?
Agresif Musiki'nin bu bölümünde black metal dünyasının en önemli gruplarından Immortal'ın ve dolayısıyla Abbath'ın dünü, bugünü ve belirsiz yarınları hakkında konuştuk. Bu bölümümüzü 6 Mayıs 2021'de aramızdan ayrılan sevgili arkadaşımız Kaan Ünal'a ithaf ediyoruz.
Birtakım Mevzular'ın 4. bölümünde Drama Pasta'nın Discord kanalından Emre konuğumuzdu. Pasta'nın podcastte konuştuğumuz Tancan Fümen - Dost Kayaoğlu dramasını anlattığı videoyu linkten izleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=w3OH-3dOA30 Pasta'nın Discord kanalına katılmak için: https://discord.gg/aXBfVfp3hM
Zombi istilasında kaç gün hayatta kalırsınız? Eğer bir tahmininiz varsa, hatta cevap vermeyi dahi düşündüyseniz tebrikler! Birtakım psikolojik problemlere sahipsiniz. Zombie Apocalypse testi, hayatta kalma ipuçları ve daha fazlası bölümümüzde.
Final Four'un yeni bölümünde @ife_gs ,@iamberatdumlu ve @alprenedogru Euroleague'deki tatil haftasını fırsat bilip Türkiye Basketbol Süper Ligi Üzerine Birtakım Münazaralar gerçekleştirdi. Keyifli dinlemeler!
Rising Star'ın yeni bölümünde @nemanjabje ve @iamberatdumlu çift maç haftasının sonunda Türk takımlarını analiz etti. Keyifli dinlemeler!
Yeni serimiz müzik dolu.
Merhaba dinleyen. Bu bölümde karikatürist Masturbatörler Derneği başkanı aşık ozan Memo Tembelçizer'in FAK [birtakım mevzulara dair kısa yazılar] adlı kitabında da varolan bir yazısını dinliyorsun. Bize alternatifperon@gmail.com maili ile ya da twitter'dan alternatifperon kullanıcı adı ile ulaşabilirsin.
Alper Beşe: 30 Eylül 1983 tarihinde Ankara'da doğdu. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nden mezun oldu. Aynı bölümde yüksek lisans çalışmalarını sürdürüyor. TRT Türkiye'nin Sesi Radyosu için modern Türk şiirinin tarihini anlatan elli iki bölümlük bir program hazırladı (2009). Bitirmeyi başardığı ilk oyunu Dördüncü Rusya Seferi Ankara'da sahnelendi (2011). Şiirleri ve öyküleri, Akatalpa, Sarnıç, Sincan İstasyonu, Sözcükler ve Varlık dergilerinde yayımlandı.Birtakım Tuhaflıklar adlı öykü dosyası 2013 Yaşar Nabi Nayır Ödülleri'nde 'dikkate değer' bulundu. Aynı dosya Alakarga Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. Çeşitli radyo ve televizyon programları ile belgeseller için metinler yazdı. Eserleri: Birtakım Tuhaflıklar (2014), Gecikmeli (2015). (Yazarın biyografisi Alakarga Yayınları'nın web sitesinden alınmıştır).