POPULARITY
Merhum Uğur Mumcu'nun ağabeyi Ceyhan Mumcu, CHP'nin “çok parçalı yapısını” şöyle tarif ediyor: 1) Ayağa kalkmayanlar... 2) Ayağa kalkıp alkışlamayanlar... 3)Ayağa kalktığı halde Cumhurbaşkanı giderken alkışlamayanlar... 4) Ayağa kalkmamak için Genel Kurul'a katılmayanlar...
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin fazlasıyla şüpheli bir helikopter kazasında hayatını kaybetmesinin üzerinden birkaç gün geçmişti ki Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ın helikopteri Vanadzor'a mecburi iniş yaptı. Paşinyan yazdığı mesajda kötü hava şartları yüzünden inmek zorunda kaldıklarını, karayolundan devam ettiklerini bildirdi. * Helikopter ve uçaklar şu günlerde aşırı ölçüde riskli. Özellikle devlet yöneticileri açısından. İhmalden, pilot hatasından veya teknik bir sebeple kaza olsa bile, hiçbirine salt kaza diye bakamayız. Arkasında birilerinin eli, ayağı, en azından parmağı olduğunu düşünürüz. Hele kazalar peş peşe geldiği zaman, tazı gibi kulaklarımızı diker, dikkat kesiliriz. * Paşinyan'ın helikopterine müdahale edenler varsa, kim olduklarını bilmesek de bir yerlerde kıs kıs güldüklerini yahut bir köşe başına çekilip tüh tüh ettiklerini tahmin edebiliriz. Mesajın satır aralarına baktım, Paşinyan elini burnunun üstüne götürüp nanik yapıyor, “Öldüremediniz” diyordu. Birkaç gün önce “Büyük Ermenistan hayalinden vazgeçip gerçekleri görmek gerektiğini” beyan etmişti. * Reisi'nin helikopteri için de aynı durum söz konusu. Onun açıklamaları da birilerini fazlasıyla rahatsız etti. Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopterini düşürenler de dünya üzerinde bir yerlerde yürüyor, oturuyor, yatıyor, kalkıyor. Kim olduklarını isim isim bilmiyoruz. * Turgut Özal'ın 1988'de parti kongresi sırasında tabancayla canına kastedildiğini hatırlıyoruz. Aynı yıl içinde İstanbul'dan Ankara'ya gitmek için bindikleri 13 kişilik uçak, kısa süre sonra Ahmet Özal'ın şüphelenmesi üzerine geri döndürülmüş. Yapılan incelemede uçağın kablolarına müdahale edildiği tespit edilmiş. Yola devam edilse, havada yangın çıkacak durumda olduğunu oğlu birkaç gün önce canlı yayında anlattı. O kabloları törpüleyip zayıflatanların kim olduğundan da haberimiz yok. Tıpkı, Özal'ı kimin zehirlediğini bilmediğimiz gibi. Yıllar sonra yapılan otopsi raporunda “Zehir var, zehirleme yok” diye garip mi garip, tuhaf mı tuhaf, saçma mı saçma bir açıklama yapılmıştı. * 1959 yılına gidelim. 17 Şubat günü Başbakan Menderes'i taşıyan THY uçağı Londra yakınlarında düştü. Menderes yaralı kurtuldu, 14 kişi öldü. Aralarında bakan ve milletvekilleri bulunuyordu. Menderes ve ekibi, Kıbrıs Cumhuriyeti'ni kuracak anlaşmayı imzalamak için yola çıkmışlardı. Kaza mıydı, değil miydi? Bir yıl sonra darbeyle indirilen Menderes, iki bakanı Zorlu ve Polatkan'la beraber idam edildi. * Efsane Vali Recep Yazıcıoğlu ise trafik kazasında hayatını kaybetti. Aynı şekilde Bakan Adnan Kahveci'yi de trafik kazasına kurban verdik. Kazaların ikisi de şüpheli bulundu. Uğur Mumcu, arabasına konulan bomba ile öldürüldü. Yıllarca İran kaynaklı olduğu iddia edildi ama sonra Mossad parmağı olduğu anlaşıldı. Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis, gerekçesine kimsenin ikna olamadığı bir uçak kazasında can verdi. Bütün bu suikastların failleri de ele geçmedi. Belki aramızda yaşıyorlar. Günün birinde karşılaşmış, aynı yerde farkında olmadan yemek yemiş, çay içmiş, yolculuk etmiş bile olabiliriz onlardan bazılarıyla.
Araştırmacı gazeteci ve yazar Uğur Mumcu 24 Ocak 1993'de, evinin önünde park halindeki otomobiline yerleştirilen C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti. Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanların hiçbir delil bulamadı. Patlamayla etrafa dağılan ve cımbızla toplanması gereken deliller süpürgeyle süpürüldü. Hatta evinin 50 metre ilerisinde bulunan polis kulübesinde nöbet tutan polislerin sokakta Uğur Mumcu'nun oturduğundan dahi habersiz olduğu ortaya çıktı. Suikastı bazı naylon örgütler üstlenirken 31 yıl sonra sır perdesini aralayabilecek bomba iddialar ortaya atıldı. Uğur Mumcu öldürülmeden 17 gün önce kaleme aldığı köşe yazısında PKK – Barzani- MOSSAD ilişkisini açıklamıştı. Mumcu'nun bu bağlantıları ortaya çıkardığı için MOSSAD tarafından öldürüldüğü en çok konuşulan iddialar arasında yer aldı. 1992'de Kürt sorunu ve PKK konularına yoğunlaşan Mumcu, CIA, MOSSAD, MİT, Emniyet ve askeri istihbarat dahil birçok istihbarat örgütünün varlığına ve Barzani'nin MOSSAD ve CIA ile ilişkilerinin ortaya konduğu yayınlara ulaşmıştı. Güvenilir iddialara göre MOSSAD'dan 5 kişilik suikast timinin Türkiye'ye gelip FETÖ yardımıyla Uğur Mumcu'yu öldürdüğünü Esenboğa'da bilgisayarların karartılıp operasyon ekibinin İsrail'e kaçırıldığı belirtilmişti. EMEÇ İLE MUMCU SUİKASTININ BENZER VE KESİŞEN NOKTALARI Uğur Mumcu kendisine yönelik uzaktan kumanda yöntemi ile patlatılan bombalı suikast öncesinde şahsına gönderilen bir dosyada araştırdığı konuların fevkalade fevkinde bilgiler olduğunu görünce heyecanlanarak önce dönemin Cumhurbaşkanı Özal'ı aramış ulaşamayınca bu kez dönemin Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis paşayı telefonla arayarak kendisine gelen dosya hakkında bilgi vermişti. Bu telefon konuşması Uğur Mumcu'yu illegal olarak dinleyen derin yapı tarafından tespit edilmiş bu olaydan kısa bir süre sonra Mumcu otosuna yerleştirilen uzaktan kumanda ile patlatılan bombalı suikast saldırısı sonrası hayatını kaybetmişti. Eşref Bitlis Paşa. Mumcu'dan 24 gün sonra, Özal ise Bitlis paşadan iki ay sonra çeşitli suikast yöntemleri ile ortadan kaldırılmışlardı. Özal'ın o dönem özel kalem müdürlüğünü yapan Feyzi İş başaran Mumcu'nun ölüm haberini Özal'a bildirdiğinde Özal'ın gözlerinden yaş boşaldığını, eyvah hedef yine benim. Plan işliyor. Artık bunları kimse durduramaz dediğini iddia etmişti. Çetin Emeç ve şoförü Sinan Ercan'ın 7 Mart 1990 tarihinde suikast sonucu katledilmelerinden kısa bir süre önce Uğur Mumcu olayında olduğu gibi Çetin Emeç'inde kendisine gelen esrarengiz bir dosyayı araştırmak muhtemelen bu dosyadaki bilgilerin doğruluk derecesini öğrenmek amacıyla, Ankara'da ABD İstasyon Şefi Martin Lawrence ile görüşmesi sonrasında öldürülmeleri oldukça manidar bir duruma işaret ediyor. Zira Çetin Emeç'e gelen dosyadaki bilgilerin, Özel Harp'e sızmış Kontrgerilla( Gldyo) yapılanması ve Türkiye'deki faaliyetleri ile ilgili olması kuvvetle muhtemel görünüyor. Zira suikast sonrasında, Bilge Emeç eşinin öldürüldüğü gün çantasında bulunan ertesi gün için yazdığı köşe yazısının kaybolduğunu belirterek dikkatleri bu köşe yazısının içeriğine çekmişti. 8.Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın, gazeteci yazar Cengiz Çandar'a, Emeç'in öldürülmesi diğerlerinden farklı, Bir daha konuşmayalım bu konuyu kapatalım dediği yazılı ve görsel medyada yazılıp, dile getirilen ve teyit edilen bir husustu.Kontrgerilla ve Özel Harp Dairesi tartışmalarının başladığı 1970'li yıllarda Başbakan Bülent Ecevit'in İçişleri Bakanlığını yürüten Hasan Fehmi Güneş'e göre Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Turan Dursun Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok gibi laik aydın cinayetlerinin Özel Harp Dairesiyle ilgisi yok. Güneş bunlar İran destekli! bir tek Çetin Emeç cinayeti farklı diyerek Emeç'in 1990 Mart'ında öldürülmesinde Özel Harp'in rolünün olduğunu ima etmişti.
Türkiye'nin belirleyici gündemi uzun bir süre boyunca kapitalist sınıfla işçi sınıfı arasında kıyasıya bir mücadele olacak. Erdoğan'ın “nas” kisvesi altında ekonomiyi enflasyonun pençesine teslim etmesiyle ağır bir yoksullaşma yaşamış olan işçi ve emekçi, bu sefer de bu felaketin sona erdirilmesi için Mehmet Şimşek'in yönetiminde uygulanacak politika sonucunda işsizlik belasıyla karşılaşacak. Kıdem tazminatı güvencesi elinden alınmaya çalışılacak. Emekliliği banka ve sigorta şirketlerinin yağmasına sunulmak üzere özelleştirilecek. Bu gündemin dışında öne çıkacak konular (özel durumlar dışında) sınıf savaşını örtmek, sınıfı bölmek, yani “cambaza bak” demek amacıyla manipüle edilecek. Geçen yazıda, işçi sınıfının en zor durumlarda bile kendi iç güçleri sayesinde ayağa kalkabilecek kadar yüksek kapasiteye sahip bir sınıf olduğunu vurguladık. Bu sefer ise işin öteki yanını hatırlatacağız: İşçi sınıfı kendiliğinden harekete geçerek çok büyük eylemler yapabilir, hatta kısmi zaferler kazanabilir, ama bunların kapitalist sınıfı yenilgiye uğratacak olgunluğa ulaşması sınıfın iyi bir önderliğe sahip olmasına bağlıdır. Yani sınıf işi başlatabilir, bir süre sürdürebilir, ama zafere ulaşmak için bazen sendikal, çoğu zaman da siyasi önderliğe ihtiyacı vardır. Zonguldak nasıl bitti birazdan dönelim. Ama genel anlamıyla işçi hareketi ABD emperyalizminin komşumuz Irak'a açtığı “Körfez Savaşı” nedeniyle bir süre geri çekilmek zorunda kaldı. Ne var ki, savaşın hemen ardından Zonguldak'ın tarzını devralan Paşabahçe ve Erdemir grevleri geliyordu. Bu mücadele dalgası en azından Çiller-Karayalçın koalisyon hükümetinin 1994'te yaşanan derin ekonomik krize sözde çözüm olarak uyguladığı 15 Nisan paketine karşı düzenlenen işçi eylemlerine kadar devam etti. Peki sonra neden geriledi hareket? Üç ana nedenle. Birincisi, arada yaşanan Uğur Mumcu suikastı, Sivas Madımak ve Başbağlar katliamları aracılığıyla “derin devlet” denen kontrgerilla Türkiye'nin ayarlarıyla oynadı. Bunu başka siyasi cinayetler ve katliamlarla ta 1997'ye kadar sürdürdü. Bunun sonucunda, 1989-1993 arasında bir yandan Türk işçi-emekçisi, bir yandan özgürlüğü uğruna sokaklara dökülen Kürdün mücadelelerinde paralel bir yükseliş yaşanırken 1993'ten sonra araları açıldı. Sivas Madımak Otel'de yanan, Türk-Kürt mücadele kardeşliğidir. İkincisi, işçi sınıfının karga kılavuzları yüzünden hâkim sınıf partilerinin peşine takılmasıdır. Bunun en çarpıcı örneği; sınıfın, 1991 seçimlerinde Özal'ı yenen Demirel-İnönü koalisyonunun her türlü demokrasi demagojisini (Demirel “duvarları camdan karakollar” vadediyordu!) ciddiye almasıdır. Bir başkası, 100 bin Zonguldak işçisinin Ankara'ya yürüyüşünün CHP'li sendikacıların araya girmesiyle durdurulmasıdır. Üçüncüsü ise, sendikal hareketin, CHP'nin ve reformist solun Avrupa Birliği hayranlığı temelinde hem demokrasinin geleceğini bu emperyalist kampa bağlaması hem de AB'nin baş tuzağı “sosyal diyalog” sendikacılığının DİSK-KESK dâhil bütün sendika hareketinin amentüsü haline gelmesidir. Yükseliş ve zaferin derslerini işçi sınıfının gücüyle özetlemiştik. Her türlü koşulda sınıfın kendiliğinden harekete geçme kapasitesinin olabileceğini vurgulamıştık. Aynı hareketin uzunca bir canlılıktan sonra sönümlenmesini ise, değişimi emperyalist merkezlerden beklemek, hâkim sınıf partilerinin önderliğini benimsemek ve halk hareketinin bölünmesine izin vermek olduğunu görüyoruz. Bunlar bugün de devam eden sorunlardır. İşçi sınıfı hareketi son 35 yılda yaşanan tarihten mutlaka bugün için dersler çıkarmalıdır. Sonuç olarak, daha yeni, 1 Mayıs'ta CHP gibi TÜSİAD'ın çıkarlarını savunan bir partiye güvenmenin mücadeleyi nasıl etkisizleştireceğini yaşamadık mı? İşçi sınıfı kendi mücadelesini burjuvazinin etkisinden kurtarmalı ve kendi oluşturduğu sendikal ve siyasi önderliklerle mücadeleye atılmalıdır!
Asaf Erdemli, sıra dışı bir sanatçı. Hayatın içinden topladığı geri dönüşüm malzemelerini sanat eserlerine dönüştürüyor. Her bir eseri, atık malzemelerin nasıl değerli sanat eserlerine dönüşebileceğinin canlı bir örneği. Erdemli'nin eserleri, sadece görsel bir zevk sunmakla kalmıyor, aynı zamanda izleyicilere geri dönüşümün önemi ve çevreye duyarlı yaşamanın değeri hakkında güçlü mesajlar da veriyor. Özge Mumcu Aybars, Asaf Erdemli ile geri dönüşümden heykel sergisi hakkında konuşuyor, sanatçının eserlerinin arkasındaki ilham kaynaklarına, sürdürülebilirlik ve çevre bilincinin sanata nasıl entegre edileceğine, kullanılan malzemelerin hikayelerine ve bu eserlerin toplum üzerindeki etkilerine derinlemesine bir bakış atıyor. Sanatın, çevre bilinci ve sürdürülebilir yaşamın kesişim noktasında bir yolculuğa çıkmak için... İlgilisine not: Ziraat Bankası Çukurambar Sanat Galerisi'nde açılan Asaf Erdemli'nin “Zirvede Bir Efsane” isimli heykel sergisi, 20 Mayıs'a kadar ziyaretçilerini ağırlayacak.
CHP Etimesgut Belediye Başkan adayı Erdal Beşikçioğlu, nam-ı diğer Behzat Ç., Özge Mumcu Aybars'a adaylık serüvenini, neden teklife ilk önce hayır dediğini ve nasıl ikna olduğunu, Ankara'yı, Etimesgut'a neden Etimesut dediğini, Diyarbakır günlerini, devlet tiyatrolarından neden istifa ettiğini, dizi dünyasını, siyasi mobbingi, dedikoduda siyaset-sanat dünyası farkını, planlarını ve korkusunu anlatıyor. Bu ışıltılı hayatı biz seçmedik… Keyifli bir Ankara sohbeti sizi bekliyor.
Doğruluk Elçileri (10 Ocak 2024) - Özge Mumcu Aybars by Kafa Radyo
“Sen gerçeği söyle, isterse gökyüzü delinsin” (Asur Atasözü) *** Törkiş Medya'daki Narkoz Cumhuriyeti; otuz bir yıldır aynı bozuk plağı çalıyor, aynı konforlu öyküyü anlatıyor. “Uğur Mumcu'yu dinci faşistler, İslamcı teröristler öldürdü” zırvası, pek kullanışlı bir kuyruklu yalandır. Çünkü… Bu palavra sayesinde, laik kesimi “uyku modunda (stand by) tutmak, kontrol etmek” “şahane” bir iştir! LAİKÇİ SOPA Batıcı-Laikçi “Cumhuriyet” gazetesinin önceki günkü manşetinde şunlar yazılıydı: “Yazarımız Uğur Mumcu'nun katledilişinin 31. Yıldönümünde düzenlenen törenler, yurttaşların akınına uğradı. ‘Türkiye, laiktir laik kalacak; Uğur'lar ölmez' sloganları atıldı.”
Prodüktör: Büşra Uygun İyi akşamlar! Medyascope'un podcast'i “Bugün Ne Oldu?”dan herkese merhaba! Ben Gamze Elvan. Türkiye ve dünyanın gündemini sizlere aktaracağım, hazırsanız başlayalım. * İYİ Parti'nin İBB Başkan adayı Buğra Kavuncu * İYİ Parti'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı: Cengiz Topel Yıldırım - AKP'nin Ankara ilçe belediye başkan adayları tanıtıldı * Erdoğan, İsveç'in NATO üyeliğini geciktirerek ne kazandı? * Annesi rahatsızlanan Selahattin Demirtaş'ın hastane ziyaretinin ayrıntıları * Özgür Özel ile Erkan Baş bir araya geldi * Uğur Mumcu, öldürülmesinin 31. yılında anıldı * Çorlu tren kazası davasında karar bekleniyor
Allah gani gani rahmet eylesin... Osman Saffet Arolat sadece meslek büyüğüm ve mesleki rol modellerimden biri değildi... O aynı zamanda insani değerleriyle de karşısındakinde güven, anlayış ve yakınlık uyandıran, mütekâmil bir ruhtu... Gazeteciliğin, basın-yayın mensubu olmanın onurlu, şerefli bir iş olduğu; dezenfor-masyonun, yalan haberciliğinin, karalama kampanyalarının, itibar suikastlarının çok nadir olarak, tek tük görülebildiği; “Gazete yazıyorsa, TV söylüyorsa doğrudur” algısının yaygın olduğu dönemin ‘star' gazetecilerinden biriydi Arolat. Bizim kuşağın yakından tanıdığı ‘Abdi İpekçi ekolü' diye adlandırılan bir gazeteci karakteri vardı. Bu ekolün daha iyi anlaşılması için başımızdan geçen bir olayı paylaşmak yararlı olabilir... 1970'lerin sonunda, haberi iki kaynaktan edindiğimiz görüşle ele aldığımız hâlde “Neden 3'üncü bir taraftan görüş almadınız?!” diye Abdi İpekçi'den fırça yediğimiz olurdu. Bir keresinde Abdi Bey, Alman şansölyesi Willy Brandt'tan bir röportaj almıştı. Söyleşiyi iki ayrı kişiye çevirttirdikten sonra bir de bana yollatmıştı. Ben yazıyı çevirip ilettim. On dakika sonra dış haberler servisinden Zerrin Hanım aradı; “Sizi rica ediyor” dedi... Bir heyecan ve bol endişe ile Abdi Bey'in odasının yolunu tuttum... Bana diğer tercümeleri gösterdi. Brandt'ın kullandığı bir kavram iki tercümede de aynıydı ama benimki farklıydı... Açıklamamı istedi, ben de dilim döndüğünce izah etmeye çalıştım. Teşekkür etti, “Çıkabilirsin” dedi... O gece sabaha kadar uyku tutmadı... Acaba hangi Türkçe karşılığı tercih edecekti? İlk iş gazeteyi alıp onun röportajını okudum. Benim sözcüğü kullanmıştı... Yaşadığım en büyük mesleki tatminlerden biriydi, desem yalan olmaz... Bu ekolün Osman Arolat gibi mensuplarını buradan hayırla yâd etmek, yaşayanlara uzun ömürler, kaybettiklerimize rahmet dilemek boynumuzun borcudur. Unuttuklarımız bağışlasın lütfen; Leyla Umar, Rauf Tamer, Hakkı Devrim, Hıfzı Topuz, Cüneyt Arcayürek, Uğur Mumcu, Mehmet Ali Birand, Halit Kıvanç, Ali Gevgilili, Hasan Pulur, Sami Kohen, Tarık Buğra, Sadun Tanju, Savaş Ay, Nezih Alkış, Oktay Ekşi, Doğan Hızlan, Taha Akyol, Zeki Sözer toplumun tüm kesimlerince saygı duyulan, benimsenen, güvenilen, en önemlisi de “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” gazetecilerin bazıları... Bugün, aynı çizgide olan yazılı basın ve TV gazetecileri yok mu? Elbette var... Ancak, sağdan say iki; soldan say belki üç kişi... Ne yazık; öyle değil mi?.. Günün sözü “Yalnızca gerçek sevginin nesnesi geliştirir ve insanın gerçek özünü ortaya çıkarır.” Ludwig Feuerbach Gözümüze takılanlar...
Psikiyatri kliniğine yatırılması beklenirken kodesi boyladı! Psikopata bağlayan Merdan, 14 Mayıs öncesindeki uçuşunda sihirli kâğıtlardan bahsetmişti: “Seçim pusulasında Erdoğan dışındaki adaylara basılacak oylar silinecek... Saat 17'den sonra pusulaların Erdoğan kısmında ‘Evet' mührü ortaya çıkacak!” Ayhan Songar, rahmetli; bunun gibi akla ziyan vakalarda hiç vakit kaybetmez, hemen ambulans gönderirdi! TERÖRİSTBAŞI'NA ÖVGÜLER CHP'nin fondaş kanalı Tele-1'in Yayın Yönetmeni Merdan, ekranda Terörist Başı Apo'ya methiyeler sıraladı... “Öcalan'a uygulanan tecridin hukukta hiçbir yeri yok. Cezaevinde kitap okumaktan filozof oldu. Serbest bırakılmalı!” dedi. DARBE GİRİŞİMİNDEN ÜÇ GÜN ÖNCE PKK Sevici Merdan, 12 Temmuz 2016'da şu tiviti atmıştı: “Kürtlerin ayrılması ve bağımsız devlet kurmasının bence hiçbir sakıncası yok. O devletin niteliğinin ne olacağı önemli” İNCE FEVERAN Muharrem İnce, geçen yıl katıldığı bir Youtube programında bu tiviti hatırlatırken “Mangır Merdan” diye andığı Mr. Yanardağ için şöyle demişti: “Ben bu adama para verip oy alacağım ha, istemiyorum oy filan kardeşim... Harbiden PKK'lı bu!” MERDAN, NEREDEN KOŞUYOR? Mangır Merdan'ın PKK muhipliği, Apo seviciliği yeni değil... Öncülü haftalık “Yeni Ülke” gazetesi olan ve 30 Mayıs 1992'de yayın hayatına başlayan Ö. Gündem'in Yazı işleri Müdürü idi, Merdan Yanardağ! Yaşar Kaya'nın sahipliğindeki terör örgütü gazetesinde atılan bazı başlıklar şöyleydi: “Türk Savaş Uçağı Düştü” (22.10.1992) “Panzere Saldırı: 4 asker, iki korucu öldü” (02.11.1992) “PKK, 1992'yi ‘mücadele için başarılı' buldu” (6.12.1992) “PKK gerillaları, Korkut Belediye Başkanını öldürdü” (10.12.1992) “Dicle'ye Gerilla Baskını” (18.12.1992) YANDAŞ PORTAKAL'DAN DESTEK Sözcü TV'nin Mister Çürük Portakal'ı... Apo'nun Çanak Anteni, CHP'nin Yandaşı Mangır Merdan'ı savunurken “Yanardağ'ın geçmişine ve gazetecilik duruşuna bakmak lazım. Umarım serbest bırakılır” diyor, ya! Apo Sevici Merdan'ın, Ö. Gündem'deki malum “gazetecilik geçmişinde” sayfalara yerleştirdiği başlıklar, ne denli PKK muhibbi olduğunun belgesidir. MUMCU'YA TEHDİTLER Merhum Uğur Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu'nun “İçimden Geçen Zaman” adlı kitabında şu satırlar yazılıdır: “1992'nin sonbaharında bir sabah... Uğur, gazeteleri okumuş, ayakta duruyor. Ben bordo koltuktayım. Birden ‘Güldal' dedi, ‘Bunlar beni öldürecekler!' ‘Kim?' dedim. Yaşar Kaya'nın Özgür Gündem gazetesindeki makalesini gösterdi. Şu satırları okudum. (...) Mumcu'nun Kürtler için istediği bir şey var mı? Herkes maskesini çıkarsın! Yoksa yüzlerindeki maskeyi biz yırtacağız. Bizler yırtmazsak bile, Kürt halkının dinamiği yırtacaktır...' Ben ‘Nereden çıkarıyorsun?' dedim. ‘Halkın dinamiği yırtacaktır, sözünden. Bundan daha açık söylemezler!' dedi...”
Göksal Serdar'ın hazırlayıp sunduğu Yapı, Yalıtım ve Enerji programına Kaleliler Civata San. ve Tic. A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Demet Mumcu konuk oldu.
Göksal Serdar'ın hazırlayıp sunduğu Yapı, Yalıtım ve Enerji programına Kaleliler Civata San. ve Tic. A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Demet Mumcu konuk oldu.
Yapay zekayı konuştuğumuz iki bölümlük serinin deprem felaketi nedeniyle ertelediğimiz ikinci bölümünde, biraz daha soyut meseleler ve mevcut yapay zeka uygulamalarındaki deneyimlerimiz hakkında konuştuk. Chat GPT4 ve sonrasında bizi neler bekliyor? Algoritma bizi vasatın yüceltilmesine götürür mü? Dijital dünyadaki kimliklerimiz tehlikede mi?00:30 - Yapay zeka GPT4.06:10 - Chat GPT3 ve GPT4 farkları.08:55 - Makine öğrenimi ve Algoritma.15:30 - Kimliklerin dijitalize olduğu dünya.22:20 - Biginin evrimi ve Yapay zeka.24:50 - Çeviri programları.27:30 - Snapchat.29:50 - Türkiye ve Yapay zeka. 31:00 - Yapay zeka ve küresel adaletsizlik.Özgür Mumcu twitter! Eray Özer twitter! Reklam ve İş Birlikleri için: aysegul.turker@wandnetwork.comWand Media Network.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) grup toplantıları düzenledi. İstanbul Havalimanı ile Kağıthane arasında hizmet verecek metro hattı dün AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla açıldı. Dün hayatını kaybeden Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın (TGS) eski başkanlarından, eski Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Orhan Erinç bugün Şakirin Camisi'nde kılınan öğle namazından sonra Merdivenköy Mezarlığı'nda toprağa verildi. Ankara'daki evinin önünde 24 Ocak 1993'te uğradığı bombalı saldırıda yaşamını yitiren araştırmacı gazeteci-yazar Uğur Mumcu, ölümünün 30. yıldönümünde adının verildiği sokakta anıldı. İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya yaptıkları başvuru ve Türkiye'nin özellikle İsveç ile arasında yaşanan gerilim nedeniyle iki İskandinav ülkesine uyguladığı ambargo devam ediyor. Gökçe Çiçek Kösedağı'nın sunduğu “Güne Bakış”ta, siyasetbilimci Sezin Öney ile Altılı Masa'nın 11. toplantısını ve İmamoğlu'nun adaylık tartışmalarındaki durumunu konuştuk. Editör: Egemen Gök
Günaydın, salı sabahından herkese merhaba! Ben Gamze Elvan, Medyascope'un podcast'i “Güne Başlarken” ile karşınızdayım. Günün en önemli haberlerini size aktaracağım. O zaman, başlayalım!
UĞUR MUMCU VE GAFFAR OKKAN! UĞUR MUMCU 30 YIL ÖNCE KATLEDİLDİ! Youtube : https://youtu.be/Wt1g-uW80VY Fai̇li̇ belli̇ aslında tüm ci̇nayetler gi̇bi̇! Uğur Mumcu ci̇nayeti̇ni̇n de fai̇li̇ belli̇! Bu yıl katli̇am üzeri̇nden 30 yıl geçti̇! Sanık olarak ufak tefek adamları topladılar ama teti̇ğIi çekti̇ren önemli̇. Teti̇ği çekti̇renler yakalanmadı. Bi̇rçok aydın 90'lı yıllarda katledi̇ldi̇. Gaffar Okkan, Uğur Mumcu Iile 8 yıl arayla aynı gün katledi̇ldi̇. Efsane Di̇yarbakır Emni̇yet Müdürü Gaffar Okkan'ın neden katli̇ vaci̇pti̇? Aslında Mumcu ile benzer sebeplerle teti̇k çeki̇lmi̇şti̇. Gaffar Okkan, Hi̇zbullah'ın çökerti̇lmesi̇nde çok önemli̇ bi̇r rol oynamıştı! PKK ile mücadelede halkı teröre karşı örgütlemesi̇yle di̇kkat çekmi̇şti̇. Tüm Di̇yarbakır halkı ve çevre illerde halk onu bağrına basmıştı. Bu tavır oyunu bozardı. Halk bi̇r araya geli̇yor, etni̇k farklılık kayboluyordu. Ortadan kaldırılmalıydı! Gazeteci̇ Uğur Mumcu'nun da benzer sebeplerle hayatına son veri̇ldi̇! Küresel çeteleri̇n en önemli̇ fi̇nans kaynağı si̇lah ve uyuşturucu ti̇careti̇di̇r. Belgelerle bunların terörle ili̇şki̇si̇ni̇ ortaya koymuştu. "Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925" adlı ki̇tabı ölümünden 2 yıl önce yayınlanmıştı. Ölümünden 4 ay önce Musa Anter ci̇nayeti̇yle ilgi̇li̇ Di̇psi̇z Kuyu adlı bi̇r makale yazmıştı. "Ortadoğu, terör örgütleri̇ Iile çeşitli̇ isti̇hbarat örgütleri̇ni̇n kanlı ve ki̇rli̇ oyunlar oynadığı karanlık di̇psi̇z bi̇r kuyudur!” di̇yordu . Katli̇nden sadece 2 hafta önce yazdığı Mossad ve Barzani̇ adlı makale fai̇li̇ işaret edi̇yordu! İsrai̇l İsti̇hbaratı Mossad ile Kürt li̇der Barzani̇ arasındaki̇ ili̇şkileri̇ belgelemi̇şti̇. Ayrıca Barzani̇'ni̇n Ameri̇kan İsti̇hbaratı'yla Iili̇şki̇leri̇ni̇ de yazmıştı. 1972'de Cia tarafından “Kürdi̇stan Demokrati̇k Parti̇si̇”ne üç yıl içinde 24 mi̇lyon dolar gönderi̇ldiğini̇ yazmıştı. İran'a veri̇len Sovyet si̇lahları Tahran'daki̇ İsrai̇l Elçili̇ği ve Mossad ajanları tarafından barzani̇ye veri̇li̇yordu. Uğur Mumcu tüm bu ili̇şki̇leri̇n onlarca yıldır sürdüğünü anlatıyordu. Ve can alıcı soruyu soruyordu: “Kürtler sömürgeci̇li̇ğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var Cia ve Mossad‘ın kürtler arasında?” di̇yordu!! Yoksa cia ve mossad, anti̇emperyali̇st savaş veri̇yorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi̇? di̇ye sormuştu!!! Uğur Mumcu gerçek gazeteci̇lere işaret feneri̇ oldu.O,vatan için mi̇llet için çalışan, bi̇ri̇leri̇ne el avuç açmayan aydınların kıymeti̇ni̇ önemi̇ni̇ gösterdi̇. Karanlık güçler, di̇psi̇z kuyularda ne yaparlarsa yapsınlar. Gelen aydınlığa engel olamayacaklar! Gaffar Okkan, Uğur Mumcu asla unutulmayacak. Bıraktıkları eserler kadar, ölümleri̇yle bi̇le bi̇ze ders verdi̇ler. Ruhları şad olsun!
DUVAR - Boğaziçi Üniversitesi'nde 2 Ocak 2021'de Cumhurbaşkanı kararıyla Melih Bulu'nun rektör atanmasıyla başlayan protestolar ikinci yılını doldurdu. Boğaziçili akademisyenler engellemelere rağmen "Kabul Etmiyoruz, Vazgeçmiyoruz" diyerek direnişini sürdürüyor. Boğaziçi Üniversitesinin seçilmiş dördüncü rektörü, siyaset bilimci ve akademisyen Prof. Dr. Üstün Ergüder ve Senato üyesi, eski rektör yardımcısı ve Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ayşe Mumcu, Boğaziçi'ndeki direnişin iki yılını saat 17.00'de Haklar Raporu'nda değerlendirdi. (HABER MERKEZİ)
Bu bölümde konuğum, avukatlığa 1963 yılında başlamış bir hukukçu Turgut Kazan.Dört dönem İstanbul Barosu başkanlığı da yapmış biri olan Kazan, Uğur Mumcu'dan Tarık Akan'a, Cem Karaca'dan Genco Erkal'a pek çok kişinin avukatı, yoldaşı olmuş biri...Kazan ile onu avukatlığa başlatan şartları, çocukluğunu, memleketi Adana'yı, bugünün hukuk düzenini, bazı önemli davaları, iyi bir avukatın 'olmazsa olmaz'larını ve mantar gibi çoğalan yeni nesil hukuk fakültelerini konuştuk...60 yıllık avukatlık tecrübesi dahilinde pek çok hukuksuzluğa şahit olsa da "En kötüsü bu dönem" diyen Turgut Kazan, "Korkmaz mıyım, korkuyorum" dese de, insanın içine ferahlık veren neşesi ve hayranlık uyandıran heyecanıyla konuştu... Dinleyiniz.
Eczacılık Mezunlarının Artırılmış Gerceklik Teknolojisinde Sahip Olabileceği 3 Meslek
29 Ekim Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun. Bugün Serbest Kürsü'de Özgür Mumcu'nun "Cumhuriyet nasıl bir fazilettir?" başlıklı yazısı sizleri bekliyor. Bugünün bülteni FaturaLab ile birlikte ulaşıyor.
"Burnout/Tükenmişlik Sendromu" bir hastalık mı? Öyleyse tedavisi nedir? 1974'te literatüre giren kavramın daha öncesinde yaşanmamış olması mümkün mü? Peki o zamanlar bu duruma ne diyorduk? Bob Dylan'dan madendeki kanaryalara, kronik strese yakalanan tarih öncesi insanlardan dijital tükenmişliğe, Marx'tan Freudenberger'e, dizi setlerinden ofislere "burnout/tükenmişlik sendromu"nu konuştuk.
Kimdir bu Rus Oligarklar? Nasıl zengin oldular? Sistemin açığını nasıl milyarlarca dolara tahvil ettiler? Bugün Rus lider Putin'le nasıl bir ilişki içerisindeler? St. Petersburg belediyesinden Londra'da şüpheli ölümlere, süper yatlardan cezaevi hücrelerine, Batılı finans odaklarından Avrupalı siyasetçilere Rus halkının üzerine basarak yükselen bir sınıfı, bugün hedefte olan oligarkları konuştuk.
Kripto paralar sadece bir yatırım aracı değil bir karar alma, örgütlenme aracı olarak dünyayı nasıl değiştirebilir? Teknolojinin hayatımızı dönüştürme şekilleri.
Dünya insan eliyle uğradığı zarardan yine insan eliyle kurtulabilir mi? Karbon yakalamadan akıllı şebekelere, solar camlardan yapay ete, grafenden yeşil enerjiye, bitki bazlı plastikten blockchain temelli çözümlere dünyayı kurtarmak için zamana karşı yarışan yeni teknolojiler.
Kombinin Mucidi Vaillant'ın sunduğu Kafa Rahatlatan Sohbetler‘in 4. sezonuna hoş geldiniz. Bu sezonda Beyhan Budak, Eray Özer, Özgür Mumcu ve Vedat Ozan'la birlikte Sürdürülebilirlik, Verimlilik ve Teknoloji konularına farklı pencerelerden bakacak, yarın için karışmış kafaları bugünden rahatlatacağız.
Gücünün farkında olmayan fillerden CIA sorgu odalarına, Thatcher'dan Gramsci'ye, pozitif psikolojiden kapitalizme, müzikten sınavlara, köpeklerden arılara etrafımızda inşa ettiğimiz hapishaneyi, öğrenilmiş çaresizliği (learned helplessness) konuştuk.
Can Ertuna ve Ceren Sözeri'nin 27. bölümünü hazırladığı programda bu hafta KONDA'nın "Türkiye 100 Kişi Olsaydı" çalışmasından medya kullanım alışkınlıklarına dair veriler masaya yatırıldı. Programda ayrıca İstanbul'daki BBC çalışanlarının grevi, Birleşik Krallık'ta BBC'ye aktarılan kamu kaynağının kesilmesi önerisi ve kamu yayıncılığı tartışmaları ele alındı. Sözeri ve Ertuna son olarak Hrant Dink ve Uğur Mumcu cinayetleri ve sonrasında yaşanan hukuki süreçlerin Türkiye'deki basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki etkilerine değindiler.
Özgür'le geçmişten, distopyalardan ve Kung Fu'dan konuştuk.
Ofislere dönmeyi reddedenler... Çalışma koşullarına isyan edenler... Hayatın anlamını sorgulayanlar... Yeni bir start-up hayalinin peşine düşenler... Kariyerine başka bir alanda devam etmeyi isteyenler...ABD'de bu yılın nisan ayında başlayan istifa dalgası artarak devam ediyor. "Great Resignation" adı verilen bu dalganın nedenlerini, küresel ekonomiye ve Türkiye'ye yansımalarını, büyüyen hak talebi ve sendikal hareketi konuştuk.
Üzümün anavatanı Mezopotamya, yaşadığımız topraklar. Burada binlerce yıldır üzüm hasadı şenliklerle, törenlerle, eğlenceyle kutlanıyor. Neler yok ki bu eğlencede? Tanrı Dionisos ve Osiris, Nuh Peygamber, kuyruklu yıldızlar, Ömer Hayyam, Romalılar, Bektaşiler... Eray ve Özgür'ün Elazığ Alpagut Bağları'nı ziyaretiyle başlayan bir bağbozumu hikayesi...
Mazlumların hak arayışı mı, bir intikam ve şöhret isteği mi? "İptal Kültürü" (Cancel Culture) kavramı ne zamandır dilimizde? Ne anlama geliyor, ne işe yarıyor? Kavramın etrafında dönen tartışmada taraflar ne diyor? Spinoza'dan Çinli "insan eti arayıcılarına", Özgür'ün dile yeni katkısı "kafes ekini"nden Harvey Weinstein, Bill Cosby, Kevin Spacey ve JK Rowling'e... İptal Kültürü kavramına dair her şey bu bölümde.
Bütün telefonlara fark edilmeden girebilen, her şeyimizi gözetleyebilen, telefonu dinleme cihazına çeviren bir yazılım var: Pegasus. Üstelik pek çok devlet kullanıyor, suçlular yerine insan hakları aktivistlerini, araştırmacı gazetecileri ve hatta devlet başkanlarını izliyor. Dünya gündemini sarsan Pegasus casus yazılım skandalını konuştuk.
Seo Taiji, H.O.T, BTS, Blackpink... Bu isimlere hiç aşina değilseniz K-Pop'un akıllara durgunluk veren dünyasına yolunuz düşmemiş demektir. Kore'nin darbelerle dolu tarihinden, ülkedeki Amerikan etkisinden girdik, Kore Popu'nun yıldız sisteminin fantastik öyküsünden çıktık. Kore'nin dünyada fırtınalar gibi esen pop müziğinin tarihini, bazen sosyolojiye, bazen ekonomiye, bazen dış siyasete uğrayarak tartıştık. Çok da güldük.
Bavyera Ovası'ndan Bomonti Bira Bahçesi'ne, Zaireli Lele kabilesinden Zimbabwe'nin ırkçılık karşıtı hareketlerine... Bu özel bölümde neşeli bir sohbeti paylaşarak hayatı hafiflettiğimiz #kendinehas bir mekanı, bira bahçelerini konuştuk.
Yangınlar, seller, kasırgalar... Çok alametler belirdi, vakit tamam mıdır? Duymak istemediğimiz, ilgilenmekten kaçındığımız kıyamet kapıda mı? Her şey için geç mi, yoksa kurtuluş ümidi var mı? Ne yapmalı, yaşamlarımızı nasıl değiştirmeliyiz? Giderek ateş topuna dönen dünyanın halini konuştuk.
Neden bir bölümde şeker, bir diğer bölümde yalnızlık, bir diğerinde transhümanizm? Yeni Haller'in nasıl bir çeşitliliği olsun istiyoruz? Konulara nasıl hazırlanıyoruz? Ne kadar süre çalışıyoruz? Yeni Haller'in neden sizlerin desteğine ihtiyacı var? Tüm yanıtlar bu özel bölümde...
Zehir mi, enerji kaynağı mı? Her şeker aynı mıdır? Şekersiz hayat mümkün mü? Arılarla savaşıp bala konan atalarımızdan Karayip kölelerine, Kraliçe Elisabeth'in kömür kara dişlerinden mısır şurubu kültürüne, kokainman farelerden Alpullu'ya şekeri konuştuk.
Modern insan neden yalnız? Yalnızlığın kökleri nereye dayanıyor? Bu duygudan kurtulmak mümkün mü? Bu bölümde evrensel kökenlerinden psikolojik ve fizyolojik sonuçlarına, farklı disiplinlerde yalnızlığı konuştuk. Yalnızlığımızı anlamaya çalıştık.
Neandertaller kat kat giyinmediği için mi yok oldu? Vücut biti ne zaman elbise biti oldu?Nasrettin Hoca'nın Hollanda'daki bir AVM'yle ne ilgisi var? Bir tişört kaç ton su eder? Tekstil endüstrisi ne kadar büyük? Moda hakikaten Avrupalı mı? Eray'ın pantolonunun dikişlerini sayan tuhaf arkadaşı kim? Özgür'ün hibrit ayakkabısının sırrı neydi? Hakikisinden daha orijinal polo yakayı kim giydi? Tarih öncesinden bugüne giyim kuşamı konuştuk.
Hayatımızın büyük bir bölümünü ona adıyoruz. Ama kendisiyle pek tanışmıyoruz. Antik Yunan tanrılarından Marx'a, sanayi devriminden kafeine, uykusuzluktan eski uyku alışkanlıklarımıza... Bilim dünyasının kısıtlı ama somut bilgileri ışığında uykuyu konuştuk.
Uzaya seyahatin tarihi, Soğuk Savaş döneminde uzay yarışı, Mars'ta koloni kurma planları... İnsan evladının göklere erişme arzusu beraberinde hangi gelişmeleri getirdi? Moskovalı sokak köpeği Layka'dan Tesla'ya, Marmaris'teki astronot heykelinden Sovyetler'in neden aya ayak basamadığına, yörüngeye yerleşecek elektrikli süpürgeden uzay madenciliğine insanın uzay macerasını konuştuk.
Öfkelendiğimizle nefret ettiğimiz aynı mıdır? Arya Stark'ın listesinden Aristotales'in mahalle lakabına, şempanzelerden terör örgütlerine, çocukların göz renklerinden sevgilinin her şeyinin batmaya başlamasına, nefreti otopsi masasına yatırdık.
Gerçeklerin buharlaştığı “post-truth” dönemini, hakikat sonrasını konuştuk. Yolda Arendt'e selam verdik, Latour'u çekiştirdik. Biraz İbrahim Tatlıses, biraz "Heidegger benimle ol" derken şuna cevap aradık: Herkesin hakikati kendineyse hayatın hala bir anlamı var mıdır?
Bu bölümde Yeni Haller'i neden yaptığımızı ve nereye doğru ilerlemesini istediğimizi konuştuk. Bundan sonrasında olası gelir modelleri olarak Patreon ve reklam almaktan bahsettik.
Pazar yerlerinin tarihinden, Baudrillard ve panoptikona tüketim kültürü... AVM'lerin sonu mu geliyor? Feodal ekonomiden dijital ekonomiye geçiş, tüketim mekanları üzerindeki hangi etkileri bırakıyor? Çapkınlarından Fame City'sine, Viyana meydanlarından Amazon depolarına alışverişin ve AVM'lerin tarihini konuştuk.
Zengin olmasa fakir olur mu? Fakirlerin beyni farklı mı işliyor? Din halkların afyonu mu, bir lokma bir hırka kurtuluş mu? Fakir mi patrona muhtaç, patron mu fakire? Diyojen'in fıçısından Mozart'ın içler acısı cenazesine, Fransız Devrimi'nden İştirakçı Hilmi'ye hepimize yetecek dünyada nasıl aç kalındığını konuştuk.
Para gerçekten mutluluk getirmiyor mu? Servet zenginlerin beynini nasıl değiştiriyor? Neden zenginler yüzünüze bakınca ne hissettiğinizi anlayamıyor? 2000 gemiyle Atlantik'e açılan Afrikalı bir kraldan dünyadaki dolar milyarderlerinin sürekli çoğalmasına, Midas'ın altına dönen tavuk butundan Amazon'un Jeff Bezos'una zenginleri konuştuk.
Özgür Mumcu ve Eray Özer, bu özel bölümde ilk beş bölüm boyunca dinleyicilerden gelen e-maillere cevap veriyor. Bölümlerde adı geçen filmlerin, dizilerin ve kitapların üzerinden geçiyor. Bugün neler izledikleri ve okuduklarına dair sohbet ediyor.