Podcasts about bizans

  • 61PODCASTS
  • 214EPISODES
  • 19mAVG DURATION
  • 1MONTHLY NEW EPISODE
  • May 29, 2025LATEST

POPULARITY

20172018201920202021202220232024


Best podcasts about bizans

Latest podcast episodes about bizans

Mevlana Takvimi
İSTANBUL'UN FETHİ-29 MAYIS 2025 MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later May 29, 2025 3:16


29 Mayıs Salı sabah namazından sonra, Türk ordusunun Orta Çağı kapatan, büyük târihî hareketi başladı. Ordu-yu hümâyûn, kara ve denizde, bütün cebhelerde birden, umûmî harekâta girişti. Toplar, hep birden şehir üzerine çevrilerek ateşlendi; etrafı kesîf bir duman ve barut kokusu kapladı. Tekbîr, tehlîl ve tüfenk sadâlarıyla genel bir hücum yapıldı. İlk hamlede iki bin merdivenle 50 bin yiğit ileri atılmış, harbin en şiddetli ânında, Akşemseddîn ile Molla Gürânî ateş hattına girerek, gazâ yolunda şehâdet derecesine ulaşmayı isteyerek askere örnek olmuşlardır. Fâtih, dahî askeri coşturan sözlerle, elinde kılınç, gâzi ünvanını kuvvetlendirmek için Topkapı gediğine saldırıyordu. Bu sırada Ulubatlı Hasan nâmındaki muazzez nefer, tekbîrlerle Topkapı suruna sancağı dikti. Böylece İslâm dilâverlerinin ve Oğuz kavminin, asırlardan beri hayâl ettiği mukaddes rü'yâ hakîkat olmuştu. Ulubatlı, Peygamber (s.a.v.)'in müjdesine mazhar olarak, 30 kadar arkadaşıyla şehâdet mertebesine ulaştı. Surlara bayrak dikilip, Bizans'ın başaşağı olan bayrağı sökülüp atılınca, ezanlar okunmaya başlandı.Sultan Mehmed Han surlardaki bu manzarayı görünce, atından yere inerek, Muhbir-i Sâdık (s.a.v.)'in senâsına erişmenin, kendisini ve devletini İslâm'ı en mukaddes şerefine mazhar kılan medhiyye-i Resûlullâh (s.a.v.)'e kavuşmanın verdiği heyecanla, şükür secdesine kapanarak; Cenâb-ı Hakk'a hamdetti. Sonra otağ-ı hümâyûnuna çekilerek, devlet erkânının tebriklerini kabûl etti. Türk askerleri artık şehre tamâmen hâkim olmuşlar ve Ayasofya'ya dayanmışlardı. Fâtih askerlere, direnenlerden başkasının öldürülmemesini, ancak esîr edilmelerini emretti. Fetih bütün Müslüman dünyâsına zafernâmelerle tebliğ edilmiş; Muhbir-i Sâdık (s.a.v.)'in hadîsleriyle övülmüş olan Fâtih Mehmed ve ordusu en kudsî bir hürmete lâyık görülmüştür. Mısır'da, Şam'da, Bağdâd'da büyük dînî merâsimler yapılmış; Halîfe'nin emriyle câmilerde Türk şehîdlerinin rûhları ta'ziz edilmiş; İkinci Mehmed ismi hutbelerde zafer dolayısıyla anılmıştır. Bu andan itibâren bütün İslâm dünyâsı, Seyyidü'l Beşer (s.a.v.)'in müjdesine mazhar olan Osmanlı Devleti'ni Müslümanlığın büyük temsilcisi olarak kabûl etmeğe başlamış bulunuyordu.(Ziya Nur Aksun, Osmanlı Tarihi, s.141-142)

Yeni Şafak Podcast
Mustafa Kutlu - Dersaadet'in kalbi

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Apr 23, 2025 7:16


Kırk yıllık dostum Beşir Ayvazoğlu bereketli yazı hayatını (60 kitaba ulaştı) yeni eserlerle sürdürüyor. Son okuduğum Beyazıt Meydanı'nın macerasını anlattığı “Dersaadet'in Kalbi” (Kapı Yay., 2025) adlı eseri oldu. Kitap, arka kapağında şöyle tanıtılıyor: “Bizans döneminde daha çok Forum Tauri diye anılan Beyazıt Meydanı bugünkü ismini Sultan II. Beyazıt'ın yaptırdığı külliyeden alır. Osmanlı tarihinin İstanbul'daki ilk imparatorluk sarayının yanı başında inşa edilen bu külliye sayesinde büyük bir canlılığa kavuşan ve tarih boyunca çok önemli olaylara sahne olan bu meydana “Dersaadet'in Kalbi” denilse yeridir.

Mevlana Takvimi
REŞİDDÜDDİN FAZLULLÂH'IN HİZMETLERİ-21 NİSAN 2025-MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Apr 21, 2025 2:28


Tam adı Ebül Hayr Reşiddüddin Fazlullah bin İmadidevle el Hemedânî olan Reşiddüddin, Hemedânî'da tıp tahsili yapmıştır. Doktor olmasından dolayı kendisine Ali et-Tabib el-Hemedânî de denmektedir. Reşiddüddin Fazlullah, Gāzân Han'ın ve Olcâytû'nun devrinde de bilim faaliyetlerini sürdürmüş ve 1307 yılında vezirliğe yükselmiştir.Devletin entelektüel seviyesini artırmak için medrese ve kütüphaneler yaptırmıştır. Kitaplara damga vurulması yöntemi, minyatürleme aktivitesi olarak bir ekolün meydana gelmesine ve bu ekolün Bizans aracılığıyla İtalya'ya ve buradan da diğer Müslüman sanatçılar sayesinde Hindistan'a kadar ulaşmasına olanak sağlamıştır. Bilim adamlarını her zaman koruyan Reşiddüddin, matematik alanında İbnü'l Havvam başta olmak üzere âlimleri himayesi altına aldı. Reşiddüddin Fazlullah, 1247-1318 yılları arasında baskı teknikleri konusunda bir çalışma da ortaya koyduğu bilinmektedir. Bu eserlerin çoğaltılarak İslâm şehirlerine gönderilebilmesi için vakıf gelirlerinden bütçe ayırmıştır. Çin tıbbı ve bilimi üzerine yazılan “Tensukname-i İlhani der Fünun-u ulum-u Hitayi” adlı eseri Farsça olarak tercüme etmiş ve bu esere bir giriş yazmıştır. Bir diğer eseri ise Asar-ı Ahya'dır. Bu eser, iklim ve toprak bilgisi, sulama ayrıca hayvan yetiştirme ve bahçe ziraati üzerine yazılmış bir çalışmadır. Ağaç ve fidan yetiştirme bilgisini içeren bu eser meyve ağaçlarına aşılama tekniği geliştirilmesiyle berâber birçok meyve ağacı türünün üretilmesini konu almaktadır. Ayrıca bu eser, İslâmi ziraat kitapları arasında çay hakkında bilgi veren ilk ve tek kitaptır. Kısaca bu eser tarımın bilim olması yolunda yapılmış ilk çalışma olarak günümüzdeki yerini korumaktadır. (Aykut Kar, İlhanlı Dönemi Bilim Faaliyetleri,S.72-74)

Yeni Şafak Podcast
Dursun Gürlek - İhtifalci Mehmed Ziya Bey ve Kâriye Camii

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Feb 9, 2025 9:27


Bizans'ın başkenti Konstantıniyye'den İstanbul'a intikal eden tarihi eserlerin en önemlilerinden biri de, Kariye Camii'dir. İstanbul'da yaşayanların büyük çoğunluğu ne yazık ki, bu şehirde böyle bir tarihi Bizans ve Osmanlı eserinin bulunduğunu bilmiyor. Adını duyanlar varsa da bir kere bile gidip ziyaret etme zahmetinde bulunmamışlardır. Kâriye Camii'ne, bu kadim mabede duyulan ilgisizlik eskiden de kendini gösteriyordu. Konuyla ilgili bir kitap yazan İhtifalci Mehmed Ziya Bey de eserinin başında bu hususa şöyle temas ediyor; Mercan İdadisi'nde (lisesinde) öğretmenlik yaparken talebelerimi Kâriye Camii'ne götürmek istedim. 7 Aralık 1909'da sınıfça gitmeye karar verdik. Talebelerin büyük bölümü Kâriye Camii'nin nerede olduğunu bilmedikleri için belli bir günde Mihrimah Sultan Camii'nde toplanmak üzere anlaştık diyor. Günümüzdeki bilmeyenlere de hatırlatalım; bu Mihrimah Sultan Camii Üsküdar'daki Mihrimah Sultan Camii değil, Edirnekapı'daki Mihrimah Sultan Camii'dir.

Genç Derneği
Bizans İmparatoru'nu Alt Eden Sahabe | Senin Hikayen B06

Genç Derneği

Play Episode Listen Later Feb 9, 2025 17:07


Her insanın yüreğinde saklı bir hikaye vardır… Peki ya medeniyetimizin iz bırakan şahsiyetleri? İşte onların ilham veren hikayeleri, Talha Raşit Bozkır'ın samimi anlatımıyla Genç Podcast'te hayat buluyor! "Senin Hikayen", Adem Ergül'ün 365 Lider Davranış kitabından özenle seçilen hikayelerle sizi örnek alınacak önder şahsiyetlerle buluşturuyor. Her bölümde, değerlerimizi şekillendiren, karakterimize ışık tutan ve yaşamımıza ilham olacak kahramanların izlerini süreceksiniz.

Mevlana Takvimi
AŞİRETİ, DEVLET YAPAN BÜYÜK KURUCU: OSMAN GAZİ - 24 OCAK 2025 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Jan 24, 2025 2:23


Osman Gazi 1258'de dünyaya geldi. Babası Ertuğrul Gazi, annesi Halime Sultan'dır. 1281'de aşiret reisi olmuşsa da adını alacak olan devletin başına 1299 yılında geçmiştir. 1324 yılında vefat etmiş olup, türbesi Bursa'da, sur içinde Tophane semtindedir. İlk dönem Osmanlı tarihçileri onun orta boylu, esmer tenli, yuvarlak çehreli, kara kaşlı, kara gözlü olduğunu, bu yüzden de kendisine Kara Osman diye isim takıldığını, iyi ata bindiğini aynı zamanda iyi bir silahşör olduğunu kaydederler. Osman Gazi gayet sâlih, dindar, cesur ve yiğitti, devlet işlerinde azimli ve kararlıydı. Şahsi hayatında ise mütevazı ve yumuşak huylu idi. Geçimini kendi koyunlarıyla sağlardı. Belirtildiğine göre iaşesi için beytülmalden (devlet hazinesinden) bir şey almazdı. Edeb ve hayâ sahibi idi. Kerem ve atâ sahibi idi, fukarayı güldürür, yetimleri giydirirdi. Cömertliğinden öldüğünde ne altın ne gümüş kaldı. Yönetimi altındakileri adalet ve insafla mamur etti. Herkesle doğruluk ederdi, adalete çok önem verirdi. Osman Gazi bir yandan Marmara'ya, bir yandan da Karadeniz'e ulaşmayı planlıyordu; önünde duran Rum tekfurlarını etkisiz hâle getirerek çatırdayan Bizans'ı sıkıştırmak istiyordu. 1254-1325 yılları arasında 18'den fazla kale fethedilişi, askerî açıdan önem taşıyan Bursa'nın ise iki yandan havale hisarları ile kuşatılmış olması bu planın başarılı bir biçimde yürütüldüğünü göstermektedir. Nitekim Osman Gazi, babasından aldığı toprak mirasını dört katına çıkararak ülkenin yüzölçümünü 16.000 km2'ye ulaştırmıştır. (Hüseyin Algül, Uludağ İlahiyat Fakültesi Dergisi, c.8, s.61-64)

Yeni Şafak Podcast
Yaşar Süngü - Elin Amerikalısının ne işi olur Anadolu'nun su kaynaklarıyla

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Dec 8, 2024 5:03


Türkiye'yi ilk kez 1980'de ziyaret eden ressam Margaret Ross Tolbert, sanat tarihi derslerinde Ayasofya, Bizans'tan Selçuklu ve Osmanlı eserlerine birçok eseri incelemiş. Türk müziği, geleneksel danslar ve suyun, Anadolu'da kültürün derin bir parçası olduğunu fark etmiş.

Yeni Şafak Podcast
Ali Saydam - Türkiye Ateş Altında...

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Sep 2, 2024 7:22


Bazıları dışarıdan... Bazıları da içeriden... Kurcalayıp duruyorlar. Durum hep aynı; Selçuklu'dan bu yana aynı... Selçuklu da Bizans'la boğuşmaktan çok, Bizans'ın yerleştirdiği fitne odaklarıyla uğraşırdı... Amaç; dışarıda Türkiye'nin tezlerinin çürütülmesi, içeride ise kaos çıkarılması... Son işaret fişeği, FETÖ'nün 15 Temmuz'a ilişkin kullandığı ifade edilen “Kapadokya” mesajının 30 Ağustos'ta CIA tarafından X'te paylaştıkları bir fotoğrafla yeniden gündeme gelmesiyle yakılmış olabilir mi?.. Üst üste yaşadığımız şu üç olayın birbirleriyle hiç mi bağlantısı yok acaba?..

Yeni Şafak Podcast
ÖMER LEKESİZ - Türkler Avrupalı Değildir Ama Avrupa'ya Mecburdur

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Jul 6, 2024 4:53


İyi ki semboller var! Aksi halde düşünmenin kendisini geriye çektiği ve görselliğin onun tahtına yerleştiği şu zamanda inanç farkını, milli karakteri, tarihi hakikatleri… beyan eden imalar, işaretler, semboller de olmasa, gemi azıya alan kafirlerle benzeşme, benzeştirilme furyasında -Allahuâlem- tuz gibi eriyip giderdik. 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda Avusturya'ya iki gol atan Türk futbolcunun yaptığı kurt figürüne getirmek istiyorum sözü. Futboldan hiç anlamam, kurtla işim olmaz, Türkçülüğe bir Yahudi tezgâhı olması bakımından aşırı derecede mesafeliyim ama söz konusu olay perdesinin gerisinde ne olduğunu bilmek konusunda hassasım. Kurt işareti UEFA'nın eteklerini tutuşturdu; Alman İçişleri Bakanı (ki kendisi aynı zamanda cinsel sapkınlığın da savunucusudur) konuyu “aşırı sağcılık” vurgusuyla siyaset sahnesine taşıdı. Böylece konu Modernizmin en yaygın ayinlerinden biri olan futbolu ve bir futbolcunun gol sevincini aşıp, bir çatışmaya evrildi. Bu evriliş Avrupa'nın Türklere olan kadim düşmanlığını; insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü vb. terimlerinin birer Batı fantazmasından ibaret olduğunu; Avrupalıların kafir, Türklerin ise Müslüman olmaları bakımından -ki Avrupa'da Türk demek Müslüman demektir- ikisinin arasında daima var olan tarihi çatışmanın bugün de sıcaklığından ve gerçekliğinden hiçbir şey kaybetmediğini yeniden gösterdi. Bunlardan bazılarını uçuk ya da fazla abartılı olarak değerlendirmek mümkün olmakla birlikte, hepsinin özünü oluşturan inanç ve tarih çatışmasının tevili; “Türkler Avrupalı değildir ama Avrupa'ya mecburdur” sözüyle özetlenen hakikatin başka yere, söze veya şekle taşınması mümkün değildir. Bunu tarihten iki örnekle açıklayacak olursak: Birincisi Osman Gazi'nin Bizans'ı yıkmadaki kararlılığıdır. Büyük Oğuz Kurultayı'nın (1281-82), İlhanlılar'la iktidar çatışmasına girmek yerine Bizans'a ve devamında Avrupa'ya akınlar düzenlemesi yönündeki kararına yaslanan Osman Gazi, i‘lâ-yi kelimetullah uğrunda, halkının geniş ve verimli topraklara, ek insan emeğine olan ihtiyacını da gözeterek “Batı'ya yürümeyi” seçmiştir. (Bkz.: Âşıkpaşazâde) Yürümek Türk'ün kaderidir. Bu nedenle Türklerin durmak fiiliyle başı hiç hoş olmamış, ne zaman dursalar bir fetret devri yaşamışlardır. Öte yandan Âl-i Selçûk'tan beri Rûmî nisbesini kazanmış olan Anadolu Müslümanları, önceki Batı medeniyetlerinin mülküne de hakim olma anlamında bu nisbenin hakkını vermekten de hiç geri kalmamışlardır. Vereceğimiz ikinci örnek ise Yıldırım Bayezid'le (1389-1403) ilgilidir. Yıldırım ile Timur Şah arasında baş gösteren -gereksiz- iktidar dalaşına konu mektupların birinde Timur Şah, Yıldırım'ı Bizans Tekfuru olarak niteleyip ona - mealen- şöyle demiştir: “Madem Bizans'tan bir tekfurluk elde etmişsin, Geriye dönüp bizimle uğraşarak güç kaybedeceğine, önünde açık duran Avrupa'ya doğru yürü.” Timur Şah'ın, Ankara Savaşı'ndan önce (1402) Yıldırım'ı küçümsemek kastıyla söylediği bu sözler, Osman Gazi ile somutlaşan tarihi misyonun teyit edilmesi bakımından son derece önemlidir; neticede Timur da mezkur üslubuyla Avrupa'yı asıl hedef olarak işaretlemiştir.

Easy Turkish: Learn Turkish with everyday conversations | Günlük sohbetlerle Türkçe öğrenin

Bu içeriğimizde sizlere Türkiye'nin şehirlerini tanıtıyoruz. 3. bölümümüzdeki şehrimiz; Sinop. Emin bu bölümde, Sinop'un tarihinden, önemli yerlerinden ve Sinop ile ilgili şaşırtıcı bilgilerden yavaş bir konuşma hızında bahsediyor. Interactive Transcript and Vocab Helper Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership Show Notes Podcastteki bilgiler aşağıdaki sitelerden derlenmiştir: * http://www.sinop.gov.tr/tarih * https://www.bbc.com/turkce/vert-tra-40977095 * https://tr.wikipedia.org/wiki/Sinop#:~:text=Sinop%2C%20Türkiye'nin%20Karadeniz%20Bölgesi,açısından%20kentin%20en%20ilginç%20yeridir. Transcript Intro Emin: [0:26] Herkese merhaba. Easy Turkish Podcast'in yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Şehirleri tanıttığımız serimizin üçüncü bölümüne hepiniz hoş geldiniz. Reading in Slow Turkish: Sinop Emin: [0:40] Bugünkü şehrimiz Sinop. Sinop, Türkiye'nin en kuzeyindeki şehirdir. Karadeniz kıyı şeridinde bulunan Sinop, coğrafi olarak yarımada şeklindedir. Emin: [0:55] İl nüfusu 2023 Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 229.716'dır. Antik Çağ'da Paflagonya bölgesi içinde kalan Sinop'un belirlenebilen en eski adı Sinope'dir. Bir rivayete göre kent, adının kurucusu olarak kabul edilen aynı isimli bir Amazon kraliçesinden almıştır. Bir başka rivayete göre ise kenti eski Yunan'da Irmak Tanrısı Asopos'un su perisi kızlarından Sinope kurmuştur. Antik Çağ'dan beri parlak ve yoğun bir ticari ve kültürel yaşantıya sahip olan Sinop, bu niteliğini Bizans, Selçuklu, Candaroğlu ve Osmanlı yönetimlerinde de sürdürmüş, ayrıca kale ve tersanesiyle bölgenin en önemli askerî üslerinden biri olmuştur. Sinop öyle güzel, öyle değerli bir şehirdir ki, Atatürk Sinop'la ilgili hislerini "Ne olurdu Sinop'un yarı güzelliği Ankara'da olsaydı..." sözleriyle ifade etmiştir. Support Easy Turkish and get interactive transcripts and live vocabulary for all our episodes: easyturkish.fm/membership

Mevlana Takvimi
TÜRK OSMANLI CİHÂN DEVLETİNİN KURULUŞU - 30 HAZİRAN 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later Jun 30, 2024 2:30


Selçuklu Sultânı, Ertuğrul Gazi'yi 1231'de Bizans'la gazâ etmek ve Türkiye'nin sınırını korumak üzere, Kuzeybatı Anadolu'ya yerleştirdi. Böylece Ertuğrul Gazi, Batı Anadolu'daki Türk uç beyleri arasına girdi. Ancak başında bulunduğu oymak o kadar küçüktü ki, rivayete göre Kayı boyundan olan bu küçük oymak, 400 çadırdan, yani en fazla kadınlı erkekli 4.000 kişiden ibâretti. Gündüz Alp oğlu Ertuğrul Gazi'nin taptaze göçebe kuvveti, uçlardaki diğer Türkmenler gibi, nispeten enerjisi tavsamış yerleşik Türkler'den, daha canlılık ve daha ateşle batı sınırını koruyordu. Anayurtlarını bırakmanın kompleksi içinde cihâda sarılıyorlardı. Göçebe Türkler, irfan sahibi idiler. Devlet idare etmede ve teşkilatçılıkta, emsâlsiz bir sezgi ve kabiliyetleri vardı. Bu şekilde Ertuğrul Gazi'nin oğlu Osman Gazi ve onun oğlu Orhan Gazi, Anadolu'nun henüz Türkleşmemiş kuzeybatı köşesini, Marmara bölgesindeki son Anadolu topraklarını Türkleştirmişlerdir. Birçok tarihçinin insanlık tarihinin en büyük ve hayrete değer olaylarından biri saydığı, cihân tarihinin en muazzam imparatorluğu olan Türk-Osmanlı devleti, bu şartlar içinde kuruldu. Böylece Osmanoğulları, Bizans'a karşı en büyük zaferi kazanan uç beyleri sıfatıyla, Selçukoğulları'ndan boşalan büyük hakanlık tahtına oturdular. Zaten iki cepheli bir talih, çoktan Osmanoğulları'nın başına konmuştu. Bunlardan biri, Boğazlar'ın yanı başına, dünyanın en stratejik yerine konuşları, diğeri de Osmanlı hanedanının tarihte hiçbir hanedana nasîb olmayacak derecede bol ve büyük bir seri dehâ sahibi devlet adamı ve asker yetiştirmesidir. Bütün bu çeşitli sebeplerin bir araya gelmesiyle, Türk Osmanlı cihân devleti ortaya çıktı. (Yılmaz Öztuna, Türk Tarihinden Yapraklar, s.65-68)

Mevlana Takvimi
FETH-İ MÜBÎN - 29 MAYIS 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana Takvimi

Play Episode Listen Later May 29, 2024 2:38


29 Mayıs'da Sultan Menmed Han, sabah namazından sonra güneş yükselince iki rek'at namaz kılarak kılıcını kuşanıp ata bindi ve askerlerine; “Şimdi parlak bir cihâd için birbirinizi teşvik ediniz, zafer için üç şart esastır. Niyetinizi hâlis edip, emirlere itaat ediniz. Yâni tam bir sükûnet ve intizâm ile verilen emirleri eksiksiz icra edip, yaptırınız, îmânınızın verdiği galeyan ile muhârebeye koşunuz. Bu işte liyâkatinizi ortaya koyunuz. Zillet geride, şehâdet ileridedir. Bana gelince, sizin başınızda döğüşeceğime yemîn ederim. Herkesin ne suretle hareket ettiğini bizzat tâkib edeceğim” deyip, hücum emrini verdi. Allâhü teâlânın rızâsı için cihâda niyet etmiş olan Osmanlı askeri; “Ya cennet! Ya İstanbul!” diyor ve iki yerden başka bir makama gitmek istemiyordu. İslâm mücâhidleri arkadaşlarının yaralanmasına, şehîd olmasına aldırmadan; “Allâh Allâh” nidalarıyla hücuma geçti. Ellerine geçirdikleri her türlü vâsıtalarla surlara tırmanmaya çalışıyorlardı. Fethin bir süre gecikmesi üzerine yerinde duramayan Fâtih, Akşemseddîn'i davet etti. Fakat o, taarruz başlamadan önce çadırına girerek rahatsız edilmemesini söylediğinden, kimse çadıra giremedi. Bunun üzerine Sultan kendisi gitti. Çadırın bir kenarından baktığında, Akşemseddîn kuru toprak üzerinde diz çökmüş, ellerini açmış Allâhü teâlâya yalvarıyor, zamanın sahibini, en büyük evliyâsını imdada göndermesini arzuluyordu. Sultan Mehmed Han da elini açıp; “Âmin” dedi. Her ikisinin gözlerinden yağmur gibi yaşlar aktı. Sultan Mehmed Han oradan ayrılıp otağına doğru gelirken, Bizans surlarına baktı. İslâm askerinin önünde; beyaz elbiseli, yeşil sarıklı başka bir ordunun daha hücum ettiğini gördü. Çok geçmeden Ulubatlı Hasan, otuz kadar arkadaşıyla ilk defa surlar üzerine Osmanlı sancağını dikti ve oracıkta şehîd edildi. Osmanlı kuvvetleri muhtelif bölgelerden dalga dalga İstanbul'a girmeye başlamışlardı. (Tâc-üt-Tevârih, c.2 s.268)

Yeni Şafak Podcast
MEHMET ŞEKER - ‘Susadım Çeşmeye Varmaz Olaydım'

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later May 17, 2024 3:38


Köpekler her zeminde yatıp uyuyabilir. Taş, toprak, çimen ayırmazlar. Beton, asfalt, tahta fark etmez. Kuru ot ve saman üstünde de hiç rahatsız olmadan uyuyabilirler, halı üstünde de. Rahat döşek, çekyat, üçlü koltuk istemezler. Kuş tüyü yastık, yorgan, battaniye, çarşaf, nevresim şartı koşmazlar. Bir insan o şekilde yatmaya kalksa, sabaha acilen kaldırılıp hastaneye yatırılır. * Hayvancıklar, yağmur sonrası sokaktaki su birikintisinden içebilirler. İnsan o sudan içecek olsa, kırk türlü hastalık kapar. Musluk suyunu bile kaynatmadan içmeyi riskli bulur insan pek çok yerde. Köpeklerin ve diğer birçok hayvanın metabolizması o şartlara dayanıklıdır. Yedikleri için de titizlik göstermez, son kullanma tarihine bakmaya niyetlenmezler. Musluktan tedirginlik duymadan su içtiğini söyleyenlere kulak asacak değiliz. Öyle olsa, ertesi gün Ferdi Tayfur'dan söylemeye başlaması muhtemeldir. “Susadım çeşmeye, varmaz olaydım Elinden bir tas su, içmez olaydım…” CEMİYET YOK, NİYET VAR Mavri Mira Cemiyeti'ni Fener Rum Patrikhanesi, 1919'da kurdu. Maksat, Bizans İmparatorluğunu canlandırmak, Batı Anadolu ve Trakya'yı Yunanistan'a bağlamak. Bugün o isimde bir cemiyet yok ama o niyeti aynı şekilde devam ettirenler var. DAVETİYENİN İMLASI Delikanlı, hocasını düğününe davet etmek için mesaj yazmış. "Hocam, bu mutlu günümüzde sizide aramızda görmekten büyük mutluluk duyacağız." Hoca kızmış. "Evladım, hâlâ de'leri da'ları ayrı yazmayı öğrenemedin." Çocuk düzeltip tekrar göndermiş: "Hocam, bu mutlu günümüz de sizi de aramız da görmekten büyük mutluluk duyacağız." SU TESTİSİ SU YOLUNDA Atalarımızın söylediği doğrudur. Su testisi su yolunda kırılır da acaba giderken mi gelirken mi? Malum, boş ve dolu olmak arasında fark vardır. Özellikle bir testi için. İnsan içinse, testilerden daha önemlidir boş veya dolu olmak. Zaten atalarımızın hayvanlar ve eşyalar üzerine söyledikleri sözler, aslında onlar için değil, insanlara yöneliktir. JAPONYA'DA PKK'YA YASAK Japonya'daki PKK hakkında araştırmalar yapan Japon gazeteci İshii Takaaki'nin yazdığı mesaj dikkat çekiciydi. “Japonya'da yaşayan Kürtler, Türkiye Cumhuriyeti'ne veya Türklere hakaret ederken ‘Biz Türküz' diyorlar. Suç işlediklerinde, tacize uğradıklarında ‘Biz Türküz' diyorlar. Onları utanç verici, yalancı insanlar olarak görüyorum. Onların budalalıkları Japonya ile Türkiye arasındaki dostluğu yok edecektir.” Japonya'da PKK'lılar çizgiyi aşınca Japon hükümeti tedbir almakta gecikmedi. Terör örgütü mensuplarının Japonya'daki tüm varlıklarını dondurdu. PKK paçavraları ve terörist başının fotoğraflarıyla yürüyüşleri yasakladı. Japon yönetimi Türkiye ile beraber çalışma çağrısı yaptı. AĞACA NE DENİR? Dursun'un arkadaşı İdris, bir süre yurt dışında kalmış, pek de benimsemiş; az daha ‘anavatan' sayacakmış. Memlekete dönünce arkadaşına öğrendiği yabancı dil üzerinden caka satmaya çalışmış. Bir ağacın yanından geçerken “Biz buna ‘tree' deriz” diye İngilizcesini konuşturmuş. Dursun şöyle cevap vermiş: “Biz bir şey demeyiz, yanından geçer gideriz.”

Yeni Şafak Podcast
DURSUN GÜRLEK - Ayasofya'da Namaz Kılma Zevki

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later May 11, 2024 7:31


Ayasofya hakkında fikir beyan eden devrin yazarlarından yahut mîmarlarından biri, yaptığı bir konuşma esnasında “Bir Türk mîmarisi yoktur. Görünen eserler Ayasofya'nın on defa tekrarından başka bir şey değildir” şeklinde bir cümle sarf ediyor. Halbuki bu kıyaslama yanlıştır. Süleymaniye ve Sultanahmed gibi Osmanlı selâtin camileri asla Ayasofya'nın taklidi değildir, bilâkis orijinal mîmâri şaheserlerdir. Gerçi Türk mimarları da sanatlarını icra ederken Bizans'ın bu kadim mâbedinden az- çok etkilenmişlerdir, lâkin bu onların yaptıkları camilerin taklit eseri olduğunu göstermez. Sultanahmed meydanına gelen bir adam orada yüzünü bir kere kuzeye çevirip Ayasofya'ya, bir kere de güneye döndürüp Sultanahmed Camii'ne bakarsa kuzey tarafında sanki bir taş yığını, bir kale duvarının üzerine konmuş büyük bir kubbe görür. İşte bu, Ayasofya'dır. Yani Bizans mîmarisinin şaheseridir. Bu kubbeyi tutturmak için doğusuna ve batısına iki ufak kubbe daha konulmuştur. Fakat kuzeyinde ve güneyinde öyle bir şeyler de yoktur. Bunlara karşılık iki kaba destekleme duvarı yapılmıştır. Ama denilirse ki, bu duvarları sonradan Türkler yapmışlardır. Bu söz asıl iddiayı çürütemez. Aynı kişi, yüzünü güneye çevirip bir kere de Sultanahmed Camii'ne bakarsa, dört tarafından kademe kademe ve küçüklü büyüklü birçok kubbenin yükseldiğini görür. Bunların üstüne de onlarla orantılı büyük bir kubbe oturtulduğunu fark eder. Böylece, Ayasofya'daki kabalığa karşılık Sultanahmed'deki orantı ve âhenk anlaşılmış olur. Aynı şahıs, her iki binanın da içine girerse, birinde ağzı çirkin bir adamın dişlerine altın taktırması gibi altın yaldızlı mozayiklerle, ötekinde ise bir park, bir bahçe içinde geziliyormuş dedirtecek kadar türlü türlü renklerle, çinilerle karşılaşır. Bu manzarayı gören bir kimse, Sultanahmed gerek yapılışı, gerekse süslenişi bakımından Ayasofya'nın aynısıdır, taklididir, hiçbir yeniliği, hiçbir özelliği yoktur diyebilir mi?

Yeni Şafak Podcast
DURSUN GÜRLEK - Yakın Tarihimizde Meydana Gelen Bir Kültür Faciası

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Apr 28, 2024 7:17


Eskilerin, “Hazine-i Evrak” dedikleri arşiv belgeleri her milletin geçmişinde büyük bir rol oynamıştır. Tarihin en eski milletleri olan Babilliler, Asurlular, kadim Mısırlılar, ayrıca Roma ve Bizans da arşiv vesikalarına büyük bir önem veriyorlardı. Eski Türk hükümdarlarının da gerek İslam'dan önce, gerekse daha sonraki devirlerde evrak hazineleri bulunuyordu. Oğuz hükümdarlarının saraylarındaki hazineler ise, “tarihi eşya, mücevherat hazinesi” ve “defterhane hazinesi” olmak üzere ikiye ayrılıyordu. Aynı kuruluşlar Selçuklularda ve Anadolu beyliklerinde de görülüyordu. Osmanlı saraylarında rastladığımız Hazine-i Hümayun ile Defterhane Hazinesi, padişahın mutlak vekili olan vezir-i âzamın mührüyle mühürleniyordu. Türk tarihinde Defterhane defterleri bağımsızlığın önemli sembollerinden biri olarak kabul ediliyor, hatta bunlara mübarek ve mukaddes eşya gözüyle bakılıyordu. Fatih Sultan Mehmed de Topkapı Sarayı'nda bir Hazine-i Hümayun yaptırmıştı. İşte bu hazinelerde fethedilen ülkelerin vakıf defterleri ve diğer bir takım kıymetli evrak muhafaza ediliyordu. Bunların en eskilerine “Defter-i Atik”, sonrakilere “Defter-i Cedid”, daha eskilerine ise “Defter-i Köhne” deniliyordu. Bu defterler günümüzün istatistikçilerine parmak ısırttıracak kadar muntazam ve mükemmel düzenleniyor, âzami titizlikle korunuyordu.

Yeni Şafak Podcast
YUSUF KAPLAN - Türkiye'nin İslâmî Kesimleri Intiharın Eşiğine Sürükleniyor (1)

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Mar 29, 2024 5:47


Türkiye, tarihinin en zorlu yerel seçimlerinden birine sahne oluyor. 31 Mart seçimleri, bir yerel seçim olmaktan çok daha fazla önem arzeden özellikler taşıyor. Bunlar her seçimde kurulan bildik, klişe cümlelere benziyor denebilir haklı olarak ama dananın kuyruğu hiç de öyle değil. Türkiye, iki asırdır bir hayat-memat meselesi, ölüm-kalım sorunu yaşıyor: Türkiye, yok olma, tarihten silinme tehlikesi ile karşı karşıya. Bu tehlikeyi henüz atlatabilmiş değiliz. Daha da kötüsü, her geçen gün bu tehlike daha da büyüyor. Ama Türkiye içeriden ve dışarıdan yapılan ruh köklerini kurutma, tarihî kaderini tersine çevirme ve tarihten silme saldırılarına karşı direniyor; yok olmamak için nev-i şahsına münhasır direniş biçimleri geliştiriyor. İki asırdır sürüyor bu saldırılar ve bu saldırılara karşı direnme çabalarımız. Ama Türkiye'de henüz taşlar yerine oturmuş değil. Türkiye henüz yolunu bulmuş, yola girmiş değil. Aksine her geçen gün yolunu şaşırma, yoldan çıkma ve eksen kayması yaşama tehlikesi büyüyor. 31 Mart Yerel Seçimleri bir kaç açıdan tehlikeli sonuçlara gebe. Özellikle İstanbul üzerinden Türkiye'nin tarihî kaderini, rolünü ve yürüyüşünü tersine çevirecek çok büyük bir küresel proje tezgâhlanıyor. İstanbul seçimleri, sadece İstanbul'la ilgili değil, Türkiye'nin geleceğinin şekillendirilmesiyle ilgili bir hâdisedir. Altını çizerek özenle hatırlatıyorum bir kez daha: İstanbul üzerinden Türkiye'nin geleceğini dizayn edecek küresel bir projenin yapı taşları döşeniyor.   İSTANBUL'UN MÜSLÜMAN ŞEHİR OLMA ÖZELLİĞİNİ YİTİRMESİ PROJESİ   İlk aşamada İstanbul'un İslâm'ın medeniyet kurucu ve medeniyeti koruyucu İslâmî kimliği yok edilmeye çalışılacak. Bu konuda ilk adımlar atılmaya başlandı bile. İstanbul'un Bizans şehri yapılması, Bizans kimliğinin önü çıkarılması ve İslâmî kimliğinin bastırılması ve zamanla yok edilmesi planlanıyor. Bu çalışma için gerekli planlar yapıldı, takvimler hazırlardı ve küresel fonlar toplandı. Önümüzdeki süreçte, İstanbul'un, Bizans kimliği arkeolojik kazılarla öne çıkarılacak. Bizans Sarayı hortlatılarak Sultanahmet'in ve Sinan'ın inşa ettiği, son şeklini verdiği ve İslâmî bir ruh üflediği Ayasofya Camii'nin merkezinde yer aldığı İstanbul'un İslâmî kimliğinin tam ortasına bir hançer saplanmaya ve İstanbul'un İslâmî bir çerçevede tarih ve medeniyet kurucu rolü minimize edilmeye hatta mümkünse sıfırlanmaya çalışılacak. Önümüzdeki süreçte İstanbul'un Bizans kimliğini öne çıkaracak, İslâmî kimliğini önce bastıracak sonra yok edecek projelerde ve arkeolojik kazılarda patlama yaşanacak. Böylelikle bize “siz işgalsiniz, defolun” diyecekler. Zulüm 1453'te başladı diye boşuna demediler, değil mi?   TÜRKİYE'NİN İSLÂM'IN BAYRAKTARLIĞINI YAPMA ROLÜNÜN BİTİRİLMESİ   İstanbul üzerinden Türkiye'nin İslâmî ruhunu ve dinamiklerini yok etmeyi hedefleyen bir küresel proje hayata geçirilmeye, bunun için de olmazsa olmaz olan bir ekonomik sermaye, kültürel sermaye ve siyasî sermaye var edilmeye çalışılıyor. İstanbul üzerinden hayata geçirilecek yeni ama farklı bir Kemal Derviş projesi ile karşı karşıyayız. Kemal Derviş projesi tutmamıştı; bu topraklarla bağları, irtibatları sıfır olan bir adam üzerinden Türkiye'nin dizayn edilemeyeceği anlaşılmıştı. Ama şimdi daha derinden ve daha damardan girmeye çalışıyorlar: Türkiye'nin direnç

Yeni Şafak Podcast
TAHA KILINÇ - Kimlik Inşası

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Mar 5, 2024 5:09


Hindistan Başbakanı Narendra Modi, geçtiğimiz hafta, ülkesinin batısındaki Gücerat eyaletinin küçük bir sahil şehrinde ilginç bir etkinliğe imza attı. Hindistan Deniz Kuvvetleri'ne mensup profesyonel denizci askerler eşliğinde Dwarka açıklarında dalış yapan Modi, Hindu inanışına töre tanrı Krişna'nın kurduğu antik şehrin denizaltındaki kalıntılarında dua etti. Bütün dinî ritüelleri özenle ve dikkatle uygulayan Modi, karaya çıktıktan sonra verdiği demeçte “ilahî bir tecrübe” yaşadığının altını çizdi. Gücerat, Narendra Modi'nin memleketi. Ama aynı zamanda, Hindistan topraklarında kurulmuş en dikkate değer İslâm devletlerinden Gücerat Sultanlığı'na (1391-1583) merkezlik yapmış bir coğrafya. Sultanlığa zirve yıllarını yaşatan Ebu'l-Feth Nâsiruddîn Mahmud Şah dönemi (1458-1511), bugün Hindular tarafından hâlâ nefret ve öfkeyle hatırlanıyor. Zira bu zaman diliminde Gücerat'a İslâm'ın mührünü vuran Mahmud Şah, Hindularla uzun savaşlara girişmiş bir hükümdar. Hatta Dwarka'da tanrı Krişna'ya adanan büyük bir Hindu tapınağının onun emriyle yıkıldığına inanılıyor. Mahmud Şah için çizilen kamusal imaj, Bâbürlü İmparatorluğu'nun meşhur hükümdarı İmparator Evrengzib'in (saltanatı: 1658-1707) her vesileyle yerin dibine batırılmasına benziyor. Evrengzib'in “suçu” da aynı: Hindistan'ın tarihine İslâm mayasını çalmak. 2014'te başbakanlık koltuğuna oturmasının ardından, ülkesindeki Müslüman nüfusa yönelik her türlü tahrik ve saldırıyı el altından destekleyen Narendra Modi, bir yandan da Hindistan'ın mazisindeki İslâm izlerini silmek ve yerine Hindu kültürünü ikame etmek peşinde. Bunun için silahlı çeteler palazlandırılıyor, ülke tarihindeki Müslüman şahsiyetlere yönelik karalama kampanyalarına girişiliyor, Müslüman halka karşı fiili taarruzlara da göz yumuluyor. * * * Hz. Ömer, 638'de başkent Medine'den bizzat gelerek Kudüs'ü teslim aldığında, acaba kalbinden neler geçiyordu? Zira Müslümanlar, 23 yıllık risâlet sürecinin yaklaşık 14 yılı boyunca namaz kılarken Kudüs'e dönmüştü, ancak bu zaman zarfında Mescid-i Aksâ fiilen yerinde değildi. Romalılar M.S. 70'de Kudüs'ü tamamen harabeye çevirdiklerinden, Hz. Peygamber ve ashabı, aslında bir mabedin arsasını kıble edinmişti. Verilen mesaj açıktı: “Ey Müslümanlar, burada vaktiyle size ait bir mekân vardı. Ona önce bedenlerinizle ve kalplerinizle yöneleceksiniz, zamanı gelince de burayı ihya ve imar edeceksiniz.” Hz. Peygamber'in irtihalinden sadece 6 yıl sonra işte o zaman gelmiş, Müslümanlar, Mescid-i Aksâ'yı her açıdan imara girişmişti. Bizans İmparatorluğu sınırları içinde yer alan bir mabedin (yerinin) kıble olarak belirlenmesi, Müslümanlar için bir istikamet tayini ve kimlik inşasına doğru yola çıkma emriydi. Tarihi sahih biçimde yeniden yazmak, tarihî yürüyüşün güzergâhlarını tekrar belirlemek, kaybolup giden izleri belirginleştirmek ve bu yürüyüşü gelecek nesiller için kalıcı bir yol haritası hale getirmek… Alınacak temel ders buydu. (“Ama Peygamberimiz, Mirac mucizesini anlattığında, Mekke müşrikleri ona Mescid-i Aksâ'nın kapılarını, sütunlarını vs. sormadı mı? Aksâ demek ki mevcuttu…” şeklindeki bir itirazın cevabı şudur:

Socrates Dergi
Geri Dönüyoruz #55 | Helenistik Dönem Sonrası Mısır

Socrates Dergi

Play Episode Listen Later Feb 26, 2024 58:54


Geri Dönüyoruz'un 55. bölümünde Mahir Ünsal Eriş ve Töre Sivrioğlu, yarım bıraktıkları Mısır bahsine devam etmek üzere mikrofonlarının başına geçiyor. Bu sefer konuya Mısır'ın Helenleşmesinden başlayarak, Mısır'ın İskender için önemine, İskender'in firavunluk hayaline değiniyor, Mısır'ın tıp dünyasındaki yerine göz atıyor ve Kleopatra'ya kadar uzanıyoruz. Roma ve Bizans dönemi sonrası Mısır'ın Araplaşması ve sadece Arapça konuşulan bir ülkeye dönüşme sürecini incelerken aklımıza takılan soruların da cevabını arıyoruz. İskender firavun oldu mu? İskenderiye'nin tıp felsefelerine katkıları nelerdi? Kleopatra kimlerdendi, kaç dil biliyordu? Ptolemaios nasıl okunur? Hepsi ve çok daha fazlası bu bölümde.

Geri Dönüyoruz
Geri Dönüyoruz #55 | Helenistik Dönem Sonrası Mısır

Geri Dönüyoruz

Play Episode Listen Later Feb 26, 2024 58:55


Geri Dönüyoruz'un 55. bölümünde Mahir Ünsal Eriş ve Töre Sivrioğlu, yarım bıraktıkları Mısır bahsine devam etmek üzere mikrofonlarının başına geçiyor. Bu sefer konuya Mısır'ın Helenleşmesinden başlayarak, Mısır'ın İskender için önemine, İskender'in firavunluk hayaline değiniyor, Mısır'ın tıp dünyasındaki yerine göz atıyor ve Kleopatra'ya kadar uzanıyoruz. Roma ve Bizans dönemi sonrası Mısır'ın Araplaşması ve sadece Arapça konuşulan bir ülkeye dönüşme sürecini incelerken aklımıza takılan soruların da cevabını arıyoruz. İskender firavun oldu mu? İskenderiye'nin tıp felsefelerine katkıları nelerdi? Kleopatra kimlerdendi, kaç dil biliyordu? Ptolemaios nasıl okunur? Hepsi ve çok daha fazlası bu bölümde.

Yeni Şafak Podcast
AYŞE BÖHÜRLER - Mekânın Şerefini Içinde Oturanlar Sağlar

Yeni Şafak Podcast

Play Episode Listen Later Feb 24, 2024 6:41


Haftalık yazı yazmanın kendine göre zorlukları da kolaylıkları da var. Hafta başı gündem üzerine şunu yazarım bunu yazarım derken hafta sonuna geliniyor. Böylece yazı gündemlerim değişmese de onları başka çerçevelerde ele alıyorum. Bugün iki önemli yazardan iki alıntıyı sizlerle paylaşmak istiyorum, buyurun… İstanbul deyince akla ilk gelen isimlerden birisi olmalı Ekrem Hakkı Ayverdi. Pek çok tarihi eserin özelliklerini yazmış, belgelemiş, bugüne taşımıştır. Her şeyden önce İstanbul aşığı bir mühendistir, birçok tarihi binanın restorasyonunu yapmıştır. İstanbul'a mensubiyetini şöyle anlatır: “1899'da İstanbul'da doğdum. Büyükbabam 150 sene önce Bolu'dan İstanbul'a gelmiş, büyükanne tarafım Isparta cihetinden. Onların İstanbul'a gelişleri ise 200 sene evveline rastlıyor. Yâni İstanbulluyum. Ama vaktiyle bir konferans vermiştim. Orada demiştim ki: ‘Ben hem Bosnalıyım hem Budinliyim, hem Üsküplüyüm hem Atinalı, hem Sofyalıyım hem Erzurumlu hem Erzincanlıyım. Fakat İstanbulluyum. Hiç ayırmam.'” İSTANBUL MUCİZESİ… Onun “İstanbul Mucizesi” ismiyle verdiği bir konferansın metnine rastladım. Diyor ki: “İstanbul oluşundan doğuşundan güzeldi, bu muhakkak! Masmavi bir sema altında yumuşak inhinalarla denizlerden yükselen tepeler, düzlükler, vadiler, korular memleketidir; açık denizi, kapalı Haliç'i, deresi, suyu ve Yahya Kemal'in sihirli ifadesiyle söylediği gibi bir ‘deniz caddesi' Boğaziçi'si vardır. Şehir açık denizden fırlayıp sağlı sollu güzellikler dizili bu cadde üzerinde seyrana çıkmış gibi yer alır… Bu şehri bir nizam ve üsluba sokan ve o çerçeve içinde kıymet ve ehemmiyetini hiç kaybetmeden yaşayacak, bünyesine uygun ebedi abidelerle süsleyen, ne eski Yunan ne Roma ne de onun taklitçisi Bizans olabilmiştir. Bu mazhariyet ancak sizin ve benim cedlerimize nasib olmuştu! Lisanımızda bir söz vardır: ‘Mekânın şerefini, içinde oturanlar sağlar.' Eğer biz bu şehri bünyesinin istediği tamamlayıcı üsluba kavuşturmasaydık, İstanbul olmaz, Bizans kalırdı…”

Hizmetten
“Bu ölsün de bu iş bitsin!” diyorlar... | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Nov 2, 2023 7:52


Osmanlıca ifadesiyle “isabet-i ayn”, yani (göz değmesi) vardır ve vâkidir. Bazı insanların gözü, baktığı şeye büyük bir hasret ve iştiyakla bakar; erişilmesi güç bir mazhariyet ve nâiliyet hissiyle nazar eder. Böyle derin hasret ve arzu ile bakışlardan sonra bakılan o şeyde bir arıza meydana gelebilir, bir rahatsızlık söz konusu olabilir. Buna isabet-i ayn, yahut göz değmesi denir. Rasûl-ü Ekrem Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), nazarın hak olduğunu bildirdiği bir hadis-i şerifinde, “Nazar deveyi kazana, insanı mezara girdirir.” buyurmuşlardır. *Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) nazar değmesine karşı, Âyetü'l-Kürsî'yi, İhlâs, Felak ve Nâs sûrelerini okumuş, Ashabına da bunları okumalarını tavsiye buyurmuştur. Ayrıca meşâyih ve ehl-i keşf, nazarın etkisinden korunmak veya nazar isabet etmiş ise kurtulmak için Kalem Sûresi'nin 51. ve 52. âyetlerinin okunmasını tavsiye etmişlerdir. Kalem Sûresi'nde, zikri geçen âyetlerin metni ve anlamı şöyledir: وَإِنْ يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ “O kâfirler Zikr'i (Kur'ân'ı) işittikleri zaman, hırslarından neredeyse bakışlarıyla seni kaydıracak, âdeta gözleriyle yiyecekler! Ve o ‘delinin teki!' derler. (Delilik nerede, o nerede! Kur'ân'ın hiç delilikle ilgisi mi olur?) Kur'ân olsa olsa, sadece bütün insanlara bir derstir.” “Allah'ın yürüttüğünü kimse durduramaz!..” *Termitler, kubbeler yaptığından dolayı, eserlerine bakıp onları gergedan sanan kimseler var. Yahu Allah yaptırıyor; termitin ne haddine?!. Termitin diğer türleri karıncalar yerin altında bir delik bulur başlarını sokarlarsa, sultanlık sayıyorlar; kendilerini ak sarayda mı, pembe sarayda mı, turuncu sarayda mı zannediyorlar! O termitlere gelince, Selçuklu kubbeleri gibi onlar kubbeler yapıyorlar. Termitin kubbesine bakan onu fil gibi görüyorsa, o kendi zavallı yanılgısına ağlasın. Biz katiyen inanıyor ve biliyoruz ki, Türkiye'deki on beş milyon insanın hepsi on sekiz saatini bu işe vererek aktif hale gelse, yine de Cenâb-ı Hakk'ın inayeti söz konusu olmadan dünyanın yüz yetmiş ülkesinde 1300 okul açılmaz. Vallahi açılmaz. Kültür lokalleri açılmaz.. yurtlar açılmaz.. pansiyonlar açılmaz.. televizyonlar açılmaz.. radyolar açılmaz.. gazeteler çıkmaz.. okuyucu elde edilemez. İnâyet-i ilahiye olmayınca olmaz. *“Bu ölsün de bu iş bitsin!” diyorlar. Yanılıyorsunuz!.. Bir işi Allah sevk ve idare buyuruyorsa ve insanların ihsasları, daha doğrusu iç hamleleri diyebileceğimiz ihtisasları o Allah'ın meşiet-i sübhaniyesiyle ve irade-i sübhaniyesiyle oluyorsa, vallahi billahi tallahi onu kimse durduramaz. Onu Bizans da durduramaz, Pers de durduramaz.. Bizansça hareket edenler de durduramazlar, Persçe hareket edenler de durduramazlar, Allah'ın izniyle. Allah'ın yürüttüğünü kimse durduramaz!.. Bu video 17/05/2015 tarihinde yayınlanan “Rabbimize Sığınıyoruz” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...

Hizmetten
Sen mi yoksa ümidin mi yüreksiz! | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Sep 21, 2023 9:15


Ashab-ı Kirâm'ın İman ve Ümidi *Allah Rasûlü'nün hayat-ı seniyyeleri ümit tablolarıyla doludur. Mesela, Hendek Müdafaası. Mü'minler karşısında teker teker tutunamayacaklarını anlayan kavim ve kabileler, Hicret'in 5. senesinde bir araya gelip tek vücut olmaya ve bu defa bütün güçlerini bir merkezde toplayıp Medine'ye öyle hücum etmeye karar vermişlerdi. Rasûl-ü Ekrem (aleyhissalâtü vesselam) Efendimiz, durumdan haberdar olunca, ashabını toplamış, harp tekniği hakkında onlarla istişare etmiş, değişik teklifler arasında Hazreti Selman-ı Farisî'nin fikri Peygamber Efendimiz'in düşüncesine muvafık gelince düşmanın taarruz etmesinin muhtemel olduğu yerlere hendekler kazılmasına ve böylece müdafaa harbi yapılmasına karar verilmişti. *Rehber-i Ekmel Efendimiz, ashabıyla beraber hendek kazmaya başlamıştı. Bir aralık büyükçe bir kaya çıkmıştı karşılarına; Ashab-ı Kiram'dan güçlü kuvvetli insanlar bile o kayayı parçalayamamışlardı. Onlar, en küçük dertlerini dahi Allah Rasûlü'ne söylerlerdi; bu büyük kayayı da O'na haber verdiler. İnsanlığın İftihar Tablosu, manivelası elinde geldi ve onunla taşı parçalamaya başladı. O, manivelasını indirdikçe taştan kıvılcımlar fışkırıyor.. ve sanki aynı esnada Allah Rasûlü'nde de vahiy ve ilham kıvılcımları çakıyordu. Her vuruşta bir müjde veriyordu: “Bana şu anda Bizans'ın anahtarları verildi. İran'ın anahtarlarının bana verildiğini müşâhede ediyorum… Bana Yemen'in anahtarları verildi; şu anda bulunduğum yerden San'â'nın kapılarını görüyorum.” *Hazreti Sâdık u Masdûk Efendimiz, asla parçalanmaz gibi görülen büyük devletlerin fethini müjdelediği o esnada karşısındaki 24.000 kişilik tam donanımlı düşman ordusuna karşı sadece 3.000 Müslümanla müdafaa harbine hazırlanıyordu. Fakat dünyevi ölçüler açısından insanı dehşete düşürmesi beklenen o anki şartlar Peygamber Efendimiz'i tesiri altına alamadığı gibi, mü'minlerin de ancak imanlarını artırıyordu. İman ve ümit idi bu. Böyle bir atmosfer içerisinde, İnsanlığın İftihar Tablosu, dünyanın iki süper gücünün tarumar olacağı bişaretini veriyordu, Allah'ın bildirmesiyle. O yüksek imanıyla, o bütün insanlığa dağıtılsa herkesin Firdevs'e girmesine yetecek kadar mükemmel imanıyla bişaret veriyor ve sahabe-i kiram efendilerimiz de o iman ve ümitle şahlanıyorlardı. Sen mi yoksa ümidin mi yüreksiz!.. *Ümitle uzun yollar aşılır; ümitle kandan irinden deryalar geçilir ve ancak ümitle dirliğe ve düzene erilir. Ümit dünyasında mağlup olanlar, pratikte de yenilmiş sayılırlar. Kim bilir, belki de hasımlarınız sizi ye'se atıp ellerinizi kollarınızı bağlamak için uğraşıyorlardır. İnşaallah, siz Kur'an'ın ve evrensel insanî değerlerin elmas düsturlarına sarılarak, insanların gönüllerini fethetme mevzuunda sarsılmayan bir ümitle, hep ileriye doğru yürüyeceksiniz. Allah'ın izni ve inayetiyle, içteki hasetçileri aşacaksınız; dıştaki muhtemel tehlikelere ve badirelere de takılmadan yol alacaksınız. *Merhum M. Akif'in ifadeleriyle noktalayalım: “Ey dipdiri meyyit! ‘İki el bir baş içindir.' Davransana… Eller de senin, baş da senindir! Kurtulmaya azmin, niye bilmem ki süreksiz? Kendin mi senin, yoksa ümidin mi yüreksiz?” Bu video 23/08/2015 tarihinde yayınlanan “Hal ve Ümit” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel...

Socrates Dergi
Geri Dönüyoruz #46 | Bizans'tan Çıkış

Socrates Dergi

Play Episode Listen Later Jul 4, 2023 44:02


Geri Dönüyoruz'un 46. bölümünde Mahir Ünsal Eriş ve Töre Sivrioğlu, daha önce açtıkları Bizans dosyasını kapatmak üzere bir araya geliyor. Bizans ile barışçıl ilişkiler, Türkler ile Rumlar arasındaki fikri temaslar, Bizans-Osmanlı evliliklerinin siyasi ve tarihsel anlamı, Şeyh Bedrettin'in Gemistos Plethon ile arkadaşlığı, Fuat Köprülü'nün Osmanlı ve Bizans arasındaki bağ ile ilgili yorumları ve daha fazlası bu bölümde.

Geri Dönüyoruz
Geri Dönüyoruz #46 | Bizans'tan Çıkış

Geri Dönüyoruz

Play Episode Listen Later Jul 4, 2023 44:03


Geri Dönüyoruz'un 46. bölümünde Mahir Ünsal Eriş ve Töre Sivrioğlu, daha önce açtıkları Bizans dosyasını kapatmak üzere bir araya geliyor. Bizans ile barışçıl ilişkiler, Türkler ile Rumlar arasındaki fikri temaslar, Bizans-Osmanlı evliliklerinin siyasi ve tarihsel anlamı, Şeyh Bedrettin'in Gemistos Plethon ile arkadaşlığı, Fuat Köprülü'nün Osmanlı ve Bizans arasındaki bağ ile ilgili yorumları ve daha fazlası bu bölümde.

NTVRadyo
Köşedeki Kitapçı - Kitaplar ve yazarları

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Jun 13, 2023 5:28


Socrates Dergi
Geri Dönüyoruz #42 | Bizans'a Giriş

Socrates Dergi

Play Episode Listen Later May 23, 2023 41:58


Anason İşleri'nin katkılarıyla hazırlanan Geri Dönüyoruz'un 42. bölümünde Mahir Ünsal Eriş ve Töre Sivrioğlu, Bizans konusuna giriş yapıyor. Bizans kelimesi nereden geliyor, Bizanslılar kimlerdir, günümüz Türkiye'sinde neden ilgi duyulan bir akademik alan değil, Latince'nin etkisi nedir gibi soruları cevaplandıran ikili; Bizans'ta din ve düşünce dünyasının işleyişi, Bizanslılar'ın Türkler ile olan sosyal temasları ve yaşayışları gibi konulara ışık tutuyor. 

Geri Dönüyoruz
Geri Dönüyoruz #42 | Bizans'a Giriş

Geri Dönüyoruz

Play Episode Listen Later May 23, 2023 41:59


Anason İşleri'nin katkılarıyla hazırlanan Geri Dönüyoruz'un 42. bölümünde Mahir Ünsal Eriş ve Töre Sivrioğlu, Bizans konusuna giriş yapıyor. Bizans kelimesi nereden geliyor, Bizanslılar kimlerdir, günümüz Türkiye'sinde neden ilgi duyulan bir akademik alan değil, Latince'nin etkisi nedir gibi soruları cevaplandıran ikili; Bizans'ta din ve düşünce dünyasının işleyişi, Bizanslılar'ın Türkler ile olan sosyal temasları ve yaşayışları gibi konulara ışık tutuyor.  

Ahşaptan Betona, Mecidiyeden Jetona
Aziz Polyeuktos Kilisesi

Ahşaptan Betona, Mecidiyeden Jetona

Play Episode Listen Later May 2, 2023 24:04


Bizans prensesi Anicia'nın Süleyman'ın tapınağı ile kıyasladığı Aziz Polyeuktos Kilisesi; Ayasofya'ya ilham veren kayıp abide, Justinyen'le çekişmeler, tavuskuşları ve başka şeyler...

MyMecra Podcast
Mümin Ahirin Adamıdır Acilin Değil - Çağrışımlar | Savaş Şafak Barkçin

MyMecra Podcast

Play Episode Listen Later Mar 2, 2023 20:12


Savaş Şafak Barkçin Çağrışımlar'ın bu bölümünde Sultanahmet'ten sesleniyor sizlere. Savaş Şafak Barkçin bu bölümde başlıca şunları anlattı: Sevgili kardeşlerim merhabalar. Bugün Sultanahmet'teyiz. İstanbul'una başka bir harikulade yeri. Sadece Osmanlı dönemi değil tabi Osmanlı dönemi çok uzun ama ondan evvel de hem Bizans hem Roma ve belki ondan önce de ilk Yunan yerleşiminden ve evvelinden de beri şehrin aslında merkezi hemen hemen burası. O yüzden bugün size buradan biraz hem hatıralar hem ilginç noktalar, buradaki muhteşem tarihi eserler, Sultanahmet Camii, at medyanındaki bir takım eserler, çeşmeler, uçanlar, kaçanlar, gezenler... Onlardan biraz bahsedip bugün de bazı çağrışımlara yol açmaya çalışacağız inşallah. Hoş geldiniz, devam edeceğiz... Evet, Gençler! Burası meşhur alman çeşmesi. İstanbul'un göbeğinde Alman çeşmesinin ne işi var? Almanın ne işi var?... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...

Hizmetten
Demagoji ve büyük iddialarla o korkunç problemler halledilemez | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Feb 2, 2023 10:21


Bu video 13/03/2016 tarihinde yayınlanan “Kıvam Kahramanları” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... *O dönemdeki insanların o amudî kıvamlarına vesile olan farklı hususlar vardı ki bunların başında İnsanlığın İftihar Tablosu'nun insibağı geliyordu. O, öyle bir mahiyet-i ulviyeye sahip idi ki, önyargısız ve insaflı birinin sadece O'nu görmesi yeterdi; Abdullah bin Selam gibi O'na bakar bakmaz “Vallahi bu çehrede yalan yok!” derdi. *Ashab-ı Kiram'da dine adanmışlık ve ahiret hedefli yaşama ruh hali vardı. Kur'an nurları ve Rasûl-ü Ekrem Efendimiz'in insibağı onları en kötü şartlara dahi hazır hale getirmişti. Defalarca imtihandan geçeceklerine, zaman zaman düşmanla yaka paça olacaklarına, maldan ve candan fedakârlık gerektiren hadiselerle karşı karşıya kalacaklarına ve bütün tehlikelere/tehditlere mukabil dimdik durarak sonraki nesillere de hüsn-ü misal teşkil etmekle vazifeli bulunduklarına gönülden inanmışlardı. Evet, Allah'ın ve Rasûlü'nün verdiği haberler iliklerine ve nöronlarına öyle işlemişti ki, onlara kendi varlıklarına inanmanın ötesinde inanıyorlardı. *Onlar arasında sürekli Kur'an-ı Kerim ayetleri nazil oluyordu. O muhitin kuvve-i inbatiyesini ve o Kamer-i Münir'in nurlarını yanlarına alarak, O'nun etrafında bir hâle haline gelen o insanlar sürekli vahyin sağanağıyla arınıyorlardı. Vahiy, onlara sadece mükellefiyetlerini anlatmıyordu; aralarındaki muhaverelere işaret ediyor, yapmaları gerekli olan şeyleri bildiriyor, bazı yanlışların tashihini yapıyor ve bir kısım pozitif şeyleri de takdirle anıyordu. Böylece, onlar kendilerini hep o vahiy sağanağı altında hissediyor; ayetleri kendileriyle çok alakalı olarak duyuyorlardı. Bu konuda “esbâb-ı nüzul” meselesini düşünmek ufuk açıcı olacaktır. O, “Yürüyün Sasaniler'in üzerine” dediği zaman, sadece otuz kişi olsalardı bile yürürlerdi. *Allah Rasûlü'nün bişaretleri vardı. O müjdeler de sahabede çok ciddi bir metafizik gerilime sebebiyet veriyordu. Beraber bulunmanın, birlikte oturup kalkmanın ve O'ndaki güvenin kazandırdığı sinerjinin yanında verdiği bişaretlerle de öyle bir metafizik gerilim hâsıl oluyordu ki, O, “Yürüyün Sasaniler'in üzerine” dediği zaman, sadece otuz kişi olsalardı bile yürürlerdi. *Bu cümleden olarak, Hendek Harbi'nde bir aralık büyükçe bir kaya çıkmıştı karşılarına; Ashab-ı Kiram'dan güçlü kuvvetli insanlar bile o kayayı parçalayamamışlardı. Onlar, en küçük dertlerini dahi Allah Rasûlü'ne söylerlerdi; bu büyük kayayı da O'na haber verdiler. İnsanlığın İftihar Tablosu, manivelası elinde geldi ve onunla taşı parçalamaya başladı. O, manivelasını indirdikçe taştan kıvılcımlar fışkırıyor.. ve sanki aynı esnada Allah Rasûlü'nde de vahiy ve ilham kıvılcımları çakıyordu. Her vuruşta bir müjde veriyordu: “Bana şu anda Bizans'ın anahtarları verildi. İran'ın anahtarlarının bana verildiğini müşâhede ediyorum… Bana Yemen'in anahtarları verildi; şu anda bulunduğum yerden San'â'nın kapılarını görüyorum.” O en olumsuz şartlar içinde bile Ashâb-ı Kiram bu müjdelerin bir gün mutlaka gerçekleşeceğine gönülden inanıyorlardı.

Hizmetten
"Onlar sadece otuz kişi olsalardı bile yürürlerdi" | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Feb 1, 2023 9:24


Bu video 13/03/2016 tarihinde yayınlanan “Kıvam Kahramanları” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... *O dönemdeki insanların o amudî kıvamlarına vesile olan farklı hususlar vardı ki bunların başında İnsanlığın İftihar Tablosu'nun insibağı geliyordu. O, öyle bir mahiyet-i ulviyeye sahip idi ki, önyargısız ve insaflı birinin sadece O'nu görmesi yeterdi; Abdullah bin Selam gibi O'na bakar bakmaz “Vallahi bu çehrede yalan yok!” derdi. *Ashab-ı Kiram'da dine adanmışlık ve ahiret hedefli yaşama ruh hali vardı. Kur'an nurları ve Rasûl-ü Ekrem Efendimiz'in insibağı onları en kötü şartlara dahi hazır hale getirmişti. Defalarca imtihandan geçeceklerine, zaman zaman düşmanla yaka paça olacaklarına, maldan ve candan fedakârlık gerektiren hadiselerle karşı karşıya kalacaklarına ve bütün tehlikelere/tehditlere mukabil dimdik durarak sonraki nesillere de hüsn-ü misal teşkil etmekle vazifeli bulunduklarına gönülden inanmışlardı. Evet, Allah'ın ve Rasûlü'nün verdiği haberler iliklerine ve nöronlarına öyle işlemişti ki, onlara kendi varlıklarına inanmanın ötesinde inanıyorlardı. *Onlar arasında sürekli Kur'an-ı Kerim ayetleri nazil oluyordu. O muhitin kuvve-i inbatiyesini ve o Kamer-i Münir'in nurlarını yanlarına alarak, O'nun etrafında bir hâle haline gelen o insanlar sürekli vahyin sağanağıyla arınıyorlardı. Vahiy, onlara sadece mükellefiyetlerini anlatmıyordu; aralarındaki muhaverelere işaret ediyor, yapmaları gerekli olan şeyleri bildiriyor, bazı yanlışların tashihini yapıyor ve bir kısım pozitif şeyleri de takdirle anıyordu. Böylece, onlar kendilerini hep o vahiy sağanağı altında hissediyor; ayetleri kendileriyle çok alakalı olarak duyuyorlardı. Bu konuda “esbâb-ı nüzul” meselesini düşünmek ufuk açıcı olacaktır. O, “Yürüyün Sasaniler'in üzerine” dediği zaman, sadece otuz kişi olsalardı bile yürürlerdi. *Allah Rasûlü'nün bişaretleri vardı. O müjdeler de sahabede çok ciddi bir metafizik gerilime sebebiyet veriyordu. Beraber bulunmanın, birlikte oturup kalkmanın ve O'ndaki güvenin kazandırdığı sinerjinin yanında verdiği bişaretlerle de öyle bir metafizik gerilim hâsıl oluyordu ki, O, “Yürüyün Sasaniler'in üzerine” dediği zaman, sadece otuz kişi olsalardı bile yürürlerdi. *Bu cümleden olarak, Hendek Harbi'nde bir aralık büyükçe bir kaya çıkmıştı karşılarına; Ashab-ı Kiram'dan güçlü kuvvetli insanlar bile o kayayı parçalayamamışlardı. Onlar, en küçük dertlerini dahi Allah Rasûlü'ne söylerlerdi; bu büyük kayayı da O'na haber verdiler. İnsanlığın İftihar Tablosu, manivelası elinde geldi ve onunla taşı parçalamaya başladı. O, manivelasını indirdikçe taştan kıvılcımlar fışkırıyor.. ve sanki aynı esnada Allah Rasûlü'nde de vahiy ve ilham kıvılcımları çakıyordu. Her vuruşta bir müjde veriyordu: “Bana şu anda Bizans'ın anahtarları verildi. İran'ın anahtarlarının bana verildiğini müşâhede ediyorum… Bana Yemen'in anahtarları verildi; şu anda bulunduğum yerden San'â'nın kapılarını görüyorum.” O en olumsuz şartlar içinde bile Ashâb-ı Kiram bu müjdelerin bir gün mutlaka gerçekleşeceğine gönülden inanıyorlardı.

Acı, tatlı, mayhoş
Şifa niyetine tarçın

Acı, tatlı, mayhoş

Play Episode Listen Later Jan 27, 2023 3:46


Bir fiske baharat, bir yemeği bir anda değiştirebilir. Güçlü kokularıyla bu denli etki yapan baharatlar tarih boyunca aynı zamanda ilaç gibi kabul edilmiş. Yemeklere sadece lezzet için değil şifa niyetine de konmuş. Nitekim geleneksel mutfaklara bakarsak bazı baharat kullanımlarının bugün modern tıpla açıklanan yararlarını görüyoruz. Örneğin bizde sütlü tatlılarda tarçın kullanımı şekeri dengelemek için bilmeden yaptığımız gelenekten gelen bir uygulama. Elbette baharatların kıymeti sadece lezzeti ve şifasından değil, bir de prestij ve zenginlik gösterme özelliği var. Bizans döneminde uzak diyarlardan gelen karabiber ve özellikle de tarçın zenginlik göstergesiymiş. Tarçın kelime kökeni olarak “dārçīnī” yani Çin ağacı anlamına geliyor. Çin 5 türlü baharatıyla bizim 5-türlü baharatın içindeki baharatları merak ediyorsanız bilgisi kayıtta. Aylin Öney Tan'dan bir tutam tarih biraz da tarif dinleyin.

Hizmetten
“Şimdi konuş ey Ömer, artık seni dinler ve sana itaat ederiz!” | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Jan 3, 2023 8:53


Bu video 10/04/2016 tarihinde yayınlanan “Meşru Siyaset ve Makyavelist Politikacılar” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Raşit Halifeler ve onların yolunda yürüyenler meşru siyaseti temsil etmiş ve Makyavelizm'e asla başvurmamışlardır. *Siyaset; taht-ı tasarrufta olan şeyleri idare etme, düzene koyma, ahenk içinde götürme.. farklılıklardan bir bütünlük meydana getirme, onlardan bir dantela gibi bir hayat örgüleme.. şahısları ve hadiseleri doğru okuyup doğru değerlendirme sayesinde gayr-ı mütecanis şeyleri bir araya getirip bir vahdet ruhu ortaya koyma demektir. Siyaset; sağlam idare etme, yönetimi ahenk içinde götürme demektir; problemsiz, ayrıştırmadan, kendini öne sürmeden, her şeyi kendi arzu ve isteklerine bağlamadan; umumun hissiyatını ve farklı insanlar arasında nasıl bir birlik ruhu teessüs ettirilebileceğini nazar-ı itibara alarak işi götürme demektir. *Siyasetin Allah'çasını, Peygamber'cesini Hulefa-i Râşidîn efendilerimiz uyguladılar. Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali (radıyallahu anhüm ecmaîn) efendilerimizden sonra mesele izafiliğe ve nisbîliğe düştü; onun ikide birini, üçte birini, dörtte birini, beşte birini ortaya koyanlar oldu. O ilklere, bir asır sonra yaşayan Ömer b. Abdülaziz çok yaklaştı; onun için bazıları onu Raşit Halifeler'in beşincisi olarak sayarlar. Daha sonraki devirlerde de belki Abbasilerden Mehdî, Hadi ve Harun Reşit gibi kimseler onlara bir ölçüde yaklaştılar. Aynı hususu Selçuklular için de düşünebilirsiniz. Selahaddin için de düşünebilirsiniz. Devlet-i Âliye'de bir kısım rical-i devlet için de düşünebilirsiniz. *Siyasetin namuslusunu, dünya ve ukbâda sorgulanmaya maruz kalmayanını yaşayanlar onlardır. İnandıkları gibi yaşamışlar ve yaşadıklarını çevrelerine aksettirmişler. Meşru yaşamışlar, meşruiyetin dışına çıkmamışlar. En büyük problemleri bile hallederken kat'iyen Makyavelizm'e başvurmamışlar. Hep meşru.. meşru.. meşru… “Bana tahsis ettiğiniz maaş bazı günler fazla geldi. Bunu harcamaktan Allah'a karşı hayâ ettim!” Diyen Halife *Fahr-i Kâinat Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ruhunun ufkuna yürüdüğünde sayıları (bazı kaynaklarda yüz bin oldukları nakledilse de) otuz-kırk bini geçmeyen sahabe-i kiram efendilerimiz, o dönemin iki süper gücü olan Bizans ve Sasanî'nin hakkından gelmiş, devletler muvazenesinde önemli bir yere oturmuş ve dünyaya yeni bir nizam vermişlerdi. Üstelik onlar, her birisi bugünkü PKK'nın üç-dört katı büyüklüğündeki on bir tane irtidat hâdisesinin üstesinden gelmişlerdi. Hazreti Ebû Bekir (radıyallâhu anh), iki buçuk seneye varmayan hilâfeti döneminde, bütün bu fitneleri bastırmış ve asayişi temin etmişti. Bununla beraber, o yüce kamet nazarlarını hep ahirete yoğunlaştırmış; insanlardan bir insan olarak yaşamış; hele asla meşruiyetten ayrılmamış ve helal rızık konusunda da adeta kılı kırk yarmıştı.

Hizmetten
Yalan Vallahi Yalan... M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Jan 2, 2023 8:06


#hocaefendi #fethullahgulen #mizan Bu video 10/04/2016 tarihinde yayınlanan “Meşru Siyaset ve Makyavelist Politikacılar” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Raşit Halifeler ve onların yolunda yürüyenler meşru siyaseti temsil etmiş ve Makyavelizm'e asla başvurmamışlardır. *Siyaset; taht-ı tasarrufta olan şeyleri idare etme, düzene koyma, ahenk içinde götürme.. farklılıklardan bir bütünlük meydana getirme, onlardan bir dantela gibi bir hayat örgüleme.. şahısları ve hadiseleri doğru okuyup doğru değerlendirme sayesinde gayr-ı mütecanis şeyleri bir araya getirip bir vahdet ruhu ortaya koyma demektir. Siyaset; sağlam idare etme, yönetimi ahenk içinde götürme demektir; problemsiz, ayrıştırmadan, kendini öne sürmeden, her şeyi kendi arzu ve isteklerine bağlamadan; umumun hissiyatını ve farklı insanlar arasında nasıl bir birlik ruhu teessüs ettirilebileceğini nazar-ı itibara alarak işi götürme demektir. *Siyasetin Allah'çasını, Peygamber'cesini Hulefa-i Râşidîn efendilerimiz uyguladılar. Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali (radıyallahu anhüm ecmaîn) efendilerimizden sonra mesele izafiliğe ve nisbîliğe düştü; onun ikide birini, üçte birini, dörtte birini, beşte birini ortaya koyanlar oldu. O ilklere, bir asır sonra yaşayan Ömer b. Abdülaziz çok yaklaştı; onun için bazıları onu Raşit Halifeler'in beşincisi olarak sayarlar. Daha sonraki devirlerde de belki Abbasilerden Mehdî, Hadi ve Harun Reşit gibi kimseler onlara bir ölçüde yaklaştılar. Aynı hususu Selçuklular için de düşünebilirsiniz. Selahaddin için de düşünebilirsiniz. Devlet-i Âliye'de bir kısım rical-i devlet için de düşünebilirsiniz. *Siyasetin namuslusunu, dünya ve ukbâda sorgulanmaya maruz kalmayanını yaşayanlar onlardır. İnandıkları gibi yaşamışlar ve yaşadıklarını çevrelerine aksettirmişler. Meşru yaşamışlar, meşruiyetin dışına çıkmamışlar. En büyük problemleri bile hallederken kat'iyen Makyavelizm'e başvurmamışlar. Hep meşru.. meşru.. meşru… “Bana tahsis ettiğiniz maaş bazı günler fazla geldi. Bunu harcamaktan Allah'a karşı hayâ ettim!” Diyen Halife *Fahr-i Kâinat Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ruhunun ufkuna yürüdüğünde sayıları (bazı kaynaklarda yüz bin oldukları nakledilse de) otuz-kırk bini geçmeyen sahabe-i kiram efendilerimiz, o dönemin iki süper gücü olan Bizans ve Sasanî'nin hakkından gelmiş, devletler muvazenesinde önemli bir yere oturmuş ve dünyaya yeni bir nizam vermişlerdi. Üstelik onlar, her birisi bugünkü PKK'nın üç-dört katı büyüklüğündeki on bir tane irtidat hâdisesinin üstesinden gelmişlerdi. Hazreti Ebû Bekir (radıyallâhu anh), iki buçuk seneye varmayan hilâfeti döneminde, bütün bu fitneleri bastırmış ve asayişi temin etmişti. Bununla beraber, o yüce kamet nazarlarını hep ahirete yoğunlaştırmış; insanlardan bir insan olarak yaşamış; hele asla meşruiyetten ayrılmamış ve helal rızık konusunda da adeta kılı kırk yarmıştı. *Hazreti Ebû Bekir (radıyallahu anh) halife seçildikten sonra da komşularının koyunlarını sağarak geçimini sağlamaya devam etmişti. Bir müddet sonra, önde gelen sahabe efendilerimizin ısrarları üzerine, bütün zamanını Müslümanların ihtiyaçlarına ayırabilmek için cüz'î bir maaşa razı olup koyun sağmaktan vazgeçmişti. Hizmetine mukabil maaş almak ona çok ağır gelmesine rağmen devlet işlerini aksatmamak için buna katlanmıştı. Bununla beraber, kendisine takdir edilen parayı kullanırken elleri titrerdi.

Hizmetten
"O fitneden korkun ki..." | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Dec 30, 2022 7:40


Bu video 10/04/2016 tarihinde yayınlanan “Meşru Siyaset ve Makyavelist Politikacılar” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Raşit Halifeler ve onların yolunda yürüyenler meşru siyaseti temsil etmiş ve Makyavelizm'e asla başvurmamışlardır. *Siyaset; taht-ı tasarrufta olan şeyleri idare etme, düzene koyma, ahenk içinde götürme.. farklılıklardan bir bütünlük meydana getirme, onlardan bir dantela gibi bir hayat örgüleme.. şahısları ve hadiseleri doğru okuyup doğru değerlendirme sayesinde gayr-ı mütecanis şeyleri bir araya getirip bir vahdet ruhu ortaya koyma demektir. Siyaset; sağlam idare etme, yönetimi ahenk içinde götürme demektir; problemsiz, ayrıştırmadan, kendini öne sürmeden, her şeyi kendi arzu ve isteklerine bağlamadan; umumun hissiyatını ve farklı insanlar arasında nasıl bir birlik ruhu teessüs ettirilebileceğini nazar-ı itibara alarak işi götürme demektir. *Siyasetin Allah'çasını, Peygamber'cesini Hulefa-i Râşidîn efendilerimiz uyguladılar. Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali (radıyallahu anhüm ecmaîn) efendilerimizden sonra mesele izafiliğe ve nisbîliğe düştü; onun ikide birini, üçte birini, dörtte birini, beşte birini ortaya koyanlar oldu. O ilklere, bir asır sonra yaşayan Ömer b. Abdülaziz çok yaklaştı; onun için bazıları onu Raşit Halifeler'in beşincisi olarak sayarlar. Daha sonraki devirlerde de belki Abbasilerden Mehdî, Hadi ve Harun Reşit gibi kimseler onlara bir ölçüde yaklaştılar. Aynı hususu Selçuklular için de düşünebilirsiniz. Selahaddin için de düşünebilirsiniz. Devlet-i Âliye'de bir kısım rical-i devlet için de düşünebilirsiniz. *Siyasetin namuslusunu, dünya ve ukbâda sorgulanmaya maruz kalmayanını yaşayanlar onlardır. İnandıkları gibi yaşamışlar ve yaşadıklarını çevrelerine aksettirmişler. Meşru yaşamışlar, meşruiyetin dışına çıkmamışlar. En büyük problemleri bile hallederken kat'iyen Makyavelizm'e başvurmamışlar. Hep meşru.. meşru.. meşru… “Bana tahsis ettiğiniz maaş bazı günler fazla geldi. Bunu harcamaktan Allah'a karşı hayâ ettim!” Diyen Halife *Fahr-i Kâinat Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ruhunun ufkuna yürüdüğünde sayıları (bazı kaynaklarda yüz bin oldukları nakledilse de) otuz-kırk bini geçmeyen sahabe-i kiram efendilerimiz, o dönemin iki süper gücü olan Bizans ve Sasanî'nin hakkından gelmiş, devletler muvazenesinde önemli bir yere oturmuş ve dünyaya yeni bir nizam vermişlerdi. Üstelik onlar, her birisi bugünkü PKK'nın üç-dört katı büyüklüğündeki on bir tane irtidat hâdisesinin üstesinden gelmişlerdi. Hazreti Ebû Bekir (radıyallâhu anh), iki buçuk seneye varmayan hilâfeti döneminde, bütün bu fitneleri bastırmış ve asayişi temin etmişti. Bununla beraber, o yüce kamet nazarlarını hep ahirete yoğunlaştırmış; insanlardan bir insan olarak yaşamış; hele asla meşruiyetten ayrılmamış ve helal rızık konusunda da adeta kılı kırk yarmıştı.

Hizmetten
Siyasetin namuslusunu yaşayanlar... | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Dec 29, 2022 8:50


Bu video 10/04/2016 tarihinde yayınlanan “Meşru Siyaset ve Makyavelist Politikacılar” isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... Raşit Halifeler ve onların yolunda yürüyenler meşru siyaseti temsil etmiş ve Makyavelizm'e asla başvurmamışlardır. *Siyaset; taht-ı tasarrufta olan şeyleri idare etme, düzene koyma, ahenk içinde götürme.. farklılıklardan bir bütünlük meydana getirme, onlardan bir dantela gibi bir hayat örgüleme.. şahısları ve hadiseleri doğru okuyup doğru değerlendirme sayesinde gayr-ı mütecanis şeyleri bir araya getirip bir vahdet ruhu ortaya koyma demektir. Siyaset; sağlam idare etme, yönetimi ahenk içinde götürme demektir; problemsiz, ayrıştırmadan, kendini öne sürmeden, her şeyi kendi arzu ve isteklerine bağlamadan; umumun hissiyatını ve farklı insanlar arasında nasıl bir birlik ruhu teessüs ettirilebileceğini nazar-ı itibara alarak işi götürme demektir. *Siyasetin Allah'çasını, Peygamber'cesini Hulefa-i Râşidîn efendilerimiz uyguladılar. Hazreti Ebu Bekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman ve Hazreti Ali (radıyallahu anhüm ecmaîn) efendilerimizden sonra mesele izafiliğe ve nisbîliğe düştü; onun ikide birini, üçte birini, dörtte birini, beşte birini ortaya koyanlar oldu. O ilklere, bir asır sonra yaşayan Ömer b. Abdülaziz çok yaklaştı; onun için bazıları onu Raşit Halifeler'in beşincisi olarak sayarlar. Daha sonraki devirlerde de belki Abbasilerden Mehdî, Hadi ve Harun Reşit gibi kimseler onlara bir ölçüde yaklaştılar. Aynı hususu Selçuklular için de düşünebilirsiniz. Selahaddin için de düşünebilirsiniz. Devlet-i Âliye'de bir kısım rical-i devlet için de düşünebilirsiniz. *Siyasetin namuslusunu, dünya ve ukbâda sorgulanmaya maruz kalmayanını yaşayanlar onlardır. İnandıkları gibi yaşamışlar ve yaşadıklarını çevrelerine aksettirmişler. Meşru yaşamışlar, meşruiyetin dışına çıkmamışlar. En büyük problemleri bile hallederken kat'iyen Makyavelizm'e başvurmamışlar. Hep meşru.. meşru.. meşru… “Bana tahsis ettiğiniz maaş bazı günler fazla geldi. Bunu harcamaktan Allah'a karşı hayâ ettim!” Diyen Halife *Fahr-i Kâinat Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ruhunun ufkuna yürüdüğünde sayıları (bazı kaynaklarda yüz bin oldukları nakledilse de) otuz-kırk bini geçmeyen sahabe-i kiram efendilerimiz, o dönemin iki süper gücü olan Bizans ve Sasanî'nin hakkından gelmiş, devletler muvazenesinde önemli bir yere oturmuş ve dünyaya yeni bir nizam vermişlerdi. Üstelik onlar, her birisi bugünkü PKK'nın üç-dört katı büyüklüğündeki on bir tane irtidat hâdisesinin üstesinden gelmişlerdi. Hazreti Ebû Bekir (radıyallâhu anh), iki buçuk seneye varmayan hilâfeti döneminde, bütün bu fitneleri bastırmış ve asayişi temin etmişti. Bununla beraber, o yüce kamet nazarlarını hep ahirete yoğunlaştırmış; insanlardan bir insan olarak yaşamış; hele asla meşruiyetten ayrılmamış ve helal rızık konusunda da adeta kılı kırk yarmıştı. *Hazreti Ebû Bekir (radıyallahu anh) halife seçildikten sonra da komşularının koyunlarını sağarak geçimini sağlamaya devam etmişti. Bir müddet sonra, önde gelen sahabe efendilerimizin ısrarları üzerine, bütün zamanını Müslümanların ihtiyaçlarına ayırabilmek için cüz'î bir maaşa razı olup koyun sağmaktan vazgeçmişti. Hizmetine mukabil maaş almak ona çok ağır gelmesine rağmen devlet işlerini aksatmamak için buna katlanmıştı. Bununla beraber, kendisine takdir edilen parayı kullanırken elleri titrerdi.

Ahşaptan Betona, Mecidiyeden Jetona
Bizans dönemindeki İstanbul limanları

Ahşaptan Betona, Mecidiyeden Jetona

Play Episode Listen Later Oct 18, 2022 24:16


Bizans döneminde kurulmuş İstanbul limanlarını konuşuyor, bilhassa da Haliç'in Kuzey kıyısındaki limanları söz konusu ediyoruz.

News in Simple Turkish/Basit Türkçe ile Haberler

Basit Türkçe ile Haberler / News in Simple Turkish by skypeturkish.comBasit Türkçe ile Haberler'in yeni bölümüne hoş geldiniz.Bugün 19 Eylül 2022 Pazartesi.Filistinli Çiftçi Ağaç Dikerken Bizans Mozaikleri BulduSalman al-Nabahin, Filistinli bir çiftçi.Gazze Şeridi'ndeki tarlasını zeytin ağacı dikmek için kazıyordu.Bu sırada antik bir zemin mozaiği buldu.Mozaikte kuşlar ve bazı hayvanlar vardı.İnternette araştırma yaparak bu mozaiklerin Bizans döneminden kaldığını anladı.Al-Nabahin, Reuters haber ajansına konuştu.“Bunu bir hazine olarak görüyorum. Bir hazineden daha değerli. Bu bir Filistin mirası” dedi.330 yılında kurulan Bizans İmparatorluğu, Roma İmparatorluğu'nun doğudaki uzantısıydı.Uzmanlara göre bu mozaikler, şimdiye kadar Gazze'de bulunan en değerli arkeolojik hazinelerden biri.Gazze Şeridi, tarihte farklı medeniyetlerin ticaret yolları üzerinde bulunuyordu.Filistin Turizm ve Eski Eserler Bakanlığı, alanın kazısı için Fransız uzmanları davet etti.Dinlediğiniz için teşekkürler!Lütfen bu bölümü Türkçe öğrenen diğer kişilerle de paylaşın!Yeni bölümde görüşmek dileğiyle, hoşça kalın! Hosted on Acast. See acast.com/privacy for more information.

HABERTURK.COM
Hitit kentinde kilise kalıntıları bulundu...

HABERTURK.COM

Play Episode Listen Later Sep 9, 2022 1:47


Sivas'ın Yıldızeli ilçesinde bulunan Kayalıpınar tarihi kentinde Bizans dönemine ait olduğu düşünülen bir yapıya ulaşıldı

Hizmetten
“İstemez misin yâ Ömer, dünya onların, ahiret de bizim olsun!” | M.Fethullah Gülen Hocaefendi

Hizmetten

Play Episode Listen Later Sep 8, 2022 7:17


Bu video 04/12/2016 tarihinde yayınlanan " ÂHİRET YÖRÜNGELİ HAYAT" isimli bamtelinden alınmıştır. Tamamı burada: https://www.herkul.org/bamteli/bamtel... “Tercihimiz Sensin, Senden vazgeçmeyiz ya Rasûlallah!..” İnsan bu… Mal-mülk, dünyalık geliyor, geliyor; ezvâc-ı tâhirâta bir damla, başkalarına -bir yönüyle- derya. “Azıcık bize de olsa!” diyorlar. Allah Rasûlü, bu talep karşısında hiçbir şey demiyor. Mübarek cumbasına çekiliyor, -canım çıksın- ve bu haber dışarıya da sızıyor: “Mübarek annelerimiz hafif bir şey istemişler, O (sallallâhu aleyhi ve sellem) da bu istekten hoşlanmadığı için, cumbaya çekilmiş!” Tabii bu mevzuda, yine en hassas olan Hazreti Ebu Bekir'dir, Hazreti Ömer'dir. Ömer radıyallahu anh, daha heyecanlı. Kızı da o hânede, Hafsa validemiz. “Benim kızım, Efendim'e ne yaptı ki, benim Efendim darıldı, bir yönüyle, i'lâ yaptı!..” Kapıya geliyor, “Ben Efendimiz ile görüşmek istiyorum!” diyor. Hazreti Bilal perdedâr, “İzin yok!” diyor. Çok ısrar ediyor; O'na (aleyhissalâtü vesselam) haber gidince, “Gelsin!” buyuruyor. Gidiyor Hazreti Ömer; yukarıya, cumbaya çıkıyor. Döşeği yok -canım çıksın-, hasırın üzerinde yatıyor; kalkınca, hasır yanlarında izler bırakmış. “Ya Rasûlallah, Bizans şöyle.. Persler şöyle.. Sen cihanın sultanısın, bu haline bak!..” Efendimiz şöyle buyuruyor: أَمَا تَرْضَى-يَا عُمَرُ- أَنْ تَكُونَ لَهُمُ الدُّنْيَا وَلَنَا اْلآخِرَةُ “Razı olmaz mısın, istemez misin yâ Ömer, dünya onların olsun, ahiret de bizim olsun!” Sonra, Allah Rasûlü, şu ayet-i kerimenin emri mucebince eşlerine bir teklifte bulunuyor: يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لأَزْوَاجِكَ إِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيَاةَ الدُّنْيَا وَزِينَتَهَا فَتَعَالَيْنَ أُمَتِّعْكُنَّ وَأُسَرِّحْكُنَّ سَرَاحًا جَمِيلاً * وَإِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الآخِرَةَ فَإِنَّ اللهَ أَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ أَجْرًا عَظِيمًا “Ey (Nübüvvetin en büyük temsilcisi olan) Peygamber, eşlerine şöyle de: Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size boşanma bedellerinizi vereyim ve sizi güzellikle serbest bırakayım. Yok, eğer Allah'ı, Rasûlü'nü ve Âhiret yurdunu istiyorsanız, o takdirde bilin ki Allah, içinizden O'nu görüyormuşçasına dikkatli davranan ehl-i ihsan için çok büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” (Ahzab, 33/28-29) Efendimiz diyor ki: “Ey peygamber kadınları, gelin; şayet dünyayı istiyorsanız, sizi bırakayım, gidin, ne istiyorsanız alın onu. Yok, Allah'ı, âhireti istiyorsanız, halinize razı olun!” İlk defa en sadık arkadaşının kerimesi, Âişe validemize meseleyi arz ediyor; “Allah böyle buyuruyor! İstersen, sen bu meselede kendin karar vermeden bir babanla annenle de görüş!” diyor. Onun önemini de vurguluyor. “Ya Rasûlallah!” diyor anam!.. Benim anam!.. Sana kurban olayım!.. “Ya Rasûlallah! Bunu anama-babama mı danışacağım!.. Ben Seni tercih ediyorum!” diyor. Evet, üç ay ocak yanmamış, su kaynamamış; soğuk su ve hurmayla geçinmişler; içlerinde hafif bir talep belirmiş.. ve Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) öyle bir tavır içine girmiş. Buyuruyor ki annemiz: “Vallahi benim dediğim gibi, hepsi de öyle dedi!” Bu ne büyüklüktür, bu ne inceliktir, bu ne nezâkettir!..

Tarihin Öteki Yüzü
Osmanlı'da Köpeklerin Sergüzeşti

Tarihin Öteki Yüzü

Play Episode Listen Later Sep 1, 2022 48:23


İstanbul'un köpeklerinin Bizans'tan miras kaldığı sanılır. Eflak'tan Fatih Sultan Mehmed'e üç, dört tane tazı ve zağar ile birlikte birkaç sekson gönderilmesinin ardından padişah “onları beslemeye başka bir oda olsa” buyurduğunda Yeniçeri Ocağı'nda “seksoncu ortası” kurulmuştu. Osmanlı tarihçisi İsmail Hakkı Uzunçarşılı “sekson” cinsi köpeği harp köpeği olarak tanımlar ve anavatanının Saksonya olduğunu söyler. İlk köpek itlafı (toplu öldürme) ise Kanuni Sultan (I.) Süleyman'ın (hd 1520-1566) kayınbiraderi ve sadrazamı Lütfi Paşa tarafından Şam'da yapılmıştı. İlk köpek tehcirini (sürgününü) ise I. Ahmed'in (hd 1603-1617) sadrazamı Nasuh Paşa, başkentin Suriçi bölgesindeki köpekleri Üsküdar'a atarak gerçekleştirdi.

venezuela pas yeni oca aday osmanl serg bizans abdulkadir selvi okullar ne zaman cumhur ittifaku venezuela maske
Ahşaptan Betona, Mecidiyeden Jetona
Tarihi Bağdat Yolu'nun tarihi yapıları nerede?

Ahşaptan Betona, Mecidiyeden Jetona

Play Episode Listen Later Aug 9, 2022 22:19


Üsküdar'dan başlayıp devam eden Bağdat Yolu, Kadıköy, Moda, Kalamış, Caddebostan, Bostancı iskeleleri, Bizans devrinin yazlık sarayları, çeşmeler ve diğerleri bugün nerede?

Acı, tatlı, mayhoş
Macar usulü vişne konservesi

Acı, tatlı, mayhoş

Play Episode Listen Later Jul 28, 2022 3:29


Meyve turşuları hala mutfağımızda yaşıyor dedik. Giresun'un meşhur beyaz kirazla yapılan kiraz tuzlaması da unutulmamalı. Bu tür örnekler her yerde karşımıza çıkıyor. Bir Bizans sempozyumu için İçimizdeki Bizans konulu bir yemek yapmıştım, bütün meyve turşularını Beyoğlu Çiçek Pasajı'nda bulabilmiştim. Tarifimiz ise vişneyi kışa komposto gibi saklamak için kolay bir yöntem. Macar usulü vişne konservesi kış zamanı vişneli lezzetleriniz için elinizin altında hazır olacak.  

NTVRadyo
Acı Tatlı Mayhoş - Macar usulü vişne konservesi

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Jul 28, 2022 3:28


Meyve turşuları hala mutfağımızda yaşıyor dedik. Giresun'un meşhur beyaz kirazla yapılan kiraz tuzlaması da unutulmamalı. Bu tür örnekler her yerde karşımıza çıkıyor. Bir Bizans sempozyumu için İçimizdeki Bizans konulu bir yemek yapmıştım, bütün meyve turşularını Beyoğlu Çiçek Pasajı'nda bulabilmiştim. Tarifimiz ise vişneyi kışa komposto gibi saklamak için kolay bir yöntem. Macar usulü vişne konservesi kış zamanı vişneli lezzetleriniz için elinizin altında hazır olacak.

Acı, tatlı, mayhoş
Kereviz yapraklı vişne turşusu

Acı, tatlı, mayhoş

Play Episode Listen Later Jul 27, 2022 3:30


Vişneyi kışa saklamak hep derdimiz. İlk akla gelen reçel olsa bile turşu da bir yöntem. Çeşitli meyvelerden turşu yapmak Bizans döneminden beri mutfağımızda yaşayan bir gelenek. Vişne tatlılar kadar tuzlu yemeklere de yakışıyor demiştik. Tuzlu vişneli lezzetlere bir örnek ise vişne turşusu. Vişne turşusu için tuz oranını ayarlamaktan, salamurasına kereviz sapı ve yaprağı, sarımsak katmak gibi püf noktaları ise tarifimizde.  

NTVRadyo
Acı Tatlı Mayhoş - Kereviz yapraklı vişne turşusu

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Jul 27, 2022 3:30


Vişneyi kışa saklamak hep derdimiz. İlk akla gelen reçel olsa bile turşu da bir yöntem. Çeşitli meyvelerden turşu yapmak Bizans döneminden beri mutfağımızda yaşayan bir gelenek. Vişne tatlılar kadar tuzlu yemeklere de yakışıyor demiştik. Tuzlu vişneli lezzetlere bir örnek ise vişne turşusu. Vişne turşusu için tuz oranını ayarlamaktan, salamurasına kereviz sapı ve yaprağı, sarımsak katmak gibi püf noktaları ise tarifimizde.

Acı, tatlı, mayhoş
BAHARATLAR: HİKAYELER VE PÜF NOKTALARI

Acı, tatlı, mayhoş

Play Episode Listen Later Jul 2, 2022 14:15


Bizans döneminde karabiberin çok kıymetli olduğunu, tarçınla birlikte statü sembolü olduğunu, İstanbul mutfağına damga vurduğunu biliyor musunuz? Aylin Öney Tan bu hafta biraz baharatlar konusuna baktı. Antep, Kilis, Halep mutfağında karabiberi, bizde “köfte baharı”, “dolma baharı”, “yeni bahar” diye satılan karışımları, Lale Dai'den aldığı “kuzu kokusu baharatı” tarifini, Türk mutfağında kekik ve nanenin yerini anlattı. Aylin Öney Tan'la bir tutam tarih biraz da tarif.  

NTVRadyo
Acı Tatlı Mayhoş - BAHARATLAR: HİKAYELER VE PÜF NOKTALARI

NTVRadyo

Play Episode Listen Later Jul 2, 2022 14:14


Bizans döneminde karabiberin çok kıymetli olduğunu, tarçınla birlikte statü sembolü olduğunu, İstanbul mutfağına damga vurduğunu biliyor musunuz? Aylin Öney Tan bu hafta biraz baharatlar konusuna baktı. Antep, Kilis, Halep mutfağında karabiberi, bizde “köfte baharı”, “dolma baharı”, “yeni bahar” diye satılan karışımları, Lale Dai'den aldığı “kuzu kokusu baharatı” tarifini, Türk mutfağında kekik ve nanenin yerini anlatıyor. Aylin Öney Tan'la bir tutam tarih biraz da tarif.

Tarihin Öteki Yüzü
1000 Yıllık Yolculuk: Tourkia, Rum İli, Türkiye

Tarihin Öteki Yüzü

Play Episode Listen Later Jun 16, 2022 48:51


Yunanca, Tourkia ismi (Yunanca: Τουρκία) ilk defa Bizans imparatoru VII. Konstantinos Porfirogennetos'un (hd 905-959) yazdırdığı De Administrando Imperio kitabında geçmektedir. Fakat kitapta "Türkler" derken Macarlar kastedilmiştir. Benzer olarak Hazar Kağanlığı'na da Bizans kaynaklarında Tourkia denilmiştir. Bizanslılar ancak 1071 Malazgirt Savaşı'ndan sonra "Türklerin" Anadolu'da yaşadığı yerlere Tourkia demeye başlamıştır. Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos'un (hd 1081-1118) Haçlı komutanlarından Flandre Kontu Robert'e yazdığı mektupla başlayan sayısız yazışmanın sonucu ortaya çıkan "Türk" imgesi ise şöyledir: "Türkler dinsiz ve insansal yönden hoşgörüsüz, kaba, hoyrat, yıkıcı, vicdansız, acımasız, ahlak kuralları gözetmez, iğrenç eylemleri sonucu en korkunç günahları işlemeye yatkın, ancak gözüpek kişilerdir."

venezuela vii rkiye anadolu aday fakat yolculuk benzer bizans yunanca abdulkadir selvi okullar ne zaman venezuela maske cumhur ittifaku
MyMecra Podcast
Allah İhmal Etmez, Mühlet Verir! - B63 - Biri Bir Gün | Serdar Tuncer

MyMecra Podcast

Play Episode Listen Later Jun 11, 2022 27:27


Her hafta birbirinden farklı hikayelerle izleyicilerini kıssadan hisse almaya davet eden Serdar Tuncer, bu hafta Biri Bir Gün'de Behlül Dânâ Hazretlerini (k.s) ve kıssalarını anlatıyor... Serdar Tuncer bu bölümde başlıca şunları anlattı; Selamın aleyküm erenler ve dahi erenlere gönül verenler hatta ve hatta erenlere gönül verenleri sevenler ve dahi başına gelen şeylerin Allah'tan geldiğini ama iyiliklerin Allah'ın lütfu, kötülüklerin nefsinin işledikleri yüzünden olduğunu bilenler... Harun Reşid... Halife Harun Reşid... Bir gün Behlül-i Dânâ'ya bir vazife vermiş. Harun Reşid Abbasi halifelerinin beşincisi, çok kıymetli bir zat. Onun devrinde müthiş bir rahatlık olmuş. Diyorlar ki; devletin yıllık kazancı 286 ton altına kadar çıktı. Böyle bir zat... Adil, güzel, muttaki, has bir halife... Allah rahmet etsin, derecâtını âlî eylesin. Üstelik gencecik yaşta halife olmuş, 20 yaşında. Allah Allah! 17-18 yaşlarındayken Bizans'a karşı yapılan bir seferde babası onu ordu komutanı tayin etmiş. Bi düşünün, 17-18 yaşında Abbasilerin ordusunu komuta ediyor, 17-18 yaş... Bilenler bilir, daha önceki zamanlarda insan biraz daha erken olgunlaşıyordu. Kendi hayatımızdan bildiğimiz biz çocukken 20 yaşındaki bir abi mevzusunu bitirmiş bir abiydi, askere de gidip geldi mi büyük adamdı. Bizden öncekiler muhtemelen 13-14 yaşındayken çok daha olgun insanlardı, ondan daha öncesi belki 7-8 yaşındayken neredeyse kemalat sahibi insanlar ama şimdi bugüne bakıyoruz alınmasın kimse ama ortalık 30 yaşında çocuklardan geçilmiyor. Yaş ilerlemiş, 30'a gelmiş ama hala çocuk. Âkil olmuş da Bâli olamamış... Devamı videoda... Gelin, Beraber Yürüyelim...