Podcasts about cezayir

  • 39PODCASTS
  • 150EPISODES
  • 13mAVG DURATION
  • 1EPISODE EVERY OTHER WEEK
  • Apr 16, 2025LATEST

POPULARITY

20172018201920202021202220232024


Best podcasts about cezayir

Latest podcast episodes about cezayir

Bir bakışta
Fransa ile Cezayir arasında neden diplomasi krizi çıktı?

Bir bakışta

Play Episode Listen Later Apr 16, 2025 26:22


Cezayir'in 12 Fransız diplomatı ülkesine geri gönderme kararının ardından Fransa'da 12 Fransız diplomatı ülkesine geri gönderme kararı alındı. Karşılıklı adımların iki arasındaki gerilimin yeniden gündeme getirilmesi gündeme geldi. SETA Dış Politika Araştırmacısı Dr. Tunç Demirtaş, Fransa-Cezayir diplomasisinin arka planını ve olası ortaya çıkmayacağını ifade etti. 

Acı, tatlı, mayhoş
HİKAYE VE TARİFLERLE: Bayramlık İkramlıklar

Acı, tatlı, mayhoş

Play Episode Listen Later Mar 29, 2025 21:35


NTVRadyo
Acı Tatlı Mayhoş - HİKAYE VE TARİFLERLE: Bayramlık İkramlıklar

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Mar 28, 2025 21:34


Acı, tatlı, mayhoş
Cezayir'den bayram kurabiyesi

Acı, tatlı, mayhoş

Play Episode Listen Later Mar 24, 2025 4:26


#acıtatlımayhoş Aylin Öney Tan, Cezayir'den hurmalı bayram kurabiyesi tarifi veriyor.  

Acı, tatlı, mayhoş
HİKAYE VE TARİFLERLE: Ramazan dünya turu 2

Acı, tatlı, mayhoş

Play Episode Listen Later Mar 22, 2025 20:28


☕Cezayir'in frik çorbası ☕Kaşmir'den ‘rogan josh' çorbası ☕7 meyveli nevruz hoşafı ☕Lübnan usulü kelaj ☕İran'dan otlu omlet Aylin Öney Tan Ramazan sofraları için hafif fikirler anlatıyor, tarifler veriyor. Hafta içinde yayınlanan tüm bölümler #podcast olarak yüklendi. İyi dinlemeler.  

NTVRadyo
Acı Tatlı Mayhoş - HİKAYE VE TARİFLERLE: Ramazan dünya turu 2

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Mar 20, 2025 20:27


☕Cezayir'in frik çorbası ☕Kaşmir'den ‘rogan josh' çorbası ☕7 meyveli nevruz hoşafı ☕Lübnan usulü kelaj ☕İran'dan otlu omlet Aylin Öney Tan Ramazan sofraları için hafif fikirler anlatıyor, tarifler veriyor. Hafta içinde yayınlanan tüm bölümler #podcast olarak yüklendi. İyi dinlemeler.

NTVRadyo
Acı Tatlı Mayhoş - Cezayir'den bayram kurabiyesi

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Mar 20, 2025 4:25


#acıtatlımayhoş Aylin Öney Tan, Cezayir'den hurmalı bayram kurabiyesi tarifi veriyor.

NTVRadyo
Acı Tatlı Mayhoş - Cezayir'in frik çorbası

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Mar 20, 2025 4:01


#acıtatlımayhoş #ramazanmenüsü

Radio Hekmatane | رادیو حکمتانه
36. داستان زندگی ناظم حکمت (هاوانا امروز تولد است)

Radio Hekmatane | رادیو حکمتانه

Play Episode Listen Later Mar 17, 2025 39:57


Acı, tatlı, mayhoş
Cezayir'in frik çorbası

Acı, tatlı, mayhoş

Play Episode Listen Later Mar 17, 2025 4:02


#acıtatlımayhoş #ramazanmenüsü

Mevlana Takvimi
DÜŞMANIMIZ KİM? -20 ŞUBAT 2025-MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Feb 20, 2025 2:29


Eğitim sistemi zihnimizden düşman tanımını silmiştir. İnsanların içinde mutlaka insan olmak hasebi ile iyi-kötü ayrımı yapacağı zaman bir düşman tanımı olacaktır. Bizim ise düşman tanımımız komşumuza sirayet etmiştir. Hem de çok ilginç bir durum mevcuttur. Suriye'de bir devlet... Tarihte Suriye'de bir devlet mi vardır? Irak devleti... Tarihte Irak diye bir devlet mi vardır? Ürdün, Cezayir, Tunus... Tarihte böyle devletler mevcut mudur? Bunlar bizim insanımızdır. Bizim topraklarımızdır burası. Sonra bölmek parçalamak için Irak demişler. Ne demek Irak? Suriye demişler, Suriye diye bir halk mı vardır tarihte? Araplar Müslüman millettir ve burası senin topraklarındır. Eğitim sistemimiz de maşallâh (!), baştan sona kadar düşmanları denize döküyoruz ama düşmanın kim olduğu meçhul bırakılmış. Fransızlarla savaşıyoruz ama Arap'a düşmanız. İngilizlerle çarpışıyoruz ama Arap'a düşmanız. Amerikalılarla Avrupalılarla çarpışıyoruz ama Arap'a düşmanız. Bizim topraklarımızı kaybettiren Arap mı? Hataları var mı? Var tabii. Bizim hatamız yok mu? Var. Müslüman millet hata yapabilir fakat bir düşman belleyeceğiniz zaman tarihinize, dininize, kültürünüze, vatanınıza düşman olana düşman olursunuz. İngilizler esir aldığı onbeş bin askerimizi krizol havuzuna sokup kör etmediler mi? Bizim tarihimizde bu böyle başkalarına karşı düşmanlık hissi taşıyan genç arkadaşlar neden İngiliz'in bu hadisesini söylemezler? Anadolu'daki bir insan hangi ırka mensup olursa olsun eğer kafasında düşman deyince derhal İngiliz uyanmıyorsa bu insanın bizimle bir alakası yoktur. Bu insan yönlendirilmiş, bu insan şartlandırılmış insandır. Tarihe bakılır ona göre düşman tanımlanır. Çanakkale'de savaştığımız nasıl da düşman kategorisinde bulunmaz? Onlar değil de orada bizimle omuz omuza birlikte çarpışan düşman (!). Bu nasıl bir anlayıştır?(Doç.Dr.Ahmet Kavlak)

Mevlana Takvimi
DÜNYANIN YÜZ KARASI: FRANSA - 08 EYLÜL 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Sep 8, 2024 2:37


Koloniler kurarak özellikle Afrika'daki sömürgelerinde büyük insan hakları ihlâlleri yapan Fransa'nın tarihindeki katliamlar, uluslararası kamuoyunun vicdanını rahatsız etmeye devam ediyor. Fransa, 1524'te başlattığı sömürgecilik faaliyetleriyle Afrika'nın batısında ve kuzeyinde 20'den fazla ülkenin bütün kaynaklarını sömürdü. Afrika'nın yüzde 35'i, 300 yıl boyunca Fransa'nın kontrolünde kaldı. Senegal, Fildişi Sahili ve Benin gibi ülkeler o yıllarda Fransa'nın köle ticaret merkezleri olarak kullanıldı ve bölgedeki tüm kaynaklar sömürüldü. Bölgede 5 asır süren kolonyal dönemde ve özellikle İkinci Dünya Savaşı'nın ardından bağımsızlık mücadelesine girişen ülkelerde bu ayaklanmalar şiddetle bastırıldı ve 2 milyondan fazla Afrikalı öldürüldü İkinci Dünya Savaşı bitmeden kısa zaman önce bağımsızlık vaadiyle Fransa saflarında savaşan Cezayirlilerin başlattığı gösterilerde binlerce Cezayirli, Fransız askerleri tarafından öldürüldü. Tarihe “8 Mayıs 1945 Setif ve Guelma” katliamı olarak geçen olaylardan Cezayir'in bağımsızlığını kazandığı 1962'ye kadar şiddet olayları sistematik şekilde devam etti. Cezayir Bağımsızlık Savaşı'nda 1 milyon kişi Fransızlar yüzünden hayatını kaybetti. Fransa'nın, 1830'dan beri Cezayir toplumunu kültürel anlamda da bir soykırımla baş başa bıraktığı biliniyor. Tarihin en büyük soykırımını yaptılar. Fransa siyasi nüfuz sahibi olduğu ülkelerde de büyük insan hakları ihlâlleri gerçekleştirdi. İnsanlık tarihinin en büyük soykırımlarından kabul edilen, 800 bin kişinin öldüğü 1994 Ruanda soykırımında da Fransa'nın rolü olduğu ortaya çıktı. Fransa'nın eski Cumhurbaşkanı François Mitterrand, Le Figaro gazetesine 1998'de verdiği mülakâtta, “O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil.” ifadesini kullandı. Fransa, bu soykırım belgelerine de erişimi engelliyor. (Gerçek Hayat, Nisan 2019)

Bir bakışta
Afrika ülkelerinin sömürü sistemine başkaldırması dünya siyaset arenasına nasıl yansıyor?

Bir bakışta

Play Episode Listen Later Aug 16, 2024 16:05


Afrika kıtasındaki Fransız varlığının sona ermesi, bölgedeki jeopolitik dengeleri nasıl etkiliyor? Afrika'daki ‘milli uyanış' dünya siyasetine nasıl yansıdı? Haliç Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Serhat Orakçı ile konuştuk.

Yeni Şafak Podcast
MAHMUT AY - Gün Birlik Günüdür!

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Aug 16, 2024 6:13


“Bizi bu hale düşüren hep tefrika, hep nifak ve şikaktır. Artık bu kadar zillet, bu kadar meskenet elverir. Bundan sonra millet uyanmalı, okumalı, bu felâketlerin hep tefrika yüzünden geldiğini anlamalı da, ona göre çaresine bakmalı. Zaman artık tefrika zamanı değildir. İttifak zamanıdır, birleşmek zamanıdır.” (Mehmet Akif Ersoy, Tefsir Yazıları ve Vaazları, DİB Yayınları, s. 184). Bu ifadeler, istiklâl şairimize ait. Kasım 1910'da, Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Şehzadebaşı kulübünde verdiği bir konferansında söylenmiş. Akif, bu konferansında, Müslümanların tarihte nasıl muazzam devletler kurabildiklerinin sırrını da şöyle açıklamış: “Müslümanlar, bu mertebeye nasıl eriştiler? Hep ittihad sayesinde. Ellerinde Allah kanunu, dillerinde tevhid lafz-ı mübareki, yüreklerinde din aşkı, millet muhabbeti olduğu halde dağları, denizleri, çölleri aştılar.” (age., s. 182). Aradan bir asırdan fazla bir zaman geçmiş olmasına ve İslâm coğrafyasında, tefrikadan mütevellit bunca çileli tecrübeler ve kanlı olaylar yaşanmış olmasına rağmen, Müslümanlar hâlâ ders almış ve akıllanmış görünmüyorlar. İslâm dünyasındaki sorunların nedenlerini konuşurken genelde Batı'nın zalimliğinden dem vuruyoruz; ama kendi hatalarımızı yeterince konuşmuyoruz. Düşman, düşmanlığını yapacaktır. Ona “Niye düşmanlık ediyorsun?” demek abestir ve zafiyet göstergesidir. Düşmanın düşmanlığını engelleyemeyiz. Bizim öncelikli görevimiz, dost olmamız gereken kimselerle dostluğumuzu pekiştirmek ve kendi aramızda mümkün mertebe birliği sağlamaya çalışmaktır. İçimizde birliği ne denli güçlendirebilirsek, düşmanı o denli zayıflatmış oluruz. Zira düşmanın en büyük silahı, bizi tefrikaya düşürmektir. Akif, 6 Şubat 1913'te Bayezid Camii'nin kürsüsünde, yabancı güçlerin İslâm coğrafyasını ele geçirmek için “tefrika”yı bir öncü kuvvet olarak kullandıklarını şöyle anlatmış: “Ecnebîlerin, kendi hesaplarına gayet elverişli kestirme bir siyasetleri var: Hani bir zamanlar bizim akıncılarımız vardı. Fethetmek istediğimiz memleketlere ordumuzdan evvel onları gönderdik. Bu akıncılar o memlekete girer, ahaliyi telâşa sokar, birbirine düşürür, sonra da ordu girer, istila eder, işini bitirirdi. İşte tıpkı bunun gibi, ecnebilerin de bugün akıncıları var ki, o akıncıları tefrikadır. Avrupalılar, zapt etmeyi kararlaştırdıkları memleketin ahalisinin arasına evvelâ tefrika sokarlar, senelerce milleti birbiriyle boğuştururlar. Sersem ahali bu suretle yorgun düştükten sonra gelip çullanırlar. Bugün de işte bize aynı siyaset kullanıldı. Zaten her yerdeki siyasetleri budur. Hindistan'da, daha evvel Endülüs'te, sonraları Cezayir'de, İran'da hep böyle yaptılar. Takip ettikleri siyaset hep aynı siyasettir, hiç değişmez.” (age., s. 190). Yüz binlerce mazlum Gazzeli kardeşimiz, her gün yüzlerce şehit veriyor; en ağır şartlar altında hayatta kalabilme mücadelesi veriyor. Lâkin İslâm ülkelerinden kınama dışında bir icraat çık(a)mıyor. Düşmanın zalimliğinden önce kendi zelilliğimizi konuşmak gerekmiyor mu? Neden bu hallere düştük? Bu hallere düşmemizde sünnî-şiî, sufî-selefî, ihvancı-ılımlı vs. gibi kutuplaşmalarla uğraşmamızın etkisi çok büyük. Ulema kendi arasında birlik sağlayabilmiş değil, fikir adamları kendi fildişi kulelerinde, tekke erbabı bölük pörçük, siyasiler birbirleriyle kanlı bıçaklı. Toplumu yönlendirenler, liderlerdir. Yığınlar, liderlerin sözleri ve eylemleriyle hareket ederler. İslâm dünyasının en büyük sorunu; siyasetten medreseye, üniversiteden tekkeye ümmetin birliğini en büyük mesele ve dava edinen liderlerin yeterli sayıda olmayışıdır. Bu sahalarda öncü konumundakilerin çoğunun, ümmetin meselelerini şahsi meselelerinin üstünde görememeleridir.

Yeni Şafak Podcast
SELÇUK TÜRKYILMAZ - Fanon'u Anmamız Için Yeterli Bir Sebep

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Aug 15, 2024 4:50


Eğer Frantz Fanon yaşasaydı İsrail'in Siyonist askerlerinin Filistinli tutukluları cinsel açıdan tecavüz etmesiyle ilgili analitik makaleler yazardı. Aslında günümüzde Fanon'un ilmî niteliklerine uyumlu yazarlar fazlasıyla mevcut fakat nedense bizden bir Frantz Fanon çıkmıyor. Hâlbuki İsrailliler de Cezayir'de Fransızların yaptıklarını tekrarlıyor. Üstelik İsrail'in müstemlekeci askerlerinin eylemleri çok uzaklarda değil. Fanon gibi yazmak için Hamas ile ideolojik bir bağ kurulmasına gerek yok. Bunun için gerekli olan en önemli nitelik kolonyalizm ve emperyalizm hakkında bir şeyler bilmiş olmak. Konuyu efendi köle ilişkisine sıkıştırmak çok büyük bir haksızlık. Fanon'un istisnaî bir entelektüel olduğunu elbette biliyorum fakat Siyonist askerlerin ruh durumuyla ilgili analitik çalışmaları bir tarafa bırakın, ortalık Hamas'a ve liderlerine yönelik eleştiriden geçilmiyor. Kimi Yahya Sinvar'ı Şiî İran'la görüştüğü için eleştiriyor kimi 7 Ekim direnişine kalkıştığı için Hamas'ı Gazze'de kitlesel ölümlere sebep olmakla suçluyor. Bu ikincilerin ne demek istedikleri tam olarak anlaşılmıyor, fakat direnişin ne olduğuna dair bir fikirden yoksun oldukları da ortada. Fakat bunlar kadar önemli diğer bir grubu ise doğrudan Hamas karşıtlığına soyunanlar oluşturuyor. Ağırlıklı olarak 7 Ekim'den itibaren Siyonist İsrail'in soykırımcı saldırılarını, hırsızlık da dâhil olmak üzere diğer suçlarını kolonyalizm bağlamında değerlendirmeye çalıştım. İsrail'in bu yönünün geri planda kalması veya üzerinde konuşulmaması çok şaşırtıcıydı. Oysa Maxime Rodinson gibi Türkiye'de iyi bilinen Yahudi kökenli oryantalistler dahi oldukça erken bir dönemde İsrail'i kolonyal bir yapı olarak tanımlamışlardı. Buna karşın Türkiye'de İsrail'in suç teşkil eden bütün faaliyetleri Yahudi ilahiyatı çerçevesinde ele alındı. Buradan çok rahatlıkla antisemitizm suçlaması çıkıyordu. Bu sebeple 7 Ekim'den önce herhangi bir kimsenin İsrail'le alakalı sorunları konuşurken antisemit olmadığını ispata çalışması yaygın bir davranış biçimiydi. Hâlbuki İsrail-Filistin karşıtlığının Yahudi ilahiyatı ve antisemitizm ile doğrudan bir ilişkisi yoktu. Fikir hayatımız gerçeklikten kopuşla maluldü. Böylelikle ne dinî ne de dünyevî olan görülebiliyordu. Körlüğün en önemli sonuçlarından biri Hamas gibi Filistinli grupların postkolonyal dönemin kurucu ögelerini fark edememektir. Bununla bağlantılı olarak edebiyat dünyası gerçeklikten uzaklaştı. Belirli çevrelerin bir taraftan muhalif kimlikle öne çıkarken diğer taraftan küresel hâkimiyetin emperyalist unsurları ile aynı dili kullanmaları sorunun boyutları hakkında biraz olsun fikir verir. Oryantalist literatür bütün kavramlarıyla fikir hayatımızı istila etti. Fanon'u anmamız boşuna değil. Zira o da bahsi geçen hâkimiyetin insan psikolojisi üzerindeki uyuşturucu etkisine odaklanmıştı.

Yeni Şafak Podcast
ERDAL TANAS KARAGÖL - En Fazla Doğalgaz Rezervlerine Sahip Ve Doğalgaz Üreticisi Olan Ülkeler

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Aug 8, 2024 2:42


Doğal gazın küresel enerji piyasaları açısından önemi giderek artmaktadır. Doğalgaza olan talebin artması sebebiyle, dünyanın en büyük doğalgaz rezervlerine sahip olan ülkelerin sahip oldukları geniş doğalgaz rezervleri ekonomik ve siyasi gücün önemli göstergesi haline geldiği gibi bu ülkelerin stratejik önemini de arttıracağı beklenmektedir. Ancak, dünyanın en yüksek doğalgaz rezervlerine sahip olan ülkeler ile dünyanın en fazla doğalgaz üreticileri olan ülkeler aynı ülkeler değildir. DÜNYANIN EN FAZLA DOĞALGAZ REZERVLERİNE SAHİP OLAN ÜLKELERİ Doğal gaz, birçok enerji kaynağından daha temiz olmasından dolayı dünya enerji sisteminin stratejik bir ürünü haline geldi. Dünyanın en fazla doğalgaz rezervlerine sahip olan 10 ülke şöyledir: Rusya, İran, Katar, Türkmenistan, ABD, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Venezuela, Nijerya ve Cezayir olarak sıralanmaktadır. Dünyanın en fazla doğalgaz rezervlerine sahip olan ülkelerin ağırlıklı olarak gelişmekte olan Asya ülkelerinin ve Afrika kıtasından ülkelerin olması nedeniyle, bu ülkelerin stratejik öneminin artacağı gibi ekonomik güç dengesinin gelecekte ne yöne doğru evirileceği konusunda da önemli bir işarettir. DÜNYANIN EN FAZLA DOĞALGAZ ÜRETEN ÜLKELERİ Dünyanın en çok doğalgaz üreten ülkeleri şöyle sıralanmaktadır: ABD, Rusya, İran, Kanada, Cezayir, Katar, Norveç, Çin, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri olarak üst sıralarda yer almaktadırlar. Dünyanın en fazla rezervlerine sahip olan Rusya ve İran olmasına rağmen, batılı ülkeler başta da ABD tarafından bu ülkelere uygulanan jeopolitik izolasyonu nedeniyle Katar, Türkmenistan ve ABD'nin doğal gaz üretimindeki rolü önümüzdeki yıllarda giderek daha önemli hale gelecektir. Dünyada en fazla doğal gaz üreten ülkeler, rekabet açısından daha güçlü olmak ve dolayısıyla hem iç hem de dış pazarlara daha fazla doğalgaz satmak için var olan doğalgaz rezervlerini daha düşük maliyetle üretmek için yüksek teknolojiyi kullanmaları da adeta bir zorunluluktur. Doğu Akdeniz gibi yeni keşfedilecek doğalgaz kaynaklarıyla Türkiye gibi yeni ülkelerin de önemli üretici ülkeler konumuna geleceği de bir gerçektir. Var olan doğalgaz denkleminin stratejik önemi ve sağladığı olduğu ekonomik ve siyasi güç nedeniyle bu denklemde üretici ülke olmak, ülkenin stratejik önemi açısından çok değerlidir.

Yeni Şafak Podcast
TAHA KILINÇ - Bir Sığınak: Doha

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Aug 7, 2024 4:31


Basra Körfezi, 1500'lü yıllardan itibaren önce Portekizlilerin, ardından da İngilizlerin istilasına sahne oldu. Bilâdüşşâm ile Hindistan arasındaki ticaret yollarının tam göbeğinde yer alan bölgede İngilizler çok kârlı koloniler kurdular. İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar pek aksamadan işleyen İngiliz sistemi, uluslararası dengelerde yaşanan değişimlere paralel olarak biçim değiştirdi: 1951'de Umman, 1961'de de Kuveyt, İngiltere'den bağımsızlıklarını kazandı. Londra, Körfez'in diğer emirliklerine dokuz parçadan oluşan bir federasyonun çatısı altında bir araya gelmelerini önerdi. Bunlardan yedisi (Abu Dabi, Dubai, Şârika, Ra'su'l- Hayme, Acman, Fuceyre, Umm Kayveyn) teklifi kabul ederek “Birleşik Arap Emirlikleri”ni oluşturdular; Katar ve Bahreyn, ayrı birer devlet olmayı tercih etti. Çok eski tarihlerden beri kendine has siyasetiyle ve bağımsız yapısıyla dikkatleri çeken Katar, 1971'den sonraki süreçte Körfez'deki diğer devletlerden daha da ayrıştı. Dünyada bilinen doğalgaz rezervlerinin yüzde 14'üne tek başına sahip olan Katar, bu sayede elde ettiği olağanüstü zenginliği yalnızca ekonomik refaha tahvil etmedi, aynı zamanda siyasî gücünü artırmak için de kullandı. Uluslararası mahfillerde çok boyutlu lobicilik faaliyetlerine hız verilirken, 1996'da yayına başlayan El-Cezîre televizyonu kısa sürede Katar'ın en güçlü kozlarından birine dönüştü. 1960'larda siyasî sebeplerle ayrılmak zorunda kaldığı ülkesi Mısır'dan Katar'a iltica eden Prof. Dr. Yûsuf el-Karadâvî de tek başına Katar'ı güçlendiren bir başka aktördü. Her şartta Karadâvî'nin arkasında duran ve onun telkinlerine büyük önem veren Katar yönetiminin bu yaklaşımı sayesinde, Doha, zaman içinde bir çekim merkezine haline geldi. İslâm coğrafyasında başı sıkışan herkes Doha'ya sığınırken, Katar yönetimi bu müsamaha atmosferinin siyasî bedellerini ödemekten de çekinmedi. Zaman zaman Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi komşularıyla gerginlik yaşayan Katar, geri adım atmadan yoluna devam etti. Birçok ülkede Müslüman Kardeşler Teşkilâtı, Hamas, Nahda Hareketi vb. oluşumlar “terör örgütü” muamelesi görürken, Katar, hepsine kucak açarak uluslararası arenada sıra dışı ve sağlam bir mevki edindi. Bu bağlamda, Taliban-ABD müzakerelerine merkez olarak Doha'nın seçilmesi tesadüf değildi. Karadâvî'nin öncülüğünde kurulan Dünya Müslüman Âlimler Birliği, İslâm dünyasından âlim ve mütefekkirlerin Katar'a akın etmesine vesile oldu. Iraklı Ali Karadâğî'den Moritanyalı Muhammed Hasan Dedev'e sayısız isim ilmî faaliyetlerini Doha'da sürdürürken, “Çeçenistan'ın Aliya'sı” Zelimhan Yandarbiyev'den Cezayir İslâmî Selamet Cephesi'nin efsanevî lideri Abbâsî Medenî'ye, İslâm coğrafyasının siyasî hafızası da Doha'da temerküz etti. Nihayet geçtiğimiz hafta Hamas lideri İsmail Heniyye, Katar'da toprağa tevdi olundu.

Yeni Şafak Podcast
TAHA KILINÇ - Gazze-Pekin hattı

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jul 30, 2024 4:30


Birinci İntifâda (1987), Filistin'deki halk ayaklanması ve huzursuzluğun İsrail işgal yönetiminden somut tavizler koparılmadan kontrol altına alınamayacağını ortaya çıkarmıştı. On yıllardır devam eden baskı ve aşağılanma, Filistin'de artık işlerin çığırından çıkmasına yol açmıştı. Sokaklar bir türlü durulmuyor, İsrail'in karşı saldırıları işgale karşı nefreti daha da kabartıyordu. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) lideri Yâser Arafat ve arkadaşları, 1988'de “iki devletli çözüm”ü prensipte kabul ettiklerini dünyaya duyurdu. Arafat böylece hem halkın birikmiş öfkesini pratik bir neticeye dönüştürmeyi hem de -İntifâda'yla birlikte sahneye çıkan Hamas'ı bir kenara iterek- uluslararası toplumun gözünde Filistin halkının tek meşru temsilcisi olarak FKÖ'nün yerini sağlamlaştırmayı amaçlıyordu. Aynı yılın 15 Kasım günü, Cezayir'de toplanan FKÖ ve onun çatısı altındaki çeşitli fraksiyonlar, Filistin'in bağımsızlığını ilân etti; Arafat da “Filistin Devlet Başkanı” seçildi. Toplantının sonunda kamuoyuyla paylaşılan “Bağımsızlık Bildirgesi”, meşhur Filistinli şair Mahmûd Dervîş'in kaleminden çıkmıştı. Filistin'den yaklaşık 4 bin kilometre uzakta, başka bir Arap ülkesinin başkentinde, tamamen masa başında “bağımsızlık” ilânının elbette pratik hiçbir gerçekliği yoktu. Ancak Arafat ve ekibi, Filistin sokakları İntifâda ateşiyle yanarken ayaklarının altından kaymaya başlayan zemini yitirmeme telaşı içindeydiler. Planlarına göre: Hamas devre dışı kalacak ve sokaklar sakinleştiğinde, siyasî çözümün tek adresi olarak Filistin kamuoyu kitleler halinde FKÖ'ye yönelecekti. Ne var ki, yakın tarih Arafat'ın bu meseledeki hesap hatalarını defalarca ispat edecekti. * * * Geçen hafta Çin'in başkenti Pekin'de 14 Filistinli grup (Hamas, Fetih ve bunların dışında irili-ufaklı 12 fraksiyon) tarafından imzalanan “Pekin Deklarasyonu”na dair haberleri okurken, işgal altındaki bir toprakta 14 ayrı grubun tam olarak ne için ve nasıl mücadele ettiğini sordum kendi kendime. Söz konusu gruplar arasındaki çekişmeler, rekabetler ve hatta düşmanlıklar, Filistin meselesinin bir asrı aşan acılarla dolu tarihinin ana örgülerinden birini oluşturuyor bugün. Dönem dönem bu çatışmaların neredeyse iç savaş boyutuna evrildiğini, İsrail işgali “sayesinde” ortalığın mecburen durulduğunu görmek bile mümkün. Şu sorular çok hayatî: Günün birinde Siyonist işgal sona erdiğinde -ki başladığı gibi bitecek-, Filistin'de nasıl bir siyasal atmosfer meydana gelecek? İşgal varken bile böylesine ihtilafa düşebilen Filistinli hareketler, sonrasında aynı masanın etrafında bir araya gelerek ülkelerinin geleceğini inşa edebilecekler mi? Yoksa “özgür” Filistin, Arap dünyasında bolca örneğini gördüğümüz bir anarşiler ve kaoslar silsilesine mi sürüklenecek? İsrail işgali sebebiyle üzerinde pek düşünmediğimiz, belki de -cevaplarından ürktüğümüz için- aklımıza getirmeyi hiç istemediğimiz sorular bunlar. Ama hepsi de buz gibi hakikatler olarak tam karşımızda duruyor. * * *

Yeni Şafak Podcast
ÖMER LEKESİZ - Taha Abdurrahman İstanbul'da

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jul 23, 2024 5:00


Taha Abdurrahman (d. 1944, Fas / Cedide), İslam Düşünce Enstitüsü'nün davetiyle bir konferans vermek üzere İstanbul'a geldi ve nasipse bugün saat 18:00'de TDV İslam Araştırmaları Merkezi'nde (İSAM) dinleyicilerine hitap edecek. İslam Düşünce Enstitüsü'nün kurucusu Mehmet Görmez Hocamızın, Taha Abdurrahman'ın eserlerinin Türkçe çevrilmesi konusundaki yoğun arzusunun, Cevat Özkaya Ağabeyimizin yönetimindeki Pınar Yayınları'nda karşılık bulmasından hareketle, şimdi müellifin mezkur enstitünün daveti ve ev sahipliğiyle İstanbul'a teşrifini o arzu ve karşılığın taçlanması olarak yorumlayabiliriz. Pınar Yayınları, son dört yılda Taha Abdurrahman'ın şu dokuz kitabını yayımladı: Bilgi Ahlaktan Ayrıldığında; Dini Amel ve Aklın Yenilenmesi; Ahlak Sorunsalı -Batı Modernitesinin Ahlaki Eleştirisine Bir Katkı; Amel Sorunsalı -Bilim ve Düşüncenin Pratik Temelleri Üzerine Bir Araştırma; Dinin Ruhu – Selülarizmin Sığlığından İlahi Sözleşme ve Emanet Paradigmasının Enginliğine; Modernlik Ruhu -İslami Bir Modernlik İnşasına Giriş; Dilsiz Olmaz – Dil ve Mantık Üzerine Bir söyleşi; Seküler Ahlakın Sefaleti – İlahi Emanet Paradigmasının Seküler Ahlak Eleştirisi; Hakikat Arayışı – Geleceği İnşa Ufkunda Konuşmalar. Bunlara ilaveten, Wael B. Hallaq imzalı, Modernitenin Reformu – Abdurrahman Taha'nın Felsefesinde Ahlak ve Yeni İnsan adlı kitabı da (Ketebe 2020) zikretmemiz yerinde olacaktır. Zira bu kitap Taha Abdurrahman'ın tefekkürünü topluca ele alma tahtında -yer yer ciddi eleştirileri de ihtiva etmekle- bize göre Hazretin külliyatına dahildir. Taha Abdurrahman'ın -inşallah- bugün vereceği konferansa Özgün Bir İslam Felsefesi Nasıl İnşa Edilir? başlığı uygun görülmüş. Muhtevasına ancak dinlememiz nasip edildiğinde vakıf olabileceğimiz bu başlığın özgünlük, İslam Felsefesi ve inşa terimlerinin ilk kullanılışlarından beri kendileriyle birlikte var olagelen ve çoğu hâlen çözülemeyen problemleri açık etmesi bakımında da önemli olacağını düşünüyorum. Bu bağlamda Gazzâlî'nin (rahimehullâh) Tehâfütü'l-Felâsife'sine en ciddi itirazlardan birinin Batı'dan İbn Rüşd'ün Tehafütüt-Tehafüt'üyle gelişindeki ironiye işaret ederek, Taha Abdurrahman'ın Batıcılığın değilse de Batının ürettiği refah ve özgürlüğün bir kültürel hat halinde getirildiği Fas'ta Batı felsefesiyle hesaplaşmayı Gazzâlî'nin hareket merkezi olarak seçtiği felsefeden ahlâka taşıması (ki, ilginç bir tevafukla Bü'sü'd- Dehrâniyye: en-Nakdu'l-İ'timani li Fasli'l-Ahlâk ‘ani'd-Din adlı kitabının Türkçe basımına Seküler Ahlakın Sefaleti – İlahi Emanet Paradigmasının Seküler Ahlak Eleştirisi adının verilmesine de dikkat çekelim) yukarıda zikrettiğimiz önemi pekiştirmektedir. Öte yandan, mümkündür ki Gazzâlî ile Taha Abdurrahman tefekkürü arasında yaptığımız bu kısmi ayrıma, Gazzâlî'nin her şeyden önce bir ahlâk alimi olması bakımından itiraz edilebilirse de bizim burada Fas, Tunus, Cezayir ve Endülüs Müslümanları arasında modern zamanlarda tartışılmaya başlanan “Batıcı olmadan Batı ile olmak” meselesinde, Taha Abdurrahman'ın görüş beyan eden en ciddi ve en tutarlı isimlerden biri olması da zikrettiğimiz özel öneme dahildir. Zira, Taha Abdurrahman babasının klasik eğitimi sürdüren bir medresede müderris olması hasebiyle ilk eğitiminde ona tabi olmuş, bu sayede Mağrip'te tevarüs edilegelen dinî kültürle yetişmiştir. Orta eğitimini Dâr-ı Beydâ' kentinde yapmış, ardından Rabat'taki V. Muhammed Üniversitesinde felsefe bölümünü kazanarak mantık ilmiyle uğraşmış ve mezun olmuştur (1970). Sonra akademik eğitimini tamamlamak üzere Fransa Oxford ve Sorbonne üniversitelerine gitmiş, 1972 yılında Sorbonne Üniversitesinde Dil Felsefesi alanında Ontoloji Sorunsalının Dilsel Yapısı başlıklı teziyle doktorasını tamamlamış, 1985'te aynı üniversitenin Edebiyat ve İnsanî Bilimler kısmında Doğal ve Argümantatif İstidlalin Mantığı isimli teziyle ikinci doktorasını yapmıştır.

Yeni Şafak Podcast
ERDAL TANAS KARAGÖL - Ülkelerin gelir grupları

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jul 7, 2024 3:17


Dünya Bankası, her yıl 1 Temmuz tarihinde ülkeler için hazırladığı kişi başı gelir eşiklerini açıklayarak, ülkeleri bulundukları gelir gruplarına göre sınıflandırıyor. 1989 yılından beri Dünya Bankası tarafından gerçekleştirilen bu sınıflama, ülkelerin gelişmişlik düzeyini yansıtmayı amaçlamaktadır. Dünya Bankası'nın ülke sınıflandırmada kullandığı gelir eşikleri, IMF tarafından kullanılan Özel Çekme Hakları (SDR) deflatörü ile güncellenmektedir. Ülkelerin sınıflandırılmasında baz teşkil eden kişi başı gelir, ülkelerin GSYH'si nüfusa bölünerek elde edilmektedir. Bu nedenle, ülke kişi başı geliri ülke ekonomisinde gerçekleşen büyüme hızına, fiyat artış oranlarına, ülke parasının değerine yani döviz kuruna ve nüfus hızına göre değişmektedir. DÜNYA BANKASI'NIN GELİR EŞİKLERİ VE ÜLKE SINIFLARI Dünya Bankası ülkeleri düşük gelirli, orta gelirli (alt orta ve üst orta) ve yüksek gelirli ülkeler olmak üzere dört gelir grubu olarak sınıflandırmakta. Bu gelir gruplarından orta gelir grubu için kullanılan kişi başı gelir bandı çok geniş olduğu için orta gelir grubu ülkeler, alt orta gelirli ülkeler ve üst orta gelirli ülkeler olarak iki alt gruba ayrılmaktadır. Dünya Bankası tarafından 1 Temmuz 2024 tarihinde açıklanan yeni gelir eşiklerine göre, kişi başı geliri 1,145 doların altında olan ülkeler düşük gelirli ülkeler olarak belirlenirken 1,146- 14,005 dolar kişi başı gelire sahip olan ülkeler orta gelirli ülkeler olarak sınıflandırılmaktadır. Bunun yanında, kişi başı geliri 14,005 dolardan yüksek olan ülkeleri ise yüksek gelirli ülkeler olarak sınıflandırılmaktadır. Bununla beraber, orta gelir grubu ülkeler için belirlenen eşik gelir bandı geniş olduğu için kişi başı geliri 1,146 - 4,515 dolar arasında olan ülkeler alt orta gelirli ülkeler olarak sınıflanırken, 4,516- 14,005 dolar kişi başı gelire sahip olan ülkeler ise üst orta gelirli ülkeler olarak sınıflandırılmaktadır. 2023 YILINDA HANGİ ÜLKELERIN GELİR SINIFLAMALARI DEĞİŞTİ? Dünya Bankası tarafından açıklanan gelir eşiklerine göre kişi başı geliri artığı için bazı ülkeler bir üst gelir gruba yükselirken, kişi başı geliri düşen ise bir alt gruba düştüğü görülmektedir. Buna göre, Bulgaristan, Palau ve Rusya üst-orta gelir kategorisinden yüksek gelirli ülkeler kategorisine geçti. Cezayir, İran, Moğolistan ve Ukrayna, 2023 yılında alt-orta gelirden üst-orta gelir kategorisine yükselirken, yalnızca Filistin üst orta gelir grubundan alt orta gelir grubuna düştü.

Yeni Şafak Podcast
TAHA KILINÇ - Şahit Olmak

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jul 6, 2024 4:08


Temmuz ayı, İslâm coğrafyasının tarihinde yaşanan önemli hadiseler bakımından, lebalep dolu bir zaman dilimi. Takvimleri ve kronolojileri şöyle üstünkörü taradığımızda bile karşımıza epey başlık çıkıyor: Mekke'de Tünel Faciası (2 Temmuz 1990), Cezayir'in Fransa'dan bağımsızlığını kazanması (3 Temmuz 1962), Hıttîn Savaşı (4 Temmuz 1187), Hacı Emîn el-Hüseynî'nin vefatı (4 Temmuz 1974), Pakistan'da askerî darbe ve Ziyâul Hakk'ın iktidara gelişi (5 Temmuz 1977), Akabe liman şehrinin İngilizlerce işgali (6 Temmuz 1917), Fransız mandası karşıtı Suriyeli lider Abdurrahman Şehbender suikastı (6 Temmuz 1940), Filistin krizinin çözümü için kurulan Peel Komisyonu raporunun yayınlanması (7 Temmuz 1937), Ürdün eski Kralı Talâl'ın İstanbul'daki bir klinikte ölümü (7 Temmuz 1972), Türkiye-İran-Irak-Afganistan arasında Sâdâbâd Paktı'nın imzalanması (8 Temmuz 1937), Filistinli yazar Gassân Kanafânî'nin Beyrut'ta öldürülmesi (8 Temmuz 1972), Srebrenitsa Soykırımı (11 Temmuz 1995), Gertrude Bell'in Bağdat'da intiharı (12 Temmuz 1926), Rızâ Şah'ın emriyle İran'ın Meşhed kentinde Gevherşad Camii katliamı (13 Temmuz 1935), ünlü ajan ve şarkıcı Esmasan'ın ölümü (14 Temmuz 1944), Irak'ta Hâşimî monarşisinin kanlı bir darbeyle devrilmesi (14 Temmuz 1958), ABD'nin Ortadoğu'daki ilk askerî operasyonu (15 Temmuz 1958), Lübnan eski Başbakanı Riyâd Sulh'un Amman'da öldürülmesi (17 Temmuz 1951)… (Sütunu tümüyle olaylarla ve tarihlerle doldurmamak için, çok az bir kısmını seçerek aldığım listeyi burada kesiyorum.) İslâm coğrafyasıyla ilgilenenlere, kronolojik akış üzerinde durmalarını bilhassa salık veriyorum. Hem zihindeki bilgileri belli bir çerçeve içine alabilmek için, hem de farklı coğrafyalara ve hadiselere kuşatıcı bir şekilde bakabilmek için. Kronoloji akılda ne kadar belirgin olursa, hadiselerin iç mantığını ve birbiriyle irtibatını kavramak da o kadar kolaylaşacaktır. Ancak sıra okumaya ve araştırmaya geldiğinde, şöyle bir problemle karşılaşıyoruz: Önemli hadiselerle alakalı ayrıntılı yazılı metin çok az veya yetersiz; olanlar da belli kaynakların tekrarı biçiminde. Özellikle biyografi yazarken benim karşıma çıkan temel zorluk bu. Bazıları “mahviyet”ten, bazıları edebe aykırı gördüğünden, bazıları da dümdüz kayıtsızlık sebebiyle, çok mühim nice ayrıntıyı kayda geçirmemiş. Hayat hikâyelerini okurken ve yazı için malzeme toplarken doğum tarihinden anne-baba adına, kardeş sayısından aldığı eğitimin bütün safahatına kadar, “iddia” düzeyinde nice malumat arasında yol bulmaya çalışıyorum mecburen. Hatta bazen, yakınların ve aile üyelerinin şahitlikleri bile birbirinden farklı olabiliyor. İşte o zaman işler tamamen karışıyor. Özellikle genç arkadaşlara şu tavsiyeleri sürekli tekrarlıyorum: * Kendinizin ve ailenizin öyküsünü mutlaka en ince ayrıntısına kadar kayıt altına alın. Ailede yaşlılar varsa onları sorularla açın, cevaplarını sesli ve görüntülü biçimde kaydedin. İleriki zamanlar için hazine biriktirmiş olacaksınız.

NTVRadyo
Acı Tatlı Mayhoş - Yapraklı lezzetler

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Jul 4, 2024 4:03


#acıtatlımayhoş Yaprak sarması mı, yaprak dolması mı? Yunanistan'da "dolmates", Bulgaristan'da "yaprak", Cezayir'de "varak" denmiş. "Yalancı dolma" ise her bölgede farklı baharatlarla değişiyor. Aylin Öney Tan'dan dinleyin

Acı, tatlı, mayhoş
Yapraklı lezzetler

Acı, tatlı, mayhoş

Play Episode Listen Later Jun 27, 2024 4:02


#acıtatlımayhoş Yaprak sarması mı, yaprak dolması mı? Yunanistan'da "dolmates", Bulgaristan'da "yaprak", Cezayir'de "varak" denmiş. "Yalancı dolma" ise her bölgede farklı baharatlarla değişiyor.  Aylin Öney Tan'dan dinleyin

NTVRadyo
Acı Tatlı Mayhoş - Yapraklı lezzetler

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Jun 27, 2024 4:02


#acıtatlımayhoş Yaprak sarması mı, yaprak dolması mı? Yunanistan'da "dolmates", Bulgaristan'da "yaprak", Cezayir'de "varak" denmiş. "Yalancı dolma" ise her bölgede farklı baharatlarla değişiyor. Aylin Öney Tan'dan dinleyin

Yeni Şafak Podcast
Taha Kılınç - Zalimin mühleti

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later May 29, 2024 4:41


Dünya tarihinde “şiddetle” kınandığı için durdurulan herhangi bir katliam veya soykırım yoktur. Keza “Bir daha asla!” denen nice acı hadise de sürekli ve sürekli tekrarlanmıştır. “Suçlular mutlaka cezasını çekecek!” şeklindeki hamasî vaatlerin ne derecede gerçekçi olduğunu anlamak isteyenler ise, yakın ve uzak tarihteki nice trajedinin mimarına nasıl muamele edildiğine bakabilirler. Yukarıdaki cümleler, geçtiğimiz günlerde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda düzenlenen “Srebrenitsa Soykırımı'nı (1995) Uluslararası Anma Günü Olarak İlân Etme” konulu oylamayı izlerken zihnimde dönüp durdu. 84 ülkenin “evet” oyuyla kabul edilen tasarıya 19 ülke “hayır” derken, tam 68 ülke de “çekimser” kaldı. Sırbistan'la birlikte Rusya'nın “hayır” demesi elbette şaşırtıcı değildi. Çin ve Suriye de -akla gelebilecek sebeplerle- aynı kervana katıldı. Ancak çekimser kalan ülkeler arasında Cezayir, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Lübnan, Umman ve Sudan'ı görmek, söz konusu ülkelerin dış bağlantıları hakkında önemli noktalara işaret ediyordu. Orta Asya'da Kazakistan ve Tacikistan “çekimser” kalırken Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan temsilcileri oylamaya katılmadı. Bu tablo da Rusya'nın bölgedeki etkisini ve etkinliğini göstermesi bakımından oldukça çarpıcıydı. Avrupa'nın göbeğinde ve sözde “barış gücü” askerlerinin gözetimi altında binlerce Müslümanın katledilmesini boş gözlerle izleyen “modern” dünya, aradan neredeyse 30 yıl geçtikten sonra “Srebrenitsa Soykırımı'nı Anma Günü” adlı bir merasimi kucağımıza bırakıp geri çekildi. Üstelik çeşitli ülkelerin menfaat haritalarını da gözlerimizin önüne sererek… Srebrenitsa'ya bakarken, Gazze'den bir başka katliamın haberi geldi. İsrail işgal güçleri, devam eden soykırımda yeni bir perde açarak, Refah'a sığınan masum sivillerin yaşadığı bir çadır kenti gece yarısı bombaladı. Çok sayıda insanın yanarak can verdiği feci saldırı, gündemi kısacık meşgul etti, sonrasında insanlar yeniden rutin programlarına döndüler. Soykırım uzadıkça ve zamana yayıldıkça alışıldı, normalleşti ve “haber değeri” düştü çünkü.

Yeni Şafak Podcast
Selçuk Türkyılmaz - Roger Garaudy'nin kitapları Almanya'da niçin yasaklanıyor?

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later May 13, 2024 4:30


Roger Garaudy hakkında okuduğum ilk yazılardan biri Cemil Meriç'e aitti. Meriç, bu yazıda Fransa'nın Cezayir'de uyguladığı müstemleke siyasetine yönelik olarak Roger Garaudy'nin eleştirilerini değerlendiriyordu. Meriç daha sonra Garaudy hakkında başka yazılar da yazdı. Bunlardan bazıları özellikle Garaudy'nin Müslümanlığı seçmesinden sonraki dönemiyle ilgiliydi. Bunlara İnsan Yayınları'ndan çıkan “Kültürden İrfana” adlı eserde yer verilmişti. Garaudy'nin ve Meriç'in kitaplarının baskıları hâlâ mevcut. İlgilenenler bu kitapları bulmakta zorlanmaz. Aslında Garaudy'yi en iyi tanıması gerekenlerden biri şüphesiz Cemil Meriç'ti. Emin olmak için tekrar baktığımda doğum tarihlerinin birbirine çok yakın olduğunu gördüm. Garaudy 1913'te, Meriç ise 1916'da doğmuş. İki fikir insanı arasındaki benzerlikler bununla sınırlı değil. Her ikisi de bir dönem Fransız kolonilerinde yaşamış. Garaudy Cezayir'e sürgün edildiğinde, Meriç ise Hatay'da yaşadığı dönemde Fransız kolonyalizmi ile tanışmış. Kolonyalizme ve oryantalizme yönelik eleştirilerinin kaynağında kişisel gözlemlerinin önemli bir rol oynadığı çok açık. Her iki mütefekkirin komünist düşünceyi benimsemesi de önemli bir benzerlik. Fakat Garaudy ve Meriç komünizme yönelik eleştirileriyle de biliniyordu. Belki de bunun bir sonucu olarak ömürlerinin belirli bir aşamasında İslam'ı keşfettiler.

Yeni Şafak Podcast
ÖMER LEKESİZ - Zamanda Ve Mekânda Bir Uyanış Sîdî Ukbe Ulucamii

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later May 8, 2024 4:50


“Batılılar bir bahçeye girdiklerinde oradaki bitkileri sayarlar. Doğulularsa o bahçedeki bitkilerin kokusuyla mest olmayı seçerler” şeklindeki meşhur söyleyiş, Batılıları zevkten, Doğuluları (Müslümanları) ölçüden ve ahenkten “yoksun” sayması nedeniyle problemlidir. Zira, inancı ne olursa olsun insanlığının farkında olan her fert bilgi ve tecrübe düzeyine göre zevk ile ölçü ve ahengin berzahında durur. Kültürel nedenlerle mezkur iki durumdan birine daha fazla bir eğilim söz konusu olsa da, neticede her iki dünyadaki medeni şahikalar zevk ile ölçü ve ahengin birliğini, evrenselliğini ele veririler. Buradaki “eğilim” farkına, Heinrich Wölfflin'in Mimarlık Psikolojisine Öndeyişler'indeki “Mimarlık psikolojisinin görevi, inşa etme sanatının kendi araçlarıyla uyandırabildiği ruhsal etkileri betimlemek ve açıklamaktır.” şeklindeki tanımından baktığımızda, Batı'da aracın (materyalin), Doğu'da ise zamanı ve mekanı da bir ruhsallığın etkili olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre konu tam da Wölfflin'in mimari esasında “dışavurumların aktarılmasına” mahsus oluşturduğu “Her ruh halinin, ona düzenli olarak eşlik eden belirli bir dışavurumu vardır; çünkü dışavurum dediğimiz, içeride olup bitenleri göstermek üzere dışarıya asılan bir tür bayrak değildir; yokluğu fark yaratmayan bir şey de değildir. Dışavurum, daha çok zihinde yaşanan olayın bedende kendini göstermesidir. Dışavurum sadece yüzümüzdeki kasların kasılmasından ya da ekstremitelerimizin hareketlerinden ibaret değildir. Dışavurum bedensel organizmanın bütününü kapsar.” şeklindeki ilk önermede somut bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Zira Wölfflin, burada araçla ruhsallığı dışavurumda birleştirerek aşmaya çalışırken, zihniyeti gereğince önermesini “bedensel organizma” terkibine hapsettiği için bunu başaramamıştır. Bizim el-Makdisî (ö. 1000 civarı), el-Bîrûnî (ö. 1061?), et-Tancî (ö. 1368-69), Cafer Efendi (ö. ?) ve kendi günümüzden Turgut Cansever vd. büyüklerimizden mülhem olan “bakış terbiyemiz” ise, yukarıdaki berzah zikrimize bağlı olarak, araçla ruhu birleştiren bir bakıştır. Bunu derken Doğu-Batı sentezi gibi meymenetsiz bir terkipten değil, geometri kabiliyetini, Batı dillerinde bulunmayan kalp, gönül, vefa, hatıra… görmelerinden hareket ediyoruz. Mouayed Mnari'nin “Kayrevan Şehrinin Osmanlılaştırılması ve Tarihi Eserleri” adlı çalışmasında (doktor tezi, 2018), Tunus'un Dayılık Devri'nde dayıların Kayrevan'a girerlerken atlarından indip, ayakkabılarını çıkartarak yürüdüklerine dair naklettiği bilgi bile tek başına bizim bakışımızdaki farkı ifade etmeye yeterli gelir. Ziar bu tutum Wölfflin'in “bedensel organizma” terkibine sığması asla mümkün olmayan bir bakış ya da yine onun kullandığı kelimeyle başka zihniyetlerde benzeri olmayan bir dışavurum tarzıdır. Yukarıdan beri zikrettiklerimize bağlı olarak Ukbe b. Nafi camiine, halk arasındaki adıyla Sîdî Ukbe'ye ya da Cuma camii anlamında Ulucami'ye eriştirildiğimizde ziyaretimizin ilk muhatabının da Peygamberimiz Aleyhisselam'ın cihat cehdiye maruf sahabelerinden Hz. Ukbe b. Nafi'nin (ra) olması normaldir. Üstelik kabri burada da değildir Ukbe'nin. Bugünkü adıyla Biskra yakınındaki Tehûde'de şehit düşmüş, bugün kendi adını taşıyan Sîdî Ukbe kasabasına (Cezayir) defnedilmiştir. “Allah yolunda öldürülenler için ‘ölüler' demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.” ilahi hükmünce (Bakara 2/154) bizim Ukbe'yi kendi elleriyle kurduğu Kayrevan'ın ve hassaten bu mescidin mukimi olarak bilmemiz de yine çok doğaldır. Onun ailesi üzerinden Peygamber Aleyhisselam'ın kızı Hz. Zeyneb'in üzüntüsüne ve dolayısıyla özellikle yeni Müslüman olmuş kölelerin maruz kaldıkları zulümlere, üzüntülere tıpkı tavaftaki gibi zamanı geriye katlayarak uyanışımız da…

Enerji Günlüğü Enerji Bülteni
Enerji Günlüğü 6 Mayıs 2024 Enerji Bülteni

Enerji Günlüğü Enerji Bülteni

Play Episode Listen Later May 6, 2024 5:28


Enerji Günlüğü Haber Bülteni:Türkiye'nin ve Dünyanın Enerji Gündemienerjigunlugu.net

Yeni Şafak Podcast
ÖMER LEKESİZ - İslâmî Hareketten Kavramlar Savaşına…

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Apr 30, 2024 4:40


Yedi risalesinin “Buhranlarımız” adıyla kitaplaştırıldığı yıla (1918/1919) göre, Said Halim Paşa'nın -önceki yazımızda naklettiğimiz şekliyle- İslamlaşma / İslamlaştırmaya yüklediği mana, fert olarak Müslüman kalma ve Müslüman ferdin çevresindekilerin Müslüman olarak kalması konusundaki açık bir “gayrete” işaret ediyor. Bu kelimelerine karşılık olarak Merriam-Webster's (2003), İslamizm (İslamiyet, Müslümanlık; 1747), İslamize / İslamization (Müslümanlaştırma, Müslümanlaşma; 1846) kelimelerine yer verirken, İslamofobya'ya yer vermiyor. Al-Mavrid (2003) ise daha cimri davranarak sadece İslam, İslamic ve İslamizm kelimelerini gösteriyor. İslamofobya onda da henüz yer bulmuyor. Bunlardan “gayret” vurgumuza tekrar dönecek olursak, geçmişte İmam Gazzâlî, İbn Teymiyye, Şah Veliyyullâh Dihlevî, Hasan el-Bennâ ile Mevdûdî'nin ve sonraki birçok müceddidin ilim ve eylemlerinde somutlaşan bu gayretin, ferdî inanç ve eylem esasında kendindenliği aşikardır. Zira kendi istidatları ve imkanlarıyla kayıtlı olarak her Müslüman “Emri bi'l-Ma'rûf nehyi Ani'l-Münker” prensibine tabidir. (Bkz.: Sema Yiğit, Erken Dönem Kaynaklarda Maruf ve Münker, KURAMER Yayınları) Ancak Maruf ve Münker kelimeleriyle çerçevelediğimiz söz konusu gayret yukarıda isimlerini zikrettiğim ve bunların yolunu izleyenden ibaret değil. Aynı gayreti taşımayan Müslümanlar olduğu gibi, zikrettiğimiz şekliyle o gayreti “kırmak” isteyen kafirlerin de bir gayreti var. İşte bu menfi gayret nedeniyledir ki, İslamlaşma gayretini kendi inanç ve şartlarındaki doğallığından koparmaya çalışanların güç, kültür ve imkân bakımından da daha yetkin olmalarıyla, fiili bir savaştan önce kelimelerin savaşına tanık oluyoruz. “Bana ‘İslamcı' dediklerinde, ister Meşrûtiyet dönemindeki manasında İslamcılık ile kendi davam ve konumum arasında bir aynılık ve aidiyet ilişkisi kuramıyorum.” diyen Hayreddin Karaman'ın, günümüzle kayıtlı olarak vardığı şu sonuç, bizzat tanığı olduğumuz “savaş”ın sebebi olarak öne çıkıyor: “Şimdilerde benim ilk işaretlerini almaya başladığım bir değişim ve gelişim var. Bu değişim, İslamcılık anlayış ve uygulaması alanında gerçekleşiyor ve İslâmcılığın yaygın anlamından ‘benim İslâmcılık tanımlamam'a doğru seyrediyor. İslâm ile siyaseti ve ideolojiyi aynılaştıranlar, İslâm'ın siyaset ve ideolojiyi aştığını bilmeyenler bunun hatalı olduğunu anlamaya başladılar. Türkiye'de siyasetin kendi kuralları, kadroları ve söylemi ile; ‘İslâmcılığın, Müslüman kalma ve yaşama mücadelesi'nin de kendi mâhiyetine ve amacına uygun kurallar, söylemler, yöntemler ve kadrolarla yapılması gerektiği anlayışına doğru bir gelişmenin rüzgârını hissediyorum.” (İslami Hareket Öncüleri 1, İz Yayınları) Karaman'ın vardığı bu sonucu Cezayir, Mısır ve Tunus'taki İslami Hareketlerin demokratik mücadele içinde elde ettikleri siyasi kazanımları, Batılı ülkelerin fiili ya da dolaylı müdahaleleriyle kaybetmeleri üzerinden okuduğumuzda, Müslümanların İslamlaşma gayretinde yaşadıkları handikapların düzeyini de görmüş oluruz. Bu bağlamda, Batı'nın İslam düşmanlığının tam adı olarak bugünkü İslamofobya'nın karşısında konumlandırdığı İslamcılığı, Müslüman halklarla topyekûn bir çatışmaya girmeme adına yumuşatmak için “siyaset” ekiyle -Siyasal İslamcılık- yeniden bir ayrıştırmaya tabi tutmasından da görüleceği üzere kelimelerin savaşı fiili savaştan çok daha etkili olarak varlığını sürdürüyor. İlhan Kutluer'in “İslâmcılık hareketi, modern Avrupa medeniyetinin İslâm dünyası aleyhinde oluşturduğu tehditlere etkili bir karşı koymanın ancak modernleşmenin gereklerine uygun bir zihniyet dünyası inşa etmekle ve dinin kılavuzluğunda gerçekleşecek bir modernleşme ile mümkün olacağı fikrine dayanır; bu modernizm anlayışı, İslâmcılığı İslâm dünyasında ortaya çıkan birçok benzeri akımdan farklı kılan önemli bir ayıraçtır. (…) Osmanlı Devleti'nin içine düştüğü zaaftan kurtarılması ve bekasının temini için ‘İslâmî bir rönesans'ın gerçekleşmesini sağlama düşüncesi aynı yaklaşımın sonucudur.”

NTVRadyo
Acı Tatlı Mayhoş - Kıbrıs usulü körpe bakla salatası

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Apr 27, 2024 3:39


Aylin Öney Tan, Cezayir'de yaşarken komşusu Çelen Birkan'dan aldığı Kıbrıs usulü körpe bakla salatası tarifini paylaşıyor. Sirke ve taze sarımsakla yapılan sosun püf noktaları da bu kayıtta. İyi dinlemeler.

Acı, tatlı, mayhoş
Kıbrıs usulü körpe bakla salatası

Acı, tatlı, mayhoş

Play Episode Listen Later Apr 24, 2024 3:40


Aylin Öney Tan, Cezayir'de yaşarken komşusu Çelen Birkan'dan aldığı Kıbrıs usulü körpe bakla salatası tarifini paylaşıyor. Sirke ve taze sarımsakla yapılan sosun püf noktaları da bu kayıtta. İyi dinlemeler.  

Yeni Şafak Podcast
İsmail Kılıçarslan - Ersin'in “yaz” dediği yahut temsil krizinin bütün sorunları

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Mar 23, 2024 4:58


Sevgili yoldaşım Ersin Çelik, yayında “bu anlattıklarını mutlaka yazmalısın” deyince “olur” demiştim. Bu, odur. Önce meselemi üç yargı ile belirlemeye çabalayayım. İlki şu: Pakistan'dan Mısır'a, Türkiye'den Tunus'a, hatta Bosna Hersek'ten Cezayir'e bütün renkleri ve isimleriyle İhvan çizgisi “modern dünya ile yaralı Müslümanların siyasetin içinde kalarak varlık göstermeleri için” alınan geniş bir inisiyatifin adıydı. Pakistan'daki adının Cemaat-i İslami, Bosna'daki adının Mladi Müslümani olması ve pek çok “ton ve renk” farkı taşıması İhvan çizgisinin üç temel umdede buluşmasına engel teşkil etmedi. Birincisi ve en önemlisi “şiddet çözümsüzlüktür, legal ve şiddet içermeyen bir alanda var olacağız.” İkincisi “sömürge tecrübesi ile felç edilmiş, modern dünya ile yaralanmış Müslüman topluluğun dert ve taleplerini siyaseten temsil edeceğiz.” Üç “Müslümanlar, kendi haklarındaki kararları kendileri verebilecek ve ortaklaşa hareket edebilecek, izzetli ve şerefli bir insan topluluğudur ve bizim temsiliyet vazifemiz onlaradır.” İkincisi şu: 2000'li yıllar boyunca dünyadan özenle temizlenen İhvan çizgisinin oluşturduğu duruma “boşluk” diyorduk ama artık şunu söylemeye mecburuz. Gazze soykırımı gösterdi ki sayısı 2 milyara yaklaşan Sünni İslam dünyasının “temsiliyet krizi” artık “yönetilemez” bir noktaya ulaşmıştır. Üçüncüsü şu: Siyaseten dertleri ve talepleri temsil edilmeyen geniş kitlelerin yapabileceği şeyler insanlık tarihi boyunca kayıtlıdır ve bunlar, kimisi ilginç, kimisi de hiç de hoş olmayan şeylerdir. Şunun da adını doğru düzgün koyalım. Gazze konusunda “bazı kafir topluluk ve iktidarların ortaya koyduğu şecaat ve kararlılığı” ortaya koyamayan İslam ülkeleri iktidarları, geniş halk kitlelerine “bizden size fayda yok, başınızın çaresine bakın” demiş olmaktadırlar. Yani bir bakıma “arızi - geçici” değil, “kalıcı - değişmeyen” dertleri ve talepleri “siyasi mekanizmalar” tarafından karşılanmayan geniş halk kitleleri temsiliyetsizlik durumuyla karşı karşıyadırlar. Bu temsil krizinin üzerine bir de Gazze'de bitmeyen ve/veya bitirilmeyen soykırımın oluşturduğu travmatik düzenek eklendiğinde; gözümüzün önünde kadınların, çocukların hunharca katledildiği bu zulüm devam ettiği sürece; hastanenin, okulun, yardım sırasının bombalanmasını canlı yayında izlerken olacak olması beklenen üç şey vardır.

Yeni Şafak Podcast
Abdullah Muradoğlu - Biden'ın Michigan korkusu!

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Mar 3, 2024 4:45


ABD Başkanı Joe Biden diliyle “havadan insanî yardım” derken bile aklı Ukrayna'da imiş. Meğer “Gazze” diyecekmiş, sehven “Ukrayna” çıkmış ağzından. Biden İtalya Başbakanı Giorgia Meloni'yi Beyaz Saray'daki kabulünden önce yaptığı açıklamada “Gazze” yerine bir değil, iki kez “Ukrayna” demiş. İsrail Ordusu Gazze'nin kuzeyinde gıda yardımlarına ulaşmak için bekleyen sivillere saldırarak yüzden fazla insanı daha katletmişti. "İnsani yardıma ulaşmaya çalışırken yaşanan olay trajik ve korkutucu. Oradaki hayatların kaybı çok üzücü" diyen Biden Gazzeli sivilleri öldüren silah ve cephaneyi ABD'nin verdiğini söylemeyi unutmuş. Biden geçtiğimiz hafta başında Pazartesi gününe kadar bir ateşkesin müzakere edilebileceğini düşündüğünü söylemişti. Ancak Perşembe günü bu yorumlarını geri çekerek "umut sonsuzdur" ancak "muhtemelen Pazartesi gününe kadar değil" demişti. İsrail'in Biden Yönetimi'nden “ateşkes” cümlesini kullanmamasını istediği biliniyor. Biden Yönetimi Dışişleri birimlerinden bu cümleyi alenen kullanmamaları yönünde daha önce uyarılar yayımlamıştı. ABD Başkanı Biden “Gazze'ye yardım şu anda hiçbir yerde yeterli değil - hiçbir yerde yeterli değil, masum hayatlar tehlikede ve çocukların hayatları tehlikede” demişti. Ne ki Biden çocukların hayatlarını korumak için sorumlu bir yönetimin yapması gerekeni yapmıyor. Yapmak istiyor gibi davranıyor, ancak İsrail'in tepkisine göre şekil alarak tutum değiştiriyor. Cezayir gıda bekleyen sivillere yönelik katliam sebebiyle İsrail'in BM Güvenlik Konseyi'nde kınanmasını içeren bir girişim başlattı. 15 üyeli Güvenlik Konseyi'nin 14 üyesinin desteklediği girişimi sabote eden ülke, yine ABD oldu. ABD'nin BM Büyükelçisi Yardımcısı Robert Wood “girişimi neden engellediniz” diye soran bir gazeteciye, "Sahadaki tüm gerçeklere sahip değiliz - sorun da bu" diye cevap verdi. Wood, katliamla ilgili çelişkili raporlar olduğunu, ABD'nin "insanların nasıl öldüğüne ilişkin koşullar" dahil tüm gerçekleri toplamaya çalıştığını savunuyordu. Wood, İsrail'in katliamdaki rolünü çarpıtan açıklamalarını temel alıyordu.

Yeni Şafak Podcast
Turgay Yerlikaya - Özgüven devrimi ve Türkiye'nin savunma sanayisi

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Feb 26, 2024 5:49


Cezayir bağımsızlık savaşının anatomisini psikolojik bağlam üzerinden analiz eden Frantz Fanon, sömürgecilik pratikleri üzerine düşünme açısından önemli kulvarlar açtı. Fanon'a göre, sömürgeciler sadece toprakları işgal ederek yayılmacı bir siyaset izlemiyor aynı zamanda gittikleri yerlerde zihinleri de işgal eden sosyo-politik bir zemin oluşturuyorlardı. Uzun erimli bir mücadelenin sonunda zayıf ya da kuvvetli mukavemetlere rağmen sömürgeciler, zihinleri de ele geçiriyor ve bir tür hegemonya tesis ediyorlardı. O nedenle Napolyon 1798 tarihinde Mısır'ı işgal ettiğinde yanında onlarca bilim adamını da getirmiş ve işgalin sadece teritoryal genişleme olmadığını göstermiştir. Timothy Mitchell “Colonising Egypt” isimli kitabında da gösterdiği gibi, Mısır'ın sömürgeleştirilmesi geniş ve ayrıntılı bir bilimsel çalışmanın da çıktısıydı aslında. Mitchell'in eserinde, 19. Yüzyıl Mısır'ında sadece toprak işgali ile sınırlı kalmayan ve Mısırlıların gündelik hayatından üretim biçimlerine kadar kontrol edilen bir iktidar sisteminin teşekkül ettirildiği görülür. Disiplin ve denetimi önceleyen iktidar pratiklerinin işlediği bu sömürgeleştirme siyasetinin bağımsızlık sonrası sürece de etki ettiği çok açık. Nitekim sömürgecilik izlerinden arınmaya çalışan devletlerin en fazla çaba sarf ettiği konulardan birisi de sömürgeleştirilen zihinleri onarmak ve yeni meydan okumaları mümkün kılabilmektir. Fanon'un Cezayir bağımsızlık

Yeni Şafak Podcast
Taha Kılınç - Fas'tan haberler

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Feb 7, 2024 5:02


Bir süredir Fas'a yolum düşmemişti. Geçtiğimiz hafta, coğrafyamıza aynı hassasiyetlerle bakan bir arkadaş grubuyla yaptığımız beş günlük seyahat, hem Mağrib'i tekrar yoklamamı sağladı hem de Fas-Cezayir ilişkilerinin 2021 yazında tamamen kopmasından sonra ülkede oluşan atmosferi teneffüs etmeme yaradı. Dârulbeydâ'dan (Kazablanka) başladık; sırasıyla Rabat, Fes, Meknes ve Marâkeş'i adımladıktan sonra, yeniden Dârulbeydâ'ya geçerek İstanbul'a döndük. Kısa bir zaman dilimi içerisinde, birbirinden önemli tarihî şehirleri kolaçan etmek, bunu yaparken de nice koyu sohbetlere dalmak epey öğreticiydi. Fas'ta dikkatimi çeken ilk şey, bütün cadde ve sokakların -şimdiye kadar hiç görmediğim bir yoğunlukta- bayraklarla donatılmış olmasıydı. Bayram, tören veya dönemsel bir münasebet yerine, devletin takip ettiği yeni siyasetin bir yansımasıydı bu: “Faslılık” vurgusunu, millî bir kimlik olarak vatandaşın gözüne, kafasına ve kalbine kazımak. Fas, kâhir ekseriyetle Araplardan ve Berberîlerden oluştuğundan dolayı, etnik bir odak yerine “Faslılık” üst kimliğini öne çıkarmak tercih edilmiş. Kral VI. Muhammed, 2011'de “Arap Baharı” patlak verdiği zaman, ülkenin yarısını teşkil eden Berberî nüfusa önemli tavizler vermek durumunda kalmış, Berberîce “resmî dil” olarak her yerde görünür hale gelmişti. Anlaşılan, şimdi, ipin ucunun kaçmaya başladığı fark edilmiş. Söz konusu millî kimlik, Cezayir'le neredeyse bir asırdan bu yana devam eden ölümcül rekabetin de ateşleyici gücü olarak kullanılıyor. Fas Krallığı, resmî -ve gayrı resmî- biçimde kendisini Cezayir'den üstün gören bir yaklaşımı benimsiyor. Cezayir'in, Fas'ın hak iddia ettiği Batı Sahra bölgesindeki ayrılıkçı hareketleri desteklemesi, iki ülke ilişkilerini tam anlamıyla çıkmaza sürüklerken, Cezayir de Arap milliyetçiliği ve Filistin meselesi başta olmak üzere, Fas'a galebe çalabileceği hiçbir konuda bayrağı elinden düşürmüyor.

Farklı Kaydet.
Serengeti'nin Sesi #7 - AFCON | CEZAYİR'E SİTEM, ANGOLAM SEVGİLER, YETER TUNUS, AMOURA, DALA

Farklı Kaydet.

Play Episode Listen Later Jan 20, 2024 32:28


Serengeti'nin Sesi yeni bölümüyle yayında! Fritz Fassbender ve Koray Gök AFCON'un renkli gününü değerlendirdi, menümüz için buyrunuz: (1.00) Dün ne dediysek çıktı kendimizi övdük! (3.00) Cezayir.. Sana kızıyoruz çünkü seni çok sevmiştik, Amoura'ya dikkat! (8.00) Angola-Moritanya, Gelson Dala, Moritanya'ya hakkını verdik, (13.00) Tunus-Mali... Mali salladı yıkamadı, (18.00) Bugün akılda yer eden topçular! (20.00) Gruplara ve fikstüre bakış, kapanış. İlginize teşekkürler, iyi dinlemeler!

Farklı Kaydet.
Serengeti'nin Sesi #3 - AFCON | CEZAYİR'E BAYILDIK, KAMERUN SARMADI, MORİTANYA AŞIK EDER GİBİ

Farklı Kaydet.

Play Episode Listen Later Jan 15, 2024 30:02


Serengeti'nin Sesi yayında! AFCON'un sürprizlerle dolu 3. gününü değerlendiren Fritz Fassbender ve Koray Gök, 4. günün maçlarına da değinmeyi unutmadı, menümüz için buyrunuz: (2.00) Kamerun 10 kişi Gine'yi yenemedi, bu kadroyla bu sonuç sürpriz mi? (5.00) Çok kısa Senegal (10.00) Afrika'nın Brezilya'sı Cezayir, Angola'ya da helal olsun maç sonunu canlı takip ettik! (15.00) Gözümüze çarpan topçular! Belaili, Camara, Gelson Dala ve niceleri... (19.00) Yarının fikstürü ve kadrolara bakış, çok kısa sohbet ve kapanış. İlginize teşekkürler, iyi dinlemeler!

Acı, tatlı, mayhoş
"Bizim" börek

Acı, tatlı, mayhoş

Play Episode Listen Later Jul 14, 2023 3:01


Mağrip ülkelerinin yani Fas, Tunus, Cezayir mutfaklarının böreği “brik” kolay ama özen isteyen bir tarif. Kelime olarak bizim börek sözcüğünden gelme. Genellikle içine bir çiğ yumurta konuyor. Maharet o yumurtayı patlatmadan “brik” yapmakta, öyle ki yumurtanın akı tam pişecek, sarısı ise akışkan kalacak. Katlama biçimi de ülkeden ülkeye değişebiliyor. Örneğin Tunus'ta brik üçgen katlanıyor. Cezayir'de ise tıpkı paçanga gibi dikdörtgen veya kare bohça şeklinde katlanıyor. Harcı ise genellikle top balığı konservesi oluyor. Ton balığı üçgen veya kare biçimde ortası çukur kalacak şekilde hamura yerleştiriliyor, ortadaki boşluğa yumurta kırılıyor. Elbette kıymalı harç da yapılıyor ama bol soğanlı bol maydanozlu patates kavurmalı yapmayı seviyorum.    

NTVRadyo
Acı Tatlı Mayhoş - "Bizim" börek

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Jul 14, 2023 3:01


Mağrip ülkelerinin yani Fas, Tunus, Cezayir mutfaklarının böreği “brik” kolay ama özen isteyen bir tarif. Kelime olarak bizim börek sözcüğünden gelme. Genellikle içine bir çiğ yumurta konuyor. Maharet o yumurtayı patlatmadan “brik” yapmakta, öyle ki yumurtanın akı tam pişecek, sarısı ise akışkan kalacak. Katlama biçimi de ülkeden ülkeye değişebiliyor. Örneğin Tunus'ta brik üçgen katlanıyor. Cezayir'de ise tıpkı paçanga gibi dikdörtgen veya kare bohça şeklinde katlanıyor. Harcı ise genellikle top balığı konservesi oluyor. Ton balığı üçgen veya kare biçimde ortası çukur kalacak şekilde hamura yerleştiriliyor, ortadaki boşluğa yumurta kırılıyor. Elbette kıymalı harç da yapılıyor ama bol soğanlı bol maydanozlu patates kavurmalı yapmayı seviyorum.

Acı, tatlı, mayhoş
Warqa ile brik böreği

Acı, tatlı, mayhoş

Play Episode Listen Later Jul 13, 2023 3:00


Paçanga böreği yaz sofralarının vazgeçilmezlerinden. Sözlüklere ilk kez 1983 yılında “pastırma ve peynirli bir tür börek” olarak geçmiş. Bir rivayet odur ki 1960'larda moda olan Küba dansı ve müzik türünden esinlenilmiş, ama bu ispat edilememiş bir bilgi. Paçanga benzeri kızarmış börekler Akdeniz'in dört bir yanında var. Özellikle Tunus, Fas, Cezayir'e bakalım. Ben bir sene Cezayir'de yaşamıştım. Orada yufka bulamazdık ama pazarlarda “warqa” dedikleri krep hamuru gibi ince bir hamur satılırdı. “Warqa” aslında varak yani yaprak demek. Varak sözcüğü daha çok incecik altın yapraklarla mobilya veya çerçeve kaplaması yapmakta kullanılır. Warqa farklı bir teknikle yapılıyor, açma hamur değil, en çok da “brik” denilen bir börek yapmakta kullanılıyor.  

NTVRadyo
Acı Tatlı Mayhoş - Warga'lı brik

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Jul 12, 2023 2:59


Paçanga böreği yaz sofralarının vazgeçilmezlerinden. Sözlüklere ilk kez 1983 yılında “pastırma ve peynirli bir tür börek” olarak geçmiş. Bir rivayet odur ki 1960'larda moda olan Küba dansı ve müzik türünden esinlenilmiş, ama bu ispatı sağlanmamış bir bilgi. Paçanga benzeri kızarmış börekler Akdeniz'in dört bir yanında var. Özellikle Tunus, Fas, Cezayir'e bakalım. Ben bir sene Cezayir'de yaşamıştım. Orada yufka bulamazdık ama pazarlarda “warqa” dedikleri krep hamuru gibi ince bir hamur satılırdı. “Warqa” aslında varak yani yaprak demek. Varak sözcüğü daha çok incecik altın yapraklarla mobilya veya çerçeve kaplaması yapmakta kullanılır. Warqa farklı bir teknikle yapılıyor, açma hamur değil, en çok da “brik” denilen bir börek yapmakta kullanılıyor.

Acı, tatlı, mayhoş
İftardan sonra

Acı, tatlı, mayhoş

Play Episode Listen Later Apr 4, 2023 2:56


Ramazan sofralarında en kıymetli yemekler oluyor dediysek bile her ülkede öyle değil. Hatta çoğu yerde iftar çarçabuk hallediliyor, sonra gece boyu herkes sokaklara fırlıyor. Ramazan aynı zamanda eğlence ayı. Cezayir'de geçirdiğim yıl Ramazan gelince sokaklardaki danslı müzikli eğlencelere inanamamıştım. Hatta öyle uzun uzadıya ziyafet gibi bir iftar yapmıyorlar, açlıklarını giderdikten sonra sokaklara çıkıp adeta şenlik yapıyorlardı. Eskiden bizde de Ramazan eğlenceleri varmış. Konakların kapıları ihtiyaç sahiplerine de açılır, gelen geçen herkes doyurulurmuş. Diğer taraftan tasarrufta yarar var dedik, geçtiğimiz hafta 30 Mart günü Birleşmiş Milletler tarafından Türkiye'nin önerisiyle Uluslararası Sıfır Atık günü ilan edildi.

Acı, tatlı, mayhoş
Dünyada "ekmek"

Acı, tatlı, mayhoş

Play Episode Listen Later Feb 27, 2023 2:43


İncecik yufka ekmekler çok geniş bir coğrafyada her ülkede bambaşka isimlerle karşımıza çıkıyor. Genellikle bu isimler, incelik, şekil veya yapılış tekniği ile ilgili adlandırmalar oluyor. Akdeniz etrafında dolanırsak bizim yufka ekmek Mısır'da rekak olarak anılıyor. Osmanlı Türkçesinde bu kullanım var. Yufka gibi olmak, zayıf ve ince olmak anlamında kullanılıyor. Tunus, Fas, Cezayir'e gittiğimizde ise warqa veya warak, yani varak olarak adlandırılan bir yufka var. Varak yaprak demek, yaprak gibi ince anlamında. Ancak bu yufka ekmek olarak değil onların kızartma böreklerinin yapımında kullanılıyor. Tekniği çok farklı, ıslak bir hamur geniş yuvarlak bir tavaya vuruluyor, hamurun yapıştığı kadarı pişip kendisini bırakıyor. Ayln Öney Tan'la bir tutam tarih, biraz da tarif...

Tarihin Öteki Yüzü
Sürgünler Diyarı Trablusgarp

Tarihin Öteki Yüzü

Play Episode Listen Later Oct 20, 2022 50:24


Bugünkü Libya'yı oluşturan üç bölgeden biri olan Trablusgarp (diğer bölgeler Bingazi ve Sirenayka idi) Osmanlı Devleti'ne 1559'da bağlandı ve Akdeniz'deki üç Garp Ocağı'ndan ikincisi (birincisi Cezayir'de, üçüncüsü Tunus'ta idi) Trablusgarp'ta oluşturuldu. Bölge uzun süre “Dayı” denen yerel beylerle yönetildi ama bölgedeki aşiretlerin gerektiğinde birbirlerine karşı Avrupalılarla bile işbirliği yaptığı fark edilince, bölgenin idaresi ve güvenliği için merkezden asker gönderildi. Ağırlıklı olarak Aydın, İzmir, Manisa, Muğla gibi Batı Anadolu'dan toplanan çoğu devşirme levendlerin ve yeniçerilerin evlenmeleri yasaktı. Ancak bu yasak zamanla delindi ve Osmanlı-Arap-Bedevi karışımı Kuloğulları denen toplumsal kesim ortaya çıktı.

venezuela mu libya bug ancak aday ayd akdeniz avrupal diyar manisa tunus osmanl devleti cezayir tunus'ta abdulkadir selvi okullar ne zaman venezuela maske cumhur ittifaku
Medyascope.tv Podcast
Cezayir, Korsika, laiklik | Fransa ile Türkiye'nin benzer dertleri

Medyascope.tv Podcast

Play Episode Listen Later Mar 23, 2022 23:07


Aydın Selcen ile Gündem Dışı (162): Cezayir, Korsika, laiklik | Fransa ile Türkiye'nin benzer dertleri Gündem Dışı'nda, bu hafta Fransa Türkiye karşılaştırması yapan Aydın Selcen, Türkiye Cumhuriyeti'nin Fransa üçüncü cumhuriyetinden esinlenerek yapıldığına dikkat çekerek, iki ülkenin benzer dertleri konusunda değerlendirmelerde bulundu. 23.03.2022 #Laiklik #Türkiye #Fransa #Cezayir #Korsika #Dışpolitika #GündemDışı #AydınSelcen #Medyascope #MedyascopePlus

Medyascope.tv Podcast
Femfikir | Dış politikada kadınlar: Rusya-Ukrayna savaşı

Medyascope.tv Podcast

Play Episode Listen Later Mar 10, 2022 60:26


Rusya'nın Ukrayna'ya saldırılarının 14. günü. Dış Politikada Kadınlar İnisiyatifi‘nin üyesi, uluslararası ilişkiler alanında çalışan üç kadın, Prof. Dr. Zeynep Alemdar, Dr. Hürcan Aslı Aksoy ve Dr. Serpil Açıkalın, üçüncü haftasına giren Rusya'nın Ukrayna saldırısının şimdiden görülen ve öngörülebilir sonuçlarını değerlendirdi. 09.03.2022 00:00 Giriş 02:30 Prof. Zeynep Alemdar Dış Politikada Kadınlar İnisiyatifini anlatıyor 04:30 BMGK 1325, kadınlar, barış ve güvenlik 11:00 Rusya'nın Ukrayna saldırısı Avrupa'yı nasıl değiştirdi? 12:30 Dr. Hürcan Aslı Aksoy Almanya'nın "yeni" dış politika önceliklerini anlatıyor 14:00 Rusya-Ukrayna savaşı ve Almanya'nın enerji politikaları 15:30 Avrupa'da militarizm 16:30 Avrupa'nın yeşil enerji gündemi 20:20 Rusya'nın Ukrayna saldırısı Kuzey Afrika ve Ortadoğu'yu nasıl etkiledi 21:56 Dr. Serpil Açıkalın savaşın petrol üreten ülkelerin tutumlarını etkisini değerlendiriyor 24:00 Enerji arzı açısından Cezayir ve Libya'nın tutumları 30:50 Prof. Zeynep Alemdar kadınların barış ve ateşkes görüşmelerine katıldıklarında yarattıkları farkı örneklerle anlatıyor 35:30 Kadınların arabuluculuk süreçlerinde yarattıkları farklar 41:00 Dr. Hürcan Aslı Aksoy Türkiye'nin Rusya-Ukrayna savaşına ilişkin tutumunu değerlendiriyor 41:50 Savaş Türkiye'nin bölge ülkeleriyle ilişkilerini nasıl etkileyebilir? 43:44 Almanya'da ilk kez "milli güvenlik" kavramı tartışılıyor 51:16 Dr. r. Serpil Açıkalın Tunus'ta geçiş dönemi adaleti sürecini anlatıyor 52:37 Tunus'ta ekonomi ve siyaset 53:50 Rusya-Ukrayna savaşı ve Mısır ekonomisine etkileri 54:30 Bir siyasi sembol olarak ekmek 55:52 Rusya'nın Ukrayna saldırısının Fas'taki yansımaları 58:00 Kapanış

Medyascope.tv Podcast
Eksik Olan - Kurtuluş Paradoksu: Seküler Devrimler ve Dini Karşıdevrimler

Medyascope.tv Podcast

Play Episode Listen Later Feb 12, 2022 47:15


Eksik Olan (225) | Kurtuluş Paradoksu: Seküler devrimler ve dini karşı devrimler Alp Kozanoğlu ve Ömer Çeşit birlikte sundukları Eksik Olan‘da bu hafta, yazar Michael Walzer'in İletişim yayınlarından çıkan “Kurtuluş Paradoksu” adlı kitabı hakkında konuşuldu. Kozanoğlu ve Çeşit, programda "Kurtuluş paradoksu nedir? Hindistan, İsrail ve Cezayir'de gerçekleşen kurtuluş hareketlerinin ortak noktaları nelerdir?" sorularından hareketle seküler devrimler ve dini karşı devrimler hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Medyascope.tv Podcast
Pınar Kılavuz ile Pariscope: Fransa-Cezayir arasında diplomasi ve hafıza krizi

Medyascope.tv Podcast

Play Episode Listen Later Oct 19, 2021 23:11


Pınar Kılavuz, "Pariscope" programında bu hafta, Fransa ve Cezayir arasındaki diplomatik krizi ve tarihsel yüzleşmeyi ele aldı. 17 Ekim 1961'de Paris'te, Cezayirliler'e uygulanan kanlı katliam sonucu 12 bin kisi gözaltına alındı. Kılavuz, katliamın öncesi ve sonrası süreçte yaşananları, günümüzdeki yüzleşmeyi değerlendirdi.

Medyascope.tv Podcast
Fransa: Erdoğan Macron'a seçim kazandırır mı? - Konuk: Ahmet İnsel

Medyascope.tv Podcast

Play Episode Listen Later Oct 14, 2021 29:24


Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki tansiyon bugüne dek iki tarafa da iç politikada puan kazandırıyordu. Nisan ayındaki seçimlerde ikinci dönem için aşırı sağa karşı yarışacak olan Macron'un Cezayir üzerinden Türkiye'ye yüklenmesi bu bağlamda değerlendirilebilir mi? Prof. Dr. Ahmet İnsel, Fransa-Türkiye, Macron-Erdoğan ilişkisini Fransa'daki seçim atmosferi çerçevesinde değerlendirdi.