POPULARITY
Eskiden, yazılarını okuyarak, konuşmalarını dinleyerek hatta hal ve tavırlarına bakarak kendilerine hayran olduğumuz bir hayli kalem ve kelam erbabı vardı. Bunlardan biri de genç yaşta ve hayatının en verimli devrinde vuku bulan vefatıyla bizleri hüzün deryasına gark eden merhum Erol Güngör'dü. O, kalem ustalığının yanı sıra ahlak ve karakter âbidesi olarak da dostları tarafından çok seviliyor ve hürmet ediliyordu. Nerede, ne zaman karşılaşsam, yanında daha fazla kalma ihtiyacı duyuyordum.
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Bu ciddi ve derin bölümümüzde iki erkek olarak Emin ve Onur, kendi bakış açılarından ataerkil (erkek egemen) düzeni ele alıyorlar. Atarerkillik kavramının dünden bugüne büründüğü şekli ve toplum üzerindeki etkilerini biz nasıl değerlendiriyoruz? Dinleyip öğrenelim... Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro Emin: [0:22] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin, bugünkü bölümümüzde Onur'la beraberiz. Nasılsın Onur? Onur: [0:31] İyiyim Emin, teşekkür ederim. Sen nasılsın? Emin: [0:34] Ben de iyiyim, teşekkür ederim. Günümüz dünyasında çok sıklıkla konuşulan ve tartışılan bir bölüm hakkında biz de biraz düşüncelerimizi dile getirmek istedik. Neler düşünüyoruz, bir erkek olarak özellikle neler hissediyoruz? Biraz "Ataerkil düzen nedir? Erkeğin rolü neydi? Nereye gidiyor?" vesaire... Bunlar hakkında bahsetmek istiyoruz. Biraz tabii tartışmalı bir konu ama... Belli başlı mayınlara basmadan konuşmaya çalışmayı deneyeceğiz. Ataerkil düzende erkek olmak Onur: [1:02] Çuvaldızı kendimize batırarak... Yani iki erkek olarak belki bu konuda kendi perspektifimizi de ifade ederek sağlıklı bir sohbet edeceğiz diye düşünüyorum. Emin: [1:13] Evet. Öncelikle istersen biraz tanımlardan gidelim. Ataerkil ne demek? Onur: [1:18] Yani ataerkil kelime anlamı olarak erkek egemenliği anlamına geliyor. Yani bu şeyden geliyor birazcık... Eskiden soyadı mesela babadan oğula geçiyor, mal babadan oğula geçiyor, mülk babadan oğula geçiyor. Yani bu erkekliği ön plana çıkaran, erkeklerin bir şeyleri devralmasını, bir miras almasını ön plana çıkaran bir durum. Ve bu erkeklerin güç sahibi olmasına ve kadınların dışlanmasına, ikinci sınıf vatandaşı olarak görülmesine sebep olan geleneksel bir düzen diyeyim. Geçmişte bir norm olarak ve bugün de içinden çıkmaya çalıştığımız bir düzen diyeyim. Erkek egemenliği, erkeğin güç sahibi olduğu bir düzen. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
A- Anda kalmak Eskiden kendini işine vermemişler için “eli işte, gözü oynaşta” denirdi. Günümüzde hiç kimse kendini işine vermiyor, herkes hep beraber eldeki cep telefonundaki bilumum sosyal medya mecralarına akıyor. Telefonda konuşurken, WhatsApp'tan mesaj atıyor, mesai saatleri dahilinde telefonu sessiz moda alıp oyun oynuyor, vidyo izliyor, ama dilinden de “anda kalmak” tabirini düşürmüyor. Sokağa çıkıp sorsak “An nedir?” diye, kaç kişi bilebilir acaba.
OpenAI'ın geliştirdiği ChatGPT, uzun süredir üretken yapay zekanın en popüler yüzlerinden biri. Ancak artık sadece içerik üretmiyor, kod yazmıyor ya da sohbet etmiyor. Yepyeni bir dönem başlıyor: Yapay zeka destekli alışveriş asistanlığı.Bu bölümde ChatGPT'nin alışveriş özelliğini detaylı şekilde inceliyoruz. Bu sistem nasıl çalışıyor, kullanıcıya ne kolaylıklar sağlıyor, dijital pazarlamacılar bu gelişmeye nasıl adapte olmalı, markalar için ne anlama geliyor?Hepsini adım adım açıklıyorum.ChatGPT Alışveriş Özelliği Nedir?ChatGPT'nin yeni alışveriş özelliği, kullanıcıların yapay zekaya ürün buldurabildiği, karşılaştırma yaptırabildiği, öneri alıp satın alma sürecini başlatabildiği bir entegrasyon sistemidir.Bu sistem, sohbet ekranını bir alışveriş asistanına dönüştürüyor.Örneğin kullanıcı şunu yazabiliyor:“Annem için doğum günü hediyesi arıyorum, 1000 TL civarında, ev dekorasyon ürünleri olabilir.”ChatGPT bu sorguyu analiz ederek, alışveriş platformlarında (şu an için ABD'de aktif olan Shopify, Instacart, Klarna, Temu, BestBuy) ilgili ürünleri tarıyor, karşılaştırıyor ve kullanıcıya direkt öneriler sunuyor. Üstelik bu öneriler sadece metin değil — görseller, fiyatlar ve satın al butonlarıyla birlikte geliyor.- Yani kullanıcı artık Google'da arama yapmıyor.- Doğrudan sohbet ederek alışveriş yapıyor.- İlk defa arama yerine sohbetle satın alma süreci başlıyor.Bu Sistem Nasıl Çalışıyor?ChatGPT'nin alışveriş sistemi, GPT-4o altyapısının üzerine kurulu. Bu model, kullanıcının niyetini analiz ederek şunları yapabiliyor:Ürünleri kategori bazlı filtreliyorFiyat/performans değerlendirmesi yapıyorÜrün açıklamaları ve kullanıcı yorumlarını analiz ederek karar sürecini destekliyorÖnceki konuşmalardan veya sorulardan kullanıcı profilini çıkarabiliyorDoğrudan alışveriş bağlantılarıyla süreci tamamlıyorÖrneğin kullanıcı önce kulaklık sordu, sonra spor salonu için çanta istedi. ChatGPT bu iki ürünü bağlamsal olarak eşleştirip “Spor için bu powerbank'i de düşünebilirsiniz” gibi ek önerilerde bulunabiliyor.Bu, artık sadece öneri değil, stratejik satış yapabilen bir yapay zeka demek.Kullanıcı Deneyimi Nasıl Değişiyor?Eskiden kullanıcı şunları yapardı:Google'a girerAnahtar kelimeyle arama yaparSite site gezerÜrünleri incelerYorumları okurSepete ekler ve satın alırŞimdi bu süreç tek bir ChatGPT ekranında gerçekleşiyor. Kullanıcı sormakla, alışverişi tamamlamak arasında sadece birkaç adım uzakta.Bu da:Daha hızlı kararDaha az dikkat dağınıklığıDaha kişiselleştirilmiş önerilerDaha yüksek dönüşüm oranı anlamına geliyorPazarlamacılar İçin Ne Anlama Geliyor?Dijital pazarlamacılar ve markalar için bu gelişme bir devrim niteliğinde. Çünkü artık rekabet sadece arama motorlarında değil, yapay zeka algoritmalarında da görünür olmak üzerine kurulacak.1. SEO DeğişiyorGeleneksel SEO stratejileri sadece Google için değil, artık ChatGPT gibi AI platformları için de kurgulanmalı. Ürün başlıkları, açıklamaları, görseller ve yorumlar yapay zeka tarafından analiz edilebilir formatta olmalı.2. Ürün Verisi ve EntegrasyonÜrün bilgileri doğru, eksiksiz ve standart API'lerle uyumlu olmalı. Yani ürünlerinizin “AI-friendly” hale getirilmesi gerekiyor. Eğer sistem sizi tanımıyorsa, sizi önermesi de mümkün değil.3. İçerik Pazarlaması Yeniden ŞekilleniyorArtık sadece kullanıcıya değil, AI modeline de hitap eden içerikler üretmeniz gerekiyor. Ürün sayfalarınızda yer alan bilgiler, yapay zekanın anlayabileceği şekilde yapılandırılmalı.4. Küçük İşletmeler İçin Fırsat mı Tehdit mi?Büyük markalar bu entegrasyonlara hızla adapte olurken, küçük işletmelerin doğru veri yönetimiyle algoritmalarda öne çıkma şansı da bulunuyor. Ancak verisi eksik olan, entegrasyon sağlamayan markalar bu dönüşümde geride kalabilir.Bu bölümü beğendiysen podcastimi hem YouTube'da hem Shopify'da takip etmeyi unutma. Beni Instagram'dan @frktprk takip edebilirsin.
Hayata neredeyse her gün yenilikler eklenen, adeta yerinde sabit duramayan bir zamanda yaşıyoruz. Hayatın bir kapasitesi var; yeni şeyler ister istemez gözden çıkarmak durumunda olduğumuz eski şeylerin yerine geliyor. Bu değişimi bu hızla yaşarken durup ne kadar düşündüğümüz, ne kadar aklıselimle hareket ettiğimiz tartışılır. Hayatımıza giren yeni şeyleri, sonu gelmeyen yenilikleri ciddi bir muhasebe neticesinde kabulleniyor değiliz, bu açık! Böyle bir çaba içine de girmiyoruz pek. Çünkü hepimizin kafasına kodlanan bir şey var; yeni olanın iyi olduğuna, heyecan verici olduğuna inandırıldık hepimiz.
Çaylar içilmişti. Ardından kahve. Sonra soda. Suyun dışında her şey itina ile içiliyordu sanki. “Eskiden biz mutluyduk” dedi biri. Kim dedi. Tanımıyorum ilk defa burada gördüm. Eskiden... Eskiden çok bir araya gelinirdi.
Selamlar trendeki dinleyici. Sırf senin için yapıyoruz bu programı. Eskiden istatistik kısmı aylık 1 dinleyici gösteriyordu, artık 31 gösteriyor. Ne oldu yahu, üredin mi? Umarım trende değildir... ya da kompartmanı falan vardır bilmiyorum. Neyse özelinize girmeyeyim, keyifli dinlemeler.
Ne bir bar taburesi üstünde babamın öldüğü, ne de Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştayım. Ama sevgili peribacası fakültesi size şunu söyleyebilirim ki -artık ve sonunda- aşka ve ilişkilere bakış açımın tamamen değiştiği bir yaştayım! Bu bölümde size biraz bundan bahsettim. Eskiden nasıldı artık nasıl, aşka, evliliğe bakışım nasıl ve neden değişti ve en önemlisi nasıl birini arıyorum? Dinlemeyi, yorumlamayı, bölümü ilgili kişilerle paylaşmayı unutmayın. Bu arada söylemiş miydim; I LOVE YOUUUU------- Podbee Sunar -------Bu podcast, Hiwell hakkında reklam içerir.50podbee koduyla Hiwell'de ilk seansınızda geçerli %50 indirimi kullanmak için Hiwell'i şimdi indirin.1750'den fazla uzman arasından ücretsiz ön görüşmelerle size en uygun uzmanı seçebilir, yolculuğunuza kolaylıkla başlayabilirsiniz. Buradan indirin.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Filistinliler haklı bir davanın neleri göze alarak savunulabileceğini bütün dünyaya gösterdi. Bir halk ve onun seçilmiş meşru temsilcisi Hamas bütün imkânsızlıklara rağmen on beş ay boyunca direndi. Bu süre zarfında Siyonist İsrail tarihte eşine rastlanılması pek mümkün olmayan büyük bir soykırıma ve yıkıma imza attı. Bu dönemde dünyanın gözü önünde İngiltere, Almanya ve Fransa gibi geçmişin emperyalist devletleri İsrail'in yanındaydı. Sıralanan bu ülkeler, diğerleriyle birlikte Filistinlileri yerlerinden yurtların uzaklaştırmaya yönelik saldırıların içinde açıkça yer aldı. Eskiden bu ülkelere düvel-i muazzama denilirdi. Fakat bunlardan başka ve asıl olarak ABD Filistinlilerin karşısına doğrudan çıktı. Amerikalılar da hem İsrail'i destekledi hem de bu vahşi saldırganlığa dâhil oldu. Bunlar Batı sisteminin temelini oluşturan ülkelerdir. Filistinliler ise bir halk olarak bunlar karşısında direndikçe vahşet devam etti ve yeni boyutlar kazandı. Buna rağmen Gazzeliler yine direndi, yine teslim olmadı.
Google Tag Manager (GTM), dijital pazarlamanın gizli silahı mı? Yoksa gereksiz bir araç mı? Eğer hala GTM kullanmıyorsan, büyük ihtimalle dönüşüm takiplerinde hatalar yapıyor, kampanyalarını yanlış verilerle yönetiyor ve en önemlisi, zaman kaybediyorsun! Bugünkü bölümde GTM'nin neden her pazarlamacının bilmesi gereken bir araç olduğunu konuşacağız. Teknik bir konu gibi görünebilir ama merak etme, GTM'yi en basit haliyle anlatacağım. Eğer Google Ads, Meta Ads, TikTok veya diğer platformlarda reklam veriyorsan ve dönüşümlerini takip etmek istiyorsan, bu bölümü sakın kaçırma! Bölümde Neler Konuşacağız? ✅ Google Tag Manager nedir, ne işe yarar? ✅ Pazarlamacılar neden GTM kullanmalı? ✅ GTM ile kod yazmadan etiket yönetimi nasıl yapılır? ✅ E-ticaret ve performans pazarlamasında GTM'nin sağladığı avantajlar ✅ GTM ücretli mi? Alternatifleri neler? ✅ GTM vs. Alternatif araçlar: Hangisi daha iyi? ✅ GTM'yi kullanmaya başlamak için yapman gerekenler Öncelikle, dijital pazarlamada en büyük hatalardan biri, dönüşümleri doğru takip etmemek! Belki Google Ads'te reklamlar veriyorsun, Facebook ve Instagram'da kampanyalar yürütüyorsun… Ama gerçekten kaç kişi sitene geldi, hangi sayfalarda vakit geçirdi, hangi butona bastı ve en önemlisi, alışveriş yaptı mı? Bunları yanlış ölçüyorsan, verdiğin reklam bütçesini boşa harcıyor olabilirsin! İşte tam burada Google Tag Manager devreye giriyor! Eskiden her bir takip kodunu web sitesine eklemek için bir yazılımcıya ihtiyacın vardı. Facebook Pixel mi eklemek istiyorsun? Geliştiriciye haber ver, kodu eklesin, sonra test edilsin… Günler sürebiliyordu! GTM sayesinde, hiçbir kod yazmadan tüm bu süreçleri tek bir panelden yönetebiliyorsun. GTM Nasıl Çalışıyor? Düşün ki GTM bir kontrol paneli gibi… Web sitene veya uygulamana eklediğin tüm etiketleri buradan yönetiyorsun. Örneğin:
Toplumların kendilerine verdiği en büyük zarar pasifist bir yaklaşım benimsemeleri. Atalarımızın emek harcadığı hiçbir işe artık o emeği harcamıyoruz. Eskiden akşam tavuk yemek isteyen biri saatlerce önce başlıyordu bunu hazırlamaya. Şimdi öyle mi istersen evine pişmiş bile getiriyorlar. Bu zamanı daha aktif değerlendirmemiz gerekirken çok daha tembelleşiyoruz. Hatta bazıları o kadar tembelleşiyor ki yaralarını sarmak yerine geçmesini beklemeyi tercih etmek istiyor. Toplum içindekilerin bazıları da onlara bunu öğütlüyor. Zamanla hiçbir şey geçmez. Hiçbir şey kendi kendine olmaz. Elde etmek istediğin başarı, mal, sağlık her ne ise bunun için mücadele etmen gerekir. Ben söylediğim sadece bu. Çünkü kendi yolunda olmak işleyen demirin ışıldadığını bilen olmaktır.
Eskiden “sepet” dediğimizde aklımıza pazar alışverişi, domates-kabak ve birkaç taze yumurta gelirdi. Şimdi ise bu sepetler dijitalleşti, altın kaplama telefon kılıflarından ışıklı spor ayakkabılara kadar her türlü ürünü içinde barındırıyor. DHL'nin Online Alışveriş Trendleri araştırması bize Türkiye'nin çevrimiçi alışveriş alışkanlıklarını sunarken, aslında modern yaşamın ironik bir portresini de çiziyor.
"Eskiden kaleler hendeklerle korunurdu, günümüzde ise şirketler ekonomik hendeklerle..."Midas Podcast'in bu bölümünde, beş farklı ekonomik hendek türünü, bunların nasıl analiz edileceğini ve yatırım kararlarında nasıl kullanılacağını konuşuyoruz. Ford ve Kodak gibi devlerin düşüşünden, Apple ve Tesla gibi yeni nesil şirketlerin yükselişine kadar pek çok örnek üzerinden, sürdürülebilir rekabet avantajının önemini ele alıyoruz. (Bu bölüm, özellikle uzun vadeli değer yatırımı yapmak isteyenler için kritik bilgiler içermektedir. Şirket seçiminde ekonomik hendek analizini nasıl kullanacağınızı ve yaygın hataları nasıl önleyeceğinizi detaylıca inceliyoruz.) İyi dinlemeler!Midas uygulamasını indir: https://app.getmidas.com/gmih/mie6gpeuX (Twitter): https://twitter.com/getmidasInstagram: https://www.instagram.com/get_midas/YouTube: https://www.youtube.com/@midasplusTikTok: https://www.tiktok.com/@midasinkulaklariMidas'ın Kulakları: https://www.getmidas.com/midasin-kulaklariNot: Bu içerik, içeriğin yayınlandığı günkü veriler ve haberler baz alınarak hazırlanmıştır. Eğer varsa içerikte geçen hedef fiyat tahminleri, uzman ve analist yorumları bu içeriğin yayınlandığı tarihte geçerlidir. Bu tahmin ve yorumlar zaman içinde değişkenlik gösterebilmektedir. Bu podcast'te yer alan haberler ve haberlerin içerdiği şirketler hakkındaki bilgiler yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Bahsi geçen hisselerdeki; hisse adı, fiyatı ve grafikleri de dahil temsilidir, yatırım tavsiyesi değildir.
Eskiden daha mı cana yakındık? İnsan sevmemeye başlamak yaş aldıkça gerçekleşen bir durum mu yoksa çağımızın genel sorunlarından biri mi? Hepsi ve daha fazlası için buyurunuz. Hiwell'i keşfetmek için: https://hiwell.app/-e-bumuyani Dinleyicilerimize özel %10 indirim için kodumuz: bumuyani10 Videocast bölümlere https://www.youtube.com/@BuMuYani linkiyle youtube'dan erişebilirsiniz. Ayrıca "katıl" butonundan bize destek olarak üyelere özel içeriklere de göz atabilirsiniz. Instagram: https://www.instagram.com/bumuyanipodcast/ Twitter: https://twitter.com/bumuyanipodcast İletişim: bumuyanipodcast@gmail.com Bu podcast justwork stüdyolarında kaydedilmiştir. Bu podcast Hiwell hakkında reklam içermektedir.
Selam, ben; Tuba -overshare- Güleç. Eskiden; Tuba -lütfen ağzımı bantlayın- Güleç'tim. Şimdi neyim?: Tuba -yani buna gerek var mıydı? Yoktu ama neyse. Ben de böyleyim.- Güleç.Bu bölümde oversharing belasından kurtulmak için her şeyi yapıyor ve sonunda oversharing'in ocağına incir ağacı dikiyoruz.Bu podcast, Hiwell hakkında reklam içerir.Hiwell'in klinik psikologlarıyla ücretsiz tanışma görüşmeleri yapmak ve terapi seanslarınızda pod10 koduyla %10 indirimden faydalanmak için Hiwell'i indirin. See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.
Gazze'de insanlık dışı zulmün 300. günü de bir hafta önce geride kaldı. Bir yılın dolmasına sadece iki ay kaldı. Değişen hiçbir şey yok. Siyonist israil sınırsız vahşetini, arsızca caniliğini, tarihin gördüğü en acımasız soykırımını ara vermeden sürdürüyor. İnsanlığın kalp sahibi kısmı Müslümanlarla birlikte tepki göstermeye, İslam coğrafyasının yöneticileri kafalarını kuma gömmeye, israil işbirlikçileri katillere destek olmaya devam ediyor. İlk günden 300. güne kadar bu acı tabloda değişiklik olmadı, bir şeyler değişmezse yakın zamanda olacak gibi de durmuyor. Bir şeyler değişebilir mi peki? Bunun için “Elimizden bir şey gelmiyor!” diyenlerin değişmesi gerekiyor öncelikle. Dünyada farklı kültürlerden insanlar sadece kalplerinde bu yükü taşıyamaz hale geldikleri için değişiyor. Ya bizim toplumumuzda? İstisnalara selam durarak söyleyeyim ki bu ölçüde derin bir değişim hareketi göremiyorum ben bizim toplumumuzda. Büyük bir ekseriyetimiz henüz ne olduğunu, ne yaşadığımızı idrak etme konusunda dahi gereken gayreti dahi göstermiş değiliz. Dünya artık başka bir yer… Eskiden yaşadığımız gibi yaşayamayacağımız bir yer… Şartlar değişti, uyanık olmamız, direnç göstermemiz, alışkanlıklarımızı esaslı biçimde gözden geçirmemiz gerekiyor. Yani esastan değişmemiz, dünyanın gittiği yeri görerek anlamaya gayret etmemiz, aleyhimize gelişebilecek yeni durumlar karşısında bizi ayakta tutacak dirayet ve basireti kazanmamız gerekiyor.
Toplam doğurganlık hızı azalıyor, ortalama hane büyüklüğü küçülüyor, tek haneli yaşam hız kazanıyor, ortalama ilk evlenme yaşı giderek artıyor. Yaz ayının habercisi düğün sezonu davullar zurnalar, havai fişekler, halaylar, kokteyler, zaman zaman çocuklarda hayal kırıklığı oluşturan boş zarflar eşliğinde geliyor. Düğünün sonunda gelin çiçeği kucağına düşen gencin yaşı artıyor, horonun temposu düşüyor, tulumun nefesi kesiliyor, halayın yaş ortalaması yükseliyor. Yaşam tarzlarının değişime uğramasına ek enflasyonun tüm kılcal damarları esir almasıyla evlilik cüzdanı en pahalı cüzdan olma yolunda ilerliyor. DÜĞÜN YAPMANIN YAKLAŞIK MALİYETİ Düğün yapmanın yaklaşık maliyeti çiftlere yapma dedirtecek düzeye gelmiş bulunuyor. Kır düğünü mü olsun, salon düğün mü, yemekli mi yoksa kuru pastalı mı, ya da düz bir nikâh olsun temiz olsun mu? Her birinin kendi içinde farklı dinamikleri olan kararsızlık sezonu. 50 bine de 1 milyona da düğün yapabileceğiniz geniş bir yelpazeden bahsediyoruz. Henüz mobilya ve konuttan bahsetmiyoruz. Tabi bir de düğün öncesi organizasyonlarımız var. Söz, nişan, kına ve artık yeni nesil bride partisi ( kız kıza bekârlığa veda partisi). Tüm bunların hepsi başlangıçta göze batmasa da düğün sürecinde gelin ve damadın bütçesine önemli düzeyde yük olan harcama kalemleri olarak dikkat çekiyor. Siz çılgınlar gibi düğünde kasap havası ile havalanırken, roman havası ile neşenizi bulurken, horon ile kendinizden geçerken gelin ve damadı, özellikle de damadı soğuk su içerken, damadın annesini de terli terli soğuk su içme derken görüyor olabilirsiniz. Sektör temsilcilerinin tahminleri ve kurumsal öngörülere göre, düğün organizasyonundan gelin ve damatlığa, fotoğraf çekiminden yeni ev eşyalarına süreçte aklınıza gelen ne varsa, ortalama 600 bin liraya mal oluyor ki bunun içinde takı ve balayı masrafları yok. Fantastik bir kır düğünü yapmayı tercih ederseniz de ortalama yaklaşık 750 bin liraya çıkıyor. Hal böyle olunca çiftlerin erken tasarruf, bütçe oluşturma, birikim yapma, düğün masraflarını minimize etme gibi stratejileri öne alması zorunluluk haline geliyor. Gelin ve damatla birlikte mali yükümlülük altına giren ebeveynler aslında yalnız değiller. Düğüne gelen misafirler de aslında büyük bir vicdani ve mali sorumluluğun altına giriyorlar. Eskiden zarflara giren 20'likler 50'likler artık mahzun. Gelin arabasındaki zarflara girebiliyorlarsa bir nebze de olsa gönülleri alınmış oluyor. Sizin düğününüzde ne hediye geldi ise mütekabiliyet esası büyük oranda çalışıyor. Çeyrek altın 4000-4500 lira bandında, gram altın 2500 lira bandında seyrediyorken kuyumcuya çeyrek niyetiyle girip gramla çıkanların sayısı da giderek artıyor. Cuma hutbesinde cezbeye gelip camiye 100 lira yardım vermeye niyetlenip camiden çıkarken 20 lira da yeter diyenlerden olan sayısı giderek artmak zorunda kalıyor yani. EVLİLİK YAŞI ARTIYOR AMA NEDEN
Taşkent'te, Özbekistan'da 1990'ların başından itibaren yaşayan ve ticaret yapan bir dostumuzla sohbet ediyorduk. Eskiyle yeniyi kıyaslamasını istedim. Sovyetler Birliği şemsiyesi altından yeni çıkmış ve o dönemin kodlarına göre programlanmış bir ülkeyle, bugünün daha modern ve özgür Özbekistan'ını karşılaştırdığında, şu tespitleri yaptı: “Eskiden hürriyet yoktu, doğru. İnsanlar büyük bir baskı altındaydı. Cemaatle namaz kılmak bile problem oluşturuyordu. Ama ekonomik istikrar ve güven vardı. Devlet, gümrükleri ve piyasayı sıkı bir şekilde denetlediği için, bütçe fazla açık vermiyor, enflasyon görülmüyordu. Güvenlik noktasında da, rejimin sınırlarını biliyorduk, neye dikkat etmemiz gerektiği belliydi. Kırmızı çizgileri aşmadığımızda, sakin bir şekilde yaşayıp gideceğimizin garantisi vardı. Şu anda ise, evet, özgürlük geldi. Baskılar kaldırılıyor. Ekonomik ve sosyal alanda liberal diyebileceğimiz reformlar hayata geçiriliyor. Ancak bütün bunların bedeli olarak istikrar sarsılıyor, dünyaya açıldıkça dünyanın bir sürü problemi de gürül gürül içeri akıyor. Ekonomik belirsizlik insanların ahlâkını bozar ve ülkeleri güvensiz hale getirir. Bunun bazı olumsuz neticelerini şimdiden yaşamaya başladık bile…” Aynı konuyu, birkaç ay evvel, Tunus'ta yaşlı bir zata açmıştım. “Siz hem Habib Burgiba dönemini hem de Zeynelâbidin bin Ali dönemini gördünüz. 2011'den sonra yaşananları da dikkate aldığınızda, eski günler hakkında ne söylersiniz?” diye sormuştum. Cevabı oldukça benzerdi: “Eskiye dair özlediğim iki şey var: Ekonomik açıdan belirsizlik ve sürpriz yoktu. Kazandığımız belliydi, harcadığımız belliydi, devlet piyasayı sıkı biçimde kontrol altında tuttuğu için, vatandaşlar olarak bizler önümüzü görebiliyorduk. Sistemin tek bir hâkimi olduğundan, spekülasyonlar ve ani iniş-çıkışlar yoktu. İşsizlik böyle yaygın değildi, herkes kendi küçük hayatında bir şeylerle meşguldü. Özlediğim ikinci şey de, emniyet ve güvenlik. Devletin varlığını her yerde hissediyor ve görüyorduk. Rejimin çizdiği sınırlara riayet ettikçe, başınıza herhangi bir olumsuzluk gelmezdi. Bugün söylendiği anlamda özgürlük yoktu, fakat hırsızlık, gasp, yankesicilik vs. de görülmezdi. Devletin yumruğu tam karşımızda durduğu için, herkes korkar ve çekinirdi. Şimdi tam bir kaos ve başıboşluk var…” Birbirinden binlerce kilometre uzakta, tamamen farklı serüvenler yaşamış iki farklı coğrafyadaki iki ayrı ülkede, maziyle bugünün kıyasının bu kadar benzeşmesi epey dikkat çekici. Demek ki, toplumlara hâkim olan sosyolojik kaideler, zamanlar ve zeminler üstü benzerlikler taşıyor.
Dünyada kedi ve köpek beslemek için harcanan para 260 milyarı doları buldu. Kedi-köpek maması, bakımı, barınağı, veterineri, sağlığı, kuaförü ile ekonomide dev bir evcil hayvan ve mama sektörü oluştu. Bu sektör oluşurken kedi ve köpeklerin beslenme tarzı da değişti. Eskiden kedi köpekler evin artıkları ile beslenirlerdi. Köpek bahçede güvenlik için, kediler de bazen evde bazen bahçede böcek haşerat, fare gibi zararlılardan ev halkını korumak için bulunduruldu. Bugün sahipsiz köpek ve kediler ne evlerde biriken artıkları yiyorlar ne de verdiğiniz simit ve ekmek tarzı besinleri. Küresel şirketlerin mamalarına alıştırılan günümüz kedileri artık bildiğiniz kedi değil, köpekleri de bildiğiniz köpek değil. İnsan eğlendiren ve bıkınca sokağa terk edilen başka bir canlıya dönüştürüldüler. Psikiyatr Mustafa Merter hocanın teşhisi doğrudur. Bugün artan kedi köpek sevgisi, Gazze'de “Çocukları öldür destek bizden” diyen küresel şirketler tarafından çocuk sevgisinin hayvan sevgisine dönüştürülmeye çalışıldığı kaydırılmış merhamet projesidir. ** ABD'nin Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) tarafından yayımlanan “Kuduz Riski Yüksek Ülkelerden Amerika Birleşik Devletleri'ne Köpek Girişinin Askıya Alınması Bildirimi”nde Türkiye de yüksek riskli ülkeler arasına alındı. CDC bu bildirimle 14 Temmuz 2021 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere söz konusu ülkelerden köpek girişini geçici olarak durduğunu açıkladı. 3 yıl önce ABD Türkiye'yi kuduz riski yüksek ülkeler arasına almış. 3 yıl içinde ilgili kurumlar ne yapmış bilmiyoruz? ** Bildiğimiz şu; 3 yıl içinde sokaklarda sahipsiz köpek sayısı kuduz riskine rağmen azalmamış aksine katlanarak artmış. Son 2 yılda Türkiye'de 50'si çocuk, 107 kişinin köpek saldırılarında hayatını kaybettiği ifade ediliyor. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü verilerine göre de Türkiye'de kuduz riskli temas sayısı 2023'te 438 bine ulaştı.
İnsanlık olarak delirmenin eşiğindeyiz ve sanki bizim bu işle hiç bir alakamız yokmuşçasına; uzaktan bakıp bakıp, "nasıl oldu ya tüm bunlar" diye şaşırabiliyoruz hala.
Pandemiden bu yana nakit kavramı azalıyor. Bazı işletmeler artık madeni para ve banknot kabul etmiyor, bazıları ise nakit para almak konusunda isteksiz. Çoğu kişi dijital ödemeleri kullanmayı tercih etse de Avustralya'dan nakit dağıtılması durumunda herkes etkilenebilir.
Ali Çağatay, Avrupa'nın en ucuz tatil destinasyonlarıyla ilgili yapılan bir çalışmayı paylaştı. Listede Türkiye'den herhangi bir yer olmadığını söyleyen Çağatay, "Eskiden listede Türkiye de olurdu, Bodrum, Marmaris, Kuşadası gibi yerler. Şu an listede bu yerleri göremiyoruz.” dedi.
Bu video 03/05/2019 tarihinde yayınlanan “RAHMET, ÜMİT VE BEREKET AYI RAMAZAN” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... (Bir hadis-i şerifte anlatılır: Peygamber Efendimiz bir keresinde minbere çıkarken birinci basamakta “Âmin!” dedi. İkinci basamakta yine “Âmin!” dedi. Üçüncü basamakta bir kere daha “Âmin!” dedi. Hutbeden sonra, Sahabe efendilerimiz “Bu sefer Senden daha önce duymadığımız bir şeyi duyduk yâ Rasûlallah! Eskiden böyle yapmıyordunuz, şimdi minbere çıkarken üç defa ‘Âmin' dediniz. Bunun hikmeti nedir?” diye sordular. Peygamber efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular: Cebrâil aleyhisselam geldi ve ‘Anne-babasının ihtiyarlığında onların yanında olmuş ama anne-baba hakkını gözetmemiş, onlara iyi bakarak mağfireti yakalama gibi bir fırsatı değerlendirememiş kimseye yazıklar olsun, burnu yere sürtülsün onun!' dedi, ben de ‘Âmin!' dedim. Cebrâil, ‘Yâ Rasûlallah, bir yerde adın anıldığı halde, Sana salât ü selâm getirmeyen de rahmetten uzak olsun, burnu yere sürtülsün!' dedi, ben de ‘Âmin' dedim. Ve son basamakta Cebrâil, ‘Ramazan'a yetişmiş, Ramazan'ı idrak etmiş olduğu halde Allah'ın mağfiretini kazanamamış, afv ü mağfiret bulamamış kimseye de yazıklar olsun, rahmetten uzak olsun o!' dedi, ben de ‘Âmin' dedim.”) “Ramazan'ı idrak ettiği halde, afv u mağfiret liyakati kazanamamış kimseye yazıklar olsun, burnu sürtülsün onun!” deniyor. Üç hususu söylediği yerlerde, bir tanesi de budur Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem). “Burnun yere sürtülmesi” mevzuu, “Hakarete maruz kalsın!” yerinde bir idyum olarak kullanılıyor; “Allah, belasını versin! Allah, kahretsin!” değil. Bunlar ve “Yerin dibine batsın! Canı cehenneme!” gibi cümleler bizim kullandığımız ifadeler; bu şekilde anlamamak lazım onu. Secdede zaten burnumuz yere sürünüyor bizim. “Burnu böyle yere sürtülsün onun!” Yoksa İnsanlığın İftihar Tablosu'nun mübarek dudaklarından dökülen beyanlar, beyanların sultanıdır; çünkü onlar İnsanlığın Sultanı'nın dudaklarından dökülen ifadelerdir. Bir kere meseleye öyle bakmak lazımdır. ... Zaman dilimi olarak Ramazan-ı şerif, Cenâb-ı Hakk'ın mü'minlere rahmet ile teveccüh buyurduğu bir ay olması itibarıyla, Allah, ondaki “bir”lerinizi “yüz” yapabilir, “bin” yapabilir, “on bin” de yapabilir. Hâlis bir niyetle Ramazan-ı şerife girilirse, orucu tutulursa, Terâvîh'i kılınırsa, sahura kalkılırsa ve ağza-göze de sâhip olunarak bu ay iyi değerlendirilirse… Bunu da yine Kendileri (sallallâhu aleyhi ve sellem) ifade buyuruyorlar: رُبَّ صَائِمٍ لَيْسَ لَهُ مِنْ صِيَامِهِ إِلَّا الْجُوعُ وَالْعَطَشُ، وَرُبَّ قَائِمٍ لَيْسَ لَهُ مِنْ قِيَامِهِ إِلَّا السَّهَرُ وَالْعَطَبُ (Bazı rivayetlerde son kelime النَّصَبُ ve التَّعَبُ şeklinde geçmektedir.) “Nice oruç tutanlar vardır ki, açlık ve susuzluk, yanlarına kâr kalmıştır! Nice ayakta duran insanlar da vardır ki, gece teheccüd adına, yanlarına sadece uykusuzluk ve yorgunluk kâr kalmıştır!” Öyle değil; bir taraftan aç-susuz kalırken, bir diğer taraftan da elimizi-ayağımızı, gözümüzü-kulağımızı, dilimizi-dudağımızı kontrol altına almalıyız. Olumsuz bakmama, olumsuz şey söylememe, olumsuz şeylere kulak kabartmama, olumsuz şeylere el uzatmama, olumsuz şeylere doğru bir adım atmama… Bütün âzâ ve cevârihi eskilerin ifadesiyle “mâ hulika leh”inde, yani ne için yaratılmışsa o istikamette kullanma… Bu da orucu çok buutlandıran, ona derinlik üstüne derinlik kazandıran bir şey oluyor. Bütün âzâ ve cevârihine oruç tutturuyorsun; Ramazan böyle bir vesile/mevsim. Şimdi bir insan bunların ne kadarını yapabiliyorsa, o kadar sevap kazanır. Bütününü yapıyorsa burada, enbiyâ-ı ızâmın arkasında yerini alır o insan; Hazreti Ebu Bekirler, Ömerler, Osmanlar, Aliler (radıyallahu anhüm) kâfilesine katılır. Cenâb-ı Hak, öyle oruç tutmaya ve o dırahşan çehreli kâfileye veya Kamer-i Münîr'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) hâlesi olan o kâfileye katılmaya muvaffak eylesin bizleri!..
This story's lyrical text introduces young readers to a distinctively different Arctic culture, as a child tests the limits of independence and comfortingly learns that a parent's love is unconditional and everlasting. Written by Barbara M. Joose Illustrated by Barbara Lavallee Musical Credit: "Eskiden" by Arnito Buy the book HERE --- Support this podcast: https://podcasters.spotify.com/pod/show/samantha-wanagel/support
Almanya'da bu yıl iflas başvurularında yüzde 30'a varan artış bekleniyor. Sıradan vatandaşlar arasındaki tüketici iflaslarında da artış kaydediliyor. Olumlu nokta: Eskiden iflas başvurusu kabul edilenlerin 6 yıl sonra tüm borçları siliniyordu, artık 1 Ekim 2020'den beri iflas başvurusu kabul edilenler sadece 3 yıl bekleyecekler. Türk-Alman Ticaret Birliği DTW Başkan Yardımcısı Suat Bakır ile özellikle Türkiye kökenlilerin neden iflas ettiklerini ve buna karşı nelere dikkat etmeleri gerektiğini gerektiğini konuştuk. Mikrofonda Aydın Işık ve Ceyhun Kara var. Von Aydin Isik.
#acıtatlımayhoş Eskiden şeker gündelik hayatta yok denecek kadar az kullanılır, tatlı sadece özel günlerde olurdu. Çünkü şeker pahalıydı. Bugün ise şekerin zararı biliniyor. Aylin Öney Tan'la yeni yıl nedeniyle tatlılar dünyasında gezinti.
#acıtatlımayhoş Eskiden şeker gündelik hayatta yok denecek kadar az kullanılır, tatlı sadece özel günlerde olurdu. Çünkü şeker pahalıydı. Bugün ise şekerin zararı biliniyor. Aylin Öney Tan'la yeni yıl nedeniyle tatlılar dünyasında gezinti.
“Hak sübhânehu ve teâlâ, Evliyâya inanmakla ve bu yüksek insanları sevmekle, hepimizi şereflendirsin! İçinde birkaç süâl bulunan mektûbunuz geldi. Denemek ve üzmek için yapılan süâl, cevâb vermeğe değmez ise de, belki fâideli olur düşüncesi ile cevâb veriyorum. Birisi anlamazsa da, anlayanlar çok şey öğrenir. Süâl: Eskiden gelmiş geçmiş Velîlerde çok kerâmetler, hârikalar hâsıl olmuşdu. Zemânımızdaki büyüklerde ise az görülmekdedir. Bunun sebebi nedir? diyorsunuz. Cevâb: Bu süâli sormanız, zemânımız büyüklerinde hârikalar az görülüyor diyerek bunları küçültmek düşüncesi ile oldu ise, şeytânın aldatmasından Allahü teâlâya sığınırız. Sözün gelişinden düşüncenizin öyle olduğu anlaşılıyor. Şeytânın şerrinden Allahü teâlâya sığınınız! Velî olmak için, bir insandan hârikaların, kerâmetlerin meydâna gelmesi şart değildir. Hâlbuki, Peygamberlerin “aleyhimüsselâm” mu'cize göstermesi lâzımdır. Bununla berâber, Evliyânın hemen hepsinde, kerâmet görülmüşdür. Kerâmet göstermeyen Velî pek azdır. Bir Velîden, çok kerâmet meydâna gelmesi, onun üstünlüğünü göstermez. Evliyânın birbirinden üstünlüğü, Allahü teâlâya dahâ yakîn olmalarına bağlıdır. Dahâ yakîn olan bir Velî, pekaz kerâmet sâhibi olabilir. Allahü teâlâdan dahâ uzak olan bir Velî, dahâ çok kerâmet, hârika gösterebilir. Bu ümmetin sonradan gelen Evliyâsında, o kadar çok kerâmetleri olanlar görülmüşdür ki, Eshâb-ı kirâmın “rıdvânullahi aleyhim” hiç birinde, bunun yüzde biri bile, meydâna gelmemişdir. Hâlbuki, Evliyânın en yükseği, en aşağı derecede olan bir Sahâbînin “radıyallahü anh” derecesine yetişemez. Görülüyor ki, Evliyâyı ve onların üstünlüğünü anlıyabilmek için, kerâmetlerine, hârikalarına bakmak, câhillik, kısa görüşlülük olur. O kimsede, o büyüklerin yollarına katılabilmek kâbiliyyetinin az olduğunu gösterir. Peygamberlerin ve Velîlerin feyz ve bereketlerine, ancak onlara uymak kâbiliyyetinde olanlar kavuşabilir. Kendi düşüncelerine, hayâllerine uyanlar, kavuşamaz. Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh”, uymak kâbiliyyeti sebebi ile, Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” birşey sormadan inanıverdi. Ebû Cehlde bu kuvvet bulunmadığından, o kadar alâmet ve mu'cizeler gördüğü hâlde, Peygamberliğe inanmak se'âdeti ile şereflenemedi. Sûre-i En'amda, (Senin Peygamber olduğunu belirten, açık alâmetlerin hepsini görseler, yine inanmazlar. Yanına geldikleri zemân, terbiyesizlik yapar, kalbini incitirler ve bu Kur'ân, eskiden kalma hikâyeler, masallardır, derler) meâlindeki âyet-i kerîme, böyle tâlihsizleri bildirmekdedir. Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” zemânına yakîn zemânlardaki Evliyânın, az kerâmet gösterdiğini, bütün ömrlerinde üç-beş hârikadan başka görülmediğini söyledik. Cüneyd-i Bağdâdînin on kerâmeti bile işitilmemişdir. Hak teâlâ, kelîmi olan, Mûsâ aleyhisselâma dokuz mu'cize verdiğini bildirmekdedir. Bunlar, düşmanlara karşı olan hârikalardır. Yoksa, Peygamberlerden ve Evliyâdan her sâatde, hârikalar meydâna gelmekdedir. Düşmanları bilse de, bilmese de, hârikaları güneş gibi görülmekdedir. Fârisî mısra tercemesi: Kör göremezse, güneşin kabâhati ne? Süâl: Temiz olan tâliblerin, keşf ve müşâhede etdikleri şeylere, şeytân birşey karışdırabilir mi? Karışdırabilirse, bunu ayırd etmek nasıl olur? Karışdıramaz ise, keşf ve ilhâm ile elde edilen bilgilerin, bazısının yanlış olması nedendir? Cevâb: Herşeyi doğru olarak ancak Allahü teâlâ bilir. Bilgisini şeytânın karışdırmadığı kimse yokdur. Peygamberlere bile karışabileceği hâlde, Evliyâya karışmaz olur mu? Nerde kaldı ki, acemi tâliblere karışmasın. Şu kadar var ki, Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” şeytânın karışdırdığı, haber verilir ve yanlış doğrudan ayırd olunur. Nitekim Hâc sûresinde, “Biz senden önce hiçbir resul ve nebî göndermedik ki o, vahyedilenleri okuduğu zaman şeytan okuduklarına bir şey karıştırmış olmasın. Ancak Allah şeytanın karıştırdıklarını iptal eder, kendi âyetlerini de sağlamlaştırır.” (Hac 52) âyeti kerimesi bunu beyân etmekdedir.
Mutsuz olmak tanıdıksa insana mutluluğu yabancılayıp korkabilir mi? Eskiden size yazdığım ama utandığım için paylaşmadığım bir mektubu bu bölümde okuyorum. Online psikolojik danışmanlık uygulaması Hiwell'de yüzde 10 indirim kodunuz: merdiven10 https://hiwell.app/merdivenaltiterapi
Karısıyla İstanbul'a turist olarak gelen bir komiser ve peş peşe işlenen cinayetler… Heybeliada doğumlu Petros Markaris, ‘Eskiden Çok Eskiden' adlı kitabıyla #CinayetMasası'nda…
Buz kalıbında Sultani üzüm tanelerini dondurup, içeceklere ya da tatlılara kullanabilirsiniz. Aylin Öney Tan eskiden kahve yanında yapılan reçel ikramını hatırlatıyor ve Girit'ten Sultani üzümle yapılan bir reçel / tatlı tarifini veriyor. #AcıTatlıMayhoş - Sultaniye üzümünün kurusu çok tarife girer ama tazesiyle yapılan tarif azdır. Yaz günü tanelerini ayıklayıp buzluğa atıp sonra buz gibi dondurma yemek en eğlenceli yeme biçimlerinden biridir. Çok yaygın olmasa da bazen tazesinden reçel yapılır. Girit'te ise bu adet çok yaygın. Reçel ikramı bizde özellikle İzmir, Antalya gibi kentlerde olduğu gibi Yunan adalarında da önemli bir ikram biçimi. Eskiden bu tür taneli reçel ikramı için gümüş kaşıklı kristal reçel setleri olurmuş. Girit'te ise yemek üstüne düz küçük tabaklarda tatlı gibi geliyor, kaşık kaşık yeniyor. Sultani üzümle yapılan reçeli yapmak kolay ama gizli bir lezzet püf noktası var, o da ıtır yapraklarıyla mis gibi bir koku…
Buz kalıbında Sultani üzüm tanelerini dondurup, içeceklere ya da tatlılara kullanabilirsiniz. Aylin Öney Tan eskiden kahve yanında yapılan reçel ikramını hatırlatıyor ve Girit'ten Sultani üzümle yapılan bir reçel / tatlı tarifini veriyor. #AcıTatlıMayhoş - Sultaniye üzümünün kurusu çok tarife girer ama tazesiyle yapılan tarif azdır. Yaz günü tanelerini ayıklayıp buzluğa atıp sonra buz gibi dondurma yemek en eğlenceli yeme biçimlerinden biridir. Çok yaygın olmasa da bazen tazesinden reçel yapılır. Girit'te ise bu adet çok yaygın. Reçel ikramı bizde özellikle İzmir, Antalya gibi kentlerde olduğu gibi Yunan adalarında da önemli bir ikram biçimi. Eskiden bu tür taneli reçel ikramı için gümüş kaşıklı kristal reçel setleri olurmuş. Girit'te ise yemek üstüne düz küçük tabaklarda tatlı gibi geliyor, kaşık kaşık yeniyor. Sultani üzümle yapılan reçeli yapmak kolay ama gizli bir lezzet püf noktası var, o da ıtır yapraklarıyla mis gibi bir koku…
Yeşil sahaya bakınca ilk gördüğünüz şey nedir? Yirmi iki oyuncu ve üzerlerinde takımlarının forma renkleri. Bazen o formaların saha içinde maçı tek başına kazandırdığı söylenir. Kimi zaman o formalar tasarımıyla bile gücünü kaybeder. Ya saha kenarı? Eskiden forma tribünde ihtiyaç değil lükstü. Ama sahadakini beğenmezse ‘çıplak oynayın' derdi seyirci. Yani formalar kutsal ve galiba klişeler haklı. Forma her zaman aslanın ağzında.
Türkiye'de artık yılın her ayı enginar var. Önce Mısır'dan, Kıbrıs'tan geliyor, sonra Türkiye'de üretilenler. Bolu'da, Mudurnu'da bile üretim başlamış. Taraklı enginarı, coğrafi işaret de almış. #acıtatlımayhoş Yemyeşil Mayıs sofraları kurmaya devam ediyoruz. Hıdrellez zamanı Abdülhamit'in Kağıthane'de verdiği ziyafetten bahsetmiştik. Verilen yemekler arasında zeytinyağlı enginar dikkati çekiyordu. Mayıs ayı biraz da enginar ayı demek. Eskiden enginar mayıs habercisi gibiydi. Halbuki artık çok daha erken piyasaya çıkıyor, mevsimi de uzun sürüyor. NTVRadyo podcast arşivinde 20 Mart 2021 tarihinde toplu bir enginar kaydı var. Mevsimin ilk enginarları Mısır'dan geliyor, sonra Kıbrıs enginarları devreye giriyor, Akdeniz bölgesi enginarları bunu takip ediyor. Sonra sırasıyla İzmir, Urla, Aydın, Manisa civarının enginarları çıkıyor. Bursa ve İstanbul'da iri çanaklı Bayrampaşa enginarları yetişiyor. Yaz sonuna kadar süren enginarlar ise Taraklı'dan başlayarak Bolu'ya kadar uzanan bölgeden, hatta Taraklı enginarı coğrafi işaretleme bile almış.
Türkiye'de artık yılın her ayı enginar var. Önce Mısır'dan, Kıbrıs'tan geliyor, sonra Türkiye'de üretilenler. Bolu'da, Mudurnu'da bile üretim başlamış. Taraklı enginarı, coğrafi işaret de almış. #acıtatlımayhoş Yemyeşil Mayıs sofraları kurmaya devam ediyoruz. Hıdrellez zamanı Abdülhamit'in Kağıthane'de verdiği ziyafetten bahsetmiştik. Verilen yemekler arasında zeytinyağlı enginar dikkati çekiyordu. Mayıs ayı biraz da enginar ayı demek. Eskiden enginar mayıs habercisi gibiydi. Halbuki artık çok daha erken piyasaya çıkıyor, mevsimi de uzun sürüyor. NTVRadyo podcast arşivinde 20 Mart 2021 tarihinde toplu bir enginar kaydı var. Mevsimin ilk enginarları Mısır'dan geliyor, sonra Kıbrıs enginarları devreye giriyor, Akdeniz bölgesi enginarları bunu takip ediyor. Sonra sırasıyla İzmir, Urla, Aydın, Manisa civarının enginarları çıkıyor. Bursa ve İstanbul'da iri çanaklı Bayrampaşa enginarları yetişiyor. Yaz sonuna kadar süren enginarlar ise Taraklı'dan başlayarak Bolu'ya kadar uzanan bölgeden, hatta Taraklı enginarı coğrafi işaretleme bile almış.
CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, soğan fiyatlarını gündeme getirenlerin “soğan kafalı” diye eleştirilmesine tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu açıklamasında “Eskiden bunları sureti bizlerden görünenler yapardı. Onları aramızdan uzaklaştırmayı başardık” dedi. Kılıçdaroğlu, Afyonkarahisar ve Nevşehir mitinglerinde halkla buluştu. Afyonkarahisar'da Zafer Meydanı'nda düzenlenen mitingde Kılıçdaroğlu'na, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ve Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal eşlik etti. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhuriyet Meydanı'ndan düzenlenen Kayseri mitinginde konuştu, ardından Ankara-Keçiören'de seçim koordinasyon merkezi açılışına katıldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Beşiktaş Meydanı yapım çalışmalarını başlattı. Gökçe Çiçek Kösedağı'nın sunduğu “Güne Bakış”ta, siyasal iletişimci Ateş İlyas Başsoy ile Kılıçdaroğlu'nun “soğan kafalı” açıklamasını, Medyascope Ankara Temsilcisi Hıdır Göktaş ile Bayburt'tan seçim izlenimlerini, Medyascope Ankara muhabiri Berfin Bayır ile Ankara'da Akşener'in katılımıyla açılan İYİ Parti seçim koordinasyon merkezini konuştuk. Editör: Egemen Gök
Bilimde yeni bir buluş nasıl kabul görür? Eskiden de böyle miydi? Tartışmalı durumlarda ne olur? Bilimin (ve sanatın) sınırlarına ulaştık mı? Bu tartışma niçin zaman zaman gündeme gelir?
Ramazan sofralarında en kıymetli yemekler oluyor dediysek bile her ülkede öyle değil. Hatta çoğu yerde iftar çarçabuk hallediliyor, sonra gece boyu herkes sokaklara fırlıyor. Ramazan aynı zamanda eğlence ayı. Cezayir'de geçirdiğim yıl Ramazan gelince sokaklardaki danslı müzikli eğlencelere inanamamıştım. Hatta öyle uzun uzadıya ziyafet gibi bir iftar yapmıyorlar, açlıklarını giderdikten sonra sokaklara çıkıp adeta şenlik yapıyorlardı. Eskiden bizde de Ramazan eğlenceleri varmış. Konakların kapıları ihtiyaç sahiplerine de açılır, gelen geçen herkes doyurulurmuş. Diğer taraftan tasarrufta yarar var dedik, geçtiğimiz hafta 30 Mart günü Birleşmiş Milletler tarafından Türkiye'nin önerisiyle Uluslararası Sıfır Atık günü ilan edildi.
Bir zamanlar akın akın koşulan, tıklım tıklım dolu olan parti binaları sinek avlamaya başladı... Eskiden "Keşke beni de çağırsa" diye sağdan soldan araya adam sıkıştıranlar, bugün adı geçince kaçacak delik arıyor... Böyledir ama... Korkuyla kurulan imparatorluklar da yıkılır bir gün... #siyaset #erdoğan Jenerik müziği: Rahman Altın
Aylin Öney Tan bugün 20. yüzyılda ABD'de popüler olan Fransız usulü donmuş et suyu çorbasını anlatıyor. Daha öncesi de var, Arap mutfağından ilk yemek kitabından balık suyu ile tarif. #acıtatlımayhoş Kemiği ile birlikte haşlanan et ve tavuk suları donunca katılaşıp jöleleniyor. Böyle soğuk jölelenmiş et ve tavuk sularının da sofrada ayrı bir yeri var. Fransız mutfağının klasiklerinden aspik bir nevi tuzlu jöle. Haşlanmış sebzeler, yumurta, didiklenmiş et veya tavuk parçalarıyla gösterişli bir ön yemek olarak bir dönem çok moda olmuş, özellikle de Amerika'da çok benimsenmiş. Bilinen ilk tarif ise Arap mutfağının bilinen en eski tarif kitabı 10. yüzyılda yazılmış Kitab Al-Tabikh'ten. Kitapta jölelenmiş balık suyu içinde soğuk bir balık tarifi bulunuyor. Eskiden jelatinin balık kılçığından yapıldığını ve balık tutkalı dendiğini de ekleyelim.
İngiltere'den Üsküdar'a Selimiye Kışlası'na geçiyoruz. 1854 yılında İstanbul'a gelerek Selimiye Kışlası'nda hemşirelik yapan, Kırım Savaşı'nda yaralanan askerlerin koruyucu meleği, hemşirelik mesleğinin modern anlamda kurucusu kabul edilen Florence Nightingale et suyunun faydalarına dikkati çekmiş. İngilizlerin “beef tea” yani “et çayı” dediği et suyu hakkında "hastalar için kuvvetli bir besin kaynağı örneği" demiş, belli ki yaralı hastalara bol bol et suyu içirmiş. İngiltere'de “beef tea” aristokrat kesimce porselen fincanlarda çay gibi içilir, halk ise emaye veya metal maşrapalarda içermiş. Şimdilerde kolajen tutkusu yüzünden kemik suyu moda oldu. Eskiden kelle paça çorbası, ilikli kemik suyu, kolu bacağı kırılanlara önerilir, tavuk suyu ise üşütenlere, grip geçirenlere şifa niyetine verilirdi. Yani şifa bağlamında değişen bir şey yok!
Bu hafta Yerli Malı Haftası. Geçen hafta kuru üzüm konuşurken 1. İzmir İktisat Kongresi'nden bahsetmiştik. Yeri Malı Haftası'nın çıkış noktası da bu kongrede alınan kararlara dayanıyor. 12-18 Aralık arası kutlanan hafta için “bir zamanlar kutlanırdı” demek geliyor içimden. Eskiden ilkokuldayken meyve, kuru yemiş kostümleri giyer, kısa şiirler ezberlerdik. Örneğin ben mandalina olmuştum. Fındık, kuru, üzüm, incir hepsiyle okulda sofra kurulurdu. Hali vakti yerinde olan ailelerin çocukları kokulu “Anamur muzu” getirirdi. Ne zamanki yerli muz yerine “ithal Çikita muz” gelmeye başladı, işte o zaman Yerli Malı Haftası anlamını kaybetti. Yerli Malı Haftası ortaya çıkış hikayesi kayıtta.
Bu hafta Yerli Malı Haftası. Geçen hafta kuru üzüm konuşurken 1. İzmir İktisat Kongresi'nden bahsetmiştik. Yeri Malı Haftası'nın çıkış noktası da bu kongrede alınan kararlara dayanıyor. 12-18 Aralık arası kutlanan hafta için “bir zamanlar kutlanırdı” demek geliyor içimden. Eskiden ilkokuldayken meyve, kuru yemiş kostümleri giyer, kısa şiirler ezberlerdik. Örneğin ben mandalina olmuştum. Fındık, kuru, üzüm, incir hepsiyle okulda sofra kurulurdu. Hali vakti yerinde olan ailelerin çocukları kokulu “Anamur muzu” getirirdi. Ne zamanki yerli muz yerine “ithal Çikita muz” gelmeye başladı, işte o zaman Yerli Malı Haftası anlamını kaybetti. Yerli Malı Haftası ortaya çıkış hikayesi kayıtta.
Yakında Yerli Malı Haftası da geliyor. Aralık ayının ikinci haftasına denk gelen bu hafta artık ne yazık ki eskisi gibi kutlanmıyor. Eskiden neredeyse ailece hazırlanılan önemli bir etkinlik olurdu. Öğrenciler türlü türlü yerli meyve ve yemiş kılıklarına girer, o yerli malı ürünler ile ilgili şiirler okurdu. Ben de hatırlıyorum, kâh mandalina, kâh üzüm, kâh fındık, kâh incir olurduk. İşte bu Yerli Malı Haftası'nın temelinde de gene 1. İzmir İktisat Kongresi'nde alınan kararlar var. Kongre'nin zamanlaması çok kritik. 17 Şubat-14 Mart arasında, Kurtuluş Savaşı sonrası, 24 Temmuz'da imzalanan ve Türkiye'nin sınırlarını çizen Lozan Antlaşması'ndan önce olması çok önemli. Kongre'de “tam bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık ile mümkün olur” kararıyla kendi kendine yeten bir politika izlenmesine karar verilmiş. Kongre ve bugün soframızdaki ürünlere, yediklerimize etkilerini merak ediyorsanız, gerisi kayıtta. Aylin Öney Tan'dan bir tutam tarih biraz da tarif.
Yakında Yerli Malı Haftası da geliyor. Aralık ayının ikinci haftasına denk gelen bu hafta artık ne yazık ki eskisi gibi kutlanmıyor. Eskiden neredeyse ailece hazırlanılan önemli bir etkinlik olurdu. Öğrenciler türlü türlü yerli meyve ve yemiş kılıklarına girer, o yerli malı ürünler ile ilgili şiirler okurdu. Ben de hatırlıyorum, kâh mandalina, kâh üzüm, kâh fındık, kâh incir olurduk. İşte bu Yerli Malı Haftası'nın temelinde de gene 1. İzmir İktisat Kongresi'nde alınan kararlar var. Kongre'nin zamanlaması çok kritik. 17 Şubat-14 Mart arasında, Kurtuluş Savaşı sonrası, 24 Temmuz'da imzalanan ve Türkiye'nin sınırlarını çizen Lozan Antlaşması'ndan önce olması çok önemli. Kongre'de “tam bağımsızlık, ekonomik bağımsızlık ile mümkün olur” kararıyla kendi kendine yeten bir politika izlenmesine karar verilmiş. Kongre ve bugün soframızdaki ürünlere, yediklerimize etkilerini merak ediyorsanız, gerisi kayıtta. Aylin Öney Tan'dan bir tutam tarih biraz da tarif.
Eskiden havuç kökü için değil yaprakları ve tohumu için kullanılırmış. Peki havucun rengi nereden geliyor? Aylin Öney Tan, havucun yolculuğunu anlatıyor. Bir tutam tarih, biraz da tarif. #AcıTatlıMayhoş
Bu video 28/08/2016 tarihinde yayınlanan "EZİYETLER, HÜZÜN VE İLAHÎ EMİRLER" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://herkul.org/bamteli/bamteli-ez... “Sen afv yolunu tut.” وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ “Örf ile emret!” (A'râf, 7/199) Yani, onların da yadırgamayacağı, aklın da maruf bulacağı, aynı zamanda vicdan-ı selim'in “evet!” diyeceği, hiss-i selim'in “evet!” diyeceği şeyleri onlara söyle!.. وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ “Kendini bilmez cahillerden de sarf-ı nazar eyle!..” Burada عَن, bu'd-i mücâvezet içindir, “i'râz et, yüz çevir!” demektir. Câhillerden, elden geldiğince, sarf-ı nazar edin!.. Çünkü, sürekli onlara döner, onlara bakar, onlara kulak verir, onları dinler, hep bir şeyleri onlarda okumaya çalışırsanız, çok rahatsız edici şeyler gelir çarpar size.. onlardan gelen şimşekler, çarpar. Dolayısıyla da, esas konsantre olmanız gereken meseleye konsantre olamazsınız.. hizmetinizde aksamalara sebebiyet verirsiniz. Onun için Hazret-i Pîr-i Mugân, “Çoktan beri elime gazete almıyorum, başkalarından duydum!” diyor Lahikalar'da. Neden? Çünkü o dönemde de, aynen zift medyası gibi, hep iftiralar, tezvirler savuruyorlar. Onlarla meşgul olunca, Kur'an-ı Kerim'in içine, deryalara derinlemesine dalan bir dalgıç gibi, dalıp da oradan inci-mercan çıkarmak mümkün olmaz. Benim kafam, sokakta ayağa düşmüş laflarla meşgul olduğu takdirde, ben konsantre olmam gereken hususlara yoğunlaşamam; im'ân-ı nazarda bulunmam gerekli olan şeyler -bir yönüyle- tâlî derecede kalır. Oysa iki elimiz var, dört elimiz dahi olsa, esas, sarılıp ikame etmeye çalıştığımız dâvâya yetmez! Diyor ya: “İki elimiz var. Eğer yüz elimiz de olsa, ancak nura kâfi gelir. Topuzu tutacak elimiz yok!” Önemli ölçüler bunlar. Bu açıdan da, “Falan şöyle demiş! Filan böyle demiş!” Bütün bunlar güft ü gû'dan ibarettir. (Daha “dırdır”ı tekrar etmem, sizi rahatsız eder; “güft ü gû” da Farsça; o da aynı manaya geliyor, Türkçemize geçmiş; “güft ü gû”, “dedikodu”.) Böyle dedikodularla iştigal ederseniz, zihin dünyanız, düşünce dünyanız, tefekkür dünyanız, bunlarla işgale uğrar; dolayısıyla yapmanız gerekli olan şeylerde değil de sermayeyi orada kullanmış olursunuz. Bir-iki insan, elden geldiğince tashih adına, tavzih adına, tekzip adına, tazminat adına, o türlü densizce lafları, güft ü gû'yu takibe vazifelendirilebilir; onlar takip ederler tâ umumun hakkı yenmesin.. kuzu-koyun kurda kaptırılmasın.. ve bu arada “ezhân-ı nezîhe” de onların telvisâtıyla kirlenmesin. Bu maksatlarla bir-iki insan meşgul olabilir. Aksi halde, herkes televizyonda, İnternet'te, şimdi telefonlarda, o türlü levsiyâta dalarsa, zannediyorum, nezîhata dalmaya fırsat kalmaz.. nezîhâtın hakkı, nazîfâtın hakkı çiğnenmiş olur. Ona meydan vermemek için, وَأَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ “Cahilin cehlinden i'râz et!” (A'râf, 7/199) deniyor. Evet, anonim bir söz vardır; çok eskiden, tâ on sekiz yaşımdayken, bir daktilocudan duymuştum. Eskiden avukatların yerinde onlar dilekçe filan yazarlardı. Bir süre Artova'da kalmıştım, orada böyle bir dava vekili vardı, görüşüyordum, ondan kulağımda kalmış; o levhalara da yazdım onu, kendi elimle: “Câhil ile etme ülfet, aklının miktarı yok / Sırtı çullu, kendi merkep, boynunun yuları yok!” Sâdi-i Şirâzî de Gülistan'ında der ki: “Sohbet-i bâ nâdan, alâmet-i nâdânist.” Yani; câhillerle sohbet etmek, câhillik alametidir. Yine Türk şiirimiz içinde vardır: “Nâdan ile sohbet, zordur, bilene / Zira nâdan, söyler ne gelirse diline!” Câhillerinin laflarının durumu bu ise, bunlarla meşgul olmak, füzûliyatla iştigal sayılır.
Turkish Stories for Learner Turkish YENİDEN ÖĞRENCİ OLSAYDIM Biz yaştakilerin, gençlere hep nasihat verme hevesinde olduğu bilinir. Her zaman kaybettiğimiz fırsatları ve boşuna harcadığımız gençliğimizi düşünerek dövünürüz. Yeniden lise öğrencisi olsaydım, eskiden yaptığım gibi vaktimin hepsini çalışmaya vermezdim. Derslerime yeterince zaman ayırır, bu zamanda başka şeylerle uğraşmayıp hep dersin hakkını vermeye çalışırdım. Tanıdığım öğrencilerin çoğu ders çalışmak için ayırdığı zamanın büyük bir kısmını çalışmayarak, çalışmaya hazırlanmakla geçirirler. Bütün okul hayatım boyunca ders çalışmaya hazır bir hâle gelebilmek için harcadığım zamanları kitaplara vermeliydim. Yeniden bir lise öğrencisi olsam, çalışmaya hazırlandığım zamanları hesaplı kullanmak için daha fazla gayret gösterirdim. Yani çalışmaya uzun zaman ayırmaktansa, kısa ve verimli çalışma yolunu seçerdim. Eskiden yaptığım gibi kendi kabuğuma çekileceğim yerde, kendime kalabalıkta da çalışabilme kabiliyetini kazandırırdım. Her gün odama gelen öğrenciler, bana okulda kendilerini ilgilendirmeyen bir sürü gereksiz ve boş şeyler okutulduğunu açarak dert yanarlar. Lisede okumak zorunda olduğum derslerin yarısı hoşuma gitmeyen ve sevmediğim derslerdi. Öğretmenlerim, sevip sevmediğime bakmaksızın bütün dikkatimi bu derslere vermemi beklerdi. Şimdi lisede iken, bu hoşuma gitmeyen derslerin bana daha fazla okutulmasını istiyorum. Zaman zaman hazırlıksız olduğum bir konu üzerinde görüş bildirmek zorunda kalabilirim. Böyle zamanlarda lise öğrencisiyken insana konuşmayı öğreten dersler üzerinde daha çok dururdum. Geçen ilkbaharda, yıllardır görüşmediğim bir mühendis arkadaşıma rastladım. Kendisine “Matematik” diye cevaplandıracağını sandığım şu soruyu sordum: “Eğer yeniden okula başlasaydın hangi derslere daha çok değer verirdin?” Verdiği cevap şu oldu: “Eğer yeniden öğrenci olsaydım ilk önce güzel konuşmayı ve güzel yazmayı öğrenirdim. Her gün bu alandaki güçlüklerden bunalıyorum. Oğlum da mühendislik fakültesinde okuyor; fakat onun benim yaptığım yanlışı yapmasını istemiyorum. Beni bir yerde ansızın konuşmaya çağırdıkları zaman, elim ayağıma dolaşıyor, heyecana kapılıyorum. Bu eski okul arkadaşımın fikirleri çok doğru idi. Eğer yeniden lise öğrencisi olsaydım, hazırlıksız ve düzgün konuşmayı öğrenirdim. Lise öğrencilerinin onda dokuzu ödevlerini gününde yapmayarak biriktirmektedir. Bazı öğrenciler bu yolda tartışacak kadar ileri gitmişlerdir. Onlara göre birikmiş ödevleri büyük bir çaba harcayarak bitirmek, insana bir işi çok kısa zamanda bitirme yolunu öğretir. Belki bu iyi bir iştir. Fakat acele yapılan işler, yanlışlarla doludur. Bir lise öğrencisi olarak, öğretmenlerimi, ne kadar az rahatsız edersem o kadar iyi olacağını sanırdım. Fakat sonunda öğretmenlerimin; hatta bana anlaşılmaz görünenlerin bile yardıma hazır mükemmel insanlar olduklarını gördüm. Ben liseye yeni başlayan öğrenciye yalnız derslerine çalışmasını tavsiye etmem. Hayattaki diğer işler de dersler kadar önemlidir. Kendilerini yetiştirmeyen, sadece derslerle yetinen öğrenciler hata yapıyorlar diyebilirim. Benim için yeniden yaşanamayacak olan bu üç yıllık lise hayatı gençler için çok önemli yıllardır. THOMAS ARKLE CLARK
"Artık kaybedecek çok şeyimiz var" dedikten sonra; "Eskiden kaybedeceğimiz tek hazinemiz vaktimizdi. Ödediğimiz tek bedel zaten sahip olmadığımız özgürlük ve refah umudumuzu ertelemekti" diye sözlerini sürdüren Erdoğan, bu kez haklı!
Selam Fularsızlar. Bu bölümün konusu: Mülkiyet.Seride şu ana kadar ne görmüştük? Eskiden kaos vardı, sonra ligler kuruldu, meritokratik bir yapıyla birbirine bağlandılar. Kadın futbolu sınırlandı. Erkek futbolu da uzun bir süre amatörden halliceydi. Zamanla kulüplerin malı olan oyuncular özgürleştiler, AB ağırlığını hissettirip UEFA'yı ezdi ve onu serbest ticarete zorladı. Yeni nesil medya musluğu açtı, stadyumlar yenilendi, taraftar profili değişti, her yer reklamla doldu, zenginlik ve başarı tepede birikmeye başladı. Önümüzdeki iki bölüm boyunca oligarkları, sportwashing kavramını, cebinden beş kuruş çıkmadan dünyanın en zengin kulübünü nasıl satın alabileceğinizi ve günümüzde taraftar olmanın manasını konuşacağız.Duyuru: Safsatalar Ansiklopedisi Kısaltılmış Edisyon çıktı! Hem kitapçılarda hem de e-kitap olarak blogda.Bölümler:(00:05) Hikaye: Alex Ferguson'un atı ve Kaddafi(11:25) Serinin Özeti(13:25) Yabancı yatırımcı devri: PSG'nin evrimi(15:25) Oligarklar ve Abramoviç(19:55) "Böyle bir piyasaya anca aptallar girer"(22:00) İflasın eşiğindeki 125 kulüp(23:55) Financial Fair Play(26:55) Abramoviç'in sonu(29:25) Gelecek bölüm ve Patreon teşekkürleriKaynaklarVideo: When Gaddafi Tried To Buy Manchester UnitedHaber: A donkey taunt, the Gaddafis and a fatal footballing rivalryHaber: Gaddafi Buys JuventusMakale: Saadi'nin maceralarıMakale: Meet Russia's oligarchsMakale: What Is An Oligarch?Makale: How modern football became broken beyond repairMakale: Ten years of financial fair playVideo: The Real Reason Roman Abramovich Bought Chelsea?Sponsorlar:Bu podcast, TAKK ve Qumpara hakkında reklam içerir.Bizleri sıkıştırıldığımız kalıpların dışına davet eden, kişisel bakımımıza yeni bir soluk getiren TAKK'ı incelemek ve kontratsız, ön ödemesiz, iptal cezası olmayan aboneliğinizi başlatmak için tıklayın. 2 milyonu aşkın kullanıcısı ile alışverişçi dostu uygulama Qumpara'yı indirmek ve FULARSIZ15 kodu ile birçok markadan hediye çeki, akaryakıt puanları, dijital abonelik fırsatlarını yakalamanı sağlayacak 15 TL Qumpara'nın sahibi olmak için tıklayın.See Privacy Policy at https://art19.com/privacy and California Privacy Notice at https://art19.com/privacy#do-not-sell-my-info.