POPULARITY
İyi Ki Podcast'in bu bölümünde John Berger'in Görme Biçimleri ışığında kültürel, toplumsal, tarihsel ve ideolojik anlamda bakışımızı, bakış açımızı, görüş açımızı etkileyen dinamikleri konuşuyoruz birlikte. Aynı zamanda bu bakış açısını hayat pratiklerine nasıl entegre edebileceğimizi değerlendiriyoruz. Umberto Eco'nun Açık Yapıt'ındaki alımlayıcıların yani bizlerin bir sanat eserine bakarken hangi gözle, neye dayanarak baktığımızı irdeliyoruz birlikte.Görme Biçimleri ve Medya ilişkisini masaya yatıracağız. Sizler için Tak, Pak ve Çak TV'de çalışan muhabirleri bile canlandırıyorum bu bölümde :) Görme Biçimlerimizi etkileyen dünyadaki medyanın konumunu konuşacağız birlikte. Bağlamamızın son kısmında ise kendi alanında en sevdiğim dizi olan Succession'a dokunacağız birlikte. Medya ve iktidar ilişkisini irdeliyoruz.Son olarak da bakışımızı etkileyen en önemli unsurlardan biri olan "zaman" dinamiğini konuşuyoruz birlikte.Hadi gelin birlikte düşünelim.Benay Durmaz Günerwww.iyikipodcast.cominstagram.com/iyikipodcasthttps://www.linkedin.com/company/iyikipodcastDigiHead Mediaİyi Ki Podcast'in diğer bölümlerini de dinlemek için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz:https://open.spotify.com/playlist/5bHVefMy6JpOCm2sBbGZPP?si=203565b7bccd4d4d&nd=1&dlsi=583a0678adb146c1İyi Ki Podcast WhatsApp grubuna katılmak için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz:https://chat.whatsapp.com/BwOcT0MYeQM1m83fzaqEs1#johnberger #görmebiçimleri #umbertoeco #açıkyapıt #succession #medya #vangogh
(Videoda adı geçen hiçbir ürün ile Disket Kutusu arasında ticari bir anlaşma bulunmamaktadır.)Disket Kutusu Oyun Raporu'nda bu aralar bize bir nebze nefes aldıran oyunları derledik. Sarı koltuktan uzak kaldığımız bugünlerde hangi oyunları oynuyoruz? Oyun önerilerimiz neler? Sizler neler oynuyorsunuz? İşte Disket Kutusu, işte Oyun Raporu!
Bundan tam otuz yıl önce bugün yine bu gazetenin sayfalarından birinde ‘Otuz yılıncı gün' başlıklı bir yazı yazmıştım. Aradan uzun yıllar geçti ve bugün altmış yılıncı gün… Sizler bu yazıyı okurken ben altmış yaşımdan gün almış olacağım. Bu altmış yılın yarıdan fazlasını burada sizlerle söyleşerek geçirdim. Yazdıklarımı en baştan beri okuyanlar oldu, bir süre takılıp bırakanlar oldu, arada bir göz atanlar oldu. Bu yol arkadaşlığı için bir tek kere dahi olsa yolu bu sütuna düşenlere müteşekkirim, sizlerle söyleşebilmek, dertleşebilmek, bir şeyleri paylaşabilmek hayatımın en büyük ayrıcalığıydı, Allah eksikliğinizi hissettirmesin.
Özgür Bayram Soylu- NEET'tik biz: Diplomalı işsizler by Yeni Şafak
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Bu bölümde Emin ve Feyza Türklerin de en meşhur özelliklerinden olan misafirperverlikten bahsetti. Misafir ağırlamayı mı misafir olmayı mı daha çok sevdiklerini, çocukken misafirliğe gitmeyi sevip sevmediklerini ve daha birçok konuyu tartıştılar. Sizler de sohbetimize davetlisiniz. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Show Notes Altın Günleri nasıl olur? (https://www.youtube.com/live/2zhsiUMxWtg?si=tiLXI9SJ0cduwIA5&t=1133) Misafire özel alınan eşyaların sergilendiği dolaplar (https://x.com/yakamozum_/status/1393536462080053251) Transcript Intro Emin: [0:21] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin. Bugünkü bölümümüzde Feyza ile beraberiz. Nasılsın Feyza? Feyza: [0:30] İyiyim Emin. Sağ ol. Sen nasılsın? Emin: [0:32] Ben de iyiyim. Yeni yıla iyice yaklaştık. Bir heyecan var mı? Feyza: [0:36] Var, evet. Çok hızlı geçiyor sadece vakit. Onun bir böyle burukluğu var ama heyecanlıyım. Senin için var mı? Heyecanlı mısın? Emin: [0:47] Ben çok fazla anlam yüklememeye çalışıyorum ama... Ajanda da veya takvimde yeni bir seneye geçmek bana da bir taze hissettiriyor açıkçası. Feyza: [0:52] Değil mi? Emin: [0:53] Evet. O hissi inkâr edemeyeceğim yani. Evet... Bugünkü bölümümüzde Türkiye'deki misafir kültürü hakkında konuşacağız. Türkiye'de çok derin bir yeri olan bir kültür bu. Türk misafirperverliği Feyza: [1:05] Evet. Emin: [1:05] Çok eskilerden beri Türkler genel olarak misafirperverliğiyle ünlü. Aslında genel olarak bu coğrafya misafirperverliğiyle ünlü diyebiliriz. Yani Balkanlar'ın doğusunu ele alıp Orta Asya'ya kadar falan böyle misafirperverliğiyle ünlü bir coğrafya var. Katılıyor musun buna? Feyza: [1:26] Kesinlikle katılıyorum, evet. En çok da övündüğümüz şeylerden biri bence bu. Çok da gurur duyuyoruz bu özelliğimizle. Ama coğrafya konusunda söylediğine de katılıyorum gerçekten. Bu genelleyebileceğimiz bir konu bence de bu coğrafya için. Emin: [1:42] Bir de ben şunu eklemek istiyorum: Biz kendimize misafirperver diyoruz ya... Bence Azerbaycan, İran... Bu memleketler bizden çok daha misafirperverler. Feyza: [1:52] Öyle mi? Emin: [1:53] Evet bizde biraz daha... Özellikle İstanbul'da diyeyim yani. İstanbul özelinde konuşuyorum ben. Türkiye'nin geneli değil. Misafirperverlik ciddi oranda azalmış. Yani Avrupa'ya göre, özellikle Batı Avrupa'ya göre hâlâ çok ciddi oranda misafirperveriz ama, daha doğuya baktığımızda o kadar da misafirperver değiliz. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
Sizler de bizim gibi zamanın uçtuğunu düşünüyor musunuz? Peki öyleyse ne yapmalıyız? Keyifli dinlemeler... Do you feel the same as us thinking that time flies by? Alright then, what should we do about it? Enjoy... organikbeyinlerpodcast@gmail.com https://www.instagram.com/organikbeyinlerpodcast/
İslâm kaynaklarında âhir zamanda sünnet dışında gelişecek bir takım olaylardan haber verilmiştir. Abdullah b. Mes'ud (r.a.)'den rivâyet edilen hadiste, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Sizler yakında benden sonra bencil kimseler ve makbul saymayacağınız işler göreceksiniz.” Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ashâbı (r.a.e.): “o zaman bize ne emredersiniz ey Allâh'ın Resûlü?” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): “Onlara, yöneticilere haklarını veriniz, kendi hakkınızı da isteyiniz.” buyurdu İbn Abbas (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: “Her kim yöneticisinin hoşlanmadığı bir şey yaptığını görürse, bu duruma sabretsin. Çünkü topluluktan bir karış kadar ayrılmış halde ölen kimse cahiliye dönemi ölümüyle ölmüş olur.” Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: “İş ehil olmayana verildiğinde kıyâmeti bekleyiniz.” (Buhari) Ebû Musa (r.a.)'den rivâyet edildiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyrulmuştur: “Benden sonra, ilmin yok olacağı, cahilliğin geleceği günler vardır. Bu kesindir. Bu günlerde herc çoğalacaktır. Herc öldürmektir.” Huzeyfe (r.a.)'den Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: “Emaneti korumak, insanların kalplerinin derinliğine Allâh tarafından indirilmiştir. Sonra insanlar onu Kur'an'dan ve sünnetten öğrendiler.” Hz. Peygamber ikinci olarak da emanetin kalpten çekilerek yok olacağını bildirmiştir ve şöyle buyurmuştur: “Neticede insan o hâle gelir ki, insanlar alışveriş yaparlar da neredeyse emaneti yerine getirecek bir kişi bile kalmaz. Hatta şöyle denilir: “Filanoğulları arasında emin bir adam varmış.” Bir başka kişi hakkında da: “Ne kadar cesur ne kadar zarif ne kadar akıllı bir kişi.” denilir. Oysa kalblerinde hardal tanesi kadar bile imân yoktur.” (İmâm Şatıbi, el-İ'tisam, c.2, s.98)
MUHAMMED SÛRESİ 19-38 MEALİ - N095 M047 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. 19 Bil ki Allah'tan başka ilâh yoktur. Kendi günahına, mü'min erkek ve mü'min kadınlara istiğfar et. Allah, dönüp dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir. 20 İman edenler: "(Savaşı emreden) bir sûre indirilmeli değil miydi?" diyorlar. Manası açık bir sûre indirilip, orada harpten bahsedilince, kalplerinde hastalık olanların, ölümden baygınlık geçirenlerin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Onlara yakışan da budur. 21 (Onların vazifesi) İtaat etmek ve güzel söz söylemektir. İş ciddileştiğinde, Allah'a (verdikleri sözde) sadık kalsalardı elbette daha hayırlı olurdu. 22 Demek sizler, (Kur'ân'dan) yüz çevirirseniz/ yönetimi ele alırsanız, yeryüzünde bozgunculuk yapacak, akrabalık bağlarını parçalayacaksınız öyle mi? 23 İşte onlar, Allah'ın la'net ettiği, kulaklarını sağır, (gönül) gözlerini kör ettikleridir. 24 Kur'ân'ı(n manasını) düşün müyorlar mı? Yoksa kalplerinin üstünde kilitler mi var? 25 Hidâyet kendilerine apaçık belli olduktan sonra geri dönüp gidenlere (yaptıklarını) şeytan güzel gösterdi ve onlara uzun emeller verdi. 26 Bunun sebebi, Allah'ın indirdiklerinden hoşlanmayanlara: "Bazı işlerde size uyacağız" demeleridir. Halbuki Allah onların gizlediklerini biliyor. 27 Melekler, onların yüzlerine ve arkalarına vurarak, canlarını alırken nasıl olacak bakalım? 28 Bunun sebebi: Allah'ı gazablandıran şeye uymaları ve rızasından hoşlanmamalarıdır. Bu yüzden Allah onların amellerini boşa çıkardı. 29 Yoksa kalplerinde hastalık olanlar, Allah'ın onların kinlerini dışa çıkarmayacağını mı zannettiler? 30 Dileseydik onları sana gösterirdik ve sen de sîmâlarından onları tanırdın. Elbette sen onları konuşma tarzlarından tanırsın. Allah onların amellerini biliyor. 31 And olsun ki, sizin içinizden mücahitlerle, sabredenleri belirlememiz için deneyeceğiz ve (sizden sonra geleceklere bırakacağınız) haberlerinizi ortaya çıkaracağız. 32 Şüphesiz inkâr edenler, Allah yolundan alıkoyanlar, hidâyet kendilerine apaçık belli olduktan sonra peygambere karşı gelenler sana hiçbir zarar veremezler. (Allah) onların amellerini boşa çıkaracak. 33 Ey iman edenler, Allah'a itaat ediniz, Rasülü'ne itaat ediniz, amellerinizi boşa çıkarmayınız. 34 Şüphesiz inkâr edenleri, Allah yolundan alıkoyanları, sonra kâfir olarak ölenleri, Allah katiyyen afvetmeyecektir. 35 Siz, üstün iken gevşeyip, barışa davet etmeyin. Allah sizinle beraberdir. O sizin amellerinizi eksiltmeyecektir. 36 Bu dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder ve sakınırsanız size mükâfatınızı verir ve sizden mallarınızı(n hepsini) istemez. (Ancak zekât ve sadaka vermenizi ister.) 37 Eğer onları (mallarınızın hepsini) istese ve isteğinde ısrar edip sizi eliboş bıraksaydı siz, cimrilik yapardınız ve bu da kinlerinizi ortaya çıkarırdı. 38 İşte sizler, Allah yolunda infak etmeye çağrılanlarsınız. İçinizden bazısı cimrilik yapıyor. Kim cimrilik yaparsa kendine cimrilik yapmış olur. Allah zengindir. Sizler fakirsiniz. Eğer yüz çevirirseniz yerinize başka bir toplum getirir, artık onlar sizin gibi de olmazlar. https://soundcloud.com/kuranikerimtefsiri/muhammed-suresi-19-38-tefsiri
Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin
Bu bölümde Feyza, Berkin ve Emin'e birkaç genel kültür sorusu sordu. Bakalım bu heyecanlı ve eğlenceli yarışmanın galibi kim olmuş. Sizler de sorulara cevap vererek Berkin ve Emin ile yarışabilirsiniz! İyi eğlenceler! Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Transcript Intro Emin: [0:17] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Ben Emin. Bugünkü bölümümüzde Berkin ve Feyza'yla beraberiz. Nasılsın Berkin? Berkin: [0:18] İyiyim Emin. Teşekkür ediyorum. Sen nasılsın? Emin: [0:18] Ben de iyiyim. Feyza sen nasılsın? Feyza: [0:18] Ben de iyiyim Emin, sağ ol. Emin: [0:46] Feyza testleriyle ünlü. Bizi takip edenleriniz belki biliyordur. Bize çeşitli testler yapıyor, sorular soruyor. Biz de terleyerek cevaplar veriyoruz. Bugün Feyza yine bize bir test hazırladı benle Berkin'e. Beraber cevap vereceğiz. Feyza biraz açıklar mısın? Ne hakkında olacak? Nasıl ilerleyecek süreç? Genel Kültür Yarışması: Emin vs. Berkin Feyza: [0:59] Açıklarım. Şimdi ben birkaç tane genel kültür testi buldum. Genel kültür sorusu buldum. Bunların içerisinden sırayla Emin ve Berkin'e bazı sorular soracağım. Kendim de yanımda not şeyimi açtım... Notlarımı alacağım. Her ikisine de eşit sayıda soru soracağım. En sonunda bakacağız skor nasıl olmuş. Yani genel kültür testi ama her kategori de olabilir. Ne bileyim tarih olabilir, medya olabilir, her alanda... Futbol olabilir, spor olabilir. Berkin: [1:30] Defolarımızı ortaya çıkaracaksın yani tek tek. Feyza: [1:32] Bence eğlenceli olacak. Emin: [1:34] Varsa. Berkin: [1:35] Vardır illaki. Feyza: [1:37] Diyorsun. İddialı mısın? Emin: [1:38] İddialıyım ya böyle genel kültür testleri falan severim ben. Feyza: [1:42] Berkin sen iddialı mısın? Berkin: [1:44] Yani çok şey söyledin... İddialıyım normalde ama birazhani çok iddialı konuşup sonra fos çıkmak istemiyorum açıkçası. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership
Bu bonus podcast'ta Dr. Tanmeet Sethi'den negatif veya anlayamadığınız duygularınızı işlemden geçirmeniz için çok rahatlatıcı bir başka yöntem paylaşıyorum. Aralardaki boşlukları kaydı durdurup uzatmanızı öneririm. Sizler duygularınız değilsiniz. Duygularınız sadece birer ulaktır, bu önemli bir görevdir ancak bütününüz değildir. (Sezon 1, Bölüm 44: Zor Zamanlar için Yöntemler I bölümünden) Dinlemek yerine okumak ya da enerjisi mesaja uygun, özenle seçilmiş görselleri görmek, bahsedilen bağlantılara ulaşmak için https://moralev.com/ Meditasyonlar, yöntemler ve zamansız makaleler için https://moralev.com/ Mor Alev'le bireysel olarak çalışmak içinse https://moralev.com/hizmetler/ Mor Alev'i Instagram'dan takip etmek için: @moralev1111
Yeni şeyler istemekte hiçbir sorun yok! Sebebini melekler anlatıyor. Diyorlar ki, “Sahip olduklarınıza karşı "nankör" değilsiniz. Sizler yaratıcısınız ve yaratıcılar yaratmak ister!” Gerisini bu bölümde dinleyin. Sezon 2 Bölüm 88Dinlemek yerine okumak ya da enerjisi mesaja uygun, özenle seçilmiş görselleri görmek, bahsedilen bağlantılara ulaşmak için https://moralev.com/ Meditasyonlar, yöntemler ve zamansız makaleler için https://moralev.com/ Mor Alev'le bireysel olarak çalışmak içinse https://moralev.com/hizmetler/ Mor Alev'i Instagram'dan takip etmek için: @moralev1111
Stoacı serüvene çok kısa bir ara verip ruggetsal bir sohbet hazırladık. Sizler diğer insanları daha yakından tanımak için ne gibi sorular kullanırsınız? İnstagram veya DM üzerinden soruları iletebilirseniz onları da sonraki sohbetlerde kullanalım. Robert Nozick Optimistic Nihilism
Geçen perşembe günü Türkiye Katılım Bankaları Birliği Genel Kuruluna katılma imkanım oldu. Hazine ve Maliye Bakanı Sn. Mehmet Şimşek'in katılımı ile gerçekleşen toplantıya Bakan beyin yaptığı konuşma ve sunumu damga vurdu dersek yanılmış olmayız. Zira toplantı sonrası yapılan kulis görüşmelerinde ekseriyetle sunumun konu başlıkları gündemdeydi. Sizler için kısaca özetleyecek olursak; Fiyat istikrarının en öncelik verdikleri konu olduğunu, bunun sebebi olarak ise; Makrofinansal istikrar ve öngörülebilirlik Kaynakların etkin tahsisi Uzun vadeli finansmana erişim Sürdürülebilir yüksek büyüme Daha adil kaynak dağılımı Konularını ifade etti. Bu başlıkların her biri sürdürülebilir düşük enflasyon ile gerçekleşebilir; bunda mutabığız. Enflasyon ile ilgili mücadelenin zaman aldığını buna hazırlıklı olma gereğinden bahsederek; enflasyon şoku yaşayan ülkelerin şok öncesi ortalamalara dönmesinin 3-4 yıl aldığını buna mukabil ülkemizde ilk yılı dolan programın enflasyona dair çıktılarını bir müddettir yüzde 3'e yakınsayan, programa uyumlu patikaya giren orana geldiğini, baz etkisi ile Temmuz ayından başlayan sürecin esas neticeleri getireceğini ifade etti. İlk dönemde enflasyon neden yüksek seyretti?
Hz. Osman (r.a.)'in hayatını inceleyen kimse görecektir ki, onun yönetimdeki siyaseti yumuşaklık ve öğüt vermek istikâmetindeydi. Hz. Ömer ve Hz. Ebû Bekir (r.a.e.) döneminde olduğu gibi keskinlik, kesin tavır ve korkutma siyaseti gütmüyordu. Onun bu siyasetinin belirtilerini halife seçildikten sonra yaptığı şu konuşmada görmek mümkündür: “Sizler yok olacak bir dünyadasınız. Ebedîlik ifade eden bir dünyada değilsiniz. Ömrünüzden bir kısmını geçirmiş bulunuyorsunuz. Kalan ömrünüzde gücünüzün yettiği kadar hayırlı işler yapmakta acele ediniz. Dünya aldanma üzerine kurulmuştur. Şu dünyaya aldanmayınız. Sizden önce geçenlerden ibret alınız. Dünyayı imar edenler ve dünyadan bir takım şeyler elde edenler nerede? Onlar dünya hayatının sonuna gelmediler mi? Yapmanız gerekli olan şeylerden gafil olmayınız. Yoksa o yapmanız gereken şey sizden gafil olmaz. Dünyayı bir kenara atıp âhireti isteyiniz.” Hz. Osman (r.a.) valilerine birer yazı gönderdi. Valilere gönderdiği yazıda şöyle diyordu: “Hz. Allâh (c.c.) yarattıklarını hak üzere yarattı. O, haktan başkasını kabul etmez. Aman ha! Emânete dikkat ediniz. Emâneti koruyanlardan olunuz. Emâneti ortadan kaldıran ilk siz olmayınız. Siz bu yolu tutunuz ki sizden sonra gelip bu yolu tutanlarla ortak olasınız. Aman ha! Vefâlı olunuz. Yetime ve İslâm devleti ile antlaşması olana zulmetmeyiniz. Çünkü Hz. Allâh (c.c.) bunlara zulmedenlerin hasmıdır. Hz. Allâh (c.c.) yöneticilere yönettiklerini gütmekte ve onlardan vergi almakta hırslı olmamakla emretmiştir. Tutulacak en adaletli yol, müslümanların işlerini dikkatle yerine getirip onlara haklarını vererek, görevlerini yerine getirmelerini sağlamaktır. Sonra zimmet ehli olanların işlerine de dikkat edip onlara da hakları olanı vermek, görevleri olan şeyleri yapmalarını sağlamaktır.” (Muhammed Mütevelli Şaravî, Cennetle Müjdelenen On Sahâbî, s.89-90)
ZÂRİYÂT SÛRESİ MEALİ N067 M051 Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adı ile. 1 Esip savuranlara, 2 Yük taşıyanlara, 3 Kolayca akanlara, 4 İşi paylaştıranlara yemin olsun ki, 5 Va'd olunduğunuz (Cennet ve Cehennem) muhakkak doğrudur. 6 Ve ceza günü muhakkak olacaktır. 7 Yörüngeler sahibi gökyüzüne yemin olsun ki, 8 Sizler çelişkili sözlerdesiniz. 9 Ondan (Kur'ân'dan) döndürülen döndürülür (engellenmez). 10 Kahrolsun yalancılar. 11 Ki, onlar koyu bir cehalet içinde kalmış gafillerdir. 12 Soruyorlar: "Ceza günü ne zaman?" 13 O gün onlar ateş üzerinde yakılacaklar. 14 "Tadın azabınızı. İşte bu sizin acele olmasını istediğinizdir." (denir) 15 Şüphesiz mûttakiler, bahçeler ve su kaynaklarındadırlar. 16 Rablerinin kendilerine verdiğini almış olarak. Çünkü onlar bundan önce iyi işler yapanlardı. 17 Gecenin çok azında uyurlardı. 18 Seherlerde istiğfar ederlerdi. 19 Onların malında dilenenin ve mahrumun hakkı vardır. (Bak: Mearic 2425, En'am 141, Zariyat 19) 20 Yakîn (bilgi/iman) sahipleri için yeryüzünde ibretler vardır. 21 Kendi nefislerinizde de (ibretler vardır) görmüyor musunuz? 22 Gökyüzünde rızkınız ve va'd olunduklarınız vardır. 23 Gökyüzünün ve yerin Rabbine yemin olsun ki o (va'd olunanlar) şu sizin konuştuğunuz gibi gerçektir. 24 İbrahim'in ikram olunan müsafirlerinin haberi sana geldi mi? 25 Hani onlar (müsafir melekler) İbrahim'in yanına girdiler ve "Selâm" demişlerdi. İbrahim de: "Selam, tanınmamış bir toplum" dedi. 26 Hemen ailesine gidip semiz bir buzağı getirdi. 27 Buzağıyı onlara yaklaştırdı ve "Yemez misiniz?" dedi. 28 Onlardan içine bir korku düştü. "Korkma" dediler ve bilgin bir oğulla onu müjdelediler. 29 İbrahim'in hanımı (Sare), çığlık atarak döndü, yüzüne vurdu ve "Kısır bir kocakarı" (dan nasıl çocuk olacak) dedi. 30 "Rabbin böyle buyurdu" dediler. Şüphesiz O, her şeye hükmedendir, her şeyi bilendir. 31 İbrahim: "Ey elçiler, sizin işiniz nedir?" dedi. 32 "Biz, suçlu bir topluma gönderildik" dediler. 33 Üzerlerine çamurdan taşlar atmak için, 34 Müsrifler için, Rabbin tarafından işaretlenmiş (taşları atmak için). 35 (Lût aleyhisselama) iman edenleri oradan çıkardık. 36 Zaten orada Müslümanlardan bir ev halkından başka kimse bulamadık. 37 Acıklı azaptan korkanlar için orada bir alâmet bıraktık. 38 Musa (kıssasın) da da ibret vardır. Hani biz onu Firavun'a apaçık bir delille göndermiştik. 39 O bütün ordusuyla yüz çevirmiş ve "sihirbaz veya deli" demişti. 40 Biz de onu ve ordusunu yakalayıverdik ve o ayıplayıcı olduğu halde denize attık. 41 Ad (kavminin helâkinde) de ibretler vardır. Hani onların üzerine yok edici rüzgâr göndermiştik. 42 Rüzgâr, uğradığı her şeyi toz haline getiriyordu. 43 Semûd (kavminin helâkinde) de ibretler vardır. Onlara: "Belirli bir zamana kadar faydalanın" denmişti. 44 Rablerinin emrinden uzaklaştılar da, göz göre göre onları yıldırım çarptı. 45 Ayağa kalkmaya güçleri yetmedi, yardım da edilmediler. 46 Daha önce de Nuh kavmini (helâk ettik), çünkü onlar fasık bir kavim idiler. 47 Göğü kuvvetle biz kurduk. Ve şüphesiz biz onu genişleticiyiz. 48 Yeryüzünü biz döşedik. Döşeyiciler ne güzel. 49İbret alasınız diye her şeyi çift yarattık. 50 "O halde Allah'a firar edin. Şüphesiz ben, O'nun tarafından apaçık bir uyarıcıyım." 51 “Allah'la beraber başka ilâh edinmeyin. Şüphesiz ben, onun tarafından apaçık bir uyarıcıyım.” 52 Onlardan öncekiler bir peygamber geldiğinde yine böyle sihirbaz veya deli demişlerdi. 53 Hep birbirlerine bunu vasiyet mi ettiler? Hayır. Onlar azgın bir toplumdurlar. 54 Onlardan yüz çevir. Sen kınanmayacaksın. 55 Öğüt ver. Çünkü öğüt mü'minlere fayda verir. 56 Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etmeleri için yarattım. 57 Ben onlardan rızk istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum. 58 Çünkü Allah rızk verenin ta kendisidir.Çok çetin kuvvet sahibidir. 59 Muhakkak zalimler için arkadaşlarının azabı gibi azap vardır. Acele etmesinler. 60 Va'd olundukları o günlerinden vay o kafirlerin haline.
Ilık Ilık Akarken Klişeler Boş Masaya: Neden dedim, neden benim hayatım böyle çatlamalı patlamalı full aksiyon hiper tansiyon ilerlemiyor? Çok yaşamazdım öyle olsaydı:) Sizler için fast 10'u izledim, zihnimde yaşananları size anlattım. Spoilersız kahkaha tufanına buyrun.... İyi seyirler. | Bana Kahve Ismarlamak İster Misin?: https://bit.ly/kahveismarla | Podcast: https://bit.ly/tonguccast İletişim: https://t.me/tonguc "İnsanın tüm evrende kesin olarak düzeltebileceği tek bir şey vardır: Kendisi." —Aldous Huxley #fast10 #fastandfurius #klişefilmler Yedek Kanal İçin : https://odysee.com/@tongucakarca:4 İçeriklerimize destek olmak için beğen butonuna basmayı ve abone olup zil butonunu açmayı unutmayın. Fotoğraf Portfolyo ➤ http://tonguc.net/ Video Portfolyo ➤ https://vimeo.com/tonguc YouTube2 ➤ https://bit.ly/realtonguc Twitter ➤ https://bit.ly/tonguc_twitter FaceBook ➤https://www.facebook.com/realtonguc Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: https://www.youtube.com/channel/UCe0wgp5nNW9WEC0OE6O8vUA/join --- Send in a voice message: https://podcasters.spotify.com/pod/show/tonguc/message
Merhaba arkadaşlar, yeni yılın ilk videosunda DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan konuğumuz oldu. Ali Babacan ile 14 - 28 Mayıs süreçlerini, 6'lı masa çalışmalarını, tartışmaları, bakanlığı döneminde gerçekleştirdiklerini, mevcut ekonomi politikalarını, siyasetin yarınını ve 31 Mart seçimlerini konuştuk. Ben sorularımı sordum Sn Ali Babacan da tüm içtenliği ve samimiyetiyle cevapladı. Sizler de umarım röportajımızı beğenirsiniz. Eleştiri ve görüşlerinizi yorumlarda iletebilirsiniz. Şimdiden herkese iyi seyirler dilerim.
Sizler de başardıklarınızı Instagram postumda paylaşabilirsiniz.
Reddit içerisinde neredeyse her şeyi bulabileceğiniz devasa bir site. Böyle büyük bir internet coğrafyasında oldukça karanlık olaylar yaşanması da çok doğal. Reddit de aynı Deep Web gibi derine indikçe, kazdıkça ve sondajladıkça ürkütücü bir atmosfere bürünen bir platform. İçinde büyük gizemler ve suçlar barındıran bir çukur. Buradan yayılmış birçok tedirgin edici vaka sayabiliriz, ilerleyen günlerde sayacağız da. Reddit'i asıl rahatsız edici yapansa onu kullananlar. Yani Reddit yazarları. Bugün inceleyeceğimiz u/snappedfingers, o rahatsız edici yazarlardan sadece biri. Her yeni paylaşımında karanlıklaşan, delilikle paranoyaklık arasında gidip gelen, gerçekliğini yitirmiş sorunlu bir beyin. Sizler de onun hikayesine dahil oldukça ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Hatta bence yaşadıklarını dinledikçe bazılarınız onun adına üzülecek. İyi dinlemeler...Cem'den Dinle YouTube: https://www.youtube.com/c/CemdenDinleInstagram: cemdendinleİletişim & İşbirliği: cemdendinle@gmail.comFon Müziği / Music: Music from https://filmmusic.io "Symmetry" by Kevin MacLeod (https://incompetech.com) License: CC BY (http://creativecommons.org/licenses/by/4.0/)
Türkiye Futbol Federasyonu'ndan (TFF) Merkez Hakem Kurulu'na (MHK), kulüplerden taraftarına kadar futbolun tüm paydaşları tam bir kaos ortamının girdabında futbolu daha da dibe çekmek için ne gerekiyorsa yapıyor. 16 Haziran 2022'de tek aday olarak girdiği başkanlık seçiminde 158 oyla başkan seçilen Mehmet Büyükekşi federasyonu 1 Haziran 2023 tarihinde güven tazeleyerek 4 yıllığına yeniden göreve seçildi. Seçildi fakat tüm kulüpleri ilgilendiren ve 336 üyesi bulunan bu kurumda üye sayısının çeyreği kadar oyla seçilen Büyükekşi'ye güvensizlik katılım seviyesi oranına bakarsak, zaten o genel kurulda çocuk sakat doğmuştu. Futbola en üst düzeyde ilgi duyulan bu coğrafyada toplam oyun çeyreği kadar oyla seçilen bir başkana ve yönetimine bu denli güvensiz bir ortamda gelmesi sıkıntıları da beraberinde getirdi. Öyle ki belki de ilk kez örneğini gördüğümüz Trabzonspor Başkanı Ertuğrul Doğan'ın açıklamaları bu sıkıntının boyutlarını ortaya koymaya yetiyor. Trabzonspor, ezeli rakibi Fenerbahçe'yi 26 yıl sonra deplasmanda 3-2 mağlup ediyor, bordo-mavili kulübün başkanı Ertuğrul Doğan, maç sonunda hakem ve VAR hakemlerini ağır bir şekilde eleştiriyor. Bu duruş diğer kulüpler ve futbol kamuoyu tarafından destek görürken 120 oyla futbolu yönetmesi için seçilen sayın Mehmet Büyükekşi kamuoyuna halen daha cambazı gösteriyor. Neymiş efendim; Hakemlerin performansını hassasiyet ve titizlikle takip ediyormuş da, devre arasında MHK tarafından hakem klasmanları belirlenirken, tüm bu performansları dikkate alacaklarından da kimsenin şüphesi olmamalıymış. Geç sayın başkan geç... Bıraktık İzmir muhabbetini, bıraktık futbolun en zayıf halkası olan hakemlerin tutumlarını, bıraktık düdük astırılıp, sonra da düdük çaldırılanların muhabbetini... Siz de biliyorsunuz ki geçmişten bugüne hakem camiası futbol federasyonundan her zaman ayrı çalışmıştır. Sizler ve sizler gibiler hep tepeyi yani MHK'yi değiştirerek çözüm üretmenin kolaycılığına kaçtığınız sürece bu işler düzelmez. Bildiğiniz bir konuda halen daha ‘yapacağız, edeceğiz' söylemleri ile kamuoyunu oyalamayın. Radikal kararlar alarak hem yapınızı, hem çatınızı, hem de duruşunuzu düzeltin. Belki farkında değilsiniz ama yakın tarihte Cüneyt Çakır ve Fırat Aydınus'un tahtına oturup, hakem camiasında oluşan birilerine göre çete, bana göre gruplaşmanın başına geçmek için çaba gösteren bir yapı var. Bu işi sadece seminerlerle, eğitimle, Almanya'dan alacağın modelle düzeltemezsin. Çünkü bu konu sadece ölçüleri belirlenmiş, bazılarının zeminini boyatarak çözüm bulduğunuz sahalarda oynanmaktan çıktı. Çelişen ve çelişkiye
Dekolonizasyon çağının sonuna mı geldik yoksa yeni bir kolonizasyon döneminin başında mıyız? Kuşkusuz bu soruyu cevaplamadan önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Rusya Devlet Başkanı Putin ile bir görüşmesinde jeopolitiğin dönüşünden bahsettiğini hatırlamalıyız. Stratejik önemi yüksek topraklarda hâkimiyet kurmaya dayalı yeni bir kamplaşmanın veya savaşın tekrar ortaya çıkması eski konuları yeniden gündeme getirecektir. Kuşkusuz bu da aslında “tarihin tarih olmadığını” bize tekrar hatırlatmaktadır. İsrail, Anglosakson kolonyalizminin eseridir. Bu yapıyı ve onunla birlikte ortaya çıkan sorunları sömürge kavramı ile zihnimizde canlandırmamız mümkün değil. Evet, İsrail bir koloni devlettir fakat sömürge değildir. Bu koloni devletin ortaya çıkma sürecinde en önemli tamamlayıcı unsurlardan biri özellikle doğu Avrupa'dan getirilen yerleşimci kolonyalistlerdir. Türk düşünce hayatında kavram karmaşasının açtığı tahribatın boyutlarını hadiselerin gerçekliğini kavramak istediğimiz zaman daha iyi görebiliyoruz. Anglosaksonların eseri olan İsrail koloni yapısının nihaî bir aşamaya geldiğini yaşayarak görmüş olduk. Hamas'ın ve Gazzelilerin bütün dünyayı şaşkına çevirmesinin sorumlusu şaşkına çevirenler mi yoksa şaşkınlık gösterenler midir? Bu sorunun cevabı önemli fakat entelektüel anlamda inanılması çok güç bir kayıtsızlığın bütün dünya için geçerli olduğu da görülebilir. Çünkü ne İsrail Hamas'ı antikolonyal ve antiemperyalist bir hareket olarak kabul etmeye niyetli ne de dünya kamuoyunda bu yönde bir kavrayış genişliği var. Fakat yine de bütün dünyanın üzerinde uzlaştığı kavramlar kullanıldığında yeni fikrin kendini kabul ettirme kabiliyetinin yüksek olduğu anlaşılıyor. İtiraf etmek gerekirse Filistinlilerin de kendi içlerinde Anglosakson imzası taşıyan kolonyal yapının çözülmesi karşısında şaşkınlık yaşadığını söyleyebiliriz. Bugünküne benzer bir durum birinci intifada sırasında yaşanmıştı. Arafat ve ekibi taş atan çocukların gücünü fark edememişti. İsrailliler, bugünkü Filistinlilerin ve özellikle de Hamas'ın ortaya çıkardığı yeni gerçeklik karşısında ne yapacağını şaşırmış durumda. İsrailli Siyonist kişilerin sosyal medya hesaplarından yapılan paylaşımlar bu şaşkınlığı ele verecek niteliktedir. Örneğin Eylon Levy adlı kullanıcı “Eskiden İslam imparatorluğu olan toprakların tamamını geri alma davasının nasıl olup da ‘kolonyalizm karşıtı” bir mücadelenin parçası hâline geldiğini asla anlayamayacağım” diyor. İlgili hesapta verilen bilgiye göre bugünkü yönetimin sözcüsü olarak görev yapan sosyal medya kullanıcısı, ikinci mesajında düşüncesini daha da geliştirerek şunu söylüyor: “Hamas ‘kolonyalizm karşıtı' değildir, siz katıksız aptallarsınız. Onlar bir imparatorluğun enkazında çıktıkları hâlde egemen bir unsur olarak eşitlik ve haysiyet hakkını savunabilmek için Ortadoğu'da kelimenin tam anlamıyla hilafetin kendilerini azınlığı kuşatması çağrısında bulunuyorlar. Sizler dangalaksınız.” Eylon Levy, hem birinci hem de ikinci mesajında Hamas ve kolonyalizm karşıtlığının bir araya getirilmesine tepki göstermiş. O, Hamas'ı açıkça eski bir İslam imparatorluğu ve hilafet hareketi ile ilişkilendirmeye çalışmış. İsrailli sözcünün Hamas'ın ve doğal olarak Filistinlilerin antikolonyal vasfından aşırı derece rahatsız olduğu anlaşılıyor. O, Hamas'ı hilafet ve İslam imparatorluğu kavramları ile tanımlamak istediğini göstermiş.
Her zaman onur ve gururla anmışımdır Darüşşafaka'yı... Ülkemizin medarıiftiharı kuruluşlarından, en ‘hayırlı marka'larından biridir... Bu yıl Cemiyet'in 160., okulun ise 150. yılı kutlanıyor. Mezunları arasında çok saydığım, sevdiğim yöneticiler ve iş insanları vardır. Bilindiği üzere uzun yıllar boyunca babasını yitirmiş, yetim çocukları kabul etti. 2012 yılında, dönemin Başbakanı R. Tayyip Erdoğan'ın getirdiği vizyonla Tüzük değişikliğine gidildi ve annesini yitirmiş öksüz çocukları da kabul etmeye başladılar. Erdoğan, bir değişiklik daha yapmıştı... O zamana kadar, Tüzüğe göre, sadece Müslüman çocuklar okula kaydediliyordu. Bunun yerine, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak” şartının getirilmesini sağladı ve dini ayrımı ortadan kaldırdı. Lanistar Media yapımı “ATATÜRK 1881-1919” filminin birincisi, dün sinemalarda gösterime girmeden önce Darüşşafaka öğrencilerine özel bir seans düzenlemiş. Basın davet edilmemişti. Biraz sessiz sedasız yapılan bu etkinliğin nedenini filmi izlediğiniz zaman anlıyorsunuz... Filmde şöyle bir sahne var. Zübeyde Hanım, çocuk Mustafa'nın ele avuca sığmaz hâllerine biraz sinirlenip, ağabeyine şöyle diyor: “Yetimdir bu abi, yetim. Yetimden ne olur?!” Onları dinlemekte olan Mustafa, mavi gözlerinden çıkan ateşle, kabına sığmaz hâlde cevap verir: “Gör bak neler olur!” Başka bir sahnede ise işgal altındaki Selanik'ten göçenler arasındaki Zübeyde Hanım ve Makbule yolda küçük, öksüz ve yetim bir kız çocuğuna rastlarlar; Vasfiye (Çukurluoğlu). İlerde Atatürk'ün manevi kızı Ülkü'yü (Doğançay Adatepe) dünyaya getirecektir. Zübeyde Hanım Vasfiye'yi de himayesine alır ve İstanbul'un yolunu tutarlar... İkinci filmde, Mustafa Kemal'in iki öksüz ve yetim çocuğu daha evlat edinerek annesinin yanına getirdiğine tanıklık edeceğiz. Atatürk'le Darüşşafaka'nın yollarının kesiştiğini, bir başka anekdotta da görüyoruz. Darüşşafaka Eğitim Kurumları Genel Müdürü Ebru Arpacı, film gösterimi sırasında anlatmış... Zübeyde Hanım, 1921 yılında Darüşşafaka'yı ziyaret ederek bağışta bulunmuş, bir de ricası olmuş: O zorlu savaş döneminde Darüşşafaka'da okuyan çocuklara mevsim meyvelerinden birinin dağıtılması... O günden sonra Darüşşafaka koridorlarında taze meyve bulundurmak gelenek hâline gelmiş. İşte bu nedenle ATATÜRK filmi, onu izlemeyi en çok hak edenlere, özel bir seansta gösterilmiş. Böylece filmin ekibi ve oyuncuları da Darüşşafaka Eğitim Kurumları'nın Cumhuriyet'in 100. yılına özel düzenlediği etkinlikler kapsamında öğrencilerle bir araya gelmiş. Bu buluşmaya Yapımcı Saner Ayar, Yönetmen Mehmet Ada Öztekin ile oyuncular Sarp Akkaya (Enver Paşa), Sahra Şaş (Makbule) ve Şahin Sancak (Nuri Conker) katılmış. Birinci filmin beni en çok etkileyen sahnesi, hiç şüphesiz Mustafa'nın “Gör bak neler olur” diye haykırdığı sahneydi. Bu diyaloglarda ve hikâyede imzası olan Mehmet Ada Öztekin'i, Senarist Necati Şahin'i, yetimden neler olduğunu bütün dünyaya gösteren Mustafa Kemal Atatürk ve Darüşşafaka'yı şükranla anıyorum. Günün sözü “Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı ve ikbal ışığısınız. Memleketi asıl ışığa boğacak olan sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, değerli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız.” G. Mustafa Kemal Atatürk Gözümüze takılanlar...
Bu video 04/03/2018 tarihinde yayınlanan " MUSİBETLERİN EKŞİ ÇEHRESİ VE HİKMETİN GÜZEL YÜZÜ" isimli bamtelinden alınmıştır. Yayının tamamını buradan izleyebilirsiniz :http://herkul.org/bamteli/bamteli-mus.... Bela ve musibetler, dış yüzleri itibarıyla çirkin, sevimsiz, iç bulandırıcı ve aynı zamanda insanın nöronlarına, Hipofiz bezine, Talamus bezine gelip çarpan şeytanî şerâreler mahiyetinde duyulur, hissedilir. Fakat meselenin sonucuna/neticesine bakmak lazımdır. Bu bakış açısı da aslında size, bize ait değildir, Kur'ân'ın fermanıdır: وَعَسَى أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسَى أَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ “Olur ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da o şey hakkınızda hayırlıdır; bir şeyi seversiniz ama o şey de hakkınızda şerlidir.” (Bakara, 2/216) Mesela, i'lâ-i Kelimetullah istikametinde çekilen çileler.. o mevzuda bir yönüyle duygu-düşünce açısından kıvamın önemli bir unsuru olan manevî cihadlar, mücahedeler, manevî savaşlar.. Allah Rasûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) “cihâd-ı ekber” dediği şey… Antrparantez arz edeyim: “Günümüzde maddî kılıç, kınına girmiştir; Kur'an'ın elmas düsturları, elmas prensipleri hükümfermadır.” Küreselleşen bir dünyada o türlü şeylere gitmek, katliamlara sebebiyet verir, ardı arkası kesilmeyen savaşlar fâsid dairesine sebebiyet verir, vuruşmalar kısır döngüsüne sebebiyet verir. Hele günümüzdeki o korkunç silahlarla?!. 1945'lerdeki, 50'lerdeki Japonya'nın başına patlayan silahlar değil; bunlar, bugün bir yerde patladığı zaman, Amerika'nın yarısını alıp götürecek kadar korkunç silahlar!.. Bir Batılı düşünürün dediği gibi: “Bir üçüncü cihan savaşında, maktûl mezara, kâtil de yoğun bakıma kalkar!” Şimdi buna karşı sizin kalkanınız, sütreniz, siperiniz, insanî değerleri öne çıkarma, sevgiyi öne çıkarma, kucaklaşmayı öne çıkarma olmuştur/olmalıdır. Burada bir şey soracağım, vicdanlarınızla cevap verin: Sizler ve sizin arkadaşlarınız dünyanın değişik yerlerine açılırken, bunun (sevgi, kucaklaşma ve insanî değerlerin) dışında ne götürdünüz? Efendim, “Biz renk körüyüz!” dediniz. Efendim, “Duyma sağırıyız!” dediniz. Dolayısıyla elin-âlemin değişik anlayışsızlıklarına karşı, anlayışlı davrandınız. Duymaları gerekli olan “mesmûât”ın yanında farklı duyuşları duyucu oldunuz. Elin-âlemin farklı dil kullanmasına karşılık, siz, gönülleri yumuşatacak bir dil kullandınız. Kalbiniz gül gibi oldu; gezdiğiniz caddeler, sokaklar, çarşı-pazar da ıtriyat çarşısına döndü. Bağırlarını açtılar. Size yol verdikleri zaman da eşrârın şerrinden emniyet adına yol verdiler: “Gidin, koruyamayacağız sizi!” dediler ama zannediyorum yüreklerine kan damlıyordu. Evet, bir gün şartlar/konjonktür müsait olduğu zaman dönüp gideceğinizi/geleceğinizi bekleme sevdası ile zannediyorum bir intizar içindeler şu anda da. İnşaallah, Cenâb-ı Hak, o günleri de gösterir; eşrârın er geç akîm kalacak o hâinâne gayretlerini, sa'ylerini, himmetlerini akîm bırakır, inşaallah teâlâ. Evet, bazen dış yüzü itibarıyla, kabuğu itibarıyla çirkin görünen şeyler vardır; fakat iç yüzü itibarıyla çok lâtiftir. Başta, konuya başlarken, Alvar İmamı'nın sözüyle ifade ettik: Seyyidinâ Hazreti Âdem'in yaşadığı, bir zelle idi. Bir zelle idi ki, ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَى “Ama sonra Rabbisi O'nu seçti de, tevbesini kabul buyurdu ve O'nu hidayetine mazhar kıldı.” (Tâhâ, 20/122) Sonra Allah, onu seçti, seçkinlerden yaptı ve arkadan gelen nesiller “Mustafeyne'l-Ahyâr”dan saydılar. Ne dediler? “Âdem, Safiyyullah!” dediler. “Hakikî şecerenin hikmeti / Dünyaya gele Muhammed Hazreti.” Hazreti Âdem, Cennet gibi bir güzellikler otağından ayrıldı fakat bir yönüyle, o otağa insanlığı çağırabilecek, Hazreti Rûh u Seyyidi'l-Enâm gibi bir “İnsan”a baba olma şerefi ile taçlandırıldı. ثُمَّ اجْتَبَاهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَى Cenâb-ı Hak, öyle eylesin, inşaallah!..
Bu hafta Fidiro Kahvesi, Meg Wolitzer'ın aynı isimli romanından 2017'de film uyarlaması yapılan 'The Wife'ı konuşuyor. Başrollerini Glenn Close ve Jonathan Pryce'ın paylaştığı dram türündeki yapım, eşinin Nobel edebiyat ödülü almasını izlemeye giden yetenekli Joan Castleman'ın kırılma noktasını ele alıyor. Müdavimlerimizin edebiyat dünyasında kadın olarak kabul görmek ve intihal gibi güncel meselelere sürükleyen bu dopdolu muhabbet aynı zamanda 'kurbanlık/mağduriyet/kimlik' tartışmasına girer gibi yapıp kaçıyor.Sizler de bu güzel sohbetimize buyrun ve dinledikten sonra yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!Support the show
Prof. Dr. Hayreddin Karaman için Bursa'da, Yıldırım Belediyesi'nin düzenlediği vefa programındaydım. Çok değerli konukların katıldığı, özlemlerin giderildiği, hasbihallerin yapıldığı müstesna bir akşam yaşadık. Yaşım öğrencisi olmaya yetmedi ancak onun öğrencileri benim hocalarım oldu. Yeni Şafak'ta 12. yılımın içindeyim, son üç yılı ise ayrı tutuyorum. Çünkü gazetede düzenli yazmaya başladığımdan beri Hayreddin Karaman ve Mustafa Kutlu gibi asra dayanan ömürlerini; ilme, dine, memlekete, edebiyata ve gençlere vakfeden dava insanlarıyla aynı gazetede yazmanın heyecanını yaşıyorum. 28 Şubat sürecinin en şedit günlerinde İstanbul İmam Hatip'te okuyor, hem medya hem kamuoyu baskısı altında eziliyor hem de bize sahip çıkmayan, zulümler karşısında susan ‘sözde dava insanları'na hayıflanıyorduk. ‘Sahipsizlik duygusu'nu aşmak için Yeni Şafak okuyor, Kanal 7 izliyorduk. Haklı mücadelemizin peşinden koşarken hata yapmamamız ve içinde bulunduğumuz zor sürece yenilip savrulmamamız için adeta kendini siper eden, bir taraftan da cesaretlendirip yönlendirmeleriyle yolumuzu çizen meslek dersi hocamız Ragıp Küçüker, bir gün derste Hayreddin Karaman'ın ‘duruşundan' bahsederek, “Sizler için kimseler bir şey yapmıyor sanmayın. Bakın Hayreddin Hoca İlahiyat'tan istifa etti. Memleketteki başörtüsü zulmüne ortak olmayı reddetti” demişti. Karaman Hoca, ilahiyat fakültelerinde uygulanan başörtüsü yasağını protesto etmek ve o günlerde ülkeyi yönetenlere karşı politik bir tavır sergilemek üzere Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyeliği görevini bırakmıştı. Kendimce çok önemli olan, bir lise talebesinin direnişine güç veren bu anekdotu Bursa'daki programa katılmak için yurt dışı programını değiştiren Yasin Aktay ağabeyden cesaretle aktardım. Aktay, konuşmasında Hayreddin Karaman Hoca'dan kendisine düşen payı şöyle ifade etti: “İlahiyat okumadım ama ilahiyata yakın bir şey sosyoloji okudum. Hangi ilmi okuduysam, sayın hocamın rol modelliğini benimseyerek almış olduğum o disiplin benim hayatımı hakikatten yorumlamıştır.” Vefa gecesine, Hayreddin Karaman Hoca'nın değişik dönemlerde ve farklı şehirlerde talebesi olan günümüzün değerli ilim adamları katıldı. Önceki dönem Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmez, Milli Eğitim Bakan Yardımcı Nazif Yılmaz, Prof. Dr. Mürteza Bedir, Prof. Dr. Mustafa Ağırman ve Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ferudun Yılmaz altı çizilecek, biyografi belgesellerinde kayıt altına alınması gereken konuşmalar, tespitler yaptılar. Hayreddin Karaman Hoca'yı sadece talebelerinden dinlemedik. Evladı Prof. Dr. İhsan Karaman ve damadı Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz da gölgesinde büyüdükleri, yetiştikleri asırlık çınarın hocalığını çok samimi duygularla paylaştılar.
Zirveden, en dibe: Yevgeni Prigojin Rus paralı asker grubu Wagner'in kurucusu Prigojin'in ölümündeki şüpheler neler? Sizler için alanında uzman isimlerle değerlendirdik.
“Namaz kılmayanın ahlâkı yok” demiyorum, ama namaz kılmayan Müslüman ise kulluk vazifesini yapmadığı için ahlâkı eksiktir. Müslüman değil ise farklı ahlâk anlayışlarına göre onun da bir ahlâkı olabilir, lakin İslâm'a göre en önemli eksiği imandır ve İslâmî hayattır, onların hidayete ulaşması için dua ederiz. Namaz kılan Allah'a, kendine, ailesine, cemiyete, ümmete... karşı vazifelerini yapmıyorsa, haram helal ayırt etmeden yiyor içiyor, davranıyorsa bu kişinin ahlâksızlığı yalnızca kendinde kalmıyor üstelik din eğitimi bakımından çok zararlı oluyor. Peki, namaz ile ahlâk eğitimi arasında nasıl bir ilişki var? Bunu biraz güncelleyerek Kur'ân Yolu'ndan özetleyeceğim: “Bilerek hakkı bâtıl ile karıştırmayın, hakkı gizlemeyin. 43. Namazı kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle beraber rükû edin. 44. Sizler kitabı okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz? 45. Sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz bunlar, Allah'a huşû ile boyun eğenlerden başkasına ağır gelir. 46. Onlar kesinlikle rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini bilen kimselerdir” (Bakara Suresi). Kur'ân-ı Kerîm'de, rahatlık ve bolluk kadar sıkıntı ve darlık da bir hayat gerçeği olarak gösterilmiş (Bakara 2/155), Hz. Peygamber'e hitaben, “Azim sahiplerinin sabrettiği gibi sen de sabret” buyurulmuş (Ahkåf 46/35); Allah yolunda cihad eden müminlerin yiğit, sebatkâr ve kararlı tutumlarından verilen örnekle (Bakara 2/249-250) sabrın, zorluklar karşısında âcizlik gösterip sıkıntılara teslim olmak anlamına gelmediğine; aksine, Allah'ın inâyetine güvenerek güçlükleri aşma iradesini göstermek olduğuna işaret edilmiştir... Pek çok psikolojik ve hâricî baskılar insanların eski yanlış inanç ve tutumlarını sürdürmelerinde etkili olmaktadır. Kur'ân bu güçlüğün aşılmasında belirtilen baskılara sabır denilen psikolojik ve ahlâkî irade ile direnmeyi, ayrıca bu iradeyi namazla da fiilî olarak destekleyip güçlendirmeyi öğütlemektedir. Namaz, Allah ile kul arasındaki ilişkiyi bir ömür boyu amelî olarak sürdüren en canlı ve sürekli bir ibadet olduğu için âyette bu ibadetin, insanın inancını ve inancı doğrultusunda oluşturacağı kararlarını güçlendirip eylemlerini dinî ve ahlâkî hükümler çerçevesinde geliştirmesine yardımcı olacağına işaret edilmektedir. Nitekim “Kuşkusuz namaz hayâsızlık ve kötülükten meneder” meâlindeki âyette de (Ankebût 29/45) namazın bu tesiri açıkça ifade edilmiştir.
Fidiro Kahvesi bu bölümünde Harry Potter hayranlarına karışık duygular yaşatan Fantastik Canavarlar serisinin ilk filmini ele alıyor. Gezgin büyü-zoologu Newt Scamander'ın Amerika'ya sihirli yaratıklarla dolu bir valiz getirmesiyle başlayan bu macera, bir yandan izleyicisini Amerikan büyü bürokrasisinin farklı kuralları ile tanıştırırken bir yandan da Dumbledore ve Grindelwald'ın gençlik dönemindeki Birinci Dünya Savaşı sonrası siyasi atmosfere ışık tutuyor. Sizler de müdavimlerimizin heyecan ve hayal kırıklıklarını paylaştıkları sohbetimize buyrun ve dinledikten sonra yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!Eğer siz de çocuklarınızın odalarını hayallerine uygun şekilde tasarlamak istiyorsanız, en yakın Çilek mağazasını veya cilek.com'u ziyaret edebilirsiniz. Bu bölüm Çilek Mobilya hakkında reklam içerir.Reklam ve işbirlikleri için: fidirokahvesi@gmail.comInstagram: @fidirokahvesi Support the show
Cumhurbaşkanı TBMM'deki milletvekili yemin törenine katılıyor. Kılıçdaroğlu ve CHP grubu ayağa kalkmıyor. Cumhur-başkanı yemin etmek için Meclis'e geliyor. CHP grubu protesto için ayağa kalkmıyor. Geçmişte de böyle yaparlardı. Demokratik siyaset adına son derece üzücü bir durum. Milli iradeye de düpedüz saygısızlık... Erdoğan bir temsil makamını şahsında somutlaştıran kişidir. Sizler ayağa kalkmamakla devlet dediğimiz o hepimize ait en üst düzey temsil makamına karşı saygısızlık etmiş oluyorsunuz. Millet iradesi sandıkta tecelli eder. Sandıktan çıkan iradeye saygı, millete saygının bir gereğidir. Milletin hür iradesiyle seçilmiş Cumhurbaşkanı'nı tebrikten kaçınıyorsanız, millet iradesine karşı saygınız yok demektir. Bükemediğiniz eli öpmenizi salık vermenin saygıyla bir alakası yok. Lakin yenemediğiniz rakibinizi tebrik etmek, milli iradeye saygının bir gereğidir. Aynı zamanda demokratik olgunluğun da.
Fidiro Kahvesi bu bölümünde Netflix'in güncel ve popüler yerli filmi Boğa Boğa'yı konuşuyor. Kıvanç Tatlıtuğ'un ve Funda Eryiğit'in baş rolleri paylaştığı bu gerilim dolu yapım ekonomik kriz döneminde sahte vaadlerle yatırımcılarını dolandırdıktan sonra Asos'a yerleşip sakin bir hayat sürmeyi uman bir çiftin hikayesini ele alıyor. Ahlaki çelişkilerin, oyunculukların ve yönetmenin sanatsal tercihlerinin ele alındığı bu bölüm müdavimlerimizi suç ve yozlaşma üzerine derin bir sohbete sürüklüyor. Sizler de muhabbetimize buyrun ve dinledikten sonra yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!Eğer siz de çocuklarınızın odalarını hayallerine uygun şekilde tasarlamak istiyorsanız, en yakın Çilek mağazasını veya cilek.com'u ziyaret edebilirsiniz. Bu bölüm Çilek Mobilya hakkında reklam içerir.Reklam ve işbirlikleri için: fidirokahvesi@gmail.comInstagram: @fidirokahvesi Support the show
Masal: İdil ve Paylaşmanın Büyülü Sırrı Bölüm 1: Bulamur Köyü’ne Yeni Bir Başlangıç Bir zamanlar, güzel bir köy olan Bulamur köyünde yaşayan sevimli bir kız çocuğu vardı. Adı İdil’di. İdil, ailesiyle birlikte küçük ama şirin bir evde yaşardı. İdil’in en iyi arkadaşı Alin, komşu çocuğuydu ve ikisi neredeyse her gün birlikte oyunlar oynardı. Bulamur köyünde yaşayan diğer çocuklar da vardı; Batraz, Toklu, Kömüş, Çökük İsmail ve Aşosley. Hepsi de birbirinden farklı ve renkli kişiliklere sahipti. Bulamur köyünde bir gün, köy meydanında büyük bir kutlama düzenlenecekti. Köyün muhtarı, bu kutlamada herkesin bir şeyler getirip paylaşmasını istemişti. İdil ve Alin, kendilerine düşen görevleri yerine getirmek için çok heyecanlıydılar. İdil, annesinin yardımıyla lezzetli börekler yapmıştı, Alin ise babasıyla birlikte köyün en güzel meyve ağaçlarından meyve toplamıştı. Çocuklar, bu önemli gün için hazırlıklarını tamamladıktan sonra sabırsızlıkla kutlamaların başlamasını beklediler. Kutlama günü geldiğinde, İdil ve Alin, hazırladıkları yiyecekleri köy meydanına götürdüler. Hava mis gibi güzeldi, güneş parlıyor ve kuşlar cıvıl cıvıl ötüyordu. İdil ve Alin’in yanı sıra, köydeki diğer çocuklar da kendi hazırladıkları yiyeceklerle geldiler. Batraz, kocaman bir sandviç getirmişti; Toklu, taze sıkılmış meyve sularıyla gelmişti; Kömüş bir kova dolusu mısır getirmişti; Çökük İsmail, annesinin yaptığı köfteleri getirmişti ve Aşosley ise herkes için şekerleme hazırlamıştı. Köy meydanı, herkesin getirdiği bu lezzetli yiyeceklerle dolup taşıyordu. Bölüm 2: Paylaşmanın Büyülü Sırrı Köy meydanındaki kutlamalar başladığında, herkes neşe içindeydiler. İdil ve Alin, köydeki diğer çocuklarla dans ettiler, şarkılar söylediler ve oyunlar oynadılar. Herkes, getirdiği yiyecekleri ve içecekleri diğerleriyle paylaşıyor ve herkesin yüzünde bir gülümseme vardı. İdil, paylaşmanın ne kadar güzel bir duygu olduğunu düşündü ve Alin’le bu düşüncesini paylaştı. Alin de İdil’e katıldı ve ikisi, bundan sonra hep paylaşacaklarına söz verdiler. İdil ve Alin’in bu sözü, köydeki diğer çocuklara da ilham oldu. Batraz, Toklu, Kömüş, Çökük İsmail ve Aşosley, paylaşmanın ne kadar güzel olduğunu fark ettiler ve onlar da paylaşmak için söz verdiler. Bu sözün etkisi, köydeki büyüklerin de kalbine dokundu. Herkes, paylaşmanın güzelliklerini anlamaya ve bu güzel değeri yaşamaya başladı. Aradan birkaç gün geçtikten sonra, İdil ve Alin, köyün bir ucundaki ormanda keşfe çıktılar. Ormanda dolaşırken, eski ve yıkık bir ev buldular. İçeri giren İdil ve Alin, evin bir köşesinde yaşlı ve yorgun bir kadın buldular. Kadın, onlara gülümseyerek baktı ve “Ben, Paylaşmanın Büyülü Sırrı’nı bilen bir peri kızıyım. Sizler, köyünüzde paylaşmanın güzelliklerini yaşamaya başladığınız için, size bir dilek hakkı vermek istiyorum.” dedi. İdil ve Alin şaşkınlık içinde birbirlerine baktılar ve ardından yaşlı kadına teşekkür ettiler. İkisi de, köyde yaşayan herkesin mutlu olmasını ve paylaşmayı asla unutmamasını dilediler. Peri kızı, çocukların bu dileğini kabul etti ve onlara teşekkür etti. Ardından, parlayan bir ışıkla oradan kayboldu. Bölüm 3: Sonsuz Mutluluk ve Paylaşım İdil ve Alin, peri kızıyla karşılaştıktan sonra köylerine geri döndüler. Köyde yaşayan herkesin yüzünde bir gülümseme vardı ve herkes birbirine yardım etmeye devam ediyordu. İdil ve Alin, köy meydanında yaşanan o güzel paylaşım gününü unutamıyor ve her zaman birbirleriyle ve diğer köylülerle paylaşmak için çaba gösteriyorlardı. Yıllar geçtikçe, İdil ve Alin’in dileği gerçek oldu. Bulamur köyünde yaşayan herkes, mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdü ve hiç kimse paylaşmayı unutmadı. İdil ve Alin, büyüdüler ve kendi çocuklarına da bu güzel değeri öğrettiler. Öyle ki, Bulamur köyündeki her nesil, Paylaşmanın Büyülü Sırrı’nı yaşamaya devam etti. Sonunda, İdil ve Alin’in yaşadığı b
Courself Talks'un 10. bölümünden hepinize selamlar! Bendeniz Raif Kamacı, arkadaşlarım Anıl Yıldırım ve Miraç Özdemir ile beraber hayatımızda olan deyimler ve atasözlerini konuştuk. Bir çok deyim içerdiği genelleme ile insanları kadere ve beklemeye terk ediyor. Bazı yanlış bulduğumu deyimleri bu bölümde ele aldık ve toplumda kulaktan kulağa dolaşan bu sözlerin neden bir toplumu geri götürebileceğini tartıştık. Bunlar girişimcilerin kafa yapılarını değiştirmeleri için çok önemli bir yer tutuyor. Sizler neler düşünüyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyoruz.
6 Nisan 2023, Laflijazz'ın 100. bölümü özel bir program olsun istedik ve yapımcılar olarak birbirimizi konuk ettik. Kah güldük, kah ağladık, bol bol sohbet ettik, birbirimizi daha yakından tanıdık. Eğitimler, işler, hobiler derken 3 saat nasıl geçti anlamadık. Sizler de bizleri biraz daha tanımak isterseniz bu programı kaçırmayın...
Bu video 13/03/2016 tarihinde yayınlanan “Kıvam Kahramanları” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Siyasî Müslümanlık denen şey, İslam'ın ruhunu öldürdü, meseleyi lafazanlığa, demagojiye ve diyalektiğe bağladı. *Kitap ve Sünnet, detayıyla bilinmiyorsa, ulûm-u diniye biliniyor denemez. Dostlarımız, kardeşlerimiz, yakınlarımız da alınmasınlar. Çoğunuz belli bir yerde eğitim gördünüz. Hadis'te ‘hocam' dediğiniz insanlar, Allah aşkına, Peygamber hatırına, Kütüb-i Sitte'yi baştan sona kadar mütalaa ettiler mi? Ben Zevâid'e geçmiyorum. Sahih-i İbni Hibban demiyorum, Mecmau'z-Zevâid demiyorum, Aclûnî demiyorum. Allah aşkına, Kütüb-i Sitte'yi mütalaa ettiler mi? Etmemişlerse, bunlar hadis yolunda yaya kalmış, zavallı hadisçilerdir. Kaldı ki bu, meselenin elif be'si., ebcedidir. *Bunların bütününe vukuf olmayınca, Kitap da bilinmez, Sünnet de bilinmez. Bu bilinmezlerle bir yere gidilmez. Bu bilinmezlerin rehberliğinde bir yere gidilmez. Bu bilmezlerin rehberliğinde mesafe alınamaz. Bunlar Kitap adına, Sünnet adına sadece sizi aldatmış olurlar. Siyasî Müslümanlık denen şey, bu mevzuda öyle bir tuz-biber oldu ki, İslam'ın ruhunu öldürdü, Kitab'ı öldürdü, Sünnet'i öldürdü, Usûlu'd-Din'i öldürdü; sadece meseleyi lafa, lafazanlığa, demagojiye ve diyalektiğe bağladı. *Bu müselles (üçlü) yeniden bir araya getirildiği, yani, kalbî ve ruhî hayat, medresede eğitimi yapılan ulûm-u diniye ile birleştirildiği, bu ulûm-u diniye de fünûn-u medeniye ile birleştirildiği; başka bir ifadeyle, talak-ı selâse ile boşanmış bu üç hakikat bunca zevc-i âherden sonra yeniden bir araya getirildiği zaman, Allah'ın izni ve inayetiyle, onulmaz gibi görünen dertler derman bulacak. Sizler ona namzetsiniz. İnşaallah, cihanın problemlerini Allah çözecek, elinize verecek; gelecek nesiller tarafından yâd-ı cemil olacaksınız.
“Evladım. Ne olacak bu ümmetin hali? Eskiden dua eden çoktu. Eskiden ümmet birbirine dua ederdi. Dualarla yürekler güzelleşirdi, ferahlaşırdı ve zenginleştirdi. Kim hizmet edecek? Nice hizmet edenler var. Hizmeti Allah için yapıyor, gençleri yetiştiriyor. Sonradan gelenler, burayı kazanç kapısı haline getiriyor. Görünüşte hizmet ediyor. Evet, hizmet de ediyorlar. Fark şu; önceden hizmet ederler. Gençlerin yetişip yetişmediğinde dertlenirler. Şimdi, sistemi devam ettiriyorlar. Yine de Allah razı olsun, hizmet ediyorlar. Gençlerin yetişip yetişmediğine bakmıyorlar. Gençleri yetiştirenler bir yürek olmuş. Aynı yöne hizmet etmiyorlar. Alışılmış sistemin içinde olanlar kendi fikirlerini de arada adapte ediyorlar. Kendi yaşayışlarını doğru bulup, kendilerini taklit etmelerini istiyorlar. Bu da neslin yetişir gibi olup, kaybetmemize sebep oluyor. Kendilerini örnek değil, Resulullah'ı örnek, sahabeleri örnek, evliyaları, velileri örnek almak ve alınması gerekirken, her öğretmen, kendini örnek verir hale geldi, yetiştirenlerin içinde bile. Resulullah'ı örnek veren sahabeleri örnek veren çok az kaldı. Evet dillerinde çok kalplerinde yok. Görünüş de var, içerde yok. Dolaşıyoruz kalpleri, çok zayıfladı imanları. Bu da bizlerin mücadelesini zayıflatıyor, yavaşlatıyor. Sizler buna dikkat edin. Onu da bir uyarı olarak seçin. Hizmetinize ya Resulullah'ı örnek göstererek gidin ya da tek gidin. Sözün doğrusu “Rabbe götürendir?” Allah razı olsun. #synergykendiyas #hizmet #dua #hendek Facebook: https://www.facebook.com/SynergyKendiyas İnstagram: https://instagram.com/synergykendiyas Youtube: https://www.youtube.com/channel/UC_xe-4OhrGjeQkX9dWA96fQ TikTok: https://www.tiktok.com/@synergykendys Yaay: https://yaay.com.tr/SynergyKendiyas Twitter: https://twitter.com/SynergyKendiyas?t=rF3t1yDh7eLgUg_Djh5khQ&s=0
“Senle” Sizle biz anlamında “sen” olarak söyledi. “Sen” “Sizler” demekle “sen” demekle “biz” demek arasındaki farkı anlattı. “Sen Rabbimin duasısın”. “Senler bir ol emrisiniz. Senlerde Allah'u Teala yaşamak istedi, sizleri yaşattı, sizler de yaşıyor. Sen olmak, Rabbil alemini bilmek, onu yaşamak ve yaşatmak. Sen olmak, Allah'u Teala'nın varlığının birliğinin delilidir. Sen, senler bir olsanız biz olursunuz. Bizler de sen olan, senler olan kulların hizmetinde bulunuruz. Sizler, sen olamıyorsunuz. Senler olamıyorsunuz. Allah'u Teala'yı hakkıyla yaşamıyorsunuz ve yaşatmıyorsunuz. Allaha Teâlâyı hakkıyla yaşayıp yaşatmış olsanız ki sizi yaşatan Rabbül alemin. Bizler de sizlere hizmet ederiz, yardım ederiz, yükünüzü paylaşırız. Senle ben olmak demek, sizle biz olmak demektir. Şeytanın tarafına da geçince benlik başlar ben olur ama bizleriz.” Aramızdaki fark budur. #synergykendiyas #sarıdede #türbe #hendek Facebook: https://www.facebook.com/SynergyKendiyas İnstagram: https://instagram.com/synergykendiyas Youtube: https://www.youtube.com/channel/UC_xe-4OhrGjeQkX9dWA96fQ TikTok: https://www.tiktok.com/@synergykendys Yaay: https://yaay.com.tr/SynergyKendiyas Twitter: https://twitter.com/SynergyKendiyas?t=rF3t1yDh7eLgUg_Djh5khQ&s=0
Çünkü karar verdik, 40 yaş üstünü şu saatten sonra değiştirmemiz biraz zor! Zira dilimize pelesenk olduğu halde hala önemini idrak edemediğimiz bazı kelimeler var hayatımızda, mesela “çevre”, “atık”, “geridönüşüm”, “sürdürülebilirlik”… Peki hiç düşündünüz mü, sıklıkla kullandığımız veya duyduğumuz bu kelimelerin anlam ve önemini derinlemesine biliyor muyuz? Ya da kişisel hayatlarımızda bu kavramlara ne kadar anlam kazandırabiliyoruz? Hatta bu kavramları olması gerektiği gibi umursuyor muyuz? Bu bölümde hem konaklama tesislerinde karşılaştığımız yeni çevreci çözümleri hem de kişisel yaşamlarımızda uygulayabileceğimiz ve fark yaratacak birtakım tedbirleri konuştuk. Biraz özeleştiri ve dedikodu yaptığımızı söylemeden de geçmeyelim. Sizler de bu sohbete ortak olmak isterseniz saatler gece 12'yi gösterdiğinde kanalımıza gidip yeni bölümü oynat tuşuna basabilirsiniz
Bir İslâmî STK, gençlerle istişareden sonra bazı notları paylaşmış. Bu konuyla ilgilenmiş, düşünmüş, yorulmuş bir arkadaşa bu notları gönderdim, düşüncesini sordum; o da bana yazdı. STK için (S), arkadaşım için (A) kodlarını kullanarak paylaşıyorum. Arkadaşım, doğru bulduğu cümlelere açıklama yazmamıştır. Elbette her iki tarafın da tartışmaya, eleştiriye açık ifadeleri ve düşünceleri var, ancak konu üzerinde bizi de düşünmeye sevk etmesi faydalıdır. S- Gençler ile aynı dil konuşulmalı! A- Gençler ile aynı dili kim konuşmalı, büyükler mi? Eğer büyükler ise bu çok yanlış bir tespit, gençliğin yaşadığı zamana ve değişime büyüklerin adapte olması ve ayak uydurması çok zordur. Olmaz mı? Olur, fakat çok az sayıda kişi ancak bunu başarabilir. Gençler ile gençler... S- Sohbet yerine muhabbet kavramının kullanılması, İslâm/Şeriat/Din kavramının sözlü olarak değil yaşam tarzı olarak büyüklerde görülmesi, söylemde değil eylemde ahlaklı-dürüst olunması, gençlerin ilgisini çekecek aktiviteler yapılması, sanal oyunlar-zevkler yerine gerçek oyunlar oynanması, A- Çocuklardan, büyüklere yani 1,5 yaşından 90 yaşına kadar herkes sanal dünyanın içerisindeyken buna karşı durmak mümkün değildir. Sizler de o alanda sıkmadan (subliminal olarak) sürekli aynı temayı işlemeden dininizden, kültürünüzden ve tarihinizden esintiler içeren kaliteli sanal oyunlar yapmalısınız. Ancak bu şekilde başarılı olunur, aksi takdirde onları yeniden çelik çomak oyununa çekemezsiniz. Metaverse çağına geldiğimiz bu zamanda böyle bir önerme iş görmez. S- Her konuyu direkt dine bağlamadan mantıklı örnekler ile mesaj verilmesi, n Gençlerin giyim-kuşam, konuşma gibi konularda daha rahat bırakılması, n Gençleri dindar-dinsiz, ateist-deist... diye ayırmadan hepsine yaklaşılması, n Yetişkinlerin sohbet ve diğer ortamları gençlere uygun hale getirip monotonluktan uzaklaşılması, n Gençler sanal bir dünyada yaşıyor, oyunlar, E-Spor gibi, onlara yaklaşmak için sanal dünyalarına girilmesi veya bilgi sahibi olunması, daha sonra onları gerçek hayata çekmeye çalışılması, A- Gençleri sanal dünyadan çekmek hiç o kadar kolay bir iş değil, bunun başarı oranı ancak %0,1 değerinde olur. Onları o alandan çıkarmaya çalıştığınızı hissederlerse sizler ile olan temaslarını keserler. Sanal dünyada onlar ile temas edip dostluk kurmalısınız. Bizim için tebliğ mekânı ve yeri önemli değildir. Önemli olan kişinin inançlı ve ahlaklı yaşamasıdır. S- Gençlere, kendilerini rahat hissedeceği kafe, park, doğa gibi yerlerde aktivite yapmaları konusunda yardımcı olunması, n Politik tanrısızlık denen siyasetin dine ya da dinin siyasete alet edilmemesinin sağlanması, dini kendi çıkarları için kullananların çok kötü örnek olduklarının bilinmesi, n Sosyal medya platformları tamamen küreselcilerin kontrolünde olduğu için gençler maalesef onların planlarını hedeflerini, kendi düşünceleri olarak kabul ediyor, içselleştiriyor. Bu anlamda Netflix, Exxen gibi platformlar konusunda karşı argümanlar geliştirilmesi,
Medyascope Podcast'ten herkese merhaba. Hafta Sonu Yazıları köşemizde yayınlanan yazılarımızın seslendirmesiyle karşınızdayız. Doğa Üründül'ün "Gizli işsizler – “Milli Takım” teknik direktörleri" başlıklı yazısını Hasan Teoman Bingöl sizler için seslendirdi. Beğenerek dinlemenizi umuyoruz.
Bu video 16/10/2016 tarihinde yayınlanan " MEHDÎ, MESÎH VE KÂİNAT İMAMI (!)" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... “Ben Mesîh'im” demeyi küfür, Mehdîlik iddialarını da dalalet sayıyorum. O hainlerden bir tanesi -zannediyorum- bir test mahiyetinde öyle bir şey söylediğinde “Öyle bir iddiaya kalkmak küfürdür” dedim bir kere. Hazreti İsa (aleyhisselam), bir peygamberdir. Birisinin değil “Ben İsa'yım!” demesi, “havariyim!” demesini bile ben dalalet sayarım; küfre yakın bir mülahaza olarak ifade etmişimdir. Fakat o hain, o zaman da yüzüme karşı farklı şeyler söylemek suretiyle meseleyi kamufle etmeye çalıştı. Mehdîlik meselesine gelince: Günümüzde sahte bir sürü mehdî var. O, çok önemli bir misyon sahibi. “Mehdî” demek esasen bütün kütüb-i ehâdiseyi bilen insan demektir, bütün tefsirlere çok ciddiyetiyle vâkıf olan insan demektir; aynı zamanda “zamanın yorumunu yanına alacak insan” demektir. Ben hiçbir zaman kendimi -biraz evvelki mülahazayla ifade edeyim- onun kıtmîri bile görmedim. Keşke, o değil de, onun talebelerinden bir tanesi olsa, benim de boynuma bir ip taksa “Sen de benim köpeğimsin!” dese, onu ben büyük bir paye olarak kabul ederim. Şimdiye kadar söylediğim sözler içinde, cami kürsüsünde âcizâne vermeye çalıştığım konferanslarda, yazdığım yazılarda, tek kelimeyle bu mevzuda bir şey varsa Allah belamı versin. Hafizanallah!.. Yoksa bunu iddia edene ispat etmek düşer; İslam hukukundaki temel mantık da budur, modern hukuktaki temel mantık da budur. Bu mevzuda îmâ eder bir şey söylemiş mi? Hafizanallah!.. Ben onu sapıklık ve dalalet sayarım. Elli defa, kendimden her bahsedişimde “köpek” diye bahsetmişimdir. Ve kendimin cennete girmesi mevzuunu, sadece sizin gibi kendini Kur'an'a, imana adamış insanların içinde bulunduğumdan dolayı, Cenâb-ı Hakk'ın bana, ulûf-u şahânede şahıs fark etmeden herkese verildiği gibi, “Yaramaz, haydi sen de geç!..” falan diyeceği mülahazasına bağlamışımdır, “recâ” duygumu böyle dillendirmişimdir. Sizler elli defa buna şahit olmuşsunuzdur. Bunca insanı, Cenâb-ı Hak, cennete sevk ederken, Kıtmîr de içlerinde bulunuyor. Hiçbir liyakati yok fakat bunca insan içinde -onlar da insan olarak görmüşler onu- mahcup etmemek için, “Sen de geç onların arasında!” denilmesini umma mülahazasıyla kendini ifade etmiş bir insan… Hâşâ, değil o büyük pâyeler, sıradan, sağlam bir mü'min olma mevzuunda bile “Allah, bizi hakiki Müslüman eylesin!” sözleriyle cevaplandırmışımdır. “Allah, bizi hakiki Müslüman eyleye! Allah, bizi hakiki mü'min eyleye!” Bunun ötesinde Alvar İmamı'nın ifadesiyle, “Allah, bizi hakiki insan eyleye!” mülahazalarıyla sözlerime kafiye koymuşumdur. Şimdi bütün bunlar yüz yerde ifade edildiği halde, kalkıp bir densizin veya Taylasanlı birkaç tane densizin bir araya gelerek bu mevzuda, sözleri siyak ve sibakından kopararak, müstetbeâtü't-terâkib'i görmezlikten gelerek, cehaletlerini ortaya koymalarının ve bazı kelimelerden manalar çıkarmalarının hiçbir kıymeti olamaz. “Demediğine göre, galiba öyle!” E sen de demiyorsun, başkası da demiyor!.. O tekkelerde serkâr olan insanlar da demiyorlar. Orada onların hâdimleri de demiyor, “değilim!” demiyorlar. Ee kimse iddia etmiyor ki, onlar da onu söylesinler.
Fidiro Kahvesi bu hafta Emmy ödüllerini hak sahiplerine ulaştırıyor! Müdavimlerimiz bu bölümde adaylıkların işleyiş süreçleri, dizilerin bilinirlikleri, aktörlerin (fragman) performanslarını ele alıyor. Dinleyenleri keyifli bir kaosa davet eden ve Emmy yorumlarına dair ezberleri bozan bu bölüm, aynı zamanda gurbetçi müdavimlerimizin ‘tarzanca' Türkçe konuşmalarına dair interaktif bir oyuna da ev sahipliği yapıyor. Sizler de bu eğlenceli muhabbetimize buyrun ve dinledikten sonra yorumlarınızı bizimle paylaşmayı unutmayın!Cambly hakkında detaylı bilgi almak için: https://cambly.biz/fidiroKod: FidiroBu bölüm Cambly hakkında reklam içerir.Reklam ve işbirlikleri için: fidirokahvesi@gmail.comInstagram: @fidirokahvesi Support the show
Fidiro Kahvesi bu hafta, gündemlere bomba gibi düşen Netflix'in yeni Jane Austen uyarlaması Persuasion (İkna) filmi ile karşınızda. Müdavimlerimiz bu bölümde, alçakgönüllü ve yumuşak huylu Anne Elliott'ın, genç biz kızken reddettiği fakir ama gururlu Frederick Wentworth ile yollarının yeniden kesişmesini konu alan hikaye üzerinden imkansız aşkın çilesine ve evlilik kurumunun ekonomik temellerine dair konuşuyor. Netflix yapım şirketinin bizi derinden etkileyen bu aşk hikayesini ekranlara uyarlarken yaptığı başrol tercihlerini, kullandığı modern kültürel unsurları ve 'inclusive casting' uygulamasını da değerlendirdiğimiz bu bölüm, romantik ve tarihsel kurgu meraklılarına derin ve samimi bir sohbet vaadediyor. Sizler de aramıza buyrun ve dinledikten sonra yorumlarınız bizimle paylaşmayı unutmayın!Support the show
Bu bölümde ekipten Selen ile İngilizce bir röportaj yaptık. Sizler için hem bir dinleme egzersizi olacak hem de Selen'i daha yakından tanımış olacağız.Konuşma kulüpleri duyurularından haberdar olmak için englishwithsera@gmail.com adresine mail atabilirsiniz, böylece sizi mail listemize ekleyebilirim.Beni Instagram'dan takip etmek isterseniz buraya tıklayın. Görüşmek üzere!
Fidiro Kahvesi bu bölümünde Elif Batuman'ın 2017 yılında yayınlanmış Budala (The Idiot) romanı ile karşınızda! 90lı yıllarda Harvard üniversitesinde okuyan Türk-Amerikalı Selin'in birinci sınıftaki yolculuğunu ele alan Pulitzer finalisti bu eser kahvemizde aşka, dile, Rus edebiyatına ve arkadaşlıklara dair tatlı bir sohbetin kapısını aralıyor. Müdavimlerimizi uzun uzadıya yazılan e-mailler ve estetik ve etik yaşamak arasındaki gerilimler üzerine düşündüren bu eğlenceli muhabbet, Elif Batuman'ın 2016'da The Newyorker'da yayınlanan ‘Başörtüsü, Modern Türkiye ve Ben' başlıklı yazısının samimi bir incelemesiyle derinleşiyor. Sizler de aramıza buyrun ve dinledikten sonra yorumlarınız bizimle paylaşmayı unutmayın!*Elif Batuman'ın bahsi geçen yazısı ‘Cover Story', yani Kapanma/Kapak hikayesi: [https://www.newyorker.com/magazine/2016/02/08/cover-story-personal-history-elif-batuman/amp]Support the show
Fidiro Kahvesi bu kapsül bölümünde sevdiği dizileri sizlerle paylaşıyor! Kahvemiz, bu hafta müdavimlerimizin 2022 yılında radarına giren ve izleyip üzerine konuşmaya birbirlerini ikna etmeye çalıştıkları bu güzel yapımların ‘spoilersız' özet ve tanıtımlarına ev sahipliği yapıyor. Sizler de bu sıcak ve keyifli sohbetimize buyrun ve dinledikten sonra bizimle izleyeceğiniz dizileri paylaşmayı unutmayın!Support the show
En hayırlı ümmet! / Kerem Önder كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۜ وَلَوْ اٰمَنَ اَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْۜ مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَاَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir.” Ali İmran 110 "Sizler, sizden önce gelmiş geçmiş ümmetler içinde, en hayırlı ümmet olarak anılıyor idiniz." Bu, Hak teâlâ'nın tıpkı, "Onlar, kâfirlere karşı çetin ve sert, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rükû ediciler ve secde ediciler olarak görürsün. Onlar Allah'tan lütuf ve rızâ taleb ederler. Secde İzinden olan nişanları, yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur" (Fetih, 29) âyetinde ifâde ettiği gibidir. Yani, "Marufu emredip, münkerden nehyeden ve Allah'a iman edenler olmanız hasebiyle siz, en hayırlı ümmet haline geldiniz, dönüştünüz" demektir. Sonra Cenâb-ı Hak, "Eğer, ehl-i kitab da iman etseydi kendileri için elbette hayırlı olurdu" buyurmuştur. Yani, "Bu hasletleriniz sebebiyle en hayırlı ümmet olma vasfını kazandığınız gibi, Ehl-i Kitâb da iman etmiş olsaydı, bu en hayırlı olma vasfı, onlar için de söz konusu olurdu" demektir. Allah en iyi bilendir. "Ehl-i Kitab, başkanlık sevgisinden ve avamın kendilerine tabî olmasından hoşlandıklarından dolayı, dinlerini İslam dinine tercih etmişlerdir. Eğer onlar iman etseler, âhirette elde edecekleri büyük mükâfaatın yanısıra, dünyada iken de arzuladıkları riyaset (baş olma arzusu) da kendileri için bulunur ve böylece de bu, kendileri için yetindikleri o halden daha hayırlı olurdu." ...
TikTok... Kimilerine göre günümüzün en dinamik sosyal medya platformu, kimilerine göre ise yeni akım medya. Peki TikTok gerçekten kendisini pazarlamacılara bir türlü sevdiremeyen bir bataklık mı, yoksa ülkeleri bile içerden fethedebilecek kadar modern bir truva atı mı? Sizler için konuştuk.
Kariyer öyküleri serisinin yeni bölümünde engellilerin iş yaşamında karşılaştığı, pek de konuşulmayan olumsuz tutumlara dair bir sohbet başlıyor. Beyza Yıldırım ve Şeyma Büyükurvay Bazı veriler ve verisizlik etrafında söyleşiyor, sizleri bir sonraki bölümü birlikte oluşturmaya davet ediyor. Sizler de deneyimlerinizi şu formdan anonim olarak paylaşarak katkı sunabilirsiniz. https://forms.gle/GRfz2HkTLDjD6sWZ8
Sürgün Edebiyatına dair araştırmalar 1970'li yıllarda başlamıştır ve bu araştırmalarda büyük ölçüde Almanya'dan sürgün edilen veya zulümden kaçan, gittikleri ülkelerde eserlerinde Alman kültürünü tanıtma gayreti içerisinde olan yazarlar incelenmiştir.Buna örnek olarak sığındığı Amerika'ya, “Ben neredeysem Almanya orasıdır” diye meydan okuyan Thomas Mann ve onun bu meydan okumasını aslında kimsenin önemsemediğini bizzat yaşayarak tecrübe edip “Benim olduğum yer Almanya değil, benim olduğum yer sürgün” sözleriyle yazıya döken Schönberg örnek verilebilir.Heinrich Mann, kardeşinin aksine şöyle ifade etmektedir sürgünü: “Vatan mı? Milletlerin sonu, dünya üzerinde dağılıp yayılması, budur başımıza gelecek olan! Ya ben, kendim? ‘Kendim' diye bir şeyim yok." Bertold Brecht'e göre sürgün kişi, iki güç arasında sıkışıp kalmıştır, bunlardan ilki insana gurbet olmuş bir vatan, ikincisi ise hiçbir zaman vatan olamayacak bir gurbet. Bunu, yazdığı şiirlerinden birinde şu şekilde dile getirir: “Huzursuzca, öylece bekliyoruz, sınırlara oldukça yakın yerlerde, Geri döneceğimiz günü bekleyerek, Sınırların ötesindeki en ufak değişikliği bile dikkatle izleyerek […]” 1990'li yıllardan itibaren yeni bir bakış açısıyla, sadece vatanından sürgün edilmek ve kendi kültürünü gittiği ülkelerde tanıtmak yerine yazarlar, gerek sosyokültürel açıdan gerekse ilgili ülkenin şartlarına entegre olmaya dair eserler vermeye başlamıştır. Böylece yazarlar, yabancı oldukları bir kültüre ait tecrübeleri, edebiyat yolu ile okurlarına aktarmaya başlamışlardır.Bu ikinci dönemde verilen eserler ışığında, günümüzde yaşanan globalleşme ve göç olgusuna dair çeşitli araştırmalar yapılmaktadır.5 Almanya'nın önde gelen Sürgün Edebiyatı araştırmacıları da onu kültürel bir etkileşim aracı olarak ele almaya başlamışlardır.6 Böylece geleneksel Sürgün Edebiyatı araştırmaları, yerini o dönemde dikkate alınmayan kültürel etkileşimlerin, bir kültürden öbür kültüre zamanla aktarılan unsurların ve kişilerarası iletişimde ortaya çıkan kültürel değiş tokuşların araştırılmasına bırakmaya başlamıştır. Dikkat çekici başka bir husus ise, Sürgün Edebiyatında verilen eserlerin günümüz için birer belge niteliğinde olduğu gerçeğidir.Bu belgeler, çok uzun zaman geçse bile o dönemde yaşanan zulümleri ve acıları bizlere yeniden hatırlatmaktadır. Nitekim Müslümanların, yaşadıkları beldelerden, zulüm ve şiddetten uzaklaşmak için hicret etmeleri de bir sürgüne gidiştir. Bu hicretlerde yaşadıkları acıları ve çıkarıldıkları beldelere olan hasretlerini, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) başta olmak üzere, Ashâb-ı Kiram da dile getirmişlerdir. Kâinatın İftihar Tablosu (aleyhissalâtü vesselâm), Bedir Savaşında öldürülen Ebu Cehil, Utbe, Şeybe gibi müşriklerin atıldığı çukurun başına gelerek uğradığı zulmü şöyle dile getirmiştir: “Sizler Peygamberinize karşı ne kötü bir topluluktunuz! Sizler beni yalanladınız, başkaları ise beni tasdik edip doğruladılar.Siz beni yurdumdan çıkardınız, başkaları ise bana kucak açtılar. Siz benimle çarpıştınız, başkaları ise bana yardım ettiler. Şimdi Rabbinizin vadetmiş olduğu azabı gerçekleşmiş buldunuz mu? Ben Rabbimin bana vadetmiş olduğu zaferi gerçekleşmiş buldum.” Mukaddes Hicretin ardından sahabe efendilerimizden bazıları da zorla çıkarıldıkları beldelere olan hasretlerini ifade etmişlerdir. Mesela, Bilal-i Habeşî (radiyallahu anh), Mekkeli olmasa da Mekke'ye olan özlemini şu sözlerle dile getirmiştir: “Ah Mekke! Acaba sana bir kere daha kavuşabilecek miyim? Ah Nur Dağı! Seni bir daha seyredebilecek miyim?”