POPULARITY
Modern dinimiz der ki: Cahiliye döneminde insanlar gümrük putlarına tapıyorlardı. Sonra Hazreti Adem Smith İskoç yaylalarından indi, putları kırıp ticareti serbestlestirdi. O günden beridir piyasaya inanan, ona sığınan toplumlara bereket yağdı, diğerlerine lanet.Peki madem öyle, binlerce yıldır ticaret yapılmasına rağmen alt tarafı iki asır öncesine kadar, serbest ticareti kimse akıl edememiş mi? Ve bir kez akıl ettikten sonra da artık tarihin sonuna kadar böyle mi gidecek?Bugün bu sorularla başlayıp, ABD merkezli ticaret sistemini ve MAGA fantezilerini konuşacağız. Böylece “dünyayı ahmaklar yönetiyor” serisine biraz daha ağır bir temel kazandırmaya çalışacağız. Kaynaklara bakmayı unutmayın, patronlara ekstra teşekkürler...Yeni Kitap: Fularsız Felsefe: Dört Önemli Mesele (bu seferki normal insan boyutunda, 200 sayfa).Konular:(00:04) İneklerle tatil(00:53) Bugünün Planı(02:32) Ticaret felsefesi(zliği)(04:50) Moğol karavanı(07:50) Merkantalizm(11:23) Hz Adem Smith ve mutlak üstünlük(14:48) Hz Davut Ricardo ve karşılaştırmalı üstünlük(18:36) Statik vs dinamik teori(20:02) Serbest Piyasanın zaferi: Corn Laws(23:04) Korumacı ABD(25:05) Dünya Ticaret Örgütü(28:28) Miran'ın Planı(32:00) Triffin Paradoksu(33:15) MAGA 1950 fantezileri(35:05) Otomasyon(37:40) Patronlara teşekkürler.Kaynaklar:Müzik: Team America World Police (adeta bir başyapıt)Kitap: Ways and Means (Xenophon)Podcast: Fall of Civs - MongolsKitap: On the Principles of Political Economy and Taxation (Ricardo)Blog: Bretton Woods (Fularsız)Makale: The Theoretical and Historical Origins of Trade Issues (pdf)Makale: The “Real” History of Free TradeKitap: Against the Tide: An Intellectual History of Free Trade (1996)Makale: The Development of Free Trade in EuropeVideo: Money & Macro - I was wrong about Trump's tariff masterplanMakale: A User's Guide to Restructuring the Global Trading System (pdf)------- Podbee Sunar -------Bu podcast, getirfinans hakkında reklam içerir. getirfinans iyi faizi vade beklemeden günlük kazandırır. Kredi faiz oranı düşüktür. Aidatsız kredi kartı sunar. Para transferinden ücret almaz. Sen de getirfinanslı ol. Bu podcast, Garanti BBVA hakkında reklam içerir. Bonus Platinum Dinamik'le tanışın!Kendiliğinden saatte bir değişen güvenlik koduyla internet alışverişlerinin en yeni ve daha da güvenli ödeme yöntemi!See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Son zamanlarda insanın anlam arayışı ve mevcut sosyal medya düzeninden kaçışın yollarına dair denemeleri çok fazla görmeye başladım. Ya da dijital çağın sosyolojisi ilgi alanım olduğu için dikkatimi çekiyor olabilir. ‘Bir Başka Mesele' programında içinde bulunduğumuz sanal düzeni anlamlandırmaya çalıştığımız konukların ortak görüşü de böyle. Çok değil 30 yıl öncesinde büyük bir özlem var. Bunun adı da sahicilik. Gerçeği arama ve hissetme hasreti de diyebiliriz.
YZBH 28 konular:1. Microsoft, Elon Musk'ın Grok 3 AI modelini Azure'da barındırmaya hazırlanıyor2. Gemini Gemler herkese açık ve ücretsiz oldu. Deneyin.3. Deepseek R2 ve Grok 3,5 gene gelemedi
“Bu işler anca 100 yılda bir yapılıyor çünkü bir daha yapılabilmesi için geçen sefer ne olduğunu hatırlayan herkesin ölmesi gerekiyor”Geçen bölümün ölçeği biraz küçüktü: Bir yasal göçmenlik tartışması üstünden, yerel-küresel çekişmesini görmüştük. Bugün işi büyüteceğiz, aynı çekişmeyi dünya ticareti üstünden işleteceğiz. Bir yandan, serinin temasına uygun olarak, her şeyin ne kaddddar aptalca yönetildiğini konuşacağız. Bir yandan da, süreçten bağımsız olarak, varılmak istenen hedefi konuşacağız. Yani ortada bir büyük resim olduğunu varsayarak onu yorumlayacağız.Yeni Kitap: Fularsız Felsefe: Dört Önemli Mesele (bu seferki normal insan boyutunda, 200 sayfa).Konular:(00:05) 3 gün içinde Büyük Buhran(03:08) Gümrük vs Tarife(04:39) Gümrüğü kim öder(07:37) Ticaret Hileleri(09:46) Parayı baskılamak(12:37) Kurtulus Günü(17:08) Bakkalla aramdaki ticaret açığı(19:40) Belirsizlik ve pazarlık(24:15) Gelecek bölüm(25:22) Fularsız Felsefe.Kaynaklar:President-elect Trump is inheriting a historically strong economyÇin Büyükelçiliğinin tivitiBlog: Why the U.S. steel industry is dyingBlog: Think China is paying for tariffs?Blog: Yes, China Does Cheat In Trade------- Podbee Sunar -------Bu podcast, getirfinans hakkında reklam içerir.getirfinans iyi faizi vade beklemeden günlük kazandırır. Kredi faiz oranı düşüktür. Aidatsız kredi kartı sunar. Para transferinden ücret almaz. Sen de getirfinanslı ol.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Nedim Hazar | Mesele kaset değil yeğen! |26.04.2025 by Tr724
Bir ülke, ekonomiden, piyasadan mı ibarettir? Geçici çalışma vizesi (H1B) tartışmaları üstünden, MAGA hareketi ile sağcı teknoloji elitleri arasındaki kapanmayacak uçurumu inceleyelim.Yeni Kitap: Fularsız Felsefe: Dört Önemli Mesele (bu seferki normal insan boyutunda, 200 sayfa).Konular:(01:00) NSA şefini kovduran troll(05:00) Green Card(07:55) H1B vizesinin saçmalıkları(13:43) Amerikan kültürü yeterince rekabetçi mi(16:45) Musk vs MAGA(22:40) Patreon teşekkürleri.Kaynaklar:Yazı: The Populist vs. the BillionaireYazı: Alliance Between Tech Titans and the MAGA FaithfulSee Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
ABD merkezli üç perdelik bir oyun:Bugünün konusu, bir hatalar komedisine dönüşen bir istihbarat skandalıSonra MAGA hareketi ile sağcı teknoloji elitleri arasındaki gerilimSon olarak da dünyayı altüst eden gümrük vergileri“Bir bildikleri vardır” diyeceğimiz gelişmelerin ardında, aslında ne yaptıklarını pek de bilmeyen insanlar var..Yeni Kitap: Fularsız Felsefe: Dört Önemli Mesele (bu seferki normal insan boyutunda, 200 sayfa).Konular:(00:05) Huti bombardımanı chat grubu(02:05) Üç perdelik oyun(02:51) Signal(07:43) Avrupa takıntısı(10:02) Ful artı ful inkar(13:27) Yan rezaletler(15:35) Dünyayı kimler yönetiyor.Kaynaklar:Yazı: The Trump Administration Accidentally Texted Me Its War PlansHaber: How Trump's team flipped on bombing the HouthisVideo: Signalgate. It's Worse Than You Think. || Peter ZeihanVideo: JWICS - How the US Sends Top Secret Information Around The WorldSee Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Yalan söyleyemem. Pek sevmediğim bir ifade ile Z kuşağı denen gençlik kuşağının apolitik oluşu, bireyciliği, toplumsal ve siyasi konulardaki duyarsızlığı konusundan dostlarla, hocalarla aramızda çok çekiştirdik sizi. Yanılmışız. Ne güzel bir yanılgı oldu bu. Ne umut dolu, ne mutlu bir yanılgı bu.Geleceğinizin nasıl karartıldığını görüp yaşarken, kendi geleceğinizle birlikte memleketin geleceğine de sahip çıkmak için el ele verdiniz. Başınızı yukarı kaldırdığınızda herkes tertemiz yüzlerinizi, pırıl pırıl gözlerinizi gördü.Mesele ne CHP ne İmamoğlu ne de Saraçhane… Gençler hürriyet istiyor! Biz işçi sınıfı devrimcisiyiz. CHP'de yokuz. İmamoğlu'nda yokuz. Saraçhane'de yokuz! Olmayız da. MÜSİAD markalarına boykot yapıp sövmekte, TÜSİAD markalarını övmekte de yokuz. İngilizden, Amerikalıdan, Almandan herhangi bir konuda medet umanlardan olmadık, olmayız, olmayacağız. Ama gençlerin mücadele azmini, enerjisini, coşkusunu kendi pazarlıklarında koz olarak kullananlar, istediklerini yarım yamalak alır almaz, gençleri istibdadın polis gaddarlığıyla baş başa bıraktığında, orada biz varız. Hocaysak, eğitim ve bilim emekçisi isek, memleketin pırıl pırıl gençleri hürriyet için mücadele ediyor, bedel ödüyorsa, elbette ki sahip çıkacağız, yalnız bırakmayacağız. Yoksulluğun, hayat pahalılığının, işsizliğin pençesinde kıvranan işçiler, emekçiler, yoksul köylüler yani emekçi halkımız da aynı şekilde memleketin evlatlarına sahip çıkmalı. Bunun yolu CHP'ye yazılmak değil. İmamoğlu'nu siyasi olarak savunmak değil. Bunun yolu gençler nasıl kendi gelecekleriyle memleketin geleceğine birlikte sahip çıkıyorsa, işçi ve emekçinin de işine aşına sahip çıkarken, memlekette hüküm süren sermayenin istibdadına karşı da hürriyet mücadelesi vermesidir. Kim diyebilir ki grevleri yasaklanan metal işçileri fiili grevlerle yasakları yırtıp attığında sadece ekmek mücadelesi vermiştir? Bu basbayağı bir hürriyet mücadelesidir. Kim diyebilir ki sendikalaştıkları için işten atılıp aylarca direnen, barikatlar aşarak Anayasal Hak Yürüyüşü yapan Polonez işçileri sadece işleri ve aşları için direnmiştir? Bu basbayağı bir hürriyet mücadelesidir. Antep'te tekstil işçilerinin önderi Mehmet Türkmen neden hapis yattı? Hürriyet için! Gençler niye yatıyor? Hürriyet için! Biz niye yatıyoruz? Hürriyet için!İnanıyorum ki içeride yatanların temsil ettiği mücadeleler dışarıda hürriyet için buluştuğunda zafere giden yolu arşınlamaya başlayacağız. Nasıl buluşacağız? Herkes kendi payına AKP'den, CHP'den ve benzerlerinden yani düzen siyasetinden koptuğunda, kendi gücümüze ve emekçi halka güvenip alçak ve katil emperyalistlerden, ikiyüzlü ve korkak burjuvalardan medet ummaktan vazgeçildiğinde, buluşacağız! Kimsenin karşısında duramayacağı bir güç açığa çıkaracağız. Kazanacağız!Not: Ramazan bayramında işçi, emekçi dostların, yoldaşların, arkadaşların destek ve dayanışma mesajları en güzel hediye oldu. Herkese çok teşekkür ediyorum. Bir sonraki bayramda yani 1 Mayıs İşçi Bayramı'nda iş, aş, hürriyet bayrağının altında mücadeleci gençleri, namuslu hocaları ve öncü işçileri bir arada görmek en büyük dileğimdir. Sevgilerimle. Silivri 3 No'lu Cezaevi
Bankalararası Kart Merkezi (BKM) verilerine göre; 2 Nisan'da, bayramın son günü olan 1 Nisan Salı gününe göre daha fazla işlem kayıtlara geçerken, aynı tarihte işlemlerin 3-22 Mart ortalamasının tutar olarak üzerinde olduğu görülmüş. 1 Nisan'da 14 milyar TL olan alışveriş miktarı, 2 Nisan'da 28 milyar TL'ye yükselmiş. İki gün arasındaki fark şöyle yüzde 10'larda falan olsaydı, belki o zaman “Yanılma payı” gibi başka bahaneler yedirilebilirdi. Ancak yüzde 100'ü saklayacak bir yer yok…
Gündem bölümü. Rejimin iyice otokrasiye kayması, bunun gizli ve açık maliyetleri, eski Osmanlı bölgelerine kıyasla halkın mutluluğındaki değişim, vatandaşlık bilinci ve boykot hakkında. Kendinize mukayet olunuz.Yeni Kitap: Fularsız Felsefe: Dört Önemli Mesele .Konular:(00:04) Gelecektekiler için gündem özeti(01:20) Rekabetçi olamayan otoriterizm(05:40) What about whataboutism(07:54) Tek adamcılığın maliyeti(11:28) Mutsuzluk(13:23) Hukukta Gabon standardı(14:25) Sokağa çıkmak(16:00) Vatandaşlık bilinci ve polise tapmak(17:29) Boykot(22:10) Fularsız Felsefe (önsatış).Kaynaklar:Dünya Mutluluk RaporuSee Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
İftar programlarını takip ediyorum. Artık sakız orucu bozar mı sorusundan ciddi meselelere gelmiş Türkiye. En çok zekât soruları geldiğini görüyorum. Sual sahipleri nisabı ve zekât miktarını hesaplatmak istiyorlar. Evvela anlıyorum ki enflasyonist dönem geçim zorluğuyla beraber bir tasarruf refleksi de oluşturmuş. Sonra sual edenlerin varlık portföylerinden görüyorum ki ana tasarruf kalemi altın. Hatta sonuna kadar altın. Mesele de bu…
Bu bölümde, akıl yürütmeye dayanan yeni yapay zeka modellerinin tam olarak ne yaptıklarını, kısa zamanda kaydettikleri ilerlemeleri, eğitimlerini ve Deepseek'in neden meşhur olduğunu anlayacağız. İyi Pazarlar.Yeni Kitap: Fularsız Felsefe: Dört Önemli Mesele (önsatış).Konular:(00:04) Sansasyonel giriş(02:11) Yapay zekaya kibar davranmak(03:08) Eski modellerin aptallığı(05:41) Chain of Thought(08:18) Test performanslarındaki inanılmaz değişim(11:20) Gerçek akıl yürütme(12:28) Akıl yürütme eğitimi(16:25) Deepseek'in farkı(19:18) Fularsız Felsefe: Dört Önemli Mesele (önsatış).Kaynaklar:Video: Cold FusionVideo: Deepseek R1 TheoryMakale: Large Language Models are Zero-Shot ReasonersBlog: Demystifying Reasoning ModelsARC-AGI See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Ukrayna-Rusya savaşının ilk aylarında Dolmabahçe Sarayı'nda dünya diplomasi tarihine geçecek bir toplantı yaşandı. Savaşın en şiddetli günlerinde iki devletin dışişleri bakanları ve misyon temsilcileri Dolmabahçe Sarayı'nda bir araya geldi. Savaşın bitirilmesine dair müzakereler yapıldı. O günlerde Avrupa devletleri Rusya'ya karşı büyük bir saldırı ve ambargo başlatmış, psikolojik savaş ileri boyutlara varmıştı. Mesele o kadar ileri bir boyut kazandı ki Dostoyevski'nin eserleri dahi yasak kapsamına alınmıştı.
Ersin Çelik'in Bir Başka Mesele programına konuk olan İstanbul Aile Vakfı Başkanı Üner Karabıyık'ın değerlendirmelerini okudum. Doğurganlık hızının sıfırlanacağını tespit ediyor. Gıda, hijyen ve estetik enstrümanlarla gelecekteki çocukların vurulacağını ifade ediyor. Oysa gıda mesela tarım ülkelerine bakılırsa sağlıklı, gürbüz ve kalabalık nesiller demek… Gerçekten Kissinger nüfusun bu enstrümanlarla kontrol edilebileceğini ileri sürmüştü. Bu taraftan devam etmeyeceğim ama mesele önemli. Dikkat verilmeli.
Bir ay önce Los Angeles'ta birkaç büyük yangın çıkmış, yaklaşık 4 tane Kadıköy büyüklüğünde yer yanmıştı. Sosyal medyada, sigorta şirketlerinin dahil olduğu birtakım komplo teorileri yayıldı ama bence işin altında daha ilginç bir şey var: Zamanında halk adına, halk için alınmış bir kararın, iklim değişikliğinin de ittirmesiyle, tamamen geri tepmesi.Konular:(00:00) Kitap: Dört Önemli Mesele(01:27) LA yangınları(03:26) Fiyat kontrolü(06:20) İklim değişikliği(08:27) Primary peril(10:23) Riskin fiyatlanması(14:02) Reinsurance(15:00) Devletin rolü(18:10) Tabure barın belkemiğidir ve patronlarKaynak:Blog: LA Fires Could Change the Insurance IndustrySee Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Evvela kısa bir girizgâh… 15-16 Şubat tarihlerinde HÜDA PAR Genel Merkezi Diyarbakır'da “Kürt Meselesine İnsani Çözüm” başlığıyla bir çalıştay düzenledi. Çalıştayın ilk günkü oturumunun ilk konuşmacısı bendim. “Geçmişten Günümüze Kürt Meselesinde Çözüm Arayışları ve Neticeleri” konulu konuşmamı yazılı metinden okudum ki o birileri, hatta AK Partili görünen ama gerçekte İttihatçı-Kemalist bir zihne sahip olanlar söylediklerimi çarpıtma yoluna gitmesinler.
Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) 180 ülkeyi kapsayan bir Basın Özgürlüğü Endeksi hazırlıyor ve raporları Türkiye dahil çok sayıda ülkede özellikle muhalefetler nezdinde itibar görüyor. RSF'nin 2024 raporunda Türkiye basın özgürlüğü bakımından 180 ülke içinde 158'inci sırada yer aldı. Somali, Libya, Kongo, Lesoto, Uganda, Mali, Liberya ve daha nice ülkede basın Türkiye'den daha özgür! İnandınız mı? Sıralamayı teyit etmenin çok kolay bir yolu var: İsrail'e bakmak. 2024 yılında İsrail basın özgürlüğü bakımından 101'inci sırada yer almış. İsrail'de 2024 yılında hiç gazeteci öldürülmemiş. Nasıl oluyor bu? İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze'de 200'den fazla gazeteciyi hedef gözeterek, kasten öldürdüğünü, tarihi bir “rekor” kırdığını biliyoruz. Kim öldürmüş o kadar gazeteciyi? Mesele basın özgürlüğü sıralaması olunca RSF Filistin'i bir devlet olarak kabul ediyor ve Gazze'de “100'den fazla” gazetecinin öldürülmesini Filistin'in hanesine yazıyor! Ayrıca Filistin'in dünyada gazeteciler için en tehlikeli “ülke” olduğu notunu da düşüyor. Bu kurnazca çarpıtmaya rağmen, RSF'ye göre, Filistin dünya sıralamasında Türkiye'nin önüne, 157'nci sırada.
Ankara'da meclis, İngiliz Mehmet'in vergiyi emekçi halktan alıp kaynakları faize ve sermayeye harcayan bütçesini görüşürken, asgari ücret komisyonu da işçi sınıfını ölümü gösterip sıtmaya razı etmek üzere toplanıyor. Ankara'da düzen partileri asgari ücret ve bütçe tartışmalarında kendi aralarında kayıkçı kavgası yapıyor. Mesele krizin faturasını emekçi halka ödetmek olduğunda İngiliz Mehmet'in programının arkasında birleşiyorlar. Asgari ücret için İMF 20 bin diyerek tabanı, CHP 30 bin diyerek tavanı söylüyor. Türk-İş geçtiğimiz Kasım ayı için açlık sınırının 20 bin 500 lira olduğunu açıkladı. Bu rakam asgari ücretliler ilk zamlı maaşlarını aldığında 22 bin lirayı, yıl sonunda da 30 bin lirayı geçecek. Yani AKP, İMF'yle CHP'nin ortasını bulup yine asgari ücreti açlık sınırına endekslemeye hazırlanıyor. Diğer taraftan Türk-İş, DİSK ve KESK ayrı ayrı mitinglerle Ankara'nın meydanlarını yüzbinlerce işçi ve emekçiyle dolduruyor. Birleşik İşçi Cephesi kendisini bir zorunluluk olarak dayatıyor. Bu görevden kaçan kayıkçı kavgasının parçası demektir. Ya bu görevi yapacaklar ya da işçi sınıfı onları aşacak! Türkiye seçimini yapacak: Kayıkçı kavgası mı sınıf kavgası mı? Sınıf kavgasını seçenler yolu gösteriyor. İşte Tuzla'da Birleşik Metal-İş üyesi Chen Solar işçilerinin sermayeden kopartıp aldığı sözleşme ortada. CHP'nin bile asgari ücrete 30 bin liralık tavan belirlediği ortamda Chen Solar'da işçilerin en düşük ücreti 60 bin lira oldu. İşte bu da örgütlü işçinin asgari ücreti oluyor. Onlardan önce de Kırşehir'de, yine Birleşik Metal-İş'te örgütlü ÇEMAŞ işçileri de örgütlü güçleriyle fabrikadaki en düşük ücreti 58 bin liraya çıkarmıştı. Chen Solar işçileri ücretin dışında ayrıca toplu sözleşmeye koydurdukları maddelerle vergi yükünü patrona aktaran kazanımlar elde etti. Yine Birleşik Metal-İş'li işçiler bu fabrikalardaki kazanımların açtığı yoldan ilerleyerek ve “hak verilmez alınır” diyerek MESS'e karşı grev kararı aldılar. Grev tarihini 4 Aralık olarak ilan eden Hitachi işçileri, başı çekiyor, MESS sözleşmesi kapsamındaki diğer fabrikalar da şalteri indirmek için sırada bekliyor. İşçinin Anayasal hakkı olan grevi yasaklamaya kalkan olursa işçiler, Kavel parolasıyla grev hakkını grevle savunacak! İşçi emekçi ne alacaksa birliğiyle ve kendi bileğinin gücüyle alacak! Bitmedi! Çatalca'da aylardır direnen Polonez işçileri 6 Aralık'ta Ankara'ya Anayasal hak yürüyüşünü başlatıyor! Polonez işçisinin direnişi 146 işçinin Tekgıda-İş'te örgütlendiği için işten atılmasıyla başladı. Ama artık Polonez işçileri kendilerinin işe iadesi için olduğu kadar, tüm işçi sınıfı için, Anayasa'nın sendikalaşma özgürlüğünü güvence altına alan 51. maddesini uygulatmak için de yürüyor! Yani Polonez işçisi tüm işçi sınıfına bir çağrıda bulunuyor: “Kendi göbeğimizi kendimiz keselim!” diyor: “Hak verilmez alınır, zafer sokakta kazanılır!” Ankara'nın kayıkçı kavgasından kimse bir şey beklemesin! Gözünüzü Anayasal hakkı için Ankara'ya yürüyenlere dikin, kulağınızı grev hakkını grevle savunanlara verin! Çare orada! Polonez işçisi bu yürüyüşte başı çekiyor! Kavel'in yolunda yürüyen metal işçileri yine en ön safta! Anayasal hakları için grevde olan MKB Rondo (Selüloz-İş), Tarkett (Petrol-İş) ve Mersen (Birleşik Metal-İş) işçileri de onlarla birlikte. Sendikalaşma hakkının işten atmalarla ve yıllarca süren mahkemelerle gasbedilmesine karşı, Anayasal hakkımı hemen şimdi istiyorum diyen Kocaeli Betek Kimya/Filli Boya (Petrol-İş), Atakaş Çelik (Birleşik Metal-İş), Perfetti, Eker (Tekgıda-İş) ve TKIS (Teksif) işçileri, Fernas'tan Çayırhan'a Ankara yollarını arşınlayan maden işçileri ve hakları için direnişte olan tüm işçiler de bu haklı mücadelenin saflarında! İş, aş, hürriyet için herkesin bu onurlu yürüyüşte birleşmesi ve safları sıklaştırması gerek! Her yer Kavel her yer Polonez olacak! Fabrikalarda direne direne, meydanlarda birleşe birleşe kazanacağız!
Mesele, Finlandiya ile Almanya arasındaki C-Lion1'in kesilmesi değildir. Bilakis bu olay, kasıtlı/kasıtsız, deniz altı kritik altyapı güvenliğinin fiziki, siber ve dijital saldırılara karşı korunup güçlendirilmesi gerektiğini tekrar kanıtlamıştır.Yazan: Doç. Dr. Merve SerenSeslendiren: Halil İbrahim Ciğer
Bakmayın siz Arka Sokaklar dizisinin “dini bir grubun devletin kolluk kuvvetlerine yönelik tehdit içeren ifadeler kullanılması sebebiyle” ceza alması üzerine Şevket Çoruh'un “bu cezayı ödül sayarım” diye zırvalamasına. Altı üstü rol kesiyordur. Pek de iyi gitmediğini herkesin bildiği tiyatro miyatro işleri için zemin yokluyordur daha doğrusu. Yoksa zeki adam diye biliriz. Arka Sokaklar'da oynamaktan hiç mutlu olmadığını, o düzeysizlikte bir dizide oynamanın iyi üzeri sayılabilecek oyunculuğunu heder ettiğini o da bilir yani. Bir çıkış arıyor kendince. Çok görmemek gerekir.
12 Ağustos 2005 tarihinde Diyarbakır meydanında yaptığı konuşmada “Kürt meselesini tanıdığını” söyleyerek konu üzerinde seksen yıldır çökmüş olan bu meseleyi çözeceğini ilan etmişti Erdoğan. Bunu önceki siyasetçilerin ikrar edip bir adım yol katetmedikleri, kat etmeye niyetli olmadıkları bir içten pazarlıkla söylememişti.
Biden yönetiminin Gazze'ye insani yardım akışı sağlamadığı takdirde İsrail'e silah yardımını durdurulabileceği yönündeki mektubunun yaklaşan Amerikan seçimleriyle alakalı olmadığını düşünmek pek mümkün değil. Bir yıldır yaşanan etnik temizlik ve sivil halkın açlığa mahkûm edilmesi politikasını görmezden gelen Biden yönetimi, seçimlere üç hafta kala bu dramı hatırlamış gibi görünüyor.
Merhaba arkadaşlar "Tabiat Risalesi'nin" dördüncü bölümü ile tekrar sizlerle beraberiz. Bu bölümde ikinci yoldaki ikinci muhali konuştuk, umarız sizlerde istifade edersiniz. Dersin işlendiği kitap: Risale-i Nur Külliyatından, Lemalar eserinden, Yirmi Üçüncü Lema, Tabiat Risalesi İkinci Mesele İkinci Muhal #ateizm #risaleinur #lemalar * Video Linki: https://youtu.be/IQD_fNLI4Nk * Bölümler: 0:00 Giriş 0:55 İnsan bedenindeki tesanüd (kubbe örneği) 10:22 Zerreler Allah'ın emrinde olmazsa ne olur? 16:48 Her şey kendine kendine mâlik midir? 20:13 Bitiş * Harun Serkan Aktaş * Takip Etmeyi Unutma: Instagram: @maksat114bursa YouTube: @maksat114 Spotify: Maksat 114 X: @maksat114bursa
Ekonomistlerin hepsi, faiz indirimlerinin Şubat ayında başlayacağı konusunda hemfikir. Mesele, o zamana kadar dayanabilmek.
ABD Başkan Yardımcısı ve Demokratlar'ın Başkan Adayı Kamala Harris'in Kasım'da yapılacak seçimlerde Başkan Yardımcısı adayı olarak Minnesota Valisi Tim Walz'u seçmesi “Siyonist Lobi”yle bağlantılı çevrelerde tepkiyle karşılandı. Mesele, Walz değil. Asıl mesele Harris'in Pensilvanya'nın Yahudi kökenli Valisi Josh Shapiro'yu seçmemiş olmasıydı. Harris'in kısa listesinde en üst sırada yer alan Shapiro'nun adaylığı neredeyse kesinleşmiş gözüküyordu. Demokratlar'ın “İlerici Sol” kanatlarıysa Shapiro'nun Başkan Yardımcılığına karşıydılar. İlerici Sol kanat, “Merkezci Demokratlar”a kıyasla genç seçmen tabanını, renkli toplulukları ve alt gelir zümrelerini harekete geçirmekte çok daha başarılı. Bu yüzden Harris'in Demokrat vekillerin neredeyse yarıya yakınını temsil eden grubun tercihlerini göz ardı etmesi çok zor. Harris'in Başkan Adaylığı Demokratlar'ın seçim kampanyasına büyük bir coşku pompaladı. Ancak Harris'in Trump'ı yenmesi için bu coşku tek başına yeterli değil. Harris'in Sol kanat Demokratlar'ın rüzgârını da arkasına alması gerekiyordu. Harris'in İlerici Grubun istemediği bir ismi Başkan Yardımcısı adayı olarak seçmesi bu bakımdan ciddi bir sorun teşkil edebilirdi Sol kanat Demokratlar Harris'in yol arkadaşı olarak Minnesota Valisi Tim Walz'u seçmesini istiyordu. Harris'in Walz'u seçmesi parti içi dengeleri dikkate almak durumunda kaldığını gösteriyor. Demokratlar'a göre bu seçimler Amerika'nın geleceği için varoluşsal önemdedir. Kutuplaşmış siyasi iklimde en ufak oy kaymaları bile stratejik önem taşıyor. Trump'ın Başkan Yardımcısı olarak Senatör J. D. Vance'i, Harris'inse Walz'ı tercih etmesi boşuna değil elbet. J.D Vance ve Tim Walz “Orta-Batı Amerika”ya hitap eden tipik Beyaz Amerikalı iki siyasetçi. Vance “Sağ popülist” ise, Walz da “Sol popülist” çizgiye eğimlidir. “Orta-Batı Amerika”ysa Başkanlık seçimleri için kilit bölgeleri temsil ediyor. Sol Kanat Demokratlar'ın Merkezci Demokratlar'a da uzak olmayan Walz'u desteklemelerinin sebebi de bu. Walz, Sol Kanatların sosyal politika gündemlerini ilerletmek bakımından Shapiro'dan çok daha uygun bir aday.
Benzer süreçlerden geçerken kendi tarafımızda neler olduğunu konuştuk. Geriye dönüp baktığımızda hissedilen o sıkışık hissiyatı gülümseyerek andık. Hakkımız olanın bize gelmesi,enerjiyi sıkıştırma halimiz,herşeyi çabuk tüketmemize değindik. Konular oralardan aile dizimine geldi mesela. Podcastte önerdiğim kitabı paylaşmak isterim. Hikayelerimizin sadece bizimle alakalı olmadığını örneklerle görebileceğiniz bir kitap.Çok öneririm okumanızı. Mark Wolynn -''Seninle Başlamadı ''
Kişi başına düşen silah sayısında dünya birincisi olan ABD nüfusundan daha fazla silaha sahip. Her yıl 40 binin üzerinde Amerikalı ateşli silahlarla hayatını kaybediyor. Okullarda, kiliselerde, sinagoglarda, eğlence ve alışveriş merkezlerinde gerçekleştirilen bireysel saldırılarda ölenlerin yakınları onlarca yıldır silah edinmenin kısıtlanması için mücadele veriyorlar. Ancak ana- babaların acıları, gözyaşları, çığlıkları bu amansız silahlanmanın durdurulması için yeterli olmadı. Tam aksine bazı siyasetçiler seçim kampanyalarında silahlarıyla poz vermeyi pek seviyorlar. Ve bireysel silah üreten şirketlerin lobisi bu tip adaylara para yağdırıyor. En çok ilgi gören silah ise “AR-15” yarı otomatik tüfekler. Donald Trump'ı hedef alan mermi bu silahın namlusundan çıkmış. Peki Amerikalılar neden bu denli silahlanıyorlar? Çünkü Amerikalılar bir ‘iç savaş' yaşayacaklarını düşünüyorlar. Kimilerine göre bu iç savaşın gerçeğe dönüşmesi sadece an meselesi. Muhtemel bir iç savaşın filmini de yaptılar. Alex Garland'ın “İç savaş” filmi Nisan'da gösterime girdi. Senaryosunun 6 Ocak 2021'de Trumpçı grupların seçimlerin hileli olduğu iddiasıyla ABD Kongresi'ni işgâl etmelerinden esinlendiği söyleniyor. Film iç savaşın sonlarında başlıyor. Neden, nasıl, kimler tarafından başlatıldığı bile belirsizdir. Eleştirmenlere göre Başkanlık seçimleri öncesinde gösterime giren film gerçek dünyadaki Amerikan siyaseti hakkında hiçbir şey söylemiyor. Ne ki Filmin en çarpıcı tarafı, neden, nasıl ve kimler tarafından başlatılmış olursa olsun, bir iç savaşın sıradan Amerikalıları acımasızca biribirilerini yok edecek nitelikte dönüştürmesidir. Bu bakımdan film daha çok, muhtemel bir iç savaşın Amerikan toplumunu ne hale sokacağına dair bir “ön uyarı” olarak yorumlanıyor. Saiklerinin ne olduğu henüz bilinmiyor, ama 20 yaşındaki tetikçinin 78 yaşındaki Başkan adayı Trump'a AR-15 tüfeğini ateşlemesi Alex Garland'ın “iç savaş” filminden sahneleri hatırlattı. Son derece kutuplaşmış siyasî bir iklimde nüfusundan daha fazla bireysel silahların varlığı istikbalde büyük bir kaosa işaret ediyor. Seçmenlerin diğer bir partiyi sadece ‘siyasi rakip' değil, aynı zamanda kendi temel Amerika anlayışlarını tehdit eden ‘düşman' olarak görme eğilimiyse artıyor. Silah düşkünü Amerikalıların büyük kısmınıysa Cumhuriyetçi seçmenler oluşturuyor. 2019'da eski bir Cumhuriyetçi vekil “İnsanlar başka bir iç savaştan bahsedip duruyorlar. Bir tarafın yaklaşık 8 trilyon mermisi var.. Acaba kim kazanır?” diyordu. Cumhuriyetçi Parti'nin ve yan kuruluşlarının finansörlerinden biri olan Thomas Klingenstein ABD'deki siyasi bölünmeyi “soğuk iç savaş” olarak niteliyor. Başkanı olduğu “Claremont Enstitüsü” sert Sağ siyaset tarzını destekliyor. Bu soğuk iç savaşsa Amerika'nın özünde iyi ve savunulmaya değer olduğuna inananlar ile Amerika'nın kötü olduğuna inananlar arasındadır.
Modern dünyânın başat niteliklerinden birisi nüfus kesâfetidir. Kapitalizm, eski dünyâların nüfus dengelerini alt üst eden bir tesir göstermiştir. Kâhir ekseriyeti kırsalda yatan, dağınık nüfusları mülksüzleştirmiş ve kentlere yığmıştır. Daha sonraları onları, bilhassa sanâyi evresinde, yedek ve reel işgücü hâlinde üretime sokmuştur. Bu mâlûmat, genel kültürü sağlam herhangi bir insanın bilebileceği mâhiyettedir. Mesele, bu demografik birikimin nasıl yorumlandığında odaklaşır. Kitle isyânları, târihsel olarak kökleri çok eskiye uzanan bir hadisedir. Sosyolojik olarak bakıldığında bunların başlıca üç örüntüsü (pattern) olduğu söylenebilir. Başlıcası köylü isyanlarıdır. Bu tarz isyanlar merkezden uzak olarak ortaya çıkar. Köle isyanları diğer bir örüntüdür. Bunlar kenarda yaşanabileceği kadar merkezde de yaşanabilir. Nihâyet zenaatkâr isyanlarından bahsedilebilir ki, bunların merkezi tuttuğu âşikârdır. Bahsi geçen üç örüntü ,birbirlerinden kopuk veyâ bağlantılı gerçekleşebilir. İşin tuhafı, karizmatik figürlerin başını çektiği bu isyanların hemen hepsinin merkez tarafından trajik bir biçimde bastırılış olmasıdır. Antik sistemler, bunların dağınık ve örgütsüz yapılarının avantajını kullanmayı çok iyi bilmiştir. Modern dünyâda ise durum değişmiş görünmektedir. Kapitalizmin merkezî- bürokratik dünyâsında proleterleşmiş kitleler de buna uygun olarak eski dünyânın dezavantajlı kitlelerinden farklı olarak merkezîleşmiş, yoğunlaşmış ve daha mühimi sınıfsal bir nitelik kazanmıştır. Burjuva entelektüel dünyâlarda pişirilmiş çeşitli fikirler etrafında nasıl ve neye karşı isyan edeceklerine dâir bir rehberlik desteği kazanmışlardır. Eski dünyâda isyanlar çok defa mevziî kalmış; deyim yerindeyse cirmi kadar yer yakmıştır. Hâlbuki modern dünyâda , işçi hareketlerinin zincirleme bir reaksiyona dönüşüp tekmil sistemi, hattâ külliyen târihi değiştirme veyâ dönüştürme potansiyeli ortaya çıkmıştır. Sosyalist liderlerin beklenti ve umudunun, bu târihsel avantajın doğmasının işlevi olarak değerlendirilebilir. Gelin görün ki, modern devrimlerin pratiği, Marx'ın öngördüğünün aksine işçi sınıflarının en yoğun olduğu kapitalistleşmiş Avrupa'da değil, yarısı sanâyileşmiş, ama kalan yarısı ise hâlâ zırâî ilişkilerin devâm ettiği coğrafyalardan başlayarak kesif köylülüğün hüküm sürdüğü kenar coğrafyalarda yaşanmıştır. Thompson'ın “İngiliz İşçi Sınıfının Oluşumu” başlıklı muhteşem çalışması, merkez dünyâdaki kırılmayı son derecede çarpıcı bir şekilde ortaya koyar.
Başlıktaki nitelemeyi toplumun bütününe mal etmekten kaçınmayı istediğimiz durumlar ortaya çıktığında, o durumlara sebep olanlar hakkında kullanıyoruz. Her toplumda toplumun kahir ekseriyetinin içinde olmadığı birtakım eğilimler ortaya çıkabilir, bunların gerçekten de istisnai sayılması ve toplumun geneline yakıştırılmaması gerekir. Tabii söz konusu güruh gerçekten birkaç kendini bilmezden ibaret kalıyorsa! Toplumsal yapımızı sağlam kılan temel değerlerde önemli aşınmalar ortaya çıktığı artık saklanamaz biçimde gözler önünde. Kayseri'de yaşananlar ve sonrasında başka şehirlerde de aynı potansiyelin bulunduğunu gösteren daha küçük ölçekli başka hadiseler bize toplumsal değerler dokumuzda kırılmalar, parçalanmalar yaşandığı gösteriyor. Zaten uzun süredir işaretlerini aldığımız bu kötü gidişat, kabul etmeliyiz ki artık alarm verme noktasına gelmiş bulunuyor. Bu toplumda asırlarca ciddi hiçbir emaresi bulunmayan, ancak son yüz-yüz elli yılda ırk temelli akımlar ve ayrışma ideolojileriyle kendine yol bularak zeminini geliştiren yeni bir ötekileştirme kültürü ile karşı karşıyayız. Bir yanda Türk kelimesini telaffuz etmekten kaçınan ve Türkiyeli gibi ara başlıklarla durumu kafa karıştırıcı noktalara çekme gayretinde kompleksli, yerli olamayan, milli düşünemeyen bir kesim; diğer tarafta ‘Türk'ün Türk'ten başka dostu yok!' diyerek Türkiye'yi dünyaya kapalı ırk temelli kapalı devre bir toplumsal yapıya mahkûm etme gayretinde bir başka kesim… Her iki kesimin neredeyse tek ortak özelliği ise; Ümmet-i İslam'a kapılarını kapatan, Arap'a, Acem'e düşman, yeri geldiğinde ırkçılık ayıbını açıktan ya da örtülü biçimde rahatlıkla üstlenebilen, dini coğrafyasından, aslî zemininden, ahlakından ve ruhundan kopararak aksesuarlaştıran bir yapıda, bir zihniyette olmaları… Ve elbette bugün artık seslerinin diğer bütün sesleri bastıracak kadar yükselmiş olması… Böyle bir gerilim ortamında hiçbir şeyin aklıselim dairesinde ve gerçek muhtevasıyla konuşulup anlaşılmasına imkan olmuyor doğal olarak. Bunu yapmaya çalışan, o meşhur toplumsal dokumuzu tehdit eden bu bozulma halini teşhise ve tedaviye yol arayan da pek yok.
Bu bölümde yine bir vaka ile karşınızdayım. Nehir'in çocukluğunda fark etmeden içselleştirdiği fantastik öğretiler, onun yetişkin hayatında oldukça belirgin etkiler yaratıyordu. Düzenli seanslar sonrasında gerçekleştirdiğimiz bir çalışmada bu büyüler, şeytanlar ve fantastik öğretilere yeni bir nefes oluştu. Nehir'in vakasının sizlere de ilham olabilmesini dilerim.NOT:Burada bahsettiğim vakanın özü gerçek bir hikayeye ve seans notlarıma dayanmaktadır ve paylaşım öncesi tabii ki danışanın açık izinleri alınmıştır. Yani, vakanın özünün paylaşılmasına samimiyetle onay veren danışanım bu platformda kendi hikayesinin gizli bir şekilde paylaşılacağının bilgisine sahiptir. Her vaka paylaşımımda olduğu gibi, danışanlarımı kendimce de korumak adına hikayeler birebir halde paylaşılmamaktadır. Vakada geçen isimler gerçek isimler değildir. Ayrıca vakaya daha zengin bir hikaye anlatıcılığı katmak ve belirli psikolojik meseleleri vurgulamak adına hikayeyi özel bir kurgu sürecinden geçirerek paylaşıyorum.Kısacası, burada bahsedeceğim hikayenin özü ve kritik birçok noktası gerçek bir vakaya dayanmakta ama hikayenin bütünü bir kurgu sonucu ortaya çıkmaktadır.
Bayramda sıla-i rahim yaptım. Kayseri'nin dağlarını tırmandım. Kokular, çiçekler, belki endemik türler, cıvıltılar, güneşin ışığı, efil efil esen rüzgâr… Kâinatın hiçbir gezegeninde bulunmayacak bir tat bıraktı bende. Bende derken bu tadın gelip ruhumun neresine yerleştiğini bilemediğimden öyle söyledim. Geçtiğim koyaklara, çıktığım kayalara baktım, dikkatli baktım. Sistemi anlamaya çalıştım. Sonra basit bir gerçeği gördüm; nerede bir üçgen varsa orada bir kuş, örümcek, tilki ya da başka bir canlı yuva yapmış. Sert dağlar en narin yavrulara sığınak olmuş da sanki madalya gibi bu yuvaları taşıyorlar. Depremde neden yaşam üçgenlerine vurgu yapıldığını da böylece doğada görmüş oldum. Teknik olarak üçgenin taşıma kapasitesi daha fazladır ya da başkaca izahları vardır ama taşların, kayaların yuvarlanıp çarpabileceği, rüzgârın söküp atabileceği, karın yağmurun basabileceği ortamlarda bu üçgenlerin yüksek güvenlik sağladığı kesin. Dünya karışırken Türkiye'nin yaşam üçgeninin kenarlarını yeniden düşündüm; enerji, savunma, finans… Bu üçü milli olmadan olmuyor, olmaz… Bu üçü milli olmadan olmuyor, olmaz. Kapitalizme kapılındı gidiliyorken Türkiye asıldı, 10-15 senelik hikâye, gemi bu üç yerden çekti, biri koptu ikisi duruyor. Bu arada gemini koparan finans, kopan gemi halatı gibi biçti gidiyor. Şimdi bakıyorum da o gün yapılan yanlışların hiçbirinden vazgeçilmemiş. Bakınız, ABD merkez bankası FED, tarihte belki ilk defa doları küresel rezerv olarak değil, ABD'nin milli parası olarak yönetiyor. Avrupa Birliği Euro Bölgesi merkez bankası ECB, FED'den önce faiz indirme cesareti gösteriyor. Mesele merkez bankaları değil, faiz de değil. Mesele küreselleşmenin kaynağı olan kurumların dahi milli politikalar geliştiriyor olması… Bu örnekler en çarpıcı olanları olduğu için verdim. Türkiye milli savunma, milli enerji başlıklarında kendisini kendi kamuoyuna başarıyla anlatırken finansta neden anlatamadı, anlamak mümkün değil. Mesele finanstan gemin kopmasına neden olan zihniyetin hiç değişmeden öylece duruyor olması. Çok temel bir örnek vereceğim; bu örneğin içinde bir kamyon iktisadi mesele var. Bunları açıp dağıtmayacağım. Örnek şu; hala Türkiye'de ithalatın finansmanı yapılıyor. Öyle hammaddenin, temel girdilerin ithalatı falan değil, bildiğiniz tüketim malı ithalatının…
Rusya Devlet Başkanı Putin'in yıllar yıllar sonra Kuzey Kore'ye gerçekleştirdiği ziyaret dünya çapında yankılandı. Türkiye'de de bol tartışıldı. Gelgelelim bu ziyaret, nükleer boyut da dahil, gerçekten bu kadar önemli mi? Ya da önemini anlamak için doğru yere bakıyor muyuz? Baltıklar'dan Avrupa'ya dikiş yerlerini attıra attıra ilerleyen yırtık, önce Karadeniz-Hazar çizgisinde, sonra Ortadoğu/Batı Asya üzerinden Asya-Pasifik'e ilerlediğinden, küresel yeni düzenin alametlerini de aşarak delillerine dönüştüğünden, Çin-Rusya'nın gönüllü-gönülsüz fark etmez beraberliğini tetiklediğinden, kutuplar savaşının eşiğine gelmiş bulunuyoruz… Böylesi ortamda Rusya-Kuzey Kore ilişkileri elbette takip edilmeyi gerektiriyor. Ama gözden kaçırdığımız, detaylara saklanamayacak irilikte bir ‘şeytan' olabilir mi? *** Önce, ihmal edilen iki olayı hatırlatayım… Bir, 11 Haziran, Rusya Dışişleri Bakanı; “Rusya, Çin veya Kuzey Kore ile herhangi bir ittifakın parçası değildir. Fakat batılı ülkelerin nükleer kozu oynama girişimlerini görüyor ve buna karşı çıkıyoruz. Moskova kendisini Batı'ya kapatmıyor ancak onların bu davranışlarından çatışmanın devam etmesinden başka sonuç çıkmayacağını anlamaları gerekiyor”… İki, 15 Haziran-Rusya Devlet Başkanı; “Rusya'nın Avrupa'ya saldıracağı iddiası saçmalık. Avrupa-Atlantik güvenlik sisteminin yeniden oluşturulması gerekiyor. Geleceğin güvenlik mimarisi, NATO üyeleri de dahil olmak üzere isteyen tüm Avrasya ülkelerine açıktır”… Üzerinde durunca, özelikle koyu karakterli cümleleri tekrar edince ikirciklenmemek mümkün değil! Çarşamba cümlenin devamında şöyle yazmışız; “Mesela Çin buna ne diyecek, nasıl anlayacaktır? BRICS bağlamında anlamı nedir? Altı eşelenmesi gereken bir hibrit tekliftir”. (‘AB'yi, AP'yi, NATO'yu, ABD'yi, G7'yi besleyen anlaşma bitti!', 19/06.)
Devlet içinde uzun süredir devam eden bir hesaplaşma var. Bu hesaplaşma, devlet içindeki gruplaşmaların basit bir koltuk kavgası ya da çekişmesi olarak görülebilecek düzeyi çoktan aştı. Darbe girişimi, kalkışma iddiaları havada uçuşuyor. Yerel seçimlerden önce Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Yargıtay arasında ortaya çıkan krize, yerel seçimlerin ardından Ayhan Bora Kaplan mafyatik suç örgütü davasıyla polis teşkilatı ve MİT'in de dahil olduğu yeni bir kriz daha eklendi. MHP'nin üst düzey yöneticilerinin adının geçtiği Sinan Ateş cinayeti davası da Cumhur İttifakı içinde her an büyük ve yıkıcı bir deprem üretebilecek bir fay hattı niteliğine kavuştu. Yüksek yargıda kavga ertelendi, Can Atalay hapiste kaldı Bu süreç yaşanırken iki tarafın üzerinde en kolay anlaştığı konu, TBMM marifetiyle Can Atalay'ın dokunulmazlığının kaldırılması ile meselenin en azından kısa vadede yüksek yargının tasarruf alanından çıkartılması olmuştur. CHP'sinden İyi Partisi'ne düzen muhalefeti bu süreçte bir süre itirazda bulunduysa da hızla Can Atalay'ı unutmuş ve unutturmuştur. Oysa Can Atalay'ın partisi TİP, bu süreçte CHP'den başlayıp İyi Parti dahil Millet İttifakı partilerini gezerek “ortak strateji” üretmek için yoğun bir çaba sarf etmişti. Ayhan Bora Kaplan üzerinden Yerlikaya-Soylu kavgası: Kavga yatışıyor, pisliklerin üzeri örtülüyor! Kriz, iktidarın kendi iç mekanizmalarıyla soğutulurken, bu soğutma faaliyetinde Ali Yerlikaya da başat bir rol oynadı. Ayhan Bora Kaplan davası vesilesiyle ortaya saçılan ve iktidarın kalbine kadar uzanan kirli ilişkilerin ise şimdiden üstünü örtmeye başladılar. Sinan Ateş cinayeti bir iç hesaplaşmadan çok daha ötesidir Nihayet eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş'in öldürülmesiyle ilgili siyasi cinayet davası da Cumhur İttifakı'nın içinde büyük bir fay hattı oluşturmuş durumda. İşçi sınıfı tehlikeyi görmelidir. Geçmişten bugüne NATO kontrgerillasıyla iç içe olan bu faşist teşkilatın elinde Kemal Türkler gibi öncü sendikacıların, işçilerin, Kürtlerin, gençlerin kanı vardır. Mesele bir iç hesaplaşmanın açığa çıkarılması değildir, faşizm işçi sınıfının ve ezilenlerin karşısındaki en büyük tehdittir. İşçi sınıfının ve ezilenlerin sorunu, rejimin çatışan gruplarıyla değil, istibdad rejiminin kendisiyledir! Tüm bu gelişmeler bize rejimle ilgili çok somut bazı gerçekleri gösteriyor. Öncelikle bize izletilen bir düzen siyaseti tiyatrosu var. Halka sandığa gidip AKP'ye ya da CHP'ye oy vermekle bir şeylerin değişeceğine ya da iktidarın bu oylarla belirlendiğine dair koca bir yalan söyleniyor. Gerçek ise başka. Mevcut iktidar bir yarı-askeri rejime dayanıyor. İktidar, kimin kaç oy aldığına göre değil, kimin bu rejim içinde poliste, jandarmada, orduda ve bunlara ek olarak sokaklardaki mafyatik yapılar ve faşist çetelerden oluşan paramiliter örgütler üzerinde daha etkin olduğuna göre belirleniyor. Bu iktidar mücadelesinde iktidar ve muhalefet iç içe geçmiş durumda. Bazen bu kavga sertleşiyor. Ama biliyorlar ki Mehmet Ağar'ın deyimiyle tuğla çekilirse duvar yıkılır. Tuğlayı çekmeden, duvarı yıkmadan aralarındaki hesaplaşmayı yürütüyorlar. İşçi sınıfı ve emekçi halkımız bu gerçeği görmeli ve hangi çıkar çatışması dolayısıyla ortaya çıktığına bakmaksızın, gün yüzüne çıkan her gerçek kırıntısının peşinden gitmeli. İşçi sınıfının ve emekçi halkın bağımsız bir siyasal odağı kurulmalı, iktidarıyla muhalefetiyle bu düzenin pisliğine bulanmış siyasete bel bağlamadan tuğlayı çekmek ve duvarı yıkmak için bağımsız bir mücadele yürütülmeli.
Bugün Müminlerin bayramı. Şehitlerimizin ruhları şad olsun. Gazilerimizin ömrüne bereket olsun. Hacılarımız Arafat'tan henüz döndü. Birazdan kurbanlar kesilecek. Müslümanların yükselen duaları İsrail'in dizlerini titretecek. Çünkü bu dualar bugün değilse yarın mutlaka tutacak. Belki çokları sadece Gazze için yaptığı içten duası yüzü suyu hürmetine cennetlerde ağırlanacak. İşte öyle bir gün… Bayramın konularının en başında Gazze. Diğer taraftan ekonomik problemlerin hanehalkı üzerindeki baskısı bayram sohbetlerinde de hissediliyor. Mesele de konut… Bazı fenomenolojik durumlar da var. Önce bir fotoğraf çekip en son değineceğim bunlara. Türkiye'nin içinden geçtiği ekonomik krizin en derin hissedildiği alan oldu konut, olmaya da devam ediyor. Aslında çok şiddetli bir otomobil krizi falan da yaşandı ama otomobilin ikamesi olduğundan o denli rahatsız edici olmadı. Motosiklet sayılarının hızlıca ikiye katlaması, scooter gibi elektrikli mobilite ürünlerine artan talep, toplu taşıma izdihamları durumu açıklıyordur. Fakat konutta ikame bulunamadı. Üstüne üstlük depreme dair endişeler de yükseldiğinden konut ihtiyacı sadece kiracı durumdakileri değil, konut sahiplerinin bir bölümünü de içine aldı. Mevcut yapılarına güvenmeyenler dönüşümden göçe kadar birçok opsiyonu değerlendirmek durumunda kaldı. Fakat bir çözüm geliştirmek de mümkün olamadı. Gerçi taşınabilir evlere olan talep patladı ama mesele barınma değil, pandemi bunaltmasından kaçıştı. İhtiyacın şiddetine rağmen konut satışları da istikrarlı biçimde düşmeye başladı. Birçok gerekçe bu durumun nedenleri arasında sayılabilir. Mesela güvenilmez durumdaki evlerin satış imkanının azalmış olması bunların arasındadır. Fakat temel belirleyici olarak konut fiyatlarının yüksekliği gözükse de asıl etken kredi kanalının kapatılması oldu. Sadece konut kredi oranlarının yüksekliğinden ibaret değil durum. İlk konuttan sonraki konutlarını almak isteyenlerin bankalarla aralarına duvar örüldü, dense yeridir. Bu noktada bir tespitimi hatırlatıp öyle devam edeceğim; ortodoks politikaların konut ve araca olan talebi hedef alması boşa değildir. Bu varlıkların fiyat kıyaslamalarında davranışsal gücü vardır. Politika yapıcılar farkında olmasalar dahi talebi baskılarken hedef olarak bu yüzden araç ve konutu seçerler. Farkında olmayıp bir taraftan enflasyonla mücadele ederken diğer taraftan bu iki varlığın fiyatını yukarı itmek yapılmaması gereken bir hatadır. Bu tespiti böylece hatırlattıktan sonra konuya döneyim. Kredi kanalının kapatılmasıyla düşen satış adetleri, konut fiyatlarında bir düşüş beklentisi oluşturuyor. Herkes bu beklentinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini soruyor. Peki, gerçekleşse dahi konut fiyatlarındaki düşüşün hanehalkında gerçek bir karşılığı olabilir mi?
Bazı marketler terör havası estiriyor ülkede: Zam üstüne zam yapıyorlar her şeye her fırsatta: Hükümetle kedi fare oyunu oynar gibi oynuyorlar! İnanılır gibi değil! Oysa tam tersi olması gerekir: Keyfî zamlarla milletin burnundan getiren, adeta devlete savaş açan bu tür marketlerle hükümetin kedi fare oyunu oynar gibi oynaması beklenirdi! Şimdi, Filistin'de Gazze'de soykırım yapıyor İsrail terör örgütü! Çoğu çocuklardan ve kadınlardan oluşan 40 bin civarında masum insanı katletti dünyanın gözünün içine baka baka! Allah sizin belanızı versin ey İsrail'in aşağılık yöneticileri! Allah sizin de belanızı versin İsrail'in bütün insanlığın gözü önünde insanlık suçu işlemesine sadece seyirci kalmakla yetinmeyip açık açık destek veren bütün emperyalist haydut devletler! Allah sizi de perperişan etsin, kahretsin! BAZI MARKETLERİ KINIYORUM! Bütün bu aşağılık işler olurken Türkiye'de bazı marketler, İsrail'i açık açık destekleyen CocaCola'yı inadına satmaya ve reklamını yapmaya devam ediyorlar! Ne kadar aşağılık mahlûkât var bu ülkede! Yine ayartıcı bir reklamla ve meydan okuyarak üstelik! Millet bu aşağılık marketleri şiddetle protesto etmeli, iflasın eşiğine sürüklemeli! Bugünkü yazımda 10 yıl önce bu sütunda, CocaCola'nın tastamam pornografik, ayartıcı reklamı dolayısıyla yazdığım bir yazımı, benzer bir reklamın yeniden döndürüldüğünü görünce yeniden yayımlama ihtiyacı hissettim. Karşımızda sadece bir reklam yok; bir meydan okuma var; kitleleri aptal yerine koyarak ayartma, narkoz etkisi oluşturma var; en önemlisi de Gazze'de çocuk, kadın demeden masumların gözümüzün içine baka baka katledildiği bir zaman diliminde böyle bir reklamı dolaşıma sokma ve bu marketlerin de emperyalizmin yeni silahı bu pespaye ürünü inanıdına market raflarına koyma savaşı var. İnanılır gibi değil! İrlanda'da, İspanya'da, dünyanın dört bir köşesinde marketlerde İsrail'i destekleyen ürünler marketlerden indirilirken bizde inadına marketlere konulması yüzkarası, lanetli bir davranış! Allah kahretsin hepsini de! HER KURUŞ, BİR KURŞUN! Televizyonlarda CocaCola'nın yeni bir reklamı yayınlanmaya başladı: Düpedüz pornografik bir reklam. Bütün değerlerimizi, ahlâkı, haya'yı yerle bir eden pespaye bir reklam bu! Dekadans'ın / tefessüh'ün böylesi görülmedi! Toplum tepki vermeli, hem Coca Cola şirketini hem reklamı yayınlayan televizyonları hem de sessiz kalan RTÜK'ü protesto etmeli. Mesele, sadece basit bir CocaCola meselesi değil. Coca Cola'nın da sadece bir içecek olmadığını bilelim ayrıca. Mesele, sanıldığından da karmaşık ve hayatî. Birkaç boyutu var meselenin. Öncelikli olarak, CocaCola şirketinin İsrail'e gözardı edilemeyecek miktarlarda yardım yaptığı biliniyor. Bunun ne demek olduğunu söylemek bile gerekmiyor: Ödediğimiz her kuruş, masum çocukları vuran bir kurşuna dönüşüyor! Bu, basit bir şey değil. Bunu küçümseyenleri gördüm a-sosyal medyada! İnsaf, vicdan ve merhamet, diyorum sadece! Masum çocukların öldürülmesinde şu ya da bu şekilde de olsa suç ortağı olmak demek bu!
*İhtimal burada îsâr ruhuyla yaşayanlar Cennet'e girerken bile o istikamette davranırlar. Nitekim, hadis kitaplarında ahirete ait şöyle bir tablo anlatılmakta ve zenginler ile âlimlerin karşılaşmaları nazara verilmektedir: Servetini Allah yolunda infak eden zenginler ile ilmiyle âmil olan âlimler Cennet'in kapısında buluşacaklar. Âlimler, cömert zenginlere hitaben, “Buyurunuz, öncelik sizin hakkınızdır, evvela siz giriniz. Çünkü, şayet siz servetinizi Allah yolunda infak etmeseydiniz, ilim yuvaları açmasaydınız ve eğitim imkanları hazırlamasaydınız, biz ilim sahibi olamaz ve doğru istikameti bulamazdık. İlim yolunda bulunmamıza ve ufkumuzun açılmasına siz vesile oldunuz; biz size borçluyuz. Dolayısıyla hakk-ı tekaddüm size aittir, buyurunuz!” diyecek ve onlara hürmeten bir adım geriye çekilecekler. Fakat, cömert zenginler, “Aslında, biz size borçluyuz; çünkü, eğer siz o engin ilminiz sayesinde bizim gözlerimizi açmasaydınız, bize güzel rehberlik yapmasaydınız, tekvinî ve teşriî emirleri beraberce okumasını öğretmeseydiniz ve helalinden kazanıp Allah için infak etmenin güzelliğini göstermeseydiniz, biz servetimizi böyle hayırlı bir iş uğrunda sarfedemezdik. Siz kılavuzluk yaptınız ve bizi bir verip bin kazanma çizgisine taşıdınız. Bundan dolayı, dünyada olduğu gibi burada da öncülerimizsiniz; buyurunuz, evvela siz giriniz!” mukabelesinde bulunacaklar. Bu tatlı muhavereden sonra âlimler öne geçecek ve ard arda Cennet'e dahil olacaklar. Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz bu hadiseyi sadece gelecekten haber vermek için nakletmemiş, aynı zamanda ümmetine bir îsâr ufku göstermiştir. Bu video 22/09/2013 tarihinde yayınlanan “Îsâr Ruhu: Başkalarını Kendine Tercih Etme Ufku” isimli bamtelinden alınmıştır.
Çok Merak Ediyorum podcast serisinin bu bölümde konumuz ucuz iş gücü olarak kullanılan çocuklar ve çocuk işçi cinayetleri… MESEM kapsamında çalışan çocuklar iş cinayetlerinde hayatını kaybediyor. Eğitim İş Genel Merkezi avukatı Dr. Burak Sabuncu, sisteminin tümden çarpık olduğunu söylüyor ve "Mesele bu haliyle Anayasa'nın 42. ve Çocuk Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınmış eğitim hakkının ihlalidir" diyor...
Dış politikanın nabzını tutan tek program, analizleriyle gündemi sarsmaya devam ediyor. Küresel bakış açısıyla dünyadaki gelişmeler masaya yatırılıyor, diplomasi analiz ediliyor. Nedret Ersanel moderatörlüğünde Akıl Odası her salı ve perşembe 20.45'te TVNET'te. Akıl Odası'nın tüm bölümlerine buradan ulaşabilirsin: https://www.youtube.com/playlist?list... Akıl Odası'nı canlı takip etmek için: / akilodasi Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün, Prof. Dr. Çağrı Erhan ve Avni Özgürel'in konuk olduğu, 04 Ocak 2023 tarihli Akıl Odası'nda bu hafta: 0:00 - Giriş 04:15 - DEAŞ nasıl kuruldu, şu anda ne halde? 11:36 - İran'daki terör saldırısının tarihi arka planı ne? 13:23 - İran'daki terör saldırısının Türkiye-İran ilişkilerine yansımaları neler oldu? 31:12 - Gazze Savaşı bölge dinamiklerini nasıl etkiliyor? 42:00 - ABD'nin stratejileri karşısında İran hangi adımları atabilir? 48:16 - Türkiye, İran ve Rusya ilişkileri hangi çizgide ilerlemeli? 52:13 - İran'daki terör saldırısının asıl faili kim? 57:50 - İran ile işbirliği olmalı mı, ilişkiler nasıl ilerlemeli? 1:15:55 - İran'ın 7 Ekim sonrası politikası neydi? 1:20:23 - İran'da iç karışıklık çıkar mı? 1:27:25 - Hakan Fidan'ın askeri müdahale açıklaması nasıl değerlendirilebilir? #iran #deaş #ortadoğu - Nedret Ersanel moderatörlüğünde Akıl Odası her salı ve perşembe 20.45'te TVNET'te.
Konuklarımızın hikayesini de ülkemizin hikayesini de konuşuyoruz. Türkiye'nin seçkin isimleri Türk Kahvesi'nde ağırlanıyor, samimi ve sıcak bir atmosfer evlerinize taşınıyor. Ayşe Böhürler Pazar sabahlarını, Türk Kahvesi ile tatlandırıyor. Sanat ve entelektüel hayat üzerine değerlendirmeler, nostalji, mimari, tarih ve eski uygarlıklar üzerine birçok konunun konuşulduğu programda aradığınız her şeyi bulacaksınız. Türk Kahvesi'nde bu hafta konuğumuz Çevirmen Ayçin Kantoğlu 00:00 Giriş 01:20 "Gazze hariç her yer işgal altında" 03:00 Gazze'de yaşananları nasıl ele almalıyız? 04:20 İsrail hangi kelimelerle zihnimizi işgal ediyor? 08:00 Yaşanan zihin işgaline karşı neler yapılmalı? 12:20 "Mesele boykotu devam ettirebilmektir" 16:50 Gazze'de kaybedilen ne? 35:50 Hakikati örten tarafta kalmak ve kalmamak 43:07 Neden 'İlahi Komedya'nın çevirisini yaptı? 49:00 İlahi Komedya'nın hikayesi nedir? 1:00:00 Anadolu Mayası'nın anlamı nedir? 1:06:21 "23 Aralık Dünya Şehit Çocuklar Günü olmasını arzu ediyoruz" #gazze #filistin #israil #ilahikomedya
Biserica Grace Springfield, Missouri - mesaj de încurajare și zidire spirituală, rostit de pastorul Cristi Boariu, în data de 21 noiembrie 2023.
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği ve Kısa Dalga işbirliğinde hazırlanan Yasaksız Meydan'da bu hafta Akbelen'in röntgeni çekiliyor. Deniz Gümüşel - Kemal Göktaş, Muğla'da yaşananları ve direnişin kronolojisini tutarken, Akbelen'i nelerin beklediğini de cevaplandırıyor. 00:09 Yasaksız Maydan yeniden meydanlarda… 01:00 Ortaçağ kalıntısı bir ceza: Milas sınırlarına girmek yasaklandı 02:00 Akbelen'de neden direniş var? 06:30 Devletin Akbelen'deki motivasyonu nedir? 08:30 Devlet şirketlerin karları artsın diye uğraşıyor 09:50 “Mesele sadece ağaç değil” 12:00 Akbelen'de yargının rolü ne? 13:00 Hakim bize hakaret etti 14:00 Mahkeme, bilirkişi raporunu beğenmeyince yeni bir bilirkişi heyeti görevlendirdi 17:00 Ağaç kesimlerinin önünü açan mahkeme kararı 19:00 Akbelen'de halk direnişe ne ölçüde destek veriyor? 21:00 Maden işçileri direnişe nasıl bakıyor? 22:30 Şirket işçilere ve halka nasıl baskı kurmaya çalışıyor? 24:15 Şirket köyün suyunu kesti 27:40 Herhangi bir parti ya da grup öne çıkmaya çalışmadı 30:00 Akbelen'de direnişçiler muhalefete neden tepki gösterdi? 32:30 Akbelen'de eşit ve yatay bir ilişki kurduk 35:00 Muhalefetteki Akbelen rüzgarı: Daha çok sokak 37:20 Akbelen'de bundan sonra ne olacak?
Mesele'nin bu bölümünde Gülener Kırnalı, son zamanların en çok konuşulan konularından yapay zekayı masaya yatırıyor.Dünya devrimsel bir dönüşümün içinde. Üretici yapay zeka teknolojileri akıllara durgunluk veren bir hızla büyüyor. Herkesin en çok merak ettiğiyse yapay zekanın küresel ekonomiyi ve iş piyasalarını nasıl etkileyeceği? Yapay zeka işlerimizi elimizden alacak mı? Alacaksa ne zaman? Hangi sektörler daha fazla etkilenecek? Yapay zekanın doğurduğu tehlikeler neler? Hükümetler ne tür kısıtlamalar getirmeye hazırlanıyor?En yeni araştırmalardan ve tahminlerden hareketle Gülener Kırnalı tüm bu sorulara yanıt arıyor.İyi seyirler...#ekonomi #yapayzeka #ai #artificialintelligence #chatgpt
-Ruh-u Revân-ı Muhammedî bayrak gibi şehbal açıyordu. -Daima zirvelerde olmanın altında hep aynı dinamikler vardır. -Mesih bizim için azizdi, Hz. Meryem de bizim için büyük bir azizeydi. -Resulü Ekrem'in peygamberlerin ruhuna namaz kıldırıp miraca yükseldiği mescit, boynunda bu tasma varken ben nasıl gülerim. -Mesele çok ciddi. -Şark'ın şanlı sultanı ruhun şâd olsun. -Kendinizi bulunuz, özünüzü bulunuz, yabancılaşmadan uzaklaşınız, ruhunuzla bütünleşiniz.
Nedim Hazar | Vatandaş ya da müşteri… İşte bütün mesele! | 31.05.2023 by Tr724
Bu video 03/01/2016 tarihinde yayınlanan “İman Zaafı ve İslam'ın Gurbeti” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... *“Hal ile halledilmedik hiçbir mesele yoktur” sözü sabit bir gerçektir. Temsilin te'siri, dünya kadar kitap okumaktan daha müessirdir. İnsanlığın İftihar Tablosu'nun en müessir yanlarından biri, belki en başta geleni, tebliğin yanındaki engin temsîlidir. *Allah Rasûlü (aleyhissalâtü vessellam) efendimiz ve Raşid Halifeler (radıyallahu anhüm ecmaîn) arkada dünya namına bir şey bırakmadıkları gibi idareci olarak yakınlarını da tavsiye etmediler. Mesela, çevresindekiler Hazreti Ömer'e oğlu Abdullah'ı tensip etmesini söylediler. Hazreti Abdullah dâhi bir insandı. İnsanlığın İftihar Tablosu'nu adım adım takip edenlerdendi. Abâdile-i Seb'a (Abdullah isimli yedi âlim sahabe) arasındaydı, belki onların serkârıydı. Halk “Ya Ömer, Abdullah!..” deyince, o, sırtından hançer yemiş bulunduğu, kanlar içinde ruhunun ufkuna doğru adım adım yürüdüğü ve Allah'a mülâki olacağı esnada, latifevârî şöyle diyerek meseleyi adeta savmıştı: “Bir evden bir kurban yeter!..” Kendisine yakın birinin, yerine geçmesini katiyen istememişti. Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Osman ve Hazreti Ali efendilerimiz de istememişlerdi. *Müslümanlık diyorsak ve onların yolunda olduğumuzu iddia ediyorsak, hallerimizle hallerini mukayese edelim. Halimiz onlarınkine uyuyorsa, hakikaten Müslümanız demektir; yoksa rica ediyorum, yalan söylemeyelim. Aksi halde yalan söylüyoruz, Müslümanlığa iftirada bulunuyoruz ve farkına varmadan onu tahrip ediyoruz demektir.
Hep itaat et dediler; annene, babana, patronuna, yöneticine. Peki ya etmezsem, ne olur acaba? Aşağılanma ve tacizle dolu bu hikaye, eminim tanıdık gelecek çoğunuza. Bölümde bahsettiğim Hiwell Online Psikolojik Danışmanlık uygulamasında geçerli yüzde 10 indirim kodunuz: deniz10 Uygulamayı indirmek için tıklayın: https://hiwell.app/merdivenaltiterapi
Mesele serisinin bu bölümünde Gülener Kırnalı, en yeni bilimsel araştırmalardan hareketle, iklim krizinin Türkiye'de ve dünyada artan etkilerini, özellikle yaz aylarında yaşayacağımız kuraklık ve tarım krizi tehdidini masaya yatırıyor. İyi seyirler...
Bu video 11/12/2016 tarihinde yayınlanan " KALBE OKLAR SAPLANIRKEN" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Dünyada îsâr ruhuyla yaşayanlar, hatta bütün bütün isârlaşmış olanlar Cennet'e girerken bile o istikamette davranırlar. Cömertliğin bir de bu türlüsü vardır. O yüksek îsâr ruhunun bu türlüsünü yerine getirmek bir hedeftir. Mesele sadece Hazreti Ebu Talha'nın, kendi aç olduğu halde birine yemek yedirmesinden ibaret değildir. O hadise münasebetiyle bir ufuk da gösterilmektedir. Bazen Kur'an ve Sünnet-i sahiha, en küçük şeyleri anlatırken, mesela bir ferde karşı îsâr ruhuyla hareket etme, onu kendine tercih etme mevzuunu nazara verirken, aynı zamanda -adeta- “Bir de siz onun büyüğünü hesap edin!” demektedir. Neyi hesap edeceksiniz? Hani ulemâ ile ağniyânın (âlimler ile zenginlerin) Cennet'in kapısında birbirlerine öncelik hakkı verecekleri bir hadis-i şerifte anlatılıyor; işte onu bu cümleden olarak hesap edebilirsiniz: Ulemâ diyor ki, “Siz, bize evler açtınız, okullar açtınız, yurtlar açtınız, hocalar tayin ettiniz, bizim âlim olmamızı sağladınız. Burada önce sizin Cennet'e girmeniz gerekir!” Îsâr… Bakın, Cennet söz konusu.. arkada bıraktıkları Cehennem var.. dağlar cesâmetinde kıvılcımlar dışarıya fışkırıyor. Bir tarafta öyle bir dehşet; beri tarafta insanların içine inşirah salan Cennet'in o baş döndürücü manzarası. Böyle bir manzara karşısında ve öyle ürperten bir şey karşısında, “Hayır, siz girin!” Bu defa da ağniyâ diyorlar ki; “Biz, cömertliğin ne manaya geldiğini, zühdün ne manaya geldiğini sizden öğrendik. Siz, onları bize öğretmeseydiniz, biz böyle yapmazdık. Hak, sizin hakkınız; sizin önce girmeniz lazım!” Şimdi bir insana yemek yedirme îsârı nerede, böyle bir mesele nerede?!. Zannediyorum böyleleri, “Ya Rabbî! Evvelâ, sevabıyla benim bu kardeşimi mizandan geçir, ben biliyorum ki teraziye konduğu zaman, -kırılıyorsa o terazi- onun sevabı karşısında ‘küt' diye kırılacaktır. Evvelâ, o!.. O!.. Sırat'ı evvela o geçsin.. Cennet'e evvela o girsin.. Sen'in rızanı evvela o kazansın. Ben de onun arkasından!..” Tâ bu ufka kadar uzanır o îsâr ruhu.. Cenâb-ı Hakk'ın “Cevâd” isminden gelen, birilerinin kullandığı unvan itibariyle “Cevvâd” isminden gelen “çok cömert” olma.. başkalarını nefsine tercih edecek kadar başkaları için yaşama… https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...