POPULARITY
Hayat kısa, yapacaklarımız sınırlı. Önem sırasını doğru mu belirledik? Merhaba, Bugünkü podcastimizde Asır Suresi ışığında bir yolculuğa çıktık. Keyifli dinlemeler...
“Ey şu beldenin halkı, sizde nifak çoğaldı; ihlâs azaldı. Sözler çok, fakat onlara uygun iş yok. İşi olmayan söz, hiçbir şeye yaramaz. Sahibine felâket getirir, kurtuluş getirmez. Önüne iş gelmeyen söz, kapısız eve benzer; merdivensiz binadır. İçinden iyilik geçmeyen hazineye benzer. Amelsiz söz, kuru dâvadan ibaretir. Boş söz, ruhsuz kalıba benzer, o bir put gibidir. Ayağı yoktur, eli yoktur, bir şey tutamaz. Yaptıklarının çoğu ruhsuzdur. İşlerin ruhu ihlâs, tevhid ve Allah'ın kitabına yapışmaktır. Peygamberin (S.A.) âdetlerine uymaktır. Gafil olmayınız. Şu anda yaptığınız kötülükleri iyiliğe çeviriniz; isabet olur. Emirlere uyunuz. Yasakları bırakınız; kader karşısında uysallık gösteriniz.Size gelen belâ Allah yolcularına da gelir. Onların bir kısmı sabreder. Diğer kısmı sabrı da bırakır. Kendinden geçer. Belâdan darlanmak iman zayıflığındandır. O anda iman çocuktur. Belâ zamanı sabretmek, imanın gençlik çağıdır. Belâ geldiği zaman, kaderin bir icabı bilip uymak imanın yetişkin çağıdır. Belânın getirdiği bütün hâllere razı olmak, Hak ilmine ermekten, O'na yakınlıktan İleri gelir. Kalp ve sır Hakk'a yakın olduğu zaman belânın hiçbir şeyi dokunmaz. Bu durum, müşahede ve hâl dili ile konuşma âlemidir. İman sahibi iç âlemini dış varlığına ve yaratılmış bütün varını Hakk'a iletir. Mevlâ katında bütün varlığını eritir. Mevlâ dilerse onu tekrar halka gönderir. Dağınık işlerini bir araya getirir. Kıyamet günü halkın cesedini diriltiği gibi onun dağınık hâllerini de toparlar.Sevginin şartı, sevilene karşı irade sahibi olmamaktır ve onu değil, dünyayı, âhireti ve halka dair cümle şeyi bırakmaktır. Allah sevgisi kolay değildir. O iddia ile olmaz. Sizden herhangi biri bu hususta iddia sahibi olursa, sevgiden uzaktır. Birçok iddia sahibi olmayanlar vardır ki, Hak katında mekân tutmuştur.İslâm dinine girmiş olanlardan hiçbirini hakir görmeyiniz. Hak sırrı onlarda boldur. Nefislerinizi, onlara karşı tevazua alıştırınız. Allah'ın kullarına büyüklük satmayınız. Gaflet hâlinden uyanınız. Siz büyük bir gaflet içindesiniz: Sanki hesabınız görülmüş, sıratı geçmişsiniz ve cennetteki yerinizi görmüşsünüz!.. Bu aldanış nedendir? Her birinizin Allah'a karşı çok isyanı vardır. Bu isyandan kimse tevbe etmiyor ve hâlini düşünmüyor, öyle sanıyor ki, hataları unutuldu. Halbuki, yerine ve tarihine göre onlar defterinize yazılıdır. Onların azı da çoğu da sorulacak, ona göre ceza veya mükâfat verilecek.Ayılınız, ey gafiller! Uyanınız, ey uykudakiler! İlâhî rahmete varlığınızı atınız. Bir kimsenin hatası çoğalırsa onun hâli fenadır. Bunlar üzerinde ısrar ederse küfre gidebilir. Yaptığına pişmanlık duymayanın sonu acı gelir. İşini derlemeyecek olursa sonundan korkulur.Yazık sana, ana karnında seni kim besledi, biliyor musun? O hâlde iken sen neydin, şimdi nesin? Kendi varlığına ve halka dayanmaktasın. Parana ve puluna itimat ediyorsun. Ticaret işindeki bilgine güvenmektesin. Bölgenin şahı, bugün var, yarın yok olabilir, ona güvenmek akıl kârı değil; sen, ona güvenmektesin. Allah'tan başka her kime itimat edersen o senin ilâhın olur. Her kimden korkuyorsan, ona tapıyorsun demektir. Her kimden, iyilik ve zararı görüyorsan onların asıl yürütücüsü olana inanmıyorsun, küfürdesin ve onlar sana ilâh oluyor...Ey Allah'ın yaratmış olduğu kimseler, tevbe ediniz. Benden bir şey saklayamazsınız. Malınızı nasıl kazandığınızı saklamış olsanız, onun helâl veya haram olduğunu anlarım. Eğer sadaka verirseniz, fakir kimselere mal dağıtırsanız, yavrularınıza bol yedirirseniz, o malınız helâldir. Aksi, oluyorsa değildir, doğru kimselere ve seçme insanlara malınız nasip oluyorsa; onun aslı tevekkül ve ihlâsla kazanılmış demektir.
Saudi Gazette' nin haberine göre Suudi Arabistan, ‘Krallığın kültürel ortamını zenginleştirmek' amacıyla dünyaca ünlü müzisyen Hans Zimmer'la iş birliği yapacak.
Suriye'de halk isyan etti, muhalifler sonunda Şam'a girdi. Esed ülkeyi terk etti. Ülkede bayram havası yaşanıyor. İsrail'in egemenlik alanını genişletmesine, İsrail-Amerika güdümünde bir kukla rejim tesis edilmesine ve PYD / YPG'nin İsrail-İran güdümünde bir “Kürt devleti” kurulmasına karşı dikkatli olunması hayatî önem taşıyor Türkiye için.
Böyle bir başlık Türkiye için uygundur. Ancak bu başlığı AK Parti için attım çünkü uyuyan devi uyandıran lider Recep Tayyip Erdoğan oldu. AK Parti de 23 yıldır kesintisiz iktidarda bulunan bir partidir.
Are you querying? or nearly querying? Maybe you're fearing querying? Or merely getting weary and a bit teary querying? Well let's hear from three writers who've been down in those querying trenches for a while now.Find out how they're approaching it, what agents' responses have been like and how they're holding up under pressure.Because when it comes to finding an agent, it's more often than not, a long and painful process. No matter how talented a writer you are.Byddi Lee:Byddi's website:https://www.byddilee.comByddi's Books:https://www.amazon.co.uk/stores/Byddi-Lee/author/B00OICWYUU?ref=sr_ntt_srch_lnk_3&qid=1726051761&sr=1-3&isDramIntegrated=true&shoppingPortalEnabled=trueÖzgür Uyanık:Short stories MEN ALONEhttps://www.parthianbooks.com/products/men-alone-short-stories?_pos=1&_sid=53c734e1d&_ss=rShort story from the collection, BANTER:https://nation.cymru/culture/short-story-banter/Novel CONCEPTION:https://www.fairlightbooks.co.uk/conception/THREADShttps://www.threads.net/@liberatedsleeplessSUBSTACKhttps://ozguruyanik.substack.comMari Stewart:Mari's website:https://mari-stewart.com Hosted on Acast. See acast.com/privacy for more information.
Acil serviste görmeyi en sevmediğim hastalardan biri ciddi üst gastrointestinal sistem kanaması olan hastalar. Yönetiminin karmaşıklığı, ciddi mortalite riski bu hastaları acil servisin zor hasta gruplarından biri yapıyor. Sıvı resüsitasyonu, proton pompa inhibitörleri, somatostatin gibi vazoaktif ilaçlar ve kan ürünleri replasmanları gibi medikal tedaviler dışında balon gastrik tamponad uygulaması da bu hastalarda tedavi seçenekleri arasında yer almakta. Balon gastrik tamponad; en sık bilinen adıyla Sengstaken-Blakemore tüpü takılması, aslında acil serviste yapmamamız gereken bir işlemdir. Bu işlemi yapmak zorunda kalmamız, sistemde bir yerde hata veya eksiklik olduğunu gösterebilir. Çünkü bu işlem, sadece çok ciddi kanaması olan ve stabil olmayan hastalarda, hayat kurtarıcı bir son çare olarak uygulanmalıdır. Karmaşık ve komplikasyon riski yüksek olan bu prosedür, deneyimli doktorlar tarafından, dikkatle seçilmiş hastalara uygulanmalıdır. Ciddi üst gastrointestinal sistem kanaması olan ve varis kanaması olduğu düşünülen hastalarda, endoskopi hızlı bir şekilde yapılamadığında balon tamponad cihazı yerleştirilmesi önerilir. Ticari olarak mevcut ürünler arasında Sengstaken-Blakemore(S-B)1 tüpü ve Minnesota tüpü bulunur. Bu iki tüp ürün arasındaki temel fark S-B tüpün 3, Minnesota tüpün 4 lümenli olması ve gastrik aspirasyona ek olarak özefagial aspirasyona da izin vermesidir. Ülkemizde genel olarak Sengstaken-Blakemore tüpü bulunmakta ve kullanılmakta. Bu ürünlerin kullanımına bağlı önemli komplikasyonlar vardır ve bu yüzden sadece ciddi hayati tehlike oluşturan, devam eden kanamaları olan hastalar için geçici ve kurtarıcı bir önlem olarak kullanılmalıdırlar.2 Önemli Not Balon tamponad takılması teknik zorlukları olan, komplikasyon riski yüksek olan ve hasta için ciddi konforsuz bir işlem. Uygulanacak olan hastanın ciddi hematemezi olan anstabil bir hasta olduğunu da düşünürsek işlem öncesinde havayolunu korumak, aspirasyon riskini önlemek gibi amaçlarla hastanın endotrakeal entübe edilmesi önerilmektedir. Uyanık hastada bu işlem uygulanacaksa da seçilmiş hasta olması önerilebilir. Ne zaman entübe edelim? Aspirasyon riski: Aktif şiddetli kanaması olan, kusma riski olan hastalarda ciddi aspirasyon riski nedeniyle hasta entübe edilmeli Solunum yetmezliği: Hemorajik şok durumunda gelişebilecek olan solunum yetmezliği durumlarında hasta entübe edilmeli Bilinç bulanıklığı: Şok durumu veya başka bir nedene bağlı olarak bilinç bulanıklığı olan hastalar entübe edilmeli Yoğun bakım gerekliliği: Yoğun bakımda takip edilmesi planlanan ciddi kanamalı hastalarda havayolunun güvenliğinin sağlanması amacıyla entübe edilmeli İşlem süresi ve karmaşıklığı: Tüpün yerleştirilmesini karmaşıklaştıracak ek durumlar varlığında hasta güvenliği için entübe edilmeli3 Endikasyonlar Masif varis kanaması olan anstabil hastada, aşağıdaki senaryolardan birinin varlığında; Endoskopiye ulaşılamazsa, Endoskopi yapılır ancak başarısız olursa, Konsültan doktora ulaşılamıyor ve vazoaktif ilaçlar kanamayı durdurmada yeterli olamıyorsa, endikedir. Kontraendikasyonlar Özefagus striktürü öyküsü, Özefagus veya gastrik operasyon öyküsü olan hastalarda kontraendikedir. Komplikasyonlar Havayolu tıkanıklığı Özefagus perforasyonu Aspirasyon pnömonisi Orofarenkste ülserasyon Özefagial ve gastrik mukoza erozyonu Önceden uygulanmış varis bantlarının yerinden çıkması Prosedür Hazırlık aşamaları Hastanın ve gereklilik halinde birinci derece yakınlarının bilgilendirilmesi, yazılı onam alınması Hastanın endotrakeal entübe edilmesi, solunum yolunun güvence altına alınması Hastanın işlem için uygun pozisyona alınması Tüpün şişirilerek kaçaklar açısından kontrol edilmesi Tüpe kayganlaştırıcı jel sürülerek işlem için hazır hale getirilmesi Tüpün yerleştirilmesi A* Tüp nazal veya oral yoldan ucu mideye gidene kadar dikkatlice ilerletilerek yerleştirilir.
İslâmın sünnet ve edeblerinden biri de, Seyyidü'l-enâm (s.a.v) Efendimiz'e çok salât-ü selâm getirmektir. Çok salevât-ı şerîfe getirmek Resûlullâh (s.a.v.)'in şefaat etmesine ve Cennet'te O (s.a.v.)'in sohbetinde bulunmaya vesîle olur. Sûfyân-ı Sevrî (k.s.) diyor ki: “Hacca gittiğimde bir gencin Kâ'be örtüsüne asılarak çok salevât-ı şerîfe getirdiğini gördüm. “Burası Beytullahi'l-harem'dir. Her yerin bir duâsı vardır. Senin ise sadece Resûlullâh (s.a.v.)'e salevât-ı şerîfe getirdiğini duyuyorum. Bunun sırrı nedir?” diye sordum. Cevâbında dedi ki: “Babam ile hac için yola çıkmıştık. Biraz yol aldıktan sonra babam hastalandı ve öldü. Yüzü siyahlaştı, gözleri kızardı. Başı domuz başı gibi oldu. Benim için üç musibet vardı. Babamın vefâtı, yüzünün simsiyah olması ve başının hınzır başına benzemesi. Utandığımdan kimseye haber veremiyordum. Kendi kendime babam münafık idi diyordum. O sırada uyku bastırdı. Rü'yamda siyah gözlü, çok güzel orta boylu bir genç gördüm. Babamın başucuna oturdu. Mübarek elini yüzüne sürdü. Babamın yüzünün siyahlığı gitti, beyaz oldu. Başı da evvelki haline döndü. Döneceği sırada, “Allâhü Teâlâ sana rahmet etsin, sen kimsin?” dedim. “Sen beni tanımadın mı? Ben Âdemoğullarının efendisi, Allâh'ın Resûlü Muharnmed'im. Ey genç, bil ki, babana azâb melekleri indiği zaman, bana salevât-ı şerife getirmekle vazifeli melekler durumu haber verdiler. Hemen gelip babana gelen musibeti giderdim. Baban çok salevât-ı şerife getirirdi, fakat içki de içerdi” buyurdu. Uyanınca babamın yüzünü açtım. Nûr gibi parlıyordu. O günden beri salevât-ı şerife getirmeğe devam ederim.” Süfyân-ı Sevrî (r.âleyh) gence: “Doğru söyledin” buyurdu ve talebelerine dönerek: “Bunu Peygamber (s.a.v.)'in ümmetine anlatın ki, bu gencin babası gibi onlar da azâbdan kurtulsunlar” buyurdu. (Zühretü'r-rıyâd) (Muhammed b. Ebû Bekir İmamzade, Şir'atü'l-İslâm, s.156-157)
AYŞEGÜL KARAHAN ERTUĞRUL #hayatınısenseç #eniyihalineyolculuk
"Uyanıṣın Önemi" 9. Ṣubat 2024 (Bölüm 67) Enerjinizi yükseltmek, hayata umutla bakmak, farkındalığınızı arttırmak, bol bol saf sevgiyle enerjinizi dönüştürmek isterseniz Instagram'da canlı yayında, ücretli/ücretsiz grup şifa çalışmalarında, ücretsiz telegram grubumda, Spotify ve YouTube'da buluşuyoruz. Buyrun gelin, gönlümüz açık
Mehmet Şimşek'in, nam-ı diğer İngiliz Mehmet'in yaptığı açıklamalar insanı hayrete düşürüyor. Memleketin gerçeklerinden tamamen habersiz bir uzaylı gibi konuşuyor. Türkiye'de asgari ücret düşük değil diyor. Açlık sınırının asgari ücreti sollayıp geçtiği, asgari ücretin büyük şehirde kirayı bile karşılayamaz hâle gelmeye başladığı bir Türkiye'de bunu söylüyor. Yurtdışı çıkış harcına yaptığı zammı izah ederken “imkânı olan yurtdışına çıkabiliyor zaten biz de imkânı olandan vergi alacağız” diyor. İnsanlarımızın eğitim, aile ziyareti şu ya da bu sebeple yurtdışına imkânlarını zorlayarak, çoğu zaman da borçlanarak çıktığı bir ülkede bunu söylüyor. Vergide adaleti sağlayacağız diyor ama imkânları derya deniz olan Koçların, Sabancıların, yerli yabancı tekellerin, işçinin ödediği gelir vergisinden daha az oranda vergi ödediği ülkede, bu adaletsizliği gidermekten bahsetmiyor. EYT'yi muhalefetin popülist iteklemesiyle çıkardık diyor. Milyonlarca insan sanki yıllarca alınteri dökmemiş, emekliliği hak edecek sigorta primlerini fazlasıyla ödememiş gibi, işçinin hakkı olanı sanki kendi verdikleri bir lütufmuş gibi sunuyor. Gıda arzını arttırarak enflasyonu düşüreceğiz diyor. Bunun için üretimi desteklemek yerine, siloları ithal buğdayla doldurup yerli üreticiyi eziyor. Çiftçiyi perişan ediyor ama hayat pahalılığı hız kesmeden artmaya devam ediyor. Uluslararası olarak hazırlanan ve kara para aklayan ülkeleri gösteren gri listeden çıkmayı bir zafer olarak sunuyor ama ülkeyi nasıl bir kara para cennetine dönüştürdüklerinden bahsetmiyor. Nasrettin Hoca'nın eşeğini kaybedip bulma fıkrasını anlatıyor. Ama emekçi halkımızın gülecek hali kalmadı! Mehmet Şimşek sanki uzaylı gibi konuşuyor dedik ama ne Mehmet Şimşek uzaylı ne de ülkeyi uzaylılar istila etmiş ve yönetiyor. Memleket sermayenin ve emperyalizmin istilası altında. Mehmet Şimşek ve onu görevlendiren Erdoğan, uzaydan değil yerli ve yabancı tekellerin yönetim ofislerinden, Londra, Frankfurt ve New York finans merkezlerinden ısmarlanan bir kemer sıkma programını uyguluyor. Bu program öncelikle işçi sınıfını hedef alıyor ama halka halka genişliyor, kamu emekçisini, küçük esnafı, yoksul köylüyü, memleketin doktorunu, mühendisini, avukatını, kısacası halkın ezici çoğunluğunu bir ekonomik cendereye sokuyor. Kemer sıkmayan sadece büyük patronlar! Tam tersine onlar kemerlerini gevşetiyorlar çünkü emekçi halkın kanını emerek büyüttükleri göbekleri pantolonlarına sığmıyor! Burada da toplumsal öfkeyi yatıştırmak üzere CHP devreye giriyor. Erdoğan'ın son yerel seçim hezimetinden sonra partide ve kabinede büyük revizyon yapılacağı konuşuluyordu. Birkaç il başkanlığı ve üç bakanlıkla sınırlı kaldı. Ama herkes şunu kaçırıyor: Erdoğan esas büyük revizyonu CHP'yi iktidara gizli ortak haline getirerek yaptı. Biz bu bakanlığa “narkoz bakanlığı” adını takalım. Bu dönemin en kritik bakanlığı bu! Erdoğan ve Şimşek, Orta Vadeli Programla halkın etinden et koparırken CHP'nin işi siyasi narkoz vererek toplumsal tepkiyi uyuşturmak! Sermaye sınıfı nasıl da ayrı gayrı demeden birleşiyor! Birbirine etmediği hakareti bırakmayan AKP ve CHP nasıl da para babalarından talimat geldiğinde, mesele sermayenin çıkarları olduğunda el ele veriyor! O halde bizim de düzen siyasetinin tuzaklarına düşmemek ve emekçi halkın birliğini sağlamak için mücadele etmemiz, safları sıklaştırmamız gerekiyor. Gaz alma mitinglerinden uzak durup sendika ve konfederasyon ayrımı yapmadan, Birleşik İşçi Cephesi'ni inşa ederek işçi sınıfının tüm güçlerini meydana indirmek, işçi sınıfının örgütlü gücünün etrafında kamu emekçilerini, küçük esnafı, yoksul köylüyü, memleketin doktorunu, mühendisini, avukatını, aydınını, sanatçısını birleştirmek gerekiyor. Düzen muhalefetinin narkozunun etkisinden sıyrılıp uyanık kalmak gerekiyor. Uyanık duran, fitneyi, bölünmeyi reddeden, birleşen ve gücünün farkına varan emekçi halkı istibdadın sopasıyla korkutamazsınız! Ekmek ve hürriyet için ayağa kalktığında halkın coşkun akan selini durduramazsınız!
Uyanacağım uyanmasına. Fakat korkuyorum. Bir mağarada birlikte uyuduğum altı arkadaşım acıktıkları için beni şehre yiyecek almaya yollayabilirler. Bir fırıncı bulurum şehirde ve ekmek isterim ondan. O ekmekleri uzatır, bense parayı. Fırıncı, paramı alır, sahte olup olmadığına bakar ve üzerini uzatabilir bana. Biz o mağarada, öylesine, üzerimizde herhangi bir koruma olmaksızın uyumuş olabiliriz. Değer mi uyanmaya? Uyanacağım uyanmasına. Fakat korkuyorum. Aslına bakarsanız uyur durumda bile değilim. On iki arkadaşımın on biri gerçekten uyuyor bu mağarada. “İsa mağaraya geldi ve arkadaşlarını kederlerinden uyurken buldu” cümlesi gerçek anlayacağınız. Bir tek ben uyumuyor, uyuyor numarası yapıyorum. Üstelik kederli falan da değilim. Sadece ihanetin o leş gibi tadı doldurdu ağzımı. Roma'ya sattım çünkü onu, takip edilmeye değer olanı. Roma, bir zehir gibi karıştı kanıma. Bana altınlar, kadınlar ve türlü başka şeyler vaat etti. Çileden, fakirlikten, züht hayatından ve sürekli başkalarını düşünmekten yorgun düştüm. Varsın haine çıksındı adım. Varsın ihanetle anılaydım. Şimdi arkadaşlarımın uyanmasını bekliyorum. Onlardan biri uyanırsa ben de uyanmış gibi yapacağım ve Roma'nın beni değiştirmesine izin vereceğim. Ardından uyuyacağım. Uyanmamasına uyuyacağım. Uyanacağım uyanmasına. Fakat korkuyorum. Nöbet sırası bana gelirse diye ödüm kopuyor. Dışarının soğuk, yağmurlu, karanlık ve tehlikeli olduğunu biliyorum çünkü. Nöbetin tutulması gerektiğini de biliyorum bilmesine ama istiyorum ki benim nazik, dayanıksız, korkak bedenim yorulmasın. Nöbeti hep başkaları tutsun ve hurma tiridine hep beni davet etsinler. Uyanacağım uyanmasına. Fakat korkuyorum. İnsanın iki kere uyandığını biliyorum çünkü. “İlki gözünü açtığında rüyadan, ikincisi ölüm gözünü kapadığında dünyadan…” Ne gözümü açıp rüyadan uyanmak istiyorum ne gözümü kapatıp dünyadan uyanmak. Öyle, uyur halde geçirmek istiyorum geçecek ne varsa. “Uyur idik uyardılar / diriye saydılar bizi” diyen şaire tıkıyorum kulaklarımı. Dahası “uyan ey gözlerim gafletten uyan / uyan uykusu çok gözlerim uyan” diyeni anlıyor ama anlamazlıktan geliyorum. Zor çünkü bu oyuncaklı, eğlenceli, tasasız, gamsız dünyayı bırakmak. Zor çünkü uyanmak. Uyanacağım uyanmasına. Fakat korkuyorum.
Başı pare pare dumanlı karlı dağlardan, minik derelerden, pınarlardan birbirine karışa karışa çoğalan, taşlara çarpa çarpa köpüklenen, iki yanını naneler, yarpuzlar, çiçekler bezemiş türküler söyleyerek ormana giren, çamdan- kayından-kestaneden-sedirden türlü ağaçlardan kokular devşiren bir dere ormanı geçtikten sonra hızını azaltarak bir küçük göl ile buluşuyor. Onu besliyor. Gölün bir ucundan girip, öteki ucundan çıkıyor. İçinde alabalıklar oynaşıyor. O koca çamlar, sedirler, gürgenler gölü çevreliyor. Suya düşen gölgeleri her dakika başka bir manzara arzediyor. Bir iki köşede kuşburnular, dağ çilekleri, böğürtlenler suya eğilmiş onunla konuşuyor. Göle bakıyorsunuz dibindeki çakıl taşları; beyaz, sarı, gri, kara parıldıyor. Sessizlik. Sadece ötücü kuşların nağmeleri. Büyülü bir ortam. Bu atmosfere giren kişi, bir adım atsa büyünün bozulacağını sanıyor. Bir kelebeğin kanadına dokunmak gibi. Orada oturup sessizliğin sesini dinlemek, kekik kokulu rüzgârı koklamak kimbilir belki meşelerin arasından o kocaman gözleri ile size bakan bir masal ceylanını görmek, kâinatın kitabını okuyarak bu güzellik karşısında şükretmek, şükretmek, şükretmek. Tabiatın zikrine iştirak etmek. Budur. Cenab-ı Hak'ın bize bahşettiği levha budur. Göle ikinci gidişimde henüz kenarına varmadan tâ uzaklardan bangır bangır bağıran müzik yayınını, buram buram tüten kebap, sucuk kokularını, her yandan hücum eden motor seslerini duyuyorum. Göle vardığımda ne göreyim. Aman Allahım. Sizde hiç vicdan, merhamet, şefkat, güzellik hissi kalmamış mı? Bu ne vahşet. Göl çepeçevre binalarla kuşatılmış. Oteller, moteller, pansiyonlar, lokantalar, çadır altı kebapçılar, seyyar satıcılar, ellerinde fotoğraf makinaları bir o yana bir bu yana koşturan bir kalabalık. Yerlerde ve göl yüzeyinde mısır koçanları, pet şişeler, sigara kutuları, hatta çocuk bezleri. Kuşlar kaçmış. Ağaçlar küsmüş. Balıklar kaybolmuş. Göl içine akıttığı gözyaşları ile bulanmış, dibi gözükmüyor. Adım başına bir tabelâ: Göle girmek tehlikeli ve yasaktır. Göle çer-çöp atmayınız. Gölde balık tutmak yasaktır. Gölün etrafını beton bir duvarla çevirmiş onu bir havuz hâline sokmuşlar. Havuzun etrafında oturacak sıralar, çay bahçeleri, çekirdek çıtlayanlar. Çimler kurumuş, sökülmüş, yerine parke taşlar döşenmiş. Turist otobüsleri bir köşede park etmek için birbirleriyle dalaşıyor. Bir yanda köylü pazarı kurulmuş, tâ aşağı köylerden gelen kadınlar peynir, tereyağı, bal, erişte, tarhana, kuşburnu, yaban mersini, salça, fasulye, mısır, etaminlere kabaca orlonla işlenmiş masa örtüleri, peşkirler, ahşap kaşıklar, oklavalar, naylon leğenler, terlikler, şapkalar, hasır sepetler ve-saire satıyor. Bir adam kasası dükkâna çevrilmiş koca kamyonu dayamış, züccaciye, makina halısı, seccade, namaz başörtüsü, Arap turistler için entariler, iç çamaşırı, havlular, mutfak eşyası, ucuz porselen vesaire satıyor. Her turist kafilesinin ardısıra, yanısıra koşturan ipek taklidi seccadeler, parfümler, tahta oyuncaklar satmaya çalışan yapışkan ayakçılar. Gölde yüzen kayıklar, su bisikletleri. Daha bir kenarda ağaç altlarında mangal keyfi yapanlar, hamaklarda yatanlar, ikide bir göle kaçmasına rağmen top oynayanlar. Uyanık bir girişimci epeyce arazi çevirerek yukardan gelen suyun yarısını zaptedip kurduğu alabalık çiftliğinde turistlere çiftlik balığını doğal balık diye kakalıyor. Dilim tutuldu. Söz bitti. Bu memlekette el değmemiş bir köşe kalmayacak mı? Turizm uğruna bu bakir köşeler yağmalanacak mı? Turizm bu topraklar üzerinden bir Moğol ordusu gibi çimen-çiçek tanımadan her şeyi ezip geçecek mi?
“Batılılar bir bahçeye girdiklerinde oradaki bitkileri sayarlar. Doğulularsa o bahçedeki bitkilerin kokusuyla mest olmayı seçerler” şeklindeki meşhur söyleyiş, Batılıları zevkten, Doğuluları (Müslümanları) ölçüden ve ahenkten “yoksun” sayması nedeniyle problemlidir. Zira, inancı ne olursa olsun insanlığının farkında olan her fert bilgi ve tecrübe düzeyine göre zevk ile ölçü ve ahengin berzahında durur. Kültürel nedenlerle mezkur iki durumdan birine daha fazla bir eğilim söz konusu olsa da, neticede her iki dünyadaki medeni şahikalar zevk ile ölçü ve ahengin birliğini, evrenselliğini ele veririler. Buradaki “eğilim” farkına, Heinrich Wölfflin'in Mimarlık Psikolojisine Öndeyişler'indeki “Mimarlık psikolojisinin görevi, inşa etme sanatının kendi araçlarıyla uyandırabildiği ruhsal etkileri betimlemek ve açıklamaktır.” şeklindeki tanımından baktığımızda, Batı'da aracın (materyalin), Doğu'da ise zamanı ve mekanı da bir ruhsallığın etkili olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre konu tam da Wölfflin'in mimari esasında “dışavurumların aktarılmasına” mahsus oluşturduğu “Her ruh halinin, ona düzenli olarak eşlik eden belirli bir dışavurumu vardır; çünkü dışavurum dediğimiz, içeride olup bitenleri göstermek üzere dışarıya asılan bir tür bayrak değildir; yokluğu fark yaratmayan bir şey de değildir. Dışavurum, daha çok zihinde yaşanan olayın bedende kendini göstermesidir. Dışavurum sadece yüzümüzdeki kasların kasılmasından ya da ekstremitelerimizin hareketlerinden ibaret değildir. Dışavurum bedensel organizmanın bütününü kapsar.” şeklindeki ilk önermede somut bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Zira Wölfflin, burada araçla ruhsallığı dışavurumda birleştirerek aşmaya çalışırken, zihniyeti gereğince önermesini “bedensel organizma” terkibine hapsettiği için bunu başaramamıştır. Bizim el-Makdisî (ö. 1000 civarı), el-Bîrûnî (ö. 1061?), et-Tancî (ö. 1368-69), Cafer Efendi (ö. ?) ve kendi günümüzden Turgut Cansever vd. büyüklerimizden mülhem olan “bakış terbiyemiz” ise, yukarıdaki berzah zikrimize bağlı olarak, araçla ruhu birleştiren bir bakıştır. Bunu derken Doğu-Batı sentezi gibi meymenetsiz bir terkipten değil, geometri kabiliyetini, Batı dillerinde bulunmayan kalp, gönül, vefa, hatıra… görmelerinden hareket ediyoruz. Mouayed Mnari'nin “Kayrevan Şehrinin Osmanlılaştırılması ve Tarihi Eserleri” adlı çalışmasında (doktor tezi, 2018), Tunus'un Dayılık Devri'nde dayıların Kayrevan'a girerlerken atlarından indip, ayakkabılarını çıkartarak yürüdüklerine dair naklettiği bilgi bile tek başına bizim bakışımızdaki farkı ifade etmeye yeterli gelir. Ziar bu tutum Wölfflin'in “bedensel organizma” terkibine sığması asla mümkün olmayan bir bakış ya da yine onun kullandığı kelimeyle başka zihniyetlerde benzeri olmayan bir dışavurum tarzıdır. Yukarıdan beri zikrettiklerimize bağlı olarak Ukbe b. Nafi camiine, halk arasındaki adıyla Sîdî Ukbe'ye ya da Cuma camii anlamında Ulucami'ye eriştirildiğimizde ziyaretimizin ilk muhatabının da Peygamberimiz Aleyhisselam'ın cihat cehdiye maruf sahabelerinden Hz. Ukbe b. Nafi'nin (ra) olması normaldir. Üstelik kabri burada da değildir Ukbe'nin. Bugünkü adıyla Biskra yakınındaki Tehûde'de şehit düşmüş, bugün kendi adını taşıyan Sîdî Ukbe kasabasına (Cezayir) defnedilmiştir. “Allah yolunda öldürülenler için ‘ölüler' demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.” ilahi hükmünce (Bakara 2/154) bizim Ukbe'yi kendi elleriyle kurduğu Kayrevan'ın ve hassaten bu mescidin mukimi olarak bilmemiz de yine çok doğaldır. Onun ailesi üzerinden Peygamber Aleyhisselam'ın kızı Hz. Zeyneb'in üzüntüsüne ve dolayısıyla özellikle yeni Müslüman olmuş kölelerin maruz kaldıkları zulümlere, üzüntülere tıpkı tavaftaki gibi zamanı geriye katlayarak uyanışımız da…
Öznur Uyanık - Altın Yumurtlayan Tavuk (23 Nisan 2024) by Kafa Radyo
Bahar dizisini inceliyoruz.
Kısa adı DAVA olan "Çeşitlilik ve Uyanış için Demokratik İttifak" inisiyatifi, hem adı hem de kurucuları nedeniyle Almanya'da tartışmaya neden oluyor. Türkiye kökenli bir grubun kurulmasına öncülük ettiği siyasi oluşum 4 bin imza toplayarak AB seçimlerine katılmayı planlıyor. Ana hedef; 2025 federal meclis seçimleri. COSMO Türkçe partileşme yolunda ilerleyen oluşumun AKP'ye ne kadar yakın olduğunu kurucularına ve uzmanlara sorarak araştırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, bu yolla başta Almanya olmak olmak üzere Avrupa siyasetini etkiyeyip etkileyemeyeceği sorusuna yanıt aradı. Mikrofonda Gökçe Göksu ve Hülya Topcu var. Von Hülya Topcu.
2024 yılının ilk bölümünden merhaba. Şimdi uyanma zamanı.
Aralık ayında Renault fabrikasında bir işçi işten atıldı. Basında haber olmadı. Ama Renault bir süredir bu olayla çalkalanıyor. Levent Turgut. 25 yıl Oyak-Renault fabrikasına hizmet etmiş bir işçi. Fabrikadan birçok ödüller almış. Fabrika yönetimi tarafından da el üstünde tutulan, parmakla gösterilen bir kişi. Kimseyle bir sorunu yok. Neden işten atılmış olabilir ki? Binlerce işçinin çalıştığı fabrikada hemen hemen tüm işçiler tarafından tanınıyor ve çok seviliyor. Liderlik özelliklerine sahip, herkesin derdini dinleyen, sözü de dinlenen birisi… Türk Metal'i bilenler Türk Metal'li fabrikada çalışmış olanlar sanırım anlamaya başlıyordur. Renault'daki son sendika seçimlerinde mevcut yapıya muhalif işçilerin başkan adayı oluyor. Seçimi mevcut yapı kazanıyor ama düşüncelerini ve eleştirilerini söylemeye, fabrikadaki işçilerin duygularına tercüman olmaya devam ediyor. Kendisine beyaz yakaya geçmesi için teklifte bulunuyorlar. Kesinlikle kabul etmiyor. İşyerinde ve sendikada yanlış giden şeyleri düzeltmeye kararlı. Ona güvenen insanları yüz üstü bırakmak istemiyor. MESS sözleşmesi süreci devam ederken, Türk Metal göstermelik eylemlere başlıyor, gelenek olduğu üzere sendika yöneticilerine konfetiler patlatılan yalakalık törenleri tertipleniyor. Levent Turgut “değişim şart” diyerek bir kez daha öne çıkıyor: “Uyanın, değişin, değiştirin!” Bir hafta sonra bir SMS ile “aidiyet duygusunu yitirdiği” gerekçesi ile işten çıkartılıyor. Türk Metal'i bilenler ve Türk Metal'li fabrikada çalışmış olanlar artık “çok bile kalmış” diyorlardır. Bilmeyenler ve tanımayanlar ise hâlâ “sendika ve patron karşıt taraflar değil mi” neden sendikayı eleştirdiği için patron yaptırım uyguluyor diye soracaktır. Sormalıdır da! Cevabını bilenler de sormalıdır. Kimse bu düzene alışmamalıdır. Sormalıdır. Sorgulamalıdır. Levent Turgut atıldıktan sonraki bir paylaşımında soruyor: “Eğer beni işten çıkaran insan kaynakları ise sendika onlardan hesap sormalıydı. Ya da beni işten çıkaran sendikaysa insan kaynakları hadi ordan demeliydi. İkisi de olmadı. Sizce suçlu kim?” 43 yıl geriye gidelim! Evet! Suçluyu orada bulacağız. 12 Eylül 1980'de darbe olur. Bu darbe darbeci general Kenan Evren'in sözleriyle güya “kaybolan devlet düzenini yeniden tesis etmek üçün” yapılmıştır. Gerçekte ise 12 Eylül'ün anlamını dönemin Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Halit Narin söylemiştir: “Şimdiye kadar hep işçiler güldü, artık biz güleceğiz!” 1980'den önce DİSK ve Maden-İş vardır. Bu sendika Kavel'de grev hakkını fiili “yasadışı” grevle kazanmıştır! Grev hakkını yasalara bileğinin gücüyle kazanarak yazdırmıştır. Bu sendikanın efsane lideri Kemal Türkler vardır. Maden-İş'te grevlerde, direnişlerde işçinin sevgisini ve güvenini kazanan işçilerden oluşan sendika kadroları ve yöneticileri vardır. Maden-İş “DGM'yi ezdik sıra MESS'te” diyerek ekmek ve hürriyet mücadelesine öncülük etmiş işçiyi güldürmüştür. 2015'te metalde esen fiili grev ve işgal fırtınası bu düzeni derinden sarsmıştı. O fırtınanın arka planında Türk Metal'e isyan bayrağını çekerek Maden-İş'in bugün devamı olan DİSK Birleşik Metal'e geçişlerin olduğu Bosch fabrikası ile MESS sürecinde Türk Metal sözleşmeye imza atarken Birleşik Metal'in greve çıkması, grev yasaklanmasına rağmen kazanımlar elde etmesi vardı. Birleşik Metal'in grevci fabrikaları ateşse Türk Metal'in örgütlü olduğu Renault gibi fabrikalar ise barut gibidir. Patronların ve sendika ağalarının korkusu ikisi bir araya gelmesin diyedir. Ama nafile Levent Turgut'lar bitmez, işçinin birliği ve mücadelesi engellenemez! Metal işçisi ayrı gayrı demeden birleştiğinde, grev hakkını grevle kazandığında sadece MESS'i değil, sefaleti dayatan 12 Eylül düzenini de ezip geçecektir. Ve o zaman hep birlikte şöyle diyeceğiz: “Şimdiye kadar hep patronlar güldü artık gülme sırası bizde!”
Uyku ve uyanıklık arasında
Bir küçücük yavru kedi. Annesini kaybetmiş arıyor asfaltlarda. Trafiğin en yoğun olduğu saatlerde. Annem acaba bu mudur diye bir Toyota Corolla'ya, bir Volvo'ya koşuyor. Nedir bu yüreği ağza getiren sahnenin sonu? Nedir bu sulugöz duyarlık? Kedi yavrusu imiş. Bari buna bir çiçek, bir de böcek ekleyelim. Böylece dudak bükenlerin dudakları iyice bükülsün. Tek kaşlarını kaldırıp, işaret parmaklarını dudaklarına götürerek: “Şışşşt... Susun be! Borsa uyanacak” desinler. Uyanırsa ne olur? İstikrar bozulur, dengeler sarsılır, küresel sermayenin sözü geçmez olur. Abartmayın bu kadar, altı üstü küçük bir kedi yavrusu. Öyle deme, bak trafiği durdurdu. Kızıl Deniz'in yarılması gibi. Bütün araçlar frene bastı. Bizimki tam o sırada annesini görmüştü. Karşı kaldırımın kenarında yatıyordu. “Aman anne? Tam da yatacak yeri bulmuşsun yani” dedi içinden. Başını kaldırdı, muzaffer bir komutan gibi karşıya geçti. Annesini öptü, kokladı, sevdi. Ne ağladı, ne sızladı, her şeyi anlamıştı. Çiçekler çürümüş. Böcekler ezilmişti. Asfaltlara kedi kanından kırmızı haritalar çizilmişti. Kedicik bir patisini annesinin cesedi üzerine koydu, başını dikti. Dondu! İbret-i âlem için heykel oldu. Ancak insanoğlu ibret almadı. Trafik akıyor, onlar bakıyordu. Bazıları sırıtarak fotoğraf çekiyordu.
Doğru yol, en doğru ve en sağlam İslâm dinidir. İslâm dini, Kur'ân-ı Azimüş-şan'ın delâlet ettiği ve Peygamberlerin Efendisi (s.a.v.) Hazretlerinin ahlâkıdır. Efendimiz (s.a.v.)'ın ahlâkı hakkında Cenâb-ı Allâh: “Ve muhakkâk sen, pek büyük bir ahlâk üzerindesin!” (Kalem s. 4) Bu yüce ahlâk ya sonunda insanı Cennet'e götürür. Âmel defterleri sağ elinden verilenleri Cennet'e iletir. Cenâb-ı Allâh (c.c.)'un şöyle buyurduğu gibi: “Allâh dâr'us-selâm'a çağırıyor ve dilediğini bir doğru yola hidâyet buyuruyor.” (Yunus s. 25) Veya sonunda insanı Allâh (c.c.)'a yöneltir. Bu da Allâh (c.c.)'a yaklaşan ve hayırda insanları geçenler içindir. Cenâb-ı Allâh (c.c.)'un şöyle buyurduğu gibi: “Ve işte sana böyle emrimizden biz ruh vahyettirdik; sen kitab nedir, imân nedir bilmiyordun ve lâkin biz onu bir nur kıldık! Onunla kullarımızdan dilediğimize hidâyet vereceğiz ve emin ol sen her halde doğru bir yola çağırıyorsun; O Allâh'ın yoluna ki göklerde ne var, yerde ne varsa hep O'nundur. Uyan! Bütün işler, döner dolaşır Allâh'a varır!” (Şûrâ s. 52-53) Ashâb-ı Yemin yani âmel defterleri sağ elinden verilenler için olan her türlü nimet ve manevî derece, sâbikîn yani âmelde ileri gidenler için hâsıl olur. Çünkü onlar, Celâl olan Allâh'ın keşfinde ve Cemâl'in şâhidliğinde nimete nail olmakla Ashâb-ı Yemini geçenlerdir. Bu makâm Peygamberlerin Efendisi (s.a.v.) Hazretleri ve ona tâbi olanlara mahsustur. Cenâb-ı Allâh şöyle buyurdu: “De ki: “Ey insanlar! İşte Râbbinizden size hak geldi. Artık hidâyeti kabul eden kendi nefsi için kabul etmiş olur, sapkınlık eden de kendi aleyhine sapmış olur ve “Ben sizin üzerinize vekil değilim.” (Yunus s. 108) (İsmail Hakkı Bursevi, Rûhu'l-Beyân Tefsiri, c.1, s.93-95)
Hayatında büyük bir değişiklik olmuş gibi hissediyorsun. Her şey aynı ama tamamen farklı. Ruhsal bir uyanış yaşamış olabileceğini düşünüyorsun. Şimdi kesinlikle kafanda uçuşan tonlarca soru var. Manevi bir uyanış ne kadar sürer? Ruhsal olarak uyanıp uyanmadığımı nasıl anlarım? Ve ruhsal uyanışımı nasıl sürdürebilirim? --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/spiritueller/message
Ruhsal uyanış, her birey için farklı bir anlam taşır. Kimileri için içgüdülerine veya sezgilerine daha fazla güvenmeyi ifade ederken, diğerleri için daha derin ve anlamlı bir deneyim sunar. Bu deneyim, fiziksel sınırları aşarak gerçekliği daha farklı bir perspektiften görmeye başlama sürecini içerir. Bu süreç, kişilere kendilerini ve dünyadaki yerlerini daha iyi anlama fırsatı sunar. --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/spiritueller/message
AYŞEGÜL KARAHAN ERTUĞRUL #hayatınısenseç #eniyihalineyolculuk
Katman katman uyanış! Şifa Özel Programı, Özlenen Büyük Canlı Yayın Buluşması. 30 Eylül 2023 Cumartesi Enerjinizi yükseltmek, hayata umutla bakmak, farkındalığınızı arttırmak, bol bol saf sevgiyle enerjinizi dönüştürmek isterseniz Instagram'da canlı yayında, ücretli/ücretsiz grup şifa çalışmalarında, ücretsiz telegram grubumda, Spotify ve YouTube'da buluşuyoruz. Buyrun gelin, gönlümüz açık
Kendine iyi bak, beni düşünme Su akar yatağını bulur Kendine iyi bak, beni düşünme Su akar yatağını bulur Kendine iyi bak, beni düşünme Su akar yatağını bulur Kendine iyi bak, beni düşünme Su akar yatağını bulur Kendine iyi bak, bugün biraz üzgünüm Çoğunluk her şeyi kabullenendi Kim kimi yendi, çok mu önemli? Bana baksana benden sana ne? Kendimi anlatamadım hiç kendime “İçim ağlar” deme sakın, dayan Gözlerinin rengi yıldızlardan Yanıma gel be pamuk prenses Kafamın içinde paniktir her ses Yetmedi yak bitmedi çek İçin doldu dumanı dost bildiğin için Sen de mi iğrendin benim gibi? İşin içi çıkarsa hep canım cicim Uyan rüyadan kalk bu yataktan Uyan rüyadan kendine gel Can Uyan rüyadan bir kere baksam Geri dönemem ben anlatamadım Tutamayacağım her sözü ben verdim “Boş ver” desende boş veremezdim Bilirim ben sonu hep aynı Ağrı ve boktan his bu her yerim Deli gibi med ve cezir bu gönlümün Hastalıklı yanı size kalsın “Git yalan olunca dön gel” dediler No.1 susunca başlayamazsın Şimdiki dostumun adı “bir hiçlik” Hep bir ağızdan “kendine iyi bak” Her yeri sararsa hatıralarım Her şeyi değil de kendimi yakarım İnsanlar boş kutu gibi dostum Tekmeledikçe bi ses çıkarırlar İçine atanlar intikam hırsı Geçmiş kırmızı kutu kola tarzı “Uyan artık rüyadan” dedi Kimseye anlatamadım derdimi Benim hayallerim derin bataklık Seni de çeker içine uzak dur artık Yağmurdan önce gelen hit Zaten ölmeye gelmedik mi biz? Sen beni boş ver, kendine iyi bak Yalan be, yaşayabilirsin bensiz No respect, fuck peace!
İyi seyirler. | Bana Kahve Ismarlamak İster Misin?: https://bit.ly/kahveismarla | Podcast: https://bit.ly/tonguccast İletişim: https://t.me/tonguc Medya ve siyasetçiler hep bizi bölen şeylerden bahseder. Bizi birbirimizden farklı yapan şeyler. Bütün toplumlardaki yönetici sınıflar hep böyle çalışır. Geri kalan insanları bölmeye çalışırlar. Zenginler parayı alıp kaçmak için alt ve orta sınıfları birbirine kırdırır. Oldukça basit bir şey ve hep işe yarar. Farklılıklara vurgu yaparlar. Irk, din, etnik ve milli geçmiş, iş, gelir, eğitim, sosyal statü, cinsiyet. Birbirimizle kavga etmemiz ve onların bankaya gidebilmesi için herhangi bir şey.George Carlin #filmstüdyosu #antalyastüdyo #artrestudios Yedek Kanal İçin : https://odysee.com/@tongucakarca:4 İçeriklerimize destek olmak için beğen butonuna basmayı ve abone olup zil butonunu açmayı unutmayın. Fotoğraf Portfolyo ➤ http://tonguc.net/ Video Portfolyo ➤ https://vimeo.com/tonguc YouTube2 ➤ https://bit.ly/realtonguc Twitter ➤ https://bit.ly/tonguc_twitter FaceBook ➤https://www.facebook.com/realtonguc Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: https://www.youtube.com/channel/UCe0wgp5nNW9WEC0OE6O8vUA/join --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/tonguc/message
Hiç uzun bir şekerlemeden uyanıp da nerede olduğunuzdan tam olarak emin olamadığınız oldu mu? Ya da sabah uyandığınızda gördüğünüz rüyaların gerçek olup olmadığından emin olamıyor musunuz? Ya da uyanırsın ve hemen uyumak ister misin? Görünüşe göre uyandım ve yapmak istediğim şeyin izini kaybettim, bu podcast. Nereye gittim? Belki de gitmemem gereken bir yer. Yani, şimdi kendimi toparlıyorum ve Tanrı hakkında daha fazla konuşmak istiyorum.
Ekrem Müdafa İmamson, Fatih Altaylı'ya “Sayın Genel Başkan'ın değişimin önünü açacağını zannediyorum” demiş! Kılıçdaroğlu'nın koltuğunu bırakmaya zinhar niyetli olmadığı bir vasatta... Evladı Ekrem'in böylesine bir umudu taşımasının... Haliyle gizlediği, tek bir nedeni olabilir. Nedir? Ekrem İmamson, Kılıçdarson'u 2010'da CHP'nin başına getiren derin karargâhın (Komprador Burjuvazi); 28 Mayıs sonrasını planlarken, Genel Başkan değimini gerekli göreceğini ve bu minvalde kendisini tercih edeceğini hesaplıyor! Ekrem Bey'in bu öngörüsünün tutup tutmayacağını görmesi ise fazlaca bir vakit almayacaktır. RİYAKÂRLIĞIN RESMİ Mister İmamson, Costanzo da Ferrara tarafından 542 yıl önce yapılan Fatih Sultan Mehmet madalyonunu... 1453 Tarih Müzesinde ziyarete açtı! Madalyon, İBB tarafından Londra'daki bir müzayedede satın alınarak İstanbul'a getirilmişti. Aynı Ekrem İmamson, “Ayasofya'nın ibadete açılması gibi bir ihtiyacın olduğuna inanmıyorum” demişti. Bu lafıyla Yunanlıları sevindirmişti. 2019'da İstanbul seçimini kazandığında, Yunanistan medyası kendisini “İstanbul'u fetheden adam!” diye lanse etmişti. Meral Hanım ise Ekrem Müdafa kardeşi için “İkinci Fatih” diyerek, trajikomik bir hal almıştı! 86 yıl sonra, 24 Temmuz 2020'de tekrar ibadete açılan Ayasofya Camii bizlere Fatih Sultan Mehmet'in vasiyeti ve emanetidir. İstanbul'un BŞB Başkanı İmamson mu? –Ayasofya'nın yeniden ibadete açıldığı gün, orada değildi! Ya? Ankara'daydı. Türkiye'deki Hristiyanların belli özel günlerindeki ayinleri kaçırmayan İmamson Efendi'den bahsediyoruz! Hal böyleyken... Nazım Hikmet'in bir şiirinden ilhamla soralım: “Bana riyakârlığın resmini yapabilir misin, Abidin?” BAY KEMAL'İN DANIŞMANLARI On Üçüncü Seçim Yenilgisine rağmen, Genel Başkanlık koltuğuna yapışan Kemal Bey... Parti kurullarında değişikliğe gittikten sonra, üstüne bir de bütün danışmanlarını görevden aldı! Bu danışmanların içinde öyle bir isim var ki, onun bahsi geçtiğinde “Kara Mizah” bile çaresiz kalır! Karikatürcülerin alayı dükkân kapatır! 3 Aralık 2022 tarihinde CHP'nin “İkinci Yüzyıla Çağrı” buluşmasına “çevrimiçi” katılan Amerikalı Jeremy Rifkin'den söz ediyoruz. TUZLU YANKİ Rifkin, Kılıçdaroğlu'nun “Ekonomi Baş Danışmanı” olarak sunulmuştu! O günden sonra; Jeremy Bey'i ne gören oldu, ne de sesini duyan! –O, şimdi Hayalet! Mister Kemal, kendisine “danışabilmek için” aslında bir şans yakalamıştı; Almanya ziyaretinde onunla da görüşecekti! Amma velakin... Ekrem ile Meral'in Saraçhane Mitingini haber alır almaz, apar topar Almanya'dan döndü; “Rifkin Buluşması” da yalan oldu! Bir kez uzaktan sahne alıp, bir daha da görünmeyen Yanki Rifkin, Türkiye'ye ayak basamadan, CHP Genel Merkezi'ni bir kez bile göremeden görevden alındı. Jeremy Tuzlu Rifkin için CHP kaç dolar ödedi, acaba? “Uyanık” geçinen CHP'li Gürsel Tekin...
Kemal Güner'in hazırlayıp sunduğu Hibe ve Teşvikler programına Kumbaroğlu Ambalaj Genel Müdür Kamil Hasan Uyanık konuk oldu.
Kemal Güner'in hazırlayıp sunduğu Hibe ve Teşvikler programına Kumbaroğlu Ambalaj Genel Müdür Kamil Hasan Uyanık konuk oldu.
Bu haftaki programımızda, merakla beklenen Kötü Ruh Uyanış ve Şeytanın Düşmanı filmleri üzerinden iki önemli korku alttürünün incelemesini yapmaya çalıştık. Keyifli dinlemeler.
Günün Önemi, Şamata Tadında Gündem, Günün Konusu: Sabahları Sinirli mi Yoksa Tatlı mı Uyanırsın? Senin Hikayen, Yeni Çıkanlar:Yüzyıla Doğru Aşkın Ümidin Sevdanın Şiirleri-Rauf Çakıroğlu, İz Bırakan Söz.
Şarkının orasına geldiğimizde yolu yarılamıştık. Azer'in “Şu yalan dünyanın dert sahnesinde / Oynadım oynadım rolüm bitmedi” dediği yerde yani. “Yolu yarılamak” deyimi üzerine düşünecek durumda değildim o esnada. Düşünecek durumda olsaydım, yola çıkmak için ilk adımı attığımda yolu da yarılamış olacağıma ikna ederdim kendimi. Hayır, yolla ilgili bir aforizmaya sığınmazdım. “Yoldaşın varsa yürümek de güzeldir” falan gibisinden yorgunluklara dönüp bakmazdı zihnim. Belli belirsiz bir çağrışım olarak “Yolda”yı getirirdim aklıma belki. 18 yaşında bir hevesle okuyup, hevesinin köpeği olmuş insandan bir yol olmayacağını anladığım o romanı yani. Yahut eli artırır ve Esed'in Mekke'ye Giden Yol'unu hatırlardım. Yanıldığı ve isabet ettiği yer şurasıydı rahmetlinin: Bütün yollar değil ama bütün yürüme biçimleri insanı Mekke'ye varmaya mecbur bırakırdı. Mekke'ye de zaten yürünerek değil, yürünerek gidilirdi. Yürümek, gerçekten yürümek insanı Mekke'ye götürür önünde sonunda ve insanın bir hikâyesi olacaksa bu olacaktır. Fakat dedim ya. Düşünecek durumda değildim o ara. Yürüyecek durumda da değildim aslına bakarsanız. Yolu yarılamak deyiminin beni koynuna alıp arsızca oyalamasına müsaade edemezdim. Bir yere yetişmem lazımdı çünkü. Bir yere varmayı hedeflemeden bir yere yetişmem lazımdı. “Niçin sustun?” dedi. “Dalmışım… Öyle” dedim. Burası da incelikli bir mevzudur biliyor musunuz? “Niçin sustun?” diyen birine vereceği cevabı iyi seçmeli insan. Sonunda kendinizi suskunluğunuzu izah edemediğiniz bir yerde bulma ihtimaliniz yüksektir çünkü. Ve “niçin sustun?” sorusuna verilebilecek en kötü ikinci cevap “sıkıldım” cevabıdır. Soruyu sorandan sıkılmanız söz konusu olmasa bile, ki benim durumumda söz konusu bile değildi, üzerine alınır bu sıkılmanızı. Kendisiyle ilişkilendirir bunu. Kırk altı yaşıma geldim, sıkılmanın asli duygum olduğunu henüz kimselere… Hocalara, dostlara, psikiyatristlere, kimselere anlatamadım. Nedensiz, dolaysız, gerekçesiz sıkılıyorum ben. Varım diye sıkılıyorum. Dünyaya fırlatıldım ve uykudayım diye sıkılıyorum. Uyanınca geçecek benim sıkıntım. Sen gözden kaçırmamışsındır “en kötü ikinci cevap” dediğimi ve en kötü cevabı bekliyorsundur şimdi. O cevap şudur: “Cevher olan susmaktır, konuşmak arazdır” demeyi dene. Hatta şu kelime oyunlarına bayılan filozoflar gibi yaparak el artır: “Susmak cevher, konuşmak arazdır, araz marazdır, marazi olanla arızi olanın birlikteliğinden faraza çıkar. Faraza farzdan eder insanı. İnsan farzı farz etmezse cevherini kaybedip araz olur.” Söylemiştim bunu sana: Susmak iyidir. Yolun yarısını da geçtik böylece. Susma gerekçemi de savuşturdum ama bir hedefim var. “Git ama gidince kalmış ol, çünkü kalırsan gitmiş olacaksın” demenin bir yolunu, yolun kalanında bulmak zorundayım. Yolun kalanının Sidretü'l-Münteha olduğunu bilecektir insan önünde sonunda.
Sesli Köşe-İbrahim Varlı-'Sınıfın uyanışı: Kapitalizmin mezar kazıcıları'
"Uyan artık! Kendine baş kaldır ve kendi devrimini gerçekleştir." --- Send in a voice message: https://anchor.fm/bu-kitabi-okuyun/message
İran'da 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin İran polisi tarafından gözaltına alınmasının ardından hayatını kaybetmesiyle başlayan protestolar devam ediyor. ABD Başkanı Biden, "İran'daki uyanış beni sersemletti. Bunun susturulabileceğini sanmıyorum" dedi.
Son Peygambere uyan, bütün Peygamberlere uymuş olur! 79. Mektup - Son Peygambere uyan, bütün Peygamberlere uymuş olur! Bu mektûb, yine Cebbârî hâna yazılmış olup, bu parlak dînin geçmiş dinlerin herbirini bir araya getirmiş olduğunu ve bu dîne uymak, bütün dinlere uymak olacağını bildirmekdedir: “Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâmın getirdiği parlak dîne uymak ve bu doğru yolda ilerlemek, böylece rızâsına, sevgisine kavuşmak nasîb eylesin! Çünki, Allahü teâlâ, bütün ismlerinin ve sıfatlarının kemâllerini, üstünlüklerini, en sevgili kulu ve resûlü olan Muhammed aleyhisselâmda toplamışdır. Bütün bu üstünlükler, kula yakışacak şekilde onda görünmekdedir. Ona indirilmiş olan kitâb, ya'nî Kurân-ı kerîm, bütün Peygamberlere “aleyhimüsselâm” indirilmiş olan kitâbların hepsinin hulâsasıdır. Hepsinde bildirilmiş olanlar, bunda da vardır. Bu büyük Peygambere “aleyhissalâtü vesselâm” verilmiş olan din de geçmiş dinlerin hepsinin süzülmüş kaymağı gibidir. Hak olan, doğru olan bu dînin bildirdiği her iş, geçmiş dinlerde bildirilen amellerden, işlerden seçilmiş, alınmışdır. Ayrıca meleklerin işlerinden de seçilmiş alınmış bulunmakdadır. Meselâ, meleklerden bir kısmına rükü' etmek emr olunmuşdur. Birçoklarına secde etmek, başka meleklere de kıyâm, ya'nî ayakda ibâdet etmeleri emredilmişdir. Bunun gibi, geçmiş ümmetlerden ba'zısına yalnız sabâh nemâzı emr edilmişdi. Başkalarına, başka vaktlerin nemâzı emr olunmuşdu. Geçmiş ümmetlerin ve mukarreb meleklerin ibâdetlerinden, amellerinden süzülenleri, seçilenleri, bu dinde emr olundu. Bunun için, bu dîni tasdîk etmek, inanmak ve bu dînin emrlerine uymak, geçmiş bütün dinleri tasdîk etmek ve hepsine uymak olur. Demek oluyor ki, bu dîni tasdîk edenler, ümmetlerin en hayrlısı, en iyileri olur. Bu dîne inanmıyan, beğenmiyen, buna uymak istemiyen de geçmiş dinlerin hepsine inanmamış, hiçbirine uymamış olur. Bunun gibi, insanların en üstünü, iyilerin seçilmişi olan Muhammed aleyhisselâma inanmıyan, o büyük Peygambere dil uzatan bir kimse, Allahü teâlânın ismlerinin ve sıfatlarının kemâllerine, üstünlüklerine inanmamış olur. Resûlullaha “aleyhissalâtü vesselâm” inanmak, Onun üstünlüğünü anlamak da, bütün kemâlleri anlamak ve inanmak olur. Demek ki, bu yüce Peygambere inanmıyan, onun getirdiği dîni beğenmeyen kimse, ümmetlerin, insanların en kötüsü, en aşağısıdır. Bunun içindir ki, Tevbe sûresinin doksanyedinci âyetinde meâlen, “Bedevî Araplar, kafirlik ve münafıklıkta daha ileridedirler; Allah'ın resulüne indirdiklerinin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar...” buyuruldu. Fârisî iki beyt tercemesi: Arabistânda doğan, Muhammed “aleyhisselâm”, Dünyâ ve âhiretin efendisi odur hemân! Toprak altında kalsın, ezilsin, batsın her zemân, Onun kapısında toz, toprak olmak istemiyen! Bütün ni'metleri, iyilikleri gönderen Allahü teâlâya hamd olsun ki, sizin bu islâmiyyeti ve onun sâhibini sevdiğiniz, iyice inandığınız ve uygunsuz davranışlarınıza pişmân olduğunuz görülmekdedir. Allahü teâlâ bu uyanıklığınızı artdırsın! Âmîn. Allahü teâlâya hamd ve şükr olsun ki, bu islâmiyyete ve islâmiyyetin sâhibine “aleyhissalâtü vesselâmü vettehıyye” güzel i'tikâd ve güzel düşünce, güzel şeklde sizde görülmekde ve dâimâ uygunsuz hareketlerinize pişmân olmak elinize geçmekdedir. Allahü teâlâ dahâ çoğunu nasîb eylesin. İkinci olarak şunu da ricâ edeyim ki, düâcınızın bu mektûbunu size getiren Şeyh Mustafâ, Kâdî Şerîhin soyundandır. O temiz sülâlenin çocukları bu memleketde saygı gören büyüklerden olmuşlardır. Maddî bakımdan da râhat yaşamışlardır. Adı geçen şeyh Mustafânın maâşı yokdur. Bu yüzden asker olmak yolundadır. Senedler ve emrler de yanındadır. Umulur ki, sizin vâsıtanızla, bu sıkıntıdan kurtulup, cem'iyyete kavuşur. Dahâ fazla yazıp başınızı ağrıtmıyayım. Kendisini sadr-ı a'zama o şeklde ısmarlayınız ki işi olsun ve ...
Tam Doksan'ın 31. bölümünde Bülent Kalafat ve Sinan Yılmaz, şampiyonluğunu ilan etmeyi bekleyen Trabzonspor'u konuşuyor. Kulübün kuruluşundan bu yana elde ettiği başarılar, şehirdeki futbol tutkusu, yönetimin transfer başarısı, bu sezon oynanan futbol, şampiyonluğu getiren performanslar, ligde bu sezonun en iyisi Uğurcan Çakır'ın macerası ve çok daha fazlası gündemimizde. Ayrıca teknik direktör Abdullah Avcı'nın futbol kariyerini, Aykut Kocaman ile olan özel ilişkisini, Süper Lig'e geldiğinden bu yana oynattığı futbolu ve izlediği yolu, Milli Takım ve Avrupa maçları performansını, teknik direktör yetiştiriciliğini, nihayetinde de Trabzonspor'daki başarısını konuşuyoruz.
The time has come for us to share with you what we're reading and watching, but most importantly, LOVING at the moment. Buckle up, friends, we got a whole lotta stuff coming (pun intended) your way; from marriages in trouble, to alien jizz that works as an aphrodisiac, and of course, without forgetting a lot (and we mean A LOT) of hot monsters along the way, rest assured there is something for everyone in this episode! Trigger warning: mentions of rape, blood play, sexual deprivation Books mentioned by M: Daughter of No Worlds by Carissa Broadbent The Sinner by Emma Scott End of the Line by Nicky James Contagion by Amanda Milo Atnomen by IllustrAriane Given to the Ghoul by Desirée M. Niccoli No Getting Ogre You by M.L. Eliza That Time I Got Drunk and Saved a Demon by Kimberly Lemming Claimed By the Demon & Dragged to Hell by Harpie Alexa Book mentioned by S: Bitter Heat by Mia Knight Savage Bonds by J. Bree Claimed by the Monster in my Closet by Wanda Violet O. Books mentioned by Seff: Kraving Tavuk by Zoey Draven Ever After Always/ With You Forever by Chloe Liese Knot My Type by Evie Mitchell Media mentioned: Squid Game, directed by Hwang Dong-hyuk, 2021-present Money Heist, La casa de papel, created by Álex Pina, 2017-present Maid, created by Molly Smith Metzler for Netflix, 2021 Aşk 101, directed by Ahmet Katıksız Deniz Yorulmazer Gönenç Uyanık Umut Aral for Netflix, 2020-2021 Yargı, directed by Ali Bilgin, 2021-present Find us: E-mail—romancingthemonsterspodcast@gmail.com Twitter—@theRTMpod Instagram—@romancingthemonsterspodcast TikTok—@Romancingthemonsterspod Find M: Instagram & Twitter—@foesandlovers Find S: Instagram & Twitter—@butthisbook Find Seff: Instagram & Twitter—@prosewithwoes Romancing the Monsters is a podcast that looks at the monster within: the shadow keeping the characters away from true and absolute happiness. This monster can be a prejudice, fear, insecurity, trauma and so on. We believe that romance novels are as much about one's personal journey as they are about finding love. After all, love makes us vulnerable and forces us to bare our monsters to another.
Cumartesi günü aşı karşıtları İstanbul Maltepe'de “Büyük Uyanış” adlı bir miting düzenledi. TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ile bu mitingi ve salgına ilişkin son gelişmeleri konuştuk.
Medyascope ve Eğitim Reformu Girişimi işbirliğiyle hazırlanan Eğitim 360°‘ın bu bölümünde Kayıhan Kesbiç ve konukları mülteci çocukların eğitimini ele aldı. Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Pınar Uyan Semerci, Suriyeli çocukların eğitime erişimine dair son 10 yılda atılan adımlardan ve kapsayıcı bir eğitim politikasının mülteci çocukların okullulaşması ve eğitime devamı için gerekliliğinden bahsetti. Bağımsız Araştırmacı Sinem Sefa Akay da mevsimlik tarım işçisi mülteci ailelerin çocuklarının eğitim dışında kalmasından ve eğitim dışında kalmanın önlenmesi için atılan ve atılabilecek adımları aktardı. Kırkayak Kültür Göç Programı Koordinatörü Fatma Coşkun Caymaz ise Türkiyeli ve Suriyeli Dom ve Abdal çocukların eğitime erişimde yaşadıkları zorlukları ele alan “Okumuşluk Ele Gelmez” isimli rapordaki bulguları paylaştı. Program konukları, çocukların farklı ihtiyaçları olduğunun ve bu farklı ihtiyaçlara göre politikaların geliştirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Uyan Tien is a Brazilian-Taiwanese TV show host, model, entertainer and entrepreneur in Taiwan. His family's backstory is the stuff of movies. There are a thousand interesting things I could say about him, but you should really just listen to him share his incredible story himself. Two and a half hours were not enough to touch on all the exciting topics I wanted to cover. This episode is a must-listen! Facebook: https://www.facebook.com/uyantien Instagram: https://www.instagram.com/tienuyan/
Sinema Var'ın üçüncü bölümünde, Aras Keser, Güvenç Atsüren ve konukları Utku Ögetürk, sinemadaki "mahcup" zevklerinin izini sürmeye koyuluyorlar ve sevdiklerini ulu orta söyleyemedikleri filmlerden bir seçki sunuyorlar. Rocky serisinden Uyanık Kardeşler'e, Hayat Sevince Güzel'den Sudaki Kız'a itiraflarla dolu bir bölüm...
Eskiden uyku bir dinlenme periyodu olarakdüşünülmüştür. Ancak uyku sırasında beynimizinaktivitesi azalmakla birlikte beynin aktif çalışmaya devam etmesi, bu düşünceyi ortadan kaldırmıştır. Beyin, uyku esnasında çalışarak dinlenmektedir denilebilir.Bilim insanları, şuur durumunu üç dönemeayırmaktadırlar:1. Uyanıklık2. REM uykusu3. Derin uyku.Bu tasnife göre, uyku da derin uyku ve REM uykusu (hızlı göz hareketli uyku) olarak ikiye ayrılır.Bir gecelik uyku esnasında REM uykusu ile derinuyku arasında bir döngü vardır. Yaklaşık her 90dakikalık derin uykudan sonra, 5–30 dakika sürenREM uykusu ortaya çıkar. Toplam uyku süresininyaklaşık %75'i derin uyku, kalan %25'i ise REMuykusu ile geçer. Uyanıklıktan uykuya geçiş esnasında REM uykusu görülür. Uykudan uyanırkenyine kısa süreli REM uykusu ve uyanıklık ortayaçıkar.Genel olarak uykunun ilk saatlerinde REM süreleri kısa, son saatlerinde ise uzundur. Kişi aşırıyorgunsa, uykuya başladığı yaklaşık ilk bir saatiçinde, REM uyku süreleri aşırı kısadır. Hatta bazen hiç REM ortaya çıkmadan derin uykuya dalabilir. Uykunun ortalarından sonra REM uykusuperiyotları daha uzun olarak gerçekleşir. Kişi uykunun tamamından veya REM ve derin uyku gibisadece bir döneminden mahrum bırakılırsa, uyuma imkânı bulduğunda aynı süre ile daha fazlauyumak zorunda kalır. REM uykusundan mahrumbırakılırsa, daha fazla REM veya derin uykudanmahrum kalırsa, daha fazla derin uyku uyur.
Sen çekip gittin büküldü boynumuz,Sarpa sardı yürünen düz yolumuz;Hedefte tepeleri aşmak vardı,Kırıldı kanadımız hem kolumuz…Yetiş ey Dost, bendenin imdadına!..Merhamet buyur âh u feryâdına!..Yolsuzlara yol âdâbını öğret!..Uyanıversinler Hak muradına…